You are on page 1of 33

AÞK, HÜZÜN ve BÂKÎ

Mustafa Hatipler
Mustafa HATÝPLER

AÞK, HÜZÜN ve BÂKÎ

Yayýn Yönetmeni
Editör
: Bilal Özbay
: Zeynep Özkan
AÞK, HÜZÜN ve BÂKÎ
Kapak Tasarým : Gökhan Koç
Ýç Tasarým : Yeliz Yýldýz

Baský-Cilt: Bayrak Matbaasý


Tel: 0212 493 11 06
1. Baský: Haziran 2009 Ýstanbul
ISBN: 978-9944-469-23-4

© Tüm yayýn haklarý Lamure’ye aittir.


Kaynak gösterilerek alýntý yapýlabilir.

Kitap Yayýncýlýk San. Tic. A. Þ.


Merkez Mah. Karaoðlanoðlu Cad. Konut Sk. No: 9
Mahmutbey / Baðcýlar - Ýstanbul
Tel: (0212) 447 33 37 pbx Faks: (0212) 447 33 89
www.lamurekitap.com-lamure@lamurekitap.com
Yayýnlanmýþ Eserleri;
“Sosyo-Ekonomik Yapýsýyla Edirne” (Ortak yazar grubu),
“Az Geliþmiþ Ülkelerde Sýcak Para Yýkýmý”,
“Eðitim ve Kalkýnma”,
“Serbest Bölgeler ve Avrupa Serbest Bölgesi”,
“Bosnalar Yeni Deðil”,
“Sevgisi Yetmiyor Çiçeklerin”,
“Ayrýlýðýn Ölümün Diðer Adý”,
“Karagöz Çiçeðim”,
“Düþbeyazý”,
“Düþbeyazý” (Bulgarca),
“Tutsak”,
“Haber Býrak Rüzgârlara”,
“Ay Düþtü Geceden”,
“Uzun Ýnce Bir Yol”,
Mustafa Hatipler “Gülü Çizdik Gözbebeklerimize”,
24.11.1959 Edirne’de doðdu. Ýlk ve orta öðrenimini Edirne’de tamamladý. “Selanik’ten Edirne’ye Ýnsan Ziyanlýðý”.
Yüksek öðrenimini Bursa Ý.T.Ý.A. Ýþletme Fakültesi Muhasebe-Vergi bölü-
münde yaptý. Serbest Ticaret Bölgeleri tez konusuyla lisansüstü eðitimini 2004, 2005, 2006 ve 2007 yýlýnda Kýrcali’de düzenlenen Balkan Yazarlar
tamamladý. Halen Doktora tez aþamasýnda. Bursa’da 1981 yýlýnda, Edirne’de ve Þairler Konferansýna, 2005 Mayýs ayýnda Sofya’da düzenlenen Dünya Yazar-
1983 yýlýnda baþladýðý mesleðine S.M.M.M. olarak devam ediyor. Türkiye lar ve Þairler Birliði Konferansýna Türkiye adýna katýldý. Sunumda bulundu.
Beyzbol Federasyonu yönetim Kurulu üyesidir. Edirne Anýt Eserler Derneði Türkiye Yazarlar Birliði üyesidir.
ve Kýzýlay Süleoðlu Baþkanýdýr. Ayrýca, Ýstanbul Bayrampaþa Belediye Baþ-
Türk Kütüphaneciler Derneði Edirne Þubesi Yönetim Kurulu Üyesi,
kanlýðýnca kurulan Bayrampaþa Balkan Kültür Merkezi’nin koordinatörü
olarak görev yapmaktadýr. TÜFAD Üyesi.
1972 yýlýndan bu yana þiir ve edebiyat dünyasý içinde yer almakta. Evli ve iki çocuk sahibidir.
Yeni Devir, Yeni Þafak gazetelerinde yazýlarý yayýnlandý. Ýngilizce ve Makedonca biliyor.
Baþta Bursa Marmara Gazetesi olmak üzere, Batý Postasý, Vize Postasý,
Sonhaber, Edirne Haber, Hudut, Edirne, Vatandaþ, Keþan Önder isimli yerel
gazetelerde ve birçok yerel gazetede yazý ve makaleleri yayýnlandý.
Ayvakti, Kardelen, Oluþum ve Ozan Aðacý dergilerinde yazý ve þiirleri
yayýnlandý. Uzun süre ETSO dergisi ve ETSO gazetesi’nin Yazý Ýþleri müdür-
lüðünü ve genel yayýn yönetmenliðini yaptý.
ÝÇÝNDEKÝLER

BÂKÎ KÝMDÝR?............................................................................. 9
GÝRÝÞ YERÝNE............................................................................ 13

1. BÖLÜM
"LÂLE-Ý NUMÂN" OLMAK ÜZERÝNEDÝR ............................ 17
GAZEL ........................................................................................ 20

2. BÖLÜM
"HÂR-I ZAHMINDAN ÇEKTÝÐÝM" ÜZERÝNEDÝR ............... 35
GAZEL ........................................................................................ 38

3. BÖLÜM
"MÝHNET Ü HÝCRANIM" ÜZERÝNEDÝR................................ 49
GAZEL ........................................................................................ 52

KAYNAKLAR ............................................................................. 64
9 Aþk, Hüzün ve Bâkî

BÂKÎ KÝMDÝR?
Divan þiirinin beþ büyük üstadýndan biri olarak kabul edilen
(diðerleri; Fuzuli, Nef’ i, Nedim, Þeyh Galib) Bâkî, XVI. asýrda yaþa-
mýþtýr. Devrinde “Sultanü’þ-þuara” lakabýyla anýlan þairin þöhreti daha
sonraki asýrlarda da devam etmiþ ve günümüze kadar gelmiþtir.
“Bâkî, manzumelerinin iç ve dýþ ahenginde Osmanlý saltanatýnýn
ihtiþamlý sesini, devrin bütün þairlerinden üstün bir söyleyiþle akset-
tirmeðe muvaffak olmuþtur” 1
Bâkî’nin asýl adý Mahmud Abdülbâkî’ dir. Fatih Cami’i müezzinle-
rinden Mehmed Efendi’nin oðludur. 1526 yýlýnda doðan Bâkî, fakir
bir ailenin mensubu olmasý dolayýsýyla, çeþitli iþlerde bulunmuþ, fakat
okuma ve öðrenmeye karþý içinde büyük arzu ve heves taþýdýðý için
medreselere devam imkaný bulmuþ ve iyi bir tahsil görmüþtür.
Medresede talebe iken þiir söylemeye baþlayan Bâkî, henüz 18-19
yaþýnda iken Ýstanbul þairleri arasýnda iyi bir mevki kazanmýþ ve
dikkati çekmiþtir. 1561 yýlýnda daniþmend 2, bir müddet sonra da
müderris olan þair, önce Silivri’ye, sonra Ýstanbul’da Murad Paþa
medresesine tayin edilmiþtir.
Bâkî’nin en büyük arzusu þeyhülislamlýða yükselmek olmuþtur.
Ancak þeyhülislamlýða yükselmeden 1592 yýlýnda emekliliðe sevk
edilmiþtir. Bilâhare hastalanarak yataða düþmüþ ve 1600 yýlýnda vefat
etmiþtir.
________________
1 N. Sami Banarlý, Resimli Türk Edebiyatý, Ýst., 1985, s. 582
2 Ýstanbul Sahn-ý Seman medreselerinde oda sahibi olmaya hak kazanmýþ
öðrenciye verilen unvan (MH).
10 Mustafa Hatipler 11 Aþk, Hüzün ve Bâkî

Cenaze namazýný devrin Þeyhülislamý Sun’ullah Efendi kýldýrmýþ Bâkî’nin Dîvân’ ý okunduðu topraklarda bir “Bâkî Mektebi” oluþ-
ve cenaze namazýnda, tabutuna karþý, masýna neden olacak kadar etkili olmuþtur.
“Kadrini seng-i musallada bilüp ey Bâkî Kanuni Sultan Süleyman’a yazdýðý Mersiye’si týpký Divan’ý gibi
Durup el baðlayanlar karþýna yâran saf saf” beytini okumuþtur. ölümsüz bir eserdir.
Mezarý Edirnekapý dýþýnda, Eyüp’e giden yolun kenarýnda bulun-
makta iken, daha sonra içeriye alýnmýþtýr.
Bâkî’ nin baþlýca eserleri þunlardýr; MERSÝYE’DEN
Olsun gamýnda bencileyin zâr-u bî karâr
1- Dîvân
Âfâký gezsin aðlayarak ebr-i nev bahâr
2- Meâlimü’l-Yakîn
Tutsun cihâný nâle-i mürgân sûbh- dem
3- Fezâilü’l-Cihâd
Güller yolunsun âhu figân eylesün hezâr
4- Mekke Tarihi
Sünbüllerini mâtem idüp çözsün aðlasun
5- Hadîs-i Erbaîn Tercümesi
Dâmâne döksün eþk-i ferâvâný kühsâr
Çok genç yaþýnda þöhret kazanan, üstadlýðýný kabul ettiren Bâkî, Andýkça bû-yý hulkunu derdünle laleveþ
dört padiþah devrinde deðer ve itibarýný muhafaza etmiþ, Fuzûlî gibi
Olsun derûn-ý nâfe-i müþk-i Tetâr târ
çok büyük bir þairle çaðdaþ olmasýna, devrinde büyük þairler yetiþmesi-
ne raðmen, parýltýlý ve ahenkli þiiriyle bütün bir XVI. asra hâkim olmuþ, Gül hasretinle yollara tutsun kulaðýný
“Sultanü’þ-Þuara” olarak tanýnmýþtýr. Nergis gibi kýyâmete dek çeksin intizâr
Gazel tarzýnýn eriþilmez üstadý ve divan þiirimizin en zirvelerinden Deryâlar etse âlemi çeþmi güher- feþan
biri olarak kabul edilen Bâkî’nin, þöhreti Tanzimat’tan sonra da Gelmez vucûde sencileyin durr-i þâhvâr
devam ederek, günümüze kadar gelmiþtir. Ey dil bu demde sensün olan bana hem nefes
Bugün de bazý kaside ve gazelleri ve Kanuni için yazdýðý terkib-i Gel nây gibi inleyelim bâri zâr zâr…. 3
bend þeklindeki mersiyesi, edebiyatýmýzýn en güzel manzumeleri olarak
vasýflandýrýlmaktadýr.
Bu çalýþmamýzda kaynak olarak kullandýðýmýz Dîvân’ý, Bâkî’nin ve
edebiyatýmýzýn en çok okunan eserlerinden biridir. Þairini þöhret eden
bu eser Ýstanbul’dan Hindistan’ a kadar son derece geniþ bir coðrafyada
________________
okunmuþ ve tanýnmýþtýr.
3 Ýsmet Zeki Eyuboðlu, Bâkî, Kitaþ Yayýnlarý, Ýst., 1972, s. 185
13 Aþk, Hüzün ve Bâkî

