Discover millions of ebooks, audiobooks, and so much more with a free trial

Only $11.99/month after trial. Cancel anytime.

"Yakın Dönemde" Kürtler: Kimlik, Din, Gelenek
"Yakın Dönemde" Kürtler: Kimlik, Din, Gelenek
"Yakın Dönemde" Kürtler: Kimlik, Din, Gelenek
Ebook465 pages6 hours

"Yakın Dönemde" Kürtler: Kimlik, Din, Gelenek

Rating: 1.5 out of 5 stars

1.5/5

()

Read preview

About this ebook

   Türkiye’nin savaşta ve barışta en çok konuştuğu konuların başında “Kürt Sorunu” geliyor. Ancak bununla ters orantılı olarak Kürt toplumunun yapısı, değerleri, değişimi, ilişki ağları vb. üzerine yapılmış nitelikli alan çalışması bulmak zordur. Çalışmalar daha çok Kürt tarihi, dili ve kültürü üzerine yapılmış incelemeler. Bunların genelde aşiret Kürtlerinin yaşantısını ele almış batılıların çalışmalarına atıfla hazırlandığı görülüyor. Dolayısıyla “modern” kavramı anlamsızlaşıyor. Bunun en tipik örneklerinden biri Bruinessen’in çalışmasını yaptığı Kürt toplumsal düzlemini “ağa, şeyh, devlet” ekseninde okuması buna karşın günümüzde geçerliliğini kaybetmekte olan bu ve benzeri okumaların Türkçe çalışmalarda sıklıkla tekrarlanmasıdır. Oysa Türkiye’deki Kürtler 90 sonrasında çok büyük bir sosyo-politik değişim yaşamıştır.


   Çalışma, 1990 sonrası Güneydoğu Kürt toplumunda dini ve geleneksel hayatın değişimini makro biçimde ele alıyor. Devlet, PKK, Hizbullah, zorunlu/isteğe bağlı göçler, medreseler/seydalar, yerel şeyhler ve modernleşmenin dini-geleneksel hayata etkileri gezi, gözlem, literatür taraması ve mülakatlarla farklı yönleriyle araştırıldı ..


***


   Güneydoğu son 30 yılda sosyal değişimin önemli unsurları arasında görülen, şehirleşme, modernleşme, göçler, terör-şiddet hadiseleri ve iletişim araçlarındaki gelişmeler gibi hemen bütün faktörleri beraber yaşadı. Dolayısıyla toplumsal değerlerde pozitif ya da negatif yönde önemli değişimlerin meydana geldiği öngörülebilir.


   Cumhuriyet tarihi boyunca tartışmalı konuların odağında bulunan ve ülkenin geri kalanına göre daha yavaş bir sosyo-ekonomik değişim yaşayan bölge, yakın dönemde önemli yapısal değişimlere tanıklık etti. Bunların en göze çarpanlarından birisi bölge halkının büyük çoğunluğunun son 20-30 yılda şehirlere göç etmesidir. PKK ile mücadele etmek için çıkarılan OHAL kanunlarının uygulanması esnasında yaşanan mağduriyetler halkı göçe zorladı. Halk, göç sonrasında kendini şiddet eylemleri, işsizlik, konut sıkıntısı ve ekonomik bunalım içerisinde buldu. Bu durumun bölgede dini ve sosyal yaşamda daha çok dejenerasyona sebep olduğu gözleniyor. Aynı şekilde PKK ve Hizbullah’ın faaliyetlerinin de toplumsal değerler sistemini etkilediği açık. 2000’li yıllardan sonra yaşanan hızlı modernleşmeyse dini ve sosyal hayatta değişimin ayrı bir tetikleyicisi oldu. Bu kısmen dindarlaşmaya kısmen de lümpenleşmeye yol açan bir süreçti.


   Bölgede yaşanan sosyal değişim sonucunda, Kürt araştırmalarında sıklıkla atıf yapılan, “ağa, şeyh-seyda, devlet” eksenli analizler açıklama gücünü kaybediyor. Geleneksel otoriteler tamamen etkisizleşmese de modern, dini ve seküler örgütlenmeler, internet, moda ve popüler kültür gündelik yaşamda, büyük ölçüde değerleri şekillendirme gücüne ulaştı. Sonuç olarak gelenek-modernite, dinsel-seküler olanın bir arada yaşandığı ve Müslüman, Türk, Kürt, Diyarbakırlı, Mardinli, Cizreli gibi kolektif kimlikler yerine daha modern sayılabilecek senkretik kimliklerin öne çıkmaya başladığı bir toplum ortaya çıkıyor. Bu açıdan yaşanan gelişmelerin bölgenin toplumsal değerler sisteminde yaptığı etkilerin araştırılması gereklilik arz etmişti.


   Bu çalışma Şubat 2015 tarihinde Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü tarafından onaylanan, “Diyarbakır Halkının Geleneksel ve Dini Değerlerdeki Değişime Yaklaşımı Üzerine Sosyolojik Bir İnceleme (1990-2013)” isimli doktora çalışmasının genişletilmesiyle hazırlandı. Bu süreçte, sıkıcı ve dolambaçlı bulunan akademik dilin genel okuyucuya uygun hale getirilmesi hedeflendi. Maalesef konunun ağırlığı ve derinlemesine incelenmesi gerekliliği çalışmanın okunmasını zorlaştırdı. Diyarbakır dışındaki Siirt, Bitlis, Mardin, Batman ve Şırnak 

LanguageTürkçe
Release dateApr 11, 2017
ISBN9786059496377
"Yakın Dönemde" Kürtler: Kimlik, Din, Gelenek

Related to "Yakın Dönemde" Kürtler

Related ebooks

Reviews for "Yakın Dönemde" Kürtler

Rating: 1.5 out of 5 stars
1.5/5

2 ratings0 reviews

What did you think?

