Discover millions of ebooks, audiobooks, and so much more with a free trial

Only $11.99/month after trial. Cancel anytime.

Zift
Zift
Zift
Ebook160 pages1 hour

Zift

Rating: 0 out of 5 stars

()

Read preview

About this ebook

"Geçmiş geleceğe kavuşsa, gelecek geçmişe sarılsa Stephen King ve William Shakespeare tokalaşırdı ve Zift-vari bir kitap yazardı." On tane birbirinden bağımsız, karanlık, katastrofik, paranoyak, zihin bükücü, her bir hikayenin başı, ortası, sonu hiç tahmin edilemeyen, sizi en kör noktanıza taşıyacak hikayelerden oluşan "bambaşka", "farklı" bir anlatım diline sahip bir kitap.

LanguageTürkçe
Release dateFeb 3, 2014
ISBN9781311913258
Zift
Author

Ali Acar Sungurbey

Ali Acar Sungurbey was born in Istanbul, Turkey. He worked in event management business and productions for 15 years. He loves and adores watching movies. His favorite music band is Depeche Mode. He loves animals. His ambition is to build shelters for people and animals in need. His favourite quote is from Mahatma Gandhi, "Be the change that you wish to see in the world.”.His work Gravity Upstream is a scientific fiction story. The reason for writing Gravity Upstream is to create the most unique story ever! He believes that he has done it!

Related to Zift

Related ebooks

Reviews for Zift

Rating: 0 out of 5 stars
0 ratings

0 ratings0 reviews

What did you think?

Tap to rate

Review must be at least 10 words

    Book preview

    Zift - Ali Acar Sungurbey

    ZÜMRÜT

    BABASI

    İnsomnia'ya tutulmuştum bize yaptıklarınla başa çıkamadığım zamanlarımda. İki senedir uyku yüzü görmemişti hüsrana yenik düşmüş, ziyan olmuş varlığım. Kabusumdu aşağılık yaratık. Cehennemimdi namussuz varlık. Oğluma her bakışımda ve onunla olan her göz temasımda babası canlanıveriyordu gözlerimin önünde. İlk yılında yenik düştüm evladıma. Yüzüne bakmaz oldum çoğu anlarımda. Az kaldı kayıp edecektim canımı. Silkelendim toparlandım sahibi ile olan bağını silip attım. Sarıldım ve asla bırakmadım. İçimde kemiren var olanı yok etme arzusuna gelindiğinde ise tereddüt yoklamadı benliğimi bir an bile. Şayet imkanım olabilse iki kaşık sudan daha az birikintide çıkartacaktım canını. Yüzleşmeliydim canımızı almış olan iblisle. Yüzleşebilmeliydim köpeklerin en kudurmuşu ile. Yoksa ya uykusuzluğuma inatla eşlik eden canını çıkarma ataklarım benim işimi bitirecekti ya da işin kolayına kaçıp acıyı kısa kesip mermimi ısıracaktım. İki yıl önce zaten gebermiş olan kadın ölecekti şayet var olmaması gerekenle yüzleşmesini gerçekleştirmediği takdirde. Oğlumu, canımın ızdırabını, bu ailenin zoraki günah keçisi olmaya iteleneni düşündükçe yaşam beni zifir rengin daha koyu tonlarına doğru itekliyor sıfırın altlarına doğru çakılmaya devam ediyordum. Benim zavallım dört yaşında tanışmıştı piç adlı kelimeyle. Soyadı konmuştu saf kalabilmesi gereken dönemlerinde. Arkadaşları esirgemezlerdi dalgalarını. Taşırlardı bir diğer güne tüketirlerdi benim evladımı. Ne yazıktır ki soyad üç harf olarak da kalmalıydı. Bahsedemezdim hasar almış genç ruha nedenini. Evlat piçdi. Evlat piç olarak anılacaktı. Evlat piç olarak kalmak zorunluluğundaydı.