GÝRÝÞ YERÝNE
BÂKÎ’ NÝN AÞK VE HÜZÜN VADÝSÝNDE
NASIL BÝR YOLCULUK YAPILIR?
"Bir aþký, baþka aþk söndürebilir. Sevgiliye kavuþmak hasretiyle yanýp tutuþtuðundan mýdýr bilinmez
Aþkta ne yükseklik, ne alçaklýk, ne de akýllýlýk ve þair yüreði, ne zaman ve nasýl patlayacaðý bilinmeyen yanardaðlar
akýlsýzlýk vardýr. Hafýzlýk, þeyhlik, müritlik yoktur. gibidir. Öyle ki bu patlayýþlardan lav yerine þairin yüreðinin parçacýk-
larý savrulur yeryüzüne. Bu patlamalar alýr götürür þairi; kah yarin
Sadece aþaðýlanma, aþaðýlýk ve rintlik vardýr. ayaðýnýn bastýðý bir toprak, kah yarin ayaðýna düþen bir toz parçasý
Ýnsanýn topraðýný, aþk þebnemi ile yoðurduklarý için yapar. Þair bu volkan yürekle tutunamaz da;
alemde yüzlerce fitne ve kargaþalýk peyda olur.
Aþkýn yüzlerce neþteri, ruhun damarlarýna sokuldu ve “Bende Mecnun’ dan fuzûn âþýklýk istidadý var
oradan gönül adý verilen bir damla aldý... Aþýk-ý sadýk menem Mecnun’un ancak adý var” 4
Aþk öyle engin bir denizdir ki, ne kenarý vardýr,
ne de ucu bucaðý vardýr..."
diyerek sevgisinin Mecnun’un ölümsüz, dillere destan aþkýndan
Mevlana daha çok olduðunu söyler. Bununla da yetinmez þair; daðlarý yýkar yol
eyler. Ve hatta aþkýnýn bedelini, sevmenin bedelini ödemek için;

“Bir þeb ki haclegâh-ý Hüsrevi tezyin ettiler


Hun-ý Ferhad-ý kýnâ-yý pay-ý Þirin ettiler” 5
diyerek, kanýndan sevgilinin ayaðýna kýna yapmalarýna rýza gösterir.
________________
4 Kenan Akyüz, Süheyl Beken, Sedat Günsel, Mujgan Cunbur, Fuzuli Divaný,
Akçað Yayýnlarý, Ank., 1990, s. 167.
5 Nevres. Nevres-i Kadim. Ayrýca Ýzzet Molla Divaný’ndan; “Berk-i gülle
andelib-i zarý tekfin ettiler/Bir gülistan beytini kabrinde telkin ettiler.”
14 Mustafa Hatipler 15 Aþk, Hüzün ve Bâkî

Kýsacasý þair yüreði tam bir yangýn yeridir. “Külbe-i Ahzân”dýr, “âteþ-i Defalarca haykýracaðýz; Selim-i Sani gibi;
niran”dýr. Hüzün harmanýdýr þair yüreði. Aþkla, çileyle, sevgiyle birlikte
hicran döveniyle dövülür. Canýn da cananýn da susuz olduðu hüzün “Biz Bülbül-i muhrik demi þekvayý firakýz
vadisidir þair yüreði. Ateþ kesilir geçse saba gülþenimizden”…
Hele hele bu yürek þairliðini üç kýtada hissettirmiþ þair Koca
Bâkî’nin hüzün vadisinde nasýl bir yolculuk yapacaðýz? Bu yolculuðu
Bâkî’ye ait ise ondaki yangýnlarý söndürmek mümkün olmaz. Hele he-
neyle yapacaðýz ve duraklarýmýz neresi olacak? Elbette bu sorularýn
le bu yürek, divaný Hindistan’da bile okunan o koca þaire ait ise on-
cevabý okuyanýn kendi hissiyatýnda kalacak. Ama biz, önce, Onun sev-
dan çýkan lav parçalarý; sevgiyi, aþký, hasreti, vuslatý taþýyan lav par-
gisini, kendini tarif ediþini, sevgiliden istediklerini, yalvarmalarýný ve
çalarý, 350-400 yýllýk bir zamaný mükemmel Ýstanbul þivesiyle bugünle-
aðlamalarýný görelim hüzün vadisinde. Sonra sevgilinin cevaplarýný
rin tazeliðine taþýr. Hem de kalplerimizin derinliklerinde muhteþem ür-
görelim ve en sonunda insanoðlunun deðiþmez sonunun, vedalarýn ve
periþler meydana getirerek...
elvedalarýn Bâkî’deki akisleriyle çýkalým bu hüzün harmanýndan.
Biz bu naciz satýrlarla ve bu mecalsiz kelimelerle bu dev þairin ya- Üzerimizde hüznün tunç yeleði, gözlerimizde gözyaþýmýz ve yüreði-
zýlamayacaðýný bilenlerdeniz. Biliriz ki Bâkî gibi þairler kolay yazýlmaz mizde unutulmuþ ikindilerin mahzun gölgesi…
ama hissedilir… Ancak; Onun aþký, çileyi ve aðlamayý ele aldýðý bazý
Bu bir yolculuk mu olacak yoksa “bir yerde vahim bir yanlýþ yapýlmýþtýr”
beyitleri ile Onun hüzün vadisine girebilir, bir nebze olsun orada ka-
diye haykýran günümüz þairlerinin dev ismi Attila Ýlhan’ýn dizelerinde;
labiliriz umudundayýz. Kitabýmýzýn adýný “Aþk, Hüzün ve Bâkî” ko-
yuþumuz bundan… Çünkü Bâkî, aþkýn ve hüznün þairidir. “ne þair kalmýþ ülkede ne þiir
Bizim onun aþk ve hüzün vadisine yolculuðumuz bildik yolculuk- divanlar unutulmuþ
larýmýzdan olmayacak þüphesiz. Çünkü bu yolculukta yüreðimizi mesneviler paramparça
avuçlarýmýza alarak yola devam edeceðiz. Çünkü bu yolculukta za-
ey þairlerin sultaný ey Bâkî
man zaman maðrur, zaman zaman maðdur olan ve hemen her halde
inanýlmaz kafiyeler düþürüp yýldýzlardan
sevgiliye sadece sevgi besleyen bir þairin yüreðiyle birlikte olacak
yüreðimiz. Belki Ondan daha fazla sevdiðimizi düþünerek gururlana- (mef’ûlü mefâilü )
caðýz, belki sevemediðimiz zamanlarý hatýrlayýp hayýflanacaðýz. ruhunla söyleþirim”
Her halükarda þairin yüreðini yüreðimizde hissedeceðiz. Sevgi ve dediði gibi Bâkî’nin ruhuyla bir söyleþi mi olacak buna siz karar
aþk sâri bir hastalýk gibi yayýlacak damarlarýmýza. Baþka türlü vereceksiniz.
nasýl “ateþ kesilir geçse saba gülþenimizden…”
Ýþte Aþk, iþte Hüzün ve iþte Bâkî…
1. BÖLÜM

"LÂLE-Ý NUMÂN"
OLMAK ÜZERÝNEDÝR
19 Aþk, Hüzün ve Bâkî

“Kýssa-i gussa-i zülfün ne dýraz eyleyelüm”


Bâkî

“Zülfünün gam hikâyesini


ne uzun eyleyelim…” 6

________________
6 Muallim Naci, Osmanlý Þairleri, (Çev. Cemal Kurnaz), MEB yyn., Ýst., 1985,
s. 50
20 Mustafa Hatipler 21 Aþk, Hüzün ve Bâkî

GAZEL Günümüz Türkçesiyle:


Müheyyâ oldu meclis sâkiyâ peymâneler dönsün “Ey saký meclis donandý kadehler dönsün
Bu bezm-i ruh-bahþýn þevkýna mestâneler dönsün Cana can katan bu meclisin coþkusu uðruna esriyenler dönsün

Dilâ câm-ý þerâb-ý aþk-ý yârý þöyle nûþ it kim Ey gönül, yârin aþk þarabý kadehini öyle iç ki
Felekler güm güm ötsün baþýna humhâneler dönsün Gökler güm güm ötsün baþýnýn içinde fýçýlar dönsün

Hayâl-i þem-i ruhsârýn ko yansun hâne-i dilde Býrak gönül evinde yanaðýnýn hayali mumu yansýn

Perin ol þem’a yakub þevkile pervâneler dönsün Pervaneler kanatlarý coþkuyla o mumda yansýn dönsün

Sen aðyâr ile devr itdün þehâ peymâneyi dâim Ey sultaným, sen kadehi yabancýlarla döndürdün boyuna

Ser-i kûyin dolanup âþýk-ý dîvâneler dönsün Kendinden geçmiþ âþýklarýn da sokaðýnýn baþýnda dönsün

Bu bezm-i dilküþâye mahrem olmaz Bâkýyâ herkes Ey Bâkî,bu gönül açýcý meclise herkes gelemez,

Di gelsün ehl-i diller gelmesün bigâneler dönsün…. Söyle, gönül iþinden anlayan gelsin, anlamayanlar dönsün… 7

________________
7 Eyuboðlu, a.g.e., s. 165
22 Mustafa Hatipler 23 Aþk, Hüzün ve Bâkî

Biz yanardað dedik ancak Bâkî gelincik olduðunu söylüyor. Aþk


ateþiyle yanmýþ kavrulmuþ ve üstelik de çölde çiçek açmýþ bir gelincik.
Lale-i duhteri... lale-i nu’mân *...
Aþk çölünün lâle-i nu’mâný olmak... lale-i nu’mân... gelincik…
"LÂLE-Ý NU’MÂN" OLMAK ÜZERÝNEDÝR kenarý kýrmýzý ortasý siyah… aþk padiþahýnýn ezelden kölesi olmak,
muhabbet mülkünün yüce þanlý sultaný olmak ve çöllerin lâle-i
“Ezelden þâh-ý aþkýn bende-i fermânýyýz cânâ numâný olmak... ve sonra yalvarmak sevgiliye; lütuf bulutunun su-
Muhabbet mülkünün sultân-ý âli þânýyýz cânâ” yunu susuzluktan kavrulmuþ, aþk ateþiyle yanmýþ ve kýpkýrmýzý, kan
renginde laleye dönmüþ bu þairden esirgemesin diye. Bu nasýl yan-
“Ey sevgili, ta ezelden beri aþk padi- maktýr ey Bâkî...
þahýnýn emir kuluyuz. Bu yüzden de
Bâkî’ nin sevgiliden su talebinde bulunmasý elbette sebepsiz deðildir.
sevgi ülkesinin þanlý sultanýyýz.”
Ayrýca Onun gerçek susuzluðu sevgisinedir sevgilinin.
Tezat sanatýnýn eþsiz güzellikteki bir örneði ile atýyoruz adýmýmýzý
hüzün vadisine. Önce “bende-i ferman” olduðunu fýsýldar kulaðýmýza “Cân la’ lin eyler arzû yâr içmek ister kanumý
þair ve hemen ardýndan “sultân-ý ali þân” olduðunu haykýrýr. Bâkî, aþk Ya Râb ne vâdidür bu kim cân teþne, cânân teþnedür”
padiþahýnýn fermanlý kölesidir, muhabbet ve sevgi ülkesinin ise anlý
þanlý sultanýdýr. “Can, sevgilinin dudaðýný ister, sevgi-
Adým adým yürüyelim þairimizle birlikte aþk ve hüzün vadisinde. li de kanýmý içmek ister. Ya Rab, bu
Þairimiz biraz daha anlatsýn bize kim olduðunu. Onu kendi anlattýk- nasýl vadidir ki can da canan da
larýyla tanýyalým. susuzdur.”

