You are on page 1of 325

ONSOZ

MYTHOS VE MYTH0L0G1A
İlkin Söz vardı, der Kitap. Bunu Platon duysa, söz m ü , hangi söz, diye sorar.
Çünkü eski Yunan dilinde söz kavramını vermek için bir değil, üç sözcük vardır:
Biri "mythos", öbürü "epos", üçüncüsü "logos". Mythos söylenen veya duyulan
sözdür, masal, öykü, efsane anlamına gelir. Ama mythos'a pek güven olmaz,
çünkü insanlar gördüklerini, duyduklarını anlatırken birçok yalanlarla süslerler.
Bu yüzdendir ki Herodot gibi bir tarihçi mythos'a tarih değeri olmayan güvenil­
mez söylenti der, Platon gibi bir filozof da mythos'u gerçeklerle ilişkisiz, uydur­
m a , boş ve gülünç bir masal diye tanımlar. Epos daha değişik bir anlam taşır:
Belli bir düzen ve ölçüye göre söylenen, okunan sözdür, epos insana tanrı ar­
mağanıdır, güzelim süslü sözleri bir araya getirerek büyüler dinleyicilerini bir
ozan. Ozanın sözünü tanımlayan epos böylece şiir, destan, ezgi anlamına gel­
miş ve o gün bugün epik ve e p o p e diye Batılı dillerin hepsinde yerini almıştır.
Mythos'la epos arasında ilkinden bir yakınlık vardır, mythos söylenen sözün,
anlatılan öykünün içeriği ise, epos da o n u n doğal olarak aldığı ölçülü, süslü ve
dengeli biçimidir. Epos ne kadar güzelse, mythos o kadar etkili olur, epos'la
mythos'un bu başarılı evlenmesidir ki, ilkçağdan kalma efsanelerin ürün vere ve­
re günümüze dek yaşamasını ve mythos kavramının çağlar ve uluslararası bir ni­
telik kazanarak ölmezliğe kavuşmasını sağlamıştır.
Ama bir de logos vardı. O n u n sözcüğünü başta Herakleitos olmak üzere lon-
ya düşünürleri eski deyimiyle "physiologoi", yani doğa bilginleri yapmıştır. O n ­
lara göre logos gerçeğin insan sözüyle dile gelmesidir. Logos bir yasal düzeni
yansıtır, insanın bedeninde ve ruhunda bir logos bulunduğu gibi, evrenin ve d o ­
ğanın da logos'u vardır. Logos insanda düşünce, doğada kanundur, her yerde
ve her şeyde vardır, ortaklaşa ve tanrısaldır. Logos'u bulmak, sırlarını göz ö n ü n e
sermek, insan sözüyle dile getirmek düşünürün asıl ödevidir. Logos kavramıyla
açılan bu çığır dosdoğru bilime varmış, öyle ki logos-logia bugün herhangi bir
araştırma dalında bilgini ve bilimi dile getirmek için kullanılan birer ek olmuştur.
Mythos'la epos uyumlu bir bütün içinde birleştikleri halde, onlarla logos ara­
sında ilkinden ve gün geçtikçe kesinleşen bir karşıtlık baş göstermiştir. Birbirine
zıt iki akım almış yürümüştür. Ege kıyılarında filiz veren destanlar, övgüler, ezgi­
lerin yanında, gene tonya'da doğup gelişen bilim kolları: Fizik Tiatematik, yer
ve gök bilimi, tarih ve coğrafya. Bilginler mythos'un uydurduğu epos'un dile ge­
tirdiği tanrı masallarını hor görür, yerdikçe yerer, evreni ve insanı anlatmakta
bu türün yalancı ve zararlı yollara saptığını ileri sürer dururlar. Ne var ki evren
tanımını dile getirmek için bu bilginlerin çoğu da epos biçimine, yani destana
özgü heksametron ölçüsüne başvurmaktan alamazlar kendilerini. Yalnız Herak-
leitos düzyazıyla dile getirir düşüncesini.
Platon'un tutumu daha da ibret vericidir. Homeros'u tanrılar üstüne yalanlar
uydurdu, topluma zararlı efsaneler düzdü-diye suçlamakla başımızı şişiren bu fi­
lozof "Devlet", ya da "Gorgias" gibi en önemli dialoglannın sonunda gerçeğin
gerçeğini, tanrılar katındaki hakikati gözümüzün ö n ü n e sermek, fiziküstü kanıt­
larla tanımlamak istedi m i , bir mythos uydurur. Ne yapsın ki mythos'tan ayrı
düşünemez, düşüncesi mythos kalıbına kendiliğinden girer. Mythos Yunan dü­
şüncesiyle özdeştir denebilir h e m yalnız Yunan m ı , insan düşüncesi ve o n u n
ürettiği dille özdeş olsa gerek ki, H o m e r o s ' t a n bugüne dünya sanatçıları
mythos'u kendilerine tükenmez bir esin kaynağı olarak almışlardır.
Ama "mythologia" sözcüğünde mythos'la logos'un, karşıt bu iki kavramın
birleştiğini görmüyor muyuz? Mythologia efsaneler bilimi anlamına gelmez mi?
H e m gelir, h e m de gelmez. Erken ilkçağda "mythologein" diye bir f i i l vardır,
masal anlatmak demektir, sözlü gelenekle dilden dile aktarılan efsanelerin ozan-
larca sürdürülmesini de belirtir. Mythologia kavramı da aynı anlama gelir. H e m
masal ve efsanelerin toplandığı kitap için, h e m de ilkçağın sonlarında "mytho-
graphos", yani mythos yazarı denilen derleyicilerin yaptığı iş için kullanılır. Ama
mythologia bugün taşıdığı geniş ve kapsayıcı anlama gelmemiştir ilkçağın hiçbir
d ö n e m i n d e . Mythos, çok tanrılı bir dinin tanrıları üstüne anlatılan efsane,
mythologia da bu efsanelerin bir araya geldiği kitap olduğuna göre, mythologia
ilkçağın din kitabı olmak gerek, oysa değildir ve hiçbir zaman olmamıştır. Ç ü n ­
kü bu efsaneler İnanç - tek tanrılı dinlerde söz konusu edilen inanç - düzeyine
yükselmemiştir. Sözlü ya da yazılı yazın ve sanat kollarının hepsinde durmadan
konu edinilip işlenen ve işlendikçe değişen mythos'lar ne kadar ozan, yazar, sa­
natçı varsa, o kadar biçim almış, bu nedenle hiçbir zaman belli bir dinin tek kita­
bı halinde toplanamamıştır. Böyle bir çeşitlilik, böylesine öğreti ve yöntem yok­
luğu, bu tür başıboşluk, özgürlük ve özerklik başka hiçbir din ve efsanelerinde
görülmemiştir. İlkçağ mythos'u layiktir, din adamının değil, sanatçının uğraşıdır,
o n u n anlamı, yön ve biçimi din alanında verilmez, sanat alanında verilir. Asıl ya­
ratıcısı da sözdür ve söz ustasıdır. Mythos, epos, giderek logos bile birleşmişler­
dir o n u n doğup gelişmesine. Gerçekle ilişkisi olup olmadığına gelince,
mythos'un gerçeğini sözün dışında aramak boşunadır. Asıl gerçek insan sözü­
nün içinde, özünde, şiirindedir. Bunu anladığı içindir ki, ilkçağ insanı sözle birbi­
rinden renkli, büyüleyici ve inandırıcı yapıtlar yaratabilmiş ve sözün bir kitap
içinde donmasını önleyerek, çağdan çağa, insan kanı gibi sıcak sıcak akmasını,
böylece canlılığını sonsuzluğa dek aktarmasını sağlamıştır.

MYTHOS YARATICILARI

H e r o d o t der ki, tanrı soylarını sayıp döken, tanrılara adlarını veren, niteliklerini
tanımlayan ve efsanelerini anlatan, Homeros'la Hesiodos'tur. Yani çok tanrılı
ilkçağ dininin yaratıcıları, peygamberleridir onlar demeye getirir. Ne var ki bu
yaratıcılığın neye yarayacağını bilmez, bilemez H e r o d o t . Yunan mythos'unun
yazına vurulması, evet, H o m e r o s ve Hesiodos'la başlar, a m a orada kalmaz, H o -
meros'la Hesiodos'un yarattıkları tanrı soylarına ve efsanelerine - ki bu konuda
ilk iki yaratıcının bile söyledikleri birbirini tutmaz - ekler, katkılar yapılır, yazın
türleri çoğaldıkça mythoslar da yeni anlatımlar ve yorumlarla zenginleşir. Des­
t a n çağını îonya'da d a , Yunanistan'da da "melos" denilen lirik şiir türleri izler,
çalgı eşliğiyle Irk klflnln, ya da bir koronun söylediği bu ezgilerde de mythos
önemli bir yer hıl<ır, "hymnos" denilen övgülerde başlıca konudur. Hele traged­
ya ile mythos yeniden doğar, tragedya yazarlarının elinde bir daha yitiremeye-
cegi bir öz ve anlamla yüklenir: İnsanlık dramının aynası, simgesi oluverir. K o ­
nusunu gerçek olaylardan alan bir iki tragedya dışında - ki bunlar da büyük t e p ­
kiyle karşılanmış ve tutunamamıştır - tragedyanın tek kaynağı mythos'tur. D e s ­
t a n d a n tragedyaya tür ve görüş ayrılığının gerektirdiği büyük bir farklılık vardır.
Destanda başrolü oynayan tanrılar arka plana itilir, yeni tanrılar, yeni kahra­
manlar ön plana alınıp tragedya yazarının seyircilerine yaşatmak istediği dra­
mın gereklerine göre aydınlanır. D r a m insan dramıdır a m a İpleri gene de tanrı­
ların elindedir, onları destanda olduğu gibi bir dağın tepesinden savaşı yönetir
ya da bir insanın ölüm kalımını tartıya vurur görmeyiz, a m a ç ve eylemleri saklı
kalır, anlaşılmadığı oranda da korkuçtur; tragedya tanrıları, bilerek ya da bilme­
yerek işlediği bir suç için insanı yıkıma götüren amansız yazgıyı, lanete uğramış
bütün bir soyun zincirleme suç ve cezasını simgeler.

Tragedyanın bu açıdan aydınlattığı mythos böylece alabildiğine zenginleşir,


a m a iş bununla da bitmez: Bin bir kent devletine ayrılmış olan Yunanistan'ın
her bölgesi yerli mythos'unu yaratmak ve yaşatmak hevesindedir. Koruyucu
olarak seçtiği bir tanrı üstüne kendi bölgesiyle İlgili efsaneler uydurmakta ya da
olan efsaneleri kendi din ve devlet politikasına göre yorumlayıp değiştirmekte­
dir. Efsane çemberleri böylece genişledikçe genişler: Troya savaşı çemberine
Atina, Thebai, Korinthos çemberleri katılır, Odysseus'un serüvenleri destanına
Argonaut'lar destanı eklenir, Dor ırklı boylar lon mythos'unun kişileriyle boy öl­
çüşecek bir destan kahramanı yaratıp bütün efsanelerini Herakles diye bir yarı
tanrının çevresinde toplarlar. Mythos böylece İçinden çıkılmaz girift ve karmaşık
bir toplam oluverir. Bu çokluğu aydınlığa kavuşturmak için gerçekten bir
mythos bilimine gerek vardır: O sırada, yani Yunan'ın klasik denilen parlak çağı
sona erip de yaratıcılığı azaldığı, sanat gücünün tükenmeye yüz tuttuğu Helle-
nistik denilen d ö n e m d e efsaneleri toplama ve derleme işine girişilir. İskenderiye
ve Bergama kitaplıklarının kurulup çalışmaya açıldığı elyazmalarının alabildiğine
çoğaltılıp eleştirildiği dönemdir. Bu d ö n e m d e türeyen mythos yazarları bir yan­
dan başta H o m e r o s olmak üzere büyük yazın yapıtlarını şerhler, notlar ve açık­
lamalarla kopya etmeye, bir yandan da efsaneler toplayıp kitaplar yazmaya ko­
yulurlar. Bunların efsane derlemeleri bizim için önemli bir kaynaktır. R o m a im­
paratorluğu döneminde de efsane düzme süreci canlıdır. R o m a , Yunan
mythos'undan esinlenerek kendi din ve mitolojisini kurmak hevesine kapılır.
Yunan tanrılarını kendi yerli tanrılarıyla bir tutarak adlarını değiştirir, efsanele­
rin kimini benimser, kimini atar, kimini yerli efsaneleriyle karşıtım. Ta ilkçağın
sonuna kadar bu böyle gider. Yunan-Roma mitolojisi dediğimiz bütün bu kay­
naklardan ve daha sayamadığımız başkalarından alınmış, toplanmış, özetlenmiş
efsane, masal ve öykülerin toplamıdır.

AKDENİZ MİTOLOJİSİ

Şimdi sorarım size: Mitoloji diye bir kitap yazmaya girişince bu bin bir kaynak
arasından hangisini seçip de anlatsın çağdaş bir yazar? Kaldı ki mitoloji deyince
başta Yunan-Roma mitolojisi diye bir kavram akla gelir. Bu anlayış da hatalıdır.
Aslında bir Akdeniz çevresi efsaneler topluluğu vardır, onu Yunanistan ve R o -
ma'ya mal etmemiz, bu efsanelerin Yunanistan ve R o m a uyruklu yazarların ka­
lemiyle Yunanca ve Latince olarak yazılmış olmasından ileri gelir. Oysa bu efsa­
nelerin çıkış yeri ne Yunanistandır, ne de İtalya, Anadolu'dur, Girit'tir, Mezopo­
tamya'dır, Fenike, Mısır'dır, ya da bütün bu yerlerdeki sözlü geleneklerin karışı­
mından ortaya çıkmış bir bütündür. Yunanlı ya da Romalı kaynak yazarlar a n ­
lattıkları efsanenin asıl kaynağını araştırmazlar, onu bilseler bile kimi zaman si­
yasal amaçlar güderek saklarlar, bile bile değiştirirler. H e m ozanlar ve yazarlar
özgür müdürler? Kimin için yazdıkları, kime hizmet ettikleri belli olur. En büyük
iki destan yazarı buna örnektir: H o m e r o s lonya'lıdır, gönlü Troya'dan yanadır,
a m a efendileri Troya savaşını kazanmış, Anadolu'nun kilit noktası olan Darda-
nos kalesini yıkmış Akhalardır, onları kahraman göstermek zorundadır, oysa
asıl insan-kahraman Hektor'dur Ilyada'da. Vergilius ise Augustus çağının kültür
politikasına hizmet etmekle görevlidir, Roma'ya bir kahramanlık geçmişi yarat­
mak amacıyla yazar Aeneis destanını ve H o m e r o s ' u n t a m tersine asıl gücü kuv­
veti Troyalılarda göstermeye çalışır. Bu açı ve erek farkları mythos anlatımında
da farklılıklara yol açar.
İkinci bir güçlük mythos anlayışında gün geçtikçe artan değişik görüşlerdir.
S o n yıllara dek "Yunan mucizesi" diye bir balon uçup dururdu. Batı dünyası in­
san değerlerinin dile geldiği ve büyük sanat yapıtlarıyla ölümsüzlük kazandığı
tek kaynağın Yunan-Roma uygarlığı ve kültürü olduğuna inanırdı. Bu dar görüş­
lü açıdan bakılınca Yunan mucizesini yaratan asıl kaynak ve etkenlerin ne oldu­
ğu araştırılmaz, görmezlikten gelinir, bu inancı sarsacak bir bulut ortaya çıktı
m ı , bile bile ve bilimselliğe aykırı bir tek yönlülükle tartışmaya, giderek kavgaya
girişilirdi. Troya'nın Çanakkale yöresinde olmadığını, Schliemann-Dörpfeld-
Blegen üçlüsünün gün ışığına çıkardıkları koca uygarlık merkezinin H o m e r o s ' u n
llyada'sıyla bir ilişkisi bulunmadığını ileri sürmekte direnen sözüm ona bilginler
bugün bile ortalıkta dolaşır ve kör görüşlerini kitaplara aktarmak yolunu bulur­
lar. Arkeolojinin son buluşları tarihle ilgili bilim kollarını göz kamaştırıcı bir ışıkla
aydınlatmaktadır ama Anadolu arkeolojisi daha yenidir, Hititlere ancak son o n ,
on beş yıl içinde yazılmış kitaplarda yer verilir, yüzyılımızın başlangıcında yayım­
lanmış bir mitoljide bakarsınız ki Ana Tanrıça Kybele'ye ancak yarım sütunluk
bir yer ayrılmıştır. Apollon ya da Artemis'i Türkiye'nin Ege bölgesinde toprak­
t a n çıkarılan anıtların ışığında yorumlamak, değerlendirmek daha hiçbir derli
toplu mitoloji kitabına erek ve görev olmamıştır. Kısacası ilkçağın yazılı kaynak­
larıyla günümüzün buluşlarını bir araya getirerek çok yönlü bir görüşle toplama­
ya daha pek az bilgin girişmektedir. Bu yolda Halikarnas Balıkçısı çığır açıcı, yol
göstericidir, yani Yunan'ı, Türk'ü olmayan, uluslararası tek bilimsel gerçeği ara­
maya koyulan gerçek bir bilgindir. O n u n açtığı yoldan gitmekle birlikte eski ya­
zın kaynaklarına da hakkını vermek "Mitoloji Sözlüğü" adıyla okuyucuya sundu­
ğumuz bu kitabın tek amacıdır. H e m e n söyleyelim ki bu kitap bir denemedir,
eksiklerini, yetersizliklerini bile bile yayımlamaya giriştiğimiz bir d e n e m e .

Yukarda sözünü ettiğimiz sorunları bir dereceye kadar çözümleyebilmek için


bu "Mitoloji Sözlügü"nü h e m bir sözlük, h e m de bir antoloji olarak düzenlemek
yolunu seçtik. Efsanelik kişilerden kim söz ediyorsa H o m e r o s mu, Hesiodos
m u , tragedya yazarları mı, onların anlatımını elden geldiği kadar kendi metinle­
rinden vermeyi denedik. Burada Türkiye'de Türkçe olarak bulunan kaynakların

H
çokluğu bizi sevindirdi Tercüme Bürosunun açtığı çığır ve M i l l i Egitim Bakanlığı
nın yayımladığı İ l k klasikleri çevirilerinden bu yana çok çalışılmış v e ; Yunan-
Latin yazınının ana yapıtları bugün okunur bir dille kazandırılmış bulunmakta­
dır. D a h a öteye gidilmiş, mitolojik öyküler ve kişiler Batı yazınına olduğu gibi bi­
zim de şiirimize konu olmuştur. Bizden önce Türkçe mitolojiler de yayımlanmış­
tır. Elimize geçenleri çalışmamıza ortak ettik. Bu çapta bir mitoloji sözlüğü bir
tek kişinin yapacağı iş değildi. Batı kaynaklı bir tek mitoloji kitabını çevirmek-
tense, kendi olanaklarımızla, kendi yazılı kaynaklarımızdan faydalanarak özgün
bir d e n e m e yapmayı yeg gördük. Hangi kaynaklardan nasıl faydalandığımızı, bu
kitabı nasıl hazırlayıp hangi yöntemlere göre dizdiğimizi kitabın sonuna eklediği­
miz Sonsöz'de belirtmekteyiz. Okuyucu bu bölümde, sözlüğü nasıl kullanacağını
da bulabilecektir.
Sözün kısası ben burada tek başıma değil, yapıtları ve çalışmaları elime ge­
çen birçok yazarlarla birlikte ortaya çıkmak istedim. Bu kaynakları bulmada ve
değerlendirmede ister istemez kişisel eğilimlerime göre bir seçme yaptım. Oku­
yucu bunu bana bağışlasın ve eleştirilerini, yergilerini, önerilerini benden esirge­
mesin. Çabamın tek ödülü bu olabilir.
Borcum büyüktür: En başta h o c a m Prof. D r . Georg Rohde'yi anmak isterim.
Mythos ve mythologia'nm ne olduğunu, böyle bir çalışmanın bilimsel yollardan
nasıl sürdürüleceğini de göstermiştir. Bu kitaptaki "Kybele" maddesini o n u n
1937'deki Türk Tarih Kongresinde verdiği tebliğe borçluyum. Ama asıl esin
kaynağım sevgili ustam ve dostum Halikarnas Balıkçısı'dır. Yurdumuzun eşsiz
değerlerine saygıyı ve sevgiyi o aşıladı bana. Çok borçlu olduğum bir kişi d e ,
birlikte çevirdiğimiz llyada ve Odysseia'yı güzelim şiir diliyle Türkçeye kazandı­
ran arkadaşım A. Kadir'dir. Bu kitap Homeros'la doludur, nasıl olmasın ki Batı
uygarlığının ilk ve en büyük ozanı yurttaşımız H o m e r o s burcu burucu Anadolu
kokar.

Azra Erhat
İstanbul, 1972
gonaut'lar seferine katılmış. Kyklop'ları öl­

A dürdü diye bir yıl Olympos'tan sürülen Apol-


lon'u sığırtmaç olarak kullanmış (Apotlon,
Kyklop'lar). Pelias'ın kızı Alkestis'e gönül ve­
Abas. (1) İlyada'da adı geçen Abant'lar bo­ ren Admetos onu elde etmek için arabasına
yuna adını veren kahraman. Poseidon ile su bir aslan; bir de yaban domuzu koşmak zo­
perisi Arethusa'nun oğlu. runda kalınca Apollon tanrı o n a yardım et­
(2) Aigyptos oğullan amcaları Danaos'un miş ve Admetos Alkestis'i almış, ne var ki dü­
kızlarıyla zorla evlenince, gerdeğe girdikleri ğün günü Artemis'e kurban kesmeyi unuttu­
gece kanları tarafından öldürülürler. Yalnız ğu için, tanrıça gerdeğini yılanlarla doldur­
Hypermestra kocası Lynkeus'u esirger, ikisi­ muş. Apollon Admetos'u bu beladan kurtar­
nin birleşmesinden Abas adlı bir erkek çocuk mış, bununla da kalmayıp Admetos'un kade­
doğar (Tab. 10). Abas Argos'ta kral olur, ev­ rini de değiştirmeyi başarmış: Kader Adme-
lenerek Akrisios'la Proitos'u meydana getirir. tos'un ölümü için saptadığı gün Pherai kralı
yerine ölecek başka birini bulursa ertelemeye
Akrisios'tan D a n a e , Danae'den Perseus do­
razı olmuş. Ama o gün gelince Admetos yeri­
ğar.
ni alacak kimseyi bulamamış: Ne anası, ne
Acca Larentia. (1) Roma'nın kuruluş efsa- babası, ne uşağı, kimse ölmek istememiş, yal­
nesi'nde sözü geçen çoban Faustulus'un karı­ nız genç karısı Alkestis kendisini feda etmiş.
sı. Kocasının dağda bulduğu Romulus ve Re- Alkestis Hades'e indikten sonra Herakles ta­
mus bebeklerini benimser ve kendi on iki ço­ rafından kurtarılır (Herakles). D e l i Dumrul e f -
cuğuyla birlikte büyütür (Romulus). sanesine de konu olan bu motifi Euripides
(2) Roma'nın kuruluş dönemlerinde güzelli­ "Alkestis" adlı tragedyasında işlemiştir (Al-
ğiyle ün salmış bir kız. Bir bayram günü Her­ kestis).
cules tapınağında tanrı ile tapınak bekçisi
bahse girişirler, zar oyununda kim kazana-' Adonis. Köken ve kaynakları güney Akde­
caksa "ötekine bir ziyafet çekecek ve bu güzel niz çevresine uzanan tipik bir Anadolu efsa­
kızla yatmasını sağlayacaktır. Oyunu Hercu­ nesi. Kybele-Attis mythos'unun bir başka an­
les kazanır ve Acca ile sevişir. K ı z sonraları latımını veren Adonis efsanesi bir toprak-be-
zengin bir Etrüsk'le evlenir ve yaşlı kocası reket öyküsüdür. Birçok şiir ve masal yazarla­
ölünce bütün varlığını Roma halkına bağışlar. rının özene bezene işledikleri bu öykü şöyle
özetlenebilir:
Admete. Bir Samos (Sisam) efsanesine gö­
Suriye kralı Theias, ya da Kıbrıs kralı Kiny-
re, Perseus soyundan olan Admete Argos'ta
ras'ın Myrrha ya da Smyma adında bir kızı
tanrıça Hera tapınağının rahibesiymiş. E l l i
varmış, tanrıça Aphrodite'in lanetine uğra­
sekiz yıl bu tapınağa hizmet ettikten sonra,
yan bu kız babasına tutulmuş, onunla seviş­
babası Eurystheus ölünce Argos'tan kaçmak
mek istemiş. Dadısının kurduğu bir düzenle
zorunda kalmış. Tanrıçanın heykelini yanına
babasının yatağına girmiş ve on iki gece
alarak Sisam adasına sığınmış. Bir süre sonra
onunla sevişmiş, son gecesi de gebe kalmış.
Argos'luların parayla tuttukları korsanlar H e -
O gece babası, yanında yatan kadının kendi
ra heykelini kaçırmaya kalkışmışlar, ama ge­
kızı olduğunu anlamış ve bu korkunç günahı
miye bindirilen heykel yelkenlerin açılmasına
temizlemek için, kılıcıyla kızının üstüne yürü­
engel olmuş, tanrıça böylelikle Samos'ta kal­
yüp onu öldürmek istemiş. Ama tanrılar
mak istediğini belli etmiş. Samos Hera'sı diye
Myrrha'ya acımışlar ve onu babasının elinden
anılan ünlü bir heykel İlkçağ arkaik sanatının
kurtarmak için bir mersin ağacına çevirmiş­
en önemli yapıtlanndan sayılır. Sisamlılar
ler. On ay kadar sonra ağacın kabuğu çatla­
Hera ve Admete adına yılda bir bayram ya­
mış, gövdesinden dünya güzeli bir bebek çık­
parlardı.
mış. Çocuğun güzelliğine vurulan Aphrodite
Admetos. Pherai (bugün Elestino) şehrinin onu büyütsün diye yeraltı tanrıçası Persepho-
kralı. Delikanlı olarak Kalydon avına ve Ar- ne'ye vermiş. Ama Persephone de çocuğa
tutulmuş, onu Aphrodite'ye bir daha geri ver­ Argos'a sığınırlar. Adrastos kızlarından birini
meye yaraşmamış. Tanrıçalar arasında ko­ Polyneikes'e, öbürü Deipyle'yi de Tydeus'a
pan kavgaya yargıçlık eden Zeus, Adonis'in verir ve Polyneikes'le birlikte Thebai'ye karşı
yılın dört ayını Persephone'nin, dört ayını da Yediler seferine önayak olur. Falcı ve bilici
Aphrodite'nin yanında geçireceğine, geri ka­ olan Amphiaraos bu savaşta bütün önderle­
lan zamanda da istediği yerde yaşayabileceği­ rin öleceğini, bir Adrastos'un sağ kalacağını
ne karar vermiş. Adonis sekiz ay Aphrodi- öngörmüştü. Gerçekten de öyle olur, büyük
te'nin yanında kalmayı seçince, tanrıçanın yenilgiden sonra, Adrastos ölümsüz atına bi­
güzel delikanlıya olan aşkını kıskanan öbür nerek Argos'a kaçar. Sonra, ölen önderlerin
tanrılar (Ares ya da Artemis) Adonis'in üstü­ oğullarıyla Thebai'ye karşı Epikon'lar seferi­
ne bir yaban domuzu salmışlar, kasığından ne katılır ve bu kez zaferi kazanır, ama savaş­
yaralanan Adonis'de kanaya kanaya can ver­ ta yitirdiği ogulunun yasına dayanamayıp
miş. Toprağı sulayan kanından Manisa lalesi ölür.
denilen bahar çiçekleri bitmiş, öte yandan
sevgilisinin yardımına koşan Aphrodite'nin Aedon. (Yun. Bülbül). (1) İlkçağ yazarlarını
ayağına diken batmış, sıyrığından akan bir çok etkileyen bu efsaneye ilkin Homeros'ta
damla kan tanrıçanın çiçeği olan beyaz gülü rastlanır. Odysseia'da ( X I X , 518) anlatıldığı­
kırmızıya boyamış. na göre, Aedon Pandareos'un kızı ve Thebai-
li Zethos'un karışıdır. Zethos'un kardeşi
Kışın yeraltında saklanan, baharla birlikte
Amphion Niobe ile evlenip çok çocuğu oldu­
yeryüzüne dönen ve aşk cümbüşü içinde fış-
ğu halde, Aedon'la Zethos'un yalnız bir ç o ­
kırıp gelişen bitkisel varlığı simgeleyen Ado-
cukları olur: Itylos. Aedon eltisini kıskanır ve
nis'e Suriye'de özellikle kadınlar tapınırlardi:
bir gece en büyük oğlunu uykusunda öldür­
Yılda bir bahar bayramları yaparlar, saksıla­
meye kalkışır, ne var ki yanılır, karanlıkta Ni-
ra, sepetlere tohum dikerler, onları sıcak su­
obe'nin oğlunu değil de kendi çocuğunu öl­
larla sularlardı, böylece hızla büyüyen bu bit­
dürür. Tanrılar Aedon'a acıyıp onu bir bülbü­
kiler kısa zamanda solup ölürlerdi. Adonis
le dönüştürürler.
bahçeleri denilen bu çiçeklerin karşısında ka­
dınlar yas tutar ve "O ton Odonin" (Vah (2) Miletos efsanesi şöyledir: Aedon Milet'li
Adonis!) çığlıklarıyle dövünürlerdi. Pandareos'un kızı ve Polytekhnos adlı sanat­
Adonis efsanesi Sümer ve Hitit kaynakla­ çının karışıdır. Kocasıyla birlikte Kolophon'
rından gelmedir. Adonis İbranîce "efendi" da mutlu günler yaşarlar, İtys adında bir oğul­
anlamına gelen Tammuz (Türkçe Temmuz) ları olur. Ama mutlulukları başlarına vurur,
adının yunancalaştırılmış karşılığıdır. Tam- gurura kapılırlar-. Zeus ile Hera'dan daha
muz-Adonis efsanesiyle Hitit bereket tanrısı mutlu bir çift olmakla övündükleri için, Hera
Telepinu efsanesi arasında ilişki ve benzerlik ceza olarak kavga tanrıçası Eris'i sokar arala­
göze çarpmaktadır (Kinyas). rına. Karı koca birbirleriyle yarışmaya girişir­
ler, Polytekhnos araba yapmakta, Aedon ku­
Adrastos. Talos'un oğlu, Argos kralı (Tab. maş dokumakta. K i m daha çabuk bitirecek-
23). Efsanesi Thebai'ye karşı Yediler seferiy­ se, öbürüne bir hizmetçi bulup getirecektir.
le ilgilidir. Bir aile kavgası yüzünden yurdunu Yarışmayı Aedon kazanır, kocası da gider
bırakıp, dedesi Sikyon kralı Polybos'un yanı­ Efes'ten onun kız kardeşi Khelidon'u (Yun.
na sığınmak zorunda kalır. Bir süre sonra da Kırlangıç) alır, yolda onu kirletir, saçlarını ke­
onun vârisi olarak tahta çıkar, ama babasını sip köle kılığına sokar ve kız kardeşine kim
öldüren Amphiarâos'la görünüşte banşarak, olduğunu bildirirse, onu öldüreceğini söyleye­
kız kardeşi Eriphyle'yi ona verir ve Argos rek Aedon'a verir. Aedon kız kardeşinin bir
krallığına döner (Amphiaraos, Eriphylej. gün çeşme başında dert yandığını duyunca,
Bu arada Oidipus oğullarından Eteokles, onu tanır. İki kız kardeş öç almaya karar ve­
kardeşi Polyneikes'i Thebai'den sürünce, bir rirler, İtys'i öldürüp pişirirler ve babasına ye-
yandan Polyneikes, öte yandan da adam öl­ dirirler. Polytekhnos işin farkına varınca çılgı­
dürdüğü için Kalydon'dan sürülen Tydeus, na döner, iki kız kardeşi öldürmek ister. Zeus
araya girer ve birini bülbül, öbürünü kırlangıç hazine odasını, bir taşını yerinden oynatıp
haline sokar. kolayca çıkarabilecekleri biçimde yapmışlar
(3) Atina efsanesi: Tragedya yazarlarının ve Geceleri buraya girer, hazineden bir şeyler
özellikle Sophokles'in yitik "Tereus" traged araklarlarmış. Varlığının gün geçtikçe eksildi­
yasında anlatıldığı gibi, Prokne ile Philomela ğini gören kral Girit'ten ünlü mimar Daida-
Atina kralı Pandion'un kızlarıdır. Prokne los'u çağırmış. Bir tuzak kurmuşlar ve iki hır­
Trakya kralı Tereus'la evlenir ve İtys adlı bir sızı tam yakalayacakken, Trophonios Aga-
oğulları olur. Ama Tereus Philomela ile de medes'in kafasını keserek kaçmış.
sevişir ve olup biteni kız kardeşine anlatma­ Başka bir anlatıma göre, Agamedes ile
sın diye dilini koparır. İki kız kardeş İtys'i ke­ Trophonios Delphoi tapınağını bitirince, tan­
sip babasına yedirmekle öç alırlar. Tanrılar rıdan ücretlerini istemişler, Apollon da altı
Prokne'yi bülbül, Philomela'yı kırlangıç (baş­ gün yiyip içip eğlenmelerini, yedinci günü
ka bir anlatıma göre adı güzel sesli anlamına emeklerinin karşılığını alacaklarını bildirmiş.
gelen Philomela bülbül olur), Tereus'u da Öyle olmuş, yedinci gece uykuya dalınca iki
hüthüt kuşuna dönüştürürler. Aristophanes mimar bir daha uyanmamışlar. T a n n onlara
"Kuşlar" komedyasında bu dramı Hüthüt'ün en büyük ödül diye tatlı bir ölüm bağışlamış.
ağzından şöyle anlatır:
Agamemnon. Agamemnon Yunan myt-
yan garip bülbülüm, uyan, hos'unda tektir, eşsiz bir tiptir, yalnız İlya-
Çöz tanrısal dilini, da'da değil, efsaneler boyunca onun simgele­
Dök yüreğindeki acılan, diği kavramı onun kadar etkin ve belirgin ni­
Anlat o kutsal ağıtlarınla teliklerle canlandıran başka bir kişi yoktur.
Oğlumuz ffys'in başına gelenleri. Agamemnon kraldır, krallar kralıdır, her biri
Kızıl boynundan su gibi aksın
Oğlumuzun adını inleyen sesin, bir bölgenin yönetimini elinde tutan birçok
Sık fundalıklardan göklere yükselsin, derebeylerinin başında, onları ordularıyla bir­
A p o l l o n , altın saçlı t a n r ı likte yöneten başkomutandır. Buyruğuna tek
Duyup bu acı yankıları, sınır, bölgesel kralların toplantısında çizilir,
Alsın fildişi çalgısını, bu kurultayda da başlıca kural danışmadır.
Karşılık versin sana, Yunan mythos'u tanrılar tanrısı Zeus'un üs­
Tanrı koroları kursun yukarda, tünde, ondan üstün bir güç bulunduğunu gös­
Ve ölümsüz dudaklarından çıkan ezgiler terdiği gibi, krallar kralı Agamemnon'un kişi­
Karışsın sesine mutlu yüceliklerde. liğinde de krallığın hem erdemlerim, hem de
Aello. Harpya'lardan biri. Adı Kasırga anla­ eksik ve zayıf yönlerini önümüze serer. Bu
mına gelir (Harpyalar). bakımdan destana olduu kadar, tragedyaya
da esin konusu olmuştur Agamemnon.
Aerope. Girit kralı Katreus'un kızı (Tab.
15). Girit'ten sürülüp Argos'a gelir ve ilkin İlyada'nın üçüncü bölümünde Helene surla­
Pleisthenes ile evlenir, sonra Atreus'un karısı rın üstüne dizilmiş, savaş alanına bakan Tro-
olur. Aerope, Agamemnon ve Menelaos'un yalı ihtiyarlara en başta eski eniştesi Aga-
anaları olarak gösterilir. Atreus'la Thyestes memnon'u "hem iyi bir kral, hem güçlü bir
arasındaki kardeş kavgasında ölür (Atreus). savaşçı" olarak tanıtır. Agamemnon'un kral­
lık yetkisi Zeus'tan gelmiştir. Homeros onun
Agamedes. Agamedes üvey oğlu Trophoni- asasının, kral değneğinin tarihçesini çizerken
os'la birlikte Yunanistan'ın en ünlü mimarla- (İl. 1 1 , 100 vd.), soyunu Pelops'a kadar götü­
rındanmış. Delphoi ve Thebai şehirlerinde rür, başka bir efsane koluna göre Agamem-
yaptıkları anıtlar parmakla gösterilirmiş: non'un ilk atası Tantalos'tu. (Tab. 14 ve 15).
Delphoi'de Apollon, Arkadya'da Poseidon İlyada'da Pelops oğullarının kan davasından
tapınakları ve Thebai'de Alkmene'nin yatak söz edilmez, krallık normal yoldan Pelops'tan
odası ellerinden çıkmış. Boiotia kralı da onla­ Atreus'a, Atreus'tan Thyestes'e ve ondan
ra hazinesini saklamak için sağlam bir yapı ıs­ Agamemnon'a aktarılır; Atreus ile Thyestes
marlamış. Para hırsına kapılan iki mimar da arasındaki kardeş düşmanlığı ve onun sonu

I !
c u n d a İşlenen k o r k u n ç suçlar d a h a çok t r a ­ ması (Thersitesj. Bu eleştiri yalnız kralı degil,
gedyaya k o n u olmuştur (Atreus). A m a d e s t a n feodal Akha d ü z e n i n i n t ü m ü n ü k a p s a m a k t a ­
A g a m e m n o n ' u bir krala özgü b ü t ü n nitelikle­ dır (İl. II, 2 2 5 vd.).
riyle canlandırır. Bu kral portresi ü s t ü n d e
Gene mi bir fisteğin var, Atreus oğlu?
d u r m a y a değer.
Barakaların tunçla, kadınla dolu.
tlyada'nın k o n u s u , A g a m e m n o r i ile Akhille- Bir şehri alır almaz biz Akha 'lar
ııs arasındaki kavga A g a m e m n o n y ü z ü n d e n onları sana verdiydik ilk peşin.
k o p a r . Ve bu kavgada krallar kralının t u t u ­ Bir de altın mı istiyor canın şimdi?
m u , karakteri ve kişiliği b ü t ü n açıklığıyla o r t a ­ Tutup getirelim Troya'Mardan birini,
ya serilir. A g a m e m n o n kraldır ve h e r kral gi­ gelsin babası kurtulmalık versin sana,
altınla versin sana, öyle mi?
di kendi çıkarını, istek ve buyruklarını e m r i n ­
Taze bir kadın mı istiyorsun yoksa, düşüp
deki i n s a n l a n n k i n d e n üstün g ö r m e k t e ve bu
kalkmaya,
İnanışa g ö r e d a v r a n m a k t a d ı r . Tutsağı Khry-
bütün gözlerden uzakta, kapatmaya
sels'i geri v e r m e k i s t e m e m e s i , vermek z o r u n ­ kendine?
da kalınca Akhilleus'unkini a l m a k t a hiçbir sa­ Başbuğsun, yakışık almaz Akha oğullarını
kınca g ö r m e m e s i kavganın asıl n e d e n i d i r . Bu yıkıma sürüklemen.
olayda karşısına çıkan kim olursa olsun pay­ Size diyorum Akha oğulları, hey,
lar, tersler, h i ç e sayar (İl. I, 1 0 2 vd.). Akha oğulları denmez size artık,
Akha kadınları demeli,
... Kalktı hırsla sizi aşağılık herifler sizi,
gücü yaygın Agamemnon, yiğit Atreus oğlu, Hadi yurda dönelim gemilerimizle,
kapkara bir öfkeyle doluydu yüreği, tek başına bırakalım Troya'da onu,
yanıyordu iki gözü yalım yalım... otursun onur payının üstüne.
A p o l l o n ' u n Akha'lara gönderdiği salgının Yardım etmeyelim de görsün sonunu,
Saygısızlık etti Akhllleus'a, en üstün
n e d e n i n i bilen Kalkhas bu öfke karşısında ç e ­
yiğidimize,
kinir gerçeği söylemeye (İl. I, 78 vd.).
aldı onur payını, yoksun bıraktı onu.
Kızdıracağım biliyorum Akha'lartn
saydığı Akhilleus'un içinde büyük bir kin yok
adamı, gene de;
o adamın b ü t ü n Argos'lulara her yerde sözü hem gevşek davranmasaydı sana, Atreus
geçer. oğlu,
Kral azgın olur kızınca ayak takımından bu senin son küfrün olurdu ona.
birine,
bir zaman öfkesini yenerse de, unutamaz Bu s o r u n u Akha o r d u s u n u n nasıl ç ö z ü m l e ­
kinini, diği de ilginçtir. A t h e n a ' n ı n verdiği esinle
dışarı vurana dek taşır yüreğinde onu. Odysseus sıraları dolaşıp şöyle yatıştırır h e r ­
kesi (İl. I I , 1 9 3 vd.):
A m a A g a m e m n o n n e Kalkhas'ı dinler, n e
de o n u n sözlerine uyulmasını salık veren Ak- ...bilemezsin Atreus oğlunun niyeti ne?
hilleus'u, bildiğini y a p a r . Bu davranışı tepki Akha oğullarını yokluyor şimdi o,
uyandırır. T e p k i n i n , yalnız kavgaya tutuştuğu ama ezecek yakında başlarını...
Öfkelenip de Akha'lara yıkım getirmesin
Akhilleus'tan gelmemesi, o r d u n u n alt tabaka­
sakın,
sını simgeleyen bir askerin de kralı en ağır
Zeus'un beslediği kralların amansızdır
sözlerle kınaması dikkati ç e k e r . Halkın y ö n e ­
öfkesi...
ticisini eleştirmesi d ü n y a yazınında ilk kez gö­ daha güçlüdür onlar senden.
rülmektedir b u r a d a . Bu eleştiri Akhilleus'un Sense savaştan anlamaz korkağın birisin.
a ğ z ı n d a n şöyle dile gelir. Ne kurultayda geçer sözün, ne savaşta
geçer.
"Ey doymak bilmek adam... Seni gidi edep­
Hem biz burada hepimiz kral değiliz ki.
siz, çıkarma düşkün yürek... Seni şarap fıçısı,
Her taraftan bir ses çıkarsa iyi olmaz,
seni it gözlü, seni geyik yürekli... Halkını ke­
bir tek baş olmalı, bir tek kral.
miren bir kralsın s e n " . ( İ l . I, 1 2 2 , vd.).
Kurnaz Kronis oğlu şu değnekle bütün
A m a yiğidin sözlerinden d a h a da şaşırtıcıdır yetkileri
T h e r s i t e s ' i n , halktan bir a d a m ı n kralı kına- size krallık etsin diye verdi Agamemnon'al

14
At ıi >r .1 r .

Agamemnon gene de bir zorba olarak gös­ ki Attes Agdistls'ten kaçmak İ ç i n Pesslnus'a
terilmez llyada'da, aslında talihsiz bir adam­ gider ve orada kralın kızıyla evlenmeye k.ılkı
dır: Akhilleus'u kırdığına bin pişman olur, ba­ şır. Tam düğün gecesi düğün ezgileri söylen­
rışmak için ödün vermeye razıdır. Yiğidin mektedir ki Agdistis birdenbire çıkagelir. At-
olumsuz tepkisiyle karşılaştıktan sonra, bir tes onu görünce çıldırır ve erkekliğini keser,
daha aynı uysallığı gösterir ve özür dileyerek Pessİnus kralı da aynı şeyi yapar. Attes ölür,
barışır (İl. XIX, 85 vd.). Her davranışında Agdistis de sevgilisinin bedeninin bozulma­
sanki bir sakarlık vardır Agamemnon'uh: Au- masını sağlar.
lis'te avlanırken Artemis'i kızdırması, bu yüz­ Bu efsanenin başka bir anlatımı da şöyle­
den kızı İphigeneia'yı kurban etmek zorunda dir: Phyrgia ilinin sınırlarında Agdos adlı ıssız
kalışı bu kralın hatalarını ne kadar pahalıya bir kaya varmış, orada Kybele tanrıçaya bir
ödediğini gösterir (İphigeneia). Karısının ve taş biçiminde tapılırmış. Zeus tanrıçaya tutul­
onun âşığı olan kendi amcaoglunun elinden muş, onunla birleşmeyi başaramayınca tohu­
öldürülmesi bile aynı yarı komik, yarı trajik munu bir kayanın üstüne bırakmış. Bu t o ­
kaderin belirtisidir (Klytaimestra, Aigisthos). humdan Agdistis doğmuş, hünsa imiş, Agdis-
tis'i Dionysos sarhoş ederek erkekliğinden et­
İlyada onun kahramanlıkları ve öldürdüğü
miş; uzvundan bir badem ağacı çıkmış, bu­
Troyalı yiğitlerin adıyla doludur, ama Aga-
nun meyvesini Sangarios ırmağının kızı Nana
memnon burada da tam başarılı değildir, ne
göğsüne almış, gebe kalıp Attes'i doğurmuş.
savaşta bir Akhilleus ya da bir Aias olabilir,
Sangarios Nana'ya çocuğu dağa bırakmasını
ne de kurultayda bir Nestor ya da Odysseus
buyurmuş. Bebek gelen geçenin ilgisini çek­
gibi üstün bir akıl gösterebilir. Onun kişiliğin­
miş, onu bir tekenin sütüyle beslemişler, t e ­
de Homeros ve yolunu izleyen bütün ozanlar
kenin sütü olamayacağı halde, adının Phrygi
krallık kurumunun kusur ve eksikliklerini or­
a dilinde teke anlamına gelen "artagus" teke
taya sermek istemişlerdir sanki.
ile ilişkisini göstermektedir. Ne var ki bu arta-
gus sözcüğü "güzel" anlamına da gelebilir.
Agaue. Kadmos ile Harmonia'nın kızı, Jno
Her neyse Agdistis ile Kybele ikisi birden gö­
ile Semele'nin kardeşi, Pentheus'un anası
nül vermişler bu güzel delikanlıya, ama
(Tab. 18). Zeus'la Semele'nin aşkı üstüne de­
Phrygia kralı Midas onu kendi kızına almak
dikodu yaptığı için, Semele'nin oğlu tanrı Di-
istiyormuş. Derken Agdistis Attes'i çıldırtmış,
onysos anasının öcünü almış. Bakhalar sürü­
delikanlı bir çam ağacının dibinde erkekliğini
süne katılan Agaue, oğlu Pentheus'u bir vah­
keserek can vermiş. Kybele tanrıça onu göm­
şi hayvan sanarak kendi eliyle parçalamış. Bu
müş, toprağa akan kanından biten menekşe­
konu Euripides'in "Bakkha'lar" tragedyasın­
ler dibinde öldüğü çamı çepeçevre sarmışlar.
da işlenmiştir (Pentheus, Bakkha'lar).
Midas'ın kızı da umutsuzluğa düşerek canına
kıymış, Kybele onu da gömmüş ve onun me­
Agdistis. Pausanias'ın anlattığı Agdistis e f -
zarı üstünde de menekşeler bitmiş. Ayrıca
sanesi ana tanrıça Kybele'nin Pessinus'taki
mezarı üstünde bir badem ağacı büyümüş.
kültüne ilişkin bir efsanedir. Zeus bir gece
Agdistis Zeus'a yalvarmış Attis'in bedeni hiç
düş görerek tohumunu yeryüzüne döker.
bozulmadan kalsın, çürümesin diye, Zeus da
Bundan hünsa bir varlık doğar: Agdistis.
bu dileğini yerine getirmiş. Attis'in saçları bü­
Hem kadın, hem erkek olan bu yaratığı tanrı­
yümeye, küçük parmağı da oynamaya de­
lar ele geçirir ve erkeklik uzvunu kesip atar­
vam edecekmiş. Bu sözü aldıktan sonra Ag-
lar, uzuvdan bir badem ağacı meydana gelir,
disüs sevgilisinin ölüsünü Pessinus'a götür­
ırmak tanrı Sangarios'un (Sakarya) kızı bu
müş, orada gömmüş ve anısına bir bayram
ağaçtan bir badem koparıp göğsüne saklar,
ile bir rahip heyeti kurmuş.
bundan gebe kalarak Attes (başka kaynaklara
göre Attis) adlı bir oğlan doğurur. Onu dağa Bu efsanelerde Agdistis ile ana tanrıça
bırakır. Attes büyüyünce öyle yakışıklı, öyle Kybele birbirine karışmaktadır. Motifleri t o p ­
eşsiz güzellikte bir delikanlı olur ki o zaman rak bereketini ve bitkinin öldükten sonra ye­
salt kadın olan Agdistis ona âşık olur. Ne var niden dirilmesini simgeleyen bu efsaneler da-
ha çok alegorik birer anlam taşır. Bunlardan Aia. Yun. "aia" veya "gaia" toprak demek­
amaç, Pessinus'taki Kybele kültünde rahiple­ tir. Aia, Kolkhis ülkesinin eski adıdır (Argo-
rin belli zamanlarda ve törenlerde erkeklik naut'lar).
uzuvlarını kesmelerinin nedenini ve kaynağı­
Aiaie. Odysseia'da büyücü tanrıça Kirke'nin
nı anlatmaktadır. Kybele tanrıçanın ise Ana­
adasına verilen ad (Kirke).
dolu'da ve çevrede tarih öncesi çağlardan
Roma devrine değin çeşitli adlarla tapım gör­ Aiakos. Yunanlıların en dürüstü, en dindarı
düğü herkesçe bilinmektedir (Kybele). diye anılan Aiakos, Zeus'la su perisi Aigi-
na'nın oğludur (Tab. 21). Anasının adını alan
Agenor. Epaphos'un oğlu, lo'nun torunu Aigina adasında kral iken uyruklarının hepsi
olan Agenor tanrı Zeus'un soyundandır (Tab. vebadan ölmüş, Aiakos da babası Zeus'a yal­
10). Io inek kılığında dünyayı dolaştıktan son­ varmış ki adada bol sayıda bulunan karıncala­
ra Mısır'a gelir, orada Zeus'tan olan oğlu
rı insana dönüştürsün. Baştanrı oğlunun bu
Epaphos'u doğurur, Epaphos da Nil tanrısı
dileğini yerine getirmiş. Karıncalardan dog­
Neilos'un kızı Memphis'le evlenir ve Libya
ma bu adamlara Myrmidon'lar (Yunanca
adında bir kızları olur. Afrika'nın bir bölgesi­
"myrmeks" karınca demektir) denmiş. Aia-
ne adını veren bu kız tanrı Poseidon'la birle­
kos'un torunu Akhilleus sonraları Myrmi-
şerek ikiz doğurur: Agenor ile Belos. Belos
don'ları kendi ordusu olarak Troya seferine
Mısır'a, Agenor ise Fenike'ye yerleşir. Tyr ile
götürmüştür.
Sidon kentlerinin kralı olur. K ı z ı Europe tanrı
Tanrıların çok sevdiği Aiakos'tan Yunanlı­
Zeus tarafından kaçırılınca Agenor oğulları
lar bir dilekte bulunmuşlar: Ülkelerini kasıp
Kadmos, Phoiniks ve K i l i k s ' i k ı z kardeşlerini
kavuran kuraklığa son vermesi için Zeus'a ya­
aramaya gönderir, bulup getirmedikçe dön­
karmasını istemişler ve Zeus bu dileği de yeri­
memelerini buyurur. Hiç biri de geri gelmez,
Akdeniz çevresinde kentler kurup yerleşirler ne getirmiş.
(îo, Epaphos, Belos, Europe). Aiakos'un Aigina'dan Telamon ile Peleus,
bir denizkızı olan Psamathe'den (Yun. Kum)
Phokos (Yun. Fok balığı) adlı bir 03lu olmuş.
Aglaie. Adı parlak anlamına gelen Aglaie
Phokos'un atletik yarışmalarda başarılarını
Zeus ile Eurynome'den doğmuş üç Kharit
kıskanan ağabeyleri Telamon ile Peleus kafa­
tanrıçanın biridir (Kharit'ler). Hesiodos'a gö­
sına bir disk atarak öldürmüşlejr onu. Aiakos
re Aglaie Kharit'lerin en gencidir ve tanrı
da hak yerine gelsin diye sürmüş oğullarını
Hephaistos'la evlenmiştir.
Aigina'dan.
Aglauros (yahut Agraulos). Atina kralı Bu hakseverliği ona öldükten sonra Hades
Kekrops'un üç kızından biri. Tanrıça Athena, ülkesinde yargıç olmayı sağlamış. Gerçi H o -
içinde Erikthonoios'u sakladığı sepeti ona ve­ meros destanlarında Aiakos'un böyle bir sıfa­
rip sakın açmamasını söyler. Ama kardeşleri tı yoktur, ama Platon onu ölüler yargıcı ola­
Herse ve Pandrosos'la birlikte Aglauros m e ­ rak gösterir ve Asya'lı Minos ile Rhada-
rakını yenemez ve sepeti açarlar, içinde yı­ manthys'in yanıbaşında Avrupa'dan gelen
lanlarla sarılı bir bebek görünce korkudan çıl- ruhları yargıladığını ileri sürer (Gorgias,
dırarak Atina Akropolünden aşağıya atarlar 524a).
kendilerini (Erikhthonios). Aiakosoğlu. llyada'da Akhilleus'a verilen
soyadı (Tab. 21).
Agron. Kos (Istanköy) adasında Byssa ve
Meropis adlı iki kız kardeşiyle yaşayan ve yal­ Aias. İlyada'da iki Aias'ın adı geçer, biri,
nız toprak işleriyle uğraşan bir delikanlı. Bu "küçük Aias" Oileus'un oğludur ve Lok-
üç kardeş toprak tanrıçasından başka hiçbir ris'lilerin önderi olarak gelmiştir Troya sava­
tanrıya saygı göstermedikleri için ceza olarak şına, öteki, "büyük Aias" Telamon'un oğlu,
kuş biçimine sokuldular: Meropis baykuş ol­ Akhilleus'un amca çocuğu ve Salamis adası­
du, Byssa martı oldu, Agron da yagmurkuşu nın kralıdır (Tab. 14 ve 21). Bu iki Aias birbi­
haline dönüştürüldü. rinden çok ayrı kişilerdir, ama h e p omuz om-

16
za savaşırlar. Bu dayanışmayı şöyle tanımlar Aralarını s o n u n d a Akhilleus bulur, yatıştırır
H o m e r o s (İl. XIII, 7 0 2 vd.). Aias'ı bu kötü huyu Aias'm başına bela
olacaktır. llyada'daki olaylardan sonrasını an
Oileus'un çevik oğlu Alas hiç, ama hiç
ayrılamaz Telamon'un oğlu Aias'tan, talan destanlarda A i a s ı n m İşlediği büyük bir
yeni sürülen tarlada şarap rengi İki öküz suç söz k o n u s u d u r : Troya şehrinin düştüğü,
nasıl Akha'lann eline geçtiği sırada P r i a m o s ' u n kı­
gönüldeş olur da çekerlerse sabanı; zı Kassandra A t h e n a t a p ı n a ğ ı n a sığınmış,
boynuzlarının kökü bol bol ter döker, tanrıçanın heykeline sımsıkı sarılmıştır. Aias
gittikleri zaman yarık boyunca uca doğru kızı sığınağından ayırmak, dışarı çekmek ister
yalnız cilalı boyunduruk ayırır onları
ve dinsel töreleri hiçe sayarak bu işi başarır.
birbirinden,
Akha'lar bu günahı kendisine ö d e t m e k için
işte Aias'lar da tıpkı öyle,
omuz omza destek oluyordu birbirine. Aias'ı taşlamaya koyulurlar. Ne var ki bu kez
kendi de A t h e n a sunağına sığınıp yalvarır.
Bu iki yiğit Akha o r d u s u n u n canı ciğeridir, Tanrıça yiğidi böylece ö l ü m d e n korumuş
katılmadıkları hiçbir savaş, başaramayacakla­ olur, a m a cezasız bırakmaz: D ö n ü ş yolculu­
rı hiçbir yiğitlik yoktur. ğunda Akha'lar k o r k u n ç bir fırtınaya tutulur­
Aias'lar arasındaki bu birlik, beraberliğin lar, Aias'm gemisi batar, Poseidon yiğidi kur­
asıl n e d e n i n i , bu iki yiğidin nitelikleri ve ka­ tarır, a m a bu kez Aias A t h e n a ' n ı n öfkesine
derleriyle birbirinden çok değişik olmalarında karşın kurtulduğuna böbürlendiği için tanrıça
aramalı. Bunu d a h a iyi anlamak için h e r biri­ Zeus'un yıldırımını alarak kendi öldürür akıl­
ni ayrı ayrı incelemeliyiz. sız yiğidi.
(1) AİAS O İ L E U S O Ğ L U . Aias'ın işlediği günahların cezasını yurdu da
Aias İlyada'da şöyle çıkar karşımıza (İl. I I , çeker: Yiğit öldükten sonra bile uzun bir süre
5 2 6 vd.). Lokris toprağı verimsiz kalır, ikide bir salgın­
lar baş gösterir. Delphoi'ye çare sorulduğun­
Lokris'lilere Oileus oğlu çevik Aias komuta
da, tanrı sözcüsü şu cevabı verir: Kassand
eder,
Telamon'un oğlu Aias'mki kadar değil boyu r a ' n ı n kaçırılıp ırzına geçilmesinin kefareti
boşu olarak her yıl Lokris'ten Troya'ya iki genç ki/
ondan ufak, hem çok ufak, gönderilmeli ve Athena tapınağına kurban
'kendirden bir zırh giymiş küçümencik bir edilmelidir. Bu t ö r e de bin yıl sürdürülmelidir.
adamdır ama, Lokris'liler b u n u yapmışlar, ikinci yılından
bütün Hellen'leri, Akha'ları kargı atmakta sonra kızlar kurban edilmeyip Athena rahibe­
, geçer.
si olarak T r o y a ' d a alıkonulmuşlar.
Aias kırk t a n e kara gemiyle gelmiştir T r o -
(2) AİAS TELAMON O Ğ L U
ya'ya, a m a o n u n k o m u t a ettiği bölükler hiç
b e n z e m e z öbür savaşçılara: Okçular Lok- T e l a m o n ' u n oğlu Salamis'li Aias Troya sa­
ris'liler, hafif silahları kullanmakta ustadırlar, vaşına yalnız on iki gemi getirdiği h a l d e , Ak-
öteye de hiç gidemezler (İl. XIII, 7 1 2 vd.). h a ' l a n n , Akhilleus'tan sonra en yiğit savaşçı-
Aias H e k t o r ' a karşı teke tek savaşa da h a ­ sıdır. G ö r ü n ü ş ü , boyu bosuyla küçük Aias'ın
zırdır, gemilerin yanındaki çetin boğuşmaya t a m karşıtıdır. Akha'lann kalesi diye anılan
katılır. Patroklos'un ölüsünü Troyalıların elin­ Aias'ı P r i a m o s surların ü s t ü n d e n g ö r ü n c e ,
d e n kurtarmaya da yardım e d e r . Ama sert, yanındaki H e l e n e ' y e sorar (İl. III, 2 2 6 vd.).
kavgacı ve kimi z a m a n kabadır; Patroklos'un
Kim o, öbür Akha'lı, soylu, Irlyarı yiğit,
ölüsü için yapılan araba yarışmasında Aias Argos'luları başıyla, geniş omuzlarıyla
İ d o m e n e u s ' l a kavgaya tutuşur, Girit'lilerin aşan?
ö n d e r i de şöyle tanımlar o n u (İl. XXIII, 4 8 3
vd.). H e l e n e de bu yiğidin "eşi görülmedik Aias"
olduğunu söyler.
Aias, kavgacı başı, akılsız adam,
Akha'lardan geri kalırsın her İşte, Savaşa hazırlanırken şöyle tanımlanır Alas
senin aklında hiç çeviklik yok. (İl. VII, 2 0 6 vd.).

M1.;' 17
I \U l\ / I I I İ U O

Aias giydi ısıldayım tunç zırhını, rete uğramıştır. O sırada bir bunalım geçirir,
silahlarla sarıp sarmaladı bedenini, fırladı, bizim bugünkü deyimlerimizle bir şizofreni ya
tıpkı dev yapılı Ares gibi yürüdü, da paronaya krizi, bir gece pusu kurar, elinde
Kronos oğlunun, yürek kemiren savaş
kılıcıyla Akha ordusunu yok edeceğim diye
gücüyle
bir sığır sürüsüne saldırır, hayvanların hepsini
birbirleri üstüne saldırttığı erler arasında
savaşa giden Ares gibi tıpkı. bir bir öldürür, soykaları çadırına taşır, öç al­
İşte böyle atıldı öne o, dım diye şenlik yapar. Bu işte tanrı parmağı
dev yapılı Aias, Akha'larm kalesi. vardır, Aias'ı tanrıça Athena bu korkunç ya­
Korkunç yüzünde bir gülümseme. nılgıya düşürür. Aias kendine gelip ne yaptı­
Geniş adımlar atıyordu altında ayakları, ğını, kimleri öldürdüğünü görünce düşmanla­
uzun gölgeli kargısı sallanıyordu. rının karşısında rezil olmaya dayanamaz.
Aias kalkanıyla dikkati çeker Akha'lar ara­ Çektiği acı korkunçtur. Bunca büyük bir kah­
sında. Korkunç diye nitelenen bu kalkan yedi ramanın böyle gülünç bir duruma düşmesi
kat deri, bir kat da tunçtan yapılmıştır. Hek- Aias'ın katlanacağı bir çöküntü değildir: Kılı­
tor'la savaşta Troya'lı yiğidin kargısı altı kat cının üstüne atar kendini ve canına kıyar.
deriyi geçer, son katına saplanır kalır, derken Sophokles'in bu tragedyasında ününü ömrü­
Hektor, "ovada duran, kara, pürtüklü, iri" bir nün sonuna kadar koruyamayan büyük ada­
kaya parçası alır ve Aias'ın kalkanını tam gö­ mın dramı dile getirilmiştir.
beğinden vurur. Ama Aias daha büyük bir ka­
yayla onu s a f dışı eder ( İ l . V I I , 268 vd.). Aidoneus. Yeraltı tanrısı Hades'in başka bir
adı (Hades).
Aias Hektor'u alt etmekle kalmaz, Tro-
ya'nın sayısız yiğidini tepeler, öldürür; saldırı­ Aietes. Güneş tanrı Helios ile Okeanos kızı
da da, savunmada da hep başta gelir, önde Perseis'in oğlu (Tab. 8). Önce Korinthos tah­
yürür, Akra'ların gevşediğini gördü mü, he­ tına çıkar, sonra Karadeniz'in güney-dogu kı-
men koşar, kışkırtır onları, güçlerine güç ka­ yılannda, Kafkas dağının eteklerinde bulunan
tar. Aias kendi çıkarını hiç düşünmeyen ülkü­ Kolkhis (bugünkü Gürcistan) ülkesine kral
cü bir kahramandır, savaşın en çetin anların­
olur. Büyücü Kirke'nin ve Minos'un karısı
da aslan gibi dövüşür, sorumluluk duygusu
Pasiphae'nin kardeşi ve Medeia ile Apsyr-
Agamemnon'unkinden daha üstündür, Akhil-
tos'un babasıdır.
leus'un bir kız uğruna savaştan çekilmesini,
Kız kardeşi Helle ile Asya'ya kaçan Phrik-
savaş arkadaşlarını hiçe saymasını sert sözler­
sos Kolkhis'e sığınmış ve üstünde uçtuğu ka­
le kınar. Öyle ki tanrılar bile derin bir saygı
natlı koçu Zeus'a kurban ettikten sonra, altın
beslerler Aias'a, Akha'lara söz geçirmek için
ona baş vururlar. postunu Aietes'e armağan etmiş. Kral da onu
tanrı Ares'e adanmış ormandaki bir meşe
İlyada'da en erdemli yiğit olarak karşımıza ağacına asmış ve bekçi olarak önüne korkunç
çıkan Telamon oğlu Aias'ın adına birçok ef­
bir ejder dikmiş, lason Argonaut'larla birlikte
saneler daha kurulmuştur. Bunların arasında
altın postu almaya gelince, Aietes ona birçok
şair Sophokles'in "Aias" adlı tragedyasında
sınamaları başarırsa postu vereceğini söyle­
ele aldığı yürekler acısı dramı üstünde dura­
miş. Medeia'nın yardımıyla altın postu çalıp
lım:
kaçan Argonaut'ların peşine takılmışsa da
Akhilleus öldükten, Troya savaşı da bittik­ oğlu Apsyrtos'un, Medeia'nın kesip denize
ten sonra, Thetis'in tanrı Hephaistos'a yaptı­
serptiği parçalarını toplamakla vakit geçirmiş
rıp oğluna getirdiği silahlar kime kalacak diye
ve umutsuzluğa kapılarak Kolkhis'e dönmüş.
kavga kopar Akha komutanları arasında.
Orada da tahtından olmuş, yıllar sonra yurdu­
Thetis ister ki Akhilleus'tan sonra en yaman
na dönen kızı Medeia'nın yardımıyla tacını
savaşçı kimse o alsın silahları. O adam da Te-
yeni baştan elde edebilmiş (Argonaut'lar).
lamon oğlu Aias'tır, ama Agamemnon ile
Menelaos ne yapıp yapıp silahlan Odysse- Aigeus. Atina kralı Pandion'un oğlu, These-
us'a verirler. Aias çileden çıkmış, küçük düşü­ us'un babası (Tab. 24). Pandion bir devrim
rülmüş, ünü, değeri hiçe sayılıp ağır bir haka- sonucu Atina'dan sürülünce, Aigreus onu

1 «
AİGYPTOS

kardeşleriyle birlikte yeniden tahta çıkarmayı Aigisthos. Thyestes'ln oğlu (Tab. 14 ve


başarır. 15). Atreus ile Thyestes arasındaki kardeş
Aigeus iki kez evlendiği halde çocuğu ol­ kavgasını sürdürür. Atreus Thyestes'ln oğul
maz. Bunun nedenini Delphoi tapınağında larını öldürüp kendisini Mykenai'den kovun
tanrı sözcüsüne sormaya gider. Aldığı cevabı ca, Thyestes kardeşinden öç almak çarelerini
pek anlamaz ama, dönüş yolunda Troizen'de arar. B i r tanrı sözcüsü ona ancak öz kızından
kalır ve ora kralının kızı Aithra ile birleşir. bir oğlu olursa, Atreus'u öldürebileceğini bil­
Aithra'ya, bir oğlu olursa, babasının adını bil­ dirir. Thyestes de bir gece gizlice kızı Pelope-
dirmeden büyütmesini söyler. Aithra bir ço­ ia'nın koynuna girer ve onu gebe bıraktıktan
cuk doğurur. Bu çocuk kahraman These- sonra kaçar. Pelopeia Aigisthos'u doğurur.
us'tur. Delikanlılık çağına gelince, Theseus Kimden olduğunu bilmediği bu çocuğu kırla­
Atina'ya döner ve amcası Pallas'ın tahta göz ra bırakır, bir süre sonra da kendisini tanıma­
dikmiş elli oğlunu alt edip babasına kendini yan amcası Atreus'la evlenir. Çobanların keçi
tanıtır (Aithra). sütüyle besleyip büyüttükleri Aigisthos (adı
Ama Aigeus mutsuz bir kraldır. Bunca dert­ Yun. keçi anlamındaki "aix"ten türemedir)
ten sonra, Panathenaia bayramında yarışan Mykenai sarayına gelir. Atreus onu iyi karşı­
Girit atleti Androgeos'u öldürttüğü için kral lar, kendi ogluymuş gibi benimseyerek yetiş­
Minos'un korkunç isteklerine uymak zorunda tirir. Sonra da Thyestes'i öldürmekle görev­
kalır: Her yıl Atina gençliğinden yedi erkek lendirir. Ama Aigisthos Thyestes'in kendi öz
ve yedi kız Minotauros'a yedirilmek üzere Gi- babası olduğunu anlar ve onun yerine Atre-
rit'e gönderilmektedir. Theseus bu duruma us'u öldürür. Bir süre baba-ogul Mykenai'clc
bir son vermek üzere canavarı öldürmeye gi­ hüküm sürerler, sonra Atreus'un oğlu Aga
der. Yola çıkmadan önce babasına söz verir memnon tarafından kovulurlar. Agamemnorı
ki zaferle dönerse, gemisine bir beyaz yelken Troya seferine çıkınca Aigisthos Mykenai'ye
çekecektir. Dönüşte bu sözünü unutur ve ge­ döner, kralın karısı Klytaimestra'yı baştan çı­
misi kara yelkenleriyle girer limana. These- karır. Agamemnon Troya'dan dönünce ikisi
us'un yolunu gözleyen Aigeus kara yelkenleri birden kahpece vururlar onu. Aigisthos, yedi
görünce oğlunu öldü sanarak kendini denize yıl hüküm sürdükten sonra Agamemnon'un
atar. İçinde boğulduğu denize adı verilerek oğlu Orestes tarafından öldürülür.
Aigaios Pontos (Ege denizi) denmiştir. Kuşaktan kuşağa süregiden bu kan davası
tragedya şairlerine tükenmez bir esin kaynağı
Aigina. Irmak tanrı Asopos'un kızı (Tab. olmuştur. Aiskhylos'un "Agamemnon" ile
21). Aigina'ya tutulan Zeus onu Oinone ada­ başlayan "Oresteia" üçlüsü, Sophokles'in
sına kaçırır. Aigina bu adada Aiakos'u doğu­ "Elektra", Euripides'in "Elektra" ve "Ores-
rur. Sonradan Aktor'la evlenip, Patroklos'un tes" adlı tragedyaları bu aile dramını çeşitli
babası olacak Menoitios'u dünyaya getirir. ayrıntılarıyla ve başka başka açılardan ele ala­
Aiakos bir süre sonra adaya bir Pelasg soyu rak canlandırırlar. Aigisthos adının "Odyssei-
yerleştirip Oinone'ye anasının adını vererek a" da da sık sık geçmesi, Atreus oğulları efsa­
Aigina der (Aiakos). nesinin Homeros destanları kadar eski oldu­
ğunu gösterir. (Od. I, 32-43; I I I , 256-275;
Aigis. Homeros destanlarında tanrı Zeus ve IV, 518-537).
Athena'nın kalıp sıfatlarından biri de "aigis
taşıyan"dır. Aigis, Zeus'un Girit mağarasında Aigyptos. Belos'la Ankhinoe'nin oğlu (Tab.
kendisini emziren keçi Amaltheia'nın derisiy- 10). Aigyptos ile ikiz kardeşi Danaos'un de­
le yaptığı bir kalkandır. Yılanlarla çevrili, or­ deleri tann Poseidon, ataları da Zeus'la lo'
tasında bir Gorgo kafası bulunan aigis kalka­ dan doğma Epaphos'tur. Afrika kıtasına ege­
nı korku salarak orduları bozguna ugratırmış. men olan Belos o ğ l u Danaos'a Libya'yı, A l -
Zeus'un Titanlara karşı savaşında kullandığı gyptos'a da Arabistan'ı verir, ama Aigyptos
ve kendisinden başka yalnız Athena'ya verdi­ gider, "Melampodes" (kara ayaklar) üiktllnl,
ği bu kalkan kudretin bir simgesi olmuştur. yani Mısır'ı fetheder ve oraya adını varlı
Aigyptos'un elli oğlu, Danaos'un da elli kızı de bir tanrı korur, kurtarır onu. Savaş meyda­
olmuş. Aigyptos bu kızları oğullarına almak nında görelim onu (İl. V, 296 vd.).
istemiş. Bu konuda iki kardeşin arası açılmış
Kocaman kargısı, kalkanımla Aineias yere
ve Danaos elli kızıyla birlikte Afrika'dan ka­ atladı,
çıp, soylarının kaynağı olan Argos'a sıgın- Akhalar alıp götürmesin/er diye ölüyü
nuş. Danaos kızları, kendilerini kovalayan gücüne güuenen aslan gibi dolaştı
Aigyptos oğullarıyla evlenmek zorunda kal­ çevresinde,
mışlar, ama düğün gecesi kocalarını öldür­ önünde kargısını, yuvarlak kalkanını
müşler. Tek başına desteksiz kalan Aigyptos tutuyordu,
da üzüntüden ölmüş (Danaos, Danaos Kızla­ öldürmek için yanıyordu karşısına çıkanı,
rı). korkunç çığlıklar atıyordu.

Derken Diomedes kocaman bir taş atar üs­


Aineias (Lat. Aeneas). Tanrıça Aphrodite
tüne, Aineias'ı kalçasından vurur, yiğit düşer,
ile Troya'lı prens Ankhises'in oğlu Aineias
o sırada anası Aphrodite'nin telaşını görmeli
Homeros'un İlyada destanında önemli bir rol
(İI.V, 311 vd.).
oynamakla kalmamış, klasik Latin şairlerinin
en büyüğü olan Vergilius'a da bir destan esin- Aphrodite bu yüzden yaralanır. Aineias'ı
lemiştir. "Aeneis", yani Aeneas destanı Tro- Apollon Troya kalesindeki tapınağa kaçıra­
ya'lı yiğidin Troya yangınından sonra Anado­ rak kurtarır. Öbür tanrılar da katılırlar bu ça­
lu'dan göçmesi ve İtalya'ya yerleşerek Roma baya. Aineias'ın Troya önünde ölmeyeceği,
_ şehrine temel olacak yeni bir yurt kurmasını Dardanos soyunu sürdürmekle görevli olduğu
anlatır. Aineias'ın bu iki destanda da beliren tanrı Poseidon'un ağzından söylenir İlya-
çok yönlü kişiliğini incelemek gerekir: da'da (İl. XX, 292 vd.).
Soy ağaçlarından da belli olduğu gibi (Tab. ... Kaderi kurtulmaktır Aineias'ın
17) Troya kral soyunun ilk atası Zeus ile tohum ekmeden, iz bırakmadan ölmemeli,
Elektra'nın oğlu Dardanos'tur, Troya'nın ku­ yok olmamalı Dardanos soyu,
rucusu Tros ile kral soyu iki dala ayrılır: İlos ölümlü kadınların verdiği çocuklar arasında
ile Assarakos, İlos'un torunu olan Priamos Kronos oğlu Dardanos'u seuerdi en çok.
Troya kralı, Assarakos'tan üreme Ankhises İğreniyordu artık Priamos'un soyundan,
ise Dardanie şehrinin yöneticisidir. Ankhises güçlü Aineias kral olacak Troya'lılara,
ile Priamos ve Hektor ile Aineias aynı kuşak­ kral olacak çocuklarının çocukları.
tan amcaogullarıdır. Ama Aineias'ın Priamos Bu sözler, bizi dosdoğru Vergilius'un Aene-
oğullarından üstünlüğü bir tanrıçanın oğlu ol­ is'ine götürür. Aineias İlyada'da pek rol oy­
masından gelir (İl. II, 819 vd.).
namaz artık, Troya'nın yıkımından sonraki
Dandanie'İllerin başında Aineias var, olaylardaki rolü bütün ayrıntılarıyla Aeneis'te
Ankhises'in oğlu, anlatılır.
tanrısal Aphrodite doğurdu onu İlyada sonrası efsanelerinin çoğu bu destan­
Ankhises'ten;
da anlatılmıştır: Tahta atın şehre alınması ve
bakmadı tanrıçalığtna, birleşti lda
Laokoon faciasından sonra (Laokoon), Aine-
eteklerinde bir ölümlüyle.
ias babası Ankhises'i omuzlarına alarak ve
Babası nasıl tda dağının eteklerinde yaşa­ oğlu Askanios'u da elinden tutarak İda dağı­
mışsa (Ankhises), Aineias'ın çocukluğu, deli­ na kaçar. Troya'nın kutsal heykellerinden
kanlılığı da oralarda geçer, AkhiUeus'la ilk ça­ Palladion'u da yüklenerek yola koyulur, karısı
tışması da orada olur ( İ l . X X , 90 vd.). Kreusa arkalarından gelirken birden ana tan­
Troya savaşında Aineias Priamos oğulların­ rıça Kaybele tarafından kaçırılır (Kreusa,). Eşi
dan hiç geri kalmaz, Hektor'la denk gider, ki­ de, düşünde gördüğü Hektor'un tayfı da Ae-
mi zaman Hektor'u bile aşıp ona öğüt ver­ neas'a batıda Hesperia ülkesine gidip Troya'
mek durumuna gelir ( İ l . X V I I , 335 vd.). yi orada yaşatmasını buyururlar. Odysseia'
nın serüvenleri örnek alınarak anlatılan bu
Hektor kadar yiğitçe savaşır Akha'ların en
yolculuk Trakya, Girit ve kuzeybatı Yunanis-
güçlü kahramanlarına karşı, ama her kezinde

20
A l ( )| ( )S

tan kıyılarından Sicilya'ya geçişle başlar, Önce lulius Caesar, sonra Augustus'un da
Ankhises orada ölür, sonra korkunç bir fırtı­ soyu olan lulü'lerin Troyalı Aeneas ve Ankhi-
na Aeneas'ı Libya kıyılarına atar. Kartaca ses'le tanrıça Aphrodite'de kaynak buldukla
kraliçesi Dido epizodu Odysseus'un Alkino- rını, Roma'nın Akdeniz'in en soylu haneda
os'un sarayında yaptığı gibi, Aeneas'ın o gü­ nınca kurulduktan sonra düşman olarak b i l i
ne kadar olan serüvenlerini anlatmasına f ı r - nen batı ile doğuyu büyük bir birlik içinde ba­
sat verir. Aeneas'a gönlünü kaptıran Dido rıştırmış olmasını göstermek, kendisinin de
onu Afrika'da alıkoymak istediği halde, tanrı­ Homeros gibi ozanların ozanına dayanıp
lar Aeneas'ın bir an önce yeni Troya'yı kur­ onun yolunda, ondan esinlenerek destan yaz­
mak görevine dönmesini buyururlar. Yiğit ar­ dığını dile getirmekle Aeneis destanı gerçek­
kadaşlarıyla yola koyulur, Dido canına kıyar ten çığır açmış, ilkçağla ortaçağ arasında
(Dido). Güney İtalya'da Cumae şehrine vanr- köprü kurmuştur. Aeneas'ı da yeni bir tip in­
lar, Romalıların inançlarına göre burada yer­ san olarak canlandırmış olması üstünde dur­
altı ülkesine açılan Avernus gölü vardır. Cu- maya değer. "Pius Aenas" (dindar Aenas) di­
mae'nin tanrı sözcüsü Sibylla Aeneas'ı ölüler ye anılan kahramanın tutum ve davranışı H o -
ülkesine götürür. Burada Aeneas, babası An- meros destanlarındaki yiğitlerinkinden farklı­
khises'le görüşür ve kendisini bekleyen par­ dır. "Pietas" diye tanımlanan kavram dine
lak kaderi onun ağzından öğrenir. H o m e - saygıyı da aşan bir erdemdir, Augustus'un ve
ros'la Dante'nin yeraltı dünyası anlatımı ara­ Augustus çağı insanının ülkü bildiği geçmişe,
sında yer alan bu parça ilkçağ yazınının en geçmişin değerlerine bağlılık, ulusal tarih ve
belirgin, en ünlü sayfalarmdandır. Bütün bu
kültüre sonsuz saygı ile onu soylulaştırmak
bilgileri edindikten sonra Aeneas yeryüzüne
için başka, yabancı da olsa benimsenen k a y -
döner, İtalya kıyılarını kuzeybatıya doğru iz­
naklara bağlama çabası, kültüre hizmet için
leyip Tiber ırmağının arzına varır. Oranın
en büyük örnekleri göz önünde tutarak yarat
yerlileri, Rutul'larla savaşa girişir ve arkadaş­
alıkta onlara ulaşma amacı ve bu uğurda
larını ırmak ağzında bırakıp içeriye doğru
sonsuz bir sorumluluk duygusu, bütün bunlar
Pallantea şehrinin bulunduğu yere varır. Bu­
"pietas" denilen kavramın içerdiği ve Aeneis
rası Palantinus tepesiyle Roma şehrinin iler­
destanında canlandırılan Aeneas tipinin tam
de kurulacağı yerdir. Yunanistan'dan göçme
bir başarıyla simgelediği erdemlerdir.
olan kral Evandrus Aeneas'ı iyi karşılar, ba­
şında oğlu Pallas'ın bulunduğu bir bölük as­
Aîolos. (1) Yunan ulusunun efsanelik atası
kerle arkadaşlannın yanına gönderir. Bu ara­
sayılan Hellen ile Orseis adlı Nympha'nın oğ­
da Rutul'ların kralı Turnus Troya'lılara saldır­
lu, Tufan kahramanları Deukalion ile Pyrrha'
mıştır. Aeneas Turnus'u teke tek savaşta öl­
nın torunu, Doros ile Ksuthos'un kardeşi ve
dürür. Destan Aeneas'ın bu zaferiyle kapa­
Sisyphos, Arthamas, Kretheus ile Salmone-
nır.
us'un babası (Tab. 20).
On iki bölümlük Aeneis destanı bitmiş de­ Aiolos, Çanakkale yarımadasından Mende
ğildir. Vergilius onu sona erdiremeden öl­ res ırmağına kadar uzanıp, M i d i l l i adasını d . ı
müş, eserini bitiremediği için onun yakılması­ içine alan Aiolis kıyı bölgesine ve onlarda
nı da buyurmuştu. Roma'nm kuruluşuna ka­ oturan soyla, onun konuştuğu Aiol diline adı­
dar olan olaylarla efsaneler tarihçilere konu nı vermiştir.
olmuş ve uzun uzadıya anlatılmıştır. Vergili-
us'un Aeneis destanıyla en büyük' başarısı (2) Deniz tanrı Poseidon'un oğlu, yellerin
kendi çağının ulusal kültürüne bir kaynak bul­ yöneticisi, Aiolos Notos, Boreas, Euros ile
muş olması, Roma'nın geçmişini ta Anado­ Zephyros adlı dört büyük yeli bir tulum içinde
lu'nun büyük uygarlık merkezi Troya'ya ka­ kapalı tutar ve ancak Zeus'tan aldığı buyruk­
dar götürmekle ona uluslararası bir derinlik larla ortaya salar.
vermiş bulunmasıdır. Büyük Latin şairinin Odysseia destanında Odysseus'un Aio-
amacı Augustus'un damgasını bastığı çağının los'un adasına varışı anlatılır, bu ada şöyle ni-
dünya ve İnsan görülün* bir ufuk açmasıydı. Irlrniî:
Yıkılmaz tunçtan bir duvarla çevriliydi bu boyu şölen yaparlar. Bu yüzden de Zeus, P o -
yüzden ada, seidon ve İris gibi Olympos tanrıları ülkeleri­
şehir oturtulmuştu göğe yükselen bir ne sık sık uğrar, şölenlerine katılırlar.
kayanın üzerine. Troya savaşının İlyada'dan sonraki bölüm­
Aiolos konağında bir düzine çocuğu ile yi­ lerini anlatan "Aithiopis" destanı (kayıptır)
yip içmekte, şölen yapıp gönül eğlendirmek­ adını bu ulustan aldığı gibi, baş kahramanı da
tedir. Yeller tanrısı, Odysseus'u i y i karşılar, Eos'la Tithonos'tan doğma Aithiopia kralı
tam bir ay konukladıktan sonra içine azgın Memnon'dur (Memnon).
yelleri sımsıkı bağladığı sığır derisinden bir tu­
lum verir ona ve arkasından tatlı bir Zephy- Aithra. Troizen kralı Pittheus'un kızı. Aige-
ros yeli salarak uğurlar gemisini. Böylece do­ us kısırlığı konusunda kâhine danışmaya gitti­
kuz gün dokuz gece giderler, İthaka toprakla­ ği Delphoi'den dönerken Troizen'de bir gece
rına yaklaşırlar ki, Odysseus uykuya dalar, kalmış ve tanrının cevabını doğru yorumla­
onu kıskanan yoldaşları da teknenin dibinde­ yan Pittheus onun kızıyla yatmasını sağlamış,
ki tulumu alıp çözerler. Yeller hep birden dı­ bu birleşmeden de Theseus doğmuştu. Ne
şarıya fırlar, korkunç bir fırtına kopar. Fırtına var ki o gün Aithra tanrılara sunu sunarken
Odysseus'un gemisini gerisin geri Aiolia ada­ Posddion'a rastlamış ve deniz tanrı ile sevi­
sına atar, ama bu kez tanrı onu sert sözlerle şip kızlığını yitirmişti. Bu yüzden Theseus'un
kovar, tanrıların lanetine uğramış bir adamı tanrı oğlu mu, insan oğlu mu olduğu belli de­
tutmaktan çekinir. Odysseia'nın X. bölümün­ ğildir.
de (1-79) anlatılan bu serüven destanın en Aithra'yı Aigeus'la birlikte yaşadığı Atti-
renkli öykülerinden biridir. ka'dan Dioskur'lar kaçırmışlar ve kardeşleri
güzel Helena'nın yanına hizmetçi olarak ver­
Aison. Kretheus'la Tyro'nun oğlu, İason'un
mişler. Bir söylentiye göre Helena'yı Paris'le
babası (Tab. 22). Kretheus'un Tesalya'da
kaçmaya iten bu kadınmış. Troya düştükten
kurduğu İolkos şehri kendisine miras kalır,
sonra torunları Aithra'yı kurtarmışlar, ama
ama üvey kardeşi Pelias onu tahtından atıp
Theseus'un ölüm haberini alınca Aithra canı­
tutuklar, üstelik de oğlu İason'u Kolkhis'e al­
na kıymış (Aigeus, Theseus).
tın postu almaya gönderir, bu tehlikeli sefer­
den sağ dönmeyeceğine inanarak (Argona- Aius Locutius. Lat. " a i o " ve "loquor" söz
ut'lar). Gerçekten de bir süre sonra lason'un söylemek, "aius locutus" ise söylenmiş söz
öldüğü haberi gelir. Pelias artık kardeşini kor­ anlamına gelir.
kusuzca öldürmeyi göze alır. Ancak, A i - Galya orduları Brennus komutanlığında Ro-
son'un boğa kanı içerek kendi kendini zehir­ ma'ya doğru ilerlerken (İ.Ö. 390) gökten ge­
lemesine izin verir. Latin şairi Ovidius'a göre, len bir ses, şehrin yaban ellerin saldırısına uğ­
İason Medeia ile birlikte Yunanistan'a dönün­ rayacağını bildirmiş. Kimse bu sese kulak ver­
ce, büyücü kadın Aison'u diriltmekle kalma­ memiş, ama sesin dediği doğru çıkmış: Gal-
mış, onu bir iksirle gençleştirmiş de. yalılar Roma'ya saldırmış, şehri yakıp yıkmış­
Aithcr. Esir, yani dünyayı saran hava taba­ lar, yağma etmişler. Romalılar düşmanı kov­
kasının üstündeki arı ve ışıklı gök. Hesio- duktan sonra, diktatör Camülus tanrı sesinin
dos'a göre Aither, Erebos ile Nyks, yani yer­ duyulduğu yerde bir tapınak yapılmasını bu­
altı karanlığıyla, yeryüzü karanlığından dog­ yurmuş ve Palatinus tepesinin kuzey eteğinde
madır. 'Aius Locutius" denilen tanrısal varlığa tapı­
nak dikilmişti.
Aithiopcs. (Yun. yüzü yanıklar demek). H o -
meros destanlarında sık sık adı geçen bu efV Akademos. Attika'lı kahraman. Akademos,
sanelik ulus Okeanos kıyılarında, güneşin do­ Theseus güzel Helena'yı kaçırıp Afrika'da alı­
ğup battığı uçsuz bucaksız bir ülkede oturur. koyunca, kız kardeşlerini aramaya gelen Di-
Güneşe böyle yakın oldukları için yüzleri yan­ oskur'lara kızın saklandığı yeri bildirmiş.
mış ve esmerleşmiştir. Sonsuz bir mutluluk Akademos'un mezarı Atina'nın dolayların­
içinde yaşarlar, tanrılara kurbanlar kesip gün da, Kerameikos denilen bölgenin ötesindey-

99
AKI I I I ( ) ( IS

di. Kutsal bir ormanla çevrili bu bölge de Pla­ ce av yorgunluguyla uykuya dalmış olan ko-
ton "Akademeia" a d ı y l a anılan ü n l u okulunu nugunu dag başında silahsız olarak vahşi hay
kurmuştu. "Akademi" oradan gelir. vanlara yem olsun diye bırakır. Ama at adam
Kheiron Peleus'u kurtarır. Peleus da öfkesine
Akakallis. Kral Minos'un kızlarından biri.
kapılıp gider, Akastos'la karısını öldürür.
Tanrı Apollon ile sevişmiş ve Miletos'u d o ­
ğurmuş (Miletos). Akhalar. Homeros destanlarında ve özellik­
le İlyada'da Yunanistan yarımadasından gelip
Akamas. (1) Antenor'la Theano'nun oğlu,
Troya seferine katılan savaşçıların hepsine
İlyada'da adı geçen Troya'lı yiğit. Akha'ların
birden "Akhaioi", "Danaoi" ya da "Argeioi"
kampına saldırıda önemli bir rol oynar. Meri-
denmektedir. İ l k i k i isim bir ülke adına dayan-
ones tarafından öldürülür.
mayıp, yalnız bir ırk ya da ulus adı olarak kul­
(2) Gene İlyada'da adı geçen ve Troya'lılar lanıldığından, İlyada çevirisinde "Akhalar" ve
safında dövüşen Trakya'lı önder. Telamon "Danaolar" diye karşılanmış, Argos diye bir
oğlu Aias tarafından vurulur. kent bulunduğundan, Argos adı da genellikle
(3) Theseus'la Phaidra'nm oğlu, Troya sa­ bütün Peloponez'e verildiğinden, "Argeioi"
vaşında rol oynayan, ama İlyada'da adı geç­ deyimi "Argoslular" diye verilmiştir. Bu konu
meyen Akha yiğidi. Paris Helena'yı kaçırın­ için İlyada çevirisinin önsözünde daha ayrıntı­
ca, Akamas güzel kadını geri istemek için lı bilgi bulunabilir (s. 25).
Troya'ya elçi olarak gönderilir. Sonuç verme­
Akhates. Aineias'ın kara gün dostu. Troya
yen görüşmeler sırasında Priamos'un kızı La-
yangınından kaçan Aineias'ın yanından ayrıl­
odikeia ile tanışır ve sevişir, bir oğulları bile
mamış, onunla birlikte İtalya'ya kadar gitmiş
olur. Troya'nın düşmesine yol açan tahta atla
ve bütün serüvenlerini paylaşmış. Latince
giren sekiz Akha yiğidinden biridir.
"Fidus Achtes" diye anılan adı, sadık, vefalı
Akarnan. Alkmaion ile su perisi Kallirho- dost anlamına gelen bir deyim olmuştur.
e'nin oğlu, ünlü kâhin Amphiaraos'un torunu
Akheloos. Batı Yunanistan'ın Akarnania ile
(Tab. 23). Kendisi daha çocukken, babası,
Aitolia bölgeleri arasında akan en uzun ırma­
Arkadya kralı Phegeus tarafından öldürülün­
ğı. Hesiodos'ta (Theog. 340) ve Homeros'ta
ce, anası tanrı Zeus'tan oğlunun çabuk büyü­
( İ l . XII, 84) adı geçen Akheloos Okeanos'la
mesini dilemiş, Akarnan birkaç ay içinde er­
Tethys'ten dogma üç bin ırmağın en büyüğü
ginlik çağına ermiş ve Phegeus'la çocuklarını
ve ırmak tannlann kralı imiş.
öldürerek öç almış. Sonra da batı Yunanis­
Akheloos'un birçok öyküleri vardır: Herak-
tan'da adını taşıyan Akarnania ülkesini kur­
les destanıyla ilgili bir efsaneye göre, Akhelo-
muş.
os Kalydon kralının kızı Deianeira'ya aşık­
Akastos. İolkos kralı Pelias'ın oğlu (Tab. mış, ama ırmak tanrının biçimden biçime gir­
22). Argonaut'lar seferine ve Kalydon avına m e , kimi zaman boğa, kimi zaman ejder ol­
katılır. Pelias'ın kızları Medeia'nın öğütlerine ma yetisinden ürken kız Herakles'Ie evlenme­
uyarak babalarını kesip kazanda kaynatınca, yi yeg görmüş. Bu yüzden güçlü yiğitle ırmak
Akastos kral olur ve İason'la Medeia'yı İol- tanrı arasında yaman bir güreş başlamış. İ l k
kos'tan sürer (Pelias). karşılaşmada yenilen Akheloos koca bir yılan
Kalydon avı sırasında Akastos'un başı der­ kılığına girmiş, Herakles onu tam boğacak­
de girer: Arkadaşı Peleus kaza ile kaynatası ken de azgın bir boğa oluvermiş. Bu kez yiğit
Eurytion'u öldürür ve bu suçtan kendini arın­ boğanın bir boynuzunu kopararak alt etmiş
dırmak için Akastos'un sarayına sığınır. Akheloos'u. Irmak tanrı Deianeira'dan vaz­
Akastos'un karısı Peleus'a tutulur, onu baş­ geçmiş, ama boynuzu geri almak için Herak-
tan çıkarmaya uğraşır, başaramayınca, yiğidi les'e Zeus'un keçisi Amaltheia'nın çiçek ve
namusuna göz dikmiş olmakla suçlar. Akas- yemiş saçan bolluk boynuzunu vermiş; başka
tos konukluk yasalarını çiğnememek İ ç i n P e - bir öyküye göre, ünlü bereket boynuzu ırmak
leus'u kendi eliyle öldürmek İstemez. Bir ge- tanrının kendi boynuzuymus, çünkü yaygın
AM-ltKUlN

toprakları sulayan ırmaklar bereketin simge­ ( 1 ) S O Y U V E D O Ğ U Ş U . Soy ağaçlarından


sidir (Deianeira, Herakles). (Tab. 21) belli olduğu gibi Akhilleus, Pele-
us'la Thetis'in oğludur. Thetis, bir Nereus kı­
Akheron. Yeraltı dünyasını, ölüler ülkesini
zı, yani bir deniz tanrıçasıdır (Tab. 6), ama
bize ilk anlatan Homeros'tur. Onun ardın­
Akhilleus ana tarafından olduğu kadar baba
dan Vergilius gelir ilkçağda, sonra da ortaça­
tarafından da tanrılara ve en büyük tanrılara
ğın en büyük şiiriyle Dante. Ama H o m e -
bağlıdır: Dedesi Aiakos, Zeus'la Aigina'nın
ros'un taslağı, adları kavramlarıyla o gün bu­
oğludur, Aigina ise ırmak tanrı Asopos'un kı­
gün hep yeni f i l i z veren bir ağaç gibi yaşar.
zı ve Okeanos ile Tethys'in torunudur.
Yeraltında akan ırmakları şöyle tanımlar H o -
Akhilleus'un. doğuşu üstüne anlatılan efsa­
meros (Od. X, 508):
ne şudur: Nereus kızı Thetis'e tanrılar tanrısı
Ama geçtiğin zaman Okeanos'u geminle, Zeus da, deniz tanrı Poseidon da âşıktırlar, o
Orada alçak kıpı var ve Persephone'nin kadar ki Zeus onunla evlenmeyi bile düşünür,
koruluğu, ama bir kâhin ( b i r anlatıma göre tanrıça The-
uzun uzun kavaklar göreceksin, kısır mis, bir başkasına göre Prometheus) Zeus'a
söğütler,
haber verirler ki, Thetis'ten doğacak olan ço­
derin anaforlu Okeanos'un kıyısında çek
karaya gemini, cuk kaderin buyruğuna göre babasından da­
sonra çık yola, Hades bataklığına doğru, ha güçlü olacaktır; bunun üzerine tanrılar
orada Akheron'a Pyriphlegeton ve Kokytos Thetis'i bir ölümlü ile evlendirmekten başka
akar, çare bulamazlar ve kendisine koca olarak
Styks'ten gelen sular da dökülür oraya. Phthia kralı Peleus'u seçerler. Thetis bu ev­
lenmeyi oğlu Akhilleus için silah istemeye git­
Aeneas destanında da (Aen. VI, 295) anla­
tiği Hephaistos'a yana yakıla şöyle anlatır (İl.
tılan Akheron çamurlu suların kaynayıp- bur-
XVIII, 429 vd.):
gaçlandıgı dipsiz bir bataktır. Kharon'un ka-
yıgıyla bu çamur ırmağını geçtikten sonradır Söyle, Hephaistos, Olympos'taki tanrıçalar
ki varılır asıl Hades'e (Hades). arasında,
Akheron Yunanistan'ın Epir bölgesinde yüreği benim gibi acılı biri var mı?
Zeus bunlar arasında bir bana verdi acıları,
akan bir ırmağın da adıdır. Belki ıssız bir böl­
bunca deniz tanrıçalarından bir beni verdi
gede derin bir yarın içine dalıp kapkara bir ba­
ölümlü kocaya, Aiakos oğlu Peleus'a,
tak olarak denize döküldüğü içindir ki, ilkçağ katlandım bir adamın yatağına girmeye,
bu ırmağın yeraltı dünyasına aktığına inan­ istemeye istemeye, tiksine tiksine.
mıştı. Yanlış bir etimoloji adını "Acılar Irma­
ğı" (akhos, Yun. acı demek) diye tanımlardı. Thetis ile Peleus'un düğünü Tesalya'da Pe-
lion dağının tepesinde kutlanır, tanrıların
Efsaneye göre Akheron Helios'la Gaia'nın
hepsi de hazır bulunurlar. Kavga tanrıçası
(güneşle toprağın) oğludur. Olympos tanrıla-
Eris'in düğüne çağrılmadı diye kızıp masanın
rıyla Titan'lar arasındaki savaşta susuzluktan
üstüne bir altın elma atması üç tanrıça arasın­
yanan devlere su içirdiği için Zeus'un laneti­
daki güzellik yarışmasına yol açar (Paris).
ne uğramış ve yeraltı ülkesine kapatılmıştır.
Uğursuz başlayan bu evlilik uğursuz gider.
Akhilleus. Akhilleus Yunan mythos'una en Gerçi Thetis'in birçok çocukları olur, ama bir
çok konu olmuş kişidir. Homeros'un büyük ölümlü ile evlendiğine üzülen ve çocuklarını
İlyada destanı aslında İlyon, yani Troya şehri­ kendisi gibi ölümsüz kılmak isteyen Thetis
nin destanı değil, Akhilleus'un destanıdır, bu geceleri kalkar, onları ateşin üstüne tutarmış,
kahramanın bir eylemiyle başlar, bir eylemiy­ bundan amaç gövdelerindeki ölümlülük t o ­
le biter. Ne var ki İlyada'da anlatılan olaylar humlarını yok etmekmiş. Birçok çocuğu böy­
Akhilleus efsanesinin ancak çok kısa bir bölü­ lece yanarak öldükten sonra, bir gece Peleus
müdür. Bu kahraman üstüne ilkçağın başın­ uyanmış, bakmış ki karısı olacak deniz kızı
dan sonuna dek uydurulan efsane ve masal­ küçük Akhilleus'u topuğundan tutmuş, aleve
lar o kadar çoktur ki, onları kapsayarak özet­ vermiş. Tepesi atmış, çocuğu kaptığı gibi,
lemek için, bölüm bölüm ayırmak gerekir. Thetis'i evinden kovmuş, bir ölümlüyle düşüp
kalkmaktan hoşlanmayan tanrıça da denizin başarısızlık şanslarını elinde tutan o yenilnez
dibine dalmış, bir daha varmamış kocasının savaşçının trajik bir yazgısı vardır, bunu ken­
yanına. Peleus yedinci çocuğu olan Akhille- disi de, anası Thetis de şöyle dile getirirler ( İ l
us'u böylece kurtarmış, ama çocuğun dudak­ I, 352 ve 414):
ları ve sağ ayağının aşık kemiği yanmış, Pele-
"Anaml Kısacık bir ömür sürmek için
us hekimlikte usta olan at adam Kheiron'a
doğurdunsa beni..."
vermiş Akhilleus'u, o da yanan kemiği, koş­
"Uzun değil, kısacık bir ömür verdi kader
makta üstüne olmayan bir devin iskeletinden sana."
aldığı bir kemikle değiştirmiş (Kheiron), A-
khilleus da bu yüzden böyle hızlı bir koşucu Akhilleus gerçi kaderini kendi seçebilir,
olmuş. Başka bir efsaneye göre Thetis oğlu­ Thetis iki şıkkı şöyle dile getirmişti oğluna (Il..
nu ateş üstüne tutmamış da, Styks ırmağına IX, 4 1 1 vd.):
batırmış, böylece gövdesini silah işlemez hale İki ayrı kader götürecek beni ölüme:
getirmiş, ama topuğundan tuttuğu için bir Burada kalır, savaşırsam Troya çevresinde,
orasından yara alabilirmiş. Nitekim Akhilleus tükenmez bir ün var, dönüş yok.
sonradan bu yerinden vurulup öldürülmüş. Dönersem yurduma, sevgili baba toprağına,
ünüm olmasa da çok yaşayacağım,
( 2 ) ÇOCUKLUĞU. At adamın yanında A- ölüm öyle çabucak gelip çatmayacak.
khilleus büyütülür ve eğitilir. Kheiron'un ana­
Akhilleus az yaşasa da ünlü yaşamayı seç­
sı da, karısı da çocuğa bakmışlar, biraz yeti­
miş ve bunun için Troya savaşına katılmaya
şince at adam ona öğretmediğini bırakma­
karar vermişti, ama anası ( y a da babası) onun
mış: At yetiştirmesini, saz çalıp ezgi söyleme­
ölmesini önlemek için bazı düzenler kurum
sini, güzel konuşmasını ve her şeyden önce
lardı. Bu konuda anlatılan ve İlyada'da izine
de kargı atmakta, savaşmakta, dövüşmekte,
rastlanmayan efsane şöyledir: Akha öndetL
araba sürmekte ve koşmakta kimseden geri
ri Troya seferine gitmek üzere hazırlığa baş­
kalmamasını, çağın yiğitlerinin hepsinden üs­
layınca, o zaman genç bir delikanlı olan
tün olmasını. Erdemlerin her çeşidine de alış­
Akhilleus sefere katılmamak İçin Yunanis­
tırmış: Acıya dayanmayı, yalan söylememeyi,
tan'ın karşısındaki Skyros adasına gönderilir
ölçülü ve dayanıklı olmayı h e p Kheiron'dan
ve orada kral Lykomedes'in sarayında ko­
öğrenmiş. Akhilleus Kheiron'dan öğrendiği
nuklanır. Ne var ki Akhilleus kız kılığına gir­
hekimliği ve edindiği ilaçlan Troya savaşında
miş ve kralın kızları arasına karışmıştır. H a ­
yaralılar üstünde kullanır. Kheiron'un yanın­
remde yaşayan Akhilleus'a Pyrrha ( k ı z ı l saçlı)
da Pelion dağında ne kadar kaldığı belli değil­
adı verilmiş, bir söylentiye göre de Lykome-
dir, İlyada'da Kheiron'dan eğitim gördüğü
des'in kızlarının biriyle sevişmiş ve ileride adı
gerçi söylenir, ama Troya'ya kendisiyle gelen
geçecek oğlu Neoptolemos (Pyrrhus) da o n ­
lalası Phoiniks onu nasıl büyüttüğünü şöyle
dan doğmuştu. Öte yandan Akhaların kâhini
anlatmaktadır (İl. XI, 485 vd.):
Kalkhas'ın Akhilleus sefere katılmazsa Tro-
Tanrıya benzer Akhilleus, seni b e n getirdim ya'nın alınamayacağını bildirmesi üzerine,
bu hale, Odysseus yiğidi aramaya çıkar, Skyros'a va­
canım gibi sevdim, yetiştirdim seni rınca kurnazca bir düzen tasarlar, gezgin satı­
bensiz ne şölene gitmek isterdi canın, cı kılığına girip Lykomedes'in haremine so­
ne de evde yemek yemek isterdi, kulur ve kızların, kadınların önünde bohçası­
oturturdum seni dizlerimin üstüne,
nı açıp bir sürü kumaş dokuma ve işleme se­
etini keser, ağzına verir, dudaklarına
rer önlerine, ama bohçanın dibinde birkaç
uzatırdım şarabı,
göğsümde gömleğimi ıslatırdm boyuna, kıymetli silah da vardır, Pyrrha kılığındakl
arsızlık eder, şarabı püskürtürdün Akhilleus bunları görünce dayanamaz, onları
ağzından, almaya, kullanmaya can atar, böylece kimli
senin yüzünden neler çektim ben, neler. ğini açığa vurur. Odysseus da onu peşine ta­
kı)) Akha ordusunun toplandığı Aulls'e geti­
( 3 ) A L İ N Y A Z İ S İ . Akhaların en büyük kahra­
rir.
manı Akhllleus'un, Troya savaşının başarı ve
AKHİLLEUS

(4) T R O Y A SEFERİ. İlk çıkarmanın Tro- (5) AKHİLLEUS'UN D R A M I . AkhiUeus, H o -


ya'nın çok güneyinde Mysia bölgesine oldu­ meros destanının baş kahramanı, kolların­
ğu anlatılır. Akhalar Troas'a vardıklannı sa­ dan, bacaklarından güç ve canlılık fışkıran,
narak hemen yağmaya koyulurlar. Mysia'ya tanrıça oğlu ve tanrılara denk AkhiUeus yal­
yerleşmiş olan Herakles'in oğlu Telephos on­ nız kaba kuvveti mi simgeler? Kimsenin karşı
ları karşılar, aralarında savaş başlar. A k h i U e - gelemediği, düşmanlarını titreten, insafsızca
us kargısıyla Telephos'u yaralar. Sonra da kesip biçen, saldırıya geçti mi "ovada bir yıl­
saldırganlar yanlış bölgeye çıktıklarını anlaya­ dız gibi parlayan" Akhillus yalnız üstün bir
rak denize açılırlar, ama bir fırtına onları geri­ savaşçı ve üstünlüğünü bildiği için de gururlu,
singeri Yunanistan kıyılarına atar. Bu kez Au- onurlu, inatçı v e alıngan, çetin, hırslı, z a U m
lis'ten değil, Argos'tan yola çıkmaya hazırla­ ve duygusuz bir adam gibi mi gösterilir İlya-
nırken, Telephos çıkagelir, Akhilleus'tan aldı­ da'da? Homeros yiğitlerin yiğidini gerçi bu
ğı yara iyileşmiş değildir, tanrı sözcüğü bu ya­ vasıflarla donatmış, bize hem olumlu, hem
rayı ancak Akhilleus'un iyi edebileceğini bil­ olumsuz görünen bu nitelikleri en parlak ve
dirmiştir (Telephos). çarpıcı renklerle belirtmiştir, çünkü sanatı on­
Akha donanması Argos'tan Aulis'e varır. dan yanadır, ama yüreği ondan yana değil,
Burada rüzgârların esmesini sağlamak için yüreği yurdunu savunan durgun, ölçülü, er­
İphigeneia'nın kurban edilmesine karar veri­ demli kahraman insan Hektor'dan yanadır
lir. Akhillus bilmeden bu işe alet olur, Aga- Homeros'un. G e n e de, tıpkı bir romancı gibi
memnon kızını güya Akhilleus'a nişanlamak Akhilleus'u bir insan olarak canlandırmayı
için getirtir Aulis'e. Akhlleus durumu anla­ amaç edinir ve akla karayı gereğince karıştı­
yınca, önlemeye çalışır, ama başaramaz (Ip- rarak, eşine az rastlanır bir ustalık ve dünya­
higeneia). nın başka hiçbir destanında görülmeyen eleş­
Akhilleus'un iyileştirdiği Telephos'un kıla­ tirici bir anlayışla onu hem iyi, hem kötü bir
vuzluğunda gene Anadolu kıyılarına doğru adam olarak çıkarır karşımıza. Akhillus böy­
yola çıkılır ve Tenedos adasında durak yapıhr. lece içinde karşıt eğilimlerin çarpıştığı gerçek
Bir efsaneye göre, Akhillus orada Agamem- bir insan oluverir, yaşantısı da gerçek bir
non'la i l k kez kavgaya tutuşur ve Apollon'un dram olarak canlanır gözümüzde.
oğlu Tenes'i öldürür (Tenes). Anası Thetis'in Akhilleus'un Agamemnon'a karşı öfkesinin
bildirdiği bir tanrı buyaıguna göre, Akhillus asıl nedeni sömürüye karşı ayaklanmadır:
Apollon oğlunu Öldürürse Troya önünde si­ Kendisi hiçbir çıkar gütmeden savaşır, didi­
lahla öldürülmekten kurtulamayacaktır. nir, payı başkomutan alır (İl. I, 165 vd.):
Troya önünde dokuz yıl kalınır. Bu sırada
K ı y a s ı y a savaşta benim kollarım görür en
Akhilleus'un komşu bölgelere yaptığı çapul­
büyük işi,
culuk seferleri İlyada'da ayrıntılarıyle anlatılır: ama bölüşmede payın en okkalısı sana
Mysia'nın Thebe şehrinde Andromakhe'nin gider,
babası Eetion'u öldürüp, şehri yağma eder,
Lyrnessos'tan Briseis'i, Khryse'den Khryse- Hem onur payımdan olayım, hem burada
is'i tutsak olarak alır, getirir, bu arada Patrok- kalayım, ha,
los ile birükte Ida dağındaki Troyalı sürülere mal, mülk sahibi edeyim diye seni?
saldırır, çobanları Aineis'le kavgaya tutuşur. Agamemnon özür dileyip eünden aldığı Bri-
Bu dokuz yıl böyle geçtikten sonra, savaşın seis'i geri vermeye razı olunca, Akhillus
onuncu yılında Ilyada destanına konu olacak dönmek istemez, erkektir, yapılan haksızlığı
olaylar baş gösterir. İlyada'nın konusu, bilin­ unutamaz. Bu kırgınlığını da şu basit, insanca
diği gibi, Akhilleus'un öfkesi, küsüp savaştan sözlerle dile getirir (İl. IX, 340 vd.):
çekilmesi ve Patrokolos'un ölümünden sonra
gene savaşa dönüp Hektor'u öldürmesidir. Bir Atreus oğulları mı sever karılarım?
Sever, korur karısını duygulu, akıllı her
Bu olayların birbirini nasıl izlediği İlyada mad­
adam.
desinde anlatılmıştır. Biz burada Akhilleus'un
Ben de yürekten seviyorum benimkini,
kişiliği ve karakteri üstünde duralım. kazanmışım onu ben kendi kargımla.
AKKIMt )!

Agarnemnon oyun oynadı bana, aldı onur Hadi gel, otur üstüne şu iskemlenin,
payımı, ko uyusun bağrında acılar.
beni bir daha kandırmaya kalkmasın sakml Ne yapalım yasımız çok büyükse,
ne çıkar yürek donduran iniltilerden!
Acı ağır basınca bir çocuk gibi ağlar dövü­
Talihsiz ölümlülere tanrılar şu kaderi
nür Akhilleus, anasına yalvarır gelsin kurtar­ dokudu:
sın, çare bulsun, avutsun diye. Briseis götürü- Yaşayacak insanlar acı içinde".
lünce çağırır onu, Patroklos ölünce çağırır
Priamos'u avutmak, konuklamakla kalmaz,
onu. Yırtınır canından çok sevdiği dostunu
gider, Hektor'un ölüsünü kendi yıkar, hazır­
koruyamadı diye.
lar ve babasına verir. G e n ç , yiğit ve ihtiyar
Bin pişman olur insanın aklını başından
baba bakarlar birbirlerine doya doya, sevgiyle
alan öfkeye, insanları birbirine düşüren kav­
diyeceğim, çünkü ihtiyar, genç adamda kendi
gaya. Ama bu kez Patroklos'un öcünü alaca­
oğlunu, genç adam da ihtiyarda kendi babası­
ğım diye kudurür, ırmak başında doğradığı
nı görür gibi olur. Savaş, düşmanlık, kin ve
yüzlerce düşmanın kanından kara toprak kızıl
öfke yok olup gitmiştir, iki insandır karşı kar­
ırmağa döner, tanrılar bile dayanamaz bu şıya.
manzaranın dehşetine (İl. XXI).
Aynı acımak bilmez azgınlıkla canını almak­ ( 6 ) A K H İ L L E U S 'U N Ö L Ü M Ü . bk. Memnon,
tadır yere serdiği Hektor'un, yalvarmalarına Pentbesileia.
şöyle karşılık verir (İl. X X I I , 345 vd.): Akontios. Keos adasında yaşayan çok yakı­
Dizlerime sarılma, köpek, yalvarma bana şıklı bir delikanltymış. Günün birinde Artemis
anan, baban admal şenliklerine Delos'a gitmiş ve yolda Atina'nın
Gönlüm, yüreğim kışkırtıyor beni, en soylu ailelerinden birinin kızı olan Kydip-
diyor, şunun etini parçala, çiğ çiğ ye, pe'ye rastlamış. Görür görmez de tutulmuş
senin bana bu yaptıklarından sonra, ona. Ama soylu olmadığı için kızı kendisine
kimse uzaklaştırmaz başından köpekleri, vermeyeceklerini bilen Akontios bir düzene
getirseler bana kurtulmalığın on katını,
baş vurmuş, bir ayva alıp üstüne şu sözleri
yirmi katını,
kazmış: "Artemis tapınağı üzerine ant içiyo­
tartsalar şurada, daha çok veririz deseler,
Dardanos oğlu altın koşa teraziye senin rum ki ben Akontios'a varacağım!" ve ayvayı
ağırlığınca, kızın önüne atmış. Ayvayı eline alan Kydippe
döşeğine yatırıp ağlamayacak sana seni üstündeki yazıları yüksek sesle okumuş, mey­
doğuran, veyi sonra da fırlatmış atmış, ama yemini ye­
köpekler, kuşlar yiyecek bütün bedenini, min sayılmış. Atina'ya döndükten sonra ba­
bası kızını üç kez nişanlamış, ama tanrıça Ar-
Ama tutmaz sözünü, bir tanrının barakası­
temis hep bir hastalık çıkararak kızın evlen­
na getirdiği ihtiyar Priamos'u görünce şaşırır, mesine engel olmuş. Delphoi tanrı sözcüsü
yüreği dayanamaz bahtsız kralın ağlamaları­ Akontios'un düzenini açığa vurunca Kydip-
n a , kendi babasını hatırlar, Patroklos'a ağlar, pe'yi Akontios'a vermekten başka çare kal­
iki düşman hıçkıra hıçkıra dövünürler karşı mamış.
karşıya, sonra (İl. X X I V , 514 vd.):
Akhilleus oturduğu yerden birdenbire Akrisios. Abas'ın Proitos ile Akrisios adın­
kalktı, da ikiz oğullan olmuştu (Tab. 10). Ataları
tuttu elinden kaldırdı ihtiyarı, Aigyptos ile Danaos'un düşmanlığını özlerin­
acımıştı ak sakalına, ağarmış başına. de taşıyan bu ikizler daha ana karnındayken
Kanatlı sözlerle seslendi ona dedi ki: dövüşmeye başlamışlar. Babalan ölünce Ar-
"Talihsiz adam, ne acılar çekmiş yüreğin! gos'ta kimin kral olacağı konusunda birbirle­
Nasıl göze aldın gemilere gelmeyi tek rine girmişler. Uzun bir savaştan sonra üstün
başına, gelen Akrisios Proitos'u Lykia'ya sürerek
nasıl göze aldın benim gözüme görünmeyi? tahta oturmuş. Proitos da Anadolu kıyıların­
Ben ki öldürdüm nice soylu oğullarını da kral lobates'in kızı Anteia ile evlenmiş,
senin. k.ıyn.il,ısından aldığı bir ordu ile Yunanis-
Demirden bir yürek varmış göğsünde,
tan'a dönmüş ve Kyklop'ların koca taşlardan Alkaios. Perseus ile Andromeda'nın oğlu,
bir surla çevirdikleri Tiryns'e kral olmuş. İkiz Amphitryon'un babası (Tab. 13). Amphitr-
kardeşler de bir anlaşmaya varmışlar. Argos yon yiğit Herakles'in ölümlü babası olduğun­
ilini ikiye bölerek hüküm sürmüşler. dan, Herakles'e ilkin Alkaios oğlu anlamına
Akrisios'un Danae adlı bir kızı vardı, bir oğ­ gelen Alkides adı verilmiş, sonra değiştirilmiş­
lu da olsun diye Delphoi tapınağına başvur­ ti (Herakles). Yiğit birçok şiirlerde bu isimle
duğunda, tanrı sözcüsü Danae'nin bir erkek anılır.
çocuk doğuracağını, ama torununun kendisi­
Alkathoos. Pelops ile Hippodameia'nın oğ­
ni öldüreceğini bildirmiş Akrisios'a. Telaşa
lu. Atreus ile Thyestes'in kardeşi (Tab. 14).
düşen kral, kızının herhangi bir erkekle ilişki
Oğullarından biri bir aslan tarafından par­
kurmasını önlemek için çepeçevre tunçla ör­
çalanan kral Megareus kızını canavarın hak­
tülü bir odaya kapatmış onu. Ama Zeus gö­
kından gelecek adama vereceğini bildirince.
nül vermişmiş Danae'ye, çarasini bulmuş, al­
Alkathoos bu işe talip olmuş ve aslanı öldür­
tın yağmuru halinde akmış çatı aralığından
müş. Böylece kızla birlikte krallığı da elde et­
Danae'nin içine kadar. Danae Perseus'u do­
miş. Kaynatası Megareus'un kurduğu Megai-
ğurmuş. Olup bitene akıl erdiremeyen Akrisi-
ra şehri Girit'lilerin saldırısına uğrayınca, yıkı­
os kızıyla torununu bir sandığa kapatarak de­
lan surları yeniden yapmakta tanrı Apollon
nize atmış. Ana-oğul Seriphos adasında kara­
Alkathoos'a yardım etmiş. Tanrı bu işi yapar­
ya çıkmışlar. Perseus binbir kahramanlık yap­
ken lyra'sını bir taşa dayamış, o taş tarihsel
tıktan sonra Argos'a dönmek istemiş. Haberi
çağlarda da, üstüne vurulduğu zaman ses çı­
alan kral Tesalya'da Larissa şehrine kaçmış.
karılmış.
Kader gene de yakasını bırakmamış: Bir rast­
lantıyla Larissa'da düzenlenen yarışmalara
Alkestis. Pelias'ın kızı, Admetos'un karısı
katılan Perseus disk atarken, yel almış attığı
(Tab. 22). Kadınlar arasında yiğitlik ve feda­
diski Akrisios'un kafasına indirmiş, Argos
kârlık örneği olarak gösterilen Alkestis Euri-
kralı da böylece ölmüş (Danae, Perseus).
pides'e en güzel tragedyalarından birini esin-
lemiştir.
Aktaion. Çoban Aristaios'la Autonoe'nin
Genç ve güzel Alkestis kocası Admetos uğ­
oğlu, Thebai'li bir avcı (Tab. 18). At adam
runa ölmeye razı olur (Admetos). Zehri iç­
Kheiron'un Kithairon dağlarında yetiştirdiği
miş, can vermiş ve cenazesi mezara indiril­
Aktaion öyle yaman bir avcı olmuş ki, onun
miştir ki, ağıtlarla, iniltilerle çınlayan saraya
üstüne yokmuş bütün bölgede. Gurura kapıl­
Admetos'un dostu Herakles çıkagelir. Alkes-
mış Aktaion, tanrıça Artemis'ten de usta avcı
tis'in öldüğünü duyunca, ölüm tanrı Thana-
olmakla övünmüş, bununla da kalmayıp gü­ tos'un peşine düşer, onunla boğuşur ve Al-
nün birinde tanrıçayı derede yıkanırken çıp­ kestis'i kolları arasından koparıp Admetos'a
lak görmüş. Bu küstahlığa içerleyen tanrıça geri getirir. Bir başka anlatıma göre, ölüler
Aktaion'u bir geyik haline dönüştürmüş ve el­ ülkesinin acıma nedir bilmeyen tanrıçası Per-
li köpeğini de üstüne salmış. Parçaladıkları sephone Alkestis'i görünce yumuşamış ve
geyiğin kendi efendileri olduğunu anlamayan onu daha genç ve daha güzel olarak yeryüzü­
köpekler uluyarak Aktaion'u aramaya koyul­ n e , diriler araşma geri göndermiş.
muşlar, böylece Kheiron'un mağarasına ka­
dar gelmişler. At adam da hayvanları avut­ Alkides. Herakles'e verilen bir addır (Alkai-
mak için Aktaion'a benzer bir heykel yapıp os, Herakles).
önlerine dikmiş (Kheiron). Alkidike. Salmoneus'un karısı, Aison ile îa-
Aleksandros. Priamos'un oğlu Paris'in baş­ son'un ataları (Tab. 22).
ka bir adı (Paris). Alkimede. Aison'un karısı, lason'un anası
(Tab. 22).
Alekto. Öç tanrıçaları Erinys'lerin biri. Adı
"öfkesi dinmez, barışmak bilmez" anlamına Alkinoos. Agamemnon İlyada'nın sevimsiz
gelir (Erinys), kralıysa, Alkinoos Odysseia'nın sevimli, ko-

28
nuksever, uygar ve halkseveı kratıdıı Bugün Alkinoos sarayinin iç düzeni daha az parlak
Korfu adası olduğu genellikle benimsenen değildir: Şiir, oyun, yarışma Phalak'lann ya­
Sklıerie'ye yerleşmiş, denizci blı ulus olan şamında büyük yer tutan uğraşlardı Ozan
Phaiak'ların başıdır. Alkinoos, ülkesinin ön­ Demodokos'un Troya savaşından söz açması
derleri, danışmanları ile birlikte yönetir ulusu­ üzerinedir ki, Odysseus kimliğini açığa vur
nu, on iki kralın on üçüncüsü sayar kendini. mak zorunda kalır ve serüvenlerini anlatmaya
Ama biz Alkinoos'u Homeros'un arzından girişir (Demodokos). Ama Alkinoos'un dün­
dinleyelim, Odysseia'da bundan daha güzel, ya görüşü ve insanlık anlayışı sanata saygı İ l e
daha cana yakın, tadına doyulmaz bir parça de bitmez. Özgürlüğe olan eğilimi ilk ve orta
yoktur. Phaiak'ları şöyle anlatır (Od. VI, 4 çağlan çok aşan modern denebilecek bir nite­
vd.): lik taşır. Konukluk kurallarına uyarak Odysse-
us'u hemen, kim olduğunu, nereden geldiğini
Eskiden Phaiak'lar engin Hypereia'da
sormadan benimser, istediği an gemileriyle
otururdu,
güçte üstün, zorba Tepegözlere yakın, onu yurduna göndermeye hazır olduğunu bil­
Tepegözler onların topraklarım boyuna dirir ve bu sözünü hiç gecikmeden yerine ge­
yağma ederlerdi. tirir. Odysseus'u öyle beğenmiştir ki, kendisi­
Tanrı yüzlü Nausithoos on/arı kaldırdı, ne damat edinmeyi özler, ama en ufak bir
götürdü, yerleştirdi Skherie'ye, baskıda bulunmaz, giderek, konuğuna kıla­
alın teriyle yaşayan insanlardan uzağa. vuzluk etmedi diye kızı Nausikaa'yı kınar (Od.
Dört yandan surla çevirmişti kenti,
VII, 299 vd.):
evler kurmuş, tapınaklar yapmıştı tanrılara,
tekmil toprakları dağıtmıştı. Benim kızım ödevini tam yapmamış,
Ama o çoktan boylamıştı Hades ülkesini, konuğum,
düşünceleri tanrılardan gelen Alkinoos madem hizmetçileri vardı yanında,
kraldı şimdi. ve madem sen yalvardtydm ona ilkin,
ne diye evimize getirmedi alıp seni?
(Od. VII, 11):
Karısı Arete'ye saygısı da Homeros destan­
Tekmil Phaiak'ları yönetirdi Alkinoos
larında görülen kadına değer vermenin daha
halkı sayardı onu bir tanrı gibi.
yüksek bir aşamasını yansıtır. Kadın, adı üs­
Ama bu saygının asıl nedeni Arete ile ev­ tünde Erdem'in kendisidir ve erkeğin başara­
lenmiş olmasıdır. Arete erdem demek, bakın madığı bazı edimleri daha bir incelikle, duyar­
Alkinoos eşini nasıl baş tacı eder (Od. VII, 67 lıkla, insanseverlikle yerine getirebilir diye
vd.): saymakta, sevmektedir onu. Phaiak'ların sa­
rayında asıl onun sözü geçmektedir. Nausika-
Alkinoos kendine karı aldı onu. a da bunu bildiği içindir ki, Odysseus'un sara­
Arete'yi öyle saydı, öyle saydı ki, ya varınca dosdoğru Arete'nin dizlerine ka­
hiçbir kadın böyle sayılmadı yeryüzünde, panmasını salık verir ona (Od. VI, 310 vd.).
erkeğinin buyruğunda, evinde yaşayan
hiçbir kadın, Konukseverlikte de, cömertlikte de ilk iş­
hem kocası, hem çocukları saydı onu marı veren Arete'dir, yalnız Alkinoos değil,
yürekten, bütün Phaiak önderleri de danışmanları da
halk da bir tanrıça gibi baktı ona, uyarlar sözüne. Yatağı o yapar, sandığı o ha­
tatlı sözlerle selam verirlerdi şehre inince o,
zırlar, rahatını o sağlar konuğun. Anasının kı­
çok akıllıydı, iyi yürekliydi de ondan,
yatıştırırdt bütün kavgalarını erkeklerin! zı olan Nausikaa da kurtarmamış mıydı Ody-
sseus'u ölümden? (Nausikaa). Erkeği kadın­
Öyle bir cennettir ki Alkinoos'un ülkesi, sız olarak düşünmek olanaksızdır Homeros
Batı yazınında ilk "ütopya" diye tanımlayabi­ destanlarında. Kadın erkeğin mutluluğudur.
liriz onu. İç ve dış düzeni Odysseus'a bile par­ Odysseia'ya üstün uygarlık havasını veren ki­
mak ısırtacak gibidir. Homeros bir mimarlık şiler Arete, Nausikaa, Penelope gibi insanlı
baş eseri olan bu sarayı anlatmakla bitiremez gın daha ince, daha duyarlı ve becerikli yönü
(Od. V I , 263 vd.). nü simgeleyen kadınlardır.

