Discover millions of ebooks, audiobooks, and so much more with a free trial

Only $11.99/month after trial. Cancel anytime.

Aşk-ı Kur'an
Aşk-ı Kur'an
Aşk-ı Kur'an
Ebook838 pages16 hours

Aşk-ı Kur'an

Rating: 5 out of 5 stars

5/5

()

Read preview

About this ebook

“Kelam olarak de ki: “Rabbimin sözleri için deniz mürekkep olsa,
Engin kelimeler bitmeden deniz biter. Bir o kadar dahası olsa
Her haliyle yine Rabbimin sözleri bitmeden onlar da biter.”
“Kehf 109”
Aşk-ı Kur’an; İlahi bir sevda, aşk-ı hakikiye yönelişin adı, İlahi mesajları okuyucu yüreği ile teyit alma arzusudur. Allah insan’ı eşref-i mahluk olarak yarattı. Kendini bilmesi için ona irade verdi. Aşk-ı Kur’an; İlahi mesajın kendine bahşedilen irade ile anlaşılmasıdır.
Allah kulundan: Zikir-Fikir-Şükür olarak geri bildirim bekler. İnsan ise ihmalkardır. Aşk-ı Kur’an günümüz insanına yeni bir heyecanla Hak ile interaktif olmayı sağlar. Mantıktan ziyade kalp gözü kullandırır. Duyguyu harekete geçirir. Aklın bilmediği “Neden” sorusunun cevabını, sayfa içinde bulunan karekodlar vasıtasıyla müzakere ederek Kur’an Aşkını arar. “Nasıl” sorusunun cevabını ise kainat kitabına (Bilim’e) havale eder. Maşuk-u hakiki ile hemhal olur. Huzuru bulur.
Aşk-ı Kur’an, İmam Rabbani’nin kendi sözlerine atfen, Kainatın Efendisi için söylediği:
“Mâ medahtü Muhammeden bi makâlâtî
Lâkin medahtü makâlâtî bi Muhammedin” gibi biz de sözümüzle Kur’an’ı Kerim’i övmeye, yada anlatmaya çalışmadık. Ancak Kur’an ile kendi sözümüzü yüceltmeye gayret ettik.

LanguageTürkçe
Release dateFeb 14, 2019
ISBN9780463573617
Aşk-ı Kur'an
Author

Mehmet Ali Eroğlu

Mehmet Ali Eroğlu (1967 Eskişehir)Eğitimini; Boğaziçi Üniversitesinde önlisans, Selçuk Üniversitesi'nde Lisans, RFD Devlet Pedagoji Üniversitesi'nde Doktorasını tamamladı. Marmara Üniversitesi'nde Öğretim görevlisi olarak akademik çalışmalarla birlikte "yazılı - sözlü anlatım üzerine iletişim becerileri ders ve semirlerleri verdi. University of North Texas, Castilla La Mancha University, Vistula University, Vilnuss University vb üniversitelerde misafir öğretim üyesi ve araştırmacı olarak çalıştı.Türkçenin yabancılara öğretimi ile akademik ve bilimsel çok sayıda konferans seminerler vermiştir. Yayınlanan akademik çalışmaların yanında kişisel dünyasına ait çalışmalar da yapmıştır yayına hazır bekletilen çalışmaları ile birlikte yayınlanan eserlerinden bazıları: Türk dünyasına yönelik Rusça basılan "Zamanlara göre Türk Lehçelerindeki Fillerin Karşılaştırması", "Yabancılara Türkiye Türkçesi Öğretimi" ve Türkçe öğretmenlerine yönelik, Yazılı anlatım, Sözlü anlatım üzerine mesleki alan kitapları sayılabilir.

Related to Aşk-ı Kur'an

Related ebooks

Related categories

Reviews for Aşk-ı Kur'an

Rating: 5 out of 5 stars
5/5

2 ratings0 reviews

What did you think?

Tap to rate

Review must be at least 10 words

    Book preview

    Aşk-ı Kur'an - Mehmet Ali Eroğlu

    Mehmet Ali Eroğlu

    Aşk-ı Kur'an

    İnteraktif Şiirsel Meal

    ISBN: 9783965449633

    This ebook was created with StreetLib Write

    http://write.streetlib.com

    Sureler

    Künye

    Takdim

    1-FATİHA

    2-BAKARA

    3-AL-İ İMRAN

    4-NİSA

    5-MAİDE

    6-EN’AM

    7-A’RAF

    8-ENFAL

    9-TEVBE

    10-YUNUS

    11-HUD

    12-YUSUF

    13-R’AD

    14-İBRAHİM

    15-HİCR

    16-NAHL

    17-İSRA

    18-KEHF

    19-MERYEM

    20-TA-HA

    21-ENBİYA

    22-HACC

    23-MÜMİNUN

    24-NUR

    25-FURKAN

    26-ŞU’ARA

    27-NEML

    28-KASAS

    29-ANKEBUT

    30-RUM

    31-LOKMAN

    32-SECDE

    33-AHZAB

    34-SEBE

    35-FATIR

    36-YASİN

    37-SAFFAT

    38-SAD

    39-ZÜMER

    40-MÜ’MİN

    41-FUSSİLET

    42-ŞURA

    43-ZUHRUF

    44-DUHAN

    45-CASİYE

    46-AHKAF

    47-MUHAMMED

    48-FETİH

    49-HUCURAT

    50-KAF

    51-ZARİYAT

    52-TUR

    53-NECM

    54-KAMER

    55-RAHMAN

    56-VAKI’A

    57-HADİD

    58-MÜCADELE

    59-HAŞR

    60-MÜMTEHİNE

    61-SAFF

    62-CUMA

    63-MÜNAFİKUN

    64-TEĞABUN

    65-TALAK

    66-TAHRİM

    67-MÜLK

    68-KALEM

    69-HAKKA

    70-ME’ARİC

    71-NUH

    72-CİN

    73-MÜZZEMMİL

    74-MÜDDESİR

    75-KIYAME

    76-İNSAN

    77-MÜRSELAT

    78-NEBE

    79-NAZİAT

    80-ABESE

    81-TEKVİR

    82-İNFİTAR

    83-MUTAFFİFİN

    84-İNŞİKAK

    85-BURUC

    86-TARIK

    87-A’LA

    88-GAŞİYE

    89-FECR

    90-BELED

    91-ŞEMS

    92-LEYL

    93-DUHA

    94-İNŞİRAH

    95-TİN

    96-ALAK

    97-KADR

    98-BEYYİNE

    99-ZİLZAL

    100-ADİYAT

    101-KARİA

    102-TEKASÜR

    103-ASR

    104-HÜMEZE

    105-FİL

    106-KUREYŞ

    107-MA’UN

    108-KEVSER

    109-KAFİRUN

    110-NASR

    111-TEBBET

    112-İHLAS

    113-Felak

    114-Nas

    Künye

    Aşk-ı Kur’an

    Aşk-ı Kur’an

    İnteraktif Şiirsel Meal: Mehmet Ali EROĞLU

    Kapak Tasarım: Mustafa Karakuş

    Yayın Yönetmeni: Veysel Topuz

    Editor: Zeynep Anne

    1. Baskı : Mayıs 2018

    2. Baskı: Ocak 2019

    Zinde Yayınları: 2018

    ISBN: 978-605-9425-78-0

    E-ISBN: 978-396-5449-63-3

    E-ISBN: 978-396-5441-41-5

    İletişim: SiirselMeal@ilet.in

    İnstagram : SiirselMeal

    Facebook : SiirselMeal

    Twitter : SiirselMeal

    Pinterest : SiirselMeal

    Epub Baskı: Strretlib

    StreetLib USA, Inc.

    65 30 Kissena Blvd CEP Hall 2 Queens NY 11367

    United States

    VAT number: IT05338720963

    İletişim whatsapp: +1 (505) 850 3278

    Baskı: Atabasım Sanayi ve Ticaret A.Ş.

    Maltepe Mah. Fazılpaşa Cd. Sezer Sanayi Sitesi No: 9/B Zeytinburnu – İstanbul

    Sertifika No: 36625

    Zinde Yayıncılık

    Fevzipaşa Cd. Aktar Kerim Sk. No: 13

    Edirnekapı - Fatih – İstanbul

    Sertifika No: 34300

    Tel: +90 (212) 534 1726 Whatsapp: +90 (530) 132 0134 Email: veysim1@gmail.com

    Bu kitabın her türlü yayın hakları ve içeriği yazara aittir.

    Takdim

    Kur'an'ı tane tane oku!.

    " 3. Üslup olarak gecenin yarısı veya bunun biraz azı şeklinde ibadetle geçir.