Bir istiare (dudak yerine lâl kullanýlarak), bir cinas (can-ca-


“Sehâb-ý lütfun âbýn teþne dillerden dirið etme nan), bir de mürettep leffi neþr (can lâlin eyler arzu-can teþne; yar
Bu deþtin baðrý yanmýþ lâle-yi nu’mânýyýz cânâ” içmek ister kanumý-canan teþne) ile sanatlarýn toplandýðý bir beyit
karþýlýyor bizi.
“Lütuf bulutunun suyunu, yüreði
Bu nasýl vadidir Bâkî, çölde lâle-i numân, vadide susuzluk...
susuzluktan kavrulmuþlardan esirgeme
Ýþte Bâkî’ nin vadisinin özelliði de budur.
ey sevgili, Biz bu aþk çölünün baðrý
________________
yanýk (lâle-i nu’mânýyýz) gelinciðiyiz”
* Lâle-i Nu'mân; bir çeþit dað lâlesi, yabani lale, dað þakayýðý, gelincik.
24 Mustafa Hatipler 25 Aþk, Hüzün ve Bâkî

Bâkî’nin muhabbet ülkesinin þanlý sultaný olmasý, Onun meydaný “Zahit bizi tan eyleme
melamette savaþmasýný engellemez. Hatta O, sevgilinin yolunda Hak ismin okur dilimiz
savaþmayý deðil ölümü bile küçümser... Sakýn efsane söyleme
Hazrete varýr yolumuz”
“Tân mý gam öldürse meydân-ý melâmette beni
Bu neberd-i ýþktýr ancâ dilâverler düþer” diye uyardýðý sonrasýnda da;

"Gam beni melâmet meydanýnda


“Erenlerin çoktur yolu
öldürse buna þaþýlmaz. Bu bir aþk
Cümlesine dedik beli
savaþýdýr ve bu savaþta nice yiðitler
düþer (ölür kalýr)." Gören bizi sanýr deli
Usludan yeðdir delimiz”
Melâmet meydanýnda gamdan ölmek. Üstelik melâmi olarak...
Halkýn karþýsýnda küçük olarak, alçaltýlmýþ olarak, deðersizleþmiþ biri
diye anlattýðý ve en sonunda da;
olarak…
"Bî seri pâ" (baþsýz ve ayaksýz) olarak... Yakasý yýrtýk, baþ-ayak
“Muhy-i sana ola himmet
çýplak olarak...Mezar taþýnda bile bir taþ olmadan…
Âþýk isen cana minnet
Belki bir Ýsmail Maþuki, belki bir Irakýzade Hasan Efendi gibi
Cümle âlemlere rahmet
yani…
Saçar þu yoksul elimiz…”

Hani Muhyi’nin;
diye tarif ettiði Melamilerden biri olarak, Ýsmail Maþuki ve on iki
“Sayýlmayýz parmað ile müridi gibi…
Tükenmeyiz kýrmað ile Onlar ki sadece kýtlýk ve felaket yýllarýnda Sultanahmet meyda-
nýnda görülür 8…Kesik baþlarý koltuk altlarýndadýr… Gözleri bazen
Taþramýzdan sormað ile
bir vahþeti, bazen büyük ve engin bir süruru ifade eder gibi dýþarýya fýr-
Kimse bilmez ahvalimiz”
lamýþtýr... Gecenin zifiri karanlýk bir saatinde gök kapýsý açýlýp uðultulu
________________
diye tarif ettiði ve þiirinin baþýnda da; 8 "Baþsýzlar Sultaný", Ýsmail Kara, Osmanlý Ansiklopedisi, Cilt 4, Aðaç Yayýncýlýk,
Ýst., 1992, s. 148.
26 Mustafa Hatipler 27 Aþk, Hüzün ve Bâkî

bir sesle yukarýya dizelerini aldýðýmýz Muhyi’nin cumhur ilahisini söy- Aðlamak... Aðlamak... O kadar ki çöllerin topraðý ýslansýn... Aðlamak;
lerler… “Zahit bizi tan eyleme…” “Sayýlmayýz parmað ile…” Sesler çünkü bu aþk savaþýnýn en önemli silahý gözyaþýdýr, aðlamaktýr.
gittikçe yükselir… Kýsa bir zaman sonra yalnýz haykýrýþlar duyulur… Mecnundur Bâkî, çöllere düþer, çöl topraðý gözyaþýna susamýþtýr
Anadolu’dan, Rumeli’den, Þam’dan, Ýskenderiye’den, Girit’ten bütün Onun. Çöl topraðý aslýnda hep suya susamýþtýr amma onun bu hasreti
baþsýzlar gelir… Þeyh Bedrettin, Sultan Mahmut Türbesinden baþýný suya deðil aþýðýn gözyaþýnadýr.
kaldýrýp Sultanahmet’e doðru revan olur… Bu kez “Allahuekber” ses- Bir hüsn-i ta’lil ile Leyla ve Mecnun hikâyesine güzel bir telmih
leri duyulur, müridan þeyh efendiye baþ keser, devran yavaþlar, ilahi yapýlmýþ olan bu beyitte Bâkî, Mecnun’dan beri aþýðýn gözyaþýyla
hüzzamda karar kýlar… Hamd olsun felaket ve kýtlýk geçmiþ olur… ýslanmýþ çöl topraðýný ýslatmak arzusundadýr. Belki de Mecnun’dan
Ýþte bu Melamiler gibidir þair Bâkî. kendisine kadar gelmiþ geçmiþ aþklarý aþktan saymamaktadýr.
Mecnun gibi, Vamýk gibi, Ferhat gibi aþktan ölmek ister Bâkî...
Çünkü yaþamak; bu aþk savaþýnda yer almaktýr. Zaten bu savaþta da “Bâkî sýfât virdin elem itdin gözüm yaþýný yem
nice yiðitler ölmekte deðil midir? Hem belki de bu savaþ vuslatýn, þeb-i Kýldýn gerik-i bahr-ý gam deryâlara saldýn beni”
arusun ölümde olacaðý þuuruyla yapýlan bir savaþ. Ayrýca Bâkî’nin
sevgisinde ýsrarlý olduðu kadar fütursuz olduðunu da görüyoruz. “Bâkî gibi acý çektirdin, gözyaþýmý
denize döndürdün, üzüntü ve gam
denizlerinde boðdun, deryalara saldýn
“Giryân o leylî-veþ nola sahrâya salsa Bâkîyi
beni.”
Mecnûnun âb-ý çeþmine hak-ý beyâban teþnedür”
Bu kadar aðlamaya bu kadar acý çekmeye karþýlýk biraz sitem olmalý.
“O Leyla’ya benzeyen güzel Bâkî’yi Bâkî hem kem talihine hem de sevgiliye sitemkârdýr.
aðlayarak çöllere salsa buna þaþýlýr mý?
Onun sitemi ayný zamanda halini arz anlamýna da gelir. Gözyaþýnýn
Mecnun’un gözyaþýna çölün topraðý
böylesi elbette pek görülmemiþtir. Denizler kadar gözyaþý ve hemen
susamýþtýr.”
ardýndan gam denizlerinde boðulup deryalara atýlmak...
Bâkî’ de çok az olan zihaflardan (Bâkî’yi) biriyle karþýlaþtýk bu Bâkî’nin vadisinde yürümek elbette zor, elbette yürek parçalayýcý-
beyitte. dýr. Çünkü Onun gözyaþý sadece deniz kadar olma vasfýnda deðildir,
kana bulanmýþ denizlere benzer.
Anlýyoruz ki aþk savaþýnda bir melâmi olarak ölmek de kafi gelmi-
yor Bâkî’ye. Aðlayarak çöllere düþmek ve Mecnun’un gözyaþýna susa-
mýþ çöllerin sýcak ve kurak topraðýný ýslatmak gerekir. Hem Mecnun “Giryeden cûy-i siriþkim subesû oldu revân
gibi hem de Mecnun kadar... Yine Kulzüm gibi cûþetti bu deryâ semt semt”
28 Mustafa Hatipler 29 Aþk, Hüzün ve Bâkî

“Aðlamaktan ýrmaða dönen gözyaþým “Zevrâk âsâ gâm-ý aþkýnla yaþum girdâbý
yer yer aktý ve Kýzýldeniz gibi taraf Gark edüptür sanemâ çeþm-i ter-i döne döne.”
taraf coþtu.”
“Ey put gibi güzel sevgili, aþkýnýn
Bâkî’nin gözyaþý akar, çöl topraðýný ýslatýr, sonra akar denizlere dö- gamýyla gözyaþlarýmýn girdabý yaþlý
nüþür sonra akar her tarafa taþmýþ Kýzýldeniz’e dönüþür. Kýzýldeniz’e gözümü kayýk gibi döne döne batýr-
dönüþmesi gözyaþý sahibinin baðrý yanýk bir þakayýk olmasýndandýr. maktadýr.”
Ve þüphe yok ki bu gözyaþý kanlý gözyaþýdýr.
Þairimizin hüzün vadisi böylesine görkemli aðlamalarýn olduðu bir Mübalaða, teþbih ve muraat-ý nazir sanatlarýndan oluþan bir bu-
vadidir. Aðlamalarla birlikte vefasýz sevgiliye sitemler de vardýr. ket gibi bir beyit çýkýyor önümüze.
Acýmasý, merhameti yoktur sevgilinin. O bir put parçasýdýr. Hal
böyle olunca þaire aðlamak kalýyor vadinin derinliklerinde. Bâkî
“Aksa eþkim dideden ol gevher-i nâyâp için
bu kez aðlamayý bir girdap, gözünü de o girdaba düþmüþ bir kayýk
Eþk seyl-ü seyl yem-i yem pür-i dür-i þehvâr olur”
olarak tarif eder bize. Aðlamaktan kör olmanýn en güzel ifadesi bu
“Gözyaþým o benzersiz inci olan sev- deðil midir?
gili için aksa sel olur, sel deniz olur, Buna raðmen Bâkî aðlamaktan korkmaz. Onun korkusu aðlamasýnýn
deniz iri iri incilerle dolar” sevgiliye zarar verecek bir hal almasýndandýr;