    Kızıl enseli yılanı içeri atıldıktan tam iki sene sonra görebilme gücünü yakalayabildim kendimde. Şeytan görüşmeyi kabul etti. Beliriverdi karşımda çöküverdi metal sandalyeye, Nefes nefese geçen yetersiz kalan dakikalar süresince tükürdüm aramızdaki cam bölmeye... Gözyaşları gecikmedi. Yılan yüreğini açtı, başladı inlemeye. Öldürebilmek için oradaydım. Canını çıkartıp tenini kemirip, kirli kanının tamamını emip ölesiye ötelere kusabilmek için oradaydım... Bana bir şey oldu canı yok edebilme arzumun doruklarında. Araya bir şey girdi anlam veremediğim saniyelerimin içerisine. Araya bir şey girdi cehennemin dakikalarında. Kızıl ense bana bir şeyler yollamaya başlamıştı içindeki yalvarışın hızına yetişemeyen göz bebeklerinden aldığı destekle. Kirin eksiksiz açılımı, ağlak ve dilenen yüreğiyle dokunabilmişti çamurla sıvanmış ruhumun hasta taraflarına. Kala kaldım bir anda. Terk-i diyar eyledim o anda. Ziyaretlerimin düzenli bir şekilde gerçekleşmeleri ise gecikmedi.

    Konuşmaya başlayabilmişti ilk defa. Öncelikle oğluma ve özellikle bana karşı işlemiş olduğu günahlarının tövbelerini eksik etmiyordu anlatımlarında. Her ziyaretimde gözyaşları kesilmek bilmiyordu. Kuru gözlerine denk gelemiyordum. Yüreğimdeki kini yıkamaya başlamıştı. Arınma yaşanıyordu araz verdiğim benliğimde. İçtendi kötünün sözlüklerdeki karşılığı. Dürüsttü kabusumuzun açılımı. Gerçekti dilenişi. Gerçekti haykırışları. Gerçekti oğlumun babası. Beklenmeyen gerçekleşiyordu ve olmaması gereken oluyordu.Aşık oluyordum yeryüzünde olunmaması gerekene.Aşık oluyordum evladımın babasına.

    Ve evladı düşününce saklı kalmalıydı babası. Hem fikirdik, tohumunu atanı öğrenmemeliydi.Piç olarak kalmalıydı. Ortak endişemiz ise evlat belirli yaşa eriştiğinde derinlere inip deşmeye çalışacaktıyoklardaki adsız sahibinin izini. Dayabilecek miydim saklının saklı jalmasındaki şartına? Güvenebilecek miydim kendime düşüşe geçeceğim zor olanla çarpışacağım anlarımda. Gelecekti o anlar. Ölüm kol gezecekti etrafımda. Kaçıverebilirdi soyad. Endişemi kaybetme gafletime düşecek miydim son nefeslerimin saniyelerinde? Hatayı işleyecek miydim git babanı bul piç değilsin diye? Tedirginliğimi ilettim kızıl enseliye. Rica ettiSakın hadiye. Dürüstçe ve yüreklilikle içinde kıvranacağımınfarkında olduğum ikilemi çöküş yaşamadan önce yaşamaya başlamıştım bile. Şayet dilden kaçtığı takdirde kendini bildiğinden beri araz yemeye başlamış küçük evlat büyüdüğünde neler yapabilecekti belki de her ikimize. Haklının koltuğu çoktan evlada aitti. Günahın tahtı ise tohumu atana ve doğurana teslim edilmişti. Tohum büyüyordu ve büyüdükçe genlerini hissettirmeye başlamıştı çevresindekilere. Bir adım daha öteye geçildiğinde ise; kanı piçleşiyordu günler geçtikçe.

