Discover millions of ebooks, audiobooks, and so much more with a free trial

Only $11.99/month after trial. Cancel anytime.

Kamp Hatıralarım
Kamp Hatıralarım
Kamp Hatıralarım
Ebook215 pages1 hour

Kamp Hatıralarım

Rating: 0 out of 5 stars

()

Read preview

About this ebook

Kadınlar bir çınara yaslanıp yaşlanmak ister, adamlar bir papatya ya sarılıp uslanmak. Adam kadına çınar, kadın adama papatya olduğu sürece ne papatya incinir, ne de çınar devrilir.
Mülteci kampında gün saymak yerine sabırla ayakta kalmaya devam ediyorum. Şartlar zor malum... Muhtemelen sonrasında; günler daha da zor geçecek. Beterin beteri vardır değil mi? "Sabır taşım çatladı" demeyeceğim. "Ey Sabır! Sen çatlayana kadar sabredecek ve dayanacağım."
Kampta yaşanan zorluklar, ülkesindeki insan manzaraları, kafa karışıklıkları, doğru yolu bulma, hayatına yön verme adına gördüğü ufacık bir umuda sarılan, yaşadığı her anı kaleme almış bir kadının kamp hatıraları.
Yaşanan karmaşa, yeni hayatın sancıları, geride kalanlar, yeni tanınan hayatlar ve her çilede, her hüzünde içindeki inanç gücüne sarılan bir köşe yazarının, içten, samimi, dobra, katıksız kamp hatıraları.

LanguageTürkçe
Release dateOct 16, 2018
ISBN9780463612491
Kamp Hatıralarım
Author

Deniz Zengin

İstanbul doğumlu üç çocuk annesi ve İpek medya grubunda gazete köşe yazarlığı yapmış olan Deniz Zengin, şu an Avrupa'da Sosyal Politikalar üzerinde doktora çalışmalarına devam etmektedir.

Related to Kamp Hatıralarım

Related ebooks

Reviews for Kamp Hatıralarım

Rating: 0 out of 5 stars
0 ratings

0 ratings0 reviews

What did you think?

Tap to rate

Review must be at least 10 words

    Book preview

    Kamp Hatıralarım - Deniz Zengin

    KAMP

    HATIRALARIM

    Deniz Zengin

    Published by Crabs Publishing at Smashwords

    Copyright © 2018 Crabs Publishing

    Tüm hakları saklıdır. Bu yayının herhangi bir bölümü, yayınevinin önceden izni olmaksızın, hiçbir formatta ve hiçbir amaçla çoğaltılamaz, dağıtılamaz, yayılamaz, bir veri tabanı veya bilgi kurtarma sisteminde saklanamaz.

    Bu e-kitap sadece sizin kullanımınız için lisanslanmıştır. Bu e-kitap başkalarına tekrar satılamaz veya verilemez.

    Eğer bu kitabı paylaşmak istiyorsanız lütfen her birey için bir kopya satın alın. Eğer bu kitabı okuyorsanız fakat satın almadıysanız veya sadece sizin kullanımınız için satın alınmadıysa lütfen satın alan kişiye iade edin ve kendinize bir kopya satın alın.

    Yazarımızın emeğine saygı gösterdiğiniz için teşekkür ederiz.

    Kamp Hatıralarım / Deniz Zengin

    Yayın No: 1

    Hatıra: 1

    Deniz Zengin Eserleri: 1

    Yayın yönetmeni: Halit Emre Yaman

    Editör: Irmak Aksu

    Kapak resmi: Öykü Adal

    Kapak tasarımı: Erdal Akçay

    Teknik hazırlık: Güray Ordueri

    Yayın tarihi: 2018

    Dijital ISBN: 978-046-361-249-1

    e-posta: crabspublishing@gmail.com

    Twitter: @CrabPublishing

    DENİZ ZENGİN

    İstanbul doğumlu, 3 çocuk annesi ve İpek Medya Grubu’nda gazete köşe yazarlığı yapmış olan Deniz Zengin, şu an Avrupa’da Sosyal Politikalar üzerinde doktora çalışmasına devam etmektedir.

    "Belki hiçbir şey yolunda gitmedi…

    Ama hiçbir şey de beni yolumdan etmedi!"

    Deniz Zengin

    İÇİNDEKİLER

    TAKDİM

    BAŞLARKEN

    BEN KİMİM?

    BENİM ADIM DENİZ

    BEN NEREDEYİM? KİMLERLE BERABERİM?

