Discover millions of ebooks, audiobooks, and so much more with a free trial

Only $11.99/month after trial. Cancel anytime.

Küçük Mahmut ve Koca Bayram
Küçük Mahmut ve Koca Bayram
Küçük Mahmut ve Koca Bayram
Ebook218 pages2 hours

Küçük Mahmut ve Koca Bayram

Rating: 0 out of 5 stars

()

Read preview

About this ebook

Gerçekten de, ben şuyum demek çok zor, benim için! Hep yoldayım işte… Hem öğrenciyim, hem öğretmen! Yaş atmış beş… Yaptığım bu işi aşkla yapıyorum… Paylaşmayı seviyorum… Bu yaptığımı, sanat ve ilim olarak görüyorum… Her şeyden önce, ruhumu doyuruyor yazmak…


 Gençlik yıllarımda dolu dizgin bir yaşamın ardından, belli bir doygunluğa ulaşmanın ardından insan, yaşamdaki; “Adam olmanın!” farkındalığını iyi görüyor…


 Ancak bizler kafamızı duvarlara vurarak hayatı öğrendik! Şanssız bir nesildik biz… Bilgi bizden çok uzaktı, o zamanlar… Nerde oturacağımızı ve kalkacağımızı dahi bilemiyorduk…


 İkinci Dünya Harbi yeni bitmiş, çileli yıllar o yıllar…


 Ama bir gerçek var ki, “Yokluk” varlığın değerini ortaya çıkarıyor. Bunları yakından gördük biz... Bizimkisi kadim bir bilgelik olmasa da, gençler geleceğe sağlam baksınlar diye bu kitabı yazmak zorunda hissettim kendimi! Hakikat birdir ancak ve bunu doğru yola koymak gerekir. Gelecek nesil, hayattan ve yaşamdan korkmasın istedim! Korkmak korkanadır…


 Gençlerin derdine derman olup biraz olsun hakikatlerine inmek istedim. Zaten duygu dolu hatıraların canlı kitaplığı ile her zaman gençlerin hizmetindedir bu fakir...


 İstiyorum ki, onlar, dünyanın derinliklerinde kaybolmasınlar ve hakikati görüp güzel şeyler yaşasınlar. Aldatılmasınlar ve yanıltılmasınlar yeter ki! Batı destekli görünen dünyadaki bölünmüşlük içinde siyasi geleceği olmayan Ortadoğu ülkeleri gibi olmayalım! Erken gelen yalancı bahara kanıp, çiçek açan, sonra da donup telef olan o zavallılara dönmeyelim! Arap baharını hep birlikte gördük işte…


 Zulüm edenlere, çıkar peşinde silah tutanlara karşı koymayı bilirsek, ne çok sırlı güzellikler açığa çıkmaktır! Ah bir bilseniz? Siz gençler, güzel adımlar atın yeter…


 Yüzleşin gerçeklerle...


   


Yazar Hakkında


 Halit Fuat Beşik : 1952 yılında Fatsa'da doğdu. İlk ve orta öğrenimini Fatsa'da, üniversite öğrenimini ise İstanbul'da tamamladı. Kapalı çarşıda ticaret hayatına atıldı. Bu arada dünyanın pek çok ülkesini gezme fırsatı buldu. Önceleri rezaletten kaçmayan ve "Hep ben" mantığıyla maceralı bir hayat yaşadı. Okumayı ve not almayı çok sevdiği için pek çok kitap ve notlara sahiptir. Yazmak konusuna otuz yıllık bir emek vermesine rağmen, bu konuda daha pek çok şey yapması gerektiğine inanıyor. 2003 yılında "Talan Mevsiminde Adam gibi yaşamak.” 2010 yılında, ”Sokrates’in İsyanı., Haçlılar Çanakkale’de, Yüz Elli Yaşındaki Adam, Tevrat’ın Çocukları ve Kur-an” adlı kitapları yayınlanmıştır. İnanç, Adalet, İnsan sevgisi ve Kur-an ahlakına dayalı o muhteşem denge içinde eserler vermeye çalışıyor. Şu anda sizler için değişik konularda pek çok kitaplar daha hazırlamaktadır. Gerçek eserlerini bundan sonra size sunacağına inanıyor...