Tap to rate

Review must be at least 10 words

    Book preview

    "Yakın Dönemde" Kürtler - Mehmet Yanmış

    yapılabilir.

    Önsöz

    Güneydoğu son 30 yılda sosyal değişimin önemli unsurları arasında görülen, şehirleşme, modernleşme, göçler, terör-şiddet hadiseleri ve iletişim araçlarındaki gelişmeler gibi hemen bütün faktörleri beraber yaşadı. Dolayısıyla toplumsal değerlerde pozitif ya da negatif yönde önemli değişimlerin meydana geldiği öngörülebilir.

    Cumhuriyet tarihi boyunca tartışmalı konuların odağında bulunan ve ülkenin geri kalanına göre daha yavaş bir sosyo-ekonomik değişim yaşayan bölge, yakın dönemde önemli yapısal değişimlere tanıklık etti. Bunların en göze çarpanlarından birisi bölge halkının büyük çoğunluğunun son 20-30 yılda şehirlere göç etmesidir. PKK ile mücadele etmek için çıkarılan OHAL kanunlarının uygulanması esnasında yaşanan mağduriyetler halkı göçe zorladı. Halk, göç sonrasında kendini şiddet eylemleri, işsizlik, konut sıkıntısı ve ekonomik bunalım içerisinde buldu. Bu durumun bölgede dini ve sosyal yaşamda daha çok dejenerasyona sebep olduğu gözleniyor. Aynı şekilde PKK ve Hizbullah’ın faaliyetlerinin de toplumsal değerler sistemini etkilediği açık. 2000’li yıllardan sonra yaşanan hızlı modernleşmeyse dini ve sosyal hayatta değişimin ayrı bir tetikleyicisi oldu. Bu kısmen dindarlaşmaya kısmen de lümpenleşmeye yol açan bir süreçti.

    Bölgede yaşanan sosyal değişim sonucunda, Kürt araştırmalarında sıklıkla atıf yapılan, ağa, şeyh-seyda, devlet eksenli analizler açıklama gücünü kaybediyor. Geleneksel otoriteler tamamen etkisizleşmese de modern, dini ve seküler örgütlenmeler, internet, moda ve popüler kültür gündelik yaşamda, büyük ölçüde değerleri şekillendirme gücüne ulaştı. Sonuç olarak gelenek-modernite, dinsel-seküler olanın bir arada yaşandığı ve Müslüman, Türk, Kürt, Diyarbakırlı, Mardinli, Cizreli gibi kolektif kimlikler yerine daha modern sayılabilecek senkretik kimliklerin öne çıkmaya başladığı bir toplum ortaya çıkıyor. Bu açıdan yaşanan gelişmelerin bölgenin toplumsal değerler sisteminde yaptığı etkilerin araştırılması gereklilik arz etmişti.

    Bu çalışma Şubat 2015 tarihinde Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü tarafından onaylanan, Diyarbakır Halkının Geleneksel ve Dini Değerlerdeki Değişime Yaklaşımı Üzerine Sosyolojik Bir İnceleme (1990-2013) isimli doktora çalışmasının genişletilmesiyle hazırlandı. Bu süreçte, sıkıcı ve dolambaçlı bulunan akademik dilin genel okuyucuya uygun hale getirilmesi hedeflendi. Maalesef konunun ağırlığı ve derinlemesine incelenmesi gerekliliği çalışmanın okunmasını zorlaştırdı. Diyarbakır dışındaki Siirt, Bitlis, Mardin, Batman ve Şırnak illeri daha önceki görüşmelere ilaveten bu tarihlerden sonra yapılan gezi, gözlem ve literatür taramalarıyla tekrar incelendi.

    Altı ilde yapılan çalışmalarda ve metnin oluşmasında elbette çok sayıda kişi ve kurumun katkısı oldu. Öncelikle mülakatlar için bana gerekli izinleri veren ve zamanlarını ayıran kimselere ayrı ayrı teşekkürü borç bilirim. İlk alan çalışmalarıma başladığım günlerde bana Kürtlerin duygu-düşünceleri konusunda uyarılarda bulunan ve yol gösteren lisans öğrencilerimin emekleri için teşekkürler. Geniş bir kitleye ulaşma ve Kürtleri anlama konusunda yardımlarını esirgemeyen, burada isimlerini zikredemeyeceğim kimselere çok şey borçluyum. Elbette bunlar içerisinde her yaş ve statüden Kürt-Türk mihmandarlarım vardı. Ayrıca teknik konularda bıkmadan buna yol gösteren yakın arkadaşlarıma ve sosyolog Hasan Yanmış’a ve bölgenin ekonomik-sosyal hayatını anlamada çalışmama çokça katkı sunan Murat Bey’e de minnet borçluyum. Çalışmanın büyük kısmını hazırlama olanağı bulduğum, sessiz ve geniş imkânlarını kullanımıma sunan Louisiana State University’ye (ABD) ve değerler konusuna farklı açılardan bakmam gerektiğini gösteren Doç. Dr. Eugene Kennedy’ye teşekkürler. Yine uzun süredir okumalarımı ve çalışmalarımı takip ederek bana yol gösteren, lisans yıllarımda sosyoloji sevdasını bana aşılayan, çalışmanın hazırlanma aşamasında geniş bir akademik özgürlük alanı tanıyan ve her daim yardımlarını esirgemeyen kıymetli hocalarıma teşekkürlerimi sunarım.

    Çalışma sürecince desteğini esirgemeyen eşim, çocuklarım Ahmet ve Emir’e ayrıca teşekkür ederim.

    Diyarbakır-2017

    Dr. Mehmet YANMIŞ

    YAZAR HAKKINDA

    Dr. Mehmet YANMIŞ- Aslen Trabzonlu olup 1980 Samsun doğumludur. 2015 yılında Bursa Uludağ Ünv. SBE Din Sosyolojisi alanında doktorasını tamamladı. 2004-2010 yılları arasında MEB’na bağlı değişik okullarda öğretmenlik yaptı. Sonrasında 6 yıl (2010-16) Dicle Üniversitesi’nde Öğretim Görevlisi olarak çalıştı. 2013-14 yıllarında ABD’de bir yıl süreyle alanıyla ilgili çalışmalar yaptı.