•M,
ALKMAİON

Alkmaion. Argos'lu kâhin. Amphiaraos. ile Alkmene. Mykene kralı Elektryon'un kızı
Eriphyle'nin oğlu (Tab. 23). Amphiaraos, (Tab. 13). Kaza ile babasını öldüren amca
öleceğini bildiği Thebai seferine katılmadan oğlu Amphitryon'la evlenmeye razı olur,
önce, oğullarına analarını cezalandırmak gö­ ama önce, kardeşlerini öldüren Taphos'luları
revini yüklemişti. Epigon'lar diye anılan Ye- cezalandırmasını ister ondan. Amphitryon bu
diler'in oğulları ikinci Thebai seferine önder işi yapmaya gitmişken, Zeus Amphitryon kılı­
olarak Alkmaion'u seçmişlerdi, bir tanrı sö­ ğında Alkmene'nin yatağına girer, birleşir
zü Alkmaion başlarına geçerse zafer kazana­ onunla. Söylentiye göre, bu sevişme üç tam
caklarını bildirmişti çünkü. Gene de ikircik­ gün sürmüş, Zeus güneşe bu süre dolmadan
liydi. Alkmaion, babasının can verdiği kente görünmemesini buyurmuşmuş çünkü. Tanrı
gitmekten çekiniyordu. Bu kez de Eriphyle bu süre içinde Herakles'i ana rahmine yerleş­
işe karıştı: Harmonia'nın gerdanlığından tirmiş. Aynı gece sabaha karşı seferden dö­
sonra, tanrı armağanı ünlü "peplos"unu da nen Amphitryon da güzel karısına kavuşur.
rüşvet alarak oğlunun sefere çıkmasını sağla­ Ne var ki kocasının biraz önce boş bıraktığı
dı. Savaşta Epigon'lar üstün geldiler. A l k - yatağa gene döndüğünü görünce Alkmene
maion Eteokles'in oğlu Thebai kralı Laoda- de, karısından fazla bir iltifat görmeyince
mas'ı kendi eliyle öldürdü ve Polyneikes'in Amphitryon da şaşmışlar. Daha sonra aldatıl­
oğlu Thersandros'u tahta oturttu (Epigon' dığını öğrenen Amphitryon Alkene' yi diri di­
lar). ri yakmak istemiş, ama Zeus odun yığınını,
Dönüşte Alkmaion Delphoi'ye uğradı, ana­ üstüne yağmur yağdırarak söndürmüş. Am-
sını öldürmek görevini yerine getirmenin ge­ phitryon da tanrı buyruğuna boyun eğerek,
rekli olup olmadığını sordu, tanrıdan olumlu karısının bir gece aralıkla doğurduğu Herak-
cevap alınca Argos'a döndü ve Eriphyle'yi öl­ les'le İphikles'i bağrına basmış. Kocası ölün­
dürdü. Ama öç perisi Erinys'ler hemen takıl­ ce, Alkmene oğullarının izinden gitmiş. H e -
dılar peşine, ülkeden ülkeye kovaladılar onu. rakles tanrılara karışınca, Eurystheus'un hış­
Önce Arkadya'da Oikles'in yanına sığınır, mından kurtulmak için Atina'ya sığınmış,
orada da rahat bulamayınca, Psophis kralı sonra da oğluna bunca eziyet yapan o kral da
Phegeus'un sarayına varır. Phegeus onu su­ can verince, gözlerini oymuş. Ömrünün son
çundan arındırır ve kızı Arsinoe'yle evlendi­ günlerini gene Thebai'de geçirmiş, çok yaşlı
rir. Ne var ki Psophis topraklarında korkunç olarak ölen sevgilisini Zeus Mutlular Adasına
bir kuraklık baş gösterir, gene Delphoi tapı­ götürüp, yeraltı yargıcı Rhadamanthys'le ev­
nağına baş vurulur ve tanrı sözcüsü Alkrnai- lendirmiş. Onun üstüne hiçbir ölümlü kadınla
on'un ikinci bir kez arındırılması gerektiğini da ilişki kurmamış Zeus (Amphitryon, He-
bildirir. Gene yollara düşen ana katili ırmak rakies).
tanrı Akheloos'un yanına varır. Orada, ırmak
ağzında anasının ölümünden sonra meydana Alkyone. Rüzgârlar kralı Aiolos'un kızı Alk-
gelmiş bir toprak üstünde ırmak tanrı Alkma- yone Sabah Yıldızının oğlu Keyks'le evlen­
ion'u bir daha arındırır. Akheloos da ona kızı miş. Karı-koca öyle mutluymuşlar ki Zeus ile
Kallirhoe'yi verir, ama kız ona varmak için Hera'ya benzetirlermiş kendilerini. Tanrılar
Harmonia'nın gerdanlığı ile peplos'unu şart kıskanmış bu mutlu yuvayı, Alkyone ile
koşar. Alkmaion gene Psophis'e dönüp Phe- Keyks'i birer deniz kuşu haline getirmişler.
geus'tan ister bunları, Apollon'un tapınağına Alkyon denilen bu masal kuşu, yuvasını dal­
adayacağını söyler. Yalan meydana çıkınca galar üstünde kuran bir çeşit martı imiş. Ovi-
Phegeus konukluk kurallarını bozmamak için dius bu öyküyü biraz değişik biçimde anlatır:
Alkmaion'u kendi eliyle değil, oğullarının Günün birinde Keyks denizaşırı bir tapınağa
eliyle öldürür. Kallirhoe'nin yakarması üzeri­ gidecek olmuş. Alkyone yalvarmış gitmesin
ne çabuk yetişen oğlu Akarnan kan davasını diye, ama dinletememiş. Yolda Keyks kor­
sürdürerek Phegeus'un oğullarını öldürür, kunç bir fırtınaya tutulmuş, gemisi batmış,
Harmonia'nın uğursuz süslerini de Apollon'a kendisi de boğulmuş. Dalgalar ölüsünü kıyı­
adak olarak Delphoi tapmağına verirler. ya, dönüşünü gözleyen Alkyone'nin önüne
Al II IAIA

atmış. Alkyone de kendini dalgalara bırakın­ anlatıma göre Zeus yıldırımla çarpar, İ M ş k . ı
ca tanrılar acımış bu karı-kocaya, ikisini de bir anlatıma göre Apollon okl.ırıyl.ı öldürül
deniz kuşu yapmışlar. Dişisinin de denizde onları. Cezalan Hades'te de sürdürülür! Y ı -
kuluçkaya yatabilmesi için Zeus Aiolos'a kış lanlarla bir sütuna bağlı oldukları halde bir
dönümünden yedi gün önce ve sonra yelleri baykuşun durmadan ulayarak ötmesini dinle­
dindirmesini buyurmuş. mek zorundadırlar.
Alkyoneus. (1) Gök ile Toprak tanrıların Alpheios. Peloponez'de, Elis ile Arkadya
meydana getirdikleri devler arasında en güç­ bölgeleri arasında akan bir ırmak. Bütün ır­
lülerinden biri. Hesiodos'un Theogonia'sında maklar gibi Okeanos ile Tethys'in oğlu sayı­
adı geçmez, Makedonya'daki devler savaşına lır. Artemis ve nympha'lara saldırıları masal
katılmış, ama onu yere sermek olanaksızmış, konusu olmuştur: Günün birinde Artemis
çünkü anası Toprağın üstüne düştükçe doğ­ nympha'larla ırmak ağzında şenlik yaparken,
rulur, kalkarmış. Herakles bu yüzden onu Alpheios onlara yaklaşmak istemiş, periler
sırtlanıp başka bir ülkeye götürmüş ve bir ok­ de yüzlerine çamur sürerek kendilerini tanın­
la öldürmüş (Herakles). maz hale getirmişler. Alpheios su perisi Are-
(2) Delphoi'li güzel bir delikanlı. Ülkeyi ka­ thusa'ya da tutkunmuş, onu Sicilya'ya dek
na boyayan Lamia canavarına yem olmak kovalamış (Arethusa).
üzere seçilmiş. Yolda rastladığı bir başka deli­
kanlı onun yerine kurban olmayı kabul etmiş, Alphesiboia. Dionysos'un tutkun olduğu
canavarın mağarasına girmiş, onu kafasın­ Asya'lı nympha. Tanrı onu elde etmek için
dan yakalayarak yere çalmış ve ezmiş (La- binbir çare düşünmüş, sonunda bir kaplan
mia). olup kızı kovalamaya başlamış. Koşa koşa bir
ırmağın kıyısına gelmişler, kız ırmağı geçebil
Aloeusoğulları. Aloeus'un karısı İphimede- mek için tanrının kollan arasına girmeye razı
ia tanrı Poseidon'a aşıkmış, her gün deniz kı­ olmuş. Dionysos'tan gebe kalıp Medos'u do­
yısına gider, eliyle su alıp göğsüne dökermiş. ğurmuş. Medos, Med'ler boyuna adını verdiği
Sonunda tanrı birleşmiş onunla, iki oğulları gibi, geçilen ırmağa da Tıgris (Dicle) yani
olmuş: Otos ile Ephialtes. Ölümlü babaları Kaplan ırmağı denmiş.
Aloeus olduğu için Aloeusoğulları deniyor
bunlara. Devmiş her ikiside: Her yıl bir karış Alpos. Sicilya'da yaşayan korkunç bir dev.
enine, bir kulaç da boyuna giderlermiş, öyle Yolcuları pusuya düşürür, kayalar altında
ki dokuz yaşına vardıkları zaman tanrılara ezer, sonra yermiş. Bu devi tanrı Dionysos
savaş açmaya karar vermişler. Bunun için de öldürmüş: Thyrsos değneğini boynuna atın­
Ossa dağını Olympos'un üstüne bindirip te­ ca, dev çarpılıp denize, altında Typhon devi­
pesine de Pelion dağını oturtarak göğe tır­ nin bulunduğu adanın yanına düşmüş.
manacaklarını, denizleri topraklarla örtüp
Althaia. Kalydon kralı Oineus'un karısı, Me-
kurutacaklarını, denizle karanın yerini değiş­
leagros ve Deianeira'nın anası. Oğlu Meleag-
tireceklerini bildirmişler. Üstelik de âşık ol­
ros yedi günlük iken Kader tanrıçaları Althai-
dukları Hera ile Artemis'i kaçırmayı tasarla­
a'ya gelmişler ve ocaktaki bir odunu göstere­
mışlar. Tanrıların başına açtıkları dertlerden
rek, bu odun yanıp kül olunca Meleagros da
birini Homeros şöyle anlatır Ilyada'da ( V ,
ölecek demişler. Bunu duyunca Althaia ocağı
385):
hemen söndürmüş ve odunu alarak bir sandı­
Ares de bu yüzden çok acılar çekti, ğa saklamış. Ne var ki Meleagros Kalydon
Otos'ia güçlü Ephialtes, Aloeus'un iki oğlu, avı sırasında Althaia'nın kardeşleri olan dayı
vurdular onu kalın zincirlere, larını öldürmüş. Anası da öfkeye kapılarak
tunç bir küpte kapalı kaldı tam on üç ay!
sakladığı yarı yanmış odunu alıp ateşin içine
Hermes kurtarır Ares'i, ama savaş tanrı bit­ atmış. Odun çabucak tutuşup kül olmuş, Mr
kin durumdadır. Tanrıların canına tak der so­ leagros da o saat ölmüş. Althaia yaptığına
nunda, cezalarını verirler bu azmanların. Rlı bin pişman olup canına kıymış (Melcautoa).
/\ı ı r.
Altis. Olympia şehrinin yöresinde Zeus'a Yunan mythos'unu bu kadar etkilemiş olma­
adanmış kutsal orman. Ünlü yontucu Pheidi- ları da ondandır.
as'ın atelyesi bu korulukta imiş. Amazon'lardan dem vuran en eski kaynak
Homeros'tur: "Erkek gibi Amazon'lar" der
Amaltheia. Birçok efsanelere göre, Amal- ve Bellerophontes'in onları yendiğini belirtir
theia Rheia'nın, çocuklannı doğar doğmaz (Bellerophontes). Troya'nın önündeki bir t e ­
yutan Kronos'tan kurtulup Girit'e kaçırdığı pede mezarı bulunan Myrrhine ise tanrılaş-
Zeus'a dadılık eden nymphanın adıdır. Amal- mış bir kahramana benzer, çünkü halk ara­
theia çocuğu İda dağındaki bir mağaraya gö­ sında adı başka, tanrılarca başkadır (Myrina).
türmüş ve orada bir keçinin sütüyle beslemiş. Efsaneye göre Amazon'lar savaş tanrı Ares
Bu keçi Helios'tan dogma korkunç bir yara- i l e Harmonia'nın ( y a da Aphrodite'nin) k ı z l a -
tıkmış, Titanlar ondan öylesine korkarlarmış rı sayılır. Savaşçı karakterleri böylece kay­
ki Gaia onu Girit mağaralarında saklamak zo­ naklarından da belli olan bu kadınlar ok ve
runda kalmış. Zeus sonradan bu keçinin pos­ yaydan başka bir de "labrys" denilen iki ağızlı
tu ile Aigis kalkanını yapmış. Başka bir gele­ baltayı silah olarak kullanırlar. Bu baltaya
neğe göre Amaltheia asıl bu keçinin adıdır. hem Girit'te, hem Hitit kabartmalarında rast­
Tanrı çocuk o kadar güçlüymüş ki sütnine- lanır. Amazon'ların at üstünde savaşmaları,
sinin bir boynuzunu kırmış ve bunu kendisine atı yalnız arabaya koşmak için kullanan ilk
bakan nympha'lara verip içini diledikleri gibi Yunanlıları özellikle etkilemiş olsa gerek. H o -
doldurabileceklerini söylemiş. Böylece her meros'ta Myrina'ya "çok zıplayan, yüksek at­
türlü yemişle dolan boynuz "Bolluk Boynuzu" layan" denmesi acaba atlı bir tanrıça olma­
oluvermiş. sından mıdır? Amazon'ların yayıldığı bölge­
lerle Hitit'lerin bulunduğu bölgelerin birbirini
Amata. Latium kralı Latinus'un eşi. K ı z ı L a -
tutması da dikkati çekmekte. Amazon'ların
vinia'yı Rutul'lar kralı Turnus'a vermek isti­ Anadolu topraklarında bir Hitit kalıntısı, ya
yordu. Ne var ki Aeneas İtalya'ya ayak basın­ da Hitit'lerle ilgili bir anı olabileceği varsayı­
ca kral Latinus kızını onunla evlendirmeye mını bazı bilginlerde, özellikle Halikarnas Ba-
karar verdi. Troya'lılara düşman olan Amata lıkçısı'nda uyandırmıştır.
Turnus'u Aeneas'a savaş açmaya itti. Savaş
Rutul'lar için korkunç bir yenilgi ile sonuçla­ Amazon adının kökeni de yazarlarca şöyle
nıp Turnus da ölünce, Amata kendi canına açıklanır: A-mazon, yani memesiz demek­
kıydı. miş, adın nedeni de bu savaşçı kadınların ya­
yı göğüslerine rahatça dayayabilmek için bir
Roma'da Vesta rahibeleri, başrahip Ponti-
memelerini kesip çıkarmaları imiş. Ama­
fex Maximus tarafından görev başına getiril­
zon'ların erkek gibi oluşu, savaşçı bir kadın
dikleri gün Amata adıyla anılırlardı.
topluluğu olmalarından ileri gelir. Başlarında
Amazon. Anadolu'nun mythos'a katkıları hiçbir erkek bulunmadan kendi kendilerini
salt efsane, uydurulmuş masal değildir. Ana­ yöneten Amazon'lar önder olarak bir kraliçe
dolu kaynaklı efsanelerin hemen hepsi olmuş tanırlar, nitekim birçok kraliçelerinin adı ge­
olayları yansıtır, yaşamış kişileri konu alır. Bu çer efsanede. Erkekleri yanlarında köle ya da
yüzdendir ki bir gerçek payı ve tarihsel bir ni­ uşak olarak bulundururlar, onlarla cinsel alış­
telik taşırlar. İzlerine destanlarda olduğu ka­ veriş kurup çocuk doğururlar, ama erkek ço­
dar, tarihçilerin ve coğrafyacıların eserlerinde cuklarını sakat eder ya da öldürürler, yalnız
rastlamamız bunu kanıtlar. Amazon'lar bu kız çocuklarını yetiştirip aralarına alırlar. Bu
gerçeğin en belirgin örneğidir, çünkü efsane­ tutum Anadolu'ya gelen Yunanlıları çok şa­
leri yalnız bir olayı değil, bütün bir düzeni dile şırttığı içindir ki, Amazon'ları anlatmakla biti­
getirir. Anadolu bin yıllarca anaerkil bir top­ remezler.
lum düzeni içinde yaşamış ve bu düzenin sim­ Yurtlan üstüne kaynaklar birbirlerini pek
gesi olan Ana Tanrıça'ya değişik adlarla ta- tutmaz. Çoğu efsanelerde Amazon'lar Kara­
pınmıştır. Amazon'lar işte bu düzenin kalıntı­ deniz'de Thermodon (Terme) çayının kıyısın­
larıdır, babaerkil özellikte ve nitelikte olan da Themiskyra şehrini kurmuşlar ve orada
oturmaktadırlar. Bu şehir bugünkü Fatsa ya Amores. Latince aşk anlamına gelen Amor
da Ordu yakınında olsa gerek Argonaut'lar (yahut Cupido) Roma imparatorluğu döne­
Kolkhis'e varmadan onlarla karşılaşırlar. Baş minde, elinde yayla okluk bulunan tombul,
ka kaynaklar onları Kafkas eteklerine, Trak­ kanatlı bir çocuk olarak canlandırılmıştır. Sa­
ya'ya ya da güney İskitya'da Tuna ağzına natta çoğaltılan bu figür Venüs'ün çevresinde
yerleştirirler. Anadolu'da hemen her yerde uçuşur gösterilir. Pompei fresklerinin mitolo­
adlarına rastlanması bu kaynaklan yalancı çı­ jik sahnelerinde çok geçen Amores figürleri
karmaktadır. Batı sanatına Rönesans'la girmiş ve Rokoko
Amazon'ların tarih öncesi çağlarda Batı üslubunun bir özelliği olarak XIX. yüzyıla ka­
Anadolu'ya yayıldıktan sonra Yunanistan'a dar tutunmuştur.
dek sokuldukları ve Atina önünde savaştıklan
Ampelos. Adı üzüm kütüğü anlamına gelen
anlaşılmaktadır. Ege kıyılarında Amazon kra­
Ampelos bir satyr'le bir nympha'dan doğma
liçeleri tarafından kuruldukları söylenen şe­
imiş. Tanrı Dionysos bu güzel delikanlıya gö­
hirler şunlardır: Pitane, Myrina, Kyme,
nül vermiş ve bir karaağaç dalından salkım
Gryneion, Smyrna. Ephesos ve Ptiene'nin ilk
salkım sarkan asmayı ona armağan etmiş.
yerleşme yeri. Bir tanrıça sayılan Myrina'nın
Ampelos ağaca tırmanıp bir salkım üzüm ko­
Lesbos ( M i d i l l i ) adasına göçüp oranın başken­
paracakken düşmüş ve ölmüş. Dionysos sev­
ti Mytilene'yi de kurduğu söylenir.
gilisini gökte bir yıldız haline dönüştürmüş.
Birçok Amazon'un büyük efsane yiğitleriyle
ilişkisi olmuştur: Hippolyte'nin Herakles, an- Amphiaraos. Öyküsü Thebai efsaneler zin­
tiope'nin Theseus, Penthesileia'nın Akhilleus cirine bağlı Melampus soyundan ünlü bir kâ­
efsanesinde adı geçer (bkz. bu adlar). hin. Oikles ile Hypermestra'nın oğlu, Alkma-
Ephesos ve Smyrna şehirlerinin birer Ama­ ion ile Amphilokhos'un babası (Tab. 23).
zon tarafından kurulduğu anlatılır. Bu savaşçı Geleceği bilen, her edimin doğuracağı so­
kadınlar kimi ozanların ezgilerinde Efes Arte- nucu önceden gören tanrı sözcülerinin hayatı
mis'i ile ilişkili olarak gösterilir: İskenderiye yürekler acısıdır çokluk. Amphiaraos'un da
şairi Kallimakhos Artemis tanrıçaya övgüsün­ öyle, anlayışsız kimselerin çıkarlarına kurban
de cenkçi Amazon'ların Ephesos kıyısında gitmiştir.
tanrıçaya bir heykel diktiklerini ve çevresinde
Argos ili, kral Proitos zamanında üçe bö­
savaş raksı yaptıklarını, birbirine vuran kal­
lünmüştü: Bir bölümünü kendisi alır, öbürünü
kanlarının ta Sardes'te dek yankılandığını ya­
aynı soydan olan Bias ile Melampus arasında
zar. Amazon'lar Ephesos'taki ünlü Artemis
böler. Bu soyların vârisleri arasında kavga çı­
tapınağı ile de ilişkilidirler. Dünyanın yedi ha­
kar günün birinde: Melampus soyundan
rikasından biri olan bu tapınağı Amazon'ların
Amphiaraos, Bias soyundan Adrastos'un ba­
yaptığı ya da orada rahibelik ettikleri anlatılır.
bası Talaos'u öldürür. Adrastos Sikyon'a,
Anadolu'nun ana tanrıçası Kybele ile sıkı sıkı­
ana tarafından dedesi Polybos'un yanına sığı­
ya ilişkili oldukları apaçık belli olan Ama­
nır (Adrastos) ve o ölünce kral olur. Bir süre
zon'ların efsaneleri de, tarihsel kimlik ve kişi­
sonra Amphiaraos ile Adrastos barışırlar,
likleri de ana tanrıça üstüne olan bilgilerimiz
Amphiaraos bu barışı candan ister, Adrastos
değerlendirildikçe açıklık ve kesinlik kazana­
ise art düşüncelerle karşılar. Amphiaraos'un
caktır (Artemis, Kybele).
kendisine karı olarak verdiği Eriphyle'yi bir
şartla alır: Kaynatasıyla arasında bir anlaş­
Ambrosia. Homeros destanlarında Olym-
mazlık çıkacak olursa, yargıçlığını Eriphyle
pos tanrıları "ambrosia" ve "nektar" ile bes­
yapacaktır. Amphiaraos bu şartı da kabul
lenirler. Ölümsüz anlamına gelen ambrosia
eder.
birçok çiçek özlerinin katıldığı bir çeşit bal-
mış. Ambrosia ile beslenen tanrılar yaralan­ Amphiaraos Kalydon avına ve Argona-
maz olurlar, bu büyülü bal insanlara da içirildi ut'lar seferine katıldıktan sonra, Adrastos
mi, onlara gençlik, mutluluk ve ölümsüzlük onun Thebai'ye savaş açan Yediler'den ol­
sağlarmış, masını İster. O sırada Thebal'den kaidesi
Eteokles'in sürdüğü Polyneikes Adrastos'un hasımlar göndermelisin derim ben:
konuğudur ve kardeşinden öç almak için yar­ Tanrılara saygılı olandan korkulur.
dım istemektedir. Amphiaraos bu seferin yı­
Düşman kardeşler Eteokles ile Polyneikes
kımla sonuçlanacağını, kendisinin de sağ
birbirlerini öldürünce, şehir kurtulur, ama
dönmeyeceğini bilir, hem katılmak istemez,
korkunç bir bozgun başlamıştır. Amphiaraos
hem de Adrastos'u vazgeçirmeye çalışır.
tsmenos ırmağının kıyılarına doğru kaçar ve
Ama Polyneikes Eriphyle'yi baştan çıkarır:
tam düşmanı Periklymenos ona yetişecek­
Kadmos'la evlenirken Harmonia'ya tanrıların
ken, Zeus'un saldığı bir şimşekle toprak yarı­
düğün hediyesi olarak verdikleri gerdanlığı
lır ve ünlü kâhini atları, arabasıyla yutar.
armağan eder o n a . Kadın büsbütün Polynei-
kes'le Adrastos'tan yana döner, kocasını zor­ Amphiaraos'un toprağa gömüldüğü yer Pa-
lar sefere katılmaya. Amphiaraos verdiği sö­ usanias zamanında da gösterilirmiş. Zeus bu
zü tutmak zorundadır, sefere çıkar. Ama git­ tanrı sözcüsüne ölümsüzlük bağışlamış: Atti-
meden önce oğullarına yemin ettirir: Anala­ ka'da Oropos denilen bir yerde kâhinliğini
rından öç alacaklardır. sürdürürmüş.

Yolda başlarına gelen bazı olaylardan Amphiktyon. Deukalion ile Pyrrha'nın oğ­
(Hypsipyle, Ophettes) sonra, Yedilerin dü­ lu, Hellen'in kardeşi (Tab. 20). Kızıyla evlen­
zenledikleri Nemea yarışmalarında Amphia- diği Atina'lı kral Kranaos'u tahtından atarak
raos atlama ve disk atmada birinci gelir. The- yerine geçmiş, on yıl krallık ettikten sonra
bai'ye varınca önderlerin her biri şehrin bir kendisi de Erikhthonios tarafından sürülmüş.
kapısına dayanır. Aiskhylos'un ölmez eseri Efsaneye göre Attika başkentini tanrıça A-
"Thebai'ye Karşı Yediler" tragedyasında Am- thena'ya adayıp ona Atina adını veren ve
phiaraos hem akıllı, hem yiğit bir adam ola­ Dionysos'u Attika'da ilk konuklayan bu kral­
rak tanımlanır (576 vd.): dır.

Yunan kentleri arasında dinsel birlikler ha­


Sonra kardeşine, güçlü Polyneikes'e
çevirir bakışlarını; linde kurulup, belli zamanlarda bütün kentle­
iki kez çağırır onu adını heceleyerek rin elçilerini bir araya getiren "amphiktyoni-
ve şu sözler dökülür ağzından: a"lara adını veren de oymuş.
"Güzel iş doğrusu bu yaptığın,
tanrıların seveceği, torunlarının Amphilokhos. Ünlü kâhin Amphiaraos ile
övünecekleri Eriphyle'nin oğlu, Aikmaion'un küçük karde­
şanlı şerefli bir iş: şi (Tab. 23). Epigon'lar seferine katıldığı,
Bir yabancı orduyu üstlerine salıp ama anası Eriphyle'nin öldürülmesinde bir
atalarının yurdunu, soyunun tanrılarını rol oynamadığı sanılır, çünkü Alkmaion gibi
perişan etmek! Erinys'lerin saldırısına uğramaz (Alkmaion).
Hangi dava insana ana sütünü kurutma Adı Ilyada'da geçmediği halde, Troya seferi­
hakkını verir? ne katıldığı ve özellikle dönüş efsanelerinde
Kılıçla fethedeceğin yurt toprağı mı
rol oynadığı görülür: Troya düştükten sonra,
destek olacak senin davana?
Bana gelince, ben düşman ülkesinde saklı babası gibi tanrı sözcüsü ve falcı olan Amphi-
kâhin, lokhos Anadolu'da kalır, Kalkhas'la birlikte
ben bu toprağı besleyeceğim ölü bedenimle. birçok kehanet merkezleri kurarlar (Kalkhas).
Çarpışalım: Şerefsiz olmayacak beni . Efsaneye göre Amphilokhos Kilikya'da (Sey­
bekleyen ölüm!" han bölgesinde) Mallos şehrini kurar, ama
Böyle söyledi kâhin, kalın tunç kalkanını oranın krallığını kendisi gibi kâhin olan M o p -
kaldırıp göğsüne. sos ile paylaşamadığından, onunla kavgaya
Hiçbir arma yoktu kalkanında; tutuşur. Bu çarpışmada her ikisi de can verir
çünkü o kahraman görünmek değil, (Mopsos).
kahraman olmak istiyordu.
Derin kazıyor yüreğinin
derin düşünceler yetiştiren toprağını. Amphinomos. Penelopeia'nın talipleri ara­
Böylesi bir insana hem akıllı, hem yiğit sında en aklı başında olanıdır. Durgun ve öl-

34
v
/ U l l I II I I \ I » ' I I

çülü bir adamdır, Telemakhos'un öldürülme­ kardeşleriyle oynarken görmüş ve g ü z e l l i ğ i n e


sine karşı çıkar (Od. X V I , 394 vd ) vurulmuş. Ama kız çok utangaçmış tanrıdan
Öbür talipler gibi dilenci kılığındaki Odysse- kaçmış ve Atlas'ın dünyayı omuzlarında taşı­
us'a kötü davranmaz, dövülmesine karşı ge­ dığı uzak ülkelere varmış. Poseidon da bir yu
lir, talipleri yatıştırmaya çalışır ( X V I I I , 121 nus balığı göndermiş peşinden, yunus Anı
vd.). Gene de taliplerin kaderini paylaşmak­ phitrite'yi sırtladığı gibi, getirmiş deniz kralı­
tan kurtulamaz ve Telemakhos'un kargısıyla na vermiş. Evlenmişler ve o gün bugün mutlu
vurulur (Od. X X I I , 90 vd.). bir ç i f t olarak yaşamışlar. Denizden olma bir
sürü yaratığın başında, köpükler arasında ka­
Amphion. Zeus ile Antiope'nin oğlu, Zet- yan bir arabada oturur gösterilen denizler
hos'un ikiz kardeşi (Tab. 9). kraliçesi Poseidon'a vefalı bir eş olmuş, kimi
Antiope ikiz çocuklarını doğurunca, amcası efsaneciye göre çocuğu olmamış, ama Hesio-
Lykos onları Kithairon dağına bırakıp, Antio- dos onun Triton'u doğurduğunu şöyle anlatır
pe'yi de karısı Dirke'ye köle olarak verir. İkiz­ (Theog. 230 vd.):
ler dağda çobanlar arasında büyür, Amphi-
Toprağı sarsıp gümbürdeten Poseidon
on'un müziğe yeteneğini fark eden tanrı Apol-
Amphitrite .tanrıçayla eulendi
lon (ya da Hermes) ona bir lyra armağan et­ ve onların sevişmelerinden
mişti. Günün birinde Dirke'nin yanından ka­ büyük Triton doğdu, gücü kuvveti sonsuz,
çan Antiope gelir, dağda oğullarını bulur ve o Triton ki dalgaların dibinde,
öcünü almaya iter onları. İkizler Thebai'ye anasının ve soylu babasının yanında
dönerler, Lykos'u öldürüp, Dirke'yi azgın bir altından bir sarayda oturur
korkular saçarak çevreye.
boğanın boynuzlarına saçlarıyla bağlayarak
salıverirler hayvanı. Dirke kayalar üstünde Amphitryon. Tirnys kralı Alkaios'un oğlu
parçalanıp can verir. Ölüsü bir ırmağa atılır, (Tab. 13). Kaza ile amcası Elektryon'u öldü
o ırmağa Dirke adı verilmiştir sonradan. Ze- rür. Yurdundan sürülüp Thebai'ye sığınır,
us'un buyruğuyla Thebai şehrinin yönetimi ora kralı Kreon onu bu suçundan arındırır.
bundan sonra Amphion'la Zethos'a geçer. Amphitryon kendisiyle birlikte Thebai'ye ge­
İkizler kentin surlarını kurmaya koyulurlar. len amcakızı güzel Alkmene'ye talip olur,
İkizler birbirlerine hiç benzemiyorlar, sert ya- ama Alkmene bu evlenme için bir şart koşar:
ratışlı Zethos avcı ve savaşçı idi, Amphion ise Amphitryon, bir zamanlar kral Pterelaos'un
tam tersine yumuşak, sevimli bir sanatçıydı. oğullarınca öldürülen kardeşlerinin öcünü al­
Surları yaparken Zethos sırtında kocaman malıdır. Kreon da bu işe yardım etmeye söz
kaya parçalan taşıyor, Amphion ise lyra çalı­ verir, yeter ki Dionysos'un Thebai ülkesine
yor, çalgının güzel ve büyüleyici seslerine saldığı Teumessos tilkisinden kurtarsın bölge­
kendilerini kaptıran taşlar yerlerinden kımıldı­ yi. Amphitryon bu işi başarır, sonra da A l k -
yor, istenilen sıraya girip yan yana diziliyor­ mene'nin isteğini yerine getirmek için yola
lardı. çıkar.
Amphion Tantalos'un kızı Niobe ile evlen­ Alkmene'nin kardeşlerini Taphos adasın­
miş, Apollon'la Artemis Niobe'nin çocukları­ dan gelme bir ordu öldürmüştü, bu adanın
nı oklarıyla vururken Amphios'u da küstah kentini almak ise kralı Pterelaos'u öldürmeye
bir soy yarattı diye öldürmüşler (Niobe). bağlıydı, o da olanaksız, çünkü kralın saçında
onu ölümsüz kılan bir altın tel varmış. Am-
Amphissos. Bkz. Dryope.
phitryon'a tutulan kral kızı Komaitho babası­
Amphitrite. Okeanos kızı Doris'in deniz nın başından altın teli koparmış. Pterelaos
tanrı Nereus'la birleşmesinden Nereides diye ölünce, Amphitryon da Taphos'u ele geçir­
anılan elli kız doğar. Ahenkli isimlerini dize miş ve krallığını sefere kaülan arkadaşı Atl-
dize saymakla bitiremez Hesiodos (Theog. na'lı Kephalos'a vermiş. Ama Komaitho'ya
240 vd.). Amphitrite de bunlardan biridir, şükran beslemek şöyle dursun, onu öldürmüş
öyküsü, macerası yoktur her nedense. G t l ve Taphos'u yağma ettikten sonra Thllpti'yi
inin birinde Poseldon onu bir kumsalda kız (Inıımüş (Alkmene).

V,
J U » 1 I I\> » l

Ne var ki o sırada Zeus Amphitryon kılığın­ Amymone. Danaos'un elli kızından biri.
da Alkmene'nin koynuna girer, onu yiğit H e - Amymone babasıyla birlikte Argos iline gelir.
rakles'e gebe bırakır. O gece sabaha karşı Orada korkunç bir kuraklıkla karşılaşırlar,
Amphitryon da savaştan döner ve karısına nedeni de Poseidon'un öfkesidir: Göz koydu­
kavuşup Iphikles'i üretir. Amphitryon Alkme- ğu Argos'un Hera'ya verilmesine kızmıştır.
ne'nin macerasını öğrenince, ona ceza ver­ Danaos, kızlarını su aramaya gönderir. Amy-
meyi düşünür önce, ama Zeus buna engel mone bütün bir gün kırlarda dolaştıktan son­
olur. Alkmene bir gün arayla Herakles'i, son­ ra yorgun düşüp uykuya dalar. O sırada bir
ra da Iphikles'i doğurur. Amphitryon hangisi­ satyr'in saldırısına uğrar, kız uyanır, avazı
nin kendi oğlu olduğunu bilmek için çocukla­ çıktığı kadar bağırır ve Poseidon'a yakarır.
rın odasına iki koca yılan koyar, İphikles ür­ Tanrı çıkagelir, satyr'i kovar, yabasını kaya­
ker, sekiz aylık Herakles ise oynayarak boğar ya vurup bir kaynak fışkırtır. Bu kaynak son­
canavarları. Amphitryon böylece ölümsüz ço­ radan Amymone adını alır. Güzel kıza gö­
cuğun hangisi, ölümlünün hangisi olduğunu nül veren Poseidon onunla birleşir ve N a u p -
anlar. Başka bir anlatıma göre, bu işi Am- lios adlı bir oğulları olur. Nauplios Argos ili­
phitryon değil de Zeus'u kıskanan Hera yap­ nin güneyinde Nauplia şehrinin kurucusu­
mış. Amphitryon iki çocuğu birlikte yetiştir­ dur.
miş ve Herakles'in yanıbaşında Minyen'lere "Amymone" Aiskhylos'un "Yalvarıcı Ka­
karşı bir savaşta can vermiş. dınlar" ile başlayan ve Danaos kızları ile Ai-
Amphitryon Batı yazınında ilk aldatılan ko­ gyptosogullarının dramını anlatan trilogia'ya
ca olarak yaşar. Ne var ki adı Homeros des­ eklenmiş bir satyr oyununun (kayıp) adı olsa
tanlarında geçtikçe, çok saygıdeğer, giderek gerek.
mutlu bir kişi olarak tanımlanır, çünkü büyük
Anadyomene. Tanrıça Aphrodite'ye veri­
tanrı Zeus tarafından aldatılmak zül değil, şe­
len bir sıfat. "Su yüzüne çıkan, dalgalardan
ref sayılır Homerik çağlarda. Sonraları görüş­
doğan" anlamına gelir. Tanrıçanın, Ura-
ler değişmiş: Yunan ilkçağında Euripides'in
nos'un denize savrulan atmıgıyla meydana
"Alkmene" (kayıp) adlı bir tragedyası olduğu­
gelmiş köpüklü dalgalardan doğduğunu belir­
na göre, konu komik sayılmamıştı daha, yeni
tir (Uranos, Aphrodite).
komedya denilen Hellenistik çag tiyatrosu
Amphitryon-Alkmene serüvenini işlemeye Anaksarete. Kıbrıs'lı bir kız: Güze', ama
başlar, Latin komedya yazan Plautus "Am- duygusuz ve kalpsizmlş. İphis adlı bir delikan­
phitruo" adlı oyununda aldatılmış koca moti­ lı ona delice âşık olmuş, karşılık görmeyince,
fini bütün çıplaklığıyla ele alır, Amphitr- kızın kapısına asmış kendini. Anaksarete bu­
yon'un benzeri Sosias tipini de yaratarak M o - na da aldırmamış, delikanlının cenazesi evi­
liere'in tadına doyulmaz "Amphitryon" ko­ nin önünden geçerken pencereye çıkıp kay­
medyasına örnek olur. gısızca seyretmiş. Tanrıça Aphrodite de bu
kadar katı yürekliliğe kızarak Anaksarete'yi
Amykos. Poseidon'un oğullarından bir dev. bir heykele dönüştürmüş.
Bursa'dan Karadeniz'e uzanan Bithynia böl­
gesinde Bebrykes adlı bir boyun kralıymış. Androgeos. Minos ile Pasiphae'nin oğlu,
Yumruk dövüşünde pek usta olan bu dev ünlü bir atlet. Atina'da Panathenaia bayram­
hem çıplak yumrukla, hem de kestos denilen larında düzenlenen bütün yarışmaları kazan­
kurşunlu bir eldivenle yarışırmış, ülkesine her dığı için kral Aigeus onu kıskanmış ve Mara-
geleni kendisiyle boy ölçüşmeye zorlar, çoğu thon ovasında korku salan bir boğayı öldür­
zaman yener ve öldürürmüş. Argonaut'lar meye göndermiş. Androgeos bu işi başara-
Bebryk'lerin ilinde Khalkedon'a (Kadıköy) mayıp ölmüş. Minos da öç alması için tanrı
vardıkları zaman, Zeus oğlu Polydeukes Zeus'a yalvarmış. Tanrı Afrika'ya kıtlık sal­
onunla güreşmeyi göze almış ve korkunç de­ mış, kıtlığı önlemek için Aigeus her yıl Girit'e
vi yenerek yolculara karşı bu insafsızca dav­ Atina'dan yedi delikanlı ile yedi genç kız gön­
ranmasına son vermiş (Argonaut'lar). dermek zorunda kalmış. Minotauros'a yem

u.
olan bu gençleri kurtarmak İ ş i n i Theseus ba­ ti. Kral Eetion'un sarayında yapmadığını bı­
Şarmış (Aigeus, Theseus). rakmamış, yaşlı başlı kralı öldürmüş, yedi Oğ
lunun insafsızca canlarına kıymıştı. Andro-
Androklos. Atina kralı Kodros'un oğlu. E f -
makhe'nin anasını da esirgememişti. "Or­
saneye göre Efes bölgesine yerleşmiş Le-
manlık Plakos daginın eteğinde kraliçeydi
leg'lerle Karia'lıları kovan lon göçmenlerinin
anam" diyor Andromakhe yana yakıla; krali­
önderi olan Androklos Ephesos şehrinin ku­
çeyi de Akhilleus esir sürüsüne katmış, Tro-
rucusudur. Samos (Sisam) adasını da o ele
ya'ya getirmiş, sonra büyük bir kurtulmalık
geçirmiş. İon göçmenlerine bir t a n n sözcüsü
karşılığında serbest bırakmıştı, ama zavallı
kuracakları şehrin yerini kendilerine bir ya­
kadın, Homeros'un dediği gibi,"hür gününü"
ban domuzunun göstereceğini bildirmiş. Bir
görür görmez ölmüştü.
gece İon'lar ormanda balık kızartırken, balık
Andromakhe Troya sarayında kadınlar dai­
sıçramış, bir ateş kıvılcımı da koruluğa düş­
resinde, hizmetçileri arasında nakış işlemek­
müş, ağaçların arasından bir yaban domuzu
le, mekik dokumakla vakit geçirir. Her geçen
çıkmış. Androklos hayvanı oracıkta öldürmüş
gün bir işkencedir, çünkü korku kaplamıştır
ve tanrı buyruğunun gerçekleştiğini anlaya­
yüreğini, ne kadar yiğit de olsa Hektor'un bir
rak Ephesos şehrini o korulukta kurmuş.
gün düşman kargısı altında can vereceğinden
Andromakhe. Andromakhe, Mysia bölge­ korkar. Troya ovasında yiğitler boğuşurken,
sinde Thebai şehrinin kralı olan Eetion'un kı­ rahat durmaz, dört duvar arasında. İkide bir
zıdır. Eetion kral Priamos'a dostluk bağlarıyla savaşı gözlemek için çocuğunu dadıya verip
bağlıdır. Sarayında yedi oğlu ile büyüttüğü batı kapısının üstündeki kuleye çıkar. B i r g ü n
tek kızı sevimli, uslu, akıllı Adromakhe'yi Pri- Hektor savaştan ara bulup şehre gelir, karısı­
amos'un en değerli oğlu Hektor'a verir. Dü­ nı evde arar, yok, yiğit, batı kapılarına koşar,
ğün dernek nasıl olmuş? Andromakhe, Pria- uzaktan Andromakhe'yi ve yavrusunu görün
mos'un oğulları ve gelinleri için yapılmış önü ce, gülümser. Andromakhe gözyaşları döke
revaklı evlerin birine nasıl gelin girmiş? Bunu rek ellerine sarılır (İl. 407 vd.).
şairler bize anlatmaz. Mutlu günlerini bilme­
Ah kocacığım, bu hırs yiyecek seni,
yiz bu güzel karı-kocanın. Hektor'la Andro-
yavruna, talihsiz karına acıma yok sende,
makhe ancak yıkım gelip çattığı zaman, İlya- dul kalmama, biliyorum , az gün var,
da'da anlatılan savaşın dokuzuncu yılında Akha'lar üstüne saldırıp öldürecekler seni.
Troya sahnesine çıkarlar. Arada, bir çocukla­ Sensiz kalmaktansa toprak yutsun beni
rı olmuştur: Astyanaks. Troya'lılar Hektor'un daha iyi
oğluna "şehrin efendisi anlamına gelen bu Benim senden başka dayanağım yok,
adı, çocuk büyür de bir gün Troya'ya kral alıp götürdüğü zaman ölüm seni
olur umuduyla takmışlardır. Ama Hektor'un yalnız acılar kalacak bana,
Ne babam var benim, ne ulu anam...
ölümünden birkaç gün önce Astyanaks dadı­
Sen bana bir babasın, Hektor,
sının kollarında dolaştırılan bir bebektir. Ulu anamsm benim, kardeşimsin,
Andromakhe'nin anadan, babadan, kardeş­ arkadaşısın sıcak döşeğimin.
ten yüzü gülmemişti. Uğursuz savaş Anadolu Burada, kalede kal, acı bana,
yetim koma yavrumuzu, karını dul koma.
kıyılarına gelip çatınca, Troya yöresinde ra­
hat kalmamıştı. Akha ordusu dokuz yıldır Hektor acır kansına, ne yapsın, bir korkak
Troya kapıları önünde pinekliyor, düşüremi- gibi çekilecek değil ya savaştan Troya ordu­
yorlardı bir türlü Anadolu'nun kutsal kalesini. sunun desteği, dayanağıdır.
Hele içi içine sığmayan genç ve atılgan Akhil- Günler geçer, Hektor ile Akhilleus arasında
leus çok sabırsızlanıyordu. Şehirden çıkıp, teke tek savaş başlar. Ölüm-kalım savaşı, İ I -
dağda, bayırda davarlarını otlamaya giden, yada destanının en dramatik sahnesi. Hek-
atların çeşmeye süren tek tük Troya'lıları her tor'un ölümüne karar vermiştir tanrılar. Yiğit
fırsatta kovalayıp öldürmekle bile duyuramı­ çe dövüşerek can verir. Troya surlarından bir
yordu kana susamışlıgını. Bölgede çapulculuk çığlıktır kopar, Andromakhe odasında mekik
seferlerine çıkmış Aklıllleııs, Mysia'ya varmış dokurken duyar bu vaveylayı, delı gibi fırlar
ruvun\jmcuf\

dışarıya; Akhillus'un arabasına bağlayıp toz Andromeda. Aithiopia kralı Kepheus'la


toprak içinde sürüklediği Hektor'un ölüsünü Kassiepeia'nın kızı. Anası, Nereus kızlarının
görünce, düşer, bayılır. hepsinden daha güzel olmakla övünmüş. N e -
Bu işkence dokuz gün sürecektir: Her sa­ reus kızları da Poseidon'a dert yanmışlar, öç
bah Akhilleus ölüyü arabasına bağlayıp sü­ almasını istemişler. Tanrı korkunç bir ejder
rükler. Onuncu günü akşam kral Priatnos A k - salmış Kepheus'un ülkesine, kasıp kavuru-
hiUeus'un barakasına gider, yumuşatır yüreği­ yormuş ortalığı. Zeus-Ammon tapınağının
ni ve ölüyü alır, getirir. Hektor'un cenaze t ö ­ kâhinine başvuran kral kızını canavara kur­
reninde görürüz şimdi de Andromakhe'yi. ban ederse ülkesinin ejderden kurtulacağı ce­
Ozanlar arasında ağıda başlar, şöyle der (İl. vabını almış. Halk da Kepheus'u kızını feda
XXIV, 7 2 5 vd.): etmeye zorlamış. Sonunda Andromeda'yı bir
kayaya bağlamışlar. Canavar da onu parçala­
Erkeğim benim, göçüp gittin genç yaşında, mak üzere yaklaşırken, birden yiğit Perseus
gittin, evimizde dul bıraktın beni, gökten inmiş atı Pergasos üstünde, Gor-
çocuğumuz da ufacık, körpecik, go'yu öldürmüş, kafasını eline almış, dönü-
bizden olan, kara talihli ikimizden,
yormuş ki, kayaya bağlı güzel kızı görmüş.
bilmem, gençlik çağma erer mi ki,
bu şehir yerle bir olacak baştan aşağı, Tutulmuş da hemen ona, babasına gitmiş,
sen öldün, onun koruyucusu bekçisi, demiş ki, kızını bana verirsen, canavardan
sen, soylu analarını, çocukları ayakta tutan. kurtarır, canavarı da öldürürüm. Öyle olmuş,
Dile gelmez acılar bıraktın, Hektor, anana, Perseus ejderi öldürüp kızı almış. Sonra da
babana, evlenmişler, ne var ki Andromeda amcasına
ama bana kaldı gene en büyük acı. Pliineus'a sözlüyrnüş, Phineus adamlarını
Ölüm döşeğinde uzatmadın ellerini bana, toplamış, düğün gecesi saldırmış Perseus'a.
şöyle güzel bir söz söylemedin ki, Ama yiğit Gorgo kafasını tutmuş karşılarına,
gözyaşı döke döke gece gündüz anayım onu
hepsi birden taştan adam olmuşlar (Perse-
us).
Gerçekten de çilesi bitmez Androma-
khe'nin. Euripides'in "Andromakhe" adlı tra­
gedyasında, AkhiUeus'un oğlu Neoptole- Ankhises. Troya kral soyundan olan Asra-
mos'un sarayında görürüz onu, Neoptole- kos'un oğlu Ankhises tanrıça Aphrodite ile
mos kızı Hermione ile evlenmiştir, ama çocu­ sevişmiş ve Aineias'ın babası olmuştur (Tab.
ğu olmamıştır, oysa tutsak olarak konağına 17). Homerik denilen övgülerden Aphrodite'
getirdiği Andromakhe ona üç oğulla bir kız ye ayrılmış olanı, bu sevişmeyi en ufak ayrın­
vermiştir. Hermione bu Troya'lı kadını fena tılarına dek anlatır: Tanrıça Ankhises'i 1da ya­
kıskanır, Neoptolemos'un Delphoi'ye gidişin­ maçlarında sığırlarını otlatırken görür, deli­
den faydalanarak, Andromakhe ile oğlunu öl­ kanlının güzelliğine vurulur ve dağa iner. Öv­
dürmek ister, Themis tapınağına sığındıkları güde "canavarların anası, binbir pınarlı" diye
tanımlanan İda dağına Aphrodite'nin inişi,
halde, onlara kıyacaklardır ki, son dakikada
peşinde vahşi hayvanlar sürükleyen ana tan­
kurtulurlar.
rıçanın gelişine benzetilmiş, tanrıçanın büyü­
Euripides'ten çok daha güzel, çok daha in­
süne kapılan hayvanların ormanlarda, funda­
sanca bir Andromakhe tipi yaratan şair X V I I .
lıklarda sevişmesi gösterilmiştir. Tanrıça P h -
yüzyıl Fransız şairi Racine'dir. Hektor'u bir
rygialı bir genç kız kılığına girer de öyle görü­
türlü unutamayan, Neoptolemos'un (Fransız
nür Ankhises'e. Troyalı prens arzu ile yanıp
tragedyasında adı Pyrrhus'tur) aşkına karşılık
tutuşarak tanrıçaya yaklaşır. Sevişmelerinin
vermeyen ve Hermione'nin kıskançlığını bo­
sonunda gülümser tanrıça, sevgilisine şöyle
şa çıkaran, yiğit ve bilinçli bir kadın, şefkatli
seslenir:
bir ana tipidir.
Jean Anouilh'in "La Guerre de Troie n'aura
Senin bir oğlun doğacak, Troya'Iılara kral
pas lieu" (Troya savaşı olmayacaktır) piyesin­ olacaktır o
de de Andromakhe ilginç, çekici bir tip ola­ Ve çocuklarına çocuklar doğacaktır
rak canlanır gözümüzün önünde. sonsuzluğa dek!

Q8
A I N I I II 1 K

Tanrıça doğuracağı oğlanı büyütmek için Anteia. Homeros'un Antela ( İ l . V I , 1 6 4 ) , tra­


nympha'lara vereceğini, onu beş yaşında ha gedya yazarlarının Sthenelıoia diye adlandır-
basına tanıtacağını ve çocuğun kimin okluğu dikları bu kadın Lykia kralı lobates'ln kızıdır
sorulursa sakın Aphrodite'nin oğlu olduğunu Kardeşi Akrisios tarafından Korinthos'tan sü­
lıildirmernesini, yoksa Zeus'un yıldırımına rülüp Lykia'ya sığınan Proitos'la evlidir. An-
çarpılacağını söyler ve Ankhises'i bırakıp gi­ teia Tiryns'e gelen Bellerophontes'e tutulur
der. ve ondan yüz görmeyince yıkımını kurar (Bel-
Bir efsaneye göre Ankhises tanrıçanın sö­ lerophontes).
zünü tutmaz, fazlaca içtiği bir gün Aphrodite
Antenor. Troya'lı ihtiyar, Priamos'un arka­
ile sevişmiş olmakla övünür ve çarpılır. Bu­
daşı ve danışmanı, Batı kapısında ihtiyarlar
nun sonucunda topal - ya da kör - kaldığı,
derneğinde bulunur ve Troya savaşından ön­
Troya'dan kaçarken Aineias'ın onu sırtına al­
ce kaçırılan Helene'yi geri almak için elçi
masının nedeni bu olduğu anlatılır. Troya'
gönderilen Odysseus'la Menelaos'u evinde
dan ayrılırken seksen yaşında olduğu da söy­ nasıl konukladığını anlatır. Antenor savaş sı­
lenir. Vergilius'un Aeneis'inde Ankhises'in rasında da işi tatlıya bağlamaktan, Helena'yı
Sicilya'da Drepanon burnunda öldüğü ve Ae- mallarıyla Akha'lara geri vermekten yanadır.
neas'ın babası şerefine oyunlar tertiplendiği Menelos'la Paris arasındaki teke tek çarpış­
söylenir. Roma'da tarihsel çağlara dek oyna­ mada yargıçlık eder. Troya düştükten sonra
nan Troya oyunları Aenas'ın kurduğu bu ya­ Antenor ve oğulları Akha'larca korunur. Söy­
rışmalara dayanırmış (Aineias), lentiye göre Antenor'un evinin kapısına bir
pars postu konmuş, böylece bir zamanlar Ak
Ankhuros. Phrygia kralı Midas'ın oğlu. Baş­
ha'lara konukluk eden bu soy esirgenmiştir.
kentinin yanıbaşında büyük bir toprak kay­
ması olmuş, derin bir yarık açılmış, öyle ki şe­ Troya efsanelerinden sonra meydan gelen
hir de içine yuvarlanıp yıkılacağa benzediğin­ efsanelerde Antenor vatanını satan bir hain
den Ankhuros bir tanrı sözcüsüne ne yapaca­ olarak görünür: Tahta atın şehre alınmasına,
ğını sormuş. Uçuruma en değerli nen varsa, Palladion'un çalınmasına yardım ettiği söyle­
onu atacaksın, demiş sözcü. Kral da tutmuş, nir. Sonra da Antenor Trakya yoluyla ve
altın, elmas, en kıymetli eşyalarını atmış, oğullarıyla birlikte kuzey İtalya'ya göçmüş ve
ama yarık bir türlü kapanmamış. Ankhuros Po vadisine yerleşmiş. Venet'ler boyunun
sonunda kendini atmış uçuruma, atar atmaz atası sayılırdı.
da yarık kapanmış.
Anteros. Eros tanrıya karşılık olarak göste­
Anna Perenna. Roma'nın biraz kuzeyinde rilen tanrısal varlık. Daha çok erkekler ara­
Via Fiaminia'ya açılan kutsal bir koruluk var­ sındaki sevgide adı geçer ve "seveni bahtlı
dı. Bu koruluk çok eski bir tanrıçaya adan­ eden, sevgiye karşılık veren" anlamına gelir.
mıştı. İhtiyar bir kadın olarak canlandırılan Bir başka yoruma göre Anteros Eros'un kar­
Anna Perenna üstüne çeşitli efsaneler anlatı­ şıtıdır, katı yürekli ve duygusuzdur, ama doğa
lırdı. Biri şu: Roma'da çıkan bir iç savaş so­ dışı sevgileri önleyerek bir düzen öğesi olarak
nunda sınıflar arasında bir bölünme olmuş ve rol oynar.
Plebs, yani halk Mons Sacer denilen kutsal
tepeye çekilmişti. Halkın orada aç kalmaması Antheus. Antheus, Halikarnassos'un (Bod­
için Anna adlı bir kadın her gün kendi eliyle rum) kral soyundan bir gençmiş, Miletos zor­
yaptığı çörekleri getirir, ucuz ucuz sararmış bası Phobios'un sarayında yaşıyormuş ki,
halka. Anlaşmazlık sona erip halk şehre dön­ Phobios'un karısı, ona gönül vermiş, ama de-
dükten sonra Roma halkı kurtarıcısı saydığı likankyı kandırarriamış bir türlü. Yakalana­
bu kadını tanrılaştırmış. caklarından korktuğunu, ya da konukluk ku­
rallarına karşı gelmekten çekindiğini İleri sü­
Antaios. Poseidon İ l e Gaia'dan doğma b i r rerek kraliçeyi oyalıyor, buluşmalarını ertell-
dev, Efsanesi Alkyoneus efsanesinin tıpkısıdır. yorrnuş. Günün birinde kraliçenin sabrı tü­
(Alkyoneus). kenmiş öç almaya karaı vermiş. Bir altın tası
ANTİCSONL

derin bir kuyunun içine atarak,. Antheus'a Sophokles'in ölümsüz "Antigone"sinin ko­
inip tası çıkarmasını buyurmuş, delikanlı ku­ nusu işte budur. Antigone Kreon'un bu emri­
yunun dibine varınca üstüne kocaman bir taş ne karşı gelir, kardeşini gömer ve eyleminin
atıp onu ezmiş. Sonra da ne büyük bir suç iş­ suç değil, tersine borç olduğunu ileri sürerek,
lediğini anlamış ve pişmanlık duyarak kendini yönetmene baş kaldırır, bununla da kalmaz,
asmış. suç ve devlet yönetimi konularında yönetme­
nin kendisiyle tartışmaya kalkışır. Sophok-
Antigone. Oidipus'un kendi anası İokas- les'in erişilmez bir başarıyla dile getirdiği bu
te'den dogma k ı z ı (Tab. 1 9 ) . Antigone traged­ tartışmadan bazı parçaları aşağıya alıyoruz
ya kahramanlarının en cana yakını, hayat hi­ (M.Eg.B. Yayınları, S. Ali çevirisi):
kâyesi bize en çok dokunanıdır. Davranışı,
eylemiyle bugün bile çözümlenememiş bir Antigone — Ben yaptığımı itiraf ediyorum,
toplum sorununu dile getirdiği içindir ki, çağ­ hiçbir şeyi inkâr etmiyorum.
daş insanı derin derin etkileyen, sonsuzca dü­ Kreon — B u işi yasak eden emrimi bilmiyor
şündüren bir kişilik taşır. Sophokles'ie işlen­ muydun?
meye başlayan Antigone dramı canlılığını bu­ A n t i g o n e —Biliyordum. Nasıl bilmem?Her-
güne dek yitirmemiş ve Anouilh gibi Batının kese ilan edildi.
en seçkin tiyatro yazarlarına konu olmuş ve Kreon — Demek buna rağmen benim emri­
olmaktadır. me karşı gelmeye cüret ettin?
Antigone — Fakat bana bu emri veren Zeus
Kâhin Teiresias'ın açıklamalarından ne kor­ değildi, Hades'te hüküm süren Dike de biz fa­
kunç bir suç işlediğini anlayınca, Oidipus göz­ nilere böyle bir nizam yüklememişti. Ve senin
lerini kör ettikten sonra, Thebai'den ayrılır, emirlerinde, insan sözlerini tanrıların yazıl­
yollara düşer. Yurdu da, oğulları da lanet mamış, değişmez kanunlarından daha üstün
okumuşlardır ona. Yalnız kız Antigone baht­ yapacak bir kudret bulunduğunu zannetmiyo­
sız kahramanı elinden tutup, ona hem des­ rum. Çünkü bu kanunlar yalnız dün ve bugün
tek, hem de kılavuz olur. Kentten kente sürü­ yaşamıyorlar, bunlar ebediyen menidirler ve
ne zamandan beri mevcut olduklarını bilen
nüp dilenen babasıyla birlikte Attika ilçesi
yoktur.
Kolonos'a varır, orada halkı acındırmayı ve
kral Theseus karşısında babasını savunmayı Kreon — Thebai'liler arasında bunu böyle
başarır. Böylece Oidipus'a bir sığınak bulup, gören yalnız sensin.
onun öç perileri Erinys'lerden kurtularak ra­ Antigone — Hepsi böyle görüyorlar, fakat
hat bir ölüme kavuşmasını sağlar. Sophok- korkudan dillerini tutuyorlar.
les'in "Oidipus Kolonos'ta" adlı bu tragedya­ Kreon — Bunlardan ayrı düşündüğün için
sında Antigone'nin güçlü kişiliği belirmekte, utanmıyor musun?
ilerde ne korkusuz bir yürekle ne yaman bir A n t i g o n e — Öz kardeşime saygı göstermek­
eyleme girişeceği sezilmektedir. te utanacak ne var?
Krneon — Onunla dövüşüp ölen de bir kar­
Oidipus'un ölümünden sonra Antigone deşin değil miydi?
Thebai'ye döner. Thebai'de krallığı paylaşa- Antigone —• Aynı ananın ve aynı babanın
mayan kardeşleri Eteokles ile Polyneikes bir­ oğluydu.
birlerine karşı amansız bir savaş açmışlardır. Kreon — Ötekine karşı alâka göstermekle
Aiskhylos'un "Thebai'ye Karşı Yediler" tra­ buna karşı günaha girmiyor musun
gedyasına konu olan bu savaşta iki düşman A n t i g o n e —• Mezarında yatan ölü böyle hü­
kardeş birbirleriyle dövüşürken can verirler. küm vermeyecektir.
Bu kez tahta çıkan Kreon Eteokles'in yurdu­ K r e o n —Fakat sen bir günahkâra karşı aynı
nu savunurken öldüğü için kahraman sayılıp hürmeti gösteriyorsun.
törenle gömülmesini, yurduna yabancıların Antigone — Onunla beraber ölen bir kardeş­
ti, bir köle değil.
yardımıyla saldıran Polyneikes'in de mezarsız
Kreon — Birinin koruduğu bu memleketi
kalarak, ölüsünün üstüne toprak serpmeyi bi­
öbürü harap ediyordu.
le yasaklandırarak böyle bir işe girişecek ola­ Antigone — Olsun, Hades ikisi için de aynı
nı ölümle cezalandıracağını bildirir. mezar hakkını tanır.
MIN I UN» » ' I

K r e o n — Ama orada da İ y i o d a m , kötü O böyle konuştu, benim gönlümse bir tek


adamla müsavi muamele görmeyi istemez. şey istiyordu
A n t i g o n e — Ölüm diyarında da böyle bir ka­ Kucaklamak geçmiş, göçmüş anamın
ide olduğunu bana kim söyleyebilir? ruhunu,
Kreon — Düşmanımız b i z i m İ ç i n hiçbir za­ Üç sefer atıldım üstüne, ah dedim anama
man, hatta ölümünden sonra bile, dost değil­ bir sarılsam,
dir. üç seferinde de uçtu, gitti kollarımın
Antigone — Ben dünyaya kin değil, sevgi arasından,
paylaşmaya geldim. üç seferinde de bir gölge oldu, düş gibi,
yüreğimdeki keskin acı her seferinde
Devletin baskısına karşı kişi özgürlüğünü büyüdü.
savunan Antigone sonunda tam bir zafer ka­
zanır. Gerçi Kreon ceza olarak onu kayalıkla­ Antilokhos. Nestor'un oğullarından biri.
ra diri diri kapatır, ama Kreon'un oğlu ve An- Troya savaşına katılır ve çevikliği, yigitligiyle
tigone'nin nişanlısı Haimon babasını sert söz­ dikkati çeker. Akhilleus ile Patrolos'un en ya­
lerle kınadıktan sonra, nişanlısını kurtarmaya kın arkadaşıdır. Patroklos ölünce çok üzülür
koşar, Antigone'nin kendini asmış olduğunu ve acı haberi Akhilleus'a verme görevini üstü­
görünce, kederinden Haimon da canına kı­ ne alır. Antilokhos'un İlyada'da sonuna ka­
yar. Anası Eurydike buna dayanamaz, kendi­ dar savaştığı görülür, ama Odysseia'da şafak
ni öldürür. Devlet yasağında ve cezasında ka­ tanrıça Eos'un oğlu Memnon'un eliyle öldü­
yıtsız, şartsız, sertliği simgeleyen Kreon artık rüldüğünü öğreniriz.
yıkılmış, çökmüş bir adamdır (Kreon, Hai-
mon). Antinoos. Eupeithes'in oğlu Antinoos şıma
rık, tembel, gözü doymaz, Odysseus'un malı
Antikleia. İthaka kralı Laertes'in karısı,
nı, mülkünü vur patlasın, çal oynasın tükcl
Odysseus'un anası. İnsanların en kurnazı Au-
meye kararlı taliplerin başta geleni, en küs­
tolykos'un kızıdır. Autolykos Sisyphos'un sü­
tah, en terbiyesiz ve en ahlaksız olanıdır. Sal­
rülerini çalmış, Sisyphos da bu yüzden gel­
dırgandır, yüksekten atarak konuşur, ona,
miş, Autolykos'un sarayına yerleşmişti. Bir
buna çatar, asıl çekemediği kimse de amaçla­
söylentiye göre, Antikleia bu sırada onunla
rının gerçekleşmesini önleyen Telemakhos'
ilişki kurmuş, sonra evlenmiş Laertes'le.
tur. Ona karşı kurulan kumpasların, pusula­
Odysseus'u Sisyphos'un oğlu sayan efsaneler
rın fikir babası hep Antinoos'tur: Pylos'tan
vardır. Antikleia oğlu Odysseus Troya seferi­
dönüşünde Telemakhos'u öldürmek için pu­
ne çıkıp dönmeyince, hasretine dayanama­
suya yatmaya önayak olur (Od. VI, 669 vd.),
yıp canına kıymış. Odysseia'da anlatılan ( X I ,
bu plan gerçekleşmeyince, çok içerler ve da­
85 vd.) ana oğlun buluşması destanın en gü­
ha kötü şeyler kurmaya başlar ( X V I , 362
zel parçalarından biridir. Bazı bölümlerini bu­
vd.). Penelopeia tiksinir ondan, şöyle der
raya alıyoruz:
(XVII, 499):
Birde baktım geçmiş, göçmüş anamın ruhu
çıkageldi, İğrenirim bunlardan, dadı, hep kötülük
ulu yürekli Autolykos'un kızı Antikleia'nın kurarlar,
ruhu, ama Antinoos hepsinden beter,
oysa kutsal llyon 'a giderken sağ bu adam kara ölüm cadısına benzer.
bırakmıştım onu, Kavgacı, sert, kaba ve zalim bir adamdır:
görünce bir acıdım, bir ağladım... Odysseus'un başına ilk tokmağı atan, dilenci­
Odysseus ölü ruhları diriltip konuşturacak yi galiz küfürlerle kovan odur. İros'la Odys-
kandan önce Teiresias'a içirir. seus'u güreştirmek ve iki dilencinin çilesin­
Sonra Odysseus olanı biteni ve Hades'e n e ­ den eğlenmek fikri de ondan gelmedir. Anti-
den indisini bildirir, Antikleia da Ithake sara­ noos'un tutum ve davranışı talipler arasında
yındaki durumu anlatır. Aralarında içli bir ko­ bile tepki ile karşılanır. Yay germe oyununu
nuşma olur. Sonunda Odysseus anasına sarıl­ önce kabul eder, yarışmanın yapılması için
mak ister.(Od X I , Z03vd)i önayak olur, sonra kimsenin başaramadığını
görünce, bugün bayram, kutsal günde yarış­ tırpan verir, Kronos da o tırpanla babasının
ma olmaz diye vazgeçirmeye çalışır, Odysse- hayalarını keser ve denize atar (Theog. 160
us denemek isteyince, sert sözlerle çıkıştı -206):
ona, ama Penelopeia ile Telemakhos araya Dalgalı denize atar atmaz onları
girince, önleyemez yayı almasını (Od. X X I ) . Gittiler engine doğru uzun zaman,
Ölüm okunu Odysseus ilkin Antinoos'a karşı Ak köpükler çıktı/ordu tanrısal uzuvdan-.
yöneltir ve bütün talipleri sıra ile öldürür. Her Bir kız türeyiverdi, bu ak köpükten,
şey olup bittikten sonra İthake'lileri ayaklan­ Önce kutsal Kythera'ya uğradı bu kız
dıran, öç almaya kışkırtan Antinoos'un baba­ Oradan da denizle çevrili Kıbrıs'a gitti,
Orada karaya çıktı güzeller güzeli tanrıça,
sı Eupeithes'tir. Ne var ki karşılarına tanrıça
Yürüdükçe yeşil çimenler fışkırıyordu
Athena çıkınca, İthake'liler korku ile kaçışır­ Narin ayaklarının bastığı yerden.
lar ( X X I V , 421-547). Aphrodîte dediler ona tanrılar ve İnsanlar,
Antiope. Irmak tanrı Asopos ya da Thebai Bir köpükten doğmuş olduğu için.
kralı Nykteus'un kızı. Antiope çok güzel oldu­
Homeros'a göre, Aphrodite Zeus ile Okea-
ğu için Zeus ona âşık olup bir satyr biçiminde
nos kızı Dione'den dogmadır. İlyada'da yiğit
yanaşır (Tab. 9). Amphion ile Zethos'a gebe
Diomedes'le çarpışıp yaralanan Aphrodite'yi
kalan Antiope babasının öfkesinden korkup
anası Dione kollarına alır, sever, okşar ve bi­
evden kaçar ve Sikyon kralı Epopeus'un ya­
leğinden akan özü silerek yarasını iyileştirir,
nına sığınır, sonra da onunla evlenir. Babası
acılarını dindirir ( İ l . V.370 vd.). Dert yanan
Nykteus üzüntüsünden canına kıymış, ama
kızını da şöyle avutur Zeus:
ölmeden kardeşi Lykos'a Antiope'yi bulup
cezalandırmasını buyurmuş. Lykos Sikyon'a Böyle dedi o, gülümsedi insanların,
saldırır, Epopeus'u öldürür ve Antiope'yi tu­ tanrıların babası,
tuklu olarak Thebai'ye geri getirir. Antiope çağırdı yanma altın Aphrodite'yi, dedi ki: .
Amphion'la Zethos'u yolda doğurur. Amca­ "Cenk işleri sana vergi değil, yavrum,
sen evliliğin gönül açan işlerine ver kendini,
larının buyruğu üzerine dağa bırakılan ikizler
Çevik Ares'le Athena uğraşacak savaşla. "
çobanlarca yetiştirilirler (Amphion). Theba-
i'de Lykos'la karısı Dirke'nin zincire vurup ( 2 ) K İ Ş İ L İ Ğ İ . A l t ı n Aphrodite diyor H o m e -
eziyet ettikleri Antiope tanrıların yardımıyla ros bu tanrıçaya, altın bir değer ölçüsü olmak
zincirlerini çözer ve kaçıp ikizlerinin yanına üzere. Daha başka sıfatlarla niteler onu şair­
sığınır. Ne var ki Amphion'la Zethos önceleri ler: Bu güzeller güzeli tanrıça hep "gülüm-
analarını tanımazlar, onu Dirke'ye gerir verir­ ser"dir, işveli, cilveli ve gönül alıcıdır. Bunun
ler, sonra çobanlardan kim olduğunu öğre­ sırrını Homeros tanrıçanın ak köpüklerden
nince analarını kurtarırlar ve Dirke ile Lykos' olma bedeninde taşıdığı bir büyülü mernelikte
tan da öç alırlar. Sonralar» Antiope Diony- görür. Zeus'un aklını çelmeyi aklına koyan
sos'ın öfkesine uğrayarak çıldırır, Yunanis­ Hera bu memeligl ister günün birinde Aph-
tan !da bir yerden bir yere atar kendini, ama rodite'den, şöyle seslenir ona (İl. XIV, 197
günün birinde aklı başına gelir ve Phokos'a vd.):
karı olur (Phokos).
Sende şu sevgi, şu alım var ya,
yani şu ölümsüzleri, ölümlüleri alt ettiğin,
Aphroditc. (1) DOĞUŞU. Aşk ve güzellik
işte onları bana ver bugünlük.
tanrıçası Aphrodite'nin doğuşu üzerine iki
... çözdü göğsünden nakışlı memeliğini,
ayrı kaynağımız vardır: Biri Hesiodos, öbürü
alacalı bulacak bir kurdeleydi bu,
Homeros. Hesiodos Thegonia'da bu tanrıça­
alımlı ne varsa hepsi onun içindeydi,
nın denizin köpüklü dalgalarından doğduğu­
sevgi onun içindeydi, istek onun içinde,
nu anlatır (Yun. Aphros köpük demek): Ura-
cilveleşme, şakalaşma onun içinde,
nos, Gaia'dan doğan çocuklarını, doğar doğ­
en akıllı insanı ayartan aşk onun içinde.
maz toprağın bağrına soktuğu için Toprak
Sevgiyi, sevişmeyi simgeleyen bu tanrıça
Ana şişmekte ve korkunç sancılarla kıvran­
bu büyüyü kendi kendine değil, çevresini sa­
maktadır, bu yüzden son oğlu Kronos'a bir
ran başka tanrısal varlıkların aracılığıyla ger-

42
çekleştirir. Eros bazı efsanelere göre onun ballandıra anlatırlar. Bu öykülerin başında
oğludur, ama Theogonia'da Eros Aphrodi- Homeros'un Odysseia'sındaki serüven gelir
te'den çok önce doğmuş evıeır.el bil güçtür, Bu serüveni kör ozan Demodokos anlatır Al
sonradan katılır Aphrodite'nin alayına (The- kineos'un sarayında toplanmış konuklara
og. 201 vd.): Ares'le Aphrodite'nin seviştiklerini güneş
tanrı görür ve Hephaistos'a haber verir, ünlü
Doğup da yürüyünce tanrılara doğru
Eros'la Himeros (arzu) takıldılar hemen demirci tanrı da kırılmaz, çözülmez zincirler­
peşine. den büyülü bir ağ örer, yerleştirir onu yatağı­
İlk günden bu oldu onun tanrılık payı nın altına, sonra da yalancıktan Lemnos ada­
İnsanlar arasında da, ölümsüzler sına gider. İ k i tanrı sevişirlerken demir ağın
arasında da; içinde tutklu kalırlar, onları suçüstü yakala­
Ona düştü kız cilveleri, gülüşmeleri yan Hephaistos da acı acı bağırır, sahneye
oynaşmaları. seyirci olan tanrılar arasında da dinmez bir
Sevmenin, sevişmenin tadı, büyüsü.
kahkaha kopar (Od. V I I I , 295 vd.).
Güzelliği, zarafeti ve bereketi simgeleyen Aphrodite'nin başka sevgilileri de olur,
Kharit'ler, Hora'lar ve düğün alaylarının ba­ bunlardan biri Adonis (Adonis), öbürü Troya
şında giden Hymenaios da Aphrodite'nin kral soyundan Aineias'm babası Ankhises'tlr
çevresindeki tanrılardır. Ne var ki aşk tanrıça­ (Ankhises, Aineias). Tanrı Hermes ile sevi­
sının kişiliği çelişkili ve belirsiz olarak canlan­ şen Aphrodite'nin Hermaphroditos diye bir
dırılmaktadır efsanede. Savaş tanrı Ares'le oğlu olur, efsane yazarlarının kimine göre i k i
birleşmesinden ( k i bu birleşme de anlamlıdır) tanrı îda, yani Kazdagının tepesinde seviş
Phobos (bozgun) ve Deimos (korku), bir de misler, orada doğup ikisinin de adını alan ço­
Harmonia doğar. Ahenk, uyum anlamına ge­ cuğu dağ nympha'ları büyütmüş, başka bir
len Harmonia'nın yanıbaşında korku ve boz­ anlatıma göre Halikarnassos kentinin batısın
gun Aphrodite'nin kişiligindeki olumlu ve daki bir yarda biri Hermes'in öteki Aphrodl
olumsuz yanları ve çelişkileri simgelerler. Bu te'nin birer tapmağı varmış, tanrılar orada se­
ikiliği en kesin bir tanımlama ile Platon "Şö­ vişip birleşmiş ve orada doğup büyüyen ço­
len" adlı diyalogunda dile getirir. Sokrates'in cukları Hermaphroditos'un başına Salmakls
de bulunduğu bu şölene katılanlardan Pausa- adlı su perisi ile olan serüveni gelmiş (Her-
nias şöyle der (Plat. Şöl. 1 8 0 d - e ) : maphroditos, Salmakis).

"Herkes bilir ki, sevgi (Eros) Aphrodite'den Aphrodite'nin öfkeleri, öç almaları kor­
ayrılmaz. Aphrodite tek olsaydı, sevgi de tek kunçtur: Şafak tanrıça Eos'a, Phaidra ve Pa-
olurdu, ama madem ki iki Aphrodite var, Sev­ siphae'ya belalı aşklar esinler, kendilerine ye­
ginin de iki olması gerek. Hem bu tanrının terince tapınmayan Lemnos kadınlarına ceza
ikiliği nasıl inkâr edilebilir? Biri, yani en eski­
olarak kocalarının bile dayanamadıgı bir ko­
si, göksel dediğimiz Aphrodite ana karının-
dan doğmuş değil, göğün kızıdır. Daha sonra ku verir, Kinyras'ın kızlarını kendilerini ya­
gelen bir başkası var ki, Zeus'la Dione'nin kı­ bancılara satmaya zorlar. Üç Güzeller yarış­
zıdır, ona orta malı Aphrodite diyoruz. Bu masında oynadığı rol ve Paris'le Helena'nın
tanrılarla ilgili iki türlü sevgi de olacak ister başına getirdiği bela, dillere destan olmuştur.
istemez, birine orta malı, öbürüne göksel di­ İlyada destanında oğlu Aineias'm koruyucusu
yeceğiz" olarak oynadığı rol bu kişi ile ilgili bölümde
(3) E F S A N E L E R İ . Kişiliği ile tanrılar arasın­ anlatılır. Roma'da Venüs Genetrix olarak Ae-
da bunca önemli bir yer tutan Aphrodite'nin neas destanıyla ilgili rolü Venüs bölümünde
efsaneleri azdır, daha doğrusu kendine özgü açıklanır. Eros ile Psykhe masalında da adı
öyküler az da, başkalarının baş kahraman ol­ geçer. Kişiliği Hellenistik çağdan sonra Röne­
dukları öykülerde kendisine ikinci derecede sans sanatına da tükenmez bir konu olmuş,
bir rol düşmektedir. resim ve heykelde işlendikçe işlenmiştir.
Aphrodite topal tanrı Hephaistos'la evlen­ Kuşlardan güvercin ve serçe, çiçeklerden
dirilir, nasıl ve nedeni belli değil, ama şairler gül ve mersin tanrıçaya adanmış sayılır
onun çirkin kocasını aldatmasını ballandıra (inim kadar şairleri esinleyen bir tanrıça da
APOLLON

ha yoktur, ama hiçbir şair de Aphrodite'yi lık iki tanrının simgelediği iki karşıt varlığın
Midilli'li kadın şair Sappho kadar güzel dile birleşmesinden doğmuştur. Bu iki tanrı da
getirmemiştir. Apollon'la Dionysos'tur. Apollon aydın, dur­
gun, ölçülü gücü simgeler, ışıktır, doğayı gör­
Apollon. İlkçağda Yunan denilen varlıkla m e , varlığı akılla algılama ve akıl yetisine da­
Akdeniz çevresindeki uygarlık topluluğuna yanan yöntemlerle biçimlendirme gücü ve ye­
bir yenilik gelmiş olduğu su götürmez bir ger­ teneğidir, Apollon plastik sanattır, ama aynı
çektir. Bu olaya geçen yüzyılda bir ad da ta­ zamanda da öngörmedir, anlama ve kavra­
kıldı, Yunan mucizesi dendi. Mucize gibi ger­ madır, ışığın doğayı bir projektör gibi aydın­
çeküstü bir terim kullanılması, bu olayın n e ­ latıp karanlık kalan sırlarını çözümlemesidir.
denlerinin de, kökenlerinin de o zamanlar Ama bu güç, insanı bir seyirci ve bir taklitçi
pek aydınlanamamış olmasından, kısacası bil­ olmaktan da ileri götüremez, yaratıcılık insa­
gi yoksulluğundan gelmekteydi. Yunandan nın doğaya bir başka türlü coşkuyla karışma­
kalma yapıtların, özellikle yazı tanıtlarının sını şart koşar, karanlık güçlerin gizemine er­
çokluğu, bunların Batı uygarlığının bir başlan­ mesini. İşte bu gücü de Dionysos, şarap tanrı
gıcı diye karşımıza çıkması ve gerek doğa, simgeler. Dionysos doğanın kendisi değil, bir
gerekse insan üstüne düşüncesinin o günden ana tanrıça değil de, insana doğayla birleş­
bugüne kesintisiz olarak süregelmesi bu ola­ meyi sağlayan bir araçtır sanki. İnsan için dü­
yın bir başlangıç sayılmasına yol açmış, bilimi şünülmüş, yaratılmış bir tanrıdır. Nitekim in­
bir çeşit yetinmeye götürmüş, bir çeşit coşku san dişisinden doğmadır, insana karışır ve in­
ile asıl yolu olan inceleme, daha öncesini ara­ san çilesini çeker, ta ki taşkın gücünün ne
ma ve anlama çabasından saptırmıştır. Ne denli bir nimet olduğunu anlatabilsin insana.
var ki o gün bugün çok ileri gidilmiş ve elde Dionysos'un doğudan geldiğini, Anadolu'dan
edilen bulgularla olayın hiç de mucize olmadı­ çıkıp Yunanistan'a güç bela girebildiğini efsa­
ğı, akılla algılanabilecek tutarlı tarihsel bir sü­ ne bağıra bağıra dile getirir. Nietzsche'nin
reç olduğu anlaşılmaya başlanmıştır. Bilimin Yunan varlığına özgü en şaşırtıcı yapıtı saydı­
de bugün asıl coşkusunu yaratan neden, mu­ ğı tragedyayı bağışlayana kadar akla karayı
cizeyi aydınlatmak yolunda sayısız ipuçlarının seçmiştir bu tanrı. Ama Apollon, durgun akıl
hemen hepsinin Anadolu topraklarında bu­ gücü, bütün dallan ve bunları esinleyen pe-
lunması, aydınlığın bir kez daha "Anadolu" rileriyle Apollon öz Hellen varlığı sayılırdı,
denilen güneşin doğduğu ülkeden gelmiş ol­ Nietzsche'nin de bundan şüphesi yoktur her­
duğunu gösterir. İpuçlarını izlemek, bulguları halde. Delphoi tanrısı Apollon bunca bilicilik
çoğaltmak ve değerlendirmek durumundayız merkezleri, tapınakları ve efsaneleriyle özbe­
bugün. Bundan ötürüdür ki yeni bilimsel ger­ öz Yunan, yani Yunanistan kökenliydi. Bu
çeklerin ışığında yeni yorumlar yaparak de­ yanlışlığı bilim Homeros'tan başlamak üzere
nemelerimizi önermekten daha ileri gideme­ metinleri iyice okumamış olduğu için işlemiş­
yiz. Ama bu da az çekici bir iş değildir. tir. Arkeolojinin katkıları da eklenirse, gerçe­
Böyle bir denemeyi bu sözlükte Apollon ğin gün ışığına yakında çıkacağı umulur. Bi­
tanrının kökenleri ve kişiliği üstüne yapmak zimkisi yalnız bir deneme.
istiyoruz. Bu tür denemelere bizden önce gi­
rişenlerden esinlenerek ve elimizdeki bilgi ve ' ( 1 ) A D I V E E K A D L A R I . Apollon adının Y u -
görgülerden faydalanarak Apollon'un bir nanca olmadığı artık herkesçe bilinir. Ama
Anadolu tanrısı olduğunu tanıtlamaya çalışa­ asıl kaynağı bugüne kadar açıklanamamıştır.
cağız. Acaba bu ad, kimi Hitit yazıtlarında rasgeli-
Friedrich Nietzsche'nin "Tragedyanın D o ­ nen Apulunas tanrının adıyla bir olmasın? İlk­
ğuşu" adlı eserinde yaptığı Yunan varlığı üs­ çağdan beri bu adın köken ve anlamını açık­
tüne yorum bugün de geçerlidir sanıyo­ lamak için boşuna çabalar gösterilmiş: "Apol-
ruz. Yalnız tragedyada değil, ilkçağın Yunan lon" yani cezalandırmak, ya da "apello" de­
denilen yaratıcılığında birbirinden ayrı iki fetmek, kötülüğü önleyip korumak anlamına
öğeyi ayırmak doğru olsa gerek: Bu yaratıcı- gelen fiillerden, ya da başka kökenlerden tü-
remlş oldugiı ileri sürülmüştür, Ne var ki Yu bu yüzden de merkezi Anadolu'da, özellikli
nanlılar bile bu adı anlamamış olacaklar ki, Troya'da olan bir tanrı olarak çıkar karşımı
tanrının özünü belirtmek için bir ek ad tak­ za.
mışlar ona: Phoibos demişler. Phoibos'un
( 2 ) A N A D O L U L U T A N R İ . İlyada'da Lykia
anlamı belli, parlak demektir ve tanrının ışık
sözü geçince, iki yer dile getirilir: Biri "ana­
saçan aydınlık varlığını dile getirir. Kaldı ki bu
forlu Ksanthos'un kıyılarında, uzak ve semiz
adın Apollon tanrının büyük annesi olarak
Lykia toprakları" öteki Troas bölgesine, özel­
gösterilen dişi Titan Phoibe (Tab. 4) ile de bir
likle Pandaros'un yurdu olan Zeleie'ye yerleş­
ilişkisi vardır. Yalnız şuna da dikkat edilsin ki
miş Lykia'lıların ili. Sarpedon'la Glaukos
hiçbir kaynak ya da efsanede Phoibos Apol-
Ksonthos Lykia'sından, Pandaros ise Alse-
lon asıl güneşi simgeleyen Helios tanrı ve
pos Lykia'sından gelmişlerdir. Tanrının Tro-
onun soyundan gelen tanrısal varlıklarla ilişki­
ya çevresindeki şehirlerde de önemi büyük­
de gösterilmemektedir. Bunun nedeni de
tür, nitekim rahibi Khryses İlyasa'nın başında
Apollon'un güneş olmadığı, güneşi simgele-
şöyle seslenir tanrısına (İl. I , - 37 vd.):
medigidir. Apollon güneş tanrı değildir, ne
adı, ne de nitelikleri Yunan mythos'unda G ü ­ EyKhryse'yi, kutsalKilla'yı,
koruya
neş tanrı ile bir tutulduğunu belli etmez. gümüş yaylı,
Apollon kaynağında ve özünde bambaşka bir Tenedos'un güçlü kralı, Srnintheus,
varlıktır. Bu varlığı bize ilk niteleyen metin de dinle beni...
Homeros'un İlyada'sidir. Yerleri bugün kesinlikle belli değilse de, Ze-
İlyada'da tanrının adı Apollon ya da Phoi- leie, Killa, Khryse İda dağının eteğindi-ki
bos Apollon diye geçer, bu ada eklenen sıfat kentlerdir, Tenedos ise Bozcaada. SmlntheUl
çokluk okçu, hedefi vuran ya da gümüş, yay­ adı bu bölgede tanrının bambaşka bir isimle
lıdır, bir, iki yerde de kendisine "Lykegenes" de anıldığını gösterir. Bunun dışında Apollon
denmektedir. Bizim "Lykiâlı" diye çevirdimiz Troya şehrinin içine yerleşmiş gibidir.Troy.ı
İni sıfat başka metinlerde geçen "Lykios" ve kalesi Pergamos tepesinden seslenir ovada
"Lykeios" sıfatları da göz önünde tutulursa, dövüşenlere ( İ l . I V , 507 vd.):
lanrının Lykia bölgesiyle ilişkisini dile getir­ Öfkelendi Apollon, Pergamos tepesinden
mektedir. Lykia'lı oldukları bilinen Sarpedon, bağırdı Troya'hlara, dedi ki:
Glaukos ve Pandaros'la ilgili metinlerde şöyle Atları i y i süren Troya'lılar, atılın ileri,
bir deyim geçer tanrı i ç i n ( İ l . IV,101,119): haydi, kalmayın Argos'lulardan aşağı,
" Ü n salmış okçu Lykia'lı Apollon" (Panda- onların derileri ne taş, ne demir,
ros). Tanrının Lykia ile yakın ilişkisi bilindiği dayanamazlar et delen tunç kargılara.
halde bu sıfatın ışık ya da kurt anlamına ge­ Diomedes tanrıça Aphrodite'yi yaraladık­
len - l y k kökünden türeme olup olmayacağı tan sonra, Apollon'un koruduğu Aineias'a
tartışma konusu edilmiştir. Böyle bir tartış­ da saldırmaktan alamaz kendini (İl. V, 432
manın yersizliği şuradan belli ki Lykia bölge­ vd.).
sinin adı da - l y k kökünden gelme, bu kök ise Apollon da, anası ve kardeşi de Troya kale­
Latince "lux"ta görülen ışık anlamlı köken sinin iç tapmağında oturur gibidirler. Zelei-
olarak alınırsa bu anlam tanrının sıfatında da, e'den Pandaros'u savaşa götürmek, Sarpe-
Lykia ilinin adında da vardır. Kaldı ki "Lyke- don'un ölüsünü yurdu Lykia'ya taşımak hep
genes" sıfatındaki -gen- eki soyu yansıtır, Apollon'a düşer. Troya ile ilişkisi çok eskidir
Lykia soylu, Lykia'da doğmuş anlamına gelir Apollon tanrının, Laomedon'a ünlü İlyon su­
İster istemez. Ama bu da Hitit çivi yazıtların­ runu yapıp da Poseidon'la birlikte ücret al­
dı geçen "Lukka" bölgesiyle bir tutulabilir mayarak çekildikleri günden başlar (Laome-
mi ve tutulursa Lykia'nın adındaki L u k - kö­ don), ne var ki deniz tanrı k i n tuttuğu halde,
keni Yunancada olduğu gibi ışık anlamını Apollon bütün yüreğiyle Troya'lılardan yana
İçerir mi, o başka bir sorundur. Lykia'nın adı dır. Bunu açık açık söyler, tartışmaya da gi­
nereden geline olursa olsun, Apollon I İnme rer Alhena Olympos'tan llyon'a fırlayıp gelir
ros destanlarında I.ykla'ya s ı k ı s ı k ı y a bağlı, (İl. V I I , 20 vd.):
Apollon birden onu karşıladı. onu görmesin mi karısı, anası, çocuğu,
Görmüştü tanrıçayı Pergamos kalesinden, görmesin mi babası Priamos, Troya halkı,
istiyordu zafer Troya'lıların olsun. alıp saygı göstermesinler mi ölüsüne,
yakmasınlar, ateş payını vermesinler mi?
Karşıladı meşe ağacı altında.
Siz şu uğursuz Akhilleus'u
ÖnceZeus'un oğlu kral Apollon dedi ki:
tutuyorsunuz demek
Ne diye geldin Olympos'tan ulu Zeus'un Oysa bilmez o töresince düşünmesini,
kızı, yumuşar bir yürek taşımaz göğsünde,
Söyle hadi, niyetin ne, a z g ı n bir aslan gibidir tıpkı,
nereye götürür seni ulu yüreğin? bir güzel doyurmak için karnını,
Oymak zaferi mi vermek istersin gelir saldırır insan kuzusuna.
Danaolara? Akhilleus da sıyrıldı tıpkı onun gibi
Kırılan Troya'lılara acımazsın, bilirim, her türlü acıma duygusundan,
Gel,dinle beni, en hayırlısı bu: insanlara saygıdan çekti kendini...
Gel de günlük savaşa ara verelim... İyi bir şey mi bu, güzel bir şey mi?
Aklınıza esmiş, ölümsüz tanrıçalar, belli,
Gönlünüz bu şehri yok etmek ister. Bu güzelim uygarca sözlere Hera gene bir
Apollon Hektor'a gönülden kılavuz ve ko­ sürü safsata ile karşılık verir: "Oymak tanrı,
ruyucu olur, Athena'nın Troya'lı yiğidi alda­ kötülerin dostu" der. Tanrılar arasında bu eşi­
tarak öldürmek için kurduğu pis düzen karşı­ ne rastlanmaz iyilik, kötülük tartışması da ışık
sında Apollon'un tutumu öyle isnacadır ki, tanrının yenilgisiyle biter. Apollon ne yapsın,
bayağı dokunur insana. Hektor'Ia yüz yüze Aphrodite İle birlikte Hektor'un ölüsünü ko­
gelir, başka kılığa girmek, kendini saklamak rumaktan başka çare bulamaz ( I I . X X I I , 185
gereksinmesini duymaz. Hektor güvenle so­ vd.):
rar ona (İl. V, 247 vd.):
Aphrodite kovuyordu köpekleri yanından,
Kimsin sen, sevgili tanrı, k i m s i n sen?..
Zeus 'un kızı, gece, gündüz,
İda'dan bir savaş ortağı gönderdi sana
gül kokulu tanrısal bir yağ sürmüştü
Kronos oğlu,
ölünün bedenine,
yanında durup seni koruyacak, kendine Akhilleus onu sürüklerken yüzülmesin
gel hadi,
diye derisi.
Altın kılıçlı Phoibos Apollon 'u gönderdi, Phoibos Apollon, gökten ovaya
na buradayım, gör, bak işte, onun için kara bir bulut indirmişti,
öteden beri korurum seni de, yüksek gözden kaçırmıştı ölünün kapladığı yeri,
kentini de. güneşin gücü, gövdesini saran deriyi
Hektor'Ia Akhilleus arasındaki son ve kor­ vakitsiz kurutsun İstemiyordu.
kunç çarpışma başlayınca dört döner Hek-
tor'un çevresinde, onu kurtarmak için (İl. Apollon'un llyada'da oynadığı bu rol onu
XX,443vd.): OIympos tanrılarından büsbütün ayırmakta,
bambaşka bir ahlak görüşü olan bir dünya­
Akhileus korkunç çığlıklarla atıldı öne,
nın, yani Anadolu'nun tanrısı olarak karşımı­
Hektor'u öldürmek için yanıp tutuşuyordu.
Ama Phoibos Apollon kaçırdı Hektor'u, za çıkarmaktadır.
sakladı koyu bir bulutun arkasına, Lykia'da sürdürülen arkeolojik araştırmalar
bir tanrı için işten bile değildi bu. bu tezi gün geçtikçe pekiştirmektedir. Ksan-
Zeus Akhilleus'la Hektor'un ecelini tartıya thos, Patara ve birçok anıtları gün ışığına ye­
koyup Hektor'un ölümü ağır basınca, Apol- ni çıkarılıp, Apollon'la Artemis'in anası Le-
lon da Hektor'u kaderine bırakmak zorunda to'nun bölgede büyük bir yer tuttuğunu açığa
kalır ve tanrılara karşı bir tanrı ağzından hiç vuran Letoon kutsal merkezi bu üç tanrının
duyulmamış bu eşsiz eleştiriyi dile getirir ( İ l Anadolu topraklarına ne denli kök saldığını
X X I V , 3 3 vd.): kanıtlar. Lykia yazısının çözümü de bir gün
Phoibos Apollon ölümsüzlere şöyle dedi: başarılırsa, varsayımlarımızın hepsinin somut
Amansız tanrılar, işiniz gücünüz kötülükte, birer gerçek olacağı umulabilir. Ama bir baş­
Ölüyken bile yüreğiniz varmıyor onu ka yönden de bakılınca ışık tanrı Apollon'la
kurtarmaya, Lykia arasında sıkı sıkıya bağlantı kurulabilir.
Apollon Musa'ların yöneticisi, çalgı ve ezgiyi, nidir ve sonradan eklenmiştir birincisine. Av
şiir ve dansı, kısacası her türden sanatı esinle­ rıntıya girmeden şunu söyleyelim ki araştır
yen büyük yaratıcı tanrıdır. İlkçağdan bugüne maların verdiği sonuç ş u .- Apollon tanrının
lirik şiirlerin hepsinde belli bir hava içinde asıl doğuş yeri Anadolu kıyıları, yani Lykia ve
canlandırılır. İşte bu hava Lykia'da sezilir, özellikle Lykia'da tanrının doğduğu kent sayı­
ışıkla dokunmuş, müzikle yoğrulmuş gibi bir lan Patara'dır, ama sonradan önce adalarda,
şiir havasıdır bu. Gündüz gümüş yaylı tanrıya sonra Yunanistan'da kültü yayılınca birçok
bir altın taht kuran, gece çatır çatır yıldızlarla yerler (tıpkı Homeros için olduğu gibi) tanrıya
birlikte kız kardeşi Aya doğru yükselen yalçın beşik olma şerefini elde etmek için efsaneler
dorukları bu hava sarar, ak çöller gibi mavi düzdürmüşlerdir, bunların arasında başta ge­
engine kadar yayılan dalga dalga kumların len ve en çok da tutunan Delos efsanesi. Ze-
arasından süzülerek, renk renk çakıllar üstün­ us'tan gebe kalan Leto tanrıçanın çocuğunu
de çağlayan dereler de satyr'lere, nympha' doğurmak için yer araması, Hera'nın hışmı­
lara yemyeşil birer yunak olmaktadır. Kıyıla­ na uğradığı için hiçbir yerde sığınak bulama­
rında dolaştınız mı, Debussy'nin müziğini du­ ması bu övgünün konusudur ve Leto madde­
yar, ağzında kavalıyla bir Pan ya da Mars- sinde ayrıntılı olarak incelenecektir (Leto).
yas'ın korularda hoplaya hoplaya oynadığını Burada şu noktaya dikkat edelim ki Apol-
görür gibi olursunuz. Hele Fethiye'nin gör­ lo'nun doğumu bir "kral tanrı"nın doğumu
kemli kral mezarlarından başlayıp, Kekova, sayılmakta, Homeros destanlarında da
Kaş, Demre, Olympos ve hepsi Anadolu'ya
"anaks" efendi, kral diye nitelenir Apollon,
özgü adar taşıyan daha nice kentler boyunca,
övgüdeyse şöyle deniyor-.
her biri birer tapınak gibi karşımıza çıkan, ka­
yalara oyulu ya da denizde yüzen o eşsiz ... Titrer tanrılar tepeden tırnağa
mezarları, lahitleri gördük mü, burası Apol- Zeus'un sarayında o bir yürüdü mü,
yaklaşıp parlak yayını bir gerdi mi o,
lon'un ülkesidir demekten alamayız kendimi­
bütün tanrılar fırlar ayağa.,.
zi. Buralarda akla kara, ışıkla karanlık arasın­
da yaman bir savaş verilmekte ve bin yıllar­ Delos adacığı da korkar böyle güçlü bir tan­
dan beri süregelen bu savaşı insan aklı ve sa­ rıya sığınak olduktan sonra, Apollon onu hor
natı kazanmaktadır. Anadolu bu zaferi Apol- görüp denizin içine gömer diye. Doğum şöy­
lon tanrı ile simgelemiş. Apollon Lykia deni­ le anlatılır:
len o ışık ülkesinde de yaşar, ta uzak doğuda (Letoj İki koluyla Fenike ağacına sarılarak
Nemrut dağının tepesindeki sivri külâhlı dev dayadı çimenlere dizlerini,
tanrı heykelleri arasında da baş yeri tutar. ve çocuk gün ışığına çıkıverdi,
Homeros'tan Roma çağından sonraki Kom- Sevinç çığlıkları kopardı tanrıçalar hep bir
magene krallarının zamanına dek hep aynı ağızdan.
Anadolu'lu tanrıdır Apollon. İşte o zaman, ey Phoibos, yıkadı seni
tanrıçalar
kutsal elleriyle arı, duru bir suda,
( 3 ) DOĞUŞU. İlyada'nm ilk dizelerinde şöy­ yepyeni bir kundağa sardılar,
le tanıtılır Apollon (İl. 1 , 9 ve 36): "Lete ile Ze- incecik, kar gibi ak bir kundağa,
us'un oğlu", "güzel saçlı Leto'nun doğurdu­ sonra başına altın şeritler doladılar,
anası emzirmedi altın kılıçlı Apollon'u,
ğu". Titan kızı Leto ile baştanrı Zeus'un bir­
Themis tanrıça nektar sundu ona
leşmesinden doğmuştur Apollon ve onun kız ve bal gibi ambrosia sundu ölümsüz
kardeşi Artemis (Tab. 5), ama bu doğum öyle elleriyle.
olağan bir doğum değildir, anlatmakla bitire­ Dile gelmez bir sevinç kapladı yüreğini
mez onu şairler. Homerik denilen hymnos, Leto'nun.
yani övgüler arasında Apollon'a ayrılmış iki ... Çiçekler içindeydi şimdi, çiçekler içinde
övgü vardır, biri Delos'lu Apollon'a, öteki Delos,
Delphoi tanrısına. Bilim bu iki övgü arasında tıpkı ormanlarla kaplı bir dağ doruğu gibi.
Ey uzağı vuran Apollon, ey gümüş yaylı,
bir zaman ayrımı saptamış, besbelli ki Delos
kimi vakit çıkarsın kayalı Kynthos'un
övgüsü daha eski, Delphoi'ninki çok daha ye-
doruğuna,
AI'OI I .ON

atkılarda dolaşırsın, İnsanlar arasında kimi rek göz kamaştırıcı bir zenginlik toplamış,
vakit, öbür bilicilik merkezlerini zamanla gölgede
sensin efendisi Lykia'nın, sevimli bırakmıştır. Ne var ki bu sonradan olmuş, ilk
Maionia'nın efendisi ve en eski bilicilik merkezleriyse Anadolu'da­
Miletos da senindi, kıyıdaki o büyülü şehir
dır.
senin malın,
nice tapınakların oldu senin, nice kutsal Boğazlardan başlayarak bütün Ege ve A k -
koruların oldu; deniz kıyıları Apollon'un bilicilik merkezlerin­
yüce dağ başları şenin oldu, ovalara bakan den bir çelenkle çevrilmiş gibidir. Bunların ki­
dağ başları, minin izi silinmiş, Didyma tapınağı gibi, kimi­
senin oldu denize dökülen nice ırmaklar; si de akıllara durgunluk veren koca bir anıt
ama gönlünü sevindiren yer, ey tanrı, gibi dikilir karşımızda. Ama bunları saymakla
Delos'tu.asıl. bitiremeyiz; Troya'nın yanıbaşında Thymbra'
Bu övgüde Yunanistan'la tanrı arasında lı Apollon tapınağı vardır ki, tanrı orada H e -
bağlantı kuracak bir tek söz yok. Olympos lenos'la Kassandra'ya esinlemiş biliciligi, La-
doruğunda tanrılar toplantısına varıp da aşırı okoon o tapınağın rahibidir (Helenos, Kas-
bir saygıyla karşılandığı zaman bile Apollon sandra, Laokoon). Biraz ötede Khryse, Killa,
sanki başka bir diyardan gelmektedir Olym- Zeleia var, yerleri pek bilinmeyen bu merkez­
pos'lu tanrılar arasına. Bu güçlü tanrının Le- lerin de önemli olduğu anlaşılır İlyada'dan.
to'nun oğlu olduğu, Leto'nun da Lykia'da Le- Sonra sırayla bugün de bilinen merkezler:
da yahut Lat adıyla anılan Anadolu'nun Ana Gryneion, Erythrai, Klaros, Didyma ve tanrı­
Tanrıçasından başkası olmadığı göz önüne nın asıl doğum yeri ve yurdu sayılan Patara,
alınırsa, Yunan tanrı dünyasına sonradan ka­ bunların arasında daha bir sürü kutsaklar ve
tılan ve adı bile Yunanca olmayan Apol- Ksanthos (Kocaçay) vadisiyle Pamphylia'ya
lon'un Kybele'nin oğlu Attis'le bir tutulması kadar uzanan bütün Lykia kıyıları vardır. Bili-
gerekmez mi? Bu konuda Halikarnas Balıkçı­ ciligin de bu merkezlerden çıkıp Yunanis­
sının kılavuzluğuna dayandığımı ve Z. Taşlık- tan'a yayıldığı hem efsane, hem de arkeolo­
lıoglu'nun "Tanrı Apollon ve Anadolu ile M ü - jik bulgularla kanıtlanır. Helenos'la Kassand-
nasebeti" (İstanbul 1954) adlı araştırmasından ra bir yana, Milletos'un kurduğu büyük Didy-
faydalandığımı belirtmek isterim. ma tapınağı ve onu işleten Brankhos oğulları
(Brankhos) da bir yana, Erythrai (ildir) bilicisi
(4) BİLÎCİLİK MERKEZLERİ. Apollon'un Sibylla adıyla dünyaya ün salmıştı. Bu bilicile­
esinlediği öngörme yetisiyle insanlar, kadın rin en ünlüsü Herophile, tıpkı İlyada'nın i l k
ya da erkek "mantis" yani bilici, falcı, kâhin dizelerinde adı geçen Khryses gibi Srnintheus
olur. Biliciligm ilkçağda nail geliştiğini ve ne Apollon'un tapıcısı bir kadındır. Srnintheus
büyük bir rol oynadığını tarihçiler anlatmakla ek adı, fare ve sıçan kovan anlamına gelir ve
bitiremez. Bu sanat, bilicilik merkezlerine tü­ Apollon tanrının "aleksikakos", yani kötülük­
kenmez bir gelir kaynağı olmuş. Delos övgü­ leri defetme gücünü dile getirir. Erythrai bili-
sünde Leto kurak ve kayalık adacığa parlak cisiyse, Anadolu'dan Güney İtalya'ya göçüp
bir gelecek müjdeler: orada kent kuran Kyme'lilerin Sibylla'sıyla
Senin olursa okçu tanrı Apollon'un birlikte ilkçağ dünyasının en ünlü dört kadın
tapmağı, bilicilerinden biri sayılırdı. O kadar ki Rapha-
görürsün, insanlar yüzlük kurbanlarla nasıl el Vatikan'daki Sixtina kilisesinin tavanına
buraya gelir, yaptığı freskin bir köşesine Erythrai, bir köşe­
nasıl toplanır insanlar burada ve dumanlar sine de Cumae Sibylla'sını oturtmuştur. H e -
tüter rophile adlı Sibylla, Pausanias'a göre, İda'lı
yanan yağlı etlerden, hiç durmadan; bir nympha'nın kızıymış. Bütün bunlardan
madem si'nin toprağında hiç bereket yok, anlaşılan şu ki, Apollon tanrıyla ilgili bilicilik
sen de beslenir semirirsin başka elden.
Anadolu'dan çıkmış ve yayılmıştır. Kalkhas
Bir tanrıçanın ağzından dile gelen bu m o ­ ve Mopsos gibi efsanelik kişilerin serüveni de
dern turizm anlayışı Yunanistan'da pek tu­ aynı gerçeği kanıtlar (Kalkhas, Mopsos).
tunmuş ve Delphoi bu politikayı benimseye-
t M ^ >ı ı v

Yunanistan'da Delphol merkezinin kurulu­ Apollon'la Anadolu'lu Ana Tanrıça ile bir
şuna değgin efsaneden de aynı sonuç çıkarı­ bağ kurmayı esinler. Kaldı ki anası Leto ve
labilir. Delos'lu Apollon övgüsünden epey kız kardeşi Artemis de doğrudan doğruya
sonra ve onun örneği üzerine kaleme alınmış Kybele ile bağlantılıdırlar ('Artemis, Leto).
Delphoi'li Apollon övgüsünde şu efsane anla­
( 5 ) N İ T E L İ Ğ İ VE E F S A N E L E R İ . Apollon İlya-
tılır: Apollon doğar doğmaz, başının üstünde
da'nın ilk dizelerinde okçu tanrı olarak çıkar
kuğu kuşları uçuşmaya başlamış, tanrı Zeus
karşımıza. Okçu ve yaman okçu oluşu onun
da oğluna kuğuların çektiği bir araba, başına
doğu ile ilişkisini daha da pekiştirir; Olym-
bir altın külah ve eline de bir rebap vermiş,
pos'a ilk ayak bastığı gün öbür tanrıların kor­
gidip Yunanistan'da bir tapınak kurmasını
kuyla yerlerinden fırlamaları da bundan, kar-
buyurmuş. Ama kuğular onu Hyperbore'liler
gıcı Yunanlıların ödleri kopardı çünkü Doğu­
ülkesine uçurmuşlar (Hyperboreoi). Orada
lu okçulardan. İlyada'nın konusu Agamem-
bayram ve şenlikler içinde yaşamış, sonra
non'la Akhilleus arasındaki kavga ise, bu kav­
Yunanistan'a gelmiş. Önce Boiotia'da Tel-
ganın nedeni de Apollon'un öfkesidir. Tanrı­
phusa pınarının yanıbaşında kurmak istemiş
nın asıl niteliğini açığa vuran bu dizeleri aşa­
tapınağını, periden izin alamayınca (Telphu-
ğıya alalım ( İ l . 1 , 4 5 vd.):
sa), Korintos körfezinin kuzeyinde, Parnas-
sos dağının eteğinde yer yer ormanlarla örtü­ ... İndi Olympos'un doruklarından,
lü yemyeşil bir ovaya inmiş, burada tanrıça köpürmüş, öfkeli.
Themis'e adanmış bir sunak varmış, tanrıça Omuzlarında y a y ı , i l c i u c u ( ç a p a l ı okluğu.
kehanet verirmiş o sunakta. Ne var ki bölgeyi Kımıldandı mı, oklar omzunda
bir ejder kasıp kavurmakta, Python denilen şangırdıyordu,
bir canavar ekinlerin hepsini yok etmektey- k ı z g ı n tanrı yürüyordu gece gibi.
miş. Efsaneye göre bu ejderi Hera salmışmış Yerleşti gemilerin ardına, saldı okunu,
bin vınlama çıktı gümüş yaydan,
Leto ile çocuklarının başına. Apollon Py-
korkunç, acı.
thon'u öldürür ve büyük bilicilik merkezini de
Önce katırların, köpeklerin düştü peşine,
ejderi öldürdüğü yerde kurar. Pytho diye anı­ sonra saldı birsiuri o l c insanların üstüne.
lan bu merkez sonradan Delphoi adını almış­ Kavruluyordu birbiri peşi sıra bir yığın ölü.
tır. Tanrı canavar da olsa bir cana kıydığı için Ordu içine tanrının okları yağdı tam dokuz
arınmak zorunda kalmış, bir süre Tesalya'da gün.
Admetos'a sığırtmaçlık etmiş (Admetos);
Kız kardeşi Artemis'le paylaştığı bu yetenek
başka bir anlatıma göre Admetos'un yanın­
tanrıya büyük bir üstünlük sağlar. Apollon ya
daki uşaklığı Kyklops'u öldürdüğünden dola­
da Artemis'in okuyla ölmek ansızın tatlı bir
yıdır (Kyklop'lar); dönüşünde de Pytho yarış­
ölüme kavuşmak anlamına gelir. Leto'dan
malarını kurmuş. Delphoi tapınağında dünya­
doğma iki okçu tanrı bu yetilerinden birçok
nın göbeği (Yun. Omphalos) sayılan bir çuku­
efsanelerde faydalanırlar (Niobe).
run üstüne bir üçayak yerleştirilmiş, tanrının
Apollon'un sanat ve müzik yeteneği üzeri­
bilici kadını Pythia bu üçayak üstüne oturarak
ve çukurdan yükselen gazlarla kendinden ge­ ne de birçok efsaneler anlatılır. Musa'ların
çerek fal verirmiş. Bu falcılık, bilicilik sanatıy­ yöneticisi olarak ünü Yunan-Latin şiirinden
la Delphoi tapınağının ne hazineler topladığı başlamak üzere Batı şiirinde bugüne dek gök­
dillere destan olmuştu. lere ağmıştır (Musa'lar). Müzik alanında baş­
ka tanrılar ve ölümlülerle giriştiği yarışmalar
Pythia tıpkı Sibylla gibi tanrı sözlerini ya da da birçok efsanelere konu olmuştur (Her-
buyruklarını insanlara Homerik destanların mes, Pan, Marsyas).
vezni olan hexametron ile aktarır. Bu vezin Işıklı tanrının aşkları da önemli bir rol oy­
ise Daktyl'ler ve Kybele kültüyle ilişki görün­ nar efsanelerinde. Güzel delikanlılara olduğu
mektedir (Daktyl'ler). Bu nokta bir de Del- kadar, doğayı simgeleyen perilere de yönel­
phoi'nin dünyanın göbeği sayılması ve o m p - miş bu aşkların çoğu sonuç vermeyen bahtsız
halos kavramıyla Kybele kültüne özgü bir sevgiler diye nitelenir (Daphne, Kassandra,
motifi benimsemesi (Kybele), Andolu'lu Marpessa, Hyakinthos).

/I'I
Apollon birçok ozanların babası sayılır (Li- Ares. Savaş tanrı Ares'in Roma'da karşılığı
nos, Orpheus, Aristaios). Mars'tır. Roma devleti bu tanrıya ne kadar
Hekim tanrı olarak adı genellikle oğlu Ask- değer vermiş, saygı göstermişse, Yunan dün­
lepios'unkiyle birlikte anılır (Asklepios, Pai- yası onu o kadar hor görmüş, sevimsiz, gide­
an). Adının geçtiği sayısız efsaneler için yukar­ rek gülünç bir kişi olarak canlandırmıştır. H e ­
da gösterilen adlarla ilgili maddelere bakınız. le Homeros destanlarında kaba kuvveti sim­
geleyen Ares'e eklenmedik aşağılayıcı sıfat
Apsyrtos. Bkz. Argonaut'lar. kalmamıştır. Azgın, çılgın deli, uğursuz ola­
rak nitelendirilen Ares insanların baş belası,
Ara. Lanet, beddua, ilenme anlamına gelen
elleri kanlı, kaleler yıkan olumsuz bir varlıktır.
yunanca kelime. Tragedyalarda bu kavramla­
Doğuşunu üç dizede şöyle anlatan Hesiodos
rı simgeleyen tanrıça. Kimi zaman çoğul ola­
(Theog. 921) bir daha pek söz etmez bu tan­
rak gösterilip öç perileri Erinys'lerle bir tutu­
rıdan (Tab.5):
lur (Erinys).
Hera görkemli son eşi oldu Zeus'un
Arakhne. El sanatlarında Anadolu'nun Yu­ Sevişti tanrıların ve insanların kralıyla
nanistan üzerine üstünlüğünü dile getiren bir Hebe'yi, Ares'i ve Eileithya'yı doğurdu
efsanedir Arakhne efsanesi. Hera
Arakhne Lydia'lı bir kızmış, babası İdmon
Ares'in anası Hera ile herhangi bir ilişkisi­
Kolophon kentinde kumaş boyacılığı yapar­
ne pek rastlanmaz destanlarda, hele babası
mış, kızı da iş işlemede, nakış yapmada, kilim
Zeus'un ondan hoşlanmadığı besbellidir. Tro-
dokumada öylesine usta, öyle becerikliymiş
ya savaşında yiğit Diomedes Athena'nın yar­
ki, yokmuş onun üstüne bütün bölgede. Dağ­
dımıyla karnından yaralar Ares'i, o da Ze-
dan, ormandan periler bile gelir, şaşakalırlar-
us'un yanına sığınıp ağlaşır. Tanrılar babası­
mış yaptığı işlere. Lydia kızları, kadınları bi­
nın bu sızlanmalara verdiği karşılık şudur (İl.
linçli, giderek gururlu olurmuş. Arakhne de
V, 889 vd.) :
ölümlülere elişlerinin hepsini öğretmiş ol­
makla geçinen Atina'nın baş tanrıçası Athe- Böyle ağlaşıp durma dizimin dibinde,dönek
na ile gergefte boy ölçüşebileceğini ileri sü­ Olympos'ta oturan tanrılar arasında
rer dururmuş. Tanrıça buna kızmış, bir koca­ • benim iğrendiğim tanrısın sen,
karı kılığına girip çıkmış Arakhne'nin karşısı­ hep hırgür, kavga, savaş işin gücün,
na. Öğütler vermiş, daha alçakgönüllü olma­ eleavuca sığmaz huysuzluğun, biliyorum,
sını, tanrılarla boy ölçüşmekten sakınmasını anadan gelme sana, Hera'dan
ben de ona zorla dinletirim sözümü.
salık vermiş. Ama Arakhne hiç oralı olmamış,
Atheria isterse gelsin nakışta yarışalım de­ Apollon'la Athena Ares'i şöyle kınarlar (İl.
miş. Tanrıça da o zaman kim olduğunu açık­ V, 30; 830):
layarak başlamışlar gergef başında yarışma­
Ares, insanların baş belası Ares,
ya. Athena Olympos'un on iki büyük tanrısı­ ey kaleler yıkan, ellerin kanlı.
nı işlemiş nakısına, Arakhne ise tanrıların
pek şanlı olmayan serüvenlerini canlandır­ Yaklaş ona, saldırgan Ares'ten çekinme,
mış:' delinin biridir, kötünün kötüsüdür o,
bir o yana döner, bir bu yana.
Zeus'un Europe'yi kaçırmasını, Danae'ye
yaklaşmasını filan. İşlerini bitirince Athena Asıl çekişmesi de Athena iledir, çünkü A-
bakmış ki kızın nakısı kusursuz, kendininkin- thena aklın yönettiği savaşı, Ares ise akılsız­
den aşağı kalmıyor, geçiyor bile. Derken bü­ ca, körü körüne çarpışmayı simgeler. B u ça­
yük bir öfkeye kapılıp kırmış Arakhne'nin tışmada elbette ki akıl üstün gelecek. Zeus'un
gergefini, yırtmış nakısını. Lydia'lı kız üzüntü­ kafasından çıkma, Zeus'un kalkanıyla dövü­
sünden kendini asmış. Ama tanrıça hamarat şen Athena zaferi kazanacaktır. İlyada'nm
sanatçıyı bir örümcek kılığına sokmuş ki, son­ beşinci bölümünde tanrılar da Akha'larla
suzluğa dek tozlu duvar köşelerinde ag örsün Troya'lılar arasındaki kıyasıya savaşa katılın­
de hiçbir faydasını görmesin. ca, Apollon önce Ares'in işe karışmaması
için onu Skamandros ırmağınınkıyısına otur­ nin eteğinde bir kaynak fışkırır, bu kaynağın
tur, ama işler çatallaşıp Aphrodite de yarala­ dibinde de günün birinde Ares, Aglauros tan
nınca, Ares çıkagelir; savaşı şöyle anlatılır ( İ l . olma kızı Alkippe'ye Poseidon'un oğlu H a -
V, 855 vd.): lirrhotios'un saldırdığını görmüş ve öfkeye
kapılarak öldürmüş saldıranı. Derken Posel-
Gür narah Diomedes de atıldı tunç
kargısınla, don Olympos tanrılarını tepede toplamış ve
Palias Athene tutup yöneltti kargıyı Ares'in bu suçunu yargılamalarını istemiş.
tam Ares'in göbeği altına, Tanrılar mahkemede Ares'in beraatına karar
karmlığm bağlandığı yere tam; vermiş.
vurdu onu, yaraladı karnından,
sonra derisini yırtıp kargıyı çekti çıkardı. Arete. Bkz. Alkinoos.
Ares kavgasına tutuşmuş dokuz, on bin kişi,
savaşta nasıl bağırır çağırırsa, Arethusa. Artemis'in çevresindeki avcı kız­
tunç Ares de öyle bağırdı. lardan Arethusa günün birinde ay yorgunlu­
Akha'larla Troya'lıları yakaladı bir titreme. ğunu gidermek için ırmağa girmiş, yıkanıyor-
Savaşa doymaz Ares öylesine bağırmıştı. muş. Çırılçıplak yüzerken birdenbire ırmak­
tan yükselen bir erkek sesi duymuş. Kıza tu­
Bu dev tanrı Homeros destanlarında yürek­
tulan ırmak tanrı Alpheios'un sesiymiş bu.
li ve yiğit olarak bile gösterilmiyor. Dönekliği
Kız sudan dışarıya fırlayıp olduğu gibi koşma­
zaferi kimi zaman ona, kimi zaman buna ver­
ya başlamış. O koşmuş, ırmak kovalamış, so­
mesinden ileri gelmiyorsa da, baş konusu sa­
nunda gücü tükenen Arethusa Artemis'e ya-
vaş olan bir destanda savaş tanrının bu kadar
karmış onu kurtarsın diye. Tanrıça da önce
hor görülmesi şaşılacak bir şeydir.
kızı bir buluta sarmış, sonra bir kaynağa dö
Ares'in Aphrodite ile birleşmesinden P h o -
nüştürmüş, ama Alpheios gelip sularını sula
bos (Bozgun), Deimos (Korku) ve bir de Har-
rina karıştırmasın diye, Arethusa yerallın.ı
monia doğar. Phobos'la Deimos ayrılmazlar
dalmış ve ancak Sicilya'da Ortyga adasınd.ı
babalarının yanından, Enyo adındaki kızı da
gene yeryüzüne çıkmış (Alpheios).
tanrı neredeyse oradadır. Ona kimi zaman
Bu efsane, biri Elis'te, öbürü Sicilya'da
Eriş (Kavga) de katılır.
Arethusa adlı iki kaynağın varlığını açıklamak
Odysseia'da anlatılan aşk macerasında
için uydurulmuş olsa gerek.
(Aphrodite) Ares Hephaistos'un ağına düşüp
yakalandıktan sonra hiç ses çıkarmaz, süklüm Argcs. Uranos (Gök) ile Gaia'nın (Toprak)
püklüm Trakya'ya doğru yol alır (Od. V I I I , birleşmesinden doğan tek gözlü devlerden bi­
359 vd.). Ares'in yabani Trakya boylarının ri. Adı "ışık saçan" anlamına gelen Arges Ze-
yanında oturmaktan hoşlandığı ve bir gelene­ us'a yıldırım armağan eden Kyklops'tur.
ğe göre kızları olan Amazonların da oradan (Kyklopes).
kaynak bulduğu söylenir. Thebai'de de Kad-
Argonaut'lar (Argo Gemicileri). İlkçağın
mos'un atası olarak tapım gördüğünü, bir ej­
büyük destansal öykülerinden biri olan Argo-
derin beklediği bir suyun kendisine adanmış
naut'lar serüvenini bize bir tüm olarak R o -
olduğunu anlatır (Kadmos).
doslu Apollonios anlatmıştır. İ.Ö. III. yüzyılda
Herakles destanında Ares, oğlu Kyknos'u
yaşayan Apollonios ünlü bir mythos yazarı­
yiğitle olan savaşında korumak ister, Athena
dır. Bu konuyu kendisinden sonra Apollodo-
araya girip Kaderin Kyknos'un yenilmesine
ros ve önce de büyük Dor şairi Pindaros işle­
karar verdiğini, buna karşı gelmenin akıl kârı
miştir. Medeia ile İason efsaneleri ise traged­
olmayacağını söyler, ama Ares akıl ve man­
ya yazarlarına ve özellikle Euripides'le Sene
tık dinlemez, gene atılır körü körüne savaşa
ca'ya konu olmuştur.
ve Herakles'ten yara alarak gene utana uta­
Bu uzun öyküyü, çeşitli bölümlerini başlık­
na döner Olympos'a.
larla göstererek özetlemeye çalışalım.
Atina'da adam öldürmelerin ve dinsel suç­
ların yargılandığı Areopagos, yani Ares tepe­ A R G O G E M İ S İ . Adı "hızlı" anlamına gelen
si diye bir yer vardır. Efsaneye göre, bu tepe- Argo gemisi Karadeniz'in Kolkhis ülkesinde

fil
Altın Postu aramaya giden kahramanlar için onlarla sevişerek gebe kaldılar (Thoas, Hyp-
yapılmış elli beş kürekli bir gemiymiş. Onu sipyle).
yapan ustanın adı da Argos imiş.
S E M E N D İ R E K , K Y Z l K O S . Çanakkale Boga-
ARGONAUTLAR KİMLERDİR? Sefere katı­ zı'na girmeden Samothrake (Semendirek)
lanlar Troya efsanesi kahramanlarından ön­ adasına vardılar ve ozan Orpheus'un öğüdü­
ceki kuşaktan kişilerdir. Mythos yazarlarının ne uyarak adadaki gizemlere erdirildiler. Ora­
bunlar üstüne verdikleri listeler birbirini tut­ dan da Marmara denizine girdiler ve Kapıdag
maz, ama genellikle en ünlü kahramanlar yarımadasına vardılar. Delion'Iar kralı K y z i -
şunlardır: İason, gemi ustası Argos, dümenci kos'u yanlışlıkla öldürdüler (Kyzikos).
Tiphys, ozan Orpheus, İdmon, Amphiaraos
MYSİA'DA HYLAS'IN K A Y B O L M A S I .
ve Mopsos adlı biliciler, Boreas'ın oğulları
Mysia kıyılarına vardıklarında (Mudanya lima­
Kalais'le Zetes, Kastor'la Polydeukes, Pele-
nına çıkmış olacaklar) Herakles ormana dalıp
us'la Telamon, Meleagros, Herakles ve daha
kırdığı küreğinin yerine yenisini kesmeye git­
başkaları.
ti, yanında Hylas adlı çok sevdiği bir genç
ALTIN POST. Altın Post, bir zamanlar A- vardı. Delikanlıyı tatlı su aramaya göndermiş­
thamas'ın çocukları Phriksos'la Helle'yi sırtı­ lerdi. Geri gelmeyince Herakles onu arama­
na alıp Yunanistan'dan Karadeniz'deki Kol- ya koyuldu ve şafak sökerken hâlâ dönmedik­
khis ülkesine kaçıran kanatlı koçun pöstekisi- lerinden gemi Herakles'i Mysia'da bırakarak
dir. K ı z kardeşi Helle Boğazları geçerken de­ yoluna devam etti (Hylas, Herakles).
nize düştükten sonra, Phriksos tek başına
AMYKOS, PHİNEUS. Kadıköy'e yerleşmiş
Kolkhis'e varır ve kendisini iyi karşılayan Ale-
dev Amykos'u Polydeukes'in yenmesi üzeri­
tes'e Zeus'a kurban ettiği koçun altından
ne yelken açan Argo gemisini fırtına Boğaz­
olan postunu verir. Aietes de bu eşsiz postu
dan uzaklara Trakya kıyılarına atar. Orada
tanrı Ares'e adanmış bir korulukta saklar
Poseidon'un oğlu kör kral Phineus'a rastlar­
(Athamas, Phriksos, Helle, Aietes).
lar. Bu kral Harpya'lar belasına uğramıştır.
S E F E R t N N E D E N İ . lolkos kralı Aison tahtını Kanatlı, kadın yüzlü canavarlar olan H a r p -
üvey kardeşi Pelias'a kaptırmıştı. Aison'un ya'ları rüzgâr tanrı Boreas'ın oğulları Kalais
oğlu İason delikanlılık çağına gelince Peli- ile Zetes yener ve kovarlar. Bu iyiliğe karşılık
as'm karşısına çıkıp tahtını geri ister. Pelias Phineus Argonaut'lara ilerde karşılarına çıka­
da ondan kurtulmak için önce Kolkhis'e gi­ cak tehlikeleri nasıl atlatabileceklerini bildirir
dip Phriksos'un orada bıraktığı altın postu (Amykos, Harpya'lar, Kalais ile Zetes).
getirmesini buyurur. İason bu sefere çıkmak ÇARPIŞAN KAYALAR. Karadeniz'e çıkma-
zorunda kalır, Yunanistan'da ne kadar gözü dana Symplegad'lar yani çarpışan kayalar­
pek, atılgan yiğit varsa hepsini toplar ve dan geçmeleri gerektiğini Phineus söyler Ar-
Phriksos'un oğlu ünlü usta Argos'a bir gemi gonaut'lara. M a v i Kayalar diye de tanımla­
yaptırdıktan, bu işte tanrıça Athena'dan da nan bu iki kaya aralarından bir gemi geçti mi,
yardım gördükten sonra yola çıkar (Aison, yerlerinden oynar ve birleşerek kapanır, ara­
Pelias, iason). larında ne varsa paramparça olurmuş. Phine-
us Argonaut'lara şöyle bir denemede bulun­
YOLCULUK. Argo gemisi Tesalya'daki bir
malarını salık verir: Bir güvercin uçursunlar
limandan denize indirildi. Tanrı Apollon'a ya­
kayaların arasından, güvercin geçebilirse,
pılan kurbanlar bilici İdmon tarafından iyiye
kendileri de arkasından geçmeye kalkışsınlar,
yorumlandı: İdmon'un kendisinden başka
yoksa vazgeçip gerisin geri Yunanistan'a
yolcuların hepsi geri dönecekti.
dönsünler. İason kuyruğundan birkaç tüyünü
L E M N O S ADASI. Birinci durak Lemnos yitirerek karşı yöne geçer, arkasından Argo
adaşıydı. Adanın kadınları kocalannı öldür­ gemisi Symplegad'ların arasına girer ve kuş
müşlerdi. Adada erkek olmadığından Lem- gibi ancak pupası biraz zedelenerek geçer.
nos kadınları Argonaut'ları iyi karşıladılar ve Bundan sonra da Çarpışan Kayaların çarpış-
maktan vazgeçtikleri ve yerlerine mıhlandık- leyen ejderi uyutmuş ve koçun pöstekislnl
lan anlatılır. İstanbul Boğazında akıntı yüzün­ alıp Argo gemisine kaçırmışlardır. Ertesi sa­
den oynak kayalar mı vardı, yoksa Boğazın bah Argo gemisi şafak sökmeden yola çıkar.
olağanüstü anafor ve akıntıları efsaneye böy­ Medeia babasının kendilerine yetişememesi
le bir imgeyle mi yansıtıldı? Her neyse bu en­ için korkunç bir çareye başvurmuştu: Yanına
geli de aştıktan sonra Argonaut'lar Yunanlıla­ aldığı küçük kardeşi Apsyrtos'u kesip doğradı
rın Pontos Eukseinos yani konuksever deniz ve parçalarını yol boyunca serperek uzaklaş­
dedikleri Karadeniz'e çıkarlar. tılar, arkalarından gelen Aietes'le adamları
Apsyrtos'un parçalarını toplamakla vakit kay­
A M A Z O N L A R VE KOLKHİS'E VARIŞ. İlk bettiler, bu yüzden Argonaut'lara yetişemedi­
durak Maryandyn'lerin ülkesidir. Kral Lykos ler.
onları iyi karşılar, ama bir yaban domuzu
avında bilici İdmon ve dümenci Tiphys ölür­ DÖNÜŞ YOLCULUĞU. Destanın bu bölü­
ler. Argonaut'lar daha öteye gidip Ama­ mü de karışıktır. Bir anlatıma göre Argo Ka­
zon'lar ülkesine çıkarlar. Amazon'ların ülke­ radeniz'de İstros (Tuna) ırmağının ağzına va­
si Thermodon (Terme çayı) ve Themiskyra rır ve ırmak yoluyla Adriyatik denizine çıkar
(Terme) şehriyle merkezlenir efsanede. Du­ (o zamanki coğrafya görüşlerine göre Tuna
rak yapmadan Kafkas dağlarının göründüğü Karadeniz'i Adriyatik denizine bağlayan bir
kıyılara doğru ilerler ve Phasis ırmağına (Pa- su yoluydu) , ama Zeus'un öfkesine uğrayıp
sinus) yani Kolkhis (Gürcistan) ülkesine varır­ fırtınaya tutulurlar, Medeia'nın halası olan
lar (Amazon 'lar). büyücü Kirke'yi bulmaya giderler, Kirke Me-
deia'yı kardeşini öldürmüş olma suçundan
M E D E İ A , A L T I N POST'UN ALINMASI. Ar- arındırır ama, İason'u konuklamak istemez;
gonaut'lar Altın Post'u geri istemek için kral Argonaut'lar Seiren'ler adasının önünden ge­
Aietes'in karşısına çıktıklarında, kralın kızı çerken ozan Orpheus canavarları büyüler,
Medeia iason'u görür ve büyük bir aşkla ona söylediği ezgi o kadar güzeldir ki gemiciler
tutulur. Güçlü bir büyücü olan Medeia bun­ Seiren'lerin sesine kulak vermezler. Hera'nın
dan böyle Argonaut'ların ve İason'un bütün koruyuculuğu altında Kharybdis'le Skylla uçu­
işlerini eline alır ve dilegince yönetir. Kral Ai- rumlarını da geçerler. Bu kez fırtına onları
etes görünüşte Altın Post'u vermeye razıdır, Libya kıyılarına atar, oradan Girit'e geçerler.
ama bir ejderi öldürmesini, ateş püsküren, Girit'te eski tunç soyundan kalma Talos adın­
tunç ayaklı iki boğayı boyunduruğa koşup öl­ da bir dev yaşar, Talos tepeden tırnağa tunç­
dürülen ejderin dişlerini ekmesini şart koşar, tandır, yalnız ayak bileklerinden biri etten
fason ister istemez bu koşullara evet der. Me- olup içinde bir kan damarı bulunmaktaydı.
deia araya girer, İason'a kendisini eş olarak Hephaistos'un yaptığı bu robot adama Girit
almaya söz verirse yardım edeceğini bildirir. kralı Minos adayı koruma görevini vermişti.
Sonra da yiğide büyülü bir merhem hazırlar. Argonaut'lar Girit'e yaklaşınca Talos koca
Bedene sürüldü mü bu merhem deriyi silah bir kaya alıp Argo gemisinin üstüne fırlatacak
geçmez hale sokar, bir gün boyunca ne yara­ oldu, ama Medeia onu büyüledi, dev birden
lanır, ne de ölür. Ejderhanın dişlerini toprağa ayağını burkarak bileğini sıyırdı ve damann-
ektikten sonra silahlı adamlar biteceğini, ara­ dan akmaya başlayan kan bir daha durmadı,
larına bir taş atarsa, bunların kavgaya tutu­ Talos böylece can verdi (Talos).
şup birbirlerini öldüreceklerini de söyler. Me-
deia'nın dediği gibi olur, İason boğaları bo­
Y U N A N İ S T A N ' A V A R I Ş . İason Altın Post'u
yunduruk altına sokmayı ejderin dişlerini tar­
amcası Pelias'a vermek üzere İolkos'a döner.
laya ekip üstünde fışkıran silahlı adamları bir­
Babası Aison'un öldüğü haberini alır. Peli-
birlerine öldürtmeyi başırır. Ne var ki Aietes
as'm da tahtı geri vermeye hiç de yanaşmadı­
gene de Altın Post'u vermeye razı olmaz. Ar­
ğını görür. Burada Medeia'nın tüyler ürperti­
go gemisini yakmaya ve Argonaut'ları öldür­
ci bir oyunu yer almaktadır: Pelias'ın kızlarıy­
meye kalkar, ama Medeia daha hızlı davran­
la arkadaşlık kurar, ihtiyarlamakta olan baba
mış, İason'la el ele vererek Altın Post'u bek-
larını gençleştirmenin çaresini kendilerine
öğreteceğini söyler ve örnek vermek üzere kafasının önünde, ikisi arkasında yalnız dört
yaşlı bir koç alarak keser, büyülü otlarla kay­ gözü varmış. Üstün bir gücü olan bu dev Ar-
nayan bir kazana atar, birden körpe bir kuzu kadya bölgesini yabani bir boğadan kurtar­
çıktığını gösterir. Pelias'ın kızları bu düzene mış, Tartaros'la Gaia'dan dogma Ekhidna ca­
kanarak babalannı öldürüp kazana atarlar. navarını öldürmüş, sonra da Zeus'un inek bi­
Dirilmedigini görünce çılgına dönerler ve çimine soktuğu sevgilisi lo'nun başına Hera
yurtlarından sürülürler (Pelias). tarafından bekçi olarak dikilmiş. Argos ineği
bir ağaca bağlayarak gece, gündüz gözlüyor-
MEDElA'NIN SONU. îason'la Medeia bu su­ muş, uyuduğu zaman bile gözlerinin hepsi
çu işledikten sonra Pelias'ın oğlu tarafından kapanmaz, ne kadarı kapanırsa, o kadarı
İolkos'tan kovulurlar. Korinthos kralı Kreon açık kalıp bakarmış. Ama Zeus Hermes'e
onları iyi karşılar, ama bir süre sarayında alı­ İo'yu kurtarmayı buyurmuş ve Hermes de Ar-
koyduktan sonra, Medeia'yı uzaklaştırmak gos'u öldürmeyi başarmış. Bunu nasıl yaptığı
çarelerini arar. lason da korkunç karısından konusunda söylentiler çeşitlidir: Kimine göre
bıkmışa benzer, Kreon'un kızı Kreusa ile ev­ uzaktan attığı bir taşla yere sermiş Argos'u,
lenmek üzere Medeia'yı boşamaya ve Kol- kimine göre Pan'ın kavalını çalarak devi bü­
khis'e geri göndermeye kalkar. O sırada bü­ yülemiş ve bütün gözlerinin birden kapanma­
yücü kadın ömrünün en korkunç suçunu iş­ sını sağlamış, ya da büyülü bir değnekle Ar-
ler: Kreusa'ya güya düğün hediyesi olarak bir gos'u bir daha uyanmayacağı bir uykuya dal­
elbise gönderir, kız onu giyer giymez yanma­ dırmış. Nasıl olmuşsa olmuş ama Argos öl­
ya başlar, bu işler olup biterken İason'dan müş, Hera da gözlerini kendisine özgü ve çok
olan iki oğlunu boğar ve babalarına ölülerini sevdiği tavus kuşunun tüylerine yerleştirmiş.
gösterir. Bundan sonra atası Helios'un kendi­
sine gönderdiği bir uçan arabayla Atina'ya Ariadne. Minos'la Pasiphae'nin kızı (Tab.
uçar. Orada Aigeus'a kendisiyle evlenirse ço­ 11). Theseus Girit'e Minotauros'la çarpışma­
cuk doğuracağını söyler, Theseus'u öldürme­ ya geldiğinde Ariadne yiğidi görmüş ve görür
ye çalışır, Atina'dan da sürülür. Kolkhis'e görmez de ona tutulmuştu. Minotauros'un
döndüğü ve daha birçok suç ve serüvenler­ bulunduğu bin bir dehlizli Labyrinthos mağa­
den sonra babası Aietes'le barıştığı bazı efsa­ rasında kaybolmaması için eline bir yumak
nelerde anlatılır (Medeia). iplik vermişti. Theseus da karışık ve karanlık
dehlizlerden ilerledikçe yumağı açıp ipliği ye­
Argos. (1) Zeus ile Niobe'nin oğlu. Niobe re bırakıyormuş. Canavarı öldürdükten sonra
Zeus'un sevdiği ilk ölümlü kadındır. Argos'a çıkış yolunu ona bu iplik göstermiş. Sonra da
Zeus Peloponez krallığını vermiş, bu yüzden Ariadne'yi kaçırıp Naksos adasına varmışlar.
de Argos denmiş bütün yarımadaya. Sonrala­ Ama Theseus kızı o adada bırakıp gitmiş, bir
rı Argos adı yalnız batısındaki Argos kentine gece kız uyurken gizlice kaçmış. Ariadne uya­
ve Argolis denilen bölgeye ayrılmış. Argos 1 1 - nıp bakmış ki adada yapayalnız, ama üzülme­
yada destanında Yunanistan'dan gelip Tro- ye vakit kalmadan tanrı Dionysos gelmiş, kı­
ya'ya saldıranların tümünün yurdu olarak zın güzelliğine vurulmuş ve onu alıp Olym-
gösterilir, Argos'lu ise Akha'ların hepsine ve­ pos'a götürmüş. Düğün hediyesi olarak Ari-
rilen genel bir sıfattır. adne'ye Hephaistos'un yaptığı altın bir taç
vermiş, sonra da taç gökte bir yıldız olmuş
(2) Argonaut'ların gemisi Argo'yu (argos,
(Theseus, Dionysos).
hızlı demek) yapan ve ona adını veren usta.
(3) Homeros destanlarında tanrı Hermes Arima. Güneydoğu Anadolu'nun Kilikya
"Argos u öldüren" "Argeiphontes" ek adıyla bölgesinde bulunan dağlık bölgenin adı. Efsa­
anılır. Tartışmalı yorumlara yol açan bu sıfa­ neye göre bu dağların altında iki ejder yat­
tın anlamında bilginler karar kılmış gibidir. maktadır: Homeros'a göre Typhoeus'un ini
Çünkü böyle bir efsane vardır: Hermes'in öl­ buradadır (İl. II, 782), Hesiodos da Ekhidna
dürdüğü Argos yüz gözlü bir devdir. Başka canavarının orada kapalı olduğunu anlatır
bir anlatıma göre, Argos'un yüz değil de, ikisi (Typhon, Ekhidna).

