Discover millions of ebooks, audiobooks, and so much more with a free trial

Only $11.99/month after trial. Cancel anytime.

Sahildeki Ayakizleri
Sahildeki Ayakizleri
Sahildeki Ayakizleri
Ebook283 pages3 hours

Sahildeki Ayakizleri

Rating: 0 out of 5 stars

()

Read preview

About this ebook

Max Fried, kendini Florida sahilinde yüzmeye, içmeye ve güneşlenmeye adamış eski bir Adli Bilgisayar Müfettişi”dir, ama bugün … gerçek bir katil. Yoluna bir katil çıkmak üzeredir.
Ölmüş bir müşterisinin mal varlığı ortaya çıkarması için iknakâr bir avukat Max’i bulunca, Max işin kısa süreceğini düşünerek yardımı  kabul eder. Ama yeni kimlikli eski bir katil evine girer ve müşterinin bilgisayarını çalar.
Max, bilgisayarda 20 yıl öncesine ait bir cinayetin ip uçları olduğunu bilmez, ama katil hırsız da Max’in bilgisayarın bir kopyasını iPad”inde sakladığını bilmez. Ne yazık ki kötü adamı ölüm cezasına götürecek deliller bu kopyadadır.
Max artık insanların neden öldüğünü bilen tek canlı kişidir. Katili alt edebilirse, sahildeki bar taburesine dönebilecektir. Alt edemezse, beşinci kurban kendisi olacaktır.
SAHİLDEKİ AYAKİZLERİ, playboy bir avukat, trilyoner bir dul, kıymetli dedektif, ve evet, bir sürü ölü, polis ve bir katilden oluşan gizemli bir cinayet romanıdır.
Max ve ben, adli bilgisayar kurumunda çalıştık, ikimiz de lisanslı özel dedektifiz ve küçük bir adada yaşıyoruz. Lütfen ona sadece ikimizden birinin gerçek olduğunu söylemeyin. 
LanguageTürkçe
Release dateJan 19, 2015
ISBN9781507100875
Sahildeki Ayakizleri

Related to Sahildeki Ayakizleri

Related ebooks

Reviews for Sahildeki Ayakizleri

Rating: 0 out of 5 stars
0 ratings

0 ratings0 reviews

What did you think?

Tap to rate

Review must be at least 10 words

    Book preview

    Sahildeki Ayakizleri - Falafel Jones

    OTUZDÖRT

    YASAL UYARI

    ––––––––

    Bu bir romandır. Kitapta geçen isimler, karakterler, yerler ve olaylar yazarın hayal gücünün ürünüdür ve tamamen tesadüfen kullanılmıştır. Gerçek olaylara, yerlere ya da ölü ya da diri kişilere olan benzerlik, tamamen tesadüfidir.

    KONUSU NEDİR?

    ––––––––

    Max Fried, kendini Florida sahilinde yüzmeye, içmeye ve güneşlenmeye adamış eski bir Adli Bilgisayar Müfettişi’dir, ama bugün ... gerçek bir katil. Yoluna bir katil çıkmak üzeredir.

    Ölmüş bir müşterisinin mal varlığı ortaya çıkarması için iknakâr bir avukat Max’i bulunca, Max işin kısa süreceğini düşünerek yardımı  kabul eder. Ama yeni kimlikli eski bir katil evine girer ve müşterinin bilgisayarını çalar.

    Max, bilgisayarda 20 yıl öncesine ait bir cinayetin ip uçları olduğunu bilmez, ama katil hırsız da Max’in bilgisayarın bir kopyasını iPad’inde sakladığını bilmez. Ne yazık ki kötü adamı ölüm cezasına götürecek deliller bu kopyadadır.

    Max artık insanların neden öldüğünü bilen tek canlı kişidir. Katili alt edebilirse, sahildeki bar taburesine dönebilecektir. Alt edemezse, beşinci kurban kendisi olacaktır.

    SAHİLDEKİ AYAKİZLERİ, playboy bir avukat, trilyoner bir dul, kıymetli dedektif, ve evet, bir sürü ölü, polis ve bir katilden oluşan gizemli bir cinayet romanıdır.