    ***

    Daha çok yakın dönem Kürt toplumunda dini ve toplumsal değişim, kimlik, dini gruplaşma ve İslam toplumlarında fundamentalizm-İslamofobi konuları üzerine çalışmaları vardır. Bazı yayınları:

    Çözümden Çatışmaya Kürt Meselesi (2012-2016). Grifon Yay. Ank. (2017).

    1980 Sonrası Diyarbakır Kent Kimliğinin Değişimi (Sosyal, Siyasal, Dini). Kent Çalışmaları II. (ed.) Ank. Pegem, (2015).

    Fundamentalizm Korkusunun Müslüman Toplumlara Etkileri. Günümüz İslam Toplumları ve Problemleri. (ed.) İst. Ati Yay. (2015).

    Modern Kürt Toplumunda Dini Gruplaşma, Kürdoloji 1, (ed.) Ank. Yargı Yay. 2016.

    İÇİNDEKİLER

    Önsöz

    YAZAR HAKKINDA

    İÇİNDEKİLER

    GİRİŞ

    BİRİNCİ BÖLÜM

    DİNİ HAYATIN BESLENDİĞİ KAYNAKLAR

    Resmi Kurumlar

    Dini Gruplar

    İKİNCİ BÖLÜM

    BÖLGENİN DEĞİŞMEYEN KADERİ: TERÖR VE ŞİDDET

    ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

    ZORUNLU GÖÇLER VE KÜRT TOPLUMUNDA KLASİK YAPININ DAĞILIŞI

    Klasik Yapı

    DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

    KİMLİK İNŞASI

    Etnik ve Dini Kimlik

    BEŞİNCİ BÖLÜM

    GÖÇLER VE ŞEHİRLEŞME

    Göç ve Şehirleşme

    ALTINCI BÖLÜM

    RESMİ UYGULAMALAR

    DEVLET VE RESMİ UYGULAMALAR

    YEDİNCİ BÖLÜM

    KÜRT ULUSALCILAR

    KÜRT TOPLUMSAL DEĞERLERİ VE ULUSALCILAR

    SEKİZİNCİ BÖLÜM

    HİZBULLAH

    Dini Eğitim

    DOKUZUNCU BÖLÜM

    DİNİ GRUPLAR

    Dini Gruplar & Toplum

    ONUNCU BÖLÜM

    MODERNLEŞME

    Modernleşme ve Kürt Toplumu

    ONBİRİNCİ BÖLÜM

    MEDRESELER VE YEREL ŞEYHLER

    Medrese Yapısı ve Kürt Toplumu

    Sonuç

    İNDEX

    Kaynaklar

    GİRİŞ

    Sosyal değişim kavramı, genel olarak toplumun ekonomi, siyaset, eğitim, aile, kültür ve inanç gibi temel kurumlarında ortaya çıkan köklü değişme ve farklılaşmaları tanımlamak için kullanılır (Kurt A. 2012). Değişimde iyi ya da kötüye doğru bir farklılaşmanın olması önemli değildir. Sosyal ilerleme de sosyal gerileme de bir değişimdir. Osmanlıdan Cumhuriyet’e geçiş, halifeliğin ilgası, ailelerin küçülmesi, kadının iş hayatına daha aktif katılımı, ağalık, aşiret ve mirliklerin büyük oranda etkisizleşmesi gibi hadiseler incelenebilir-gözlemlenebilir sosyal değişimlere örnektir.

    Kültürel, politik, ekonomik, askeri hegemonya mücadelesi veren yerel-küresel aktörler açısından değişimin gözlemlenmesi hayati öneme sahiptir. Belirtmek gerekir ki burada bazı zorluklar vardır. Araştırmalar için gerekli nitelikli insan kaynakları, ekonomik kaynaklar, teknik imkânların yanında zihinsel uygunluk da önemli bir problemdir. Hususiyle sosyal alanlarda bir konunun araştırmaya değer olup-olmadığı, nasıl inceleneceği ve nesnelliğin nasıl sağlanacağı aşılması gereken önemli engellerdir. Türkiye üzerinden örneklendirmek gerekirse, Alevi, Kürt, Zaza, dindarlık, dini gruplaşma, cinsiyet çalışmalarının dönem dönem sakıncalı konular olduğu görülür. Yine bu konularda araştırma yapan bazı kimselerin konuyu akademik kaygıdan ziyade düşünsel bariyerler içerisinde çalıştığı açıktır. Şırnak’ta folklor, Batman’da aşiret araştırması yapan kişilerin Kürt kelimesini hemen hiç kullanmaması başka nasıl açıklanabilir? Yine Alevilerin sünnileştirilerek incelendiği, Kürtlerin Kürttürkleri şeklinde sunulduğu, Zazaların Kürt olma ihtimalinin bile göz ardı edildiği çalışmalar, hâlâ Türkiye halkının %85 dolayında Cuma namazı kıldığını iddia eden araştırmaların varlığı düşündürücüdür. Kanaatimce Türkiye’nin Kürt, Alevi, Gayri Müslim, dini gruplaşma vb. sorunlarını çözmekte zorlanmasının altında başka sebeplerden daha çok bu zihinsel katılık yatmaktadır. Bu bariyer Dünya’daki ve ülkedeki değişimin yakalanmasını zorlaştırmakta ve eski kanaatler üzerinden yeni bilgiler ve politikalar üretilmesine neden olmaktadır.

