Discover millions of ebooks, audiobooks, and so much more with a free trial

Only $11.99/month after trial. Cancel anytime.

Yaman Ölüm
Yaman Ölüm
Yaman Ölüm
Ebook256 pages2 hours

Yaman Ölüm

Rating: 0 out of 5 stars

()

Read preview

About this ebook

ACININ GÖLGESİNDE


  Sevgili arkadaşım dün aklıma geldin ve ne tuhaf oldum bilemezsin. Pırıltılarınla yaşama devam etmen gereken sen basıp gittin yok yere öte aleme. Sana Allah’a ısmarladık dediğimden bu yana tam elli iki yıl geçmiş. Ne diyeyim sana bilmem ki! Nerdeyse bir ömür…


 Ne kadar çabuk geçti zaman!


 Seninle birlikte canlı bir parçam o gün yok olup gitti...


 Ne kadar az yaşıyoruz!


 Çok az sure olan yaşamımızda bazen çepeçevre kuşatılıp haydutlar arasında çaresiz kalıyoruz üstelik!


 Öyle değil mi sevgili arkadaşım?


 Ağaç kadar bile yaşayamıyoruz…


 Çınar ağcı bin yıl, kestane üç bin yıl yaşarken senin gibi hayat dolu insanlar yirmi yıl bile yaşayamıyor. Ne büyük haksızlık değil mi? Üstelik de insanlar yaşadıkça beygir gibi çalışmak ve savaşmak zorunda kalıyor. Sonra ne olacak? Geberip gideceğiz işte…


 “Öyleyse kim dayanabilir zamanın bu haksızlığına? Zorbaların kahrına! Uyumakla da bitmez ki yüreğin acıları! Hiç kolay değil yaşamak ve yaşamın kaygısından sıyrılmak!” diyor Shakespeare. Adamın ne demek istediğini şimdi yeni yeni anlıyorum dostum. En acı olanı ise, yok yere kötülüğe kul ve köle oluyor iyi ve sağlam yürekli insanlar da…


 Ah dostum!


 Yeter demekle de olmuyor ve bitmiyor bu işler…


 Yoksa tevekkülsüzlük düşüncesi midir insana yaşamayı cehennem eden?


 Evet!


 Hiç şükretmedin sen…


 Yoksa zalim kaderin bir oyunu muydu bu?


 Kaderin bir oyunu olduğunu hiç sanmıyorum!


 Sorun var olmak değil asılında, mesdele adam gibi yaşamaktır...


 Bendeki yüzsüzlüğün bu kadarına da pes doğrusu. İnsanın kaderini sen mi belirleyeceksin cahil yazar?


 Öyle bir konuşuyorsun ki!


 Kim bilir?


 Belki kestane de bu sözlerimize kızıp taş kesilmiş bizi dinliyordur! Kestane de o yaşına ulaşana kadar kim bilir ne savaşlar veriyordur. Bin yıl yaşayan aslan pençeli ulu çınarları bir tarafa bırak da biz neden kavak ağacı gibi kısa ve içi boş yaşıyoruz? Önce bir bu gerçeğe dönelim dostum…


 Neden ilk sen öldürüldün?


 Ne yaman bir kırbaç yedin suratına öyle!


 Neden sahip olduğun o ayrıcalıklı şansının tadını çıkarmadın?

LanguageTürkçe
Release dateApr 19, 2019
ISBN9786057861924
Yaman Ölüm

Read more from Halit Fuat Beşik

Related to Yaman Ölüm

Related ebooks

Related categories

Reviews for Yaman Ölüm

Rating: 0 out of 5 stars
0 ratings

0 ratings0 reviews

What did you think?