LanguageTürkçe
Release dateDec 9, 2016
ISBN9786059654821
Küçük Mahmut ve Koca Bayram

Read more from Halit Fuat Beşik

Related to Küçük Mahmut ve Koca Bayram

Related ebooks

Reviews for Küçük Mahmut ve Koca Bayram

Rating: 0 out of 5 stars
0 ratings

0 ratings0 reviews

What did you think?

Tap to rate

Review must be at least 10 words

    Book preview

    Küçük Mahmut ve Koca Bayram - Halit Fuat Beşik

    İçindekiler

    Yazar Hakkında

    ÖNSÖZ

    GENÇLİK KİTABI

    KÜÇÜK MAHMUT VE KOCA BAYRAM

    O BENİM KÖYÜM

    MAHMUT

    MAHMUT’UN KÖPEKLERİ

    SAVAŞ YILLARI

    BU BİZİM SAVAŞIMIZ

    OĞLUNU DÖVEN BABA

    KURBAN

    UYANIŞ BAŞLIYOR

    BENİM KÖYÜM ANADOLU’DA BİR KÖY

    TEREDDÜTLERİM VAR ALLAH’IM

    ASİ BEN

    SAATLİ MAARİF TAKVİMİ

    YÜREĞİMİN SESİ

    HAVA AYAZ, DIŞARIDA KAR VAR ve SU BUZ GİBİ

    DÜNYA İLE UYUM İÇİNDE OLMALIYIZ

    HAZIR BİR AKIL OLAN NASİHATE İHTİYACIM VAR

    SINIFTA KALAN İNSANLIK!

    ALLAH RESULU HZ. MUHAMMED

    KOCA BAYRAMLA TANIŞIN

    KOCA BAYRAM’IN YİMİ DOKUZ EKİM KONUŞMASI

    RAFLAR KİTAPLARLA DOLU

    ÖZGÜRLÜK KENDİNİ İFADE ETMEKTİR?