Bâkî’nin vadisinde zaman zaman böyle adeta aðaç gövdelerine ya-


“Anýn içün varmazam ben kuyuna giryân olup
zýlmýþ gibi gözlerimize sevgili isimleri iliþir. Bu bazen “gevher-i nayâp”
olur, bazen “sanema” olur, bazen "cevrib-i payan" olur. Çokça da Hâk-i rahýn korkaram cânâ gözümden ter düþer.”
“cânâ” olur, “cânân” olur...
“Ey can, ey sevgili, senin köyüne,
Þair aðlarsa böyle olur onun gözyaþlarý düþtüðü denizde bir inci mahallene, aðlayarak gelmeyiþimin
olur. Burada divan edebiyatýnýn klasik yaklaþýmý olan gözyaþý çokluðu sebebi yolunun topraðýnýn gözyaþým-
yerini, pek deðerli gözyaþýna býrakýyor. la ýslanmasýndan korktuðum içindir.”
Aþk vadisinde akan en güzel ýrmak Bâkî’nin gözyaþlarýndan olu-
þan gözyaþý ýrmaklarýdýr. Bu ýrmaklar kâh çoðalarak Kýzýldeniz misali Ýþte aðlamanýn sevgiliye zarar vermesinden korkulan durum bu
her yaný kaplar, kâh gam denizi olur, kâh benzersiz bir inci için aka- durumdur.
rak birer inci tanesine dönüþür. Bazen de bu gözyaþlarý bir girdap Þairimiz gamdan dolayý sürekli aðladýðýndan gözyaþlarýnýn çokluðu
oluþturur. nedeniyle sevgilinin yolunu ýslatmaktan ve bu þekilde ona zarar
30 Mustafa Hatipler 31 Aþk, Hüzün ve Bâkî

vermekten korkar. Yoksa sevgilinin kûyuna (köyüne, yanýna, yakýnýna) Baðrý taþ ve toprak olan daðlar bu “ah”ýn etkisiyle çöle dönüþür.
gitmek bir lahza bile olsa onun iklimini solumak her þeye deðerdir. Çöller ise bu “ah”’ýn etkisiyle baða dönüþür, baðlar ise bir sümbül
Elbette sadece gözyaþý yetmez. Feryad u figanlar da zaman zaman bahçesine dönüþür.
gözyaþýnýn ardýndan sevgilinin kapýsýna ulaþýr. Burada “ah” ateþ yaðdýrýcý bulut deðil, daðlarý deðiþtiren, çölleri
bahçeleþtiren, bahçeleri de belki de bahçelerin en güzeli bir sümbül
“Sûz-ý ýþkýnla kaçan kim dilden âhûzâr olur bahçesi yapan bir âb-ý hayat rüzgârýdýr.

Âh dûd u dud, ebr-ü ebr âteþ-bâr olur” Þair yüreðinin bir yangýn yeri olduðunu daha önce de yazmýþtýk. Ýþ-
te yangýn yerinden çýkan o "ah"lar, sevgiliye duyulan aþk ve öfkenin te-
“Aþkýnýn ateþiyle gönülden ne zaman siriyle, bazen âb-ý hayat rüzgarý bazen de ateþ yaðdýrýcý bir bulut oluyor.
ah ve inleyiþ olsa, o ah duman, du- Beyite dönersek, beyitte geçen saç, düzensiz, daðýnýk, uzun ve si-
man da ateþ yaðdýrýcý bulut olur.” yah haliyle aþýðýn aklýný baþýndan alýr, esir eder, periþan eder. Bu se-
beple Bâkî gamlýdýr, inlemekte ve "ah" çekmektedir. Hani halk edebi-
“Ah” öyle bir feryâd, öyle bir inleme ki ta yürekten, gönülden,
yatýmýzda olan "bir ah çeksem karþý ki daðlar yýkýlýr" dizerinde olduðu
gönlün derinliklerinden çýkýyor. “Ah”ýn Osmanlýca yazýlýþtaki þeklini de
gibi bir hal.
göz önüne alýrsak ne denli bir inleyiþ olduðu daha iyi anlaþýlýr.
Sevgilinin hasretiyle çekilen bu "ah"larýn rüzgarý, esintisi, çölü,
Týpký yazýlýþýndaki gibi “ah” göklere yükseliyor, duman oluyor.
sevgiliye ait güzelliklerin yer aldýðý bir baða dönüþtürür. Bu baðda
Duman bulut oluyor. Hem öyle bir bulut ki ateþ yaðdýrýyor. Ýþte
akarsular (aþýðýn gözyaþlarý), çiçekler (gül) ve kuþlar (bülbül) vardýr.
Bâkî'nin vadisinde aþk dilaverlerinin ah-ý feryadý böyle oluyor.
Ah bu baðdan geçerken baðý sümbül bahçesine çevirir. Sümbül bah-
Bu beyitte de “Ah” kelimesinin aðýzdan çýkan buðu ile iliþkilendi-
çesi sevgilinin saçýndan baþka bir yer deðildir.
rilmesinde yine Bâkî’ye yakýþan bir hüsn-i ta’lil yapýlmýþ.
Bütün bunlar Bâkî'nin sevgisini anlatmaya yeter mi? Elbette yetmez.
Çünkü en evvela O, çok güzel bir insaný sevmektedir. Çünkü O;
“Kûhtan geçse gâm-ý zülfünle âhum sarsarý
Kûh, deþt û deþt, bað û bað sünbülzâr olur.”
“Zinhâr eline âyine virmen o kâfirün
“Ahýmýn þiddeti saçlarýnýn gamýyla Zirâ suretin görünce büt-perest olur”
daðdan geçse dað çöl olur, çöl bað
olur, bað bir sümbül bahçesi olur.” “Sakýn o sevgilinin eline ayna verme-
yin. O kendini aynada görürse, o gü-
Bu vadinin gözyaþlarý ve aðlamalarý nasýl farklý ise ahlarý da inleme- zelliðin karþýsýnda kendine tapan
leri de öyle farklýdýr. Bu farklýlýk daðlarý çöle çevirecek kadar güçlüdür. putperest olur.”
32 Mustafa Hatipler 33 Aþk, Hüzün ve Bâkî

diyerek güzelliðini anlattýðý bir insaný sevmektedir. Böyle gördüðü, Bu kadarla da kalmaz koca þairin yüreði. Sevgilinin yanaðýndan
böyle bildiði ve böyle hissettiði bir sevgiliyi sevince elbette Bâkî’nin dudaðýna doðru süzülür. Ve açýk açýk sevgiliye seslenir;
yüreðinde yangýnlar olacak, volkanlar lav püskürecek…
“Goncaya baksa lebünsüz çeþm-i Bâkî bir nazar
“Yansa dâð-ý sînem üzre hasret-i haddünle nâr Gonca berk ü berk har ü har hançerdar olur”
Nâr nûr ü nûr hûr u hûr pür envâr olur”
“Bâkî’nin gözü dudaðý olmaksýzýn
“Yanaðýnýn hasretiyle goncaya bir baksa, gonca yaprak
göðsümün yarasý üzerinde yaprak, diken diken hançerli olur.”
ateþ yansa o ateþ nur, nur güneþ,
Hançerin öldürücü bir silah olduðunu belirtmeye gerek yok herhal-
güneþ nurlarla dolu olur.” de. Ýþte sevginin son noktasý… Þairimiz gerçek gonca olarak sevgilinin du-
daðýný görür ve bilir. Onsuz bir baksa Bâkî, gonca gül olmaktan çýkar ve
Ýnsan yüzünün büyük bir kýsmýný kapsadýðýndan mýdýr bilinmez
bir yaprak olur sadece. Yaprak olmakla kalmaz gonca sevgilinin dudaðý ol-
ama güzellikte yanaðýn üzerine çok söz söylendiði bir gerçektir. Ren-
mayýnca, yaprak diken olur, diken hançerli olur. Yani sevgiliyi vurur,
gi, parlaklýðý gibi unsurlarýyla dile getirilir hep. Bu yüzden sevgilinin
öldürür. Yani Bâkî için gonca ya sevgilinin dudaðýdýr ya da bir hançerdir.
yanaðý bazen kan kýrmýzý açan bir güldür, “inleyen bülbülün kefeni”
gül yapraðýdýr, laledir, yürek yangýnlarý baþlatan þaraptýr bazen, sudur Koca Bâkî, bu aþkýn sendeki akisleri bu kadar aðýr ve bu kadar
susuz kalýndýðýnda, bazen de güneþtir dünyayý ýsýtan ve karanlýklarý derinlerde midir? Sevgilinin dudaðý olmaksýzýn goncaya bakýþýnda
aydýnlatan aydýr. Öyle bir sudur ki, suyun asli fonksiyonu olan ateþi bile bir deðiþiklik, bir farklýlýk vardýr. Bu farklýlýk sonunda hançer
söndürme iþlevi bu suda yoktur. Onun yerine bu su, sevgilinin yanaðý yarasý almaya kadar giden bir farklýlýktýr.
olan su; aþýðýn yanan kalbinin ateþine düþtüðünde ateþi söndürmez Eðer bu hançerli darbe, bu sevgiyi anlatmaya yetmezse Bâkî’de
arttýrýr. Bu suyun rengi ateþ rengidir ve yakýcýdýr. daha derini ve daha zorlusu da vardýr;
Þairimiz koca Bâkî, bu beytinde aþkýný ve hasretini ateþ þeklinde
ifade etmektedir. Ve bu ateþ onu yakmaktadýr. Üstelik bu ateþ o kadar “Açýldý daðlar sînemde çâk etdüm girîbânum
çoktur ki sadece þairin yüreðini yakmakla kalmaz ayný zamanda Muhabbet gülþeninde açýlan gülnâr-ý örsünler”
düþtüðü yeri aydýnlatýr. Aydýnlattýðý için orasý bir ýþýk bir nur olur.
Nur bu ateþin çokluðundan, ateþin ve ýþýðýn birleþtiði güneþ olur. Bu “Göðsümde yaralar açýldý. Sevgi gül
güneþ, sevgilinin güzelliðinin nurunu yayar. Çünkü bu ateþin kaynaðý bahçesinde açýlan narçiçeðini gör-
sevgilinin yanaðý ve güzelliðidir. sünler diye yakamý parçalayýp açtým.”
34 Mustafa Hatipler