Tap to rate

Review must be at least 10 words

    Book preview

    Yaman Ölüm - Halit Fuat Beşik

    D:\KIYAMET GERÇEKLİĞİ KÜLLİYATI Murat Ukray {2006-2012}\YAYINLANAN KİTAPLAR\Halit Faut Beşik\Yaman Ölüm\Yaman Ölüm (Kapak).jpg

    YAMAN ÖLÜM

    D:\KIYAMET GERÇEKLİĞİ KÜLLİYATI Murat Ukray {2006-2012}\YAYINLANAN KİTAPLAR\Halit Faut Beşik\Yaman Ölüm\Yeni Resim.jpg

    HALİT FUAT BEŞİK

    Kitap adı: YAMAN ÖLÜM

    Yazar adı: HALİT FUAT BEŞİK

    E-posta: h.fuatbesik@gmail.com

    Sayfa Düzeni ve Grafik Tasarım: e-Kitap PROJESİ

    Editorial & Kapak Tasarım : © e-Kitap Projesi

    Yayıncı (Publisher): e-KİTAP PROJESİ,

    www.ekitaprojesi.com, Murat UKRAY

    e-kitap-projesi-(logo)

    Yayıncı Sertifika No: 32712

    İstanbul, Nisan / 2019

    ISBN: 978-605-7861-92-4

    Cevap ve yorumlarınız için:

    {For reply and your Comments}

    www.ekitaprojesi.com/books/yaman-olum

    ANd9GcR3WgR8MfuOcC2EyyfIVPjZe1WzLm6S7E1TzoJ23hOhNANZ6BDwHw www.facebook.com/EKitapProjesi

    İçindekiler

    Yazar Hakkında

    Önsöz

    ACININ GÖLGESİNDE

    KARDEŞİM BENİM

    ÖZGÜRLÜK

    DELİ MEHMET

    ÇOBAN DELİ MEHMET VE SEN

    SUÇLU OLAN DÜNYA SAVAŞLARIYDI

    DELİ MEHMET OKUDUKÇA İŞİN FARKINA VARIYOR

    İFTİRA

    ÖLEN ARKADAŞIMA ACI AMA NET BİR METUP

    NEFRET SÖYLEMİ

    SABIR

    KASIRGA

    SUCULARIN KAHVESİ

    ANNEM

    KİBİR VE ŞÖHRET

    TURİSTLER

    İNSAN OLMAK

    UZUN ALİ

    ÇILGIN YAŞAM

    HAYATIN GERÇEKLERİ

    ÖLÜM ANI

    KATİL MAHKEMEDE

    EVET ARKADAŞIM

    FIRTINALI YILLAR

    SÖZÜN ÖZÜ

    SON SÖZLER

    Yazar Hakkında

    (Kısa Özgeçmiş)

    Yazarın çalışmaları;

    TALAN MEVSİMİNDE ADAM GİBİ YAŞAMAK, SOKRATES’İN İSYANI, HAÇLILAR ÇANAKKALEDE, YÜZ ELLİ YAŞINDAKİ ADAM, TEVRATIN ÇOCUKLARI VE KURAN, ARİF’İN ÖLÜMÜ, ŞİİRLE AĞLAMAK, KÜÇÜK MAHMUT İLE KOCA BAYRAM, KRAL SERSERİ, VENÜS GEZEGENİNDE İSYAN, ADEME MEKTUPLAR gibi Kur-an ahlakına dayalı, ama daha cüretkâr ve farklı konuda yazılmış kitaplardır.

    Halit Fuat Beşik kimdir?

    1952 yılında Fatsa'da doğdu. İlk ve orta öğrenimini Fatsa'da, üniversite öğrenimini ise İstanbul'da tamamladı. Kapalı çarşıda ticaret hayatına atıldı. Bu arada dünyanın pek çok ülkesini gezme fırsatı buldu. Önceleri rezaletten kaçmayan ve Hep ben mantığıyla maceralı bir hayat yaşadı. Okumayı ve not almayı çok sevdiği için pek çok kitap ve notlara sahiptir…

    Yazmak konusuna otuz yıllık bir emek vermesine rağmen, bu konuda daha pek çok şey yapması gerektiğine inanıyor. Talan Mevsiminde Adam gibi yaşamak, Sokrates’in İsyanı, Haçlılar Çanakkale’de, Tevrat’ın Çocukları ve Kur-an, Yüz Elli Yaşındaki Adam, Şiirle Ağlamak, Küçük Mahmut ile Koca Bayram, Venüs Gezegeninde İsyan, Adem’e Mektuplar ve Burhan Bey isimli kitapları yayınlanmıştır.