    Değişimin kaçınılmaz olduğu düşünülür. Bu sebeple batılı akademiler yaklaşık 250 yıldır Doğuyu araştırmalarına karşın bu uğraşılarını sonlandırmadılar. Günümüzde de bu çalışmalara yerli halklardan daha fazla fon ve emek harcamayı sürdürüyorlar. Bu da gösteriyor ki, Bacon’un (ö. 1626) bilgi güç içindir anlayışını ilke edinen Batılı aktörler değişimin kendi kontrollerinden çıkmasına müsaade etmek istemiyorlar. Yerli akademiler ve politikacılar ise çoğu zaman ulus-devletlerin çizdiği çerçevede bilgi üretilmesine katkı sağlıyor. Etnik, dinsel, bölgesel açılardan farklılık oluşturan toplumların araştırılmasına çoğu zaman devletin birlik-bütünlüğüne zarar verici çalışmalar olarak yaklaşılıyor. Sınırlama çoğu zaman epistemik cemaatler tarafından yapıldığından da bunun nasıl işlediğini anlamak zordur.

    Kürt çalışmaları Türkiye’de oldukça geç dönemlerde başladı. Oysa Nikitin, Minorsky, İzady, MacKenzie gibi yabancı, öncü bürokrat-araştırmacılar ilk incelemelerini 1800’lerden sonra yaptılar. Bu incelemeler hem Kürt tarihinin ve dilinin inşasında hem de Kürt araştırmalarında belirleyici rol oynadı. Daha yakın tarihli çalışmalarda ise Bruinessen, McDowall, Jwaideh, Menteşaşvili, Abbas Vali, H. Morris gibi uzmanların çalışmaları ülkedeki Kürt araştırmalarını büyük ölçüde etkiledi. Bunlar daha çok Kürt tarihi, dili ve kültürü üzerine yapılmış incelemelerdi. Yine bazısı da aşiret Kürtlerinin yaşantısını ele almıştır. Türkiye’de yapılan Kürt çalışmalarının çoğunun da bu çalışmalardan hareket ederek yapıldığı ve modern kavramının anlamsızlaştığı görülüyor. Bunun en tipik örneklerinden biri Bruinessen’in çalışmasını yaptığı Kürt toplumsal düzlemini ağa, şeyh, devlet ekseninde okuması buna karşın günümüzde geçerliliğini kaybetmekte olan bu ve benzeri okumaların Türkçe çalışmalarda sıklıkla tekrarlanmasıdır.¹

    ¹Yakın tarihlerde Kürtler üzerine antropolojik çalışmalar yürüten Leach, Barth, Gilsenan, Yalçın-Heckmann gibi araştırmacılar da Kürt toplumunda klasik açıklamaların toplumsal gerçekliği deşifre etme özelliğini kaybettiğini iddia ediyorlar. Bkz. (Yalçın-Heckmann, 2012).

    Oysa Türkiye’deki Kürtler 90 sonrasında çok büyük bir sosyo-politik değişim yaşamıştır.

    Sosyal değişme, parça ile bütün arasında farklılıklar yaratır. Sosyoloğun, etkileşimde baskın olan faktörleri belirlemeye, farklılaşmanın nasıl olduğunu ve ne yöne evrildiğini ortaya çıkarmaya odaklanması gerekir (Dikeçligil, 2007). Araştırma kapsamında ele alınan 90 sonrası sürece kısaca bakıldığında; zorunlu ya da isteğe bağlı kırsal göçler, dışarı giden kültürlü ve nitelikli iş gücü, köyden gelenlerin şehirlerin kültürünü arabeskleştirmesi, terör-şiddet hadiseleri ve bunların toplumda açtığı yaralar göze çarpıyor. Ayrıca 1999’dan sonra AB etkisiyle başlayan demokratikleşme süreci, bunun sonucunda artan güven, özgürlük ortamı ile modernleşme de değişimin bir parçasıdır.

    Yapılan çalışmada değişimi etkileyen ana faktörler ve bunların birbirleriyle etkileşimleri belirlenmeye çalışıldı. Dini ve ideolojik grupların ayrıntılı tarihleri, görüşleri ve bölgedeki kurumsal varlıkları üzerinde durmak yerine kaynak mobilizasyonu teorisine uygun şekilde²

    ²Kaynak mobilizasyonu teorisi hem insan hem de finans kaynakları üzerine odaklanır (Ebaugh, 2010). Çalışmanın sınırlarını aşacağı için ekonomik kaynaklarla ilgili ayrıntılı araştırmalar yapılmadı.

    bu grupların gelişim, değişim veya duraklamasına etki eden dinamikler tespit edildi. Etnisite, etnisite-din ilişkisi ve milliyetçilik konusunda da tanımlamalar ve halkın direkt bunları nasıl tanımladığından ziyade Brubaker’in önerdiği şekilde "insanlar ne zaman, nasıl ve niçin sosyal deneyimlerini ırk, etnisite ve milliyet bağlamında değerlendiriyor? sorusunun yanıtı arandı. Bu açıdan siyasi ve dini grupların söylemleri üzerinde durmak yerine bireylerin gündelik deneyimlerine odaklanıldı. Brubaker etnisitenin anlaşılmasında gruplar, partiler ve geniş grup kimliği altındaki analizleri bireyleri ihmal ettiği gerekçesiyle banal milliyetçilik" okuması olarak görmektedir. Dolayısıyla sosyo-mental bir perspektifle gündelik yaşamda tekrar tekrar üretilen söylem, eylem, zihinsel şemalar, hikâyeler, rutin diyaloglar, ilişki ağları incelenmeli ve bunlardan etnisiteye dair ipuçları yakalanmalıdır (2004). Dini değerler ve etnisite arasında nasıl bir ilişkinin olduğu, halkın hem sol referanslı PKK’yı destekleyip hem de dini değerlere bağlılığını devam ettirmesi, etnisiteyi büyük oranda reddeden radikal dini grupların bölgede insan kazanması ve bazı dini grupların etnik kimliği unutturup devletin entegrasyon politikasının bir parçası oldukları tartışmaları bu teorik temelde açıklanmaya çalışıldı.