ı,/I
ARKAS

Arion. Herodotos'un anlattığı masallar ara­ Apollon görmüş ve sevmiş, alıp onu Libya'ya
sında Arion'un masalı kadar sevimlisi yoktur. kaçırmış ve orada Aristaios adlı bir çocukları
H e m tarihçi onu bir masal diye değil, gerçek­ olmuş. Çocuğu kırlarda at adam Kheiron ve
ten olmuş şaşılacak bir olay diye anlatır: Şair­ nympha'lar büyütmüş. Aristaios tarım ve
ler anası Lesbos'ta Arion adlı bir ozan yaşar­ hayvancılıkla ilgili bilgilerin hepsini öğrenmiş,
mış. Dili öyle tatlı, çalgısı öyle dokunaklı ki, zeytincilik, hayvancılık ve özellikle arıcılıkta
ünü Midilli'den çok ötelere yayılmış. Günün ondan üstünü yokmuş.
birinde adası dar gelmiş Arion'a dünya göre­ Aristaios sonradan Kadmos'un kızı Auto-
yim deyip Korinthos'a göçmüş. Ora halkını noe ile evlenir ve Aktaoin adlı bir oğlu olur.
da büyülemiş, üstelik Korinthos'un yöneticisi Babası gibi dağda, bayırda yetişen Ataion us­
Periandros'u da dost edinmiş kendine. "Gitar ta bir avcıdır.
çalmakta eşi yoktu, diyor Herodot hemşeri-
Aristaios'a Vergilius "Georgica" adlı tarım­
miz, duyduğuma göre de, Dithyrambosu ilk
sal konuları ele alan eserinde uzun bir parça
söyleyen odur". Dithyrambos, tanrı Diony-
ayırmıştır. Serüvenini şöyle anlatır: Dag ve su
sos'a bir övgüdür, bu tür, tragedyanın kayna­
perilerini kovalamaktan hoşlanan Aristaios
ğı sayılır. Arion onu yarattıysa, tragedyanın
günün birinde ozan Orpheus'un karısı Eury-
babası odur demek (Dionysos).
dike'nin peşine takılır, kaçarken Eurydike'nin
Her neyse, Arion sanatıyla yalnız ün değil, ayağını yılan sokar, güzel kadın düşüp ölür.
çok para da kazanmış, İtalya'yı, Sicilya'yı Tanrılar da Aristaios'u cezalandırmak için
gezmek hevesine kapılmış. Orada da bir süre salgın düşürürler arı kovanlarına, arılarının
kalıp, servetler topladıktan sonra, dost Peri- hepsi ölür. Bu yıkım karşısında Aristaios ana­
andros'un yanına dönecek olmuş. Taran- sı Kyrene'ye dert yanar, Kyrene oğluna deniz
to'dan gemiye binmiş, yolculuk için Korin- ihtiyarı diye anılan kâhin Proteus'a baş vur­
thos'lu bir geminin tayfasıyla pazarlığa giriş­ masını salık verir. Aristaios da Odysseia'da
miş, çünkü en çok bu şehir adamlarına güve- Meneloas'un yaptığı gibi (Od. IV, 365 vd.) gi­
nirmiş. Ne var ki denize açılınca, gemiciler dip Mısır'da fok balıkları arasında yaşayan
onu suya atıp paralarının üstüne oturmayı Proteus'u bulur ve onu sımsıkı bağlayarak ke­
kurmuşlar. Arion fiskoslarını duymuş ve varı­ hanetini ağzından alır: Dört boğa ile dört dü­
mı yoğumu alın, bana hayatımı bağışlayın di­ ve kurban edecek, sonra derdine çare bula­
ye yalvarmış. Bir gece önce düşünde Apol- caktır. Aristaios kâhinin dediğini yapar, kesti­
lon'u görmüşmüş Arion. Güvenmiş tanrıya ve ği kurbanları dokuz gün sonra yoklayınca,
bakmış ki başka kurtuluş yok, en güzel rubala­ leşlerinden binlerce arı çıktığını görür. Bağış­
rını giyip son bir kez güvertede denize karşı landığını anlar.
saz çalmayı dilemiş. Sonra da denize atacak-
Yunanistan'ın bazı bölgelerinde, özellikle
mış kendini. Öyle güzel çalmış, öyle dokunak­
Tesalya, Boiotia ve Arkadya'da Aristaios bir
lı söylemiş ki, Apollon'un kutsal hayvanları
kır tanrısı olarak saygı görürdü (Eurydike,
yunus balıkları belirmiş çevrede: Toplanmış,
Orpheus).
dinliyorlarmış ozanı. Arion ezgisini bitirince
denize atlamış, hemen yunus balığının biri Arkas. Zeus'la Artemis'in avcı kızlarından
onu sırtına almış ve Yunanistan'a kadar gö­ Kallisto'nun oğlu, Arkadya bölgesinin efsane-
türmüş. Hain gemiciler Korinthos'a varınca, lik atası.
Periandros şairin ne olduğunu sormuş, deni­ Zeus'un gebe bıraktığı Kallisto doğurup da
ze düşüp boğulduğunu söylemişler. O sıra öldükten yahut ayı kılığına sokulduktan son­
Arion birdenbire çıkagelmez mi! Periandros ra, Zeus Arkas'ı büyütmek üzere Hermes'in
gemicileri çarmıha gerdirmiş, tanrı Apollon anası Maia'ya vermiş. Arkas ana tarafından
da Arion'un sazıyla üstünde yolculuk ettiği yu­ Lykaon'un torunuydu. Bu kral Zeus'u sına­
nus balığını gökte birer burca dönüştürmüş. mak istemiş, torununu doğrayıp parçalarını
tanrının sofrasına çıkarmış. Ama Zeus aldan-
Aristaios. Tesalya'lı ırmak tanrı Peneus'un mamış, sofrayı devirdiği gibi, Lykaon'un ko­
tonınu olan Kyrene adlı nympha'yı tanrı nağına yıldırım yağdırmış, kralın kendisini de
bir kurt haline sokmuş. Arkas'ın parçalarını Yunanla ilgili çağlarında bu tanrıçanın aldığı
bir araya getirip çocuğu yeni baştan diriltmiş. biçimi ortaya sermekle erken taş çağında
Arkas delikanlılık çağma gelmiş, avlanıyor- başlayıp Roma imparatorluğunun putperest­
muş ki, ayı olan anasına rastlamış, başlamış likten Hıristiyanlığa geçişine kadar olan süre­
onu kovalamaya ve hayvanın sığındığı Zeus de tutarlı bir gelişmeyi izlemek olanağını ver­
tapınağına onun arkasından girmiş. Ülkenin mektedir. Adı ne olursa olsun toprak ve bere­
yasalarına göre, tapınağa giren ölüm cezası­ ket tanrıçası ancak uzun ve yaygın bir geliş­
na çarptırılmış. Ama Zeus acımış ana oğla ve me süreci içindeki aşamaların sayım ve dökü­
ikisini de göğe alarak birer yıldız yapmış.- Kal- münü Ana Tanrıçanın Anadolu'daki başlıca
listo Büyükayı, ya da yunanca bir deyimle simgesi olan Kybele'ye ayırdığımız bölüme
"Araba" olmuş, Arkas da Arkturos yani ara­ bırakarak, burada yalnız Artemis'i tanıtma
banın sürücüsü. çabasına girişelim. Yunan kaynaklarında adı­
na rastlanan Artemis de zaman ve mekân
Arkas Lykaon'un oğlundan kendisine miras
içinde bir gelişmenin ürünüdür. Homeros
kalan krallığa adını vermiş, Arkadya denmiş
metinlerinde sözü geçen Artemis'ten Latin
bu bölgeye. Çok yararlı bir kral olmuş: Uy­
yazınındaki Diana'ya varmak için nice nice
ruklarına buğday ekmesini, ekmek yoğurma­
değişimlere uğramıştır bu tanrısal figür. Bun­
sını ve yün eğirmesini öğretmiş. Ölünce Ar-
ları özetlemek için yazılı kaynaklardan, Efes'li
kadya üç oğlu arasında paylaşılmış.
Artemis'i tanımlamak için de Selçuk müze­
Artemis. Artemis, Akdeniz çevresinde bin sinde gözümüzle görmek mutluluğuna erişti­
yıllarca tutunmuş bir tanrıçaya belli bir süre ğimiz eşsiz heykellerden faydalanacağız. Ana
içinde ve belli bir bölgede verilen addır. K a y - Tanrıçanın gerek Kybele, gerekse Artemis
nağı Orta Anadolu'da bulunduğu en son ar­ adıyla tam anlamına varmak bugüne bugün
keoloji kazılarından kesinlikle anlaşılan ve ge­ pek az bilginin başarabildiği bir iştir. Bu işte
nel olarak Ana Tanrıça diye tanımlanabilen öncülük, bizim tarih ve din tarihi bilginimiz
bu tanrısal varlık Yunan din ve efsanelerinde Halikarnas Balıkçısı'ndadır. Aşağıdaki incele­
Artemis adıyla anılır. Bu tanrıçanın kültü m e , onun bulgularının, tanımlarının ve şaşır­
Anadolu'dan Mezopotamya'ya, Suriye, Lüb­ tıcı bir kavrama ve bağlantı kurma gücüyle
nan ve Filistin yoluyla Mısır'a ve Ege adala­ aydınlatıp canlandırdığı gerçeklerin bir derle­
rıyla Girit'e kadar bütün Akdeniz kıyılarını mesi sayılabilir.
kapladığı gibi, Yunanistan ve İtalya'ya da ya­
yılmış, ayrıca kuzeyde İskandinav ülkelerine ( 1 ) A D I V E E K A D L A R I . Artemis'in adı tıpkı
dek sokularak iz bırakmıştır. Toprak ve bere­ Apollon'unki gibi Yunanca değildir. Dokunul­
keti simgeleyen bu tanrıçaya her çağ ve her mamış, bozulmamış anlamına yakın gelen
bölgede başka başka adlarla ve ayrı ayrı bi­ "artemes" sıfatından üreme olduğunu kanıt­
çimlerde tapınıldığı, bütün bu değişik ad ve lamak güçtür. Artemis'in Apollon'un olduğu
biçimlerin ardında h e p aynı görüş ve inanç gibi parlaklık gösteren bir ek adı da yoktur.
özüne rastlandığı artık yadsınmaz bir gerçek Adına takılan yüzlerce yersel sıfatı ise onun
olmuştur. Ne var ki isim ve biçim bolluğu tan­ tapınıldığı çeşitli ülke ve bölgeleri açığa vur­
rıçanın geçirdiği evreyi izlemeyi güçleştirmek­ maktan başka bir işe yaramaz. Tek üstünde
t e , bu karmaşık varlığı bir bütün olarak görüp durulması gereken ve kişiliğinin özünü yansı­
incelemeyi bilimin daha iyice çözümleyeme­ tan sıfatları ilkin Homeros destanlarında,
diği bir sorun haline getirmektedir. Çatalhö- sonra ilkçağ yazını boyunca rastlanan okçu­
yük ve Hacılar kazılarında elde edilen bulgu­ lukla ilgili sıfatlarıdır. İlyada'da bu tanrıçaya
lar ise Ana Tanrıçanın gelişmesinde başlan­ çokluk "ok taşıyan, ok saçan, okçu tanrıça"
gıç noktasını İsa'dan önce 6100 yıllarına ka­ denir, kardeşi Apollön gümüş yaylı olduğu
dar indirmekle bu evreye ışık tutmakta ve da­ halde, Artemis için Altın sıfatının kullanılması
ha sonraki aşamaların belli bir açıdan ince­ dikkati çeker. İlyada'da Artemis için "altın
lenmesini kolaylaştırmaktadır. Efes'te bulu­ yaylı, altın tahtlı ve dizginleri altın kakmalı"
nan Artemis heykelleri de Anadolu'nun deyimlerine rastlanır, oysa ayla ilişkili bir tan-

r.t.
nçaya altını biz daha çok yakıştırabiliri*. Baş Yabani hayvanlar tanrıçası diye çevrilen
ka bir sıfatı ise onun Apollon'l.ı lı.ıglcinl ısını "potnia theron" Ana Tanrıça Kybele'nln w
daha açıkça belirtmektedir. Delos'lu Apol- ona özgü bir sıfattır, llyada'da Artemis'in bu
lon'un bir tıpkısı olan Artemis'e övgüde şöyle nitelikle adlandırılması dikkati çeker, Arte-
deniyor: mis'in Anadolu'yla ilişkisini bir daha açıklar,
Efes'li Artemis'le ilişkiyi kurar. Hele bundan
Artemis'i övelim, Musa, okçu tanrının kız
sonra Hera'nın tartışmaya karışıp Troya'dan
kardeşini
Apollon 'la birlikte büyümüştür ok atan o yana olduğu için Artemis'e karşı öfkelenmesi
kız oğlan kız, büsbütün anlamlıdır (İl. XXI, 3 8 1 vd.):
atlarına yoğun sazlı Meles ırmağından su
Bana karşı komak mı şimdi niyetin,
içirir utanmaz köpek?
ve Smyrna'dan hızla geçerek istersen yay taşıyıcısı ol sen,
sürer altın arabasını bağlık Klaros'a doğru, kadınlara karşı aslan yapmışsa da seni
ki orada taht kurmuştur gümüş yaylı tanrı-,
Zeus
orada bekler hedefi vuran tanrı
istediğini öldürmek gücünü vermişsede
kardeşi okçu tanrıçanın gelmesini.
sana,
zor ölçersin gücünü benim gücümle.
Homerik denilen bu övgünün başlangıcın­
Git dağlara, yaban keçilerini öldür,
daki bu dizeler iki bakımdan ilgi çekicidir: Biri kendinden güçlüyle savaşmaktansa bu
Artemis'in İzmir, Klaros ve Homeros'un atası daha iyi.
sayılan İzmir'deki Meles suyuyla ilişkisini açı­
ğa vurur, burada her iki tanrının da Ege böl­ Aşağıda tanrıçanın niteliklerini ele alırken
gesinden oldukları, oradan kaynak alıp oraya incelediğimiz bu parçalar Artemis'in adı, sa­
yerleştikleri anlaşılır; ikincisi Apollon için kul­ nıyla bir Anadolu'lu tanrıça olarak karşımıza
lanılan "Hekatos" ve "Hekatebolos" ek adla­ çıktığını belirler.
rıdır ki bunları "okçu, okuyla hedefi vuran" (2) DOĞUŞU. Delos'lu Apollon'a övgüde
diye çevirdiğimiz halde tam anlam ve kaynak­ şöyle denir:
larını bilmemekteyiz. İlerde görüleceği gibi
Selam sana, ey ulu Leto,
Artemis'le Helios soyundan bir ay ve büyü
Bu parlak çocukların anası, mutlu ana,
tanrıçası olan Hekate arasında yakınlık, ben­
sensin kral Apollon'u, okçu Artemis'i
zerlik vardır, o kadar ki bu iki tanrıça kimi doğuran,
yerde birbirine karışır. Hekate'nin adı da H e - kayalı Delos'ta doğurduydun oğlunu,
katos gibi çözümlenmemiş bir kökendendir. vermiştin sırtını koca dağa, Kynthos'un
Bu aydınlanmamış köken Apollon, Artemis, sarp eteklerine,
Hekate üçlüsünün Anadolu ile daha bir ilişki­ kızını Ortygie'de doğurduydun,
sini mi dile getirir acaba? tnopos akıntılarının orada,
bir Fenike ağacı dibinde.
Ilyada'nın XXI. bölümünde Akhilleus'un eli
atanda can veren Hektor'u savunup savun­ Bu metinden açıkça anlaşılan şu ki Leto ön­
mamak konusunda tanrılar arasında tartışma ce Apollon'u Delos'ta, sonra da Artemis'i
vardır. Apollon bezmiştir, insanları kendi ka­ Ortygie, ya da Ortygia denilen yerde doğur­
derlerine bırakmak düşüncesindedir. Derken du. "Ortyks" Yunanca bıldırcın demek oldu­
ğuna göre, bu bıldırcın yeri, ya da adası nere­
Artemis, kardeşine sertçe ç ı k ı ş ı r ( İ l . X X I , 470
deydi? Bu da tartışma konusu. İlkçağda bir­
vd.):
çok yerler Ortygia adıyla anılmakta, hepsi de
Ama kız kardeşi, yabani hayvanlar Artemis'e yurt olmak hevesini gütmekteydi.
tanrıçası, çıkıştı ona, Bir açıklamaya göre Ortygia Delos adasının
konuştu avcı Artemis, küçük düşürdü onu: eski adıymış, üstünde doğduktan sonra Apol-
"Kaçıyorsun demek, okçu tanrı, lon adını Delos, yani Parlak Ada olarak de­
Poseidon'a bırakıyorsun zaferi büsbütün,
ğiştirmiş. Ne var ki bu açıklama övgüde söy 1
hak etmediği bir ün veriyorsun ona,
Ne diye bir yayın var sentn, aptal, lenene uymuyor, övgüde Delos'la Ortygia ay­
yaramadıktan sonra o yay İşine?". rı yerler olarak gösteriliyor, şu farkla ki Ino

','/
pos deresi, sözlüklerde Delos adasının bir su­ de bu yerle ilgili bulunması Ortygia denilen
yudur deniyor. Ortygia adlı Sicilya'da bir ada yerin bu olduğu görüşünü pekiştirir. Yunanis­
var, ama o söz konusu olamayacağına göre, tan'da birçok yerler kendilerine özgü bir Ar-
kalıyor Efes yöresindeki Ortygia. Bu konuda temis kültü edindikleri ve tanrıçaya bölgesel
Halikamas Balıkçısı'nın tanıklığına başvur­ adlar verdikleri halde, hiç biri doğum yerini
malıyız (Hey Koca Yurt, s. 219): değiştirmek yoluna gitmemiş, veya gitmişse
de başaramamıştır. Artemis'lerin çokluğu
... İmparator Tiberius zamanında Anadolu'
da, her iki adımda bir, kutsal yerler ve tapı­ tanrıçanın asıl kaynağını unutursa bile, Efes'li
naklar varmış. Katili olsun, hırsızı olsun, bu Artemis'in bu adlı bütün tanrısal imgelere
yerlerin dokunulmazlığına kolayca sığınabil­ kaynak ve örnek olduğu apaçıktır.
diklerinden, ülkede güvenlik kalmamıştı.
Onun için, Anadolu'daki kutsal yerlerin tem­ (3) N İ T E L İ K L E R İ VE EFSANELERİ. Home-
silcileri Roma'ya senatoya çağrılmışlar ki, bu ros destanlarında Artemis'in rolü Apol-
yerlerin gerçeğiyle yalancısı ayrılabilsin... lon'unki kadar büyük değildir. Anası Leto,
Herkesten önce Efesliler huzura çıktılar ve kardeşi Apollon, Ares, Aphrodite ve ırmak
şunları söylediler: Apollon'la Artemis genel­
tanrı Ksanthos'la birlikte Troya'lıları tutar,
likle sanıldığı gibi Delos'ta doğmuş değiller­
dir. Kendi ülkelerinde Kenkreios adlı bir su onları savunmada gevşeyen Apollon'u azar­
varmış ve bir de Ortygia denilen bir koruluk, lar. İlyada'da Artemis'e verilen sıfatlar tanrı­
Leto doğum sancılarıyla kıvranınca oraya gel­ çanın değişmez nitelikleri olarak kalır. Arte-
miş ve bugüne bugün orada duran bir zeytin mis ok, yay, at ve arabayla yakından ilgilidir,
ağacına dayanarak doğurmuş bu iki tanrıyı. ama bu araç ve silahları sonraki yazında oldu­
Bunun üzerine o koru tanrı buyruğuyla kut- ğu gibi av ve avlanma amacıyla değil, çok da­
sallanmış, öyle ki Apollon bile Kyklop'ları öl­
ha önemli bir iş için kullanır: Apollon gibi Ar-
dürdükten sonra Zeus'un öfkesinden orada
korunmuş, yine orada Liber baba (tanrı Bacc- temis de insanları oklarıyla vurup öldürür.
hus) savaşta başarı kazanınca tapmak çevresi­ Ansızın ölüm erkekler için Apollon'un, kadın­
ne sığman Amazon'ları bağışlamış. Tapmağın lar için Artemis'in oklarıyla olur, bu çeşit
kutsallığı Hercules'in Lydia'ya egemen oldu­ ölüm ise tatlı bir ölüm sayılır. Andromakhe'
ğu zamanda bu yiğidin izniyle daha da artmış nin anası, Niobe'nin kızları, daha başka ka­
ve bu hak Perslerin zamanında bile kaldırıl­ dınlar hep bu oklarla can verir, kimi zaman
mamış.
Artemis öldürücü okunu öç ya da ceza ama­
Bu Kenkreios denilen su, suyun yanıbaşın- cıyla atar (Niobe), ne var ki destanlarda kar­
daki Kırkınca (köyün bugün adı Şirince'dir) deşiyle paylaştığı bu üstün güç başka hiç bir
denilen köyün suyudur. Kırkınca'lılar sularını tanrıya vergi değildir. Çocuk doğururken
oradan alırlar (s.221): ölen kadınların ölümü de Artemis'ten gelme­
Ortygia denilen yer, Solmissos (Bülbül) da­ dir. Bu yüzdendir ki doğumla doğrudan doğ­
ğının kuzeyinde, Arvaliya vadisindedir. O yer ruya ilgili bir tanrıça olarak Hera Artemis'e
şimdi Meryemana'nm evi olmuştur. Kenkrei- "Sen kadınlar i ç i n bir aslansın" der ( İ l . X X I
os suyu da Meryemana'nm kutsal suyu oldu. 483) ve Zeus babanın kızına bu yetkiyi verdi­
Anadolu kurak olduğundan, su başları eski­ ğine yakınır.
den beri kutsal sayılırdı. Prof. J. Garstang
"Hitit İmparatorluğu" adlı yapıtında, Hitit ka­ İlyada'da sözü edilen başka efsanelerde de
bartmalarının su başlarında olduklarını ya­ Artemis doğa güçlerini ve özellikle hayvanları
zar. Nitekim Sipylos (Manisa) dağının kuzey elinde tutan "potnia theron" olarak gösterilir,
eteklerindeki Hitit tanrıçası Hepa, yani Hav­ Meleagros'un babası Oineus'a kızdığı için ül­
va'nın önünde de su akar. Bizans çağında, su kesine korkunç bir yaban domuzu salar (Me-
kaynaklarının, ayazma olarak kutsal sayılma­ leagros), Agamemnon avlanırken kutsal bir
sı sürdürülmüştür.
geyiğini öldürüp böbürlendiği için İphigeneia
Bu tez her bakımdan tutarlıdır: Artemis öv­ kurbanını şart koşar, böylece Troya savaşının
güsünde tanrıçanın İzmir ve Klaros'la ilişkisi, da, Akha'ların başkomutanı Agamemnon'un
Efes'li Artemis'e yurt olarak Efes'e çok yakın da kaderini dilegirice saptar (Agamemnon,
bir yerin seçilmesi, Meryem Ana efsanesinin İphigeneia).
( l I V I I I- I I r

Artemis'in avcı kız ve kesinlikle kiz oğlan din tarihinde de çığır açmıştır, Çünkü çok
kız olarak nitelikleri Homeros destanlarında memeli Artemis figürlerinden daha önce or­
pek belirtilmiş değildir. Yalnız Odysseia'da taya çıkıp Avrupa müzelerinde korunan tek
denizden kurtulan Odysseus Phaiak'lar kralı­ tük örnekler var idiyse de, bu tanrıça tipinin
nın kızı Nausikaa'yı hizmetçilerinin arasında Efes'e özgü olduğu ve Efes'te yapıldığı kesin­
görürken şöyle seslenir (Od. VI, 149 vd.): likle bilinmiyor, yahut bilinse bile Ege tarih ve
sanatına ışık tutmak amacıyla değerlendiril
Yalvarırım, kraliçem sana, miyordu. Bugün bu Artemis heykellerini canlı
ister tanrı ol, ister insan.
canlı karşımızda görmekle, yalnız bu tanrıça­
Y a y g ı n göklerdeki tanrılardansın.
u / u Zeus'un kızı Artemis olmalısın, yı değil, onunla ilgili bütün bir tanrı dünyası­
görünüşün, b o y u n bosun,dipdiri nı, arkasında da koca bir tarih çağım aydınla­
bedeninle tıpkı osun. tabiliyor, gizli ya da karanlık kalmış birçok bi­
limsel sorunun çözümüne gidebiliyoruz. Da­
Burada Odysseus'un demek istediği şu: hası var, değeri paha biçilmez, güzelliği dille­
Tanrıçaların da, kadınların da en güzelisin. re destan Artemis Ege'nin şanını dünyaya ya­
Nitekim birçok yerlerde Artemis "Kalliste" yarak Türkiye turizmine çok önemli bir ileri
(en güzeli) adıyla anılır. Doğada egemen, adım artırmıştır. Halikarnas Balıkçısı Cevat
canlıların ölüm, kalımını elinde tutan güçlü Şakir'in İngilizce olarak yazdığı ve İzmir Ter­
tanrıça kavramından doğanın içinde hayvan­ cüman Rehber Derneğince 1971'de yayımla­
larla birlikte yaşayan, ormanlarda derelerde nan "Asia Minör" adlı broşür Efes'li Artemis
ağaç ve su perileriyle dolaşıp eğlenen avcı kız üstüne bütün bilgileri toplamakta ve tanrıça­
ve özellikle kız oğlan kız tanrıça kavramına nın bugüne dek yapılmamış bir tanımını yap­
geçiş, yani Efes'li Artemis'ten Hellenistik ve maktadır. Aşağıdaki yazıda bu broşürden fay
Latin şiirindeki Diana'ya geçiş kolayca anlaşı­ dalanılmıştır:
lır doğal ve olağan bir geçiştir. Sürekli bir ev­
re içinde gördüğümüz Artemis figürü böylece a) Kaynağı. Efes'li Artemis'in kaynağı hiç
avcılık ve bakirelikle ilgili efsane ve masallar­ şüphe yok ki Anadolulu Ana Tanrıçadır. Sü­
da rol almış (Aktaion) ve ay tanrıçası Selene, mer'lerden önce var olduğu Çatalhöyük kazı­
gecenin karanlık güçlerine egemen Hekate larından anlaşılan ve Sümer'lerce Mâ ya da
ile bir tutulmuştur. Biz yalnız şunu belirtmek Marienna, Hitti'lerce Kupapa, Kubaba ya da
isteriz ki, mythos'un kaynağı sayılan H o m e - Hepa, Suriye'den Arabistan'a kadar olan böl­
ros destanlarında karşımıza çıkan Artemis gede Lat, Girit'te Rhea, Phrygia'da Kybele,
sonraki yazının avcı tanrıçasından çok kişili­ Lykia'da Leto olarak adlandırılan bu büyük
ğinde dişi yaratığın üç aşamasını, yani kızlık, bereket tanrıçasının Efes'e ne zaman geldiği,
kadınlık ve analık aşamalarını da birleştiren orada Artemis adıyla kültünün ne zaman baş­
büyük Efes'li tanrıçaya benzemektedir. Bur- ladığı kesinlikle saptanamazsa da, bu tanrıça­
dan çıkan sonuç da şu ki, Yunan din ve efsa- nın Phrygia, Lydia ve Minoen Girit kültleri­
nesindeki Artemis kaynağını Anadolulu tan­ nin etkisi altında çeşitli evreler geçirerek yu­
rıçadan almaktadır-, birçok mythos yazarları­ karda adları sayılan tanrıçalardan ayrıldığı ve
nın bugüne dek ileri sürdükleri tezin tersine bugün Efes'li Artemis biçmine girdiği apaçık­
Yunan asıllı olan Artemis sonradan Asia'lı tır. Bu evreyi çağı çağına izleyemezsek de,
Ana Tanrıça ile birleştirilmiş değildir. Bu tan­ arkeolojik bulgularla yazılı metinlerin karşılaş­
rıçanın başka önemli bir kaynağı da Girit'tir. tırılmasından Efes'li Artemis'in İsa'dan önce
Britomartis ve Diktynna diye anılan Girit' li II. bin yılda Efes yöresine yerleşmiş olduğu
Artemis'ten bu adlar altında söz edilecek, kanısına varılabilir.
Efes'li Artemis ise ayrı bir bölüme konu ola­
caktır. b) İmgesi. Ana Tanrıça'nın bütün Akdeniz
çevresinde ve özellikle Orta Anadolu'da bu­
( 4 ) E F E S L İ A R T E M İ S . Ephesos kazıları sıra­lunmuş çeşitli imgeleri, idol, figürin ve küçük
sında bulunan biri büyük, ikisi küçük üç Arte heykelleri arasında Efes'li Artemis apayrı bir
mis heykeli arkeolojide olduğu kadar, dünya yer tutar. Efes'teki Artemislon adlı tapınağın-

)
da çok memeli, başı taçlı, gövdesi birçok f i - rekli değişim halinde olan ayı etkisi altında
gürlerle örtülü, ayakta duran, büyük boy hey­ tutar, doğum yeri çok doğurgan diye bilinen
keli herhalde çok eski, ilkel bir imgenin geliş­ bıldırcınla ilgilidir, arıların kraliçesi, uygarlığın
tirilmiş biçimidir. Bu ilkel imge ise bir "ksoa- koruyucusudur, gökte ve yeryüzündeki ger­
n o n " , yani hemen de hiç yontulmamış bir çek ve gerçeküstü bütün yaratıklar onun buy-
tahta heykel, ya da Pessinus'taki Kybele için rugundadır. İnsanların da, hayvanların da
olduğu gibi bir "diopetes" yani gökten düş­ ecesi, bütün doğanın yöneticisidir.
müş sayılan bir taştı. Zamanla tanrıçanın im­ Efes'li Artemis'in Ana Tanrıça ile paylaştığı
gesi zengileşerek, Artemis'in bütün nitelikle­ bu nitelikleri İonya'ya özgü bir biçimde ve
rini dile getiren yüklü ve süslü bir heykel ol­ Prygia'da tapınılan Kybele'ninkilerden ayrı
muştur. motif ve simgelerle dile getirrriesi, üstünde
Bu haliyle Artemis heykeli tanrıçanın doğa­ durulması gereken bir özellikti/, lonya, düşü­
ya egemenliğini de, uygarlığın her türlüsünde nürleri ve sanatçılarıyla uygarlık dünyasına
yöneticiliğini de simgeler: Başının üstünde üç nasıl öncülük etmişse, Ana Tanrıça imgesini
kat kule biçiminde üç tapınak taşır, bununla yaratmakta da başka hiçbir ülke ve yörede
kırları olduğu kadar şehirleri de koruduğu erişilemeyen bir yetkinliğe ulaşmış, göz ka­
gösterilir; derin ve ciddi bakışları sonsuzluğa maştırıcı bir başarı ortaya çıkarmıştır. Bu eş­
dikilidir, tanrıçanın ulu gücünü yansıtır, ense­ siz sanat anıtıyla çığır açıcı eşsiz bir düşünce­
si dolunay biçiminde bir diskle çevrilidir, al­ nin taşıyıcısı olan Efes'li Herakleitos arasında
nında hilâl taşır, böylece ay tanrıçası olduğu ilişki kurmamak için kör olmalı. Kaldı ki do­
belirlenir, diskin her i k i yanında beşer g r i f - ğada akışı görüp evreyi ilk dile getiren büyük
fon, yani kartal başlı aslan vardır ve boynun­ filozofun düşüncesini Artemis tapınağında
da zodiak işaretlerinden örülmüş kalın bir tanrıçanın imgesine baka baka geliştirdiğini
gerdanlık sarkar. Onun altında da dört kat de biliyoruz.
meme görülür. "Polymastos" yani çok m e ­
meli diye tanımlanan heykelin meme sayısı c) Tapmağı. Artemis'in Efes'teki tapınağı
17 ile 40 arasında değişir. Ama bu memele­ Artemision dünyanın yedi harikalarından bi­
rin ucu olmadığından kimi bilginler bunları riydi. İlkçağ yazarları onu anlatmakla bitire­
hurma ya da erkek arı gövdeleri diye yorum­ mezler. 190 metre boyunda, 55 metre enin­
lamak yoluna gitmişlerdir. Tanrıçanın An deki yapı İonya üslubunda 127 sütun üstüne
Kraliçesi unvanıyla ilgili görülen bu sarkıntılar kurulmuştu. 15 metre yükseklikteki bu sütun­
ne olursa olsun, Artemis'in bolluk ve bereket ların 36'sı kabartmalarla süslüydü, bunların
simgeleridir. Eteği altı kat dörtgen biçiminde biri ünlü heykeltıraş Skopas'ın elinden çık­
plaklara bölünmüştür, her dörtgenin içinde mıştı. Sunağı Praksiteles'in eseriydi, içinde
kabartma aslanlar, keçiler, boğalar, g r i f - bulunan Amazon'lar anıtının heykellerinin
fon'lar, sfenks'ler ve arılar görülür, bunların yapılmasında Polykleitos, Pheidias, Kresilas,
ortada olanları üçer üçer dizilmiştir. Gövdesi­ Kydon gibi Yunan ilkçağının en büyük sanat­
ni saran bütün bu simgesel süsler tanrıçanın çıları çalışmış, resimleri Efes yurttaşı olan
kutsal tahta yonutuna zaman zaman giydiri­ Apelles'in elinden çıkmıştı. En parlak çağın­
len birer giysi niteliğinde olsa gerek. Nitekim da Artemision Atina'daki Parthenon'dan
Efes'te tanrıçanın giysilerini korumakla gö­ dört kat büyük olup akıllara durgunluk veren
revli soylu genç kızlar bulunduğu, bunların kız bir yapıydı.
oğlan kız oldukları sürece hizmet gördükleri,
evlenince ayrılıp yerlerini başka kızlara bırak­ Artemis'e adanmış kutsal bir alanda I.Ö.
tıkları bilinir. Tanrıça heykelinin değişmez 652 yılında bitirilen ilk taş tapınak Kim-
kutsal simgelerinden biri de üç sayısıdır. Bu mer'lerin Anadolu'ya saldırısında yıkılmış ve
sayı ile Artemis'in üçlü karakteri dile gelmek­ İ.Ö. 564-546 yıllarında, bir dünya harikası
t e , hem kız, hem evli kadın, hem de ana ola­ sayılan asıl Artemision kurulmuştu. Büyük İs­
rak yaşam sürecinin bütününe egemenliği kender zamanına kadar tapınak olduğu gibi
simgelenmektedir. Tanrıça evrenseldir: Sü- kalmış ve Ege yöresini ele geçiren yabancı
idarelerce de saygı görmüştü. İskender'in
doğduğu t . Ö . 356 yılında l.ıpın.ık lli'iostr.ı tiyatrosunda dinledikten sonra ilkin direçle
tos denilen ve bir deli olduğu iter! ıtirüten bir karşılayan ve isa ya da Meryem'den bize n e ,
Efes'imin eliyle yakılmış. Bu kadar koca bir bizim tanrıçamız büyük Artemis'tir diyen
yapının bir adam tarafından nasıl yok edilebi­ Efes'liler zamanla gevşemişler, denemez. O n ­
leceği bir sır olarak kaldığı gibi, bu işte tapı­ lar, kültür süreçlerinde eşi az görülen bir
nağın paha biçilmez hazinelerini ele geçirme­ transposition örneği vermişler, yani inandık­
yi düşünen rahiplerin parmağı olduğu sanılır. ları, tapındıkları büyük tanrıça kendilerine ya­
30 yıl sonra tapınağın yeniden yapılmasına sak edilince, inançları yüzünden akla, hayale
başlanmış ve Lydia kralları gibi iskender de sığmaz İşkence ve saldırılara uğrayınca Mer­
yapımına büyük bağışlarla katılmıştır. Yunan yem diye karşılarına çıkarılan ve zorla kabul
ve Roma ilkçağı boyunca uygar dünyanın ettirilen tanrısal varlığa Artemis'in bütün nite­
hayranlığını üstüne çeken Artemision barın­ liklerini aktarmışlar, böylece inançlarının özü
dırdığı sayısız rahip ve görevli heyetleriyle korunduğu gibi Meryem Ana'yı yüceltmişler,
başlı başına bir idare haline gelmiş, para bası­ onu da büyük bir ana, büyük bir tanrıça nite­
mı, kredi ve bankacılık işlemlerine önayak ol­ likleriyle dünyada tutulabilen bir varlık olarak
muş ve bu yolda uluslararası bir alışveriş ku­ yaratmışlardır. Onun içindir ki Meryem Ana'
rumu meydana getirmiştir. nın Efes'e getirilmesi, Efes'te Bülbül dağında­
ki tapı yerinde yaşayıp ölmesi olayı bir ger­
Bu dünya harikasının yerinde yeller esmesi,
çek olsun ya da olmasın, Meryem Ana imge­
İngiliz çukuru denilen bir bataklık haline dön­
si Efes'le yakından ilgilidir, Meryem Ana
mesi Hıristiyanlıkla başlayan korkunç bir ça­
Anadolu'nun ve özellikle Efes'in bir yaratısı,
pulculuk hareketinin sonucudur. Aziz Pau-
bir başarısıdır denebilir. Tarihte bir kültür sü­
lus'un Efes'e gelişinde yeni dine karşı dire­ recinin kesintisizce korunmasını başarmak,
nen Efes'tiler Bizans imparatorluğunun yağ­ insanlığa kök salmış birkaç inancın çağlar bo­
macılığına karşı koyamamışlar, zamanla dün­ yunca ve gelip geçen sayısız uluslar, yönetim­
ya harikasının taşları bir bir sökülerek Aya- ler, değişmelere karşın sürdürülmesini sağla­
sofya'nın yapımına yaramıştır. Eşsiz mermer mak uygarlık denilen büyük kavramın bir be­
ve taşların geri kalanı da Efes'teki Sen J a n ki­ lirtisidir. Bu yüzdendir ki Efesli Artemis bu­
lisesinde kullanılmıştır. İki üç yüzyıl önce Bri- gün karşımızda olanca canlılığıyla yaşamakta­
tLh Museum'un Efes'e yolladığı bir arkeolog dır.
grubu da ne bulduysa İngiltere'ye aktarmış,
böylece Artemis'in dillere destan tapınağı bo­ Asia. Okeanos'la Tethys'in sayısız kızların­
yuna taşıp şehri sular altında bırakan Kays- dan biri. Bir kaynağa göre, Asia Titan İape-
tros'un (Küçük Menderes) da yardımıyla kur­ tos'la evlenip Atlas, Prometheus, Epimethe-
bağaların ötüşüp oynaştığı bir batak haline us ve Menoitios'u doğurmuştur. Başka kay­
gelmiştir. naklar bunun Asia değil, Klymene olduğunu
Artemision'da görevli bulunan çeşitli rahip ileri sürerler (Tab. 3).
heyetleri ve tapınağın Ege'nin yaşamındaki Bu Okeanos kızı adını Asya kıtasına ver­
engin rolü üstüne burada daha çok ayrıntıya miştir. Ne var ki Homeros destanlarında Asia
gidemeyeceğimizden Halikarnas Balıkçısı'nın bütün kıtanın değil, yalnız Batı Anadolu'nun
yukarda sözü geçen "Asia Minör" adlı kitabı­ adıdır. Özellikle, İlyada'nın ünlü dizeleri (İl. II,
na başvurulmasını salık veririz. Bu heyetler­ 459 vd.) eski Maionia, yani Gediz ovası için
den Kybele bölümünde de söz edilecektir. kullanılmaktadır.

d) Etkisi. Ana Tanrıçanın bir simgesi olan A s k a l a p h o s . (1) Ares'in oğlu. İtalya'da an­
Efes'li Artemis'in Phrygia'lı tanrıça Kybele latıldığına göre, Aktor'un kızı Astyokhe savaş
kadar etkisi olduğu ve adı ortadan silindikten tanrıyla gizlice sevişir ve Askalaphos'la İalme-
sonra da başka tanrısal varlıkların arkasında nos'u doğurur. Boiotia'da Orkhomenos şeh­
gizli bir yaşam sürdürdüğü bir gerçektir. Arte- rinde hüküm süren bu iki kardeş Troya sava­
mis'i sürdüren en belirli tanrı kişiliği hiç şüp­ şına otuz gemiyle katılırlar (İl. 1 1 , 512-516).
hesiz ki Meryem Ana'dır. A z i z Paulus'u Efes Savaş bitince İalmenos Yunanistan'a dön-

(.1
rnez, Karadeniz kıyılarında bir şehir kurup lır. Destanlar boyunca adı geçen hekimlerin
oraya yerleşir. Askalaphos'la lalmenos Argo- hepsi (İlyada'da Makhaon ve Podaleiros) bu
naut'lar seferine de katılırlar. lalmenos Hele- Paian tanrının oğulları ve öğrencileri sayıldı­
ne'nin talipleri arasında yer alır. ğına göre, Asklepios'un da karışık bir serü­
ven sonucunda Apollon tanrıdan doğmuş ol­
(2) Yeraltı ırmaklarından Akheron'un oğlu.
ması bir rastlantı değildir.
Persephone ölüler ülkesine indiği zaman H a -
des tanrıçaya oruç tutup hiçbir şey yemezse
(1) DOĞUŞU. Thessalia kralı Phlegyas'm
gene yeryüzüne dönebileceğini söylemişti.
Koronis adlı bir kızı vardır. Apollon'la sevişir
Ama Persephone dayanamayıp bir nar ısır­
ve ondan gebe kalır, ne var ki tanrının dölü­
mış, Askalaphos da bunu görmüş, gitmiş,
nü karnında taşırken Arkadya'dan gelme bir
Hades'e haber vermiş, Persephone'nin anası
yabancıyı da yatağına alır Koronis. Bu olayı
Demeter de öfkesinden onu gece kuşuna çe­
tanrıya kutsal kuşu kuzgun haber verir, tanrı
virmiş. Başka bir anlatıma göre, Demeter As-
da öfkesinden bembeyaz olan bu kuşun tüyle­
kalaphos'u kocaman bir kaya ile ezmiş de,
rini karaya boyar. Şair Pindaros bu masalı
Herakles Hades'e indiği zaman bu kayayı
benimsemez, ışık tanrı Phoibos Apollon'un
kaldırmış. Askalaphos o zaman bir gece kuşu
olayı kendi gözüyle gördüğünü ile süreri Ko-
oluvermiş.
ronis korkunç bir cezaya çarptırılır: Bir odun
Askanios. Aineias'la Kreusa'nın oğlu (Tab. yığınının üstünde diri diri yanacaktır. Alevler
17). Başka bir kaynağa göre, Askanios Tro- Koronis'i yalamaya başlar, kadın can vermek
ya'da doğmamış, babası İtalya'ya göçtükten üzeredir ki, Apollon kanından olan çocuğun
sonra Lavinia'dan olmuştu. Oysa efsanelerin yok olmasına katlanamaz, ölünün karnından
çoğu Aineias'ın Troya yangını sırasında ba­ dölünü çıkarır ve büyümesi için at adam Khe-
iron'a teslim eder. Bu olay hekim tanrının
bası Ankhises'i omuzlarına alarak ve Askani-
son anda kurtarıcı olarak yetişmesinin simge­
os'u elinden tutarak kaçtığını anlatırlar.
sidir. Asklepios'a hekimlik sanatını öğreten
Vergilius'un "Aeneis" destanında Askanios
Kheiron doğanın içinde yaşayan, doğanın sır­
(Lat. Ascanius)'tan uzun boylu söz edilir. As-
larına ermiş bir varlıktır. Sağlığın kaynağı da
canius babasının biricik umudu, büyükannesi doğada olduğuna göre Kheiron'un açık hava­
tanrıça Aphrodite'nin gözbebeği, sevimli bir da, güneşin altında, şifalı sulardan ve otlar­
delikanlıdır. Aeneas öldükten sonra Ascanius dan faydalanma yollarını bilmesi şaşılacak bir
Latin'lere kral olur, Etrüsk'lere karşı savaşa şey değildir.
girişir ve babası Lavinium şehrini kurduktan
otuz yıl sonra kendisi Alba Longa'yı kurar.
Lavinia'nın kurduğu bir düzen sonucunda As- ( 2 ) E F S A N E S İ VE S A N A T I . Asklepios böyle­
canius Latin'lerin hışmına uğrar ve Alba kral­ ce usta bir hekim olarak yetişir, hekimliğin ve
lığı Lavinia'nin oğlu Silvius'a kalır. cerrahlığın bütün bilgilerin edinir, ama bu­
nunla da kalmaz ölüleri diriltmek yoluna bile
Aeneis'te Ascanius'un başka bir adı lu-
sapar. Bunun sırrını efsane şöyle açıklar:
lus'tur. Roma'ya imparatorlar veren İulii so­
Tanrıça Athena Gorgo canavarı öldüğü za­
yu (İulius Caesar da bu soydandır) Aeneas'ın
man bedeninden akan kanı toplamış ve Ask-
oğlundan ve dolayısıyla tanrıça Venus'tan
lepios'a vermiş. Gorgo'nun sağ tarafındaki
gelmekle övünürdü.
damarlarda dolaşan kan zehirli, sol tarafında­
Asklepios. Yunan dünyasında hekim tanrı ki damarlardaki ise faydalıymış. Bu şifalı kanı
olarak büyük bir ünü olan ve Roma'lıların da Asklepios ölüleri diriltmek için kullanırmış.
Aesculapius adıyla benimseyip tapındıkları Epey adam da diriltmiş, bunların arasında
Asklepios, Apollon'un oğludur (Tab. 5). H o - Kapaneus, Lykurgos, Minos'un oğlu Glaukos
meros destanlarında Apollon ordulara veba, ve Theseus'un oğlu Hippolytos da varmış
kıran salan olumsuz, korkunç bir güç diye (Phaidra). Zeus doğal düzeni bozan hekim
canlandırıldığı gibi, iyileştirici, derde deva bu­ tanrının bu aşırı gücünden kuşku duymaya
lan tanrı anlamındaki Paian ek adıyla da anı- başlamış, bu haddini bilmezliği cezasız bırak-

d'A
mamış, Asklepios'un üstüne bir yıldırım sal­ vermiş, yağmur yağmış, yazının özü böylece
mış, yakmış, yok etmiş onu. Ama Apollon da ota karışmış ve her derde deva sarmısak
oğlunun öcünü almış, Zeus'a yıldırımı bağış­ meydana gelmiş.
layan Kyklop'ları öldürmüş, sonra da oğlu
Asopos. Korinthos körfezine dökülen Pelo^
Asklepios'u gökte burçlar arasına yerleştir­
ponez ırmağı; bütün ırmaklar gibi Okea-
miş. Bir süre de ayrılmış Olympos'tan (Ad-
nos'la Tethys'in oğlu sayılır. Metope adlı bir
metos).
ırmak kızıyla evlenip iki oğluyla yirmi kızı
Asklepios sanatını kızı Hygieia (Yun. sağlık olur. Bunlardan Aiginia'yı (Tab. 21) Zeus
anlamına gelir) ve Asklepiades (yani Asklepi- kartal biçimine girerek kaçırır. Korinthos kra­
os oğulları) diye sıkı bir lonca düzeni içinde lı Sisyphos olayı Asopos'a haber verir, o da
birleşen hekimlerin aracıyla ilkçağ sonuna öfkesinden taşıp bölgeyi altüst eder. Zeus ce­
dek sürdürmüş bir tanrıdır. Öyle ki, hepsi ha­ za olarak Sisyphos'u Hades'e atar, ırmak
lefleri, rahipleri, oğulları sayılan yaşamış h e ­ tanrının üstüne de yıldırım salıp sularını geri
kimler bile onun efsanelik kişiliğinden fayda­ çekmeye zorlar (Sisyphos).
lanmışlardır. Örneğin Kos (Istanköy) adasın­
da hekimlik yapan Hippokrates'in bile haya­ Asterie. Titan çifti Koios'Ia Phoibe'nin kızı,
tının ne kadarı gerçek, ne kadarı masal bilin­ Perses'in eşi ve Hekate'nin anası (Tab. 4).
mez bugün. Zeus Asterie'ye âşık olup onu kovalamaya
başlar. K ı z da bıldırcın biçimine girip habire
( 3 ) T A P I N A K L A R I . Asklepios tanrının tapı­kaçar, sonunda kendini denize atıp kayalı bir
naklarına " Asklepieion" denir. Bunlardan en ada haline gelir. Bıldırcın anlamına gelen Yu­
ünlü birinin eski Pergamon, bugünkü Berga­ nanca ortyks kelimesinden bu adaya Ortygl.ı
ma'da bulunuşu hekim tanrıya adanmış bu denmiş. Sonraları Asterie'nin kız kardeşi Le
tapınak hastanelerin ne biçim yerler olduğu­ to Apollon'la Artemis'i bu adada doğurmuş
nu bize açık açık göstermektedir. Ortygia adasının Delos'un eski adı olduğu ile­
Yunanistan'da en ünlü Asklepios tapınağı ri sürülür (Artemis).
Epidauros'tadır. Bugün bile kullanılmakta
olan tiyatrosu büyük heykeltıraş Polyklei- Astraia. Bazı mythos yazarlarına göre Ze-
tos'un planlarına göre yapılmış. Hiçbir Askle- us'la Themis'in kızı. Namuslu ve erdemli bir
pieion Bergama'nınki kadar yaygın ve çok bakire olan Astraia dünyanın altın çağlar ya­
yönlü değildir. Hellenistik çağda kurulmuş şadığı dönemde insanlar arasında kalırmış.
olan bu kutsal alan Asklepios'tan başka tanrı­ Ama ahlaksızlık yeryüzünde artınca, Astraia
ça Hygieia'yı ve herhalde Asklepios kültün­ kız kardeşi Pudicitia (Utanç) ile birlikte gökyü­
züne çıkmış ve Bakire burcu olmuş. Daha
den önce Anadolu'da bulunan Telesphoros'u
çok Latin yazarlarında adı geçer.
bir araya getirmekte, ilkçağda şifalı su, iyi ha­
va, kaplıca gibi f i z i k tedavilerin yanıbaşında Astyanaks. Hektor'la Andromakhe'nin oğ­
telkin, eğlence ve kültür yoluyla hekimliğin lu. Adını Homeros, ünlü çiftin batı kapıların­
ne kadar ileri gittiğini göz önüne sermekte­ da buluştukları sırada şöyle açıklar (İl. VI,
dir. Anadolu'ya özgü bir nitelik taşıyan bu 399 vd.):
Asklepieion'un başka hiçbir yerde benzeri ol­
Andromakhe karşıladı Hektor'u
madığı gibi, ne hazineler sakladığı da büsbü­ dadı da arkasından geliyordu,
tün ortaya çıkmış değildir. Simgelediği tüm memedeki yavrucağızı taşıyordu kucağında,
tedavi anlayışının ve yönteminin izlerine olsa Hektor'un gözbebeğiydi o,
olsa Selçuk ve Osmanlı çaglarındaki benzeri ışıldayan yıldıza benziyordu,
yapıtlarda rastlanır. Hektor Skamandros'lu derdi ona,
Anadolu Asklepios efsanesine de bir katkı­ başkaları Astyanaks, şehrin kralı, derdi,
îlyon'u tek başına koruyan Hektor'du da
da bulunmuştur: İnsanları i y i ede de ölüme
ondan
meydan okuyan Asklepios'u Zeus yıldırımıyla
yere serince, ünlü hekimin son deminde yaz­ Bebek babasının sorguçlu tunç tolgasnıdan
dığı bir reçete oradaki bir otun üstüne ditft) ürküp ağlamaya başlayınca, Hektor onu kol

ı.l
kollarına aılır ve bir gün babası kadar ünlü olması kavram Türkçemizde en iyi "gaflet" sözcü­
İçin yakarır. ğüyle karşılanabilir, ne var ki derin dinsel a n ­
Hektor'un ölümünden sonra, Andromakhe lamı ve insanlık dramında bu kavramın oyna­
sevgili kocasına yaktığı ağıtta Astyanaks'm dığı büyük rol gene de yansıtılmış olmaz. En
yetim olarak çekeceği çileyi tasarlayıp dile iyisi Yunan kaynaklarının kavramı nasıl ta­
getirir. Oysa onunla bile kalmaz, Akha'lar nımladıklarına bakmaktır. İlkin Homeros'u
Troya'yı yangına verdikleri gece yiğitlerden alalım. İlyada destanının asıl konusu Akhille-
biri (Odysseus ya da Akhilleus) Hektor'un ço­ us'la Agamemnon arasındaki kavga sona
cuğunu surlardan aşağı atıp öldürür (Andro- erince, krallar kralı hata ettiğini kabul eder ve
makhe). şöyle der (İl. XIX, 85):

At-Adam. Bkz. Kentauros. Akhalar sık sık söylediler bana bunu,


bana çıkıştılar, ama suçlu değilim ben,
Atalante. Arkadya (ya da Boiotia) bölgele­ Zeus, Kader, karanlıkta yürüyen Erinys
rinde Artemis'i simgeleyen bir avcı kız. Ar- o toplantıda çeldiler aklımı,
düşürdüler kötü bir çılgınlığa (Ate)
kas'm torunu, Lykurgos'un oğlu olan babası
aldığım gün Akhilleus'un onur payını,
lasos erkek çocuğu olsun istermiş, Atalante benim elimden ne gelirdi ki?
kız olarak doğunca, onu bir dag başına bırak­ Tanrı getirir her şeyin sonunu.
mış. Bebeği bir dişi ayı emzirmiş, sonra da İnsanları şaşırtan çılgınlık büyük kızıdır
avcılar alıp büyütmüşler, yaman bir avcı ola­ Zeus'un,
rak yetişmiş Atalante, koşuda kimse geçe- uğursuzun inceciktir ayakları, basmaz yere,
mezmiş o n u . Ama kız oğlan kız kalmak iste­ konar insanların kafalarına, bela olur,
diği içindir ki, ırzına geçmeye yeltenen iki at onu bunu alır ağının içine.
adamı öldürdükten sonra, taliplerini kendisiy­ Bir gün Zeus'u bile şaşırttı o,
insanlardan, tanrılardan üstün Zeus'u
le koşuda yarışmaya zorlar, hepsini geçer ve
sonra da kargısıyla vurur öldürürmüş. Kaly- Ate Zeus'u bile aldatmıştır: Tanrı Mykene
don avına da katılıp orada büyük bir başarı krallığını Perseus'un ilk doğacak olan torunu­
kazanmış olan Atalante'yi Melanion ( y a da na vereceğini söyledi ve bunun Herakles ola­
Hippomenes) yenmiş, koşuya başlamadan cağını sandı, oysa Hera'nın bir oyunuyla H e -
önce yanına üç altın elma almış (bunlar Aph- rakles'ten önce Eurystheus doğdu ve yiğit
rodite'nin Kıbrıs'taki tapınağından, ya da Ba­ böylece bu akrabasına kul, köle olmak zorun­
tı Kızlarının bahçesinden gelmeymiş), Atalan- da kaldı. Zeus Ate'nin bu düzenine kızarak
te'nin yaklaştığını görünce elmalardan birini onu saçlarından tutup tiksintiyle atar Olym-
yere düşürür, kız da dayanamaz, eğilip top­ pos'tan aşağı, Ate de gelir yerleşir insanların
lar, böylece geri kalırmış. Melanion yarışı ka­ arasına.
zandıktan sonra, Atalante'yle evlenmiş, ama Ate Kader'in elinde bir oyuncaktır ve insa­
bir gün av dönüşü karı-koca Zeus'un (ya da na kendi eliyle bilmeden, istemeden nice ni­
Kybele'nin) tapınağına girmişler, orada seviş­ ce suçlar işletir. Yunan tragedyasının başlıca
mişler. Bu saygısızlığa içerleyen tanrılar ikisi­ yürütücüsü bu amansız tanrıçadır. Oidipus
ni de aslana çevirmişler (Meleagros). babası Laios'u öldürüp anasıyla evlendiğini
bilmez, Kaderce bile bile aldatılmış, şaşırtıl-
Ate. Eski Yunan düşününe özgü soyut bir mıştır. Aiskhylos'un "Persler" tragedyasında
kavram ve onu simgeleyen dişi cinsten tanrı­ Kserkses de Ate'nin kurbanı olur. Ate kralı
sal bir varlık. Hesiodos'a göre Ate, kavga bütün ordusuyla Boğazları geçmeye kandırır,
tanrıça Eris'ten doğmuştur. Akıl, insanın ger­ Salamis'te ordu kırılınca imparatorluk çöker,
çeği olduğu gibi görmesini, iyiyi kötüden suç işlenmiştir, geri dönüş yoktur. Ate böyle­
ayırt etmesini sağlayan yetidir. Aklı başından ce gözü kararıp suç ve günah işlemiş bahtsız
alınır, gözü karartılırsa, aldanır, basireti bağ­ - çoğu kez tanrıların lanetine uğramış - kişiyi
lanır ve gaflete düşüp hata işler, suç işler, gü­ öç tanrıçaları Erinys'Ierin eline bırakır. Kişi
nah işler. Bunun sonucunda da cezaya çarpı­ kurtulacağına, daha beter batar. Çıldırır ya
lır. Çağdaş dillerde karşılığı zor bulunan bu da canına kıyar. Bir tanrı onu suçundan arın-

<rl
dırmak yolunu bulamazsa, yeraltında da kur­ lamamakta, ürünleri de ancak onun kafalın
tuluş yoktur onun için. İşle böyle zalim olarak dan çıkabilmektedir. Bu kavram ve düşünceyi
canlandırılmıştır Kader ve onun yardımcısı şöyle dile getirir Hesiodos (Theog. 886 vd.):
Ate Yunan efsanesinde (Erinys'ler).
Tanrı/arın kralı Zeus ilk eş olarak
Bir efsaneye göre, tanrı Zeus'un öfkelene­
Metis'i, bilge tanrıçayı seçti kendine.
rek yeryüzüne attığı belalı tanrıça Anado­
Metis en çok şey bilendir
lu'nun Phrygia bölgesindeki bir tepeye düş­
bütün tanrılar ve ölümlüler arasında.
müştür. Ate tepesi (Gaflettepe) adı verilen bu
Ama bu tanrıça tam doğuracağı sırada
tepenin üstüne sonraları İlos İlion kentini kur­
çakır gözlü Athena'yt.
muştur. İlion (Troya)'un başına gelen bütün
Zeus Toprağın ve Göğün öğütlerine uyarak
belalar bundandır (îlos, Palladion).
sevdalı sözlerle aldatıp eşini
Athamas. Yeller tanrısı Aiolos'un oğlu Boi- yuttu, gövdesinin içine aldı onu.
otia kralı Athamas bulut tanrıça Nephele ile İkinci süreç olarak Athena'nın Zeus'un ka­
evlenir, Phriksos'la Helle adlı biri oğlan, öbü­ fasından çıkması şöyle anlatılır (Theog. 924
rü kız iki çocuğu olur. Athamas Nephele'yi vd.):
boşar, Kadmos'un kızı İno Nephele'nin ço­
Ve Zeus çıkardı bir gün kendi kafasından
cuklarını kıskanır, ülkede meydana gelen bir
çakır gözlü yaman Athena'yi
kıtlığa son vermek için kocasını Phriksos'u o dünyayı birbirine katan tanrıçayı,
kurban etmeye zorlar. Nephele bunu önler o hiç yorulmadan orduları yöneten,
ve çocuklarını altın postlu bir koç üstünde o cenk ve savaş bağrışmalarından hoşlanan
Karadeniz'in Kolkhis ülkesine kaçırır. Ama yüceler yücesi sayılan tanrıçayı.
yolda Helle denize düştüğünden Boğazlara
( 2 ) A D İ V E E K A D L A R I . Zeus'un kızı v e ı » n
Hellespontos (Helle denizi) denmiştir (Phrik-
iki, Olympos tanrısının biri olan Athena
sos, Helle).
(Tab. 5) çoğu zaman ik adla, yani Pallas A
Bir anlatıma göre, Athamas'a karşı büyük
thena diye anılır. Athena adinin kökeni bilin
bir hınç besleyen tanrıça Hera onu delirtmiş.
medigi gibi, Pallas'm kaynağı da tartışma ko­
Deliren Athamas kendi oğullarından birini öl­
nusudur. Pallas adlı bir Titan vardır, adının
dürmüş ve karısı tno'yu da öldürmek için ko­
Yunanca; "pallo", kargı sallamak, atmak an­
valamaya başlamış. İno kaçarak deniz kıyısı­
lamına gelen bir kökenden türemiş olduğu
na varmış ve öbür çocuğuyla birlikte denize
sanılır; ayrıca bir efsanede tanrıça Athe-
atlamış. Sulara karışan İno sonradan bütün na'nın Pallas adında Attika'lı bir devi öldür­
gemicilerin fırtınaya tutulunca imdadına ko­ düğü de anlatılır (Pallas); Athena'nın ek adı
şan bir deniz tanrıçası olmuş. Odysseus'u bu devlerle ve kargı sallamakla ilgili midir? B i -
kurtarmakta da büyük bir rol oynayan (Od. lindiği gibi, bir efsaneye göre, tanrıça Athena
V, 333 v d . ) İno'ya Leukothea ( A k tanrıça) da babası Zeus'un kafasından silahlı ve elinde
denir (İno). Athamas, İno, Phriksos tragedya­ kargısı olarak çıkmıştır. Yoksa Pallas ek adı,
lara konu olmuşlar ne var ki bu tragedyalar kız oğlan kız anlamına gelen bir sıfattan mı
yitik olduğundan, hangi efsaneleri nasıl işle­ türemedir ve Pallas Athena mı anlaşılmakta­
dikleri belli değildir (Argonaut'lar). dır? Bunu bugün kesinlikle saptamak güçtür.
İlyada'da Zeus sevgili kızına "Tritogeneia" di­
Athena. ( 1 ) D O Ğ U Ş U . Zeus Olympos tanrı­
ye seslenir, Triton'dan dogma anlamına gele­
larının egemenliğini kurduktan sonra ilkin
bilen bu ad da açık değildir, deniz tanrısı Tri-
Okeanos kızı Metis tanrıçayla birleşir (Tab.
ton'la Athena'nın bir ilişkisi yoktur görünür­
9). Metis Yunanca akıl, us, düşünme gücü
de, Amphitrite ve Triton adlarında geçen bu
demektir. Tanrılar tanrısının kendine ilk eş
"trit" kökeni denizin uğultusunu yansıtan bir
olarak Metis'i seçmesi anlamlıdır, ama onu
ses benzetmesi olabilir, ama Athena'nın de
gebe bıraktıktan sonra dölüyle birlikte kendi
nizle tek ilişkisi, anası Metis'in bir Okeanos
gövdesine alması daha da derin bir anlam ta­
kızı oluşundandır. Acaba Tritogeneia adı bu
şır: Akıl gücü ve ancak onun aracıyla elde
na mı çağrışımdır?
edilebilen dünya egemenliği baştanrıdan ayrı-
Sıfatları daha belirgin anlamlıdır: Aigis kal­ nelope'ye, Nausikaa'ya yapacağı işi, benim­
kanını taşıyan "aigiokhos" (Aigis), gök gözlü, seyeceği davranışı esinlemek için bin bir kılı­
çakır gözlü "glaukopis" sıfatı tanrıçanın en ğa girer, Mentes olur, Mentor olur, bir genç
sevdiği kuş olan "glauks", baykuşla ilgili gö­ kız, bir küçük çocuk olur, ama her an varlı­
rülmüştür, olabilir; son olarak "obrimopatre" ğıyla oluşu etkiler yönetir. Odysseus'a karşı
babası güçlü olan sıfatı doğrudan doğruya davranışında da tutarlı bir duygusu belirir tan­
baştanrı Zeus'un kızı oluşundandır. rıçanın: Çok çile çekmiş yiğide acır, bunca
akıl ve dirayetin boşa gitmesini istemez, İlya-
( 3 ) N İ T E L İ Ğ İ VE E F S A N E L E R İ . îlyada'dada'daki
A- tutumunun tam tersine hakkın üstün
thena bir savaş tanrıçası olarak çıkar karşımı­ gelmesini ister. Onun içindir ki destan boyun­
za, ama taraf tutar, Akha'lardan yanadır, A- ca Athena'nın kılavuz rolündeki eylem ve
khilleus, Diomedes, Odysseus ve Menelaos'u davranışlarının, konuşmalarının anlatımına
her fırsatta korur, Troya'lı yiğitlere karşı pis doyum olmaz, tanrıça bu sevimli rolüyle baş­
pis düzenler kurmaktan hiç çekinmez. Aslın­ ka destanlara, şiirlere girmiş, denebilir ki H o -
da çirkin bir rol oynar îlyada'da, bu erdem meros Odysseia'da Odysseus tipini yarattığı
tanrıçası hiç haktan yana görünmez, davra­ gibi Athena tipini de yaratmış ve ölümsüzleş-
nışları hep hırs ve tutkuların etkisiyle olur: At- tirmiştir.
hena'nın Hera ve Poseidon'la birlikte babası
Zeus'u nasıl zincire vurmak istediği anlatılır (I, Pallas Athena'nın efsaneleri o kadar çok
400), sevmediği, kendisine rakip gördüğü değildir, kız oğlan kız oluşu ve bu niteliğini yi­
Aphrodite ve Ares'e karşı turumu insafsızdır, tirmekten çekinmesi, huylanması tuhaf bazı
yenilip yaralanmalarına yardım eder, sonra masalların dogmasına yol açmıştır (Erikhto-
da yüksekten bakar onlara, babası Zeus karşı­ nios, Aglauros). Odysseus'u tuttuğu gibi Ar-
sında da atıp tutar, onu eleştirmekten çekin­ gonaut'ları da tutar ve Argo gemisinin yapıl­
mez: Akhilleus'Ia Hektor arasındaki savaşta masına yardım eder (Argonaut'lar). El işçili­
ölüm kur'asını çekecek olan Zeus'u şöyle et­ ğini ve el sanatlarını koruyan tanrıça olarak
kiler ( İ l . X X I I , 127 vd.): Arakhne efsanesinde rol oynar (Arakhne).
Atina'nın kurucusu ve koruyucusu olarak tan­
Ne diyorsun kara bulutlu babam, ak rıçanın oynadığı rol de ilginçtir; Attika ilinin
yıldınmlı! ve Atina şehrinin tanrıçası olma hakkını şöy­
Kaderi çoktan belli, ölümlü bir adamdır b u , le kazanmış diye anlatılır: Poseidon tanrıyla
kaçırmak mı istersin onu canlara kıyan Pallas Athena bu yetkiyi kazanmak için yarış­
ölümden?
maya girmişler, Olympos tanrılarını da yargıç
Yap yapacağını ama, biz tanrılar
olarak almışlar: Poseidon Atina akropolünün
onaylamayız yaptığını.
üstünde tuzlu bir göl meydana getirmiş, A-
Kızının bu sert çıkışlarına yumuşakça karşı­
thena ise bir zeytin ağacı. Tanrılar, zeytin
lık verir tanrıların babası, uyar isteklerine, gü­
ağacını tuz gölünden daha yararlı bularak yet­
ler, okşar onu. Ve burada Athena Deiphobos
kiyi Athena'ya bağışlamışlar, böylece Athena
kılığına girerek aldatır Hektor'u ölüme sürük­
bölge ve kentin yönetimini elde etmiş.
ler(Hektor, Deiphobos).
Odysseia'da Athena'nın rolü bir başkadır Başka şehirler de Athena'yı koruyucu tanrı­
ve anlamlıdır: Zeus'un kendi ağzından duyu­ ça olarak benimsemişlerdir, bunların başında
yoruz ki Odysseus "ölümlülerin en üstünüdür Troya gelir. Troya'nın en büyük, en eski ve
akıldan yana", bu akıllı adamı akıl ve erdem kutsal tapmağı bugün de kalıntıları görülen
tanrıçası Athena tutar, tutması da doğal gö­ Athena tapınağı olduğu gibi, tanrıçanın tah­
rünür, îlyada'da Zeus'un oynadığı yönetici tadan yapılmış ve Pallaidon diye anılan hey­
rolü, Odysseia'da Athena oynar: Odysse- keli şehir varlığının simgesi sayılırdı. Bundan
us'un da, bütün ailesinin de kaderi onun elin­ ötürüdür ki Palladion'un kaçırılmasıyla ilgili
dedir, ne kadar olay, eylem ve konuşma var­ birçok efsaneler doğmuştur (Palladion).
sa, hepsi Athena'nın buyruğu, kılavuzluguyla Pallas Athena'nın kültü en ilginç biçimiyle
olur, tanrıça Odysseus'a Telemakhos'a, Pe- Atina'nın klasik çağında kendini göstermiştir.
Tanrıçanın onuruna düzenlenen Panathenai miş, onu merkez adaya bir kaleye yerleştir
bayramı Hellen dünyasında hem din, hem de miş ve beş kuşak erkek çocuk yetiştirimiş
kültür ve sanat bakımından büyük bir yer tut­ onunla birlikte. Tanrı sonra adayı on bölgeye
muş, Parthenon ve onun kabartmaları gibi bölmüş, en büyük oğlu Atlas'ı hepsinin kralı
ilkçağın en değerli yapıtlarının bazılarını esin­ olarak öbür oğulları arasında dağıttığı bölge­
lenmiştir. lerin başına getirmiş. Atlantis bitkileri, hay­
vanları ve özellikle madenleriyle çok zengin
Atlantis. Yunan ilkçağında mythos yaratma bir ülkeymiş: altın, bakır, demir ve "oreikhal-
işine koyulmamış hiçbir yazar yoktur. Filozof­ kos" (yani dag bakırı) diye ateş gibi parlak bir
lar bile bu çabaya katılırlar, en başta da Pla­ madeni varmış; yöneticiler surlar, köprüler,
t o n . Bazı diyologlarınm sonunda, gerçekdışı kanallar ve tünellerle bezenmiş kentler, li­
ve gerçeküstü bir düzeni örnek olarak göster­ manlar kurarak ülkeyi son derecede uygar bir
mek için canlandırdığı öbür dünya efsaneleri hale sokmuşlar. Ülkenin sosyal yapısı, asker­
bir yana, Timaios ve Kritias diyaloglarında, lik durumu üstünde durup, başkentte yılda bir
başka hiçbir kaynakta izine rastlanmayan bir yapılan bir törene ve bu tören sırasında kesi­
yitik ülke masalı uydurur. Bunu niçin yapar? len boğa kurbanlarına değindikten sonra,
Timaios'ta Atina'lı devlet adamı ve şair So- Kritias diyalogu birdenbire kesilir. Ancak Ti-
lon'un Mısır'a gidişi anlatılır, Nil deltasında maios diyalogunda Mısırlı rahibin ağzından
bulunan Sais kentinin rahipleriyle konuşur öğrenilen Atina'nın dokuz, on bin yıl önce
Solon, biri ona şöyle der (Tim. 22 b): bu ülkeyle savaşa giriştiğidir. Atlantis fazla
güç kazanmış ve Akdeniz'in büyük uluslarını
— Ey Solon, Solon, siz Hellen'ler hep ço­ köle durumuna sokacak bir saldırıya geçmiş
cuk kalırsınız, yaslanmış bir tek Hellen yok­ de, Atina hem kenefini, hem de bütün kom­
tur. şularını tek başına kurtarmış bu afetten. Ne
T- Ne demek istiyorsun? var ki, bir gece deprem Atlantis'i haritadan
— Ruhunuz genç hepinizin, çünkü eski bir şilince, Atina'nın oraya gönderdiği ordu At-
geleneğe dayanan ne bir görüsünüz var, ne de lant'larla birlikte yok olur. Atina'nın bu eski
zamanla kocalmış bir bilginiz. tarihi üstünde hiçbir bilgisi olmayışı, bu ünlü
Bu sözün doğruluğu en iyi mythos'ta görü­ olayı bir Mısır'lı rahibin ağzından öğrenmesi
lür, zaman kavramı bilmez mythos, tarih dışı bütün öyküyü Platon'un uydurduğu kanısını
insan gerçeklerini yansıtmak, canlandırmak uyandırmakla beraber, insanda tuhaf bir izle­
ve Atina devletine dokuz bin yıl öncesine ka­ nim bırakmaktadır. Hiçbir zaman çözüleme­
dar uzanan bir tarih yaratmak hevesine kapıl­ miş bu gizdir ki, Timaios ile Kritias diyalogla­
mış olsa gerek. Her neyse, günümüze dek ro­ rının ütopya, yani hayal beldeleri anlatan öy­
manlara, filmlere konu olan ve tarihçilerle küler arasında özlü bir yer tutmasına yol
coğrafyacıların üstünde kafa patlattıkları At- açar.
lantis efsanesi, Timaios diyalogunda başla­
yıp, bitmemiş Kritias diyalogunda yanda kalı­
yorsa da, şöyle özetlenebilir: Atlas. (1) Titan lapetos Okeanos kızı Klyme-
Atlantis, Batıda Herakles sütunları (Cebeli­ ne (başka bir kaynağa göre Asia) ile evlenir
tarık) yoluyla Akdeniz'den Okeanos'a çıkıldı­ ve Atlas, Menoitios, Prometheus, Epimen-
ğı yerde karşılaşılan büyük bir ada ve çevre­ theus diye dört oğlu olur (Tab.3). İki tanrı ku­
sindeki takımadalara verilen admış. Korkunç şağı arasında bulunup Olympos'lulara baş
depremler sonucunda suların altına gömülen kaldıran bu dev yapılı yaratıklara eserlerinde
bu ada bir zamanlar Libya ile Asya'nın bir özel bir yer ayıran Hesiodos Theogonia'da
arada kapladıkları alandan daha yaygınmış. (Theog. 507 vd.) onları şöyle tanımlar-.
Dünyanın kuruluşunda tanrılar yeryüzünü
lapetos aldı Klymene 'yi,
aralarında paylaşırken, Atina, tanrılardan A-
güzel topuklu Okeanos kızını,
thena ve Hephaistos'a, Atlantis de Posei- girdi onunla gerdeğe ve bir oğlu oldu:
don'a düşmüş. Atlantis yerlilerinden Eue- Azgın yürekli Atlas tanrı.
nor'un bir kızı varmış. Poseidon, bu kızı sev- Çılgınlığı ve aşırı gücü yüzünden
Atlas zorlu bir baskı altında kaldı: Belli ki Homeros Atreusogullarının başına
Dünyanın bittiği bir yerlerde, kuşaktan kuşağa süregelen laneti bilmiyor,
güzel sesli akşam perilerinin karşısında daha doğrusu tragedyanın vazgeçilmez konu­
dimdik durup ayakta tutuyor göğü
su olan suç ve lanet zincirlemesi destandan
başı ve yorulmaz kolları üstünde.
Akıllı Zeus'un ona ayırdığı kader bu. sonra efsaneye katılmış bir motiftir. Atreuso-
gulları efsanesi bu ilenme sürecinin en parlak
Homeros'a göre, Atlas göğü değil d e , "ye­
örneklerinden biridir. İ l k lanetleme Pelops'la
ri, göğü birbirinden ayıran direkleri" taşır
başlar: Atreus'la Thyestes babaları Pelops'un
omuzlarında (Od. 1,54). Herodotos Atlas'ın
bir nympha'dan olan oğlu Khrysippos'u ana­
K u z e y Afrika'da bir dag olduğunu söyler ( I V ,
ları Hippodameia'nın yardımıyla öldürürler.
184). Bu dag şöyle meydana gelmiş: Perseus
Pelops iki oğluna lanet okur, onları sürer. At-
Gorgo'yu öldürdükten sonra, Atlas'a canava­
reus'la Thyestes Mykene'de kral Sthene-
rın kafasını göstererek onu bir kayaya çevir­
los'un yanına sığınırlar. Sthenelos'un oğlu
miş.
Eurystheus döl bırakmadan ölünce, bir tanrı
Atlas'ın çok çocuğu olmuş: Pleione'den sözü Mykene'lilere Pelopsogullarından birini
Pleiade's ve Hyades kızları, Hesperis'ten Hes- kral olarak seçmeyi buyurur. İşte o andadır
perid'ler, yani akşam perileri. Dione ve Kaly- ki, iki kardeş arasında rekabetten doğan kor­
pso da onun kızları olarak gösterilir. kunç bir kin ve nefret başlar. Her biri ötekini
Atlas Herakles efsanesinde de rol oynar ortadan kaldırıp yerine geçebilmek için iğ­
(Herakles). renç düzenler kurar. Atreus'un sürüsünde
(2) Atlantis'in yöneticisi. İapetos oğlu Atlas egemenlik simgesi altın postlu bir koyun var­
ile hiçbir ilişkisi olmasa gerek (Atlantis). dır, bu hayvanı Artemis'e kurban etmeye ant
içtiği halde, sözünde durmaz ve pöstekiyi
Atreus. Pelops'la Hippodameia'nın oğlu, kendine saklar. Ne var ki Thyestes Atreus'un
Thyestes'in kardeşi, Homeros destanlarında karısı Aerope'yi ayartır, kadın da altın postu
Atreusogulları diye anıları Agamemnon'la gizlice kocasından aşırıp âşığına verir. Myke-
Menelaos'un babası (Tab. 14 ve 15). Atreus ne'liler kardeşlerden hangisini kral seçecekle­
ve Atreuso§ullarının hayat hikâyesi destanla­ rini tartışınca, Thyestes hangisi altın postu çı­
ra da, tragedyalara da sonsuz bir konu kay­ karabilirse diye öneride bulunur. Pöstekinin
nağı olmuştur. İnsanlık dışı eylem ve tüyler çalındığını bilmeyen Atreus şartı kabul eder.
ürpertici faciaları canlandıran bu öyküler Y u - Thyestes altın postu ortaya koyup kral seçi­
nan mythos'unun başlıca efsane çemberlerin­ lir. Ama Zeus Atreus'a düşünde Hermes'i
den biridir. gönderir; gerçek kralın başka bir tanrı işma-
Atreus'a değgin i l k kaynağımız H o m e - rıyla seçilmesi konusunda Thyestes'le anlaş­
ros'tur. llyada'da (İl. II, 100 vd.) Agamem- masını buyurur; güneş yolunu değiştirirse At-
non'un kral değneği şöyle tanımlanır: reus'un kral olacağını, yoksa Thyestes'in
tahtta kalacağını bildirir Hermes. Bu kez de
Güçlü Agamemnon, elinde değneği, kalktı.
Hephaistos yapmıştı didine didine o Thyestes şartı kabul eder, ama o akşam gü­
değneği, neş doğuda batacak olur. Tanrıların Atreus'u
vermişti onu Kronos oğlu kral Zeus'a, tuttukları, krallığı ona verdikleri besbellidir.
Zeus da Argos'u öldüren yol gösterici Atreus tahta çıkar çıkmaz, Thyestes'i kovar.
Hermes'e vermişti, Ama daha sonra karısı Aerope ile kardeşi
atları kamçılayan kralPelops'a vermişti o arasındaki gönül macerasını öğrenince büs­
da, bütün çileden çıkar, kardeşiyle barışır gibi
Pelops da erlerin güdücüsü Atreus'a olur, onu Mykene'ye çağırır. Tyestes'in üç
vermişti,
çocuğunu doğrar, pişirir ve babalarının önü­
Atreus da bol sürüsü olan Thyestes'e
bırakmıştı ölürken, ne koyar. Tyestes farkına varmadan kendi"
Thyestes de onu, taşısın diye, çocuklarını yer. Derken Atreus çocukların ke­
Agamemnon 'a bırakmıştı, sik kafalarını getirir, gösterir babalarına.
Bunca adalarda, Argos'ta boydan boya Thyestes korkunç lanetler savurarak masayı
sözünü geçirsin diye.

68
devirmiş, söylentiye göre de güneş o güln öy oynar. Augias'ın büyük, zengin sürüleri var­
leşine ürkmüş, öylesine tiksinmiş ki gökteki mış, ama ağıllarını temizlemeyi ihmal eltlği
yolunu tamamlamadan geri dönmüş. Dipsiz için, davarları barınamaz olmuş. Augias yiğil
bir karanlığa bozulmuş ortalık. Thyestes bu Herakles'i çağırıp ağıllarının temizlenmesini
kez Sikyon'a sığınır. Suç ve günahların iyice istemiş, Herakles de bu işi bir günde yapaca­
izine dalar: Kendi kızı Pelopeia ile kızın habe­ ğını, ama karşılığında sürünün onda birini
ri olmadan birleşir ve Aigisthos adlı oğlunu alacağını bildirmiş. Pazarlıkta uyuşmuşlar. Y i -
üretir. Sonra Pelopeia'yı oğluyla birlikte At- ğit de Alpheios'la Peneus ırmaklarını yatakla­
reus'un sarayına yollar, kral kadının kim ol­ rını değiştirerek sularını ağıllardan geçirmiş
duğunu bilmeden onunla evlenir ve Aigis- ve bir günde hepsini temizlemiş. Ne var ki
thos'u da benimser. Ona gidip Thyestes'i öl­ Augias verdiği sözde durmamış, Herakles'e
dürmek görevini verir, ama Aigisthos son da­ işin karşılığını ödemek istememiş, ayrıca da
kikada bu düzenin farkına varır ve kendi ba­ onu kendi oğlu, Herakles'in arkadaşı Phyle-
basını değil, Atreus'u öldürür. os'la birlikte mahkemeye vermiş. Yargıç her
Atreus'un Aerope'den iki oğlu olmuştu: ikisini de suçlu bularak ülkeden sürmüş. Bir
Agamemnon'la Menelaos, Atreusoğulları di­ orduyla geri gelen Herakles Augias'ı öldür­
ye anılan bu iki kahraman Homeros destan- müş, kentini ele geçirip Phyleos'u babasının
rında baş rolü oynarlar. Atreusoğullarının la­ tahtına oturtmuş (Herakles).
neti süregider. Aigisthos, amcası Atreus'un
Aurora. Şafak tanrıça Eos'un Latince adı
babasına karşı işlediği suçun öcünü Agamem-
(Eos).
non'dan alır (Agarnemnon, Aigisthos).
Autolykos. Antikleia'nın babası, Odysse-
Atropos. Kaderi simgeleyen tanrıçalar üç­ us'un dedesi. Autolykos Hermes'in oğludur
tür. Üçüne birden verilen ad. Moira ya da ve yakalanmadan hırsızlık yapma yeteneğini
t Ker'dir. Hesiodos Theogonia'nın bir yerinde babasından almıştır. Odysseia'da şöyle tanıtı­
bu tanrıçaların Gece'den (Theog. 218), baş­ l ı r (Od. XIX, 395):
ka bir yerinde de Zeus'la Themis'ten doğmuş
Anasının soylu babasıydı Autolykos,
olduklarını söyler (Theog. 902 vd.). Adı "geri
hırsızlıkta ve yalan yere yeminde üstüne
dönülmez" anlamına gelen Atropos ömür ip­ yoktu.
liğini büken Moira'lar arasında eceli, ölümü Hermeias tanrının kendisi vermişti bu yetiyi
simgeler (Moira). ona,
yaktığı kuzu ve oğlak butlarından
Attis. Bkz. Agdistis ueKybele. hoşlanmıştı çok,
hep yoldaş olurdu ona, bu yüzden isterdi
Auge. Tegeia kralı Aleos'un kızı. Del- iyliğini.
phoi'deki tanrı sözcüsü Aleos'a kızının doğu­
racağı bir çocuğun amcalarını öldüreceğini Odyseus'un sütninesi Eurykleia'nın anlattı­
bildirince, Aleos Auge'yi tanrıça Athena'nın ğına göre, Odysseus'a adını koyan dedesiy-
miş. Odysseus büyüyüp de Autolykos'un ko­
tapınağına adamış. Ama yiğit Herakles kızı
nağına misafir gidince, dedesi ve amcalarıyla
görüp sevmiş. Auge bir süre sonra Tele-
birlikte Parnesos dağında bir yaban domuzu
phos'u doğurmuş. Babası bunu öğrenince
avına katılmış, canavarı vurmuş, ama bir yara
Auge'yle Telephos'u bir sandığa kapatıp de­
almıştı. Yarasını iyileştiren de Autolykos ol­
nize atmış, ya da köle olarak satmış. Anado­
muş, sonraları bu yara izi Odysseus'un sütni-
lu'nun Mysia kıyılarına çıkmışlar. Auge kral
nesi tarafından tanınmasına yol açar (Od.
Teuthras'la evlenmiş. Telephos gerçekten bir
386-407).
süre sonra amcalarını kaza ile öldürmüş (Te-
lephos). Başka anlatımlara göre, Autolykos Amyn-
tor'un öküz derisinden yapılmış sağlam tolga­
Augias. Helios'un oğlu, Aktor'un kardeşi, sını aşırmış ve Odysseus'a vermişti. ( İ l . I X ,
Elis kralı (Tab. 8). Argonaut'lar seferine katıl­ 261 vd.), Eurytos'un sürülerini çalmış, Sisy
mıştır. Herakles efsanesinde önemli bir rol phos'a da aynı şeyi yapmak istemiş, ama ba-
AUTOMEDON

saramamış. Sisyphos davarlarını geri almak yıp onları tanınmaz hale getirmesini başardı­
için konağına gelince, Autolykos Laertes'e ğı anlatılır.
nişanladığı kızı Antikleia'yı önce Sisyphos'la
birleştirmiş, bundan da amacı doğacak toru­ Automedon. İlyada'da AkhiUeus'un araba­
nunun Sisyphos gibi kurnaz olmasıymış. Bu sını süren yiğit. Ege denizindeki adaların bi­
anlatıma göre, Odysseus Laertes'in değil de, rinden Troya savaşına katılmaya gelmiş, son­
Sisyphos'un oğluymuş. Homeros bu görüşe radan Akhilleus'ın seyisi olmuştur: Ölümsüz
katılmaz. atları Ksanthos'la Balios'a bakar.
Başka kaynaklarda Autolykos'un Herak- Patroklos'un ölüsünü elde etmek için yiğit­
les'e güreş öğrettiği, Argonaut'lar seferine çe savaşan Automedon Akhilleus'un en vefalı
katıldığı ve çaldığı hayvanların postunu boya- arkadaşlarından sayılır (Balios).
raklarının üstüne koymuş; uslu, edepli yat

B
mışlardı-, hiç de, senin dediğin gibi, şarapla ve
kaval sesleriyle sarhoş olmuş, ıssız ormanlar
da Kypris'in peşine düşmüş değillerdi. Anan,
boynuzlu öküzlerin böğürdüğünü duyar duy­
B a b y s . T a n n Apollon'la flüt yarışmasına gi­
maz Bakkha'ların ortasından ayağa kalktı; vü­
rişen satyr Marsyas'ın kardeşi. Babys de ka­ cutlarını saran uykuyu kovmak için keskin bir
val çalarmış, a m a o n u n kavalı tek borulu ilkel çığlık kopardı. Bakkha'lar derin uykularını
bir kaval o l d u ğ u n d a n Apollon Babys'e ö n e m gözlerinden sildiler; genç, ihtiyar, bakire, hep­
v e r m e m i ş , böylece Babys Marsyas'ın uğradı­ si birden, görülmedik bir düzenle fırlayıp
ğı cezaya u ğ r a m a m ı ş (Marsyas). kalktılar. Önce saçlarını omuzlarına döktüler;
çözülmüş nebris'lerini bağlayıp sıkıştırdılar;
B a c c h u s . D i o n y s o s ' u n L a t i n c e a d ı . Bkz. Di- sonra yanaklarını yalayan yılanları benekli
onysos. postlarına kemer gibi sardılar. Bazıları, kolla­
rında taşıdıkları geyik, kurt yavrularına bem­
Bakkha'lar. Tanrı Dionysos-Bakkhos'un beyaz bir süt veriyordu; bunlar çocuklarını ye­
dinsel t ö r e n l e r i n i kutlayan kadınlar alayı. T ı p ­ ni doğurup bırakmış, memeleri süt dolu ka­
dınlardı. Nihayet hepsi sarmaşık, meşe ve çi­
kı t a n r ı n ı n kendisi gibi çıplak bedenlerini n e b -
çekli saparna dallarından çelenklerini başları­
ris d e n i l e n benekli ceylan postlarıyla ö r t e r ,
na geçirdiler, içlerinden biri thyrsos'unu ya­
başlarına sarmaşık çelenkleri sarar ve ellerin­ kalayıp bir kayaya vurdu: Kayadan sabahın çi-
d e t h y r s o s , u c u n d a bir ç a m kozalağı b u l u n a n yi kadar duru bir su fışkırdı. Başka biri
sarmaşık ve a s m a yaprakları sarılı u z u n değ­ nartheks'ini toprağa dokundurdu: Tanrı top­
nekleri ve P r o m e t h e u s ' u n insanlara ateşi taşı­ raktan bir şarap gözesi kaynattı. Canı isteyen
dığı n a r t h e k s karnışıyla t a n r ı n ı n p e ş i n d e n k o ­ de süt içiyordu: Parmaklarıyla toprağı kazın­
ca, topraktan oluk oluk süt akıyordu. Sarma­
şarlar, geceleri d a ğ d a , bayırda, o r m a n l a r d a
şıktı thyrsos'lardan bal damlıyordu. Ah, ora­
k e n d i l e r i n d e n geçerek tanrıya karışırlar. O sı­ da olup da bu mucizeleri göreydin, inanmadı­
r a d a d o ğ a ile birlik o l a n Bakkha'lar ü s t ü n bir ğın bu tanrıya şükürler ederdin. Biz, öküz ve
güçle ö n l e r i n e gelen vahşi hayvanları p a r ç a ­ koyun çobanları, hep bir araya gelip gördüğü­
larlar. D i o n y s o s dinini b e n i m s e m i ş bu kadın­ müz garip şeyler üzerinde konuştuk. İçimiz­
lara olgun ermişlik a n l a r ı n d a T h y a s ( t h y o , ve­ den, ş e h r e gidip gelen ve k o n u ş m a s ı n ı bilen
cit h a l i n d e o l m a k ) , çılgınca kendilerinden biri dedi ki: "Ey, yüce dağ başlarında yaşayan­
lar, gelin, Pentheus'un anası Agaue'nin ardı­
geçtikleri z a m a n da M a i n a s ( m a i n o m a i , çıldır­
na düşelim; onu Bakkha'lardan ayırıp kralı­
m a k , taşkın bir coşkuya kapılmak) d e n i r . mızın gönlünü hoş edelim". Bu düşünceyi
H e r iki hallerini ve özlerindeki niteliği c a n ­ doğru bulduk; çalılıkların arasına saklanıp
l a n d ı r m a k için Euripides'in " B a k k h a ' l a r " t r a ­ pusu kurduk. Bakkha'lar, vakit gelince,
gedyasından bir p a r ç a y ı buraya almayı en uy­ thyrsos'larını sallayarak ayinlerine başladılar;
g u n bulduk. Euripides'in s o n eserlerinden biri hep bir ağızdan "lakkhos, Zeus'un oğlu Bro-
mios" diye bağırdılar. O zaman dağlar, taşlar
olan bu oyunda koro h e m Bakkha'lardan
Bakkha'larla bir olup coştu; vahşi hayvanlar
m e y d a n a g e l m e k t e , h e m d e bir Bakkha olan
bile cümbüşe katıldı; yer yerinden oynadı.
Agaue'nin k o r k u n ç d r a m ı canlandırılmakta­ Ansızın Agaue'nin sıçrayarak yanımdan geçti­
dır. Bakkha'ları g ö r e n bir h a b e r c i o n l a r ı , D i - ğini gördüm; saklandğım çalılıktan fırlayıp
onysos dinini T h e b a i ' d e n sürmeye kararlı onu yakalamak istedim. O zaman Agaue
kral P e n t h e u s ' a şöyle anlatır ( M . E g . B. Ya­ Bakkha'lara: "Hey, benim rüzgâr kanatlı dişi
yınları, S. Eyuboglu çevirisi, s. 4 6 ) : tazılarım; erkekler bize pusu kurmuş. Gelin,
gelin ardımdan, thyrsos'larınızı sallayıp ko­
G ü n e ş ışıklarıyla toprağı ısıtmaya başlar­ şun!" diye bağırdı. Kendimizi güç kurtardık;
ken, otlattığım öküz sürüsüyle yüksek dağla­ kaçmasaydık Bakkha'lar bizi parçalayacaklar­
rın başında düz ve kayalık bir yere varmıştım. dı. Bizi tutamaymca, taze çayırlarda otlayan
Üç alay kadın, üç koro gördüm; birinin başın­ sürülere saldırdılar; ellerinde bıçak mıçak
da Autonoe, birinin başında Agaue, senin yoktu. Görmeliydin, Bakkha'lardan biri, na­
anan, birinin başında da lno vardı. Hepsi se­ zik elleriyle, memeleri süt dolu bir azgın iniği
rilmiş uyuyordu. Kimi sırtını bir çam kütüğü­ nasıl zaptedtyordu. Genç danaları parça pal
ne dayamış, kimi başını toprağa, meşe yap-
BAKKHOS

ça ettiler. Kaburga kemikleri, tırnaklı ayaklar Z e u s acır o n l a r a ve şöyle seslenir yüreğin­


havada uçuşuyor; bazen çamlara takılıp kalı­ de:
yor; dallardan kan damlıyordu. Bakkha'lara
Zavallıcıklar, ne diye verdim sizi kral
öfkeyle saldıran azgın boğalar bir anda yere
Peleus'a,
seriliyor; binlerce genç kadın eli boğaları boy­
ne diye bir ölümlü insana verdim sizi.
nuzlarından tutup sürüklüyordu. Kralımın
siz ki bilmezsiniz ölüm ne, yas ne,
kirpikleri şöyle bir defa açılıp kapanmadan
bahtı kara insanlarla acı çekmeniz için mi?
Bakkha'lar hayvanların derilerini yüzüp hep­
Şu dünyada soluk alan, yürüyen
sini didik didik ettiler; sonra, havalanıp giden
kuş sürüleri gibi dalgalardan sarmaş dolaş in­ yaratıklar arasında
diler; Asopos ırmağının kıyılarına, Theba- insandan daha acınacak bir yaratık yok.
i'lilere bereketli başaklar veren ovalara rüzgâr Z e u s böylece yüreklendirir atları ve katılır­
gibi atıldılar. Kithairon kayalıklarının etekle­
lar Akhilleus'un Hektor'la olan savaşına
rindeki Hysia ve Erythra şehirlerine düşman
orduları gibi girdiler; her şevin a/tını üstüne (Ksanthos).
getirdiler. Evlerden çocukları alıp kaçtılar. (2) A k t e o n ' u n bir köpeğinin a d ı .
Omuzlarına attıkları hiçbir şey artık kara top­
rağa düşmüyor; tunç ve demir bile bellerini Batieia. Bkz. Myrina.
bükmüyordu. Alev alev yanan saçları vücutla­
B a t t o s . (1) T a n r ı H e r m e s A p o l l o n ' d a n aşır­
rını yakmıyordu. Nihayet şehirlerin erkekleri
Bakkha'larm her şeyi alıp götürdüklerini gö­ dığı sığırları s ü r e r k e n dağda Battos adlı bir ih­
rünce öfkeyle silahlarına sarıldılar ve işte o tiyara rastlamış, kendisini ele verir korkusuy­
zaman, kralım, hiç görülmedik bir sahne gör­ la o n a d e m i ş ki, kimseye bir şey söylemezsen
dük: Demir uçlu oklar Bakkha'lardan bir sana bir düve a r m a ğ a n e d e c e ğ i m . S o n r a d a
damla kan akıtmadı; mutlak bir tanrıdan yar­ hayvanları saklamış ve kılık değiştirerek ihti­
dım gören bu kadınlar thyros'larıyla erkekleri
yarın karşısına çıkmış, yitirdiği sürüleri a r a r
yaraladılar ve önlerine katıp kovaladılar. Son­
gibi o l m u ş . B a t t o s da sözünü t u t m a y ı p hay­
ra geldikleri yere döndüler; tanrının onlar
için yerden kaynattığı sulara koştular; orada vanların saklandığı yeri g ö s t e r m i ş . T a n r ı öf­
kana bulanmış vücutlarını yıkadılar. Yılanlar, kesinden kayaya çevirmiş o n u (Hermes).
yanaklarından damlayan kanları yaladı; gü­ (2) Battos Libya'nın Kyrene k e n t i n i n kuru­
neş de vücutlarını kurutup parlattı. Kralım,
cusu sayılır. Asıl a d ı , Aristoteles ya da Aristai-
bu tanrı kim olursa olsun, bırak bu şehre gir­
os imiş de k e k e m e olduğu için B a t t o s d e n m i ş
sin; büyük bir tanrı bu. Dediklerine göre,
ölümlülere keder dağıtan şarabı veren oymuş. o n a . Ama t a r i h ç i H e r o d o t o s ' a g ö r e B a t t o s
Şarap olmazsa insanlar için ne aşk kalır, ne Libya dilinde "kral" d e m e k m i ş . P a u s a n i a s
de başka bir şey. B a t t o s ' u n Kyrene'yi k u r d u k t a n s o n r a , d ü z ­
gün k o n u ş m a y a başladığını anlatır.
Bakkhos. Bkz. Dionysos.
Baukis. Bkz. Philemon.
B a l i o s . (1) Yel t a n r ı Z e p h y r o s ' l a H a r p y a P o -
d a r g e ' d e n d o g m a iki a t t a n biri. K s a n t h o s ' l a Bebryk'ler. Anadolu'nun Bithynia bölge­
Balios'u P o s e i d o n P e l e u s ' a Thetis'le evlendi­ sinde yaşayan bir boy (Amykos).
ği g ü n d ü ğ ü n hediyesi olarak vermiş. Akhille-
Bellerophontes. Bellerophontes efsanesi
us da bu ö l ü m s ü z atları T r o y a savaşına getir­
bugün de yaşar bizim için. Ateş nasıl y a n a r ,
mişti. H o m e r o s İlyada'da onları şöyle anlatır
alev nasıl kızıllık saçarsa öyle yaşar. Mavi yol­
(İl. XVI, 1 4 8 vd.):
culukta geceyi korsanlar yatağı Ceneviz kör­
Automedon koştu tez giden
atları
fezinde geçirdikten s o n r a , gemimiz m a s m a v i
boyunduruğa,
bir denizin yarlarla kesilmiş koyu yeşil kıyıları
Yel gibi uçan atları, Ksanthos'la Balios'u,
onları Zephyros yeline kasırga Podarge boyunca gide gide O l y m p o s k e n t i n e varır.
doğurmuştu, Çıralı derler b u g ü n o r a y a . Alacalı taşlar ü s ­
otlarken bir çayırda, Okeanos ırmağı t ü n d e g ü m b ü r d e y e n bir çayın d e n i z e dökül­
kıyısında. düğü bu lahitler kentinin ö n ü ak bir kumsal­
P a t r o k l o s ö l ü n c e , Akhilleus'un atları ağlar dır, ardı da girift çalılıklarla yükselen k o c a bir
(İl. XVII, 4 2 6 vd.): dağ. İşte bu dağda a t e ş y a n a r , t o p r a k yer yer
BtLLtKumurN ı to
gazlar s a ç ı p kendiliğinden t u t u ş u r . Yanar T a ş t a n r ı s o y u n d a n d ı o, insan değildi.
dedikleri bu yer Lykia'nın en eski, en güzel Önü aslan, arkası yılan, ortası keçiydi,
efsanesini b u g ü n de c a n l a n d ı r ı r . Bu efsaneyi yalımlı nefesiyle kötü soluyordu.
Bellerophontes uydu tanrıların isteğine,
H o m e r o s ' u n a ğ z ı n d a n d u y a l ı m : İlyada'nın
onu bir anda yere serdi.
VI. b ö l ü m ü n d e Y u n a n i s t a n ' k D i o m e d e s ' l e Çarpıştı sonra ünlü Solymo'larla.
A n a d o l u ' l u G l a u k o s çarpışırken savaşa a r a Girdiği savaşların bu en çetiniydi.
verip soylarını s o r a c a k olurlar birbirlerine, Erkek gibi Amazon'ları öldürdü sonra. ,
G l a u k o s ' u n anlattığı öykü Lykia'nın en ö n e m - Dönüşünde kral ona zorlu bir tuzak kurdu:
li efsanesini dile getirmekle kalmaz, iki d ü ş ­ Yaygın Lykia'dan en iyi yiğitleri
seçti gönderdi p u s u y a ,
m a n savaşçıyı k o n u k ve dost olarak da birleş­
ama onlar bir daha dönmediler evlerine,
tirir (İl. VI. 1 5 2 - 2 1 1 ) :
kusursuz Bellerophontes öldürmüştü

At besleyen Argos'un
bir bucağında Ephyre hepsini.
İli uardır, Kral da anladı onun tanrı soyundan
Aiolos oğlu Sisyphos yaşardı orada, olduğunu,
insanların en kurnazıydı o, alıkoydu orada, verdi kızını,
bir oğlu oldu, Glaukos'tu adi; bütün krallık onurlarını bölüştü
Bellerophontes doğdu ondan sonra, Lykia'lılar da ayırdılar bahçelik, buğdaylık
Glaukos'un kusursuz oğlu. bir tarla,
Erkeklik, güzellik bağışladı tanrılar ona. ayırdılar en büyük, en güzel bir toprağı.
Ama Proitos geçirdi gönlünden kötü şeyler, Karısı üç çocuk doğurdu bilgili
kendisi ondan çok daha güçlüydü, Bellerophontes'e:
sürdü onu Argos'lular arasından; Isandros, Hippolokhos, Laodamela.
Zeus almıştı Bellerophontes'I Akıllı Zeus, koynuna girdi Laodameia'nın.
Laodamela, doğurdu tanrıya denk tunç
Proitos'un eli altına.
Tanrısal Anteia, Proitos'un karısı, yanıp silahlı Sarpedon'u.
tutuşuyordu, Ama bir gün tanrılar tiksindi
Belterophontes'le, diyordu, gizlice bir Bellerophontes'ten,
sarmaş dolaş olsam, Aleion ovasında kaldı o tek başına,
ama birazcık olsun kandıramadı onu, insan uğrağından uzakta yedi kendi
o sıra aklı başındaydı Bellerophontes'in. kendini.
Kadın bir yalan attı kral Proitos'a, dedi ki: Savaşa doymayan Ares öldürdü oğlu
"Bellerophontes'i öldürmezsen lanet sana, îsandros'u,
o benim zorla koynuma girmek istedi". çarpışırken ünlü Solymo'larla.
Böyle dedi o, kralı birden öfke kapladı. Kızdı dizginleri altın kakmalı Artemis,
Ama saygı besliyordu yüreğinde, aldı Laodameia'nın c a n ı n ı .
Bellerophontes'e kıyamadı. Hippolokhos da baba oldu bana,
Gönderdi onu Lykia'ya, ben övünürüm onun oğlu olduğum için.
Eline uğursuz işaretler verdi, Troya'ya gönderdi beni o,
üst üste katlanan bir levhaya sıkı sıkı salık verdi bana:
yazdı bir sürü ölüm yazıları. Hep yiğitçe dövüşeyim,
Kaynatasına göstermesini buyurdu, üstün olayım b a ş k a l a r ı n d a n ,
böylece yok olacaktı o. utandırmayayım atalarımın soyunu,
Bellerophontes tanrıların eliyle vardı oraya. onlar ki Ephyra'da, yaygın Lykia'da
Gelince Lykia'ya, Ksanthos nehrine, en iyi, en ünlü kişilerdi.
yaygın Lykia'nın kralı onu saydı. Övünürüm işte, bu soydan, bu kandan
Ağırladı onu tam dokuz gün, olmakla.
dokuz t a n e öküz kurban e t t i .
B u p a r ç a d a n öğrendiğimize g ö r e , Bellero-
Gül parmaklı şafak görününce onuncu
p h o n t e s Korinthos (Ephyra K o r i n t h o s ' u n es­
günü.
ki adıdır) kral ailesinden ve ü n l ü S i s y p h o s ' u n
Bellerophontes'e sordu,
t o r u n u d u r ( T a b . 2 5 ) . N e var k i G l a u k o s Belle-
damadımdan getirdiğin işaret hani? dedi.
Alır almaz damadının işaretini, r o p h o n t e s ' i n " ö l ü m l ü " babasıdır, yiğit aslında
buyurdu önce azgın Khimaira'yı P o s e i d o n ' u n dölündendir. Tanrısal nitelikleri
öldürmesini; d e o r a d a n g e l m e . H o m e r o s ' u n bize açıkla-
madıgı Bellerophontes'in adı ve niçin Tiryns Bendis. Trakya'lıların ay tanrıçası. Kültü,
kralı Proitos'un yanına sığındığıdır. Bellero- Perikles zamanında Atina'ya yayılmıştı.
phontes Belleros'u öldüren demek. Birçok yi­
ğitler gibi Bellerophontes de kaza ile adam Berckynthia. Ana tanrıça Kybele'nin ek
öldürmüş, öldürdüğü bu Belleros'un kim oldu­ adlarından biri. Berekynthes Phrygia'da otu­
ğu da pek bilinmiyor, ne var ki bu yüzden yur­ ran bir boya verilen isimdir (Kybele).
dundan ayrılıp kendisini suçundan arındıra­
Bia. Güç, kuvvet anlamına gelen Kratos'la
cak birinin yanına gitmesi gerekiyor. Bu
zor, zorbalık, şiddet anlamına gelen Bia ( y a
adam da Proitos'tur. Anteia kocasına Belle-
da Bie) tanrı ve kral yetkilerini simgeleyen bi­
rophontes'i suçlayınca, Proitos konuğunu
rer kavramdır. Hesiodos bunların doğuşunu
kendi eliyle cezalandırmaktan çekinir ve onun
şöyle anlatır (Theog. 383 vd.):
içindir ki eline katlanmış tabletler, yani bir
mektup verip kaynatası lobates'e gönderir. Okeanos kızı Styks Pallas'la sevişti,
Lykia kralı da konukluk kurallarına saygılıdır Zetos'la Nike'yi doğurdu, güzel topuklu,
ve ancak zorunlu kaldığı zaman ağır işlere ko­ Sonra Kratos'la Bie'yl, o yaman çocukları;
şar Bellerophontes'i. Yiğidin ağzı ateş saçan Zeus nerede oturursa, onlar oradadır,
Khimaira'yı nasıl öldürdüğü Homeros'ta anla­ Zeus nerede yürürse, ardındadır onlar,
tılmamıştır. Hesiodos'a göre (Theog. 324): ayrılmazlar gümbürtülü Zeus'tan.