    KOCAM

    Yapıştık sınıfın penceresine. Ait olduğum adam hünerini bir kez daha konuşturmaya başlamış yaşamında becerebildiği en sevdiği şeyi öfke ve nefretin harmanlanmış halini iletiyordu sınıf arkadaşına. Öğle teneffüsünün ortalarında şahit olmuştum alıştığım söylemlerine. Savurmuştu onbeş yaşına kıyasla karşı kulağa kart gelen tehditlerini.Herkes sınıflara dağıldıktan sonradiye ekleyip, nefret kusan gözleriyle dakikalar boyunca seyretmişti rakibini. Tahrik etmişti bir kez daha beni. Şehvet düşmüştü yüreğime zevk kuşatmıştı bedenimi. Beyaz pisliğimi seyretmeye başladım. Hızla ve acımasızca bitiriverdi rakibini okulun yalnız ön cephesinde. Kavuran güneşe tesadüf karıştı. İndirdiğinin ebeveynleri beliriverdi okulun girişinde. Baba düşmüş oğluna doğru koştu. Kana bulanmış yüzü erteleyip erkeğine sarıldı. Olan biteni engellemeye inenler araya giremeden önce çökertti adamı sevdiğim dizlerinin üzerine. Topuğunu çaktı burnunun tam üstüne. Zaptemediyordu kudurmuş köpeğimi. Yetmemişti yarım kalmış zaferi. Çocuğun annesine savurduğu küfürleri yetemiyordu benim sevdiğime. Bastırıyorlardı omuzlarından sarılıp geriye çekiştiriyorlardı bedeline kilitlenmiş genç bedeni. Alıp götürdüler müdürün yanına. Atılacaktı bu kez kesinlikle. Onlarca kez uyarılmıştı. Her bir uyarı iliklerine işlemiş nefreti tetiklemişti. Öfke tahrik oluyordu her bir öğütte. Evrim geçiriyordu en kirli şekliyle. Atılmaktan ziyade kovuldu ilk başından beri ait olmadığı binadan. Çöle doğru yürümeye başladıtakip ettiğimin bilinçsizliğiyle. Konuşuyordu kocam olacağından emin olduğum adam. Kullandığı dili anlamanın imkanı yoktu. Alakasız kopuk harfler dökülüyordu dudaklarından, birleşip kelime olmaya çalışıyorlardı haykırışlarının eşliğinde. Yaklaşık bir saat sonra çöktü kayanın dibine. Gösterdim kendimi... Küfürlerini savurdu bile bile. Alışmıştım erkeğimin özelliklerine. Yakışıyordu hoş olmayan cümleleri sahibine, yakışıyordu yaşamın ta kendisine olan kutsal nefreti bedenine. Bakış açıları söz konusu olduğu takdirde diğerleri hasta adam diye nitelendireceklerdi belanın ta kendisini. Ne onlar ne de diğerleri umrumda değillerdi. Erkeğim beni sevecekti ölesiye ve öldüresiye. Yamuk yaptığım takdirde hiç çekinmeden sıkabilecekti beynime. Benim açımdan bakıldığı takdirde şehvetin açılımı, aşkın doruk noktasıydı içinde kaybolduğum adamın varlığı. Onaltımıza gelip mesleğini edindiği dizginlenmiş günlerinde çıktı kiradan, karavan satın alıp annesi ile yaşamaya başladı. Yeni eklemesi fazla zamanını almadı çölün ortasındaki metal çıkıntının içerisine. Davetsiz habersiz evlniverdik öğlenlerin birinde. Anneme babama haeri verdiğim saatlerde uyuşmuşlardı kullandıkları maddelerin etkisiyle. Haber verilmişti, kulaklar duyup, zihinler algılayabilmişti bir şekilde. Tepki verme yetileri çoktan kayıp etmişlerdi beni dünyaya getirenler diye geçiştirivereceklerim. Ait olduğumun köşküne taşındım ertesi gece. Annesi ile tanıştım yaşamımın en farklı saatlerinde. Sarıldı bedenime öpüp okşadı dakikalar süresince. Donup kaldım ilk kez şahit olduğum davranışların etkisiyle. Sarılamadım öpemedim güzel varlığı, okşayamadım dokunamadım onaltı yaşında başıma gelen bu en tuhaf olanı. Göz yaşlarımdan başka hiçbirşey iletemedim benim gerçek annem olacak olana. Oğlunu düşünmeye kocamı sorgulamaya başladım yaşamakta olduğum şokun içerisinde. Kayıplara karıştım doğru orantıyı kuramadığım ızdıraba dönüşmeye başlayan saatlerimde. Buzdolabına yönelip bira kaptım kendimi karavanın dışına kocamın yanına attım. Dolunayın yüceldiği zaman diliminde sarıldım kocama, benim hasta kanıma, erkeğime, beyaz pisliğime, bedenimin, ruhumun sahibine. Sabaha taşıdık balayımızı. Konuşmadan çıkardık dolunayın kavruk toprak üzerinde yaratmış olduğu yakamozların tadını.