Aðlamalarýn, inlemelerin kifayetsizliðinin yaþandýðý bir beyitle kar-


þý karþýyayýz. Bu beyitte gonca eðer sevgilinin dudaðý olmazsa önce
yaprak, yapraðýn diken sonra da dikenin hançerli olmasýnýn ardýn-
dan gelinen son nokta da Bâkî yakasýný parçalar. Ama bu parçala-
ma sebepsiz deðildir.
Neþâti üstadýmýz; “Dâmen-i ülfeti çak oldu giribâný bile” 9 diye
kendini tarif ederken, Bâkî gül bahçesi olan ve yaralardan nar çiçeðine
benzeyen göðsünü görsünler diye yakasýný parçalar.
Bâkî üstadýmýz, bu beyitte, yaka yýrtýlmasýyla hüsn-i ta'lil, dað, gül-
nâra, sine, muhabbet gülþenine ve yaka yýrtýlmasý, goncanýn açýlma-
sýna benzetilerek müþevveþ leffü neþr sanatlarýný yapmýþtýr.
Bâkî bu beyitle ayný zamanda bir ilke de imza atmýþtýr. Gülden
daha kýrmýzý olduðundan olsa gerek onun yerine narçiçeðini dað (yara) 2. BÖLÜM
kelimesiyle kullanmýþtýr.
Bu nasýl sevdadýr, bu nasýl aþktýr ki Bâkî’nin göðsünde yaralar açar "HÂR-I ZAHMINDAN ÇEKTÝÐÝM"
ve þair o kanlý sinesi görülsün diye yakasýný parçalar.
ÜZERÝNEDÝR

________________
9 N. Halil Onan, Ýzahlý Divan Þiiri Antolojisi, MEB Yayýnlarý Ýst., 1997, s. 336
"Har-ý firkatle Neþati-i hazinin va hayf
Damen-i ülfeti çak oldu giribaný bile"
37 Aþk, Hüzün ve Bâkî

“Vallahi bî- günâhum efendi bu bâbda…”


Bâkî

“Vallahi efendi, bu hususta,


bu babda günahsýzým…” 10

________________
10 Muallim Naci, a.g.e., s. 50.
38 Mustafa Hatipler 39 Aþk, Hüzün ve Bâkî

Hazan Gazeli
Nâm-ü niþâne kalmadý fasl-ý bahârdan
Düþdi çemende berk-i diraht i’tibârdan
"HÂR-I ZAHMINDAN NELER
Eþcâr-ý bað hýrka-ý tecride girdiler ÇEKTÝÐÝMÝ"
Bâd-i hazan çemende el aldý çenârdan Bâkî, sevmenin bedeli olarak, aðlamalardan, inlemelerden payýný
Her yaneden ayaðýna altun akup gelir alýr ve yaralý göðsünü göstermek için yakasýný parçalar. Artýk hüzün
Eþcâr-ý bâð himmet umar cûybârdan vadisinin çileyi kabul makamýna doðru elem yüklü adýmlarla yürüyo-
Sahn-ý çemende durma salýnsun sabâyile ruz. Adýmlarýmýz daha bir aðýr... Çünkü sevgili bütün feryat u figaný-
Âzâdedir nihâl bugün berk-ü bârdan
mýza kulaðýný kapamýþ, cevap dahi vermemiþtir. Vadimizin bu bölge-
sinde aþýðýmýz Bâkî’nin, sevgiliye yönelttiði sevda sözlerinden sonra
Bâkî çemende hayli perîþan imiþ varak
durumu kabule doðru yöneldiðini göreceðiz.
Benzer ki bir þikâyeti var rüzgârdan….

“Vefâ ummaz cefâdan yüz çevirmez Bâkî âþýktýr


Niyâz etmek ona cânâ yaraþur sana istiðnâ”
Günümüz Türkçesiyle:
“Baharýn adý saný kalmadý “Ey sevgili, Bâkî âþýktýr; senden vefa
Çemende aðaç yapraðý gözden düþtü ummaz, cefadan da yüz çevirmez.
Baðýn aðaçlarý dünyadan el etek çektiler Yalvarmak ona, umursamazlýk da
sana yaraþýr.”
Sonbahar yelleri çemende çýnardan el aldý
Ayaðýna her yandan altýn akýp geliyor Þimdi durumun tespiti ve kabulü kalmýþtýr Bâkî’ye. Öyle ya bunca
Baðýn aðaçlarý çýnardan yardým umuyor aðlayýþ, inleyiþ ve paramparça bir göðüs yetmemiþse daha yapýlacak ne
Çemen alanýnda rüzgârla salýnsýn boyuna kalmýþ olabilir? Ne kalmýþtýr, gökten ateþ yaðdýrýcý bulut olan “ah”ýn
Artýk fidanýn ne yemiþi var ne de yapraðý çaresizliðinden sonra? Ne kalmýþtýr daðlarý çöle, çölleri bahçeye, sümbül
Bâkî, yapraðýn çemende durumu yürekler acýsý bahçesine çeviren “ah” sevgiliye bir þey yapamadýktan sonra?
Öyle benzer ki kaderden yakýnýyor…” 11 Kaldý ki sevgilinin vefasýzlýðý, tok gözlülüðü, ihtiyaçsýzlýðý, nazlan-
________________ masý da bütün aðýrlýðý ile varlýðýný sürdürmektedir. Sevgili vefasýzdýr.
11 Eyuboðlu, a.g.e., s. 160
40 Mustafa Hatipler 41 Aþk, Hüzün ve Bâkî

Mustaðnidir. Bâkî’nin hüzün vadisinde göðsündeki nar çiçeðine “Gül bahçesinde diken yarasýndan
benzeyen yaralarý bilir ama (tegafül ile) bilmezden gelir. Bâkî’ye bunu neler çektiðimi aðlayan bülbülün
kabullenmek düþer. Ona yaraþan yalvarmaktýr, yakarmaktýr. bahçývanýna sorun, o söylesin.”

Bülbülün bahçývana teþbih edildiði, bülbülün ötüþüyle Bâkî’nin


“Devir elinden Bâkî’ye gam çekme âlem böyledir
aðlamasý iliþkilendirilerek hüsn-i ta'lil sanatýnýn yapýldýðý; bülbül, har,
Gül nasib-i hâr ü hâs, bülbül giriftârý kafes” gülzar, baðban gibi gül bahçesiyle ilgili kelimeler kullanýlarak tenasub
sanatýnýn yapýldýðý sanat dolu bir beyitle yürüyoruz vadimizde.
“Ey Bâkî, zaman elinden gam çekme,
Bâkî, gülzarda sevgiliye yakýnlaþmak istediðinde týpký bülbül gibi
bu âlem böyledir. Gül, diken ve
çile çekmekte, yakýnlaþamamaktadýr. Gülün dikenleri nasýl bülbülün
çöpün nasibidir. Bülbülün nasibi ise
güle ulaþmasýný engelliyorsa, Bâkî'yi de düþmanlarý ve rakipleri engel-
kafeste kapatýlmaktýr.”
lemektedir.
Aslýnda bu hem teselli, hem de þikâyet faslýndandýr. Bülbül kafese Bahçývan ise gülü büyütendir. Onun bakýcýsýdýr. Bu yüzden bahçede
konacak, çünkü suçu güle âþýk olmaktýr. Gül ise diken ve çöplerin na- olan her þeyi bahçývan bilmektedir. Çünkü bahçývan sürekli gülistanda
sibi olacaktýr, yani diken ve çöpe kalacaktýr. O dikenler de bülbülün olduðundan gülü de, bülbülü de en iyi bilendir.
ciðerini deler parçalar ve nihayetinde bülbülün deðiþmez kaderi kafeste Buna raðmen vuslat arzusu bütün hýzýyla devam etmektedir. Zaten
kalmaktýr. “âþýklarý efsununa râm” 13 eden arzu vuslat arzusu deðil midir?

Ziya Paþa’nýn bir beytinde, “Hayâl-i þem-i ruhsârun ko yansun hâne-i dilde

“Güller güler, figanla geçer ömrü andelip Yakup ol þem’a perrin þevk ile pervâneler dönsün”

Bimâr ihtizarda, ücret diler tabib.” 12 “Yanaðýnýn mumunun hayali býrak


demek suretiyle ifade ettiði rol daðýlýmýnýn deðiþik tezahürüdür bu beyit. gönül evinde yansýn. O mumda ar-
Bu durum Ziya Paþa’da ayný rol daðýlýmýný kabul etmektir. zuyla kanatlarýný yakýp þevk dönsün
pervaneler.”
________________
“Hârý zahmýndan neler çektiðimi gülzârda 13 Yahya Kemal Beyatlý, Kendi Gök Kubbemiz MEB Yayýnlarý Ýst., 1989, s. 123
Baðbân-ý bülbül-i giryâne söylen söylesün” "Ey talih! Ölümden de beterdir bu karanlýk;
Ey aþk! O gönüller sana mal oldular artýk;
________________ Ey vuslat! O aþýklarý efsununa ram et!
12 Mehmet Kaplan, Þiir Tahlilleri 1., Dergah Yayýnlarý, Ýst., 1994, s. 50. Ey tatlý ve ulvi gece! Yýllarca devam et!"
42 Mustafa Hatipler 43 Aþk, Hüzün ve Bâkî

Bülbül, gül benzetmesinden sonra þem-pervane benzetilmesini gö- Anasýr-ý erbaanýn kullanýldýðý hoþ bir beyitle yürüyoruz yolumuza.
rüyoruz. Þem, sevgiliyi sembolize eder, pervane ise aþýðý, yani Bâkî’yi. Eflak-hak tezadý ve fýskiye mazmunu iliþiyor hemen gözümüze.
Bülbül, göðsünü paramparça eden dikenlere raðmen nasýl güle Bâkî’nin gönlü öyle yanar ki o yanýþla týpký ateþin yanýþýnda olduðu
ulaþmak için har-ý zahma (diken yarasýna) katlanýyorsa pervaneler de gibi kývýlcýmlar çýkar. Onun içinin kývýlcýmlarý göðe yükselir, gökleri
mumun etrafýnda döner, döner ve sonunda yanar. Bu yanýþ aslýnda yakar ve güneþi bulut gibi örter. Gözyaþlarý aþýðýn yanaðýndan döne
bülbülünkinden daha ýsrarlý ve daha fedakârane bir yanýþtýr. döne topraða düþer, yeter mi, tabii ki yetmez;