    4. Ziyadeleştir süreyi, biraz daha olmazsa. Kur'anı oku! Tane tane, ağır ağır."

    Müzemmil

    Her bir işe Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla başlanır. O’nu bize bildiren, nebiler nebisine binlerce defa salat ve selam olsun. Bidayetten, nihayete kadar Yüce Allah’ın takdiri tecelli eder. Varlık aleminde var olan her şeyin bir hikmeti, hikmetinin yanında bir de vazifesi vardır. İnsan yaratılış cihetiyle mahlukatın içinde aklıyla diğerlerinden farklıdır. Akıl vurgusu, Kur’an’ı Kerimde oldukça fazla zikredilmiş ve insan akletmeye davet edilmiştir. Ne var ki insana aklını kullanmak oldukça zor gelmiştir. Dünya tarihi boyunca yaşayan insanların bir çoğu, kendi aklını kullanma yerine, bir başkasının aklını kullanmayı tercih etmiştir. Taklidi yaşam kolaydır, zevklidir. Aklı kullanmak zordur, çilelidir. Halbuki insan, cismen yaratılan mahlukat arasında çok da güçlü bir varlık değildir. Aklını kullanarak ürettiği araç gereçle tüm kâinata meydan okuyabilecek iktidara sahiptir. Aklını kullanan, kâinat kitabını okur ve bilginin gücünü elde eder. Akli melekesi olan her bir insan istese de, istemese de düşünür. Nihayetinde ise tembelliğini ziyadeleştirmek için ya üretken olur yada aklını kullananların ürettiklerini kullanır veya onları taklit eder. Kainat kitabı ile İlahi kitabı, aklını kullanarak okuyan kişi, ahsen-i takvime ulaşırken bunun aksi olanlar da derecesine göre esfel-i safiline kadar düşer. Kur’an ile yol bulunur. O’ndan uzak olan yolu şaşırır.

    Hamd, yüceler yücesi Allah’adır. Ruhun ve cismin teslimiyeti O’nadır. Kur’an, varlığın gayesini, hakikatini bildiren yegane mesajdır. Kur’an’ı canlı bir hayatın parçası kılma adına en güzel örnek, O’nun eşsiz elçisi Resulullah’tır.

    Hayatın bir parçası olan Kur’an, islam tarihi boyunca da ulemanın her dönem anlamlar yüklediği, şerh ettiği çok sayıda tefsirin ortaya çıktığı İlahi bir kitap olmuştur. Her devir ve her coğrafya, Kur’an’dan kendi durumuna göre hisse çıkarmıştır. Yirmi senede parça parça indirilen Kur’an-ı Kerim, hayata dair hükümler verirken geçmiş nice nesillerden de misaller vermektedir. Vahyedildiği Asr-ı Saadette canlı bir misal oluşturmuştur. Hoş olan olmayan örnekler aktarılmıştır. Resulullah ve onun güzide ashabına karşı olan inkarcılar o devirde olduğu gibi, sonraki devirlerde de olmuştur. Kur’an onların bu inkarına sadece o devir için değil her devir için cevabını vermiştir. Mutaffifin suresinde:

    " 13. Masalları derler eskilerin, kendilerine ayetlerimiz okununca,

    14. Uslanmazlar, paslanmıştır kalpleri, işledikleri günahlarla . "

    Kur’an’ı anlamak isteyen mutlaka, Allah’ın kendine lütfettiği akıl nispetinde O’nu anlar. Aklı ile okur ve ondan hikmet alır. Nitekim Mü’min suresinde şu şekilde buyrulmuştur:

    " 54. Muhkem akıl sahipleri için O kitap; bir hidayet rehberi, doğru yol gösterici ve öğüt kaynağıdır. "

    Kur’an, okunması kadar, anlaşılarak hayatın bir parçası olması da gereken bir kitaptır. Kur’an’ı okurken özenle, anlayarak okumak gerekir. Ne var ki, Kur’an Dili Arapçadır. Hal böyle olunca, tefsir gibi meallere de ihtiyaç hasıl olmuştur. Yaygın olarak bilinen tüm diller için Kur’an’ın tercümesi yapılmaya çalışılmıştır. Türkçe ise, bu meal çalışmalarında yeryüzünde en fazla çalışma yapılan dil olagelmiştir. Son yüzyılda yapılan meal çalışmaları dilin canlılığı gereği; halkın daha iyi anlaması için meallerin sadeleştirme çalışmaları da yapılmıştır. Zaman yenilendikçe de yeni yeni mealler ortaya çıkmıştır. Zaman ihtiyarladıkça, Kur’an gençleşiyor sözü de her yeni mealde kendini göstermiştir.

    Elinizdeki bu meal çalışması Kur’an üzerine yapılan tercüme çalışmaları arasına ilk olmadığı gibi son da olmayacaktır. İnteraktif Şiirsel Meal, nispeten tamamlandığında günümüz Türkçesiyle olan meallerin sayısı net bilinmemekle birlikte, altmış civarında olduğunu tespit edilmiştir. Tüm mealler, meal’i hazırlayanın, nasıl anladığını ifade etmesidir. Dolayısıyla metin aynı olunca ve iş tercüme olarak düşünüldüğünde ortaya çıkan metinler de nispeten birbirine benzerdir. Meal çalışması yapanlar, niçin mevcut meallerden tatmin olmuyorlar? Bu kadar meal çalışmasına niçin ihtiyaç duyulmuştur? Kaynak bir iken bu gayret de nedir? Asıl soru burada ve cevap da Kur’an’ın kendisindedir. Furkan suresi 32. ayetteki:

    "...........................................................senin kalbinde pekişip yerleşmesi içindir.

    Neticede onu ayet ayet, tane tane bir tertil üzerine düzene koyup indirmişizdir . "

    Bütün meal çalışmaları, insanların dimağına, kendi hazinesinden bir cevher vermektedir. Okuyucunun, okuduğundan anlam çıkarabilmesi ise esas arzu edilen noktadır. Önemli olan hakikatin anlaşılmasıdır. Mealler, Arapça vahiy olarak indirilen Kur’an’ın bir başka dile aktarılmasından ibarettir. Asıl olan Kur’an’ın kendisidir. Diğerleri ise sadece anlayanın, kendi anladığını anlatmasından başka bir şey değildir. Kur’an’ın, Kur’an olabilmesi için gerekli şartlar vardır. Kur’an Meali, her ne şekilde yapılırsa yapılsın, bu mealler Kur’an’dır diye asla tartışılamaz. Bir başka dile yapılan tüm çeviriler sadece O’nun anlaşılması gayretinden ibarettir. Her meal kendine mahsus bir özgünlüğü vardır. Nihayetinde de bir çaba ve emek ürünüdür. Her birisini takdir ile yad etmek gerekir.

    Kur’an kelime anlamıyla KA-RE-E okudu mazi fiilinden gelerekFU’LAN vezniyle ifade edilir ki, bu veznin de delalet ettiği mana ise; okumanın her olumlu anlamıyla okuyuş şeklindedir. Kur’an’ın özelliklerine gelince:

    *. Kur’an bir Allah kelamıdır. Vahiyle gelmiştir.

    *. Arapça bir kitaptır. Bu dil, Kur’an’ın dilidir. Kesinlikle Allah’ın dili Arapçadır denilemez.

    *. Allah’ın koruması altındadır ve tevatür yoluyla nakledilmiştir ve nakledilmektedir.

    *. Evrensel bir varlığı vardır belli bir mekan ve zaman dilimine mahsus değildir.

    *. İnsanlara bir rehberdir. İdrakı olanlara hitap eder, Akıl erdirmez misiniz? diye düşünenlere uyarılar yapar. Hayata dair değer yargılarını ortaya koyar.

    Kur’an tercümesi yerine Kur’an meali denmesinde de bir hikmet vardır. Aslı bir başka dilde olan kitap çevirisi yapıldığında aynı şekilde anlam bütünlüğü kazanamaz fakat tercüme asıl kitapta olan manayı bir başka dilde anlaşılır olmasını iddia eder. Kur’an için ise böyle bir isnat uygun değildir. Sadece çeviriyi yapan kişinin idrakını yansıtan mütevazı bir çalışma olabilir. Türkçe’de Meal kelimesini ilk kez Elmalı Hamdi Yazır, Mehmet Akif Ersoy’u Kur’an tercümesine ikna etmek üzere kullanır. Bu meal kelimesi çeşitli mahfillerde iddiasız bir anlam olarak kabul edilmiş. Tercümeyi yapanın idrakıyla sınırlı hale getirilmiş. Aynı zamanda bir başkası da, anladığı şekilde meal yapabilir kapısını açık bırakmıştır.

    İnteraktif Şiirsel Meal İhtiyacı

    1. Kur’an’ın arapça kıraati bir ilim dalı olarak ilahiyatlarda yerini bulmuştur. Metodik bir ders üslubuyla yüzyıllardır en güzel şekliyle okunmaktadır. İyi bir okuyuş, müslim olsun, gayri müslim olsun işitenleri mest etmektedir. Meallerdeki okumada ise ahenk çok uzaktır. Nesir tarzı benimsenmiş, nazım ise göz ardı edilmiştir.