    Bölgedeki sosyal hareketler 2000’lerden sonra devletin ekonomik, politik ve kültürel hegemonyası karşısında Gramsci’nin yaklaşımıyla karşıt bir hegemonya geliştiriyorlar. Modern sosyal hareketlere özgü tarzda medya-sosyal medya, eğitim, sivil-yarı sivil dernek ve vakıflarla diğer iletişim vasıtalarını kullanıyorlar. Bunu yaparken de devletin boş bıraktığı ya da hükmedemediği alanları kendilerine öncelikli hedef seçtiler. Touraine’in düşüncesine göre, yeni toplumsal hareketler devlet ya da sermayeyle çatışmak, onu ele geçirmek yerine sivil alanda güç çatışması yürütmektedir. Eskinin sınıf çatışması ve devleti ele geçirme ideali artık geçerli değildir ve yeni çatışma alanı sivil toplumdur. Herkes burada kozlarını paylaşmak durumundadır (2002). Bölgede öteden beri süregelen dini, etnik, ekonomik birçok çatışma alanının oluşan bu yeni konsepte göre değiştiği görülüyor. Hususiyle 2000’li yıllardan sonra atılan demokratikleşme adımları ve gelişen iletişim teknolojilerinin katkısıyla gruplar enerjilerini biraz daha kültür ve kimlik mücadelesine kanalize etti. Bu hareketler toplumsal hayatta etkinliklerini kalıcı kılmak için gündelik yaşam pratikleri, yeni değerler ve normlar üreterek ya da eski değer ve normların yıkılması karşısında muhafazakâr bir tutumla sosyal hayatı inşa etmek istiyor. Özellikle daha güçlü bir desteğe sahip olduğu görülen Kürt ulusalcı hareketin³

    ³Ulusalcılık, Türkiye’de daha çok milliyetçi, sol eğilimi ve katı bir emperyalizm karşıtlığını ifade ediyor. Bkz. (Riexinger, 2010). PKK da içerisinde farklı düzeylerde milliyetçi, sol ve Batı karşıtı eğilimler barındırıyor. Örgüt bu üç temel konuya genel yaklaşımı sebebiyle ulusalcılık çerçevesinde ele alındı.

    değerler ve normlar alanında da belirleyiciliğini artırmak için tam da Touraine’in (2008) saptadığı şekilde kadınlar, gençler ve azınlık gruplar üzerinden bir inşa çalışması yürütmesi sosyal mobilizasyonun gelecekteki yönünü takip etme konusunda dikkat çekicidir. 2015 sonrası süreçte ise Touraine’in teorisinin henüz Ortadoğu’da geçerli olmadığı görüldü. Devlet kültür-politika alanına yaptığı müdahalelerle ana belirleyici olanın kendisi olduğunu göstermek istiyor. Sivil alanın uzun süreli baskılanmasının mümkün olmadığı açıktır.

    Çalışma yürütülen alanda, 60’lardan sonra, sosyo-kültürel hayata etki eden en önemli olgulardan biri göçlerdir. Aldıkları ve verdikleri nüfus göz önüne alındığında bu bölge, hemen her daim sosyo-ekonomik anlamda nitelikli sakinlerini göç vermiştir. Özellikle 80’li yılların sonunda alınan zorunlu göçler şehirlerde önemli sorunlar doğurdu. Bu göçlerin olumsuz etkileri halen sürüyor. Yakın dönemde yaşanan zorunlu ve hazırlıksız göçler şehirlerin kenarlarında çok sayıda varoş mahalleler üretti ya da eski yerleşim yerlerini gettolaştırdı.

    Kıray, varoş semtlerin göçlerle gelen kimseler için tampon mekanizmalar (1964) olabileceğini ileri sürer. Buna göre göçmenler, şehirle kır arasında konumlanan kenar mahallelerde zamanla kültürel değişim yaşayacak ve şehre alışacaklardır. Fakat bölge şehirlerinin yaşadığı tecrübe bütün olarak ele alındığında katalizatör konumdaki yerli nüfusların büyük şehirlere taşınmasıyla gelen kalabalık kırsal nüfusun kültürel bir boşlukta kaldığı görülür. Bu durum maddi-manevi kültür ögeleri arasındaki gecikmenin uzun süreli olmasına neden oldu. Hususiyle zorunlu göçlerin şehirlerin toplumsal yapısı ve değerler sistemi üzerinde çok yıkıcı bir etkisinin olduğu belirtilmelidir. Bu bağlamda bölgede 2000’li yılların ortalarından sonra hızla gelişen iletişim vasıtaları, eğitim olanakları ve yaygınlaşan tüketim kültürünün sosyo-kültürel etkilerinin herhangi bir modernleşme sürecindeki toplumla kıyaslanması doğru değildir. Çünkü geleneksel toplumsal yapının önemli oranda tahrip olduğu ve yeni yetişen nesle toplumun dini-geleneksel değerlerinin sağlıklı şekilde aktarılamadığı bir ortamda tüketim kültürünün etkileri daha tahripkâr olmaktadır.

    Çalışmanın esasını oluşturan dini, geleneksel, modern ya da seküler değerler konusunda sınırlayıcı tanımlamalar yapılmadı. Bunların çoğu zaman iç içe geçtiği açıktır. Aynı toplumda gelenekten gelen, dini kaynaklı, evrensel veya siyasi kurallar bir arada bulunabilir. Güngör, bunu şöyle açıklar; Bu değerlerden her birinin alanını diğerlerinden kesin çizgilerle ayırmak mümkün değildir. Başka bir ifadeyle, örneğin ahlâkî değerler, insanın değerler sisteminde apayrı bir bölüm teşkil etmez. Başka cinsten -mesela ilmi, siyasi- değerler ahlak değerleriyle sıkı bir ilişki halindedir ve bunlar pekâlâ birer ahlâkî değer görünümü alabilirler (1995). Buradan hareketle, şunlar dini, şunlar ahlaki, şunlar da ilmi değerlerdir" diyerek, değerleri kesin bir tasnife tabi tutamayız. Birçok durumda da değerler bizim idealleştirdiğimiz şeyler olduğu için gerçekte ayrıştırılmaları oldukça zordur. Milli ve dini değerler gibi iki önemli değer bile sosyal hayatta birbirinden kesin çizgilerle ayrılamaz (Bilgin V. 2009a). Bir değer hem dini hem milli hem evrensel hem siyasi hem de hukuki bir anlam ifade edebilir.