    İnanç, Adalet, İnsan sevgisi ve Kuran ahlakına dayalı o muhteşem denge içinde eserler vermeye çalışıyor. Gerçek eserlerini bundan sonra size sunacağına inanıyor... Şimdilik, yaşıyor işte…

    Önsöz

    Önemli not; Artık dünyada Kapitalizmin, Sosyalizm ve Komünizm tükenmiştir. Bu günkü başarısız ölümcül Yahudi sistemlerine karşı dünyaya yeni bir siyaset sistemi gelmelidir. Bu akım gönüllere edep, terbiye, adalet, insaf ve merhamet duyguları telkin eden Yüce Kur-an Ahlakı olmalıdır. Allahtan gelen Kur-an’daki ilkeler doğrultusunda hayata yeniden yön verildiğinde ve insanlar bu günkü kötülüklerden sakındığında şu yeryüzünde en mutlu zamanının yaşanacağına inancım tamdır. Kur-an Ahlakının geri gelmesiyle Rabbimizin en kutlu misafiri olacağımız muhakkaktır. En önemlisi ise, değiştirilmiş dinlerin dünyaya karşı işledikleri o çirkin zulümlerden insanlığın tamamen kurtulması olacaktır. İnsanlığın kurtuluşu ve mutluluğu için önümüzdeki yılların mutlaka Kur-an Çağı olması gerekir. Dünyanın kurtuluşu artık o geçirdiğimiz sapkın ve travmalı düşünce yöntemlerinde aranmamalıdır. Yeter artık dünyamızın zalimlerin elinden çektiği…

    HALİT FUAT BEŞİK.

    h.fuatbesik@gmail.com

    ACININ GÖLGESİNDE

    Sevgili arkadaşım dün aklıma geldin ve ne tuhaf oldum bilemezsin. Pırıltılarınla yaşama devam etmen gereken sen basıp gittin yok yere öte aleme. Sana Allah’a ısmarladık dediğimden bu yana tam elli iki yıl geçmiş. Ne diyeyim sana bilmem ki! Nerdeyse bir ömür…

    Ne kadar çabuk geçti zaman!

    Seninle birlikte canlı bir parçam o gün yok olup gitti...

    Ne kadar az yaşıyoruz!

    Çok az sure olan yaşamımızda bazen çepeçevre kuşatılıp haydutlar arasında çaresiz kalıyoruz üstelik!

    Öyle değil mi sevgili arkadaşım?

    Ağaç kadar bile yaşayamıyoruz…

    Çınar ağcı bin yıl, kestane üç bin yıl yaşarken senin gibi hayat dolu insanlar yirmi yıl bile yaşayamıyor. Ne büyük haksızlık değil mi? Üstelik de insanlar yaşadıkça beygir gibi çalışmak ve savaşmak zorunda kalıyor. Sonra ne olacak? Geberip gideceğiz işte…

    Öyleyse kim dayanabilir zamanın bu haksızlığına? Zorbaların kahrına! Uyumakla da bitmez ki yüreğin acıları! Hiç kolay değil yaşamak ve yaşamın kaygısından sıyrılmak! diyor Shakespeare. Adamın ne demek istediğini şimdi yeni yeni anlıyorum dostum. En acı olanı ise, yok yere kötülüğe kul ve köle oluyor iyi ve sağlam yürekli insanlar da…

    Ah dostum!

    Yeter demekle de olmuyor ve bitmiyor bu işler…

    Yoksa tevekkülsüzlük düşüncesi midir insana yaşamayı cehennem eden?

    Evet!

    Hiç şükretmedin sen…

    Yoksa zalim kaderin bir oyunu muydu bu?

    Kaderin bir oyunu olduğunu hiç sanmıyorum!

    Sorun var olmak değil asılında, mesdele adam gibi yaşamaktır...

    Bendeki yüzsüzlüğün bu kadarına da pes doğrusu. İnsanın kaderini sen mi belirleyeceksin cahil yazar?