Pervanede bir anlamda bir yok oluþ vardýr. Sevgilinin yanaðýnýn bir
kere olsun görülmesi çekilecek bütün acýlara deðer niteliktedir. Bâkî “Âþýk-ý haste dilün niteki fânûs-ý hayâl
de bu bedeli ödemeye hazýrdýr. Nâr-ý aþkunla yanuptur ciðeri döne döne”
Bu beyit de diðer birçok beyit gibi sanat dolu bir beyittir. Gönül
“Hasta gönüllü aþýðýn ciðeri aþkýnýn
eve, yanak muma teþbih edilmiþtir. Ateþle ilgili kelimelerin birçoðu
ateþiyle týpký hayal fanusu gibi döne
birlikte kullanýlmýþ ve müraat-ý nazir sanatý yapýlmýþtýr. Ayrýca beyit döne yanmaktadýr.”
dikkatli okunduðunda Bâkî’nin sevgiliye yaptýðý teklifin zerafet ve
güzelliði ortaya çýkar. Bâkî, baþka beyitlerinde kendini musikara benzetirken bu beyitte
Sevgilinin yanaðýný görmek ister Bâkî. Görünce sevgilinin yanaðý- hayal-i fenere benzetmektedir. Hem de yanmanýn en esaslýsýný tercih
nýn hayali gönle düþecek, aksedecek ve sonra bu hayalin etrafýnda ettiðini beyan ederek. Aþkýnýn ateþiyle kâh kebap gibi döne döne yanar,
kâh fanus-ý hayal gibi içten içe hem döner hem yanar.
pervaneler dönüp kendilerini yakarak yok edecekler.
Bir baþka açýdan ele alýrsak Bâkî, gönlünü gökyüzüne benzeterek
Bütün bunlar vuslat arzunun aksülamelleridir. Bâkî bütün bunlardan
onun gibi döne döne yandýðýný söylemektedir.
sonra, sitemlerin yetersizliðinden olsa gerek sesini daha gür bir þekilde
çýkarýr. Hatta haykýrýr;
“Bister-i gamda gözüm geceler uyku görmez
Ederim subha deðin nâleleri döne döne”
“Çýkar eflâke derunum þereri döne döne,
Dökülür hâke yaþum katreleri döne döne” “Gam yataðýnda geceler boyunca gö-
züme uyku girmez. Sabaha kadar bir
“Ýçimin ateþinin kývýlcýmlarý döne o yana bir bu yana döne döne inler
döne gökyüzüne çýkar. Gözyaþý- aðlarým.”
mýn damlalarý döne döne topraða
dökülür.”
44 Mustafa Hatipler 45 Aþk, Hüzün ve Bâkî

Gam yataðýnda yatmak... Gam yataðýnda bir o yana bir bu yana Bâkî’nin bu periþan hali bu kadar da deðildir. O hal ýsrarlý ve
dönmek... Ancak sýkýntýlý olanlar bilir bu yatýþýn manasýný. Üstelik bitimsiz bir sevginin ürünü olduðu için adeta acýyla büyür.
Bâkî, sadece gam yataðýnda saða sola dönmez, dönerken de ah edip
inlemektedir. “Sinemde zahmum içre olan penpe-i fetil
Ýþte Bâkî’nin hüzün vadisinin yýldýzý olan bir beyit düþtü yolumu- Ol yâsemine döndü ki korlar karanfile”
za. Bâkî gam yataðýnda sabaha kadar uykusuzdur. Bu uykusuzluk hali
onu periþan etmektedir. “Subha deðin” sabah ne kadar uzun bir za- “Sinemin yarasý içindeki fitil pamuðu
man parçasýdýr. Bunu ancak bu derdi çeken bilir, meçhul þairin; karanfil konan yasemine döndü.”

Ýþte Bâkî’nin sevgisinin bedeli budur. Yürek yarasýdýr. Hatta bu


“Þeb-i yeldâyý muvakkitle müneccim ne bilir yürek yaralarý yaranýn içindeki pamuðu karanfil konan yasemine dön-
Mübtelâyý gâma sor kim giceler kaç saat” dürecek kadar etkilidir. Yaranýn büyüklüðü ve kanlý olduðu herhalde
pamuk karanfil iliþkisinden anlaþmaktadýr.

beyt-i meþhurunda olduðu gibi.


Bâkî kendini tarife devam etmektedir;

Sevgiliden ayrý kalmayý ve bundan dolayý sabahlara kadar inlemeyi “Devr elinden kâse kâse yuttuðum kanlardýr ol
daha güzel ne anlatabilir ki? Üstelik gam yataðýnda, naz yataðýnda deðil. Katre katre damlayan gözden dem a dem iy gönül”

“Gözden durmaksýzýn damla damla


“Tolaþaldan ruh þem’ine dil-i sergeþte kan kan devir elinden kâse kâse
Yaktý pervâne sýfat bâl-ü peri döne döne” yuttuðun kanlardýr ey gönül.”

“Baþý dönmüþ gönül, yanaðýnýn mumu Bâkî’nin gözyaþlarýnýn neden Kulzüm'e dönüþtüðü þimdi daha iyi
çevresinde dönmeye baþladýðýndan anlaþýlmaktadýr. Devirden þikâyet, zamandan þikâyet, hem sürekli
beri pervane gibi döne döne kanat- aðladýðýný beyan hem de gözyaþlarýnýn kanlý gözyaþý olduðunu beyan...
larýný yaktý.” Onun gözyaþý bambaþka bir dünyanýn kapýlarýnýn açýlmasý demektir
aslýnda;
Pervanenin muma olan aþký gibidir koca Bâkî’nin aþký. Yanaðýnýn
mumunda dolaþtýðý için de baþý dönmüþ sergeþte olmuþtur. Ama aþkýnýn
gereði olarak ýsrarla etrafýnda döne döne kanatlarýný yakar. Yani bir fani- “Katre-i eþkine öykündü deyü Bâkî’nin
nin bir faniye verebileceði en kýymetli varlýðý olan canýný takdim eder. Çerh-i hakkak deliptir güheri döne döne”
46 Mustafa Hatipler 47 Aþk, Hüzün ve Bâkî

“Bâkî’nin gözyaþý damlasýna benzedi “Sen Yusuf (A.S.) gibi izzet ve itibar-
diye felek hakkâk’i (mühür vb. þeyle- dasýn. Bense Yakup (A.S.) gibi sýkýn-
ri kazýyan kimse) inciyi döne döne týdayým. Üzüntü evi gibi olan kalbimi
deler” tenhalara saldýn.”

Aþýðýn aðlamasý, o kadar çoktur o kadar fazladýr ki, felek hakkaký- diye sitem eder. Bu beyit, sadece kendini tarif deðil, ayný zamanda þi-
na yol gösterir. Felek hakkaký, aþýðýn gözyaþlarýnýn dönerek aktýðýný irde ahengin diðer adý denecek kadar zarif bir beyittir.
görünce, inciyi de o þekilde dönerek delmiþtir. Bâkî, farklý bir yaklaþýmla, Yakup’un evini söylemiþ bize kendi yur-
dunu tarif ederken. Kucak dolusu sitem etmiþ sevgiliye. Kendini Ya-
Hüzün vadisinin bu bölümünde Bâkî, bunca aðlamaya ve gözyaþý-
kup’a benzetirken sevgiliyi de güzellik timsali Yusuf’a benzetmiþ. Hem
na raðmen kendini sevgiliye anlatamamaktan rahatsýzdýr. Bu sebepten
güzellik timsali hem de izzet sahibi Yusuf’a.
olsa gerek kendini tarife devam etmektedir;
Bâkî bu hal üzre iken bile yine sevgiliye zulmetmiþ olmak istemez.
Onu merhamete davet ederken bile ona zarar gelmesin diye adeta
“Firkatinde teþne-leb, hâtýr perîþan, haste dil yalvarýr.
Kunc-i gamda bîkes-ü bimâr dirsen iþde ben.”
“Bâkî-i hasde hâtýrý incitme dostum
“Ayrýlýðýnda, dudaðý kurumuþ gönlü
Makbul olur duasý sakýn mübtelâlarýn”
periþan, kalbi gam köþesinde kimsesiz
ve hasta biri dersen iþte ben” “Dostum, gönlü yaralý Bâkî’ yi inletme,
aman ha sakýn ki aþka tutulmuþlarýn
Ýþte Bâkî'nin kendini tarifi bundan ibarettir. Ya vuslat ya firkat. duasý kabul olur.”
Vuslat olursa her þey güzeldir þüphesiz. Ama vuslat gerçekleþmez ve
firkat gerçekleþirse o zaman durum gerçekten çok vahim bir hal alýr. Sevgide zirvenin bambaþka ve pek güzel bir örneði ile ikinci bölümün
Bâkî, dudaklarý kurumuþ, gönlü periþan, kalbi yaralý, gam köþesin- sonuna geldik.
de kimsesiz ve hasta olarak yaþamaya devam edecektir bundan böyle. “Hasde hatýr” olan Bâkî, aþka tutulmuþ olduðundan duasýnýn mak-
Bununla beraber ayný zamanda sitemkârdýr Þairler Sultan'ý; bul olduðunu düþünür. Bu sebeple sevgilinin kendisini fazla incitmeme-
sini temenni eder. Bu temenniyi yapmasýnýn sebebi de ola ki bu incin-
meyle aðzýndan çýkacak kötü bir duanýn sevgiliye zarar vermesinden
“Yusuf gibi izzetde sen, Yakub veþ mihnette ben korkmasýdýr. Kendine olan zararý pek önemsemez, ciddiye almaz Bâkî.
Dil sâkin-i beytül hazen tenhâlara saldýn beni.” Çünkü kendisi zaten bir “mübtelâyý bend-i kemend-i belâ” deðil midir?
3. BÖLÜM

"MÝHNET Ü HÝCRANIM"
ÜZERÝNEDÝR
51 Aþk, Hüzün ve Bâkî

“Müddet-i devr-i felek bir demdür âdem bir nefes”


Bâkî
“Feleðin devr müddeti bir andýr, insan bir nefes…” 14

________________
14 Muallim Naci, a.g.e., s. 48
52 Mustafa Hatipler 53 Aþk, Hüzün ve Bâkî

GAZEL Günümüz Türkçesiyle:


Dil derdini gamýnla dilefgâr olan bilür “Gönül derdini acýnla yüreði yaralanan bilir
Bîmâr hâlini yine bîmâr olan bilür Hastanýn halini yine hasta olan bilir