    Çalışmanın amacı, Diyarbakır, Batman, Mardin, Şırnak, Siirt ve Bitlis illerinde son 25 yılda dini değerlerde yaşanan değişimi araştırmaktır. Görüşmecilerin değişime bakışı, hangi faktörleri öne çıkardığı ve bunların arasında nasıl ilişkiler kurduğu incelendi. Yazarın kişisel görüşleri ya da hakikatin ne olduğundan ziyade halkın durumu nasıl okuduğunun yanıtı arandı. Yapılan mülakatlar ve aktarılan bireysel ifadeler kavramlar ve teoriler aracılığıyla açıklandı. Özetle, olguların arkasındaki gerçek nedenler salt bireysel ifadelerden çıkarılmamış olup bunların ilgili kavramlar ve teoriler ışığında yorumlanarak ifşa edilmesiyle ortaya konulmak istenmiştir. Belirli bir teori öne çıkarılmadı ve çoklu teori yaklaşımı tercih edildi.

    Bölge üzerine yapılan çalışmalar çoğunlukla Kürt sorununa odaklanarak yürütülmektedir. Kürt ve bölge halkının devletten talepleri, PKK’nın ve siyasal uzantılarının desteklenme sebepleri, köy boşaltmalar, aile ve dini yapı konuları genel manada ele alınıyor. Bu çalışmada çok geniş bir alan olan Kürt sorunu öncelikli araştırma problemi değildir. Kürt sorunundan ziyade bölgede yaşayan Kürt, Türk ve Arap halkların değerler sisteminde yaşanan değişim incelendi. Maalesef PKK, Hizbullah, El Kaide, yerel ve ulusal dini gruplar, medreseler ve resmi kurumların geleneksel, modern değerlere etkileri az sayıda bilimsel çalışmada ele alınmıştır. Bu konularda, Bourdieu’nun kendiliğinden sosyoloji dediği genel kalıp yargıları üzerinden düşünce üretmek yerine her bir kurumun ve yapının değerlere etkilerinin bilinmesi uzun süredir devam eden Kürt sorununun anlaşılmasına katkı sağlayabilir.

    Saha çalışmaları belirlenen 6 ilde yapıldı. Ancak ana ekseni Diyarbakır’da yapılan görüşmeler oluşturuyor. Çalışmada kamuoyunda öne çıkan kimseler yerine toplumsal değerlerdeki değişimi tahlil edebilen kimselere ulaşılmaya çalışıldı. Bu konuda görüşmecilerin tavsiyesinden hareket edildi ve kartopu örneklem seçim metodu kullanılarak 187 kişiyle görüşme yapıldı. Farklı demografik özelliklere sahip değişik siyasi, dini ve ideolojik çevrelerden kimselerle yapılan görüşmelerde doyum noktasına ulaşıldığı kanaati oluştuğu için daha fazla görüşme yapılmadı. Çalışmanın liderler yerine halkla yapılmasında iki pratik amaç güdülmüştür; ilk olarak değerler konusunda lider kimselerle yapılacak bir çalışmada grupların resmi söyleminin ötesine geçilemeyeceği düşünüldüğünden bu bilgilere yazılı kanallardan ulaşılmaya çalışılmıştır. Grupların ve kurumların ideoloji ve inançlarından ziyade bunların halka nasıl indiğine odaklanmaya özen gösterdik. Elbette birçok lider kişiyle de görüşmeler yapılmışsa da öncelik halkın bakış açısını yakalamaktır. İkinci olarak, halk bir düşünceye bağlı olsa da içerisinde bulunduğu grubun resmi değer yargılarıyla pratikteki uygulamalar arasındaki çatışmaları ifade edebilmektedir. Tahmin edilebileceği gibi elitlerin kendi sosyo-politik gruplarının ideolojilerini sunarken olanı açıklamak yerine olması gerekeni olgusallaştırma tehlikesi vardır.

    Araştırma katılımcılarının 72’si 18-30, 61’i 31-45, 45’i 46-60 ve 9’u 61 yaş üzeri kimselerdir.⁴

    ⁴Yaş grupları belirlenirken 90’lı yıllar baz alındı. Bu süreci çocukluğunda, gençliğinde ve olgun çağlarında yaşayanlar ayrı kategorilere konuldu. Yine 18 yaş altı bireyler çalışmaya dahil edilmediğinden orta yaş grubuyla gençlerin dengelenmesi uygun görüldü. Bölge, TÜİK (2015) verilerine göre oldukça genç bir yaş ortalamasına sahip olduğundan gençler ağırlıktadır. Kurumun verilerine göre, Türkiye’nin yaş ortalaması 30.1’dir. Buna karşın çalışma yapılan illerin yaş ortalaması; Şırnak 18.5, Mardin 20.7, Siirt 19.5, Batman 19.8, Bitlis 20.6 ve Diyarbakır 21.7’dir.