    Max ve ben, adli bilgisayar kurumunda çalıştık, ikimiz de lisanslı özel dedektifiz ve küçük bir adada yaşıyoruz. Lütfen ona sadece ikimizden birinin gerçek olduğunu söylemeyin.

    YAZAR HAKKINDA

    ––––––––

    Falafel Jones, Annem hamileyken aşerdiği bir Akdeniz Sandviçinin adıymış. Büyüme çağlarında adı bir hayli sorun çıkarsa da, kasabadaki diğer Jones’lardan ayrılmasını sağlamış. Aslında daha da kötü olabilirmiş. Bunu, bir inşaat işçisi olan Falafel’in ağbisi Sweet Pickles’a (Tatlı Turşu) sormak lazım.

    BÖLÜM BİR

    ––––––––

    Gelir gelmez onları fark ettim. İri göğüsleri mavi bikinisinden taşmış sarışın kadın, elinde ruj izi çıkmış bir sigara tutuyordu. Adam, artık yaşlanmış ve kilo almış, yakışıklı bir İrlanda futbol oyuncusu gibiydi. Elinde de bir viski bardağı vardı. Bar sahibi ve barmen Jack dışında, orada sadece onlar vardı.

    Dışarıdaki bar taburelerinde oturmuş okyanusu seyrederken, Jack benim Amber Bock biramı ve Mariel’in de votka toniğini getirdi.

    Teşekkürler, dedim ve soğuk bardağımı kaldırdığımda kasığıma damlalar geldi. Kuruyana kadar kalkmamaya karar verdim.

    Jack, masa üzerindeki ıslak yerleri sildi ve elleri üzerinde eğilerek, Max, seni bekliyorduk, dedi.

    Kimi? Beni mi?

    Evet, bu aralar geldiğini biliyordum, bu yüzden onlara beklemelerini söyledim.

    Mariel ile önce birbirimize, sonra da Jack’e baktık. Bazen şaka yapıp yapmadığını anlamak mümkün olmuyordu.

    Jack AKA Jack Jr., Bobbi ve Jack’in Sahil Verandası’nda çocukluğundan beri vardı. İddiasına göre babası burayı işletirken ona hamile olan annesi Bobbi, doğum yapana kadar hizmet etmiş, onu barın arkasında doğurur doğurmaz da servisine devam etmiş. Biraz safça müşterilerine gerçek isminin, annesinin doğururken tepsisinde bulunan Jack Daniel’s olduğunu söylerdi.

    Bir kaşını kaldırarak, Dostlar, rahatsız etmek istemem, ama müşterilerimden birinin yardıma ihtiyacı var. Belki yardım edebilirsiniz. Ed bir avukat. Sanırım yarı emekli." Jack, bardaki kadın ve adamı işaret etti.

    Kadın, genç görünen bakımlı bir yaşlı kadın, ya da yaşlı görünen bakımsız bir genç kadın olabilirdi. Söylemesi zordu. Yaşı her ne ise, birlikte oturduğu adamdan hoşlanıyordu. Mümkün olan her fırsatta elleri adama dokunuyordu.

    Kadının gösterdiği ilgiye rağmen, Jack onu işaret ettiğinde, Ed bize doğru baktı. "Tabii ki. Onunla konuşacağım, dedim ve Jack ona el salladı.

    Taburesinden kalktıktan sonra Ed eğilip kadına bir şeyler fısıldadı. Sonra doğruldu, bara para bıraktı. Kadın ona gülümsedi ve duyamadığım bir şeyler fısıldadı. Adam tekrar eğildi ve öpüştüler. İçkisini aldı ve Mariel ile oturduğumuz yere yöneldi. Sol elinde içkisi ve sigarası vardı. Ed McCarthy, önce benim, sonra Mariel’in elini sıktı.

    Mariel ona sıcacık gülümsedi.

    Ed’in üzerinde New Smyrna Sahil üniforması vardı. Ten rengi kargo şort ve sandaletler. Üzerini kısa kollu, mavi beyaz çiçek baskılı bir tişört ile tamamlamıştı. Ben , kısa kollu bir golf tişörtü seçmiştim. Kış olduğu için rengi siyahtı.

