Discover millions of ebooks, audiobooks, and so much more with a free trial

Only $11.99/month after trial. Cancel anytime.

Aşk Zehri: Mucize Aygıt
Aşk Zehri: Mucize Aygıt
Aşk Zehri: Mucize Aygıt
Ebook211 pages8 hours

Aşk Zehri: Mucize Aygıt

Rating: 5 out of 5 stars

5/5

()

Read preview

About this ebook

2005 yılında yayınlanmış "Aşk Zehri", Bedrettin Şimşek'in yazdığı en kafa karıştırıcı metin olan 'Mucize Aygıt' üzerine kaleme aldığı "Azrail’in Keşfi" adlı yeni bölümle E-Kitap olarak okurlarla buluşuyor.
"Sadelik içinde görkemli konulardan bahsetmek" diye tarif edilebilecek Bedrettin Şimşek’in yazarlığı, Türk edebiyatına hâkim olan, gündelik olayları, sıradan kişileri ele alan vasat tarzın aksine, olağanüstü durumları ve eşsiz hayal gücüyle yaratılmış sıra dışı karakterleri ele alır. Bu kitapta görüleceği gibi, Bedrettin Şimşek’te öyküler bile sağlam bir kurguya sahiptir. Dil ölçülü ekonomiktir. İfadeler net, yalın, anlam bakımından zengindir. Üslup sanatlı ama süssüzdür. Biçim özün yansımasıdır. Amaç konuyu mümkün olduğunca kısa özlü bir şekilde ortaya koymak, derin ve berrak olmaktır.
"Aşk Zehri"ni özellikle, edebiyatın da hayatta mucizeler yaratabileceğini görmek isteyen okurlara tavsiye ediyoruz....
"Biz insanın en güçlü yanına karşı zafer kazanır, en zayıf tarafına yeniliriz." (Kitaptan)
LanguageTürkçe
Release dateApr 21, 2015
ISBN9786056526152
Aşk Zehri: Mucize Aygıt

Read more from Bedrettin Simsek

Related to Aşk Zehri

Related ebooks

Reviews for Aşk Zehri

Rating: 5 out of 5 stars
5/5

1 rating0 reviews

What did you think?

Tap to rate

Review must be at least 10 words

    Book preview

    Aşk Zehri - Bedrettin Simsek

    2005

    AZRAİL’İN KEŞFİ

    Ölüm, son nefesimizi vermeden önce, varlığımızı bize çok tanıdık gelen, adeta ruhumuzda hasret gideren bir ışıkla doldurur. O an birden ortaya çıkan, büyük bir denizden kopan bir dalga gibi vücuda giren, muzip kahkahası ölenin yüzünde bir tebessüme dönüşen o fotonun kaynağı nedir? Nerededir? Bize nereden gelmektedir? (Tehlikeli Düşünceler, 2010)

    Ölüm fotonundan ilk olarak 2005 yılı Mayıs ayında Aykırı yayınlarından çıkan Aşk Zehri kitabımda söz ettim. İkinci olarak 2010’da yayınlanan Tehlikeli Düşüncelerde bahsettim. Ölüm anında vücuttan çıkan bir ruh yoktur, aksine vücuda giren ışık dalgası vardır tezim başta çoğu kişiye deli saçması gibi görünmüştür muhakkak. Ama İngiltere’de Wellcome Trust adlı kuruluşun önayak olmasıyla yapılan ve sonuçları 2013 yılı Temmuz ayında Plos Biology dergisinde yayınlanan bir araştırma bu tezi doğruluyor. Çünkü İngiliz bilim insanları, Azrail’in varlığını keşfettiklerini iddia ediyorlar. Hem de bir mikroskop altında..

    İlgili bağlantı:

    http://www.wellcome.ac.uk/.../WTP053350.htm

    Mikroskop altında kurtçukların ölümü izlenerek yapılan araştırma, ölümün aynı Mucize Aygıt öyküsünde anlatıldığı gibi, bir dalga şeklinde ortaya çıktığını ve gövde içinde hücre hücre gezdiğini ortaya koymuştur. İngiliz bilim insanları mavi ışık saçmasından dolayı bu dalgaya, Ölüm Flüoresanı ve Mavi ölüm adlarını koymuşlardır.

    (In this study we have defined a new phenomenon, death fluorescence, which may be useful in future as a marker of death in lifespan assays.)