Kratos'la Bie Aiskhylos'un "Zincire Vurul­


Pegaros hakkından geldi bu Khimaira'nın muş Prometheus" tragedyasında önemli bir
koca yiğit Bellerophontes'le birlikte. rol oynarlar: Oyunun başında Prometheus'u
kollarından tutarak Kafkas dağına sürüklerler
Bir anlatıma göre, yiğit kanatlı atı Korin-
ve arkalarından gelen Hephaistos Zeus'a baş
thos'ta bir çeşmede su içerken bulmuş, sağrı­
kaldıran insansever tanrıyı bir kayaya mıhlar.
sına binip doğru Khimaira'yı öldürmeye git­
Bu sahnede Bie sessiz bir kişi olarak bulunur.
miş onunla (Pegasos). Bellerophontes'in tan­
Hephaistos'la konuşmayı Kratos yapar (Kra-
rıların öfkesine uğramasının nedeni şöyle
tos).
açıklanır: Gurura kapılan yiğit kanatlı atının
sırtında Olympos'a kadar yükselmek istemiş,
Bias. Kâhin Melampus'un kardeşi, onun se­
Zeus da kızarak atmış onu gökten aşağı yer­
rüvenlerine katılır (Melampus).
yüzüne. Düştüğü Aleion ovası da Kilikya'da
bir bölgedir. Bellerophontes'in kızı Laodame- Biton. Kydippe'nin oğlu, Kleobis'in kardeşi
ia, İlyada'da Lykia'lıların başında savaşan Ze- (Kleobis).
us oğlu Sarpedon'un anasıdır (Proitos, Ante-
ia, Khimaira, Sarpedon). Bona Dea. "İyi tanrıça" anlamına gelen es­
ki bir Latium tanrıçası. Kültü kır tanrısı Fau-
Bellona. Romalıların savaş tanrıçası olarak nus'Ia ilgilidir. Bu tanrının kızı ya da karısı sa­
simgelendirdikleri Bellona (Lat. Bellum savaş yılan Bona Dea'nın Roma'da Aventinus t e ­
demek) zamanla Yunanlıların Enyo tanrıça- pesinde bir tapınağı vardı, orada belli günler­
sıyla bir tutulmuştur. Mars'ın eşi olarak da de gizli ayinler yapılır, bunlara yalnız kadınlar
gösterilir. Bir savaş arabasında, elinde bir kı­ katılırdı (Faunus).
lıç, bir kargı ya da yanan bir çırağı ile canlan­
dırılır, korku saçan bakışlarıyla Furia'ları an­ Bona Fides. Verilen sözü ve içilen andı
dırır (Furia). simgeleyen tanrıça, Roma tanrıları arasında
çok eskiden beri yer alan bu kavramsal yaşlı­
Bellos. Libya adlı nympha'nın tanrl Pösei- lığın Palatinus tepesinde bir tapınağı vardı.
don'dan doğurduğu ikiz kardeşlerden biri Orada bulunan resmi dünya kadar yaşlı bir
(Tab. 10). Öteki Agenor'dur. Agenor Suri­ kocakarı olarak gösterilir ve rahipleri de içi­
ye'ye yerleşiği halde, Belos Mısır'da kalmış len andı simgelemek üzere ellerine beyaz
ve Nil ırmağının kızı Ankhihoe ile evlenmiş; bezler sararlardı. Bona Fides, Roma'lıların,
Aigyptos'Ia Danaos adlı ikiz çocukları olmuş adına yemin ettikleri Dius Fidius'un dişi karşı­
(Algyptos, Danaos). lığıdır.
Boreas. Adı Türkçeye poyraz diye geçen Didyma'ya da bağışladığını söyler. Tapınak o
kuzey rüzgârı, esiş yönüne göre bugün bizim kadar zenginmiş ki, Milet Pers savaşlarına gi­
yıldız dediğimiz yele karşılıktır. Hesiodos'a rişecekken, Didyma'nın hazinesiyle bir d o ­
göre, şafak tanrıçanın oğlu olan Boreas, N o - nanma kurmayı düşünmüş.
tos ve Zephyros'un kardeşidir. Şairler Bore- Karadeniz'den Mısır'a kadar doksana yakın
as'ı kara bulutlarla gökten sağanak sağanak sömürge kuran Miletos işlek bir liman, bolluk
kopan ve engin dalgalarla denizi allak bullak içinde yaşayan bir şehirdi. Milet'ten Didy-
eden azgın bir yel, buz gibi esen bir kasırga ma'nın limanı Panormos'a gemiyle - karayo­
olarak nitelerler. Odysseia'da önemli bir rol lu yokmuş o zaman - oradan da kutsal yol
oynayan Boreas kimi zaman da arkadan pü­ boyunca Didyma'ya fal baktırmaya gelen
für püfür esince, gemicileri dosdoğru ereğe devlet adamları, işadamları bilicileri elbette ki
ulaştıran güzelim bir yel sayılır (Rüzgârlar). memnun ediyorlardı, ama her müşterinin
Efsaneye göre, Boreas Trakya'da oturan nabzına göre şerbet vermek, yani falını arzu­
gür sakallı, engin kanatlı, güçlü kuvvetli bir ladığı sonuca yöneltmek de biliciye düşen gö­
yaratıkmış. Titanlar soyundan olduğu için, revdi. Kolay iş değildi bu. Nitekim Lade yenil­
onlar gibi sert, dizginsiz ve azgınmış. Bir gün gisiyle Milet, Pers'lerin eline düşünce, şehir­
Atina kralı Erekhtheus'un kızı Oreithya'yı ar­ de ne kadar erkek varsa hepsi öldürülüp, ka­
kadaşlarıyla ırmak kıyısında oynarken gör­ dınlar ve çocuklar köleliğe sürüklenince, Di-
müş, ona vurulmuş ve tozu dumana katarak dyma tapınağı da yağmaya uğramış. Bran-
üstüne yürümüş, onu kızıl kanatlarıyla sardığı khosogulları bu durumda Pers kralıyla anlaş­
gibi doğru soğuk Trakya'ya kaçırmış ve Kala- mayı yeg görmüş olacaklar ki, tapınak hazi­
is ile Zetes'e gebe bırakmış. Boreas bir at kılı­ nesini ve daha önemlisi, Apollon'un dev hey­
ğına girerek Erikhthonis'in kısraklarına aşmış kelini Serhas'a verip onunla birlikte İran'ın
ve on iki tay üretmiş, bu taylar öyle hafif, öy­ Susa şehrine göçmüşler. Bir gün İskender'in
le çevikmiş ki, buğday tarlaları üstünden ge­ çıkagelecegini bilememiş Brankhosogulları.
çerken başaklar eğilmez ve denizin üstünden İssos savaşından sonra B ü y ü k İskender'in i l k
en ufak bir kırışık yapmadan uçarmış. işi Miletos'a gelmek olmuş. Emeli, Anado­
lu'da Yunan uygarlığını kalkındırmaktı. İon
Brankhos-Brankhosoğulları. Brankhos' şehirlerinin öcünü alacaktı. Bu amaçla M i -
un kişiliği ve efsanesi, Didyma'da kurulmuş let'te kalmış ne kadar Brankhosoglu varsa
Apollon tapınağı ve bilicilik merkezinin ünü­ hepsini kesmiş. İşin tuhafı, Milet'in başına
nü ve yaygınlığını sağlamak için uydurulmuş­ gelecek yıkımı Delfi bilicileri önceden haber
tur. vermişti, hem Milet'lilerin kendilerine değil
de, Argos şehrinin geleceğini öğrenmeye ge­
Brankhos Miletos'lu bir delikanlıymış. Ana­
len Argos'lulara. Tarihçilerin bize sakladığı
sı onu doğurmadan önce bir düş görmüş: G ü ­
aşağıdaki dizelerden - kehanetler her zaman
neş ışınları ağzından, boğazından girip karnı­
heksametron dizeleriyle dile getirilirdi - fışkı­
na varıyor ve bedenini dolaştıktan sonra gö­
ran sevinç Delfi'nin Anadolu'daki zengin ra­
beğinden çıkıyormuş. Bu düşü hayra yoran
kibi Didyma'yı ne kadar kıskandığını belli et­
biliciler doğan çocuğa "Brankhos" yani bo­
miyor mu?
ğaz adını vermişler. Brankhos çok güzel bir
delikanlı olarak yetişmiş, ovada sürülerini ot­
Ve o gün, Miletos, işte o gün, sen ey kötü
latırken bir gün tanrı Apollon onu görmüş ve
düzenli kent,
sevmiş, b i l i c i l i k yetisini bağışlamış ona. M i l e -
bereketli bir av olacaksın düşmanlara,
tos'un güneyinde kurduğu tapınakta bu usta­ bir şölen sofrası sürü sürü insanlara!
lığından faydalandığı gibi, soyu sopu da Saçlı, sakallı savaşçıların
Brankhidai, yani Brankhosogulları adıyla fal­ ayaklarım yıkayacak kadınların.
cılığı sürdürmüşler. Didyma Yunanistan'da Ve senin de, ey Didyma,
Delfi'ye rakip bir bilicilik merkezi olmuş. Ta­ yabancılar el koyacak tapmağına.
rihçi Herodotos, Lydia kralı Kroisos'un Del- Pers savaşlanndan sonra yeni baştan kum
fi'ye verdiği kadar bol ve zengin armağanları lan Didyma tapınağı Roma imparatorluğu za­

m
manına kadar önemini sürdürmüş ve orta­ madıkça Akha'lara zaferi vermesin diye. Ze-
çağda bir depremle yıkıldıktan sonra dev ka­ us sözünü tutar, öyle ki, Agamemnon bile
lıntıları bugüne kadar korunabilmiştir (Didy- yaptığına pişman olur ve Akhilleus'la barış­
ma, Didymeion). mak için elçiler gönderir ona. Birçok arma­
ğanlarla birlikte Briseis'i geri vereceğini, za­
Briareus. Uranos'la Gaia'nın yüzer kollu ve ten o kadına hiç dokunmadığını söyletir. A k -
ellişer başlı dev oğullarından biri, Kottos'la h i U e u s gene de yumuşamaz (İl. IX, 336 vd.).
Gyes'in kardeşi (Tab. 2), (Yüz Kollular).
Patroklos öldüğü gün Briseis, Akhilleus'un
Briseis. Akhilleus'un Ege bölgesine yaptığı yanına döner. İki sevgiliyi ölünün üstünde ağ­
çapulculuk seferlerinden getirdiği en değerli lar görürüz. Sonra İlyada'da pek sözü geç­
tutsak Briseis'tir. Asıl adı Hippodameia olan mez Briseis'in. Yalnız son bölümde AkhiUeus
Briseis Lyrnessos'a Apollon rahibi Brises'in insanlık duygularına uyarak Hektor'un ölüsü­
kızıdır. Brises'le, Khryse'nin Apollon rahibi nü babası Priamos'a verdikten sonra, gece
Khryses kardeştirler. Briseis evli barklı bir ka­ döşeğine uzanınca, uğruna çok acı çektiği ka­
dındı, AkhiUeus kocasını öldürdükten sonra rısı Briseis de gelir, yanına yatar.
ele geçirir onu. Briseis de acısına katlanır, Homeros'tan sonraki öykülerde Briseis
çünkü yıkılan yuvasına, yanan şehrine ağlar­ uzun boylu, esmer, kalın kaşlı, parlak bakışlı
ken, Akhilleus'un temiz yürekli arkadaşı Pat- bir kadın olarak tanımlanır. AkhiUeus öldük­
roklos onu tatlı sözlerle avutmuş, Akhilleus'a ten sonra, ona son görevleri Briseis yapmış
karı olacağına söz vermişti. Akhilleus'un ba­ (Khryseis, AkhiUeus).
rakasında sessiz, sedasız yaşamaktadır ki, gü­
Brises. Lyrnessos'ta Apollon tanrının rahi­
nün birinde Akhilleus'la Agamemnon arasın­
bi, Briseis'in babası. AkhiUeus kentini yağma
da kopan kavga altüst eder hayatını. Apollon
edip kızını götürünce Brises canına kıymış
tanrının öfkesini ve salgını önlemek için
(Briseis).
Khryseis'i babasına geri vermeye razı olunca
Agamemnon şöyle konuşur (İl. I, 183 vd.): Britomartis. Zeus'un kızı olduğu söylenen
bir Girit tanrıçası. Adı "atlı bakire" anlamına
Phoibos Apollon istiyorsa Khryseis'i ille de,
şu gemimle, yoldaşlarımla göndereceğim gelen Britomartis Girit'in Gortyn şehrinde
onu. Artemis alayına katılırmış. Kral Minos ona
Ama barakandan alacağım kendim gelip vurulup peşine takılmış ve dokuz ay süresince
senin onur payını, güzel yanaklı Briseis'i. kovalamış kızı Girit'in dağlarında, ovalarında.
Senden ne güçlü olduğumu o zaman anla, Sonunda yakalanacağını gören Britomartis
gör. kendini denize atmış, ama bir balıkçı ağına
Korksun boy ölçüşmekten, ibret alsın
takılıp kurtulmuş. Bu yüzden de ona Diktyn-
kim benimle eşit görmek isterse kendini.
na, yani ağdan çıkma kız adı verilmiş.
AkhiUeus bu sözlere çok öfkelenir, kılıcını Artemis gibi o da avcı kılığında, köpeklerle
kınından çıkarmak, Agamemnon'un üstüne dağda, bayırda yalnız başına dolaşır ve erkek­
yürümek üzeredir ki, tanrıça Athena elini tu­ lerden kaçar bir kız tanrıça olarak canlandırı­
tar. AkhiUeus da krallar kralına sövüp saydık­ lır (A rtemis).,
tan sonra, bir daha ne olursa olsun savaşa
Bromios. Tanrı Dionysos'a takılmış bir ad.
katılmamaya ant içip çadırına çekilir. Bu ara­
da Agamemnon, Khryses'i bir gemiye bindi­ "Gümbürtülü" anlamına gelen bu ek ad tanrı­
rip, babasına gönderir, tanrı Apollon'un ö f - ya yıldırımlar arasında doğduğu için verilmiş
kesini yatıştırmak için yüz sıgırlık kurbanlar olacak (Dionysos).
kestirir. Ama bununla da kalmaz, iki haberci­ Brontes. Uranos (gök) ile Gaia'nın (toprak)
sini Akhilleus'un çadınna yollar ve kadını al­ birleşmesinden doğan tek gözlü devlerden bi­
dırır. ri (Tab. 2). Adı "gürleyen" anlamına gelen
Akhilleus'un dileği üzerine anası Thetis gi­ Brontes Zeus'a gök gürültüsünü armağan
der, Zeus'tan yalvarır Akhilleus savaşa katıl- eden Kyklops olsa gerek (Kyklops).
Busiris. Yunan efsanesine göre, Busiris çok Lykia sınırında Kaunos kentini kurar. Byblis
zalim bir Mısır kralıdır. Öyle insafsız bir zorba çıldırır, o da düşer yollara, deli gibi dolaşır
imiş ki, Nil bölgesine yerleşmiş deniz tanrı Anadolu'yu boydan boya, rahat bulamaz hiç­
Proteus bile ondan kaçmak zorunda kalmış. bir yerde. Sonunda yüksek bir kayadan aşağı­
Busiris Batı kızlarını kaçırmak için bir haydut ya atar kendini, ama nympha'lar acır ona, kı­
çetesi kurmuş, altın elmaları almaya gittiği zı bir pınara çevirirler, pınar Byblis'in çağla­
zaman Herakles bu çeteye rastlamış ve hay­ yan gözyaşları gibi akar durur. Bu Ovidius'un
dutların hepsini öldürmüş. Günün birinde M ı - anlatımı.
sır'da kıtlık olmuş. Busiris Kıbrıs'tan gelme Başka bir anlatım işi tersine çeviriyor: D o -
Phrasios adlı bir biliciye ne yapmak gerektiği­ gadışı aşka kapılan Byblis değil, Kaunos'muş.
ni sormuş, bilici de demiş ki, yılda bir Ze- Kaunos bu yüzden sürülmüş, Byblis de bu
us'un öfkesini yatıştırmak için, ona bir insan yüzden çıldırmış ve asmış kendini. Adını iki
kurban kesmeli. Busiris de işe hemen Phrasi- kente vermişler: Biri Karia'da Byblis, öteki
os'u kurban etmekle başlamış. Herakles M ı - Fenike'de Byblos.
sır'a uğrayınca, Busiris onun başına çiçek çe­
Bu öyküleri anlatanlar Kaunos şehrini gör­
lenkleri koymuş, kutsal sargılarla sarmış kol­
memişlerdi herhalde, yoksa öykünün sonunu
larını ve sunağa götürüp kurban etmek iste­
bambaşka biçimde getirirlerdi: Eski Kaunos
miş. Ama yiğit sargıları çözerek, Busiris'i de,
şehrinin (bugünkü Köyceğiz Dalyanı'nın)
oğlunu da, orada kim var, kim yok herkesi öl­
önünde göz alabildiğine uzanan ve ancak
dürmüş.
oraları iyi bilen gemicilerin şaşırmadan aşa
Bir anlatıma göre, Busiris Poseidon'un og-
bildikleri bir sazlık vardır. Bu bataklık nasıl
luymuş ve onu Mısır tahtına dünya seferine
meydana geldi belli, Ege kıyılarındaki bütün
çıkan Osiris oturtmuş. Belki Busiris Osiris
limanlar gibi bir ırmağın taşıdığı millerle dol
adının bozulmuş bir biçimidir.
muştur, ama şair görüşüyle bu yol yol b a t < ı
Byblis. Miletos'un kızıymış Byblis, Mile- gın Byblis'in tükenmez gözyaşlarıyla meyda­
tos'un kızı olmakla da Apollon'un torunu. na geldiği düşünülemez mi? (Kaunos).
Anasının kim olduğu konusunda söylentiler
çeşitli, en akla yakını şu: Anası Maiandros, Byzas. Bizans'ın kurucusu Byzas, tanrı P o -
yani Büyükmenderes ırmağının k ı z ı K y a - seidon'la Keroessa'nın oğludur. Keroessa da
ne'dir. Masmavi, koyu mavi anlamına gelen Zeus'un İo'dan olan bir kızı. İo onu Bizans'a
Kyane, bir ırmak kızı için güzel bir ad. Ama yakın bir yerde dünyaya getirmişti. Oğlu da
Byblis'in serüveni acı: Bir ikiz kardeşi var şehri orada kurmuş ve Apollon ve Poseidon
Kaunos adında. Byblis ikizini öyle sever, öyle tanrılardan yardım görerek surlarla çevirmiş­
beğenirmiş ki, doyamazmış okşamaya, ö p ­ ti. Günün birinde Trakya kralı Haimos şehre
meye. Bu sevginin kardeş sevgisinden öte bir saldırınca, Byzas onu teke tek savaşta yenmiş
şey olduğunun nasıl farkına vardığını uzun ve Trakya'nın içine kadar kovalamış. Kral
uzadıya anlatıyor bize Ovidius (Met. 4 5 1 vd.). yokken de Bizans İskitlerin saldırısına uğra­
Byblis anlar sevgisinin dogadışı olduğunu, ge­ mış, kuşatılmış boydan boya. Bu kez de
ne de dayanamaz, bir mektupla bildirir aşkını Byzas'm karısı Phidaleia kurtarmış şehri:
Kaunos'a. O da öfkeyle, tiksintiyle kınar bu Öbür kadınlarla birlik olup sürüyle yılan at­
aşkı, ikizini bir daha görmemek için kaçar mışlar düşman karargâhına, böylece çekilme­
yurdu Miletos'tan, gider, gider de Karia ile lerini sağlamışlar.
Aeneas'a karşı kahramanca savaştıktan son­
ra öldürülmüş.

c
Cacus. Vulcanus'un oğlu, ağzı ateş saçan üç
Carna. Roma'nın kurulduğu kırsal bölgede
yaşayan bir nympha. Roma'lılar Augustus ça­
ğına kadar Carna'ya kutsal bir ormanda tapı-
başlı dev. Aventinus tepesinin bir mağarasın­ nırlardı. Efsanesi şöyledir: K ı z oğlan k ı z olan
da oturup komşu bölgeleri yağma ediyormuş. Carna, gününü avlanmakla geçirir, yanma er­
Herakles Geyoneus'u öldürüp sığırlarına el kek yaklaştırmazmış. Bir gönüllü çıktı mı,
koyduktan sonra İtalya'ya gelince, Tiber neh­ onu peşinden ormana sürükler, yolunu şaşır-
rinin kıyısında uzanmış, kestiriyormuş. Yiğit tırmış. Bir gün iki yüzlü tanrı İanus takılmış
uyurken, Cacus gelmiş, birkaç hayvanını aşır­ peşine ve saklandığı kayanın arkasında onu
mış, iz bırakmamak için de sığırları kuyrukla­ yakalayarak bozmuş kızlığını. Karşılık olarak
rından çekerek geri geri götürmüş. Herakles da tanrısal bir güç vermiş ona: Evlerden her
uyanınca işin farkına varmış. Mağaradaki türlü uğursuzluğu defeder, özellikle yeni doğ­
hayvanların böğürmesinden, ya da başka bir muş bebekleri beşikte kanlarını emen kuşlar­
anlatıma göre, kız kardeşinin Cacus'u ele dan korurmuş.
vermesinden, Herakles mağaraya girmiş ve
ateş alev saçan Cacus'u boğazlamış. Ccrcs. Yunan bereket tanrıçası Demeter'in
CamUla. Vergilius'un Aeneis destanında an­ Latince karşılığı. "Topraktan bitmek" anlamı­
latılan Camilla efsanesi İtalya'nın halk masal­ na gelen bir kökten türemiş olan Ceres adı
larından esinlenmiş olsa gerek. Camilla Latin'lerin de bu çeşit bir tanrısal varlığa çok
Volsk'lar kralı Metabus'un kızıymış. Düşman- eskiden beri tapındıklarını gösteriyorsa da,
larınca tahtından kovulan Metabus bebek Yunanistan'dan gelme tanrıça onun izlerini
yaşta olan kızını alarak kaçıyormuş ki, Lati j silmiştir. Efsaneye göre, Etrüsk'ler yeni kurul­
um'da küçük bir ırmağın kenarına gelmişler. muş olan Roma cumhuriyetine saldırınca,
Düşman da arkalarında ha yetişti ha yetişe­ şehirde kıtlık baş göstermiş, Roma'lılar da
cek. Metabus çocuğu kalın kargısının ucuna Sibylla kitaplarına danışınca, Demeter ve Dio-
bağlayıp karşı kıyıya atmayı düşündü, ama nysos kültünün Roma'ya alınması gerektiğini
Diana'ya yakararak, bu işi başarırsa kızını öğrenmişler. İ.Ö. 496 yılında bu iş olmuş ve
ona adamaya söz verdi. Camilla'yı attıktan Ceres tapınağı Aventinus tepesine kurulmuş
sonra kendi de yüzerek geçmiş ırmağı. İkisi (Demeter).
de kurtulmuşlar. Kırlarda büyüyen Camilla
güçlü kuvvetli bir genç kız olup Yunan Ama­ Cupido. Yunan aşk tanrısı Eros'un Latince
zon'ları gibi avcı ve savaşçı olarak yetişmiş ve karşılığı. Adı, arzu anlamına gelir (Eros).
gösterilirler. Efsaneye göre, Daktyl'ler beşltir

D ve doğuşları şöyle olmuştur.- Tanrıça Rhea,


Girit'in Diktys mağarasında Zeus'u doğur­
mak için sancı çekerken, ellerini toprağa da­
D a i d a l o s . Kekrops, yani Attika'nın kral so­ yayarak ıkınmış ve topraktan doğum sancıla­
yundan gelme olduğu söyleyen Atina'lı sanat­ rını hafifletecek güç almış. Sağ elinin toprak
çı. "Ustaca işlenmiş ya da işleyen" anlamına üstünde bıraktığı izden beş cin doğuvermiş,
gelen adı, eli her sanata yatkın olduğu için bunlar tepeden tırnağa silahlı olarak çıkmış­
kendisine verilmiş. Gerçekten de Daidalos lar ortaya ve çıkar çıkmaz da yeni doğan Ze-
hem mimar, hem heykeltıraş, hem de her us tanrının şerefine hora tepmeye başlamış­
türlü mekanik araçlar yapan ve Platon'un lar. Daktyller sonraları tanrıça Kybele'nin hiz­
Menon adlı diyalogunda sözü geçen canlı metine girerek, onun kültünde rol oynamış­
heykelleri (Men. 97d) bile meydana getiren lar. Kaynaklarda bu cinler çeşitli alanlarda ya­
çok yönlü bir yaratıcıdır. Atina'daki işliğinde rarlı olarak gösterilirler: Kureta'lar ya da
yeğeni Talos'la birlikte çalışırmış. Ne var ki Korybant'lar gibi baştanrı ve anasının tapım
günün birinde Talos ölü bir yılanın dişlerin­ ve gizemlerinde gürültülü rakslarıyla yer alır­
lar, ayrıca, adlarından da belli olduğu gibi
den esinlenerek testereyi icat etmiş, bunu fe­
elişlerinde yaratıcı olurlar; Daktyl'ler bir efsa­
na kıskanan Daidalos çırağını Akropol'den
neye göre madenlerin ve maden işlemeciliği­
aşağı atarak öldürmüş. Davaya bakan Areo-
nin bulucularıdır, bunun ötesinde de, çok
pagos mahkemesi de Daidalos'u sürgüne
önemli bir çığır açarak "heksametron" deni­
mahkûm etmiş. Usta sanatçı Girit'e gidip
len vezni kurmuş olmakla ün salmışlardır. Bi­
kral Minos'un emrine girmiş ve onun İçin tür­
lindiği gibi, altı ölçülü destan vezni Home-
lü işler görmüş: Bir boğaya âşık olan Pasl-
ros'un İlyada ve Odysseia'sında kullanılmakla
phae'ye içine girebileceği tahtadan bir inek
Yunan şiirinin doğuşuna yol açmıştır, bu ve-
yapmış (Pasiphae), Minotauros'u barındıra­
zinse daktylos denilen bir uzun, İki kısa heceli
cak Labyrinthos'u kurmuş, Theseus'un bura­
ayak, yani ölçülerden meydana gelir. Bu vez­
ya girip çıkması için de Ariadne'ye bir yumak
ne parmak vezni denmesi parmaklardaki bir
iplik kullaması fikrini vermiş. Theseus'un ba­ uzun ve iki kısa boğumdan ileri gelmektedir.
şarısında Daidalos'un parmağı olduğunu öğ­ Ne var ki Ege'de meydana geldiği apaçık an­
renince Minos çok kızmış ve ustasını oğlu laşılan ve Yunan dilinin yapısına pek de uy­
İkaros'la birlikte Labyrinthos'a kapatmış. gun olmadığı gözle görülen bu vezin efsane­
Ama Daidalos oradan çıkmak çaresini de bul­ den de, arkeolojik buluntulardan da anlaşıldı­
muş: İkaros'la kendisine birer çift kanat yap­ ğı gibi Ana Tanrıça kültüyle sıkı sıkıya bağlıy­
mış, ikisi de böylece uçup gitmişler. Ikaros dı. Elin en ilkel insanlarda da büyü aracı ola­
babasının sözünü dinlemediği için denize düş­ rak ne büyük bir değer taşıdığı öteden beri bi­
tüğü halde, (îkaros) babası sağ salim Sicil­ linirdi, ama Çatalhöyük'te meydana çıkarılan
ya'nın Cumae şehrine inmiş ve kral Koka- fresklerden bu simgenin ne kadar geriye gitti­
los'un yanında saklanmış. Daidalos'u Sicil­ ği, eski taş çağını bulduğu görülmüştür. Bu
ya'ya kadar kovalayan ve sonunda da bulan inanç ve simgesi kesintisiz bir evrimle Phrygi-
Minos gene usta sanatçının uydurduğu bir a'lı Kybele ve Efes'li Artemis kültüne gelmiş
düzenle öldürüldükten sonra, Daidalos Koka- ve orada hem tapımın temeli olan raks ve
los'a olan şükran borcunu ona birbirinden müziğin doğup gelişmesine, hem de dünyada
güzel yapılar yapmakla ödemiş. çığır açacak bir şiir ölçüsünün yaratımına yol
açmış olabilir. Halikarnas Balıkçısı'nın birçok
D a k t y l ' l e r . "Daktylos" Yunanca parmak eserlerinde önerdiği bu görüş bugüne bugün
dernektir. Mitolojide ise bu adla anılan ve sa­ büsbütün kanıtlanmış değilse de, din tarihine
yısı değişik olan birtakım cinlerin sözü geçer. de, yazın tarihine de ışık tutacak bir buluş
Daktyloi, yani parmak cinleri çokluk İda'lı di­ olarak değerlendirilebilir. Buluşun doğruluğu
ye vasıflandırılıp Girit'li Zeus, anası Rhea, ya nu pekleştiren kanıtlardan biri de bu vezinde
da Phrygia'lı tanrıça Kybele'yle ilişkili olarak
u t\r ıı IN ı : 3

Ben ne bir dağlı ne bir çobanım Sürülerini otlatırken Daphnis ya kaval çalar,
Oklarından sakınılmaz tanrıyım ya da kendi uydurduğu türküleri çagırırmış.
Koca Zeus'tur babam Ama genç yaşında canına kıymış. Nedeni de
Geçmişi, bugünü, geleceği şu: Daphnis Nomia adlı bir çoban kızıyla sevi-
Benimle bildi herkes, benimle bilir şirmiş. Nomla'ya ömrü oldukça sadık kalaca­
Saz tellerine ben verdim seslerini ğına söz vermiş, ama kral kızı güzel çobanı
ilaçlar yaptım yabanıl otlardan bir gece sarhoş edip baştan çıkarmış, yatmış
Ama bana çare değil şimdi hiçbiri onunla. Öfkeye kapılan Nomia sevgilisinin iki
Kimden kaçıyorsun öyle sen gözünü kör etmiş. Daphnis de bir sürü doku­
Asıl sensin benim avcım naklı yas türküleri çağırır, güzel dünyayı göre­
Beni sen vurdun can evimden". mediğine bir türlü katlanamazmtş. Öyle ki,
Tavşan koşuyor, durmadan koşuyordu sonunda bir uçuruma atmış kendini ve öl­
Ardında av köpeği ter içinde müş. Söylentiye göre, babası Hermes bir ka­
Boynunu uzatmış, yetişmek üzere yaya ya da bir pınara döndürmüş onu. Her
Birinde umut vardı, birinde korku yıl bu pınarın önünde sunular sunulurmuş bu
Tavşan ensesinde nefesler duyuyordu çoban tanrıya.
Çünkü ışık gibi saran tanrıyı Vergilius'un Beşinci Sığırtmaç türküsünde
Sevinin kanatlarıydı. iki çoban Mopsus'la Menalcas şöyle anarlar
Gücü kalmamıştı artık Defne'nin Daphnis'i (Çan yayınları, 1. Z. Eyuboglu çevi­
Koşamıyordu kaçamıyordu risi):
Sapsarı, yalvardı babasına
Pene'nin suları üstünde gezdirip gözlerini Yok olmuş artık Daphnis, nympha'lar
"Cezasını çekiyorum güzelliğimin Onun yürekler acısı ölümüne ağlamışlar,
Bir tek güdücü bile o acı günlerde
Irmakların gücü de sen gibi tanrısalsa
Sürmemiş boğalarını ırmaklara,
Ne yap yap değiştir beni Soğuk sulara, ey Daphnis.
Başka bir biçime koy baba". Evet, o günler ırmaktan ne bir yudum su
Yalvarması daha bitmemişti ki içen,
Bir gevşeklik sardı her yerini Ne de bir tutam ot yiyen sürü olmuş
Örtüldü göğüs yaprakla Otlaklardan.
Kolları, saçları dal oluverdi. Ey Daphnis, inlemiş o gün senin ölümüne
Avcı kollarına aldığı zaman Afrika'nın aslanları bile.
Kalbi çarpıyordu Defne'nin
Dardanos. Atlas'ın kızı Elektra ile Zeus'un
Taze yaprakların altından.
oğlu (Tab. 16). Dardanos Samothrake (Se-
Yazık dedi tanrı çok yazık
mendirek) adasında kardeşi lasion'la birlikte
Saramadan yitirdim seni
yaşarmış, ama lasion ölüp adayı da su basın­
Bari benim ağacım ol da
ca, bir sal üstünde karşıki kıyıya, yani Anado­
Yaprakların çelenk olsun kahramanlara
lu toprağına göçmek zorunda kalmış. Orada
Ezgilerde, türkülerde anılsın bundan sonra
kral olan Teuker iyi karşılamış onu. Teuker
Yan yana adlarımız
bölgenin en büyük ırmağı Skamandros'la en
Yazık dedi tanrı çok yazık.
Daphnis. Öldükten sonra tannlaştırılan Si­ büyük dağı İdaia'nın ogluymuş. Dardanos'a
cilyalı sığırtmaç. Çoban şiirinin kurucusu sa­ Teuker kızı Batieia'yı vermiş ve öldükten son­
yıldığı için, Theokritos da, Vergilius da onun ra da tahtını. Dardanos kendi adını taşıyan
adına şiirler yazdıkları gibi, Daphnis adını bu bir şehir kurmuş - bugün Çanakkale'nin bi­
türün bir simgesi olarak da kullanırlar. Öykü­ raz ötesinde Troya yolunda Dardanos tepesi
sü şudur: Daphnis tanrı Hermes'le bir diye bu tepe gösterilir - ve ülkeye kral olduk­
nympha'nın ogluymuş. Doğar doğmaz anası tan sonra bütün bölgeye Dardanos adı veril­
onu defne ağaçlarından bir koruluğa bırak­ miş. Dardanos böylece Troya kral soyunun
mış, periler de alıp büyütmüşler, çoban ola­ atası olmuştur. Ayrıca Samothrake'den Ka-
rak yetiştirmişler. Daphnis öyle güzel, öyle bir'ler (Kabirler) myster'lerini, giderek Kybe-
yakışıklıymış ki, nympha'lar da, kır tanrıları le kültünü Phrygia'ya getirmiş olduğu söyle-
da tutkunmuş ona. Pan Daphnis'e kaval çal-
mw>asını öğretmiş, Apollon da şiir düzmesini.
nir. Pallas heykeli olan Palladion'u Arkad- Herakles Hades'e inişinde Meleagros'un
ya'dan çalarak Troya'ya yerleştiren de oy­ gölgesine rastlar, Kalydon avında can veren
muş derler. Dardanos soyunun gelişmesi İlya- yiğit ona kız kardeşi Deianeira ile evlenmesi­
da'da Aineias'ın ağzından şöyle anlatılır ( İ l . ni salık verir. Herakles de yeryüzüne döndü­
XX, 215 vd.): ğünde güzel kıza gönül verir, ama onu alabil­
mek için önce Akheloos ırmağıyla dövüşmek
Bulut devşiren Zeus ilkin baba oldu zorunda kalır (Akheloos). Sonra Deianeira
Dardanos'a,
i l e evlenir ve Hyllos adlı bir çocukları olur. Y i -
Dardanos kurdu Dardanie'yi,
O zamanlar kutsal tlyon yoktu, ğit bir süre sonra karısı ve oğluyla Kaly-
ölümlü insanların büyük şehri don'dan ayrılır. Yolda derin bir ırmağı geç­
yoktu ovada. meleri gerekir, at adam Nessos'a rastlarlar,
Dardanos'lular çokpmarlı lda'nm Nessos ırmağı geçirmek için Daianeira'yı sır­
eteklerinde otururdu. tına alır, o sırada kadına yanaşmak ister.
Dardanos'tan Erikhtonios doğdu, Karısının çığlıklarına koşan Herakles at ada­
kral oldu, mı Lerna canavarının kanına batırdığı zehirli
en varlıklı adamı oldu ölümlü insanların. oklarından biriyle vurur. Nessos can çekiş­
On bin kısrağı otlardı çayırlarda,
mekteyken Deianeira'ya yarasından akan ka­
sevinirlerdi körpe taylarına bakıp.
Boreas, otlarken gördü onları, vuruldu, nı alıp büyü gibi kullanmasını öğütler. Bu ik­
bir at oldu kara yeleli, bindi kısraklara, sirle kocasının sevgisini her zaman için koru­
kısraklar gebe kaldı on iki tay doğurdular, yabileceğini söyler. Trakhis'e varırlar, Herak-
taylar bereketli tarlada hoplayıp zıpladılar, les Deianeira ile Hyllos'u oraya bıraktıktan
koştular başakların tepesinde, başaklara sonra başka işlere koşar. Bir ara Oikhalia
dokunmadılar, kralı Eurytos'u yener, kızı lole'yi tutsak ola­
dört döndüler denizin engin sırtında, rak alır ve Deianeira'nın yanma gönderir. Za­
alacalı köpükler üstünde dört döndüler. ferini kutlamak için de karısından yeni bir
Erikhtonios'tan Tros doğdu, Troya'ltların
gömlek ister. Kocasının tutsağı olan güzel Io-
kralı.
le'ye âşık olduğunu ve kendisini onunla aldat­
Kusursuz üç oğlu oldu Tros'un da:
llos, Assarakos, tanrıya denk Ganymedes. tığını haber alınca Deianeira korkunç bir öf­
En güzeliydi Ganymedes ölümlü insanların, keye kapılır, kıskançlık içini kemirmeye baş­
tanrılar kaçırdı onu Olympos'a, lar, o sırada Nessos'un büyülü kanı aklına ge­
Zeus'a şarap sunan olsun diye, lir, yeni gömleği bu iksire batırarak Herak-
dediler güzelliğiyle yaşasın tanrılar les'e gönderir. Yiğit onu sırtına giyer giymez
arasında, gömlek derisine yapışır ve korkunç acılarla
llos'un oğlu kusursuz Laomedon'du. yakmaya başlar. Gömleği çıkarayım derken,
Tithonos'la Priamos doğdu Laomedon'dan.
derisi de yüzülür. Bu dayanılmaz işkenceye
Lampos, Klytios, Ares'in dölü Hiketaon
son vermek için Herakles Oita dağında bir
doğdu.
Assarakos'un oğlu Kapys, Kapys'in oğlu odun yığını hazırlatır, kendini alevlerin içine
Ankhises'ti. atar. Deianeira da duyduğu pişmanlığa daya­
Ankhises'ten ben doğdum, Priamos'tan namaz, canına kıyar. Trakhis'te mezarı var­
Hektor doğdu. mış, gelen gidene gösterirlermiş (Herakles).
Övünürüm bu soydan, bu kandan olmakla.

D e i a n e i r a . Deianeira Kalydon kralı Oine- D e i m o s . Savaş tanrı Ares'in yanından ayrıl­


us'la Althaia'nın kızı ve Meleagros'un kız kar­ mayan Deimos'la Phobos dehşeti, panik,
deşidir. Asıl babası Oineus değil de, bir ara korku ve onun sonucunda meydana gelen
Kalydon sarayında misafir kalan Diony- bozgunu simgeiendirirler. Hesiodos bu iki
sos'muş. Deianeira kardeşi Meleagros gibi yi­ tanrıyı şöyle tanımlar (Theog. 9 3 3 vd.) (Ares,
ğit bir kızdır, savaş arabasını ve silahlarını Âphrodite):
kullanmasını bilirmiş. Deianeira'nın acı öykü­ Bu arada kalkan delen Ares'le
sünü Sophokles "Trakhis Kadınları" adlı tra­ Kıbrıslı Tanrıça Âphrodite'nln
gedyasına konu etmiştir. birleşmesinden
iki çocuk doğuyodu, Phobos'la Deimos, (2) Troya'nın savaş sonrası efsanelerinde
Bozgun ve korku yaratan tanrılardır bunlar. uydurulan bir kişi. Deipylos, Trakya kralı
Belalı, korkunç savaşlarda bu tanrılar Polymestor'un Priamos'un büyük kızı İlio-
iter kakarlardı ordu birliklerini
ne'den olan ogluymuş. Ama kral Priamos en
Yakıp yıkıcı Ares'in yardımıyla.
küçük oğlu Polydoros'u ablasına emanet et­
Deioneus. îksion'un karısı olan Dia'nın ba­ miş ki, Troya'ya bir şey olursa onu korusun
bası. Deioneus kızını İksion'a verdikten sonra diye. İlione kendi oğlu Deipylos'la kardeşi
kendisine sunulması gereken armağanları is­ Polydoros'u karıştırmış ki, miras Polydoros'a
teyince, İksion onu ateş dolu bir kuyuya atıp değil de Deipylos'a kalsın. Ne var ki, Troya
öldürmüş (İksion). düşünce, Agamemnon Polymestor'dan Poly-
doros'u öldürmesini istemiş, Trakya kralı bu­
Deiphobos. Priamos'la Hekabe'nin oğlu nu yapmış, ama Polydoros'u öldürdüğünü sa­
(Tab. 16). Troya savunmasında yiğitçe çarpı­ narak kendi oğlunu öldürmüş. Bir gün Deipy-
şan savaşçılardan biridir. Gözü pek ve akıllı los, yani Polydoros, Delphoi kehanetine baş­
olduğu için Hektor kardeşleri arasında en vurunca, kâhin ona yurdunun yanıp yok ol­
çok onu sever, ona güvenir ve bunun içindir duğunu, anasıyla babasının da öldüğünü bil­
ki tanrılar, özellikle Athena Hektor'un ölü­ dirmiş, îlione'den gerçeği öğrenen Polydoros
münü sağlamak için onu araç olarak kullanır­ ablasını kocası Polymestor'u kör edip öldür­
lar. Akhilleus'la Hektor ölüm-kabm savaşına meye zorlamış. Polydoros üstüne İlyada'da
girişmişlerdir ki, tanrılar Hektor'un öleceğine bambaşka bir öykü anlatılmaktadır (Polydo-
karar verirler. Athena yeryüzüne iner ve ön­ ros, Polyrnestor, Hekabe).
ce Akhilleus'a görünüp kendisiyle birlikte çar­
pıştığını, Hektor'u gidip kandıracağını söyler, Delos. Efsaneye göre, Poseidon günün bi­
sonra Deiphobos'un kılığına girerek Hek- rinde yabasıyla denize vuracak olmuş, vurdu­
tor'a yaklaşır ( İ l . X X I I , 226 vd.). ğu yerden bir parça toprak, bir ada çıkıver-
Deiphobos kılığında Athena birkaç parlak miş. Ama yalın kayalıkmış bu ada, üstünde
sözle iyice kandırır Hektor'u o da, güvenle bir ot bile bitmezmiş, üstelik de denizlerde
saldırır düşmana, atar kargısını ( İ l . X X I I , 289 yüzer, dalgalarla oradan oraya sürünürmüş.
vd.). Gel zaman, git zaman tanrıça Leto doğura­
Bundan sonraki sahne İlyada'nın en doku­ cak bir yer aramış (Leto, Apollon, Artemis).
naklı, insanca değeri en yüksek olan sahnesi- Zeus'tan gebe kaldığı için, Hera'nın hışmına
dir. Deiphobos'un adı geçmez artık İlya- ugramışmış, bu yüzden de hiçbir yer onu ba­
da'da. Ama sonraki efsaneler Paris öldükten rındırmak istememiş. Trakya'da Athos, Ana­
sonra, onun Helene için Helenos'la yarışma­ dolu'da İda dağlarına, İmbros, Lesbos, Sa-
ya girdiğini, kadını kazanıp aldığını, onunla mos adalarına, Miletos ve Knidos şehirlerine
evlendiğini, sonra da Troya düşünce Odysse- başvurmuş, ama ne dağ, ne ada, ne şehir,
us'la Menelaos'un onun evine birlikte saldır­ hiçbiri almamış Leto'yu Hera korkusundan.
dıklarını, kendisini öldürüp bedenini param­ Derken Leto gitmiş, gitmiş, karşısına bir yü­
parça ettiklerini anlatırlar. Homeros'un en zen ada çıkmış, ona seslenmiş, demiş ki -
güzel, en temiz kişilerinden birini kirletip leke­ Deloslu Apollon'a Homerik hymnos'ta m o ­
lerler böylece. B i z onlara kulak vermeyelim, dern denebilecek turistik bir görüşle diyor ve
bizim için Deiphobos İlyada'nın Deiphobos'u ant içiyor ki - ada doğumuna izin verirse,
kalsın, yani kaderin elinde oyuncak olup en oraya öyle bir tapınak yaptıracak ki, bütün
sevdiği ağabeyisine kıyan trajik bir kişi. geçimini dünyanın dört bucağından bu tapı­
nağa gelecek olan gezginlerden, yakarışlar­
Deipyle. Adrastos'un kızı, Tydeus'un karısı, dan çıkarabilecek. Ve adada doğuyor Apol-
Diomedes'in anası (Tab. 23), (Adrcrstos, lon'la Artemis. Ne var ki dokuz gün, dokuz
Tydeus). gece sancı çekiyor Leto, bütün tanrıçalar ba­
şında bulunduğu halde doğuramıyor bir türlü,
Deipylos. (1) İlyada'da adı bir kere geçen
ta ki Hera'nın Olympos'ta alıkoyduğu kızı
Akha'lı bir savaşçı. Sthenelos'un arkadaşı.
DEMİ I I 1 <

ebe tanrıça Eileithyia yardıma gelsin. O gelin­ Girit'te, Trakya'da ve Peloponnesos'ta rastla­
ce, onuncu günü dünyaya geliyor ikiz tanrı­ nır.
lar. Ondan sonra da Delos'a "parlak" anlamı­ Demeter tapımında da, efsanesinde de kızı
na gelen adı verilir ve Zeus onu toprağın dibi­ Persephone'den ayrılmaz. Kimi zaman "Ko­
ne mıhlar, Kyklad takımadalarından biri olu­ re" (genç kız) adıyla anılan Persephone ile
verir. Ve hymnos dört yılda bir Delos'ta kut­ Demeter'e "iki tanrıça" denir. Persepho-
lanan Apollon törenlerini şöyİe anlatır: ne'nin Aidoneus, yani yeraltı tanrısı Hades
tarafından kaçırılması Demeter kültünün de
Nice tapmakların oldu, nice kutsal
merkezindedir, tanrıçanın Eleusis'te kutlanan
koruların oldu;
yüce dağ başları senin oldu, ovalara bakan myster'lerinde de bu efsanenin derin sırlarına
dağ başları, ermekle Demeter erenleri arasına karışılırdı.
senin oldu denize dökülen nice ırmaklar; Bu efsaneyi E. Peterich'in "Küçük Yunan
ama gönlünü sevindiren ver, ey tanrı Mitologyası"nda (M. Eg. B. yayınları, çeviren
Delos'tu asıl. S. Baydur) anlatıldığı gibi alalım:
Orada toplanırlar uzun etekli tyonya'lılarm
"Persephone bir gün oyun arkadaşlarıyla
senin,
birlikte çayırda çiçek toplarken birdenbire yer
kadınlarını ve çocuklarını getirirler
ilanlarında. yarılmış, tanrı Hades arabasıyla dışarı çıka-
Sonra başlanır oyunlara, gelmiş, kızı yakaladığı gibi kaçıp gitmiş.
sana bağlı olanlar gelirler ziyaretine, Ümitsizlikten ne yapacağını bilmeyen tanrı
yumruk, ezgi, dans yarışmaları sunarlar. ana, kızını araya araya bütün dünyada dolaş­
Onları oyunlarda gören sanır madık yer bırakmamış. Sonunda her şeyi gö­
ölümsüzdürler. ren ve bilen güneş tanrı Helios Kore'nin bu­
Sanki onlar için zaman denen şey yok, yaş lunduğu yeri söylemiş. Bunun üzerine Deme-
yok. ter Olympos'tan kaçmış, yüreği sızlayarak ıs­
Kim görse bu erkekleri, bu güzel kuşaklı
sız bir yere çekilmiş. Onun küsmesiyle topra­
kadınları,
hızlı gemilerini ve bütün varlıklarını kim ğın bereketi kalmamış, insanlar kıtlık tehlike­
görse onların, sine uğramışlar. Zeus boşuna onu barıştırma­
seuinç ve coşkuyla dolar yüreği. ya çalışmış, boşuna Hades'ten kızı geri
vermesini istemiş: Tanrı kadın yalvarmalara
Demeter. Homeros destanlarında "güzel kulak vermiyor, kendisine Hades'in sunduğu
saçlı kraliçe", "güzel örgülü Demeter" diye nar meyvesini yemiş olan Persephone bu
anılan toprak ve bereket tanrıçası Demeter sevgi büyüsüyle yeraltı hakimine bağlanmış
(adını "Ge-meter" toprak ana olarak açıkla­ bulunuyormuş. Bütün yalvarmalarının boşa
yanlar vardır) Hesiodos'a göre Kronos'la gittiğini gören Zeus, Persephone'nin yılın üç­
Rheia'nın kızı, ikinci tanrı kuşagındandır te ikisini yani çiçek açma ve meyve zamanı­
(Tab. 5). Rheia'nın ilk kızı Hestia'dan hemen nı, anası Demeter'in, geri kalan üçte birini,
sonra doğmuştur. Öyküsünü kısaca şöyle an­ yani kışı da kocası Hades'in yanında geçir­
latır Hesiodos (Theog. 9 1 1 vd.): mesini kararlaştırmış. Böylelikle toprağa ye­
niden bereket gelmiş.
Demeter'in de yatağına girdi Zeus.
Canlıları doyuran, tarlalar tanrıçasının. Sıkıntılarla dolu bu dolaşmaları sırasında
Ak kollu Persephone'yi doğurdu Demeter, Demeter bir kocakarı kılığına girmiş olarak
yeraltı tanrısı Aidoneus Eleusis kralı Keleos'un evine uğramış. Kralın
kaçırdı onu anasının koynundan
karısı Metaneira karşısındakinin tanrı olduğu­
ve bilge Zeus bıraktı kızını ona.
nu anlayamamış. Demeter'e oğlu Demo-
Demeter ekinleri ve özellikle buğdayı sim­ phon'u bakmak, büyütmek üzere vermiş. D e -
geler, onun tek efsanesi mevsimleri simgele­ meter bir tanrı besliyormuş gibi çocuğu nek­
yen bir efsanedir. Bu efsane Yunan dünyası­ tar ve ambrosia ile beslemiş. Bir gün Metane-
nın daha çok buğday üreten bölgelerinde ge­ ira sütnineyi çocuğu alevler içine tutarken ya­
lişmiş, tutunmuştur. En çok tapıldıgı yerler kalamış. Çok korkmuş olan kraliçeye tanrıça
Eleusis ve Sicilya ovalarıdır, ama tapımına k i m olduöunu söylemiş, b ü y ü k bir İ ş i bozdu-
[)I:MOIX)KOS

ğunu bildirmiş: Demophon alevler içinde bü­ Odysseus kendisi şöyle tanımlar ozanı (Od.
tün dünya bağlarından kurtulup temizlenerek VIII, 478 vd.):
tanrı olacakmış; şimdiyse bir ölümlü olarak
Ozanlar saygı görürler ve değerli bilinirler
kalmış.
bu yeryüzünde yaşayan tekmil insanlar
Başka masallara göre, Demophon'un er­ arasında,
kek kardeşi Triptolemos tanrının evlatlıgıy- çünkü Musa öğretmiştir onlara ezgi
mış. Triptolemos kanatlan bulunan sihirli bir söylemeyi,
arabayla bütün dünyayı dolaşıyor, insanlara Musa çok sever ozanlar soyunu.
tarla bakımını ve Demeter tapımını ögreti-
Kral Alkinoos da hiçbir şöleninden eksik et­
yormuş. Anlatıldığına göre, tanrı kadının
mez onu, şölene oturulacak mı, hemen çağı­
kendisi Keleos'la oğullarına Eleusis'teki D e -
rır (Od. V I I I , 44 vd.).
meter tapınağını kurmak öğüdünü vermiş.
Bu tapınağın mysteria denilen gizli tapımı Gelince altın çivili bir koltuQa oturturlar
bütün eskiçağ boyunca büyük bir saygı görü­ ozanı, yemek dolu bir masa çekerler ö n ü n e ,
yordu" (Eleusis, Keleos, Metaneira, Tripto- sazını asarlar başının üstünde bir çengele ve
lemos). şölende, oyunda, bedenin de, ruhun da devi-
neklerini yöneten bu ozandır (Od. V I I I , 2 6 1
Demeter'in İasion adlı bir ölümlüyle mace­
vd.).
rası da anlatılır. Bu macera tanrıçaların ölüm­
lü erkeklerle sevişmelerine bir örnek olarak Ozan Demodokos birkaç kez sahneye çıkıp
gösterilir (Od. V. 125) ve İasion'dan zenginli­ ezgi söyler. Odysseia'da, Ares'le Aphrodi-
ği, bolluğu simgeleyen Plutos adlı bir oğlu te'nin aşklarını söyler (Od. V I I I , 267 vd.), ve
olur (İasion, Plutos). Troya savaşını söyler, destanlık yiğitleri anar,
o sıra Odysseus duygulanır, kimliğini açığa
Atina'da her ekim ayında yalnız kadınların
vuracak bir dilekte bulunur, şöyle der ozan
katıldıkları "Thesmophoria" bayramı kutlanır
(Od. V I I I , 487 vd.):
ve iki tanrıçaya da "thesmophoriai" yani ya­
sa getiren, insanlara doğal yasaları öğreten Daha çok sayarım, Demodokos, seni tekmil
tanrıçalar denirdi. Aristophanes "Thesmo- ölümlülerden.
phoria Bayramını Kutlayan Kadınlar" adıyla Sanatı ya Musa öğretti sana, ya da Apollon.
bir komedya yazarak, kadınların nasıl bu gizli Ne güzel söyledin Akha'larm destanını,
olduğu gibi,
törenler sırasında kadın düşmanı Euripides'i
neler yaptıklarını ne güzel söyledin,
suçladıklarını sahneye koymuştur. nelere katlandıklarım, neler çektiklerini.
Roma'lılann tapındıkları Ceres Deme- Haydi şimdi geç başka bir konuya,
ter'den pek farklı değildir. Oysa Demeter'le şu tahta at olayını anlat şimdi bize,
Anadolu'nun bereket tanrıçası Kybele arasın­ Athena'nm yardımıyla Epelos yapmıştı onu
da hemen de hiçbir ilişki kurulamaz. hani,
getirmiş Akropolis'e dayamıştı tanrısal
Demeter'e yazılmış birçok övgüler vardır. Odysseus da kurnazca,
Bunların en önemlilerinden biri Homerik de­ llyon'u yıkacak adamlarla doluydu içi.
nilen bir hymnos'tur, biri de İskenderiye'n şa­ Anlatabilirsen bunları, getirip bir biçimine,
ir Kallimakhos'tandır. bundan böyle tekmil insanlara ben de
diyeceğim ki:
D e m o d o k o s . Bunca bin dizelik Homeros Tanrı sevdi onu, tanrısal bir şiir bağışladı
ona.
destanlarında öylesine usta bir ya da birkaç
Odysseus'un da yiyordu içi içini,
ozanın sesini, sözünü dinler de, bir tekinin yanaklarım ıslatıyordu kirpiklerinden sızan
adını öğreniriz yalnızca, o da Demodo- yaşlar...
kos'tur. Demodokos Phaiak kralı Alkino-
os'un sarayında görevli ozandır. Adından da Yalnız Alkinoos farkına vanr Odysseus'un
belli olduğu gibi demos; halkla ilişkilidir. Bu, ağladığının, susturur ozanı ve sorar konuğu­
ozan, halka söyler, halktan saygı görür; de­ na niçin acı gözyaşları döktüğünü "dinlerken
ğerlidir, halkın saydığı ve sevdiği bir kişidir. Argos'luların ve İlyon'un başına gelenleri".
I »I V I I K VI I A I N K I I AK SAVAŞI

Odysseus da işte o zaman başlar Odysseia' Titan tanrılarla Kronos oğulları


yi, yani geçirdiği bütün serüvenleri anlatma­ ki birileri, mağrur Titanlar, Othrys'de,
ya. öbürleri, tüm nimetleri verenler,
Demodokos Odysseia destanının en sevim­ Olympos'un tepesinde oturanlar,
uzun zamandan beri savaşıyorlardı
li, en ışıklı bir kişisidir. Homeros'un kendisi
güçlü saldırılarla birbirlerine girerek.
midir? Kör ozan üstüne nice söz söylendi, ni­
Yürekleri hınçla dolup taşarak
ce mürekkep döküldü. Homeros kör müydü, tam on y i / cenkleşti durdular,
değil miydi diye tartışıldı. Okuyucu kendi duy­ bitip tükenmek bilmiyordu bu kavga,
gu ve izlenimine göre karar versin, ben bugü­ belli değildi kimin kazanacağı.
ne dek okuduğum bunca yapıtların hiçbirinde Demek ki Zeus Kronos'u yenmekle ege­
şair Homeros'un gözü gibi gören göz görme­ menliği hemen ele alamadı, Olympos' kıların
dim. saltanatı ancak kendilerinden önceki kuşakla
on yıl süren bir savaştan sonra kurulabildi. Bu
D e m o p h o n . Bkz. Demeter. başarının da ancak Y ü z Kollu Devlerin yeral­
tındaki hapislerinden çıkarılmalarıyla sağla­
Deukalion. (1) Soylar mythos'unda Hesio- nabildiği belirtilir. Othrys'le Olympos ikisi de
dos tunç soylu insanların kendi elleriyle yok Thessalia'nın birer yüksek doruğudur. Bu iki
olduklarını, ad bırakmadan öbür dünyaya gö­ dağın tepesinden sürdürülen savaş Theogo-
çüp Hades'in karanlıklarına gömüldüklerini nia'nın en renkli, en devinekli sahnelerinden-
söyler, ama bunun nasıl olduğunu anlatmaz. dir (Theog. 666-735):
Tufan sözü ve kavramına rastlanmaz en eski Ogün tanrı ve tanrıça hepsi
Yunan kaynaklarında. Ne var ki Yunan azgın bir cenk havası estirdiler,
mythos'unun Tufan kahramanları Deukali- Hepsi, Titan tanrıları, Kronos oğulları
on'la Pyrrha'nın, insanlığın başına gelen yı­ ve Zeus'un gün ışığına çıkardığı
kımlarının kaynağında bulunan Prometheus güçlerine dayanılmaz azgın devler,
ve Epimetheus soyundan olmaları (Tab. 3) Her birinin yüz kolu vardı onların
hesiodos'un Sümer, Babil ve Samî kaynakla­ omuzlarında heybetle savrulan,
her birinin elli de kafası vardı
rından bazı efsaneleri alıp, bazılarını almadı­
güçlü bedenlerinin omuz başlarında.
ğını gösterir. Yunanlıların Tufan efsanesi da­
Dikildiler Titan'lara karşı korkunç savaşta
ha sonraki bir çağda, belki Tesalya'da uydu­ koca ellerinde yalçın kayalarla.
rulmuş ve kahramanları Deukalion'la Pyrrha Titan 'lar da atılıyordu şevkle sıra sıra,
Prometheus-Pandora mythos'una bağlanmış her iki taraf gösteriyordu var gücünü.
olabilir. Bu efsane Hellen ırkının atasını kur­ Çevrede sonsuz deniz homurdanıyordu,
ma işine de yaramış, şöyle ki Tufan'dan kur­ Toprak kükredi birden gür sesiyle,
tulan Deukalion'la Pyrrha'nın bir oğlu olur, engin gökler yankılanıp inildedi
adı Hellen, onun da üç oğlu olur: Doros, ölümsüzlerin saldırıları altında,
Ksuthos ve Aiolos. Doros'la Aiolos doğrudan koca Olympos sarsılıyordu temelinden,
doğruya Dor ve Aiol ırklarının atası, Ksuthos ağır bir deprem iniyordu Tartaros'a kadar
ise çocukları Akhaios'la lon yoluyla A k - karışarak gümbürtüsüne korkunç
ha'ların ve İon'ların atası olur (Tab. 20; Tu­
saldırışların
fan, Hellen).
savrulan kayaların, gürzlerin.
(2) îlyada'da adı geçen bir Deukalion daha Haykırışlarla yüklüydü atılan her şey,
iki tarafın birbirine karışan sesleri
vardır: Girit kralı Minos'la Pasiphae'nin oğlu
yükseliyordu yıldızlı göklere kadar,
ve Troya savaşına katılan Meriones'in dedesi- korkunç bir kargaşaya dönerken
dir (Meriones). Theseus'un dostu olan bu D e - boğuşmaları.
ukalion Kalydon avında da bulunmuş. Zeus da artık tutmaz oldu öfkesini.
Yüreği dolar dolmaz öfkesiyle
Devler ve Tanrılar Savaşı (Titanomak- bütün gücünü salıveriyordu ortaya.
ia). Hesiodos Olympos tanrılarına kadar bir­ Şimşekler saçıyordu gökten ve
birini izleyen soyları, kuşakları, saydıktan son­ Olympos'tım.
ra, şöyle der (Theog. 630 v d . ) - . gürbüz elinden fırlayıp uçuyordu yıldırım
gök gürültüleri arasında parıl parıl, dört bir yanda yükselir duvarları.
sallayıp savuruyordu kutsal alevi Kalkan tutan Zeus'un buyruğuyla
gittikçe sıklaşan şimşekleriyle. durur orada sadık birer bekçi gibi
Dört bir yanda, çatır çatır yanıyordu Gyes, Kottos ve coşkun yürekli Briareus.
canlılara can veren Ana Toprak,
bar bar bağırıyordu ateş alan ormanlar, D i a . D e i o n e u s ' u n kızı, İ k s i o n ' u n karısı (îksi-
kaynıyordu karalar ve ekinsiz denizler, on).
yakıcı bir soluk sarıyordu yer oğlu
Titan 'lan D i a n a . E r k e n çağlardan beri Yunan Arte-
koskaca alevler karışırken bulutlara; mis'iyle bir t u t u l a n İtalya'lı bir t a n r ı ç a . D i a -
ne kadar güçlü de olsa Titan tanrılar n a ' n ı n R o m a ' d a anlatılan efsaneleri Yunan
kamaşıyordu gözleri şimşek ve A r t e m i s ' i n d e n esinlidir. O r e s t e s İtalya'ya T a -
yıldırımlardan,
uris Artemis'ini getirmiş ve N e m i ' y e yerleştir­
akıl almaz bir azgınlık sarmıştı evren
m i ş . G e r ç e k t e n d e L a t i u m ' u n b u şehri çevre­
boşluğunu,
sinde bir göl, kutsal bir koru ve D i a n a ' n ı n bir
gözlerin gördüğü, kulakların işittiği
göklerin yerle çarpışmasından doğabilecek tapınağı vardı. T a u r i s ' t e olduğu gibi b u r a d a
görüntülere ve seslere benziyordu. da tanrıçaya i n s a n kurban edilirdi. T a p ı n a ğ a
Daha büyük olamazdı gümbürtü. b a ş r a h i p olabilmek için k e n d i n d e n ö n c e k i
Biri çökerken öteki üstüne düşse onun. başrahibi t a n r ı ç a y a kurban e t m e k gerekirmiş
Böylesine büyüktü gümbürtüsü bu t a p ı n a k t a . Başka bir efsaneye g ö r e , t a n r ı
birbiriyle cenkleşen tanrıların. Asklepios'un dirilttiği H i p p o l y t o s Artemis'e
Rüzgârlar da karışıp bu kaynaşmaya
kaçırılıp İtalya'ya getirilmiş ve Virbius adıyla
savuruyorlardı sarsılan toprağı
t a n r ı ç a n ı n kültüne girmişti.
karıştırıp birbirine tozları,
şimşekleri, yıldırımları, gümbürtüleri, Roma'lıların g ö z ü n d e D i a n a avcı t a n r ı ç a
büyük Zeus'un bu savaş silahlarını.
değil d e , d a h a çok Apollon'un kardeşi bir ışık
Bir yandan öbür yana taşıyorlardı
tanrıçası sayılırdı (Artemis).
savaşların bağırış çağırışlarını.
Yamandı gümbürtüsü bu korkunç savaşın
D i d o . K a r t a c a kraliçesi D i d o ' n u n efsanesi
ve yamandı gözlere sığmayan görüntüleri.
Derken, herkes hışımla birbirine girmişken Vergilius'un " A e n e i s " , d e s t a n ı n a dokunaklı
savaş duraklayıverdi birdenbire. bir sevda r o m a n ı olarak g i r m e z d e n ö n c e de
Ama ön saftaki Kottos, Briareus, Gyes, vardı ve şöyle anlatılırdı: F e n i k e kenti
savaşa doymayan bu yüz kollu devler T y r o s ' u n kralı iki ç o c u k bırakarak ö l m ü ş , biri
azdırdılar yeni baştan savaşı: kızı Elissa, ö b ü r ü oğlu P y g m a l i o n . Babası öl­
Üç yüz taş birden fırladı düğü z a m a n Pygmalion ç o c u k m u ş , a m a halk
bu devlerin güçlü kollarından. o n u krallığa seçmiş, a m c a s ı Sicharbas'ı da
Kapkara saldırılarla ezdiler Titanları,
n a i p olarak s a p t a m ı ş ve Elissa'yı o n u n l a ev­
yol yol toprağın altına tıktılar onları,
lendirmiş. N e var k i Pygmalion a m c a s ı n ı n d e ­
vurdular zincire yendiklerini
ve gökler ne kadar uzaksa topraktan finelerine göz dikerek Sicharbas'ı ö l d ü r t m ü ş .
toprağın o kadar altına gömdüler onları. Bu k o r k u n ç d u r u m karşısında Elissa T y r o s '
Bir örs gökten düşse dokuz gün, dokuz gece t a n g ö ç m e y e karar vermiş ve y a n ı n a k e n t i n
ancak onuncu günü varabilirdi yeryüzüne ileri gelenlerinden bir grupla Sicharbas'ın d e ­
ve tunç bir örs düşse yeryüzünden ancak finesini de alarak denize açılmış. Yolda gider­
dokuz gün, dokuz gece sonra varabilir k e n g e m i d e n ağzına kadar dolu t o r b a l a r atı-
Tartaros'a. yorlarmış d e n i z e . D i d o b u torbaların içinde
Tunçtan bir duvar çevirmiştir orayı, Sicharbas'ın altınları olduğu kanısıyla kardeşi­
üç kat karanlık sarar dar boğazını, ni a l d a t m a y a girişmiş, oysa torbalar kumla
üstünde kökleri bitegelmiştir toprağın, d o l u y m u ş . G ö ç m e n l e r , gide gide Afrika'nın
ve ekinsiz, uçsuz bucaksız denizin. Libya kıyılarına varmışlar ve o r a d a karaya
İşte orada saklıdır Titan lar karanlıkta çıkmışlar. Ö n c e Kıbrıs'a uğrayıp A p h r o d i t e
bulutları toplayan Zeus'un istemiyle.
t a p ı n a ğ ı n d a n seksen g e n ç kız kaçırarak k e n ­
Güçleri yetmez çıkmaya oradan
dilerine eş edinmişler. Libya yerlileri Elissa ile
Poseidon kapamıştır tunç kapıları,
adamlarını iyi karşılamış, bir öküzün pösteki- atılarak kendini öldürür. Böylece hazırlanan
sine sığacak kadar toprağı seçip oraya yerle­ odun yığını ölüsünün yakıldığı odun yıgmı
şebileceklerini söylemişler. Elissa da bir öküz olacaktır. Uzaklaşan Aeneas ufukta sevgilisi-
derisini öyle ince şeritler halinde kesmiş ki, ninin yanan mezarından yükselen dumanları
epey bir toprağı elde edip oraya bir kent kur­ görür. Bu serüven Latin şairinin en güzel, en
maya koyulmuş. Bu kent sonradan Kartaca içli dizeleriyle dile gelmiştir. Anna diye anılan
diye anılacak Roma'nın düşmanı, büyük Afri­ kız kardeşi belki de ilerde Anna Perenna
ka kentidir. Elissa orada kraliçe olur, ne var adıyla tapılan Roma tanrıçasıyla bir tutulabilir
ki yöre krallarından biri ona talip çıkar, ev­ (Aineias, Anna Perenna).
lenmek ister. Elissa bu isteği tiksintiyle karşı­
lar, ama komşu krala karşı koyamayacağını Didyma-Didymeion. İonya'nın en büyük
bildiği için, üç aylık bir düşünme süresi ister, kenti Miletos'un Didyma denilen yerde kur­
o sırada ölen kocasının ruhunu yatıştıracağını duğu Apollon tapınağına "Didymeion" denir­
söyler. Üç ay sonra da bir odun yığınının üs­ di. İlkçağ yazarları bu adın kaynağım vermi­
tüne çıkarak kendini diri diri yakar. yorlar; ikiz tapınak, ya da ikizler tapınağı a n ­
Vergilius'un bu efsaneyi kullanarak yarattı­ lamına gelen bu ad, iki doruklu bir dağdan,
ğı öykü şöyledir: Elissa'nın adı Dido'ya çevri­ ya da tanrı Apollon'un sevdiği ikizlerden gel­
lir, Sicharbas Sychaeus olur. Destan, Aene- medir diyenler var. Oysa Didym-kökü Y u -
as'm Kartaca topraklarına ayak basmasıyla nanca değil, Anadolu'nun yer adlannın çoğu
başlar, kentini kurmakta olan kraliçe Troya'lı gibi, Yunan öncesi bir zamandan kalma olsa
kahramanı görür görmez çarpılır, tanrıça gerek. Nitekim Apollon'a - Apollon adı da
Aphrodite'nin düzenlerine kurban gider. Aşkı Yunanca değil, onu Yunan diline bağlamak
ona her şeyi unutturur, Vergilius kraliçenin amacıyla yapılan bütün açıklamalar yetersiz­
Aeneas'a Troya savaşını nasıl anlattırdığını dir - Greklerin Anadolu'ya gelmesinden ö n ­
uzun uzadıya gözümüzün önüne serdikten ce tapındırdı herhalde Didyma'da.
sonra, bir av sırasında fırtına ve doludan ka­ Pers savaşlarından sonra İonya'nın yeniden
çan Troya'lı kahramanla Kartaca'lı kraliçenin kalkınmasıyla Miletos Didyma tapınağını bir
nasıl bir mağaraya sığınıp orda Eros'un okla­ daha kurmak ve bilicilik merkezini canlandır­
rına dayanamadıklarını, büyük bir aşk harla- mak yoluna gider. Bu iş çok büyük çapta tu­
yışıyla birbirinin olduklarını anlatır. Hemen tulur: Mimar olarak, Efes'te yanan Artemisi-
Fama diye bir tanrıça çıkar ortaya, dedikodu­ on'u yeniden yapan Panionios'la Milet'li mi­
yu simgeleyen, bu Fama gider dünyanın dört mar Daphnis seçilir. Bitince Didyma tapınağı
bir yanına yayar haberi, Dido'nun Aeneas'la dünyanın sekizinci harikası olacaktır. Ne var
seviştiği haberini; Zaman geçer, Dido aşkını ki yeni Didymeion 150 yıl boyunca Milet'in
kız kardeşi Anna'ya açar, bu sırada komşu hazinesini yıprattığı halde, bir türlü tamamla­
kral İarbas Dido'nun bir yabancıyla sevişme­ namamış, tapınak hiçbir zaman doğru dürüst
sini rezalet sayarak Dido'yı sıkıştırır. Tanrılar bir çatıyla örtülememiştir. Hıristiyan ortaça­
da Odysseia misali araya girerler ve Aene- ğında Didyma' nın hâlâ orada durduğu ve bel­
as'a haberci gönderirler ki, kaderi Dido'nun ki de canlılığını sürdürdüğü tapınağın taba­
yanında keyif sürmek değil, İtalya'ya gidip nında çizili görülen haçlardan belli. Işık tanrı
yeni bir kent, bir devlet kurmaktır. Aeneas Apollon'un gücünü Hıristiyanlar da kolay ko­
boyun eğer, gizlice kaçmaya hazırlanır, Dido lay söndürememiş olacaklar ki, hemen arka­
farkına vanr, aralarında sert bir tartışma, bü­ larından gelen puta tapanlar haçları birer dai­
yük bir kavga kopar, kraliçe sevgilisini alıko- reyle çevirmişler.
yamayacagını anlar ve canına kıymayı göze
Didymeion'a gelen duacılar, Panormos l i -
alır; bir odun yığını hazırlatır, Aeneas'la bir­
manında karaya iner ve dört Idlometrelik, as­
lik, beraberliklerini yansıtan ne varsa hepsini
lanlarla süslü yolu yürüyerek varırlardı tapına­
oraya yığar, gece yarısı gene tanrıların dürtü­
ğa. Delphoi'de olduğu gibi Didyma'da da fal­
sü üzerine Troya'lılar yelken açtıklarında, Di-
cılar kadınmış. Ellerinde kutsal bir değnek,
do gidişlerini gözler, sonra kılıcının üstüne
bir kuyunun üstünde oturur, kara sularda gör-
dükleri ışıltıları yorumlarlar ve bilicilere f ı s ı l - arasına almak, onu her işte uygulamakla gör­
darlarmış. Tanrı sarhoşluğuna kapılmış kadı­ mek ve salık vermek Hesiodos'un Yunan dü­
nın ağzından gelişigüzel dökülen sözleri ve­ şüncesine en büyük katkısıdır. Kratos'la
zinli dizeler halinde dile getirmek de bilici ra­ Bia'yı kendine başlıca yardımcı eden Zeus
hiplerin göreviydi (Brankhos, Brankhosoğul- burada bir zorba olmaktan çıkıyor, insanlığa
ları). yarar ve iyilik getiren tanrı, gerçek bir tanrı
oluveriyor. Yeryüzü de yeni baştan bir altın
Dike. Dike, Themis'le Zeus'un kızı ve Euno- çağa, bir cennete dönüyor. Doğruluk üzerine
mia ve Eirene'yle birlikte Hora'ların biridir. kurulu bir insan cenneti.
Adı Yunan dilinde birçok anlamlara gelir; Hesiodos'un bu yüce görüşünü tragedya
simgelediği başlıca soyut kavram hak, doğru­ yazarları da benimser, benimseyenlerin, dile
luk ve adalettir. Dike sözcüğü, adaletin uygu­ getirenlerin başında da Aiskhylos gelir. Ahla­
landığı mahkeme için de kullanılır, mahke­ kı her şeyden üstün tutan bu şair, doğruların
mede verilen hüküm için de; "diken didonai" ocaklarında mutluluğun ürünleri bulunduğu­
deyimiyse ceza görmek anlamına gelir. nu söyler (Ağam. 750 vd.); Sophokles de
Dike insanlar arasında yaşar, onun içindir Elektra tragedyasında, işlenen suçun hemen
ki, şiirde de, düzyazıda da çok adı geçer. Di­ peşinden Dike'nin öç tanrıları Erinys'lerle bir­
ke kavramından Yunanlıların ne anladığını likte geldiğini ileri sürer (Elekt. 472 vd.).
iyice kavramak için başlıca kaynaklarımız H e - Şiirde bir tanrısal varlık olarak canlandırılan
siodos ve tragedya yazarları olsun. Bu kavra­ Doğruluk gitgide soyutlaşır Yunan düzyazısın­
mı incelemeye değer. da ve sonunda Platon'un bunca diyalogunda,
Hesiodos'un ikinci büyük eseri "İşler ve özünün nitelikleri, toplum içinde yeri ve etkisi
Günler"de Dike'ye 180 dizeye yakın uzun bir araştırılan "to dikaion" diye cinsiz bir felsefe
bölüm ayrılmıştır. Bu bölüm Hesiodos'un bü­ kavramına döner.
tün hayat felsefesini verir. Yalnız Hesiodos'u
tanımak bakımından değil de, orta halli bir Diktynna. Bkz. Britomartis.
insanın toplum içinde Dike tanrısal kavramını Diktys. Bkz. Danae.
nasıl görüp, nereye yerleştirdiği açısından in­
celemek istiyoruz bu parçayı. Bölüm bir hay­ Diomedes. (1) Bir Trakya kralı. Ülkesine ge­
van masalıyla başlar (İşi. 202 vd.); "krallara" len yabancıları atlarına yem olarak verirmiş.
yani kadılara, yargıçlara seslenen şair hay­ Herakles, Diomedes'i kendi atlarına yedire-
vanlar dünyasında kaba kuvvetin hüküm sür­ rek bu vahşi töreye son vermiş (Herakles).
düğünü, ama insanlar dünyasında öyle olma­ (2) Tydeus'la Deipyle'nin oğlu, Troya
dığını söyler. İnsanlar arasında Dike vardır. önünde savaşan Argos'lu yiğitlerin en yama­
Dike tanrı Zeus'tan gelir, Dike yani doğruluk nı (Tab. 23). Diomedes'e verilen sıfatlar hep
toplulukların varlığını ve mutluluğunu sağlar. savaşta üstünlük gösterir niteliktedir. Babası
Hesiodos burada tanrıça Dike'ye uzun bir öv­ gibi ünlü, güçlü bir at sürücüsü olmaya özenir
gü yazar. Kardeşi Perses'ten haksızlık gören Diomedes. Diomedes'e bütün bir bölüm ay­
ve yargıçlarca korunmayıp hakkını alamayan rılmıştır Ilyada'da, orada tanrıça Athena ona
Hesiodos'un Dike'ye bu övgüsü patetik ol­ destek olup, her türlü yiğitle, giderek tanrılar­
makla kalmaz, kendilerine yargıç deyip de la bile boy ölçüşmeye kışkırtır onu. İki ben­
rüşvet alarak eğrilik yoluna sapan krallara da zetmeyle Diomedes'in atılganlığı dile getirilir
etkin bir derstir. (İl. V, 142):

Soylar mythos'u dünyayı bir cehenneme Tıpkı bir aslan gibi kudurmuştu işte
çevirmekle bitmişti. Yoksulluk, umutsuzluk dev yapılı Diomedes, Troyahlara
sarmıştı ortalığı, insan Pandora'nın işlediği saldırınca.
suç ( k i buna da suç denmez ya, bir tedbirsiz­ (İl. V, 87 vd.):
likti sadece) yüzünden ne kadar kötülük var­ Eriyen karlarla beslenip taşan bir ırmak gibi
sa, hepsini başlarına bela etmişlerdi. Bundan köpürüyordu Diomedes ovada.
kurtuluşu adalete güvenle, Dike'yi insanların Zeus'un yağmuru yağınca sağanak sağanak,
DİONYSOS

birdenbire kabarır, taşar o ırmak, sında sayar (Theog. 253). Homeros destanla­
akar hızla, yıkar sınırlarını, rında bu tanrıça Zeus'Ia evlenerek Aphrodi-
tutamaz onu üst üste yığılı toprak, te'nin anası olur. Güzellik tanrıçası oğlu Al-
bol çiçekli bahçelerin duvarları tutamaz
neias'i korumak için savaşa karışıp da Dio-
onu,
medes'in kargısıyla yaralanınca, Dione onu
gelir, yok eder insanların el emeğini.
Troya'hlarm sıraları Tydeus oğlunun elinde tam bir ana şefkatiyle sarar, öğütler verir, ya­
oluyordu iste böyle darmadağın, rasını i y i eder ( İ l . V, 370 vd.):
çok kalabalıktılar, ama dayanamıyorlardt.
Aphrodite, anası Dione'nin kapandı
Diomedes, Lykia'k yiğit Pandaros tarafın­ dizlerine.
dan yaralanınca büsbütün kudurur, art arda Dione kollarıyla sardı kızını, okşadı diller
altı Troya'h öldürür, iki esir aldıktan sonra döktü:
"Hangi tanrı kıydı sana, yavrucuğum,
Pandaros'u da tepeler ( V , 290 vd.), Ainei-
göz göre göre bir kötülük mü işledin ki?"
as'ı, iki insanın kaldıramayacağı kadar ağır Karşılık verdi cilveli Aphrodite, dedi ki:
bir taşla yaralar, o sırada oğlunun yardımına "Tydeus oğlu, taşkın canlı Diomedes vurdu
koşan Aphrodite ile çarpışır. beni,
Aphrodite ile yetinmez, Ares'i de yaralar sevgili oğlumu, Alneias'ı çekiyordum
Diomedes ( V , 855 vd.). Destan boyunca sa­ savaştan;
vaşta da, karada da ön planda görürüz Dio- tekmil insanlar arasında onu severim en
medes'i. Odysseus'la birlikte gece keşfe çı­ çok.
Kavga Troya'Ularla Akha'lar arasında değil
kar, Troya'h gözcü Dolon'u öldürürler ( X ,
artık,
272-279), öldürmeden önce de birçok sırlar
Danao'lar başladı ölümsüzlerle
alırlar ağzından. Sonra Trakya'lıların kam­ çarpışmaya".
pından geçerken, korkunç bir katliam yapar­ Karşılık verdi yüce tanrıça Dione, dedi ki:
lar, önderlerleri Rhesos'u öldürüp, atlarını "Aldırma kızım, sık dişini, bağrına taş bas.
alıp götürürler. Biz Olympos'ta saray kurmuş tanrılar
Diomedes, taşkın canlı da olsa, yasa, töre çok çektik insanlardan,
epey de çektirdik birbirimize...
bilmez bir yiğit değildir. Glaukos'la çarpış­
Diomedes'i de gök gözlü Athena saldı senin
maktan vazgeçmekle konukluk kurallarına
üstüne.
saygısını belirtir ( İ l . VI, 12 vd.) (Glaukos, Bel- Ama şunu bilmiyor Tydeus'un o çılgın oğlu:
lerophontes). llyada'dan sonraki destanlarda Ölümsüzlerle savaşan insan çok yaşamaz".
Odysseus'la birlikte Lemnos'a gidip Philokte- Böyle dedi, sildi iki eliyle
'tes'i aradıkları anlatılır (Philoktetes). Troya Aphrodite'nin bileğindeki özü,
savaşı bitip de Argos'a dönünce kendisini al­ yara iyi oldu, ağır acılar dindi.
datan karısı Aigialeia'nın kurduğu tuzaktan
zor kurtulmuş. Bu ceza ona yaraladığı Aph- D i o n y s o s . Dionysos adındaki tanrının i l k -
rodite'den gelmeymiş. çağ din, efsane, sanat ve yazınında ne denli
bir yer tuttuğunu Apollon'a ayırdığımız bölü­
Diorfiedes "Thebai'ye Karşı Yediler" desta­
mün girişinde tanımlamaya çalıştık. Sabahat­
nında da rol oynar. Babası Tydeus Adras-
tin Eyuboglu'nun Fransız bilgini Mario Meu-
tos'un damadı olmak bakımından bu seferde
nier'nin çevirisinden dilimize aktardığı "Bak-
ön planda savaşmış ve büyük bir ün kazan­
kha'lar" kitabının önsözünde söylediği gibi,
mıştı. At adam Kheiron tarafından yetiştirilen
"Euripides'in bu tragedyası eski Yunanistan'
Diomedes de dedesi Adrastos'tan Argos tah­
da Dionysos dininin İncil'i yerinde" idi. Biz
tını miras aldıktan sonra, babasının öcünü al­
de, dinsel kişiliği dal budak salmış, tapımı çe­
mak üzere Epigon'lar seferine katılır. Diome-
şitli ve ayrıntılı inanç ve görüşleri, insanlığın
des gücü kuvveti ve gözüpekligiyle Yunan ef­
derine giden birçok düşüncelerini bir araya
sanesinde Herakles'ten hemen sonra gelen
toplayıp yansıtan bu tanrının incelenmesine
üstün bir yiğit sayılır.
"Bakkha'lar" oyunundan aldığımız bir par­
D i o n e . Hesiodos Dione'yi Okeanos'la çayla başlamak istiyoruz. İnanıyoruz ki, bu
Tethys'ten dogma üç bin Okeanos kızı ara- parçanın gereğince yorumlanması bize Di-
o n y s o s tanrıyı b ü t ü n ü y l e k a v r a m a k ve d o ğ r u Hellen ülkesinin mutlu şehirlerine.
yolda a n l a m a k olanağını verecektir: O tanrılar ki bu, anası, eski bir zamanda,
doğum sancıları içinde,
T r a g e d y a ' n ı n açılışında D i o n y s o s s a h n e y e
çarpıldı Zeus'un yıldırımlarına;
çıkarak şöyle k o n u ş u r :
can verdi düşürüp karnındakini.
Dionysos — İşte ben, Zeus'un oğlu Diony- O zaman Kronos'un oğlu Zeus
sos, Kadmos'un kızı Semele'nin yıldırım dolu aldı düşen çocuğu,
şimşekler içinde doğurduğu tanrı, Thebai top­ görmesin diye karısı Hera,
rağına ayak basıyorum. Tanrılığımdan soyu­ sokup kendi baldırına
nup insan suretine girdim... Ben Lydia'nm al­ altın kancalarla kancaladı.
tın ovalarından geliyorum. İran'ın güneşten Sonra, Moira'lar vakti doldurunca
kavrulan kırlarını, Baktrla'nm uzun surlarım; Zeus doğurdu boğa boynuzlu tanrıyı;
Media'nm buzlarla örtülü topraklarını, saadet başına bir çelenk taktı yılanlardan.
diyarı Arabistan'ı, tuzlu denizin kıyılarında Onun için Mainad'lar
uzanan bütün Asya ülkesini, Barbarlarla Hel- yılanları toplar, saçlarına örerler.
len'lerin karışık yaşadığı, güzel hisarlarla süs­
Ey Thebai, Semele'yi besleyen toprak,
lü şehirleri dolaştım. Oralarda korolarımı top­
takın artık sarmaşık çelenklerini
ladım; dinimi, ayinlerimi öğrettim; şimdi ken­
Açılsın çiçekleri, açılsın
dimi Hellen'lere tanıtmak istiyorum. Hellen
toprağında Bakkha'ların keskin çığlıklarıyla güzel meyveli yeşil saparnanın!
çınlattığım, kadınlarının çıplak vücutlarını Bürün yapraklarına meşelerin, çamların!
ceylan postlarıyla sarıp ellerine thyrsos'u, sar­ Giyin benek benek ceylan postunu,
maşıktı asayı verdiğim ilk şehir Thebai oldu. süslen ak koyunların yününden örgülerle,
yansın elinde narteks'lerin sönmez ateşi!
T a n r ı T h e b a i ' d e gerçekleştirmek istediği Yakındır yeryüzünün korolarla coşup
amacı da anlattıktan sonra, Bakkha'lar k o r o ­ taşması.
su girer ve aşağıdaki ezgiye başlar: Bromios geliyor, olaylarıyla, dağdan dağa,
Dionysos delisi kadınların
Bakkhalar korosu:
gergeflerini, mekiklerini bırakıp
Asya topraklarından geldim, kaçtıkları dağlara.
yüce Tmolos'u aştım,
tanrımız Bromios uğrunda Ey karanlık diyarı Kureta'larm,
durmadan, yorulmadan koşuyorum. Girit'te Zeus'un doğduğu kutsal mağaralar,
Euhoi diye bağırarak orada icat ettiler, benim için,
Bakkhos'un şerefine. üç sorguçtu miğfer giyen Korybant'lar
Kim o, yolda gezen? çembere gerilen deriyi,
Kim o, kim o, yolda gezen? Orada karıştı coşkun davul sesleri
Çekilsin herkes damının altına, Phrygia kavallarının tatlı nefeslerine.
temizleyip kapansın bütün ağızlar; Korybant'lar davulu Rhea anamıza verdiler
şimdi ben, Euhoi sesleriyle Bakkha'ların çığlıkları arasında
Dionysos'u kutluyorum. gümbürdesin diye.
Onu coşkun Satryr'ler Ana Tanrıçadan
Ne mutlu bahtı açık olana,
aldılar,
ne mutlu tanrıların sırlarına erene!
sesini korolara karıştırdılar,
Hayatını temizleyip günahlardan
Dionysos'a hoş gelen Trieterit
ruhunu Bakkhos'a verene!
bayramlarında
Yıkayıp bütün kirlerini dağlarda
Tanrının delisi olana! Koşmak ne güzel, dağlarda
Ne mutlu, yoluyla kutlayana Bakkhos alaylarının ardından!
Kybele anamızın cümbüşlerini; Sarılıp gezmek benekli ceylan postuna,
ne mutlu, tyrsos'u sallayarak serilip yatmak toprağa!
başına sarmaşıktı çelengi takarak Yakalayıp boğazlamak yaban tekelerini.
Dionysos'un ardından gidene! Kanlarını içmek, çiğ çiğ yemek etlerini!
Haydi, Bakkha'lar, durmayın, Euhoi! diye bağırınca Bromios.
indirin Bromios'u Phrygia dağlarından; atılmak Lydia'nm, Phrygia'nın dağlarına!
getirin Dionysos'u, tanrı babanın tanrı O zaman yeryüzünde derelerde süt akar,
oğlunu, derelerde şarap akar, bal akar;

>J'>
yükselir sanki yerden, adı taşıyan birkaç dag ve Aydın yöresinde
Lübnan buhurunun dumanları. Nysa (Sultanhisar) adlı bir kentin yıkıntıları
Bakkhoş, elinde kızıl alev saçan narteks, da görülür. Dionysos'un baştanrısı olduğu
sihirli gür saçları rüzgârda, dağ hangisidir? Herhalde özellikle hiçbiri, bu
koşturur peşinden dağlara düşmüş koroları. Nysa adı Olympos ve İda gibi yüksek dağla­
Ve haykırır ruhları coşturan sesiyle: ra verilen bir genel ad olsa gerek, tanrı da
''HeyBakkha'lar, koşun, bir doğa tanrısı olarak yüksek bir dağın do­
koşun Bakkha'larl ruğunda doğmuş ve o dağla simgelenmekte-
Irmağından altın akan Tmolos'u dir.
şenlendiren kadınlar!
Dionysos adının etimolojisi böylece açıklan­
Kutlaym Dionysos'u
madığı gibi (kimi mitograflar bu adın iki kez
derin gümbürtülü davullarınızla;
doğan anlamına geldiğini ileri sürerler, ne
Euhoi sesleriyle çağırın Euhios tanrıyı!
var ki bu açıklama Yunancada desteksiz kalır)
Phrygia'dan kopup gelen güzel çığlıklar
tanrıya verilen öbür adlar da anlamsızdır.
karışsın, sizi dağdan dağa koşturan
Bakkhos ne demek? "Bakkheuo" diye bir f i i l ,
kavalların tatlı seslerine".
"bakkheion" diye bir isim geçer sözlüklerde,
O zaman Bakkha, sevinç içinde,
bunlar Bakkhos coşkusuna kapılmak, Bakk-
sıçrar, çayıra giden bir tay gibi
hos gizemlerini kutlamak anlamını taşır ve
anasının ardından;
Bakkhos adının kendisini açıklamaz. Bakk-
atılır bir ok gibi ileri.
hos adının Trakya kaynaklı olduğu ileri sürül­
( 1 ) A D L A R I . Bu metinde de görüldüğü g i b i
se de, İobakkhos olarak da karşımıza çıkması
tanrıya bir adla değil, birçok adlarla seslenil-
mektedir: Dionysos, Bakkhos, Bromios ve düşündürücüdür ve Bromios, Euhios ve îakk-
Euhios, biraz ötede Dithyrambos ve başka hos gibi, tanrının öbür adları gibi bir ses ben­
metinlerde de îakkhos ve lobakkhos. Hiçbir zetmesi, bir ünlemden türediği kanısını uyan­
Olympos tanrısı bu kadar çok adla anılmaz, dırır. Gerçekten de Euhios, Bakkha'lar alayı
çok adlılık olsa olsa Anadolu Ana Tanrıçası nın kırda, bayırda kendinden geçmiş olarak
Kybele ve onun benzeri Artemis'te görülür. tanrı coşkusu içinde koşunca bağırdığı "Eu-
Aynı kaynaktan olduğu yukarda okunan par­ hoy" ya da "Euhay" seslerinden türemedir,'
ça boyunca da anlaşılan Dionysos'un adları İakkhos ise çığlık anlamına gelen "iakkhe"
anlamlıdır. Birincisi yani Dionysos adı bugü­ sözcüğünün erkek adına çevrilmesidir. Bro-
ne bugün büsbütün açıklanmış değildir. Dio- mios'a gelince, açıkça bir ses benzetmesidir
ve -nysos diye iki kökenden katışıktır, Dio- ve gürleyen, gümbürtülü anlamındaki bu sıfa­
Zeus'un özneden gayrı hallerinde görülen tın ve ondan türeme su, ateş, fırtına ve davul
(Dios, Dia, D i i ) kökeni taşımakta, ki bu kö­ gürültüsünü yansıttığı görülür. Dionysos do­
ken Latince Deus'ta görüldüğü gibi tanrı an­ ğayla karışan, doğayı simgeleyen ve tanrı ol­
lamına gelmektedir, buna Nysa eklenince, duğuna göre, adları da insanın doğa karşısın­
Dionysos Nysa tanrısı, giderek Nysa Ze- da çıkardığı ses ve ünlemlerle dile getirilir. Bu
us'udur demek. Neymiş bu Nysa? "Vahşi adlarının ardında ya da kaynağında insan dü­
hayvanlar yatağı Nysa dağı" deniyor Bakk- şüncesi ve mantığıyla kurulmuş bir kavramsal
ha'larda, tıpkı İda dağı için Homeros metinle­ sözcük arama boşunadır. Dionysos coşkusu,
rinde söylendiği gibi. Ama Nysa İda ile bir tu­ yani şarap ve sarhoşluk insanları içinde yaşa­
tulmuyor, açıklamalarda Nysa, efsanelik bir dıkları kalıpların baskısından da kurtardığı
dağ diye gösteriliyor: Hermes, Zeus'un buy­ içindir ki, bu tanrıya Yunanca "Eleutheros",
ruğuyla Dionysos'u çocukken bu dağın peri­ hür, özgür, özgürlük veren sıfatı takılmış, Ro­
lerine emanet etmiş (tıpkı Zeus'un Girit ma­ ma dininde de Dionysos'un Latince adı, tam
ğaralarında nympha'larca büyütüldüğü gibi), bu anlama gelen Liber olmuştur.
bu dag ise Homeros'un İlyada'sında Trak­
ya'da gösterilir (İl. VI, 133), ama Tesalya'da,
Makedonya'da, giderek Hindistan ve Arabis­ (2) DOĞUŞU. Dionysos dışardan gelme İm
tan'da da Nysa dağları vardır, Anadolıı'd.ı İm tanrıdır, hem yabancı, hem de Hellen pan-
tlıeon'una aykırı düşen bir tanrıdır. Bu tanrıyı
benimsemekte Yunanistan'ın güçlük çektiği, ne oluyor? Çelişki şöyle çözümlenmiş: Yuna­
ona karşı direndiği Dionysos üstüne anlatılan nistan'da doğduğu halde tanrının Uzakdogu-
efsane ve masallarda dile gelir. Denebilir ki, ya bir yolculuk yaptığı - turistik bir gezi gibi
bütün efsaneleri bir tek motif üstüne kurulu­ bir şey - sonra da asma kütüğü, şarap ve
dur: Tepki ve direnç. kendisine tapınanların alayıyla birlikte yurda
Doğuş efsanesi buna örnektir: Anası Kad- döndüğü ve dışardan getirdiği bu armağanları
mos kızı Semele Zeus'la birleşir, ama sevişti­ kendi yurttaşlarına (Pentheus Dionysos'un
ği tanrının gücüne tam inanmamıştır ki, onu teyze çocuğu olur) bin zorla benimsettiği an­
bütün araç ve gereçleriyle görmek ister, böy­ latılıyor. Oysa Euripides'in tragedyasından da
lece yıldırımla çarpılıp ölür. Karnındaki yedi Dionysos'un asıl kaynağı açıkça ve bütün ay­
aylık çocuğu da Zeus alıp baldırına koyar ve rıntılarıyla belli olmaktadır. Dionysos bir
ikinci bir doğumla meydana çıkarır. Bu ikinci Lydia-Phrygia tanrısıdır, Homeros destanla­
doğum motifini Athena'da da görmüştük, şu rında düpedüz Asia diye anılan yöreden gel­
farkla ki Athena Zeus'un kafasından, Diony- medir. Bakkha'lar korosunun İ l k sözü "Asia
sos ise baldırından doğar. Efsanenin anlam topraklarından geliyorum" ve "Tmolos'u aş­
ve simgesi de şudur: Hellen'lerin baştannsı tım" deyimi, tanrının kendini tanıtlamasına
Zeus'tur, dışardan gelme bir tanrısal varlığı da tıpatıp uygundur: "Ben Lydia'nın altın
ne yapıp yapıp onun buyruğuna sokmak, on­ ovalarından geliyorum". Daha sonra da Pen-
dan çıkmış olarak göstermek gerekiyordu. theus'la konuşurken, "Vatanım Lydia'dır"
Semele efsanesi işte bu amaçla uydurulmuş, der Dionysos. Kılığı kıyafeti; tavırlarıyla bu
böyle bir bağlantı kurma çabasının ürünüdür. bölgenin özelliklerini taşır da ondandır ki ka­
Bu efsanenin merkezi olarak gösterilen bölge dınca gördüğü bu tutumu yadırgar Pentheus.
de önemli: Boiotia ve başkenti Thebai Yuna­ Şöyle der: "Yabancı bir sihirbazdan da bah­
nistan'da en tutucu ve gerici bir yöre sayılır­ sediyorlar; Lydia'dan gelmiş; kokulu saçları,
dı, nitekim Semele'yle doğum efsanesinden sarı perçemleri, mor yanakları varmış; siyah
sonra, Pentheus tipi de buradan çıkmıştır gözlerinde Aphrodite'nin sihri parlıyormuş".
(Semele, Pentheus). D a v u l , dümbelek, t e f ve f l ü t de Asya denilen
bölgenin törelerindendir. Dionysos'un Mani-
Homeros destanlarında adı bir tek kez ge­ sa-Bozdag-Sarde yöresiyle ilişkisi dram bo­
çen Dionysos için aynı tepkiyi dile getiren bir yunca sık sık belirtilir: Dionysos şöyle der
başka efsane anlatılır: Lykurgos efsanesi. Bakkha'lara: "... Alın Phrygia'dan getirdiği­
Lykurgos Trakya'lıdır, ama o da Pentheus gi­ miz davulları, anamız Rhea ile benim için icat
bi kovalamaya kalkar "Dionysos'un sütnine- edilmiş olan davulları...", bu Rhea denilen
lerini", yani Bakkha'ları, bu yüzden de ceza tanrıça Manisa dağı eteklerinde kayaya oyul­
görür, kör edilir (Lykurgos). Ne var ki İlya- muş heykeli bulunan Ana Tanrıçadan başkası
da'daki bu parçada Dionysos insandan kor­ değildir. Dionysos cümbüşleriyle Kybele'nin-
kup kaçan ve denizin içindeki tanrılara sığı­ kilerin bir olduğunu Bakkha'lar da söyler
nan bir ödlek gibi gösterilir. Homeros des­ (yuk. "Ne mutlu yoluyla kutlayana/Kybele
tanlarının zamanından Euripides'in "Bak- anamızın cümbüşlerini). Kybele ve Dionysos
kha'lar"ı yazdığı çağa kadar çok şey değiş­ dinlerinin özünde bulunan orgiastik coşku,
miş ve Dionysos, dışardan gelme bu güçlü kendinden geçme, vect karakteri her iki ta­
tanrı Yunanistan'da epey tutunmuştur bes­ pımda aynı simgelere, aynı davranışlara,
belli. araç ve gereçlere başvurulmasıyla da belirir,
Bakkha'ların çılgınlığı Kybele törelerinde
(3) K A Y N A K VE NİTELİKLERİ. Sonradan ve kendilerini hadım eden Pessinus rahiplerinin
bir amaçla uydurulduğu besbelli olan Semele tutumunu andırır. Kaldı ki gene aynı yukar-
ve Thebai hanedanından doğuş efsanesi, tan­ daki parçada geçen Korybant ve Kureta gibi
rının kaynaklarını açığa vuran anlatımlarda deyimler Dionysos kültünü hem Kybele,
da tutarsız değişiklikler yapılmasına yol aç­ hem de Girit'li Zeus kültüne bağlamaktadır.
mıştır. Dionysos Thebai'de Semele'den doğ­ Her üçünün de Anadolu-Girit kaynağından
muşsa, ta Hindistan ve Arabistan'dan gelişi

<)/l
fışkırdıgına hiç şüphe kalmamıştır (Kybele, sanın beden ve ruhu aracıyla yansıyıp oluş
Zeus). maşıdır. Bakkha'lar tragedyasında bu halin
Dionysos tanrının niteliklerini ele alacak parlak bir belirtisi dile getirilmiştir: Dionysos
olursak, iki büyük alan ve akımı kavradığı gö­ hem tanrıdır, hem insan. Bakkha'lar yerine
ze çarpar. İlkin bir doğa tanrısıdır, topraktan ve anına göre kadın kişiliğinden vahşi hayva­
fışkıran bitkileri ve bu bitkiler arasında insanı n a , yırtıcı azmana dönüşür, böylece gerçeğin
en çok etkileyenleri, yaşamına yön verenleri gerçeküstüne ulaşması ve gerçeğe gerisin ge­
simgeler. Kybele ve öbür doğa tanrıları gibi, ri inmesiyle doğal bir kasırga olan hayatın
doğayı en belirgin biçimlerle yansıtan dağlar­ dalgalan yansıtılmış olur. Bu dalgalanmanın
da, ormanlarda, yabani hayvanlar ve yaratık­ insanlık dünyasında açtığı yaralar, yarattığı
larla bir arada yaşar ve coşar gösterilir. Osi- korkunç dramlar, facialar, afetler tragedya
ris, Adonis, Attis gibi doğanın mevsim mev­ denilen o şaşırtıcı, tüyler ürpertici hayat ay­
sim değişmelerini de kişiliğinde simgeler. Di- nasında görülür. Kişinin bilinçüstü ve bilinçal­
onysos her bakımdan doğaya çevriktir, ama tına dek erişebilmesi bu tanrının etkisiyle ol­
onun simgelediği asıl büyük kuvvet doğanın muştur. Dionysos tanrının insana verdiği bu
kendisi değil, insanla doğa arasında bir ilişki, gücü akıl ölçüsüne vurup değerlendirmek Eu-
insanı doğanın sırlarına erdiren büyülü bir ripides'in "Bakkha'lar" oyununun belli başlı
güçtür. Yunan dili bu güce eren insanın duru­ bir konusudur. Kaba aklı simgeleyen Penthe-
munu iki sözcükle yansıtmıştır: "Mainomai" us Bakkha'ların çılgınlığını bir ayıp, törelere
ve "enthousiasmos". Doğa sırlarına ve gücü­ ve ahlaka karşı işlenmiş bir suç sayar. Oysa
ne ermek, yani tanrılaşmak, insan için ulaşı­ tam tersine bu coşku insanı doğayla birleşti­
mı en çok özlenen bir aşamadır. Dionysos bu ren, ona cenneti yeryüzünde yaratan bir mut­
ereğe varmanın yolunu herkes için ve kolay luluktur. Asıl akıl yolu da bu mutluluğa eriş­
kolay açar: Bu yol şarap ve sarhoşluktur. As­ menin çarelerini arayıp bulmaktır. Bu gerçek
ma kütüğünün yeryüzüne yayılmasıyla uygar­ "Bakkha'lar" tragedyasında kimi kez kâhin
lığın buğdaydan sonraki aşaması gerçekleşti­ Teiresias'ın, kimi kez de Bakkha'ların ağzın­
rilmiş, ama insanlığın evresinde de yalnız ta­ dan şöyle dile getirilir:
rımla açılamayan bir çığır açılmıştır, insan an­
cak şarabı elde ettikten sonradır ki, yaratıcılı­ Teiresias — Yalnız ikimiz doğru düşünüyo­
ğın kökeninde bulunan değişim yapma gücü­ ruz; ötekilerin akılları başlarında değil... En
ne kavuşmuştur. "Mainomai" de "enthousias- yüksek zekâların varacağı hikmet bile onlar
mos" da işte bu tanrıya erme, tanrıyla karşısında âcizdir... Senin (Pentheus'un) sözle­
karışma ve tanrılaşma yetisini dile getirir. Ad­ rinde sağduyudan eser yok... Senin alaya aldı­
lan "mainomafden türemiş olan Mainad'lar ğın bu yeni tanrının Yunan dünyasında ne bü­
bir çeşit çılgınlık içinde doğayı dolaşırlar, yük bir yer tutacağını anlatmaya benim gü­
cüm yetmez. Delikanlı, insanlar için en başta
ama yaratıcılığın bu tanrısal soluğun dışarıya
gelen iki tanrı vardır: Biri Demeter tanrıça ya­
vurmasıyla elde edilebileceğini anlamıştır in­ hut toprak; ona dilediğin adı verebilirsin;
san. Dionysos işte bu gerçeği, hem doğal, ölümlülerin kuru yiyeceklerini veren odur.
hem de doğaüstü bir olayı dile getirip simge­ Öteki de Semele'nin oğludur ve Demeter ka­
ler. dar kudretlidir: Üzüm suyunu bulup insana
veren odur. Bu içki dertlilerin derdini avutur;
Dionysos'un öbür doğa tanrılarından daha onu içenleri tanrı uykuya kavuşturur, onlara
etkili, dininin öbür sanat kollarından daha üs­ günlük üzüntülerini unuttutur. İnsanların
tün, şiirin en insancası sayılacak bir yazın tü­ dertlerine başka deva yoktur. Bu tanrı, insan­
rü olan tragedyayı esinlemiş olmak bu tanrı­ ların tanrıları memnun etmek için içtikleri şa­
rabın kendisidir; bundan ötürü saadetimizi
nın bir tek tanrısal güç olarak değil de, kolek­
ona borçluyuz... Bakkhos'un sarhoşluğunda
tif bir güç olarak gerçekleşmesinden ileri ge­ da, çılgınlığında da geleceği görme kudreti
lir. Adından ya da adlarından da belli ki Di- saklıdır... Azgın kadınları Aphrodite'ye iten
onysos bir değil, bütün bir insanlık halidir. Bu Dionysos değildir. Bu itiliş onların tabiatında
yüzden durgun değil, sürekli devinim, deği­ vardır; insanın tabiatında olan her şeydeyse,
şim halindedir, evrensel yaşamın özellikle in- bir hikmet saklıdır".
Bakkha'lar korosu da şöyle ünler: digi için büsbütün gün ışığına çıkmamış bir
gerçektir. Halikamas Balıkçısı'nın ortaya at­
Bromios, mutlu tanrıların en mutlusu,
güzel çelenkli şölenlerin baş tacil tığı bir görüşe göre zeybekler, ilkçağdan kal­
Odur koroların başında koşan, ma "İobakkhi" adlı bir topluluktan türeme­
kaval sesleriyle sevinip coşan; dir.
odur tanrı sofralarında,
kederleri dağıtan, Dioskur'lar. "Dioskuroi" Zeus'un delikanlı­
akınca şarap testilerinden ları anlamına gelir. Bu isim, Leda'nın oğulları
pırıl pırı! özü salkımın, Kastor'la Polydeuskes'e (yahut Polluks) veri­
dağılınca insanlara uyku lir. Tanrı Zeus'un Leda'ya yaklaştığı gece,
sarmaşıkla bezenmiş şölenlerde. Leda ölümlü kocası Tyndareos'la da yatmış.
Zeus'tan Helena ile Polydeukes'i, Tyndare-
Zeus'un oğlu Dionysos os'tan da Kastor ile Klytaimestra'yı doğur­
düşkündür sevincine şölenlerin!
muş (Tab. 12). Birbirinden hiç ayrılmayan
Sever Dionysos Barış'ı,
insanları rahata kavuşturan, Kastor'la Polydeukes kardeşliğin ve dostlu­
çocukları besleyip büyüten tanrıçayı. ğun simgesi olmuşlardır. Efsane, omuz omza
Odur veren zengine de, fakire de vererek yaptıkları kahramanlıkları anlatır:
keder dağıtan şarabın ferahlığını. Theseus kız kardeşleri Helena'yı kaçırınca,
Sevmez Dionysos, Atina'ya karşı sefere çıkmışlar ve Theseus'un
cömert günlerin, gecelerin
Hades ülkesine indiği bir sırada onu geri al­
sevincine varamayan insanı.
Uyaklın dediklerine, mışlar, ayrıca da Theseus'un anası Aithra'yı
kapılma gurura ve derin düşüncelere; kaçırıp Sparta'ya getirmişler (Aithra); Kaly-
inan en basit halkın inandığına don avına da, Argonaut'lar seferine de katıl­
onun yaşadığı gibi yaşa. mışlar (Argonaut'lar, Amykos) ve her iki se­
ferde yararlık göstermişler. Ne var ki Helena
Bu sözlerden Dionysos dininin Euripides'in uğruna açılan Troya savaşında bulunamamış­
bu son tragedyasını yazdığı İ. Ö. V. yüzyılın lardı, çünkü daha önce talihsiz bir macerada
sonlarında Yunanistan'da ne kadar yaygın ve can vermişlerdi: Dioskur'lar Leukippos'un iki
tutunmuş olduğunu gösterir. Bütün insanlara kızı Phoibe ile Hilaira'yı kendilerine eş olma­
seslenen Dionysos tapımı bir halk dini olmuş­ ları için kaçırmak istemişler, ama bu kızların
tur. Kara kafalıların, Pentheus gibi yarım akıl­ hem amca oğulları, hem de nişanlıları olan
lı yobazların kovmaya uğraştıkları bu tanrı, Lynkeus'la İdas Dioskur'ların peşine takılmış­
bin bir işkenceyle daha da yücelttikleri bu er­ lar, aralarında çıkan kavgada Kastor can ver­
miş ilkçağda İsa dinine örnek olmuştur ve tıp­ miş, ölümsüz olan Polydeukes de yaralanmış­
kı Meryem Ana nasıl Artemis'in ve Kybe- tı. Zeus bu iki kardeşi birbirinden ayırmamak
le'nin özelliklerini benimseyip tutunabilmişse, için, ikisini de göğe alıp yıldızlar arasına yer­
İsa da ancak Dionysos dinine sırtını dayaya­ leştirmiş (İkizler burcu).
rak yayılabilmiştir geniş halk kitleleri arasına. Sparta'nın Taygetos dağında dünyaya gel­
dikleri söylenen Dioskur'lar Dor ırkının tem­
( 4 ) E T K İ S İ . Dionysos dininden tragedyanın
silcileridir, Dor uygarlığının merkezi Spar-
nasıl doğduğu, Dithyrambos denilen bu tanrı­
ta'nın Atina'ya karşı olan ezeli düşmanlığını
ya övgünün nasıl gelişip de akıllara durgunluk
simgelerler.
verecek bu şiir türünü ortaya çıkardığını an­
latmak bu s ö z l ü m ü n sınırlarını aşmak olur. B i z Dirke. Thebai kralı Lykos'un karısı. Amphi-
Dionysos tanrının mistik akımlar, tarikatlar on ile Zetos'a eziyet eder ve cezasını bulur
üstündeki etkisi ve özellikle bunun Anado­ (Amphionj.
lu'da gelişen biçimi üstünde durmak istiyo­
ruz. Bektaşiliğin ve günümüze dek yaygınlığı­ Dithyrambos. Dithyrambos, tanrı Diony-
sos'a verilen bir addır. "Bakkha'lar" traged­
nı yitirmeyen başka tarikatların kaynağında
yasının bir korosunda baştanrı Zeus'un ağzın­
ilkçağın Dionysos dini bulunduğu artık her­
dan şu sözler söylenir:
kesçe görülen, ama daha etraflıca incelenme­
ce
DRYOPE

Gel, Dithyrambos, baldırıma gir, çıkmaktadır. Dithyrambos türüne gelince,


bir erkeğin rahminde büyü. çalgı, oyun ve sözü bir arada birleştirdiği, bu
İstiyorum ki, ey Bakkhos, Thebai seni terimle üçünün de dile geldiği bellidir.
iki kere doğmuş tanrı diye
ansın ve kutlasın.
Dolios. Odysseia'da, Laertes'in bağına,
Kaynağının ne olduğu bilinmeyen bu sözcü­ bahçesine bakan ihtiyar ve sadık bahçıvan.
ğün, yukardaki Euripides dizelerine dayana­ Odysseus Troya savaşına gidince, bağlarına
rak ve başındaki di- ekine bakarak iki kez çeki)en yaşlı Laertes'e bekçilik eden odur.
doğmuş anlamına geldiği sanılmış ve bilgin- Odysseia'nın son bölümünde Odysseus talip­
lerce ileri sürülmüştür. Ama hiçbir çaba söz­ leri öldürüp babası Laertes'i bulmaya gelince,
cüğün doğru dürüst bir açıklanmasını sağla­ onu Dolios ve altı oğlu sevinçle karşılarlar ve
yamamış, Dithyrambos Yunancada Anadolu ağırlarlar. Öldürülen taliplerin öcünü almaya
kökenli sayılan birçok sözcük gibi karanlık gelen İthaka'lıları püskürtmeye yardım eder­
kalmıştır. Ne var ki dithyrambos'un hem kul­ ler (Od. X X I V ) .
lanılışından, hem "iambos" ve "thriambos"
gibi müzik terimleriyle ilişkisinden, Dionysos Dolon. Troyalı haberci Eumedes'in oğlu D o -
dinine özgü bir terim olduğu anlaşılmaktadır. lon çirkin, ama tez ayaklı bir adamdır. Hek-
İambos, Yunan şiirinde ve özellikle tragedya­ tor onu Akha'lıların gemilerine gözcü olarak
da konuşma bölümleri için kullanılan bir ölçü­ gönderir, bu işi başarırsa ona Akhilleus'un at­
dür, Yunan şiirine ilkin hiciv türüyle girmiş, larıyla arabasını vereceğine ant içer. Ama
sonra da en yaygın bir vezin olmuştur. Thri- Dolon, gece keşfe çıkan Odysseus'la Diome-
ambos'a gelince, bu da Bakkhos alaylarında des'in tuzağına düşer ve yakalanır. Öldürül­
tanrı şerefine söylenen bir ezginin, bir övgü­ memek için yalvarmaları yakarmaları, Tro-
nün adıdır. Dithyrambos gibi bu sözcüklerin ya'lıları ele vermeleri boşunadır. Akha yiğitle­
de Dionysos diniyle birlikte Anadolu'dan, ri onu amansızca öldürtükten sonra, ölüsünü
özellikle Lydia-Phrygia'dan geldiği şüphe gö­ bir ılgın ağacına asarlar (İl. X, 314-464) (Dio-
türmez (Dionysos). Bakkhos tanrının bir ses medesj.
ve çalgı cümbüşü içinde kendisini kutlamak
için kullanılan ünlem ve çağrıları kendi adları Doris. Okeanos'un kızı Doris, Pontos'un
olarak benimsediği görülür. Dithyrambos'un oğlu Nereus'la evlenir ve Nereus kızları diye
kökenindeki anlam ne olursa olsun, tanrı D i - anılan elli kızı olur (Tab. 6). Hesiodos Theo-
onysos'u övmeye, kutlamaya yarayan bir söz­ gonia'da bu kızların bazılarının adlarını sayar
cük olduğu anlaşılır. (Theog. 233-264).

Terim şu bakımdan önemli ki, dithyrambos Dryades. "Drys" Yunanca ağaç ve özellikle
bir yazın türü ve özellikle tragedyaya doğru­ meşe ağacı anlamına gelir. Dryad da ağaç
dan doğruya kaynak olmuş bir tür olarak gös­ perilerine verilen addır. Bunların kimi ağaçla
terilir. İ l k tiyatro denemeleri dithyrambos şa­ birlikte biter ve onunla ölür, kimi de ölümsüz­
irlerinden doğmuştur denir. Elimizde dithy- dür. Kardeşleri Hamadryad'lar gibi Dryad'lar
rambos türünden birkaç örnek vardır, en il­ da bitkileri korur, ağaç sağlıklı ve canlı oldu­
ginci Dor şairi Pindaros'tan bilinen birkaç di­ ğu zaman sevinir, yapraklarını yitirip kuru­
zedir; bunların en dikkati çeken yönü de şu maya yüz tuttuğu zaman derin bir yasa kapı­
ki, tanrı Dionysos için Olympos'ta Zeus'un lır. Orpheus'un eşi Eurydike bir Dryad'dır
bir şenlik hazırladığı anlatılır, büyük Ana Tan­ (Hamadryades).
rıçanın yanı başında davul ve dümbeleklerin
çalındığı, bu arada vahşi hayvanlarıyla birlikte Dryope. Dryöpe, kral Dryops'un biricik kızı­
tanrıça Artemis'in de gelip raksa katıldığı, dır. Oita dağının yamaçlarında babasının sü­
çam ağaçlarının altında meşaleler yanarak rülerini otlatırken, ağaç perileri hamadr-
cümbüş yapıldığı belirtilir. Bu dithyram- yad'lar onu aralarına almışlar, türkü söyleme
bos'tan da Dionysos dininin Anadolu'lu ana . u n , hora tepmesini öğretmişler. K ı z ı gören
l.ııırıç.ıLırın ikisiyle de ilişkide olduğu ortaya Apollon da ona tutulmuş. Dryope'ye yaklaş
mak için bir kaplumbağa biçimine girmiş. K ı z de bir kavak ağacıyla bir kaynak ortaya çık­
kaplumbağa ile oynamaya başlamış, onu ku­ mış.
cağına almış, derken tanrı bir yılan olup kızla
birleşmiş. Dryope korkmuş, kaçmış, olup bi­ Dryops. Adı ağaç, meşe anlamına gelen ke­
teni kimseye bildirmemiş. Bir süre sonra da limeyi andıran Dryops, Yunanistan'da ilk yer­
Andraimon adlı bir adamla evlenmiş ve Am- leşmiş Dryops boyunun atası sayılır. Kendisi
phissos adlı bir çocuğu olmuş. Amphissos Oi- Apollon'un oğluymuş derler. Önce Parnas-
ta'nın eteğinde aynı adı taşıyan bir şehir kur­ sos dağının eteklerine yerleşmiş olan soyu,
muş. Bir gün Dryope oğlunun kurduğu Apol- Dorların saldırısına uğrayınca, dört bir yana
lon tapınağının yanında eski oyun arkadaşlan dağılmış, kimi Euboia'ya, kimi Thessalia'ya,
hamadryadlara sunu sunuybrmuş ki, perileri kimi Peloponessos'a yerleşmişler. Kıbrıs ada­
onu kapıp aralarına almışlar. Kaçırıldığı yer- sına göçenler bile olmuş.

< )H
yarı bedeniyse koskoca bir yılandı korkunç,

E
her yanı benek benek amansız bir yılan.