    2. Mealdeki doğruluk payını meali yapan ile okuyan arasında paylaşma ihtiyacı. Nesir daha çok akla hitap ederken şiirsellik ise daha çok yüreklere hitap ederek ruh dünyasına yerleşir. Şiirsellikte anlam, söyleyenin yüreğinde saklıdır. Okuyucu, yazılan ifadeden keşfe doğru zihinsel ve duygusal bir yolculuk yapar. Kur’an her ne kadar bazı ayetleriyle ahkam belirtse de meal okuyucusu, kesinlikle hükme varmamalıdır. Meali ortaya koyan da hüküm çıkarma ifadesinden uzak durmalıdır. Çünkü Kur’an’dan hüküm çıkarma, sadece meal bilgisiyle mümkün değildir. Tefsir bilgisi bile yeterli olmaz. Fıkıh, kelam, akaid, hadis gibi alt yapı bilgisi gerekir. Bu çalışma akıldan ziyade duyguyu, toplumdan ziyade kişisel tatmini göz önüne alarak oluşturulmuştur.

    3. Yeni bir meal iddiasından ziyade göz önünde bulundurulan 40 kadar meal’de açıkça hissedemediğimiz; okuyucuyu düşündürme, aklını kullandırma eksikliği göz önüne alınmıştır. Kur’an’ı bireysel keşfe olan ihtiyaç aranmıştır. Bu çalışma bulmaca çözer gibi okuyucunun Kur’an’ı keşfetmesi ve ruhunu Kur’an ile içselleştirme amacını taşımaktadır.

    4. Şiirsel bir çalışmadır ama şiir iddiasında değildir. Aruz, hece ölçüsü, kafiye, uyak, redif vb şiirsel sanatlara, kurallara dikkat edilmemiştir. Fakat özgün bir takım kurallar benimsenerek elden geldiğince bu kurallara uyulmaya çalışılmıştır.

    5. Meallerde genellikle ayet ayet çeviriler ya da konu bütünlüğüne göre bir kaç ayettin birleştirilerek cümleler oluşturulur. Her ikisinde de olumlu ve olumsuz hususlar olduğu görülmektedir. Bazı kısa ayetlerin müstakil olarak çevirisinde Türkçe cümle oluşmamaktadır. Böylesi durumda ise okuyucu tarafından anlam bütünlüğüni idrak yorucu hale gelebilmektedir. Ayetleri birleştirerek yapılan meallerde ise genellikle uzun cümleler kurularak okuyucu anlam bütünlüğü toparlamakta zorlanmaktadır. Bu mealde ise tercihimiz; her bir satır bir cümle şeklinde planlanmıştır. Bazen iki ayet bir satırda verilerek anlam olarak cümleler birleştirilmiş. Bazen de bir ayet bir kaç satırda olacak şekilde birden fazla cümleye bölünerek daha kolay anlaşılır hale getirilmiştir. Çok nadir de olsa bir satır da cümle tamamlanamamış alttaki satıra geçmiştir. Bu durumda anlam bütünlüğünü korumak adına noktalama işaretlerinden istifade edilmiştir. Satır başları cümle başı olmasa bile büyük harfle yazılmıştır. Bu husus, okumada dikkat edilmesi gereken bir ayrıntı olarak karşımıza çıkar. Özgün belirlediğimiz kurallar çerçevesinde, zaman zaman devrik cümleler kurulmuştur. Amacımız, meal okumanın sıradan bir kitap okuyuşundan ziyade düşünerek, anlayarak ve ağır ağır okunmasını sağmaktır. Anlam bütünlüğü açısından noktalama işaretlerine dikkat ederek okumak önemlidir. Bu meal çalışmasında Kur’an metindeki her bir kelimenin lügat anlamları esas alınarak yaklaşık 40 kadar meal metniyle karşılaştırılmıştır. Anlam karmaşası durumunda, mutlaka çok miktarda olan diğer meallere de göz atılmalıdır.

    6. Günümüzdeki meallerde; uzun cümleler, anlatım bozuklukları, Türkçe’de karşılığı tam bulunamayan arapça kelimeler, dilde az kullanılan, ancak sözlükte bulunabilecek ifadeler kullanıldığını fark ettik. Mevcut mealler ile günümüz Türkçesini kullanan okuyucu arasında, ufakta olsa iletişim sıkıntısı görülmektedir. Bu çalışmada, özellikle günümüz Türkçesi kullanılmasına azami dikkat gösterilmiştir. Bazı kelimelerde ifade eksikliği hissedilen yerlerde parantez kullanılmıştır. Parantezler mealde iki amaçla kullanıldı. Birisi zikrettiğimiz husus. Diğeri de sure sonlarında standart olarak belirlenen benddeki satır sayısı fazla geldiyse buradaki cümleler için kullanılmıştır. Bu parantez içi ifadelere özellikle hassas davranmaya dikkat ettik. Bu ifadeler anlamı kuvvetlendirecek ama kesinlikle farklı bir anlam katmayacak, anlamı değiştirmeyecek olması en büyük gayretimizdi.

    7. Kur’an-ı Kerim’in içselleştirilip sahiplenilmesinde ciddi sıkıntılar olduğu tartışılan bir gerçektir. Ayetlerdeki ifadeler üzerine ulemanın tarih boyunca, zaman zaman karşı karşıya geldiği görülmüştür. İslam toplumunda, Kur’an her devrin insanına, her zamana hitap ettiği tartışmasız olarak kabul edildiği bilinir. Bu açıdan yaklaşıldığında Aşk-ı Kur’an olan şiirsel interaktif meal, kişisel olarak hislere, duygulara hitap etme eksikliğini gidermeyi arzu eder.

    8. Kur’an okuyucusu, mukabele ile daha fazla manevi haz alır. Bu çalışma, bugüne kadar yapılan meallerdeki bu kutsal hazzın eksikliğini giderme arzusundadır. Aşk-ı Kur’an’ı yüreklerde muhabbetle hissederek okunmalıdır. Bu yüce mesajı tüm duygularla almak için sesli, ahenkli, kulağa hoş gelen melodik şekilde mukabele metoduyla okunması tavsiye olunur.

    Metindeki Anlam Bütünlüğü

    Yazılı bir ifadenin anlaşılmasında temel üç hakikat vardır:

    a. Metni yazan açısından: Dikkat edilmesi gereken husus bu noktadadır. Murad-ı İlahi, vahiy ile inananlara Resulü vasıtasıyla mesajını indirmiştir. Mahlukatın anlaması gerekenleri hakkıyla bildirmiştir. Yaratılışın gayesi, hak ve hakikat nazarı bu anlamada saklıdır. Bu mealde kritik edilecek bir nokta var ise bu kapı sonsuza kadar açıktır. Hatalı anlamayı düzeltmeye her daim hazırız Allah’tan da bu konuda üzerimize inayetini niyaz ederiz. Farkında olmayarak muhtemel olan hatadan da affını dileriz.

    b. Metni temel olarak, merkeze alarak anlama: Dildeki, hassas noktalar gözden kaçmamalı. Bir kelimenin menşei ile ondan türemiş ifadesinin benzerliği, farklı anlamlardaki anlayışa olan katkısı vardır. Hatalı okumalar, isnatlar, deliller, amaç, bağlam, ilişki, siyak, sibak vb hususlar ile ifadenin çözümünde 5N1K formülünü göz önünde buldurmak gerekir. Aksi taktirde lügat anlamı böyledir. Diğer kimseler böyle demiştir. Yada ben böyle diyorum gibi keskin ifadeler faydadan çok zarar da getirilebileceği bilinmelidir.

    c. Okuyucu merkezli anlama: Üzerinde durulması gereken ve tartışılması gereken diğer bir noktadır. Vahiy ile ilk karşılaşan Asr-ı Saadet devrinin şanlı muhatapları ile bugüne kadar gelip geçen tüm muhataplar. Bundan sonra da gerek Kur’an’ın arapça aslı, gerekse mealleriyle muhatap olanlar açısından olan anlama, bu noktada kendini gösterir.

    Arapça metinde geçen kelimelerin çevirisindeki anlam eksikliği olmamasına titizlik gösterilmiştir. Bazen bir kelimenin anlamı, tek bir ifade karşılığı olmadığı durumlarda, bir kaç kelime ile karşılık verilmiştir. Bazen metinde olmayan ama anlama zenginlik katacak, anlaşırlığını daha etkin kılacak durumlarda, ilave edilen ifadeler parantez kullanılarak eklenmiştir.