    Ben, foton adını verdiğim bu dalganın, ölümden önce boşluktan doğduğunu, bize dışımızdan geldiğini yazdım, İngiliz bilim insanları ise onun vücut içinde hücre ölümlerinin bir sonucu olarak ortaya çıktığını ifade ettiler. Her halükarda ölümün bir dalga (death wave) olduğu keşfedilmiştir. Işık saçan ve ölüme yaklaştıkça daha da parlayan bu dalga, vücuda ölümü getirmesinden dolayı Azrail’e benzetilmiştir.

    (We report that organismal death is accompanied by a burst of intense blue fluorescence, generated within intestinal cells by the necrotic cell death pathway. Such death fluorescence marks an anterior to posterior wave of intestinal cell death that is accompanied by cytosolic acidosis.)

    İlgili bağlantı:

    http://www.huffingtonpost.com/.../n_3650102.html

    Bilim insanları, fenomen dedikleri bu şeyin kaynağını araştırdıklarında elde edilen bulgular aşağı yukarı şöyledir:

    Kurtçuğun bağırsaklarında doğal olarak bulunan, mavi flüoresan parlaklığına sahip anthranilik asit, vücut yaşlandıkça artmaktadır. Ne var ki vücutta artması, yaşlanmanın sebep olduğu tahribatın sonucu değildir.

    (Molecular damage, Oxidative and Thermal Stress, do not increase blue fluorescence.)

    Eğer diğer canlılarda da böyle bir şey varsa, bu ölümün içimizde hep hazır beklediği anlamına gelir. Ne var ki, ölümden bir iki saat önce, flüoresan düzeyi bir patlama olmuş gibi dört kat artmakta, bu da ölüm flüoresanı tutuşturan kıvılcım olmaktadır.

    (Blue fluorescence increases in a striking and rapid burst at death.)

    Her iki flüoresanın kaynağı anthranilik asit olarak açıklanmıştır.

    (We conclude that gut granule fluorescence and death fluorescence emanate from anthranilic asid.)

    Kurtçukta bu ışınımın mavi renkte olması kurtçuğa özel olabilir. Yani başka bir deyişle ölümün rengi canlının kimyasal özellikleriyle bağlantılıdır.

    (Uranin treatment leads to green death fluorescence.)

    Öte yandan bulgular, anthranilik asit artışının flüoresan düzeyini artırmadığını göstermiştir. Oysa kaynağı anthranilik asit ise bu asit artışının flüoresan düzeyini de arttırması gerekmez miydi? Bu durum ölüm flüoresanının ortaya çıkış sebebini karanlıkta bırakmıştır.

    (This strongly implies that the death fluorescence burst is not the result of increased anthranilic asid levels.)

    Bir diğer husus, ani flüoresan artışının –canlı, ister doğal bir şekilde ölsün, isterse öldürülsün- sadece ölümden önce olmasıdır.

    (This suggests that blue fluorescence levels in worms increase only as they approach death.)

    (Worms were killed in three ways, detailed below, all of which result in bursts of blue fluorescence of similar magnitude.)

    Ölüm dalgasının görülmesiyle ölümün gerçekleşmesi arasındaki süre, yaşlılıktan kaynaklanan doğal ölümlerde yaklaşık bir buçuk saat olarak açıklanmış, ani ölümlerde süre belirtilmemiştir. Araştırmacılar daha sonra ölüm flüoresanının nekrotik hücre ölümlerinin bir sonucu olduğunu açıkça ortaya koymuşlardır.

    (Death fluorescence is generated by necrotic cell death.)

    Ölümün gövde içinde dalga şeklinde yayılması (the spread of death wave) ise şu şekilde izah edilmiştir:

    Kurtçuğun ölümü bağırsaklarından başlamakta, bu da hücrenin içine akarak onu tahrip eden kalsiyumla olmaktadır. Yalnız bu nekrotik süreci başlatan faktörün ne olduğu henüz bulunamamıştır.

    (Unidentified factors -possibly calcium influx- trigger an initial necrotic event, typically in the anterior intestinal cells.)

    Ölen her hücreden bir kalsiyum iyonu çıkmaktadır. Kalsiyum iyonu, bir hücreyi öldürdükten sonra hemen komşu hücreye sıçrar, onu da öldürür. Bu sıçramalar bir dalga hareketi yaratır. Kalsiyum iyonunun hücreden hücreye atlayarak ve ardında enkaz bırakarak izlediği yol, aslında bir ölüm yoludur. Ölüm Flüoresanı, işte kalsiyum iyonunun oluşturduğu bu dalga hareketine eşlik eder; onun açtığı ölüm yolundan geçerek bir dalga şeklinde ilerler. İlerledikçe parlaklığı artar. Kalsiyum iyonunun oluşturduğu dalga hareketini bir at, ölüm flüoresanını ise bu atın binicisi gibi düşünebiliriz.