Typhon'la çiftleştiği ve yeraltında, yeryü­


zünde ne kadar korkunç köpek ve canavar
Eetion. Mysia'da Thebe şehrinin kralı, And- varsa hepsini ürettiği anlatılır: Geryon'un kö­
romakhe'nin babası. Akhilleus onu çok saydı­ peği diye anılan Orthos, Hades bekçisi Ker-
ğı için, öldürdüğü halde silahlarını almamış, beros, bataklıklar canavarı Hydra, ağzı ateş
törenle gömmüştür. Nympha'lar mezarı üstü­ saçan Khimaira ve sonra da kendi dölü Or-
ne bir karaağaç fidanı dikmişler (Androma- thos'la birleşerek Phiks'i ve Nemeia aslanını
khe). da doğurmuş. Ekhidna'nın ini efsaneye göre
Arima dağları denen Kilikia'dadır. Kendi
Egeria. Romalı su perisi. Egeria dindar kral
ölümsüz olduğu için yeraltında hep yaşar,
Numa Pompilius'un karısı ya da dostu olarak
ama dölleri Herakles ve Bellerophontes gibi
gösterilir. Geceleri onu ziyaret eder, din ve
yiğitlerin elinden can vermişlerdir (Typhon,
devlet yönetimi konusunda ona öğütler verir,
Herakles, Bellerophontes).
yol gösterirmiş. Numa öldüğü zaman Egeria
o kadar gözyaşı dökmüş ki bir pınar oluver­ Ekhion. Kadmos'un Thebai şehrini kurar­
miş. Nemi'deki Diana kültüyle ilgili olarak, ken toprağa diktiği ejder dişlerinden doğup
Caelius tepesinin eteğinde bir tapınağı var­ da sag kalan beş adamdan biridir. Kad-
mış. mos'un kızı Agaue ile evlenir ve Pentheus'un
babası olur (Kadmos, Pentheus).
Eileithyia. Zeus'la Hera'nın kızı, Ares,
Hephaistos ve Hebe'nin kız kardeşi. Eileithyi- Ekho. Yankıyı simgeleyen nympha (Narkis-
a doğumlara bakan ebe tanrıçadır. Hera'nın sos).
sözünden ayrılmaz, onun buyruklarını harfi
Elektra. "Parlak" anlamına gelen bu ad, bir­
harfine yerine getirirmiş. Nitekim Hera'nın
çok efsanelik kişilerin adı olmuştur.
hışmına uğramış Leto ile Alkmene'nin do­
ğumlarında bulunmamakla Zeus'un evlilik dı­ (1) Okeanos'la Tethys'in kızı Elektra, Pon-
şı çocuklarının dogmasına engel olmaya ça­ tos'la Gaia'nın oğlu Thaumas'a eş olur (Tab.
lışmış (Leto, Alkmene). 6). Birleşmelerinden şu tanrısal varlıklar mey­
dana gelir: İris (Gökkuşağı), Harpya'lar ve
Ekhetos. Epeiros bölgesinin efsanelik kralı Aello (Bora) ile Okypetes (Kasırga) diye ka­
Ekhetos kötülüğü, zalimligiyle ün salmıştı. natlı iki yaratık (Hesiodos, Theog. 266).
Bu kral, sevgilisiyle yattı diye kızını gözüne (2) Atlas'la Pleione'nin "Pleiades" adlı yedi
tunçtan iğneleri sokarak kör etmiş ve bir ku­ kızlarından biri (Pleiades). Efsaneye göre Se-
leye kapatmış, gene tunçtan arpa taneleri mendirek adasında oturan Elektra, Zeus'la
vermiş, bunları öğütür ve un yaparsa, gözleri­ birleşerek Dardanos'u İasion'u ve Harmoni-
nin açılacağını söylemiş. a'yı doğurmuş (Tab. 7). Adı Palladion efsane­
sine de karışmıştır: Zeus Elektra'yı elde et­
Ekhidna. Ejderler soyunu sayarken Hesio-
mek isteyince, genç kız kutsal Palladion hey­
dos Ekhidna'ya uzun bir parça ayırmıştır. Bu
keline sığınarak tanrıdan korunabileceğini
azman yaratık, Pontos'la Gaia'nın dölünden
sanmış, oysa Zeus buna çok kızmış ve heyke­
Khrysaor'la Kallirhoe'den dogmadır (Tab. 6).
li tuttuğu gibi gökten aşağıya atmış. Troya
Ekhidna şöyle tanımlanır (Theog. 295 vd.):
ovasına düşen Palladion Troya'daki tapınak­
Kallirhoe yenilmez bir ejderha da yarattı ta saklanmış. Başka bir anlatıma göre, Palla-
ne ölümlülere, ne de ölümsüzlere dion'u Elektra, Troya şehrini korusun diye
benzeyen. kendi vermiş Dardanos'a (Palladion).
Bir mağarada doğdu bu azgm yürekli
Ekhidna. (3) Bu adı taşıyan en ünlü kişi, Agamem-
Yarı bedeni bir genç kızdı onun, non'la KIytaimestra'nın k ı z ı Elektra'dır (Tab.
güzel yanaklı ve gözleri fıldır fıldır, 15). I lomeros destanlarında adı geçmeyen
Elektra, tragedyanın en ünlü, en çok sözü mos'u ölümsüz kılmak için ateşe daldırırken,
edilen bir kahramanıdır. Aiskhylos'un "Aga- Eleusis olaya tanık olup bir çığlık atacak ol­
m e m n o n " üçlüsünde, Sophokles'in "Elekt- muş, Demeter de buna kızarak onu öldürmüş
ra", Euripides'in de hem "Elektra" hem de (Triptolemos).
"Orestes" tragedyalarında rol alır. Antigone
Elpenor. Odysseus'un arkadaşlarından biri­
gibi insanlarüstü bazı yasaları korumayı, bazı
dir. Büyücü Kirke'nin konağında yiyip içer,
ilkeler adına kendi kendine eyleme geçmeyi
keyfeder ve Odysseus ölüler ülkesine gitmek
göze alan yiğit bir kızdır. Ne var ki, eli kana
üzere yola çıkacağı gece fazla şarap içmiş
bulandıgı, anasını öldürmek gibi korkunç ve
olan Elpenor sızdığı damdan aşağı düşer ve
dogadışı bir suça karıştığı içindir ki, Elektra -
ölür. Ruhu Hades'te Odysseus'a yalvarır ken­
adının tersine - karanlık ve karmaşık bir kişi­
disini gömsün diye.
likle canlanır gözümüzün önünde. Hamlet so­
rununu ilkçağ tragedyasında dile getiren kişi­ Empusa. Tanrıça Hekate'nin çevresinde bu­
dir. Bu bakımdan tragedya yazarlarını çek­ lunan korkunç bir görüntü. Hekate'nin insan­
mesi, büyülemesi, karakterini çeşitli açılardan ları korkutmak için yarattığı bu canavar her
ele almayı esinlemesi şaşılacak bir şey değil­ çeşit kılığa girerek daha çok kadınlara ve ço­
dir. cuklara görünürmüş. Bir ayağı tunçtanmış,
Öyküsü kısaca şöyledir-. Agamemnon T r o - insan etiyle beslenir ve kurbanlarını avlamak
ya savaşına çıktığı zaman, Elis'te rüzgârların için çok güzel bir kadın kılığma girermiş.
esmesini sağlamak zorunda kalmıştır. Bunu
kocasına affedemeyen karısı Klytaimestra, Endymion.
Atreusogullarının baş düşmanı Aigisthos'la Parlak ayın çevresinde sapışız yıldız
kocasını aldatır ve yıllar geçip Agamemnon rüzgarsızken duru gökyüzü
dönünce iki âşık onu alçakça bıçaklarlar. G e ­ nasıl yanarsa ışıl ışıl.
ne yıllar geçer, bu kez Elektra delikanlılık ça­ Bütün doruklar, sivri kayalar ve çayırlar
ğına gelen kardeşi Orestes'i babalarının öcü­ nasıl serilirse göz önüne,
nü almak üzere yetiştirir. Kardeşinin önce Ai- gökler yırtılıp da açılır,
gisthos'u, sonra da Klytaimestra'yi öldürme­ tekmil yıldızlar görünür,
sine yardım eder. Ana katili olduktan sonra, ferahlar yüreği çobanın...
Orestes'in peşine Erinys'ler takılır. Elekt- Endymion efsanesi Homeros'un bu birkaç
ra'nın rolüyse burada biter. Herhangi bir piş­ dizesinden doğmuş gibidir. Ama bu efsane­
manlık duyduğu tragedyada söz konusu değil­ nin asıl kahramanı eski adıyla Latmos, bugün
dir. Elektra kan davasının en belirgin simge­ Beşparmak diye anılan dağdır. Beşparmak
lerinden biridir (Orestes). dağının eteğinde Menderes ırmağı kendi ova-
sınca akarak bin bir dolanışla gümüşten aylar
Elektryon. Perseus'la Andromeda'nın oğlu, çizer. Koca ırmak Bafa gölüne ve batıda Ada­
Alkmene'nin babası (Alkmene). lar denizine pırıl pırıl boşanır. Geceleri Bafa
gölü tepsi dolusu gümüştür.
Elephenor. llyada'da adı geçen Abant ön­
deri. Abant'lar Euboia yarımadasına yerleş­ Beşparmakların görkemi insan hayalini
miş bir kavimdir. Elephenor, Helena'nın eski uzak geçmişlere, kıtaları sarsıp dağlan birbiri­
taliplerinden olduğu için otuz gemiyle katılır nin üzerine yığan büyük yersarsıntılan çağına
Troya savaşına. Homeros'a göre Agenor'la götürür. Beş doruğunu bir elin beş parmağı
savaşırken öldürülür ( İ l . I V , 463-472). Başka gibi göğe uzatan bu dağa bakarken o dep­
bir efsane onun Troya'dan döndüğü ve önce remlerin gürleyişini duyar gibi olur insan.
Sicilya açıklarında, sonra da Epir'de şehir Ama ay ışığı bu dağların sertliğini şeker gibi
kurduğunu anlatır. eritir ve çatık kaşlarını çözer. O zaman insan
bir dünya manzarası değil, yeryüzüne paldır
Eleusis. Eleusis şehrine adını veren efsane- küldür yıkılmış bir cennet görmüş gibi olur.
lik kişi. Hermes'in oğlu ve Triptolemos'un Endymion efsanesi işte bu dekor içinde
babası olduğu söylenir. Demeter Triptole- doğdu. Endymion, Beşparmak dağında sürü-

10(1
I.OS

lerini otlatan bir çobanmış. Kavalından başka ne dilesin, ölümsüz bir uykuyla uyumayı dile­
bir varlığı olmayan yoksul bir çoban. Gündüz miş.
kayadan kayaya hoplayan boynuzlu, sakallı O gün bugün Beşparmak dorukları ay ışı­
kara keçilerini gözler, yamacın mis kokulu ğında karlı gibi ağarır. Ulu çamları uyuyan ve
kekiklerini yiyen sürünün titrek meleyişlerine ışıklı düşler gören insanlara benzer. Nereden
kulak kabartırdı. Kavalı Endymion'un biricik geldiği belirsiz bir esintiyle yaprakları ürperir,
dostu, sırdaşıydı. Dağlarda yapayalnız yaşa­ fısıldaşır zaman zaman. Ay ışığı göklere par­
manın verdiği hürlük, açıklık duygusunu da, mak uzatan doruklardan aşağı şu şırıltısı gibi
kalabalık şehirlerde oturan hemcinslerine öz­ şarıl şarıl akar. Yamaçlarda çobanların yaktı­
lemini de hep bu kavala söylerdi. Endymi- ğı ateşler mavi mavi tellenen ince dumanlar
on'un kavalı yalnız çobanın sevincini, özlemi­ salar. Endymion'un kavalı yankılanır kayadan
ni söylemekle kalmaz, kara dorukların, yeşil kayaya. H e p aynı sestir o, dağların ıssızlığını,
çimenlerin, bulut bulut yapraklarıyla sağa, so­ insanların özlemini söyler. Ayın çevresinde
la serpilmiş ağaçların, cıvıl cıvıl akan suların yıldızlar kıpırdaşır. Gökler sanki yırtılmış, açıl­
da seslerini duyururdu. mıştır. Beşparmak'ların çobanı Endymion'un
Bu ıssız dağlarda Endymion'u ne gündüz ışıklı, ölümsüz mutluluğunu gözümüzle göre­
kavalını üflerken, ne gece taze çayırın üstüne biliriz.
uzanıp sere serpe uyurken kimsecikler gör­
mezdi. Yalnız, ay ışığı görürdü onun gürbüz Entoria. Roma'da Saturnus tapınağının ku­
bedenini, erkekçe güzelliğini. Ay tanrıçası Se­ ruluş nedenini açıklamak için Erigone örneği
lene, Endymion'a baka baka, gönül vermiş üzerine uydurulmuş bir efsane (Erigone).
ona. Her gece üzerine eğilir, gümüş ışığıyla Tanrı Saturnus, İtalya'da bulunduğu Altın
onu sarıp çayırın üstüne yatınca kollarını sev­ Çağda İkarios adlı bir köylünün kızı Entorlii
gilisine açardı. Selene de gökte ne zaman do­ ile birleşmiş, biri lanus, dört oğlu olmuş. İka-
ğarsa, nerede doğarsa, hemen çobanına ko­ rios'a da üzüm kütügüyle şarabı bağışlamış.
şar, gövdesini ışınlanyla sarar, öperdi. Ama Roma köylüleri bunun kıymetini bilme
Ne var ki, Selene bazı gece daha çok, bazı dikleri için, tanrı veba salmış ortalığa, sonun
gece daha az kalırdı sevgilisinin yanında. da Roma'lılar Capitolium tepesinin eteğinde
Ayın Endymion'la hiç birleşmedigi karanlık Saturnus'a bir tapınak kurmakla yatıştırmış­
geceler de vardı. Onlar Beşparmakların do­ lar tanrıyı (Saturnus, lanus).
rukları gibi kara, korkulu bir bekleyiş içinde Enyalios. Savaş tanrı Ares'in ek adlarından
geçerdi. Ama bu bekleyiş uzun sürmez, ilk ay
biri.
gökte gözüktü mü, Endymion'la Selene gene
kavuşurlar, denizden yeni çıkmış balıklar ka­ Enyo. Savaş tanrı Ares'in çevresinde bulu­
dar serin, diri, parıltılı gövdelerini birbirlerine nan bir tanrıça. Çokluk, onun Ares'in kızı ol­
degdirirlerdi. Her buluşmada ilk defa buluşu- duğu söylenir, Hesiodos, Phorkys'le Ke-
yormuş gibi olurlar, hiç tatmadıkları bir tadı to'nun kızları Graia (Kocakarı)'lardan biri sa­
dudaklarında eme eme duyamazlardı. Her yar onu (Theog. 273). Homeros ise Ares'
öpüşte gövdeleri daha da aydınlanır, tepeden in yanından ayrılmayan ve "iller yıkan" bir
tırnağa nur kesilirdi, Endymion'la Selene için tanrıça olarak tanımlar ve şöyle der (İl. V,
sevgi, ışığın ta kendisiydi. 592):
Ölümsüz tanrılar kimi zaman kıskanır in­
... Başlarında Ares vardı, bir de ulu Enyo,
sanların mutluluğunu. Sevgiyle insanların bir amansız kavganın dizginini elinde tutardı o.
çeşit ölümsüzlüğe ermelerini, tanrılara denk
gelmelerini istemezler de ondan. Ama tanrı­ Eos. Homeros'un "gül parmaklı" diye ta­
ların tanrısı Zeus, Selene ile Endymion'un nımlayıp destanlarının hemen her bölümü­
bu h e p yenilenen bitimsiz sevgilerinden hoş­ nün başında andığı şafak tanrıça Eos'u, Hesi-
lanmış, Beşparmak dağlarının yoksul çobanı­ odos Titan soylu Theia ile Hyperion'un bir­
na bir armağan vermeyi kurmuş. Dile ben­ leşmesinden doğmuş ve Helios (Güneş) ile
den ne dilersen, demiş ona. Endymion da Selene ( A y ) tanrıların kardeşi olarak gösterir
ı . r n r ı ıcxs

(Tab. 4). Eos'un evliliklerini şöyle anlatır H e - iki kral soyunun atası olacak Epaphos da
siodos (Theog. 378 vd.): anası lo gibi tanrıça Hera'nın hıncına uğrar
(lo). Çocuk doğar doğmaz Hera'nın buyru­
Şafak tanrıça Astraios'la birleşip
coşku yürekli rüzgârları doğurdu, ğuyla Kureta'lar onu alıp kaçırır. İo bu kez
gökleri arıtan Zephyros'u, oğlunu aramaya çıkar. Ama Zeus Kureta'ları
azgın esişti Boreas'ı ve Notos'u. öldürür ve İo'yu Suriye'ye Epaphos'un bulun­
Rüzgârlardan sonra Şafak tanrıça duğu Byblos'a yöneltir. lo Epaphos'u alıp M ı -
günün müjdecisi Şafak yıldızını doğurdu sır'a döner. Epaphos manevi babası Telego-
ve göklerin çelenk çelenk yıldızlarını. nos'tan sonra M ı s ı r tahtına konar ve N i l ı r -
Sonra Tithonos'la birleşip Habeşistan kralı mağının k ı z ı Memphis'le evlenir. K ı z ı Libya,
Memnon'u, Kephalos'la birleşip Phaeton'u torunları da Agenor'la Belos'tur (Agenor).
doğurur. Efsaneye göre, Eos bir sabah Hellen'ler Epaphos adının "dokunma, üstü­
Ares'le de sevişmişti, onu kıskanan Aphrodi- ne el değdirme" anlamına geldiğini ileri sürer­
te gül parmaklı tanrıçayı durmadan âşık ol­ lerdi. İo Mısır'a gelince Zeus elini sırtına deg-
makla cezalandırmış. Eos sevgililerini kaçırır- dirmiş ve böylece gene kadın olmasını ve oğ­
mış: Dev Orion'u Delos adasına kaçırmış, lunu doğurmasını sağlamış. Oğluna da bu n e ­
Kephalos'u Suriye'ye, İlos'un oğlu, yani Tro- denle Epaphos adı konmuş. Aslında Epha-
ya soyundan olan Tithonos'u da Habeşis­ phos bazı ilkçağ yazarlarının da belirttiği gibi
tan'a kaçırmış; Güneş'in ülkesi sayılan Y ü z ü Mısır'ın öküz biçiminde simgeiendirilen Apis
Yanıklara Eos'un oğlu Memnon kral olmuş, tanrının Yunancalaştırılmış biçimidir.
Memnon Troya savaşından bir sonuç alınma­
dığını görünce, gelmiş Akhilleus'a karşı çar­ Epeios. Troya savaşına otuz gemilik bir filo
pışmış ve onun elinden vurulmuş (Memnon). ile gelen Akha önderi. Savaşta pek başarılı
Tithonos'a gelince, Eos onun için ölümsüzlük olmayan Epeios, bazı alanlarda üstün yararlık
istemiş Zeus'tan, tanrı da bağışlamış ona bu­ göstermiştir: Patroklos için düzenlenen yarış­
nu, ne var ki Eos sürekli olarak genç kalması­ malarda yumruk dövüşü birinciliğini alır.
nı istemeyi unutmuş, bu yüzden yıllar geçince Epeios'un başka bir yararlığı Troya'ya so­
Tithonos buruştukça buruşuyor, küçüldükçe kulacak olan tahta atı yapmış olmasıdır.
küçülüyormuş, Eos onu bir saraya kapatıp Onun sözü Odysseia'da geçer (Od. V I I I , 4 9 3
kimselere göstermez olmuş, ta ki sonunda vd.).
onu bir çekirge haline sokmuş (Tithonos). Troya dönüşünde önderi Nestor'dan ayrı
düşen Epeios Güney İtalya'ya varır ve orada
Epaphos. Epaphos, io'nun tanrı Zeus'tan bir şehir kurar. Orada yaptırdığı bir Athena
olan çocuğudur (Tab. 10). inek biçiminde tapınağına tahta atı yapmak için kullandığı
dünyayı dolaştıktan sonra lo Mısır'a varır ve bütün avadanlıkları tanrıçaya adamış derler.
oğlunu orada doğurur. "Zincire Vurulmuş
Ephialtes. Bkz. Aloeusoğulları.
Prometheus"ta İo'ya geleceği şöyle bildirir
(Aisk. P r o m . 846 vd.): Epigon'lar. Thebai'ye karşı Yediler'in sefe­
ri başarısızlıkla sonuçlanmıştı. Bu kez Epi-
O ülkede, karanın bittiği yerde,
Nil'in tam ağzında, bir set üstünde gon'lar, yani birinci sefere katılan önderlerin
Kanobos adında bir şehir vardır. oğulları ikinci bir saldırıya kalkışmayı düşü­
Zeus orada akıl sağlığını geri verecek nürler. Delphoi bilicilerinden aldıkları bilgi şu­
barışçı elinin dokunuşuyla. dur: Başlarında Amphiaraos'un oğlu Alkmai-
Doğuracağın çocuğun adı kara Epaphos on bulunursa, zaferi kazanacaklardır. Ne var
olacak ki Alkmaion ikirciklidir. Anası Eriphyle, nasıl
Zeus'un bir dokunuşuyla doğacağı için. bir zamanlar kocası Amphiaraos'u kandırmış-
İşte o toplayacak ürünlerini
sa, Polyneikes'in oğlu Thersandros'tan arma­
taşkın Nil'in suladığı toprakların.
ğanlar alarak Alkmaion'u da kandırır (Eri-
Ondan sonraki beşinci kuşaktan elli kız
Argos'a istemeye istemeye dönecekler phyle). Sefere katılanlar şunlardır: Amphia-
Yakınlarıyla evlenmekten kurtulmak için. raos'un iki oğlu Alkmaion'la Amphilokhos,
Adrastos'un oğlu Aigialeus, Tydeus'un oğlu birçok çocukları olmuş, bunlardan yedi k ı / ı
yiğit Diomedes, Parthenopaios'un oğlu P r o - birbirini o kadar çok severlermiş ki, biri ölür
makhos, Kapaneus'un oğlu Sthenelos, Poly- se, öbürleri de canlarına kıyacaklarına ant iç­
neikes'in oğlu Thersandros ve Mekisteus'un mişler. Günün birinde Atina Eleusis'le savacı
oğlu Euryalos. Epigon'lar saldırıya Thebai girmiş ve Eleusis'e yardım eden Trakya kralı
çevresindeki köy ve kasabaları yok etmekle Eumolpos'a karşı koymak zorunda kalmış.
başlarlar. Thebai'liler, Eteokles'in oğlu Lao- Bu savaşı nasıl iyi bir sonuca eriştirebilecegl
damas'in önderliğinde şehirden çıkıp saldırı­ sorusunu Delphoi bilicisine sormuş. Aldığı
ya girişirler, ama Laodamas Alkmaion'un cevap şu: Kral yedi kızından birini kurban
kargısı altında can verir, Thebai'liler de püs­ ederse zaferi kazanacaktır. Erekhteus bir kızı­
kürtülür. O gece, bilici Teiresias'ın verdiği nı kurban eder, öbür altısı da intihar ederler.
öğüt üzerine Thebai'liler şehri boşaltırlar, er­ Savaşta, Poseidon'un bir oğlu olan Eumol-
tesi sabah Epigon'lar girer ve Thebai'yi yağ­ pos'u yenince deniz tanrı öfkelenir ve Ze-
ma ederler, aldıkları doyumluğun bir bölü­ us'tan Erekhteus'u öldürmesini ister. Zeus
münü Delphoi'deki Apollon tapınağına adar­ bahtsız kralın üstüne yıldırımını salar.
lar.
Erigonc. İkarios adlı bir Atina'lının kızı.
Epimetheus. Titan İapetos'la Klymene'nin Tanrı Dionysos Yunanistan'a ilk geldiğinde
oğlu, Atlas, Menoitios ve Prometheus'un kar­ İkarios'un evinde konuk kalmış, buna karşılık
deşi (Tab. 3). Epimetheus îapetos oğullarının ona asma kütügüyle şarabı armağan etmiş.
en akılsızı ve bu bakımdan Prometheus'un K ı z ı Erigone'yle sevişmiş ve Staphylos ( ü z ü m )
tam karşıtıdır. Zeus onu Prometheus'a karşı adlı bir oğulları olmuş. Bir gün tanrı İkarios'a
kullanır: Prometheus'u ve onunla birlikte, bir tulum dolusu şarap vererek, komşularını
desteklediği insan soyunu yok etmek için ya­ şölene çağırmasını ve onlara şarabı tattırm.ı
rattığı kadını Epimetheus'a armağan olarak s i n i söylemiş. A m a sarhoş olan komşular İ k a
yollar (Hes. İşi. 84 vd.), o da Prometheus'un rios'un kendilerini zehirlediğini sanmışlar,
Zeus'tan armağan alma dediğini unutur ve onu sopalarıyla vurup öldürdükten sonra,
tanrıların özene bezene yarattıkları Pando- ölüsünü götürüp bir yere atmışlar. Köpeği,
ra'yı alır, onunla evlenir (Pandora). Erigone'ye babasının atıldığı yeri göstermiş,
kız da üzüntüsünden oradaki bir ağaca asmış
Epimetheus Yunan mythos'unda Adem'in kendini. Tanrı Atinalıları şöyle cezalandır­
rolünü oynar, ne var ki ondan çok daha silik mış: Bir delilik salgını baş göstermiş şehirde,
bir tip olarak çıkar karşımıza. Prometheus'la genç kızlar çıldırıp asıyorlarmış kendilerini.
Pandora'nın kişilikleri onu büsbütün siler. Delphoi bilicisi bu olayı İkarios ve Erigo-
Epimetheus'la Pandora'dan, Deukalion'un ne'nin ölümleriyle ilgili gösterince, Atina'lılar
karısı olacak Pyrrha doğar. Erigone için bir bayram düzenlemişler. Bu
bayramın bir benzeri de Roma'da vardı (En-
Erato. Zeus'la Mnemosyne'den dogma do­ toria).
kuz Musa'lardan biri. Sanatlardan lirik şiiri ve
özellikle aşk şiirini simgeler ve esinler (Mu­ Erikhthonios. Atina'nın ilk krallarından biri
sa'lar). (Tab. 24). Adı "yün" ve "toprak" anlamına
gelen iki kökten türemedir. Efsaneye göre,
Erebos. Yeraltı karanlığını simgeler. Ere-
Erikhthonios tanrı Hephaistos'tan dogmadır.
bos, yeryüzünde karanlık saçan Nyks gibi
Günün birinde tanrıça Athena Hephaistos'un
Khaos'tan dogmadır. Erebos'la Nyks birleşir­
işliğine silah ısmarlamaya gelmiş. Topal tanrı
ler ve ışıklı varlıklar meydana getirirler: Ai-
birdenbire tutulmuş ona, dayanılmaz bir istek
ther (Esîr) ve Hemera (Gün, Gündüz).
duymuş ve başlamış kaçan tannçayı kovala
Erekhteus. Atina kralı, Pandion'un oğlu, maya. Topal olduğu halde, yetişmiş ona ve
Erikhthonios'un torunu (Tab 24). Dedesinin sarılırken, spermasını bacağına akıtmış. Ki/
efsanesinden ayrılmayan efsanesi sonradan oğlan kız tanrıça bir yün bezle spermayı silip,
başka katkılarla değiştirilmiştir. Erekhteus'uıı likslnerek yere atmış. Toprak ana döllenmiş,
ERİNYS'I ı R

bundan, bir erkek çocuk çıkarmış ortaya. A- dır, ne var ki Yunanlıların sık sık başvurdu­
thena da çocuğu Kekrops'un kızlarına ema­ ğu "euphemismos" denilen bir dil çaresiyle
net etmiş (Aglauros). Bebeği sepette iki yılan Erinys'lere "Eumenides" yani "iyi niyetliler"
arasında gören Kekrops kızları çıldırarak ken­ adı takılmıştır. Bundan amaç, amansız tanrı­
dilerini Akropolis'ten aşağıya attıktan sonra, çaları yatıştırmak, kötülüğü iyiliğe çevirmele­
Erikhthonios - ki topraktan dogma bütün ya­ rini sağlamaktır. Aynı görüşle, sert ve tehlike­
ratıklar gibi yılan kuyrukluymuş - Athena'nın li olarak bilinen Karadeniz'e "Pontos Euksei-
tapınağına kadar sürünmüş ve kalkanının altı­ nos" yani konuksever deniz denirdi. Eumeni-
na girerek büyümüş. Kutsal alanda yetişen bu des tragedyasında babası Agamemnon'u öl­
gence kral Kekrops sonradan Atina krallığını düren anası Klytaimestra'dan öç alan Ores-
vermiş. Bir Nympha ile evlenen Erikhthonios tes'in peşine takılan Erinys'ler sonunda birer
Pandion'u yaratmış, Pandion'dan da Erekh- af tanrıçasına dönüşürler, Orestes de böylece
teus dolmuş (Erekhteus). suçundan ve çektiği vicdan azabından arın­
Erikhthonios'un dört atlı arabayı keşfettiği mış, kurtulmuş olur. Bu sürecin nasıl sahneye
ve Atina'ya para ve Panathenaia bayramı gi­ konduğu üzerinde durmadan "suç" kavramını
bi yenilikler getirdiği söylenir. incelememiz gerek.
İnsan ne zaman suç işler, yani adam öldü­
Erinys'ler. Kimi zaman bir, kimi zaman bir­ rür? Yunan efsanesinde adam öldürme çok­
çok, kimi zaman da üç olarak gösterilen öç luk bir yanılgı sonucunda olur: Ate tanrıça in­
alma tanrıçaları Erinys'lerin doğumunu Hesi- sanı gaflete düşürür ve insan istemeyerek, ki­
odos şöyle anlatır: Kronos anası Gaia'nın mi zaman bilmeyerek öldürür, kan döker. Bir
verdiği tırpanla Uranos'un hayalarını keser de kan davası güderek, kısas kurallarını uygu­
(Theog.276vd.): layarak adam öldürür. Her iki halde de su­
çundan arınmak için çareler vardır, insan
Koca Uranos geldi kara geceyle,
tanrılara yakarmak, kurbanlar kesmekle a f f ı -
indi yere arzudan yanıp tutuşarak,
yaklaşıp sardı toprağı boydan boya.
nı sağlayabilir. Zeus'un kızları sayılan Litai
Ama pusuda bekleyen oğlu (Yalvan) tanrıçalar suçlular adına aracı olur­
uzattı sol elini ve sağ elindeki tırpanla lar, Zeus'tan bağışlamayı elde ederler (Yalva­
koskoca, upuzun, sivri dişli tırpanla rırlar). Suçtan arınma yalnız tanrılar katında
biranda kesti babasının hayalarını değil, insanlar arasında da mümkün olmalıy­
ve kaldırıp attı arkasından bir yere. dı; Homeros dünyasında bu suçun cezası bi­
Ama boş değildi elinden savrulup giden: zim hak ve hukuk anlayışımıza göre hafiftir:
Kanlar fışkırıp saçıldı içinden Yurdunda adam öldüren yurdu için bir pislik,
ve hepsi gömüldü kaldı toprağın bağrında, bir uğursuzluk sayılır, bu yüzden de sürülür,
ve bunlardan gebe kalan toprak yıllar sonra
kendisi gidip sığınacak bir yer bulmalı, kendi­
doğurdu yaman Erinys'leri, öç tanrıçalarını.
sini arındırmayı göze alan bir temiz adam
Bu tanrıçalarla birlikte Devlet ve Orman bulmalı ve ona hizmet etmelidir. Homeros
perileri doğmuştur, der Hesiodos. Sayılarını destanlarında adı geçen birçok ünlü yiğitler
ve isimlerini vermez. Sonraları Erinys'lerin üç suç işlemiş kişilerdir. Sürgünde yaşarlar, ama
kadın ve adlarının da Alekto, Tisiphone, M e - konuklan seven ve koruyan Zeus tanrının ko­
gaira olduğu kabul edilmiştir. lu kanadı altında bulunduklarından sürgünleri
tatlı gelir onlara. Bunlardan biri Patroklos,
Erinys'ler suçu işleyenin ve özellikle adam
öbürü de AkhiUeus'un lalası Phoiniks'tir. Her
öldürenin peşine takılan köpekler diye düşü­
ikisi de yurtlarından kovulmuş, Peleus'un ya­
nülür; bu köpekler dişidir, kan kokusunu he­
nına sığınmış kişilerdir (Patroklos, Phoiniks).
men alıp koşarlar ve peşine takıldıkları suçlu­
Ne var ki işledikleri suçlar Erinys'lerin kovala­
yu sonsuzca kovalayarak çıldırtırlar. Erinys'
masını gerektirmez. Öç köpekleri herhangi
lerin en çok rol oynadıkları şiir eseri Aiskhy-
bir adamı öldürenlerin peşine takılmaz, onlar
los'un "Agamemnon", "Khoephoroi" ve "Eu-
babasını ve özellikle anasını öldüren suçluyu
menldes" trilogia'sıdır. Bu eşsiz tragedya anı-
kovalarlar. Yunan mythos'unda ünlü bir ba-
tinda son oyun Erinys'lerin adını taşımakta-
I.UİNYS'l.l.K

ba, bir de ana katili vardır: Oidipus'la Ores- Orestes anasını öldürür, daha önce Algis
tes. Oidipus babası Laios'u bilmeyerek öldü­ thos'u da vurmuştu, sahnedeki kapı açılıp ge
rür, gördüğü ceza korkunçtur, oysa Orestes ne ikisinin ölüsü görülür. Orestes eylemini
bile bile öldürür anası Klytaimestra'yı. A l k - haklı gösterir: Evet, der, anamı öldürdüm,
maion gibi o da babasının kanına giren anası­ ama o da babamı öldürmüştü, tanrıların tik­
nı öldürür, ama suçu Alkmaion'unkinden da­ sindiği pis bir kadındı anam, oysa benim eli­
ha da ağırdır, çünkü daha hesapb, daha bi­ me güç katan, Pytho tanrısı Loksias'tır, yani
linçlidir (Alkmaion). Apollon'dur. Böyle konuşurken, birdenbire
Agamemnon tragedyasında Mykene kralıy­ yanı başında kara urbalı kadınlar belirir, bakar
la birlikte Troya'dan dönen bilici Kassandra, ki Gorgo yüzlü, saçları yılanlarla örülmüş
Aigisthos'la Klytaimestra'nın cinayet hazırla­ Erinys'ler bunlar. Ellerinden taptaze kan dam­
dıklarını sezer ve bu sezgiyi şu sözlerle dile lamakta. Orestes bağırır, çağırır ve deli gibi
getirir (Ağam. 1186 vd.): atar kendini dışarıya. Koro yakınır. Atreus'
tan bu yana üçüncü ölüm kasırgasıdır bu. So­
Bir koro var ki, hiç ayrılmıyor bu evden, nu nereye varacak? Ate'nin öfkesi dinecek
tek sesli söylüyor ezgilerini, mi?
ama sesi kulağa hoş gelmiyor, Üçüncü "Eumenides" tragedyası Delphoi
övgü değil çünkü söyledikleri, tapınağının önündeki bir sahneye açılır:
insan kanı içmiş yüreklenmek için, Apollon'a sığınmış olan Orestes evrenin gö­
evet, insan kanı içmiş beği sayılan taşın üstüne yıkılmış, yalvar­
bu evde oyalanan koro. maktadır. Erinys'ler korkunç hırıltılarla dört
Zoratarsm onu bu konaktan: dönmektedir çevresinde. Apollon gelir, onla
Aynı s o y u n Erinys'leri bunlar. rı uyutur, derken Klytaimestra'nın tayfı dür­
Piyesin sonunda sahnede Agamemnon'la ter, uyandırır köpekleri, Apollon oklarıyl.ı
Kassandra'nın yan yana yatırılmış ölüleri gö­ onları kovduktan sonra sahne değişir ve Ati-
rülür. Mykene'de yönetimi ele alan çift kendi na'daki Akropolis görülür. Orestes'in davası
ölülerinin öcünü almak için kralı ve Troyalı Athena'nın tapınağı önünde görülecektir bu
tutsağını öldürmüşlerdir. Bunların öcünü ala­ kez. Tam bir mahkeme sahnesidir bu. İ k i
cak kuşak da yetişmekte, yedi yıl sonrasını hak ve hukuk anlayışının çarpıştığı bir mah­
gösteren "Khoephoroi" (Sunu taşıyan kızlar) keme: Geleneksel kısas kurallarını simgele­
adlı tragedyada Orestes öç alıcı olarak anası­ yen Erinys'ler, kendini ve eylemini savunan
nın karşısına dikilmektedir. Klytaimestra oğ­ bir insanla karşı karşıya gelip tartışmaktadır­
lunun ne amaçla geldiğini anlayınca, urbası­ lar, sonuç mahkemenin vereceği oylara bağ­
nı yırtıp memesini gösterir ve Orestes'in lıdır. Orestes Athena tanrıçanın verdiği bir
ayaklarına kapanarak yalvarır. Ana oğul ara­ oy fazlasıyla beraat eder. Böylece tanrı kara­
sında şöyle bir konuşma geçer (Khoe. 922 rı, kader ağırlığı yerine insanların mahkeme­
vd.): si, yani Areopagos kurulmuş olur. Traged­
yanın sonunda yenilgiye uğrayan Erinys'ler
K l y t . —Ananı mı öldüreceksin, yavrum korosu öfkeyle çekilmek üzeredir ki, Athena
benim? onları Atina'nın koruyucuları olarak şehirde
Or. — S e n i ben değil, kendin öldüreceksin. kalmaya çağırır, buna karşılık Atina halkın­
K l y t . — A m a bak, ananın kinli dan sonsuz saygı göreceklerdir. Erinys'ler
köpeklerinden sakın değişir, iyi niyetliler diye çıkarlar ortaya, bu­
Or. — Ya babamınkilerden nasıl kaçarım nun simgesi eski hukukla yeni hukuk anlayı­
senden sakınırsam? şının birleşmesi olsa gerek. Erinys'ler bun­
K l y t . —Diriyken boşuna mı yakarıyorum dan böyle Atina'ya bet bereket saçacak tan­
rıçalar olarak intikamı değil, adaleti gerçek­
bir mezara karşı?
leştireceklerdir. Aiskhylos'un, Atina din ve
Or. — Babamı öldürdün ya, senin de ölmen
devlet anlayışını yüceltmekte ve yeni yeni
gerek. kavramlar kurup, onları canlandırmaktaki
K l y t . — Demek bir yılan doğurmuş,
büyütmüşüm ben.
ustalığı bu üçlüde en yüksek zirvesine eriş­ ği kararı Paris'in yargısına bırakılır (Paris).
miştir. Bu kavga Troya savaşı gibi yüce bir çatışma­
Zaman geçince, Erinys'ler, insanları yeral­ nın kaynağıdır.
tında cezalandıran tanrıçalar olarak görülme­
Eros. Eros, ilkçağın en eski metinlerinden
ye başlar. Eski metinlerde beliren bu inanış
beri evrende birleşme ve üretmeyi sağlayan
Vergilius'un "Aeneis" destanında dile gelmek­
doğal bir güç olarak karşımıza çıkar. Hesio-
tedir: Erinys'leri Tartaros'un dibinde ruhlara
dos yaratılışı anlatırken Khaos'tan hemen
ellerindeki kamçılar ve yılanlarla korku salıp
sonra Eros'u sayar, onun etkisini insan dün­
eziyet eder görürüz. Cehennem kavramına
yasında açıkça gördügü'halde, ilk tanrılar ara­
yaklaşan bu görüşler Roma mythos ve şiirin­
sına nasıl yerleştireceğini iyice bilemez, ama
de Etrüsk etkisiyle gelişmiş olabilir.
bu evrensel ilkeyi gene de saymış olmak için
Eriphylc. Argos kralı Talaos'un kızı ve Ad- şöyle der (Theog. 116 vd.):
rastos'un kızkardeşi. Thebai efsane çembe­
Khaos'tu hepsinden önce var olan,
riyle ilgili öyküsü Adrastos, Amphiaraos ve
sonra geniş göğüslü Caia, Ana Toprak...
Alkmaion adları altında anlatılmıştır. Ve sonra Eros, en güzeli ölümsüz tanrıların,
o Eros ki elini, ayağını çözer tanrıların,
Eriş. Ne kadar belalı tanrı ve tanrıça varsa,
ve insanların da, tanrıların da ellerinden
ölüm ve yıkım getiren ne kadar varlık varsa
alır
hepsi Nyks (Gece)'ten dogmadır. Kavga tan­ yüreklerini, akıl ve istem güçlerini.
rıça Eriş, İhanet, Karasevda ve İhtiyarlık gibi
tanrılaşmış kavramlardan hemen sonra gelir Ama daha sonra, Eros'un devler, Titanlar
doğum sırasında. Hesiodos ona "azgın yürek­ gibi azman yaratıkların birleşmesinde ne gibi
li" der ve kendi doğurduğu varlıkları sayar bir rol oynadığını tanımlamakta güçlük çeker,
(Theog. 226 vd.). giderek "parthenogenesis", yani kendi kendi­
Sonra da ikinci eseri "İşler ve Günler" de liğinden doğurma ilkesini bazı tanrısal varlık­
iki kavga ayırır, biri insana zararlı, biri faydalı lar için sürdürür. İlkçağın en içli ve bilinçli aşk
ve şöyle tanımlar ikisini de (İşi. 11 vd.): şairi Sappho da Hesiodos'a benzer bir tanım­
lama verir:
İki türlü kavga vardır bu dünyada,
biri övülmeye değer, öteki kötülemeye. Gene Eros, elimi, kolumu çözen,
Özden apayrıdır bu iki kavga, hem tatlı hem acı Eros,
insanı kanlı savaşa götürür birisi, o karşı gelinmez yaratık
kötüsü, hiçbir ölümlü sevmez onu. sarsıyor beni.
Zorla girer bu kör dövüşüne
ölümsüzlerin zoruyla, buyruğuyla. Hesiodos'tan başka theogonia ve kosmo-
Öteki kavgayı daha önce doğurdu yüce gonia'larda da Eros'a yer ayrılır. Orfizm deni­
Karanlık. len ve şair Orpheus'tan geldiği ileri sürülen
Göklerdeki tahtında oturan Kronos oğlu mistik akımda da Eros'un dünyayla birlikte
toprağın özüne kattı onu. kaos'tan çıktığına, yahut da Gece'den dog­
İnsanlara yararlıdır o kavga, ma evren yumurtası ikiye bölünüp yarı kabu­
O kavga ki eli tutmaz insanları bile işe ğundan gök, yarı kabuğundan toprak ortaya
sürükler. çıkınca, Eros'un da doğduğuna inanılmakta­
Hesiodos'un bu kavgasına rekabet ya da dır.
ekmek kavgası demeli. Yaşamın özünde gö­ Platon'un "Şölen" adlı diyalogunda herkes
rür onu Hesiodos ve kardeşine kötü değil de kendine göre sevginin tanımlamasını yaptık­
iyi kavgadan yana gitmesini öğütler. tan sonra, Sokrates bir kadın bilici, Mantinei-
Eriş, Üç Güzeller yarışmasında da bir rol a'lı Diotima'nın görüşlerini anlatır. Dioti-
oynar, Peleus'la Thetis'in düğününe hır çı­ ma'ya göre Eros bir tanrı bile değildir, ölüm­
karmasın diye çağrılmadığı için altın elmayı lüyle ölümsüz arası bir varlık, Yunanlıların
tanrıların dügtin sofrasına atar da, üstüne "en "daimon", bizim "cin" diyeceğimiz bir yara­
güzeline" yazdığı altın elmanın kime verilece- tıktır. Eros'un doğuşunu anlatmak için yepye-
ni bir efsane uydurulur: Yoksulluk tanrıça bolik bir anlam taşıyan bu masal Psykhr bal
(Penia) ile Bolluk tanrı diye çevirdiğimiz, as­ ligi altında anlatılmıştır.
lında her derde deva, hüner anlamına gelen
Poros'un ogluymuş. Sevgi'nin karakterini Eryks. Üstünde ünlü bir Aphrodite tapınatjı
anasıyla babası arasındaki karşıtlığın sonucu bulunan Sicilya dağına adını veren efsanelik
olarak şöyle anlatır: "BoUuk'la Yoksul- kral. Aphrodite ile Poseidon'un oğlu olduğu
luk'tan doğan Sevgi'nin talihi de ona göre da söylenir. Adı Herakles efsanesine karış­
olmuş. Sevgi her şeyden önce her zaman mıştır: Geryoneus'tan aşırdığı sürüleri götü­
yoksuldur, çoklarının sandığı gibi hiç de öy­ rürken Herakles bu Eryks'e rastlamış. Eryks
le ince ve zarif değildir, tersine kabadır, yiğide meydan okumuş, güreşmişler ve H e -
pistir, evsiz barksız, yalınayaktır, açıkta, rakles Eryks'i öldürmüş, ama krallığına el
dağda, bayırda, kapı önlerinde,' yol köşele­ koymayıp akrabalarından birinin günün birin­
rinde yatar, kalkar. Ne yapsın, anasına çek­ de oraya yerleşeceğini söylemiş ve öyle ol­
miş, yoksulluktan kurtulamaz. Babasına muş: Tarihsel çağlarda Dor'lardan bir grup
çeken tarafıyla da hep güzelin, iyinin peşin­ Eryks dagma yerleşmişler.
dedir, yürekli, atılgan, dayanıklıdır, yaman
Erymanthos. (1) Apollon tanrının oğlu.
avcıdır, hep tuzaklar kurar, fikirlere, buluş­
lara düşkündür, büyücülükte eşsizdir. As­ Adonis'le seviştikten sonra Aphrodite'yi ha­
lında ne ölümlü, ne ölümsüzdür. Bakarsın mama girer görmüş, bu yüzden gözleri kör
aynı günde bolluk içinde gelişir, yaşar, bir­ olmuş. Oğlunun öcünü almak için Apollon
denbire de ölür, sonra yine babasının tabia­ da bir yaban domuzu olup Adonis'i vurup öl
tı gereği bir çaresini bulup dirilir. Bir şeyin dürmüş.
eline geçmesiyle elinden kaçması bir olur. (2) Arkadya'da akan bir ırmakla aynı bölge
Öylece Sevgi her zaman ne yokluk içinde­ deki bir dağın adı. Yaban domuzlarının çok
dir, ne de varlık içinde" (Şöl. 203c, d). Sev- olduğu bu bölgede Artemis avlanmayı sevrı
gi'nin hiçbir zaman kanmadığı, hep arayan, (Od. VI, 103). Herakles de efsanelik yaban
arzulayan bir duygu olduğu dile getirilmiş olu­ domuzunu öldürmüş (Herakles).
yor bu parçada.
Erysikhton. ( 1 ) Thessalia kralı Triopas'ın
Başka efsanelerde Eros'un Aphrodite ile oQlu, ya da kardeşi. Tanrılardan korkmaz,
Hermes'in oğlu, ya da Eileithyia veya İris'in taşkın bir adammış. Günün birinde Deme-
çocuğu olduğu söylenir. Uranos'lu Aphrodi- ter'e adanmış bir koruluğu kesmeye kalkış­
te'nin Hermes'le birleşmesinden Eros doğ­ mış, tanrılar işmarlarla onu alıkoymaya çalış­
muş, Dione'nin kızı Aphrodite'den de Ante- tıkları halde, Erysikhton hiç aldırmamış,
ros (karşılık aşk). Bu efsaneler Eros'un özün­ ağaçları bir bir kesmiş. Demeter de onu din­
deki çok yönlülüğü dile getirmek için sonra­ meyen bir açlığa çarpmış. Erysikhton ne ye­
dan uydurulmuştur. Ne var ki hiçbir tanrı se doymuyormuş, varını yoğunu yiyip bitir­
Eros gibi zaman ve mekâna göre değişik bi­ dikten sonra, kendi kendini de yemiş.
çimlerde yansıtılmamıştır, hiçbir tanrı Eros
(2) Kekrops'la Aglauros'un oğlu, Atina'lı
kadar şairlere konu olmamıştır. Böylece Eros
kahraman. Delos'taki Apollon tapmağına git­
tanrı evrensel bir ilkeden, insanları oklarıyla
miş, Eileithyia' nın eski bir heykeliyle döner­
kovalayan ve yaralayan kanatlı, alaycı ve ya­
ken, yolda ölmüş.
ramaz, giderek tehlikeli bir çocuk biçimine
girmiş, bu biçimle de günümüze kadar gel­ Erythion. Geryon'un öküzlerini bekleyen sı­
miştir. İskenderiye sanatıyla başlayan bu Eros ğırtmaç. Herakles bu sürüleri çalmak için
simgesi Roma'da Amor-Amores diye epey Erythion'u da, sürülerin bekçisi köpek Or-
tutunmuş, şiirde olduğu kadar resimde de iz thos'u da öldürür (Hes. Theog. 292).
bırakmış ve Rönesans'ta ikinci ve çok canlı
bir gelişme görmüştür. Esîr. Bkz. Aither.

Eros'u ele alan en güzel efsanelerden biri Eteokles. Oidipus'la lokaste'nin oğlu, Poli-
Apuleius'un "Eros ile Psyklıc" masalıdır. Sem- neikes'in kardeşi (Tab. 19). Kral Oldlpu
Thebal'dcn kovulunca, Eteokles'le Polynei- Odysseus domuz çobanının kulübesine ge­
kes aralarında bir anlaşma yaparlar: Her yıl lince, Eumaios onu saygıyla karşılar, ona bir
biri kral olacaktır. İlkin tahta oturan Eteok- döşek serer, yemek verir ve dilenci pozunda
les'tir. Polyneikes de şehirden ayrılır. Bir yıl olan efendisinin uydurduğu hayat hikâyesini
sonra hakkını aramaya gelince, Eteokles yö­ dinledikten sonra, kendisinin de bir kral oğ­
netimi ona vermeye razı olmaz. Bunun üzeri­ luyken nasıl kaçırılıp İthake'ye getirildiğini
ne Polyneikes Argos kralı Adrastos'a başvu­ anlatmaya koyulur. Eumaios'un anlattığı bu
rur (Adrastos). Thebai'ye karşı sefere hazırla­ öykü ilginç bir roman ve o zamanki Akdeniz
nan Yediler ordusu saldırıya başlamadan ara­ çevresinde ise yoğun bir gidiş geliş olduğunu
larından Tydeus'u elçi olarak gönderirler, açığa vurur (Od. X V , 389 vd.j.
ama Eteokles gene anlaşmaya yanaşmaz.
Bunun üzerine saldırı başlar. Eteokles Poly- E u m o l p o s . Poseidon'un oğlu, Trakya kralı.
neikes'le teke tek savaşta can verdikten son­ Atina ile Eleusis arasında kopan savaşa karı­
ra, Thebai'de törenle gömülür, oysa Polynei- şır, bu savaşta Atina kralı Erekhteus elinden
kes mezardan yoksun bırakılır (Antigone). öldürülür (Erekhteus). Eumolpos Eleusis
Epigon'ların Thebai'ye saldırısı sırasında Ete- myster'lerinin kurucusu olarak tanınır. Eleu-
okles'in oğlu Laodamas kraldır. sis başrahipleri "Eumolpides" adını benimse­
miş ve atalarının Eumolpos olduğunu kabul
Euadne. İphis'in k ı z ı Kapaneus'un karısı, ederlerdi.
kocasının odun yığınına atılarak, onunla bir­ E u n e o s . Euneos, lason'un Argonaut'lar se­
likte yanar (Kapaneus). ferinde Lemnos adasına varınca Hypsipy-
le'den olan oğludur (Argonaut'lar, Hypsipp-
Euenor. Atlantis'in yerlisi (Atlantis).
le). Troya savaşına kendi katılmadığı halde,
Euenos. Tanrı Ares'in oğlu, Aitolia kralı. K ı - Akha'lara Lemnos şarabı gönderir (İl. VII,
zı Marpessa'ya bir talip çıktıkça babası onu 467 72). Akhilleus esir aldığı Priamos oğlu
öldürür ve kafasını Poseidon tapınağına asar- Lykaon'u Euneos'a satar (Lykaon).
mış. Sonunda Marpessa'yı İdas kaçırır, Eue- Eunomia. Themis'le Zeus'un kızı, Horalar­
nos da peşine takılır, ama İdas tanrı Posei- dan biri (Themis, Hora'lar).
don'dan kanatlı bir araba aldığı için onu ya­
kalayamaz. Euenos atlarını vurduktan sonra Eunomos. Kalydon kralı Oineus'un sarayın­
kendini orada akan bir ırmağa atar. Irmak da şarap sunan delikanlı. Herakles'in ellerini
Euneos adını alır (idas, Marpessa). yıkarken Eunomos yanlışlıkla suyu yiğidin
ayaklarına dökmüş, Herakles de çocuğa bir
E u m a i o s . Eumaios, Odysseia'da önemli bir tokat atacak olmuş. Ama tokadı o kadar sert
rol oynayan İthake'li bir domuz çobanıdır. indirmiş ki çocuk ölmüş. Babası yiğidi bağış­
Odysseus uzun serüvenlerinden sonra yurdu­ ladığı halde, Herakles kendi kendine ceza
na ilk ayak bastığında Eumaios'un yaptığı ve vermiş, karısı Deianeira ve oğlu Hyllos'la bir­
yönettiği ahırlara gider ve babasının sadık likte Kalydon'dan göçüp Trakhis'e yerleşmiş.
uşağı olan bu "tanrısal" çobanbaşı ile bulu­
Euphrates. Fırat nehrinin adını açıklamak
şur. Eumaios ihtiyar bir dilenci kılığında olan
Odysseus'u konuklamak, ağırlamakla kal­ için uydurulmuş bir efsane: Euphrates adlı bir
maz, konuğunun özlemini çektiği efendisi ol­ adam varmış, günün birinde oğlunu karısının
duğunu anladıktan sonra da talipleri öldür­ yanında uyur görmüş ve onu bir yabancı sa­
mekte, malını, mülkünü yeni baştan ele ge­ narak öldürmüş, sonra da yanlışlığını anlaya­
çirmekte yardımcı olur ona. Odysseus'un süt- rak kendini nehre atmış. O zamana kadar
ninesi Eurykleia kadar sevimli, cömert ve Medos adını taşıyan nehre, içinde boğulan
akıllı bir kişidir. Odysseus'la aralarındaki ko­ Euphrates'in adı verilmiş.
nuşmalar Odysseia romanının gerçekçi yanı­ Euphrosyne. Adı sevinç, neşe anlamına ge­
nı ve zamanın yaşama koşullarını açığa vurup len Euphrosyne üç Kharit'lerden biridir (Kha-
yansıtan değerli belgelerdir. rit'ler).


Europa. Poseidon'la Libya'nın oğlu, Fenike yerinde gümüş yaylar çizili, boynuzları yeni
kralı Agenor'un kızı Europa tanrılar tanrısı ayın görünüşüne benzeyen güzel, çekici bir
Zeus'un sevgisini kazanmakla ölmez bir ün boğa olup çıktı. Çiçek toplayan kızların arası­
salmış, bütün bir kıtaya adını vermiştir (Tab. na indi. Yaşıtları gibi, Europa da boğayı gö­
11). Io'nun serüvenine benzer bir serüven ya­ rünce dayanamayıp yanına geldi. Onu sevdi,
şayan Europa'nın öyküsünü Edith Hamil- okşadı.
ton'un Ülkü Tamer'ce yapılmış çevirisinden Hemen eğildi boğa. Sanki Europa'nın, sırtı­
okuyalım (Varlık yayınları, s. 53). na binmesini ister gibiydi:
( B u öykü, III. yüzyılda yaşamış İskenderi­
S ı r t ı n a bindirip gezdirecek bizi,
ye'n bir şairin, Moskhos'un şiirinde anlatılır).
Öv/e tatlı, öyle güzel bir boğa ki bu,
Zeus'la sevişmesi yüzünden adı coğrafyaya Hiç boğaya benzemiyor, iyi bir insan gibi
geçen tek kadın İo değildir; Europa'nın ünü Yalnız konuşmuyor.
daha da yaygındır. İo'nun yıllarca acı çekme­
sine karşılık Europa, bir boğa sırtında deniz­ Europa, gülümseyerek, boğanın sırtına
ler aşıvermenin yarattığı birkaç saniyelik şaş­ oturdu. Ötekilerin de binmesine fırsat verme­
kınlık ve korku bir yana bırakılırsa, hiç üzül- di Zeus fırlattığı yıldırımların hızıyla denize
merniştir denebilir. Europa'nın Zeus'la seviş­ daldı. O ilerledikçe dalgalar iki yana açılıyor­
tiği sıralarda Hera nerelerdeydi, bilinmiyor. du. Yanlarında, önlerinde, arkalarında garip
Bilinen bir şey var: Tanrılar tanrısı, gamsız, deniz tanrıları Nereid'ler, borulannı öttürerek
tasasız, gönlü ne dilerse onu yapıyordu. Tritonlar ve Zeus'un kardeşi Poseidon gidi­
yordu.
Zeus bir ilkbahar sabahı gökteki sarayında
oturmuş, tembel tembel yeryüzünü gözetli­ Sulardan, gördüğü yaratıklardan korkan
yordu. Gözleri, ansızın, kendisi için çok ilgi Europa, düşmemek için bir eliyle boğanın ko­
çekici bir yaratığa ilişti. Güzel Europa, uyku­ caman boynuzunu tutarken, öteki eliyle de,
dan uyanmış, gördüğü düşü yorumlamaya ıslanmasın diye mor eteğini topluyordu. "Bu
çalışıyordu. İ k i kıta, kadın kılığında, kendisini boğa olsa olsa bir tanrıdır" diye düşünüyor­
paylaşmak istemişlerdi düşünde. Europa'yı du. Sonunda dayanamadı; kendisini ıssız bir
doğurduğunu ileri süren Asya, onu kendisi al­ yerde tek başına bırakmaması için boğaya
mak istemişti. Öteki kıta ise, Zeus'un Euro- yalvardı. Boğa, cevap vererek kendisinin tan­
pa'yı kendisine verdiğini söylemişti. rılar tanrısı Zeus olduğunu, ona tutulduğunu,
Girit adasına gittiklerini söyledi.
Gördüğü bu garip düşü yorumlayamadı Eu-
ropa; kendi yaşındaki kız arkadaşlarını topla­ Bir süre sonra Girit'e ayak bastılar. Orada
dı; deniz kıyısındaki çiçek tarlasına gittiler. Mevsim'ler karşıladı kendilerini. Seviştiler;
Orada oyunlar oynarlar, sepetlerini çiçeklerle çocukları oldu. Europa'nın oğullarından ikisi,
doldururlardı. Hepsi de bilirdi ki, en güzel se­ Minos ve Rhadamanthys, yeryüzünde öyle
pet Europa'nın sepetidir... Hephaistos yap­ tarafsız davrandılar ki, ölümlerinden sonra
mıştı o sepeti. Üstünde İo'nun öyküsü, inek ölüler ülkesine yargıç yapıldılar. Ama Euro-
oluşu, Argos'un öldürülüşü, sonra Zeus'un pa, mitologya'da oğullarından daha önemli
İo'yu yeniden kadın kılığına sokusu çiziliydi. bir yer tutar.
Yalnız sepetler mi, içlerini dolduran çiçek­ Euros. Şafak tanrıça Eos'la Astraios, ya da
ler de ne kadar güzeldir... Nergisler, sümbül­ Typhon'dan doğduğu söylenen dört ana rüz­
ler, menekşeler, kırmızı yaban gülleri... Aşk
gârdan biri. Güneybatıdan eser, bizim keşiş­
tanrıçası, Kharit'lerin arasında nasıl ışıldarsa,
leme dediğimiz rüzgârdır.
Europa da yaşıtları arasında öyle ışıldıyordu.
Zeus onu görünce dayanamadı. Zaten aşk Eurybie. Hesiodos'un Theogonia'sında
tanrıçası Aphrodite, oğlu Eros'a söylemiş, o Pontos'la Gaia'dan, yani denizle topraktan
da oklarından birini Zeus'un kalbine sapla- doğmuş,Eurybie, Nereus, Phorkys, Thaurnas
mıştı. Hera uzaklardaydı o sırada; ama Zeus ile Keto'nun kız kardeşidir (Tab. 6). Tl
yine de ne olur, ne olmaz diye korktu. Bir tan'lardan Krios'la birleşip, Astraios, Pallas
boğa k ı l ı ğ ı n a girdi, K o y u kahverengi, kaşları ve Perses 'i doğurur.
EURYDİKE

Eurydike. Orpheus'un karısı, ağaç perisi. Eurymakhos. Polybos'un oğlu Euryma-


Serüveni için bkz. Orpheus. khos, Odysseus'un karısı Penelopeia'nın ta­
lipleri arasında başta gelenlerdendir. Şöyle
Eurykleia. Odysseus'un sütninesi. Odyssei- tanımlanır (Od. XV, 519 vd.):
a'nın başında Telemakhos'u yatak odasına
götürürken şöyle tanıtılır bize (Od. I, 425 Eurymakhos'tu adı, yiğit Polybos'un parlak
oğlu,
vd.):
lthake'liler şimdiden bir tanrı gözüyle
bakarlar ona,
Telemakhos gidiyordu yatmaya, düşüne taliplerin en iyisidir gene de.
düşüne.
Eurykleia, Peisenor oğlu Ops'un kızı, Antinoos'la birlikte Eurymakhos taliplerin
çevresinde onun dört döne döne, en ciddiye alınması gerekenidir (Od. X V ,
çerağlar tuttu yoluna pırıl pırıl,
Onu Laertes parasıyla satın almıştı çok 17):
eskiden, Penelopeia'yı babası ve kardeşleri
körpecik bir kızken almıştı yirmi sığıra kışkırtırlar Eurymakhos'a varsın diye,
karşılık, ağırlığı en çok talipler arasında o artırır
sayardı onu sarayında asıl karısı gibi, çünkü.
ama yatağına almamıştı bir kere olsun,
ödü kopuyordu karısının öfkesinden. Antinoos'a kıyasla biraz daha efendi, daha
İşte bu Eurykleia'ydı çerağı tutan, nazik ve terbiyeli bir adam gibi davranır: Pe-
Telemakhos'u en çok seven de oydu, nelopeia'yı yatıştırır, oğlunun canına kıyılma­
bebekken dadılığa başlamıştı Telemakhos'a
bakmıştı ta çocukluğundan kocaman yacağım söyler (Od. X V I , 434 vd.), onu poh­
oluncaya dek. pohlar, en güzel armağanlardan birini verir
(XVIII, 295 vd.) ama bütün bunlar yalan ve
yapmacıktır, o da Odysseus'un varlığını sö-
Eurykleia, Odysseia'da günlük hayatı yansı­
mürmeyebakar, Telemakhos'u ilk fırsatta öl­
tan en canlı bazı sahnelerin kahramanıdır:
dürmeye ve Penelopeia'nın hizmetçisi Me-
Telemakhos'un yolculuğunu o hazırlar, gitti­ lantho ile seviştiği halde, bir an önce krali­
ğini o bilir ve Penelopeia'dan saklar (Od. II, çeyle evlenmeye. Dilenci kılığında saraya ge­
347-380); dilenci kılığında İthake sarayına len Odysseus'a o da kötü davranır, kafasına
gelen Odysseus'un ayaklarını yıkarken eski bir tokmak atar ( X V I I I , 396). Yay germe ya­
bir yara izinden onu tanır (Od. X I X , 350- rışmasında Antinoos'la ikisi en sona kalırlar,
507); taliplerin ve özellikle hizmetçilerin ce­ ama başaramazlar ( X X I , 186 vd.); Odysseus
zalandırılmasında önemli bir rol oynar (Od. kendini belli edip meydan okuyunca, Eury-
XXII, 391-492). Evin kâhyası, bekçisi, büyü­ makhos önce bütün suçu Antinoos'a yükle­
ğüdür, Odysseus'un sarayında oynayan dra­ yip pazarlığa girişmek ister (Od. X X I I , 60
mın en sevimli kişisidir. vd.), Odysseus onu da bir okla yere serer ve
öldürür.
Eurylokhos. Odysseus'un yoldaşlarından
biri. Kirke'nin konağına gidecek grubun başı­ Eurymedon. İlyada'da iki Eurymedon'un
na seçilir, ama büyücü kadının kurduğu tuza­ sözü edilir, biri Agamemnon'un seyisi, öbürü
ğa düşmez ve geri gelip Odysseus'a Kirke'nin Nestor'un seyisidir.
arkadaşlarını domuza çevirdiğini haber verir
(Od. X, 205 vd.); ölüler ülkesinin açıldığı çu­ Eurynome. (1) Okeanos'la Tethys'in sayısı
kur başında kurban keser ( X I , 23 vd.); gemi­ üç bini bulan kızlarından biri. Hesiodos'un
leri Seiren'lerin önünden geçerken Odysse- "Theogonia"sında anlatıldığına göre (Theog.
us'u direğe i k i kat bağlar ( X I I , 95 vd.), ama 906-910):
Güneş'in ineklerini yemeyi o salık verir arka­
Okeanos kızı Eurynome ile evlendi
daşlarına ve bu yüzden de tanrıların lanetine Zeus
uğrayarak Odysseus'un bütün tayfasıyla bir­ güzelliği, görenleri büyüleyen uyum
likte can verir ( X I I , 339 vd.). tanrıçayla;
Üç k ı z ı oldu ondan, Kharit'ler, Üç Güzeller: aman vermez kral yiğide eziyet etmekten
Aglaie, Euphrosyne ve sevimli Thalia, hoşlanmaktadır. Herakles öldükten sonra,
(Kharit'ler). Eurystheus soyunu Mykene'den kovar. Bir
(2) Penelopeia'nın yanında bulunan kâhya süre sonra Herakles oğullarının savaş ortağı
kadın. İthake kraliçesi onu yanından ayırmaz, olan Atina'ya karşı sefere çıkar, ama Ioalos
onunla konuşur, ona dert döker, kendine tarafından öldürülür. Zalim kralın kafası A l k -
bakması için öğütler verir. Penelopeia'nın mene'ye getirilince, gözlerini oymuş (Herak-
çevresinde asıl hizmet gören odur, dilenci kı­ les, Alkmene).
lığında uykuya yattığı zaman Odysseus'un üs­
Eurythion. (1) Kentaur, yani at adamlardan
tünü örter (Od. X X , 4), kendini tanıttıktan
biri. Lapith'lerden Peirithoos'un nişanlısını
sonra yiğidi yıkayan, giydiren, Penelopeia ile
kaçırdığından, Kentaur'larla Lapith'ler sava­
gerdeğe girmeye hazırlayan odur (Od. X X I I I .
şına yol açmıştı (Kentaur'lar).
154 vd.).
(2) Kalydon savaşına katılan yiğitlerden bi­
Eurypylos. (1) Troya'da Akha'lardan yana ri. Kardeşi Phokos'u öldürdükten sonra Pele-
savaşan Thessalia'lı önder. Troya'lılardan us Eurythion'un yanına sığınmış, onun eliyle
Hypsenor, Melanthos ve Apisaon'u öldürür. arınmıştı, ama Kalydon avı sırasında kaynata­
Paris'in kargısı altında yaralanır, ama Patrok- sını da kaza ile öldürünce, başka yere göç­
los yardımına koşar. mek zorunda kalır (Peleus, Aiakos).
(2) Kos (Istanköy) adasının kralı. Posei-
Eurytos. (1) Nerede olduğu iyice bilinmeyen
don'un ogluymuş. Troya dönüşünde Herak-
Oikhalia şehrinin kralı, Herakles efsanesinde
les adaya uğrayınca Eurypylos ona karşı gel­
önemli bir rol oynayan kişi. Ok atmakta çok
miş, bu yüzden de öldürülmüş.
usta olan Eurytos'un dört oğlu, bir de İole ad­
(3) Telephos'un oğlu. Telephos, yarası i y i - lı kızı varmış. Ok atmakta kendisini yenecek
leşince, ne kendinin, ne de oğlunun A k - olana kızını vermeye ant içmiş. Herakles
ra'lara karşı savaşmayacağına söz vermişti. onunla boy ölçüşüp onu yenmiş, ama Eury
Ama Priamos'un kız kardeşi olan karısı, oğlu tos sözünde durmamış, yiğidin, sürülerini çal­
Eurypylos'u Troya'ya gitmeye kandırmıştı. dığını ileri sürmüş. Yalnız oğlu İphitos Herak-
Bunu bir armağan karşılığı yaptığı söylenir. les'ten yana çıkmış. Ne var ki birden çıldıran
Eurypylos, Akhilleus'un oğlu Neoptolemos'a Herakles İphitos'u öldürmüş. Bunun cezası
karşı savaşır ve onun eliyle öldürülür. Bu çar­ olarak da esir diye satılmış ve Omphale'nin
pışmanın haberini, Odysseus ölüler ülkesinde sarayına düşmüş. Özgürlüğüne kavuşunca,
karşılaştığı Akhilleus'un ruhuna iletir (Od. XI, Eurytos'un sarayına dönüp onu öldürmüş ve
519 vd.). lole'yi ele geçirmiş (Herakles, İphitos, İole).

Eurystheus. Argos kralı Sthenelos'un oğlu. (2) Bir devin adı (Gigant'lar).
Herakles efsanesinde büyük bir rol oynayan
Euterpc. Musa'lardan biri, başı çelenkli,
kötü kişi. Eurystheus, Amphitryon'un amca
elinde bir flütle şenliklere, bayramlara katılır,
oğlu ve onun gibi Perseus'un torunudur. Ze-
neşe getirirmiş. Dionysos alaylarında da yeri
us, Alkmene'yi Herakles'ten gebe bırakınca,
vardır. Dithyrambos'u onun esinlediği söyle­
Perseus torunlarından i l k doğacak olanın
nir (Musa'lar).
krallık elde edeceğini bildirir. Hera da doğa­
cağını bildiği Herakles'in kral olmasını önle­ Evandrus. Vergilius'un "Aeneis" destanın­
mek için, Eurystheus'un yedi aylık doğmasını da adı geçen kahraman. Ro'mulus tepesinde
sağlar. Böylece Eurystheus Tiryns, Mykene Roma şehrini kurmadan orada Evandrus'un
ve Argolis bölgesine kral olur ve Herakles'i kurduğu Pallantea kasabası vardı. Burayı da
buyruğu altına alarak, onu bir sürü güç işler Yunanistan'ın Arkadya bölgesinden gelme
başarmaya zorlar. Herakles büyük kahra­ Evandrus (Yun. Euandros, iyi adam anlamına
manlıklarını hep Eurystheus'un emriyle ve gelir) kurmuştu. Bölgeye uygarlık getirmiş,
Eurystheus'un çık.ırına yapar. Onu kıskanan yerlilere okuma yazmayı öğretmiş, müzik ve
yararlı bazı sanatları da yaymıştı. Ayrıca Latl- için, bu sunak sonraları da Ara Maxima ola­
um Yunanistan'dan bazı tanrı kültlerini de rak gösterilirdi (Cacus). Evandrus Aeneas'ı,
getirmişti. Hercules buralara gelince, Evand- babası Ankhises'le konukluk bağları kurmuş
rus onu Cacus'u öldürmüş olma suçundan olduklarını hatırlayarak, iyi karşılar ve oğlunu
arındırmış, tanrı oğlu olduğunu anlayarak bir bölük askerle birlikte emrine verip Ru-
Roma'nın yedi tepesinden Aventinus'la Pala- tul'lere karşı savaşta yardımcı olmalarını sağ­
tinus arasında büyük bir sunak kurmuş. Onun lar (Aeneas).

112
muş, öte yandan adı Roma'nın kuruluş efsa­

F nelerine karışmıştır.
Arkadya'daki Euandros'un İtalya'ya gelişiy­
le ilgili efsanelerde rol oynadığı için (Evand-
Fama. Roma mitolojisinde ünü, halk sesini rus), kültü Roma şehrinin en eski tepelerin­
ve dedikoduyu simgeleyen tanrıça. Fama, den biri sayılan Palatinus'a yerleşmiş ve L u -
Vergilius'un "Aeneis" destanında yarattığı bir percalia bayramı (15 şubat) ile ün kazanmış­
simgesel varlıktır. Dido'nun Aeneas'a olan
tır. Faunus'un rahipleri Luperci'lerin kutla­
g i z l i aşkını açığa vurur (Aen. I V , 173-188).
dıkları bu bahar ve bereket bayramında deli­
Fames. Açlığı simgeleyen Fames Hesio- kanlılar çırılçıplak olarak dolaşır ve önlerine
dos'un Eris'ten dogma olarak gösterdiği L i - gelen kadınlara kamçılarıyla vururlardı. Kısır­
mos'un Latince karşılığıdır. Vergilius bu sim­ lığı defetmek, toprağın verimliliğini sağlamak
gesel varlığı Ölüler Ülkesi'nde Yoksulluk'la ve halkı kötü güçlerin etkisinden kurtarmak
yan yana gösterir. Ovidius'a göre, Açlık İskit- amacı güdülürdü. Klasik çağlarda Faunus bir
ya'da kurak bir toprak üstünde oturmaktadır. tanrı olmaktan çıkmış ve Yunan Satyr'leri gi­
Erysikhton'a dinmez açlığı veren odur (Ery- bi keçi ayaklı, sakallı, boynuzlu yaratıklar ola­
sikhthon). rak dağda, ormanda, su kenarlarında nym-
pha'ları kovalar gösterilmişlerdir.
Fatutn. Roma mitolojisinde Kader'i simgele­
Roma kuruluş efsanesinde bir tanrı olarak
yen tanrısal varlık. Fatum, söz söylemek, ko­
değil de, Latium'un ilk krallarından biri ola­
nuşmak anlamına gelen "fari"den türeme
rak gösterilir.
olup, aslında "tanrı sözü" demektir. Sonraları
Yunan dinsel görüşlerinin etkisiyle Fatum, Faustulus. Alba kralı Amulius'un çobanı
Kader, tanrıçalarıyla bir tutulmuş ve Fatum Faustulus Romulus'la Remus efsanesinde
sözcüğü dişi cinse dönerek Fata olmuştur. önemli bir rol oynar. Amulius kızlarının do­
Roma'da üç Fata tanrıçasının heykeli görü­ ğurduğu ikiz çocukları Tiber kenarına bırak­
lürdü ki bu heykeller Sibylla'lan simgelerdi mayı buyurunca, Faustulus bir dişi kurdun
(Parça, Stbylla). emzirdiği ikizleri bulmuş ve karısı Acca La-
Fransızca peri anlamına gelen "fee" bu Fa- rentia'ya büyütülmek üzere götürüp vermiştir
ta'dan gelmiştir. Halk arasında dişi cinsten (Acca Larentia). Sonradan Faustulus çocuk­
Fata olduğu gibi, erkek Fatus'ların da varlığı lara kim olduklarını bildirmiş, Romulus da
tasarlandı ve herkesin kendi cinsine göre ka­ tanrı ve kral soyundan olduğunu anlayınca,
deri, alın yazısı bir genius, bir cin olarak sim­ gidip Amulius'u öldürmüş. İkiz kardeşler kav­
gelendi (Genius). gaya tutuştukları zaman, Faustulus araya gir­
miş ve öldürülmüş derler. Adı "faveo" fiilin­
Fauna. Roma tanrısı Faunus'un hem kız kar­ den "uğurlu, verimli" anlamına gelen Faustu-
deşi, hem de eşi. Falcı bir tanrıça olarak gös­ lus'un Forum'da mezarı, Palatinus tepesinde
terilir ve Bona Dea ile bir tutulur (Bona Dea). de kulübesi gösterilirdi. Roma tanrıları arasın­
Latin Hercules efsanesinde rol oynar; Fauna, da saygı görürdü (Romulus, Remus).
kral Faunus'un eşi, Hercules'le sevişmiş ve
Latium'a adını verecek olan kral Latinus'u Feronia. Etrüsk asıllı bir tanrıça. Ormanları
doğurmuş. Faunus gibi Fauna'nın adı da ve kaynakları koruyan bu tanrıçanın kültü or­
"quae favet" (iyilik eden, lütuf gösteren) anla­ ta İtalya'ya ve Etruria'ya yayılmıştı. Terraci-
mına gelir. Kadınları kısırlıktan korurmuş. na'da bulunan tapınağında köleler azat edildi­
ği için, Libertas, yani özgürlüğü simgeleyen
Faunus. Roma dininin en eski tanrılarından tanrıça ile bir tutulmuştur.
biri. Ficus'un oğlu ve Saturnus'un torunu ola­
rak gösterilir. Adı "qui favet" ( i y i l i k eden, lü­ Fides. Andı, yemini simgeleyen tanrıça. İu-
tuf gösteren) anlamına gelen bu tanrı bir yan­ piter'den daha yaşlı, ak saçlı bir kocakarı ola­
dan sürülerin, tarlaların koruyucusu olarak rak simgelendirilmesi, verilen söze saygının
Yunan etkisi .ıllııııl.ı l.ınn Pan ile bir tutul- her türlü toplum düzeninin temelinde olduğu
anlamına gelir. Aeneas soyu ona Palatinus bu şenlikler büyük bir coşkunlukla kutlanır­
üzerinde bir tapınak yaptırmış. Fides'e kur­ dı.
ban keser, sunu sunarken rahipleri sag elleri­
Fors. Rastlantı, talih anlamına gelen Fors,
ne bir beyaz sargı sararlardı.
Fortuna tanrıçanın erkeğidir. Roma'lılar çok
Flora. Çiçek ve bahar tanrıçası Flora, Ro- önem verdikleri bu tanrıları bir çift olarak gö­
ma'ya Sabin'lerden gelme bir tanrıçadır. Çi­ rür ve Fors'la Fortuna'ya birlikte tapınırlar,
çek açan her bitkinin yönetimi onun elinde­ yakınırlardı.
dir. Şair Ovidius Flora üstüne Yunan my-
Fortuna. Roma'lıların en çok korktukları,
thos s 'undan esinli bir öykü anlatır (Fast. V.
en çok tapındıkları tanrıçalardan biri kör tali­
20 vd.): Flora aslında Khloris adlı bir Nym-
hi simgeleyen Fortuna'dır. Yunan Tykhe tan-
pha imiş, rüzgâr tanrı onu görüp kaçırmış
rıçasıyla bir tutulan Fortuna elinde bir dümen
ve evlenmiş onunla. Her türlü bitki ve çiçek
(insanların hayatını yönetir çünkü) ve bereket
üstünde egemenliği bağışlamış Flora'ya.
boynuzuyla, çoğu zaman da kör olarak can­
Ama Flora'nın gücü bununla da kalmamış,
tanrı Mars'ın dogmasına önemli bir etken ol­ landırılır. Tapımını Roma'ya getiren kral Ser-
muş: Jüpiter'in Minerva'yı kendi kafasından vius Tullius imiş. Fortuna o kralı o kadar se­
çıkarmasına içerleyen İuno erkek araya gir­ ver ki, geceleri evine girermiş. Fortuna'nın
meden bir çocuk doğurmak istemiş tek başı­ tapınağında Servius Tullius'un bir heykeli bu-
na, bunun için Flora'ya başvurmuş. Flora da Iunurmuş. Yunan etkisi altında Fortuna za­
bir kadına dokununca onu gebe bırakan bir manla başka tanrıçalarla, özellikle İsis'le bir
çiçek vermiş îuno'ya, tanrıça da kendi kendi­ tutulmuştur (Tykhe).
ne Mars tanrıyı getirmiş meydana. Rö- Furia'lar. Roma'nın ilkel din görüşlerinde
ma'lılar yılın ilk ayına Mars (mart) adını vere­ Furia'lar yeraltından çıkıp insanların peşine
rek onun Flora ve baharla ilişkisini belli et­ takılan kötü cinlerdir. En erken çağlardan be­
mek istemişlerdir. Flora'nın onuruna Ro- ri Furia'lar Yunan mythos'unun Erinys'leriyle
ma'da Floralia şenlikleri düzenlenirdi. Nisan bir tutulmuş ve efsaneleri birbirine karışmıştır
sonunda başlayıp mayıs ayma kadar süren (Erinys'ler).

IM
kaynaklarda adı geçen Nereus'tan deniz var­

G lıklarını meydana getirir. Ama Gaia'nın öbür


çocukları da aralarında birleşerek yersel ve
göksel birçok varlıkların dogmasını sağlarlar;
Gaia. Homeros'ta hiç adı geçmeyen Gaia, Bunların kimisi yıldız, yel ve gökkuşağı gibi
Hesiodos'un Theogonia'smda dünyayı, yeri, görülen varlıklardır, kimisi de evrenin mito­
evrensel bir öge olarak toprağı simgeler. Bir lojik yorumunun yarattığı simgesel tanrılar
tanrıdan çok kozmik bir varlıktır Gaia, bütün dır.
öğelerin kaynağında bulunan ana ilkedir. H e -
siodos bu yolda doğada ana ilkenin ne oldu­ Gaia Uranos'un devrilmesini sağladığı gibi,
ğunu tanımlamaya çalışan îonya düşünürleri tahta çıkardığı oğlu Kronos'un da devrilmesi­
gibi davranır. "Bütün ölümsüzlerin sürekli, ni sağlar. Çünkü Kronos babası Uranos gibi
sağlam tabanı" saydığı Gaia, evreni bir düzen zorbaca davranır ve çocuklarını doğar doğ­
yöntemine göre meydana getiren ve düzen­ maz yutar. Karısı Rheia Zeus'a gebe kalınca
siz boşluktan çıktıktan sonra dişi-erkek birleş­ Gaia ile Uranos'tan doğuracağı çocuğu kur­
me yoluyla evrenin kendisini ve tanrılarını ya­ tarma çarelerini sorar. Bu kez de Gaia kızına
ratır. Tab. l'de gösterildiği gibi Gaia "parthe- kaderi bildirmekle kalmaz - kader Uranos'un
nogenesis" (kendi kendine doğurma) prensi­ oğluna yenildiği gibi, Kronos'un da Zeus eliy­
bine göre Gök'ü, Dağ'ları ve Deniz'i yaratır; le devrilmesidir - Kronos'u aldatmak çareleri­
bu süreci şöyle anlatır Hesiodos (Theog. 126 ni de gösterir ve Zeus'un Girit'te bir mağara­
vd.): da gizlice doğmasını sağlar, Kronos'a da bir
taş yutturulur (Kronos, Zeus). Gaia birinci kıı
Toprak bir varlık yarattı kendine eşit: şak devrimini hazırladıktan sonra, i k i n c i k ı ı
Dört bir yanını saran Uranos, yıldızlı, şak devrimini de yürütür: Zeus'a ne yokl.ın
Gök'ü, egemenliği elde edebileceğini o öğretir; çara
mutlu tanrıların sürekli, sağlam yurdunu Kronos kuşağından Titan'ları yenmek için
yüksek dağları yarattı sonra,
Kyklop'ları ve Hekatonkheir'leri kurtarıp y a r -
koyaklarında tanrılar oturan dağları.
Sonra denizi yarattı, ekin vermez denizi: dıma çağırmaktır. Zeus Gaia'nın dediğini y.ı
Azgın dalgalarıyla şişen Pontos'u. parak devlere karşı savaşı gerçekleştirir ve Ti-
Kimseyle sevişip birleşmeden yaptı bunu. tan'ları devirerek dünya egemenliğini ele ge­
çirir.
Sonra ilkin Uranos'la birleşip erkek ve dişi Gaia son olarak Tartaros'la birlikte
Titan'ları, Kyklop'ları ve Hekatonkheir'leri Typhon'u doğurur (Typhon). Başka Theogo-
doğurur (Tab. 2). Bu doğurma sürecinden nia'lara göre Tartaros'tan Ekhidna adlı bir kı­
hemen sonra evrene egemenlik savaşının ilk zı olmuş ve Poseidon'la da birleşerek Antaios
belirtisi Uranos tanrının doğan çocuklarını devini doğurmuş (Antaios). Genellikle devler,
Gaia'nın karnına gerisin geri tıkmasıyla baş azmanlar, canavarlar hep Gaia'dan doğma
gösterir (Theog. 154 vd.): sayılır.
Böylesine korkunçtu Toprakla
Gök'ün Zamanla Gaia'nın mythos'ta yeri ve önemi
oğulları. değişmiş, kozmik nitelikteki Ana Toprak,
Babalan ilk günden iğrenmişti onlardan, dinde daha belirli birer tanrıça olarak görü­
doğar doğmaz gün ışınına çıkaracak yerde len, bir yandan Demeter, öte yandan Kybele
toprağın bağrına saklamıştı onları,
gibi toprak ve bereket tanrıçalarına yer ver­
ve Uranos sürdürürken bu korkunç oyunu
miştir. Gaia böylece daha kişisel ve insansal
koca Toprak inim inim inliyordu zorundan.
tanrıçalarla ya birleşmiş, ya da kozmik öğe
Son Titan oğlu Kronos'a babasının erkeklik olarak felsefe alanına girmiştir. Gaia Yuna­
uzvunu kestirdikten sonra Gaia bu kez kendi nistan'da birçok kehanet merkezlerinin esin-
doğurduğu Pontos'la birleşir ve ondan Nere- leyicisi sayılır, örneğin Delphoi'ye Apol-
us, Thaumas, Phorkys, Keto ve Eurybie'yi lon'dan çok daha önce yerleşmiş bilimi
meydana gelini (Tab. 6). Hesiodos'tan gayrı (Apollon, Delphoi).
Galateia. (1) Homeros ve Hesiodos'da adı dağının yamaçlarında sürülerini otlatırken
geçen Nereus kızlarından biri. Adı sütbeyaz görmüş de kuşu kartalı göndermiş delikanlıyı
anlamına gelir. Çoban şiirlerinin ustası The- kaçırıp Olympos'a getirsin diye. Ya da kendi
okritos'un XI. şiirinde sözü geçen bu Nereus kartal biçimine girmiş ve oğlanı pençelerinin
kızına Sicilya'lı Kyklops Polyphemos vurgun­ arasına alıp kaçırmış. Her neyse, karşılık ola­
dur. Ama çirkinliğinden ötürü yanaşmaz Ga- rak Zeus çocuğun babasına ölmez atlar arma­
lateia ona, Tepegöz de şiirde bu güzel kıza ğan etmiş, Ganymedes'i de tanrılar sofrasın­
olan aşkını ve aşkının karşılıksız kalmasından da Hebe yerine şarap sunucusu olarak kul­
duyduğu acıyı dile getirir. Galateia'nın öykü­ lanmıştır.
sü şudur: Polyphemos'tan kaçan Nereus kızı
tanrı Pan'ın (ya da Faunus'un) oğlu Akis'i se­ G e c e . Bkz. Nyks.
ver, onunla buluşup konuşurlar. Bir gün Te­
pegöz Galateia'yı sevgilisinin kollarında uyur Genius. Türkçe "cin" sözcüğünün kaynağın­
bulur, deliye döner, Akis'e kaçma fırsatını da bulunan Latince "genius" kavramı kişinin
vermeden koca bir kaya kaldırıp kafasına in­ içinde doğup gelişen tinsel varlıktır. Doğum
dirir. Akis ölür. Galateia da sevgilisinin bir ır­ günü, Genius'un bayramıdır. Ama yalnız in­
mak haline gelmesini sağlar. sanın değil, bir yerin, bir topluluğun da geni-
us'u olabilir. Örneğin z i f a f yatağının da geni-
(2) Lampros adlı bir adamla evli olan bir Gi- us'u vardır, görevi gerdeğe giren çiftin üret­
rit'li kadın. Lampros çok fakirmiş, karısının me gücünü artırmaktır. İnsandaki genius onu
gebe olduğunu anlayınca, ona yalnız bir oğlu canlı, neşeli ve iyimser tutan güçtür. İnsan
olursa besleyebileceğini, yoksa dağa bırak­ kendi ya da başkasının genius'u üstüne ye­
mak zorunda kalacağını bildirmiş. Kocası min eder. İmparatorluk çağında, imparato­
yokken bir kız çocuk doğuran Galateia çocu­ run genius'u korkulur, güçlü bir varlık sayılır
ğunun cinsini kocasından saklamış ve kızı er­ ve imparator nasıl öbür insanlar üzerine ege-
kek kılığına sokarak büyütmüş. Adına da Le- mense, bu genius'un da bütün öbür geni-
ukippos demişler. Ne var ki genç kız olunca us'lara hükmettiğine inanılırdı. Zamanla geni­
Leukippos o kadar güzelmiş ki kız olduğunu us insanda ölmeyen, ölümden sonra var ka­
saklamak elden gelmezmiş artık. Büyük bir lan tinsel varlık sayıldı (Manes).
korkuya kapılan annesi onu Leto tapınağına
bırakmış ve tanrıçadan kızını erkek yapması­ Geryoneus. Hesiodos Theogonia'nın iki
nı yalvarmış. Tanrıça dileği yerine getirmiş yerinde (Theog. 285-90; 280-85) üç kafalı
ve Leukippos'un cinsiyetini değiştirmiş (î- bu devden söz eder. Geryoneus, Posei-
phis). don'un oğlu Khrysaor'la Okeanos kızı Kal-
lirhoe'den doğmadır. Herakles Eurystheus'
Ganymedes. Ölümlülerin en güzeli sayılan un buyruğu üzerine gelip onu adasında öldü­
Ganymedes Dardanos soyundan, Troya kral rür.
ailesindendir (Tab. 17). Homeros onun serü­ Erytheia adasının nerede olduğu tartışma
venini şöyle anlatır ( İ l . 230 vd.): konusu olmuştu. K ı z ı l toprak anlamına gelen
bu ada Batı kızlarının birinin adını taşıyan İs­
Erikhthonios'tan Tros doğdu,Troya'lıların panya kıyılarında bir ada olsa gerek (Herak-
kralı. les).
Kusursuz üç oğlu oldu Tros'un da:
îlos, Assarakos, tanrılara denk Ganymedes. Gigant'lar. Gigant'lan, yani Devleri, Ura-
En güzeliydi Ganymedes ölümlü insanların, nos'la Gaia'nın birleşmesinden doğan Ti-
tanrılar kaçırdı onu Olympos'a
tan'lardan ayırmalı. Theogonia'da Hesiodos,
Zeus'a şarap sunan olsun diye,
dediler güzelliğiyle yaşasın tanrılar Uranos'un kesilen hayalanndan akan kanın
arasında. toprağa damladığını ve bir süre sonra Gaia'
nm devleti "parlak zırhlı ve uzun kargılı" ola­
Ganymedes'e vurulup onu asıl kaçıran, ya rak meydana çıkardığını yazar, sonra da söz
da kaçırtan tanrı Zeus'tur. Ganymedes'I 1da etmez artık onlardan. Ama başka mythos ya-
GLAUKOS

zarları ve özellikle plastik sanatlar, görülme­ maviliğini, parlaklığını yansıtan bu yigit ne


miş boyda ve güçte olup, bedenleri birer yı­ kadar da sevimli! Anadolu insanı sanki o gün­
lan kuyruguyla biten bu azmanlan konu edin­ den kendini bulmuş, yansıtmıştır onun kişili­
mişlerdir. Titan'lan yendikten sonra Olym- ğinde.
pos tanrıları bu yaratıklara karşı koymak zo­ Anadolu'nun dört bir yanından Troya'yı sa­
runda kalmışlar. Çünkü Gigant'lar dağları üst vunmaya gelenlerin listesi şöyle biter (İl. II,
üste yığarak Olympos'a saldırmışlar. Bu kez 876 vd.):
de devleri yalnız bir ölümlü insanın yenebile­ Lykia'ltlara Sarpedon'la
kusursuz Glaukos
ceğini bildiren bir kehanet var olduğundan, komuta eder,
tanrılar Herakles'e başvurmuşlar. Herakles gelmişler uzak Lykia ülkelerinden,
de başta Zeus ve Aigis kalkanıyla Athena ol­ anaforlu Ksanthos'tan gelmişler.
mak üzere, tanrıların yardımıyla Gigant'ları
öldürmüş. Alkyoneus'u Herakles kendi öldür­ Altıncı bölüme kadar Glaukos'un adı geç­
müş (Alkyoneus), Ephialtes'i Apollon'un bir mez, sonra birdenbire Akha yiğidi Diomedes
oku, Eurytos'u Dionysos'un thyrsos'u, Enke- ile karşı karşıya görürüz onu. Diomedes saldı­
lados'a gelince, o kaçabilmiş, ama Athena rır, ama birden durur, içine bir kuşku girer bu
üstüne Sicilya adasını atmış. Tanrıça da Pal- parlak yiğit bir tanrı olmasın diye, korkar tan­
las'm derisini yüzüp savaşta zırh olarak kul­ rılarla boy ölçüşmekten. Kimsin? diye sorar.
lanmış. Gigantomakhia, yani devler savaşı Glaukos'un verdiği karşılık şu (İl. VI, 145
bir söylentiye göre Trakya'da, bir başka söy­ Vd.): \
lentiye göre Arkadya'da olmuş. Ulu canlı Tydeus oğlu, soyumu ne sorarsın?
Yapraklar gibidir insan soyu.
Bu konu Bergama'nın Zeus Sunağında en
Bir yandan rüzgâr bakarsın onları döker
parlak bir biçimde işlenmişti. Bergama'dan
yere,
alınıp Berlin Müzesine taşınan ve orada yeni
bir yandan bakarsın bahar gelir,
baştan kurulan Zeus Sunağının frizi dev boy­
yenilerini yetiştirir, yeşerir orman,
da 118 kabartmadan meydana gelir; bu ka­
böylece soyların biri göçer, biri doğar,
bartmaların her birinde Olympos tanrılarıyla
iyicene bilmek istersen soyumuzu
Gigant'lar arasındaki savaş canlandırılır. Dev­ - bilir onu birçok kişiler-
ler aslan ya da boğa kafalı ve yılan kuyruklu Ve başlar Bellerophontes'in eşsiz serüveni­
azmanlardır. Olympos tanrılarında Zeus, A- ni, Lykia'ya göçüşünü anlatmaya (Bellero-
thena, Leto, Apollon, Artemis, Dione, Aph- phontes). Diomedes'te şafak atar, anlar düş­
rodite ve Nyks ile Moira'Iar savaşa katılır. manının eski bir dost olduğunu (İl. VI, 214
Devlerden Otos, Alkyoneus, Porphyrion ve vd.). Birbirleriyle dövüşmemeye karar verirler
daha adları belirtilmeyen başkaları görülür. ve silahlarını değişirler (İl. VI, 229 vd.):
Kabartmalarda devlerin tanrıların gücü altın­
da ezildikleri, gövdeleri paramparça edilip Değişelim gel silahlarımızı,
korkunç acılar içinde kıvrandıkları an canlan- bellesin Akkha'larla Troya'lılar
atalarımızın konuk kardeşi olmasıyla
dırılmıştır. Bergama'ya özgü patetik üslupta
övündüğümüzü.
işlenmiş olan bu kabartmalar hellenistik deni­
Böyle konuşup atladılar arabalarından,
len sanatın en görkemli örneği ve akıllara el sıkışıp ant içtiler,
durgunluk veren bir anıttır. Ama Kronos oğlu Zeus, tam o sıra,
Glaukos'un aklını başından aldı,
Glaukos. (1) Glaukos II (Tab. 25). Bellero- Tydeus oğlu Diomedes'le değişti silahlarını:
phontes'in torunu, Hippolokhos'un oğlu Gla- Altını tunçla değişti,
yüz öküzlük silahı dokuz öküzlük silahla.
ukos, İlyada'da parlak bir rol oynar. H o m e -
ros, dünya görüşü üstüne en güzel sözlerin­ Cömertlik Anadolu'da kalır. Diomedes çe­
den birkaçını onun ağzına vermiş, Bellero- kilir, gider, Glaukos da Lykialı önder Sarpe-
phontes efsanesiyle Lykia'lıların Troya sava­ don'la birlikte savaşa döner. "Kapkara fi »t ı
şındaki serüvenini onun kişlllflinde < aııl.ıııdıı n a " gibi saldırırlar ve "zorlu savaşta bek"
iniştir. I ş ı k ülkesinden delen ve adı ç ı o f l ü n olurlar Akha'lara. Glaukos yaralanır. O sır
da Sarpedon Patroklos'un kargısıyla vurulup Phorkys'le Keton'un kızlarıdır (Tab. 6). Ara­
can vermek üzereyken, Lykia'lıların kaderini larında Medusa'nın en çok ün saldığı bu ca­
Glaukos'un eline verir (Sarpedon). navar kızları Hesiodos şöyle tanımlar (Theog.
Ne yapsın Glaukos, yaralıdır, eli, ayağı tut­ 274 vd.):
maz, işte o zaman tanrısı gelir aklına, Lyki- Gorgo'ları da doğuran Keto'dur
a'lıların büyük tanrısı, ışık tanrı Apollon, ona ünü büyük Okeanos'un ötesinde,
yakarır (İl. XV, 515 vd.). geceyle gündüzün sınırlarında otururlar
ince sesli Batı kızlarının yurdunda;
Apollon dinler onu, iyi eder yarasını. Glau-
Sthenno, Euryale ve bahtsız Medusa;
kos da aslan gibi dövüşmeye koyulur yeni Medusa ölümlüydü, oysaki kız kardeşi
baştan. Hektor'u bile kınar, savaş ortaklarını ne ölüm bileceklerdi, ne ihtiyarlık.
korumuyor diye. Engin bir yas kaplar Tro- Buna karşılık yalnız Medusa girdi
ya'lıları, Hektor utanır uzak illerden gelen cö­ masmavi yeleli tanrının koynuna
mert dostunu kurtaramadı diye, o güçle saldı­ Bahar çiçekleriyle dolu taze çimenlerde.
rır Patroklos'a ve öldürür onu, Glaukos'un da Aiskhylos da şöyle tanımlar onları (Prom.
sözü edilmez bir daha İlyada'da (Hektor). 800):
(2) Glaukos I (Tab. 25). Sisyphos'un oğlu Ejderha kanatlı Gorgo'lar,
Glaukos, yukarda sözü geçen Glaukos'un o, insanları korkudan korkuya salan,
atasıdır. Sisyphos'un kurduğu Ephyra (sonra­ görenlerin soluğunu kesen Gorgo'lar.
dan Korinthos olur) kentinde kraldır. Ölü­ Saçları yılanlarla örülü, alınlarında yaban
müyle ün salmıştır bu Glaukos: Pelias'ın ölü­ domuzu dişleri fışkıran, tunç elleri ve uçmak
mü için düzenlenen yarışmalarda araba yarı­ için altın kanatları bulunan bu yaratıkların
şına katılır ve yenilir, arabası devrilince de at­ başlıca niteliği korku salmaktı. Adları bile
ları parçalar, yer onu. Nedeni de Glaukos'un korku veren bir ses benzetmesi olsa gerek.
atlarına büyülü bir pınardan su içirmiş, ya da Üç oldukları halde, efsaneye adı karışan yal­
Aphrodite'nin hışmına uğramış olmasıdır. nız Medusa'dır. Onun Perseus'la serüvenini
Çünkü daha hızlı olsunlar diye hayvanlarının bu yiğidin adı altında okuyalım (Perseus).
çiftleşmesine engel oluyormuş Glaukos. Bir Sicilya'lı Diodoros Gorgo'lar üstüne başka
başka anlatıma göre Glaukos ölümsüzlük ve­ bir yorum verir: Gorgo'lar Amazon'lar gibi
ren bir pınardan su içmiş, ölümsüz olduğuna savaşçı bir soymuş, Atlant'lara (Atlantis) ya­
kimseyi inandıramadığı için de kendini deni­ kın bir uzak ülkede otururlarmış. Amazon'lar,
ze atmış ve bir deniz tanrısı olmuş. Ama kraliçeleri Myrina'nın (Myrina) yönetimi al­
uğursuz bir tanrıymış, onu gören denizcinin tında Atlant'lan yendikten sonra, bunlar
teknesi batar, kendisi bogulurmuş. Amazon'ları Gorgo'lara saldırmaya itmiş.
Gorgo'lar yenildikleri halde, kısa zamanda
Gordias. Efsanelik Phrygia kralı. Gordias
davranabilmişler, ama sonra Perseus ve H e -
Gordion şehrini kurmakla ün salmıştı. Şehrin
rakles eliyle alt edilmişler (Herakles).
kalesine Gordias bir araba yerleştirmiş, o ara­
banın oku öyle çapraşık bir düğümle baglıy- Graia'lar. Pontos'la Gaia'nın oğlu Phorkys
mış ki, kimse çözememiş bu düğümü. Oysa ve kızları Keto birbirleriyle evlenirler ve ola­
tanrı sözcüsü bu düğümü kim çözerse, Asya ğanüstü yaratıklar meydana getirirler (Tab.
krallığını onun elde edeceğini söylemişmiş 6): Graia'lar, yani Kocakarı'ları ve Gorgo'lar.
Gordias'a. Bunu bilen Büyük İskender Gordi- Hesiodos Graia'ları şöyle tanımlar (Theog.
on'a gelince, kılıcını kınından çıkarmış ve dü­ 270 vd.):
ğümü keşivermiş.
Phorkys'le birleşen Keto Graia'ları
Bir efsaneye göre, Ana Tanrıça Kybele doğurdu,
Gordias'ı sevmiş, ondan gebe kalarak kral güzel yüzlü, doğuştan ak saçlıdır onlar,
Midas'ı doğurmuş (Midas). ölümsüz tanrılar da Kocakarı der onlara,
yeryüzünde dolaşan insanlar da.
Gorgo'lar. Plastik sanatların alabildiğine Pemphredo'nun güzel, Enyo'nun san
faydalandıkları Gorgo'lar, Graia'lar gibi tülleri vardı.

1 IH
Üçüncü Graia'nın adını söylemez, başka Griffonlar. Aiskhylos'un Prometheus'unda
mythos yazıcılarına göre Dino imiş. Grai- (804) ve Herodot tarihinde ( I I I , 116 ve I V ,
a'ları iki değil de üç diye kabul eden bu efsa­ 13) sözü geçen efsanelik kuşlara yun.
nelere göre, Kocakarıların bir tek dişi, bir "Gryps", batı dillerinde de "Griffon" adı veri­
tek de gözü varmış ve aralarında değiş tokuş lir. Aiskhylos bu yaratıkları "havlamaz, uzun
ederlermiş bunları. Graia'lar hiç güneş gör­ gagalı, kanatlı köpekler" olarak tanımlar.
meyen batıda yaşarlarmış. Başka bir söylenceye göre, gövdeleri aslan
gövdesidir. Bu yaratıklar Hyperboreliler ülke­
Graia'lann rol oynadıkları tek efsane Perse-
sinde, İskitlerin elinde bulunan kutsal altınla­
us efsanesidir. Bu yiğit Medusa'yı öldürmeye
ra bekçilik etmektedirler. Oralarda bulunan
gidince, önce yol üstünde bekçilik eden Ko-
tek gözlü Arimaspes adlı boy bu altınlan al­
cakan'lara rastlamış. Gorgo'ların oldukları
mak için Griffon'lara saldırırlar. Aiskhylos'a
yere varmasını önlemekmiş görevleri. Ama
göre Griffon'lar Zeus'un kutsal yaratıkları,
bir tek gözleri olduğu için, kim bekçilik ede­
başka bir geleneğe göre Apollon'un bekçi kö­
cekse o gözü takar ve yol ağzına dikilirmiş. O
pekleridir. Başka bir efsaneye göre G r i f -
sırada öbürleri gider, uyurmuş. Perseus bu
fon'lar Hindistan'ın kuzeyinde bulunan çöl­
tek gözü çalmak ve Graia'ların üçünü de
lerde altın arayıcılarına karşı koymaktadırlar,
uyutmak yolunu bulmuş. Böylece Gorgo'lara
çünkü yuvalarını altın madenlerinin bulundu­
yaklaşıp Medusa'yı öldürmeyi başarmış. G ö ­
ğu dağların eteklerine kurmuşturlar.
zü de bir göle atmış (Perseus).
Güneş. Bkz. Helios.
G r a n i k o s . Phrygia'da Adramyttion (Edre­
Gün Işığı. Bkz. Hemera.
mit) şehrinin kurucusu. Herakles Phrygia'ya
geldiğinde kızı Thebe'yi yiğide vermiş, o da Gycs. Uranos'la Gaia'nın yüzer kollu ve elli­
karısının adına Mysia'da Thebe şehrini kur­ şer başlı dev oğullarından biri (Yüz Kollu­
muş (Herakles). lar).
( 3 ) E F S A N E S İ . Hades üstüne anlatılan tek

H efsane, Demeter'in kızı Persephone'yi kaçır-


masıdır. Mevsim dönümünü, toprağın ve bit­
kisel doğanın yazın canlanmasını, kışın ölme­
Hades. ( 1 ) A D I . Yeraltındaki ölüler ülkesinin sini simgeleyen bu efsanede Hades'in rolü,
tanrısı Hades, Aidoneus ve Plüton (zengin) âşık olduğu Persephone'yi kaçırdıktan sonra,
adlarıyla da anılır. "Görünmez" anlamına ge­ bir daha yeryüzüne çıkmasını önlemek için
len Hades adı hem tanrının kendisi, hem de bir nar tanesi yedirmesinden ileri gitmez. İna­
egemen olduğu ölüler ülkesi için kullanılır. nışa göre, Hades ülkesinde bir şey ağzına ko­
Hades tanrının bir özelliği kendisini görün­ yan bir daha oradan ayrılamazdı. Kızın kaçı­
mez kılan başlığıdır. Kuzey mitolojilerinde rılmasında payı olan Zeus Demeter'in yalvar­
geçen ve Alman masallarında "Tarnkappe" maları üzerine kızın altı ay yeraltında, altı ay
diye anılan bu başlığı Hades'ten başka Athe- yeryüzünde kalmasını buyurur (Demeter,
na, Hermes ve Perşeus'la Herakles de tak­ Persephone).
mıştır.
( 4 ) HADES Ü L K E S İ . Yunanca "Hadou do-
(2) DOĞUŞU. Hades, Kronos'la Rheia'nın mos" yani Hades'in evi, konağı deyiminde,
oğludur (Tab. 5). Hesiodos doğuşunu söyle domos sözcüğünün düşmesiyle Hades, tanrı
anlatır (Theog. 4 5 3 vd.): Hades'in yönettiği ölüler ülkesinin de adı ol­
muştur. İlkçağ yazınında yeraltında, ölü ruh­
Rheia Kronos'un yatağına girince ların oturduğu tasarlanan karanlıklar ülkesini
şanlı evlatlar doğurdu ona: anlatmayan, canlandırmaya çalışmayan şair
Hestia, Demeter, altın sandallı Hera
ve yazar pek yoktur. Homeros'la başlayan bu
ve güçlü Hades, perin altında oturan,
yüreği acımak nedir bilmeyen tanrı. gelenek, Latin şiirinde Vergilius'un Aeneis
destanında sürdürülüp en yüksek aşamasına
Olympos'lular, yani üçüncü kuşak tanrıları çıkarılmış ve o yoldan ortaçağda Dante'nin
egemenliği ele alınca, dünya yetkilerinin pay­ büyük eserini etkilemiştir. Yunan mythos'un-
laşılmasında Hades yeraltını alır (Hom. İl. da canlı oldukları halde Hades'e inip de dö­
XV, 189 vd.): nen kahramanlar şunlardır: Odysseus, Or-
pheus, Theseus ve Herakles. Sonradan Ver-
(Poseidon konuşur): gilius, Homeros'un Odysseia'sını örnek ala­
Dünya üçe bölündü, üçümüz de aldık rak, Aeneis destanında kahraman Aeneas'ın
payımızı, da yeraltına gidiş ve dönüşünü anlatmıştır
kura çekildi, köpüklü deniz düştü bana...
(Aen. VI), (Ölüler Ülkesi). Hades ülkesinin
Sisli karanlıklar ülkesi düştü Hades'ln
en kısa tanımlanmasını Hesiodos yapar (The-
payına...
og. 767 vd.):
Hades ve karısı Persephone amansız, insaf­
sız, yürekleri hiçbir yakarış, hiçbir sunu ya da Orada yükselir yankılı konağı
kurbanla yumuşamayan korkunç tanrılar sa­ Güçlü Hades'le korkunç Persephone'nin.
yılar. Kendilerinden de, ülkelerinden de tanrı­ Azgın bir köpek bekler kapısını,
lar ve insanlar nefret eder (Theog. 810): amansız, sinsilikler ustası bir köpek,
girenlere yaltaklanır kuyruğu kulaklarıyla
"Tanrılar sevmez o k ü f l ü puslu yerleri" der ama gireni bir daha bırakmaz dışarı,
Hesiodos, Homeros da "tanrıların bile tiksin­ pusuda bekleyip paramparça eder
diği çirkef dolu ülke" diye tanımlar Hades'i çıkmak için kapıya gelenleri.
(İl. XX, 65). Tanrı Hades ise gün ışığının Bu köpek Kerberos'tur (Kerberos). Hesio-
sızmadığı karanlık ülkesinden hiç ayrılmaz, dos sonra yeraltı ırmağı Styks'in adını da sa­
Olympos'lu tanrılar kuşağından olduğu hal­ yar (Styks), ne var ki Hades'le Tartaros'u bir
de, onların arasına karışmaz, şölenlerine ka­ tutar ve geceyle gündüzün, ölümle uykunun
tılmaz. Yalnız kendisini Paian tanrıya baktır­ bulundukları bu karanlık ülkesini Hades'i an­
mak üzere bir kez Olympos'a çıkmak zorun­ lattığından daha canlı renklerle anlatır (Tarta-
da kalır ( İ l . V, 395-404). ros).
Odysseia'daki H a d e s a n l a t ı m ı : g ö n e " adlı tragedyasında büyük bir rolü olan
H o m e r o s ' u n H a d e s anlatımı ilkçağ yazını­ H a i m o n A n t i g o n e ' n i n nişanlısıdır. K r e o n An-
n ı n ilki ve en canlısıdır. U z u n bir süre büyücü tigone'yi m e z a r a diri diri k a p a t t ı k t a n sonra
Kirke t a n r ı ç a n ı n adasında kaldıktan s o n r a , H a i m o n k e n d i n i öldürür. T r a g e d y a d a K r e -
Odysseus artık İ t h a k e ' y e nasıl varabileceğini o n ' l a H a i m o n arasında devlet y ö n e t i m i k o n u ­
yeraltı ülkesinde b u l u n a n bilici Teiresias'a s u n d a ilginç bir t a r t ı ş m a yer alır: T e k kişinin
s o r m a k ister, Kirke d e o n a H a d e s ülkesine buyruğuna boyun eğmeyi y ö n e t i m i n kaçınıl­
g i t m e n i n yolunu gösterir ( O d . X , 5 1 2 vd.): m a z koşulu sayan K r e o n ' a karşın H a i m o n
akıl ve sağduyuya d a y a n a n h a l k o y u n u savu­
Geçtiğin zaman Okeanos'u geminle, n u r . Ö n e m v e canlılığını b u g ü n d e yitirmemiş
orada Alçak Kıyı var ve Persephone'nin
olan bu t a r t ı ş m a d a n birkaç parçayı aşağıya
koruluğu,
alıyoruz (Çev. G ü n g ö r D i l m e n ) :
uzun uzun kavaklar göreceksin, kısır
söğütler,
Kreon — Yakın akrabamın
derin anaforlu Okeanos'un kıpısında çek
kanunsuz davranışlarına göz yumacak
karaya gemini,
sonra çık yola, Hades bataklarına doğru, olursam
orada Akheron, Pyriphlegeton veKokytos başkaları büsbütün azar... Hayır,
devlet kimi getirmişse başa ona boyun
akar,
Styks'ten gelen sular da dökülür oraya. eğmek,
küçük, büyük konularda ve haklı olsun
Kirke'nin saydığı bu dört yeraltı ırmağına olmasın,
bir de L e t h e katılır. Odysseus, Kirke'nin d e d i ­ onu dinlemek gerekir. Yürekten
ği gibi gemisiyle b ü t ü n bir gün gittikten s o n r a söylüyorum şunu:
( O d . XI, 8 vd.): İtaat etmesini bilen iyi yönetici olur ilerde,
iyi başbuğ iyi yurttaştan yetişir...
G ü n e ş batarken ve kararırken tekmil yollar, Anarşiden dahabüyük bir kötülük yoktur,
vardık sınırlarına derin akışh Okeanos'un, devleti göçürür, ocakları söndürür.
oradadırKimmer'lerin ülkesi ve kenti, Anarşi parçalar müttefikleri,
oldum olası bol sisle ve bulutlarla örtülü, hazırlar kaçınılmaz bozgunu.
parlak güneş onları ışınlarıyla.göremez Oysa buyruklara boyun eğmek güvenliğini
hiçbir vakit, sağlar çoğunluğun.
ne yükseldiği vakit yıldızlı göğe, Öyleyse kurulu düzeni destekleyelim
ne de gökten toprağa döndüğü vakit. ve hiçbir zaman kadına yenilmeyelim...
Öylece serili durur bir uğursuz gece H a i m o n — Tanrı/arın en büyük bağışı
bu zavallı ölülerin üstünde. akıldır insanlara...
Halkın gözünü yıldırmışsm, işitmek
D ü n y a n ı n kuzeybatı u c u n d a bulunduğu sa­
istemediğin sözler
nılan H a d e s ülkesinin a n c a k kapılarına varır
kulağına gelmiyor, ama gizliden gizliye
Odysseus ve o r a d a Kirke'nin buyruğuna uya­ konuşuyorlar,
rak bir çukur kazar, içine ballı süt, tatlı ş a r a p , işitiyorum fısıltılarını, ülkede
su ve un d ö k e r ve kurbanlar kesip kanlarını bu kıza acımayan yok, en haksız bir cezaya
çukura damlatır, işte o sırada ölülerin ruhları çarpıldı diye,
büyük bir kalabalık h a l i n d e kan içmeye gelir­ oysa bütün kadınlar içinde en az layık böyle
ler. Teiresias k a n içtikten ve Odysseus'a gele­ bir ölüme
eyleminin ne soylu olduğu düşünülürse.
ceği açıkladıktan sonradır ki, ö b ü r ruhlar da
Bu kız savaşta ö/en kardeşinin cesedini
k a n d a n paylarını alırlar. Bu H a d e s anlatımı -
kurda, kuşa kaptırmamak için gömmüş
d a h a doğrusu bu k a n i ç m e t ö r e n i - başka h i ç ­
onu,
bir m e t i n d e söz k o n u s u edilmediğine g ö r e , altın bir şeref tacı hak etmiştir bu kız,
H o m e r o s ' t a izi kalmış çok eski ve ilkel bir ölümü değil.
yeraltı tasarısının kalıntısı olsa gerek. Böyle karanlık söylentiler dolaşıyor
kentte...
H a i m o n . Bu adı taşıyan birçok efsanelik ki­ Kreon — Şaşıyorum, bozguncuları el
şi k - r arasında en önemlisi, T h e b a i kralı Kre- '- üstünde tutmak
o n ' u n oglu H a l m o n ' d u r . Sophokles'in "Anti- erdem sayılıyor demek?
Haimon — Suçluları el üstünde tut rü ünlü bir gerdanlıktır. Bu armağanlar T h e -
demiyorum sana. bai şehrinin başına bela olmuş, şehre karşı iki
Kreon — B u kız suçlu değil mi şimdi? saldırıya yol açmıştır (Ehphyle, Amphiaraos,
Haimon — Bütün Thebai bir ağızdan hayır, Alkmaion). Efsaneye göre uğursuzluğun n e ­
suçlu değil diyor.
deni, Athena ile Hephaistos'un Harmonia'ya
Kreon — Vereceğim buyrukları bana halk
mı öğretecek? karşı, Ares'le Aphrodite'nin kızı olduğundan
Haimon — Çocukça konuştuğunun ötürü, hınç beslemeleridir. Thebai kral soyu­
farkında mısın? nun kaynağında bulunan Kadmos'la Harmo-
Kreon — Ben miyim bu devleti yöneten, nia'nın beş çocuğu olur, hepsinin de kaderi
halk mı? olağanüstüdür, bunlar İno, Semele, Agaue,
Haimon — Tek kişiyle devlet mi olurmuş, Autonoe ve Oidipus soyunun atası Polydo-
despotluk bu seninki. ros'tur (İno, Semele, Agaue, Aktaion, Lab-
Kreon — Devlet ona hâkim olanındır,
dakos).
anlaşıldı mı?
Haimon — Sen ıssız bir çölün hâkimi Dardanos'la lasion'un kız kardeşi olarak
olmalıymışsm... gösterilen Harmonia Semendirek efsanele­
Kreon — Yasaları yürütmek mi suçum? rinde rol oynar. Kadmos ona Zeus'un kaçır­
Haimon — Tanrısal yasaları çiğnemekle dığı kız kardeşi Europe'yi ararken Semendi-
kendi iktidarını gölgeliyorsun! rek adasında rastlamış ve sevmiştir. Düğünü
Hamadryades. Adlarından da belli olduğu de gene aynı görkemle Semendirek'te yapıl­
gibi (hama+dryas, ağaçla birlikte demek) H a - mıştır.
madryad perileri, kardeşleri Dryad'lar gibi Kadmos'un karısı Harmonia, bazı efsane­
ağaçları ve ormanları koruyan nympha'lar- lerde uyum, denge anlamına gelen adıyla
dır. Ağaçların yeşermesinden, canlı canlı bi­ Kharit'lerin biri sayılan Harmonia ile karıştı­
tip büyümesinden zevk, kesilmesinden ya da rılmıştır.
kurumasından sonsuz bir yas duyarlar. K i m i
Harpya'lar. Adları "kapıp kaçanlar" anla­
zaman da ağaçla birlikte ölürler. Böylece
mına gelen Harpya'lar, kadın yüzlü, yaygın
ölümsüzle ölümlü arası varlıklar sayılırlar. K i -
kanatlı, sivri pençeli bir çeşit yırtıcı kuşlardır.
misi uzun ömürlü olur, "on palmiye ömrü"
Okeanos kızı Elektra'nın Thaumas'la birleş­
yani dokuz bin yedi yüz yirmi yıl yaşarmış.
mesinden doğan Harpya'lar çokluk iki olarak
Ağaçların kesilmesini önlemeye çalışan, ba­ gösterilir: Birinin adı Aello (Kasırga), öbürü­
şaramayınca da keseni korkunç cezalara nün Okypete (Hızlı uçan, Bora) dir; bazı kay­
çarptıran ağaç perilerinin öyküsü anlatılır. naklarda sözü geçen Kelaino da fırtınadan
Bunlardan biri meşe ağacını kestiği için din­ önceki gök kararmasını simgeler. Harpya'lar
meyen bir açlıkla cezalandırılan Erysikh- çocukları kaçırırlar ve ölülerin ruhlarını alıp
ton'un öyküsüdür (Erysikhton). Hades'e götürürler diye bir inanç vardı. Bu
inancı en iyi canlandıran anıt, eski Lykia'nın
Harmonia. Harmonia ile ilgili iki efsane
Ksanthos (bugün Kınık) şehrinde bulunan ün­
vardır, biri Thebai efsaneler zincirine, öbürü
lü mezardır. Bu mezarın iki yanındaki kabart­
Dardanos soyuna bağlıdır. Birinde Harmonia,
maların her birinde bir Harpya bebek gibi
Aphrodite ile Ares'in kızı, ikincisinde Zeus ile
kundaklanmış bir ruhu kollarında taşır görü­
Elektra'nın kızı olarak gösterilir. Ama her iki­
nür.
sinde de Kadmos'un karışıdır (Tab. 18).
Thebai efsanesinde Kadmos ile Harmonia' Harpya'lar asıl Phineus efsanesinde rol oy­
nın düğünü üstünde durulur: Zeus Harmonia' narlar (Phineus). Trakya kralı Phineus işledi­
yi kendi eliyle verir Kadmos'a ve Thebai kale­ ği bir suçun cezası olarak kör olmuştur, tanrı­
sinde düğününü yapar. Bütün tanrıların hazır lar bir de bela salmışlardır başına; tabağında
bulundukları bu düğünde geline olağanüstü ne varsa, hepsini Harpya'lara kaptırır, yeme­
armağanlar verilir; biri Kharit'lerin dokuyup ğe oturur oturmaz Harpya'lar uçagelir ve ta­
işledikleri bir elbisedir, bunu Harmonia'ya baklarını boşalttıktan sonra, pisliklerini bıra­
Athena ( y a da Aphrodite) vermiş derler, öbü- karak uçarlar. Argonaut'lar Trakya'ya uğra-

ı 00
dıklarında Phineus Harpya'lardan kurtarılma­ pek ö n e m l i b i r rol oynamayan Hebe'nin Y u -
sını dilemiş onlardan. Aralarında Boreasogul- nan öncesi bir tanrıça olduğu sonucuna varı­
ları Kalais ile Zetes vardı ve bilici olan Phine- labilir. Hebe, Hitit yazıtlarında H e p a , Hepat
us Harpya'lann ancak Boreas'ın oğullarınca ya da Hepatu diye adlandırılan büyük güneş
yakalanabileceklerini biliyordu. Bana karşılık, tanrıça Arinna'nın Yunancalaştırılmış adı ol­
Boreasogulları Harpya'ları yakalayamazlarsa, sa gerek. Hitit yazıtlarında bu tanrıçaya "se­
kendileri ölecekti. Kovalamaca sırasında dir ağaçlarının ülkesinde" tapınıldıgı belirtilir.
Harpya'lann biri Peloponez'de bir ırmağa Sedir ağaçlarının ülkesi Lübnan, Filistin'dir,
düşer, öteki Ege denizinin bir adasına sığınır, Hepa-Hebe ise Tevrat'ta ilk insanın, yani
ama tam yakalanacakken kız kardeşleri İris Âdem'in eşi ve bütün insanların anası olarak
Boreasogullarının önüne geçer ve "Zeus'un gösterilen Havva'nın ta kendisidir. Bu bakım­
hizmetçileri" Harpya'ları öldürmelerini önler. dan Hepa-Hebe ile Ana Tanrıça arasında
Buna karşılık Phineus'a rahat vermeye ve Gi­ doğrudan bir ilişki kurulabilir ve Hepa-Hebe
rit'te bir mağaraya saklanıp bir daha görün­ adının Kybele'nin çeşitli adlarından biri oldu­
memeye söz verirler. ğu anlaşılır (Kybele).
Harpya'lar Pandareos efsanesinde de rol
Heilebie. Karia'da Kaunos şehri kralının kı­
oynarlar (Pandareos).
zı. Dolaylı olarak İo efsanesine adı karışır:
Bir efsaneye göre Harpya'lar rüzgâr tanrı Zeus İo'yu kaçırınca, babası İnakhos kızının
Zephryros'la birleşip, Akhilleus'un ölümsüz taliplerinden Lyrkos'a İo'yu aramasını buyu­
atları Ksanthos'la Balios'u meydana getirmiş­ rur. Lyrkos dünyayı dolaşıp kızı bulamayınca,
ler (Ksanthos, Balios). Argos'a boş dönmekten çekinir ve Karia'da
Hcbe. Hebe, Yunanca gençlik demektir. Ze- Kaunos şehrine yerleşir. Orada kral kızı Hei-
us'la Hera'nın bu adı taşıyan kızları (Tab. 5) lebie ile evlenir. Çocuğu olmaz. Kocası kısırlı­
Olympos'ta eli her işe yatkın bir çeşit ev kızı­ ğının nedenini anlamak için tanrı sözcüsüne
dır. Asıl görevi tanrılara içki sunmaktır (İl. IV, başvurmak üzere Kaunos'tan ayrılır ve yolcu­
1 vd.) : luğu sırasında karısını aldatır. Kaunos kralı
onu dönüşünde ülkeden kovmak ister, ama
Tanrılar toplanmıştı Zeus'unçevresinde,
Heilebie kocasından yana çıkıp babasını alt
altın avluda.
Ulu Hebe tanrı balı döküyordu herbirine, etmesine yardım eder.
onlarda Troya'lıların şehrine bakıyorlardı Hekabe (Latince Hecuba). Hekabe Troya
tepeden,
kralı Priamos'un karısı, Hektor, Paris, Kas-
kaldırıyorlardı altın tasları birbirlerinin
sandra ve daha birçok çocukların anasıdır
şerefine.
(Tab. 16). Priamos Hektor'un ölüsünü geri
Ama İlyada'da onu Athena ile Hera'nın almak için Akhilleus'un barakasına gittiğinde
arabasını hazırlarken (İl. V, 722-731) ya da kraliçeyi on dokuz çocuğunun anası diye tanı­
savaş dönüşü kardeşi Ares'i yıkarken (İl. V, tır (İl. X X V I , 4 9 2 vd.): ;
905) görürüz. Daha sonraki kaynaklarda H e -
O y s a benim bahtım ne kadar kara,
be'nin nektar sunucusu olarak görevi Ze-
yiğit oğullar yetiştirdim y a y g ı n Troya'da,
us'un kaçırdığı güzel delikanlı Ganymedes'e ama kalmadı bana onların hiçbiri.
verilir (Ganymedes). Geldiği gün Akhaoğulları buraya
Hebe'nin kendine özgü bir efsanesi yoktur, oğullarım vardı benim elli tane,
yalnız Herakles efsanesinde adı geçer: Güçlü on dokuzu bir ana karnından doğmuştu,
yiğit öldükten sonra Olympos'a varıp ölüm­ ötekileri saray kadınları vermişti bana. .
süzlüğe kavuşunca Hebe ile evlendirilir. Hekabe ilkçağ yazınında doğurgan ve baht­
Hebe ile Herakles'in evlenmesi simgesel bir sız ana tipini canlandırır. Homeros destanla­
anlam taşıyan bir "hieros gamos", yani kutsal rında beliren bu karakteri sonraları tragedya-
evlenmedir. Çokluk en büyük tanrılar arasın­ larca daha da abartılmış ve Hekabe çocukları­
da ve Anadolu'lu kaynaklarda görülen bu kut­ nı bir bir yitirdikten, korkunç yıkım ve lşken-
sal evlenme motifinden, Yunan efsanesinde celerine tanık olduktan sonra, gözü dönmüş,
köpek gibi kudurup saldıran anaç varlığın Troyalı kadınların, erkeklerin gücü, desteği,
simgesi olmuştur. Kimi efsanelerde onun ev­ bir tanrı gibi selamladı yavrum onlar seni,
lat acısına dayanamayarak gece, gündüz ulu­ sen onların büyük şanıydın sağken,
ama yavrum, kaderle ölümün elindesin
yan bir dişi köpek haline dönüştüğü de ileri
şimdi".
sürülür. İlyada'da ilk karşımıza çıktığında H e -
kabe tatlı dilli, cömert ve dini bütün bir ana Aradan birkaç bin yıl geçti, ama Anadolu
olarak gösterilir ( İ l . VI, 253 vd.). Savaştan kadınları gene bu sözlerle ağıt yakar ölen ana
şehre dönen Hektor'un biraz dinlenmesini, kuzularına.
şarap içip serinlemesini ister, ama oğlu buna Hekabe düşmana gidip yalvarmaya kalkı­
yanaşmayınca, onun dileğini yerine getirir: şan kral Priamos'u akıl ve sağduyu adına alı­
Athena tapınağına sunu sunmaya gider. Son­ koymaya çalışır, başaramayınca gene tanrıla­
ra bölümler boyunca Hekabe'nin sözü geç­ ra yakarış ve sunu sunma yoluna gider, katla­
mez, ta ki Batı kapılarının üstünden Hek- nır ve bekler. Gözünün bebeği, yiğit oğlu
tor'la Akhilleus'un savaşını gözlemeye gelir. Hektor'un ölüsü karşısına serilince de bagır-
O zaman da surlar dışında kalıp tek başına maz çağırmaz, bir köpek gibi havlamaz da
düşmana karşı koyan oğlunu içeri almak için Anadolu kadınına özgü bir ağırbaşlılık ve ha­
şöyle seslenir ( İ l . X X I I , 83 vd.): yal gücüyle canlandırır onu gözünde ( İ l . X X I V ,
575 vd.):
"Hektor, yavrucuğum, saygı göster bu
memeye, Şimdi sen, sözümü duyarmış gibi,
onu ağzına uzattığım günleri getir aklına, yatıyorsun evinde taptaze,
unuturdun koynumda bütün dertlerini, benzersin Apollon'un tatlı okuyla vurduğu
surlarımızın içinde yenmeye bak şu insanlara.
domuzu,
İzmir'li şair Homeros böyle canlandırıyor
gir içeri, canım oğlum, dışarda dikilme
Hekabe'yi, Atina'Iı tragedya yazarı Euripides
karşısına.
Öldürürse seni bu adam, ey katı yürekli, ise onu "Troya'lı Kadınlar" ve "Hekabe" adlı
bir döşek üstüne koymayacağız ölünü, tragedyalarının baş kişisi yapmış, dramını de­
ne ben ağlayacağım senin önünde, seni rinliğine işlemiştir. Bu oyunlarda Hekabe'yi
doğuran, Troya yıkıldıktan sonra köle olarak orada,
ne cömert karın ağlayacak, gözümün burada sürünür görürüz. Kraliçe görkemini
bebeği, ve erdemini sürdürür, ama kızı Polyksene'nin
yiyecek seni çevik köpekler, gözleri önünde Akhilleus'un ruhuna kurban
bizden uzak, gemilerin orada".
edilmesini, üstelik de Trakya kralı Polymes-
tor'a emanet edilen oğlu Polydoros'un da al­
Hektor anasının, babasının yalvarmalarını çakça öldürülüp denize atıldığını görünce,
dinlemeyip de Akhilleus'la savaşta can verin­ korkunç bir öç alma eylemine girer ve Poly-
ce, Troya'da bir çığlıktır kopar, kral, kraliçe mestor'u kör edip, çocuklarını da öldürür. Ne
ve bütün halk dövünmeye, ağlaşmaya başlar, var ki Euripides de Hekabe'yi akıl ve hak yo­
Priamos yas belirtisi olarak başını toza, t o p ­ lundan ayrılmayan ulu bir kişi olarak gösterir.
rağa bular (İl. X X I I . 406 vd.): Bu tragedyalarda Hekabe yalnız değildir,
Troya'lı kadınların topluluğu içinde direnci
... Anası da saçlarını yolup duruyordu, yansıtan büyük bir varlık, doğal analık gücü­
fırlatıp atmıştı parlak başörtüsünü,
nün simgesidir. Atina'Iı şairin ona tragedya
dövünüyor, oğluna baka baka
haykırıyordu... boyunca "Phrygia'lı" demesi boşuna değil,
Başladı Hekabe kadınlar arasında uzun bir Phrygia'ü Ana Tanrıça Kybele'nin bütün ni­
ağıda: teliklerini içinde taşır ve dile getirir Hekabe
"Bak anana yavrum, talihsiz anana, (Polydoros, Polyksene, Polymestor).
senin acını göreyim, öldüğünü göreyim de,
bundan böyle nasil yaşayayım ben, nasıl? Hekabe'nin en küçük oğlu Paris'le ilişkisi
Gece, gündüz yüreğimin ışığıydın bu ve onu karnında taşırken gördüğü düş için
şehirde, bkz. Paris.
Hekamede. Güzel saçlı Hekamede Troya Kurultaylarda saygın kralların yanındadır,
savaşı sırasında Akha'ların Tenedos'a (Boz­ İnsanlar arasındaki yarışmalarda
caada) yaptıkları bir baskın sırasında esir al­ Tanrısal gücüyle işe karışır,
Zaferi kazanan alır güzel ödülü
dıkları kızdır. Akha'lar bu kızı Nestor'a köle
Ve şeref kazandırır yakınlarına.
olarak verirler ve İlyada'da onu Nestor'un ba­ Binicilerden de dilediğine yardım eder.
rakasında hizmet eder görürüz (il. XI, 624; Belalı engin denize açılanlar da
XIV, 6). Başvururlar Hekate'ye ve yeri sarsan
tanrıya,
Hekate. Hekate, Olympos tanrılarıyla ilişkili Bereketli av sağlar onlara soylu tanrıça,
olmayan, hiçbir efsaneye adı karışmamış, ki­ Ya da tam başaracakları sırada
şiliği epey gizemli bir tanrıçadır. Aslında H e - Avlarını alır elinden canı isterse.
kate, Anadolu'ya özgü bir tanrıça ve Efes'li Hermes'le sürüleri üretir ağıllarda:
Öküzleri, keçileri, ak yünlü koyunları
Artemis'in belli bir niteliğini yansıtan ve baş­
Azaltır ya da çoğaltır gönlünce.
ka adla anılan bir tıpkısıdır (Artemis). H o m e - Ölümsüzler arasında yeri büyüktür
ros destanlarında hiç adı geçmez, buna karşı­ Hekate'nin
lık Hesiodos'un Theogonia'sında büyük bir Zeus gençliğin besleyicisi yapmıştır onu.
yer tutar. Hekate, Titanlar arasında Güneş
Soylular diye anılan tanrılar soyundandır Hekate'ye Hesiodos pantheon'unda tanı­
(Tab. 8). Koios ile Phoibe'nin iki kızları olur: n a n ayrıcalığın nedeni bilginleri epey düşün­
Biri Leto ( k i Zeus Leto'yu eş edinip onunla dürmüştür. Homeros destanlarında sözü bile
iki büyük Olympos tanrısını, Apollon ile Arte- edilmeyen bu tanrıça Theogonia'da ancak
mis'i üretir), öbürü Asterie'dir (Leto, Asteri- Ana Tanrıça Kybele ile kıyaslanabilecek ev­
e). Asterie Perses ile birleşip Hekate'yi doğu­ rensel bir nitelik taşımaktadır. Burada yücelti­
rur. Hekate'nin Titanlar kuşağında ne denli len tanrıçanın kimi yerde Artemis, kimi yerde
ayrı bir yer tuttuğunu Hesiodos'un Theogonl- Diktynna ya da Britomartis diye anılan Ana
a'sından öğrenmekteyiz. Ozan, Titanlar ku­ Tanrıça'yı bu denli andırması Hesiodos'un
şağını saydığı parçanın sonunda Hekate'ye ana yurdu ile ilgili görülmektedir. Bilindiği gi­
kırk altı dizelik uzun bir övgü düzmektedir bi, eski Karia'da Stratonikeia'nm (Eskihisar)
(Theog. 404-450). Theogonia'nın başlangı­ kuzeyinde, bugünkü Yatağan'a yakın olan
cındaki Musa'lara Övgü'yü andıran bu parça­ Lagina'da (Lagina örenine en yakın ilçe Tur­
da, Zeus, deniyor, Hekate'yi "herkeslerden gut'tur) Hekate'nin çok ünlü bir tapınağı bu­
lunmaktaydı. Görkemli bir yapı olan bu tapı­
üstün tuttu" ve evrende onur paylarını tanrı­
nağın kalıntılarından birkaçı, özellikle bazı
lar arasında paylaşırken, bu tanrıçaya kara­
kabartmalar İstanbul Arkeoloji Müzesinde
larda, denizlerde ve göklerde bir yetki payı
korunmaktadır. Hesiodos ise babasının Ege
ayırdı. Metinde şöyle denir (415-450):
kentlerinden Kyme'den Yunanistan'a göç­
Ölümsüzlerin saygısı büyüktür ona, müş bir göçmenin oğludur. Yunanistan'a
Bugün yeryüzünde kurban kesen her yerleştiği Askra kasabasının yakınında ise
ölümlü Thespiai'da bir Hekate kültü bulunduğunu
Hekate'nin adını anar yakarışlarında, biliyoruz. Acaba ozanın yücelttiği bu Hekate
Kimin dileğini iyi karşılarsa o tanrıça tapımını Hesiodos soyu Lagina'dan mı Y u -
Onun elde etmeyeceği şey yoktur, nanistan'a getirmişlerdir? Bu konu daha bi­
Ona bütün mutlulukları vermek elindedir.
limce aydınlanması gereken ve doğrudan
Ünlü Gaia ile Uranos'un bütün çocukları
doğruya Anadolu kültleriyle ilişkisi olan bir
Kendi paylarından pay vermişlerdir ona...
Kim hoşuna giderse Hekate'nin sorundur. Bu konu için bkz/ "Hesiodos, eseri
Yardım görür ondan, destek bulur onda. ve kaynakları" adlı kitabın s. 53 ve 1. notu­
Meydanlarda, kalabalıklar içinde na.
Kimi isterse onu parlatır Hekate.
Ölüm-kalım savaşlarında Hekate Bu tanrıçanın karmaşık kişiliğini açıklamak­
Dilediği savaşçıya yardım eder. ta bugünkü bilim de zorluk çekmektedir. Dik­
Dilediğine verir hıynıvı, sanı, şerefi. kati çeken bir nokta da tanrıçanın adıdır.He-
kate, Apollon'la Artemis'in başlıca sıfatların­ ve Hektor'u Mustafa Kemal'in atası olarak
dan olan hekatos-hekatebolos, yani hedefi görmek yanlış bir yorum değil, tersine tarihi
vuran anlamındaki kelimeyle ilgilidir (Apol- doğru değerlendirmenin bir örneği, bir belir­
lon). Leto'nun kardeşi olması da onun Y u - tisi sayılabilir. Troya'nın orta direği olan Hek-
nan din ve efsanesine sonradan gelme bir tor'un kişiliğini incelemeye girişmeden önce,
tanrıça olduğunu belli eder. Hekate Yunan Troya savaşı denilen büyük çatışmaya bütün
varlığına sonuna dek yabancı kalmıştır, asıl Anadolu'nun katıldığını metinlere dayanarak
tapımma Roma'da rastlanır, burada ay tanrı­ göstermeliyiz.
çası, geceye ve karanlığa egemen bir varlık, İlyada'nın ikinci bölümünde "Gemiler Kata­
büyük ve sihri elinde tutan bir kara güçler logu" denilen bir parça vardır ki, burada Tro-
ecesi olarak karşımıza çıkar. Vergilius'un ya'ya saldıran orduların da, Troya'yı savunan
"Aeneis" destanında Dido Aeneas'ı yanında kuvvetlerin de sayımı, dökümü yapılır. Desta­
alıkoyamayacagını anlayınca, onu kendine na sonradan katılmış, özellikle İlyada Ati­
büyü yoluyla bağlamaya çalışır (Aen. I V , 5 1 1 na'da ulusal destan olarak benimsenip de
vd.): Üstünde kendi ölüsünün yanacağı odun Atina'yı yüceleştirme amacıyla kaleme alındı­
yığınını hazırlattıktan sonra, bir Hekate rahi­ ğı sanılan bu listede Yunanistan'dan gelme
besine büyü formülleri okutur; saçları darma­ kuvvetlere çok yer verilip, Troya'nın savaş
dağın olan bu kadın yüz tanrılar, Erebos, ortakları kısa geçildiği halde, savunmaya
Khaos, üç biçimli Hekate ve üç yüzlü bakire Anadolu'nun hemen her tarafından güçler
Diana adına başlar yakarışa (Dido). Hekate' katıldığı anlaşılır, llyada'da altmış kadar dize
nin bu üç kılığı acaba kısrak, dişi köpek ve di­ tutan bu parçada (İl. II, 819-878) önce Toros
şi kurt biçimleri midir? Diana'nın kız, kadın bölgesindeki kentler ve ordu komutanları sa­
ve ay tanrıçası olarak üç biçimde canlandırıl­ yılır, sonra da Trakya'dan başka Mysia,
dığını da biliriz. Hekate kimi bölgelerde üç Paphlagonia, Maionia ve Lykia'ya kadar bir
gövdeli bir heykel olarak imgelenir. Bu üçlü yandan Karadeniz kıyılarına, öte yandan Ak­
karakteriyle Efesli Artemis'e ne kadar yakın­ deniz'e kadar uzanan yaygın bir bölgenin ad:
dan bağlı olduğu, onun başka bir yan ve yö­ geçer. Yunanistan'ı yüceltmek, Anadolu'yı
nünü simgelediği apaçıktır. küçümsemek amacıyla d ü z ü l d ü g T ı açıkça belli
olan bu metin bile Troya savaşının Anadolu
Hekatonkheir'ler. Bkz. Yüz Kollular. boylarınca ne denli benimsendiğini açığa vur­
maktadır. Daha sonraki bölümlerde de örne­
Hektor. Troya kralı Priamos'la kraliçe H e -
ğin Lykia'lı önderlerin savunmada ne büyük
kabe'nin en büyük oğlu Hektor (Tab. 16)
bir yer tuttukları, giderek Hektor'u eleştirip
Anadolu'nun ilk ulusal kahramanıdır, çünkü
ona yol gösterdikleri görülür (Sarpedon,
Troya savaşı Homeros'un llyada destanından
Pandaros). Troya'nın kaderini elinde tutan
da anlaşıldığı gibi bölgesel bir karşılaşma de­
Hektor bu savaş ortaklarına karşı sorumlu­
ğil, Batı dünyasının Çanakkale Boğazından
dur, onların istek ve öğütlerine saygı göster­
Mezopotamya'ya kadar uzanan Asya (bugün
mek, kendi çıkarlarını düşündüğü kadar onla­
Küçük Asya deniyor) kıtasına ilk saldırışı, uy­
rın da görüşlerini hesaba katmak zorundadır.
garlık ve zenginlikte Batıyı çok aşmış olan
Bütün bu sorumluluk ve yükümlülüklerdi ki
Anadolu'yu ele geçirmek için ilk denemesi,
onu Anadolu'nun ulusal savunucusu olarak
girişimidir. Bunu ancak böyle anladıktan son­
diker gözlerimizin önüne. Bu görevi sonuna
radır ki, Homeros destanını gereğince değer­
dek nasıl yerine getirdiği, üstünde durulmaya
lendirebilir, Troya savaşının gerçek niteliğini
değer bir konudur.
anlayabilir ve Boğazların kilit noktasında çar­
pışan güçlerin asıl amacı açığa vurulduktan İlyada Hektor'u hem savaşta bir kahraman,
sonra, savaşçılarının karakterine ışık tutarak hem de günlük hayatında bir insan olarak
onları tarihteki benzerleriyle karşılaştırabiliriz. canlandırır gözümüzün önünde. Destanda
H e m e n söyleyelim ki ü ç , dört bin yıl önceki onun kadar derinliğine işlenmiş bir tip daha
Troya savaşıyla yakın tarihin Çanakkale sa­ yoktur. Onun kişiliği Akhilleus'unkinin tam
vaşı arasında göze çarpan bir benzerlik vardır karşıtıdır: Duygularını dışarıya vurmak, esin-
tilerine kapılıp davranmak şöyle dursun, dra­ dan ele alınmaya değer. Anasını da babasını
mı kendi içinde sessizce oluşur ve bu dram da çok sever ve sayar Hektor, ne var ki onl.ıt
tek bir kişinin değil de, bütün bir ailenin, gi­ duygusal nedenlerle onu görevinden alıkoy
derek bütün bir toplumun sorunlarını içerdiği maya çalıştıkları zaman, sessizce karşılar
için, dallı budaklı, karmaşık ve çetrefildir. önerilerini, ya da sözlerini niçin dinlemediği­
Hektor Troya savunmasının omuzlarına yük­ ni anlatır onlara. Surlar önündeki sahnede
lediği ağır sorumlulukla kendi kişisel ve duy­ cevap bile vermez yalvarmalarına ( İ l . X X I I ,
gusal eğilimlerini birbirleriyle bağdaştırmakta 38-90), şehre gelince dinlenip şarap içmek
öylesine güçlük çeker ki, açığa vurmaktan şöyle dursun, herkese görevini hatırlatmakla
çekindiği bu çatışma kendisinin modern an­ yetinir (İl. VI, 264 vd.) Baba ve koca olarak
lamda bir tip, bir roman kişisi olarak karşımı­ Hektor'un eşsiz bir davranışı vardır, bu denli
za çıkmasına, iç bunalımlarının da destanda ince, sevimli, çok yönlü bir insana rastlanmaz
şaşılacak bir belirti olan sessiz monologlarla hiçbir destanda. Eşine hem baba, hem ana,
dile gelmesine yol açar. Hektor'un eşsiz kişi­ hem kardeş, hem de sevgili olduğunu Andro-
liğini kavrayabilmek için onu hem insan, makhe'nin kendi ağzından duyarız şaşa şaşa
hem de kahraman olarak ele almalı, incele­ (İl. VI, 429 vd.), (Andr'omakhe). En ince ay­
meliyiz. rıntısına kadar anladığı karısının üzüntüsünü
nasıl paylaştığını da bir görelim (İl. V I , 4 4 1
( 1 ) İ N S A N H E K T O R . Destan kahramanları­ vd.):
nın hepsi gibi Hektor da belli niteliklerle ta­
Ben de düşünüyorum bunları, karıcığım,
nımlanır: Çevik ayaklı, oynak tolgalıdır, tanrı­
ama savaştan çekilirsem bir korkak gibi,
sal, Ares'in dengi, Zeus'un sevdiği, giderek
Troya erkeklerinden utanırım,
Zeus gibi akıllıdır. Tolgası ışıldar, silahları da
bakamam uzun entarili kadınların yüzüne,
şöyle anlatılır (İl. VI, 319, X I I I , 802 vd):
içimden de gelmez, ne yapayım;
.... On bir dirsek boyunda kargısı elindeydi, ün kazanmak için hem babama, hem
tunç temren dolanmıştı altın bir halkayla, kendime,
önünde dört bir yana ışıklar saçıyordu. öğrenmişim atılgan olmayı,
Troya'lılarla en önde dövüşmeyi
Ares'e benzeyen Priamos oğlu Hektor öğrenmişim.
başlarındaydı, Kafama, yüreğime, komuşum ben şunu:
yusyuvarlak kalkanını tutuyordu önünde, Elbet bir gün yok olacak kutsal llyon,
kaim tunçla örülmüş, sık deridendi bu Priamos ve onun iyi kargı kullanan halkı.
kalkan. O vakit ne Troya'lılann acısı umurumda
Parlak tolgası sallanıyordu şakaklarında, olacak,
sıralar boyunca bir gidip bir geliyordu. ne Hekabe'nin, ne kral Priamos'un acısı,
ne de kardeşlerimin acısı umurumda
Troya şehrinin koruyucusudur Hektor, olacak.
Benim üzüntüm sensin asıl,
onun içindir ki oğluna "Astyanaks" (şehrin
tunç zırhlı Akha'lılardan biri alacak hür
efendisi) adını takmıştır halk (Astyanaks). gününü,
Güçlü ve merttir, öyle ki o yaşadıkça, savaş­ götürecek seni gözyaşları içinde,
tıkça güven duyar kadın olsun, erkek olsun düşünüyorum o zaman çekeceğin acıyı,
Troya'lılann hepsi, o ölecek olursa şehrin de bu yüzden arkada kalacak gözüm...
tutunamayıp düşeceğine inanırlar. Bu güven Köleliğe sürüklenirken çığlığını
ve bu inançtır ki, Hektor'a karşı büyük bir duymaktansa
sevgi uyandırmıştır Troya 'ularda, topluca s e v - dağlar gibi toprak örtsün beni daha iyi.
gi gösterilerinin de yalnız Hektor için yapıldı­ Tolgasından Ü r k e n yavrusunu gülerek kolla­
ğını görürüz destanda. Bu sevgiyi Hektor rına alıp öperken de şu dilekte bulunur koca
davranışlarıyla kazanmıştır. Büyüğünü de, kü­ Hektor, yurt içinde ölmeyi göze almış bit
çüğünü de öyle sayar ve sever ki, örnek bir kahramanın ağzından böyle alçakgönüllü, do­
insan, çağdaş anlamda olgun ve yetkin bir in­ kunaklı sözler duyunca gözyaşlarını tutamaz
san sayabiliriz Hektor'u İlişkileri bu bakım- olur insan (İl. VI, 476 vd.):
Ey Zeus, ey öbür tanrılar, gözbebeği bu k a h r a m a n kaderiyle pençeleşir
benim oğlumun, Troya'lılar arasında, durur, ö l ü m ü n ü n yakın olduğunu bilir. T a n r ı ­
babası gibi kendini göstermesini nasip edin, lara güvenmenin de ne kadar yersiz olduğu­
babası gibi güçlü, mert olmasını, nu sezer, nitekim o n u yalnız Apollon korur,
llyon'da bütün gücüyle hüküm sürmesini.
a m a Z e u s ' u n buyruğuyla o da kaderine bırak­
Kanlı silahlarla savaştan dönerken o,
mak zorundadır H e k t o r ' u , ö b ü r t a n n l a r s a pis
babasından çok daha üstün bu desinler, •
mutlu olsun anasının yüreği. pis düzenlerle H e k t o r ' u a l d a t m a k t a yarışırlar
â d e t a . Ama b u konuyu H e k t o r ' u n k a h r a m a n ­
H e k t o r herkese karşı yumuşak davranır, bir
lığını inceleyeceğimiz bölüme bırakalım.
kızdığı, azarladığı Paris'tir, kafasızlıgıyla şeh­
rin yıkımına s e b e p olan a d a m . Şöyle çıkışır (2) KAHRAMAN H E K T O R . Ne kadar n a n ­
o n a (İl. III, 3 8 vd.): kör bir görevi vardır H e k t o r ' u n Troya sava­
şında! Ordulara yön vermek, güven aşılamak,
Seni alçak, seni parlak oğlan, seni çapkın,
seni ırz düşmanı seni! güç esinlemek h e p o n a düşer. Karar o n u n ,
Hiç doğmaz olaydın keşke, sorumluluk ve yükümlülük h e p o n u n omuzla-
ya da kalaydın ölümüne dek evlenmeden, rındadır, buna karşılık da d u r m a d a n eleştiriye
ne baş belası kesilirdin o zaman, uğrar, herkesi dinlemek, yatıştırmak, avut­
ne de yüz karası olurdun başkalarına. m a k , savaş ortaklarını h o ş t u t m a k , gücendir­
m e m e k o n u n tek başına görevidir. Oysa k e n ­
H e k t o r H e l e n e ' y e karşı uygarca ve centil­
disi için savaşmaz H e k t o r , bir çapkın a d a m ı n ,
m e n c e davranır. Öbür Troyalılar gibi o da ka­
soyunun ve kentinin başına getirdiği belayı
dını ayıplamaz, suçlamaz, güzel kadın da o n u
savmak için dövüşür, bu belayı sayamayaca­
herkesten çok sayar ve sever. Paris'i savaşa
ğını, b ü t ü n soyuyla birlikte c a n ı m kentinin de
çağırmak için şehre geldiğinde H e l e n e o n u yok olacağını bile bile. Buna karşın g e n e de
alıkoymak ister, o n u n l a dertleşmeye c a n yiğitçe dövüşür H e k t o r . Yiğitliği Akhilleus'un
a t a r , a m a H e k t o r güzel kadının uzattığı is­ bireyci, bencil, inatçı yiğitliğinden ne k a d a r
kemleye o t u r m a z , bir an ö n c e karısını ve ç o ­ üstün, ne kadar bilinçli ve insancadır!
cuğunu bulmaya gider, çünkü girişeceği sa­
vaştan bir d a h a d ö n ü p dönmeyeceğini bilmez H e k t o r ' u n kahramanlık dramı S a r p e d o n ' u n
(İl. VI, 3 4 4 vd.): ö l ü m ü n d e n sonra başlar asıl. Patroklos Akhil-
leus'un silahlarını kuşanıp da ö l ü m saçmaya
Ah kayınım benim,
başlayınca, H e k t o r başına gelecekleri anlar,
dayanılmaz kötülükler yapmış bir köpeğim
ben. savaşa atılsın m ı , atılmasın mı diye ikircikli­
Anamın beni doğurduğu gün, keşke, dir, bir an arabasına binip kaçmaya bile k o ­
bir korkunç kasırga gelseydi, yulur. O z a m a n da ortaklarının en ağır ve in­
alsaydı beni, bir dağın tepesine atsaydı, safsız eleştirilerine uğrar. Lykia'lıların ö n d e r i
ya da bıraksaydı uğuldayan denizin içine... Glaukos Patroklos ile S a r p e d o n arasındaki
Gel, kaymağım, otur şu iskemleye, savaşta H e k t o r S a r p e d o n ' u n öldürülmesini
biliyorum, derdin en büyüğü senin önleyemedi diye o n u kınar, Troya'lıları küçük
başında...
düşürür ve ortaklarının artık bıkıp gitmeye
Büyük H e k t o r karşılık verdi, dedi ki: hazır olduklarını bildirir (İl. XVII, 1 4 0 vd.).
Oturtma beni, Helene, Bu sözler üzerine H e k t o r savaşa d ö n e r ,
beni çok sevsen de dinlemem seni,
Patroklos'u öldürür, korkunç bir b o ğ u ş m a
Troyalılara yardım etmek istiyor yüreğim.
içinde o n u n ölüsünü kaçırmak, silahlarını
Onlar benim yokluğumdan yakınmışlar...
soymak ve kendisi kuşandıktan s o n r a Akhil-
Ben gidip göreceğim evdekiler!,
sevgili karımı göreceğim, yavrumu, bir leus'un karşısına çıkmak yürekliliğini gösterir.
tanemi, Oysa bu savaş başka türlü bir savaştır. Akhil-
bir daha da ya dönerim, ya dönmem. Ieus t a n r ı H e p h a i s t o s ' u n kendisine yaptığı
Akha'ların eliyle tanrılar belki de yok yeni silahlarla O r i o n yıldızı gibi alev alev ışın­
ederler beni. lar saçarak ilerlemektedir d ü ş m a n ı n a karşı.
Bu ölüm düşüncesi bir an olsun H e k t o r ' u n Ve H e k t o r ' u biraz ö n c e ağır yergilerle kına­
aklından çıkmaz. T r o y a ' n ı n ışığı, halkı yan savaş ortakları, yardımcıları, kardeşleri,
Troya'lı savaşçıların h e p s i çil yavrusu gibi d a ­ bakalım acıyacak mı bana, saygı gösterecek
ğılmış, h e p s i sığınmışlardır T r o y a surlarının mi?
içine (İl. XXII, 5 vd.) : Silahsız gidersem böyle çırılçıplak,
bir kadın gibi öldürebilir beni o.
Bir Hektor duruyordu olduğu yerde, Böyle e n i n e , boyuna düşünmek de ne.
uğursuz bir kader rmhlamıştı onu En iyisi tez elden paylaşmak kozumuzu.
l/yon'un dışında Batı kapılarının ö n ü n e . Bakalım Olympos'lu kime bağışlar ünü".