    Öyle bir konuşuyorsun ki!

    Kim bilir?

    Belki kestane de bu sözlerimize kızıp taş kesilmiş bizi dinliyordur! Kestane de o yaşına ulaşana kadar kim bilir ne savaşlar veriyordur. Bin yıl yaşayan aslan pençeli ulu çınarları bir tarafa bırak da biz neden kavak ağacı gibi kısa ve içi boş yaşıyoruz? Önce bir bu gerçeğe dönelim dostum…

    Neden ilk sen öldürüldün?

    Ne yaman bir kırbaç yedin suratına öyle!

    Neden sahip olduğun o ayrıcalıklı şansının tadını çıkarmadın?

    Ama değil öyle!

    Senin ölümüne sebep olan o tertemiz güzelliğin, yakışıklılığın ve azgın çılgınlığındır. Bunun sebebi belli işte… Sen ki candan, yiğit, iradeli bir arkadaş, alçak gönüllü, cesur ve her şeye rağmen çok onurlu ve gururlu bir insandın. Bazen de senin o güzel ahvaline durup dururken neden üzülüyorum ki ben? Diyorum kendi kendime…

    Hayat sadece eğlenmek değil ki dostum! Bazı şeyleri inatla sürdürmek nafiledir. Yaşamın daha doğru olan başka amaçları da vardır. Dünya hali dediğin şey günden güne daha gelişip güzelleşmektir. Yine acayip bir ruh haleti ziyafeti çektim sana değil mi? Sen de düşün şöyle bir! Atmış beş yaşına gelmiş hayatı dolu dizgin kayıtsız yaşamış ve biraz olsun gerçekleri öğrenmiş insan elbette yürekten konuşacaktır sana. Düzmece hikayelere gerek yok dostum! Bizde malzeme çok…

    Sen sevgili arkadaşım! Henüz sen daha neye inanıp inanacağını bile bilmeyecek kadar gençtin. Bu senin için ölüm, benim için ise özlem dolu zor bir yaşam oldu! Canım arkadaşım daha İstanbul’u bile görmeden Azrail’le randevulaşıp o sonsuz gezintiye çıktın ha? Çılgınlaşman mı gerekmiyordu senin o genç yaşta? Bunlar senin yaşanmışlığın olsa da… Sayende hayat herkes için işte budur diyemiyorum! Aslında düşünüyorum da, kimi yaşam vardır ki tıpkı seninki gibi kısa olsa da ömür boşuna geçmiş değildir...

    Yukarıda söylediğim gibi!

    Bizimkisi ne cılız bir ömür…

    Ne kısa değil mi?

    Seninki ise minnacık bir yaşam oldu...

    Ben ise hala hayattayım ve sadece yazarak seni yaşatmaya çalışacağım. Sen arkadaşımdın, dostumdun ve kardeşimdin benim! Seninle olan arkadaşlığımız eminim ki öte alemde de sürecek! Buna inancım tamdır. Asıl hasretimizi orada gidereceğiz. Hep devam edecek bizim dostluğumuz. Biz bedenle can gibi birbirimize karışmıştık! Çok severdim seni! Sen şimdilik öte alemde şöyle bir dolaş ve ben de yeryüzünde saklanıp dünyayı gözetleyeyim şöyle...

    Yüksek müsaadenle sevgili arkadaşım…

    En azından ben böyle düşünüyorum…

    Hiç kopmayan ortak bir bağımız var bizim değil mi?

    Hedeflerimiz çoktu!

    Ama hepsi hayal oldu şimdi…

    Dili yok ki cinayetlerin!

    Şimdi de öyle…

    Birkaç kanlı katil dünyayı mahvediyor…

    Tuh yazıklar olsun onlara…

    Sana da öyle olmuştu! Bir kaç kanlı katil ciğerlerine işlemiş kötülükle ortaya çıkıp döktüler cinayetlerini. Keşke oynamasaydın sen bu oyunu! Bu ne biçim bir dünya bilmiyorum ki dostum! Aşağılık veya yücelik alemine mensup olanlar bile birbirleriyle karışmış durumda. Tıpkı at izinin it izine karışması gibi. İnsanlar öyle ki melek yüzlü iman kisvesi takınıp şeytanca kafeslere koyuyorlar birbirlerini. Bunları görünce insanlığım bana ıstırap ve utanç veriyor...