    Jack bana New York’dan barın köşesine taşındığınızı söyledi, Ed kendi esprisinde güldü. Ben de New York’luyum. Hukuk okurken Daytona Sahili’nden bir kızla çıktım, ve böylece iki eyalete de kayıtlıyım. Sigarasından bir nefes aldı.

    Hemen yanıma gelmesinden, barda uzun süre beklediğini anladım. Oturduğu yerde içki karıştırma çubukları sıralanmıştı.

    Tanıştığımıza memnun oldum, Ed. Sanırım onu daha önce de burada görmüştüm. Sezon dışında buraları daha az kalabalık oluyor ve müdavimler ortaya çıkıyor. Ben Max, karım Mariel. Jack bir şeye ihtiyacınız olduğunu söyledi.

    Ed derin bir nefes aldı. Bir müşterinin mirası ile ilgileniyorum. Ray Florida’daki ilk müşterimdi. Vasiyetini ben yazdım. Bir çok ortak noktamız vardı. Birlikte balık avlardık... ama bu sabah cenazesindeydim. Noel alışverişi için Cuma öğleden sonra izin almıştı ama öldü. Bunları yazdığınızda, birinin ölümünü planladığınızda, o günün hiç gelmeyeceğini sanırsınız.

    Mariel gözlerini onda ayırıp uzun süre bana baktı, ve sonra tekrar Ed’e çevirdi. Oh, arkadaşınız için çok üzüldük.

    Teşekkürler. Kathleen ve Ray’in burada kimsesi yoktu, bu yüzden cenazeden sonra anne ve babasının yanına gidecek. Toparlanma işleri var. bu yüzden yalnız içiyorum. Kafasını salladı. Sarışın ya içki içmiyordu, ya da bir sebeple içtiklerini saymamıştı.

    Mariel üzülmüş görünüyordu, Kathleen karısı mı?

    Evet. Bir an bakışlarını gökyüzüne çevirdi ve sonra yine bana baktı. Ray’e içiyorum. Bardağını kaldırdı ve bir yudum daha aldı.

    Mariel ile kadehlerimizi kaldırdık ve onunla içtik.

    Ed, Bir dostu kaybetmek yeterince kötü, ama başkasının elinde ölünce kabul etmesi daha da zor.

    Tam Ed’i melankolik bir sarhoş sınıfına koyacaktım ki son cümlesi dikkatimi çekti. Arkadaşınız öldürüldü mü?

    Polis aracını yok kenarına çarpmış ve ters dönmüş olarak buldu. Hava açık, trafik yok, fren izi yok. Yalnız ve şüpheli bir ölüm, bu yüzden cinayet şüphesi ile araştırıyorlar. Adli Tıp’tan gelecek haberleri bekliyorum.

    Polis devrede ise, neden bana ihtiyacınız var?

    Kathleen, varlıklarını belirlemek istiyor. Polis laptopunu aracın bagajında buldu. Kathleen onun incelenmesini istiyor. Omuzlarını silkti. İnternet bankacılığı kullandığını söyledi. İçkisinden büyük bir yudum aldı ve bardağını bar tezgahına çarparak koydu.

    Bu sesi sevmedim. Birisi beni vurduğu için erken emekli olmuştum ve Mariel’e beladan uzak duracağıma dair söz vermiştim. İçinde cinayet olan bir vakka riskliydi. 

    Ed içkisinde bir yudum daha aldı ve devam etti. Jack’e bilgisayarı kontrol edebilecek kimseyi tanımadığımı söyledim. Mahkemede kullanmak için şifrelerin kırılıp bilgilerin alınması gerekiyor. Çünkü birileri vasiyeti değiştirip mirasa el koyabilir. Jack bana bu tarz işleri yaptığınızı söyledi.

    Devlet memurluğundan emekli olmadan önce Adli bilgisayar müfettişiydim.

    Yani bir bilgisayarın şifresini kırıp bilgilere ulaşabiliyor musunuz?

    Evet, tabii ki. Yaptığım iş buydu.

    Ed içkisini bıraktı. Barın üzerine ellerini koydu ve bana doğru eğildi. Max, benim ihtiyacım olan bu. Yapar mısın?

