Professional Documents
Culture Documents
19. yüzyılın önemli ve değerli bir yeri vardır. Her alanda, her yönde
büyük gelişmelere sahne olmuştur. Bilim ve teknik alanındaki gelişmeler,
medeniyet yönünde hızlı ilerlemeleri getirmiştir. Bunun sonucu, bir yandan
hayat kuralları değişmiş ve bu gelişme, hızla toplum kurallarını etkilemiş, öte
yandan da, devlet düzenlerini değişikliğe zorlamıştır. İşte Atatürk İnkılapları da
böyle bir zorunluluğun sonucudur.
MİLLİYETÇİLİK;
Bir insan topluluğuna millet diyebilmek için bazı niteliklerin o toplumda olup
olmadığı saptanmalıdır. Bazı anlayış biçimlerine göre, bir topluluğun millet
sayılabilmesi için ırk birliğinin olması gerekmektedir. Bu eksik bir görüştür. Aynı
ırktan olmadıkları halde bugün milletlikleri tartışılmaz topluluklar vardır,
İsviçreliler ve Amerikalılar gibi... Bazılarına göre ise millet olmanın baş şartı
aynı dili konuşabilmektir. Bu da her zaman doğru sayılamayacak bir görüştür.
İsviçre'de üç ayrı dil konuşulur ama bütün İsviçreliler bir millettirler. Buna
karşılık aynı dili konuşan pek çok Arap milleti vardır. Iraklılar ile Faslılar aynı dili
konuştukları halde aralarında büyük farklar bulunur, ikisi de ayrı birer millet
sayılabilirler.
Kimileri de millet olmanın baş şartı olarak din birliğini kabul ederler.
Kuşkusuzdur ki, artık bu da savunulamaz bir görüştür. Bugün dünyanın en
büyük milletlerinden sayılan Japonların içinde çok çeşitli dinler vardır. Gene ayrı
birer din gibi kabul edilebilecek Katoliklik ile Protestanlık Almanya'da,
Amerika'da yan yana yaşamaktadır. Ama aynı dinden oldukları halde
Müslümanlar hiç bir zaman tek bir millet sayılamamışlardır.
Öyle ise sayılan bütün bu şartlar bir insan topluluğunun millet olmasına
yetmemektedir. Aynı toprak parçası üstünde yaşayan insanların millet olması
için ilk şart, ortak bir geçmişe, kader birliğine, ortak bir gelecek hedefine sahip
olmaktır. Bu, en tutarlı ve geçerli bir görüştür. Milliyet bağı böylece maddi
olmaktan çok manevi bir ilişkidir. Bu görüşü benimseyen Atatürk, milleti şöyle
tanımlamaktadır: Bir insan topluluğunun millet sayılabilmesi için "Zengin bir
hatıra mirasına, birlikte yaşamak hususunda ortak istekte samimi olmaya,
sahip olunan mirasın korunmasını birlikte sürdürebilmek konusunda iradelerin
ortak bulunmasına, gelecekte gerçekleştirilecek programın aynı olmasına,
birlikte sevinmiş, birlikte aynı ümitleri beslemiş olmaya" ihtiyaç vardır. İşte bu
ana şartları taşıyan bir insan topluluğu millet sayılır. Gene Atatürk'e göre, bu
şartların doğal sonucu, ortak milli bir düşünce, ideal ve en önemlisi ortak dilin
ortaya çıkmasıdır. Gerçi dil birliği millet olmanın baş şartı değildir ama insanları
düşünce, ruh ve kültür açısından birbirine bağlayan ana dilin, pek çok millette
tek olduğunu da unutmamak gerekir.
Görülüyor ki, Atatürk, Türk milletini ırk veya din esası üzerine oturtmamıştır.
Zaten akılcı bir yaklaşımla buna imkân da yoktur, özellikle Anadolu'daki Türk
toplulukları başka ırklarla, yüzlerce yıldan beri kaynaşmış durumdadırlar.
Anadolu'nun uygarlıkları birbirine bağlayan bir bağ olması bu sonucu
doğurmuştur.
Milliyetçilik, kendilerini aynı milletin üyesi sayan kişilerin hissettikleri, bir arada
aynı sınırlar içerisinde bağımsız bir hayat sürmek ve teşkil ettikleri toplumu
yüceltmek isteğidir.
Milliyetçilik, yani millet duygusu bir millete mensup fertlerin, milli tarihlerine,
milletlerin mazideki hem parlak başarılarına, hemde felaket ve ızdıraplarına
karşı derin bir ruhi bağlılık ve hürmet hissidir. Milliyetçilik sadece ortak geçmişe
bağlılık değil, istikbale yönelik amaç, paye ve düşünceler açısından da
birliktelik ifade eder.
Niteliklerine bir bakalım :
• Mantıki düşünceye, sağduyuya ve adalete dayanır. Kültürlü fert ve
milletlerin milliyetçiliğidir. Başka milletlerin de hürriyetine, istiklaline
hürmet eder.