    Kur’an Meal Tarihçesi

    Türkiye’de ilk Kur’an Meal çalışmaları 1839’da ilan edilen Tanzimat ile başlanmış kabul edilir. İlk tercüme Debbağzade Ayintabî Muhammed Efendi’nin Terceme-i Tefsir-i Tibyani sonrasında 1908 Meşrutiyet ilanıyla da tercüme çalışmaları biraz daha hızlanmış. 1914 yılında İbrahim Hilmi tarafından yayınlanan sadece ilk beş formasıdır. Bu çalışma üzerinde olan ciddi tartışmalar sebebiyle yarım kalmıştır. Çünkü bu meal çalışmasının çevirisi Suriye’li bir katolik olan Zeki Megamiz tarafından yapıldığı ortaya çıkmıştır. Cumhuriyet dönemi, Kur’an Meali çalışmaları açısından çok tartışmalı olmuştur. 1924 yılında İstanbul’da Seyid Süleyman Hüseyni’nin Kur’an Tercümesi ve Şeyh Muhsin-i Fani’nin Ruh’ul Beyan isimli meal çalışması yanında bir de Cemil Said tarafından Kur’an’ı Kerim Tercümesi basılır. Devrin Diyanet İşleri Reisi, Rıfat Börekçi tarafından bu çalışmalardaki tercüme hataları sebebiyle, bu çalışmalardan ikisi aleyhine bir fetva yayınlanır. Halkın yanılmamasını tavsiye eder. Aynı dönemde Mehmet Akif’den de güvenilir olması açısından bir meal çalışması talep edilir. Akif ise bu talebi önce değerlendirir. Sonra bundan vazgeçtiğini bildirir. Bu çalışma daha sonra Elmalı Hamdi Yazır uhdesine verilerek, hem tefsir hem de meal çalışması olarak ortaya çıkmıştır. Sonraki zamanlarda hızla artarak çoğalmıştır.

    Mealler.org, Kuranmeali.com, kuranmeali.org, vb veya kendine özgü web sitelerinden dijital olarak erişilebilecek bir çok meal bulunmaktadır.

    Niyeti halis olup da, Kur’an nurunu bir meşale gibi sinelerde yer bulması için çabalayan kimseler, Allah’ın inayetiyle rahmetinden hissedar olacaktır. Biz de bu minvalde hayır dua ile yad ederiz.

    Şiirsel Kur’an Meal Çalışmaları

    Mehmet Akif Ersoy, Safahat’da Hakkın Sesleri, Fatih Kürsüsünde, Hatıralar bölümlerindeki bazı şiirlerine baş tarafta ayetler vererek yazmıştır.

    Haha eski bir tarihte Okçuzade Mehmet Şahi’nin Kırk Ayet Tercümesi manzum tarzında güzel bir örnektir.

    Yapılan bazı mealler okunduğunda şiirsel ifadelerle güzelleştirildiği görülmektedir. Bunlar arasında şu örnekleri verebiliriz Muhammed Hamdi Yazır’ın Hak Dini Kur’an Dili eserinde özellikle kısa surelerde şiirsel ifadelerle hoş bir meal oluşturmuştur.

    38 sureden tercüme örnekleriyle 1966 yılında Milliyet gazetesinde Behçet Kemal Çağlar serbest ölçü ile nazım olarak Kur’an’ı Kerim’den İlhamlar isimli bir eser ortaya koymuştur.

    1987 yılında Rıza Çiloğlu tarafından Mesnevi tarzında yapılan bir meal vardır. Bu mealde kullanılan dil, tercih edilen kelimeler açısından diğer meallere göre biraz hoş görünmese de bu meal şiirsel bir özellik taşır.

    Şiir Diliyle Kur’an’ı Kerim Meali İsmi ile Nusret Çam, serbest nazım tarzında iddialı bir meal çalışması ortaya koymuştur. Bu eser ile ilgili bir değerlendirme yazısını Alim Yıldız 2003 yılında Kur’an Mealleri Sempozyumuunda sunarak basılı hale getirmiştir.

    İnteraktif Şiirsel Mealde Usul

    Bütünlük

    Kur’an’ı, hayatın bir parçası haline getirmek için içselleştirmek gerekir. Bireysel olarak, ruh ve beden müştereken sahiplenmelidir. Toplumsal olarak da; sosyal hayat, kamu düzeni, hakkaniyet, adalet, ceza ve mükafat bütünlüğü içinde toplumun içselleştirmesidir. Bunu yaparken de klasik bir bilgi transferinden öte, ruhun derinliklerine dair bir iletişim sağlanması arzu edilmiştir. Günümüz insanında kabul gören evrensel iletişim dili olarak da tercihimiz melodik yaklaşımdır. Melodik yaklaşımda; dinleyici yada okuyucu, dilin anlamını bilmese bile üsluptaki harmoni bir cazibe merkezidir. Mesaj ise hitabında gizli kalır. Her türlü mesaj; tatlı dil, yumuşak hitap, ahenk, ifadelerdeki vurgulamalarla ortaya konur. Vahiy sahibinin arzusu şudur; vahye ilk muhatap olanlar, tevatürle nakledenler ve mesajı en son alanların, bu ilahi mesajı tüm varlığıyla içselleştirilmesidir. Bu açıdan bakıldığında Kur’an’ın nasıl okunacağına dair bilgi yine Kur’an’ın kendisindedir. Müzemmil suresinde; "…... Kur'an’ı tertil üzere oku! Tane tane, ağır ağır. " Kur’an’ Kerim; roman, hikaye, felsefe, kitabı gibi sıradan okunacak kitap değildir. O’nun menşei, muhatabı, tevatür silsilesi; vahyin ilk gününden itibaren hiçbir değişikliğe maruz kalmadan korunmuştur. Bu haliyle eşi benzeri olmayan bir hususiyete haizdir.

    Arapça olarak Kur’an’ın asıl metninden okumalarda; harflere ait mahreçlerin, ayet sonları, ayetlerin içerisindeki noktalama işaretlerine riayet gerekir. Tüm bu görünen işaretlerden sonra bilinmesi gereken görünmeyen kurallar da vardır ki, bu kurallar dizisine tecvit denir. Hakkıyla Kur’an okumaya çalışanların kıraat ilmiyle kendilerini geliştirmeleri arzu edilir. Kur’an’ı Kerim’i okurken belirtilen bilgilere riayetle birlikte anlama uygun hüzün, duygusallık, kükreyiş, alicenaplık, aliterasyon, ses taklitleri vb sanatlar okumanın içinde seslendirmeyle ortaya çıkar. Arapça bilmeyen kimseler dahi bu okuyuştan etkilenir. Kur’an’ın musiki yapısıyla ilgili çalışmalar da oldukça ilgi çekici olmuştur. Kıraat ilmiyle meşgul olan hafız, imam ve müezzinlerden bestekarların varlığı göze çarpar. Kur’an’ı güzel okuma ile musiki arasında hoş bir ilişki olduğu açıktır. Zaten Kur’an’ın kendisinde; özellikle Mekke’de inen surelerdeki bu ahenk, hiç müzik kulağı olmayanı bile cezbeder.

    Kur’an vahyedildiği dönemde şiir çok yaygındır. Şairlerin sözü komutanların sözünden daha keskindir. Savaş da, barış da onların sözleriyle başlar veya biter haldeydi. Muallakat-ı Seba denilen şiirler, kabenin duvarına ilan edilen tartışmasız en güzel sözlerdi. Kur’an gelince bunların hükmü bitmiş. Kur’an bunları anlamsızlaştırmıştır. Kur’an sıradan bir kitap olmadığı gibi, şiir kitabı da değildir. Nitekim Kur’an’da bu konu ile isimlendirilen Şuara suresidir. Şairler demektir. Bu surede bu husus şöyle zikredilir:

    "224 . Şairlere gelince onların arkasına da gerçekten sapkın azgınlar uyar . " ardından da

    "227. Rıza-i ilahiye iman edip iyi işler yapanlar, Allah'ı çok ananlar, zulme uğrar, uğratılır,

    Ardından kendini savunanlar böyle değildir. Zulmedenler baş aşağı halini bileceklerdir. "

    buyurarak şairlerin sözlerine dikkat çeker. Yine Hakka Suresi ise Kur’an için :

    "41. Hayrettesiniz ki, o şair sözü değildir. Ne kadar da az inanmaktasınız. "

    Kur’an şiir değildir. Tüm şiirleri silip yok eden muhkem bir kitaptır. Sözlerin en güzeli, hakikatin ta kendisidir.

    Aşk-ı Kur’an ( Şiirsel İnteraktif Meal) Nedir? Ne Değildir?

    Evvela bir HİÇ’tir. Günler, aylar, yıllar alan bu çalışma Kur’an’ı ve O’na dair hikmeti

    anlatmak için hiçbir yeterliliği yoktur. Aynen Kehf Suresinde buyrulduğu gibi:

    "109. …………….. "Rabbimin sözleri için deniz mürekkep olsa,

    Engin kelimeler bitmeden deniz biter. Bir o kadar dahası olsa

    Her haliyle yine Rabbimin sözleri bitmeden onlar da biter."