    Üzgünüm, hayır. Artık emekliyim. Bu günlerde sağlık sorunları ile uğraşıyorum. Emeklilik egzersizlerimizin bir parçası olarak Mariel ile bu sahile gelebilmek için 3,5 kilometre yürüyoruz. Bir şey içiyoruz ve geri yürüyoruz.

    Ed kafasını geriye atıp bana yan bir bakış attı. Egzersiz yapmak için bara gelindiğini de hiç duymadım.

    Ama, dedim kendimi korumak için, Bazen eğer hava çok sıcak değilse, Flagler Meydanı’nın 800 metre karşısındaki nehir kenarına okyanus kıyısından yürüyoruz.  Mariel butiklere bakıyor, ben de bankları kontrol ediyorum.

    Kafasını salladı. Ed’in egzersizi ciddiye aldığımı düşündüğünü sanmıyorum. Bunu yapabilecek başka birini tanıyor musunuz?

    New York’da, evet, ama burada yok.

    Yabancı birini işe alacak olursam, nelere dikkat etmeliyim?

    Ben de yabancıyım, ama Adli bilgisayar sertifikası olan birini bulun. Kartvizitinde ENCE, ACE ya da CCFE yazan birisi olsun.

    Sizin sertifikanız var mı?

    Ona gülümsedim, ACE var.

    O ne?

    Veri Ulaşımı Sertifikalı Müfettiş. Veri Ulaşımı, bilgisayarı adli araç haline getirir. Ama ben artık tam zamanlı bir emekliyim ve sahil müdavimiyim.

    Jack özel dedektif lisansınız olduğunu da söyledi.

    Evet, eyaletlerin çoğu müfettişlerinin lisanslı olmasını ister.

    Yani özel araştırma işleri de yapıyor musunuz?

    Güldüm. Hayır, lisansımı hiç  kullanmadım. Vurulmadan önce almıştım. Emekli olduktan sonra lazım olur diye düşünmüştüm. Her zaman için zor zamanlar planım olmalıydı ve karakterim de Wal-Martda ziyaretçileri karşılayacak yapıda değildi. Mevcut tecrübemle, Florida Özel Dedektif lisansı alabiliyordum. Başvurdum ve aldım. Ama o kadar."

    Sizi birisi mi vurdu? Ne oldu?

    Kurtuldum... Konuşmamayı tercih ederim.

    Ed yanımdaki bar taburesine oturdu, biraz bekledi, ve, Max, banka hesapları, yatırımlar ve diğer finansal bilgileri bana bu bilgisayardan ayıklayacak birini arıyorum. Çok aradım. Tanrım, kimseyi bulamadım. Lütfen bu işi benim için yapar mısın?

    Size yardım etmeyi çok isterdim, ama bir yıl önce emekli oldum, evimi sattım ve bir daha asla çalışmamak üzere buraya taşındım. Çalışmaya ihtiyacım olursa diye hala bazı ekipmanım ve lisansım benimle, ama ihtiyacım yok. Çalışmak da istemiyorum, denize ve Mariel’e ayıracağım zamanı harcamayı da istemiyorum. Hayat tuvalet kağıdı gibi. Sona gelince daha çabuk bitiyor. Kadehimi içmek için kaldırdım.

    Ed elini salladı. "Evet, anlayabiliyorum, ama bu uzun sürmez, değil mi? Sonuçları almak bir haftayı bile bulmaz ve

    Ray’in hayat tarzını düşünürsek, işin içinde iyi para var. Emeklerinin karşılığına değecek bir ücret ödeyebilirim."

    Bela aramıyorum. Artık hayatımda tehlikeye yer yok.

    Ed eliyle küçümseyen bir hareket yaptı. Ah, güvenli bir iş. Cinayetle polis ilgileniyor. Tek yapacağın iş, ailenin banka hesaplarına ulaşman.. daha fazlası yok.

    Mariel’in koluma dokunduğunu hissettim. Eğer istersen, sorun değil. Yüzünde üzgün bir ifade vardı. Bu işi alırsan sorun etmem. Senin sıkılabileceğin bazı işlerim de var. Ayrıca, karısı için de çok üzüldüm ve aylardan Aralık. Zaten suda fazla zaman da geçiremeyeceksin.