    İlginç husus, ölüm flüoresanının hücre ölümlerinin faili olmamasıdır. O kenarda durarak ölümü izleyen bir seyircidir. Kalsiyum, hücreleri öldürürken, ölüm flüoresanı sadece katile eşlik etmektedir. O sanki hasadı toplamak için oradadır.

    (These results imply that death fluorescence does not promote intestinal cell necrosis but, rather, is a bystander phenomenon (or epiphenomenon).)

    Bu süreç her vakada aynı şekilde tekrarlanmakta, ölüm flüoresanın belirmesi ölüm şeklinden bağımsız olmaktadır. Eğer süreç bir şekilde durursa, ölüm flüoresanı da azalmaktadır.

    (This suggests that during death an anterior to posterior wave of Ca²+ influx drives a wave of necrosis that leads to death fluorescence.)

    Şimdi 2013 yılında yapılan bu keşifle 2004 yılında yazdığım Mucize Aygıt öyküsü arasındaki benzerliklere bakalım. Ölüm flüoresanı, ölümün habercisi bir ışık olarak, daima ölümden önce görülmektedir. Mucize Aygıt öyküsündeki foton da ölümden önce aynı şekilde belirmektedir.

    İlgili bağlantı:

    http://www.newscientist.com/.../#.VSfr3NysWSp

    İngiliz bilim insanları, ölüm flüoresanın oluşumunu gövde içindeki kimyasal süreçlere bağlıyorlar. Bu şüphe öyküde, Belki o ışık yine insanın içinden gelen bir şeydir cümlesiyle dile getirilse de, kanaatim bu fotonun boşluktan doğduğu yönündedir. Elbette vücut içinde ortaya çıkması, onun bize başka bir boyuttan gelmediğini göstermez. Fotonlar boşluktan doğar, kaybolur, sonra herhangi bir yerde, hatta içimizde tekrar belirirler. Acaba ölüm flüoresanı, gövdede hücrelerin kendisine açtığı bir ölüm yolu üzerinde ilerliyor olamaz mı? Kimyasal süreçler belki de bu yolu ona açmak içindir. Örneğin yolda giden bir arabayı düşünelim. Yol ve araba hep bir arada bulunsalar da, birbirlerinden ayrıdırlar. Arabayı yolun yarattığını düşünemeyiz. Ama eğer yol olmazsa orada bir arabanın da bulunmayacağını biliriz. Nitekim araştırmada ölüm flüoresanın hareketi, yolda (necrotic cell death pathway) giden bir arabanın hareketi gibi tasvir edilmiştir.

    Ölüm dalgasının vücutta yayılması bir yangının binayı adım adım sarmasına benzetiliyor. Ölüm anında ise parlaklığı doruğa çıkıyor. Yani yangın her şeyi kül etme noktasına varmış oluyor. Bu durum öyküde Bir gün bizim de böyle bir ışıkla dolacağımızı düşünerek titredim cümlesiyle ifade edilmiştir.

    Nitekim ölüm flüoresanı grafikte görüleceği gibi ölüm sonrası, tepe noktasından azalmaya başlamakta, altı saat sonra tümüyle solmuş olmaktadır. Bir yangının ardından, enkaz da soğuyuncaya kadar böyle parlamaya devam eder.

    Yine Mucize Aygıt öyküsünün önsözünde belirttiğim gibi, foton can çekişen vücuda girerek sanki ondan bir şey almaktadır. Bu tez araştırmayla doğrulanmıştır. Çünkü hücrelerin ölümüne bir dahli olmayan ölüm flüoresanı ya da foton, ne kadar hücre ölürse o kadar parlamaktadır. Yani kalsiyum iyonu hücreleri öldürdükçe, ölüm flüoresanı bundan kazançlı çıkmaktadır.