    AVRUPA’YA YOLCULUK

    ENSAR & MUHACİR KARDEŞLİĞİ

    AĞLAMAK KÂRIM OLDU

    SANA YAZILMIŞ YAZGINI SEV

    AĞLAMA

    YAVRUM HASTA

    HER BEBEK YENİ BİR ÜMİT

    AKŞAM YEMEĞİ

    İYİLİK OYUNU

    LAVABOLAR & WC

    UYUMA

    ANNE ÖLME

    GÖÇMEN BÜROSU

    TOST / DOST MAKİNESİ

    KOŞU-YORUM

    YOLUN KADERİ

    BİR KOVA SU

    ARAKAN

    BAYRAM

    ÇAY

    CEZAEVİNE MEKTUP

    HATUN TUĞLUK HEPİMİZİN ANNESİ

    MAĞDUR EDEBİYATI

    BEN YETİM

    KAÇIRILDIM

    SEFERBER OLMA ZAMANI

    HASTANEDEN HAPİSHANEYE

    668 BEBEK HAPİSTE

    İNLE! MATEMDİR MUHARREM’DİR BUGÜN

    HASTANEDEYİZ

    HADİSELERİ DOĞRU OKUMAK

    HASTANEDEN HAPİSHANEYE 668 BEBEK

    BASIN BİLDİRİSİ

    İYİ Kİ VARSIN GAZETECİLER VE YAZARLAR VAKFI

    DELİ SAÇMASI BİR HAYAT… YE, İÇ, YAT

    VEFALI BİR ADAM DUA İSTİYOR

    ÇOK MU ÖNEMLİ! KAMP KAPANIYOR

    CANINA YANDIĞIM SÜREÇ

    ACISIYLA TATLISIYLA 3X3=9 ÇOCUĞUN HİKÂYESİ

    KİLİSEDE BİR CUMA

    AHVALİ ÖZETLEDİM

    ÖKSÜZ EMRAH

    BÜYÜK ÇARESİZLİĞİMİZ

    ATLA

    KADINLAR

    ANNE BAĞRINA TAŞ MI BASACAK?

    MAHALLE BASKISI

    VAR OLMANIN DAYANILMAZ AĞIRLIĞI

    ZULMEDENLER GÖRMEZ

    KİMLİK(SİZ)

    ORGANİK OYUNCAK

    BİR DİLEĞİM VAR

    ANAHTAR

    YAŞAMAK KADAR ÖZGÜR 1

    SEVGİLİ ARKADAŞIM KATA

    YAŞAMAK KADAR ÖZGÜR 2

    ÖLDÜM

    TANDIR EKMEĞİ

    ÖĞRETMENİM ANNİCA

    İYİLER KAZANIR, KÖTÜLER KAZANAMAZ!

    SIFIR NOKTASI

    ÜMİT Kİ EN ÇOK YAKIŞANDIR BİZE

    ELİN OĞLU ELON MUSK

    YAŞASIN DİASPORA

    YOKTUR ONLARIN MEZAR TAŞLARI

    ASLAN BABAM

    EY AHALİ DUYDUK DUYMADIK DEMEYİN!

    AYNALAR

    İNSANCA YAŞA, İNSANCA YAŞAT

    SÜPERMEN AKÜ

    PATATES KIZARTMASI

    BİR LOGO HATIRASI

    ÇILGIN TÜRKLER, SAKİN AVRUPALILAR

    135 CM OTO KOLTUĞU

    YALAN YOK, DOSDOĞRU YAŞIYORLAR

    AVRUPA’DA KADIN OLMAK

    YALNIZLIK SENFONİSİ

    TEŞEKKÜRLER

    BİRKAÇ FOTOĞRAF

    TAKDİM

    Hep geride kalanlar ah, vah eder,

    Ama en büyük acıyı gidenler çeker.

    Okuyacağınız bu kitap;

    Başına gelmeyenin, hoşuna gelirmiş. Atasözünün, hoşa gidilen değil, başa gelinen bölümüdür.

    Hayatın en ağır yükünü sırtına değil, yüreğine koyarak çıktığı yolda; yolda kalmamak, başka gönüllere umut olmak, umut aşılamak için yollara düşmüş bir gönlün, gönülsüz olarak yazdığı, gönül yazıları...

    Bedenin efendiliğinden sıyrılıp, ruhunun, duygularının, hayallerinin, yeniden kuracağı hayatın efendisi olmak için mücadele veren bir kadın, bir anne, bir birey, bir insanın; insan olarak kalabilmeyi gaye edinmiş, gücünü kalemden almış, kalemin gücüyle ayakta kalmış bir gönlün yazıları...

    Duyduğu, okuduğu, şahit olduğu her acıya, her zulme ağlayan, ateş nereye düşerse düşsün, kendi ocağına düşmüş gibi acı duyan; şahit olduğu acılara eliyle, diliyle, dualarıyla dur diyen bir gönül insanının, zamanı en doğru şekilde değerlendirmek için gösterdiği gayretin bize bakan yönüdür bu satırlar...