    YAZAR OLMAYA KARAR VERİYORUM

    KOCA BAYRAM’IN ŞİRİN EVİ

    KOCA BAYRAM HASTALIĞINI YENİYOR

    AVCI, KOCA BAYRAM GİBİLERE DENİR

    ASALETİ SOYUNDAN GELEN KUŞ

    KOCA BAYRAM KENDİNİ ANLATIYOR

    HAYIRSEVER KOCA BAYRAM

    BÜYÜK BALIK

    HER ŞEYİ ANLATMAK İÇİN FIRSAT BEKLİYORUM

    KOCA BAYRAMIN ALMANYA DÖNÜŞÜ

    İSLAM’DA KADIN KUTSALDIR

    KURAN VE HZ. MUHAMMED

    Yazardan: KURAN, İNCİL ve TEVRAT

    YAŞAM DOĞADIR

    OKUYAN İNSANIN HALİ BAŞKA

    ORMANDA

    İLK DERS

    KOCA BAYRAM DÖNÜYOR

    HAZIR BİR AKIL ÖĞÜT

    HAYATI AKICI YAPIYOR KOCA BAYRAM

    ÇOK ŞEY BORÇLUYUM BAYRAM AMCAYA

    KOCA BAYRAM MAHMUT’UN RUH HALİNİ ANLATIYOR

    MAHMUT HASTA

    UTANILACAK BİR ŞEY YOK BUNDA, DOYASIYA AĞLA

    EĞİTİMDEN YOKSUN BIRAKAN O SAVAŞCILARA YAZIKLAR OLSUN

    ÖNCE MAHMUT’U SONRA DA KOCA BAYRAMI KAYBETTİK

    Yazar Hakkında

    Halit Fuat Beşik : 1952 yılında Fatsa'da doğdu. İlk ve orta öğrenimini Fatsa'da, üniversite öğrenimini ise İstanbul'da tamamladı. Kapalı çarşıda ticaret hayatına atıldı. Bu arada dünyanın pek çok ülkesini gezme fırsatı buldu. Önceleri rezaletten kaçmayan ve Hep ben mantığıyla maceralı bir hayat yaşadı. Okumayı ve not almayı çok sevdiği için pek çok kitap ve notlara sahiptir. Yazmak konusuna otuz yıllık bir emek vermesine rağmen, bu konuda daha pek çok şey yapması gerektiğine inanıyor. 2003 yılında Talan Mevsiminde Adam gibi yaşamak. 2010 yılında, Sokrates’in İsyanı., Haçlılar Çanakkale’de, Yüz Elli Yaşındaki Adam, Tevrat’ın Çocukları ve Kur-an adlı kitapları yayınlanmıştır. İnanç, Adalet, İnsan sevgisi ve Kur-an ahlakına dayalı o muhteşem denge içinde eserler vermeye çalışıyor. Şu anda sizler için değişik konularda pek çok kitaplar daha hazırlamaktadır. Gerçek eserlerini bundan sonra size sunacağına inanıyor...

    ÖNSÖZ

    Gerçekten de, ben şuyum demek çok zor, benim için! Hep yoldayım işte… Hem öğrenciyim, ham öğretmen! Yaş atmış beş… Yaptığım bu işi aşkla yapıyorum… Paylaşmayı seviyorum… Bu yaptığımı, sanat ve ilim olarak görüyorum… Her şeyden önce, ruhumu doyuruyor yazmak…

    Gençlik yıllarımda dolu dizgin bir yaşamın ardından, belli bir doygunluğa ulaşmanın ardından insan, yaşamdaki; Adam olmanın! farkında lığını iyi görüyor…

    Ancak bizler kafamızı duvarlara vurarak hayatı öğrendik! Şanssız bir nesildik biz… Bilgi bizden çok uzaktı, o zamanlar… Nerde oturacağımızı ve kalkacağımızı dahi bilemiyorduk…

    İkinci Dünya Harbi yeni bitmiş, çileli yıllar o yıllar…

    Ama bir gerçek var ki, Yokluk varlığın değerini ortaya çıkarıyor. Bunları yakından gördük biz... Bizimkisi kadim bir bilgelik olmasa da, gençler geleceğe sağlam baksınlar diye bu kitabı yazmak zorunda hissettim kendimi! Hakikat birdir ancak ve bunu doğru yola koymak gerekir. Gelecek nesil, hayattan ve yaşamdan korkmasın istedim! Korkmak korkanadır…

    Gençlerin derdine derman olup biraz olsun hakikatlerine inmek istedim. Zaten duygu dolu hatıraların canlı kitaplığı ile her zaman gençlerin hizmetindedir bu fakir...

    İstiyorum ki, onlar, dünyanın derinliklerinde kaybolmasınlar ve hakikati görüp güzel şeyler yaşasınlar. Aldatılmasınlar ve yanıltılmasınlar yeter ki! Batı destekli görünen dünyadaki bölünmüşlük içinde siyasi geleceği olmayan Ortadoğu ülkeleri gibi olmayalım! Erken gelen yalancı bahara kanıp, çiçek açan, sonra da donup telef olan o zavallılara dönmeyelim! Arap baharını hep birlikte gördük işte…

    Zulüm edenlere, çıkar peşinde silah tutanlara karşı koymayı bilirsek, ne çok sırlı güzellikler açığa çıkmaktır! Ah bir bilseniz? Siz gençler, güzel adımlar atın yeter…

    Yüzleşin gerçeklerle...

    Durum zor ancak, iş bizde bitiyor! O halde her an uyanık kalmayı ve basiret sahibi olmayı bilmeniz gerekiyor. Gereksiz saldırmayın ama, kahramanlık ve bilgelik destanları yazın haklı olduğunuzda…

    Batı tarafından size empoze edilmeye çalışılan tembellik, atalet ve donukluk tuzağına sakın düşmeyin...

    İlahi iradeyle Kur-an ahlakıyla yaşamayı bilirken, bir Ata geleneğimiz olan müthiş canlılıkla dolu, o aşkın ve o sanatın titreşimlerini iman dolu göğsünüzde duyun!