    Ölüm flüoresanın parlaklığındaki bir buçuk saatlik değişim aşağıdaki bağlantıdan görülebilir:

    http://www.smithsonianmag.com/.../16748787/?no-ist

    Ölüm flüoresanı sanki hücrenin enerjisini çekmekte, enkaza dönen vücudumuzdan bir şeyler almaktadır. Bu şekilde elinde orağıyla hasadı toplayan Azrail’e benzemektedir. Gerçekten Azrail öldürmez, o sadece Tanrının ölümüne karar verdiği canlının ruhunu almaya gelir. Nitekim İngiliz bilim insanları, keşfettikleri şeyi bu yüzden ölüm meleğine benzetmiştir. (The Grim Reaper, stalking death)

    Ben ölüm flüoresanın sırf parladığı için enerji olduğunu düşünüyor, yok olacağını sanmıyorum. Öyle ya, kimyasal sürecin bir yansıması da olsa enerji yok olur mu? Işık olmazsa karanlıkta ampulü göremeyiz. Bu olayı sadece kimyasal süreçlerle açıklamak ise ışığı ampulden ibaret saymak gibi bir şey..

    Bana öyle geliyor ki, son nefesimizi verdiğimizde, tüm varlığımız o ışık dalgasına sığdırılmıştır. Bilgilerimiz bir fotonun içinde paketlenmiştir. Biz yok oluruz ama bize ait bilgiler evrenden silinip gider mi? Hologram teorisine göre bir cüzdan kara deliğe düşse, cüzdan delikte yok olurken, cüzdana ait tüm bilgiler iki boyutlu olarak kara deliğin yüzeyine yayılır.

    Yani Mucize Aygıt öyküsünde belirtildiği gibi, Bizim açımızdan sonsuzluk yoktur. Ama ölümsüzlük vardır.

    Öldükten sonra varlığımızı (ya da bilincimizi diyelim) bir şekilde sürdürdüğümüze inanıyorum. Ama nasıl? Belki bize dışımızdan gelen o ışık dalgasının içinde. Bu yüzden ölüm de doğum gibi bir birleşmenin sonucudur. Unutmayalım ki, spermin yumurtayı döllemesi sonucu doğduk. Aynı olayın ölüm sırasında tekrarlandığını görüyoruz. Bu açıdan bakıldığında, ölüm de bir doğumdur. Bu yüzden Mucize Aygıt öyküsünde ölüm fotonunun ilerleyişi, yumurtayı dölleyen sperme benzetilmiştir. Spermin hareketi de dalga şeklindedir. Kaldı ki, tabiatta her ölümden bir doğumun çıkması kaçınılmazdır. Yok olmuş görünen her şey, sonunda başka bir şeyin içinde karşımıza çıkar. Cansız nesneler bile bu kuraldan muaf değillerdir.

    Mucize Aygıt öyküsünde, ölüm fotonunun bir aklı varmış gibi davrandığını ifade ederek Nereye gideceklerini, ne yapacaklarını biliyorlar diye yazdım.

    Nitekim araştırmalar, ölüm dalgasının kurtçuğun gövdesinde genellikle aynı yerden işe başladığını, yönünün aynı olduğunu ve bir canlı gibi hep ileriye doğru hareket ettiğini ortaya koymakta. Bu tarz bir davranışın sebebi henüz bulunamamıştır.

    (Death fluorescence typically originates in the anterior-most cells of the intestine. It then spreads rapidly along the intestine in an anterior to posterior wave.)

    (In adults a second focus of fluorescence sometimes appears in the mid-body and did not spread from posterior to anterior but only, eventually, from anterior to posterior.)

    Kurtçuklarla yapılan araştırmalarda elde edilen sonuçlar, insan ölümü için bir model olabilir mi? Bu sorunun yanıtı Mucize Aygıt öyküsünde, Hayvanlar nasıl ölürse insanlar da öyle ölmektedir. İnsan ya da hayvan ölünce hepsi aynı yere ait olur diye verilmiştir.

    Şimdi Azrail’i ruhumuzu alması için çağıran kimyasal süreçlere müdahale edilerek ölümün geciktirebileceği düşünülüyor. Nitekim İngiliz bilim insanları, hücre katili kalsiyum iyonunun hareketinden sorumlu olan innexin adlı proteini devre dışı bırakarak kısmen bunu başarabileceklerini kanıtladılar. Çünkü hücre ölümü durduğunda, ölüm flüoresanı da azalmaktadır. Burada ikisi arasındaki ilişki sorulabilir. Tekrar basitçe söylemek gerekirse, kalsiyum iyonu hücreleri öldürmekte, bu iyona eşlik ederek hücre hücre gezen ölüm flüoresanı ise ölen hücrelerden çıkan canı toplamaktadır. O an vücut sanki içten süpürülmektedir. Şu an çok uzak ihtimal de olsa, bulunacak ilaçla bir gün ölüm geciktirilebilir. (Welcome Trust internet sayfasından)

    (Death fluorescence might be generated by necrosis. If correct, then inhibition of necrosis might be expected to suppress death fluorescence.)

