Discover millions of ebooks, audiobooks, and so much more with a free trial

Only $11.99/month after trial. Cancel anytime.

Bilimin Kısa Bir Tarihi
Bilimin Kısa Bir Tarihi
Bilimin Kısa Bir Tarihi
Ebook99 pages1 hour

Bilimin Kısa Bir Tarihi

Rating: 4.5 out of 5 stars

4.5/5

()

Read preview

About this ebook

Bir gazeteci, zamanın en ünlü astrofizikçilerinden olan Arthur Eddington’a “İzafiyet kuramını anlayan üç kişinin olduğu söyleniyor, doğru mu?” şeklinde bir soru sormuş. Eddington biraz düşündükten sonra “Üçüncü kişi kim?” diye yanıtlamış.

Doğruluğu bilinmeyen bu anekdot bir şeyi açıkca gösteriyor: İzafiyet kuramı çoğu insan tarafından anlaşılmamış bir şeydir. Kuantum kuramı da öyle. Hatta Darwin’in Evrim kuramı bile yeterince anlaşılmayan bir şeydir.

Peki, niye böyle? Niçin bu kuramları anlamıyoruz? Daha da önemlisi, bu kuramları anlamamız gerekiyor mu?

Özellikle son soru anlamsız gelebilir. “Tabii ki bu kuramları anlamalıyız.” Ben tam tersini düşünüyorum. İnsanların çoğunluğunun bu kuramları bütünüyle anlaması gerekli değildir. Çünkü bilim git gide daha karmaşık, daha ayrıntılı bir duruma gelmektedir ve bir avuç uzman dışında bunları tam olarak anlamak mümkün değildir. Bu saptama sıradan insanlar için olduğu gibi, başka alanlardaki bilim adamları için de geçerlidir. Örneğin, Kuantum kuramının kurucularından biri olan Niels Bohr, bu kuramın ayrıntılarını kardeşi ve üstün bir matematikçi olan Harald’a bile anlatamamıştır. Yine bu kuramın önde gelen isimlerinden Richard Feynman şöyle der: “Kuantum mekaniğini hiç kimsenin anlamadığını söylemenin tehlikesiz olduğunu düşünüyorum. Kendinize “Peki nasıl böyle olabilir?” deyip durmayın, çünkü kimsenin kurtulamadığı çıkmaz sokağa sürüklenip gideceksiniz.”

Peki, durum böyleyse biz ölümlü insanlara düşen nedir? Bu kuramları hiç anlayamayacağımızı kavradıktan sonra ne yapmalıyız? Bilimi anlayamıyorsak bilim ile safsatayı nasıl birbirinden ayırt edeceğiz? Ayırt etmezsek Orta Çağ karanlığına geri dönmez miyiz?

Benim bu konulardaki önerim şu:

1) Bilimin kendisini değilse bile yapısını, nasıl iş gördüğünü öğrenelim.

2) Okuduğumuz, duyduğumuz bilgileri öğrendiğimiz yapıyla karşılaştıralım. Bu yapıya uymayanları eleyelim.

3) Bilimsel ve teknolojik gelişmeleri yeterince kavrayamasak bile hayran olma ve takdir etme yetimizi kaybetmeyelim.

Bu kitap bu üç öneriye uygun olarak yazılmıştır.

Çoğumuz bilimle uzaktan, oldukça amatör şekilde ilgileniyoruz. Böyle olmasının sakıncası da yok. Sonuçta işimizi gücümüzü bırakıp profesyonel fizikçilerin bile kavramakta güçlük çektiği konularla uğraşamayız.
Ama bilimin tarih içindeki seyrini izlemek, günümüzdeki ilerlemeleri takip etmek de gerekli. Ve zevkli. Unutmayalım: Bizler atomlar üzerine düşünen atomlarız. Bizi diğer atom yığınlarından ayıran şey budur.

LanguageTürkçe
Release dateNov 2, 2013
ISBN9781311914194
Bilimin Kısa Bir Tarihi
Author

Murat Yildirimoglu

1964 yılında doğdum. 1988 yılında ODTÜ Elektrik/Elektronik Mühendisliği bölümünden mezun oldum. Mezuniyet sonrasındaki ilk iki yıldan sonra sürekli olarak bilgisayar alanında çalıştım. Bilgisayar alanında 7 kitabım var. Bir tanesi ("TCP/IP";) 15. baskısında bulunuyor. Cumhuriyet gazetesinin Bilim-Teknik ekinde, Bilim ve Gelecek dergisinde çok sayıda bilim konulu makalem yayınlandı. Uzmanlık alanımın, zor teknik konuları anlaşılır şekilde yazmak olduğunu düşünüyorum.

Read more from Murat Yildirimoglu

Related to Bilimin Kısa Bir Tarihi

Related ebooks

Reviews for Bilimin Kısa Bir Tarihi

Rating: 4.666666666666667 out of 5 stars
4.5/5

3 ratings0 reviews

What did you think?

