Discover millions of ebooks, audiobooks, and so much more with a free trial

Only $11.99/month after trial. Cancel anytime.

Hiç Olmasaydı
Hiç Olmasaydı
Hiç Olmasaydı
Ebook107 pages1 hour

Hiç Olmasaydı

Rating: 0 out of 5 stars

()

Read preview

About this ebook

Ülkenin en azılı kadın suçlularının yattığı bir ada hapisanesinde yatan gencecik bir kız Kısmet... İşlediği bir dizi cinayetin sebebi neydi? Bu cinayetler hiç olmasaydı nasıl bir hayat yaşardı? Kadın cinayetlerine bir de bu yönden bakın.

LanguageTürkçe
Release dateOct 27, 2016
ISBN9781370756803
Hiç Olmasaydı
Author

Erzukar Özdemircik

86'da Adana'da dogdu. Cesitli sehirlerde ilk,orta ve lise ogrenimini tamamladi. Erzurum'da dort yillik universitesini okudu ve sonraki yillarda Anadolu Universitesi Acikogretim'de iki yillik ikinci universitesini bitirdi. Harward Universitesi'nin EDX kursunu bitirdi. Ankara'da yasiyor.

Related to Hiç Olmasaydı

Related ebooks

Related categories

Reviews for Hiç Olmasaydı

Rating: 0 out of 5 stars
0 ratings

0 ratings0 reviews

What did you think?

Tap to rate

Review must be at least 10 words

    Book preview

    Hiç Olmasaydı - Erzukar Özdemircik

    HİÇ OLMASAYDI

    ERZUKAR ÖZDEMİRCİK

    "O1

    ooooof!!! Bu güzel havada bunu yapmak zorunda mıyız?"

    - Sağ baştan say!

    - 1, 2, 3, … 49, 50 son!

    - Herkes önce avluyu temizliyor; bahçeye, seraya bakıyor; sonra ne isterse onu yapıyor. Anlaşıldı mı!

    - Emredersiniz!

    - Bu müdür de hep güzel günleri bulur bunları yaptıracak zaten.

    - Teftiş gibi bir şey vardır, yoksa bu kadar özenmezdi bu zamanlarda. Boş ver, canımız sıkılmaz işte. Kim geliyorsa gelsin. Bize gelmiyor nasıl olsa, değil mi?

    İşte, o gün hiçbir şeyin eskisi gibi kalmayacağı bir hikâye başladı. Aynı gün Akdeniz’in ortasında hırçın, kızgın, öfkeli dalgaların taştan duvarları yumrukladığı, sadece temel ihtiyaçlar dışında misafiri olmayan, içindekileri bile dışlanan bir cezaevinde her zamankinden farklı bir şeyler oluyordu. Hiç kimsenin uğramak bile istemeyeceği bu yere gazeteci gelmişti, bu cezaevi hakkında ve içinde barındırdığı misafirlerle röportaj yapmak istemişti. Sırasıyla, önce cezaevini, sonra koğuşları ve en sonunda da mahkûmları gördü, onlarla oturup sohbet etti, dertlerini paylaştı, ilgilendi, onlarla vakit geçirdi ve gördü ki aslında burada yaşayanların -en azından çoğunun- gerçekten suçlu değildi, onların burada olmaları sadece hayatlarının yüzlerine gülmeyişinden ve onları terk edişindendi. Mahkûmlar için bu röportaj bir nimet gibiydi. İlk defa biri onları ziyarete geliyor, konuşuyor ve kötü gözle bakmıyordu; tabi, her ne kadar amacı adı şöhretle anılan bir gazeteci olmaksa da.

    Aralarından biri, gazeteci Kudret’in dikkatini çekmişti. O; cezaevinin duvarlarını yumruklamaktan yorulmuş dalgalar kadar yorgun uzun siyah dalgalı saçlarıyla, o yumruk darbeleriyle yıpranmış duvarlar gibi ifadesiz ve soğuk bakışlı güzel gözleriyle, yaşamış olduğu bu dalgalanmaların bitap düşürdüğü zayıf ve narin yapısıyla hem çok güçlü hem cesur hem de gülmeyi bilen ama bir o kadar da birilerine ve bir şeylere muhtaç bir insandı. Bu zamana kadar böyle birini görmediğinden birisine hiç bu kadar acıdığını hatırlamıyordu gazeteci Kudret. Onunla konuşmak istedi ama bir türlü cesaret edemedi. Birkaç gün cezaevine konuşmak umuduyla gidip geldi ama yine konuşmayı beceremedi. Niyeyse orada yanına yanaşamadığı tek kişiydi ve neden iletişim kuramadığına da akıl sır erdiremiyordu.

    Aradan bu şekilde bir ay geçti ve nasıl olduysa onunla konuşmayı başardı ve kabul ederse diğer arkadaşlarından öğrendiği hayatını konu alan bir yazı ve belgesel yapmayı istediğini söyledi. Kısmet diretmedi, nasıl olsa onun için değişen bir şey olmayacaktı.

    Gazeteci Kudret sevinçle tekrar görüşeceklerini söyleyerek gerekli izinleri almaya gitti, giderken Kısmet gazetecinin arkasından bir an hayatında bir şeylerin iyi gittiği ve birilerinin kendisine orada olmasına rağmen önem verdiği hissine kapıldı ve gülümsedi ama bu uzun sürmedi, geçmişte yaşadıklarını hatırlayıp tekrar bu hayatın kendisini eğlendirmek için dalga geçtiğini anlayarak toplanıverdi, ona bu yaşadıklarını reva gören hayata bir fırsat daha vermeyecekti.