    Deryada bir katre, katrenin hevesiyle bir gayrettir. Kur’an’ı, öncelikle okuma, okudukça dolma, doldukça da başka sineleri doldurmadır. Herkes sinelerine hak adına doldurduğunu, gönül aşkı kadar paylaşsa, tüm insanlık hak ve hakikatle dolar taşar. Elbette ki takdir kuldan öte Huda’nındır. Kusur var ise afv-u niyazımız vardır. İmam-ı Rabbani hazretlerinin Resulullah için söylediği:

    " Mâ medahtü Muhammeden bi makâlâtî

    Lâkin medahtü makâlâtî bi Muhammedin" gibi biz de kelamımızla Kur’an’ı Kerim’i övmeye, ya da anlatmaya çalışmadık. Ancak Kur’an ile kendi kelamımızı yüceltme gayretindeyiz.

    Şiirseldir ama kesinlikle şiir iddiasında değildir: Edebiyatta şiir vardır ama tarifi yoktur.

    Her bir mahvil, kendine göre şiiri tarif eder. Şiirde kurallar vardır ama bir de serbest nazım vardır. Bu ise kendine göre bir kural koyar bazıları takdir görür taklit edilir. Bazıları tahkir görür kaçınılır. Bir bakarsın aynen o da bir başkaları tarafından taklit edilir. Taklit edilmek aslında bir taktirdir. Taklit etmek ile yeni bir şey üretmek de, aslında bir taktirdir. Çalmak ise suçtur, günahtır. Vebali çoktur. Çalışmaya konan prensip ve kurallar varsa eğer, takdire şayandır. Kuralsızlık çıkılmaz bir girdaptır. Ne olduğu zamanla ortaya çıkar. Şiirde hayaller vardır. Bunlar şairin dünyasında gizlidir. Şiiri okuyan, bu dünyaya erişmeye çalışır. Okuyucu anlayıp geçmez, hüküm vermez, üzerinde durur, düşünür, tefekkür eder. Kendine göre bir anlam yükler. Benimserse ezberler. Hayatının içinde kullanır. Zamanı geldiğinde gayr-ı ihtiyarı dilinde mırıldanır. Bu meal ise, Türkçe meallerde pek yaygın olmayan bir ahenk bulma gayretidir. Ahenk oluşturduğunu da iddia etmez. Türk İslam Edebiyatı, tarih boyu güzide eserler vermiştir. Mevlidler, Siyerler, Miraciyeler, Mucizenameler, Hilyeler, Kırk ve Yüz Hadisler gibi daha birçok konu edebiyatımızın dini konuları arasında önemli bir yere sahiptir. Kur’an Meali konusunda hassas davranılmış ve işin ehli edebiyatçılar uzak durmuşlardır. Meal çalışmasındaki şiirsellikle amacımız okuyucuyu tefekküre, tezekküre, müzakereye yönlendirmektir. Kesinlikle şiir oluşturmak değildir. Zaten bu çalışmayı yapan da şair değildir. Şiirde bir sevda vardır. Duyguyu hissetme vardır. Hevesimiz bunu hissetmekti Allah’ın yüce kelamıyla bunu iliklerimize kadar hissettik. Bu mutluluğu ve heyecanı okuyucu da hissederse, o da nasibini alır niyetiyle bu meal ortaya çıktı. Şair olmayanlar genellikle sevdiklerine akrostiş yazar. Gerçek şairlerde bu tarz pek ilgi görmez veya nadir görür. Akrostiş, sevdanın tezahürüdür. Her bir sure adına akrostişlerden oluşan bendler oluşturuldu.

    Hakkıyla Kur’an meali değildir: Basit bir kitap çevirisi bile aslının hakkını tam veremezken

    Kur’an’ın hakkının verilmesi hiç mümkün değildir. Zaten çeviri kelimesi hiç bir cihetle Kur’an için yakışık bulunmamış. Meale, çevirenin bencesi diye bakılmıştır. Her ne kadar titizlik gösterdiysek de hakkı verildiğini iddia edemeyiz. Arapça aslı göz önünde bulundurularak daha önce yapılmış 40 kadar meal ile mukayeseli olarak hazırlanmasına gayret edilmiştir. Ne var ki Allah’ın verdiği idrak ve onun nasip ettiği ifade gücü herkeste farklıdır. Bizdeki ise ancak bu kadardır. Allah’tan Kelam’ını, anlayışımızı ziyadeleştirmesini niyaz ederiz. Önemli olan ruhen doymaktı. Biz iliklerimize kadar hissettik. Yine de tatmin olmadık, daha ziyadesini, her şeyin kudreti elinde olandan talep ediyoruz

    İnteraktif Meal Sevdadır: Etkileşim zordur. Geri bildirim insanın özünde olan bir cevherdir,ne var ki insan bu cevheri kullanmayı pek sevmez. Allah verdiği bunca nimete karşılık, insandan üç şey ister. Zikrullah, Fikrullah, Şükrüllah. İnsanlar bu geri bildirimleri vermede çok acizdir. Allah, Kur’an’da insana verilen nimetleri zikreder. Sıklıkla, gökyüzü ve yeryüzünde bulunan şeyler için tefekküre davet eder. Aklı kullanmayı hatırlatır. Aklın ne kadar az kullanıldığını belirtir. Şükreden kimselere nice güzellikler ve cennetler vaad eder. Kendine yönelmeyenlere de korkular salar. Yine Yunus suresinde insanların çoğunun tavrını şu şekilde buyurur.

    " 60. ………………..

    Nitekim Allah insanlara büyük ihsan sahibidir ama onların çoğu şükretmezler " Zikir, fikir ve şükür ile geri bildirim nispeten detaylarıyla, birçok örnekler Kur’anda mevcuttur. Bu meal çalışmasının hedeflerinden biri de budur. Kur’an ile Allah’ı zikretmek. Kur’an ile Allah’ı tefekkür etmek. Müştereken farkındalık sağlayarak binlerce nimete şükrederek ibadete yönelmektir. Şiirsel İnteraktif Meal, dijital araçları kullanmaktadır. Okuyucular arasında zaten var olan, sosyal iletişimi kullanarak, interdisipliner sistemiyle Kur’an’ı anlama sinerjisi amaçlar. Aşk-ı Kur’an müşterek ve müzakereli bir okumadır. Biz bir okuma yaptık. Siz de okuyun. Yazılan gibi anlaşıldığını / anlaşılmadığını veya daha güzel mana yüklü olduğunu anlayın, paylaşın. Böylelikle hem sizin, hem de tüm okuyanların dimağı nur ile dolsun taşsın.

    Sayfa Tasarımı: Türkiye’de basılan orjinal Kur’an’ı Kerim sayfa numaraları ile uyumlu olmasına dikkat edilmiştir. Ayet numaraları verilmiştir. Her bir sure için, sure adında bulunan harf sayısına göre bendlere ayrılmıştır. Bendler konulara göre ayrılmamıştır. Konu bir kaç ayeti kapsadığı durumlarda bir kaç bend aynı konuyu içerir. Konu kısa olması durumunda ise bir bend içinde birden fazla konu bulunabilir. Genel itibariyle anlaşılırlığı kolaylaştırmak için kısa cümleler tercih edilmiştir. Bazı kısa ayetler bir cümlede birleştirilmiştir. İki veya üç ayet numarası satır başında verilerek tek cümle kurulmuştur. Bazen bir satır da cümle tamamlanmamış, ikinci satıra taşmıştır. Bu durumlarda satır başları büyük harfle yazılmıştır. Fakat bunları belirtmek için noktalama işaretlerinden en güçlü şekilde faydanılmıştır. Anlaşılırlığı etkin kılmak için her bir satırda en fazla bir cümle olmasına gayret gösterilmiştir.

    Özgünlük: Şiirsel olarak metne dönüştürülmesindeki asıl gaye, his dünyasına hitap eden bireysel idrakı ön plana çıkarmadır. Şiirde asıl olan şey, metni ifade edenin içinde hissettiği, yüreği ile bütünleştiği anlamdır. Hiç bir zaman söylediklerinin kesin doğru olduğu iddiasında olmaz. Kendi hissini aktarır. Başka hissiyata saygı duyar ve kendisi de saygı duyulmasını bekler. Şiirsel bir metni okuyan ise okuduğundan duygusal anlam çıkarmaya çabalar. Hüküm çıkarmaz. Kur’an bir hikmet kitabıdır. İçinde Allah’ın mesajı vardır. Mealden hüküm çıkarmak ise tefsir, fıkıh, kelam, akaid, hadis ilmine vakıf olmadan mümkün değildir. Ahkam ayetlerden hüküm çıkarmaya çalışılsa bile hatalı olma durumu çok ciddidir. Konu böyle iken kesin hüküm vermekten uzak durma şiarımız olmuştur. Niyetimiz, ruh dünyamıza ışık saçarak bilinç altımızda kuran mesajı vermektir. Dilimize pelesenk olacak, hatırda kalıcı, kalbe hitap eden duygusallıktır. Her bir sayfa kare kodla http://siirselmeal.ilet.in web sayfasına ilişkilendirilmiştir. Eşleşen sayfada; Arapça orjinal metni, meali, sesli okunuşu, ayrıca okuyucu ve dinleyici geri bildirim alanı bulunmaktadır. Bu yorum alanı sayfada geçen ayetler ile ilgili müzakereli anlamayı sağlayan kısımdır. Geri bildirimlerle zenginleşip güzelleşecektir. Kur’an ile interaktif bir sinerji oluşturulması hedeflenmiştir. Bu vesile ile dinamik bir bilginin hem yazan hem okuyan acısından içselleştirilmesine vesile olacağını ümit ediyoruz.