    Aldanmamak lazım! Onun için önce okumak, öğrenmek, sonra da, yer yüzündeki alemi gezip görmek ve biraz dolanmak lazım. Her kitabı okumak lazım ki işin değişik yanını görmek ve derin düşünmek için aklın bir manası olsun. İnsanca düşüncelerimizi sıraya koyup sadece peygamberlerde bulunan akıl sahibi olmasak da düzgün bir insan olmayı mutlaka başarmalıyız. En önemlisi çok okuyup öğrenmeliyiz...

    Bilen insan aldanmaz!

    Bilir hakikatleri!

    Sürü olmaz bilge insan…

    Bilgi okumakla ve tecrübe ile de olur...

    Bazen tecrübe ilmi bile geçer demişti başarılı cerrah dostum Prof. Dr..Sabayi Bey! Haklıydı galiba…

    Söyleyecek daha çok şeyler var ki. Öyle ki şu dünyada biraz palazlanan hemen karşısındakine boyun eğdirmeye çalışıyor. O durumdayız ki dünya halklarının pek çoğu soysuz bir karışıklık içinde yaşıyor.

    Öyle ki!

    Farkında değiliz ama, zengin- yoksul, işgalci, küstah, terörist, bilgin - cahil, aynı sala binmiş birlikte gidiyoruz…

    Farkında değiliz ama suya gömülmek üzereyiz. Hala yükselen dalgayı görmeden birbirimize nefretle sövüp sayarak kavga ediyoruz. O koca dalgalar bize doğru yükselirken önce düşmanımız batarsa bu yıkıcı dalgayı alkışlayabiliriz de! Başkalarını dışlarken kendi menfaatlerimiz için seferber oluyoruz. Bu durum birbirine düşman olan insanları daha da şeytanlaştırıyor. Oysa insanlarının o kadar çok ortak tarafları ve değerleri var ki! Öyle ki her savaştan sonra dünya daha da aşağı bir düzeye iniyor. Milyonlarca insan boş yere hayatlarını kaybediyor. O savaş bezirganlarının suratına çekinmeden haykırırım bunu! Merak etmeyin siz! Rabbin hakikati var ortada. Gün geçtikçe hakikatin iyice gelişip serpilmesini açıkça göreceğiz. Göreceksiniz bunu! Mevsimsiz bir bahar gibi değil o! Teselliyle insanları avutan kitaplara benzemez ve o bir hakikattir…

    Bilgimin kaynağını o yüce kitaptan aldım ben! Onun ölçüsünde ne bir eksik ne bir fazla vardır. Onun sayesinde edebiyat hayatı ile birlik içindeyim. Yiğitçe adam gibi yaşamanızı sağlayacak o! Yeter ki siz Kur-an’la bilgilenin! Onunla yaşayan hakikat adamıdır. Hayranım ona… Türkçe Meali açıklamasından sabah namazından sonra anlayarak iki sayfa okuyun yeter. Elbette Arapça biliyorsanız o zaman çok dehşetli güzel bir şey olur onu okumak. Bakmayın sizi onu kötülemeye bakan provokatörlere! Kur-an’a karşı çıkan veya amacı dışında yorumlayan cahil şirret, aptal dalaverecilere bakmayın…

    Devamlı söylüyorum! Batılılar yirmi birinci yüz yılı Kur-an’la savaşma asrı olarak ilan etseler de Kur-an mutlaka çok ilerleme kaydedecektir ve dünya mutlaka onunla huzura kavuşacaktır. Özellikle açıklayıcı olması bakımından bu konuya eğliyorum. Allah kitabı Kur-an, insanlığı güzel bir etki alanına doğru sokmaya çalışırken Batılılar bu yanlış mantıkla insanlığı ne kadar ileriye götürmeye kalktılarsa da o kadar pusulayı şaşırdılar. Sözde dünyada gelişme ve refah sağlamaktı amaçları ama hiç biri olmadı. Bu açıdan bakıldığında dünyada bütün rejim sistemleri çökmüş durumda. Bu gün hepsi ne yapmaları gerektiğini kestirememenin şaşkınlığı içinde…