    Allah’ım, çok şükür bize verdiğin bunca nimetlere! Şimdi isminizi anıyorum aşk ve minnet ile… Şükürler olsun… Şükretmeyi unutmaz isek, azlar çoğalacaktır! Şükür, Allah’ın lütfüdür ve bizi besler o... Allah, minnet duyan gönlü her daim canlı kılar… Sevgiler gençler…

    HALİT FUAT

    GENÇLİK KİTABI

    KÜÇÜK MAHMUT VE KOCA BAYRAM

    O BENİM KÖYÜM

    Bencilliğin gereği yok, har şeyi paylaşalım istiyorum! Dikkat nereye giderse, bizim de peşinden gittiğimiz görülür. Öyle ki, bazen koca bir hikayenin kalbi bir cümlede anlatılabilir...

    Kışlarımızı şehirde geçiriyor, yaz aylarımızı ise, ailece köyde geçirirdik. Köydeki arazilerimiz, yarıcı dediğimiz kimseler tarafından çalışılıp işletiliyordu. Eskiden beri bu adet yıllarca böyle sürüp gitmişti ve yaz gelince köy hayatı bizim için bir geleneksel alışkanlık ve bir yaşam tarzı olmuştu...

    Zaman zaman yalnızlık çeksem de, oldum olası o yaz tatili günlerim bana hiç sıkıcı gelmezdi köyde. Çocuk olduğum için ve daha özgürce yaşadığımdan dolayı, köy pek eğlenceli geliyordu bana…

    Köyümüz sanki yer yüzüne inmiş bir cennet gibiydi! Her sabah doğan güneşiyle ve engin deniziyle yeni günü ışıltılar saçarak karşılardı. Eski zamandan beri çok sevilen bir yöreymiş burası ve tarih boyunca pek çok büyük uygarlıklar görmüş. Köyün insanları böylece nesilden nesile yaşayıp gitmişler...

    Evimizin önünde genişçe bir ormanlık alan uzanıyordu ve evin arkasında ise, billur mavisi denizin kumsalla birleştiği dünya güzeli manzarası vardı. Birkaç kilometre ileride, köpüklü dalgalar içinde insanları adeta büyüleyen, Marmara denizini, Akdeniz’e bağlayan Çanakkale boğazı uzanıyordu…

    Bu tabloya gerçekten her gören bayılırdı! Güzelliğini görenler şöyle bir şok olur, şaşar ve doğanın bu güzel manzarasının seyrine doyamazlardı...

    Önceden yazları köye gittiğimizde dededen kalma evimizde yaşıyorduk ve bu ev sanki;

    Bana dokunmayın der gibi deniz kenarında, yeşillikler içinde yalnız başına duran ahşaptan yapılmış çok şirin bir evdi. O evi ben çok sever ve beğenirdim. Daha sonra babam o evi yıktırdı. Yıkılan o küçük evin yerine beton yığını üç katlı kocaman bir ev yaptırdı. Keşke o eski ahşap ev yıkılmadan hep kalsaydı! Biz çocuklar okula başlayıp biraz büyüyünce köye daha az gider olmuştuk. Birkaç yıl sonra iyice gitmez olduk…

    Koskocaman ev doğru dürüst içinde oturulmadan viraneleşmiş, boş yare battal olup gitmişti…

    Eskiden evimizin sağ tarafında, evden yarım kilometre kadar uzakta bulunan derenin ağzındaki deltada pek çok su samuru, ıstakoz, kuş ve çeşit çeşit balık türleri barınıyormuş. Köylüler toprak kazanmak için hiç düşünmeden bu deltayı kurutmuşlar! Deltanın kurutulmasıyla ekolojik doğal denge tamamen bozulmuş. Kuşların yok olmasıyla da, köyde sivrisinekler inanılamaz şekilde çoğalmış...

    Ah şu düşüncesiz insanlar! Dünya sadece kendilerininmiş gibi davranarak, diğer canlıların yok olmasına sebep olurken, çevrenin bozulmasına da sebep oluyorlar. Gerçekten de, doğaya, ekolojik dengeye ve bütün canlılara insanlar kadar haksızlık eden ve zarar veren bir başka yaratık daha yoktur…

    Hikayemize devam edelim! Ne var ki köyümüzdeki deltanın kurutulmasından sonra, yörenin asıl sahibi olan hayvanlar, doğaya saygı göstermeyen insanlara küsüp gitmişler ve bir daha hiç geri gelmemişler…

    O canım güzel çevreye güzellikler katan efsane yaratıklar yok olup gitmişler...