Tap to rate

Review must be at least 10 words

    Book preview

    Bilimin Kısa Bir Tarihi - Murat Yildirimoglu

    Bilimin Kısa Bir Tarihi

    By Murat Yıldırımoğlu

    Smashwords Edition

    Copyright 2013 Murat Yıldırımoğlu

    İçindekiler

    Bilimin Kısa Bir Tarihi

    Bölüm 1: Bilim Antik Yunanistan’da Başlar

    Bundan 2400 yıl önce, Aristo adında bir Yunanlı, kuşların nasıl oluştuğunu bir yumurta deneyiyle anlamaya çalıştı. Aristo, Hayvanların Tarihi anlamına gelen Historia Animalium adlı yapıtında deneyin düzeneğini şöyle anlatıyor: Yirmi ya da daha fazla yumurta alıp civcivlerin yumurtalarından çıkmasını sağlamak için, onları iki ya da daha çok tavuğun altına yerleştirin. Sonra kuluçkanın ikinci gününden son güne değin, her gün bir yumurtayı alıp incelemek üzere kırın.

    Aristo, önerdiği bu deneyin sonucunda tavuğun yumurtadaki gelişimini son derece doğru ve gerçekçi bir şekilde gözleyebilmiş. Onun 2400 yıl önce yaptığı deneyi bugün de yapabiliriz.

    Çoğu insan Aristo’yu, ilk bilim adamı sayar.

    Aristo, Platon’un öğrencisidir. Platon da Sokrates’in.

    Platon da Sokrates de adlarını herkesin duyduğu, büyük adamlardır, büyük felsefecilerdir.

    Ama onlar değil, Aristo ilk bilim adamı sayılır.

    Platon’un neden bilim adamı olmadığını görmek için onun düşüncelerini biraz açıklayalım.

    Aşağıdaki resme bakın:

    Gördüğünüz şey kırmızı bir elmadır.

    Şimdi de şu resme bakın:

    Bu gördüğünüz yeşil şey de elmadır.

    Elmalar, yeşil, kırmızı, sarı renkte olabilir, bin bir değişik görünümde ve tatta olabilir. Ama onlar hep elmadır. Onların, armut ya da ayva olmadığını biliriz.

    Demek ki, çevremizde gördüğümüz, dokunduğumuz tek tek gördüğümüz elmalardan başka, kafamızda bir elma düşüncesi vardır.

    Platon ve öğretmeni Sokrates, fiziksel elmalarla, onların özellikleriyle ilgilenmek yerine işte bu kafadaki elma düşüncesiyle ilgilenmeyi seçmişlerdir.

    Onlara göre bir görünen kirli, çirkin, bozulan, mükemmellikten uzak bir dünya vardır, bir de düşüncelerin yer aldığı, temiz, güzel, bozulmaz, mükemmel bir dünya. Elmanın kendisi değil ama düşüncesi o dünyada yer almaktadır.

    Aristo gerçeği maddede, tavuğun poposunda ararken, Platon düşüncelerde arar. Platon’a göre gözlem ya da deney yapmak gerekli değildir; mükemmel dünyanın gerçeklerine düşünerek ulaşılabilir. Tabii, bunu da herkes yapamaz; ancak az sayıdaki yüce kişi düşünerek gerçeğe ulaşabilir.

    Öte yandan, Aristo kirli, bozulan, mükemmellikten uzak dünyayı sever. Hocası Platon’dan aldığı eğitimle, kafadaki düşüncelere önem verse de, bu düşüncelere, şeylerin bilgisine, fiziksel dünyayı inceleyerek ulaşabileceğimizi düşünür. Aristo, bir ilkokul öğrencisinin bile uygulayabileceği basit düzenekler, gözlemler önerir. Aristo’nun yaptıklarını yapmak için yüce kişi olmaya gerek yoktur.

    Rönesans sanatçısı Raphael’in yukarıdaki resmi, Platon ve Aristo’yu çok güzel özetliyor. Platon solda yer alıyor ve parmağıyla gökyüzünü gösteriyor; Her türlü çürümez, akmaz-kokmaz bilgilerin ve nesnelerin bulunduğu gökyüzü. Aristo ise eliyle yeri işaret ediyor; kirli, çürüyen, kokan ama her türlü gerçeği barındıran dünyamız.

    Aristo’nun diğer elinde ise kendi yapıtlarından birisi var: Etik (Ahlak). Aristo, bilimle ilgisi olmayan ahlak konusunda da öğretmeninden farklı düşünür. Platon, ahlaklı olmak üzerine düşünürken Aristo her zamanki gibi pratiktir ve hangi davranışlarla daha iyi ahlaklı olacağı üzerine kafa yorar. Bir başka yapıtı Politika’da benzer şekilde davranır. Ahlak bireyin iyi yaşaması için varken Politika, siyasetçiler için nasıl iyi bir toplum yaratabileceklerini göstermeyi amaçlar.