    Hayata yeniden yelken açmak istediğinizde yaşananlar ve yaşanacak olanların harmanlandığı, ayaklara pranga vurup, vazgeçildiği bir dönemde; her şeye rağmen Vira Bismillah deyip dualarıyla yol alan bir yolcunun yazıları...

    Hasreti buram buram yaşarken, gurbeti satır aralarına sıkıştıran bir yüreğin, kendinden önce yaralı gönüller için gurbette tüllenen bir yüreğin yazıları...

    Kırık bir kalbi yüklenip kendi kendine yararlarını sararken, etrafındaki sevdiklerine, kendisini sevenlere gülümseyen bir kalbin yazıları...

    Yanına aldığı dört bavuldan daha ağırdı, yaşadığı hayatı bırakmak. Sevdiklerini, anılarını, hayatı, yaşanacakları bırakıp gitmek daha da ağırdı. Hiç bilmediği, kırkından sonra meramını anlatmak için önce Tarzanca sonra da yaşayacağı ülkenin dilini öğrenmek zorunda kalacağı bir hayata sabır yüklenip yola revan olmuş bir kadının, gönlünden kalemine dökülen yazılar, bu satırlar...

    Okurken kimi zaman kendinizi sorgulayacak, Ben olsam yapamazdım. diyeceksiniz. Kimi zaman da duanın, teslim olmanın gücüne şahit olacak, imanınızı yeniden tazelemek isteyeceksiniz. Her şeyden önemlisi, ister kadın olun, ister erkek bu hayatta neler yapabileceğinizin sınırlarını hayal edeceksiniz.

    Okurken bazı cümlelerde yaşanan zihin karmaşasını, çaresizliği fark edeceksiniz. Yaşanan bu iç sancıların cümlelerde aksini görecek, okudukça aynı sancıyı hissedeceksiniz.

    Yazının, okuyucu ile buluştuğu yerde önce kul, sonra insan, sonra birey, anne, kadın, gönül insanı, gönülsüz bir kalemin yaşadığı sıkıntıların cümlelere yansımasına şahit olacaksınız.

    Bir döneme, yaşananlara şahit olması adına yazılan bu satırların, gelecek nesillere ufuk oluşturması için yazılan günlüklerin, yüklendiği vazifeyi yerine getirmesi adına bu satırları okuyan herkese sonsuz teşekkürler.

    IRMAK AKSU

    BAŞLARKEN...

    Yeni bir hayata,

    Eskiye dair ne varsa

    Sığdırıp üç beş bavula

    Düştüm yollara.

    Yol uzun,

    Dertli gönül çok

    Derman olmak için

    Allah'tan gayrı sığınacak makam yok.

    BEN KİMİM?

    Yanlış bildiğin yolda, herkesle yürüyeceğine; doğru bildiğin yolda, tek başına yürü. Seni hayallerine ulaştıracak en önemli şey, cesaretindir. diyerek yola revan olmuş birisiyim.

    Üniversitede doktora öğrencisiydim, gazetelerde yazılarım yayınlanırdı, sivil toplum kuruluşlarında aktif görev alırdım, oldukça iyi bir çevrem vardı ve tanınırdım. En önemlisi kimseyi incitmemiş bir anneydim ben.

    Hayat, bir fotoğraf makinesi objektifi değildi. O yüzden, maalesef, her karesinde gülemiyorsunuz.

    Küçük dünyalarında, kendi halinde yaşayan, hayata bir kenarından tutunmaya çalışan bir sürü insanın başına olmadık şeyler geliyordu.

    Bu olağan dışı olaylar elbette benim sokağımdan da geçecekti. Geçerken de objektife gülümseyemeyecektim.

    Doktoram yarım kalmış, gazetem kapatılmıştı. Güzel niyetlerle başladığım her şey baltalanmıştı.

    Onlarca insan tutuklanıyordu. Binlerce kadın, kadınlarla birlikte binlerce çocuk, her meslekten, her kesimden kişiler, hatta öğrenciler bile tutuklanıyordu birer, beşer, yüzer… Sayıları her geçen gün çoğalan gönül kırmamış, gönül dahi koymamış binlerce kişi.

    Bu kasırga beni de içine alacaktı. Benden hiçbir farkı olmayan on binlerce kadın gibi hiç bir suç işlemeden ben de hapishanelere düşebilirdim. Adaletin olmadığı yerde suçsuzluğumu nasıl ispat edebilirdim? Üstelik üç çocukla tek başıma kalmışken. Çocuklarımı gölgemden nasıl mahrum edebilirdim ya da onlarla dört duvar arasına nasıl girebilirdim?

    Tek başıma kalmışken diyorum. Çünkü artık hayatı tek başıma omuzluyorum.

    Kadınlar bir çınara yaslanıp yaşlanmak ister, adamlar bir papatyaya sarılıp uslanmak...