Surların ü s t ü n d e n ihtiyar P r i a m o s , p e r i ş a n H e k t o r böyle d ü ş ü n ü r k e n Akhilleus yakla­


H e k a b e b o ş u n a yalvarır dururlar bu kez H e k - şır. O n u g ö r ü n c e bir titremedir alır H e k t o r ' u ,
t o r ' a ö l ü m e m e y d a n o k u m a m a s ı , k e n t i n i kur­ başlar k o ş m a y a . İlyada'nın e n ü n l ü s a h n e l e ­
t a r m a k için c a n ı n ı kurtarması için. Ama ses r i n d e n biri d e açılır g ö z ü m ü z ü n ö n ü n e : H e k -
t o r ö n d e , Akhilleus a r k a d a ü ç kez dolaşırlar
çıkmaz artık H e k t o r ' d a n , kendi içinde y a p ­
Troya ş e h r i n i , binlerce korkulu göz ö n ü n d e
m a k t a d ı r artık tartışmayı, h e s a p l a ş m a y ı . Ve
oluşan bir ölüm-kalım yarışı. O sırada İ d a d a ­
en a z ı n d a n iki bin yıl s o n r a doğacak o l a n r o ­
ğının t e p e s i n d e tanrılar d e r n e k k u r m u ş , göz­
m a n t ü r ü n ü n belli başlı bir öğesine ö r n e k ola­
lerler ve tartışırlar olayı. Z e u s altın terazisini
c a k m o n o l o g u n a şöyle başlar H e k t o r (İl. XXII,
kurar, bir kefesine H e k t o r ' u n , bir kefesine
9 9 vd.):
Akhilleus'un ö l ü m ü n ü koyar, kaldırır teraziyi,
"Yazık bana, girersem surların içine, bakarız ki H e k t o r ' u n kurası ağır basıyor.
ilkin Pulydamas yağdırır ayıbı başıma, H e k t o r ölecektir. Tanrılar işte o a n d a el ç e ­
tanrısal Akhilleus'un baş kaldırdığı o
kerler H e k t o r ' d a n , yalnız A t h e n a H e k t o r ' u n
uğursuz gece
kardeşi D e i p h o b o s ' u n kılığına girerek yiğide
buyurmuştu bana, Troyalılan şehrin içine
al, demişti, yanaşır, kendisini destekleyecekmiş gibi ya­
dinlememiştim onu, dinleseydim keşke. p a r . H e k t o r i n a n ı r , karşı durur d ü ş m a n a ,
Çılgınlık ettim de ne oldu, yok ettim ' a m a bir a n t l a ş m a yapılmasını ister ki kim öl
halkımı, d ü r e c e k s e , ölenin b e d e n i n i geri versin yakın­
Troya'nm erkeklerinden, kadınlarından larına. H a k k a , yasaya, insan saygısına güveni
utanıyorum. vardır H e k t o r ' u n son d e m i n e d e k . Oysa n e ­
Benden değersiz biri bir gün ya derse ki: r e d e Akhilleus, y a n a ş m a z hiçbir a n t l a ş m a y a .
Gücüne çok güvendi Hektor, kıydı halkına. Aslan gibi saldırır, H e k t o r D e i p h o b o s ' u çağı­
Çok daha iyi olur karşı durmak Akhilleus'a,
rır, bakar ki yok, anlar aldatıldığını (İl. XXII,
ya öldürüp onu dönerim geri,
ya da onun elinden şanla ölürüm şehrin 3 0 3 vd.):
önünde.
Kaderim beni kıskıvrak bağladı işte.
Yoksa göbekli kalkanımı, güçlü tolgamı
Gene de kıyasıya dövüşmek düşer bana,
bırakıp bir yana,
bir yiğitlik göstereyim de öyle öleyim, '
kargımı da duvara dayayıp,
duysun gelecekteki insanlar bile.
dosdoğru çıksam mı kusursuz Akhilleus'un
önüne, C a n verirken bir d a h a yalvarır H e k t o r Ak-
söz versem, desem ki geri vereceğiz hilleus'a ölüsünü Troya'lılara geri versin diye.
Helene'yi de, tekmil mallarını da, Ama Akhilleus'un r e t cevabıyla karşılaşır (Ak-
vereceğiz, koca karınlı gemileriyle hilleus).
Aleksandros'un Troya'ya getirdiği her şeyi.
-Bunlar kavgamızın başı değil mi?- H e k t o r ' u n s o n sözü d e ş u d u r :
Alın, diyeceğim, götürün bunları Atreus "Senin ne olduğun yüzünden belli,
oğullarına. demirden bir yüreğin var göğsünde.
Bir de desem mi paylaşalım hepsini Ama uyanık ol, uğramayasm tanrı lanetine,
bu şehirde nemiz var, nemiz yok. yiğit de olsan, Paris'le Apollon bir gün seni,
Ant içireceğim, desem, Troyalı ihtiyarlara, öldürecekler Batı kapılarının önünde".
desem saklamayacaklar şehirde hiçbir şeyi, Söyler söylemez Hektor bu sözleri,
ikiye bölecekler, desem, bütün malı, mülkü. her şeye son veren ölüm kapladı bedenini.
Ama yüreğim ne diye oyalanır böyle Uçtu canı gövdesinden, yollandı Hades'e,
şeylerle? gücünden, gençliğinden koptu, kaderine
Ona karşı olduğum gibi gidersem ağlaya ağlaya
Akhilleus'un, H e k t o r ' u n ölüsüne ve seyirci suz tartışmalara yol açarak, çeşitli görüş ve
kalan bahtsız Troya şehrine yaptığı işkence yönlerden yorumlanmıştır. H e l e n a ' n ı n kişili­
dillere destan olmuştur: H e k t o r ' u arabasına ğinde ilkçağ Yunan dünyasının güzele düş­
bağlar, yedi kez dolaştırır Troya şehrinin çev­ künlüğü dile geldiği gibi, güzel ve iyi, yani es­
resinde, t o z , t o p r a k içinde. B u k o r k u n ç m a n ­ tetik değerlerle etik, ahlak değerleri arasında­
zaraya tanrılar bile d a y a n a m a z , Apollon, ki karşıtlık da yansımaktadır. Nitekim H o m e -
Aphrodite yağlar sürerler b e d e n i n e , gece, ros'tan sonraki şair ve yazarlar (aralarında
gündüz bekçilik ederler ölüsüne, s o n u n d a Pri- Platon da vardır) bir kadının bunca savaşlara,
a m o s ' u elinden t u t a r a k götürürler Akhille- Doğuyla Batı arasındaki bu ç a p t a bir çatışma­
ııs'a, azgın yiğit de geri verir ölüyü babasına ya etken olabilmesini ahlakdışı g ö r ü p , H e l e -
(Apollon, Akhilleus, Priamos). n a ' n ı n kaçırılması olayını olduğundan başka
H e k t o r ' a yakılan ağıtlar ve H e k t o r ' u n c e n a ­ türlü a n l a t m a k yoluna gitmişlerdir. Helena'yi
ze töreniyle kapanır İlyada. Dinleyin bakın, yaratan H o m e r o s ' t u r , bu tip en d u r u , en arı
Boğazlara karşı yükselen Anadolu kalesine ve en canlı olarak destanlarında c a n l a n m a k ­
nasıl gömmüşler A n a d o l u ' n u n bu ilk özgürlük tadır, öyle ki sonraki yorumlar bile h e p İlyada
k a h r a m a n ı n ı (İl. XXIV, 7 8 4 vd.): ve Odysseia'da atılmış anlatım temellerine
Dokuz gün odun taşıdılar yığın yığın. dayanır. O n u n içindir ki, H e l e n a ' n ı n öyküle­
Ölümlülere parlak şafak sökünce onuncu r i n e , efsanelerine girişmeden, bu güzelin H o -
günü, m e r o s destanlarında nasıl karşımıza çıktığını
gözyaşı içinde götürdüler Hektor'un bir görelim.
ölüsünü,
Troya ovasındaki savaşın en kızgın bir a n ı ­
koydular yığınların tepesine, verdiler ateşe.
Gül parmaklı şafak sabah erken parlaymca, dır-. Menelaos'la Paris teke tek savaşa girişe­
ünlü Hektor'un ölüsü çevresinde toplandı cekler ve k a z a n a n Helena'yı alıp götürecek­
bütün halk. tir, böylece bu bitmez t ü k e n m e z savaş kendi­
Hepsi geldi bir araya, topluluk kuruldu, liğinden sona erecektir. Başlarında Troya
parıldayan şarapla söndürdüler odun kralı P r i a m o s olmak üzere ihtiyarlar Batı ka­
yığınını, pısının üstündeki kulede savaşı seyretmekte­
söndürdüler ateş gücünün sardığı her şeyi, dir. Birden H e l e n e görünür (İl. 1 1 1 , 1 5 4 vd.):
sonra tapladı kardeşleri, dostları ak
kemikleri, Helene'nin görünce çıktığını kuleye
hepsinin yanaklarından iri yaşlar şu kanatlı sözleri söylediler usulcacık:
dökülüyordu. "Troya'lılarla Akha'lartn, böyle bir kadın
Kemikleri alıp kodular bir altın kutuya,
için
erguvan rengi yumuşak örtülerle sardılar
yıllardır acı çekmeleri hiç de ayıp değil.
kutuyu.
Yüzüne bakan ölümsüz tanrıçalara benzetir
Sarar sarmaz indirdiler derin bir çukura,
onu.
ekli kocaman taşlarla ördüler üstünü.
Ama gene de binse gemiye keşke gitse,
Sonra bir mezar tümseği yapmaya
gitse de, bizi, çocuklarımızı belaya
başladılar,
sokmasa".
gözcüler diktiler çepeçevre, dört bir yana,
mezar bitmeden Akha'lar saldırmasın diye. P r i a m o s da tatlı tatlı konuşur H e l e n e ile,
Bir mezar tümseği olunca toprak kabara şöyle seslenir:
kabara,
gerisin geri döndü hepsi şehre, Buraya, yanıma gel kızım, otur şöyle,
toplanıp bir güzel kutladılar çok ünlü şöleni gör bak işte, eski kocan, hısım, akraban,
Zeusoğlu kral Priamos'un sarayında. dostların.
İşte böyle yapıldı atları iyi süren Hektor'un Bence suçlu sen değilsin, tanrılar asıl,
cenaze töreni. onlar yığdı başıma kan ağlatan savaşı.

H e l e n a . Yunan efsanelik kişilerinin en ünlü­ B u n d a n d a h a uygarca, d a h a insanca bir gö­


sü, güzeller güzeli H e l e n a (ya da H o m e r o s ' u n rüş, bir davranış akla gelmez ve böylesini
deyimiyle H e l e n e ) bin bir masal ve öyküye yaklaşık üç bin yıl önceki bir m e t i n d e bulmak
k a h r a m a n olmakla kalmamış, kişiliği de son- şaşırtır insanı. Ne var ki bu uygarlık, bu in-
sanlık yalnız Troya'lılara vergidir, Akha'larsa anı sayar, olayların d a , kendinin de eleştlı
sert, kaba, h o d b i n , Yunan deyimiyle barbar­ meşini yapar ( O d . IV, 2 6 1 vd.).
dırlar. H e l e n e bir Troya'lı gelin olmuştur, Ü s t ü n bir tavrı, T e l e m a k h o s ' u a n l a y a n , acı­
odasında h a n ı m hanımcık kumaş dokuyan, larını paylaşan insanca bir davranışı vardır,
güzelim nakışlar yaparken yurdunu, eski k o ­ o n a tekmil acılarını u n u t t u r a c a k bir ilaç verir,
casını, kızını d ü ş ü n e n ve özlem çeken bir ka­ kendi eliyle işlediği bir yaşmak verir ve so­
dındır. Kendi kendini suçlar. P r i a m o s ' u n söz­ n u n d a büyüler delikanlıyı, T e l e m a k h o s da
lerine şöyle karşılık verir (İl. III, 172 vd.): Helene'ye b u n d a n böyle bir tanrıça gibi t a p a ­
Senden hem korkarım,
hem saparım seni, cağını söyler (Od. XV, 104 vd.).
sevgili kaytnbabam, H o m e r o s H e l e n a ü s t ü n e söylenecek ne var­
oğlunla buraya gelmeseydim keşke
sa hepsini söylemişti, H o m e r o s ' u n çizdiği H e -
evimi barkımı, o nazlı büyüttüğüm kızımı,
lena portresine kimse bir şey ekleyememiştir.
hısım akrabamı, can yoldaşlarımı
bırakmasaydım, Nesnel düşünceyi, halkoyunu ve H e l e n a ' n ı n
kara ölüme razı olsaydım keşke. başkalarınca eleştirilmesini de İ t h a k e çobanı
Böyle olmadı ne yapalım ki, E u m a i o s ' u n ağzından yapar (Od. XIV, 6 8 ) :
bak eriyip gidiyorum gözyaşı döke döke.
Afi şu Helene bütün soyu sopuyla yok
"Köpek gözlü" der k e n d i n e . P r i a m o s ' a ol­ olaydı keşke,
duğu kadar H e k t o r ' a da sevgisi ve saygısı bü­ bunca insanın dizlerini kıran bu kadının
yüktür. O n a da aynı pişmanlıkla yakınır (İl. kökü kurusaydı.
VI, 3 4 2 vd.). İşte Özetle H o m e r o s ' u n H e l e n e ' s i . Ama d e ­
H e l e n e t a m bilinçli bir insandır. Paris'i eleş­ diğimiz gibi, h e r yazar H e l e n a p o r t r e s i n e bir
tirir. Paris'i Menelaos'la teke tek savaştan ka­ şey katmak istemiştir ve efsanesi aşağıd.ı
çıran tanrıça Aphrodite'nin çağrısına uymak özetleneceği gibi büyüdükçe büyümüştür.
istemez, Paris'in yatağına d ö n m e k t e n tiksinir
ve tanrıçaya karşı gelecek kadar yiğit ve yü­ (1) D O Ğ U Ş U . H e l e n e , Zeus'la Leda'nın ki
reklidir, m e y d a n okur o n a (İl. III, 399 vd.): zıdır, "ölümlü" babası T y n d a r e o s ' t u r , Klytai-
mestra kız kardeşi ve Dioskur'lar, yani Kas­
Gene mi sensin, tanrıça,
t o r l a Polydeukes erkek kardeşleridir (Tab.
neden hep baştan çıkarmak istersin beni?
12). En eski metinlerde bu böyledir. Sonrala­
Söylesene, niyetin ne,
beni daha uzaklara, Phrygia'ya, rı efsane değişmiş ve L e d a ' n ı n yerini N e m e -
şirin Meionia'nın bakımlı bir iline götürmek sis almıştır. Z e u s ' t a n kaçan öç tanrıçası N e -
mi? mesis dünyayı dolaşmış ve biçimden biçime
Oralarda, ölümlülerden bir adamın mı var girmiş, g ü n ü n birinde bir kaz oluvermiş, Z e u s
ki?.. da bir kuğu kuşuna d ö n ü ş ü p yaklaşmış o n a .
Paris'in yanına kendin git yerleş hadi. Nemesis'in doğurduğu yumurtayı çobanlar
Çık, ayrıl tanrılar yolundan, bulup Leda'ya getirmişler. Yumurtadan çıkan
bir daha ayak basma Olympos'a,
kızı Leda kendi çocuğu gibi b ü y ü t m ü ş . Efsa­
ona bak, dert edin kendine onu,
n e n i n başka anlatımları vardır: Zeus bir kuğu
sonunda da karısı yapsın seni, ya kölesi.
kuşu biçiminde Leda'nın kendisine yanaşmış­
Tanrıya böylesi h a k a r e t başka hiçbir m e t i n ­ tır, Leda bir (ya da iki) yumurta d o ğ u r m u ş ,
d e görülmemiştir. Ancak H o m e r o s ' u n r o ­ b u n d a n H e l e n e çıkmış, birinden H e l e n e ile
m a n c ı d a n farksız derin psikolojik görüşüyle Polydeukes, ötekinden Klytaimestra ile Kas­
anlaşılabilir. tor çıkmış diyenler de var, bir tek yumurta­
Odysseia'da H e l e n e saygın bir kraliçe, iyi dan H e l e n e , K a s t o r l a Polydeukes'in doğdu­
bir ev kadını ve sevgi dolu bir a n a gibi görü­ ğu, Klytaimestra'nın da tanrıyla bir ilişkisi ol­
lür. T e l e m a k h o s babasını aramaya çıkıp M e - mayıp T y n d a r e o s ' u n kızı olduğu söylentisi de
nelaos'un sarayına varınca, en sıcak, en c a n ­ vardır (Leda, Nemesis, Dioskur'lar).
d a n konukseverliği H e l e n e ' d e n görür. Zeki
kadın o n u kendi çocııgııymuş gibi kucaklar, (2) EFSANELERİ. H o m e r o s destanlarında
sever, okşar, babası Odysseus'la ilgili bir sürü bilinmeyen bir efsane, H e l e n e ' n i n Lekadai-
mon'da Artemis'e sunu sunarken Atina yiğidi lu kıyılarına vardıkları, yok Fenike'de Sidon
Theseus'un saldırısına uğradığı ve kaçırıldığı şehrine uğradıkları, uzun bir süre Kıbrıs'ta
öyküsüdür. Atina'lılar Helene'yi kabul etmek kaldıkları anlatılır. Ama asıl şaşırtıcı bir efsa­
istemedikleri için, Theseus kızı anası Aith- n e , Helene'nin Mısır'da kalışı efsanesidir. Bu­
ra'nın yanına bırakmış (Aithra). Bir süre son­ nu Euripides "Helene" adlı tragedyasında iş­
ra, Theseus'la arkadaşı Peirithoos'un yeraltı lemiştir. Efsanenin amacı Helena'nm namu­
ülkesine inişlerinden faydalanarak Dios- sunu kurtarmaktır. Sözde Hera güzellik yarış­
kur'lar gelip kız kardeşlerini geri almışlar. masında Aphrodite'ye yenilmeyi sindireme-
Theseus'un Helene'yi kirletmediği söylenir, miş, Paris'i Helena'dan yoksun etmek için
bir efsaneye göre ona bir çocuk yapmış ve tıpkı Helena'ya benzeyen bir kadın yaratmış
bu da Agamemnon'la Klytaimestra'nın kızı ve Paris'i bu Helena görüntüsüyle Troya'ya
diye geçinen İphigeneia imiş (îphigeneia). göndererek, gerçek Helena'yı Hermes'in kı­
Yurduna dönünce,, babası Tyndareos başı­ lavuzluğunda Mısır'da kral Proteus'un yanına
na iş açacağa benzeyen kızını evlendirmek is­ yollamış. Helena da Troya savaşının sonuna
temiş. Talipler kalabalık gelmişler, bir söylen­ kadar Mısır'da kalmış da, sonra Menelaos ge­
tiye göre 29, bir başkasına göre 99 kişiymiş- lip onu almış. Tarihçi Herodotos bu anlatımı
ler. Yunanistan'da ne kadar kral oğlu, ne ka­ benimser. Homeros destanlarında böyle bir
dar yiğit varsa hepsi istemişler güzellerin gü­ öykünün izine bile rastlanmaz, yalnız Odysse-
zelini. Yalnız Akhilleus daha evlenecek çağda ia'da Helene'nin dönüş yolunda Menelaos'la
olmadığı için talipler arasında değilmiş. birlikte Mısır'a uğradıklarından söz edilir (Od.
Tyndareos şaşırmış, ne yapacağını bileme­ IV, 219 vd.). Helena'nın Mısır'da kaldığı ma­
miş. Odysseus ona bir öğüt vermiş: Helene salı İ. Ö. VI. yüzyılda yaşayan şair Stesikho-
kocasını kendi seçsin, ama seçmeden önce ros'un "palinodia"sına, yani kendi bir şiirini
bütün talipler seçeceği adamı korumaya, ge­ yalanlamasına dayanmaktadır. Söylentiye gö­
rekirse savunmaya ant içsinler. Öyle olmuş re Stesikhoros Helena'yı kınayan bir şiir yaz­
ve Helene Menelaos'u seçmiş. Odysseus'a mış, sonra da gözleri kör olmuş, anlamış ki
bu hizmetine karşılık İkarios'un kızı Penelo- günah işlemiştir ve ilk şiirini ikinci bir şiirle
peia'yı vermişler (îkarios). düzelttikten sonra gözleri açılmış. Helena bir­
Helene Lakedaimon'da mutlu bir ömür sü­ çok yerlerde tanrıça gibi tapım görürdü.
rerken, Paris Troya'dan konuk gelmiş Yuna­ İlyada'dan sonraki efsanelerde oynadığı rol
nistan'a. Öç Güzeller yarışmasında Aphrodi- onu Homeros destanlarındaki kişiliğinden
te Troya'lı gence Helene'nin aşkını söz ver­ başka bir kişilikle gösterir. Bu efsanelerde
mişti (Paris). Priamos'un en küçük oğlu da Helena Yunanlıların çıkarına yardım eden ve
armağanını almaya gelmişti. Menelaos onu bu uğurda Troya'ya her türlü kötülüğü yapan
bir süre konuklar, sonra kendisi Girit'e, Kat- hain ve belalı bir kadın rolündedir. Paris'ten
reus'un cenaze törenine gitmek zorunda kalır sonra Deiphobos'la evlenir, sonra Menela-
(Katreus), Paris de Helene ile baş başa kalın­ os'u evine alarak Deiphobos'u öldürür, Ak-
ca, güzel kadını kaçırır. Helene'yi kandırdı ha'lara kapıları açar ve Troya katliamını kö­
mı, Helene ona gönül verip kaçırılmaya razı rükler.
oldu mu? Homeros da, öbür yazarlar da bu­
Helena üstüne uydurulan mistik bir efsane­
nu pek açıklamazlar. Paris Helene'yi baştan
de de Helena'nın Akhilleus'la evlendiği ve
çıkarmakta güçlük çekmemiş olacak, çünkü
ölümsüzlüğe kavuşup Karadeniz'de Leuke
arkasında Aphrodite vardı ve tanrıçanın buy­
(Beyaz) denilen bir adada yaşadığı anlatılır.
ruğu, istemiydi bu. Ne var ki Paris Helene'yi
tek başına kaçırmaz, yanında hazineler, göz Bütün bu uydurma efsaneler Homeros'un
kamaştırıcı mallar da alıp götürür. Nitekim çizdiği Helena portresini karıştırmak ve boz­
maktan başka bir işe yaramamıştır.
Helene'yi geri vermek söz konusu olunca
hep bu mallardan da dem vurulmaktadır. Heienos. Priamos'la Hekabe'nin oğlu, Kas-
İki sevgilinin Troya'ya kadar olan yolculuğu sandra'nın ikiz kardeşi (Tab. 16). Kassandra
üstüne kaynaklar çeşitlidir: Üç günde Anado- gibi Heienos da Apollon tanrının gözdesidir,

ı ao
ikisine de tanrı bilicilik yetisini vermiştir. İlya- Heliades (Heliosoğulları). Heliosogulları
da'da "bilicilerin en iyisi" diye sözü geçen Güneş tanrının Rhodos adlı nympha'dan
Helenos, savaşta da, dinsel konularda da olan yedi oğludur (Tab. 8). Hepsi usta gök
Hektor'a öğütler verir ve Hektor yaşadıkça bilginleriymiş, ama günün birinde aralarında
yiğitçe çarpışır. Ama agabeysi öldükten son­ anlaşmazlık çıkıp birbirlerine düştüklerinden,
ra, Priamos onu da öbür oğulları gibi hor gö­ bazıları Midilli, bazıları Istanköy, bazıları da
r ü p tersler ( İ l . V I , 7 6 ; V I I , 4 4 ; X X I V , 249). analarının adını verdiği Rodos adasında kala­
Helenos'a değgin efsaneler asıl İlyada'ya rak orada Lindos, İalysos ve Kamiros şehirle­
konu olan olaylardan sonra başlar. Paris rini kurmuşlar.
ölünce, Helena'ya kimin koca olacağı tartışıl­ Helikaon. Troya'lı önder Antenor'un oğlu,
mış, Helenos'la küçük kardeşi Deiphobos ta­ Priamos'un kızı Laodike'nin kocası. Helika-
lip çıkmışlar. Ama Priamos Deiphobos'u se­ on kardeşleriyle birlikte Troya yıkımından
çince, Helenos küsmüş ve İda dağına çekil­ kurtulur ve Antenor ve Pulydamas'la birlikte
miş. Akha'ların bilicisi Kalkhas, Troya'nın kuzey İtalya'ya göçer (Antenor).
ancak Helenos'un bildireceği koşullar altında
düşeceğini söyleyince, Odysseus onu bulmak Helios. Gaia ile Uranos'un çocukları Hype-
ve ağzından söz almakla görevlendirilmiş. Zo­ rion ve Theia birleşirler, üç göksel varlık
ra ve rüşvete dayanamayan Helenos şu üç meydana getirirler: Helios (Güneş), Selene
koşulu bildirir: Akhilleus'un oğlu Neoptole- ( A y ) ve Eos (Şafak) (Tab. 4 ve 8). Titanlar so­
mos savaşa katılır, Akha'lar Pelops'un ke­ yundan olan Helios, Olympos'lu Apol-
miklerini ve Palladion'u ele geçirirlerse, şehir lon'dan ayrı bir tanrı ya da doğal bir güç, ya­
düşecektir. Başka bir efsaneye göre tahta ni güneşin ta kendisi sayılır. Helios, Okea-
atın yapılıp surlardan içeri alınmasını salık ve­ nos'la Tethys'in kızı Perseis'le evlenir, birçok
ren de Helenos'muş. Bundan sonraki öyküle­ çocuğu olur; herbirinin olağanüstü bir kişiliği
ri de karışıktır: Şehir düştükten sonra ölüm­ ya da talihi var bu çocukların: Büyücü Kirke,
den kurtulmuş. Hekabe ile birlikte Trakya'ya Kolkhis kralı Aietes, Minos'un karısı Pasipha-
gitmiş ve anası acısından bir köpek haline ge­ e, Aietes'i tahtından atan, ama yeğeni Mede-
lince, onu Trakya Khersonnesos'unda (Geli­ ia'nın eliyle öldürülen Perses. Helios'a Rho-
bolu yarımadası) "Köpeğin mezarı" denilen dos adlı nympha Heliosogullarını doğurur.
yerde gömmüş. Sonra Neoptolemos'un yanı­ Klymene de Helios kızlarını. Phaeton da H e -
na sığınmış, o ölünce karısı Andromakhe'yi lios'un oğlu sayılır.
almış da onunla bir oğlu olmuş. Bunlar h e p Helios güçlü kuvvetli ve çok yakışıklı bir de­
sonradan uydurulmuş ve Troya kral soyuna likanlı olarak canlandırılır. Başı, saç biçimin­
leke getirmek için Yunanistan'da düzülmüş de ışınlarla çevrilir. En eski inançlara göre
masallardır. Vergilius "Aeneis" destanında Helios ateş saçan çok hızlı atların çektiği ara­
Helenos'u Epir bölgesinde kral olmuş ve İtal­ basıyla her sabah Şafak'tan hemen sonra
ya'ya gitmek üzere oradan geçen Troya'lıları Hindistan'dan yola çıkıp gökteki yörüngesine
iyi karşılar gösterir. girer ve akşam da Okeanos ırmağına dalar.
Yorgun atlarını Okeanos sularında yıkadıktan
Heliadai (Helios Kızları). Güneş tanrı ile sonra doğudan batıya aynı yolu ertesi günü
Okeanos kızı Klymene'nin çocukları, Phae- gene izler. Yeryüzü Okeanos ırmağı üstünde
ton'un kız kardeşleridir (Tab. 8). Phaeton Ze- yüzen bir tabak gibi tasarlandığı için Heli-
us'un yıldırımıyla vurulunca Helios kızları içi­ os'un gece batıda batıp sabah doğudan dog­
ne düştüğü ırmak kıyısında gözyaşı döke dö­ ması olağan sayılırdı. Gök bilimi ilerledikçe
ke kavak ağacına dönüşmüşlerdir. Gözyaşla- güneşi simgeleyen Helios'un önemi azalmış­
rından amber taneleri meydana gelmiştir. tır. Nitekim Homeros'un Odysseia destanın­
Söylentiye göre Phaeton'a Güneş'in araba­ da bile Helios yardımcı bir tanrı sayılır ve
sıyla atlarını veren, böylece yok olmasına yol Odysseus'un arkadaşları sığırlarını kesince
açan Helios kızlarıymış, dönüşümleri bu so­ kendi öcünü kendi alamaz, Zeus'a başvur
nuçlarının cezaısı olmuş (Phaeton). mak zorunda kalır (bkz. Od. X I I , 260 373)
Helios dünyanın gözü sayılır, o her şeyi gö­ ( 2 ) N İ T E L İ Ğ İ . Hephaistos hem topaldır,
rür, örneğin Aphrodite ile Ares'in gizlice se­ hem çirkin. Bu niteliğiyle Olympos tanrıları
viştiklerini (Od. V I I I , 270), körlerin gözünü arasında tektir, bu yüzden de hor görülür tan-
açar vb. (Orion). rılarca. Topallığının nedenini Ilyada'da kendi
anlatır: Troya savaşı konusunda Zeus'la Hera
Helle. Çanakkale Boğazına adını veren Hel- arasında kopan bir kavgayı yatıştırmaya çalı­
le'nin efsanesi Argonaut'lar bölümünde anla­ şır ve Hera'ya şöyle der ( İ l . I, 586 vd.):
tılmıştır (Argonaut'lar). Bir anlatıma göre
Helle denize düştükten sonra tanrı Poseidon Aldırma anacığım, sık dişini, bağrına taş
bas.
tarafından kurtarılmıştır. Poseidon Helle'yi
Seni çok severim, görmek istemem dayak
sevmiş, onunla birleşerek üç çocuk anası
yediğini.
yapmıştır onu. Tepem atsa bile koşamam yardımına;
ne yapayım, Olympos'luya karşı gelmek çok
Hellen. Hellen'lerin, yani bütün Yunan ırk zor.
ve boylarının atası sayılan efsanelik kişi. Hel- Bir gün sana yardım etmek istedimdi hani,
len, Deukalion'la Pyrrha'nın oğludur. Tufan­ yakaladıydı beni bacağımdan,
dan sonra Tesalya'ya yerleşir ve bir dağ attıydı tanrısal eşikten aşağı,
nympha'sı olan Orseis'le evlenir. Doros, yuvarlandım gittiydim tam bir gün.
Ksuthos ve Aiolos diye üç oğlu olur, bunlar Düştüydüm Lemnos adasına, batan günle,
da Dor, Aiol, İon ve Akha boylarının ataları birazcık canım kalmıştı, ha çıktı ha çıkacak.
sayılır (Tab. 20). Sintiler yerden kaldırdılardı orada beni.
Ama Hephaistos aynı öyküyü başka türlü
Hemera. Gündüzü ve gün ışığını simgele­ anlatır îlyada'nın bir başka bölümünde: The-
yen Hemera, Khaos'tan çıkma Erebos'la tis oğlu Akhilleus için yeni silahlar istemeye
Nyks'in, yani Gece'nin k ı z ı d ı r . Aither ( E s î r ) gelince demirci tanrıdan, topallığı yüzünden
ise onun kardeşidir. Hesiodos'a göre Nyks ile anası Hera'dan neler çektiğini anlatır. Hera
Hemera Tartaros'ta, yani yeraltında buluşur­ topal oğlundan utandığı için onu dokuz yıl
lar (Theog. 748 v d . ) - . Okeanos ırmağının yanında saklamıştı (İl.
Orada buluşup selamladır G e c e ' y / e Gündüz XVIII, 394 vd.).
tunçtan büyük eşiğe ayak basarken, Hephaistos bunun öcünü anasından alır:
Biri konağa girerken öteki çıkar, İçine zincirler sakladığı bir taht yapıp, anası­
ikisi hiç bir arada olmaz içeride: na gönderir, Hera da tahtın üstüne oturur,
Hep biri dışarıda, yeryüzünde, ama oturur oturmaz da zincirler onu kıskıv­
öteki içeride, çıkmayı beklemektedir. rak sarar, kurtulamaz bir daha. Olympos tan­
Biri ellerinde götürür ışığı rıları Hephaistos'u çağırmak zorunda kalır­
sayısız gözlerine insanların, lar. Dionysos'u gönderirler, şarap tanrı da
öteki Uyku'yu taşır kollarında, Hephaistos'u bir eşeğe bindirip öyle getirir
Ölüm 'ün kardeşi Uyku 'yu, Olympos'a,
sisli karanlığa bürülü belalı Gece.
Tanrılar ünlü topalı görünce kahkahayı
Hephaistos. (1) DOĞUŞU. Hephaistos, Ze-
atarlar (İl. I, 599):
us ile Hera'nın oğludur, ama bir efsaneye gö­
re, Hera onu kendi kendine doğurmuştur Kojtu durdu oradan oraya soluya soluya,
(Tab. 5). Zeus'un Athena'yı kafasından çıkar­ tanrılarda gürül gürül bir kahkaha (coptu.
masını kıskanmış da, Hephaistos'u yaratmış. Ama hiçbirinin elinden gelmeyen işler gelir
Hesiodos süreci şöyle-anlatır (Theog. 927 Hephaistos'un elinden: Her türlü madeni iş­
vd.): leyip olağanüstü güzellikte eserler yaratması­
nı başarır topal tanrı. Zeus'la Hera'nın yatak
Hera tanrıça kimseyle sevişmeden,
odası, Olympos tanrılarının evleri onun usta
yalnız öfkeden ve kocasına hıncından
ünlü Hephaistos'u doğurdu kendi kendine. ellerinden çıkmadır. Thetis Hephaistos'un
Ve Hephaistos en usta sanatçısı oldu evine gelince, işliği şöyle tanımlanır demirci
gökler tanrısı Uranos torunlarının. tanrının ( İ l . X V I I I , 369 vd.):
Gümüş ayaklı Thetis Hephaistos'un
evine yapar, L e m n o s ' a gidiyormuş gibi evinden ay­
vardı, rılır ve d ö n ü ş ü n d e Ares'le Aphrodite'yi kıs
yok olmaz, tunçtan, yaldızlı bir evdi bu,
kıvrak bağlı bulur. Ü n l ü topalın avaz avaz ba­
üstündü öbür ölümsüzlerin evlerinden,
ğırarak dile getirdiği öfke o n u n kişiliğini açığa
çarpık bacaklı tanrı yapmıştı bu evi.
Hephalstos'u körükleri arasında çalışır vuracak niteliktedir (Od. XVIII, 3 0 6 vd.):
buldu, Zeus baba ve hep var olan öbür m u t l u
kan ter içinde gidip geliyordu o yandan bu tanrılar
yana, gelin, şu gülünç, bayağı işlere bir bakın!
üçayak yapıyordu tam yirmi tane. Zeus'un kızı Aphrodite hor gördü beni,
Dayayacaktı onları sarayının dik duvarına, topalım diye hor gördü, sevdi Ares'i,
her üçayağın altına altın tekerlekler sevdi onu, yakışıklı, çevik ayaklı diye,
koymuştu, kabahat bende değil, sakat doğmuşsam,
kendi kendilerine girsinler diye tanrıların kabahat anamda, babamda, beni dünyaya
toplantısına, getirmeselerdi!
sonra gene gerisin geri eve dönsünler diye,
Hephaistos Erikhthonios efsanesinde de
görülmeye değer şeylerdi bunlar.
Yirmi tane üçayak bitmiş, hazırdı, rol oynar (Erikhthonios). İlk kadın P a n d o -
bir işli halkaları vardı takılacak, r a ' n ı n bedenini kilden y o n t a n odur (Pando-
onları yapıyordu Hephaistos, dövüyordu ra). P r o m e t h e u s ' u Kafkas dağının tepesine o
bağlarını. çıkartır ( P r o m e t h e u s ) .
H e p h a i s t o s Akhilleus için yeni silahlar y a p ­
H e r a . H o m e r o s destanlarında "inek gözlü",
maya söz verince, işe koyulması şöyle anlatı­
"ak kollu" ya da "altın t a h t t ı " diye nitelenen
lır (XVIII, 4 1 0 vd.):
H e r a (yahut H e r e ) tipik bir G r e k tanrıçasıdır,
Soluyan topal yaratık örsten uzaklaştı, yani Yunanistan yarımadasının ırk, şoy, din
cılız bacakları seğirtiyordu altında.
ve dünya görüşlerini, çıkarlarını d a h a ileri bir
Körük/erin/ateşin içinden çekti,
kültürün simgesi Ege ve Anadolu'ya karşı sa­
topladı tekmil araçları gümüş bir sandıkta.
Bir süngerle sildi iki elini, y ü z ü n ü , vunan, bu yüzden kişiliği ve efsaneleri h e p
güçlü boynunu, kıllı göğsünü sildi, bir kavga, kin, h ı n ç ve geçimsizlik havası yan­
bir entari giydi, aldı eline koca bir değnek, sıtan sevimsiz bir tanrıçadır. Bütün kusurla­
çıktı topallaya topallaya kapıdan dışarı. rıyla kadını canlandırır Hera-. Dırdırcı, kıs­
Değil bir t a n r ı n ı n , hiçbir çalışan insanın k a n ç , hırçın, inatçıdır, düzen kurar, a m a h i ç ­
böyle canlı bir t a n ı m l a n m a s ı b u l u n m a z ilkçağ bir işi açık değildir, hasır altından su yürütür,
yazınında. Bu eşsiz parçayı, d a h a da üstün ve gizli kapaklı yapar ne yaparsa, sevgi ve nef­
şaşırtıcı bir m e t i n olan Akhilleus'un silahları­ retleri hiçbir mantığa d a y a n m a z , silah ve yet­
n ı n anlatılması izler. H e p h a i s t o s mucizeler ya­ kilerini kötüye kullanmaktan ç e k i n m e z , b e n ­
r a t a n bir ustadır. Daidalos insanlar arasında zetmek gerekirse, h e r z a m a n ve özellikle za­
neyse, H e p h a i s t o s tanrılar arasında o d u r : Sa­ manımızda örneklerine çok r a s t l a n a n varlıklı
n a t ı n ve işçiliğin yüceliği simgelenir onlarla. ve benci! burjuva kadınını simgeler. Zeus'un
eşi, tanrıların kraliçesi ulu H e r a ' y a bu damga­
(3) EFSANELERl. Güzellikten hiç n a s i p al­ yı basan H o m e r o s ' t u r , a m a ne tuhaf ki İonya-
m a y a n H e p h a i s t o s aşktan yana da p e k talihli lı koca şairin çizdiği H e r a portresi t u t u n m u ş ,
olmamıştır. İlyada'da Kharit'lerden Kharis, Yunanistan'da yaratılan efsanelerinde aynı
yani Zarafet'in kendisiyle evli olarak gösterilir tiple karşımıza çıkmaktadır. Hera'yı kocası
(İl. XVIII, 3 8 2 ) , H e s i o d o s Kharit'lerin en kü­ Zeus'un ağzından dinleyelim (İl. VIII, 4 0 7 ) :
çüğü Aglaie (parlak a n l a m ı n a gelir) ile evlen­
diğini söyler. H o m e r o s ' u n Odysseia desta­ Çok değil Here'ye öfkem, kinim,
n ı n d a ozan D e m o d o k o s Aphrodite ile evli her işime engel olmak onun huyu.
olan H e p h a i s t o s ' u n başına gelenleri anlatır: Troya savaşını tuttuğu Akha'lardan yana
Ares'le aldatıldığını bilen t o p a l t a n r ı bir za­ çevirebilmek için Zeus'u baştan çıkarıp uyul
m a n l a r anası H e r a ' y a yaptığı t a h t gibi, bu se­ tuktan s o n r a , birden u y a n a n t a n r ı şöyle çıkı
fer de İki sevgiliyi '»fll.il İçine alacak bir yatak şır karısına (ti. XV, 14 vd.):
Amma da düzen kurdun, yola gelmez Here, ya'lılarda olduğunu görür, bunu önlemek
savaş dışı ettin tanrısal Hektor'u, için, gidip dag başında onunla sevişmeyi ge­
uğrattın orduyu bozguna. çirir aklından, gider odasında önce bir güzel
Bu kötülüğün meyvesini sen toplayacaksın
süslenir, sonra Aphrodite'den sevgiyi tutuştu­
önce,
seni bir güzel pataklayayım da gör. ran büyülü memeligini ister, onu da göğsüne
Unuttun mu seni havalarda astığım günü, taktıktan sonra Uyku tanrıyı baştan çıkarır ve
bir örs bağlamıştım iki ayağına, onunla birlikte Gargaros doruğuna varır:
çözülmez bir altın zincir vurmuştum Bulutlar devşiren Zeus onu gördü,
ellerine, görür görmez aşk sardı düşünceli kafasını,
asılı kalmıştın havalarda, bulutlar arasında. öyle bir aşkı ilk birleştikleri gün duymuştu,
Zeus Hera'ya bu cezayı Herakles'e ettiği a n a , babalarından gizli çıktıkları gün
kötülük yüzünden vermiştir. Tanrıların tanrısı yatağa...
oğlu Ares'te anasının kusurlarının tıpkısını Zeus eşine nereye gittiğini sorar, o da ma­
görür (Ares). Öbür tanrılar da aşağı yukarı sum tavırlar takınarak, Okeanos kıyısında de­
Zeus gibi düşünürler. Anasını, babası Zeus'a niz tanrıları çiftini barıştırmaya gittiğini ve ö n ­
karşı korumaya çalışan Hephaistos bile H e - ce kocasına haber vermek, ondan izin almak
ra'dan neler çektiğini unutamaz (Hephais- için buraya geldiğini söyler. Zeus dayana­
tos). maz, savaşı filan unutup açığa vurur duygula­
rını:
( 1 ) DOĞUŞU, H A Y A T Ö Y K Ü S Ü . Hera,
Kronos'la Rheia'nm kızı ve Zeus'la öbür Sonra da gidersin oraya, ne olur Here,
Olympos'lu tanrıların kız kardeşidir (Tab. 5). yatalım gel, sarmaş dolaş olalım yatakta,
Babası Kronos onu da doğar doğmaz yutar, doyasıya,
bugüne dek ne bir tanrıçaya, ne bir kadına
sonra da kusar. Zeus dünya egemenliğini
karşı
paylaştıktan sonra, Hera'yı kendine eş alır.
yüreğime akan aşk böyle altüst etmedi
Hesiodos'a göre, Zeus tanrıçalar arasında
beni...
Hera ile son olarak evlenmiştir.
Sonra sayar bir bir yattığı ölümlü ve ölüm­
Hera çocukluğunun dünyanın ucunda,
süz kadınları, Hera ses çıkarmaz, ama içine
Okeanos'la Tethys tanrılarının yanında geçti­
bal damladığı besbellidir. Epey naz eder,
ğini İlyada'da kendi anlatır (İl. XIV, 200 vd.).
utangaç tavırlar takınır:
Anası Rheia Titan'lar savaşı sırasında inek
gözlü tanrıça Okeanos'la Tethys arasında çı­ Korkunç Kronos oğlu, ne biçim söz çıktı
kan bir kavgayı yatıştırmak için batı kıyılarına ağzından?
gitmek ister. Yatağa yatıp sevişmemizi nasıl istersin
ida dağının tepesinde, göz göre göre?
Zeus'la Hera evlenmeden de sevişmişlerdir, Ya hep var olan bir tanrı görürse bizi,
ama sonra da düğünleri törenle kutlanmıştır. biz uyurken gider, söylerse öbür tanrılara?
En büyük tanrı çifti arasındaki kutsal düğün Bir daha ayak basarnam senin evine,
(hieros gamos) efsanelerde de, kültte de sık ne yüzle çıkarım bu yataktan dışarı?
sık tekrarlanır bir motiftir. Bir efsaneye göre
Hera'nm sıradan bir kadın gibi kendi koca­
bu düğün Batı Kızlarının (Hesperides) bahçe­
sıyla yatmaktan çekinmesini, dedikodudan
sinde olmuştur, o bahçeden gelen altın elma­
korkmasını Zeus gibi biz de hayretle karşıla­
ları da Gaia Hera'ya düğün hediyesi olarak
yalım. Her neyse, Zeus buna da çare bulur:
vermiştir. Hera da Okeanos kıyılarında bu­
lunduğu sırada elmaları kendi eliyle Batı K ı z - Tanrılar, insanlar görecek diye korkma,
larının bahçesine ekmiştir. İlyada'da İda dağı­ altın gibi bir sisle örterim dört bir yanımızı,
nın Gargaros tepesindeki birleşme sahnesi güneş bile onu geçip göremez bizi,
de böyle bir kutsal düğündür. Destanın bu eş­ her şeyi keskin ışıklarıyla gören güneş bile.
Böyle dedi, aldı karısını koynuna, sarıldı,
siz parçasını özetlemeye değer (İl. XIV, 152-
tanrısal toprak yumuşak bir çimen saldı,
353): Hera kocası Zeus'un İda dağından Tro- taptaze lotos bir halı serdi toprakla
y,ı savaşını yönettiği ve basanını] Tro- aralarına,
safranlardan, sümbüllerden, tatlı bir halı, soylara verilmektedir (Tab. 13). Herakles öl­
uzanıverdi ikisi de halının üstüne, dükten sonra, Eurystheusogullarını da ezme­
sardı onları güzel bir altın bulut, ye çalışır. Heraklesoğulları bu yüzden oradan
buluttan ç i y damlaları akıyordu pırıl pırıl.
oraya sürünür, sonunda Atina'da yiğit These-
Bugün de Kazdag'ın tepesine çıkın, arala­ us'tan yardım görürler ve düşmanlarını bir bir
rında otlar fışkıran tepsi gibi serilmiş, koca­ yenerek Yunanistan'da ve özellikle Pelopo-
man, dümdüz taşlar görürsünüz ve bu aklı ye­ nez'de egemenliği ele geçirirler. Herakleso-
şilli halıların üstünde tanrıların seviştiğini ge­ gullarının Yunanistan'da tutunması Dor ırkı­
çirirsiniz aklınızdan. nın Peloponez'i ele geçirmesinin efsane ala­
( 2 ) E F S A N E L E R İ . Hera'nın doğrudan doğ­ nına yankısıdır. Ne var ki yalnız Yunanistan
ruya efsanesi yoktur, ama Zeus'un aşklarında kral aileleri değil, Anadolu ve İtalya'da da ba­
rol oynar, onlara karışır, hele bu aşklardan zı soylar Heraklesoglu adını almışlardı. Örne­
doğan çocukların yakasını bırakmaz, ömürle­ ğin Lydia kralı Kroisos (Karun), soyunun H e -
ri boyunca kini, öfkesiyle i z l e r onları. İ l k ve rakles'in Omphale ile birleşmesinden meyda­
en büyük kurbanı, Alkmene'nin Zeus'tan d o ­ na geldiğini ileri sürer, Roma kralı Tarquinius
ğurduğu Herakles'tir. Güçlü yiğidi üst üste da Herakles'in bir oğlunu atası olarak kabul
kahramanlıklar yapmaya zorlayan Hera'dır. ederdi.
Adı Herakles'in bile "Hera'nm ünü" anlamı­ Herakles. Helene kadın olarak neyse, H e -
na geldiğini ileri sürenler bile vardır (Herak- rakles de erkek olarak odur, yani Yunan ve
les). lo, Epaphos, îno ve Athamas, Diony- Latin mythos yazarlarını sonsuzca esinleyen
sos ve Tityos efsanelerinde, Teiresias'ı kör efsanelik bir kişi. Ne var ki Grek boylarının
etmekte rol oynar. Üç Güzeller yarışmasında ve özellikle Dor'ların kahramanlık görüş ve
birinciliği kazanamaması Paris'e ve Troya'ya anlayışlarını kişiliğinde toplayan Herakles bir
dinmez kinin bir nedenidir, öte yandan Akhil- çeşit ulusal kahraman olmuştur. İnsanın do­
leus'un anası Thetis'i kıskandığı halde, onu ğaya karşı yenilmez saldırma ve dayanma gü­
büyüttüğü için oğlu Akhilleus'u tutar (Thetis). cünü simgeler. Yaptığı işler h e p iyiye dönük­
Bir efsane Menelaos'u ölümsüz kıldığını anla­ tür, doğanın insanın başına saldığı afet ve
tır (Menalaos). musibetleri yok etmekle insanlığa sonsuz iyili­
Devlere karşı savaşa katılmıştır. Bu sırada ği dokunur. Oysa kendisi trajik bir kişidir:
Porphyrion ona tutulmuş ve elbisesinin ucu­ Kahraman olmayı kendi seçmemiştir, tanrı
nu yakalayarak onu kendine çekmek istemiş­ vergisi kuvvetinden de zevk duymaz, tersine
tir, o sıra Zeus devi şimşekle yere sermiş. İ k - onu dizgine vuramadığı için, istemeyerek suç
sion da Hera ile birleşmek istemiş, ama Zeus işler ve dengeyi bir türlü bulamayıp kendin­
Hera'nın buluttan bir görüntüsünü yaparak den geçer, çıldıracak gibi olur. Herakles'e bü­
onu aldatmıştır (Prophyrion, îksion). tün işleri, kahramanlıkları zorla yaptırılır, H e -
Hera Argonaut'lar seferinde Argo gemicile­ rakles köledir, insafsız bir efendinin buyru­
rine yardımda bulunmuş, tehlikeli geçitleri ğunda ömrü boyunca çalışmak onun kara ka­
geçmelerini sağlamıştır (Argonaut'lar). deridir. İ l k doğduğu günden beri peşini bırak­
Kızı Eileithyia ile doğumlara gözcülük eden mayan Hera'nın kin ve öfkesi son demine
tanrıça Hera'nın en sevdiği kuş tavus kuşu­ kadar da rahata kavuşturmaz onu. Tam işleri
dur. Göz göz tüyleri, tanrıçanın lo'ya bekçi bitmişken korkunç bir yanlışlık yüzünden ca­
koyduğu Argos'un yüz gözünü simgelermiş yır cayır yanar ve ölür. Ama böylece büsbü­
(Argos). Yemiş olarak narı, çiçek olarak zam­ tün arınıp ölümsüzlüğe kavuşur.
bağı severmiş.
( 1 ) ADI. Asıl adı Alkides, yani dedesi Alkai-
Roma'da Hera tanrıça İuno ile bir tutuldu
os'tan gelme bir soyadıdır. Sonra Pythia ka­
(tuno).
hini adını değiştirir, Herakles kor. Herakles
Herakleidai, yahut Heraklesoğulları. Bu adının "Hera'nın ünü" anlamına geldiğini İ l e
ad, yalnız Herakles'in oğullarına ve torunları- ri sürerlerse de "heros" yani kahraman söz­
ne değil , yiğidi ata olarak benimseyen birçok cüğü ile ilişkisi daha akla yakındır.
(2) SOYU. Herakles'in anası Alkmene de, theus'un hizmetine girmesini bildirmiş. Suçla­
öiümlü babası Amphitryon da Perseus'la rının kefareti olacak bu on iki yıllık hizmeti
Andromeda soyundandırlar (Tab. 13). Zeus, başarıyla sona erdirirse, ölümsüzlüğe kavuşa-
Alkmene'nin atası Danae ile birleştiği gibi, cakmış.
Alkmene'yi de aldatarak elde eder. Aynı ge­ ( 4 ) H E R A K L E S 'İ N O N İ K İ İŞİ. Aşağıda saya­
ce Alkmene Herakles ve İphikles'e gebe kalır cağımız işleri Herakles yalnız kollarının gücü
(Alkmene, Amphitryon). ve silah olarak elinden hiç ayırmadığı topu-
zuyla başarmıştır:
( 3 ) H A Y A T I . Alkmene gebe kalır kalmaz
tanrıça Hera ona karşı korkunç bir kıskançlık Nemea aslanı. Typhon'la Ekhidna cana­
beslemeye başlar. Zeus'a söz verdirir ki Per- varlarından doğma bu aslan Yunanistan'da
seus soyundan ilk doğacak çocuk, insanlar Nemea bölgesini kasıp kavuruyormuş; yiğit
üzerinde büyük bir egemenlik kuracaktır. O onu okları ve topuzuyla alt edemeyince, kol­
sırada Sthenelos'un karısı yedi aylık gebeydi, ları arasına almış ve elleriyle boğmuş. Bin
Hera kızı ebe tanrıça Eileithyia'ya onu yedi zorla yüzdüğü postunu da kendine zırh etmiş.
aylıkken hemen doğurtur ve Alkmene'nin do­ Lerna ejderi. Dokuz kafalı bir yılan olan
ğumunu geciktirir. Böylece Perseus soyun­ "hydra" adlı ejderi Hera Argos bölgesindeki
dan ilk doğan erkek Herakles değil, Eurysthe- Lerna bataklığına salmıştı. Herakles zehir sa­
us olur (Eurystheus). çan kafalarını bir bir koparmış ve ölümsüz
Hera Herakles'in elinden haklarını almakla olan kafasını da kocaman bir kayanın altına
kalmaz, sekiz aylık olup ikizi İphikles'le birlik­ gömmüş.
te beşiğinde yattığı bir gün iki kocaman yılan Erymanthos yaban domuzu. Arkadia'nın
gönderir çocukları boğmak için. Iphikles avaz Erymanthos dağında korkunç bir yaban do­
avaz bağırdığı halde, Herakles yılanlara sarılır muzu varmış, Eurystheus bu hayvanın kendi­
ve her elinde bir yılanı boğazından sıkıp bo­ sine diri olarak getirilmesini buyurmuş. H e -
ğar. rakles de aylarca izlemiş canavarı; o sırada
Herakles üstün bir eğitim görür: Amphitr- da dağdaki at adam Pholos'un konuğu ol­
yon ona araba kullanmasını, Eurytos ok atma­ muş. Bir gün at adamlarla tartışmaya girip
sını, Linos da güzel saz çalmasını öğretirler. birçoklarını öldürmüş. Sonra yaban domuzu­
Delikanlılık çağına gelince boyu boşu ve gü­ nun peşine düşüp onu bir ağ içinde yakala­
cü olağanüstüdür. On sekiz yaşında Amphitr- mış. Eurystheus hayvanı görünce korkusun­
yon'un sürülerini beklerken, babasının ve dan bir fıçının içine saklanmış.
kral Thespios'un ülkesinde korku salan Kit- Kyreneia geyiği. Altın boynuzlu, tunç ayak­
hairon aslanını öldürür. Thespios da karşılık lı bu geyik Apollon'la Artemis'in koruduğu si­
olarak elli kızıyla yatmasını sağlar yiğide. Ne hirli bir hayvanmış. Herakles onu tam bir yıl
var ki avdan her gece yorgun argın dönen yi­ kovalamış, sonunda okla yaralayarak onu ya­
ğit yatağına giren kızların hep başka olduğu­ kalamış ve omuzlarına yüklenerek götürmüş,
nu anlamamış. Bu kızlardan elli tane oğlu ol­ Eurystheus'a vermiş.
muş (Thespios). Stymphalos gölünün kuşları. G e n e Arka-
Bundan sonra Thebai'lileri haraca kesen dia'da Stymphalos gölünün üstünde gagala­
Orkhomenos kralı Erginos'la dövüşüp onu rıyla pençeleri tunçtan, insan etiyle beslenen
öldürmüş. Thebai kralı Kreon ödül olarak kızı korkunç kartallar varmış; Athena tanrıça H e -
Megara'yı vermiş yiğide. Bu kadından da rakles'e bu kuşları ürkütmek için ziller ver­
epey çocuğu olmuş Herakles'in, ama günün miş, Herakles de oklarıyla canavarları öldür­
birinde Hera yiğidin cinnet getirmesini sağla­ meyi başarmış.
mış, kendi çocuklarını bir bir öldürmüş. Yiğit Augias'm ahırları. Elis kralı Augias'ın ahır­
kendine gelince, Thespios'un yanına sığın­ ları dağ gibi üst üste yığılan gübreden kullanıl­
mış ve kendini bu suçlarından arındırmış, maz olmuş ve gübresiz kalan toprağı da bet
ama Hera bununla da yetinmemiş, Apollon bereketini yitirmişti. Eurystheus yiğidi küçük
kâhini Pyllıi.ı aracılığıyla yiğidin gidip Eurys- düşürmek için bu ağılları temizlemesini bu-
yurmuş. Herakles de Alpheios'la Peneios ır­ Batı kızlarının altın elmaları. Hera'nın
maklarının yataklarını değiştirerek sularını Zeus'la evlenirken düğün hediyesi olarak aldı­
oradan geçirip temizlemiş ortalığı. Ama bu iş ğı bu büyülü meyveleri Batı kızlarının bahçe­
için sürülerinin onda birini vereceğini söyle­ sinde nympha'lar ve bir ejder korumaktaydı.
yen Augias sözünde durmamış, Herakles de Herakles Nereus'tan izlemesi gereken yolu
kralı oğullarıyla birlikte öldürmüş. öğrendikten sonra, Batı kızlarının bahçesini
Girit boğası. Girit kralı Minos bir beyaz b o ­ bulur, orada dünyayı omuzlarında taşıyan At­
ğasını Poseidon'a kurban etmek istememişti, las'ı bir süre bu yükünden kurtarır ve elmaları
tanrı da öç almak için bocayı kudurtmuştu. almaya gönderir. Dev altın elmaları getirir,
Hayvan Girit ekinlerini yok ediyor, ülkeyi aç­ ama dünyanın yükünü bir daha omuzlarına
lıkla karşı karşıya bırakıyordu. Herakles bu almayı istemez. Herakles onu aldatarak ka­
azgın boğayı boynuzlarından yakalayıp Yuna­ çar ve elmaları Athena'ya adar.
nistan'a götürmeyi başarmış. Orada boğa
Kerberos'un ölüler ülkesinden kaçırılma­
serbest bırakıldıktan sonra Marathon kapıla­
sı. Herakles'in başardığı en zor iş budur. Her-
rında Theseus'un eline geçmiş.
mes ve Athena'nın yardımıyla, hiçbir ölümlü­
Diomedes'in atları. Trakya kralı Diome- nün geri gelmediği yeraltı ülkesine iner, ora­
des'in insan eti yiyen atları varmış. Herakles da bağlı bulunan Theseus'u kurtarır ve Ker-
Diomedes'le çarpışır, onu öldürüp ölüsünü beros köpeğini alıp yeryüzüne kaçırır. Eurys-
atlarına yedirir. Sonra da ehlileşen hayvanları theus bu azmanı görünce ödü kopar, yiğit de
Mykenai'ye getirir, ya da başka bir anlatıma köpeği Hades'e geri götürüp bırakır.
göre Olympos dağında vahşi hayvanlara par­
çalatır. Bunlar Herakles'in başlıca on iki işidir, ama
başarıları bununla bitmez, çilesi de tüken
Amazon'lar kraliçesi Hlppotyte. Eurysthe- mez. Thebai'ye dönüşünde birinci karışı Me-
us'un kızı Admete, yiğitten Amazon'lar krali­ gara'yı arkadaşı Ioalos'a verir, sonra kral
çesi Hippolyte'nin büyülü kemerini ister. Eurytos'un düzenlediği bir ok yarışmasını ka­
Ares'in Hippolyte'ye armağanı olan bu ke­ zanır, ama kral bu yarışmanın ödülü olan kızı
meri almak için Herakles Amazon'lar kraliçe­ İole'yi ona vermez. Herakles öfkeye kapıla­
sini öldürmek zorunda kalır. Dönüşte yiğit rak Eurytos'un oğlu İphitos'u öldürür. Bu
Troya'ya uğrar, Laomedon'un kızı Hesio- suçtan arınmak için Lydia kraliçesi Ompha-
ne'yi deniz canavarının elinden kurtarır, ama le'nin hizmetine girer: Bu kadın Herakles'i
Laomedon söz verdiği atları teslim etmeyin­ köle haline getirir, kadın kılığına sokup yün
ce, yiğit öç alacağını söyleyerek Troya'dan eğirmesini sağlar. Ne var ki bu sırada yiğit
ayrılır (Laomedon, Hesione). Kalydon avına ve Argonautlar seferine de ka­
Gervoneus'un sürüleri. Dünyanın batı tılabilir. Omphae'den kurtulunca Troya'ya gi­
ucunda, Okeanos ırmağının bir adasında dip Laomedon'u öldürür. Olympos tanrıları­
Geryoneus büyük sığır sürülerini otlatmaktay­ nın devlere karşı savaşlarına katılır, Augi-
dı. Herakles oralara kadar gelir, Cebelüttarık as'tan öcünü alır, onu arındırmak istemeyen
boğazını geçer ve anı olarak geçit yerine iki kral Neleus'a karşı savaşır, Sparta'ya karşı
sütun diker (Cebelüttarık boğazına Yunanlılar bir saldırıya girişir vb. Sonra Kalydon'a gidip
Herakles sütunları derlerdi). Herakles Okea- Deianeira ile evlenir, ama önce talibi ırmak
nos ırmağını geçmekte güçlük çeker, Libya tanrı Akheloos'Ia dövüşmek zorunda kalır.
çölünü geçerken Helios'a fazla sıcaktan ötü­ Kaynatası Oineus'un şarap sunucusu Euno-
rü kızdığı için tanrıyı oklarıyla tehdit eder, mos'u kaza ile öldürdükten sonra, gene sür­
Güneş de ona Okeanos'u geçmek için altın güne gitmek durumuna düşer, giderken karısı
sandalını verir. Yiğit böylece dev Geryone- Deianeira at adam Nessos'un saldırısına uğ­
us'u, sürülerin bekçilerini öldürür ve sığırlan rar. Yiğit oklarıyla onu yaralayınca Nessos öl
alıp götürür. Galya, İtalya ve Trakya yoluyla meden Deianeira'ya büyülü bir iksir verir
Yunanistan'a döner ve sürüleri Eurystheus'a Trakhis'e yerleşen Herakles Eurytos ve oğul­
verir (Geryoneus.) larını öldürmekle sözünde dıurmayankralı ce-
zalandırmış olur, kızı lole'yi de alır. O sırada şi olduklarını, sonra bu yüzden fazla güç ka­
Deianeira'dan yeni bir gömlek ister. Kıskanç­ zandıkları için tannlarca ikiye bölündüklerini
lık içinde kıvranan Deianeira da ona Nes- anlatır, İ k i cins arasındaki tutku ve birbirleriy­
sos'un kanına bulanmış iksirle ıslattığı gömle­ le birleşme isteği çok eski zamanlardaki bu
ği gönderir. Yiğit gömleği sırtına geçirir ge­ birlikten dogma imiş (Plat. Şölen, 189e-
çirmez korkunç acılarla yanmaya başlar, Dei- 191d.).
aneira haberi alınca kendini asar, oğlu Hyllos
Hermes. Hermes, Titanlar soyundan At­
babasının son buyruklarına uyarak yiğidi Oita
las'la Pleione'nin kızı Maia'nın Zeus'la birleş­
dağının tepesinde kurulmuş bir odun yığının­
mesinden doğmuştur (Tab. 5), Tanrıların ve
da yakar. Zeus'un oğlu Herakles'i kaçırıp
özellikle Zeus'un habercisi olarak görev alan
Olympos'a götürdüğü ve Hebe ile evlendirip
Hermes, Olympos tanrılarının en renkli ve
ölümsüzlüğe kavuşturduğu anlatılır.
özgün kişilerinden biridir.
Fizik ve moral gücün, kahramanlığın sim­
gesi olan Herakles hem kahraman, hem de D O Ğ U Ş U VE E F S A N E L E R İ . Hermes'in asıl
tanrı olarak tapım görmüştür. Çok içen, çok efsanesi doğuşu ve ömrünün ilk günleriyle il­
yiyen canlı ve iyi kalpli bir dev olarak tanım­ gilidir. Bu eşsiz ve şaşırtıcı, bir bakıma da gül­
lanan Herakles Greklerin gözünde kötüleri, dürücü efsane homerik denilen, ama H o m e -
sözünde durmayanları cezalandıran, insanın ros destanlarından birkaç yüzyıl sonra Yuna­
başına gelen afet ve belaları alt edip yenen nistan'ın Peloponez bölgesinde meydana gel­
yiğitlik ve yüreklilik simgesidir. Heraklesogul- diği besbelli "Hermes'e Övgü" adlı şiirde
ları denilen dölleriyle bütün Peloponez'e ege­ uzun uzadıya anlatılmıştır.
men olmuş, böylece Yunanistan yarımadası­ Zeus Maia ile Arkadia'nın güneyinde Kylle-
nın atası sayılmıştır. ne dağının bir mağarasında buluşmakta ve
Herakles'in adı hemen her destan ve şiirde sevişmektedir. Gölgeli mağaraya sığınmış
geçerse de, kişiliğini ozanlardan çok tragedya olan nympha'yı tanrılar tanrısı geceleri karısı
yazarları işlemiştir. Bütün öykülerini buraya Hera uykuya daldıktan sonra gelip bulur. Bir
almamıza olanak bulunmayan Herakles'in süre sonra Maia bir çocuk doğurur. Çocuk
rol oynadığı bütün olaylar, adları başka mad­ kundaklanır, beşiğe yatırılır, ama doğduğu
delerde geçen kişilerle ilgili olarak anlatılmış­ gün Hermes olağanüstü işlere girişmekle ka­
tır. fa gücü ve yetenekleri tanrıların hepsini aşan
üstünlükte olduğunu gösterir. Bebek Hermes
Hercules. Herakles'in Latince adı. Roma
beşiğinde kalmaz, akşam olur olmaz kundağı­
efsanesinde Yunanlıların Herakles tipi oldu­
nı çözer ve ayakları üstüne basıp olmayacak
ğu gibi benimsenmiş, ancak öykülerine yerli
serüvenlere girişmek üzere yola çıkar: Maga-
bazı öğeler katılmıştır. Örneğin Cacus adlı
rının önünde bir kaplumbağa görür, hemen
devi ve ülkesine gelen yabancıların canına kı­
yan kral Faunus'u öldürdüğü anlatılırdı. Ro­ aklına bir cin f i k i r doğar, hayvanı öldürür, ka­
ma kralı Evandrus yiğidi konuklarnış ve şere­ buğunu boşaltır ve koyun bağırsağından yedi
fine bir tapınak kurmuş derlerdi. Hercules tel gererek bir gitar yapar, ondan güzel sesler
Roma efsanelerinde daha yumuşak bir kahra­ çıkarmakla eğlenir, sonra da gider, Güneş
man olarak canlandırılır, elinde bir sazla Mu­ tanrının Pieria ovalarındaki inek sürülerini
sa'lara karıştığı da görülürdü (Evandrus). bulur ve onlardan elli hayvan çalar. Tutar
inekleri Kyllene'ye doğru sürer, ama hırsızlığı
Hermaphroditos. Hermes'Ie Aphrodi- belli olmasın diye inekleri gerisin geri götü­
te'nin oğlu Hermaphroditos'un adı Salmakis rür, kendi de oradaki çalı çırpıdan ayağına tu­
efsanesinde geçmektedir (Salmakis). Erkek haf sandallar örerek izlerini gizler. Yolda bir
ve dişi cinsini kendinde birleştiren Hermaph- ihtiyara rastlar, ona gördüğünü kimseye söy­
roditos tipinden insanların atası olarak Pla­ lememeye yemin ettirir, karşılığında bir düve
ton da söz etmektedir. "Şölen" diyalogunda armağan edeceğine söz verir (Battos). Kutsal
söz alan komedya şairi Aristophanes, insan­ inekleri bir mağaraya kapattıktan sonra, gi­
ların en ilkel çağlarda hem erkek, hem de di- der, gene masum bir bebek gibi kundağına
girer. Sabah Apollon günle birlikte doğunca llyada'da çok güzel bir rolü vardır kllavui
sürülerinin eksikliğinin farkına varır ve ihtiyar tanrının: İhtiyar kral Priamos'u Hektor'un
Battos'ü sorguya çekip gerçeği öğrenir. G e ­ ölüsünü almak için Akhilleus'un barakasına
lip Hermes'i beşiğinde bulur ve inekleri geri götürür ve getirir. Akhilleus'un seyisi genç bir
vermezse Tartaros'a atacağını söyler. Bebek delikanlı kılığına girdiği halde, koruyucu tav­
pozundaki Hermes babası Zeus'un başına rından tanrı olduğunu anlar sonunda Pria-
suçsuz olduğuna ant içer, ama o sırada Apol- mos ( 1 1 . X X I V , 331-469; 679-694).
lon onu kolundan tutup tartaklayınca birden Hermes'in birçok efsanelerde rolü vardır:
yellenir, Apollon buna gülmernezlik edemez, îda dağına Öç Güzeli o götürür, Paris'e altın
konuyu Zeus'un yargıçlığına bırakmaya karar elmayı verip yargıçlık etmesi buyruğunu o
verir. Kararı şudur: Hermes inekleri nerede ulaştırır, Phriksos'la Helle'yi Yunanistan'dan
sakladığını gösterecektir. Apollon mağaraya Anadolu'ya götürerek altın postlu koçu N e -
gelince Hermes'in yaptığı gitarı görür, çıkar­ phele'ye o verir, Odysseus'u Kalypso'nun el­
dığı güzel seslere bayılır, sazı alıp inekleri bı­ lerinden kurtarmak için araya girdiği gibi,
rakmaya razı olur. Bir süre sonra Hermes Kirke'nin büyülerine karşı koyacak bitkiyi de
P a n kavalını icat eder, Apollon syrinks deni­ o verir yiğide (Od. X, 277-307). Adının ka­
len bu güzelim kavalı da ister, karşılığında rıştığı en önemli serüven İo efsanesinde ge­
Hermes'e kerykeion denilen sihirli altın değ­ çer: Hera, Zeus'un İo'ya sevgisini kıskana­
neği verip kavalı alır. Bu değnekle Hermes rak k ı z ı bir ineğe dönüştürmüş, başına d . ı
habercilerin ve hırsızların kralı olur. Oğulları­ bekçi olarak yüz gözlü Argos'u dikmişti. Z e -
nın en sivri akıllısı, en kurnaz ve en canlısı us'un buyruğuyla Hermes Argos'u öldürül
olan Hermes'i Zeus kendine ulak olarak se­ (Argos) ve bu başarısıyla Homeros dest.ınl.ı
çer. Bundan böyle bütün buyruklarını tanrıla­ rında çok geçen, ama tam anlamı çözüleni''
ra da, insanlara da Hermes aracılığıyla ulaştı­ yen Argeiphontes ek adını alır. Gene Hera-
racaktır. Ölülerin ruhlarını Hades'e götürmek nın almak istediği öcü boşa çıkarmak i ç i m d i r
de Hermes'in görevi olacaktır. Bu görevde ki, küçük Dionysos'u kaçırır ve önce Nysa
Hermes'e Psykhopompos, yani ruhlar kılavu­ dağına, sonra da Athamas'ın yanına bırakır
zu adı verilir. (Dionysos). Savaşlarda da yardımı dokunur:
Devler savaşında Hades'in başlığını takıp gö
Homeros destanlarında Hermes'i bu göre­
rünmez hale gelir, böylece dev Hippolytos'u
vinde görürüz: Odysseia'da Odysseus'u yıllar­
öldürür, Zeus'un Typhon'la çarpışmasında
dan beri mağarasında alıkoyan Kalypso'ya
bir düzen kurarak tanrılar tanrısını kurtarır
Zeus haber ulaştırır, yiğide bir sal yapsın da
(Typhon).
onu yurduna göndersin diye. Bu haberi
nympha'ya götürmek için Hermes yola çıkar Hermes hırsızların olduğu kadar, tüccarla­
(Od. V, 42 vd.): rın da koruyucusudur, ama asıl yararı yolcula­
... Güzelim sandallarım bağladı ayaklarına, ra dokunur: Yollara dikilen Hermes heykelle
o altın kakmalı tanrısal sandallar ri - ki bunlar bir tanrı büstü ve phallos simge­
taşırlardı o n u denizin üstünde, sini taşıyan yuvarlak kaidelerdi - çok kutsal
ya da sınırsız topraklar üstünde yel gibi sayılan ilkçağın kilometre taşlarıdır. Hermes
hızlı. çobanların bekçisi olarak omuzlarında bir ko­
Aldı eline değneğini, yun taşıyarak canlandırılırdı.
isterse büyülerdi onunla gözünü insanların,
isterse uyandırırdı onları derin uykudan. Efsaneye göre birçok çocukları olur: Biri
Aldı onu eline güçlü tanrı, uçtu gitti. Odysseus'un kaynatası Autolykos'tur, babası
Pierie'yi geçip indi havadan denize, gibi kurnaz, hırsızlıkta becerikli bir adanı
kaydı dalgaların üstünde bir.martı gibi, (Autolykos).
balık aularken ağır kanatlarını köpüklere
daldırır hani Pek güvenilmeyen bir kaynağa göre de,
dipsiz kıvrımlarında ekin vermez denizin, Hermes çobanlar tanrısı Pan'ın da babasıy-
Hermeias da bin bir dalganın üstünde öyle mış, Arkadia dağlarında Odysseus'un karisi
gidiyordu. Penelope ile birleşip üretmiş onu
Hermione. Menelaos'la Helene'nln kızı kıyısındaymış. Boğazın en dar geçidi, Nara-
(Tab. 15). Odysseia'da adı geçer (Od. IV, 4- burnu yıllar yılı kahramanlık destanlarına sah­
14)-. ne olmuştur gerçi, ama insanlığın kara günle­
rini dile getiren bu olaylar, dalgalarının bir
...Başka çocuk vermemişti tanrılar
Helene'ye,
aşk faciasına da sebep olduğunu unutturmuş­
ilk batında ay parçası bir kız doğurmuştu o, tur bize.
yüzü altın Aphrodite'ye benzeyen Abydos'ta bir kral oğlu yaşarmış, adı Le-
Hermione'yi. andros, Sestos'ta aşk tanrıçası Aphrodite'nin
bir rahibesi varmış, adı H e r o . Hero ile Le-
Telemakhos babasını aramak için yaptığı
andros gönül vermişler birbirlerine. Neden
yolculukta Lakedaimon'a vardığı zaman,
vermişler, nasıl vermişler? Masal açıklamıyor
Hermione'nin düğünü yapılmaktadır, Mene-
bunları. Sevgililer birbirlerini niçin sevdikleri­
laos Troya'da iken kızını Akhilleus'un oğlu
ni, sevgi kıvılcımlarının yüreklerinde ne za­
Neoptolemos'a nişanlamıştır:
man çaktığını bilirler mi? Biz diyelim ki, bir
Tanrılar gerçekleştiriyordu şimdi bu bahar günü Sestos'ta bayram yapılmış, Aph-
düğünü... rodite'nin çok genç ölen sevgilisi Adonis'in
şerefine bir bayrammış bu. Adonis, yahut
deniyor. Oysa tragedya yazarları Hermio-
Temmuz (temmuz ayının âdı oradan gelir)
ne'nin Orestes'le nişanlanıp evlendiğini kabul
ağaç kabuğundan doğmuş, çiçek gibi körpe,
ederler. Bir anlatıma göre Menelaos Tro-
canlı bir çocukmuş. Aphrodite onu görür
ya'da iken bu düğün olup bitmiş de, sonra
görmez, güzelliğine vurulmuş, çocuğu yeraltı
Akhilleus'a verdiği sözü tutmak için babası
tanrıçası Persephone'ye vermiş, büyütsün di­
onu Orestes'ten ayırıp Neoptolemos'a ver­ ye. Ne var ki, karanlık ülkenin tanrıçası da
miş. Hermione ikisi arasında kalmış. Fransız çocuğa tutulmuş. Aphrodite'ye geri vermek
tragedya yazarları, özellikle Racine, Hermio- istememiş. Tanrıların babası Zeus kızlarının
ne'yi Neoptolemos'a nişanlı ve tutkun göste­ arasını bulmak için Adonis yılın üçte birini
rir, oysa Akhilleus'un oğlu "tutsağı Androma- yeryüzünde Aphrodite ile, üçte birini yeraltın­
khe'yi sevmektedir. Orestes ise amca kızı da Persephone ile, geri kalanını da kendi n e ­
Hermione'ye karşılıksız bir aşkla yanmakta­ rede dilerse orada geçirecek diye kesip at­
dır (Orestes, Neoptolemos). mış. Ama Adonis yılın sekiz ayını Aphrodi-
Hero ile Leandros. Şu her gün karşımızda te'nin yanında geçiriyor, yalnız dört ay ini-
gördüğümüz Boğaziçi'nin güzelliğini müjdele­ yormuş karanlık ülkeye, Persephone kıskanç­
yen Kızkulesi var ya, bir zamanlar bu kulede lığından bir yaban domuzu salmış ormanlara,
hayvan Adonis'i avlanırken yaralamış, öldür­
bir kız yaşarmış derler, ona âşık bir delikanlı
müş. Can çekişen sevgilisinin yanına koşar­
her gece Galata'dan kuleye yüzer, sevgilisine
ken Aphrodite'nin ayağına bir gül dikeni bat­
kavuşurmuş... Bir gece fırtına çıkmış, deniz
mış. O güne kadar beyaz olan gül, tanrıçanın
delikanlıyı alıp götürmüş, ölü gövdesini ertesi
kanıyla al renge boyanmış. Tanrıça, Ado-
sabah kulenin dibine atmış. Bu masal K ı z k u -
nis'in gövdesinde ne kadar kan damlası var­
lesi için anlatılır, oysa, Hero ile Leandros'un
sa, o kadar gözyaşı dökmüş, toprağa dökülen
efsanesi aslında Boğaziçi'nde değil, Çanakka­
her damla kandan bir lale, her damla yaştan
le Boğazında geçer. Ama masal bu, sahnesi
bir kırmızı gül fışkırmış. Bundan böyle bahar
nerede olursa olsun, bir hayal, bir de hakikat
bayramında kadınlar, "Ah Adonis! Vah Ado-
payı taşır. İstanbul limanının süsü bugün de
nis!" diye bağırıp dövünürler, tören yaparlar-
dimdik ayakta duran sevimli Kızkulesi bu ma­
mış.
salı kendine yakıştırmış ya, doğru veya yan­
lış, varsın sahibi o olsun bundan böyle. Leandros, Hero'yu bu törenlerin birinde t e ­
Bir varmış, bir yokmuş, Çanakkale Boğazı­ peden tırnağa kırmızı güllerle donanmış ola­
nın en dar olduğu yerde biri Sestos, öbürü rak görmüş belki. Çiçeklerin kadife kırmızısı,
Abydos diye iki şehir varmış. Abydos, Ana­ kızın sütbeyaz güzelliğini daha da belirtiyor­
dolu topraklarında, Sestos da karşıda Trakya du. Abydos'lu kral oğlu Sestos'lu rahibeye ne
pahasına olursa olsun kavuşmak İsledi. Ne yor, yorgunluğunu duymadan varıyordu karşı
yapsın ki, Hero rahibeydi, bir erkeğe vara­ yakaya. Hero korkmaya başlamıştı, denizden
mazdı, rahibe kaldıkça kızlığını korumalıydı. çıkan sevgilisinin buz gibi bedenini sararken
İki sevgili bakışlarıyla mı anlaştılar, yoksa bir tehlike sezinleyerek ürperiyordu. Hızla
mektuplaştılar mı, efsane bunu anlatmıyor, esen bora meşalesini söndürecek gibi oluyor­
ne var ki, Leandros Anadolu kıyısından Ses- du bazı geceler. Yine de gelme diyemiyordu
tos'a geçmek için yanıp tutuşuyordu. Bir ge­ Leandros'a. Öpüşmemek, kavuşmamak, biri
ce dalgalara bakarken, Sestos'taki kulenin te­ boğazın bir kıyısında, öbürü öbür kıyısında
pesinde bir ateşin yandığını gördü. Hero ku­ bütün bir gece ayrı kalmak akla sığmayan, ol­
leye çıkmış, sevgilisine, "Gel, gel!" diye bir mayacak bir şeydi.
meşale sallıyordu. Deniz durgundu, ay suda Bir gece fırtına daha sert esti, Hero'nun
hafifçe dalgalanan ışıltılarıyla Leandros'a bir elindeki meşaleyi söndürdü, dag gibi yükse­
yol çiziyor gibiydi. Leandros dayanıklı bir yü­ len dalgalar Leandros'un çırpınan gövdesini
zücüydü.. Karşı kıyıda Hero'ya varan ışık yolu döve döve Sestos'tan çok ötelere sürdüler.
ise kısa görünüyordu. Dalgacıklar, "Gel, biz Delikanlı bütün gücüyle karşı koymaya çalış­
seni götürürüz" der g i b i f ı ş f ı ş ediyor, kulede­ tı, ama kulenin tepesindeki ışığı görmüyordu
ki meşale çağırıyordu. Leandros suya daldı, ki, nereye doğru yüzeceğini bilsin. Yol göste­
var gücüyle yüzdü. Boğazın serin akıntıları ren ay ışığını kara bulutlar kaplamıştı. Leand-
yanan gönlünün ateşini dindireceğine, sev­ ros'un yüreglndeki ateş yanıyordu daha,
giyle hızlanan gövdesine arttıkça artan bir ama kollarının, bacaklarının gücü tükenmişti.
güç katıyordu. Hero'nun elinde sallanan me­ Buz gibi bir donukluk sarıyordu bedenini. Ne
şale gittikçe yakınlaşıyordu. Adonis bayra­ olduğunu bilmeden bıraktı kendini denize.
mında gördüğü pembe beyaz kız şimdi gü­ Sabaha karşı dalga ölüsünü attı Sestos kıyıl. ı
müş ve altın rengi ışıltılar saçıyordu. Bir ku­ rina. Kurşun gibi bir sabahtı. Hero sönen
laç, bir kulaç daha, ona kavuşacak, ince göv­ meşalesini yine yakmış, bitkin ellerinde tutu­
desini kollarında saracak, dudaklarını dudak­ yordu. Kıyıya çarpan ölüyü görünce, ona
larına alıp sevgisinin yumuşaklığını tadacaktı. ölümde olsun kavuşmak için kendini denize
Leandros artık yüzmüyor, su fırtınası arasın­ attı.
da uçuyordu. Son bir kulaçla karaya ayak
Herophile. Sibylla adlı bilici kadınların ikin­
bastı, soluk bile almadan kumsaldan yukarı
cisi sayılır (Sibylla). Herophile, İda dağının
koştu. Kulenin kapısı açıktı, içeriye daldij
bir nympha'sıyla bir çobanın kızıymış. Troya
merdivenleri tırmandı.
bölgesinde doğmuş. Troya savaşından çok
İlk defa birbirine sarılacak bir kadınla bir er­ önce, şehrin Sparta'dan gelme bir kadın yü­
kek nasıl bir an duraklar, karşılarına çıkan zünden yıkılacağını öngörüp bildirmiş. Pausa-
mutluluğa nasıl şaşkınlıkla inanmadan bakar­ nias'ın anlattığına göre, Herophile tanrı
larsa, Hero ile Leandros da öyle durakladılar, Apollon'a bir övgü yazmış, bu övgüde kendi­
bakıştılar. Meşale söndü, Sestos kulesi kap­ sinin tanrının hem eşi, hem de kızı olduğunu
kara bir taş yığını gibi yükseldi gene ay ışığın­ söylermiş. Herophile gezgin bir biliciymiş,
da. yanında bir taş götürür, tanrı sözcülüğü yaptı­
ğı zaman bu taşın üstüne çıkarmış. Bir süre
Bir gece, bir gece daha, her gece Leandros Samos'ta kalmış, ama Klaros, Delos ve Del-
kulede sallanan meşaleye doğru yüzüyor, her phoi'nin Apollon tapınaklarında da görev al­
gece Hero'ya kavuşuyor ve her sabah doy­ mış. Troya bölgesinde öldüğü halde, Pausa-
madan, yaz gecelerinin kısalırına üzülerek nias, Herophile'nin kullandığı büyülü taşın
dönüş yolunu tutuyordu. Yaz geçmiş, boğaz­ Delphoi'deki Apollon tapınağında saklandığı­
da dondurucu poyrazlar esmeye başlamıştı. nı yazar.
Ne var ki, Sestos kulesinde meşalenin yandı­
ğını gördü mü, ne rüzgâr, ne dalga, ne soğuk Herse. Atina kralı Kekrops'un üç kızından
durdurabiliyordu Leandros'u. Denize dalar biri, Aglauros'la Pandrosos'un kız kardeşi
dalmaz en yüksek dalgalan yara yara yüzü- Bir anlatıma göre, Herse öbür kız kardeşleri
nin Athena'ya karşı İşledikleri suça katılma­ rafya bilgileri artınca, Hesperid'lerin yurdu
mış, bu yüzden de onlar gibi çıldırarak Atina Atlas dağlarının eteğinde bir yer sayıldı.
akropolünden aşağıya atmamış kendini. Tan­ Hesperid'lerin başlıca görevi, altın elmala­
rı Hermes'le birleşip Kephalos diye bir erkek rın bittiği bahçeye bekçilik etmekmiş. Bir za­
çocuk doğurmuş (Aglauros, Erikhtonios, manlar Gaia tanrıçanın Hera'ya düğün hedi­
Kephalos). yesi olarak verdiği bu elmaları dünyanın batı
Hesione. Troya krab Laomedon'un kızı, ucundaki bir bahçeye dikmişler ve başlarına
Priamos'un ablası. Hesione, Telamon'la ev­ bekçi olarak Hesperid'lerden başka bir de ej­
lenir ve Teuker adlı bir oğlu olur. Bu evlenme der koymuşlardı. Batı kızları bu cennet bah­
korkunç bir serüvenle ilgilidir: Laomedon çesinde ezgi söylemekle ve tanrı balı akan pı­
Troya surlarını yapan tanrı Poseidon'la Apol- narların başında hora tepmekle vakit geçirir-
lon'a söz verdiği ücreti ödemekten kaçınınca, lermiş. Altın elmalar ölümsüzlük bağışlayan
deniz tanrı Troya kıyılarına korkunç bir cana­ bir yemiştir. Herakles onları koparmakla
var salar. Halkın kanına giren bu ejderden ölümsüzlüğe hak kazanmış olur (Herakles).
kurtulmanın tek çaresi kralın kızı Hesione'yi Altın elma motifi Üç Güzeller ve Paris efsa­
canavara kurban etmektir, der tanrı sözcüsü. nesinde de geçer.
Leomedon da razı olur, kızını bir kayaya bağ­
layıp bırakır. O sırada oradan geçen Herak- Hesperos. Homeros, adı akşam anlamına
les canavarı öldürüp kızı kurtaracağına söz gelen Hesperos'u şöyle tanımlar ( İ l . X X I I ,
verir, yeter ki Laomedon ona ölümsüz atları­ 317):
nı vermeye ant içsin. Laomedon gene yemin Gecenin karanlığında, başka yıldızlar
eder, ama kızı eline geçince, atları vermek is­ arasında,
temez. Herakles de Troya'ya bir saldırı hazır­ Akşam Yıldızı denen bir yıldız vardır hani,
lar. İlk surları aşıp şehre giren arkadaşı Tela- yıldızların en parlağı, en güzeli.
mon'dur. Herakles ödül olarak kızı Tela- Yıldız olmadan önce Hesperos Atlas'ın oğ­
mon'a verir. Herakles'in bu ilk Troya seferin­ lu ya da kardeşiymiş derler. Atlas dağının t e ­
den aldığı esirler arasında Hesione'nin küçük pesine ilk çıkan oymuş, yıldızlara bakarken
kardeşi Podarkes de vardır, Hesione onun bir fırtına almış götürmüş onu, bir daha in­
serbest bırakılmasını sağlar. Podarkes Tro- memiş yeryüzüne. Gökte bir yıldız olmuş
ya'ya döner ve Priamos adı altında tahta çı­ Hesperos, her akşam insanlara geceyi geti­
kar. Bir anlatıma göre Hesione Yunanistan'a ren yararlı bir yıldızmış o. Atlas üstüne anlatı­
giderken kaçmış ve Anadolu kıyılarına dönüp lan efsanelere göre, Hesperos'un Hesperis
Miletos'a sığınmış (Laomedon). adlı bir kızı olmuş, Hesperis de Atlas'la evle­
nip Hesperos kızlarını doğurmuş (Hespe-
Hesperid'ler. Hesperos, ya da Batı Kızları
rid'ler).
diye anılan Hesperid'ler Hesiodos'a göre Ok­
Hellenistik şairler Hesperos'Ia Phosphoros
yanus ırmağının ötesinde, geceyle gündüzün
yıldızını bir tutmuşlar, Romalılar da bu yıldı­
sınırlarında oturan ince sesli perilerdir (The-
og. 214 ve 275). Nyks, yani Gece tanrıça zın adını Latinceye çevirmişler, Lucifer yani
bunları kendi kendine yaratmıştır. Daha son­ ışık taşıyan demişler ona.
raki efsanelerde Zeus'la Themis'in, ya da Hestia. Ocağı simgeleyen Hestia, Kronos'la
Phorkys'le Keto'nun kızları oldukları söyle­ Rheia'nın birinci kızı, Zeus'la Hera'nın kız
nir. Kimi efsanelerde Hesperid'lere baba ola­ kardeşidir (Tab. 5). Poseidon ve Apollon ona
rak Atlas ya da Hesperos yıldızı verilir. Çok­ talip oldukları halde, Hestia evlenmek iste­
luk üç peri diye bilinirler ve adları Aigle, Ery- memiş ve Zeus'tan ömrü boyunca kız oğlan
thie ve Hesperarethusa'dır, bu son ad kimi kız kalma sözünü almıştır. Ayrıca tanrılar ve
.efsanede Hesperia ve Arethusa diye ikiye bö­ insanlar arasında büyük bir şeref payı elde et­
lünür ve Hesperid'ler dört olur. Hesperid'ler miştir: Her tapmakta ve her evde sunağı var­
dünyanın batı ucunda, Mutlular Adalarının dır. Ocak, tanrıların da, insanların da konut­
dolaylarında otururlarmış, ama zamanla coğ- larında dinsel bir merkez sayılır. Öbür Olym-

144
pos tanrıları gidip geldikleri halde, Hestia kiminde Hippodamela'nın kendisinin Pe-
hep yerinde kalır. Bu yüzden adı hiçbir efsa­ lops'u arabacıyla aldattığı söylenir. Her ney
neye karışmaz. Kişiliği olmayan soyut bir se, Pelops Hippodameia'yı alıp yurduna gö­
kavram olarak canlandırılır. türürken yolda Myrtilos'u denize atmış, ara­
bacı da ölmeden önce Pelops soyuna lanet
Hiera. Mysia'h Telephos'un karısı. Akha'lar
okumuş. Pelops oğullarıyla Atreus oğulları­
ilk Troya seferinde Mysia'ya çıkarma yapın­
nın başına gelen korkunç belaların kaynağın­
ca, Hiera ülkesi kadınlarının başına geçip sal­
da Myrtilos'un bu ilenmesi varmış (Pelops,
dırganlara karşı koymuş ve Nireus'un eliyle
Myrtilos).
öldürülmüş (Telephos, Nireus). Hiera'nın
Efsanelere göre Hippodameia'mn altı oğ­
Helene'den de daha güzel olduğu söylenir.
luyla üç kızı olur. Oğullarının en ünlüleri At-
Himeros. Adı arzu anlamına gelen ve aşk reus, Thyestes, Alkathoos ve Pleisthenes'tir.
isteğini simgeleyen soyut bir kavram. Aphro- Eniştesi Khrysippos'u Hippodameia kendi öl­
dite, Uranos tanrının denize dökülen sperma­ dürmüş de o yüzden Elis'ten kovulmuş derler
sından köpükler arasında doğunca, Eros'la (Khrysippos).
birlikte Himeros da hemen peşine takılır. Pelops karısı onuruna Olympia'da beş yılda
Olympos'ta Musa'lar ve Kharit'lerle birlikte bir kutlanan bir Hera bayramı düzenlemiş
görülen Himeros'un adı hiçbir efsaneye ka­ (Pelops ue Olympia oyunları).
rışmaz. (2) Hippodameia Adrastos'un kızı, Peirit-
Hippodameia. At evcilleştiren ya da alt hoos'un karışıdır. Kentaur'larla Lapith'ler sa­
eden anlamına gelen Hippodameia adlı iki vaşı onun yüzünden olmuştur (Peirithoos).
efsanelik kadın vardır:
Hippokrene. At pınarı anlamına gelen Hip-
(1) Biri ve en ünlüsü Elis bölgesindeki Pisa pokrene Helikon dağında, Musa'ların kutsal
kralı Oinomaos'un kızıdır. Çok güzel olan bu korulugundaki bir pınardır. Kanatlı at Pega-
kızın birçok talipleri varmış, ama onu kıska­ sos'un ayağını yere vurmasından fışkıran
nan, ayrıca damadı yüzünden tahtından ola­ Hippokrene'nin çevresinde Musa'lar topla­
cağını bilen babası kızını ancak araba yarışın­ nır, ezgi söyler, hora teperlermiş. Pınarın su­
da kendisini yenecek olan adama vereceğini yu şairleri esinlermiş.
bildirmişmiş. Böylece talipleri bir bir yener,
Hippolyte. Amazon'ların kraliçesi. Kemeri­
yendiklerinin de kafalarını keser, evinin kapı­
nin alınması Herakles'in dokuzuncu işi olarak
sına asarmış. Yarışta yenilmesine de olanak
anılır (Herakles). Bütün Amazon'lar gibi ken­
yokmuş, çünkü hem atları çok hızlıymış, hem
disi de Ares'in kızı olan Hippolyte'nin These-
de Oinomaos taliplerin arasına Hippodamei-
us efsanesinde adı geçer. Theseus'tan bir oğ­
a'yı bindirir, böylece onların dikkatini çeker,
lu olmuş ve ona kendisi gibi Hippolytos adı
şaşırtır, arabmın da daha ağır olmasını sağ­
verilmiş. Ama çoğu efsanelerde Herakles'in
larmış. Günün birinde Hippodameia'ya Pe-
eli altında can verdiği kabul edilir.
lops talip olmuş. Hippodameia Pelops'u gö­
rünce, ona hemen gönül vermiş ve yarışı ka­ Hippolytos ( 1 ) Hippolytos, Theseus'la bir
zanmasını sağlamış. Bunun için de babasının Amazon'un oğludur, ama Amazon'un Mela-
seyisi Myrtilos'un yardımını istemiş. Bir anla­ nippe mi, Antiope mi, yoksa Hippolyte mi
tıma göre Myrtilos âşık olduğu Hippodameia olduğu konusunda kaynaklar birbirini tutmaz.
ile bir gece yatma sözünü alarak Oinoma- Hippolytos Amazon anasından av ve savaş
os'un arabasının civatalarını gevşetmiş, bir merakını almıştır, Artemis'e saygısı büyüktür,
süre sonra Oinomaos paramparça olan ara­ Aphrodite'yi hor görür. Tanrıça da ondan öç
basından düşerek ölmüş. alır: Üvey anası Phaidra'yı ona âşık eder.
Hippodameia, ya da Pelops'un arabacı Phaidra tutkusunu Hippolytos'a açar, ondan
Myrtilos'a verdikleri söz üzerine efsane kay­ karşılık görmeyince, Theseus'a yakınır, Hip-
nakları çeşitli anlatımlar verir: Kiminde Pe- polytos'un onu kirletmek istediğini söyln
lops'un Myrtiios'u rüşvetle baştan çıkardığı, Theseus öfkeye kapılır, ama oğlunu kendi
eliyle öldürmekten çekindiği için Poseidon'a iyi anlamış oluruz: Birincisi Eunomia düzen
yalvarır oğlunu cezalandırsın diye. These- ve düzensizliği, iyi yasalarla kurulmuş bir t o p ­
us'un her dileğini yerine getirmeye söz ver­ lum düzenini simgeler. Dike hak ve adalet
miş olan tanrı da bir deniz canavarı gönderip anlamına gelir, Themis'in kızları arasında is­
Hippolytos'u parçalatır. Delikanlı Troizen'de ter yazında, ister yaşamda adı en çok geçen
bir araba yarışına katılmışken ejderin saldırısı­ tanrıça odur. Eirene ise insanlara bereket ve
na uğrar ve dizginlerine dolaşarak kayaların mutluluk sağlayan barıştır (Dike, Eirene). Bu
üstünde can verir. Phaidra haberi alınca ken­ tanrıçalar doğal ve insansal toplulukların can
dini asar. Bu konuyu önce Euripides, sonra damarı, denge ve sürekliliğin başlıca etkenle­
da Fransız targedya yazarlarından Racine iş­ ridir.
lemiştir. Hora'ları kimi zaman Aphrodite'nin alayın­
(2) Hippolytos devler savaşına katılan bir da Kharit'lerle birlikte, kimi zaman da Diony-
devin de adıdır. Savaşta Hades'in başlığını ta­ sos alayında, ya da Persephone'nin arkadaş­
kıp görünmez olan Hermes bu devin hakkın­ ları arasında görürüz.
dan gelmiş. Ellerinde birer çiçek, ya da bir yemiş ola­
rak canlandırılırlar, ama çokluk soyut kav­
Hippomedon. Adrastos'la birlikte Thebai'
ramlar olarak tasarlanır ve efsanelerde rol al­
ye karşı ilk saldırıya katılan yedi önderlerden
mazlar.
biri. Dev boylu olan Hippomedon Thebai
önünde Ismarios'un eliyle öldürülmüş, ama Horatius. Horatius adı, Roma'nın üç efsa­
oğlu Polydoros Alkmaion'un yönetimindeki nesinde geçer.
ikinci sefere katılmış ve Epigon'larla birlikte
(1) Roma'lılar Etrüsk'lere karşı savaşırken
Thebai'yi almıştır (Thebai 'ye karşı Yediler).
her iki ordu çok adam yitirmişti, ama kimin
Hipponıenes. Melanlon adıyla da anılan yendiği, kimin yenildiği belli değildi. Bir ge­
Hippomenes Atalante efsanesinde rol oynar çer her iki ordu bir ormanda karşı karşıya or­
(Ata lan te). dugâh kurmuşken, birdenbire ormanda tanrı­
sal bir ses duyuldu, ses şöyle diyordu: "Et-
Hora'lar. Hora'lar doğada düzeni simgele­ rüsk'ler Roma'lılardan bir adam fazla yitirdi­
yen üç tanrıçadır. Hora, Latince saat anlamı­ ler, Roma'lılar zaferi kazanmıştır". Bunu du­
na gelen "hora" ile bir tutulduğu için adları yan Etrüsk'ler paniğe kapılıp kaçmışlar. Se­
"Saatler" diye çevrilir. Bu çeviri hem doğru, siyle düşmanı kaçıran Horatius da o orman­
hem yanlıştır, çünkü bu tanrısal varlıklar bir da tanrılaştırılmış.
ölçü, bir düzeni yansıtmakla zaman ölçülerini
de içerirler, ama etkileri bu insansal kavram­ (2) Gene Etrüsk'lerle savaş sırasında tek
ları çok aşar. Homeros'un îlyada'sında H o - gözlü diye anılan Horatius Cocles Roma'yı
ra'ları Olympos'ta görürüz (İl. V, 749 vd.): Tiber'in karşı kıyısında bulunan düşmana kar­
şı korumak için tek başına bir köprüyü tut­
Gökyüzünün kapıları kendiliğinden muş. Savaş sırasında bir ayağını da yitirmiş,
gıcırdadı. ama Roma'nın düşmesini önlemiş. Horatius
Saatler gözetir o kapıları, Cocles şerefine Capitolium tepesinin eteğin­
yaygın gökle Olympos emanettir onlara, de Roma'lılar bir heykel dikmişler.
kapıları bir açarlar, koyu bulutlarla bir
kaparlar. (3) Roma ile Alba arasındaki savaşta rol
Tanrıçalar arabalarıyla Olympos'a dönünce alan üç Horatius kardeşler üç Curiatius kar­
(İl. VII, 432 vd.): deşlerle teke tek savaşta çarpışmışlar ve zafe­
Saatler güzel yeleli atlan çözdüler ri kazanmışlardı. Tarihsel bir olay sayılan bu
koşumdan, çarpışma herhalde eski bir efsaneye dayan­
çektiler tanrısal ahırlara, maktadır. Tragedyalara konu oluşu şuradan­
ışıldayan bir duvara dayadılar arabayı. dır: Horatius kardeşlerin bir kız kardeşi Curi-
Ama Hora'ların teker teker adlarını ele ala­ atius kardeşlerin biriyle nişanlıdır, nişanlısının
cak olursak, simgeledikleri varlıkları da daha ölümüne ağlayan bu kızı çarpışmadan sag

146
dönen Horatius öldürür, ama bu suçu Ro- Hydra. Yılan ya da ejder anlamına gelen
ma'yı kurtardığı için affedilir. Hydra, Typhon'la Ekhidna'nın kızı ve Kerbe-
ros Khimaira, Phiks gibi canavarların kız kar­
Hyades. Hyad'lar gökte Pleiad yıldızlarına
deşi sayılır. Hesiodos Hydra'yı şöyle tanımlar
yakın bulunan bir takımyıldızdır, baharda
(Theog. 310-315):
yağmur mevsiminin başlamasıyla görünürler,
adları da yağmur yağmak anlamına gelen (Ekhidna) Hydra'yı doğurdu onlardan
"hyein" fiilinden türemedir. Gökte yıldız ol­ sonra,
madan önce Hyad'lar Atlas'la Okeanos kızı Hydra o bataklıklar canavarı ki
Pleione'nin kızları nympha'larmış. Sayıları iki tüyler ürpertir bütün yaptıkları,
o Hydra ki ak kollu Hera tanrıça
ile yedi arasında değişir. "Nysa nympha'ları"
büyütmüştü korkunç hıncım gidermek için
diye anılan bu kızlar Dionysos'a dadılık etmiş­ güçlüler güçlüsü Herakles'e karşı.
ler (Dionysos), ama Hera'dan korktukları için
tanrısal çocuğu İno'ya bırakıp kaçmışlar. Ze- Herakles ikinci iş olarak bu canavarı öldü­
us onları gökte birer yıldız haline getirmiş. rür (Herakles) ve oklarını onun zehirli kanına
Başka bir anlatıma göre, kardeşleri Hyas'ın batırır. At adam Nessos'un Deianeira'ya ver­
ölümüne dayanamayarak canlarına kıymışlar diği iksire de bu canavarın kanı karışmıştır
da sonra yıldız olmuşlar (Hyas). derler, ayrıca bir ırmağa akan kanı ırmak su­
larının zehirlenmesine ve bölgeye leş kokula­
Hyakinthos. Latin şairi Ovidius'un anlattığı
rının yayılmasına yol açmış.
bir çiçek öyküsünün kahramanı. Hyakinthos
tanrı ApoUon'un can ciğer arkadaşıymış, iki Hygieia. Adı sağlık anlamına gelen Hygieia,
dost bir gün disk atmada yarışırken tanrının hekim tanrı Asklepios'un kızı ve yardımcısı-
fırlattığı disk gelmiş, Hyakinthos'un başına dır. Hygieia yalnız hasta insanlara değil, hay­
vurmuş. Delikanlının boynu bir çiçek sapı gi­ vanlara da bakar, dertlerine deva, hastalıkla­
bi kırılmış, çimenler al kana boyanmış. Arka­ rına ilaç bulur. Hekimlikle ilgili bütün tanrılar
daşını kolları arasına alan tanrı da "Ah, senin gibi o da yeraltı simgeleri taşır ve özellikle
yerine ben öleyim!" demiş, o anda çimenler yeraltı yaratıklarının en özgürü olan yılanla
gene gövermiş ve Hyakinthos'un öldüğü yer­ bir arada gösterilir. Hiçbir efsanesi yoktur
de güzelim bir çiçek açmış. Hyakinthos, yani (Asklepios).
sümbül demişler bu çiçeğe. Bir anlatıma göre
yel tanrı Zephyros tanrı ApoUon'un delikanlı­ Hylas. Hylas, kahraman Herakles'in gönül
ya sevgisini kıskandığı için hızla eserek diskin verdiği yakışıklı bir gençtir. Yiğitle birlikte A r -
Hyakinthos'a çarpmasını sağlamış. gonaut'lar seferine katılır. Mysia bölgesinde
karaya çıktıklarında Herakles kırılmış küreği
Hyas. Atlas'la Pleione'nin oğlu, Hyad'lar ve
için bir ağaç keserken, Hylas su bulmak için
Pleiad'ların kardeşi. Libya'da bulunduğu bir
ormana dalar ve kaybolur. Bir söylentiye gö­
sırada bir yılan, bir aslan, ya da bir kaplan ta­
re nympha'lar bu güzel delikanlıya tutulurlar
rafından öldürüldüğü söylenir. Ölümüne ağla­ ve onu ölümsüz kılmak için aralarına alırlar.
yan kız kardeşlerini Zeus'a göre birer burç Hylas'ın kaybolduğunun ilk farkına varan
haline sokmuş (Hyades). Polyphemos'tur. Avazı çıktığı kadar Hylas,
Hybris. Yunan düşüncesinde büyük bir yer Hylas diye bağırır. Herakles de aramaya ko­
tutan soyut bir kavramın simgesi. Hybris in­ yulur, ama delikanlıyı bir türlü bulamazlar. Bu
sanı suç işlemeye iteleyen ölçüsüzlük, hırs ve arada Argonaut'lar onları beklemeyerek de­
kendine aşırı güvendir. Birçok tragedya kişi­ mir alırlar. Polphemos Mysia'da kalır ve ön­
lerinin başlarına gelen belalar hep bu Hybris ce Kios, sonra Prusa adını alan bir şehir ku­
yüzündendir. Hybris, fazla varlık, doygunluk rar. Bu bizim Bursa'dır. Herakles Mysia'lıları
anlamına gelen Koros'un ya anası, ya da kızı Hylas'ı kaçırmış olmakla suçlamış ve onlar­
olarak simgelenir. Koros'u olduğu kadar dan tutsaklar alarak Hylas'ı arayıp bulmaları­
Hybris'i de Yunan düşüncesine özgü birer nı buyurmuş. Hylas'ı arama, bölgede yıllık t ö ­
kavram olarak başka dillere çevirmek güçtür. renler haline gelmiş: Rahipler dağa çıkar
(dağ da Mysia Olympos'u, yani Uludağ olsa len bir boy oturur. Dünyanın kuzey ucundaki
gerek) ve üç kez Hylas diye bağırarak kutsal bu ülkede güneş hiç batmaz, yıl boyunca ılık
alaylar düzenlerlermiş (Argonaut'lar). ve yumuşak bir hava eser, insanlar mutluluk
içinde yaşar, ölüm ve hastalık nedir bilmez­
Hyllos. Herakles'le Deianeira'nın oğlu.
ler. Yemyeşil ormanlarda, çimenli ovalarda
Anası Deianeira Herakles'e sihirli gömleği
ömürlerini türkü söylemek, hora tepmekle
gönderip de yiğit korkunç acılar içinde yan­
geçirirler. Bu yüzdendir ki, tanrı Apollon bu
maya başlayınca Hyllos yanına gelir ve son
cennet ülkesini kendine yurt edinmiş, her fır­
isteklerini dinler. Herakles öldükten sonra da
satta oraya girmeye bakar. Güzün soğuklar
İple ile evlenir ve Herakles oğullarının başına
başlayınca beyaz kuğuların çektiği bir araba­
geçip Pelopenez'de tutunmaları için savaşır.
ya binip Hyperbore'liler ülkesine uçar, kışı
Hymenaios. Düğün tanrısı Hymenaios. orada geçirir. Tarihçi Herodotos bu ülkeyi
Apollon ve bir nympha'nın, ya da Diony- anlatmakla bitiremez (Her. Tar. IV, 32 vd.).
sos'la Aphrodite'nin oğlu sayılır. Düğünlerde Yiğitlerden Perseus'la Herakles'in de Hyper-
hazır bulunan bu tanrı, lirik şiirin ayrı bir türü bore'liler ülkesine gittikleri anlatılır; kimi efsa­
olan düğün türkülerinde de anılır. Düğün tür­ nelerde altın elmaların bulunduğu Batı Kızla­
külerinde bağlama " O , Hymen, Hymenaios" rının bahçesi de bu ülkededir. Pythagoras'ın
diye bu tanrının adıyla biter. mistik inançlarıyla Hyperbore'liler ülkesi da­
ha da süslenmiş, yılda iki kez ekin veren t o p ­
Bu düğün tanrısı üstüne çeşitli efsaneler an­
rağı, çok uzun ömürlü olan iyiliksever ve saf
latılırdı, hepsi de güzelliğini yüceltmek amacı­
insanlarıyla ilkçağın ütopyası haline gelmiştir
nı güderdi. Hymenaios o kadar güzelmiş ki
(Apollon).
kızlar arasına girmiş de erkek olduğu anlaşıl­
mamış, sonra da kızları korsanlar kaçırınca,
Hymenaios korsanların hepsini öldürmüş, Hypcrion. Adı "yukarıda giden, yani dünya­
kızları kurtarmış, ama onları ana ve babaları­ nın üstünde dolaşan" anlamına gelen Hyperi-
na geri vermek için, çok sevdiği halde kendi­ on, Uranos'la Gaia'nın oğludur. K ı z kardeşi
sine yüz vermeyen kızla evlendirilmeyi şart Theia ile evlenerek, Helios, Selene ve Eos'u
koşmuş. Bir efsaneye göre, Hymenaios tanrı meydana getirir (Tab. 8). Hyperion'un efsa­
Dionysos'la Ariadne'nin düğününde sesini yi­ nesi yoktur. Hyperion adı bazı metinlerde
tirmiş, onun için düğün türkülerinde onun Helios'un kendisine bir sıfat olarak takılır.
adını çağırmak töre olmuş. Başka bir efsane­
H y p e r m e s t r a . Danaos kızlarının en küçü­
ye göre Akşam Yıldızı Hesperos Hymenai-
ğü. Aigyptos'un elli oğluyla evlenmek zorun­
os'un güzelliğine vurulmuş, ondan ayrılmaz
da kalan Danaos'un elli kızı babalarından
olmuş. Düğünle gecenin birleşmesini simge­
gerdeğe girerken kocalarını öldürmek emrini
leyen bu efsaneye uygun olarak düğün türkü­
alınca Hypermestra'dan başka hepsi babala­
lerinde Hesperos'un da adı sık sık anılır.
rına uyup kocalarını hançerlemişlerdir, yalnız
Hymenaios elinde düğün meşalesi, kaval ve Hypermestra kocası Lynkeus'u esirgemiş ve
gül çelenkleriyle canlandırılır. onunla birleşerek Abas'ı dünyaya getirmiştir.
Babasına baş kaldırmak suçundan yargılanan
H y m n o s . Phrygia'lı bir çobanın adı.
Hypermestra'nm Argos mahkemesinde bera­
Hymnos Artemis'in yoldaşlarından Nikaia
at ettiği anlatılır. Danaos kızlarının dramını
adlı bir nympha'ya tutkundur, ama Nikaia
"Hiketides" adlı tragedyasında işleyen Aiskh-
aşktan tiksinir, yanına erkek vardırmaz. G ü ­
ylos'un "Hypermestra'nın yargısı" adlı kayıp
nün birinde Hymnos dayanamaz, kıza tutku­
bir tragedya da yazdığı bilinir (Danaos kızla­
sunu bildirir, Nikaia da öfkelenip bir okla v u -
rı, Lynkeus).
rur delikanlıyı. Bütün doğa, giderek Artemis
bile ağlamış derler bu güzel çobanın ölümüne
Hypnos. Hesiodos'a göre Nyks (Gece) ken­
(Nikaia).
di başına Hypnos ( U y k u ) ve Thanatos (Ölüm)
Hyperboreoî. Efsaneye göre, Boreas, yani tanrılarını yaratmıştır. İkisi de Tartaros'ta
kuzey rüzgârının ötesinde Hyperboreoi deni- otururlar (Theog. 758 vd.):

14S
Orada oturur kara Gece' nin çocukları, sürece aşkını açığa vurmamış, günün birinde
Uyku'yla Ölüm, o korkunç tanrılar. Hypsikreon evde yokken konuk gelen P r o -
Güneş onlara hiç çevirmez ışınlarını medon'a açılmış ve onu zorla baştan çıkar­
ne göklere çıkarken, ne inerken,
mış. Sonra da onunla birlikte Naksos adasına
biri dolaşır sırtında toprağın ve denizin
tatlı bir huzur götürerek insanlara, kaçıp oradaki bir tapınağa sığınmış. Hypsik-
ötekinin demirdendir yüreği, tunçtandır reon karısını geri almak için Naksos'a gidin­
canı. ce, adalılar kadını kandırabilirse geri alacağı­
Yakaladığı insan kurtulmaz hiç elinden nı, yoksa zor kullanmasını yasak ettiklerini
kin besler ölümsüz tanrılara bile. söylemiştir. Hypsikreon da kadını kandıra-
madıgı için Haksos'a Miletos'un savaş açma­
Homeros Hypnos'un çok daha sevimli bir sını sağlamış.
portresini çizer; Hera İda dağının doruğunda
Zeus'la sevişmeye karar verince, gelir Lem- Hypsipyle. Lemnos kralı Thoas'la Amazon
nos adasında Uyku'yu bulur, Zeus'u uyutsun Myrina'nın kızı Hypsipyle tanrı Dionysos'un
diye diller döker, armağanlar söz verir. Tatlı torunuymuş. Lemnos adasının kadınları Aph-
Uyku ise bir gün Herakles'i kaçırırken Ze- rodite'ye gereğince tapınmadıkları için tanrı­
us'tan yediği cezayı unutamaz, ama Hera ça onları cezalandırmış: Bedenleri öyle pis
ona Kharit'lerin birini vermeye ant içince da­ kokuyormuş ki, kocaları onlardan kaçıyor,
yanamaz, Hera ile birlikte yola çıkar (İl. XIV, başka kadınlarla sevişmeyi yeg görüyormuş-
283 vd.j: lar. Lemnos kadınları da bir gece adada ne
kadar erkek varsa hepsini öldürmüşler. Yal­
Vardılar canavarlar anası çok pınarlı Ida'ya,
nız Hypsipyle babası Thoas'ı öldürememiş,
Lektos burnunda fırladılar denizden,
onu bir sandığa kapatıp denize bırakmış
ayak bastılar bereketli toprağa.
(Thoas). Kral kızı olduğundan kadınlar onu
Ayakları altında ormanlı doruklar titredi.
Lemnos'a kraliçe seçmişler. Argonaut'lar
Uyku durakladı orada,
adaya çıktıklarında Hypsipyle kraliçeymiş,
görünmeden Zeus'un gözüne
önce Argonaut'lara saldırdıkları halde, erkek­
çok yüksek bir çamın üstüne kondu,
lerin kendileriyle yatmaya razı olduklarını gö­
lda'da büyüyen en ulu çamdı bu,
rünce yumuşamışlar ve Hypsipyle de İason'la
havada yüksele yüksele göğe varıyordu.
birleşerek ona birisi Euneos olmak üzere i k i
Uyku orada, çam dalları arasında,
oğul doğurmuş (Euenos). Argonaut'lar ada­
bir kuş oluvermişti, dağlarda yaşayan, ince
dan ayrıldıktan sonra Lemnos kadınları kral­
sesli,
ları Thoas'ın kurtulmuş olduğunu görmüşler
tanrıların Khalkis, insanların Kymindis
ve kraliçelerini öldürmek istemişler. Hypsipy-
dedikleri.
le bir gece kaçmış ve korsanların eline düşe­
Bir efsaneye göre, Hypnos Latmos dağları­
rek Nemea kralı Lykurgos'a köle olarak satıl­
nın çobanı Endymion'a tutulmuş ve onun
mış. Lykurgos'la karısı Eurydike, Hypsipy-
gözleri açık uyumasını sağlamış ki sevgilisini
le'yi oğulları Opheltes'e dadı olarak vermiş­
gece de doyasıya görebilsin diye.
ler, ama bir gün Hypsipyle oradan geçen Ye­
Hypsikrcon. Hypsikreon'un serüveni Mile-
dilere yol göstermek için çocuğu yalnız bırak­
tos öyküleri adıyla geç ilkçağda yaratılan r o ­ tığında bir yılan gelmiş, Opheltes'i boğmuş.
manların birine konu olmuştur. Öykü şudur: Lykurgos'la kansı Hypsipyle'ye ölüm cezası
Hypsikreon adlı bir Miletos'lu Promedon adlı vermek istemişler, ama Yedilerden Amphia-
bir Naksos'luyu evine konuk edermiş. raos araya girmiş ve Hypsipyle'nin Lemnos'a
Hypsikreon'un karısı Neaira da adalı konuk­ dönmesini sağlamış.
larına tutkunmuş, ama kocası evde olduğu
nus, Yunan tanrılarının Latin dünyasına etki­
I lerinden sonra da Roma'nm başlıca tanrısı
olarak kalmış ve bir yerde İuppiter'den daha
önemli sayılmıştır. Roma şehrinin kuruluşun­
İakkhos. İakkhos, Eleusis myster'lerinde rol da büyük bir rol oynar.
oynayan bir tanrıdır. Başında mersin dalların­ Bazı efsane yazarlarına göre, İanus İtalya'
dan bir çelenk, elinde bir meşale ile kutsal nın yerlisidir, bazılarına göre de İtalya'ya T e -
erenler alayını yöneten genç bir adam olarak salya'dan göçmüş ve Roma'nın yedi tepesin­
gösterilir. Adı Bakkhos'un adı gibi gizli tören­ den birinde İaniculum diye kendi adını taşı­
lerde atılan "İakkhe" çığlıklarından türemiş yan bir şehir kurmuştur. Tiber ırmağına adını
olabilir. Dionysos'la yakından ilişkisi vardır. veren de oğlu Tiber'dir. İuppiter Saturnus'u
Öyle ki İakkhos, Anadolu'dan gelme tanrı Di- kovup da bu tanrı Latium'a sığınınca,, onu kar­
onysos'un Yunanistan'da ve özellikle Eleu- şılayan ve konuklayan İanus'tur (Saturnus).
sis'te yaratılmış bir tıpkısı sayılabilir. Kaynağı İanus'un krallığı İtalya'nın altın çağına rast­
üstüne söylentilerin çeşitliliği bu tanrının ken­ lar. İanus zamanında insanlar hep iyi ve na­
dine özgü bir kişiliği olmadığını gösterir. muslu imiş, tam bir barış ve uyum içinde ya­
Kimi efsanelere göre İakkhos, tanrıça D e - şarlar ve toprak da onlara her şeyi kendiliğin­
meter'in oğlu, ya da kocasıdır. Kimine göre den bagışlarmış. İanus uygarlık yollarının
de Demeter'in değil de, onun kızı Perse- hepsini açmış onlara: Gemiler yapmasını,
phone'nin oğludur. Zeus'la Persephone'nin para basmasını öğretmiş. Şehirler kurdurup
birleşmesinden doğmuştur ve Zagreus'tur, toprağı işlemeyi, yasalar çıkarmayı hep ta-
Zagreus'un başka bir adla anılmasıdır (Zagre- nus'a borçluymuşlar. Saturnus, kendisini ko-
usj. nuklayan İanus'a geçmiş ve geleceği görme
Bambaşka bir efsane onun kaynağını yetisini bağışladığı içindir ki, İanus tanrıyı Ro-
Phrygia'da gösterir: Tanrı Dionysos Phrygia ma'lılar iki çehreli olarak canlandırırlar. Ro-
nympha'sı Aura ile birleşmiş, Aura'nm tanrı­ ma'nın altın paraları üstünde tanrının, biri
dan ikiz çocukları olmuş, biri de İakkhos' sağa, biri sola bakan iki çehreli bir profili gö­
muş, ama Aura günün birinde çıldırmış ve rünürdü. İanus her başlangıcın tanrısı sayılır­
ikizlerinin birini parçalayıp yemiş, o sırada dı, yılın ilk ayına onun adı verilmiş ve İanua-
Zeus'un sevdiği başka bir Nympha İakkhos'u rius denmişti. Kapıları bekleyen tanrı sayılır,
kaçırmış ve Eleusis'teki Bakkha'lara götürüp çünkü kapılar da kendisi gibi iki yana bakar­
bırakmış. Aura da kendini Sangarios (Sakar­ lar.
ya) ırmağına atmış, sonra da bir pınar olarak Roma'nın koruyucu ve kurtarıcısı olarak İa-
gene yeryüzüne çıkmış. Bu motif için bkz. nus üstüne şu efsane de anlatılır: Romulus'un
Agdistis ve Attis efsaneleri. yönetimindeki Roma'lılar şehri kurduktan
sonra Sabin'lerin karılarını kaçırıp kendileri­
İalmenos. Ares'in oğlu. İlyada'da adı geçer ne eş ettikleri zaman, Sabin kralı Titus Tatius
(Askalaphos). bir gece yeni kurulan kente saldırmış, Capito-
lium tepesinin bekçisi Tarpeia da kaleyi Sa-
İambe. Kır tanrısı Pan'la su perisi Ekho'nun
bin'lere teslim etmek üzereymiş ki, İanus tan­
kızı sayılan İambe, Eleusis kralı Keleos'un
rı bir sıcak su kaynağı fışkırtmış, böylece düş­
evinde hizmet ediyormuş ki, kızı Persepho-
manı korkutarak püskürtmüş. Bu mucizeyi
ne'yi aramaya çıkan Demeter oraya uğramış.
anmak için Roma'lılar ondan sonra Forum'
Üzüntüden yüzü gülmeyen tanrıçayı İambe
da yaptıkları İanus tapınağının kapısını savaş
yaptı§ı şakalarla güldürmeyi başarmış. İlkin
sırasında hep açık tutar, tanrının şehri düş­
Yunan taşlamalarının, sonra da tragedya ve
mandan korumasını sağlarmış. İanus kapıları
komedyalarda konuşma vezni olan "iambos"
ancak barış zamanında kapanırmış. İanus ka­
veznine adını veren bu İambe imiş.
pısı imparator Augustus'tan önce ancak bir
İanus. Roma'ya özgü bir tanrı. Efsaneleri kez ( İ . Ö. 237'de), Augustus çağında ise üç
kez kapatılmış.
hep Roma dini ve uygarlığıyla ilişkili olan İa-
tanus su perisi İutuma ile evlenmiş ve on­ dogmadır (Tab. 22). Amcası Pelias'la babası
dan Fons, ya da Fontus adlı pınar tanrı ol­ arasında tahta kimin çıkacağı kavgasında İa-
muş (luturna). son'un İolkos sarayından uzaklaştırıldığı ve
ormanlarda at adam Kheiron tarafından ye­
İapetos. Uranos'la Gaia'nın oğlu Titan İa-
tiştirildiği anlatılır. Yetişkin çağa gelince la-
petos, her biri belalı bir efsanenin kahramanı
son şehre döner. Kılığı Pelias'la arasının açıl­
oğullar meydana getirmiştir (Tab. 3). Hesio-
masına ve sürülmesine yol açar (Pelias). E f -
dos bu Titan'm dölünü şöyle tanımlar (The-
saneye göre Pelias'a bir tanrı sözcüsü tek
og. 507 vd.):
ayakkabılı adamdan korkmasını söylemişmiş,
iapetos aldı Klymene'yi, tanrı Poseidon'a kurban kestiği ve kalabalık
güzel topuklu Okeanos kızını, bir tören kutladığı bir gün lason sırtında bir
girdi gerdeğe ve bir oğlu oldu: pars postu ve her bir elinde bir kargı ile çıka-
Azgın yürekli Atlas tanrı. gelmiş, üstelik Pelion dağının eteklerinde bir
Sonra getirdi dünyaya Menoitios'u,
dereyi geçerken sandallarından birini yitir-
o kendini çok beğenen tanrıyı;
ve kıvrak, cin fikirli Prometheus'u, mişmiş, onu böyle görünce Pelias şaşakal­
sonra da yarım akıllı Epimetheus'u, mış, tanrı sözünü ansımış, üstelik de İason
o ki bela oldu ekmek yiyenlere babasının tahtını isteyince, onu ne pahasına
Zeus'un yoğurduğu bakireyi evine alarak. olursa olsun uzaklaştırmak gerektiği kanımı-
Başka kaynaklara göre İapetos Klymene ile na varmış. Bir anlatıma göre, Pelias İason'a
değil de Asia ile evlenir (Asla). Öbür Titan'Iar tahtı vermem dememiş de yalnız şöyle bir so­
gibi İapetos da Zeus'un eliyle Tartaros'a atı­ ru sormuş: Bir kral kendine kumpas kuran
lıp yeraltına kapatılır. bir uyruğuna ne yapmalı? İason da, onu
uzaklara sürmeli cevabını vermiş de onun
İasion. Zeus'la Elektra'nın oğlu, Harmonia üzerine Pelias İason'a Kolkhis'ten altın postu
ve Dardanos'un kardeşi (Tab. 7). Dardanos gidip almasını buyurmuş. Her neyse, İason
gibi Samothrake'de oturur, bazı kaynaklarda bu serüvene hayır dememiş ve Yunanistan'ın
Giritli olduğu söylenir. Efsanesinin en çarpıcı en seçkin yiğitlerini bir araya getirerek Argo
yanı Demeter'le olan aşkıdır. Tanrıçanın ona gemisini yaptırmış ve ünlü Karadeniz seferi­
gönül verip vermediği konusunda efsaneler­ ne çıkmış. Bu noktadan sonra İason'un kade­
de ayrılık varsa da, Demeter'le birleştiği ve ri Argonaut'ların kaderiyle birleşir (Argona-
aşklarından Plutos'un doğduğunda kaynaklar ut'lar). Yunanistan'a dönüşünde Medeia'nın
birleşir. Odysseia'da Kalypso tanrıçaların büyülerine kurban gider. Karadenizli büyücü­
ölümlülerle olan aşklarından dem vururken den kurtulduktan sonra İason İolkos'a döner,
şöyle der (Od. V, 125 vd.): kendi ya da oğullarından biri bu şehirde kral-
Güzel örgülü Demeter de gönül vermişti l ı ğ ı ele geçirir (Medeia).
İasion 'a
sarmaş dolaş olmuştu ikisi sevgiyle,
yatmışlardı üç kez sürülmüş bir tarlada, İda. (1) Girit kralı Melisseus'un kızı. Rheia
ama Zeus o saat aidiydi bu haberi, yeni doğurduğu Zeus'u Kronos'tan kaçırıp
erkeği tepelediydi göz kamaştırıcı kundakta bebek olarak Girit'e götürünce, İda
yıldırımla. kendi adını taşıyan dağda onu kız kardeşi Ad-
Diodoros'a göre İasion Samothrake adası­ rasteia ile birlikte büyütür, besler (Zeus,
nın gizemlerine ermişti, kardeşi Harmoni- Amaltheia).
a'nın Kadmos'la düğünü sırasında Demeter'e
(2) Korybas'ın kızı, Girit kralı Lykastos'la
rastlamış ve tanrıça ona gönlüyle birlikte buğ­
evlenir ve Minos adlı bir oğlu olur.
day tanelerini de armağan etmiş. Sonra da
İasion Kybele ile sevişmiş ve Korybas diye bir (3) Çanakkale bölgesindeki Kazdağı'nın es­
oğulları olmuş. Korybas Korybant'lara adını ki adı.
vermiş (Korybanl lar).
İdaia. İda'lı anlamına gelen bu ad Troya böl­
tason. Argonautlar seferinin kahramanı İ a - gesindeki İ d a dağı i l e i l i ş k i s i olan i k i efsanelik
son, Kretheus'la Tyro'nun oğlu Aison'dan kadının adıdır:
(1) Skamandros ırmağının tanrısıyla birleşip babası ise, Melampus'un oğlu Abas'tır. Adı
Teuker adlı bir oğul doğuran bir Nympha "gören" anlamına gelen İdmon Argona-
(Teuker). ut'ların yolculuğunu öngörü gücüyle düzenle­
(2) Dardanos'un bir kızı. Trakya kralı Phi- dikten sonra bir anlatıma göre de Mari-
neus'la evlenir. Bir efsaneye göre Phineus'un andyn'ler ülkesindeki duraklarında bir ava ka­
başına bela getiren odur (Phineus). tılarak bir yaban domuzu tarafından öldürül­
müştür (Argonaut'lar).
İdaios. Girit ya da Troas'taki İda dağı ile iliş­
kili birkaç kişinin adi: İdomeneus. Deukalion'un oğlu ve M i -
(1) Priamos'un bir oğlu. nos'un torunu, Troya savaşına katılan Girit
(2) Paris'le Helena'dan dogma bir oğul. kralı. İdomeneus'un Molos diye bir üvey kar­
(3) Priamos'un arabacısı. deşi var, onun oğlu Meriones Troya savaşın­
(4) Dares'in oğlu, Troya'lı savaşçı. da İdomeneus'un hem seyisi, hem de en ya­
(5) Korybant'lardan biri. kın savaş arkadaşıdır.
(6) Dardanos efsanesinin bir anlatımına Homeros'un parlak sıfatlarla nitelendirdiği
göre, Dardanos'un İdaios'la Dimas adlı iki (tanrı gibi, alev gibi saldıran denir İdomene-
oğlu olmuş. İdaios Troya'nın güneyindeki da­ us'a) bu yiğit İlyada'da "saçlarına kır düşmüş"
ğın eteğine yerleşmiş ve tda adını dağa ver­ yaşlıca bir adam olarak gösterilir. Ama kah­
miştir. Troya bölgesine Ana Tanrıça Kybe- ramanlıkları destanda büyük bir yer tutar.
le'nin kültünü getiren de oymuş. Destan bölümleri boyunca İdomeneus en
İdas. Homeros İdas (destanda adı İdes ola­ seçkin Troya yigitleriyle savaşıp, çoğunu alt
rak geçer) üstüne şöyle der ( İ l . I X , 557): eder, Deiphobos'a, Aineias'a, giderek Hek-
tor'a bile karşı çıkar ve çok adam öldürür, öl-
İdes bir zamanlar en güçlüsüydü dünyadaki düremediklerini de yaralar. Bütün bu savaşla­
yiğitlerin,
rında Meriones her zaman yanıbaşındadır ve
ince bilekli gelin Marpessa uğruna o
Phoibos Apollon'a bile kaldırmıştı yayını. onu destekler.