    Aristo’nun, hocasıyla çelişen görüşleri çok iyi karşılanmamıştır. Platon’nun ünlü okulu Akademi’deki en parlak öğrenci olduğu halde, Platon’un ölümünden sonra onun yerine Aristo atanmamıştır. Aristo da bunun üzerine kendi okulu olan Lise’yi kurmuştur.

    Aristo iyi bilim adamıdır. Onun saptadığı gerçekler, verdiği bilgiler Bilimsel Devrim’in başladığı 1500’lü yıllara kadar yaklaşık 2000 yıl boyunca tek doğru bilgi olarak kabul görmüştür.

    Aristo aynı zamanda iyi bir öğretmendir. Yaklaşık 8 yıl boyunca Makedonya kralı Philip’in oğlu olan İskender’e ve başka birkaç soylu gence eğitim vermiştir. İskender’i hepimiz biliyoruz. Ama diğerleri de ondan aşağı kalmaz. Bunlardan birisi, İskender’in yakın arkadaşı ve komutanı olacak olan Ptolemy’dir. İskender’in ölümünden sonra Ptolemy Mısır’ın başına geçer ve yaklaşık olarak 3 yüzyıl sürecek bir hanedan kurar.

    İskender de Ptolemy de üstün savaşçılıkları ve yöneticiliklerine ek olarak bilime büyük önem verir. İskenderiye’nin büyük kütüphanesini kuran kişi Ptolemy’dir. Aynı zamanda, geometrinin babası Öklid’i kişisel olarak finanse de etmiştir. İskender ise seferlerine hep çok sayıda araştırmacıyı götürüyordu (bunu iki bin yıl sonra Napolyon da yapacaktı). İskender’in ve arkadaşlarının kişiliklerinin şekillenmesinde öğretmenleri Aristo’nun payı büyüktür.

    Aristo’nun düşünceleri tümüyle doğru değildir. Çok komik yanlışlar da yapmıştır Aristo. Örneğin, erkeklerin kadınlardan daha fazla dişe sahip olduğunu iddia etmiştir. Ağır nesnelerin hafif nesnelerden daha hızlı düştüğünü de öne sürmüştür. Başka bir gülünç iddiası, göllerdeki balıkların çamurlardan oluştuğu şeklindedir. Ama bilim adamı olmak her dediğinizin ve yaptığınızın doğru olması anlamına gelmez. Aristo’dan birkaç yüzyıl önce yaşamış olan ve tıbbın kurucusu sayılan Hipokrat, kadınların cinsel organlarını bir koç başına benzetiyor (gerçekten de benzer), tatmin edilmediğinde, koçun başını sallaması gibi, vücudun içinde dolaşıp kadınları huzursuz yaptığını iddia ediyordu. Hipokrat’tan neredeyse 1500 yıl sonra yaşamış Leonardo Da Vinci de kadınların rahminden memelerine giden bir kanal bulunduğuna inanıyordu. (Anlaşılan, erkeklerin kadınları hiç anlamadığı iddiası en azından kadın vücudu için geçerli.) Newton da bilimle uğraştığından çok dinle, astrolojiyle ve simyayla uğraşmıştır. Bu çalışmalarının sonucunda 1867 yılında dünyanın sonunun geleceğini iddia etmiştir. Şu anda bu yazıyı okuduğunuza göre, Newton’ın yanıldığını söyleyebiliriz. Yirminci Yüzyılın en büyük bilim adamı Einstein da Kuantum Fiziği’ne hep mesafeli durmuş ve bu fiziğin iddialarını çürütmek için boşuna bir çabaya girmiştir.

    Aristo, bilim adamı olarak anılan tek Yunan değildi.

    Büyük düşünürler Sokrates-Platon-Aristo, tıp biliminin kurucusu Hipokrat, atom kavramını ortaya atan ve dünyanın yuvarlak olduğuna inanan Demokritos, dünyanın güneşin çevresinde döndüğünü söyleyen Aristarkus, hemen hemen aynı dönemde yaşadılar. Birbirlerini tanıyorlardı, birbirlerinin evine ziyarete gidiyorlardı. İlişkileri her zaman iyi değildi. Örneğin, Platon kendisi gibi düşünmeyen Demokritos’tan hiç hoşlanmıyor ve kitaplarının yakılmasını öneriyordu.

    Yunan Bilimin Başlangıcı

    Yukarıda saydığımız Yunanlı bilim adamlarının da bir öncesi vardır: Milet’li Tales. Tales, MÖ 624 ile 546 yılları arasında yaşamıştır; yani, Aristo’dan yaklaşık 250 yıl önce. Bertrand Russel'a göre Batı felsefesi Tales'le başlar. Aristo’ya göre de Tales ilk filozoftur. Tales'in en büyük özelliği doğal

    Enjoying the preview?
    Page 1 of 1