    Mariel böyle konuşunca, ben de kendimi kötü hissettim. Ben öldükten sonra karıma yardım edilmemesi fikri canımı acıttı. Haklıydı. Son zamanlarda boş zamanım vardı. Bu konuya birkaç günümü ayırmamam için bir sebep yoktu. Gerçek bir risk görünmüyordu, ayrıca birkaç fazladan kuruş, teknemi taşımam için bana bir portbagaj satın alabilirdi. Mariel’e başımı salladım Patron son sözü söyledi. İşi alıyorum. Masraflar artı ne bulduğum ya da bulamadığımın önemi olmadan saat başı ücrete ne dersiniz?

    Ed, karşılaştığımızdan beri ilk defa gülümsedi. Çok iyi. Teşekkür ederim. Ofise dönüp evrak işlerini bitirmem lazım. Bu nasıl? İmzalayacağınız bir hizmet anlaşması hazırlayacağım. Bir saate kadar hazır olur. Siz üzerinden geçerken polisi arayıp laptopu ne zaman verebileceklerini öğrenirim.

    Başımla onayladım ve Ed’in verdiği kartvizite baktım. Ofisi Flagler Meydanına çok kısa mesafedeydi.

    Ed gitmek için kalktığında, sarışın onu öptü. Gülümsedi ve el salladı. İlişkilerini merak etmiştim, ama kim olduğunu sormak saygısızca olurdu.

    Ayrıldıktan beş dakika sonra, orada olduğunu bile unuttum. "NSB’ olarak bilinen New Smyrna Sahilinde güneşli bir Aralık günü geçiriyorduk. Yaklaşık 25 dereceydi ve neredeyse Noel gelmişti.

    Bobbi ve Jack’in verandasında, iki kişilik orkestra Rudolph the Red Nose Reindeer’ı çalıyordu. Çelik bateri melodiyi çalarken, akustik gitar da ona eşlik ediyordu. NSB’ye aynı zamanda Not So Bad" (fena değil) demeyi de seviyoruz. Altı aydır buradayız. New Smyrna Sahil’de altı ayımız geçti, barda altı ay değil. Bu cümle gerçekten doğru.

    Ed gittikten sonra kendimi iyi ve rahat hissettim. Sabit bir emekli gelirim, ılık ve güneşli bir günüm, kumsalda bir bar taburem, canlı müziğim ve güzel bir kadınım vardı. Bugün bir yaş daha yaşlanmamın ne önemi vardı?

    Mutlu Yıllar, Max, diyerek Mariel bana küçük bir hediye paketi uzattı.

    Genelde hediyelerimi akşam yemeğinde alırdım. Şikayetim yok ama merak ettim. Neden şimdi veriyorsun?

    Açtığında göreceksin. Bugün kullanabileceğini düşündüm. Ayrıca gece boyunca farklı bir hediye alacaksın.

    Kutuyu açtım ve içindeki iPod’u çıkardım.

    Sahilde koşarken hoşuna gider diye düşündüm, dedi.

    Vay, harika. Teşekkürler. Artık formda olmamak için bir bahanem kalmadı.

    Mariel’in görünüşü herkesi formda olmaya itiyordu. Aynı yaştayız, ama herkes onun on yaş genç olduğunu düşünüyor. Lise Mezuniyet Balosu’na birlikte gittiğimizden beri hiç değişmedi. Ama ben? Ben yaşlandım.

    Kaliteli yüksek topuklu ayakkabıları biçimli bacaklarını gösteriyordu. Bol kesim kehribar baskılı bir deniz elbisesi giyiyordu. Bu renk karamel rengi tenini ortaya çıkarmıştı. Elbise boynundan ince bir iplik ile bağlıydı ve dümdüz karnı ile incecik basenlerini sarıyordu. Minyon olmasına rağmen Mariel, kıyafeti güzel taşıyordu. Her şey ona yakışırdı.

    Bende şort, bir gömlek ve sandalet vardı. Doğum günüm özel bir olaydı, bu yüzden giyindik, yani ikimiz de evlilik yüzüklerimizi taktık ve iç çamaşırı giydik. Çoğu zaman mayo ile yaşar, çamaşırlarımızı mücevherlerimiz ile saklardık. 