Aþkýn gamýyla sýrrýný eþk-i revânýmýn Senin aþkýnla üzüntüden döktüðüm gözyaþlarýný
Gûyâ-yi yâr-u âþýk-ý didâr olan bilür Sevgiliye gönül verenle sevgili arayan bilir

Âsib-i rûzgârý gülistan-ý dehrde Dünya güllüðünde zaman elinden çekilen acýyý

Sen serv-i gül’izâre hevâdar olan bilür Ancak senin gibi gül yanaklý sevgiliye tutulan bilir

Can acýsýný haste-i derd-i firâk olup Can acýsýnýn ne olduðunu ayrýlýk derdiyle hastalanan

Dildâde-i niðâr-ý sitemkâr olan bilür Bir de sitem edici sevgiliye gönül baðlayan bilir

Sevdâ-yi zülf-i yâr ile bâkî ne çektüðim Ey Bâkî, sevgilinin zülfüne tutulup neler çektiðimi
Aþkýn kemendine bir kez vurulan bilir…” 15
Bend-i kemend-i aþka giriftâr olan bilür

________________
15 Eyuboðlu, a.g.e., s. 170
54 Mustafa Hatipler 55 Aþk, Hüzün ve Bâkî

Bu güzel dizelerle giriyoruz vadimize. Ölümün ayak sesleridir ku-


laklarýmýza kadar gelip bize uykularýmýzý kaçýran. Yani, “Uyudun,
uyanmadýn olacak” 17 diye kolayca tarif ettiðimiz þey... Ölüm...
“Ölüm muhakkak ve ölüm mutlak tek kapýsýdýr ölümsüzlüðün
“DOYMAYAM MÝHNET Ü HÝCRANA...” ölümle tanýþtýktan sonra anladým sadece bir kimlik belgesi olduðu-
nu yaþamanýn” 18 diye anlattýðýmýz þey... Ölüm... Belki de; “Ölüm
Bütün bu aðlamalar, inlemeler feryad u figanlar ve kadere, kem
bir martýnýn dudaðýnda sonsuz hatýralarý içine emmiþ bir denizin
talihe sitemlerden sonra Bâkî’nin gönlüne ölüm serinliði düþmeye
tuzudur” 19
baþlar.
Bâkî için de ölüm elbette öyle kolay kolay arzu edilecek bir þey de-
Onun hüzün vadisinin en can alýcý yerlerine doðru adým atýyoruz.
ðildir. Çünkü Onun gerçekleþtiremediði hayalleri vardýr, istekleri var-
Bu bölgede bizi önce günümüzün Þairler Sultaný’nýn dizeleri karþýlar:
dýr, iddialarý vardýr. Ama söz konusu olan þey firkat olunca, ayrýlýk
olunca durum deðiþir. Zaten yardan ayrý olunca yaþamanýn âþýk için
“Kakýlýr bir yerde kalýr oyuncak, ne önemi olabilir?
kurgular biter
Ölüm... O geldi mi ne var korkacak? “Firkat-i yâr katý zâr-ü zebun etti beni
korkular biter. Doymayam mihnet ü hicrâna ölem gibi gelür”
Fikir, açmaz artýk beyinde kuyu;
“Yârin ayrýlýðý beni pek zayýf ve güç-
burgular biter
süz hale getirdi, sýkýntý ve iç acýsýna
Unuturuz hayat adlý uykuyu,
dayanamayýp ölesim gelir”
uykular biter. ________________
Biter, her þey biter; ses, þekil ve renk, 17 Asým Bezirci, C. Sýtký Tarancý Otuzbeþ Yaþ, Can Yayýnlarý, Ýst., 1994, s. 186.
"Neylersin ölüm herkesin baþýnda
kokular biter
Uyudun uyanamadým olacak,
Kabir sualiyle kapanýr kepenk, Kimbilir nerde, nasýl, kaç yaþýnda?
sorgular biter.” 16 Bir namazlýk saltanatýn olacak
Taht misali o musalla taþýnda"
18 Erdem Beyazýt, Risaleler, Akabe Yayýnlarý, Ýst., 1993, s.62.
________________ 19 Mustafa Özçelik, Güle Yaðmura ve Bahara Selam, MEB Yayýnlarý, Ýst.,
16 Necip Fazýl Kýsakürek, Çile, BD Yayýnlarý, Ýst, 1995, s. 128. 1991, s.11.
56 Mustafa Hatipler 57 Aþk, Hüzün ve Bâkî

Mihnet ve hicran öyle aðýr basar ki bu ayrýlýkta koca Bâkî ölmeyi hak gerçekleþirse hiç deðilse ar’arýn gölgesinin düþtüðü bir yere gö-
arzu eder hale gelir. Ýçinde sayýsýz hýrsý gizleyen, nice emellere hayatlar mülmek ister ki bu kýskançlýk biraz olsun hafiflesin. Bu ayný zamanda
bahþeden yaþamak, firkat söz konusu olunca önemsiz bir meta haline sevgilinin boyunun sürekli hatýrlanmasý bakýmýndan da sevgiliye olan
geliyor. hasretin giderilmesine yarayacaktýr.
Aslýnda Bâkî, sevgilinin boyunun uzunluðunu ve güzelliðini kýska-
nýrken, ar’arýn da;
Bâkî ölmeyi arzu ederken ölümle ilgili taleplerini de söyler;

“Ger ölürsem kâmet-i reþkiyle ol servin “Servi hayrân eyledi zibâ hýrâm-ý kâmetin
Beni bir yire defneyleyiniz kim saye-i ar’ar düþer” Ar’arý kýldý periþân-dil merâm-ý kâmetin.” 21

“Eðer o servi boylu sevgilinin boyu-


nun kýskançlýðý ile ölürsem beni diye ne denli periþan olduðunu da hesaba katar mý bilinmez.
ar’arýn gölgesinin düþeceði bir yere Üzüntülerle ayrýlýklara ölüm temennileriyle yürüyoruz Bâkî’nin
defneyleyiniz.” vadisinde. Bâkî sevgiliye kavuþmak arzusuyla tükettiði, helak ettiði
ömrünün sonlarýna doðru gelmektedir. Talepleri de yavaþ yavaþ deðiþmeye,
Bâkî’nin ölüm talebi de böyle olur. Servi boylu sevgilinin boyunun duruma uygun hal almaya baþlamýþtýr;
uzunluðuna olan kýskançlýk onun defn yeriyle ilgili olarak özel arzusunu
ortaya çýkarýr. Bu arzu “Ar’ arýn gölgesine defn”dir. “Civanlýk âlemi gitti ne vaktin doðrulam
Ar'ar, bir çeþit dað selvisidir. Bâkî bu selvinin gölgesinin kabrine Ya Râb iðüldüm bâr-ý ýþk-ý yâr kaddüm bükdi pir etti”
düþmesini ister. Týpký Fuzûlî gibi, onun;
“Gençlik vakti gitti. Ya Rab, ne vakit
doðrulayým. Eðildim, yârin aþkýnýn
“Mezârum üzre koyman mil eðer kûyûnda cân versem
yükü boynumu büktü ve beni ihtiyar
Koyun bir sa’ye düþsün kabrime ol serv-i kâmetten” 20 etti”

beytinde söylediði gibi. Bâkî, þiirlerinde maddi aþký, zevk ve sefayý terennüm eden bir þairdir
aslýnda. Ancak bu beyitten anlýyoruz ki þair dünya hayatýnýn geçiciliðini
Diðer benzetmeler gibi (þimþad, selvi, tuba) ar’ar da sevgilinin bo-
anlamýþ ve sevgilinin aþkýnýn aðýrlýðý nedeniyle iki büklüm olmuþtur.
yunu temsil eder. Uzun boylu sevgilinin kýskançlýðý üzerine bir emr-i ________________
________________ 21 Muhammed Nur Doðan, Ýshak Efendi Divaný' ndan Seçmeler, Kültür Bakanlýðý
20 Abdulkadir Karahan, Fuzuli, Kültür Bakanlýðý Yayýnlarý, Ank. 1989, s. 185 Yayýnlarý, Ank., 1990, s. 124.
58 Mustafa Hatipler 59 Aþk, Hüzün ve Bâkî

Dertli aþýðýmýz, vuslata erememenin acýsýyla servi boylu bir sevgiliye “Dest-busý arzusýyle ger ölsem dostlar
sahip olmasýna raðmen, dertten iki büklüm olmuþ hilale dönmüþtür. Kuze eylen topraðým sunun anýnla yâre su” 23
Þair, yaþlanýp boynunun bükülmesini, sevgilinin aþk yüküne baðla-
maktadýr. Yine bir husn-ü ta’lil düþüyor yolumuza.
beyitinde olduðu gibi, kuze olup (testi) yare içinde su sunulmak arzusu
neyse Bâkî'de de bu böyledir.
“Zikrini dilden düþürmez sebze-i hakim kaçan Aþýk dertten, aþktan zamanýn çiftçisinin zulmünden kurtulamayýp
Dane-veþ dihkân devran zir-i hak eyler beni.” topraða düþünce, aþýðýn topraðý etrafa koku saçar, ondan çýkan yeþil-
likler her daim sevgiliyi zikreder. Bir anlamda aþýðýn sevgisinin onun
“Devran çiftçisi beni tane gibi topra- topraðýnda yetiþen yeþillik sürdürecektir. Bu þekilde de sevgi son bulma-
ðýn altýna koyduðunda, topraðýmdan yacak ve sürekli olacaktýr.
yetiþecek yeþillik sevgiliyi sürekli
anacaktýr.”
“Dehre-i dehr-i deni bað-ý belada yaþumý
Evet, ölüm adým adým yaklaþýyor... Hayat senfonisinin sadasýnýn Katre katre akýdýr mânendi tak eyler beni”
en yüksek noktasýna ulaþýyoruz belki ölümle...
“Alçak dünyanýn býçkýsý bela baðýnda
Ama âþýk ölümü sevgiliye ulaþmak yolunda bir son olarak kabul
gözyaþýmý týpký üzüm kütüðü gibi
etmez. Zaten ölüm de bir son deðildir. “Ölürse ten ölür, canlar ölesi
yaparak damla damla akýtýr.”
deðil” 22 diye söylememiþ mi gönül ustamýz?
Sevginin sürekliliðini ve inadýna sevgi, inadýna aþk boyutu görüyoruz Hüzün vadisinin en tortulu, en acýlý yerindeyiz. Her türlü belala-
bu beyitte. Öyle ki ölüm bile bu sevdayý bitiremiyor. Devrin çiftçisi rýn her türlü kötülüklerin siperidir göðsü þairin. Bazen de þair bela ba-
Bâkî’yi topraða ektiðinde o topraktan çýkacak yeþillikler sevgilinin ðýnda bulur kendini. Bela baðýnýn bir üzüm kütüðü olur. Baðda üzüm
adýný asla dilinden düþürmeyecektir. Fuzûlî’nin; kütüðünün kesildikten sonraki haliyle kendi aðlamasýný eþ görür.
Hem öyle çok aðlar ki gözlerinden yaþ yerine kan akar.
________________ Ýþte bu kanlý gözyaþlarý þaraba benzer. Gözyaþlarý þarap olunca âþýk
22 Sevgi-Ayvaz Gökdemir, Yunus Emre Güldeste, Kültür Bakanlýðý Yy., Ank. , da üzüm kütüðü olur. Þikâyet alçak dünyadandýr onun býçkýsýndandýr.
1993, s.171 Þikayet edilenler zamandýr, devirdir ve nihayet alçak dünyadýr. Zaten
"Ten fanidir can ölmez Bâkî, bu dünyada deðerinin bilinmemesinden þikayetçidir.
Gidenler geri gelmez
Ölür ise ten ölür ________________
Canlar ölesi deðil" 23 Kenan Akyüz vd., a.g.e., s. 32.
60 Mustafa Hatipler 61 Aþk, Hüzün ve Bâkî