    Hiçbir süper devlet siyasi ve askeri gücünü İnsanlığın Hayrına nasıl kullanacağını düşünemiyor bile. Devletin başına geçmiş kimselerin insanlığı güzel bir etki alanına almak yerine, kaybolma, şaşırma, çığırından çıkmış politikaları ile felaketlere çanak tutarak dünyaya hükmetmeye çalışıyorlar. Tam bir cahil ve diktatör hakimiyeti var dünyada! Bu kötü gelişmeler olayların yanından geçilmeyecek kadar yanlış olduğunu gösteriyor. Batının ve batık siyasetinin yaşam tarzı insanlık dışı ve çok kötü…

    Batı aç gözlü! Dünyaya çok eziyet ediyor. Yıkıcılığı karşısında Arap aleminin bin yıllık aczi yetini görmemek için kör olmak gerekir. Arap ve İslam alemi, Hz. Ömer’den sonra Kur-an Ahlakını yaşanmadığı için tamamen yoldan çıkmıştır. Lüks, konfor, eğlence kuyularına gömüldükçe gömülüyorlar. Onlar kendi başarısız yaşamları yüzünden dünyaya karşı öfke duyuyorlar. Onlara karşı içimde bir hüzün var. Üzülüyorum onlara gerçekten! Nasıl Kur-an geçeğini görmezler? Müslümanlıklarına sahip çıkmazlar ve kendi konforları için Batının bir dediğini iki etmezler...

    Araplar Kur-an dan çok ayrı düştüler. Kur-an’ı merak edip anlayarak okusalar yeter onlara. Onu okumak insan olmak için büyük bir başarıdır. Okuyanlar önce kendileri mutlu olurken insan olmanın keyfine de varacaklardır. Mutlu olmak için insanlar Kur-an’ın içindeki söylenenleri anlasınlar ve uygulasınlar yeter. Kur-an insanlık için sanki bir kitap değil de, ekmek, toprak, su ve güneş gibi bir şey! Öyle ki ondan bir şeyler yazmak bana yaşama sevinci veriyor ve beni güçlendirip gençleştiriyor...

    Sevgili arkadaşım gelelim tekrar bizim hikayemize! Ben artık güzel günlerin ümidiyle kendimi doğru yola yöneltmek istiyorum! İnsan bazı olaylardan dolayı kendini suçlayabiliyor. Sevgili arkadaşım ama biliyorum ki, güneş pisliklere vursa da onun nuruna bir zarar gelmez. O pislik, güneşin hararetiyle kurur da toprak haline gelir. Güzel güneşli günler ümidiyle baktıkça beraber gezdiğimiz fındık bahçelerinden burnuma nemli toprak kokusu geliyor arkadaşım...

    Hatırlar mısın arkadaşım! Filmlerden gördüğümüz yaşam biçimlerinden etkilenip ünlü aktörlere benzemek için hayal kuruyorduk! Ne yazık ki, bütün hayaller gerçekleşmiyor! Sen daha dünya gelmeden gitmek azabını önüme koydun! Kabul et! Çok kibirliydin. Biz kibirden habersiz olunca batılın maskarası olduk gitti demektir! Büyük tutku ve duygular yüzünden alınyazımız kendi suçlarımıza ortak olmak zorunda kalıyor…

    Eşsiz arkadaşım benim! Seni bu kadar severken ve senden hiç ayrılmazken beni böylece bırakıp gidiverdin ha? Bu ölüm de sen gerçekten kabahatsiz miydin? Bu tartışılır. Hele en önemlisi ise, sabretmeyi mutlaka iyi bilmek lazım. Birkaç gün daha işin geri dursun! Önemli değil. Hiçbir şey aceleyle güzel olamaz. Allah gayretidir sabretmek! Bili ki Allah gayreti ortaya güzel şeyler koyar. Sabır yolunu kapatmakta acele etmeyeceksin! Körün kuyuya düşmesine şaşılmaz ama yolu görenin düşmesine şaşılır…

    Ah kardeşim, kaza ve kaderin çeşit çeşit işleri vardır. Kaza ve kaderden kaçmanın imkanı yok! Adamın gözünü Allah nasıl isterse öyle bağlıyor işte! Göze perde indi mi insan ne yukarıyı ne aşağıyı ne de bunca şeyi görmez oluyor.