    Kısmet bütün gece gazeteci Kudret ile konuşmalarını düşündü, gözüne uyku girmemişti. Sürekli kendi kendine sordu: Bu işin sonunda birileri ona karşı olan düşüncelerini, tavırlarını değiştirip hak ettiği saygıyı, sevgiyi, hoşgörüyü, bütün o hissetmek istediği güzel duyguları gösterecek miydi? Yoksa işler daha da mı sarpa saracaktı? Ne düşüneceğini bilmiyordu, hangisi daha iyiydi? O röportajı vermek mi yoksa bu işten temelli vazgeçip bu iğrenç hayatına kaldığı yerden devam etmek mi? Kafası karışmıştı. Bu, sonu en başından belli olan hikâyenin nasıl devam edeceğini sonunun nasıl biteceğini kendi belirleyebilir miydi? Eğer öyleyse niye bu zamana kadar verdiği mücadeleler bir sonuç vermemişti, bir yerlerde bir hata mı yapmıştı da burada oturup bunun cezasını mı çekiyordu? Bu bitmek tükenmek bilmeyen eziyeti niye çekiyordu, niye! Niye sürekli savaşıp bir şeyleri değiştiririm diye umuyordu?

    Kararını vermişti. Artık beklemeyecek ve kendisi için hiç düşünmeden iyi ya da kötü bir şeyler yapacaktı. Arkasına bakmayacak kendine yeni bir hayat kuracaktı. Gazeteci Kudret’le görüşüp her şeyi anlatacak ve sonrasına bakmayacaktı.

    Sonunda kafası da içi de rahatlamıştı, verdiği bu karar onun kaybettiği umudunu ona yeniden kazandırmıştı.

    Havanın aydınlanmasına az kalmasına rağmen birkaç saat de olsa sanki yıllardır uyumadığı uykuya dalmıştı. Bu, onu rahatlatmıştı. Gazeteci Kudret’i sabırsızlıkla bekliyordu; çünkü o, kendisine kimsenin tanımadığı fırsatı ayaklarının önüne sermişti.

    Gardiyan sabahın erken saatlerinde koğuşun kapısını açtı ve Kısmet’e seslendi. Kısmet kalktı ve gardiyana doğru yürüdü, gelen mektuptu. Mektubu açtı ve yüzünde bir gülümseme belirdi. Herkes mektubun kimden geldiğini merak etti. Kısmet gülümseyerek kafasını çevirdi:

    - Bir ay sonra gelecekmiş, dedi.
    O gün bayram günü gibi bir gündü, herkes bir olmuş Kısmet için kutlama yapıyordu. Ne de olsa bu herkes için iyi bir haberdi. Burada tek başlarına çürümeme ihtimalleri vardı. Gece geç saatlere kadar eğlenip, içip keyiflerine baktılar, yılbaşı gecesiymiş gibi. Sonra da herkes yavaş yavaş yataklara dağıldılar.

    2

    Beklenen gün gelmişti. Kısmet heyecanını belli etmemeye çalışıyordu. E, ne de olsa bu onun için yeni bir başlangıçtı. Madem kendisi için bu kadar önemliydi, bunu kılık kıyafetiyle de göstermeliydi, heyecanını paylaşmalıydı, öyle değil mi?

    Dolabını açtı, dolabın bir köşesinde, önemli bir durum olur, diye düşünüp sakladığı en güzel elbiselerini çıkarıp tek tek denemeye başladı. Denerken birden kendini ne kadar ihmal ettiğini, her şeyi nasıl da bir kenara fırlatıp attığını, yaşamaktan nasıl vazgeçtiğinin farkına vardı ve üzülmeye başladı. Ama üzülmenin sırası değildi. Kısa bir süre sonra beklediği misafir gelecekti ve hazırlanması gerekirdi. Kendini topladı ve tekrar hazırlığına devam etti.

    Aradan yarım saat geçti ama hala ne giyeceğine karar verememişti. Arkadan Kısmet’in cezaevindeki ve koğuşundaki en yakın arkadaşı Serpil gülerek seslendi:

    - Seni hiç böyle görmemiştim. Genelde bu tür şeyleri ben yapardım ama sende de fena durmuyormuş. Bu değişimin sebebi nedir? Yoksa şu gazeteci mi? Adı neydi?

    - Kudret. Ayrıca, dalga geçmeyi de bırak. Ben bundan sonra hayatımın geri kalanını yas tutarak geçirmek istemiyorum, yeni bir başlangıç yapıyorum.

    - Tamam, tamam, kızma.

    Gülümseyerek:

    - Böyle düşünüyor olmana çok sevindim. Sana yardım etmemi ister misin?

    - Evet, memnun olurum, şimdiye kadar söylediğin en iyi şeydi.

    İki arkadaş gülerek işlerine kaldıkları yerden devam ettiler.

    Vakit çok çabuk geçiyordu ama hala Kısmet ne giyeceğini bulamamıştı. Ne Serpil’in dolabında ne kendi dolabında üstüne giyecek bir kıyafet bulabilmişti. Neredeyse vazgeçecekti ki haberlerin yayılmış olmasından dolayı yan koğuştan tam istediği gibi bir

    Enjoying the preview?
    Page 1 of 1