    Okulu bırakmamı emretti. Mesleğine sarılıp hedefimize ulaşacağımız anların çok yakınlarımızda olduğunda diretti. Zümrütler diye kkonuyu açmaya çalıştığım anda uzaklaştı konuyu erteledi. İhtiyacımız vardı laneti taşımamız için gereken miktara. Çıkmazdaydık enlerinde ve sonlarında. Çaresizdi yüreği, çözüm arıyordu tehlikeli benliği. Güvenim yanımda yeşil taşlar yerlerine oturacaklardı eninde ve de sonunda. Lanti gün yüzüne çıkaracağımızda kocam ve ben en sonunda kendimizden geçecektik. Keşfettiğimiz saklımız ulaşacaklardı sahip olmaları gerekenlerine. Birine... Bir diğerine... Çok daha ötelerine... Çoğalış yaşanacaktı yeryüzünde... Artış hızlanacaktı kocama verdiğim destek ile...

    OĞLUM

    İhanet ettim annene, ortak kararımızı yok saydım okuluna yakınlaştım. Seni görebildim sonunda sekizinci yaşının ilk baharında. Kükrüyorsun oğlum sığamıyorsun kabına taşıyorsun dışına. Öfken var yaşıtına, aslında elli metre uzağında duran kayıplardaki hiçbir zaman tanıyamayacağın babana. Şayet gerçeği bilsen ve hayaller kurulabilse eline makina tutuşturulup mermiler şarjöre yüklenebilse çoktan sıkmıştın beynime. Şeref ile diz çökerdim önüne, rica ederdim mermileri beynime. Sana ve annene yaptıklarımdan sonra kavuşurdum tükenmek bilmeyen ızdırabımın bitişine.

    İçeride kestiler biçtiler, yardılar şişlediler babanı. Oynadılar bedenimle aldıkları yüce keyifle. Hak verdim her birine, hak etmiş olana atılan herbir faça darbesini. Hastayım oğlum, çaresizim canım. Özürleri yoklardaki arazlarım çıkardı canımı evladım. Gözlerimin önünde sergilediğin gencecik bedenin yaşına ait olamaması gereken vücud dilini seyir eyliyorum dakikalar süresince, benzetiyorum kendimin ilk senelerine. Düşüyorum kuşkuyu sorguluyorum defalarca. Bu hallere düşmenin sebebi babasızlığın mı yoksa genlerimin tetiklemeleri mi inliyorum saniyeler süresince. Her iki sonuçta da gözlerim günün birinde felakat ile sonuçlanacak anının resmini çiziyor, tereddütten uzak en kirli boyası ile.

    Düşüyorum bir kez daha karşına çıkıp babanın diyebilmeyi, seni alıp çölün ortasına götürebilmeyi. Dilenerek eline altı patlarımı tutuşturup her ikimizinde ızdırabına son verecek infazımı gerçekleştirebilmeni. Biliyorum düşlerim sert evladım ancak her ikimizinde yaşadığı - içimde bulunduğumuz derin kabusla kıyaslandığında masalların en temizine denk düşer - kafama sıkıp yanık toprağa beynimi akıtacağın anın görüntüleri. Her ikimizinde en sonunda huzura erişeceği zaman dilimini anlatacak sahnenin yüceliği. Lafın kısasını ziyaret edecek olursak kurtuluşun beni kurtaracak, benim kurtuluşumda seni.