    Sert Kuzey Doğu’da bir ömür geçirdikten sonra haftanın yedi günü mayolarımız ile geçirince, bunlar yaşadığımız ada hayatının normal kıyafetleri haline geldiler. Siyah Kıravat yazan davetiyeler gibi biz de kendi özel günlerimize İç çamaşırı şarttır yazıyoruz.

    Şu ana kadar, bunun gibi özel günlerin yanı sıra, havaalanına gidişler ve nadir soğuk günlerde aynı liste geçerliydi. Hata kuralı, sadece iç çamaşırı giyildiğinde yüzükler takılır olarak da esnettik. Mariel bana kilot giydin mi diye sorduğunda ona yüzüğümü gösteririm ve o da anlar.

    Jack bar etrafında dolanarak yanımıza geldi. Doldurayım mı?

    Mariel ve ben başımızı salladık. Hayır, teşekkürler dedim.

    Bar üzerindeki pakete baktı. Ne aldın?

    Ona iPod’u gösterdim. Mariel’den doğum günü hediyem.

    Bir kaşını kaldırarak ona baktı ve onayladı. Hediye seçimini onayladığı için Mariel  de ona gülümsedi.

    Hey, mutlu yaşlar.Bar üzerine bıraktığım paraları bana geri itti. O zaman bunlar benim ikramım.

    Teşekkür ederim o zaman. Kadehimi ona kaldırdım.

    Çok teşekkürler, Jack. diyerek Mariel bileğine dokundu. Çok naziksin. Sonra bana döndü, Max, o adama söz verdin. Gitmeliyiz dedi.

    Jack’e hoşça kal dedik ve yola çıktık. Ed’e yardım etmeyi kabul ettiğimde, işin kısa olacağını düşünmüştüm. Ama olayların böyle yanlış olacağını nereden bilebilirdim? Emekliliğin bu kadar tehlikeli olabileceğini kim bilebilir ki?

    * * *

    Flagler Meydanı’na doğru batı yönüne Flagler Tüccarlar Birliği tarafından satılan kazınmış tuğlaların üzerine basarak yürüdük.  50 dolara turistler ve yerliler 3 cümle yazdırarak kendilerini ölümsüz kılabiliyorlardı. Mariel, babasını ölümsüz kılmak için aldığı tuğlaya bakmak için durdu.

    Birkaç bina sonra sola, Ed’in ofisine döndük. Verdiği adres bizi tek katlı beton bir eve çıkardı. Ön penceredeki ilanda telefon numarası vardı ve 2 oda 1 banyo Kiralık yazıyordu. Kapıya gittik ve çaldık. Kimse cevap vermedi. Ed’in kartvizitinden adresi kontrol ettik ve doğru yerde olduğumuzu anladık. Kapı zili ararken, binanın solunda bir yürüme yolu gördüm.

    Takip ettik ve ikinci bir giriş bulduk. Yine kapıyı çaldım ve bu defa kapı açıldı. Evin küçük yan odası ofise dönüştürülmüş ve özel giriş yapılmıştı. Ed bizi içeri davet etti.

    Elimi tutup sıktı, Max, Mariel. Geldiğiniz için teşekkür ederim.

    Lütfen oturun. Ed minderli tahta misafir sandalyelerine bizi yönlendirdi. Sandalyeler odaya uygun değildi. Boşanma sırasında paylaşılmış oturma odası parçası mı diye merak ettim. 

    Ne düşünüyorsunuz? Odaya bakınarak sordu. Dekor yarı yazlık yarı avukat gibiydi. Yelken simgeleri ile Ivy League diploması arasında, her an lazım olabilecek kitaplar vardı. Basılı olan ve ihtiyacı olan her şeye sahip gibiydi.

    Lazım olan her şeyiniz var sanırım, dedim.

    Teşekkürler. Ed, bir CD çalar ve hoparlörlerin yanında olan müzik çalara doğru yürüdü. Klasik müzik çalıyordu.