    Cenab-ı Allah’tan niyazımız; Aşk-ı Kur’an isimli çalışmayı, Kur’an-ı nesilden nesile aktaran tevatür silsilesine şahit olarak kabul etmesidir. Yüreğimizdeki halis niyeti hakkıyla bilen O’dur. Kusurları affeden O’dur. Nebiler nebisinden bugüne kadar, Kur’an’ı okuyup anlamaya çalışan ile O’nun mesajını aktaranlar arasında sinerji oluşturacak yine Kudret-i Sonsuz’un inayetidir. Aşk’ı Kur’an’ı okuyup, idrak edenlere de, Yüce Rabbimizin nihayetsiz hususi inayetini niyaz ederiz.

    Mehmet Ali Eroğlu

    İstanbul / 2018

    1-FATİHA

    1. Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla

    2. Fethedersin gönülleri, sahibisin tüm varlığın, Hamd Sana aittir.

    3. Ahirette ve dünyada tüm mahlukat için Rahman ve Rahim O'dur

    4. Tek sahibi O’dur, hesap gününün. O günde vardır cezalar, mükafatlar

    5. İbadeti ancak sana ederiz. İsteriz, dileniriz, ancak Senden yardımlar

    6. Hidayete ulaştır bizi. İhsan et bize, Sana giden dosdoğru yollar.

    7. Ancak nimet verdiklerinin yoluna sevket. Olmaz olsun başka yollar.

    2-BAKARA

    Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla

    C1S2H1S1

    1. Elif, Lam, Mim.

    2. Bu, muttakiler için doğruluğunda şüphe olmayan, yol gösterici kitaptır.

    3. Ancak onlar ki, gayba inanır, namazlarını da dosdoğru kılarlar.

    Kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden de infak ederler.

    4. Ayet olarak sana indirilene de, senden öncekilere de inanırlar.

    Reddetmezler, iman ederler onlar. Ahirete de iyice inanırlar.

    5. Ancak bunlardır; Rablerinden hidayet üzere kurtuluşa erenler.

    C1S2H1S2

    6. Bil ki; kafirleri korkutsan da korkutmasan da fark etmez; inanmazlar.

    7. Allah, şüphesiz, onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir.

    Kördür gözleri, perdelenmiştir onlar. Pek büyük azap onlarındır.

    8. Allah'a inandık diyen insanlar vardır, oysa onlar inanmamışlardır.

    9. Rahatça Allah'ı ve iman eden kimseleri aldattıklarını sanırlar.

    Ama yalnızca kendilerini aldatıyorlar. Bunun farkında değiller.

    10. Bunların kalplerinde hastalık vardır. Allah da hastalıklarını artırmıştır.

    Acı bir azabın onları beklemesinin sebebi, yalan söylemelerindendir.

    11. Kendilerine: Yeryüzünde fesat çıkarmayın denildiği zamanlar;

    Ancak onlar: Biz sadece ıslah edici kimseleriz diye cevap verirler.

    12. Rahatlıkla bilin ki, asıl fesatçılar onlardır, fakat bunu anlamazlar.

    13. Ancak onlara: İnsanların inandığı gibi siz de inanın denildiği anlar;

    Biz düşük akıllı olanların iman ettiği gibi mi iman edelim? derler.

    Asıl kendileri düşük akıllı olanlardır. Fakat kendileri idrak etmezler.

    14. Karşılaştıklarında, iman eden kimselerle: Biz iman ettik derler.

    Ancak onlar şeytanlarıyla baş başa kaldıkları zaman şöyle derler:

    Rahat olun siz, biz sizinle beraberiz. Biz onlarla eğlenmekteyiz.

    15. Allah, onlarla alay eder de azgınlıklarıyla şaşkın olsunlar diye süre tanır.

    16. Bunlar doğru yol olarak, hidayet yerine sapıtmayı satın almışlardır.

    Alışverişten fayda sağlayamamışlar ve hidayeti de bulamamışlardır

    C1S2H1S3

    17. Karşılaştırıldığında onların hali; ateş yakan adamın örneği gibidir.

    Ateşi çevresini aydınlattığı zaman, Allah onların ziyasını giderir.

    Rahatlıkla onları karanlıklar içince göremez şekilde bırakıverir.

    18. Artık onlar sağırdır, dilsizdir, kördürler. Dolayısıyla görmezler.

    19. Bunlar, yahut da karanlıklar içinde gök gürültüsü ve şimşekler

    Altında bir yağmur fırtınasına kapılmış olan kimseler gibidir.

    Kulaklarını tıkarlar parmaklarıyla, onları ölüm korkusu sarmıştır.

    Allah halbuki, kafirleri böylece tamamen çepeçevre kuşatmıştır.

    20. Rahatsız eder çakan şimşek, neredeyse onların gözlerini alır.

    Aydınlığı her geldiğinde biraz yürürler. Karanlık bastığı anlar,

    Bir şekilde ortada kalırlar. Allah dileseydi eğer, onları kör ve sağır

    Aşağılık ediverirdi. Muhakkak ki Allah her şeye gücü yetendir.

    21. Kesinlikle sizi de, sizden öncekileri de yaratan Rabbinize ibadetler,

    Amel-i salih yapın da, takva sahibi kimselerden olun, ey insanlar!

    22. (Rab) size yeryüzünü döşek, gökyüzünü de bir tavan yapmıştır.

    Aşağıya doğru gökten yağmur indirir, bununla da meyve yetiştirir.

    Böylece sizi rızıklandırır. Bunları bile bile, O'na koşmayın eşler.

    23. Allah'tan başka ne kadar tanıdıklarınız varsa hepsini çağırın sizler

    Kulumuza indirdiğimiz (Kur'an'dan) şüphe içindeyseniz eğer,

    Aynısına benzer bir sure getirin, eğer doğru sözlüyseniz sizler.

    24. Rağbet etseniz de yapamazsınız, Hiç bir zaman da yapamayacaksınızdır.

    Ateş ki, onun yakıtı insanlardır. Bu kafirler için hazırlanmıştır.

    C1S2H1S4

    25. Böylece onlardan iman edip salih amel işleyen kimselere müjde ver.

    Altlarından ırmaklar akan cennetler onlar içindir. İşte orada onlar,

    Kendilerine her biri için, meyveler, ürünler verildiğinde, onlar:

    Aynen bu, daha önce rızıklandırıldığımız derler. Onlar benzetirler

    Rızıklarını, aynen dünyadakiler gibi. Çünkü bu ona benzer sunulmuştur.

    Artık orada onlara tertemiz eşler de vardır. Orada ebedi kalacaklardır.

    26. Bakınız Allah, bir sivrisineği, ondan büyük yada daha küçük bir

    Aşikar örneği vermekten çekinmez. İman edenler bunları bilirler;

    Kesinlikle bu gerçek örnekler yerli yerindedir. Ama inkar edenler,

    Allah bu örnekle ne kastediyor? derler. Allah bir çoğunu saptırır,

    Rıfkıyla da bir çoğunu hidayete erdirir. Doğru yola eriştirir

    Ama Allah ancak, dosdoğru yoldan çıkıp giden kimseleri saptırır.

    27. Bu (fasıklar) Allah'ın ahdini kesin onayladıktan sonra bozarlar.

    Allah'ın kendisiyle birleştirilip ulaştırılmasını emrettiği şeyi keserler,

    Karışıklık çıkarırlar yeryüzünde. İşte kayba uğrayanlar bunlardır.

    28. Allah'ı nasıl inkar edersiniz ki, siz ölü idiniz, sizi diriltti. Sonra öldürür,

    Revize edip yine diriltir. Sonra tekrar O'na döndürüleceksiniz sizler

    C1S2H1S5

    29. Ancak O'dur, sizin için yerdekilerin tümünü yaratan. Sonra göğe yönelen

    Baştan başa onu yedi kat düzenleyen O'dur. Ve O, her şeyi tam bilendir.