    Bu kurutulmuş deltayı gezerken pek çok canlının çığlığını ve haykırışını duyar gibi olursunuz. Kimse, bu sevimli canlıların yok olmaması için hiçbir çaba göstermemiş. Üstelik deltanın doldurulması bazı düşüncesiz devlet büyükleri tarafından destek bile görmüş…

    İnsanlar burada hiç de akıllıca çözümler ve hayat veren anlamlı planlar uygulamamışlar. Bu delta turistlerin denize girip doğayı izleyebildikleri bir kuş cenneti olsaydı köyümüze çok daha fazla gelir ve kazanç olurdu. Deltanın böyle vahşice kurutulması çok üzücü bir durumdu…

    Elbette böylesi başıbozuk hareketler, köyümüzde görüldüğü gibi bambaşka felaketlere yol açıyor. Doğanın çağrısına ters davranıp, bu deltayı kurutmak büyük bir hataydı! Çevrede bu yüzden binlerce çeşit kuş, balık, böcek, kaplumbağa, tatlı su ıstakozu, kurbağa yok olup gitmişti ve bu yüzden bütün köyü ve çevresini tamamen sivrisineler istila etmişti…

    Hiç düşünmeden Allah’ın dizayn ettiği doğanın dengesini bozmak mutlaka çok kötü sonuçlar doğuruyor. Böylece köyümüzde ekosistem bozulmuş ve inanılmaz bir şekilde sivrisinekler çoğalmışlar…

    Babam sivri sinekler eve girmesin diye kapı ve pencerelere sinek teli yaptırmıştı. Akşam oldu mu sivrisinek sokmasından rahatsız olan insanlar evden dışarı adım dahi atamıyordu. Deltanın doldurulmasından sonra köyümüzdeki o güzelim yaşantı yok olup gitmişti…

    İnsanlık uygarlaştıkça daha duygusuzlaşıp acımasızlaşıyor. Menfaatleri için doğayı yağmalayıp yok ediyorlar. Karada, havada, suda nice canlı varsa insanlar kendi çıkarları için hiç düşünmeden yok edebiliyorlar. Yok edilen ekosistem, iyi ve hümanist insanlar için utanç ve acı kaynağı oluyor…

    Gerçekten eğitimsiz insanoğlu acımasız ve bencildir! O insanlar eğitilmedikleri için, öfkeli, saldırgan, kendini beğenmiş, acımasız, cahil, kendini kontrol edemeyen, para hırsı ile yaşayan, doğayı katleden, inanılmaz düşüncesiz kimselerdir…

    Eskiden, bazı cahil köylülerin sırf eğlence olsun diye fok balığı öldürdükleri olurmuş! Biz bu yüzden, yeryüzünde doğayı koruyan, hoş görülü, düşünen, merhametli, hümanist ve Kur-an ahlakıyla yaşamını sürdürmeye çalışan edepli insanları istiyoruz...

    Biz bunlara; Seçkin ve düşünceli. İnsanlar diyoruz. Ah şu insan! Tabiattaki diğer canlıları yok etmeyi bildiği kadar, kendi ırklarını öldürmekte de çok büyük maharet sergiliyor…

    MAHMUT

    Bizim köyde kış çok sert yaz da çok sıcak geçerdi. Kışın ırmaklar bile donarken, yazın hayvanlar bile sıcaktan ağızları açık nefes alırlardı. O kadar sıcak olurdu ki, güneş sanki insanın ensesinde boza pişirirdi…

    Öğle sıcağında her taraf kuşku uyandıracak kadar suskun olurdu. Gölgelerde uçuşan sinekler kendilerinden öyle geçerlerdi ki, arlarından geçen kuşları bile fark edemezlerdi...