• Sosyolojik ve psikolojik esaslara dayanır. Kafatası ve kan tahlili ile
uğraşmaz. Eşit değerler arar, hürriyetçidir.
• Üstün millet - aşağı millet nazariyesini reddeder. Kendi milletinin diğer
milletler üzerinde hukuk, hürriyet ve adalet esaslarına aykırı bir yolda
tahakküm hakkı olduğunu iddia etmediği gibi, diğer devletlerin de kendi
milleti üzerinde tahakküm teşebbüslerini de fikirle, kalemle, gereğinde
silahlı mücadeleyle reddeder. Modern milliyetçilik saygı esasına dayanır,
barışçıdır.
• İdealist bir nitelik taşır, iyimserdir.
• Modern milliyetçilik, sınıf, zümre ayrılığına ve sınıfların tahakkümüne
karşıdır.
• Modern milliyetçiliğin bir diğer özelliği de bilime dayalı olmasıdır.
• Demokrasiye yer verir ve demokratik bir nitelik taşır. Şuurlu milliyetçilik
ancak hür ve demokratik milletlerde ortaya çıka bilir.
• Irkçılık, kozmopolitizm, mukaddesatçılık, şövenizm, totaliter milliyetçilik
ve komünizm gibi akımlara karşıdır. Bu akımlarla milliyetçiliği
bağdaştırmak mümkün değildir.
HALKÇILIK
Halk kelimesi kullanılış amacına göre çeşitli anlamlar ifade eder. Bir
anlamda Türkiye halkı, Türkiye’de yaşayan insan topluluğudur. Yabancılar da
halk deyimine dahil olurlar. Diğer anlamda Türk halkı denildiğinde Türkiye’de
yaşayan, millet bağı ile devlete bağlı bulunan insan topluluğu anlaşılır. Bu
anlamda milletle halk arasında yakın bir ilişki vardır.
Atatürk, daha TBMM açılır açılmaz, yeni kurulan devletin bir halk
devleti olduğunu belirten pek çok konuşmalar yapmıştır. Artık halk, bir kişi
tarafından yönetilmemekte, kendi kendini yönetmektedir.
“Türkiye Cumhuriyeti yalnız iki şeye güvenir: Biri millet kararı, diğeri
en ağır ve müşkül şartlar içinde dünyanın takdirlerine hakkı ile layık görülen
ordunun kahramanlığı” diyen Atatürk, milli mücadelenin en karanlık
günlerinde, yanında bulunan sadık yakınlarından gazeteci Yunus Nadi Bey’in; “
Her kerameti Meclis’ten beklemek niyetinde miyiz?” diye sorması üzerine,
Mustafa Kemal’in verdiği cevap şu olmuştur: “Ben her kerameti meclisten
bekleyenlerdenim. Bir devreye yetiştik ki onda her iş meşru olmalıdır. Millet
işleri de ancak milli kararlara istinat etmekle, milletin hissiyat-ı umumiyesine
tercüman olmakla hasıldır. Milletimiz çok büyüktür. Hiç korkmayalım. O, esaret
ve zillet kabul etmez. Fakat onu bir araya toplamak ve kendisine; “Ey Millet,
sen esaret ve zillet kabul eder misin diye sormak lazımdır. Ben, milletin
vereceği cevabı biliyorum... Bizim bildiğimiz hakikatler milletçe de tamamen
malum olunca, onun kararlar bahsinde bizim gibi düşüneceği muhakkaktır.
Ben, bilakis milletin bu hususta daha salim, daha kati kararlar vereceğine
kaniim.” Esasen Mustafa Kemal’in planının temel unsuru, Milli Mücadele
hareketini halka maletmek ve liderliğe seçimle gelmek olmuştur.
LAİKLİK
Laiklik demek dinsizlik demek değildir. Din bir vicdan işidir. Dini,
toplumun devamını sağlayan bir unsur olarak gören Atatürk, bu konuda şöyle
söylemiştir: “Din lüzumlu bir müessesedir. Dinsiz milletlerin devamına imkan
yoktur. Yalnız şurası var ki din, Allah ile kul arasındaki bağlılıktır. Softa sınıfın
din simsarlığına müsaade edilmemelidir. Dinden maddi menfaat temin edenler
iğrenç kimselerdir. İşte biz bu vaziyete muhalifiz ve buna müsaade etmiyoruz.
Bu gibi din ticareti yapan insanlar, saf ve masum halkımızı aldatmışlardır. Bizim
ve sizlerin asıl mücadele edeceğimiz ve ettiğimiz bu kimselerdir.”
Yalnız Yunus değil, Mevlana, Hacı Bektaş Veli gibi Türk İslam
büyükleri de vicdan özgürlüğüne saygı göstermişlerdir.
DEVLETÇİLİK
İNKILAPÇILIK