    30. Açıkça hani, Rabbin meleklere: Yeryüzünde bir halife yaratacağım demişti.

    Kendileri de: "Orada yaratacaksın bozgunculuk edip ve kan dökecek birini mi?

    Ama biz, Seni tesbih edip, şükredip yüceltiyor ve takdis ediyoruz sürekli"

    Rab olan Allah: Şüphesiz sizin bilmediğiniz şeyleri ben bilirim demiştir.

    31. Adem'e isimlerin hepsini öğretti. Sonra meleklere göstererek hadi demiştir.

    Bunları isimleriyle bana bildirin bakalım, dedikleriniz doğruysa demiştir.

    32. Ardından melekler:Noksan sıfatlardan Seni tenzih ederiz, yücesin dediler

    Kendi bildirdiğinden başka bilgimiz yoktur. Bilen Sensin, Hüküm Senin'dir

    33. (Allah): Ey Adem, bunları onlara isimleriyle ver dedi. O da adlarıyla bildirmiştir.

    (Rab de) onlara: "Ben size demedim mi? Gökler ve yerde olan gizli şeyler;

    Ancak Bendedir, Ben bilirim. Gizlediğinizi de, açığa vurduğunuzu da bilenimdir.

    34. Bu arada melekelere: Adem'e secde edin dedik. İblis hariç hepsi secde ettiler.

    Ancak o direndi ve kibirlendi. Böylece o küfreden kimselerden olmuştur.

    35. Keyfilice sen ve eşin cennete yerleşin ey Adem! dedik. "Dilediğiniz şeyler

    Arzu ettiklerinizi bolca yiyin. Ancak şu ağaca yaklaşmayın, yoksa haddi aşarsınız.

    36. Rağbet göstererek şeytan, onların ayaklarını kaydırdı. Onların bulundukları eşsiz,

    Ayrıcalıklı makamdan çıkarıverdi. Biz de onlara: "Birbirinize düşman olarak inin

    Buradan dedik. Size yeryüzünde belli bir müddet yerleşim ve bir meta vardır."

    37. Adem bu arada Rabbinden bir takım sözleri belleyip aldı ve O'na yalvardı.

    Kendisinin tövbesini kabul etti O. Şüphesiz O, tövbeleri kabul edendir, esirgeyendir.

    C1S2H2S6

    38. Açıkça dedik ki: "Hepiniz cennetten inin. Bundan sonra size Benden hidayet gelir,

    Reddetmeden hidayetime kim uyarsa, onlara ne korku vardır ne de hüzün vardır.

    39. Ayetlerimizi inkar edip yalanlayanlara gelince onlar ateş ehlidir ve ebedi kalırlar.

    40. Bağışladığım nimetimi hatırlayın ey İsrailoğulları! Ahdime sadık kalın.

    Ahdinize ben de bağlı kalayım. Ancak Benden hakkıyla korkun.

    41. Kur'an’a da inanın ki, O sizdeki Kitap'ı doğrulayıcı olarak indirilmiştir.

    Açıkça onu inkar eden ilk siz olmayın. Ayetlerimi sakın değişmeyin;

    Rayicinden çok değersiz miktarla. Yalnızca benden korkun ve sakının.

    42. Ahmakça Hakkı batıl ile karıştırıp da bildiniz gerçeği, bile bile gizlemeyin.

    43. Bu arada namazını kılın, zekatı verin. Rüku edenlerle beraber siz de rüku edin.

    44. Aşikarane insanlara iyiliği emrederken sizler, kendinizi unutuyor musunuz?

    Kitabı okuyorsunuz sizler. Yoksa aklınız yok mu? Aklınızı kullanmaz mısınız?

    45. Ancak sabır ve namazla yardım dileyin. Bu huşu duyanların dışında çok ağırdır.

    46. Rablerine ulaşacaklarını bilen kimselerdir onlar. O'na döneceklerini bilirler.

    47. Anın size verdiğim nimetlerimi ey İsrailoğulları! Sizi üstün kıldığımı hatırlayın.

    48. Bir kimsenin başka bir kimse için ödemenin faydası olmayacağı günden sakının.

    Artık o gün kimsenin kimseye bir şefaati kabul edilmez. Yardım göremez o gün.

    C1S2H2S7

    49. Kimsenin kimseye bir şey ödeyemeyeceği, şefaat edemeyeceği o günden korkun

    Af edilme için hiç kimseden hiç bir fidye alınmaz. İşte böylesi günden sakının.

    50. Rahat ettirmeyip, size azap çektiren Firavun ve ehlinden kurtardığımızı hatırlayın.

    Azabın en kötüsünü yapıyorlar, kızları bırakıyor, erkek çocukları kesiyorlardı.

    Böyle olup devam eden şeyde sizin için, Rabbinizden büyük bir imtihan vardı.

    51. Anın o günü hani sizin için denizi yardık da, boğduk Firavunu ve kurtardık sizi

    Kırk gece için sözleşmiştik Musa ile hani. Ama siz edinmiştiniz buzağıyı tanrı.

    Ancak siz böyle yaparak, zalimlerden olmuştunuz. Yazık ettiniz kendinizi

    52. Resmen sizi bundan sonra yine affettik, bağışladık. Sizin şükrünüz gerekirdi.

    53. Ardından hidayete erersiniz diye Biz Musa'ya verdik; Kitap'ı ve Furkan'ı

    54. Buzağıyı kendinize tanrı edilmekle nefsinize zulmettiniz, ey kavmim demişti.

    Açıkça Musa kendi kavmine. "Hemen yaratıcınıza tövbe edin, öldürün nefsinizi!

    Kesinlikle bu yaratan katında sizin için çok daha hayırlıdır" şeklinde demişti.

    Allah da bunun üzerinize tövbelerinizi kabul etti. Şüphesiz O Tevvab’dır. Rahimdir.

    55. Rastlayıp Allah'ı apaçık görmedikçe inanmayız, ey Musa demiştiniz bir zamanlar.

    Ansızın bir yıldırım düşmüştü de sizi sizden almıştı ve sizi öylece yakalayıvermişti.

    56. Bundan sonra yine şükredersiniz diye, sizi ölümünüzden sonra tekrar dirilttik

    57. Açıkça sizin üzerinizi bulutla gölgelendirdik. Ayrıca sizlere verdik, nice rızık.

    Kudret helvası ve bıldırcın indirmiştik. Verdiklerimizin temizinden yiyin dedik.

    Aşikar olan şey şudur ki onlar bize zulmetmediler, kendi nefislerine zulmettiler.

    C1S2H2S8

    58. Rızıklanın, bol bol. İşte şu beldeye girin demiştik, hatırlayın o zamanları,

    Ancak kapısında saygı ile secde ederek girerken deyin ki: Burası bağışlanmadır"

    Bağışlayalım Biz de hatalarınızı. Artıracağız iyilik yapanların mükafatlarını.

    59. Ama zulmeden kimseler, kendilerine söyleneni kendi sözleriyle değiştirdiler.

    Karşılık olarak Biz de onların üzerine indirdik, gökten iğrenç azaplar.

    60. Anın yine o zamanı, Musa kavmi için su aramıştı da: Asanı taşa vur

    (Rahatla) demiştik. Ve oradan on iki pınar fışkırmıştı. Böylece her bir

    (Ashap) topluluk içeceği yeri bilmişti. Allah'ın verdiklerinden yiyin, için sizler.

    Bozgunculuk çıkarmayın yeryüzünde, haddi aşıp karışıklık çıkarmayın" demişizdir.

    61. Aynen siz şöyle demiştiniz: "Ey Musa, biz bir çeşit yemeğe dayanamayız,

    Katlanamayız buna. Rabbinden bizim için isteyiver; Yerin yetiştirdiği şeyler;

    Acur, bakla, mercimek, soğan, sarımsak, kabaklardan versin. O an Musa demiştir;

    Rayici daha yüksek daha hayırlı olanı bu değersiz şeyle mi değiştirmek istersiniz?

    Aradığınız şeyler için Mısır'a inin. Orada istediğiniz vardır. Bunun üzerine onlar

    Başlarına aşağılık ve yoksulluk (aldılar) ve onlar Allah'ın gazabına uğradılar.

    Allah'ı tanımamazlık ve peygamberini haksız yere öldürmeleri, buna sebeptir.

    Kesinlikle öyle oldu. Çünkü isyanda boğulmuşlardı ve aşırı gidiyorlardı onlar.

    C1S2H2S9

    62. Açıkçası iman edenlerle, Yahudiler, Hristiyanlar ve Sabiilerden kim ki, inanır

    (Rab olan) Allah'a, ahiret gününe ve salih amel işlerse eğer, onlar için vardır;

    Allah katında nice mükafatlar. Onlara ne bir korku, ne de bir hüzün vardır.