    (Calcium spread and acidosis are correlated with death fluorescence.)

    (Inhibition of necrosis might be expected to suppress death fluorescence.)

    (Inhibition of necrosis pathway reduces death fluorescence.)

    Bu sonuç Mucize Aygıt öyküsünde, Bilim doğumda olduğu gibi ölümde de söz sahibi olabilir. Bu foton yakalanırsa ölüm durdurulabilir cümlesiyle ifade edilmiştir.

    Mucize aygıt öyküsünü 2004 yılı Temmuz ayında yazdım. Önsözünde, "Bu fotonların nasıl bir kaynaktan doğdukları, işlevleri bir muamma olsa da, bilim tarafından keşfedilmeleri bizim için büyük bir sırrı aydınlatacak. Çünkü ölümümüzde onların bir dahli var gibi. Göze görünmüyorlar ama görünebilirler de.. İşte bu, onları daha esrarlı yapıyor" cümlelerine yer verdim. Dokuz yıl sonra 2013 yılının Temmuz ayında İngiliz bilim insanları, ölüm flüoresanını ultraviyole ışığı altında keşfettiler. Ultraviyole ışığı olmadan göze görünmüyordu. Böylece Göze görünmüyorlar ama görünebilirler de.. deyişim bir kahinin kehaneti gibi gerçekleşmiş oldu.

    (We provide the first insights into the last biological events in the life history of C. elegans: those leading to its final demise.)

    En çok hoşuma giden ise ölüm flüoresanı ya da foton karşısında, hem hikâyedeki Mısırlı araştırmacıların hem de bu araştırmayı yürüten İngiliz bilim insanlarının benzer şaşkınlığı yaşamalarıdır.

    Aşağıdaki cümleler Scientific American dergisinden alınmıştır:

    (For the moment they have no clear answers but they remain enthralled with the phenomenon.)

    (People are very excited about this new insight, says Malene Hansen, a microbiologist)

    (People are fascinated by seeing this spectral glow of death in an organism says David Gems, a biogerontologist at University College London (U.C.L.) and co-author of the study.)

    (Coburn also of U.C.L. recalls. It was such a bizarre phenomenon to watch...it really took my breath away.)

    (When she started watching individual worms, she got a surprise. The worms flashed blue at death.)

    2010 yılında Tehlikeli Düşünceler kitabımda, Ölmeden önce birden ortaya çıkarak varlığımızı ışıkla dolduran o fotonun kaynağı nedir? Nerededir? Bize nereden gelmektedir? diye sorduğum soruyu birkaç yıl sonra İngiliz bilim insanlarının da kendi kendilerine sormuş olması, edebiyatın bir mucizesidir.

    (Once Coburn and Gems discovered the death fluorescence, they wanted to know what it was—what was the blue stuff, how does it form and what’s its relationship to death?)

    İlgili bağlantı:

    http://www.scientificamerican.com/.../worms/

    Ne var ki, hikâyedeki Mısırlılar daha çok keşfin sonuçlarıyla ilgilenir ve oldukça felsefi bir noktaya varırken, İngiliz bilim insanları olayın sebeplerini araştırmakla yetinmişlerdir.

    İşte! Bu keşif hayret verici de olsa, bir edebiyatçının bu araştırma yapılmadan yıllar önce, ölümün aslında parlayan bir ışık dalgası olduğunu sezmesi, onun canlı son nefesini vermeden önce hep aniden ortaya çıktığını bilmesi anlaşılabilir. Çünkü bilimin önünü açan her zaman hayal gücü olmuştur.

    Araştırma videosunu youtube’dan izlemek için:

    https://www.youtube.com/.../noredirect=1

    Yazıda (Scientific American dergisindekiler dışındaki) İngilizce cümleler araştırmanın yayınlandığı Plos Biology internet sitesinden alınmıştır. Bu yazıya aşağıdaki bağlantıdan ulaşılabilir:

    http://journals.plos.org/plosbiology/.../journal.pbio.1001613

    Bedrettin Şimşek,

    Nisan, 2015

    MUCİZE AYGIT

    Işık, daha çok ışık

    Goethe

    1

    Mısır'ın büyük eserleri karşısında hayran kalırken gözden kaçırdığımız

    Enjoying the preview?
    Page 1 of 1