    Bunların 112’si erkek ve 75’i kadın görüşmecilerdir. Görüşmelerin büyük bir kısmı 2012-2013 yıllarında tamamlandı. Diyarbakır dışındaki illerde 2013’te de görüşmeler yapılmakla birlikte 2015 yılında ilave görüşmeler olmuştur. Diyarbakır, bölge illerinden çok fazla göç alması, buraları siyasi, ekonomik ve sosyal açılardan etkilemesi sebebiyle diğer illerdeki değişimi anlama konusunda iyi bir örneklemdir. Ancak yine de, 2015 yılında Siirt, Mardin, Batman, Bitlis ve Şırnak’ta inceleme ve görüşmeler yapıldı. Bu görüşmelerde daha çok Suriye’deki çatışmaların Kürt toplumuna etkileri, milliyetçiliğin yükselişi ve yerel farklılıklar öne çıktı. Norşin ve Tillo’da medrese geleneği, Kızıltepe, İdil ve Cizre’de koçerler, Silopi ve Nusaybin’de kaçakçılığın sosyo-kültürel yansımaları, Siirt ve Mardin’de Kürt-Arap gerilimi, Midyat ve Mardin’de çokkültürlülük bunların ilk akla gelenleridir.

    Her çalışma gibi bu araştırma da belirli sınırlılıklara sahiptir. Bu eser bölge halkının 1990-2015 tarihleri arasında dini ve geleneksel değerlerdeki değişime ilişkin yaklaşımlarını tespit etmeyi amaçlar.⁵

    ⁵2015 Haziran sonrası çatışma sürecinin Kürt toplumunu nasıl etkilediği araştırmacının ayrı bir çalışmasının konusudur. Bkz. (Yanmış, 2016).

    Bütün Kürt halkının değerleri konusunda herhangi bir iddiaya sahip değildir. Çalışmanın daha rahat ve iyi anlaşılması açısından bazı kavramlar bölüm başlarında okuyucunun dikkatine sunuldu. Kavramların uzun tanımlamalarına yer verilmedi, bunun yerine yapılan çalışma bağlamında ifade ettiği manalar öne çıkarıldı.

    BİRİNCİ BÖLÜM

    DİNİ HAYATIN BESLENDİĞİ KAYNAKLAR

    ⁶Bu bölüm, Modern Kürt Toplumunda Dini Gruplaşma ismiyle Kürdoloji 1, (ed.) Ank. Yargı Yay. (2016) adlı kitapta kısmen yayınlanmıştır.

    ⁶Güneydoğu’da tarihsel olarak dini kimliği besleyen önemli olgulardan birisi medreseler ve tarikatlardır. Daha modern olduğu düşünülen İslami cemaatler de son yıllarda dini hayatta kendilerine yer bulmaya başlamıştır. Birçok dini grubun aksine Gayri Müslimlerin bölgedeki varlığı oldukça eskidir. Bu başlık altında ele alınacak olan resmi dini kurumların da dini hayatı besleyen önemli kaynaklardan biri olduğu söylenebilir.

    Bölgede yapılan çalışmalarda göçler ve modernleşmeyle birlikte dini hayatı besleyen kaynakların da değiştiği görülüyor. Buna göre, kırsal kesim veya şehirlerin kenar mahallelerinde melle ve seydalar hâlâ önemli bir kaynakken, eğitimli ve şehirli çevrelerde resmi kurumlar, internet, kitap-dergiler ve cemaat-tarikatlar dini hayatı şekillendirmektedir. Toplumun genelinde ise ailenin dini bilgi ve kültürü aktarmada önemli bir rolü vardır.⁷

    ⁷(Yanmış, 2015a; Arpacı, 2014; Karadeniz, 2012).

    Resmi Kurumlar

    Camiler, Kur’an Kursları, İmam Hatip Liseleri, İlahiyat Fakülteleri ve Din Kültürü Ahlak Bilgisi, Siyer, Kur’an Dersleri okutulan okullar devletin dini hayatı şekillendiren kurumlarıdır. Türkiye gibi ülkelerde bu kurumlar sıklıkla laiklik bağlamında tartışma konusu yapılıyor. Bunlar zaman zaman da içeriden bir bakışla dindarların eleştiri konusu oluyor.

    Kürt toplumunda, resmi dini kurumlar çok uzun süre halka inmekte zorluklar yaşamıştır. Cumhuriyet’in ilanıyla beraber Kürt ulema devlet okullarına ve dini kurumlara karşı güçlü bir refleks gösterdi ve halkı bu kurumlardan uzak tutmaya çalıştı. Özellikle Osmanlı son döneminde Kürt toplumu içerisinde siyasi ve sosyal açıdan gücü ele geçiren şeyhler-seydalar, devletin uluslaşma ve batılılaşma politikalarına karşı gelişen tepkilerin toplanma noktasıydı. Bu sebeple devlet, Diyarbakır, Ergani, Siverek, Cizre, Gaziantep, Şanlıurfa ve Mardin gibi ulaşılması kolay merkezlerde kendi ideolojik hegemonyasını kurma konusunda başarılar elde etse de uzak ilçeler ve kırsal bölgelerde başarılı olamadı. Ancak Şeyh Said hadisesi sonrasında artarak devam eden baskılar geleneksel dini otoriteleri şehir merkezlerinde etkisizleştirdi. Buralarda zamanla etkinliğini kaybeden Kürt ulema genelde gözden ırak alanlarda bazen devletle çatışarak, 50’den sonra ise özellikle sağ partilerle işbirliği yaparak resmi dini söyleme karşı mücadele etti. Köylerde okullaşmanın yavaş olması, din görevlisi ihtiyacının karşılanamaması, 80’lerden sonra gelmeye başlayan az sayıdaki din görevlisinin de Şafi fıkhına vakıf olmaması, dahası Kürtçe bilmemesi ve Kürt ulemanın toplumsal hâkimiyeti resmi dini kurumları oldukça zorladı.