    Adam kadına çınar,

    Kadın adama papatya olduğu sürece

    Ne papatya incinir,

    Ne de çınar devrilir.

    Aynı yolun sevdalıları olarak başladığımız, aynı yastığa baş koyduğumuz çocuklarımın babası ile bu süreçte yollarımızı ayırdık.

    İfadesi kolay ama yaşaması oldukça zor olan, birbiri içinde birçok problemle aynı anda mücadele ediyordum. Bir zamanlar birbirimize hülyalarımızdan bahseder, koca bir dünyayı değiştirme idealleri uğrunda her şeyi göze alırdık. Bu uğurda fedakârlık gerekiyorsa bundan hiç çekinmezdik. Kendimizi değiştirdiğimizde, dünyanın değişeceğine inanırdık. Aynı yolun yolcusuyduk. Onun (eşimin) mefkûresine inanmıştım. Nihayet, aramızdaki sevda ile nikâh masasına oturmuştuk. Bu beraberlik ahret beraberliği olacaktı.

    Her şey çok güzeldi. Bir tek evlilik ağacının meyvesi eksikti. Etrafımızda anne babalar görüyorduk. Biz de boğazımız düğümlene düğümlene onların mutluluklarını seyrediyorduk. Onlar yavrularını severken gözlerimiz buğulanıyordu. Dualarla birlikte tedavi süreci başladı. Zorlu geçen günlerin, imtihan dolu uzun yılların sonunda ikiz çocuklarımız dünyaya geldi.

    İyi şeyler inandığında, daha iyi şeyler sabrettiğinde ve en iyi şeyler hiç vazgeçmediğinde gelir.

    Şimdi beş yaşında olan kızlarım; Halide ve Refika ömrümü uzatmıştı benim. Öpüp koklayıp bağrımıza bastığımız yavrularımız, hayatımızı şenlendirmişti. Mutluluk bu muydu? Huzuru yudum yudum çocuğunun kokusunda içine çekmek bu muydu? Masallardaki krallara tavsiye edilen altıntop bu muydu?

    Masal odur ki,

    Bir ülkenin kralı çok mutsuzdu. Tebdili mekân halkının arasında dolaşırken bir evden gelen kahkahaların sebebini merak etti. Evin sahibini çağırdı. Mutluluğun sebebini sordu. Yoksul adam iki büklüm, başı öne eğik cevap verdi:

    Bizim bir altıntopumuz var kralım. Hanımla karşılıklı oturur, bu altıntopu birbirimize atarız. Topu tutan da atan da çok mutlu olur. Kahkahalarımızın sebebi budur. dedi.

    Kral bu yoksul adamın nasıl bir altıntopu olabilir diye düşündü. Ama bundan daha önemli olan, bir an önce mutlu olmaktı. Bu yüzden hemen bir altıntop yaptırdı. Kraliçeyi karşısına aldı. Topu ona attı, tuttu. Ama bir türlü kahkaha atamadı.

    Yoksul adamı yeniden çağırdı. Kızdı. Öfkesini kustu. Kendi mutsuzluğunun sebebini sordu.

    Yoksul adam:

    Kralım benim gerçekte altın bir topum yok. Bu yüzden altıntopu Kraliçeye atınca, o da tutup size atınca neden mutlu olmadınız bilemiyorum. Ama bizim altıntopumuz, çocuğumuz. Bizim çocuk her akşam bir anasına, bir bana gülücükler saçar, biz de onun için mutlu olur kahkahalar atarız. dedi.

    Kral mutluluğun kaynağı altıntopun çocuk olduğunu anlayınca, sarayı çocuk sesleri ile doldurdu. Kraliçe ve çocukları ile birlikte sonsuza kadar mutlu yaşadılar.

    Biz de kendi sarayımızda, sonsuza kadar mutlu yaşayacaktık. Bunun için çıkmıştık yola, üstelik bizim altıntopumuz değil, altıntoplarımız vardı. Fakat günler geçtikçe, Sonsuza kadar mutlu yaşadılar. ifadesinin bizim için geçerli olmadığını öğrenecektim.

    Tam iki yıl sonra, hiç beklemediğimiz bir zamanda erkek evladımız dünyaya geldi. Minik yavrum Numan'ın doğumu ile birlikte hayatımızın zor sınavları başlamış oldu. Zira 2013 yılsonu ve o günlerle birlikte hayatlarımıza giren bir Aralık zemherisi vardı. Zihinler bölünmüştü, herkesin çevresinde derin izler bırakacak ayrılıklar yaşanıyordu. Aileler, dostlar akrabalar herkes karmakarışık bir kaosun içine düşmüştü. Memleketimiz bunları yaşarken, çok geçmedi; bu derin zihni bölünmeler bizim ailemizde de yerini aldı. Sadece zihinsel ayrılıkla kalmadı,

    Enjoying the preview?
    Page 1 of 1