    Oğlum neler yapıyorsun oralarda... Okulun bahçesini kirletmek için tükenmeden debeleniyorsun. Çıldırıyorsun canım, deliriyorsun kanım. Keşke bir aynaya rast gelebilsen ve belkide biraz olsun kendini frenleyebilsen. Can parçasının derinlerine inip nefretinin nedenini - gerçeği - babanı görebilsen. Artık ayrılmanın zamanındayım oğlum fazla kaldım yakınlarında çıkalı yeni oldu. Diğer yandan baktığımda tekrar tıksalar ne eyler ki, içeride işimi bitirmeye niyetleri var mı ki? Doyamadım sana, ilk kez gördüğüm oğluma içimden yalvarıyorum genlerimi kapmamışsındır diye. Sana sırtımı dönüp çöle doğru adımlamaya başladğım anda irkiliyorum atılan çığlığın yardımıyla. Kırabildin ufacık kızın narin bileğini. Oğlum çökerttin beni. Oğlum çökertmişim seni. Kağmışsın genlerimi taşıyorsun kirli özelliğimi. Yok etmenin üstadı, öfkenin yandaşı, nefretin Tanrısı, genin taşıyıcısı, kanın ortağısın. Sen benim oğlumsun.

    OĞUL

    Israr etti son nefesinde. Babandır dedi. Onu tanı anlamaya çalış diye diretti. On yedi yıl sonra ilk kez bahsetti. On yedi yıl sonra can çekişirken adını verdi. Sorgulamaya çalıştığım zamanlardaYok öyle biridiye geçiştirirdi. Araştırdım bana düşeni yaptım o günlerimde. Sürdüm izini buldurum yerini yurdunu. Leşi kesmeye kararlıydım kökünden ve en dibinden. On beş yaşımın gece yarısında yattım pusuya. Dağ başındaki barakasının dibine çöktüm keskin bıçağımla. Kamyonetimden inip barakanın içine giriş zaman diliminde şah damarını kesmek yerine göz yaşlarımı kaybettim. Kitlendim kaldım. Koştum uzaklaştım. Hatırlattı bana hasta ölümünün döşeğinde. Hatırlattı bana genimin sahibini. Anlam veremediğim ilgisini saklı tutmuştu on yedi sene boyunca. Anlam vermek bile istemediğim hislerini yüzüme vurdu solmakta olan mimikleriyle.Ona karşı ilgisi yoktu sadece. Onu sevebiliyordu belki de. Benden gizlice görüşüyordu kirli kanımın sahibiyle. Anlamı yoktu can çekişeni sorgulamanın. Ziyan ettirmedim son nefeslerini. Ziyan etmedim annemi. Göçüp gitmesinin ertesinde aradım lanet herifi. Verdim karavanımım adresini. Bileyledim keskin çeliği. Annemin isteği gerçekleşecekti gelecektik yüz yüze. Onu anlamaya çalışmak tanımaya çalışmak ise yoktu düşüncelerimde. Tek isteğim ve son isteğim bir kez daha şah damarla çeliği bütünleştirebilmekti.Ağzını açıp özürlerini savuracaktı diz çöküp köpekleşecekti gözlerimin önünde. Karıma dışarı çık dedim yolladım ötelere. Kızgın güneşin altında oturdum başladım beklemeye. Geldi kamyonetiyle. İndi kaslarından aldığı destekle.Elim arkadaki kılıfın üzerinde seyretmeye başladım beş on metre ötemdeki hastalığı. Gecikmedi göz yaşları.

    Enjoying the preview?
    Page 1 of 1