İdas, birçok efsanelerde adı geçen bir kişi­ İlyada'da anlatılan olaylardan sonra, İdo-
dir: Kardeşi Lynkeus'la birlikte Kalydon avı­ meneus'un şehri almak için yapılan tahta at­
na ve Argonaut'lar seferine katılır, Anado­ ta bulunan yiğitlerden biri olduğu ve Akhille-
lu'da Mysia'yı ele geçirecekken Telephos us'un ölü törenlerindeki yumruk yarışında bi­
ona engel olur. Tanrı Apollon ve Dios- rinci geldiği anlatılır.
kur'lara karşı savaşı, efsanesinin en göze çar­ Kaç yoldaşı uarsa savaştan kurtulan
par yanıdır: İdas, Euenos'un kızı Marpessa'ya hepsini Girit'e götürebilmiş İdomeneus,
âşık olur ve onu babasından kaçırır. Evlenir­ deniz yutmamış onların hiçbirini.
ler, ama tanrı Apollon da kadına tutkundur,
Başka efsane yazarları İdomeneus'un dö­
onu İdas'ın elinden almak ister, Apollon'la
nüş serüvenini bambaşka biçimde anlatırlar:
İdas birbirlerine girerler. Zeus çare olarak şu­
Girit'e varmadan donanması büyük bir fırtı­
nu buyurur: Marpessa ikisi arasından seçsin.
naya tutulmuş, İdomeneus da sag salim yur­
Kadın kocasını seçer.
da varırsa ilk karşısına çıkacak olan insanı
İdas bir sürünün paylaşılması konusunda Poseidon'a kurban etmeyi adamış. Karşısına
Dioskur'larla kavgaya tutuşur: İdas bir hileyle i l k çıkan kendi oğlu (ya da kızı) olmuş, İdome-
bütün sürüyü ele geçirdiğinden Kastor'la neus sözünü tutmuş, kanını akıtmış, ama bir
Polydeukes ona ve Lynkeus'a saldırırlar. Çar­ süre sonra Girit adasında çıkan bir salgının
pışma sırasında Kastor öldürülür, Zeus da nedeni bu suçta aranmış ve İdomeneus yur­
Polydeukes'i kurtarmak için araya girmek zo­ dundan sürülmüş. Gitmiş güney İtalya'ya yer­
runda kalıp İdas'ı şimşeğiyle çarpar (Lynke- leşmiş.
us, Marpessa, Dioskur'lar).
İdomeneus üzerine şu masal da anlatılır:
İdmon. Argonaut'lar seferine katılan bilici. Thetis'Ie Medeia bir güzellik yarışmasına gi­
Aslında Apollon tanrının oğlu sayılır, ölümlü rişmişler, İdomeneus'u da yargıç olarak al-
mışlar, Idomeneus ödülü Thetis'e vermiş, mesini ileri sürerler. İkarios'un adı ancak Pe-
Medeia buna çok kızarak bütün Girit'lilerin nelopeia'nın babası olarak geçer (Penelo-
yalancı olduğu söylentisini yaymış. Ayrıca peia).
İdomeneus'la dölüne lanet okuyarak bir daha
İkaros. Girit'li mimar Daidalos'un oğlu ika-
sözlerine güvenilmemesini sağlamış. Bu ma­
ros dünyada ilk uçan adam olarak ün bırak­
sal "Girit'lilerin hepsi yalancıdır" atasözünün
mıştır. Baba-ogul kral Minos'un emriyle
kaynağında olsa gerek.
Labyrinthos'a kapatılınca, Daidalos oradan
İdyia. Okenos kızlarından biri olan Idyia, çıkmak ve kaçıp kurtulmak çarelerini aramış.
Kolkhis kralı Aietes'le evlenip Medeia'yı do­ Uzun uzun çalıştıktan sonra kendisi ve oğlu
ğurmuş. Bazı efsanelerde Aietes'in ikinci ka­ için birer çift kanat yapmış ve onları balmu­
rısı, bazılarında birinci karısı olarak gösterilir muyla omuzlarına yapıştırmış. Uçmadan ön­
(Aietes). ce de İkaros'a ne çok alçaktan uçmasını, ne
de fazla yükselip güneşin ışınlarına yakın gel­
İkadios. Tanrı Apollon'la Lykia adlı mesini salık vermiş. Ne var ki havalandıktan
Nympha'nın oğlu. Anadolu'nun Akdeniz kıyı­ sonra İkaros babasının bu sözünü unutmuş,
larında doğmuş ve doğduğu bölgeye anasının başarısından dolayı gurura kapılmış, ya da
adını vererek Lykia demiş, ayrıca orada Pata- hava sarhoşluğuna tutularak yükseldikçe yük­
ra şehrini kurmuş. Apollon'a adanmış bu şe­ selmiş, güneşin ışınlarına aldırmamış, giderek
hirde yaptırdığı tapmağı bir bilicilik merkezi doğayı yenmek, özgürlüğe kavuşmak sevin­
haline getiren de İkadios'muş. Efsanesi Apol- ciyle Helios'u hor görme suçunu da işlemiş.
lon kültünün Anadolu'lu kaynağını belirtmek Güneş tanrı onun kanatlarını tutan balmumu-
bakımından ilginçtir: İkadios Lykia'da kalma­ nu eritmiş, İkaros da tepetaklak denize düş­
yıp İtalya'ya gidecek olmuş, ama yolda bir f ı r - müş ve boğulmuş. Ege'de Sisam adasının
tınaya tutulan gemisi batmış, kendisini bir yu­ çevresindeki denize İkaros denizi denmiştir
nus balığı kurtarmış da, Parnassos dağının bundan böyle.
eteklerine kadar götürmüş, İkadios orada yu­ İkaros'un eşsiz serüveni her çağda sanatçı­
nus balığını anarak şehre Delphoi (delphis ları esinlemiş, bunların arasında en etkili, il­
yunus demek) adını koymuş (Apollon). ginç eseri yaratan ortaçağ ressamı Brueghel
tkarios. (1) Kral Pandion zamanında Yuna­ olmuştur (Daidalos).
nistan'a üzüm bağını tanıtmış olmakla ün sa­ İksion. İksion cehennemde sonsuzca cezaya
lan Atina'lı kişi, Erigone'nin babası (Erigone). çarpılan büyük suçlulardan biridir. Tesalya'da
(2) Tyndareos'un kardeşi ve özellikle Pene- Lapith'lerin kralı iken, Deioneus'un kızı
lope'nin babası olarak tanınan efsanelik kişi. Dia'ya talip olmuş ve babasına birçok arma­
İkarios, kızı Penelopeia'yı tertiplediği araba ğanlar vermeye ant içmiş, ama evlendikten
yarışında birinci gelene vereceğini söylemiş, sonra sözünü tutmadığı gibi kaynatasını kor
zaferi Odysseus kazanınca ona vermiş. Başka haline gelmiş kömürlerle dolu bir kuyuya atıp
bir anlatıma göre, Odysseus Tyndareos'a H e - öldürmüş. Böylece yemin bozma suçuna bir
lene'nin talipleri arasında seçmek için bir yol de ailesinden bir kişiyi öldürme suçu katılın­
gösterince, Tyndareos ona ödül olarak Pene- ca, kimse İksion'u bu günahlarından arındır­
lopeia'yı verdirmiş İkarios'a. K ı z ı Odysseus'la mak için gereken töreleri yapmaya yanaşma­
evlenince, İkarios çiftin kendisiyle kalmasını mış. Bir gün Zeus ona acımış, tutulduğu çıl­
istemiş, Odysseus da hayır dememek için gınlıktan İksion'u kurtarmış, ne var ki İksion
seçme hakkını Penelopeia'ya vermiş. K ı z d a tanrıya karşı da olağanüstü bir nankörlük
başını örtüp kızarmış, İkarios böylece Ody- göstermiş: Hera'ya vurulup tanrıçayı kirlet­
sseus'la birlikte İthake'ye gitmek istediğini meye uğraşmış, derken Zeus (ya da Hera'nın
anlamış. Odysseia'da taliplerle Telemakhos kendisi) tanrıçaya benzeyen bir görüntü yap­
arasındaki tartışmalarda, talipler Penelopeia' mış, İksion da onu Hera sanarak onunla bir
nın babası Ikarios'un yanına geri gönderilme­ leşmiş. Bu birleşmeden at adam Kentauroi
sini ve Ikarios'un kendine yeni bir damat seç- doğmuş . Bir anlatıma göre bir at adam değil
de, ne kadar at adam varsa hepsi İksion'dan pınağını kurmaktadır ki, gökten düşen Palla-
dogmaymış. Ama Zeus bu korkunç günahı dion yapının açık çatısından içeri girip yerini
cezasız bırakmamış, İksion'u cayır cayır ya­ alır. Daha başka bir efsane de İlos'un bir yan­
nıp alevler saçan bir tekerleğe bağlamış, gın sırasında Palladion'u alıp kurtardığını,
onun sonsuzluğa dek dönüp yanmasını sağla­ ama tanrıçanın yüzünü gördüğü için de kör
mış. Tanrı İksion'a ayrıca ambrosia yani olduğunu anlatır. Athena yakarmalarına yu­
ölümsüzlük şarabı içirdigi içindir ki, İksion'un muşamış da İlos'un gözlerini sonradan açmış.
cezasından ölüm yoluyla kurtulması da ola­ Bir efsaneye göre İlos, oğlu Ganymedes'in
naksızdır. İksion, Theseus'un arkadaşı Peiri- Olympos'a kaçırılmasından sorumlu olan
thoos'un babasıdır. Tantalos'la Pelops'u Anadolu'dan kovmuş
(Tantalos).
İlia. Roma'nın kurucuları Romulus'la Re-
mus'un anaları Rea SiMa'nın başka bir adı İlyada. Homeros'un İlias, ya da İlyada adlı
(Rea). büyük destanı İlyon yani Troya destanı adını
taşıdığı halde, Troya savaşı efsanesinin an­
İlos. Troya kral soyunda bu ada iki kez rast­ cak kısa bir bölümünü yansıtır: Akhilleus'un
lanmaktadır: Birinci İlos, Dardanos'un üç ço­ orduların yöneticisi Agamemnon'a karşı ö f -
cuğundan biridir, ama döl bırakmadan ölür. kesi ve savaştan çekilmesiyle başlar, Akhille-
İkincisi, Tros'la Kallirhoe'nin oğlu, İlyon yani us'un savaşa dönmesi, Hektor'u öldürüp Tro-
Troya şehrinin kurucusu ve Priamos'un dede- ya şehrinin çevresinde sürüklemesi, sonra da
sidir (Tab. 16 ve 17). îlos'un Laomedon adlı ölüsünü babası Priamos'a geri vermesiyle bi­
oğlundan başka Themisthe adında bir de kızı ter. Yirmi dört bölümlü ve 16.000'den fazla
olur, bu kız kendi amca oğlu Kapys'le evlenip dizeli bu destanın bir özetini bölümlere ayıra­
Ankhises'i doğurur, böylece İlos Troya kral rak başlıklarıyla birlikte burada vermeyi fay­
soyunun hem Hektor kolu, hem de Aineias dalı buluyoruz. Destanın 24 bölümü el yaz­
kolunun atasıdır.
malarında Yunan alfabesinin harfleriyle gös­
İlos'un Troya şehrini kurması şöyle anlatı­ terilmiştir, okuyucuların bu saymaya rastla­
lır: Troas bölgesinden olan İlos günün birinde yabilecekleri düşüncesiyle, bölümlerin Y u -
Phrygia'da ora kralının düzenlediği bir yarış­ nanca sayılarını da parantez içinde gösteri­
maya katılır, birinci gelir ve ödül olarak kız ve yoruz:
erkek elli köle ile yurduna döner, ama kral
ona bir de kara benekli bir inek verir ve bilici­ B Ö L Ü M I. ( A ) Sesleniş - Akhilleus 'un Öfkesi.
lerin sözüne uyarak, ineğin ardından gidip Ozan Musa'lara seslenip konusunu belirtir:
duracağı yerde bir şehir kurmasını bildirir. Akhilleus'un öfkesi, bu yüzden Akha'lar ara­
İnek kuzeye doğru yol alır ve Ate tepesi deni­ sında beliren veba salgını.
len bir tepenin üstünde durur. Zeus tarafın­ Akha'ların Troya ovasındaki gemi ordugâ-
dan atılınca Gaflet tanrıçanın düştüğü tepedir hmdaytz. Tanrı ApoUon'un rahibi Khryses
bu (Ate). İlos orada bir şehir kurup ona adını gelir, Agamemnon'un tutsak olarak alıkoydu­
verir. Sonradan Troya adını da alacak olan İ l - ğu kızı Khryseis'i geri ister. Agamemnon kızı
yon Skamandros'la Simoeis ırmaklarının ara­ vermediği için tanrı Apollon Akha ordusuna
sındaki ovada olup, daha önce Dardanos'un veba salar. Dokuz gün, dokuz gece ordu has­
İda dağının eteğinde kurduğu Dardania'dan talıktan kırılır. Bilici Kalkhas kızı geri vermeyi
pek uzak değildir. Bir süre sonra İlos tanrı buyurur. Agamemnon kızı vermeye razı olur,
Zeus'tan girişiminin uğurlu olup olmayacağı­ ama onun yerine Akhilleus'un tutsağı Brise-
nı gösteren bir işmar diler, Zeus da gökten is'i alır, ama Akhilleus da barakasına çekilir:
Palladion'u indirir İlyon üzerine. Palladion, Savaşa artık katılmayacaktır. Anası deniz tan­
tanrıça Pallas Athena'nın, sag elinde kargı, rıçası Thetis'ten öcünü almasını ister. Thetis
sol elinde öreke tutan dev boylu heykelidir. Olympos'a çıkıp Zeus'tan yalvarır: Akhilleus
İlos heykelin düştüğü yere Athena tapınağını savaştan ,uzak durdukça Akha'lar zaferi kaza-
kurar. Başka bir efsaneye göre, İlos şehrin ta- namasınlar. Zeus söz verir, Akha'lardan yana
olan karısı tanrıça Hera ile kavga ederler. B Ö L Ü M VI. ( / .) Hektor'la Andrornakhe'nlıı
Hephaistos tanrı onları yatıştırır. Buluşması.
Hektor şehre gelir, anası Hekabe'ye Athe-
BÖLÜMII. ( B ) Agamemnon'un Düşü. Toplan­ na tapınağına sunular koymasını söyler. Bu
tı. Gemilerin Sayımı. arada Diomedes Lykia'lı Glaukos'la çarpışır­
Zeus Agamemnon'a yalancı bir düş gönde­ ken, aralarında konukluk bağları olduğu anla­
rir: Troya'yı alabileceğini bildirir. Agamem- şılır, savaştan vazgeçip silahlarını değiş tokuş
non Akha'lan toplantıya çağırır, onları dene­ ederler. Bellerophontes efsanesinin anlatıl
mek ister: Herkesin dokuz yıllık savaştan bık­ ması. Hektor batı surlarının önünde karısı
tığını, yurtlarına dönmek istediklerini anlar. Andromakhe ile küçük oğlu Astyanaks'a rast­
Thetis olayı. Ordu savaş düzenine girer. lar. Aralarındaki aile sahnesi.
Ozan bir daha Musa'ya seslenir ve Akha or­
dularının, komutanlarının ve şehirlerinin ad­ B Ö L Ü M VII. (H ) Hektor'la Aias Arasındaki
larını, gemilerinin sayısıyla saymaya koyulur. Çarpışma - Ölülerin Kaldırılması.
Aynı sayım Troya'lılar için de yapılır. Troya Hektor, Akha'ların en seçkin yiğitlerinden
ordusu da safa dizilir. biri Telamonoglu Aias'la teke tek savaşır. Ba­
şa baş gelip ayrılırlar. Ölüleri toplamak için
B Ö L Ü M I I I . (r) Antlar. Surların Üstündeki savaşa ara verilir. Akha'ların ordugâhı bir sur
Sahne - Paris'le Menelaos'un Teke Tek Sa­ ve bir hendekle çevirmeleri. Olympos'ta tan­
vaşı. rılar arasındaki tartışma.
İki ordu karşı karşıyadır: Paris Menelaos'la
teke tek savaşa girişmeyi teklif eder. Savaşı B Ö L Ü M V I I I . (e) Zeus'un 1da Dağından Savası
kazanan, Helena'yı alacaktır. Teklif kabul Yönetmesi.
edilir, Priamos'u çağırmaya giderler. Zeus Troya savaşının yönetimini ele alır,
Sahne değişir: Priamos'la ihtiyarlar heyeti bunun için de gelir, 1 d a dağının doruğun.*
surların üstünde dizilip teke tek savaşı gözet­ yerleşir. Üstünlük Troyalılardadır, Akha'İBl
lerler. Helene gelir, onlara Akha yiğitlerini hendeğe kadar çekilirler.
tanıtır. Teke tek savaş başlar, Menelaos Pa­ B Ö L Ü M K. (\) Akhilleus'a Gönderilen Elçtlm
ris'i alt etmek üzereyken tanrıça Aphrodite - Yiğidin Barakasındakî Tartışma.
araya girip Paris'i kaçırır, Helene'yi de koca­ Akha'lar toplantısında Akhilleus'un savaşa
sının yanına götürür. Helene'nin Aphrodi- dönmesini sağlamak için ona elçiler gönder­
te'ye, sonra da kocasına çıkışması. me kararı verilir. Aias'la Odysseus elçi seçilir­
ler. Akhilleus onları iyi karşılar, ağırlar, ama
B Ö L Ü M IV. (A ) Yeminlerin Bozulması - Aga-
savaşa dönmeme kararını bildirir. Lalası P h o -
memnon'un Orduları Teftişi.
iniks'in bütün yakarmaları boşa gider. Haberi
Olympos'ta: Zeus, Hera ve Athena arasın­
alınca Akha'lar arasındaki üzüntü.
da çatışma. Hera, Lykia'lı Pandaros'un sa­
vaşmama andını bozmasını sağlar. Menela- B Ö L Ü M X . ( K ) Odysseus7a Diomedes'in Keş­
os'un yaralanması. Gene silaha sarılan ordu­ fe Çıkmaları - Dolon.
yu Agamemnon gözden geçirir. Savaş baş­ Gece toplanan kurultay: Akha'ların en yaşlı
lar: Akha yiğitlerinden Antilokhos, Aias ve önderi Nestor Troya'lılar kampına gözcü
Odysseus birçok Troya'lıyı öldürürler. gönderilmesini salık verir. Odysseus'la Dio-
medes görevlendirilirler. Yolda Troya'lıların
B Ö L Ü M V . ( E ) Diomedes'in Kahramanlıkları.
gözcüsü Dolon'a rastlarlar, ağzından birçok
Bütün bölüm Akha yiğidi Diomedes'in kah­
bilgi aldıktan sonra onu öldürüp dönerler.
ramanlıklarına ayrılmıştır: Korkunç bir boğuş­
Trakya'lıların cins atlarını kaçırırlar.
ma başlar, tanrılardan Ares, Athena ve Aph-
rodite de savaşa karışırlar. Aineias'la Diome- B Ö L Ü M X I . (A) Agamemnon'un Kahramanlık­
des arasındaki savaş. Aphrodite'nin araya gi­ ları.
rip yaralanması, Diomedes savaş tanrı Ares'i Destanın yirmi altıncı gününde üçüncü bü
yaralar. yük çatışma. Hektor'la Agamemnon'un kar-
şılaşması, Agamemnon, Diomedes ve daha ama Hektor ölüyü silahlarından soymayı ba­
birçok Akha yiğidinin yaralanması. Akha'lar- şarır. Akhilleus'un ölümsüz atlarının ağlama­
da telaş. Nestor, AkhiUeus'un arkadaşı Pat- sı. Zeus Troya'lılara zaferi müjdeler. Akha'
roklos'a dert yanar. ların bozgunu. Patroklos'un ölüsü alınır ve
kara haber Akhilleus'a götürülür.
B Ö L Ü M X I I . (M ) Duvar Dibindeki Savaş.
Troya'lılar duvara saldırır. Kıyasıya çarpış­ B Ö L Ü M X V I I I . (X ) Akhilleus'a Yeni Silahlar
m a . Lykia'lıların duvarda delik açmaları. Kor­ Yapılması.
kunç boğuşma. Akha'ların gemilere doğru AkhiUeus'un korkunç yası. Deniz tanrıçası
kaçışması. Thetis'i çağırıp yeni silahlar istemesi. T h e -
tis'in demirci tanrı Hephaistos'a başvurması.
B Ö L Ü M X I I I . ( N ) Gemilerin Önündeki Savaş.
Silahlar destanı.
Akha'lardan yana olan tanrı Poseidon sa­
vaşı Semendirek adasından gözler. İ k i Aias'ı B Ö L Ü M XIX. ( T ) Akhilleus'la Agamemnon
Troya saldırısına karşı koymaya kışkırtır. Her Arasındaki Barışma.
iki tarafta da yararlık gösterenler olur, ama Thetis silahlan oğluna götürür. Akha'ların
Troya'lılar gemilere kadar sokulurlar. toplantısında Akhilleus'la Agamemnon barı­
şırlar. Ordular silah kuşanır. Savaş hazırlıkla­
B Ö L Ü M X I V . ( 3 ) Zeus'un Aldatılması...
rı. Akhilleus için kara belirtiler: Hektor'u öl­
Akha'larda şaşkınlık. Hera, Zeus'u baştan
dürdükten sonra kendi ölümü de yakındır.
çıkarmak için bir düzen kurar. Tanrıça Aph-
rodite'den cinsel istek uyandıran memeligini B Ö L Ü M X X . (Y ) Tanrıların Savaşa Karışması.
alır, süslenir püslenir ve 1da dağında Zeus'u Olympos'ta tanrılar toplantısı: Zeus izin ve­
bulup onunla sevişmesini başarır. Tanrı seviş­ rir, her tanrı istediği gibi yardım edebilecek­
meden sonra uykuya dalar, o sırada Posei- tir savaşa. Tanrılar iki cepheye ayrılır: Hera,
don Akha'ların yardımına koşar. Athena, Poseidon, Hermes, Hephaistos A-
B Ö L Ü M X V . ( o ) Duvara İkinci Saldırış. kha'lardan yana, Ares, Apollon, Art emiş, Le-
Zeus uyanır, Hera'ya çıkışır. Poseidon to ve Aphrodite Troya'Mardan yanadır. A-
uzaklaşır, Zeus Apollon tanrıyı Hektor'a gön­ khilleus'un Aineias'la karşılaşması, Aineias'ın
derir. Hektor gene duvara saldırır. Akha'lar savaş meydanından kaçırılması.
gene gemilere kadar gerilerler. Durum Akha'
B Ö L Ü M X X I . (d > ) Irmak Kıyılarında Savaş.
lar için çok kötüdür.
Akhilleus kudurmuş gibidir, önüne gelen
B Ö L Ü M X V I . ( n ) Patroklos Destanı. Troyakyı insafsızca tepeleyip Troya ovasında
Patroklos gelir, Akhilleus'a bu korkunç du­ akan Skamandros ve Simoeis ırmaklarına
rumu bildirir, Akhilleus gitmeyecekse, kendi atar. Kanlarla kızıla boyanan ırmaklar kabar­
savaşa gidip dövüşmeye kararlıdır. Yiğitten dıkça kabarır. İrmak tanrı Skamandros, öfke­
silahlarını ister. Akhilleus arkadaşına silahları­ lenir, yatağından çıkıp Akhilleus'u kovalama­
nı verir. Patroklos," AkhiUeus'un silahlarıyla ya başlar. Derken ateş tanrı Hephaistos ır­
karşılarına dikilince, Troya'lılar önce bozgu­ makların karşısına dikilip alevleriyle onları
na uğrar, sonra Lykia'lı önder Sarpedon Pat- durdurur. Sahne Olympos'a yükselir: Tanrılar
roklos'la dövüşür ve ölür. Baştanrı Zeus'un arasında kavga, dövüş. Akhilleus Troya'lıları
kadere boyun eğerek oğlu Sarpedon'u feda püskürte püskürte Troya'nın surları önüne
etmesi. Sarpedon'un ölüsü çevresinde çarpış­ gelir. Troyalılar surların içine sığınırlar.
m a . Patroklos Hektor'u batı kapılarına kadar
kovalar. Apollon'un kışkırttığı Hektor, Pat- BÖLÜMXXII. (X)Hektor'un Ölümü.
roklos'u vurur. Patroklos'un ölümü. Bir Hektor surların dışında kalır. Priamos'la
Hekabe yalvarırlar içeriye girip korunsun di­
B Ö L Ü M X V I I . (P)Menelaos'un Kahramanlığı. ye, yiğit anasına, babasına aldırmaz. Hek-
Akha yiğitleri Patroklos'un ölüsünü Hek- tor'un iç tartışması. Korkuya kapılması. Tan­
tor'un elinden kurtarmak için dövüşürler, rılar seyircidir. Sonunda Zeus kader tartısını
IINU

kaldırır: Hektor'un ölüm kefesi ağır basar. galarını simgeler. İno'nun iki kişiliği vardır:
Apollon bile onu korumaktan vazgeçer. Tan­ Athamas'ın ikinci karısı ve Phriksos'la Hel-
rıça Athena Troya'lı yiğit Deiphobos'un kılı­ le'nin üvey anası olarak çikin bir rol oynadığı
ğına girip Hektor'u aldatır. Hektor Akhille- halde (Athamas, Argonaut'lar), Ak Tanrıça
us'un karşısına dikilir. Çarpışırlar. Hektor olarak fırtınaya tutulmuş gemicileri korumak­
ölür. Akhilleus ölüsünü yedi kez Troya surla­ ta ve özellikle Odysseus'u kurtarmakta çok
rının çevresinde sürükler. Troya surlarından sevimli bir tanrıça olarak görülür. Poseidon
seyredilen korkunç sahne. Andromakhe'nin korkunç bir fırtına ile Odysseus'un salını pa­
bayılması. ramparça edip kendisini azgın dalgalar içinde
boğmak üzereyken, Leukothea çıkar yiğidin
B Ö L Ü M X X I I I . () Patroklos'un Ölüsüne Dü­ karşısına (Od. V, 3 3 3 vd.):
zenlenen Yarışmalar.
Akhilleus'un ordugâhında Patroklos'a yapı­ Gördü onu güzel topuklu Ino, Kadrnos'un
kızı,
lan ölü törenleri. Akhilleus'un yası. Patrok-
eskiden insan sesli ve Ölümlüydü bu Ak
los'un yakılması. Yarışmalar. Tanrıça,
deniz tanrıları arasında sayılır oldu
B Ö L Ü M XXIV. (.)Priamos'un Hektor'un Ölü­ sonraları.
sünü Geri Alması -Hektor'a Ağıtlar. Gördü neler çektiğini, acıdı Odysseus'a,
Gece. Kral Priamos tanrı Hermes'in kıla­ bir martı oldu, pır etti, çıkıverdi sudan,
vuzluğunda Hektor'un ölüsünü geri almak geldi, oturdu salın üstüne, seslendi, dedi ki:
için Akhilleus'un barakasına gelir. Priamos'la "Şu Poseidon, yeri sarsan, ne ister senden
Akhilleus arasındaki konuşma. Akhilleus yu­ zavallıcık,
ne diye bunca belayı salar senin başına?
muşar: Hektor'un ölüsünü babasına geri ve­
Taş çatlasa yok edemez o seni.
rir. Priamos ölüyle Troya'ya döner. Hektor'a Sen gel, yap ben ne dersem,
ağıtlar yakılır. Dokuz gün Hektor'un ateş yı­ hiç benzemezsin akılsız bir adama:
ğını için odun taşınır. Onuncu gün yapılan Hadi çıkar rubalarını sırtından,
cenaze töreniyle İlyada kapanır. yeller götürsün salını bırak,
ulaşmaya bak Phaiak'ların toprağına
İnakhos. Argos bölgesindeki ırmağın tanrı­ olanca gücünle yüze yüze,
sı. Okeanos'la Tethys'in oğlu sayılır. B i r e f s a - orada kurtulmaktır kaderin senin.
neye göre İnakhos, Argos'a insanların yerleş­ Al şu tanrısal yaşmağı vereyim sana,
mesinden önce yaşamış, ya da tufandan arta­ göğsünün altına dola onu,
ne acı var artık, korkma, ne ölüm.
kalan insanları toplayıp ırmağın kıyılarına
Ama değdiği zaman karaya ellerin,
yerleştirmiş. Hera ile Poseidon Argos'ta han­ onu çöz, at şarap rengi denize, uzağa,
gi tanrının egemen olacağı tartışmasında atar atmaz da dön gerisin geri".
İnakhos'u hakem almışlar, fnakhos da H e -
ra'yı seçince, Poseidon öfkelenip ırmağın ya­ Odysseus tanrıçanın dediğini yapar ve kur­
tağını kurutmuş, ancak yağmurlar mevsimin­ tulur.
de suyu olacağına karar vermiş. İno'nun deniz tanrıçasına dönüşmesi üstü­
ne de şu efsane anlatılır-. Semele tanrı Diony-
İnakhos en geçerli efsanelere göre İo'nun
sos'u doğurup öldükten sonra İ n o , kocası
babasıdır. İo'nun Zeus tarafından sevilmesi
Athamas'ı çocuğu almaya ve kendi çocukları
ve kaçırılması ona dert olmuş, kızını reddet­
Melikertes ve Learkhos'la büyütmeye kandı­
mek ya da tanrının peşine takılmak gibi aşırı
davranışlarda bulunduğu için, onu yıldırım rır. Ne var ki kıskançlıktan gözü kararan tan­
çarpmış, böylece Zeus İnakhos ırmağını su­ rıça Hera Zeus'un oğlunu barındırdıkları için
yundan yoksun etmiştir (to). İno ile Athamas'a fena kızar ve ikisini de çıl­
dırtır. İno oğlu Melikertes'i bir kaynar su ka­
İno. Kadmos'la Harmonia'nın kızı, Semele zanma atıp boğar, Athamas da Learkhos'u
ile Agaue'nin kız kardeşi (Tab. 18). Bir deniz bir geyik sanarak kargısıyla vurur. Yaptığını
tanrıçasına dönüştüğü zaman adı Leukothea, anladığı zaman İno Melikertes'in ölüsüyle bir­
yani Ak Tanrıça olur ve denizin köpüklü i l , i l likli' denize atlar, ama deniz tanrıları ona acır
ve kendisini bir denizkızına, oğlunu da Palai- bir boğa biçiminde tapınılan Apis tanrının
mon adıyla küçük bir tanrıya dönüştürürler. adı Yunanca Epaphos'tur der ( I I , 153), böy­
Sisyphos'un düzenlediği İsthmos yarışmaları lece İo'nun da, oğlu Epaphos'un da Mısır'lı
bu tanrı şerefine yapılırmış (Palaimos, Meli- tanrıların Yunan karşılıkları olduğunu kabul
kertes). eder.
Roma'da Leukothea, tapınağı limana yakın Yunan kaynaklarında İo efsanesi şöyle an­
bulunan Mater Matuta ile, Palaimon da Por- latılır: İ o , Argos kralı İnakhos'un kızıdır (Tab.
tunus, limanlar tanrısıyla bir tutulmuştur. 10), babası İnakhos sonradan adını alan ır­
mağın tanrısı ve Okeanos'un oğlu sayılır;
İ o . Io efsanesiyle Yunanistan yarımadası A k - kendisi de Argos şehrinin Hera tapınağında
deniz uygarlığının birçok dinsel görüşlerini ve rahibedir. Günün birinde Zeus İo'yu görür,
onlardan dogma efsaneleri kendine mal et­ kızın güzelliğine vurulup ona yanaşır. Hera
m e , asıl kaynaklan Anadolu, Fenike ya da bunu öğrenince büyük bir kıskançlığa kapılır,
Mısır'da bulunan bu olguları kendi toprakla­ baştanrı da sevgilisini karısının öfkesinden
rında merkezleme çabasının tipik bir örneğini korumak için onu beyaz bir inek haline dö­
vermektedir. Bu gerçeği ilkçağın ilk tarihçisi nüştürür ve bu hayvanla hiçbir ilişkide bulun­
Herodot da sezinlemiş olacak ki, Akdeniz'in madığına Hera'ya yemin eder. Tanıca ineğin
doğusuyla batısı arasındaki çatışmayı ele aldı­ kendisine verilmesini şart koşar, İo'yu alıp
ğı büyük eserine İo efsanesiyle, bu konu bir başına bin gözlü dev Argos'u bekçi olarak di­
masal değil de, tarihsel bir olaymış gibi başla­ ker. Zeus bu kez de Hermes'i gönderir, Ar-
maktadır. İnek biçimine girip, karnında Hel- gos'u büyüleyerek öldürmesini sağlar. Ama
len'lerin baştanrısı Zeus'un tohumunu taşıya­ Hera bir atsinegi musallat eder ineğe, İo deli
rak kıtadan kıtaya atlayan, geçtiği yerlere adı­ gibi kıtadan kıtaya koşar, atsineginden kurtu­
nı veren İo (İstanbul Boğazının adı Bosporos, lamaz bir türlü. Bir denize, bir de boğaza adı­
İnek Geçididir) ve onun serüvenleri, onun dö- nı verdikten sonra, Kafkas dağlarında bir ka­
lüyle ilgili olarak sürdürülüp anlatılan efsane­ yaya mıhlanmış olan Prometheus'un önün­
lerin hepsi böyle bir amaç güdülerek kurul­ den geçer. Aiskhylos "Zincire Vurulmuş P r o -
muşa benzer. metheus" targedyasında bu buluşmayı sahne­
Herodot Perslerle Yunanlılar, yani Asya ile ye koyar: Orada İo başına gelenleri şöyle an­
Avrupa arasındaki savaşa hep kız kaçırma latır (Prom. 640 vd.):
olaylarının sebep olduğunu, bunun İo'nun ka­
çırılmasıyla başladığını yazar ( I , 1 - 5 ) : Argos İstiyorsunuz madem, hayır diyemem:
kralı İnakhos'un kızı İo deniz kıyısında oynar­ Açıkça anlatayım her şeyi size,
ken Fenike'li gemiciler tarafından kaçırılıp Ama doğrusu anlatmaya utanıyorum da
Mısır'a götürülmüş. Buna misilleme olarak da tanrısal bir kasırganın nasıl
Yunanlılar Fenike'de T y r kralı Agenor'un ( k i allak bullak edip ben zavallıyı,
Agenor İo'nun torunudur) kızı Europe'yi ka­ varlığıma yeni bir biçim verdiğimi
Geceler gecesi yapayalnızken odamda
çırırlar, bununla da kalmazlar, Argonaut'lar
şöyle sözler duyuyordum düşlerimde:
seferini düzenleyip Kolkhis'li Medeia'yı kaçı­
"Ey mutlu genç kız, niçin yalnızsın
rırlar, bunun karşılığı da Paris'in Helena'yı erkeklerin en y ü c e s i özlerken seni?
kaçırması ve onun sonucunda Asya ile Avru­ Zeus yanıp tutuşuyor senin için,
pa'yı ilk büyük çatışmada karşı karşıya geti­ Aphrodite'nin gerdeğine girmek istiyor
ren Troya savaşıdır. Herodot bu yorumu seninle.
Pers bilginlerinden aldığını söyler, ne tuhaftır Zeus'un isteğine karşı koma sakın,
ki sözünü ettiği kişi ve olayların efsanelik ol­ kalk, gitLerna'nın yeşil çayırlarına,
duğunu, gerçek olsalar da Mısır, Fenike, Ka­ babanın koyun, sığır otlaklarına,
radeniz ve Ege kıyıları arasında böyle önem­ git ki Zeus görsün orada seni,
siz olaylarla nasıl bir ilişki kurulabileceğini doysun seni görmeye Zeus'un gözü".
Ah! Hep böylesi düşler gördüm geceleri,
açıklamaz, bu tutarsızlık üstünde hiç durmaz.
ve bir gün canımı dişime alıp
Yalnız daha ileride Mısır'dan söz ederken,
söyledim babama ne düşler gördüğümü.
O zaman babam Pytho'ya, Dodona'ya Tiryns'te kral olur. Karısı Anteia Bellero-
adam üstüne adam yolladı öğrenmek için p h o n t e s ' e iftira e d i n c e , Proitos yiğidi H o m e -
tanrılar ne istiyor, ne istemiyor diye. r o s ' u n dediği gibi " ö l ü m işaretleriyle" (İl. VI,
Ama gönderdiği adamlar dönünce
169) İobates'e gönderir, o da yiğidin canına
karışık, karmakarışık sözler ediyorlardı.
kıymak için o n a Khimaira'yı öldürmesini bu­
Sonunda günün birinde
anlaşılır bir söz geldi tnakhos'a, yurur (Bellerophontes). Yiğit İobates'in o n a
bu söz açıkça diyordu ki babama: yüklediği b ü t ü n işleri başardıktan s o n r a , kra­
At kızını evinden, yurdundan dışarı, lın kızıyla evlenir ve İobates ö l ü n c e Lykia kra­
gitsin, tanrılara bir kurbanlık gibi, lı olur.
dolaşıp dursun dünyanın dört bir yanma,
yoksa Zeus yıldırımlarıyla İokaste. Tragedya yazarlarınca Oidipus'un
çarpıp yok edecek senin soyunu. h e m anası, h e m karısı olan kadının a d ı . D e s ­
Apollon'dan gelen bu sözleri düyunca t a n d a adı Epikaste olarak geçer. İokaste,
babam, Thebai'li M e n o i k o s ' u n kızı ve K r e o n ' u n kız
kovdu beni, attı evinden dışarı kardeşidir. T h e b a i kralı Laios'la evlenir ve
Kendi için de, benim için de kötü bir şeydi
Oidipus'u d o ğ u r u r . Laios'un öldürülmesin­
bu,
den sonra oğlu olduğunu bilmediği Oidipus
ama ne yapsın, Zeus'tu onu zorlayan.
Biranda değişiverdi içim, dışım, T h e b a i t a h t ı n a çıkınca, İokaste o n u n l a evle­
birden şu boynuzlar çıktı başımdan. nir ve ikisi erkek, ikisi kız dört çocukları olur
Kerkhne'nin, Lerna'nın tatlı sularına (Tab. 19). İokaste işlediği dogadışı suçu öğre­
doğru. n i n c e kendini asar (Laios, Oidipus).
Argos adında birini taktılar peşime.
Bu, Toprağın oğlu asık suratlı çoban İ o l a o s . Herakles'in üvey kardeşi olan İphik-
adım adım izliyordu beni, les'in oğlu. İolaos amcası Herakles'in yanıba-
sayısız gözlerini dikerek üstüme. şında yiğidin b ü t ü n işlerine katılmış ve ona
Beklenmedik biranda can verdi bu çoban, yardım etmiştir. Herakles öldükten sonra
bense hep o belalı iğnenin zoruyla oğullarının çabasını desteklemiş, efsaneye
Bu topraktan o toprağa koştum durdum.
göre de Yunanistan'dan ayrılıp Sardinya ada­
sına yerleşmiş, orada birçok şehirler kurmuş­
İ o ' n u n kişiliğine ve efsanesine d a h a bir kut­
t u r . Herakles kültünü Sardinya'ya sokmuş,
sallık veren bu öyküden sonra P r o m e t h e u s
kendisi de Eurystheus'u cezalandırdığı için,
İo'ya kaderin kendisine neler hazırladığını bil­
Zeus'un sevgisini kazanmış, Zeus o n u öldük­
dirir: Mısır'a varacak, orada gene insan biçi­
t e n sonra tanrılar arasına alıp, H e b e eliyle
m i n e girecek ve Z e u s ' u n oğlu E p a p h o s ' u d o ­
gençleştirmiştir.
ğuracaktır (Epaphos). Akdenizin güney ve
doğu kıyılarına yayılan iki dallı bir kral soyu­ İole. Oikhalia kralı Eurytos'un kızı, H e r a k -
n u n atası olacaktır, dölleri soylarının kaynağı les'in ö l ü m ü n e sebep olan kadın (Eurytos,
olan Yunanistan'a döneceklerdir (Aigyptos, Herakles). Eurytos kızını ok a t m a d a birinci
Danaos). Bir efsaneye göre, İ o ' n u n başına gelecek olana vereceğini söylemiş, yarışmayı
bir dert d a h a gelir: Kuret'ler E p a p h o s ' u kaçı­ Herakles kazanınca, lole'yi yiğide vermek is­
rırlar, a m a H e r a ' n ı n bu düzeni de boşa çıka­ tememiştir: Herakles'in çılgınlığa kapılıp İole'
rıldıktan s o n r a İo Mısır'a d ö n e r ve o r a d a bir den doğacak çocukları ö l d ü r m e s i n d e n korku­
t a n r ı ç a gibi t a p ı m görür, t o ' n u n Mısır tanrıça­ yordu. Yiğit de İole'yi elde e t m e k için O i -
sı îsis'e benzetilmiş efsanelik bir kişi olduğu khalia şehrini almak ve kızı kaçırmak z o r u n ­
besbellidir (îsis). da kalır. İole ile evlenmek hazırlıklarına giri­
şir, o sırada D e i a n e i r a ' d a n yeni bir gömlek is­
İ o b a t e s . Lykia kralı, Akrisios ve Bellero- t e r . Büyülü gömlek bedenini yakar ve yiğit
p h o n t e s efsanelerinde rol o y n a r : Proitos ikiz kendi yaptırdığı o d u n yığınına çıkıp ö l ü n c e lo-
kardeşi tarafından Argos'tan sürülünce, Lyki- le'yi oğlu Hyllos'a verir (Deianeira, Hyllos).
a'da İobates'in yanına sığınır ve bir süre son­
ra kralın kızı Anteia (ya da S t h e n e b o i a ) ile ev­ ton. İon, Ege kıyılarına yerleşmiş, iaones
lenir. Sonra da İobates'in yardımıyla d ö n e r adıyla anılan boylara Yunanistan'dan gelme
bir kurucu ata bulmak amacıyla, efsanesi Ati­ lon'un oğlu olarak gösterilir. Tanrı Kreusa'yı
na'da uydurulduğu besbelli olan bir kişidir. Atina akropolünün bir mağarasında gebe bı­
Soy ağacından görüldüğü gibi (Tab. 20), Hel- rakır, kadın İon'u doğurduktan sonra bebeği
len'lerin büyük atası olarak gösterilen Hel- bir sepet içine koyup kayalık bir yere bırakır,
len'in üç oğlu vardır: Ksuthos, Doros ve Aio- Apollon onu tanrı Hermes'e verip Delpho-
los. Doros'la Aiolos, Dor ve Aiol soylarının i'ye gönderir. Orada tapınak rahibesi çocuğu
doğrudan doğruya isim babaları, Ksuthos ise büyütür. Ksuthos'la Kreusa evlendikten son­
oğlu İon aracılığıyla İon'lar, ya da İonyalılar ra bir türlü çocukları olmaz, Apollon tapma­
denilen soya ata olmuştur. Bu süreç üstüne ğına başvurup bunun nedenini sorarlar, o sı­
efsane yazarlarından hemen de hiçbir bilgi rada Kreusa İon'u görür, önce tanımak iste­
edinilmez, tarihçilerse çeşitli amaçlarla çeşitli mez, sonra kabul eder, tanrı buyruğuna uya­
biçimlerde anlatırlar İon efsanesini. Herodo- rak genci alırlar, kendi oğulları olarak büyü­
tos şöyle der (Tar. V I I , 94): "İonyalılar Pelo- türler, Atina krallığına getirirler. Bu oyun Eu-
ponez'de bugünkü Akhaia'da oturdukları sü­ ripides'in mutlu bir sonuca bağlanan traged­
rece, yani Danaos'la Ksuthos Peloponez'e yalarından biridir ve böyle olduğu için de pek
gelmeden önce, Hellen'lerin söylediğine gö­ tragedya sayılmaz. Bunun da amacı İon-
re Pelasgoi Aigialees adını taşırlardı, Ksuthos
ya'lıların kaynağını Atina'ya, üstelik burada
oğlu İon'dan sonra da onlara İones dendi".
tanrı Apollon'a bağlamaktır.
Efsane şöyledir: Ksuthos'u iki kardeşi D o -
ros'la Aiolos Tesalya'dan kovarlar, o da Atti- İphianassa. Homeros destanlarında Aga-
ka'da Atina iline yerleşir, orada Atina kralı memnon'un kızı İphigeneia'ya verilen ad (1-
Erekhtheus'un kızı Kreusa ile evlenir (Erekh- phigeneia).
teus), kral ölünce Attika'dan sürülür ve Pele-
ponez'in kuzey kıyısına, sonradan Akhaia de­ İphigeneia. Agamemnon'la Klytaimest-
nilecek bölgeye yerleşir; o zamanlan bu böl­ ra'nın kızı, Elektra, Orestes ve Khrysothe-
gede Aigialeos'un Pelasg soyları otururlardı. mis'in kardeşi (Tab. 15). Homeros destanla­
Ksuthos ölür, iki oğlundan biri Akhâios Te- rında fphigeneia'dan pek söz edilmez, adı
salya'ya döner, öteki İon Aigialeas ülkesine İphianassa olarak birkaç kez geçer, efsanesi
saldırmaya hazırlanır ki, kral Selinos kızı H e - Troya savaşıyla doğrudan doğruya ilgili oldu­
like'yi ona verip kendisine halef seçer. Seli- ğu halde, Homeros ne Aulis'teki, ne Tau-
nos ölünce, İon Helike adlı bir kent kurar ve ris'teki serüvenine dokunur. Bunun tam tersi­
halkına İones adını verir. O sırada Atina'lılar ne tragedya yazarları ve özellikle Euripides,
Eleusis'e karşı savaşta kendilerine yardım et­
("İphigeneia Aulis'te" ve "İphigeneia Tau-
mesi için İon'u çağrırlar ve İon Attika'da
ris'te" adlı iki tragedyası vardır) İphigeneia ti­
ölür. Soyu bir süre Aigialeos bölgesinde kal­
pine büyük bir ün kazandırmış ve Troya sava­
dıktan sonra, Tesalya'dan gelen Akhaios'un
şıyla doğrudan doğruya ilişkili tek kişi olarak
saldırısına uğrar. Akhaios bölgeyi alır, Akhai-
İphigeneia batı yazınını da etkilemiş, Racine
a adını verir. Pausanias'ın anlattığı bu efsane
ve Goethe'ye konu olmuştur. Bizim burada
belli ki Akhaia bölgesinin, İones ve Akhaioi
anlatacağımız efsanesi doğrudan Euripides'in
adlarını taşıyan boyların kaynağını açıklamak
iki tragedyasının özeti olacaktır.
amacıyla kurulmuştur. Strabon'un anlatımı
ise başkadır: Ksuthos Erekhteus'un kızıyla ev­ Akha ordusunun Troya'ya varmak için on
lendikten sonra Attika'da dört kentler antlaş­ yıllık bir zaman yitirdiği anlatılır. Bunun bir
masını kurar (Tetrapolis), oğullarından Akhai- süresi savaşa katılacak çeşitli filoların Aulis'te
os Peloponez'de Akhaia bölgesini kurar, toplanmasıyla geçmiştir. Aulis Euboia yarım­
öbür oğlu İon da Attika'ya kral seçilir, bölge­ adasının karşısında bir limandır. Akha'Iar
yi siyasal ve sosyal alanda düzene koyar ve orada toplandıktan sonra gemilerin yola çık­
soyunun denizaşırı göçlere katılmasını sağlar. ması için uygun bir rüzgâr esmesini beklemiş­
Tragedya şairlerinden Euripides'in "İon" lerdir. Ne var ki ortalık sütliman, en ufak bir
adlı oyununda İon Ksuthos'un değil, Apol- hava estiği yok. Bunun nedeni ordunun bilici­
si Kalkhas'a sorulunca, verdiği cevap Aga-
memnon'u çileden çıkarır: Artemis tanrıça İphikles. iphikles Amphitryon'la Alkme
krallar kralı Agamemnon'a karşı kin ve öfke ne'nin oğlu, Herakles'in ikiz kardeşidir. Ama
beslemektedir, avlanırken kendisine adanmış Herakles tanrı Zeus'un tohumundan, İphikles
kutsal bir geyiği öldürdü diye, bu yüzden de de Amphitryon'un tohumundan meydana
yellerin esmesini önlemektedir. Tanrıça an­ gelmiştir (Tab. 13). İki kardeş arasındaki fark
cak Agamemnon kızı İphigeneia'yı kendisine hemen beşikte yattıkları ilk günlerinden bel­
kurban verirse, öfkesinden vazgeçecek ve f i - li olur: Hera'nın gönderdiği yılanı görünce,
lonun yola çıkmasını sağlayacaktır. Bu haber İphikles çığlığı basar, hayatta kalmayı Herak-
Agamemnon'un tepesine balyoz gibi iner. les'e borçludur. İphikles, yiğidin bazı işlerine
Önce böyle bir işe hiç yanaşmaz, ama önder­ katılır. Onunla Orkhomenos'a karşı savaşır
lerin ve özellikle Menelaos'la Odysseus'un ıs­ ve kral Kreon ödül olarak her iki kardeşe kız­
rarları üzerine umumun çıkarını kendi çıka­ larından birini verir. Ama Herakles ansızın
rından üstün tutmaya yana yakıla karar verir. çılgınlığa kapılınca İphikles'in iki oğlunu ve
Kralın ailesi Mykene'de kalmıştır, Agamem- kendi çocuklarını da öldürür (Herakles).
n o n karısı Klytaimestra'ya haber gönderir,
İphigeneia'yı alıp gelmesini buyurur, güya kı­ İphiklos. Teselya kralı Phylakos'un oğlu.
zı Akhilleus'a nişanlayacaktır. Klytaimestra Başına tuhaf bir serüven geldiği anlatılır:
sevine sevine gelir, kızını bekleyen kaderi ve Genç yaşta iktidarsızlığa uğramış, babası, ak­
Aulis'e aldatılarak getirildiğini anlayınca, kö- rabaları olan bilici Melampus'a nedenini sor­
pürür, Agamemnon'a karşı dinmez bir hınç muş, Melampus da İphiklos'u iyi etmek için
yerleşir yüreğinde. Kraliçe bunu hiç unutma­ bir meşe ağacının kabuğu altında saklanan
yacak ve kocasını Aigisthos'la aldatmasına bir bıçağı bulmak gerektiğini bildirmiş. Öyle
da, Troya dönüşü Agamemnon'u öldürmesi­ olmuş, bıçağın pasından yapılan iksirle İphik-
ne de bu kin sebep olacaktır. İphigeneia kur­ los iyileşmiş ve Podarkes adında bir oğlu ol­
ban edilmek üzere sunağa çıkar, bıçak tam muş.
boğazına saplanacağı anda, söylentiye göre,
tphiklos'un, Odysseia'da (Od. XI, 290,
Artemis kıza acır ve onu havalara kaldırıp,
296) zengin bir sürünün sahibi ve Neleus'la
kurban bıçağının altına bir geyik koyar. B u -
Pero efsaneleriyle ilgili olarak adı geçer (Ne-
nun üzerine rüzgârlar hemen esmeye başlar,
leus, Pero).
filo Troya'ya gitmek üzere yola çıkar. İphi-
geneia'nm Aulis'teki serüveni de burada bi­ İphimedeia. Bkz. Aloeusoğulları.
ter.
İphis. (1) Erkek adı olarak: Thebai'ye karşı
Tauris, yani bugünkü Kırım yarımadasında
Yediler seferine katılan bir yiğit ve Kıbrıs'lı
İphigeneia Tauris'li Artemis tapınağında rahi­
bedir. Yıllardan beri yerine getirdiği ödev, ta­ Anakserete efsanesinde adı geçen bir kişi
pınakta bir çeşit kurban kesmektir: Gemileri (Anakserete).
batıp Kırım'a çıkan yabancıları hep İphigene- ( 2 ) K ı z adı olarak: Girit'li bir masal kahra­
ia kurban eder Artemis'e. Günün birinde ta­ manıdır: İphis'in babası ille de bir erkek ço­
pmağa iki yabancı gelir, bunlar İphigenei- cuk istiyormuş, karısına kız doğurursa kendi­
a'nın kardeşi Orestes'le arkadaşı Pylades'tir, sine göstermemesini, hemen dağa bırakması­
amaçları Tauris'teki Artemis heykelini alıp nı buyurmuş. Kadın da kız doğurduğu halde,
Yunanistan'a getirmektir, bu görevi onlara çocuğunu erkek olarak tanıtmış kocasına,
Delphoi'deki Apollon kâhini vermiştir. İphi- hem erkek, hem de kız adı olan İphis adını
geneia yabancıları tanır ve onları kurban et­ koymuş. İphis böylece büyüyüp güzel bir deli­
mek şöyle dursun,.onlarla birlik olur, heykeli kanlı olmuş, günün birinde bir kız ona tutul­
Bİarak Yunanistan'a kaçarlar. Orestes kız kar- muş, iki genci nişanlamışlar. İphis'in anası ne
ılı-sini arkadaşı Pylades'e verir. İphigeneia, yapacağını şaşırmış ve tanrıça İsis'e yalvarıp
k ı z kardeşi Elektra'nın tam karşıtı sessiz, yu- yardım dilemiş. Tanrıça da İphis'e acımış,
mıis.ık, saf ve sevimli bir genç kız tipidir
unu bir erkek yapmış, böylece evlenmesini
(Agamennon, Klytaimestra).
sağlamış (Galateia).
İphitos. (1) Phokis bölgesinden gelen as­ (Oslris). Bu efsane ile Yunan mythos'unda
kerlerin başında Troya savaşma katılan yiğit. mevsimleri simgeleyen Adonis-Attis, ya da
İphitos Argonaut'lar seferine de çıkmış. Demeter-Kore efsaneleri arasında benzerlik
olduğu gibi, başında ay taşıyan bir inek biçi­
(2) Oikhalia kralı Eurytos'un oğlu, İole'nin
minde imgelenen İsis'le İo arasında da bir iliş­
kardeşi. Herakles efsanesinde rol oynar. Ba­
ki kurulmuş, böylece zamanla İsis Yunan-
bası Eurytos gibi İphitos da usta bir okçudur.
Roma pantheon'unda çok önemli bir yer al­
Odysseia destanına göre, Odysseus'la iphitos
mıştır. Yunanistan'ın İskender'den sonra,
konukluk ve dostluk bağlarıyla birbirine bağlı­
Roma'nın da Augustus zamanında Mısır'a
dır, Penelope'nin taliplerini öldürmeye yara­
açılması, puta taparlıgm son demlerinde tek
yacak kocaman yayı Odysseus'a iphitos ver­
tanrıya ve özellikle tek bir ana ve bereket tan­
miştir (Od. XXI, 13 vd.).
rıçasına mistik bir eğilimin baş göstermesiyle
İris. Thaumas'la Elektra'nın kızı, H a r p - İsis, tıpkı Ana Tanrıça tipini simgeleyen Ar-
ya'ların kız kardeşi. İris baba tarafından P o n - temis-Hekate ya da Kybele gibi, toprak, t o p ­
tos'a, ana tarafından da Okeanos'a bağlıdır rak ürünleri, deniz ve yeraltı ülkesine ege­
(Tab. 6). Gökkuşağını simgeler, gökkuşağı da men olup yaşamla ölümü elinde tutan, ayrıca
denizden çıkarak gökle yeryüzü arasındaki büyü yoluyla doğa güçlerini yöneten bir tan­
ilişkiyi kurar göründüğü için, Olympos tanrı­ rıça oluvermiştir. İsis'e özellikle Anadolu'da
ları İris'i de Hermes gibi ulak ve özellikle in­ tapınıldı^ Efes ve Bergama'da adını taşıyan
sanlara haber salmak için kullanırlar. Kanatlı­ tapınakların kalıntılarından da anlaşılmakta­
dır, güneşte gökkuşağının renklerini yansıtan dır.
ince bir tülle örtülüdür. İris, tanrı Zeus ve
özellikle Hera'nın hizmetindedir. "Ayağı İsmene. Oidipus'la îokaste'nin kızı, Antigo-
tez", "yel gibi uçan" diye vasıflandırılan İris n e , Eteokles ve Polyneikes'in kardeşi. İsme-
Homeros destanlarında önemli bir rol oynar. n e , Antigone'nin tam karşıtı, ölçülü, haddini
Kendisine verilen buyruğu harfi harfine tek­ bilir, çekingen bir genç kızdır. Sophokles'in
rar etmek İris'in özelliklerlndendir. "Antigone" adlı tragedyasında Antigone ile
İsmene arasındaki diyalogda, İsmene şöyle
İros. İros Odysseia'da sözü geçen İthakeli
konuşur:
bir dilencidir. Odysseus dilenci kılığında İtha-
ke'ye gelip taliplerin şölenine karışınca, eğ­ "Ah kardeşim, düşün bir kere, zalim talih
lence ve maskaralığa düşkün talipleri iki di­ babamızı nasıl zillet içinde elimizden aldı, na­
lenciyi birbirleriyle dövüştürmeye girişirler. sıl kendi ayıplarını kendi ortaya dökerek ken­
Odysseus soyunup iri bacakları, geniş omuz­ di elleriyle kendi gözlerini çıkardı; anası ve
karısı - ikisi de aynı şahıstı - kendini asarak
ları ve güçlü kollan ortaya çıkınca, İros'u bir
günahkâr hayatına nasıl bir son verdi ve kar­
titremedir alır, kaçmaya çalışır, ama talipler deşlerimizin ikisi de, aynı günde, birbirlerinin
yakasını bırakmaz, Odysseus da bir yumru- eliyle nasıl yürekler acısı bir ölüme kavuştu­
guyla kemiklerini kırıp onu dışarıya sürükler lar. Şimdi biz ikimiz kaldık. Bak, eğer kanuna
atar. Talipler arasında da bir kahkahadır ko­ aykırı hareket edip hükümdarın hükmüne ve
par (Od. X V I I I , 1-107). kudretine karşı gelirsek ne korkunç bir ölüm­
le öleceğiz. Hayır, bize yakışan, kadın olduğu­
İsis. Aslında bir Mısır tanrıçası olan İsis, muz ve erkeklere karşı mücadele için yaratıl­
İsa'dan sonraki yüzyıllarda Yunan-Roma madığımızı düşünmektir. Hem sonra böyle
dünyasına girmiş ve kişiliğinde birçok dişi bir hükümdarın tebaası olduğumuz için bun­
tanrıları toplayarak bir süre tek tanrıça olarak lara, hatta daha beterlerine tahammül etme­
miz lâzımdır. Bunun için, toprak altında ya­
tapım görmüştür.
tanlara yalvaracağım ve zor karşısında böyle
Mısır efsanesine göre İsis kral tanrı Osi- yaptığım için beni affetmelerini dileyerek, ba-
ris'in kız kardeşi ve karısı, güneş t a n n H o - şımızdakitere boyun eğeceğim. Çünkü yapa­
rus'un anasıdır. Karanlıklar tanrısı Set (Yun. mayacağın işlere kalkışmak akıl kârı değil­
Typhon) Osiris'i öldürünce İsis kocasını ara­ dir... Devlete karşı koymak elimden gelmez."
maya çıkar, bulur ve oğluna öcünü aldırtır (Antigone).
Italos. İtalya'ya adını veren kurucu kahra­ tepelerinde tapınağı olmuştur, İono'nun daha
man. Italos'un asıl kaynağı üstüne mythos başka tapınakları da vardır: En önemlisi, Ro­
yazarları arasında ayrılık vardır, Sicilya'dan, ma kalesinde İuno Moneta'ya ayrılmış olamy
Yunanistan'ın batısındaki adalardan, daha di (Moneta uyaran, hatırlatan demektir). I. O.
başta yarlerden geldiği ileri sürülür. Çok iyi, 390 yılında Roma bir gece Galya'lıların saldı
hak ve barışsever bir kralmış, halkını öyle uy- nsına uğrayınca, bu tapınağın kutsal kazları
uygar bir hale getirmiş ki, önce yalnız kuzeye ötüşleriyle halkı uyandırmışlar ve şehrin kur­
verilen ltalia adı - güneye Ausonia denirdi - tulmasını sağlamışlardır.
bütün yarımadaya yayılmış. İuno'ya daha başka sıfatlarla da tapındırdı:
İuno Lucina doğuma bakmakta ve doğumu
Ithakos. İthaka adasına adını veren kurucu
kolaylaştırmaktadır. İuno Lucina'ya sunu ya­
kahraman. Zeus soyundandır, iki kardeşiyle
pılırken herkesin kemer ya da kuşağını çöz­
birlikte Korfu adasından İthaka'ya göçer ve
mesi gerekirdi, çünkü giyside herhangi bir
.adada İthaka şehrini kurar. Kentin başlıca düğüm gebe kadının kurtuluşunu önleyebilir
çeşmesinin kuruluşu da ona atfedilir. inancı vardır.
Itylos. Thebai'de anlatılan bülbül efsanesin­ Roma'da İuno genellikle kadınların konıyu
de llylos, Aedon'la Thebai'li Zethos'un oğlu­ cusudur, kadınlar arasında da meşru yoldan
dur. Aedon, eltisi Niobe'nin oğlunu öldürmek evlenmiş olanların tanrıçasıdır. Mart ayının
isterken kendi çocuğu İtylos'u öldürür ve öm­ ilk günü kutlanan Matronalia bayramında
rü boyunca dövündükten sonra bülbül haline "matrones" yani evli barklı, çocuklu kadınlar
getirilip gene İtylos diye ağlar (Aedon). hem İuno'nun oğlu tanrı Mars'ı, hem de Sa­
bin kadınlarının kaçırılmasından sonra Ro­
İtys. Aynı efsanenin Attika'da ve özellikle
malılarla Sabin'ler arasındaki barışın kurul
tragedya yazarlarınca anlatılışında adı geçen
masını anarlardı.
çocuk, Itys, Prokne'nin oğludur, babası da
Thebai efsanesinde olduğu gibi Zethos değil, Roma dininde her erkeğin "genius"u (Geni
Trakya kralı Tereus'tur. Atina kralı Pandi- us) olduğu gibi, her kadının da "İuno"su var­
on'un kızı Prokne ile evlenir (Aedon). dı. Bu koruyucu İuno yalnız ölümlülere degil,
tanrıçalara da bakardı. Tanrıçanın "luno So
Iulus. Aeneas'ın oğlu Ascanius'un (Yun. As- roria" ( k ı z kardeşi koruyan İuno) olarak H o -
kanıos) italya'ya geldikten sonra aldığı ad. İu- ratius efsanesinde de rolü vardır (Horatius).
lus Caesar'ın ve onun evlatlığına girdiği için
imparator Augustus'un da üye bulundukları İupiter (yahut İuppiter). Adı Zeus baba,
ünlü İulii soyunun atası sayılır. İulus R o - baba tanrı ya da gök tanrı anlamına gelen D l -
es-piter (yani Zeus pater)den türemiş olan İu-
ma'nın metropolü olan Alba Longa şehrini
piter aslında Roma pantheon'unun en eski,
kurmuştur.
en büyük tanrısıdır. Yunan dininin etkisiyle
İulus adının kaynağı şöyle açıklanır: Aeneas
sonradan Zeus'la bir tutulmuştur. Roma di
ortadan kaybolup Latium bölgesinde savaş
ninde İupiter gök, gün ışığı, hava, yıldırım ve
patlayınca, Ascanius Troya'dan gelme asker­
şimşek gibi doğal güçleri simgeleyen tanrıdır,
lerle Latium'dan devşirme ordunun başına
bu yüzden de Fulgurator, Fulminator (şimşek
geçmiş ve Rutul'larla Etrüsk'lere başarıyla
çakan), Tonans, Tonitrualis (gök gürleten),
karşı koymuştur. Ödül olarak kendisine İo-
Pulvius (yağmur yağdıran) sıfatlarıyla anılır.
bum (ya da lolum) adı verilmiş ki, bu da Iup- Doğanın büyük yöneticisi sayılan bu tanrıya
piter'in bir küçülmesi olsa gerek, yani "Kü- Roma'nın kutsal tepesi Capitolium'da tapını-
çükk İuppiter" olmuş. Oradan da İulus çıkmış lırdı. İupiter Capitolinus'a dikilen tapınağa
olsa gerek. sonradan İuno ve Minerva da alınmış, böyle­
luno. Hera ile bir tutulan Romalı tanrıça. ce Capltolium üçlüsü adıyla bu tanrılara tapı-
Aslında luno ayın değişimlerini simgeleyen nılmıştır. Aynı tepede iupiter Optimus Maxl-
lbir tanrıçadır ve luppiter, luno, Mnerva üçlü­ ııHIS (en İ y i , en büyük iupiter) Roma devleti
sü içinde Quirinalis sonra Capitolium nin koruyucusu ve y ö n e t i c i s i olarak tapım gö-
rürdü. Konsullar göreve başlamadan gelip siydi. Kültü Latium bölgesinden Roma'ya
ona yakarmak zorundalardı, zafer kazanan sonradan getirilmiş ve Forum'da bulunan
başkomutanlar zafer çelenklerini ve ilk kur­ bir suya "İuturna Havuzu" adı verilmiştir. Bu
banlarını (ki bunlar beyaz boğalardı) ona pınarın şifalı niteliği olduğu gibi İuturna da
adarlardı. İupiter Roma'nın dış ilişkilerini ve iyileştirici bir tanrıça sayılırdı. Mars Meyda­
uluslararası antlaşmalarını koruyan bir tanrı nında, sulak bir bölgede bulunan tapmağı
sayılırdı. Tanrılar arasında tam bir otorite Augustus zamanında buraları kurutulunca kal­
kurduğu gibi, devlet otoritesini ve disiplinini dırılmıştır.
simgelerdi. Flamen dialis adıyla görevlendiri­ İmparatorluk dönemi şairleri İuturna'yı Ae-
len başrahibi İuno'nun başrahibesiyle evlene­ neas'ın düşmanı Turnus'un kız kardeşi sayar­
rek tanrılar arasındaki kutsal birliği yansıt- lar ve Turnus'la birlikte savaşa katıldığını söy­
m'akla yükümlüydü. lerler. İupiter'in sevdiği bu su perisine tanrı
Jüpiter'in siyasal rolü bununla bitmez, F e - ölümsüzlük bağışlamış ve Latium 'daki bütün
retrius adıyla Roma'nın savaş alanında da suların koruyuculuğunu vermiş. Ovidius Lara
baştanrı sayılırdı: Düşmandan alınan bütün ve Lares tanrılardan söz ederken İupiter'in
silahlar, öldürülen düşmanların soykaları bu İuturna'ya olan aşkını, nympha'nın bin bir bi­
İupiter'e adanır, ayrıca Stator unvanıyla İupi- çime girerek tanrıdan kaçtığını anlatır (Lara).
ter'in düşmana karşı koyduğu, Roma'ya sal­ Bir efsaneye göre de İuturna tanrı İanus'un
dırıların her türlüsünü durdurduğu sanılırdı. eşi ve pınarlar tanrısı Fontus'un anası olarak
Durduran anlamına gelen Stator sıfatının gösterilir (lanus, Fontus).
kaynağı şöyle açıklanırdı: Roma'lılaria Sabin'
ler arasındaki savaşta Roma'lılar Sabin'lerin İustitia. Roma'da adaletin simgesi. Yunan
karılarını kaçırdıktan sonra, bir ara Sabin'ler tanrıları arasında Themis'e değil de, daha
ağır basmış ve şehri almak üzereymişler ki, çok Dike'ye benzemektedir. İustitia Altın
Romulus kılıcını kaldırarak Forum'da İupi- Çağda insanlar arasında bulunurken (Soylar
ter'e ant içmiş, düşmanı durdurursa olduğu Efsanesi), insanların gitgide daha çok suç iş­
yerde bir tapınak kurmaya yemin etmiş. Tan­ lemesi onun artık yeryüzünde tutunamaması-
rı da Sabin'leri püskürterek Forum'da Palati- na yol açmıştır. Göğe çıkmış ve burçlar ara­
nus tepesinin dibinde İupiter Stator'a adan­ sında Bakire burcu olmuştur.
mış tapınağa kavuşmuş.
İuventus. Gençliği simgeleyen tanrıça. Ro-
Roma İmparatorlumu çağında imparatorlar ma'nın en eski çağlarında Yunan tanrıçası
baştanrı İupiter'le ilişki kurmaya ve doğrudan Hebe ile hiçbir ilişkisi olmadığı halde, sonra­
doğruya İupiter Optimus Maximus'un kıla­ dan bu iki tanrıça benzeşmişlerdir. Ama tu-
vuzlumu ve koruyuculuğu altında olduklarını ventus'un asıl görevi genç delikanlılar çocuk
belirtmeye çalışırlardı. K i m i Jüpiter'i düşünde elbisesini bırakıp "toga virilis" yani yetişkin
görüp ondan doğrudan doğruya esinlendiğini erkek toga'sını giydikleri zaman onları koru­
ileri sürer, kimi İupiter'in sıfatlarını kendi adı­ maktır. İuventus'a Capitolium'da İupiter, İu-
na taktırırdı. Taşra kentlerinde ve ele geçiri­ no ve Athena üçlüsüne ayrılmış tapınağın
len yabana ülkelerde Romalıların ilk işi Ro- içinde ve özellikle Athena'nın "cella"sında bir
ma'da Capitolium tepesindeki üçlü tapınağın sunağın ayrılmış olması bu tanrıçanın eskiliği­
bir tıpkısını kurmak, böylece İupiter'in devlet ne delildir. Roma İmparatorluğu zamanında
tanrısı olarak egemenliğini kabul ettirmekti. İuventus tanrıçanın koruyuculuğu altında bir
Bu siyasal niteliğini İupiter Roma devletinin çeşit gençlik dernekleri kurulmuş, bunlarla
son demlerine dek koruyabilmiştir. imparatorluk politikasının yayılmasına ve
İuturna. Eski adı Diuturna (diuturna sürekli, gençlerin askerlik öncesi bir eğitim görmele­
ölümsüz demek) olan İuturna bir su nympha' rine çalışılmıştır.

/./i
na'ya kurban etmek ister, bunun İ ç i n de arka­

K daşlarını su almaya gönderir. Ares Pınarı adlı


çeşmenin önünde bir ejderi tepeler. O sırada
tanrıça Athena ona görünür ve ejderin dişle
Kabir'ler. Kabeiroi diye anılan tanrısal var­ rini toprağa ekmesini söyler. Kadmos bunu
lıklar. Kaynaklan ve gerçek nitelikleri belli ol­ yapınca topraktan birdenbire silahlı adamlar
mayan Kabir'lerin adı Dardanos efsanesinde çıkıverir: Bunlara Spartoi, yani ekilmiş adam­
geçer: Semendirek adasında gizlemleri bulu­ lar adı verilir. Hepsi dev gibi yabani adamlar­
nan bu cinleri Troya yöresine Dardanos ge­ dır. Doğar donmaz birbirleriyle kavgaya tutu­
tirmiş (Dardanos). Mitograflara göre babala­ şurlar, yalnız beşi sag kalır, bunlar da Kad-
rı, ya da ataları Hephaistos, sayılan da üç­ mos'a şehri kurmak için yardım ederler. Ne
tür. Musalara ve Demeter, Persephone, H a - var ki Kadmos Ares'in kutsal ejderini öldür­
des gibi tanrılara Kabir adının sıfat olarak ta­ müş olma suçunun cezasını çekmelidir: Yedi
kılması dikkati çeker. Roma çağında lupiter, yıl boyunca tanrıya köle olarak hizmet etmek
luno ve Minerva üçlüğüne de Kabir denmek­ zorunda kalır, sonra gelir Thebai'ye kral olur.
tedir. Başta Athena olmak üzere tannlar onu ko­
Adları efsanelere pek karışmayan Kabir'le- rur. Zeus Ares'le Aphrodite'nin kızı Harmo-
rin Bergama akropolünde Zeus'un doğuşuna nia'yı Kadmos'a eş olarak verir ve düğünleri
tanıklık ettikleri, sonra da Rhea'nın alayında parlak bir törenle kutlanır. Kadmos tepesi
bulunan cinlere karıştıklan söylenir. Bütün bu adını alan Thebai kalesine tanrılar armağan
belgelerden Korybantlar ve Kuretalar gibi larıyla birlikte gelmişlerdir. Harmonia'ya veri­
Ana Tanrıça tapımıyla ilgili oldukları anlaşıl­ len düğün hediyeleri dillere destan olmuş,
maktadır (Kybele). sonra da Thebai hanedanının başına gelecek
birçok belaları doğurmuştur. Bunların en
Kader. Bkz. Moira. önemlisi Kharit tanrıçaların dokuduğu bir ti
bise ve demirci tanrı Hephaistos'un yaptığı
Kadmos. Thebai şehrinin kurucusu Kad-
bir altın kolyedir. Söylentiye göre bu gerdan-
mos, Thebai efsanelerinin başında, özellikle
liği Kadmos'a Zeus kendisi vermiş, birine gö
tragedyaya konu olmuş birçok kahramanın
re de Europe kardeşine hediye etmişti. Her
atası olarak görülür. Efsanesi bütün Akdeniz
iki armağanın da sonraki efsanelerde sözü
bölgesine, Anadolu ve Afrika'ya yayılmış, ki­
geçer (Harmonia, Amphiaraos, Eriphyle,
şiliği bölgenin yerli tipleriyle kaynaşmıştır.
Alkmaion).
Kadmos, Agenor'la Telephassa'nın oğlu­
dur, İo soyundandır (Tab. 10). Europe, Phoi-
Kaeira. Kodros'un oğlu Neleus efsanesinde
niks ve Kiliks'in kardeşidir. Europe kaçırılın­
rol oynayan Milet'li bir çömlekçi kız. Neleus
ca, Agenor oğullarını kızı aramaya gönderir
Atina'dan göçmeden, nereye yerleşmesi ge­
(Agenor). Anasını da birlikte götüren Kad-
rektiğini tanrı sözcüsüne sormuş, aldığı ce­
mos bu aramanın boş olduğunu anlar ve bir
vapta yeni yurdunun bir genç kızın elinden
süre Trakya'da kaldıktan sonra, anası da
suyla toprak alacağı yerde bulunduğu söylen­
ölünce, Delphoi kehanetine ne yapacağını
miş. Neleus da dolaşa dolaşa Miletos bölgesi­
sormaya gider. T a n n sözcüsü Eupore'nin izi­
ne gelmiş, orada bir mühür izini almak için
ni aramaktansa, bir şehir kurması gerektiğini
yolda rastladığı Kaeira adında bir kızdan ça­
söyler. Karşısına çıkacak bir ineğin ardına ta­
mur istemiş, kız da toprağa su karıştırarak
kılacak ve inek nereye çökerse orada şehir
bunu yapınca tanrı sözü yerine gelmiş. Nele-
kuracaktır. Kadmos yola çıkar, biraz gittikten
us Miletos'ta kral olmuş, ayrıca da dolayların­
sonra bir inek sürüsüne rastlar, ineğin biri
da üç şehir kurmuş (Neleus 2).
her iki böğründe ayı simgeleyen iki beyaz kü­
re taşımaktadır. Kadmos bu ineğin peşine ta­ Kakasbos. Lykia ve Pisidia bölgelerinde at
kılır, inek gider, gider, sonunda Boiotia böl­ üstünde ayakta durur gösterilen bir tanrı figü­
gesinde bir yere çöküp y.ıl.ır. Kadmos seçi­ rü. Burdur'un Tefenni İlçesinde bu tanrı ka
len yerin bıır.ısı okluğunu anlar, ineği Athe- yalara oyulmuş olarak görülmektedir.
Kalais. Kalais ve kardeşi Zetes, rüzgâr tanrı vcl),ı çıkınca, nedenini bildirmiş ve Apollon
Boreas'ın oğullarıdır. Boreasogulları diye de rahibi Khryses'e kızı Khryseis'in geri verilme-]
anılırlar ve kanatlı birer cin olarak canlandırı­ si gerektiğini bildirerek, Agamemnon'u kız
lırlar. Argonaut'lar efsanesinde rol oynayan dırmış, onunla Akhilleus arasında kavga çık
Kalais'le Zetes, kral Phineus'u Harpyalardan masını ve İlyada'da konu olacak Akhilleus'un
kurtarmışlar (Argonaut'lar). öfkesini kışkırtmış (bkz. îlyada, birinci bö­
lüm). Paris öldükten sonra, Troya'nın düş­
Kalamos. Kamış anlamına gelen Kalamos, mesi için Helenos'u ele geçirmek gerektiğini
ırmak tanrı Maiandros'un (Büyük Menderes) de o söylemiş (Helenos). Tahta atın yapılma­
oğluymuş. Rüzgâr tanrı Zephyros'la H o - sını ve şehre sokulmasını salık verdiği gibi,
ra'ların birinin oğlu olan Karpos adlı bir deli­ kendisi de atın içine saklananlardandır. D ö ­
kanlıya tutkunmuş. İki genç bir gün ırmakta nüş efsanelerinde de Kalkhas'ın rolü büyük­
yüzerken, Kalamos arkadaşını geçmek iste­ tür: Tanrıça Athena'nın Aias'a yapılan hak
miş, Karpos bu yarışmada boğulmuş. Kala- sizlik yüzünden Akha'lara kızdığını, bu yüz­
mos buna o kadar üzülmüş ki kuruya kuruya den dönüşlerine engel olacakını bildiği için
bir kamış haline gelivermiş. Adı meyve anla­ (Aias), kendisi Akhalarla Yunanistan'a dön­
mına gelen Karpos da güzün ölüp ilkyazda mek istememiş; Amphiaraos'un oğlu bilici
dirilen tarla yemişine dönüşmüş. Karpuz söz­ Amphilokhos'la birlikte gemiye binip, Ana­
cüğü oradan gelmedir. dolu kıyılarında Kolophon şehrine çıkmış ve
orada kalmış (Amphilokhos). Kader Kal-
Kalkhas. Kalkhas Yunan efsanesinde, özel­
khas'ın Anadolu'da ölmesini buyuruyor, kâ­
likle Troya destanlarında adı geçen en ünlü
hin de bunu biliyordu: Kendisinden daha usta
kâhinlerdendir. Homeros onu Ilyada'da şöyle
bir biliciyle karşılaştığı gün Kalkhas'ın ömrü
tanıtır (İl. 69 vd.):
sona erecek diye bir tanrı sözü varmış, Ko-
Kalkhas, Thestor'un oğlu, tanrı lophon'da Kalkhas kâhini Mopsos'u bulmuş,
sözcülerinin en büyüğü, birbirine sorular sormuşlar, Mopsos hepsini
biliyordu her şeyi, geçmekte olanı, geçmişi,
bilmiş, Lakhas bilememiş. Öfkesinden canına
geleceği.
kıymış ve Kolophon'un yakınında Notion
Phoibos Apollon verdiydi bu hüneri ona,
bu hünerle geldiydi ta llyon'a Akha'lann şehrine gömülmüş derler (Mopsos). Anadolu
gemileri. ile ilgili birçok efsanelerde Kalkhas'ın yanılgı­
ları anlatılır: Lykia kralı bir sefere çıkacak ol­
Troya savaşından önce d e , sonra da Kal-
muş, sonucu üstüne Kalkhas'a da Mopsos'a
khas'ın yönetmediği bir tek olay yoktur, gele­
da danışmış, Kalkhas zafer kazanacağını,
ceği görür, haber verir, sözüne uyulursa,
Mopsos yenileceğini öngörmüş. Mopsos hak­
doğru yoldan gidilmiş olur, uyulmazsa tanrı
lı çıkınca, Kalkhas kendini öldürmüş. Aiolya
belalarıyla karşılaşılır. Kalkhas'ın rol oynadığı
bölgesinde, Myrina yakınındaki bir kutsal ko­
olaylar şöyle özetlenebilir: Alkhilleus dokuz
ruluğa Kalkhas bir bag ekmiş, ama ora bilici
yaşındayken, Kalkhas Troya'nın ancak Akhil-
lerinden biri bağının şarabını içemeyeceğini
leus katılırsa alınabileceğini, ama savaşta yi­
söylemiş, şarabı içmek üzereyken Kalkhas bu
ğidin öleceğini bildirmiş de bunun üzerine
söze öyle gülmüş ki boğulmuş ve şarabı içe-
Akhilleus'un anası Thetis onu kız kılığına so­
meden ölmüş.
karak Skyros kralının kızları arasına saklamış
(Akhilleus). Akha ordusunun Aulis'ten ilk yo­
la çıkışında Kalkhas sunak sütünde bir yılanın Kalliope. Adı güzel sesli anlamına gelen
bir kuşu yediğini görünce, Troya şehrinin an­ Kalliope dokuz Musa'ların biridir. Hesiodos
cak on yıllık bir abluka sonunda alınabileceği­ Theogonia'nın başında Musa'lara seslenip,
ni söylemiş (Agamemnon). Ordunun ilk hepsinin adını sayarken Kalliope için " h e p i |
Mysia çıkışında Telephos'un sözlerini onayla­ nin başı sayılan Kalliope" der.
mış (Telephos). İkinci Aulis durağında fphige-
neia'nın kurban edilmesini salık vermiş (Iphl- Erken ilkçağlarda Musa'ların yetki alanı sı
geneia). Troya savaşında ordular anısında nırlanmış değildir, ama iskenderiye şiirinde
Kalliope lirik şiirin esin perisi sayılır. Başka

İM»
kaynaklarda epik şiirin denir. Kimi efsaneye bir Odysseus kavuşmamıştı yurduna ve
göre Kalliope Seiren'lerin, ozan Linos'un ya karısına,
da Rhesos'un anasıdır (Linos, Rhesos). oyuk mağaralarda alıkoymuştu onu
Kalypso yüce tanrıça,
Kallîrhoe. Güzel akışlı anlamına gelen Kal- yanıp tutuşuyordu, güzel peri, kocası olsun
lirhoe birçok efsanelik kişilerin adıdır: diye.
(1) Okeanos'un, Tethys'in kızı Khysaor'la Ama Odysseus yurduna özlem çekmektedir
birleşmesinden iki canavar, Geryoneus'la E- (Od.V, 151 vd.):
khidna doğar (Tab. 6).
(2) Irmak tanrı Akheloos'un kızı. Alkmai- Kıyıda oturur buldu (Kalypso) onu,
boyuna gözyaşı akıyordu gözlerinden,
on'la evlenir ve Akarnan'ı doğurur (Alkmai-
tüketiyordu tatlı ömrünü, dönüşünü özleye
on, Akarnan). öz leye,
(3) Irmak tanrısı Skamandros'un kızı. Nymphe'den hoşlanmıyordu artık o,
Tros'la evlenerek Ilos, Assarakos ve Gany- İsteksiz uzanıyordu geceleri mağarada onun
medes'i doğurur (Tab. 17). yanma.
Gündüzleri kayalarda, kumsallarda yer
(4) Libya kralı Lykos'un kızı. Bir efsaneye
bitirirdi kendini
göre Troya savaşından sonra Diomedes'in gözyaşları, hıçkırıklar, iniltilerle
gemisi fırtınaya uğrar ve Libya kıyılarına va­ bakardı boyuna hasat vermez engine,
rır. Lykos onu Ares tanrıya kurban etmek is­ bakardı iki gözü iki çeşme.
ter, ama Diomedes'e gönül vermiş olan kızı
yiğidi kurtarır. Kallirhoe, Diomedes'ten yüz Sonunda tanrılar acır Odysseus'a, Zeus
görmeyince kendini asar (Lyfcosj. Hermes'i buyruklarla gönderir Kalypso'ya.
Haberci tanrı Ogygie adasında güzel perinin
Kalydon. Kalydon avı (bkz. Meleagros). oturduğu mağaraya uçup gelir, gördüğü
manzara şudur (Od. V, 55 vd.):
Kalypso. Odysseia'nın en sevimli kişilerin­
den Kalypso'yu bir gizem perdesi örter. Adı Varınca ta uzaklardaki adaya,
da öyle: Yunanca saklamak, gizlemek anla­ çıktı karaya menekşe rengi denizden,
mına • g e le n "kalyptein" fiilinden türeme. Sak­ yürüdü, gitti koca mağaraya doğru,
o mağarada güzel örgülü Nymphe
lı tanrıça mı, saklayan tanrıça mı demeli
otururdu.
Odysseus'u, eşi Penelope'den sonra en çok Buldu onu İçinde mağaranın.
seven bu kadına? Tanrıçalıgı da bir tuhaf, Kocaman bir ateş vardı ocakta,
Homeros ona Olympos tanrıçalarının en bü­ kokusu uzaklara yayılıyor, sarıyordu odayı
yüklerine verdiği "dia theaon" (yüce tanrıça, çatır çatır yanan dağ servisinin, mazı
tanrıçaların yücesi) unvanını verir, öte yan­ ağacının.
dan da bir nympha olduğunu söyler. Başka Kalypso içerde altın mekikle tezgâhına gide
mythos yazarları, Atlas'la Pleione'nin kızı, gele.
yani Pleiad'ların biri olduğunu ileri sürerler, Hermes Kalypso'ya Odysseus'u yurduna
kimi de der ki güneş tanrı Helios'la Perseis'in göndermesi gerektiğini söyleyince, yüce
kızıymış. Hiç önemi yok, Kalypso öyle kanlı Nympha'nın ilk tepkisi öfke olur, tanrılara
canlı olarak karşımıza çıkar ki, kimin nesi ol­ çatar kendisinin ölümlü bir erkekle sevişmesi­
duğunu araştırmak aklımızdan bile geçmez. ni kıskanıyorlar diye, ama sonra da Odysse-
Nausikaa, Penelopeia, Andromakhe gibi H o - us'a tanrıların kararını bildirir ve ona bir sal
meros'un yarattığı ölümsüz, unutulmaz kadın yapmasında yardım edip şöyle uğurlar sevgi­
tiplerinden biridir. lisini (Od. V, 2 6 3 vd.):
Odysseia'nın ilk dizelerinden şöyle tanıtılır
Kalypso uğurladı Odysseus'u adadan
bize (Od. I, 11 vd.):
beşinci günü,
Ölüm uçurumundan kurtulanlar onu yıkamış, urbalar giydirmişti güzel
kurtulmuştu, kokulu
savaştan ve denizden dönenler dönmüştü, Bir tulum siyah şarap vermişti yanımı,
daha büyük bir tulum dolusu da su, Nymphaios'a gönül verir, ama Kryasos'lular
kopmuştu kumanyayı bir meşin torbaya, bu göçmenlerin fazla yayılmasından korkarak
her türlü yiyecek vermiş bol bol. onları yok etmek çarelerini düşünürler. Me-
Ardından uğurlu, tatlı bir yel saldı,
los'luları büyük bir şölene çağırırlar, silahsız
Odysseus da sevinç içinde açtı rüzgâra
yelkeni. gelecekleri şölende onları topluca öldürmek­
tir amaçları. Ne var ki Kaphene Nymphai-
Kalypso'nun başkaca da adı geçmez des­ os'a işi haber verir, Meloslular da kendi töre­
tanda. Şimdi bakalım, tanrılardan uzak, de­ lerine göre karılarını da şölene getirmek için
nizle çevrili ıssız bir adada oturan ve Olym- izin isterler. Yerliler bunu kabul eder, göç­
pos'luları hor görmese de, onlardan ayrı bir menlerin karıları elbiselerinin altında kılıç, ka­
biçimde yaşayan, onlara baş kaldırmayı göz ma saklarlar, Kryassos'lular kocalarına saldı­
alan bu saklı tanrıça kim? Odysseia'ya yazdı­ rınca, göçmenler silaha davranıp hepsini öl­
ğımız önsözde (s. 31) bu soruya cevap ver­ dürürler. Kryassos şehrini yerle bir ettikten
meye çalıştık: Bilginler uzun araştırmalardan sonra Yeni Kryassos diye bir şehir kurarlar,
sonra Kalypso'nun Ogygie adasının Malta ol­ Kaphene'yle Nymphaios birer tanrı gibi saygı
duğu sonucuna vardılar. Malta müzesinde bi­ görür. Plutarkhos'un anlattığı bu masal bes­
zim Anadolu kazılarından bol bol çıkan Ana belli ki Yunanlı göçmenlerin Karia yerlilerine
Tanrıça heykelcikleri g i b i geniş kalçalı f i g ü - yaptıkları mezalimi örtmek için uydurulmuş­
rinler bulunmaktadır, Malta adasına ise çok tur.
eski zamanlarda Fenikelilerin ayak bastığı ve
oraya Maleth, yani saklı liman, saklı koy adı­ Karkabos. Kuzey Yunanistan'da Trakya ve
nı verdikleri anlaşılmıştır. Kalypso bu Maleth Makedonya bölgelerinde hüküm süren Trio-
adının Yunanca çevirisi olsa gerek. Olympos pas'ın oğlu. Triopas öyle zalim bir zorbaymış
tanrı dünyasından uzakta, başka bir tanrı dü­ ki, Karkabos yurdunu kurtarmak için babası­
zenini simgeleyen kadının egemen olduğu nı öldürmek zorunda kalmış, sonra da suçun­
anaerkil bir düzenin tanrıçası olan Kalypso, dan arınmak için kral Tros'un yanına, Troas
Kybele'nin, yani Anadolu'nun Ana Tanrıçası­ bölgesine sığınmış. Troya kralları ona toprak
nın bir benzeri, başka adla bir tıpkısı olma­ vermişler, o da Zelela diye bir şehir kurmuş
sın? Odysseus, serüvenleri sırasında iki kez (Erdek'in güneyinde, bugünkü Sarıköy?), ora­
• biri Kirke, öteki Kalypso - kadın eline dü­ da yerleşmiş. Karkabos, Troya savaşında
şer, kurtulamaz onların etkisinden. Bu iki ka­ Troyalılardan yana çarpışan Pandaros'un
dın tanrıça tipik Ana Tanrıça nitelikleri taşır. atasıdır (Pandaros).
Bunun ilerde daha belirgin biçimde aydınla­
nacağına güvenilebilir (Kirke). Kassandra. Troya kralı Priamos'la karısı
Hekabe'nin kızı (Tab. 16). Kassandra, Troya-
Kapaneus. Thebai'ye karşı Yediler seferine lı kral çiftinin, Hektor ve Paris'ten sonra, en
katılan Argos'lu önderlerden biri (Amphiara- ilgi verici evladıdır. Bu genç kızın yürekler
os, Adratos). Kapaneus, dev boylu, yaman acısı bir kaderi, trajik bir kişiliği vardır. Gele­
bir adamdır, tanrılardan çekinmez, Thebai'ye ceği görme gücüyle yıkımları önlemeye çalı­
saldırıda, şehri ateşe vermek ister, ama Zeus şan, ama sözünü geçiremedigi için başına ge­
tam Kapaneus'un sura tırmanacağı anda onu len belalardan iki misli etkilenip üzülen bilici­
yıldırımıyla vurur ve öldürür. Karısı Euadne, nin dramını simgeler Kassandra; bugünün
ölüsünün yandığı odun yığınına atar kendini anlayış ve deyimine göre uzağı gören bilinçli
ve onunla birlikte yanar. Oğlu Sthenelos Tro- bir insanın dramını.
ya savaşına katılır.
Efsaneler Kassandra'nın bu gücünü çeşitli
Kaphene. Anadolu'nun Karia bölgesiyle il­ yorumlarla anlatır. Birine göre, Kassand-
gili bir efsane. Kaphene, Karia şehri Kryas- ra'yla ikiz kardeşi Helenos bebekken, Pria-
sos'lu bir kızmış, Melos adasından gelen göç­ mos'la Hekabe Thymbralı Apollon şerefine,
menler Nymphaios adlı önderlerinin kılavuz­ tanrının şehir dışında bulunan tapınağında
luğunda gelip Karia'ya yerleşince, Kaphene bir şenlik düzenlemişler ve tören sonunda ço-
cuklannı tapınakta unutup gitmişler. Ertesi rür. Kassandra o zamana kadar kız oğlan kz
sabah almaya geldiklerinde korkunç bir man­ kalmış, birçok talipleri çıktığı halde, evlenme­
zarayla karşılaşmışlar: Kassandra'yla Hele- mişti. Babası onu Othryoneus adlı bir Anado­
nos beşiklerinde uyuyorlar, ama iki yılan çev­ lulu yiğide verecekken, bu adamın savaşta öl­
relerini sarmış, gözlerini, kulaklarını yalıyor­ mesiyle Kassandra bekâr kalmıştı (Othryone-
du. Bu eylemle çocukların duyuları arınmış, us).
insanların göremediği, duyamadığı gerçekle­ Kassandra'nın Agamemnon'un tutsağı ola­
rin algısına açılmış oluyordu. İkisi de kâhin rak Yunanistan'a geliş efsanesi tragedyaya
olmuştu. konu olmuş ve Aiskhylos'a en güçlü oyunla­
Başka bir efsane Kassandra'nın biliciliğini rından biri olan "Agamemnon"u esinlemiştir.
şöyle açıklar: Tanrı Apollon Priamos'un gü­ Kassandra asıl bu dramla kendini büsbütün
zel kızına âşık olur, kendini verirse ona bilici- dile getirmek fırsatını bulur: Mykene sarayın­
lik yetisini armağan edeceğini söyler, Kas- da Agamemnon'un da, kendinin de başına
sandra kabul eder, ama tanrıdan yetiyi aldık­ gelecekleri, Klytaimestra'nın eliyle öldürüle­
tan sonra kendini vermeye yanaşmaz. Tanrı ceklerini açık açık görür, haykırır, bağırır, dö­
da öfkelenir, kızın ağzının içine tükürür, böy­ vünür, ama hiçbir şeyi önleyemediği gibi, bu
lece verdiği armağanın etkisiz kalmasını sağ­ yıkımı da, ölümü de önleyemez. Bunu anla­
lar: Kassandra geleceği görebilecek, gördü­ yınca Apollon'un bağışladığı bilicilik hünerine
ğünü de haykıracak, ama kimseyi söyledikle­ lanet okur.
rinin doğruluğuna inandıramayacaktır. Kas-
sandra böylece Pythia ya da Sibylla gibi tanrı­ Kassiepeia. Andromeda'nın anası Kassie-
yı içine alan, tanrı gücüyle dolarak kehanette peia güzelliğiyle fazla övünen bir kadınmış,
bulunan bir sözcü olur, Helenos ise daha çok Nereus kızları, ya da Hera'yla boy ölçüşecek
kuşların uçuşuna ve dış işmarlara bakarak ge­ olmuş. Tanrıçalar da Poseidon'dan öçlerini
leceği haber veren bir yorumcudur. Her ikisi almasını istemişler. Deniz tanrı bir ejder gön
de talihsizdir. dermiş, Kassiepeia kızını bu ejdere kurban el
Kassandra Troya tarihinin bütün olaylarını mek zorunda kalmış, tam canavarın eline ge
önceden görmüş ve söylemiştir: Paris, çocuk­ çecekken yiğit Perseus kızı kurtarmış (Andro
ken bırakıldığı 1 d a dağından dönünce, bu d e l i - meda, Perseus).
kanlının hemen öldürülmesini istemiş, sonra Kassiepeia'nın yurdu üstünde mitograflar
Yunanistan yolculuğu dönüşünde Helena'yı arasında ayrılık vardır, k i m i Suriyeli, k i m i A i -
getirdiği zaman, bu kadının Troya'nın yıkımı­ thiopialı olduğunu yazar. Efsanesinin güney
na yol açacağını, geri gönderilmesi gerekti­ Akdeniz kıyılarıyla ilgili olduğu bellidir.
ğini bildirmiş. Priamos Hektor'un ölüsüyle
Akhilleus'un barakasından çıktığında, daha Kastalia. Delphoili bir genç kızın adı. Apol-
Troya'da kimse farkına varmadan geldiğini o lon tapmağının yanında tanrının saldırısına
haber vermiş, şehrin yıkımına yakın, tahta at uğrayınca kendini orda fışkıran bir kaynağın
surların önüne dikildiğinde, Laokoon'un da sularına atar. Kaynak, tanrı Apollon'a adan­
yardımıyla atın içeriye alınmasını önlemeye mış ünlü Kastalia pınarı olur.
çalışmıştı. Troya yağma edilirken Kassand-
ra'nın Athena tapınağına sığındığını, orada Kastor. Bkz. Dioskurlar.
küçük Aias'ın saldırısına uğradığını anlatan
Katreus. Minos'la Pasiphae'nin oğlu ve At-
bir efsane de vardır. Aias Kassandra'yı sarıl­
reus'un karısı, Agamemnon'la Menelaos'un
dığı tanrıça heykelinden çekip uzaklaştırır,
anası olan Aerope'nin babası (Tab. 15).
ama günah işlediği için Akha'larca taşlan­
maktan zor kurtarır kendini fAias). Kassand- Kaunos. Miletos şehrinin kurucusu M i l e
ra, Agamemnon'a köle olarak verilir sonun­
tos'un oğlu, Byblis'in ikiz kardeşi. BylılM-
da, ama bununla bilici kızın asıl çilesi başlar.
dogadiy ilişkisi yüzünden Miletos'tan lürul
Agamemnon Priamos'un kızına vurulur, onu
u n ı - , . v e gidip Karia'da Kaunos şehrini k u t
kendine eş edip Mykene'dekl s.ınıyın.a q ö t ü -
muş (Byblis).
Kaunos şehrinin yıkıntıları bugün Köyceğiz nar: Herakles, Erymanthos yaban domuzum!
Dalyanının önünde göz alabildiğine bir sazlı­ avlarken Pholos'a konuk olmuş, at adam yi-
ğın dibindedir. gide pişmiş etler ikram etmiş, kendisi de çiğ!
et yiyecekken, Herakles şarap istemiş, P h o -
Kekrops. Merkezi Atina olan Attika bölge­
los Dionysos'un Kentaur'lara armağan ettiğii
sinin efsanelik kralı (Tab. 24). Doğrudan doğ­
bir testi şarabı bulunduğunu, ama hepsinin
ruya topraktan fışkırmış olduğu söylenen
malı olduğu için bunu açmaya cesaret ede-
Kekrops, Attika'nın ilk kralı sayılır, bir za­
medigini söylemiş, yiğidin ısrarı üzerine getir­
manlar "Akte" (kıyı) diye anılan bölgeye
miş ve içmeye başlamışlar. Derken şarap ko­
onun adına Kekropeia denmiş. Kekrops, Ag-
kuşuna gelen at adamlar kocaman taşlar ve
lauros'la evlenmiş ve Erysikhton (Erysikh-
çam ağaçlarıyla Herakles'e saldırmışlar. Yiğit
ton) diye bir oğlu ve Erikhtonios efsanesinde
hepsinin hakkından gelmiş ve onları kovalar­
rol oynayan üç kızı olmuş (Aglauros).
ken Kheiron'u da bir okuyla yaralamış. He
Kekrops'un gövdesi onun topraktan doğ­
rakles bu yarayı iyi etmeye çalışmış, başara­
muş olduğunu şöyle belli edermiş: üstü insan,
mamış, ölümsüz olan Kheiron o kadar acı çe­
altı yılan biçimindeymiş.
kiyormuş ki, ölmek istemiş, ölümsüzlüğünü
Kekrops'un krallığı sırasında tanrılar yeryü­
yüklenecek birini aramış. Prometheus bu işe
zündeki şehirleri aralarında paylaşmaya kal­
razı olunca, Kheiron ölümsüzlüğü ona vere­
kışmışlar. Atina'ya Poseidon ve Athena talip
rek ölmüş.
olmuşlar ve armağanlar yarışmasına girmiş­
Kentaur'lar üstüne çok revaç bulmuş, özel­
ler, yargıç olarak aldıkları Kekrops da Posei-
likle birçok ünlü kabartmalara konu olmuş bir
don'un akropol'ün üstünde yarattığı tuz gölü­
efsane de Kentaur'Iarla Lapith'ler arasındaki
nü begenmeyip zeytin ağacını diken Athe-
savaştır. Parthenon tapınağının büyük hey­
na'ya ödül verince, tanrı öfkesinden Afrika'yı
keltıraş Phidias'ın elinden çıkma metop ka-
sular altında bırakmış. bartmalan işte bu savaşı canlandırır. La-
Kekrops barışsever, uygar bir kral olarak pith'ler Thessalia'da oturan bir boydur. Bun­
anılır.- Şehir kurmasını, ölüleri gömmesini, gi­ ların önderi Peirithoos Hippodameia ile evle­
derek yazı yazmasını da o öğretmiş yurttaşla­ necekken, düğününe Kentaur'ları da çağırır,
rına (Athena). şarap içmeye alışık olmayan bu at adamlar
düğün şöleninde sarhoş olup gelini kaçırma­
Keleos. Demeter efsanesinde rol oynayan
ya kalkışırlar. Lapith'lerle Kentaur'lar arasın­
efsanelik Eleusis kralı (Demeter).
da korkunç bir boğuşma başlar. Sonunda La-
Kentauroi (Kentaur'lar). Kentaur'lar, ya­ pith'ler savaşı kazanır ve at adamları bölge­
ni at adamlar yarı insan, yan hayvan bedenli den kovarlar.
yaratıklardır. Önden bakınca başları, göğüsle­ Deianeira'yı kaçırmak isteyen, sonra da
ri ve kollan, kimi zaman da ön bacakları in­ ona Herakles'in ölümüne sebep olacak iksiri
san gibidir, karınlarından arkası at biçiminde­ veren at adam Nessos için bkz. Nessos, Dei-
dir. Yeleleri, kuyrukları vardır. Dağlarda, or­ aneira, Herakles.
manlarda yaşayan bu at adamlar çig et yer,
çokluk yabanıl ve azgındır. Kephalos. Kephalos'un kaynağı üstüne an­
Efsaneye göre, Kentauros (ya da Kenta- latılan efsaneler birbirini pek tutmamaktadır:
ur'ların hepsi) Hera'nm bir görüntüsünü aşan Kimine göre Deukalion'un soyundandır, ki­
Iksion'dan dogmadır (İksion). Yalnız iki at mine göre Hermes'le Herse'nin yahut da Ati­
adamın kaynağı başkadır: Kheiron, Kro- na kralı Pandion'un oğludur.
nos'Ia Philyra'nın, Pholos ise Silenos'la bir En ünlü efsanesi Şafak tanrıça Eos tarafın­
orman perisinin birleşmelerinden doğmuştur dan kaçırılmasıdır. Eos onu Suriye'ye götü­
(Kheiron^ Pholos). Bu ikisi öbürlerine benze­ rür, orada sevişirler ve tanrıça Phaethon'u
mez, insansever, konuksever, bilgili ve yarar­ doğurur (Eos). Ama Kephalos tanrıçanın ya­
lıdırlar. nında uzun zaman kalmaz, ondan ayrılıp At-
Kentaur'lar Herakles efsanesinde rol oy- tika'ya gelir ve Prokris'le evlenir.