    Müziği kıstı ve eski büyük bir tahta masanın arkasına oturdu. Ağır ve koyu renkliydi ve bir kaptan köşkünden gelmiş olabilirdi. Acaba bunu kapıdan nasıl geçirmişti. Ve de üzerinde aradığını nasıl bulabiliyordu.

    Masa üzerinde o kadar çok kağıt vardı ki, yerdeki kabloyu fark etmesem, masa üzerinde bir telefon olduğunu bile anlamazdım. Raflar, sandalyeler ve masa dışında, odada başka mobilya yoktu. Eğer fazlası olsaydı, sanırım Ed’e bile yer kalmazdı.

    Burası çok keyifli, dedi Mariel.

    Ed tam ağzını açıp cevap verecekken, masasındaki kağıtların altından ince bir zil sesi geldi.

    Um, af edersiniz. Bir dosyayı kaldırdı ve sonra telefona cevap verdi.

    McCarthy Hukuk, nasıl yardım edebilirim...?

    Oh, üzgünüm. Şu an bir toplantıdayım...

    Hayır, sizi de yeniden görmek güzeldi...

    Hayır, bu iyi bir fikir mi bilmiyorum...

    Orası biraz fazla yakın...

    Hayır, başka kiralamak isteyen yok...

    Evet, Ben de güzel vakit geçirdim ama...

    Evet, af edersiniz. Şu an konuşamıyorum...

    En müsait zamanda dönerim. O zaman konuşuruz...

    Tamam

    Ed kapattı ve bizimle göz temasına girmekten kaçındı, masasındaki bir dosyayı çekti. Teşekkürler ve şimdi işimize dönelim. O telefon hiç çalmamış gibi bizimle konuşmayı sürdürdü.

    Saatlik ücrette anlaştık ve Mariel ile ben hizmet sözleşmesini incelerken, Ed polisi aradı. Para konusunda haklıydı. Telefonu kapattığında biz de okumayı yeni bitirmiştik. Polis laptopu yarın sabah bana verecek. Neden bana adresinizi bırakmıyorsunuz? Laptopu alıp size getiririm. Masası üzerindeki yığını araştırdı ve bir kağıt buldu.

    Tabii ki, dedim ve ona adresi verdim. Yazdı ve kağıt da dağınık Masada kayboldu.

    Lütfen çok erken olmasın, dedi Mariel. Sanırım doğum günü çocuğu bu gece sabahlayacak.

    BÖLÜM İkİ

    ––––––––

    Uyur uyanık bir halde bir konser salonundaydım. Müziği duydum, ama orkestra sadece iki nota çalıyordu. Yüksek notanın ardından sessiz bir nota geliyordu. Bu birleşim çok tanıdık geliyordu ve bu iki nota sürekli çalıyordu. Uyandığımda, bu iki notalı şarkının kapımın Ding dong zili olduğunu fark ettim.

    Gözlüklerim komodinimin üzerinden bana bakıyordu. Taktıktan sonar yataktan fırladım, yerde bıraktığım koşu şortumu giydim ve kapıya doğru koştum. Mariel, kafası yorganın altında sessizce horluyordu. O kadar ufak tefekti ki, yorganın altında olup olmadığı bile fark edilemiyordu.

    Yatak odasından hole dönen köşeyi, ve daha sonra oturma odasındakini zar zor döndüm. Küçük zamanlamalarla önlediğim çarpışmalardan sıyrılıp zil düğmesine ulaşmaya çalışırken, bir yandan da herkes işindeyken uyukladığım için utanç duyuyordum. Bu çok saçmaydı, ama öyle hissediyordum. Annemler çocukken bunu beynime kazımış olmalı. Hiçbir zaman sabah insanı olmadım. Uzun süre ailemle sabah okula gitme konusunda savaşmıştım. Savaşlar, babamın bir sabah kafamdan aşağı bir sürahi suyu dökmesi ile sona erdi.

    Kapıdaki Ed’di. Üzeri çıplak, gözleri şiş ve saçı başı dağınık yaşlı adamı gördüğünde, gözlerini açtı ve kafasını geri attı. Onun üzerinde etki yaptığımı biliyordum, ama

    Enjoying the preview?
    Page 1 of 1