    Ben ise, bu kötü olaylar olmadan evvel görebilmek kabiliyetine biraz osun sahiptim. Fakat ben bu duygularımı sana söyleyecek kadar cesur değildim. Ne yazık ki bütün ana başlıklarımız böyle! Ama ben kendime söz verdim. Bunları söylemezsem olmaz. Çünkü ölümsüz gençliğin olmalıydı senin. Daha o genç yaşta ölmemeliydin. Hakkında ayrıntılara yavaş yavaş gireceğim. Sevgili eşsiz arkadaşım bunu yapacağım! Hiç kusura bakma…

    Seninle öte alemde karşılaştığımızda tekrar yeniden doğuşu yaşarız belki de! Kim bilir? Biliyorum ki seninle olan dostluğunuz tebeşirle yazılmış bir yazı gibi silinip gitmeyecek! İnan buna! Yazarlık bile yetmiyor sana ulaşmaya! Mektup atmak yasak, telefonla konuşmak yasak! Bilmem ki hangi sudan içer hangi ekmekten yersin? Senin oradaki yaşantın hakkında hiçbir şey bilmiyorum. Aramızda sanki konuşulmamış ve yarım kalmış sözler var gibi geliyor bana! Bunları tamamlamazsak ayıp olacakmış gibi geliyor. Aklıma geldiğin zaman yolunu kaybetmiş insan hüznüyle bakıyorum. Dolu dolu yağan yağmur gibi sana şiirler yazarken ağlıyorum…

    İçimden keşke burada olsaydın diyorum!

    Duygularım kelimeleri aşıyor…

    Bak yine yaz geliyor…

    Cemreler bile düştü!

    Ama sen yoksun ya…

    Bu durum hep kalbimi sızlatmıştır benim…

    Neden kan gövdeyi götürdü böyle?

    Evet!

    Ben şikayetçiyim!

    Gerekli miydi bu kan?

    Şaşırma!

    Ufak tefek şiirler yazacağım sana…

    Neden sebebini açıklamaya yanaşmıyorsun arkadaşım?

    Ürperti duyuyorum yaşadıklarına…

    Ölümün beni mahvetti…

    Oynamayacaktın bu kan akıtan oyunu!!

    Bu garip hallere neden düştüğünü söyleyebilir misin?

    Neydi o sendeki taşkın delilik, kusur aramak ve karamsarlık?

    Zehir ettin bana gençlik yıllarımı...

    Sana karşı bir öfke duymuyorum dersem yalan söylemiş olurum!

    Beni bırakıp gitmeni hala hazmedemiyorum…

    Ne haset adamım değil mi?

    Uçan kuşu bile kıskanıyorum arkadaşlığımızdan…

    Senin cesaretin yanında korkağın biriydim ben!

    Ben hiçbir zaman senin kadar cesur olmadım…

    Yoksa bunları yazmakla boş yere kıskançlık duygularına kapılıp seni aldattığımı mı sanıyorsun? Belki de doğrudur! Gözümü senin gibi hırs bürümüş olabilir belki benim de! Olamaz mı? Belki de sana haksızlık ediyorum! Seni özlüyorum. Bu yüzden senin romanını yazıyorum. Şimdilerde sadece doludizgin seni yazıyorum. Şu romanın bitsin sana bir de şiir kitabı yazacağım. Şöyle uzunca bir şiir kitabı! İçimi sana açıp yazacağım güzel ses ve sözlerle dolu. Sana yazacağım o kadar şey var ki! Senin için yazdığım her satırda, sana yapılan haksızlığın canına okumak için

    Enjoying the preview?
    Page 1 of 1