    63. Bir şekilde hani sizden bir söz almıştık. Tur dağını da üstünüze yükseltmiştik

    Ardından da: Verdiğimize sıkıca yapışın, Ondakileri anın ve sakının demiştik.

    64. Kaçtınız yine bundan, sonra yüz çevirmiştiniz. Allah'ın fazlı olmasaydı eğer,

    Apaçık şekilde, gerçekten hüsrana uğramış kimselerden olurdunuz sizler.

    65. Rahatlıkla, cumartesi yasağına hürmet etmeyip, çiğneyenleri bilirsiniz sizler

    Aşağılık maymunlar olun demiştik onlara. (İşte onlar böyle kimselerdir)

    66. Bunu hem öncekiler hem de sonradan gelecek olanlara ibretlik bir ders kıldık

    Arkadan gelen akıl sahibi takva ehline ibret alınacak güzel bir öğüt kıldık.

    67. Kavmine Musa yine bir zamanlar demişti ki: " Bir sığır kesmenizi emrediyor

    Allah, şüphesiz Onlar da ona: Bizimle dalga mı geçiyorsun" dediler.

    Rabbim olan Allah'a sığınırım cahillerle birlikte kalmaktansa demiştir.

    68. Adımıza Rabbine yalvar da bize onun özelliklerini açıklasın dediler.

    Bunun üzerine (Musa): Allah buyurur ki: Ne kart olsun ne de genç olsun

    Arasında, dinç bir sığır olmalı. Artık emrolduğunuzu yerine getirin.

    69. Kaçınırcasına bu sefer de: Rabbine adımıza dua et de rengini bildirsin.

    Akabinde o da: " Rabbim diyor ki: Bakanlara ferahlık verip içi ferahlatan

    Rengi sarı olan bir inektir." demiştir. (İşte artık emri yerine getiriverin)

    C1S2H2S10

    70. Ardından yine onlar: Rabbine bizim adımıza sor da niteliği açıklasın.

    Bize göre sığır sığırdır, birine benzer. İnşallah hidayeti buluruz dediler.

    71. Allah buyruyor ki dedi Musa: "O ne tarla sürmüş, ne de ekin sulamış olsun.

    Kusursuz, lekesiz, alacasız olan inektir. dedi. İşte şimdi gerçeği söyledin."

    Artık böylece ineği kestiler. Fakat neredeyse bunu yapmayacaklardı onlar.

    72. Rastgele bir adam öldürmüştünüz hani ve çekişip suçu üstünüzden atmıştınız

    Allah, halbuki sizin gizleyip durduğunuz her bir şeyi açığa çıkaracaktır.

    73. Biz onlara: Ona (ölüye) boğazladığınız ineğin parçasıyla vurun demişizdir.

    Allah ölüleri diriltir böylece. Umulur ki, akıl edersiniz diye ayetlerini gösterir.

    74. Kalpleriniz bundan sonra yine katılaştı. Taş kesildi. Hatta daha katı olmuştur.

    Ancak öyle taşlar vardır ki, içinden ırmaklar akar. Öylesi de var ki, su fışkırır

    Resmen yarılır ortadan. Öyleleri de vardır ki, Allah korkusuyla yuvarlanır.

    Allah yapıp ettiğiniz her şeyden haberdardır. Ettiklerinizden hiç de gafil değildir.

    75. Bunların size inanacaklarını mı umuyorsunuz? (ey inanlar) Halbuki onlar

    Arasından bir kısmı Allah'ın sözünü işitiyor, aklediyor ve bilerek değiştiriyor.

    76. Karşılaştıkları zaman iman eden müminlerle: iman ettik derler onlar.

    Ama kendi aralarında kaldılar mı da: Aklınız yok mu sizin derler.

    Rabbinizin katında aleyhinize herhangi bir delil getirip göstersinler

    Allah'ın size açıkladıklarını bu amaçla mı onlarla, konuşuyorsunuz sizler?

    Bu hal böyleyken, hala aklınızı başınıza toplamayacak mısınız?" derler.

    C1S2H3S11

    77. Allah onların gizlediklerini de açığa vurduklarını da bilir. Bilmezler mi onlar ?

    78. Kitabı bilmezler. Onlardan bir kısmı ümmidir. Onların bildikleri şeyler;

    Aslı astarı olmayan kuruntulardan başkası değildir, sadece zannederler.

    79. (Rehbersiz) elleriyle kitap yazıp sonra da şöyle: Bu Allah katındandır.

    Ayrıntısıyla diyenlerin vay haline. Bu az bir bedel karşılığında satmaktır.

    Bu, elleriyle yazdıklarından dolayıdır. Vay onların kazanmakta olduklarına.

    80. Ateş bizi yaksa bile bir kaç günden fazla bize değmeyecektir dediler.

    Kesinlikle de ki: "Allah'tan bu hususta söz mü aldınız? Aldınızsa eğer,

    Allah ahdinden dönmez. Yoksa Allah hakkında bilmediğinizi mi söylersiniz?

    81. Resmen iş öyle değil. Bilakis, kötülük işleyip suça gark olan kimseler,

    Ateş ehlidir artık. Cehennemde sürekli kalacak kimselerin ta kendileridir.

    82. Bilakis, iman edip salih amel işleyenlere gelince, onlar cennet ehlidir.

    Artık onlar girdikleri cennetlerde ebedi kalacak olan kimselerdir.

    83. Kesin bir söz almıştık hani İsrailoğullarından, Allah'tan başkasına tapmayacaklar,

    Anaya babaya, yakınlara, yetimlere, yoksullara iyi davranacaklardı onlar.

    Rast geldikleri insanlara iyi sözler söyleyecek, namazı dosdoğru kılacaklar,

    Ayrıca zekatı verecekler diye söz almıştık. Sonra, pek azınız hariç yüz çevirdiniz.

    C1S2H3S12

    84. Birbirinizin kanını dökmeyin, birbirinizi yurtlarından çıkarmayın diye, almıştık söz.

    Ardından da siz bunu ikrar edip onaylamıştınız. Hala siz, buna şahitlik ediyorsunuz.

    85. Karşı çıkıp, sonra da siz, birbirinizi öldürüyor, bir kısmınızı yurtlarından çıkarıyor,

    Aleyhlerinde düşmanlıkla ve günahla ittifaklar kuruyor, elinize esir düşerse eğer,

    Resmen onlarla fidyeleşiyorsunuz. Halbuki onları çıkarmanız haram kılınmıştır.

    Artık Kitap'ın bir bölümüne inanıp, diğer bölümünü inkar mı ediyorsunuz sizler?

    Bunları yapanların kazancı; dünya hayatında ancak hor, hakir aşağılıktan ibarettir.

    Ayrıca kıyamete de, azabın en şiddetlisi onlarındır. Allah yaptığınızdan haberdardır.

    86. Karşılık olarak ahiret hayatına, dünya hayatını satın almış kişilerdir onlar.

    Asla onların azapları hafifletilmez ve kendilerine yardım edecek de yoktur.

    87. (Resul olarak) Musa'ya Tevrat'ı verdik ardından da peş peşe gönderdik elçiler.

    Apaçık belgeler verdik Meryem oğlu İsa'ya. O'nu Ruh'ul Kudüs ile güçlendirdik.

    Beğenmediğiniz bir emirle ne zaman bir elçimiz size gelse, bir kısmınız büyüklenir

    Ardından bir kısmınız yalanlayacak. Diğer bir kısmınız da onu öldürecek öyle mi?

    88. Kalplerimiz örtülüdür dediler. Hayır, Allah inkarlarından dolayı lanetlemiştir.

    Allah küfürleri sebebiyle rahmetinden uzaklaştırdı, dolayısıyla pek azı iman eder.

    C1S2H3S13

    89. Rahatlıkla kafirlere galebe için yardım isterlerken Allah tarafından, inandıklarını

    Açıkça doğrulayan bir Kitap geldiğinde, bildikleri iman ettikleri şeyi inkar ettiler.

    (Böylece gerçek rahmetten uzak kalmakla) Allah'ın laneti kafirlerin üzerinedir.

    90. Allah'ın kullarından dilediği kimselere lütfundan verdiği peygamberliği kıskandılar

    Karşılık olarak onu tanımadılar, kendi nefislerini, ne de pis ve kötü şeye sattılar.

    Aşağılık bir azap vardır kafirlere. Onlar gazap üstüne gazaba uğrayanlardır.

    91. Resmen onlara: Allah'ın indirdiklerine iman edin denildiğinde şöyle ederler:

    Açıkçası biz, bize indirilene iman ederiz. Sonra da Kur'an'ı inkar ederler.

    Bu, halbuki ellerindeki doğrulayan bir gerçektir. De ki: "İnanıyorsanız eğer,

    Allah'ın peygamberlerini, daha önceleri ne diye öldürüyordunuz sizler?

    92. Kesinlikle

    Enjoying the preview?
    Page 1 of 1