“Kadrün-i seng-i musallada bilüp ey Bâkî aþkýn emrine canla baþla uyacaðýný söyler. Her þeye raðmen aþkýn
Durup el baðlayalar karþuna yârân saf saf” fermanýna can ile baðlýdýr. Zaten baðlýlýðýn has olaný can ile olan
baðlýlýk deðil midir?
“Ey Bâkî, senin deðerini dostlarýn
ancak musalla taþýnda anlayýp kar-
Kaldý ki Bâkî;
þýnda saf saf el baðlayarak saygýyla
duracaklar” “Biz mütteka-yý zerkeþ-i caha dayanmazýz

Koca Bâkî, bu güzel beytinde, hüsn-ü ta' lil sanatý yaparak cenaze Hakk’ýn kemal-i lütfunadýr istinadýmýz”
namazý kýlarken cemaatin el baðlamasýný saygý gösterisiyle özdeþ hale
“Biz mevki ve makamýn altýn iþleme-
getiriyor.
li deðneðine dayanmayýz. Dayanaðý-
Hatta yâranýn bile deðerini ancak o zaman anlayabileceðini söylüyor. mýz Allah’ýn noksansýz ve sýnýrsýz
Bâkî, artýk ölümün ayak seslerini, bir rapsodinin ritmi gibi duy- olan lutfunadýr”
maktadýr. Tevekkül belki de böyle anlarda dev boyutuyla arz-ý endam
eder insanoðlunun kalbine. diyerek asýl dayanýlacak makam olarak Allah’ýn sýnýrsýz ve sonsuz lüt-
funu gösterir. “Allah dost” anlayýþýnýn tezahürüdür bu.
“Fermân-ý aþka cân iledir inkýyâdýmýz
Hükm-ü kazaya zerre kadar yok inadýmýz” “Minnet Hudâyâ devlet-i dünyâ fenâ bulur
Bâkî kalur sahife-i âlemde adumuz.”
“Aþkýn emrine, buyruðuna canla baþla
uyarýz. Kazanýn hükmüne karþý zerre “Dünya hayatý zenginliði son bulur,
kadar direncimiz yoktur.” geçer gider. Allah’ a þükürler olsun ki
bizim adýmýz dünya sahifesinde
Kazanýn hükmüne zerre kadar inat etmek mümkün olabilir mi? sonsuza kadar kalýr.”
Onun hükmüne karþý kim durabilir ki? Aþk da hükmü kaza gibi deðil
midir? Aniden ve çarpýlýrcasýna, üstelik beklemeden... Bâkî sözünün tevriyeli kullanýldýðý bir beyittir bu beyit.
Ferman, hükm-ü kaza, can ile var-zerre kadar yok inkýyadýmýz-yok Vadimizde son adýmlarýmýzý atmaktayýz artýk. Bütün sýkýntýlar-
inadýmýz; bir mürettep leffü neþr sanatý çýkýyor karþýmýza bu sefer de. dan, vuslat arzularýndan sonra aðýr baþlý bir çizgiyle, bir istikametle
Bâkî, dünya býçkýsýndan, devrandan sevgilinin vefasýzlýðýndan yüz yüzeyiz. Aþk, Hüzün ve Bâkî bu yolculuðumuzun ayrýlmaz üçlüsü
þikayetçi olmasýna raðmen hükm-ü kazaya karþý inat etmeksizin oldular.
62 Mustafa Hatipler 63 Aþk, Hüzün ve Bâkî

Dünyanýn iktidarýný, zenginliðini býrakýr bir kenara Bâkî. Makam Onun hüzün vadisinde geldiðimiz son noktada kulaklarýmýzýn pasýný
ve zenginlik istemez artýk. Þair olarak adýnýn dünya durdukça durmasý, silercesine duyduðumuz “Sultanu’þ-Þuara” Bâkî’nin sesidir.
bilinmesi ona yeter. Mizmar okuyan Davut gibi güçlü sesiyle çýkýyoruz onun aþk ve hü-
Anlaþýlamamanýn endiþesi ama yanlýþ yapýyor olmamanýn gö- zün vadisinden... Biz Onun ruhuyla söyleþirken kalplerimize bilip de
nül huzuru ile yazýlan bir beyitle bakar yüzümüze Bâkî vadinin bu unuttuðumuz ürperiþlerin tazeliði kök salýyor...
bölgesinde; Bilmediðimiz bir zamanýnda ömrümüzün uçarý bir göz seðirmesiy-
le gönül kuyularýna düþen aylarýmýz çýkýyor o kuyulardan ve deniz-
“Meyden safâ-yý bâtýn-ý humdur garaz hemen lerimizin üstüne eðiliyor. Denizlerimiz kuzuluyor birden. Mýrýltýsý
Erbâb-ý zâhir anlayamazlar muradýmýz” dudaklarýmýza, þýrýltýsý kalbimize akýyor son beytin;

“Þaraptan maksat hemen küpün içi- “Âvâzeyi bu âleme Dâvut gibi sal
nin saflýðýdýr, temizliðidir. Ýþin mahi-
Bâkî kalan bu kubbede bir hoþ sada imiþ.”
yetini hep dýþta görenler meramýmýzý
anlayamazlar bizim”
Aþkýn ve hüznün zirvesi bu dizeler ile olur ancak. Bâkî'ye yakýþan da
Ýþte olaylarý hep dýþ yüzüyle görenlere; “aþk imiþ her ne var budur zaten. Biz de Bâkî gibi bitirelim sözü;
âlemde ilim bir kýl-ü kal imiþ” diyen Fuzûlî gibi þairleri bile anlaya-
mayanlara bir sesleniþ…
“Ýrdi söz gayete Bâkî ne dimek lâzýmdýr” 24
Bâkî, hayatýnýn son demlerini yaþamakta olduðunu anlayacak
kadar bilir dünyayý. O yüzden artýk dünyanýn saltanatýný bir kenara
býrakmýþ ve ta iþin baþýnda olduðu gibi her dem Yaratan’ýn sýnýrsýz
lütfuna sýðýnmýþtýr.
Þair Bâkî, mahlasý Bâkî olsa bile, asýl ve yegane Bâkî olanýn “Al-
lah” olduðunu bilir ve buna sonsuz derecede inanýr. O’nun, O Rahman
ve Rahim olanýn, O Hayyum ve Kayyum olanýn Bâkî’liðinin yanýnda
her þey fanidir. O yüzden her biri yaþanmýþ bir hayat hikâyesini taþýyan
mezar taþlarýna kocaman kocaman yazýlmaz mý “hüvel Bâkî”…
Þairimiz Bâkî de sahife-i âlemde bâkî kalmak, hayýrla anýlmak
istemektedir. Aslýnda hayatýn hoþ bir sadadan ibaret olduðu haykýrýr-
________________
casýna bize söyleyen de odur.
24 Muallim Naci, a.g.e., s. 48.
64 Mustafa Hatipler

KAYNAKLAR
Abdülkadir Karahan: Fuzûlî, Kültür Bakanlýðý Yayýnlarý, Ank, 1989.
Asým Bezirci: C. Sýtký Tarancý Otuz beþ Yaþ, Can Yayýnlarý, Ýst. 1994.
Cem Dilçin: Örneklerle Türk Þiir Bilgisi, Atatürk Kültür Dil ve Tarih
Yüksek Kurumu Yayýnlarý, Ankara, 1992.
Erdem Beyazýt: Risaleler, Akabe Yayýnlarý, Ýst., 1993.
Faruk K.Timurtaþ : Bâkî Divanýndan Seçmeler, Kültür Bak. Yayýnlarý,
Yayýn No 706, Ankara, 1987.
Haluk Ýpekten: Bâkî Hayatý Sanatý Eserleri, Akçað Yayýnlarý, Yayýn No 161,
Ankara, 1997.
Ýsmail Yerguz: Bâkî Yaþamý Sanatý Yapýtlarý, Ergin Yayýncýlýk, Ýstanbul, 1997.
Ýsmail Kara: Osmanlý Ansiklopedisi, Cilt 4, Aðaç Yayýncýlýk, Ýstanbul, 1993.
Ýsmet Zeki Eyüboðlu : Bâkî, Kitaþ Yayýnlarý, Ýstanbul, 1972.
Kenan Akyüz, Süheyl Beken, Sedat Günsel, Mujgan Cunbur: Fuzûlî
Divaný, Akçað Yayýnlarý, Ank., 1990.
Mehmet Kaplan: Þiir Tahlilleri 1, Dergâh Yayýnlarý, Ýstanbul, 1994.
Muallim Naci: (Çev.Cemal Kurnaz) Osmanlý Þairleri, MEB yynl., Ýst., 1995.
Muhammed Nur Doðan: Ýshak Efendi Divaný’ndan Seçmeler, Kültür
Bakanlýðý Yayýnlarý, Ank., 1990.
Mustafa Özçelik: Güle Yaðmura ve Bahara Selam, MEB Yayýnlarý, Ýst., 1991.
Necip Fazýl Kýsakürek: Çile, BD Yy., Ýst, 1995.
Necmettin Halil Onan: Ýzahlý Divan Þiiri Antolojisi, MEB Yayýnlarý,
Yayýn No 3080 Ýstanbul, 1997.
Nihat Sami Banarlý: Resimli Türk Edebiyatý, MEB Yayýnlarý, Ýstanbul, 1985.
Sevgi-Ayvaz Gökdemir: Yunus Emre Güldeste, Kültür Bakanlýðý Yy.,
Ank. , 1993.
Yahya Kemal Beyatlý: Kendi Gök Kubbemiz MEB Yayýnlarý Ýst. 1989.

You might also like