    Güneydoğu’da genel olarak şehir merkezlerinde bulunan eski camiler muhafaza edildi. Bu açıdan 70’lerde kırdan şehre yaşanan göçlere kadar şehir merkezlerinde mabet sorunu yaşanmadı. Ancak bu tarihlerden sonra kurulan yeni şehirlerde bu sıkıntı yaşanmıştır. Dolayısıyla 70’li yıllarda yerleşime açılan alanlarda apartman altı camilerle karşılaşmak oldukça olasıdır. 2000’li yıllardan sonra açılan yerleşim alanlarında ise ibadethanelere daha çok alan bırakıldı ve Kur’an kursları için uygun mekânlar oluşturuldu. Bu çerçevede son yıllarda hem daha çok sayıda dini kurumun açıldığı hem de daha sağlıklı şartlara sahip kursların ve camilerin yapıldığı görülüyor. Özellikle kadın Kur’an kursu ve görevli sayılarında büyük bir artış oldu. Yine bölgede 2000’li yılların ortalarına kadar erkek Kur’an kursu sayısı çok az iken, bu tarihlerden sonra medreseler Kur’an kursu çatısı altında resmileşti. Sistemli şekilde hafızlık çalışması yaptıran erkek Kur’an kurslarının sayısı hâlâ azdır. Kadınlara hafızlık yaptıran kurs sayısı da kadın hoca ve kurs sayısının artmasıyla 2007 sonrasında arttı. Bunların yine çok azı yatılı Kur’an kursudur.

    İmam-hatip liseleri 1997 yılına kadar her il merkezi ve büyük ilçelerde bulunuyordu. Bu tarihten sonra başlayan 28 Şubat sürecinde ilçelerdeki okullar kapandı ve şehir merkezlerindeki imam hatiplerin öğrenci sayıları oldukça azaldı.⁸

    ⁸İlgili dönemde, Türkiye’de dini hayata uygulanan baskılar hakkında bkz. (Kara, 2012).

    2010 yılından sonra çok sayıda yeni imam hatip orta ve lise okulu açıldı. Bunda, değişen eğitim kanunları, üniversiteye giriş sistemi ve 4+4+4 düzenlemesi etkili oldu. 1998-2007 yılları arasında öğrenci sayısı ve niteliği açısından tüm Türkiye’de yaşanan sıkıntılar bu şehirlerde de yaşandı. Benzer bir sıkıntı İlahiyat Fakültelerinde de görüldü. İnceleme yapılan şehirlerde ilk İlahiyat Fakültesi 1993 yılında Diyarbakır’da açıldı. 2010 yılından sonra bu illerin hepsine İlahiyat Fakültesi açıldı. Özellikle Dicle Üniversitesi’nde açılan İLİTAM (İlahiyat Tamamlama) programıyla açık lise ve açık öğretim önlisans programından mezun olmuş medrese öğrencilerinin lisans düzeyinde ilahiyat diploması almaları kolaylaştı. Bu programdan mezun olan çok sayıda öğrenci İlahiyat Fakülteleri’nde öğretim üyesi/görevlisi kadrosuna alındı. Önemli bir kısmı da DİB ve MEB’de göreve başladı. Bu durum medrese-resmi kurum çatışmasının aşılması açısından yeni bir fırsat sunuyor. 2000’li yıllardan sonra yaşanan demokratikleşme sürecinde birçok medresenin resmi kimlik kazanması, bazı seydaların din görevlisi olarak atamalarının yapılması, açık lise okuyan çok sayıda medrese öğrencisinin imam hatip ve vaiz oluşu devlet-medrese arasındaki gerilimi azalttı. Bu durum halkın resmi görevlileri kabullenmesini de kolaylaştırıyor (Pekasil, 2013; Özenç, 2014). Yakın geçmişte devlet kurumlarında çalışmayı bile hoş karşılamayan bazı büyük medreseler şimdilerde resmileştiler. Ancak orta yaş/üzeri seydalar ve medrese çevreleri kazanımlarının yasal bir zemine oturtulmamasından dolayı endişe yaşamaktadırlar.

    Çalışmaya esas alınan dönem genel hatlarıyla değerlendirildiğinde, bölgede 90’lı yıllarda devletin resmi kurumlarının yaşanan terör-şiddet hadiselerinden olumsuz etkilendiği söylenebilir. Hizbullah ve Kürt ulusalcıların şiddet eylemleri din görevlilerinin vazifelerini yapmasını zorlaştırdığı bilinmektedir. Bu gruplara taraf olmayanlar ya pasifize edildi, göçe zorlandı ya da öldürüldüler. Yaşanan olaylar halkı dini kurumlardan uzaklaştırdı ve yeni yetişen neslin din eğitimi almasını engelledi. 2010 yılı sonrasında bile şehirde yaşanan dini söylemli şiddet eylemlerinin olumsuz etkileri varlığını devam ettirmektedir (Tan, 2010; Yanmış & Kahraman, 2013). Resmi kurumlar da diğer dini gruplar gibi bu yıllarda kendi kabuklarına çekilmiştir. Resmi kurumların diğer bir dezavantajı da devletin laik kimliğini belirgin şekilde taşımış olmalarıdır. İmam-hatip liseleri, İlahiyat Fakültesi ve Kur’an kurslarının bu anlamda medrese ve yerel şeyhlerin gölgesinde ve eleştiri odağında kaldığı açıkça görülüyor.

    Bölgedeki resmi dini kurumların toplumsal hayata etkisi siyasi iktidarların din-laiklik eksenindeki tutumlarına göre değişkenlik gösteriyor. Resmi kurumların yeterince özerk olmaması sahip oldukları geniş imkânlara rağmen dini hayata etkilerini sınırlıyor. Yine, resmi kurumların halktan kopuk olması, din görevlilerinin genç ve çok yetersiz görülmesi de sık sık dile getirilen olumsuzluklardır.

    Dini Gruplar

    Dini hayatın önemli aktörlerinden biri dini gruplardır. Kürt kimliğinin de en önemli özelliklerinden birisi olarak kabul edilen sufi gelenek uzun yıllar bölgede canlılığını devam ettirdi. Bilhassa Osmanlı’nın merkezi otoriteyi güçlendirmek için 1815’lerden sonra Kürt emirlerine savaş açması Nakşî-Hâlidî şeyhleri hem

    Enjoying the preview?
    Page 1 of 1