    Yazın o sıcakta tıklım tıkış havasız camide Kur-an öğreniyorduk. Neden hiç camiyi havalandırmadıklarını hala merak ederim. Kur-an dan bazı sureleri ezberliyorduk. Daha ilk din dersinde ahlak ve karakter belirleyen hayallerle genç ruhları aydınlatan düşüncelerin içine iyice dalmıştım…

    Kur-an okumayı bilmeyenler Elif-Ba denilen o ince, zarif kitaptan başlıyordu. O ilk Arapça sözlüklerden ne çok şeyler kazandığımızı şimdi yeni anlıyorum…

    Hele Kur-an hocamızın Peygamberimiz H.Z Muhammet hakkında anlattıkları bir insanı adam etmeye rahatlıkla yeterdi! Kitabımızda ilerledikçe, bu konularda aklımda kalanları size daha iyi anlatacağım…

    Ders aldığımız caminin avlusunun aşağısından, ormandan dökülüp gelen suyun boğuk sesi duyuluyordu! Derste yaramazlık yaptığınız zaman Adem hoca bizi fena falakaya yatırırdı…

    Dayaktan kaçmak için herkes birbirini ispiyonlardı. Bu yüzden arkadaş olarak gördüğünüz çocuklardan hiç birine güvenemezdiniz. Belli bir menfaat, yada göz dağı karşısında herkes birbirini satmaya hazırdı. İçlerinde en sağlam olan bir çocuk da vardı, o da Mahmut’tu…

    Hala hayatta olan ve şimdi köyümüzün en yaşlı insanı olan Şahin Amcanın oğluydu Mahmut. Onunla inekleri otlatırken arkadaş olmuştuk. Beni, Mahmut’a çeken bir şeyler vardı…

    Ama asık suratlı ve dik kafalıydı Mahmut! Sebebini bilemem ama, onu diğer çocuklardan daha çok seviyordum. Mahmut’un konuşmalarında, hareketlerinde de öyle temiz bir ruh ifadesi yoktu ama dobra bir çocuktu…

    Yüzünde, gözlerinde, gülüşünde hep somurtkanlık hakimdi ve devamlı tedirgin bir hali vardı. Gene de kendini bana sevdirmişti. Mahmut iyi olmaktan daha çok yumruğuna güvenen bir çocuktu. ..

    On iki yaşında ama, kasları gelişmiş, boylu poslu ve sağlıklı görünüyordu. Gök mavisi gözleri, beyaz bir teni, her zaman üzerinde güneş parlıyormuş gibi pırıltılı kapkara siyah saçları vardı…

    Aynı zamanda kendi başının çaresine bakabilecek kadar yürekliydi. Üstelik onu kavgada yenmenin bir mucize olacağını size rahatlıkla söyleyebilirim! Mahmut hayvanları çok severdi. Tam bir köpek hastasıydı…

    Sanki o aralar ölen köpeğimin dostluğunu Mahmut sanki bana geri vermişti. Ona köpeğimin öldüğünü söyleyince koca çocuk benim halime oturup ağlamıştı... Hem de sanki çocuğunu toprağa vermiş analar gibi ağlamıştı. Mahmut bu halleriyle beni şaşırtıp kendine hayran bırakmıştı! İşte böyle…

    Daha ilk karşılamamızda ve benimle yakından ilgilenmesinden dolayı çok hoşlanmıştım. Bir kere önceleri bana karşı hiç çalım içinde değildi. Mahmut çok enteresan ve değişik bir çocuktu! Onda köydeki hiçbir çocukta olmayan ayrı bir yüreklilik vardı…

    Beş vakit namazını da hiç kaçırmazdı. Dışarıda oynuyor olsak bile izin ister ormanın içinden geçen yolun kenarındaki pınarda aptesini alır ve çeşmenin üstündeki çimende namazını kılardı. Arkadaşlarımız içinde benden başka hiçbir çocuğa pek hoşgörü göstermezdi…

    Eğer karşısındakinden güçlü ise sözlerinin ahengine dikkat etmeden argo ve kaba sözleri çocuklara çekinmeden ulaştırırdı. Dolayısıyla bütün çocukların üzerinde güçlü bir egemenlik kurmuştu. Mahmut arkadaşlarına pek bireysellik hakkı kullandırmazdı. Hiç kimseye minnettarlığı da olmazdı zaten…

    Birine kızarsa etrafında gerilim ve korku doruğa tırmanırdı. Hele köpeklerinden birine bir şey olsa kıyameti yıkardı. Mahmut’la takışan bir daha bu çayır ve otlaklara giremezdi…

    Karşısındaki çocuklar eğer güçlü ise,

    Enjoying the preview?
    Page 1 of 1