170
KfcK

Prokris'le evliliği de hadiseli geçer. Kepha- ta, bu kavramın üç anlamda kullanıldığı göze
los'la Prokrls çok sevişmektedirler, ama gü­ çarpmaktadır.
nün birinde Kephalos karısını denemek heve­ Ker, ölüm anlamına gelen bir cins ismidir,
sine kapılır, evden gidiyormuş gibi yapıp baş­ kara, uğursuz ve belalı gibi sıfatlarla nitelenir
ka kılıkta karısının yanına sokulur ve onu par­ ve "getirdi aklına ölümü", "kara ölümden tik­
lak armağanlarla elde etmeye çalışır. Prokris sinir" gibi deyimlerde kullanılır. Kimi yerde
uzun zaman dayandıktan sonra, kanacak gibi has isim olup, ölümü simgeleyen tanrıça - ya
olur, o sırada Kephalos kendini tanıtır. Prok- da tanrıçalar - için kullanılır ( İ l . X V I I I , 5 3 5
ris öfkesinden dağa kaçar, Kephalos ardına vd.):
düşer, sonunda barışırlar. Ama iş bununla
Aralarında Kavga, Boğuşma ve uğursuz
bitmez: Bir gün Prokris kocasından şüphe
Ölüm de vardı,
edecek olur: Avlanırken bir Nympha'yı çağır­ Ölüm kimini yakalıyordu yeni yaralanmış,
dığı haberini kocasının uşağından alınca, giz­ diri,
lice onu izlemeye koyulur. Kephalos çalılıklar kimini yarasız, beresiz yakalıyordu,
arasında çatırtılar duyunca, hedefini şaşmaz bir sürü ölüyü de çekiyordu kargaşalıkta
bir okla Prokris'i vurur. Prokris can çekiş­ ayaklarından,
mektedir, ölmeden hatasını kabul eder. Ke- sırtında bir elbise vardı, erlerin kanıyla
phalos Areopagos mahkemesinde yargılanır, kızıla boyalı.
suçlu görülüp sürülür. Kephalos arkadaşı Burada Ker, Thanatos tanrının dişisidir.
Amphitryon'un yanına sığınır ve onun sefer­ Başka yerde Ker bir değil, birçoktur (İl. XI,
lerine, savaşlarına katılır (Amphtryon). 338):
... Gittiler kara Ölüm tanrıçalarının peşi
Kepheus. (1) Arkadya kralı, Argonaut'lar sıra...
seferine katılır ve Herakles efsanesinde rol
Tıpkı Hesiodos gibi Homeros da ölümü
oynar. Kepheus yönetimi kızı Sterope'ye bı­
simgeleyen tanrıçaları insanın kader ipliğini
rakarak Herakles'le birlikte Lakedaimon'a
büküp günün birinde kesen Moira'lar (Moira,
karşı savaşa girişir. O sırada Sterope Gor-
Lat. Parça) gibi görür ve Ker'i, ister tekil, is­
go'nun kafasından kesilmiş bir kılla düşmanı
ter çoğul olarak bir insanın, ya da bütün bir
püskürtmek gücünü elde eder. Ama Kepheus
ulusun alın yazısı diye canlandırır: Akhilleus
ve oğulları savaşta ölürler.
iki ayrı kaderle karşı karşıyadır, birinden biri­
(2) Aithiopia kralı Belos'un oğlu, Kassiepei- ni seçmek zorundadır. Kısa ömürlü olup bü­
a'nın kocası, Andromeda'nın babası. Öldük­ yük bir ün kazanmayı seçer.
ten sonra yıldızlar arasına katılır (Androme- Ölüriı yazgısı, ecel anlamına gelen bu Ker
da). iki düşmanı simgeleyen birer tanrıça gibi de
Ker-Keres. Hesiodos'un Theogonia'sında çıkar karşımıza. Akhalarla Troyalılar arasın­
Ker bir ölüm tanrıçasıdır, şöyle tanımlanır daki savaşın en kızgın bir anındayız ( İ l . V I I I ,
70 vd.):
(Theog. 2 1 1 vd.):
Gökyüzünün tam ortasına gelince gün
Gece üç ölüm tanrısı yarattı: bir altın terazi kurdu baba tanrı,
Korkunç Moros, kara Ker ve Thanatos'u bir kefeye Troya'lılarm kara ölümünü kodu,
Uyku'yu ve sürü sürü Düş'leri. bir kefeye Akha'larm kara ölümünü.
Kimseyle yatmadan kendi başına
yarattı onları karanlık Gece. Ker, yani ecelin tartılması olayı asıl Hek-
tor'la Akhilleus söz konusu olunca, dramatik
Ne var ki, birkaç dize ötede, Keres, yani bir nitelik kazanır ( f i . X X I I , 209 vd.):
ölüm tanrıçalarından çoğul olarak dem vuru­
... Bir altın terazi kurdu baba tanrı
lur ve bunlar kader tanrıçaları Moira'larla bir
acıklı ölümün iki tanrıçasını kodu kefelere,
tutulur.
biri Akhilleus'unkiydi, biri at sürücüsü
Homeros destanlarında, özellikle İlyada'da Hektor'unki,
Ker, Keres kavramı sık sık karşımıza çıkmak- ortasından tuttu, kaldırdı teraziyi,
İM K A M U S

ağır bastı Hektor'un kara günü, girmesini ve bir girenin bir daha dışarıya çık­
kefe düştü, yuvarlandı Hades'e dek. masını önlemektir.
Ecel gelip çatınca, hiçbir tanrının Zeus'un Kerberos çokluk üç başlı - kimi anlatımda
bile elinden bir şey gelmez. Burada Apollon elli, ya da yüz kafalı - bir köpek olarak göste­
tanrı Hektor'u korumaktan vazgeçmek zo­ rilir. Kuyruğu kocaman bir yılandır, sırtında
runda kalır, Hektor her eylemiyle yavaş ya­ kara yılanlar dikilir. Bu korkunç hali ve H a -
vaş Ker'ine, yani eceline kavuşacaktır. des'in giriş kapısında zincirlerle bağlı olduğu
Homeros ve Hesiodos'tan sonraki klasik yerden havlamalarıyla ölü ruhları dehşete dü­
çağda Ker'ler kendilerine özgü kişiliği yitirip şürür. Vergilius'un "Aeneis" destanında Ae-
Moira'larla karışır, kimi zaman Erinys'lerden neas'ı yeraltına götüren Sibylla Kerberos kö­
güzel şeyleri bozan, kirleten bir çeşit kötü ka­ peğine uyuşturucu bir besi atar da öyle gire­
der diye söz eder, onları böylece Harpya'lara bilirler içeriye (Aen. VI, 417 vd.). Kerberos'u
benzetir. Halk geleneğinde Ker'lerin ölülerin yalnız Orpheus büyüleyip yumuşatabilmiştir
ruhlarıyla bir tutulduğu, bunların kötülüğün­ (Orpheus).
den korunmak için onlara Anthesteria bay­
ramlarında kurbanlar kesildiği görülür. Keroessa. Bizans'ın kurucusu Byzas'ın ana­
sı olan Keroessa, İo ile Zeus'un kızı sayılır.
Keramos. Atina'nın Kerameikos mahallesi­ İo, "altın boynuz" diye anılan Halic'i geçtik­
ne adını veren efsanelik kişi. Dionysos'la Ari- ten sonra, oracıkta bir kız çocuk doğurmuş
adne'nin oğlu sayılan Keramos, adından da ve çocuğa boynuzla ilgili (keras boynuz de­
anlaşıldığı gibi, çömlekçilik sanatının kurucu­ mek) bir isim verilmiş. Bu Nympha'nın yetiş­
sudur. Nitekim Kerameikos mahallesi gibi, tirdiği Keroessa tanrı Poseidon'la sevişerek
Anadolu'da adını taşıyan bütün bölgeler (Ker- Byzas'ı doğurmuş. Byzas kral olduktan sonra
me körfezinde Keramos - bugün Ören - şeh­ Keroessa'nın başka bir oğlu kardeşine ve Bi­
ri ve körfezin kendisi) seramik sanatının mer­ zanslılara karşı savaş açmış (Byzas).
kezleridir.
Kcto. Adı, Yunanca büyük deniz yaratıkları
için kullanılan (ketos balina demek) Keto, G a -
Kerberos. Hades'in köpeği Kerberos, baş­
ia'nın, Pontos, yani Toprağın Denizle birleş­
ka birkaç canavarla birlikte Typhon'la Ekhid-
mesinden doğmuştur (Tab. 6). Aynı anadan
na'dan dogmadır (Tab. 6) der Hesiodos (The-
ve babadan olan kardeşi Phorkys'le birleşe­
og. 310 vd.):
rek önce Graia'ları ve Gorgo'ları doğurur
Ekhidna bir azgın canavar daha doğurmuş: (Graia, Gorgo), sonra, Hesiodos'a göre, bir
Adı dile alınmaz Kerberos'u. de yılan meydana getirir. '
Hades'in o tunç sesli, elli başlı,
o aman vermez, yırtıcı köpeğini. Khaos. Yunan mitograflarının hepsine gö­
re, dünya var olmadan önce khaos vardı.
Odysseus ölüler ülkesine gittiğinde onunla
Khaos sözcüğü Yunanca açık, boş olmak an­
doğrudan doğruya karşılaşmaz, ama Herak-
lamına gelen "khainein" fiilinden türeme olsa
les'in ruhu ona şöyle anlatır (Od. XI, 623 vd.): gerek. Khaos'tan boşluk, daha biçime girme­
Bir ara buraya göndermişti beni o (yani miş, varlığa kavuşmamış öğelerin karışımı
Eurystheus), anlaşıldığı aşağıdaki tanımlardan bellidir. H e -
Kerberos köpeğini al getir, demişti, siodos Theogonia'nın başında şöyle anlatır
aklınca bu onun bana yüklediği en güç işti, Khaos'u (Theog. 116 vd.):
ama ben köpeği alıp çıkarıverdim
Hades'ten dışarı, Khaos'tu hepsinden önce var olan
fiermeias'la gök gözlü Atbene bana sonra geniş göğüslü Gaia, Ana Toprak,
kılavuzluk etmişti. sürekli, sağlam tabanı bütün ölümsüzlerin,
onlar ki tepelerinde otururlar karlı
Herakles'in on ikinci işi sayılan bu başarısı Olympos'un,
efsanede eşsizdir (Herakles). Kerberos ölüler ve yo! yol toprağın dibindeki karanlık
ülkesinin bekçisidir, görevi dirilerin içeriye Tartaros'la...
Khaos'tan Erebos ve kara gece doğdu, ... Gülümser Aphrodite de Kıbrıs'a gitti,
Gece'dense Esir ve Günışığı doğdu, Paphos'a
Erebos'la sevişip birleşmesinden. kutsal bir koru tüten sunaklar vardı ya, işte
oraya,
Khaos'u ayrıntılarıyla anlatan bir başka şair Üç Güzeller yıkadılar orada onu
de Ovidius'tur. "Değişimler" adlı eseri şöyle ve ovdular ölümsüz tanrıların bedenini
başlar. (Met. I, 1 vd.; çev. İ. Z. Eyuboglu): parlatan yağlarla,
güzelim rubalar giydirdiler, gözlere şenlik.
Anlatmak istiyorum değişen nesnelerin
yeni biçimler alışım. Sizin işiniz bun/ar, Tannça Thetis, oğlu Akhilleus'a yeni silah­
yardım edin bana başladığım işte ey
lar yaptırmak için Hephaistos'un işliğine gitti­
tanrılar!
Ulaştırın bu türkümü doğanın ğinde, tanrının Kharis diye karısıyla karşılaşır
başlangıcından ( İ l . X V I I I , 382), Hera da İda dağında Zeus'u
Günümüze değin, denizden, karadan bütün uyutmayı aklına koyunca, Hypnos, yani Uy­
bunları ku tanrıya istediğini yapması için bir Kharit
kuşatan gökyüzü var olmadan, tek tanrıça vermeye ant içer (İl. XIV, 267). Bu
görünümlüymüş Kharit'in adı Pasithea'dır.
evren içinde doğa, khaos deniyordu ona,
kımıldamaz, biçimsiz, düzensiz ağır bir Kharon. Yeraltı ülkesinde ölülere Akheron
yığın,
ırmağını geçiren sandalcı. Kharon abus çeh
karmakarışıkmış içinde nesnelerin türlü
reli, sert, kaba ve pinti bir ihtiyar olarak can
türlü öğeleri.
landırılır. Ölü ruhlarına ırmağı geçirtmek İ ç i n
Bundan sonra da öğelerin bir bir ayrılma­ para alır, onun içindir ki ölülerin ağzın.) bil
sıyla bir kosmogonia taslağı yapar Ovidius. obolos (metelik) konurdu. Para almazsa,
Kharon ruhları kovar, taş çatlasa yumuşa
Kharites (Kharit'lcr). Kharit'ler göze hoş
mazdı. Hele toprağa gömülmeyen ruhların
olanı simgeleyen tanrıçalardır, nitekim adları
Hades bataklığını geçmeleri olanaksızdı,
da parlaklık, ışıltı, güzellik anlamına gelen
onun içindir ki, ölülerin tek amacı topra{Ja
"kharis" sözcüğüyle ilgilidir. Yunan mythos'u-
kavuşmaktır. Gömülemeyen ruhların yüz yıl
n u n Üç Güzeli'ni şöyle tanımlar Hesiodos
havalarda serseri dolaştıkları, bu korkunç çi­
(Theog. 907 vd.):
leden sonra kaderlerinin ne olacağı konusun­
Okeanos kızı Eurynome'yle evlendi Zeus, da bir karara varıldığı söylenirdi. Bu inanç
güzelliği görenleri büyüleyen uyum destanda da, tragedyada da dramatik bazı ki­
tanrıçayla; şilerin ele alınmasına yol açmıştır (Elpenor,
üç kızı oldu ondan, Kharit'ler, Üç Güzeller: Polyneikes).
Aglaie, Euphrosyne ve sevimli Thalia.
Kharon Herakles efsanesinde rol oynar:
Kharit'ler tanrıların da, insanların da yüre­ Sandalcı, yiğidi öte tarafa geçirmek isteme­
ğine neşe ve sevinç serpen tanrıçalardır. M u - yince, Herakles onu küregiyle döver, zorl.ı
sa'larla birlikte Olympos'ta otururlar, Apol- geçirtir kendini, Kharon bu işe razı olduğu
lon'un alayına katılarak hora teperler, ezgi için bir yıl boyunca Hades'ten sürülür. Aene
söylerler. Kharit'ler her çeşit sanat işini esin­ as Kharon'a Sibylla'nın kendisine verdiği ve
leyen ve koruyan, insanda ve tanrıda yaratıcı­ Proserpina'ya adanmış bir altın dalı sunmak­
lık doğuran tanrıçalardır. Harmonia'nın elbi­ la katı yürekli sandalcıyı yumuşatmak yolunu
sesinin nakışlarını onlar yapmıştır (Kadmos, bulur.
Harmoniaj. Athena'nm yanı başında görü­ Yunan efsanesinde pek belirli bir rol oyna­
nürler, Aphrodite'yle Eros'un ve kimi zaman mayan Kharon'un Roma'da Etrüsk etkisiyle
da Dionysos'un alayına katılırlar. önemli ve belirgin bir kişilik kazandığı; Etrüsk
Aphrodite doğar doğmaz, Himeros'la bir­ mezarlarında sık sık rastlanan simgesi, bu ki
likte onun ardına koyuldukları gibi unu süsle sinin ölmekte olan insanı yeraltı ülkesine . i l
mcde hep görev başında gösteriliri*] ( O d makla tam anlamıyla öldüren bir cin olduğu
Vlll, 362vd.)ı görülür.
Kharon'un asıl rol oynadığı bir yapıt, Sam- şını kurban vermeyi yeg görür. Ve geçidi şöy­
satlı (Malatya bölgesinde) Lukianos'un "Öbür le anlatır (Od. XI!, 234 vd.)-.
Dünyada Konuşmalar"dır. Hermes'in kıla­
Böylece girdik dar boğaza içimizi çeke çeke,
vuzluğunda yeraltına inen birçok ölüler - ve
Skylla bir yanımızda, tanrısal Khraybdis
aralarında filozoflar - Kharon'la ve kendi ken­ bir yanımızda.
dileriyle konuşurlar, ölümden sonra her türlü Ne korkunçtur bu canavar yutarken denizin
varlığın boş olduğu sonucuna varırlar. acı sularını,
kustuğu zaman da kaynayıp gümbürder
Kharybdis. Efsaneye göre, Sicilya'yı İtal­ koca engin
ya'dan ayıran Messina Boğazında Khary- ateşin üstünde dopdolu bir kazan gibi
bdis'le Skylla diye iki canavar vardır. Odysse- köpükler yükselir iki kayanın doruklarına
us'un serüvenlerinde çok önemli bir rol oyna­ kadar,
yan bu canavarların ünü atasözlerine ve de­ sonra doruklardan aşağı yuvarlanır bu
yimlere geçecek kadar yaygın olmuştur, nite­ köpükler.
kim Batı dillerinde "Kharybdis'ten Skylla'ya Bir daha yutunca acı sularını denizin,
dibi görünür anaforların içinde.
düşmek" diye bir söz vardır, yağmurdan ka­
Sarsılır gümbürtüyle çevresinde kayalar,
çarken doluya tutulmak anlamına gelir. dipteki masmavi kumlar fırlar dışarı.
Odysseia destanından önce Kharybdis'in
adı Herakles efsanesiyle ilgili olarak geçer: Odysseus bütün arkadaşlarını yitirdikten
Kharybdis, Gaia ile Poseidon'un birleşmesin­ sonra, batan gemisinin yelken direğini omur­
den dogma ölümlü bir yaratıkmış. Çok obur- gaya bir kayışla bağlayarak, üstüne oturur ve
muş, ne yese doymazmış. Herakles Geryone- Kharybdis'in önünden bir daha geçer, bu kez
us'tan çaldığı sürülerle önünden geçerken sözü geçen incir ağacına tırmanır, anaforun
Kharybdis hayvanlara saldırmış ve hepsini salını yutup yeniden su yüzüne çıkmasını bek­
yemiş. Buna öfkelenen Zeus. Kharybdis'in üs­ ler. Sal birkaç saat sonra meydana çıkınca,
tüne yıldırımını salarak onu denizin dibine at­ kendini bırakıp tam üstüne düşer. Böylece
mış. Kharybdis bundan böyle bir deniz cana­ korkunç tehlikeyi atlatır, ellerini kürek gibi
varı olmuş. kullanarak oradan uzaklaşır.
Büyücü Kirke Odysseus'la arkadaşlarını Homeros'un akıllara durgunluk verecek bir
adasından yola çıkardığı zaman, yolda karşı­ dakiklik ve canlılıkla anlattığı Kharybdis belki
laşacağı bütün güçlükleri kendisine bir bir sa­ Messina boğazında bulunan zamanla efsane­
yar. Atlatılması gereken en büyük bela Skylla leşmiş bir akıntı ve anafordur.
ile Kharybdis kayalarının arasından geçmek­
Kheiron. Kronos'la Philyra'nın oğlu Kheî-
tir. Skylla'yi anlattıktan sonra (Skylla),
ron at adamların en iyisi, en ünlüsü, en bilgi­
Kharybdis'i şöyle tanımlar (Od. XII, 101 vd.):
nidir. Adı "Kheir", yani "el"den gelir, gerçek­
Göreceksin, Odysseus, daha alçak öbür ten de eli her şeye yatkındır. Bir doğa adamı
kapa (yani Kharybdis), olan Kheiron doğadan aldığı derslerle en bü­
çok yakınlar birbirine bu kayalar, yük yiğitleri yetiştirmiştir. Asklepios, İason,
vurursun birinden öbürüne bir okla, giderek tanrı Apollon bile ondan ders almış­
bîr incir ağacı var üstünde, yaprak dolu, lardır. Ama Kheiron'un en ünlü öğrencisi
kocaman,
Akhilleus'tur (Akhilleus). Kheiron'un, Akhil-
tanrısal Kharybdis sömürür, yutar kara
leus'un babası Peleus'la özel bir ilişkisi vardır,
sulan ağacın altından.
Üç kez kusar günde ve çeker içine sömürür onu her fırsatta korur, destekler: Akastos'un
üç kez, sarayında başına gelen serüvenden kurtarmış
suları yuttuğu stra varayım deme oraya (Akastos), deniz tanrıçası Thetis'le evlenme­
sakın, sini salık vermiş, düğünde Peleus'a hedefini
yeri sarsan tanrı bile seni yıkımdan şaşmaz bir kargı armağan etmiştir (Peleus,
kurtaramaz. Thetis). Thetis kocasını bırakıp denize d ö ­
Odysseus Kharybdis'in önünden geçip büs­ nünce, Peleus oğlu Akhilleus'u Kheiron'a
bütün yok olmaktansa, Skylla'ya altı arkada- emanet eder (Akhilleus). Kheiron öjjrenı İ 8 İ
ni dillere destan olacak biçimde yetiştirir: bir uygunluk yoktur anlattıklarında, Plinius'a
Ona avlanmayı ve savaşmayı öğrettiği gibi, göre, "mons Chimaera" Phaselis'e yakındır,
müzik, ahlak ve hekimlik dersleri de verir. Skylax'ın açıklaması gerçeğe daha uygundur:
Akhilleus'un üstün yeteneklerini, Tesalya'nın "Dionysias adası, Siderus limanı ve burnu;
Pelion dağı eteklerindeki mağarada hocası bunun üstünde, dağda Hephaistos mabedi ve
Kheiron'la geçirdiği eğitim yıllarına borçlu­ topraktan kendiliğinden fışkıran büyük alev
dur. bulunmaktadır ki, hiçbir zaman sönmemekte­
Kherion'un ölümü Herakles'in elinden dir". Her iki yazar da doğal ateşin fışkırdığı
olur. Kronos, deniz perisi Philyra'yla birleş­ yerde Hephaistos'a bir tapınak bulunduğunu
mek için bir at biçimine girmiş derlerdi, Khei- söylemektedirler. Gerçekten de bugün orada
ron'un da at adam olarak dogması ondan- yapı kalıntıları ve Hıristiyanlık çağına kadar
uzanan bir tapınak yeri olduğunu gösteren
mış. Ne var ki tanrı oğlu olduğundan ölüm-
yazıtlar bulunmaktadır.
süzmüş. Herakles kendisine saldıran at
adamları püskürtünce oklarından biri Khei-
Khrysaor. Khrysaor, Gorgo'lardan Medu-
ron'un etine saplanmış. Yarasının iyileşme­
sa'nın oğlu sayılır (Tab. 6). Doğumunu şöyle
yeceğini anlayan Kheiron da ölümsüzlüğü
anlatır Hesiodos (Theog. 280 vd.):
Prometheus'la değişerek ölmeyi yeğ görmüş
(Kentauroi). Perseus kestiği zaman kafasını
Khrysaor'la Pegasos çıkıverdi kanından.
Khimaira. İkisi de yeraltı yaratıktan olan Biri deniz kıyısında doğduğu için,
Typhon'la Ekhidna'nın birleşmesinden Khi- öteki elinde altın kılıç tuttuğu için
maira diye bir canavar doğar. Hesiodos onu almışlardı Pegasos'la Khrysaor adlarını
şöyle anlatır (Theog. 318 vd.):
Khrysaor, Okeanos kızı Kallirhoe ile evlenir
Khimaira'yı da doğurdu Ekhidna, ve Geryoneus'u üretir. Kallirhoe'den Ekhkl
söndürülmez ateşi üfleyen Khimaira'yi, na da doğar (Ekhidna).
korkunç ve büyük, hızlı ve güçlü,
bir yerine, üç kafalı Khimaira'yi: Khryscis. Troya savaşı bir kadın yüzünden
Biri azgın bakışlı aslan kafası, çıkmıştır. Bu savaşta kadınlar önemli bir rol
öteki keçi, öteki yılan, ejderha kafası oynar. Hele ikisi, Helene'nin kaçırılmasından
Pegasos hakkından geldi bu Khimaira'mn
çok sonraki olayları canlandıran İlyada'da
koca yiğit Bellerophontes'le birlikte.
Helene'den de daha büyük bir yer tutarlar:
Homeros aşağı yukarı Hesiodos gibi tanım­ Bunlar Khryseis'le Briseis'tir.
ladığı Khimaira'yı Bellerophontes efsanesine Destan bir korku sahnesiyle açılır: Akha or­
bağlar (Bellerophontes). Homeros'la Hesio- dusu salgından kırılmaktadır. Neden? Akha-
dos'ta sözü geçmeyen bir anlatıma göre, Bel- lar Troya'yı kuşattıktan sonra yıllarca bekler­
lerophontes Khimaira'ya saldırmak için Pe- ler güçlü kentin surları önünde: Troya düş­
gasos atma binmekle kalmamış, kargısının mez de düşmez. Bu sırada, Akhilleus başta
ucuna (ya da kullandığı oklara) kurşun koy­ olmak üzere, saldırgan Akhalar çapulculuk
muş, canavarın ağızlarından fışkıran ateşle seferlerine girişerek talan etmeye uğraşırlar
eriyen kurşunlar etini dağlayıp yakmış, kor­ zengin Anadolu şehirlerini. Altın, tunç, de­
kunç ejderha da böylece can vermiş. mir, değerli silahlar almakla kalmazlar, yağ­
Khimaira'mn bulunduğu yer Lykia'da Olym- ma ettikleri şehirlerden seçkin kızlar, kadınlar
pos (bugün Çıralı) kentinin arkasındaki Ya- da kaçırırlar. Yığın yığın mallar, sürü sürü'tut-
nartaş diye gösterilir. Burada ilkçağda olduğu saklar ortaya konup Akha yiğitleri arasında
gibi bugün de dağdan doğal gazlar fışkırır ve bölüşülür. En büyük pay her zaman krallar
bunlar kendiliğinden ya da bir kibritle tutuştu­ kralı Agamemnon'a gider. Troas bölgesine
rulup hiç durmadan yanar. Öyle ki dağda yer yaptığı bir çıkarmada Akhilleus Khryse kenti­
yer yanan ateş denizden bile gözüküp gemici nin Apollon rahibi Kryses'in kızı Khryseisi
lere kılavuz olurmuş. İlkçağ yazarları da Khi- tutsak olarak almış, getirmiştir. Onu baraka­
malra ateşini bilir, ne var ki yeri üstünde sında karisi gibi kullanır, giderek sever, ni
kâhlı karısı Klytaimestra'dan üstün tutar onu. ne de gökten toprağa döndüğü vakit.
Ne var ki günün birinde Khryses zengin kur­ Öylece seri/i durur bir uğursuz gece
tulmalıklarla kızını geri almaya gelir, yalvarır, bu zavallı ölümlülerin üstünde.
yakarır, Akha önderleri kızı geri vermek ister­
Kimmer'lerin nerede oturduğu, güneş gör­
ler, yalnız Agamemnon karşı koyar bu isteğe
meyen bu ülkeyi batıya mı, kuzeye mi yerleş­
ve Khryses'i sert sözlerle kovar. Bunun üzeri­
tirmek gerektiği mythos yazarları arasında
ne rahip Apollon tanrıya yakarır ve tanrı
tartışma konusu olmuştur. Kimmer'ler diye
Khryses'in öcünü alır (İl. I, 43 vd.) (Apollon).
bir ulusun varlığı ilkin Homeros'un Odyssei-
Kikon'lar. Odysseus'un dönüş yolculuğun- a'sında geçtiğine göre, onları bizim dünya
da,ilk uğrağı Kikon'lar adlı bir boyun oturdu­ haritamıza yerleştirmek için Homeros'un
ğu İsmaros kentidir, Bu Trakya şehri bugün­ dünya haritasını göz önüne getirmeli. Odys-
kü Dedeagaç olsa gerek. Orayı Akhalar bir seia'nın önsözünde belirtildiği gibi (s. 22 vd.)
iyice talan ederler. Neden? Kikon'lar Troyalı- Odysseia'ya göre dünya - ki o zaman tanı­
ların savaş ortağı olduklarından mı, yoksa gi­ nan dünya yalnız Akdeniz dünyasıydı - yuvar­
derayak bolca mal edinmek için mi? Bu serü­ lak bir disk biçimindedir, bu diski Okeanos ır­
venini anlatan Odysseus nedenini söylemez, mağı çepeçevre sarar. Güneş bu ırmakta ba­
ama oradan yedi külçe altın, bir gümüş tas, tar - buraya batı denir -, gene ırmağın karşı
on iki sağrak dolusu da ismaros şarabı alır. tarafında doğar - oraya doğu denir -. Kim-
Bir tasına yirmi tas su katılıp içilen bu bal gibi mer'ler de Okeanos'un ötesinde kuzeybatıya
şarapla ileride Kyklops Polyphemos'u sarhoş rastlayan bir bölgede düşünülmelidir. Güneş
edecektir Odysseus. Bu işleri yaptıktan sonra görmediği için karanlık sayılan bu ülkenin ka­
arkadaşlarının çabuk gemilere dönmelerini ranlığın ta kendisi olan ölüler ülkesiyle ilgili
buyurur, ama onlar şarap içip, yemek ye­ görülmesi doğaldır.
mekle oyalandıklarından dağlardan inen atlı
Homeros'tan sonraki efsane ve görüşlerde
Kikon'ların saldırısına uğrarlar. Savaş, dövüş,
Kimmer'lerin, Kelt ya da İskit boylarının ata­
gene de ucuz kurtulurlar: Altı ölü verip kaçar­
ları oldukları ileri sürülür. Roma dünyasında
lar (Od. IX, 38-61).
ise ölüler ülkesine girişin güney İtalya şehri
Cumae'den olduğu sanılırdı. Bu görüşü Ver-
Kiliks. Agenor'un oğlu, Europe, Kadmos, gilius'un "Aeneis" destanında buluruz. Başka
Thasos ve Poiniks'in kardeşi (Tab. 10). Kar­ efsanelerde Kimmer'lerin yeraltında galeriler­
deşleriyle birlikte kaçırılan Europe'yi arama­ de oturdukları anlatılır; burada belki batı A v -
ya gider, bulamayınca K i l i k y a bölgesine yer­ rupa'da maden işleten ve Akdeniz'den gelme
leşir ve buraya adını verir. Bir efsaneye göre kervanlara bakırla tunç satan uluslar söz ko­
Kiliks, Europe'nin Zeus'tan olan oğlu Sarpe- nusudur. Tarihsel çağlarda (İ. Ö. VII. yüzyıl)
don'la birlikte komşu Lykia'ya saldırır, zafer Kimmer'lerin Anadolu'ya saldırıp Phrygia
kazanır ve Sarpedon'a bu bölgenin krallığını başkenti Gordion'ü yıktıkları bilinir.
verir (Sarpedon).
Kinyras. Kıbrıs kralı Kinyras'ın adı İlyada'da
Kimmerioi (Kimmer'ler). Kimmer'ler
geçer: Troya savaşına katılması için Aga-
Odysseia'da adı geçen efsanelik bir ulustur.
memnon ona Odysseus'la birlikte Talthybi-
Odysseus ölüler ülkesine Kimmer'lerin ora­
os'u göndermiş, Kinyras da elli gemi yolla­
dan iner ve burayı şöyle tanımlar (Od. XI, 14
maya söz vermiş, ama Akhaları aldatmış: Bir
vd.):
gerçek gemi donatmış, kırk dokuz tane de
Güneş batarken ve kararırken tekmil yollar topraktan tekne yaptırıp, hepsini denize in­
vardık sınırlarına deri nakışlı Okeanos'un, dirmiş, kırk dokuzu batmış, yalnız bir gemi
oradadır Kimmer'lerin ülkesi ve kenti,
varabilmiş Aulis'e. Ama böylece Kinyras sö­
oldum olası bol sisle ve bulutlarla örtülü,
parlak güneş onları ışınlarıyla göremez zünü tuttu sayılmış.
hiçbir vakit, Kinyras Kıbrıs adasının yerlisi değildir: Suri­
ne yükseldiği vakit yıldızlı göğe, ye'nin Byblos kentinden gelmedir. Kendi ve

176
oğlu Adonis'le ilgili efsanelerin Fenike kay­ Gide gide Akile adasına nardık sonunda,
naklı oluşundan da bu çıkmaktadır. Kinyras orada Kirke otururdu, güzel belikli,
insan sesli korkunç tanrıça...
Kıbrıs'a gelince Paphos kentini kurmuş, Kıb­
rıs kralı Pygmalion'un kızını almış ve Ado- Odysseus arkadaşlanna besi sağlamak için
nis'ten başka bir oğluyla üç kızı olmuş. Tanrı­ ava gider, çıktığı tepeden Kirke'nin kon.agını
ça Aphrodite'nin öfkesini üzerlerine çeken görür uzakta, dumanı tütmektedir sık çalılı
bu kızlar birer yosma olmuşlar: Kıbrıs'a ge­ gın, ormanın ötesinde. Korka korka birkaç
len, giden yabancılara verirlermiş kendilerini. arkadaşını gönderir oraya. Başlarında Eury-
Sonunda da Mısır'a göçmüşler. lokhos vardır (Od. X, 210 vd.).
Kinyras efsanesinin en ilginç yönü, onun Odysseus'un arkadaşları dışanya çağırırlar
kızı Myrrha'ya (ya da Smyrna) olan dogadışı Kirke'yi, oysa tanrıça onları içeri alır, yalnız
aşkıdır. Bu aşktan Adonis doğar (Adonis). Ef­ Eurylokhos kuşkulanıp dışarda kalır. Sonra
sanenin başka bir dalında Kinyras tanrıça da olan olur Odysseus'un arkadaşlarına: K i r -
Aphrodite'nin saydığı ve sevdiği bir kral ola­ ke'nin onları domuza dönüştürmesini şöyle
rak gösterilir. Kıbrıs'ta bu tanrıçanın kültünü anlatır Homeros (Od. X, 232 vd.):
kurmakla kalmamış, usta bir bilici ve müzikçi
» Tanrıça onları içeride tahtlara, iskemlelere
olarak adaya sanatları ve uygarlığı da getir­
oturttu,
miş. Fenike'den gelme "kinnor" adlı bir sazla peynir, sarı bal ve arpa unu ezdi Pramno;
(Kinyras adı oradan türemeymiş) tanrı Apol- şarabimi ı.
lon'la yarışmaya girmiş ve Marsyas gibi tanrı­ sağrağa korkunç ilaçlar karıştırdı
nın gazabına uğramış. büsbütün unutsunlar diye baba toprağını.
Kinyras Kıbrıs adasında bakır madenlerini Verdi onlara bu içkiyi, onlarda hemen
ortaya çıkaran, tunç işlemeciliğini kuran ve d ikiller,
onlar diker dikmez içkiyi, Kirke hepsine
adaya ilkçağdaki zenginliğini kazandıran kral
değneğiyle vurdu
olarak geçinir. Aphrodite onu sevdiği için ve kapattı yoldaşlarımı domuz ağılma.
uzun ömürlülük bağışlamış, Kinyras da 160 Şimdi onlar tıpkı domuza benzemişlerdl
yaşma kadar yaşamış. başları ve sesleri, kılları vegövdeleriyle,
ama akıl vardı gene içlerinde eskisi gibi.
Kirke. Büyücü tanrıça Kirke tıpkı Kalypso Ağlar, sızlar halde onları kapadı oraya,
gibi Odysseus'un serüvenlerinde başlıca rol attı önlerine kayın kozalağı, palamut,
oynayan kişilerdendir. Güneş tanrı Helios'la kızılcık yemişi,
Okeanos kızı Perseis'ten dogmadır denir ki­ hep yediği şeylerdi bunlar yerde sürünen
mi efsanelerde, kimine göre de Hekate'nin domuzların.
kızıdır ve büyücülüğü ondan almıştır. Kirke Tanrı Hermes Odysseus'un yardımına ko­
yalnız Odysseia'da değil, Argonaut'lar desta­ şar; büyücü Kirke'yi nasıl alt edeceğini söyler
nında da söz konusu olur, Kolkhis kralı Aie- ona: Kirke ona zehirli şarabı içirecegi anda,
tes'in ve Giritli Minos'un karısı Pasiphae'nin içine tanrının onun için kopardığı "malü" di­
kız kardeşidir (Tab. 8). Efsaneler Kirke'nin ye sihirli bir bitkiyi atacak ve kılıcıyla saldırıp
Aiaie adasında oturduğunu belirtirler. Bu tanrıçayı alt edecek, kendisine ve arkadaşları
adanın nerede olduğu az çok belli, çünkü bu­ na bir kötülük yapmayacağına ant içirecektir.
gün de italya'nın Sardunya karşısındaki Etru- Öyle olur, Kirke Odysseus'un gücü karşısın de
ria kıyılarında Capo Circeo diye anılan bir şaşakalır, güzelliğine, erkekliğine vurulur ve
yer var, ama bu bir ada değil, bir burundur. onu yatağına aldıktan sonra, yoldaşlarım da
"Aia", "gaia" yani toprak anlamına geldiğine insan kılığına sokar. Odysseus böylece Kir
göre, efsanenin bu konuda bu kadarcık yanıl­ ke'nin konağında bir yıl kalır, yiyip içip kayli
ması doğaldır. sürmekte, Kirke de tıpkı Kalypso gibi onu
Aiolos'un adasından kovulduktan, yamyam kendine koca etmek hevesiyle yanıp tulu.
Laistrygonlara epey kurban verdikten sonra maktadır. Ne var ki Odysseus'un arkadaşları
Odysseus'aı arkadaşları Kirke'nin Aiaie ada­ onu uyarırlar, yurda dönmek gerektiğini ha­
sına v a r ı r l a r ( İ d X , L35 vd.): tırlatırlar ona. Kirke razı olur, ama önce ölü
ler ülkesine gidip Teiresias'ın ruhuna danış­ tirdiği için, tarih alanı ona ayrılmış, tarih ya­
masının gerektiğini bildirir. Bundan sonra zarlarını esinleyen peri sayılmıştır. Sağ elinde
Odysseus'un Hades yolculuğu anlatılır (Od. boru, ya da gitar bulunur, kahramanlıkları di­
X, 307'den XI sonuna dek). Dönüşte Odys- le getirir bunlarla; kimi resimlerde elinde bir
seus gene Aiaie adasına uğrar, bu kez, Kirke klepsydra, yani su saati vardır, olayların akışı­
ona ilerdeki yolculuğun nasıl düzenlenmesi nı ölçmeyi simgeler.
gerektiğini, Seirenlerden, Skylla ve Khary-
Kleobis. Arabayı çekecek ineklerin olmadı­
bdis'ten nasıl korunabileceğini bildirir. Kirke'
ğı bir günde, Argos'taki Hera tapınağı rahi­
nin sözleri tıpatıp doğru çıkar ve Odysseus
besi olan anneleri Kydippe'nin arabasını, 45
sonunda selameti büyücü tanrıçanın öğütleri­
menzil uzaktaki tapınağa kadar, Kleobis'le
ne borçlu olur.
Biton götürdüler. Kydippe, tanrıçadan, oğul­
Kirke'nin kimliği ve nitelikleri üstünde bil­ larına, insanlar için en iyi şeyi bağışlamasını
ginler çok durmuş, düşünmüştür. Kirke'nin diledi. Hera da bu dileği yerine getirerek iki
yeri, yurdu besbelli ki İtalya'dadır, bugün Ca- oğlanı uyuttu, öylece öldüler. Argoslular iki
po Circeo'nun bulunduğu bölgede Roma kardeşin heykelini Delphoi'ye adadılar.
çağlarında Feronia adlı tanrıçaya tapıldığı gö­
Bu öykü Herodotos'un Tarihinde (I, 31) an­
rülür. Bu tanrıçanın "feri" yani vahşi hayvan
latılmıştır. Atinalı Solon zenginler zengini
sözcüğünden türeme adı, vahşi hayvanları
kral Kroisos'a konuk gidince, Kroisos ona bu
dizgine alan tanrıça anlamını taşır. Bu Fero-
dünyada en mutlu insanın kim olduğunu so­
nia ile Kirke arasında bağlantı kurmamak ola­
rar. Solon ilk olarak yurdu için can veren Tel-
naksız. Bölgenin Etruria yani Anadolu'dan
lus'u saydıktan sonra ikinci örnek olarak da
gelme Etrüsklerin yerleştiği yer olduğu da ak­
Kleobis'le Biton'u gösterir.
la getirilirse, Kirke'nin, daha sonra da Fero-
nia'nın Anadolu'nun Ana Tanrıçası Kybele Klotho. Zeus'le Themis'in kızları olan kader
ile ilişkisi göze çarpar. Kirke-Feronia, Arte- tanrıçaları Moira'ların biri. Adı bükmek, d o ­
mis-Kybele gibi doğaya hâkim, hayvanları ev­ kumak anlamına gelen Klotho hayat ipliğini
cilleştirip arabasına koşan tanrısal varlığı sim­ büken tanrıça sayılırdı (Moira'lar).
geler. Bu tanrıça dişidir, dişilik, doğurganlık
ve bereket kavramını erkeği boyunduruğa al­ Klymene. Okeanos'la Tethys'in kızı. Bir
mak, büyülemek, herhangi bir hayvan haline kaynağa göre İapetos'la evlenip Atlas, P r o -
getirmekle açığa vurur. Motifleri Ana Tanrıça metheus, Epimetheus ve Menoithios'un ana­
kültünün özelliklerini andıran Kirke efsanesi sı olmuştur (Tab. 3).
Odysseia'da sözü geçen başka temalarda ol­ Klytaimestra. Adı Klytaimestra ya da
duğu gibi peri masalı, çeşnisi de taşır. Bütün Klytaimnestra olarak geçer. Tyndareos'la Le-
bu öğeler Ana Tannça'nın kişiliği ve yaygınlı­ da'nın kızıdır. Leda kuğu kuşu haline girmiş
ğı tam bir aydınlığa kavuşacağı zaman gere­ tanrı Zeus'la birleştikten sonra, iki yumurta
ğince değerlendirilebilecektir. doğurmuş derler, birinden Helena ile Polyde-
Odysseia'dan sonraki efsanelere göre K i r - ukes, öbüründen Klytaimestra ile Kastor çık­
ke'nin Odysseus'tan birçok çocukları olur, bi­ mış, Helena ile Polydeukes Zeus'un dölleri,
ri Telegonos, öteki de Latinos'tur derler. Te- Klyaimestra ile Kastor ölümlü Tyndareos'un
legonos'un İtalya'da TuSculum şehrini kurdu­ çocuklarıymış (Tab. 12).
ğu, Latinos'un da Latinlerin atası sayıldığı h e ­ Klytaimestra mythos'ta Helena kadar eşsiz
saba katılırsa, Kirke-Odysseus macerasının bir rol oynar, suç işleyen, adam öldüren, kö­
İtalya efsanesince ne kadar benimsendiği gö­ tüye varan yolların hepsini deneyen kadın
rülür. olarak yazarları sonsuzca esinleyen bir tip ni­
teliğini kazanmıştır. Benliğinde zıt duyguların
Kleio. Adı, kutlamak, övmek anlamına ge­ çarpıştığı öbür trajik kişiler gibi Klytaimestra'
len "kleio" fiilinden türemiş olan Kleio (ya da nın da destanda pek adı geçmez, sözü edilse
Klio) Musalann biridir. İnsanların unutulma­ de işlediği suçlann asıl etkeni olarak gösteril­
ması gereken ünlü, şanlı eylemlerini dile ge- mez, Klytaimestra aşığı Aigisthos'un elinde

178
b i r araçtır. Ancak tragedya İ l e d i r k i , K l y t a i - Ama Klytaimestra'nın kocasına olan asıl
mestra özgür bir kişilik kazanır ve dramı daha hıncı kadın yüzünden değildir. Onu koca, az
derin, içindeki karşıt duyguların çarpışması daha evlat katili yapan kızı İphigeneia'nm
daha karmaşık olduğundan Aigisthos-Klytai- kurban edilmesidir. Bunu Agamemnon'a bir
mestra ikiliğinde baş rolü alır. Tragedya ya­ türlü affedemez. Bu yüzden duyduğu kini
zarlarından Aiskhylos da, Sophokles de, Eu- öbür çocuklarına da bulaştırır: Elektra'dan,
ripides de Klytaimestra tipini kendi görüşleri­ Orestes'ten nefret eder. Elektra anasıyla sert
ne göre sonuna kadar işlemekten geri kalma­ tartışmalarından Klytaimestra'nın ileri sürdü­
mışlardır. Öyle ki Klytaimestra nicelik ve nite­ ğü bu İphigeneia olayının, aslında suçluluğu­
lik bakımından da efsanenin en göze çarpan nu örtmek için bir bahane olduğunu yüzüne
kişilerinden biri olarak karşımıza çıkar, yani vurur. Gerçekten de tragedyanın sahneye
rol oynadığı tragedyalar hem çok, hem de bu koyduğu Klytaimestra yüreğinde en ufak bir
tragedyalarda oynadığı rol biricik ve eşsizdir. analık duygusu olmayan bir kadındır, Ores-
Bütün bu tragedyaları bir bir ele alamayacağı­ tes'e anana kıyma diye yalvarır, ama onun
mıza göre, hepsinin birden esinlediği Klytai- öldüğü haberini alınca tanrılara şükran adak­
mestra tipini özetlemeye çalışalım. ları adayacak kadar sevinir.
Klytaimestra'nın içinde başlıca yeri tutan Tragedyaların bazıları Agamemnon'un öl­
duygu, ça§daş bir görüşle nitelenecek olursa, dürülmesinde Klytaimestra'yı asıl fail olarak
kıskançlık diye adlandırılmalıdır. Klytaimestra gösterir, kiminde de Mykene'de yalnız kaldığı
ömrünün başından sonuna kadar kıskançlıkla için Aigisthos'un zorlamasına dayanamayıp
kıvranmış durmuş, onu suça iten duygu da bu kendini veren ve âşığının elinde bir araç gibi
kıskançlık olmuştur. Helena'nın ikizi olmakla kullanılan bir z a v a l l ı kadın pozundadır. K l y t a i -
başlar bu kompleks; gerçi Agamemnon'la ev­ mestra'nın ilginç ve karmaşık tipinin tamam
lenmeden Klytaimestra'yı bazı efsaneler Tan- bir portresini okumak için Aiskhylos'un
talos'la evli gösterir, bu Tantalos Thyestes'in "Agamemnon", Sophokles'in "Elektra", Eu-
oğludur (Tab. 15). Agamemnon bu Tanta- ripides'in "Elektra" ve "Orestes" tragedyala­
loş'u da, çocuklarını da öldürür, Klytaimest- rını okumak gerekir.
ra'nın kardeşleri Dioskur'ların saldırısına uğ­
rayınca Klytaimestra ile evlenmek zorunda Kodros. Poseidon'un soyundan olan efsa-
kalır. Uğursuzlukla başlayan bu evlenme son­ nelik Atina kralı. Krallığı sırasında Atina P e -
suz bir kin ve suç zincirinin birinci halkasıdır. loponez'lilerin saldırısına uğramış, Delphoi
Agamemnon'la Klytaimestra mythos'ta geçi- kehaneti de Peloponezliler Atina kralını öldü-
nemeyen, birbirini sevmeyen çiftin ta kendisi­ rürlerse zafer kazanacaklarını bildirmiş. Bunu
dir. İlyada'da bile krallar kralı tutsağı Khryse- haber alınca Kodros hayatını yurduna feda
is'i meşru karısı Klytaimestra ile bir tutmak etmeye karar vermiş ve dilenci kılığına gire­
cüretini gösterir (İl. 1,112 vd.): rek şehirden dışarı çıkmış. İki düşmanla karşı­
laşmış ve onlarla kavgaya tutuşmuş, birini öl­
Doğrusunu isterseniz, dürmüş, öbürünün eliyle de vurulup ölmüş.
asıl karım Klytaimestra'dan üstün o kız, Atinalılar işin farkına vararak ölüsünü Pelo-
ondan aşağı değil yapısı, boyu boşu, ponezlilerden istemişler. Onlar da kralı öldür­
aklı, fikri yerinde, üstelik ev kadını.
düklerini anlayarak saldırıdan vazgeçmişler.
Khryseis'ten daha güçlü bir kuma da çıkarır Kodros'un mezarı tarihsel çağlarda Atina
karşısına: Troya'dan Kassandra'yı sarayına kapılarının birinin önünde gösterilirmiş. Kod-
getirince, Klytaimestra'ya ona iyi davranma­ ros öldükten sonra Atina tahtına oğlu Medon
sını öğütler. Kadınlığı böylece hor görülen çıkmış. Küçük oğlu Neleus da Miletos'a göç­
Klytaimestra ister istemez kendini kardeşi müş (Neleus 2).
Helena ile kıyaslar, kadın ve eş olarak bunca
şımarıklığı olan Helena'nın hiç ceza görmedi­ Koios. Uranos'la Gaia'nın oğlu, Titanlardan
ğini, onun yüzünden kendi başına bunca be­ biri (Tab. 4). Erkek kardeşleri Okeanos,
lalar geldiğini yana yakıla dile getirir. Hyperion, İapetos ve Kronos'tur, kız kardeş
leri Theia, Rheia, Themis, Tethys, Mnemosy- Kore. Kore ya da Kora, genç kız anlamına
ne ve Phoibe'dir. Koios'la Phoibe evlenirler, gelir. Demeter'in kızı Persephone'ye verilen
iki kızları olur: Leto ve Asterie. Işığı simgele­ ikinci bir isimdir (Demeter).
yen göksel varlıklan meydana getiren Koios'
la Phoibe Apollon ve Artemis'in atalarıdır. Korinnos. Korinnos Troya'nm yerlisi bir
ozanmış. Homeros'tan önce ve Troya savaşı­
Kokalos. Sicilya'da Kamikos (sonradan Ag- nın olduğu sıralarda llyada destanını yazmış.
rigentum olur) şehrinin kralı. Daidalos hava­ Yazı yazmasını da Palamedes'ten ögrenmiş-
ya uçarak Girit'ten kaçtığı zaman Kokalos'un miş (Palamedes). Homeros destanlarını yaz­
yanına sığınmış ve saklanmış. Minos da Dai- mak için onun eserlerinden esinlenmiş.
dalos'u aramaya çıkıp Sicilya'ya vardığında
Koronîs. Lapith'ler kralı Phlegyas'ın kızı,
usta yapıcıyı bulmak için bir düzene başvur­
hekim tanrı Askleplos'un anası (Asklepios).
muş: Bir iplikle bir şeytanminaresi almış, ipli­
ği bir ucundan öbür ucuna geçirmesini başa­ Korybant'Iar. Korybantes ve Kuretai diye
rana ödül vereceğini bildirmiş. Kokalos daya­ yazın kaynaklarında geçen Ana Tanrıça'nın
namayıp bunun çözümünü Daidalos'a sor­ rahiplerini Euripides Bakkha'lar "tragedyasın­
muş, o da ipliği bir karıncaya bağlayıp karın­ da şöyle tanımlar:
cayı şeytanminaresinin içinden geçirtmek ge­
rektiğini söylemiş. Kokalos bu çözümü Mi- Ey karanlık diyarı Kureta'larm.
nos'a bildirince, Girit kralı Daidalos'un bura­ Girit'te Zeus'un doğduğu kutsal mağaralar!
da saklandığını anlamış, Kokalos'u konuğunu Orada icat ettiler, benim için,
teslim etmeye zorlamış, ne var ki Kokalos ko­ üç sorguçtu miğfer giyen Korybant'Iar
nukluk kurallarını çiğnememek için kızlarına çembere gerilen deriyi.
Minos'u öldürmelerini buyurmuş, onlar da Orada karıştı coşkun davul sesleri
kralın üstüne kaynar su dökerek ölümüne se­ Pbrygia kavallarının tatlı nefeslerine.
bep olmuşlar (Daidalos). Korybant'Iar davulu Rhea anamıza verdiler
Bakkha'larm çığlıkları arasında
gümbürdesin diye.
Kokytos. İniltiler ırmağı anlamına gelen
Kureta'lar Giritli ana tanrıça Rhea'nın,
Kokytos ölüler ülkesinde akan ve Akheron'a
Korybant'Iar da Phrygialı ana tanrıça Kybe-
dökülen bir ırmaktır. Odysseus yeraltı ülkesi­
le'nin rahipleridir. Burada iki ana tanrıçanın
ne inecekken, büyücü tanrıça Kirke ona H a -
ve onun hizmetinde bulunan efsanelik rahip­
des haritasını şöyle çizer (Od. X, 508 vd.):
lerin de birbirine karıştığı görülür. Korybas
Ama geçtiğin zaman Okeanos'u geminle, Lydia ya da Phrygia dilinde ilkin Attis'e veri­
orada Alçakkıyı var ve Persephone'nin len bir addır. Kureta'lar ise Zeus efsanesin­
koruluğu, de rol oynayan cinlerdir. Toprağın oğulları
uzun uzun kavaklar göreceksin, kısır oldukları söylenir: Rhea Girit'in Lyktos ma-
söğütler, garasında Zeus'u doğurduğu zaman onu
derin anaforlu Okeanos'un kıyısında çek Amaltheia adlı nympha'ya teslim eder,
karaya gemini, Amaltheia da onu keçi sütüyle besleyip büyü­
sonra çık yola, Hades bataklarına doğru, tür (Amaltheia), ama tanrı bebeğin seslerini
orada Akheron, Pyriphlegeton ve Kokytos
Kronos duyup da öbür çocukları gibi Zeus'u
akar,
Styks'ten gelen sular da dökülür oraya. da bulup yutmasın diye, Rhea çocuğun çev­
resinde Kureta'larm coşkun rakslarla tunç
Odysseus yeraltı dünyasına inmek için çu­ kalkanlarına vura vura gürültü yapmalarını
kuru orada kazacaktır. Pyriphlegeton adın­ emretmiş, böylece çocuğun bağrışmalarını
dan da belli olduğu gibi (pyr ateş demek) kay­ tunç sesleriyle boguyorlarmış. Efsaneye göre
nar sulu bir ırmak olduğu halde, Kokytos'un Kureta'lar iki ya da dokuzmuş. Sonradan Z e -
suları buz gibi diye tanımlanır. us, Kybele ve Dionysos tanrılannın kültleri
birbirine karışmış ve Daktyl'ler, Korybant'Iar
Komaitho. Bkz. Amphitryon. ve Kureta'lar, hepsi birden Ana Tanrıça

180
Kybele'nln kültüne bağlanmıştır. Bu rahipler Kreş. Giritlilere adını veren kurucu kahra­
Kybele ayinlerini baş döndürücü rakslarla, m a n . Bir efsaneye göre tanrı Zeus'la Ida da
bağrışmalarla, flüt, davul ve tef sesleriyle kut­ ğının bir nympha'sından doğmuştur, başka
larlar, gümbürtülü bir vecit içinde kendilerin­ birine göre de Girit toprağından doğmuş ve
den geçerek "enthousiasmos" denilen duru­ Girit'in ilk konuklan Eteokretes, yani gerçek
ma girerek tanrıya karışmayı sağlarlardı Giritlilerin atasıdır. Zeus bebekken babası
(l)aktyller, Dionysos). Kronos'un elinden kurtarılmak için Girit'e bı­
rakılınca Kreş adada hüküm sürmekteydi ve
Kottos. Uranos'la Gaia'nın yüzer kollu ve Zeus'u koruyan o olmuştur. Minos'tan çok
ellişer başlı dev oğullarından birinin adı. önce Girit'e yasalar vermiş ve uygarlık getir­
(îyes'le Briareus'un kardeşi (Yüzkollular). miştir. Efsanenin biri Kres'i, Girit'i her türlü
çıkarmaya karşı koruyan Talos adlı robotun
Kıanaos. Attika'nın ilk krallarından biri. babası sayar (Talos).
Kranaos da Kekrops gibi topraktan doğma
İmiş (Kekrops). Kekrops'tan sonra tahta çı­ Kretheus. Aiolos'la Enarete'nin oğlu. Tyro
kan o olmuş ve Attikalılara "Kranaos'lular", ile evlenir ve Aison'u doğurur (Tab. 22).
Alina'ya da Kranae denmiş. Kranaos'un At- Kretheus, Tyro'nun tanrı Poseidon'dan olan
Neleus ve Pelias adlı oğullarını evlatlığa alır.
llıis adlı bir kızı olmuş. Attika bölgesi bu kıza
Kretheus, lason ve Pelias'ın şehri olan lol-
göre adlandırılmış.
kos'un kurucusudur (Tyro, Pelias).
Kratos. Pallas'la Styks'in oğlu (Tab. 6), güç Kreusa. (1) Atina kralı Erekhteus'un kızı,
ve kuvvet simgesi (Bia). İon'un anası (lort).
(2) Troya kralı Priamos'la karısı Heka-
Kreon. (1) Korinthos kralı, İason'la Medeia
be'nin kızı, Aineias'ın karısı (Tab. 17). En es­
efsanesinde rol oynar: İolkhos'tan kovulunca
ki destanlarda Aineias'ın karısının adı Kreusa
İason'la Medeia Korinthos'a, Kreon'un yanı­
değil, Eurydike'dir. Vergilius Aeneis desta­
na sığınırlar ve birkaç yıl barış içinde yaşar­
nında Kreusa'nın Troya'nın yıkıldığı ve Ainei-
lar. Ama günün birinde Kreon kızı Kreusa (ya
as'ın babası Ankhises'le oğlu Askanios'u ala­
da Glauke)'yi İason'a vermeye kalkışır, lason
rak şehirden kaçtığı gece bir tanrıça (Aphro-
Medeia'yı boşayıp Kreusa'yı almaya razı
dite ya da Kybele) tarafından kaçırıldığını an­
olur. Medeia'nın korkunç dramı bu olayla
latır. Aineias karısını aramak için şehre geri
başlar: Büyücü kadın bu evlenmeye ses çıkar­
döndüğünde, Kreusa'nın görüntüsü karşısına
mayacak gibi olur, kumasına armağan olarak
çıkıp yeni bir yurt kurmaya gitmesi gerektiği­
bir gelinlik gönderir. Kreusa gelinliği alır, gi­
ni bildirir (Aineias).
yer, sırtına geçirir geçirmez de cayır cayır
yanmaya başlar. Yanına varıp onu kurtarmak
Krinis. Mysia şehri Khryse'de bulunan
İsteyen Kreon da aynı ateşle tutuşup yanar
Apollon Smintheus tapınağının kurucusu. I l -
(Medeia).
yada'da Agamemnon'un tutsak tuttuğu kızı
(2) Menoikeus'un oğlu Kreon, İokaste'nin Khryseis'i almaya gelen Khryses bu tapına­
kardeşi ve Thebai kralı Laios'un kaynatasıdır ğın rahibidir. Tapınağın kurulması efsaneye
(Tab. 19). Adı Oidipus efsanesinde geçer: göre şöyle olmuş: Krinis günün birinde Apol-
Oidipus Thebai'den sürülünce şehre kral lon tanrının öfkesine uğramış, bu yüzden de
olur. Oidipus'un ölümünden sonra oğullan evi barkı, tarlası, toprağı, nesi varsa sıçanla­
Eteokles'le Polyneikes savaşa tutuşunca, Kre- rın saldırısına uğramış. Sıçandan geçilmiyor,
on Eteokles'in tarafını tutar, Polyneikes'i şe­ sıçanlar her şeyi kemirip yok ediyormuş.
hirden sürer. Antigone dramında büyük bir Ama tanrı bir gün yeryüzüne inecek olmuş,
rol oynar ve doğanın kanunlarını hesaba kat­ Krinis'ln sürülerine bakan çobana konuk ol­
madan devlet kanunlarını yürürlüğe koymaya muş ve ondan çok memnun kaldığı için böl
çalışan yöneticinin iflasını simgeler (Anti- geyl sıçanlardan temizlemeye karar verini',
ne, Oidipus, Halmon). oklarıyla hepsini öldürmüş, bir yatıdan da
Krinis'e Apollon Smintheus'a bir tapınak dik­ Bunlardan sonra Kronos geldi dünyaya,
mesini buyurmuş (Apollon Smintheus). o art düşünceli tanrı,
en belalısı Toprakoğullarının.
Krios. Uranos'la Gaia'nın oğlu, Titanlardan Ve Kronos diş biledi yıldızlı babasına.
biri. Eurybie ile birleşir ve Astraios, Pallas ve
Kronos'tan sonra Toprak Ana Kyklopları
Perses'i meydana getirir (Tab. 4).
ve Hekatonkheir'leri doğurduğu halde, Ura-
Kritheis. Ozan Homeros'un anası sayılan nos hepsini gün ışığına çıkar çıkmaz Gaia'nın
efsanelik kişi. Kritheis Ege bölgesinin bir karnına gerisin geri tıkamakta, böylece onu
nympha'sıymış, İzmir'de akan Meles ırmağıy­ inim inim inletmektedir. Gaia bir düzen kurar
la sevişmiş ve birleşmelerinden Homeros ve o düzeni oğlu Kronos eliyle gerçekleştirir.
meydana gelmiş. Başka bir efsaneye göre,
3. E F S A N E L E R İ . Kronos'la ilgili iki efsane
Kritheis Kyme'li (İzmir'in güneyinde Namurt)
de Hesiodos'un Theogonia'sında anlatılmak­
bir adamın kızıymış, bu adam ölürken kızını
tadır. Homeros destanlarında adı geçer, Ze-
kardeşi Maion'a bırakmış. Kritheis amcasını
us'la Hera'ya soyadı olarak Kronides (Kro-
bırakıp Phemios adında bir İzmirliye kaçmış,
nos oğlu) denir, Kronos'un Zeus eliyle yeraltı­
bir gün de Meles ırmağının kıyısında çamaşır
na kapatıldığına da değinilir, ama efsane ola­
yıkamaya gitmişmiş ki Homeros'u doğurmuş.
rak anlatılmaz. Uranos, Kronos, Zeus efsane­
Bu efsane koca ozana verilen Melesigenes
sinde iki kez görülen babanın oğla baskı ya­
(Meles'ten dogma) adının nereden geldiğini
pıp oğlun ayaklanması ve babasını alt ederek
anlatmaya yarar.
egemenliğini elinden alması teması, hele do­
Efsanenin başka bir anlatımında Kritheis ğan varlıkları yutmak g i b i ilkel motiflerle Y u -
adalı bir genç kızdır, Musalarla ilişiği olan bir nan mythos'una dışardan katılmış öğelerdir.
cinle sevişmiş, ama sonra da korsanlar tara­ Kaynağı güneydoğu Akdeniz çevresinde bu­
fından kaçırılıp İzmir'e götürülmüştür. Lydia lunan bu efsanelerin Yunanlılara Fenikeliler
kralı Maion onunla evlenmiş, Kritheis de Me­ yoluyla geçtiği sanılır. Homeros'un ton-
les ırmağının kıyısında Homeros'u doğurup ya'sında bunlar bilindiği halde pek tutunma-
hemen sonra ölmüştür. Her iki efsanede de dıgı da destanlardan belli olmaktadır. Hesio-
Maion adlı birinin söz konusu edilmesi özel­ dos'un etki altında kalarak uzun uzadıya an­
likle Latin şairlerince Homeros'a verilen Ma- lattığı bu masallar Yunan mythos'unda tek
ionides, yani Maion oğlu, ya da Maionialı örnek olmak bakımından daha da ilgi çekici­
(Lydialı) ek adının açıklanması yapılıyor. dir (Theogonia).

Kronos. ( 1 ) A D I . Kronos adının zaman anla­ Kronos'un, anası Gaia'nın eline verdiği çe­
mına gelen "khronos" sözcüğüyle aslında lik tırpanla babası Uranos'un hayalarını kes­
hiçbir ilişiği yoktur, ama sonraki efsane ve mesi tanrı kuşakları arasındaki çekişmenin ilk
açıklamalara göre bu iki kelime bir tutulmuş aşamasıdır (Theog. 154-210). Uranos'un er­
ve Kronos tanrının zamanı, zamanın akışını, keklik aygıtından akan kanlardan Erinys'ler
geçişini simgelediği ileri sürülüp, imgelerinde (Erinys) ve spermasından da Aphrodite (Ah-
elinde bir tırpanla gösterilmiştir. Oysa efsa­ rodite) do^ar. Hesiodos'un Theog. 4 5 3 -
nesinden görüleceği gibi Kronos'un bu yoru­ 506'da anlattığı Kronos-Zeus çekişmesi Zeus
mu bir zorlama ürünüdür. maddesinde ele alınacaktır.
( 2 ) DOĞUŞU. Uranos'la Gaia'nın son oğul­ Kronos'un Philyra ile birleşmesinden at
ları Kronos Titanlar soyundandır ve babası adam Kheiron doğmuş (Kheiron). Başka e f -
Uranos'u erkeklikten yoksun etmekle birinci sanelerde de Hephaistos, ya da Aphrodi-
kuşak tanrılarının egemenliğine son verip, te'nin babası olarak geçer.
ikinci kuşağı başa getirmiştir (Tab. 4), (Ura- Orfik tarikat geleneğinde Kronos Zeus'la
nos, Gaia, Aphrodite). Beş erkek titan ve al­ barışmış ve Mutlular Adalarında yaşar gibi
tı kız titan'ın doğuşundan sonra Kronos'un gösterilir. Bu kaynaklara göre Kronos yeryü­
dünyaya gelişini Hesiodos şöyle anlatır (The- zünde iyiliği ve bereketi kuran ilk tanrıdır.
og. 137 vd.): Onun egemen olduğu çag Altın Çağına rast-

la
lar. Hesiodos'un da anlattığı Çağlar Efsanesi nin Anadolu'nun geleneksel halk sanatlarını,
Kronos'la ilişkili olarak özellikle Roma'da tu­ örneğin bugün bile yaşayan kilim motiflerini
tunmuş ve Saturnus çağı üstüne efsaneler bir­ yansıtmasıdır. Yontuların heykel, figürln ve
çok şairleri esinlemiştir (Soylar Efsanesi, Sa- idol biçiminde olanlarına gelince, bunlar ya­
turnus). zın kaynaklarındaki Ana Tanrıça tanımlarına
tıpatıp uymakta, çok sonraları tarihsel çağlar­
Ksanthos. Kula at anlamına gelen Ksan- da anlatılan efsanelerini bile dile getirmekte­
thos Akhilleus'un ölümsüz atlarından biridir. dir. Oturmuş durumda, kaim kalçalı, göbekli,
Patroklos'la Hektor arasındaki savaşa Bali- dolgun memeli bir tanrıça, kollarında çok da­
os'la birlikte katılır (Balios) ve Patroklos öl­ ha ufak boyda bir erkek figürü taşımakta; bu
dükten sonra ağlar. Akhilleus'a Hektor'la sa­ figür göğsüne yapışmış, üstüne tırmanmış gi­
vaşında da yardım eden bu ölümsüz at dile bidir. Bu erkek, Tanrıçanın hem çocuğu,
gelerek efendisine yakında öleceğini bildirir hem sevgilisidir, ilerde efsanesi anlatılacak
(Akhilleus). Attis'in ta kendisidir. Oturmuş, ya da doğur­
mak pozunda olan tanrıça ise iki yanındaki
Küreta'lar. Bkz. Korybant'lar. iki aslana dayanmaktadır. Tıpkı çok sonraki
heykellerinde görüleceği gibi, "potnia t h e -
Kyane. Irmak tanrı Maiandros'un kızı, Kau-
ron" yani hayvanların kraliçesi, doğa üstüne
nos'la Byblis'in anası (Byblis).
sonsuz egemenliğinin bir simgesi olarak asla­
Kybele. Tarih öncesinin en gerilerinden tek nı yanından ayırmamaktadır. Kalın kalça,
tanrılı dinlerin yerleştiği dönemlere kadar meme, karın altının bir üçgen biçiminde be­
uzanan ve Akdeniz yöresini kapladıktan son­ lirtilmesi gibi motifler analığı ve dişiliği simge
ra, bir yandan kuzey ülkelerine, öte yandan lemek bakımından Kybele'den Artemis'e k < ı
dar büyük ana tanrıça imgelerinde bulunmak
Asya'nın içlerine dek yayılan, birçok ulus, uy­
tadır.
garlık ve kültürlerde değişik adlarla anılıp hep
aynı prototipe indirgenebilen Ana Tanrıça di­ Bir de arkeolojinin daha değinmediği, t o p ­
ninin kaynağı Anadolu'dur. Bu su götürmez rak üstünde oldukları için belki hiç değinme­
gerçek gün geçtikçe daha belirgin biçimde yeceği Kybele anıtları vardır ki, ilkçağda
gözümüzün önüne serildiği halde, kültü dal Phrygia diye tanınan bölgede yaygın bir ala­
budak salmış bu tanrıça figürünün değindiği na dağılmış kır tapınaklarıdır. Eskişehir'le Af­
bilim dalları o kadar çoktur ki, araştırmaları yon arasında ulaşımı zor bir yöredeki bu anıt­
bir tek ilgi merkezinde toplamak, elde edilen lardan en çok tanınanı Yazılıkaya diye anılan
verilerle bulguları bir açıdan inceleyip değer­ Midas anıtıdır. Çoğu ormanlarda, yeşillik ara­
lendirmek yepyeni denebilecek bir uğraştır. sında bir kayaya yaslanmış olarak, ya da düz­
Ana Tanrıça dinini aydınlatmak bugün arkeo­ lükte birkaç basamak üstüne kurulmuş olan
loji, tarih, din tarihi, mitoloji ve sanatla yazın bu anıtlar birer cepheden ibarettir. Üçgen bi­
tarihinin katışık görevi olmalıdır. Bütün bu çiminde bir çatı, altında bir taş duvar, duvarın
kolların çabası bir araya geldikten sonradır içinde de çokluk bir niş oyulmuştur ve nişle­
ki, Ana Tanrıça'yı gereğince, gerçeklere uy­ rin kimisinde ayakta bir tanrıça heykeli görül­
gun olarak tanıyabileceğiz ve anlayabileceğiz. mektedir. Tapınakların bazılarında tanrıça
Son yıllarda konuyu en çok aydınlatan bi­ heykelinin iki yanında ön bacaklarını tanrıça­
lim dalı arkeoloji olmuştur. Çatalhöyük ve ya dayamış iki aslan vardır, tanrıçanın da, as-
Hacılar'da yapılan kazılar Ana Tanrıça f i g ü - lanlann da seks yerleri zamanla aşınmıştır.
rünün !. Ö. 6500-700 yıllarına kadar uzandı­ Buraya Ana Tanrıçaya tapınmaya gelen dua­
ğını ortaya koymuştur. Sümer'den de önceki cıların Kybele'nin simgelediği bereket ve do­
bir kültür çağını yansıtan bu tarihler Ana ğurganlıktan pay almak için seks yerlerine
dokunup onları aşındırdıkları bellidir. Ev biçi­
Tanrıça'nın Anadolu'nun yerlisi olduğunu
mindeki bu basit tapınaklar Phrygia'da K y b e -
açığa vurmaktadır. İşin en tuhaf ve düşündü­
le dininin kentler dışına da taştığını, bütün
rücü yönü de Ana Tanrıça yontularıyla bir
doğayaı yayıldığını gösterir Bu c e p h e tapı
sırada Çalalhöyük'te bulunan çizgi motifleri
naklarında dikkati çeken bir nokta bunların niteliği de dile gelmektedir: Sipylene Sipylos
Lykia'daki kaya mezarlarına çok benzemele­ (Manisa) dağının, ldaia Girit'teki İda ve Tro-
ridir. İstanbul Üniversitesi F i l m Merkezince ya'ya hâkim Kazdagının, Berekyntia Sakar­
çevrilmiş olan bir belgesel filmden tanıdığımız ya kıyısındaki eski bir kalenin, Steunene Ai-
bu Kybele anıtlarının arkeoloji buluntularıyla zani (Çavdarhisar) yöresindeki Steunos (Ke-
ve başka bölgelerde rastlanan buluntularla sikmagara) mağarasının tanrıçası olduğunu
karşılaştırılıp değerlendirilmesi Ana Tanrıça belirtir; bu sıfatlar arasında en yaygın olan da
dinini aydınlatmaya yarayabilir. Sözü geçen Dindi/mene adıdır ki Dindymos dağının tan­
filmin asıl değeri de Ana Tanrıçayı Çatalhö- rıçası anlamına gelir. Anadolu'da ise Dindy-
yük'ten Roma çağına kadar her çeşit anıt ve mos adını taşıyan üç dag vardır, biri Phrygia'
imgeleriyle ortaya sermekle kalmayıp, Ana­ daki Murat dağı, öbürü Mysia-Phrygia sınırın­
dolu halk törelerinde bu inançtan kalma iz daki Kapıdag, üçüncüsü de tanrıçanın en
ve etkileri de ortaya koymaya çalışmasıdır: önemli merkezi olan Pessinus'a yakın G ü n -
Phrygia ırmağı Sangarios'un kaynağında; su­ yüzü dağıdır. Pessinus da eski adı Justiniano-
ya çiçek ve özellikle menekşe atmakla kutla­ polis olan Sivrihisar'ın biraz güneyinde, Gor-
nan Attis,, yani bahar şenliklerinden bugün dium'un güneybatısındaki Balhisar'dır.
de bir şeyler kalmıştır. Kybele'nin tapım mer­
Ana Tanrıçanın Pessinus'tan da daha eski
kezlerinden olan Manisa'daki Mesir bayramı
bir tapım merkezi Komana şehridir, ya da şe­
ve bu bahar bayramında camiden aşağıya
hirleridir. Tarih kaynaklarından burada tapı­
halka bereket ve doğurganlık sağlayan ma­
nılan tanrıçanın şimşek, topuz ve çift ağızlı
cunların atılması Anadolu'nun yerlisi olan bir
baltayla simgelenen bir savaş ve zafer tanrı­
inancın süregelmesi olabilir. Yukarda sözünü
çası olduğu anlaşılır, Yunanlılar bu tanrıçayı
ettiğimiz bilim kollarında işbirliği ve daha de­
savaş tanrı Ares'in çevresindeki Enyo ile, Ro-
rine giden kıyaslamak araştırmalar bu alanda
malıiarsa Bellona ile bir tutmuşlardır. Bu nite­
çok yararlı olabilir.
liğiyle Ana Tanrıça'nın kültüyle Karadeniz
Yazılı kaynaklarımıza gelince, Kybele gerek bölgesinde merkezlenen Amazonlarla ilişkisi
şiir, gerek düzyazıyla en çok sözü edilen tan­ olduğu sonucuna varılır ki, anaerkil bir toplu­
rıçalardan biridir. Bu alanda bilgilerimiz Y u - mun ürünü olan savaşçı Amazonları efsanele­
nan yazarlarından çok, Roma yazarlarından rin hepsi ister Artemis, ister başka adlarla
gelmedir. anılan Ana Tanrıçanın hizmetinde, ya da
onunla ilişkili olarak gösterir (Amazonlar,
( 1 ) A D L A R I V E S I F A T L A R I . Hiçbir mitoloji­
Artemis).
de hiçbir tanrı Ana Tanrıça kadar çeşitli ad­
larda adlandırılmamıştır. Bu ad ve sıfat çoklu­ (2) N İ T E L İ Ğ İ VE EFSANESİ. Bütün bu isim
ğu Ana Tanrıçanın kaynağı Anadolu'da ol­ ve sıfatlardan anlaşıldığı gibi, tanrıça doğayı
mak üzere uluslarüstü bir nitelik kazandığını bütün canlılığı, verimliügiyle simgeleyen ev­
kanıtlamaya yeter. Kültepe tabletlerinde adı­ rensel bir nitelik taşımaktadır. Toprak ve be­
na Kubaba olarak rastlanır, Lydia'da adı reketin kaynağında olmaktan başka, her türlü
Kybebe, Phrygia'da Kybele olarak geçer, Hi­ uygarlığın da etkeni olarak daha sonraki dö­
tit kaynaklarında Hepat diye adlandırılır. Ko­ nemlerde, Efes Artemis'inde görülen kuleli
mana Pontika (Tokat bölgesinde Gümenek) taçları başında taşımakla bir de meter turrita
ve Kayseri yöresindeki Komana Kappadoki- ya da turrigera (Lat. kuleli ya da kule taşıyan
ka (Kemer) kentlerinde adı çok eski bir Ana­ ana demektir) olur. Romalıların Magna Ma-
dolu adı olan Mâ'dır. Sümer'de Marienna, ter (Büyük Ana) diye andıkları tanrıça analık
Hitit'te Arinna, Mısır'da İsis, Syria'da Lat, vasfını da yalnız insan alanında değil, doğal
Girit'te Rhea, Efes'te Artemis, İtalya'da N e ­ ve evrensel bir ilke olarak canlandırır.
mi gölü bölgesinde Venüs, Ana Tanrıçanın Aslında bir tek efsanesi vardır, bu efsanede
aldırı değişik adlardır. Ayrıca bazı yer adların­ hem tanrıçada analık kavramının nasıl anla­
dan üreme sıfatlara Yunanca meter, Latince şıldığı dile gelmekte, hem de tapanının biçimi
mater sözcüğü eklenerek tanrıçanın bölgesel saptanmaktadır: Tanrıça Attis (ya da Attes)

184
adlı bir delikanlıya tutkundur (Agdistis), onu tanımakla birlikte onun din merkezlerine ka­
Pessinus kralının ( k i m i kaynaklarda kral M i - rışmasına hiçbir zaman izin vermemişimin
das'ın) kızıyla evlenmek üzereyken düğün ye­ Phrygia dışardan gelme ulusların iki kez saldı­
rinde birden karşısına dikilerek çıldırtır ve rısına uğramıştır, biri İ. Ö. 1200 yıllarında
kendi kendini hadım etmesini sağlar. Attis Friklerin, ikincisi 1. Ö. 686 (ya da 676) sula­
kendi kestiği hayalarından akan kanla topra­ rında Kimmerlerin bölgeye yayılmasıdır. Her
ğı sular, bitkilerin fışkırmasına yol açar ve bir iki saldırıda da Ana Tanrıçanın tapım merke­
çam ağacına dönüşür. zi uluslarüstü niteliğini koruyarak bağımsızlı­
Toprak-bereket efsanelerinin hepsinde, ğını ve din devleti olarak etkisini sürdürmek
özellikle Adonis mythos'unda (Adonis) görü­ yolunu buluyor. Aynı süreç Efes'teki Artemi-
sion'da da görülür, İonyalı kolonistler din
len bu ölme-dirilme motifi, Kybele kültünde
merkezine dokunmak şöyle dursun, burada
birtakım vecit, kendinden geçme ve esrime
egemen olan tanrıçayı benimseyip tapımını
hallerine kanşmakta ve Ana Tanrıça tapımı-
sürdürürler. Friklerle tanrıçanın kaynaşması
nın özünde olan bir çeşit kurban töreniyle
dikkati çeken bir süreçtir: Ana Tanrıça kültü­
gerçekleşmektedir. Attis erkekliğini keserek
nün yerli olup Phrygia bölgesini ele geçiren
kendini nasıl tanrıçaya kurban ettiyse, Kybe-
ve yöreye adını veren ulustan çok daha eski
le'nin başrahibi de kanlı bir törenle kendi
olduğu bütün kanıtlardan anlaşıldığı halde,
eliyle kendini hadım etmek zorundaydı. Attis
tanrıça bu yeni siyasal gücü ve etnik toplulu
efsanesinde simgelendigi gibi, akan kan ve
gu öylesine etkilemiş ki, tarihe Kybele bir
yitirilen erkeklik gücü daha evrensel bir nite­
Phrygia tanrıçası olarak geçmişti. Phrygia
lik kazanarak bereket ve canlılığın daha geniş
krallarından Midas'ın da, Marsyas'ın da Ana
bir alana, yani bütün doğaya geçmesini sağ­ Tanrıça ile yakın ilişkileri tarihe geçmiştir.
lamaktadır. Gizemli cümbüşler, şenlikler ara­ Midas tanrıçanın oğlu olmakla, Pessinus'taki
sında yapılan bu eylem gene Anadolu'ya öz­ tapınağını kurmakla övünüldü. Kimmerler de
gü ve bazı tarikatlarda bugün başka biçimde Phrygia devletini yıkar, ama Ana Tanrıça k ü l
de olsa yaşayan bir törenin ilk örneğidir. tünü ortadan kaldıramazlar. Tersine bu tapını
daha çok Lydia yöresine kaydıktan sonra,
( 3 ) T A P I M I VE T A R İ H İ . Yazılı kaynaklar bi­
Metragyrtoi diye anılan dilenci rahipler Akde­
ze Kybele'nin Pessinus'taki tapımı üstüne ay­
niz çevresine yayılır ve birer misyoner gibi
rıntılı bilgi verir. Tanrıçaya orada bir idol biçi­
davranarak Ana Tanrıçanın mistik ve gizemli
minde tapınılırdı. Bu idol bir "diopetes" yani
dinini dört bir yana tanıtırlar. Öyle ki Ana
gökten düştüğü ileri sürülen bir meteorit, bir
Tanrıça kültü Phrygialılardan çok eski olduğu
kara taştı. Pessinus'taki tapınağı siyasal güç­
halde, bu dini benimseyen bütün ülkeler onu
lerden büsbütün bağımsız bir din merkezi ola­
bir Phrygia tanrıçası olarak tanırlar. Nitekim
rak yönetilirdi. Bu dinsel yönetimin başında
Yunan ve Roma çağında Kybele kültü bütün
iki başrahip bulunur, bunların biri Attis adını
töreleriyle Phrygia uygarlığına özgü bir belirti
taşır, Megabyzos adıyla anılan ikincisi dışar­
sayılır.
dan gelme olması şart koşulan bir yabancıy­
dı. Bu iki kral-rahibin Attis efsanesinde anla­ Klasik çağlarda Yunanistan'ın ve Anado­
tıldığı gibi erkekliklerini tanrıçaya adamış ol­ lu'nun dört bir yanına dağılan Phrygia kölele­
ması gerekiyordu. Galloi diye anılan öbür ra­ ri ve dilenci rahipleri hor görüldüğü oranda
hiplerin de vecit halinde hadım edilmeleri t ö ­ gizemli bir din ve kültünün temsilcileri olmak­
redendi. Phrygia'da yerli bir kült olduğu bü­ la saygı ve gıpta ile karşılanırlar, çünkü
tün kaynaklardan belli olan bu rahip devleti Phrygia evrensel bir dinin merkezi olduğu ka­
özekligini bögeye gelip yerleşen bütün yöne­ dar Yunanlılara yön veren bir sanatın, müzi­
timlere karşı korumuştur. Gerek Komana'da, ğin ve bir de yaşam biçiminin, kılık kıyafetin
gerekse Pessinus'taki tapım merkezleri Hitit- kurucusu, öncüsüdür. Phrygia uygarlığı Ege
lerin Anadolu'da kurdukları egemenlik döne­ kıyılarını kapladıktan sonra, Phokalalılarla
minde büyük Hitit kralıyla i y i ilişkiler kurmuş, Fransa'ya kadar da yayılır, Marsilya'yı kuran
rahip krallar büyük kralın siyasal yönetimini göçmenlerin yeni yurtlarına taşıdıktan törele-
rin arasında bugüne dek Fransa cumhuriyeti­ na'lılar Phrygia'nın Ana Tanrıçasını getirte­
nin benimsediği Phrygia başlığı da yok mu­ rek şehirlerinde ona büyük bir tapınak kur­
dur? Phrygialı olmak kültür bakımından yet­ muşlar, onu Demeter'le birleştirip bir devlet
kin, üstün olmak anlamına gelir ve bu Roma tanrıçası olarak benimsemişlerdir. O sıralarda
imparatorluğu çağına kadar süregelecektir. Delphoi tanrısı Apollon'un rahipleri bu olayı
İlyada'da Kybele'nin adı hiç geçmediği hal­ desteklemiş olacak: Tanrının kâhinleri, Sibyl-
de, Phrygialılardan söz edilir: Bunlar Troya la'lar Anadolu'dan gelmeydi, iki t a n n ve iki
savaşında Troyalılara yardıma gelir (İl. II, din arasında bağlantılar tarih öncesi çağlara
862): dek uzanmaktaydı (Sibylla).
Gene Sibylla kitaplarının önerisiyle Ana
Askanios yönetir Phrygia'lıları,
Tanrıça'nın Roma'ya getirilişi derin siyasal
uzak Askania'dan gelmişlerdir onlar...
sonuçlar doğurmuştur. 1. Ö. 204 yılında Pes-
Askania Limne hem Gemlik, hem de Bur­ sinus'taki meteortaşı törenle Roma'ya aktarıl­
dur gölünün adıdır. Uzak Askania dendiğine mış ve Palatinus tepesine tapınağı kurulan
göre bu savaşçıların geldiği yöre Burdur böl­ Magna Mater'in şerefine Megalensia denilen
gesi olsa gerek. Ana Tanrıça üstüne en zen­ bayramlar kutlanmaya başlamıştır. Bu olay
gin buluntuları sağlayan Hacılar da Burdur'a da kritik bir döneme rastlar: Roma Afrika se­
yakın değil midir? ferlerine çıkmak üzeredir, imparatorluğu kur­
Phrygialılardan kral Priamos kendisi de söz maya yol açacak yayılma politikası yürürlüğe
eder, Helene'ye anlatır ( İ l . I I I , 184 vd.): girmektedir. O sırada Roma'da bir taş yağ­
muru olur, halk heyecana kapılır, yeni ve da­
Eskiden bağlık, bahçelik Phrygia'ya
ha köklü inançlara özlem duyulmaktadır.
gitmiştim,
atları dörtnal giden bir sürü Phrygia'lı Magna Mater bu gereksinmeyi karşılamış ola­
görmüştüm... cak ki, yeni dini kutlamakta şairler ağız birliği
Orduları yayılmıştı Sakarya'nın kıyılarına. ederler. Yeni efsaneler doğar: Ana Tanrıça
Amazonlar gelmişti hani, erkek gibi, işte o taşını Tiber'den yukarı taşıyan gemi birden
gün, karaya oturur, o sırada Ana Tanrıçanın sesi
aralarına savaş ortağı almışlardı beni... duyulur: Temiz, a f i f ellerle şehre alınmasını
ister, derken Claudia Quinta adlı bir kız orta­
Phrygia'nın bir Amazon saldırısına uğrama­
ya çıkar ve tanrıçaya yakarır, kirletildiği, kız
sı, Priamos'un da Phrygialıların yardımına
oğlan kız olmadığı ileri sürülmektedir, tanrıça
koşması anlamlı, ama tlyada'dan sonraki me­
afifligini kanıtlamak için gemisinin kendi eliy­
tinlerde Troyalıların Phrygialı diye anılması
le çekilmesine izin versin. Gerçekten de öyle
büsbütün ilginç ve dikkat çekici bir yöndür.
olur, Claudia halatları eline alır ve gemiyi Ti-
Bir kültür taşıyıcısı olarak Phrygialıların Tro-
ber'den yukarı Roma şehrine kadar çeker.
yalıları da simgelemek için kullanılmaları ne
Kybele'nin Phrygia'dan gelme t e f , z i l ve da­
zaman ve nasıl başlar? Herhalde şairler, özel-
vul gibi çalgılarla, coşkun danslarla kutlanan
likel tragedya yazarları şiir dilinde bu iki ulus
törenleri, rahiplerinin hadım oluşu, Attis e f -
adını karıştırmışlardır, ama bu olay sonradan
sanesinin bu törenlerde ve gizemlerde yine­
çok önemli sonuçlar doğurmuş, Roma'nın
lenmesi Roma şairlerini öylesine etkilemiş,
Aineas'ı kurucu ata olarak benimsemesiyle
esinlendirmiştir ki, Kybele-Attis efsanesini
Phrygia uygarlığını da kültürünün kaynağı
konu edindikleri şiirlerinde tanrıçanın Galli
saymış, Ana Tanrıçanın da bu kültür göçüyle
adlı rahiplerine atıfla "galliambus" diye coş­
birlikte Roma'ya alınmasını sağlamıştır. Mag-
kun bir vezin de uydururlar. Ama Ana Tanrı­
na Mater'in Roma'ya nakli din tarihinde eşi­
ça sanat yönünde çığır açmakla kalmaz, Ana­
ne rastlanmayan bir olaydır. Ondan önce Ati­
dolu'nun kapılarını açmıştır, yalnız uygarlık
na Ana Tanrıçayı çağırmış, kültünü sınırları
ve kültür merkezi sayılan Anadolu'nun değil,
içine almakla geçirdiği bir bunalıma çare bu­
bütün doğu Akdeniz çevresinin. Roma ile
lunacağına inanmıştır: Peloponez savaşı de­
Anadolu arasında kültür köprüsü kurulmuş­
nilen iki büyük Yunan şehrinin, Atina ile
tur, birkaç yıl sonra Romalı komutan Manlius
Sparta'nm amansız ve sonsuz savaşında Ati-

186
Sipylos eteğindeki Magnesia'da (Manisa) Her bakımdan tanrıya benziyordu burdur
Syria kralı III. Antlokhos'u yenip Orta Ana­ ama bir tek gözleri vardı alınlarında.
dolu'ya ordusuyla ayak basınca Romalıları Yuvarlak tek gözlerinden geliyordu adları,
zorlu, başarılıydılar hep yaptıklarında.
Pessinus tapınağının rahipleri coşkun sevinç
gösterileriyle karşılar. Bundan sonradır ki R o ­
Uranos'un yeraltına kapattığı bu devleri
ma Bergama krallığını miras yoluyla elde
hemsoyları Yüzkollularla birlikte yeryüzüne
eder ve Anadolu'ya egemenliğini kurmakla
çıkarır ve Titanlara karşı savaşta silah arkada­
bölgede çığır açıcı bir dönemin başlamasını
şı olarak kullanır.
sağlar. Denebilir ki Romalılara doğunun kapı­
larını açan Anadolu'nun yerlisi ve simgesi Hades'e görünmez kılan başlığı, Posel-
olan Ana Tanrıçadır. Onunla ilişki kurup Batı don'a da üç dişli yabayı veren bu devlermiş.
ile Doğu arasında köprü atmak ve kültürünün Kykloplar üzerine başka efsaneler de anlatı­
yoksun olduğu bir temeli kültür beşiği Anado­ lır: Apollon Kykloplara düşman kesilir, çünkü
lu'da arayıp bulmak Roma'nın siyasal dehası­ oğlu Asklepios insanları ölümden kurtarıyor
na bir örnektir. Başta Augustus olmak üzere diye Zeus'un öfkesine uğrar ve Kyklopların
imparatorların hepsi hiç tükenmeyen bir özü yıldmmıyla öldürülür. Apollon baştanrı Ze-
gelip Anadolu'dan almışlardır. Eşsiz bir uy­ us'a el kaldıramadığı için Kyklopları öldürme­
garlık ve kültür temeline oturtmayı başardık­ ye kalkışır. Zeus buna kızar, bir an oğlu Apol-
ları kültürleri böylece hem İtalya'da, hem lon'u Tartaros'a atmayı düşünür, sonra bu
Anadolu'da geliştikçe gelişmiştir. Bunun sim­ kadar ağır bir cezadan vazgeçip onu bir yıl
gesi de binlerce yıl öncesi gibi Roma'nın ege­ için sığırtmaç olarak Admetos'un yanına yol
menlik çağında da gene aynı tanrıça, hangi lar (Admetos, Asklepios, Apollon). Bu e f $ 8
adla anılırsa anılsın, Anadolu'nun büyük Ana nede Kykloplar ölümsüz tanrılar değil, ölüm
Tanrıçasıdır. lü yaratıklar olarak gösterilmiştir.
Sicilyalı Kykloplar önce Homeros'un Odyi
Kydippe. Kleobis'le Biton'un anneleri, H e - seia destanında, sonra da İskenderiye şiirindi
ra rahibesi (Kleobis). sözü geçen yaratıklardır. Odysseia bunların
yerlerini, yurtlarını Homeros destanlarına ö z -
Kydnos. Kilikya'da bugün Tarsus çayı diye
gü kesinlikle belirtir: Kuzey İtalya ve Sicilya
anılan ırmağın tanrısı. Ana tarafından İape-
kıyıları ve adaları söz konusudur, nitekim Te­
tos'un torunu sayılır. Kydnos'un Parthenios
pegöz masalları oralarda tutunmuş ve birçok
adlı bir oğlu varmış, Kydnos ırmağının denize
yerlere Tepegözlerin, özellikle Odysseia'da
döküldüğü yerde bir şehir kurup ona Parthe-
sözü geçen Polyphemos'un adı verilmiştir
nia demiş. Bu şehir bugünkü Tarsus'tur.
(Polyphemos). Bu bölgenin yanardağ bölgesi
Kyklopes (Kyklop'lar). Türkçeye " T e p e ­ oluşu, oralarda toprak altına kapatılan Tepe­
göz" diye çevirebileceğimiz Kyklop'lar tek yu­ gözlerin demircilikle uğraşan birer cin olarak
varlak gözlü devlerdir. Yunan mythos'unda canlandırılmalarına yol açmıştır: Bunlar H e -
bu yaratıkların üç türünden söz edilir: Biri phaistos'un işliğinde - tıpkı İtalya'da (XVIII)
Gaia ile Uranos'un oğulları göksel Kykloplar, Akhilleus'un silahlarının yapıldığı bölümdeki
öbürleri Odysseia'da adı geçen Polyphemos gibi - demir döverler, maden işlerler ve tanrı­
gibi Sicilyalı Kykloplar, sonuncuları da kay­ lara silah yaparlar. Tek gözleri ateşin karşı­
nakları Lykia'da bulunan duvarcı Kykloplar- sında kor gibi parlar, kraterlerden fışkıran kı­
dır. vılcımlar onların örsünden fırlayan ateşlerdir,
yersarsıntıları ve gürültüleriyle kendilerini bel­
Birinci türden Hesiodos Theogonia'da şöy­
li ederler. Odysseia'da bunun tam tersine
le söz eder (Theog. 139 vd.):
Kykloplar hayvancılıkla geçinen, koyun ve
Sonra Toprak Kyklop'ları doğurdu, azgın keçileri bol olan ağıllarda, mağaralarda yaşa­
yürekli, yan yamyam devler olarak gösterilir. Odysse-
Brontes'i, Steropes'i ve belalı Arges'i us Kykloplar ülkesinde ve özellikle Polyphe-
(ki bunlar vermiştir Zeus'a şimşekleri,
mos'un mağarasındaI yaşadığı serüveni en
yıldırımı}
ufak ayrıntısına kadar anlatır (Od. IX, 105 Kyknos sonraları Laomedon'un bir kızıyla ev­
-567). lenir ve Tenes adlı bir oğlu, bir de kızı olur.
Duvarcı Kykloplarsa Anadolu'da, Yunanis­ Karısı ölünce Kyknos başka bir karı almış,
tan ve Sicilya'da iri taşlarla örülmüş kyklope- ama üvey annesi Kyknos'a iftira etmiş,
en denilen ne kadar sur varsa, hepsinin yapı­ Kyknos da buna inanmış, oğlunu bir sandığa
cıları sayılır. Bunlar ne cin, ne de tanrıdır, ta­ kapatarak denize atmış. Tenes Bozcaada'ya
rih öncesi çağlarda şehir kalelerini yıkılmaz, çıkmış, sonraları adını vermiş Leukophrys
aşılmaz ve alınmaz duvarlarla çevirmek için adasına. Kyknos bir süre sonra oğlunun suç­
efsanelik kralların, önderlerin emrine giren suz olduğunu anlamış ve iftirayı yapan karı­
bütün bir ulustur. Efsane Kykloplann yardı­ sıyla ona tanıklık eden kavalcıyı gereğince ce­
mıyla surlarını yaptıran krallar (Tiryns şehri zalandırmış, sonra da Tenedos adasına oğ­
için) Proitos ve (Argos şehri için) Perseus'tur. luyla barışmaya gitmiş, ne var ki Tenes baba­
Öte yandan bu duvarcı Kykloplann Anado­ sının kıyıya bağladığı ipi bir keserle kesip ge­
lu'nun Lykia bölgesinden gelme oldukları da misini açığa atmış (Tenes). Efsaneye göre
efsanelerce belirtilir. Bütün bu kanıtlar bu tek Tenedos adasına kavalcıların gelmesi de ya­
gözlü devlerin yorumlanmasında Hitit kabart­ sak edilmiş.
malarının göz önüne alınması gereğini pek­
(3) Tanrı Ares'le Pelias'ın kızı Pelopeia'nın
leştirmektedir. Halikarnas Balıkçısı'nın öner­ oğlu. Kyknos, zalim bir eşkıya imiş, Delpho-
diği bu görüş tutarlı görünmektedir: Tek yu­ i'ye gelen yolcuları durdurur, öldürür ve ölü­
varlak gözlü devler Hitit kabartmalarında lerini babası Ares'e sunarmış. Apollon bu iş­
profilden görülen kişiler olabilir, dev oluşlan ten bıkmış ve yiğit Herakles'i Kyknos'la çar­
ve çok iri duvarların yapıcıları sayılmaları pışmaya göndermiş. Herakles eşkıyanın hak­
Anadolu'daki Hitit surlarının kayaya oyulmuş kından gelmiş, ama Ares oğlunun öcünü al­
olmasıyla açıklanabilir. Kaldı ki efsane bu de- mak üzere yeryüzüne inince, onu da kalça­
varcı devlerin Anadolu'dan gelme, dağ kaya­ sından yaralayarak Olympos'a dönmeye zor­
lıklarına mezarları kazmakla ün salmış Lyki- lamış.
a'dan gelme olduğunu da ayrıca belirtmekte­
dir. Bu sorunun efsane bakımından da, Ana­ (4) Phaethon'un arkadaşı Kyknos adlı bir
dolu ve özellikle Anadolu-Yunan ilişkilerinin adam varmış, Phaethon ölünce öyle güzel bir
aydınlığa çıkarılacağı bir gelecekte çözümle­ sesle ağıt yakmış ki Apollon tanrı onu kuğu
nebileceğine inanıyoruz. kuşuna döndürmüş. Kuğu kuşlarının ölmeden
ötmesi de ondanmış.
Kyknos. Kuğu kuşu anlamına gelen bu ad
birçok efsanelik kişilerin adıdır: Kylabras. Lykialı bir çoban. Phaselis (Tekir-
ova) şehrinin kurulacağı yerde tarlaları var­
(1) Poseidon'un bir oğlu. Efsanesi Tro-
mış, oraya şehir kurmaya gelen Lakios bu
ya'nın İlyada'dan önceki olaylarıyla ilgilidir.
Troyahlardan yana olan Kyknos Akhaların tarlaları tuzlu balık karşılığında satın almış
bo^az kıyılarına çıkarma yapmalarına engel (Lakios). Sonraları Phaselis halkı Kylabras'a
olmak istemiş ve Akhilleus'la çarpışmış. Ama bir tapınak kurmuş, sunu olarak da tuzlu ba­
babası tanrı olduğu için Kyknos'un derisine lık adarlarmış Kylabras'a.
silah işlemiyormuş. Akhilleus onu kalkanla Kyrene. Kyrene, Peneus ırmağının torunu
ite ite bir kayanın altına kadar getirmiş, ora­ olan Tesalyalı bir nympha'dır. Pindos dağı­
da ezmeye çalışmış. Poseidon da oğlunu bir nın eteklerinde sürüleri bekler ve öyle güçlü
kuğu kuşuna çevirip kurtarmış. kuvvetlidir ki, vahşi hayvanlarla boy ölçüşür.
(2) Poseidon'un Kyknos adında bir oğlu da­ Günün birinde silahsız olarak bir aslanla d ö ­
ha/varmış, Troya'nın güneyinde, Bozcaa­ vüşüp onu alt edince, güreşe tanık olan Apol-
da'nın tam karşısındaki bir şehrin kralıymış. lon Kyrene'ye âşık olur. Hemen Kentaur
Adanın o zamanki adı Leukophrys'miş. Ana­ Kheiron'a gidip bu kızın kim olduğunu Öğre­
sı bu Kyknos'u doğurunca deniz kıyısına bı­ nir ve Kyrene'yi altın arabasına bindirdiği gi­
rakmış, bebeği bir kuğu kuşu büyütmüş. bi Libya'ya kaçınr. Orada Kyrene adını alan

188
bir altın saraya yerleştirir. Kyrene'nin Apol- çıktıktan sonra büyük bir fırtınaya (utulmuş,
lon'dan bir oğlu olur, Aristaios adlı bu çocu­ gece vakti bir karaya varmışlar, ne bilsinler ki
ğu Hera tanrıçalarla Toprak Ana büyütürler orası az önce ayrıldıkları Dolionların ülkesi
(Aristaios). dir. Dolionlar bunları korsan sanarak saldırı
ya geçmişler, kıyasıya bir savaş olmuş, s a v a -
Kythera'h. Aphrodite'ye verilen bir ek a d .
şa kral Kyzikos da gelip katılmış ve İason'un
Tanrıçanın denizin köpüklerinden doğunca
elinden can vermiş. Sabah olunca bir de bak
ilk vardığı yer Kythera adası olduğu için
mışlar ki korkunç bir yanılgıya düşmüş her­
(Aphrodite).
kes. Argonaut'lar üç gün, üç gece yas l u l
Kyzikos. Kapıdag yarımadasının batı ko­ muşlar Kyzikos'un ölüsüne, sonra törenle
yunda bulunan Kyzikos şehri (bugün Balkız) gömmüşler onu. Bu arada Kleite kederinden
ilkçağda Marmara'nın en zengin ve işlek l i - asmış kendini. Kyzikos'un kral olduğu selin­
manlarından biriydi. Kurucusu Kyzikos'un ef­ de adı verilmiş Kieite'nin ölümüne nympha'
sanesi Argonaut'lar seferiyle ilgili olarak anla­ lar o kadat ağlamışlar ki, gözyaşlarından bir
tılır (Argonaut'lar). Kyzikos tanrı Posei- kaynak fışkırmış, ona da Kleite adı verilmiş.
don'dan türemiş olan Dolionların kralıymış. İlginç bir nokta da şu ki, Argonautlar efsane­
Argonaut'lar şehre geldiklerinde kral, kâhin sinde Kyzikos'tan ayrılmadan önce gemicile­
Merops'un kızı Kleite ile yeni evlenmişmiş. rin şehre hâkim olan Dindymos (Kapıdag) üs
Kyzikos Argonaut'ları iyi karşılamış, yedir­ tüne bir Kybele heykeli diktikleri ve fırtınayı
miş, içirmiş, yanlarına bol kumanya da vere­ ancak bu yoldan dindirebildikleri söylenmek­
rek ugurlamış. Ne var ki Argo gemisi yola tedir.
değildir. Hele karısı Antikleia da canına kıyın­

L ca Laertes canlı bir cenaze oluverir. Penelo-


peia ona sözde kefen dokur, her gün doku­
duğu ve gece söktüğü bezin Laertes'e kefen
Labdakos. Kadmos'la Harmonia'nın toru­ olduğunu söyleyerek talipleri oyalar. Odysse-
nu, Laios'un babası ve Oidipus'un dedesi us dilenci kılığında İthake'ye ayak basınca ba­
(Tab. 19). Thebai kralı olan Labdakos adını basının yürekler acısı halini çoban başı Euma-
bütün soyuna vermiştir, Oidipus da Labdakos ios'un ağzından haber alır. Ama ona ancak
oğlu diye anılır. talipleri öldükten sonra, Odysseia'nın yirmi
Labrandos. Labrandos Kuretaların biridir. dördüncü ve son bölümünde görünür. H o m e -
Arkadaşları Panamoros ve Palaksos'la birlik­ ros bu buluşmayı şöyle anlatır (Od. X X I V ,
te Karia bölgesine gelir ve oradaki Labranda 226 vd.):
şehrine adını verir. Labranda bugün Selimi­
Odysseus yalnız babasını buldu bakımlı
ye'nin biraz kuzeyinde Türbe adlı bir kasaba­ bahçenin içinde,
nın yerinde bulunuyordu. çapalıyordu ihtiyar adam bir ağacın dibini,
Labyrinthos. Labyrinthos, sonsuz ve girift entarisi eski ve yamalı vepimpisti,
yamalı sığır derileri bağlamıştı bacaklarına,
dehlizlerden meydana gelen bir yapıya veri­
sıyrıklardan korunmak içindi, dizlik yerine,
len addır. Mısır'da bu çeşit yapılar yeraltında ellerinde eldiven vardı dikenler batmasın
mağaralar kazılarak yapılırdı ve çokluk kral diye,
mezarı olarak kullanılırdı. Yunan mythos'un- başında da soğuğa karşı keçi derisi bir
da bu kelime Girit kralı Minos'un ünlü mimar takke,
Daidalos'a yaptırdığı ve içinde Minotauros'u
sakladığı yapı için kullanılır. Labyrinthos ku­ Odysseus onu ihtiyarlıktan çökmüş, gönlü
ruluşundan da anlaşıldığı gibi Yunanca bir ke­ büyük bir yas içinde görünce dayanamaz, ağ­
lime değil, Anadolu dillerinden üremedir. G i - lar. Kendini tanıtınca ihtiyar Laertes birden­
rit'e de oradan gelmiş olsa gerek. Girit Laby- bire dirilir, gidip yıkanır, temiz bir entari gi­
rinthos'u yeraltında değil, yer üstünde yapıl­ yer ve tanrıça Athene'nin yaptığı büyü ile bir­
mış bin bir oda ve koridordan kurulu çapraşık den güçleşir, gençleşir. Öyle ki ithake halkı
bir yapıdır. Efsaneye göre Minotauros'u öl­ taliplerin ölümünden dolayı öç almaya gelin­
dürmeye giden Theseus'a Ariadne bir yumak ce, Laertes de oğlu ve torunuyla birlikte sila­
iplik vererek onun Labyrinthos'a girdikten ha sarılır ve Eupeithes'i öldürür.
sonra yolunu şaşırmadan çıkmasını da sağla­
Laios. Labdakos'un oğlu, Oidipus'un baba­
mıştır (Daidalos, Ariadne).
sı, Thebai kralı (Tab. 19). Sophokles'in "Kral
Labyrinthos adı iki ağızlı balta anlamına ge­ Oidipus" tragedyasına kaynak olarak aldığı
len ve Girit din ve sanatında olduğu gibi Ana­ efsaneye göre, Laios İokaste ile evlenir ve bir
dolu'da da izleri görülen "labrys" kelimesin­ oğlu olur. Ama çocuk dogmadan tanrı sözcü­
den türemiş olabilir. sü Laios'a doğacak olan çocuğun kendisini
Lacrtes. Odysseus'un babası. Oğlu Troya öldüreceğini bildirir. Bunun içindir ki kral ço­
savaşına gidip dönmeyince derin bir yas kap­ cuğu doğar donmaz bir uşağına verip dağa
lar Laertes'in yüreğini, İthake sarayından ay­ bıraktırır. Ama tanrı sözü gene de gerçekle­
rılır, gider bağlarında herkesten uzak, çoban­ şir: Günün birinde Laios Delphoi'ye giderken
ları ve bahçıvanlanyla birlikte yoksulluk için­ yolda bir yabancıyla kavgaya tutuşur, bu ya­
de yaşar. Odysseus'un ölüler ülkesinde rastla­ bancı kendi oğlu Oidipus'tur. Oidipus Laios'u
dığı anası Antikleia oğluna babası Laertes'in Öldürür ve Thebai'ye vardıktan sonra anası
ne büyük acılar içinde kıvrandığını anlatır İokaste ile evlenir. Oidipus'un, babasını öl­
(Antikleia). îthake'de Laertes'in sözü geç­ dürmek ve anasıyla evlenmekle işlediği kor­
mez bile, saraydaki rezalete karışmaz, malı­ kunç günahı nasıl haber aldığı ve nasıl cezaya
nın, mülkünün Penelopeia'nın taliplerince tü­ çarpıldığı Oidipus efsanesi ve tragedyasında
ketilip yok edilmesine karşı koyacak güçte anlatılmıştır (Oidipus).

190
Laistrygon'lar. Odyssela'da adı geçen ef- Lamia gidip bir mağaraya saklanmış ve ço-
sanelik bir boy. Odysseus gemileriyle rüzgâr cuklan yaşayan analara düşman kesilmiş. G e -
tanrı Aiolos'un adasından ayrılınca altı gün çeleri gözüne uyku girmediği için gider, ço
yol alır, sonra da Telepylos denilen çok güzel cuklan kaçırır, yermiş. Ama Zeus ona acımış,
bir limana varır. Bütün gemiler bu sütliman çok şarap içtiği geceler gözlerini çıkarıp yata­
koya girerler, yalnız Odysseus kendi gemisini ğının yanındaki bir kaba koyarmış, o zaman
liman dışında bir kayaya bağlar. Üç arkadaşı­ uyur ve çocukları rahat bırakırmış.
nı da kente gönderir, ama Laistrygonların
kralı Antiphates'in kızına rastlayan bu adam­ Lampetie. Helios'la Neaira'nın kızı, Odys
lar önce bir dev anasının evine götürülürler, seia'da adı geçen nympha. Lampetie kız kar­
sonra da Antiphates adlı dev kral onlan kesip deşi Phaethusa ile birlikte babaları Helios'un
yer, bununla da kalmaz, Laistrygonlar liman­ Thrinakie adasındaki kutsal sığırlarına bekçi­
da demirlemiş gemilere saldırır ve bütün ge­ lik etmektedirler. Odysseus'un arkadaşlarının
micileri öldürüp şişlerler. Bir Odysseus'un ge­ kutsal sığırları kesip yediklerini Helios'a ha­
misi halatını çözerek kaçıp kurtulmak çaresi­ ber veren onlardır (Od. X I I ) .
ni bulur. Böylece Odysseus'un on iki gemi­
Lampsake. Lampsakos (Lapseki) şehrine
sinden on biri yok olur, bir tek gemisi kalır.
adını veren kadın. Lampsake Babrykler kralı
Bu korkunç macera Odysseia'nın onuncu bö­
nın kızıymış. Boğazlar bölgesine Y u n a n i s - .
lümünde anlatılmıştır (Od. X, 80-132).
tan'dan gelen göçmenler günün birinde kra
lın bulunmadığı bir zamanda yerlilerin saldın
Lakedaimon. Zeus'la Taygete'nin oğlu, P e -
sına uğramışlar ve Lampsake araya girme
loponez'de Lakedaimon ya da Sparta olarak
şeydi, hepsi öldürüleceklermiş. Ama kral ki»
anılan ünlü şehrin kurucusu (Tab. 9). Efsane­
göçmenleri kurtarmış, bunun için de onlaı
ye göre Lakedaimon adlı kahraman bölgede
şehri aldıktan sonra Lampsake'ye bir tanrıça
kral olan ırmak tanrı Eurotas'ın Sparta adlı
gibi tapınmışlar ve şehre adını vermişlerdir.
kızıyla evlenmiş, Eurotas ölünce de tahta çık­
mış. Kentine karısının adını vererek Sparta Laodamas. (1) Eteokles'in oğlu, Thebal
demiş, yönettiği halka da Lakedaimorilular kralı. Thebai'ye karşı Epigonlar seferine karşı
diye kendi adını takmış. Tarihsel çağlarda bu koyar ve şehrini savunurken ölür (Alkmai-
kent h e m Sparta, hem de Lakedaimon diye on). Başka bir anlatıma göre Epigonlar şehri
anılır. alınca Laodamas kaçar ve kuzey Yunanis­
tan'a sığınır.
Lakhesiş. Zeus'la Themis'in kızları sayılan
kader tanrıçaları Moiraların biri. Adı kader, (2) Antenor'un oğlu, llyada'da adı geçen
alın yazısı anlamına gelen Lakhesiş Moirala- Troyalı savaşçı. Aias tarafından öldürülür.
rın ikincisidir (Moiralar).
Laodameia. (1) Bellerophontes'in kızı. H o -
Lakios. Lakios'a Delphoi tanrı sözcüsü do­ meros İlyada'da Laodameia'nın Zeus'la bir­
ğuya gidip bir şehir kurmasını buyurmuş, La- leştiği ve Sarpedon'u doğurduğu söylenir (İl.
kios da Anadolu'nun Lykia ile Pamphylia ille­ VI, 197 vd.) :
rinin sınırında bulunan Phaselis şehrini kur­ Akıllı Zeus, koynuna girdi Laodameia'nın.
muş. Bu şehri kurmak için gereken topraklan Laodameia doğurdu tanrıya denk tunç
tuzlu balık karşılığında satın almış (Kylabras). silahlı Sarpedon 'u.

Lamia. Komedya'da adı geçen, kadın başlı, Başka bir geleneğe göre Sarpedon Zeus'la
eşek bacaklı bir canavar, çocuklara korkuluk Europa'nın oğludur (Tab. 11). Laoda la
olarak gösterilirdi. Bir efsaneye göre Lamia Artemis'in oklarıyla ölmüş.
güzel bir kızmış, Zeus ona gönül vermiş, (2) Akastos'un kızı, Protesilaos'un karısı
onunla birkaç kez gelip sevişmiş, ama Lami- Protesilaos Tröya kıyılarına çıkar çıkmaz
a'nın her çocuk doğuruşunda kıskanç Hera ölen Akha yiğididir. Kocası Troya seferine
gelir, doğan çocuğu öldürürmüş. Sonunda çıkmadan az önce evlenen Laodameia ölüm
haberini alınca tanrılardan Protesilaos'u ken­ den çıkan yılanların Laokoon'u ve çocukları­
disine üç saat için bağışlamalarını diler. Bu nı boğması işte bu tutumun cezasıdır, heykel
dileği yerine gelir, ama eşi Hades'e indikten ise tanrıların bir armağanıdır ve şehre alın­
sonra da Laodameia canına kıyar (Protesila- malıdır. Casus Sinon'un da desteklediği bu
os). Bir anlatıma göre Laodameia Protesila- görüş tutunur ve tahta at surlardan içeri alı­
os'un balmumundan bir heykelini yaptırmış nır.
ve onu koynuna alırmış. Babası bunun' farkı­ Aeneis'te canlandırılan bu olay bugün Vati­
na varınca heykeli ateşe atmış, Laodameia kan müzesinde görülen ünlü Laokoon ve
da heykelin ardından atlayarak diri diri yan­ oğulları heykeline konu olmuştur.
mış.
Laomedon. Ilos'la Eurydike'nin oğlu Lao-
Laodike. (1) Agamemnon'la Klytaimest- medon Troya'nın ilk krallarındandır (Tab.
ra'nın kızı. İlyada'da Agamemnon'un üç kızı­ 16, 17). Strymo ile evlenir ve Podarkes, yani
nın adı Khrysothemis, Laodike ve İphianassa Priamos'la Hesione'den başka birçok çocuk­
diye geçer. Laodike tragedya yazarlarının ları olur (Hesione).
sonradan Elektra diye adlandırdıkları kız olsa
Tros'la llos'un kurdukları Troya şehrine
gerek.
surlar yaptırmak için Apollon ve Posei-
(2) Priamos'un kızı (Tab. 16). İlyada'da şöy­ don'dan yardım gören Laomedon yemin
le tanımlanır (il. I I I , 124): "Güzellikten yana bozmuş, güvenilmez bir kral olarak geçer e f -
en üstünüydü Priamos'un kızları arasında". sanede. Bu günahı onun ve şehrinin başına
birçok belalar getirmiştir. Bu yüzden Tro-
Laokoon. Troyalı Antenor'un oğlu sayılan ya'ya düşman kesilen Poseidon olayı Apol-
Laokoon, Thymbralı Apollon tapınağında ra­
lon'a şöyle hatırlatır (İl. XXI, 4 4 1 vd.):
hiptir. Ama tanrının heykeli önünde karısıyla
seviştiği için günah işlemiş ve ApoIIon'un ö f - Zeus buyurmuştu ikimize
kesini üstüne çekmiştir. İki oğlu vardır. demişti, soylu Laomedon'a yardımcı olun,
İlyada'da adı geçmeyen Laokoon Vergili- belli bir karşılıkla kiralamıştı bizi bir
yıllığına,
us'un "Aeneis" destanında Troya'nın yıkılı-
iş buyuruyordu bize, efendimizdi.
şıyla ilgili olarak anlatılan korkunç bir mace­ Bir surla çevirdim ben Troya'lılarm şehrini,
ranın kahramanıdır. Akhalar içi dolu tahta atı geniş, çok güzel bir surdu bu,
Troya kapılarının önüne bırakarak Tenedos şehir bir türlü ele geçemez olmuştu,
adasının arkasına saklandıklarında Troyalılar sense, çok kıvrımlı İda'nın ormanlık
poseidon tanrıya şükretmek için on bir kur­ yarlarında
ban kesmek görevini Laokoon'a verirler. Lao- kaypak kaypak yürüyen, boynuzlu
sığırlarını güdüyordun,
koon kocaman bir boğayı deniz tanrıya ada­
ama güler yüzlü mevsimler gelip geçti,
mak üzeredir ki dalgalardan olağanüstü bü­ geldi yıllığı ödemenin günü,
yüklükte iki yılan çıkar, bunlar babalarına yar­ yüzsüz Laomedon vermedi karşılığını
dım etmekte olan Laookon'un iki oğluna sal­ emeğimizin,
dırırlar. Yılanlar çocukların gövdelerine sarı­ meydan okudu birde utanmadan, bizi
lıp onları boğmak üzereyken Laokoon araya kovdu,
dedi, ellerinizi, ayaklarınızı bağlayacağım,
girer, oğullarını kurtarmaya uğraşır, ama bu
dedi, satacağım sizi uzak adalara,
kez yılanlar onu da boğumlarının arasına alır­ üstelik kulaklarımızı tunç kılıcıyla
lar ve üçünü de tüyler ürpertici biçimde öldü­ kesecekti.
rürler. Troyalılar bu manzarayı dehşetle sey­
rettikten sonra, Laokoon'un Apollon'a karşı Poseidon bu hakaretten duyduğu öfkeyi bir
işlediği günahı bilmedikleri için, şöyle yorum­ türlü unutamaz, Hesione'yi öldürecek bir de­
larlar: Apollon'un rahibi kapı önüne bırakılan niz canavarı gönderdiği gibi, Troyalıları tut­
tahta heykelin şehir içine alınmasına karşı maktan da kaçınır.
gelmiş, giderek kargısıyla atın karnına vur­ Laomedon*un Hesione'yi kurtardı diye H e -
muş, oyuk olduğu sonucuna varmıştı. Deniz- rakles'e verdiği sözü de tutmaması onun yiğit

192
Herakles'in elinden öldürülmesine nedendir. tanrılar yol ağızlarını, evlerin içini koruyan.
Laomedon'un Herakles'e söz verdiği atlar cinlerdir. Her evde ölülerin ruhunu simgele
tanrı Zeus'un Ganymedes'e karşılık Tros'a yen bir Lar bulundurulur ve bu aile bekçisinin
armağan ettiği atlardır (Ganymedes). heykeli kuşaktan kuşağa aktarılır. Ev Larla
rından başka kamu Larları vardır, bunlar Ro­
Lapithai (Lapith'ler). Lapith'ler, h e m ef­ ma halkının topluca yaşadığı yerleri konır.
sane, hem de tarihte adı geçen bir Tesalya Larlar bir ellerinde bereket boynuzu taşıyan,
boyudur. Kendilerinden önce bölgede oturan kısa rubalı ve bir ayaklarının üstünde dönen
Pelasgları kovarak, Pindos, Pelion ve Ossa delikanlılar olarak gösterilir.
dağlarının eteklerine yerleşmişler. Ne var ki
adlarına birbirinden çok uzak yerlerde, örne­ Latinus. İtalya'nın yerlileri Aborigenes deni­
ğin Knidos ve Rhodos'ta da rastlanır. len boya adını veren Latinus üstüne iki ayrı
Lapith'lerin en başta gelen soyunun atası kaynaktan gelme efsaneler anlatılır. Yunan
ırmak tanrı Peneus'tur. Peneus Kreusa (ya da kaynaklarına göre Latinus, Odysseus'la Kir-
Philyra) ile evlenmiş, iki oğlu, bir kızı olmuş, ke'nin oğludur. Roma asıllı efsanelere göre
bu kız ApoUon tanrıdan gebe kalarak bir oğul de Latinlerin bu ilk kralı Faunus'un oğlu ve
doğurmuş, adı Lapithes. Bu Lapithes'in ken­ Lavinia'nın babasıdır. K ı z ı Lavinia günün b i -
disi boyuna adını verir, başka başka bölgeler­ rinde hiç acı çekmeden yanıp tutuşmaya baş­
de şehirler kuran dört oğlu olur: Phorbas, layınca Latinus tanrı sözcüsüne bu mucizenin
Periphas, Triopas ve Lesbos. Bir Lapith ol­ nedenini sorar, aldığı cevapta kızını, talibi
duğu bilinen İksion bir efsaneye göre Peri- olan Ruteller kralı Turnus'a değil de, Latin
phas'm, başka birine göre de Phlegyas'ın oğ­ adını göklere çıkaracak bir kahramana ver­
ludur (İksion). mesi gerektiği bildirilir. Latinus da Aeneas'ııı
Lapith'lerin söz edildikleri efsanelerin ba­ Latium'a geldiğini görünce, Lavirıia'yı ona
şında Kentaurlarla olan çarpışmaları gelir verir. Öldükten sonra da İupiter Latiaris adiy
(Kentauroi). Kalydon avında da bulunmuşlar la tanrılaştırılır (Lavinia).
(Meleagros), Argonaut'lar seferine katılmış­
lar: Theseus'un arkadaşı Peirithoos, onun Lavinia. Kral Latinus'un kızı. Aeneas Lati-
oğlu Polypoites, Mousos, Leonteus vb. La- um'a gelmeden önce Lavinia Rutullar kralı
pith olarak tanınmıştır. İlyada'da adı geçen Turnus'a nişanlıdır, ama dedesi Faunus onun
bu boy "taşkın canlı kargıcılar" diye nitele­ evlenmesine engel olur, kızı dışardan gelecek
nir. bir yabancıya, Latinlerin egemenliğini dünya­
ya yayacak olan bir kahramana vermek ge­
Lara. Latin şairi Ovidius'a göre Lara'nın asıl rektiğini bildirir. Bir süre sonra İtalya'ya ayak
adı geveze anlamına gelen "Lala"dır. Lati- basan Aeneas'ı kral Latinus iyi karşılayıp
um'un bir su perisi olan Lara İupiter'in buy­ kendisine damat olacak adamın bu olduğu
ruklarına karşı gelmiş, tanrı gönül verdiği İu- kanısına varır ve Lavinia'yı Aeneas'a verir.
turna'yı elde etmek için bütün nympha'lar- Ama Troya soyundan bütün kişilere düşman
dan yardım istediği halde, Lara hem yardım­ kesilen tanrıça İuno Lavinia'nın anasının Tur-
dan kaçınmış, hem de baştanrınm bu tutku­ nus'la birlik olup bu evlenmeye karşı koyma­
sunu İuno'ya ve İuturna'ya açmış. Buna öfke­ sını sağlar. Aeneas Turnus'la teke tek savaşa
lenen lupiter kızın dilini koparmış, kılavuz girer, kazanır ve Lavinia ile evlenir (Latinus,
tanrı Mecurius'a da bu geveze periyi ölüler ül­ Aenas).
kesine götürmesini buyurmuş. Ama Mercu-
rius Lara'ya yolda tutularak onu Lares tanrı­ Leandros. Bkz. Hero.
lara gebe bırakmış. Roma mitolojisinde Lara
hem dedikodu, hem de tam sessizliği, yani Leda. Leda'nın anası, babası üstüne kaynak­
ölümü simgeler. lar birbirini tutmaz, genellikle Aitolia kralı
Thestios'un kızı olduğu kabul edilir. Lakedal-
Lares. Etrüsk asıllı tanrılar. Efsaneye göre mon'd.ın kovulan Tyndareos Aitolia 'ya sığı­
Lara ile Mercurius'tan doğmadırlar. Lares nınca Thestios onaa kızını verir. Sonra da
Tyndareos Herakles'in yardımıyla Sparta Lethe unutmayı simgeleyen bir ırmak ve son­
tahtını gene ele geçirir ve Leda ile birlikte ra da soyut bir kavram haline gelmiştir.
oraya yerleşirler.
Leto. Titanlardan Koios'la Phoibe'nin kızı
Leda'nın çocukları Helene ve Klytaimestra,
Leto, baştanrı Zeus'la birleşerek Apollon'la
Kastor'la Polydeukes'tir (Tab. 12). Efsaneye
Artemis'in anası olur (Tab. 5).
göre Zeus tanrı Leda'ya âşık olmuş ve bir ku­
Bir Anadolu tanrıçası olduğu adından, efsa­
ğu kuşu biçiminde ona yanaşmış, Leda da bir
nesinden ve tapınağının yerleşme yerlerin­
yumurta yumurtlamış, yumurtadan iki ikiz ço­
den belli olan Leto konusunda Apollon, Ari
cuk çıkmış: Zeus'un dölleri olan Helene ile
temis ve Kybele maddelerine bakılması.
Kastor ve Tyndareos'un çocukları olan Klyta-
imestra ile Polydeukes. Leukippos. Lykialı bir delikanlı. Serüveni
Başka bir efsaneye göre, tanrısal yumurtayı ilkçağın aşk romanlarından birine konu ol-j
yumurtlayan Leda değil, öç tanrıçası Neme- muştur. Leukippos, Bellerophontes'in torun- j
sis'tir. Zeus Nemesis'e tutkunmuş, ama tanrı­ lanndan olan Ksanthios'un oğludur. Lykia'da 1
ça onu istemezmiş, tanrıdan kurtulmak için üstün bir savaşçı olarak tanınır, ama tanrıça
bir kaz biçimine girmiş, ossaat tanrı bir kuğu Aphrodite'nin öfkesine uğrayarak kendi kız
kuşu olup ona yanaşmış. Nemesis'in yumurt­ kardeşine gönül verir. Tutkusu gün geçtikçe
ladığı yumurtayı da Leda alıp saklamış. Bu artar, onu yenemeyeceğini anlayınca, anası- :
yumurtadan yalnız Helene doğmuş. Çok gü­ na derdini açar ve ondan yardım ister, yoksa
zel bir kız olduğu için Leda onu öbür çocukla­ kılıcıyla kendini öldüreceğini söyler. Anası iki
rıyla birlikte kendi kızıymış gibi büyütmüş kardeşin gizlice sevişmesini sağlar, ama gü­
(Helene, Klytaimestra, Dioskurlar). nün birinde Ksanthios'a birisi kızının bir ya­
bancıyla yattığını ihbar eder. Ksanthios gece
Lesbos. Lapithes'in oğlu, Midilli adasına kızının odasına girer, kız saklanır, baba da
adını veren kahraman. Bir tanrı buyruğuna onu kızının âşığı sanarak kılıcıyla vurur, kız
uyarak Yunanistan'dan ayrılıp Midilli'ye gö­ acı bir çığlık atarak düşer, bu sırada Leukip-
çer, oradaki kralın kızı Methymna ile evlenir. pos da saldıranın babası olduğunu anlamaya­
Kendisi kral olup adaya adını verdiği gibi ka­ rak onu öldürür. Bu korkunç hikâye sonu­
rısının adı da adanın büyük şehirlerinden biri­ cunda Leukippos Lykia'dan ayrılmak zorun­
ne verilmiştir (Lapithai). da kalır, Girit'e geçip orada bir koloni kurar,
ama oradan da kovulup Anadolu'ya döner,
Lethe. Unutmak anlamına gelen bir fiilden Miletos bölgesinde bir şehir kurar. Maiandros
türemiş olan Lethe s ö z c ü m ü allegorik b i r tan­ (Menderes) kıyısındaki Magnesia (Manias)
rıçanın adıdır. Hesiodos'a göre Lethe kavga şehri kralının kızı bu Leukippos'a gönül vere­
tanrıçası Eris'in kızı ve Gece'nin torunudur. rek yurdunu onun emrindeki düşmana teslim
Lethe Hades ülkesinde bir pınar olmuştur, etmiş.
suyunu içen ruhlar geçmiş hayatlarını ve çek­
tikleri acıları unutup öyle girerler ölüler dün­ Leukothea. Bkz. İno.
yasına. "Devlet" adlı eserinin sonunda ruh
Libcr. Orta İtalya'nın eski bir tanrısı Liber,
göçümünü anlatan Platon Lethe'yi şöyle ta­
dişisi Libera İle birlikte bag, bahçe ve tarlala­
nımlar (Dev. X, 621a): "Ruhlar boğucu, kor­
rın bereketini sağladıklarından Yunan tannla-
kunç bir sıcağın altında Lethe ovasına git­
rından Bacchus ve Ceres'le bir tutulmuşlar­
mişler; ne ağaç, ne ot varmış bu ovada. Ak­
dır.
şam olunca Ameles (kaygısızlık anlamına ge­
lir) ırmağın kıyısında konaklamışlar. Bu ır­ Libya. Kuzey Afrika'ya adını veren nympha'.
mağın suyu hiçbir kap içinde durmazmış; Epaphos'un kızı olan Libya, İo'nun torunu
oysa herkes de bu sudan biraz içmek zorun­ olur (Tab. 10). Büyükannesi lo nasıl Zeus
daymış. Bazı ruhlar ölçüyü kaçırıp fazla tanrıyla birleşmişse, kendisi de Poseidon'la
içermiş, içer içmez de, her şeyi unutur- birleşir ve Agenor'la Belos diye Fenike ile M ı -
muş". Platon ve neo-platonculugun etkisiyle sır'ın efsanelik kurucularını doğurur. Libya,
Agenor yoluyla Kadmos'la Europe'nin ninesi bulunduğu sırada Lityerses'le boy ölçüşmeye
olur (Agenor, Belos, Europe). gelmiş. Zorbanın meydan okumasına hiı, al
dırmadan onu güzel bir türküyle uyutmuş ve
Likhas. Herakles'in arkadaşı ve habercisi.
kafasını kesmiş.
Yiğit onu Deianeira'dan yeni bir gömlek al­
maya gönderir ve kansının yolladığı sihirli Phrygialılar ekin biçerken Lityerses'in serü­
Gömlegi sırtına geçirip yanmaya başlayınca venini dile getiren bir türkü söylerlermiş. Llt-
bütün suçu Likhas'tan bilir. Korkunç bir öfke yerse adlı bir türküde bu biçicinin ustalığı
övülürmüş.
içinde ağaçları köklerinden söken, sunakları
deviren ve avaz avaz bağıran Herakles L i -
Lotophagoi (Lotosyiyenler). Odysseia'da
khas'ı ayağından tutup denize fırlatır. Bahtsız
sözü geçen efsanelik boy. Troya'dan ayrıldık
adam da Euboia yakınında denize düşüp ora­
tan sonra Trakya kıyılarına uğrayan Odysse-
daki Likhades adalarına adını verir (Herak-
us'un gemileri, oradan yelken açınca kor­
les).
kunç bir poyraz fırtınasına tutulurlar ve on
Linos. Linos efsanesi bir çeşit ağıt yakma gün denizde çalkandıktan sonra Lotosyiyen
törenine bir kaynak bulmak amacıyla uydu­ lerin ülkesine varırlar. Bu ülkenin kuzey Afri­
rulmuş olsa gerek. ka'nın Trablusgarp kıyılarının karşısında Cer-
ba adası olduğu öteden beri bilginlerce kabul
(1) Argos'ta anlatılan efsane şöyledir: Li-
edilir. Odysseus bu eşsiz serüveni şöyle anla
nos, kral kızı Psamathe'nin Apollon'dan ge­
tır (Od. IX, 82 vd.):
be kalarak doğurduğu bir çocuktu; kız baba­
sından korktuğu için bebeğini dağa bırakır, Tam dokuz gün ölüm rüzgârları balıklı
köpekler gelir, Linos'u parçalarlar. Psamathe denizde çalkaladı bizi
de yasını ağıtlarla dile getirir. Babası işin far­ sonunda Lotosyiyenlerin toprağına vardık
kına vararak kızını öldürür. Apollon tanrı da onuncu günü,
bu korkunç olayın cezası olarak Argos bölge­ bir bu çiçeği yer buranın halkı,
sine veba salar. Argoslular Delphoi bilicisin­ orada karaya çıktık ve biz gittik su almya.
den aldıkları öğüt üzerine Linos ve Psamathe arkadaşlar da çabucak hazır etti akşam
adına bir yas töreni düzenlerler, veba da böy­ yemeğini,
oturup doyurduk karnımızı tez giden
lece sona erer. Linos törenlerinde ağıtlar oku­
gemilerin dibinde.
nur, yolda rastlanan köpekler öldürülürdü.
Yiyip içtikten sonra doyasıya,
yolladım arkadaşları, dedim gidin bakın,
(2) Boiotia'da anlatılan Linos efsanesi biraz ekmek yiyen hangi insanların toprağına
değişiktir: Linos Musaların birinin çocuğudur. ayak basmışız.
Müzikte usta olduğu için Herakles'i yetiştir­ Seçtim iki kişi, kattım yanlarına bir de
mekle görevlendirilmiş, ama kulağı olmayan haberci.
yiğit hocasından azar işittiği bir gün öfkelene­ Gittiler ossaat buluştular lotos yiyen
rek onu öldürmüş. Daha başka bir anlatıma adamlarla,
bizim dostlara hiçbir kötülük düşünmedi
göre Linos ağıt söylemekte o kadar ustaymış
ora halkı,
ki, Apollon'la boy ölçüşecek olmuş da tanrı
lotos bile verdiler onlara yesinler diye,
onu ölümle cezalandırmış. bizimkilerden kini yediyse totosun bal gibi
Litai. Bkz. Yalvarılar yemişini,
kendinden geçti ve dönmeyi istemedi bir
Lityerses. Phrygia kralı Midas'ın oğlu. Ekin daha gemiye.
biçmede onun üstüne yokmuş ve babasının Orada kalıp lotos yemekten başka şey
kral olduğu bölgeye kim gelse onu yanşmaya düşünmediler,
akıllarını çelmişti bu yemiş, unutturmuştu
çağırır, istemese de onu döve döve çalışmaya
sılayı
zorlarmış. E l i çok çabuk olduğundan hasımla­
Ama bakmadım gözlerinin yaşına,
rının hepsini yener, kafalarını keser, bedenle­
sürükledim gemiye onlun,
rini de ekin demetleri arasına baglarmış. H e - teknede, kürekçi sıraları altına çektim,
rakles, Lydia kraliçesi Omphale'nin yanında vurdum zincire
Sonra büyürdüm öbür sevgili yoldaşlarıma, korkusu yokmuş ne kendinde, ne oğulların­
haydi, dedim, binin tez giden gemilere da. Zeus onları denemek istemiş bir gün:
çabuk, Yoksul bir köylü kılığına girerek Lykaon'un
korktum, biri lotos yer, sılayı unutuverir
sarayına konuk olmuş, kral da bu adamın bir
diye.
onlar da hemen bindiler ve oturdular tanrı olup olmadığını anlamak için insan etin­
sıralarına, den yemekler çıkarmış karşısına. Baştanrı bü­
küreklere sarılıp köpürttüler kırçıl denizi. yük bir öfkeye kapılarak masayı devirmiş ve
şimşekler çakarak Lykaon'un oğullarını yıldı­
Lucifer. Sabah yıldızı Phosphoros'un Latin­ rımla çarpmış, yalnız- birini sağ bırakmış,
ce adı (Phosphoros). Hıristiyan edebiyatında Lykaon'un kendisini de bir kurt haline getir­
şeytanın bir adı. dikten sonra sağ kalan oğlunu tahta çıkarmış.
Luna. Adı ay anlamına gelen bir roma tanrı­ Bu efsane Arkadya bölgesinde Lykialı Ze-
çası. Aventinus tepesinde bir tapınağı vardı, us'un adına kutlanan törenlerde insan kurban­
ama hiçbir efsanesi olmadığı gibi zamanla Di- larının nedenini açıklamaya yaramaktadır.
ana tanrıçayla bir tutulmuş Luna adı da şiirde (3) Pandaros'un babası. Troas bölgesine
Yunanca Selene'yi çevirmeye yaramıştır. yerleşmiş L y k i a l ı (Pandaros, Karkabos).
Lupercus. Çobanların ve sürülerin kurtlara Lykomedes. Skyros adasının kralı. Thetis
karşı koruyucusu sayılan eski bir İtalya tanrı­ oğlu Akhilleus'un Troya savaşına katılmasını
sı. Sonradan Faunus'la bir tutulmuş ve adı önlemek için onu Lykomedes'in sarayına
Faunus Lupercus olmuştur. Yunan din ve göndermiş, kralın kızları arasına saklamıştı
tanrılarının etkisiyle Lupercus Pan'a da ben­ (Akhilleus).
zetilmiştir. Her yıl 15 şubatta kutlanan Lu-
Lykomedes Theseis efsanesinde de rol oy­
percalia bayramı bir bahar ve bereket şenliği­
nar: Atinalı yiğit kendi ülkesinde tutunama­
dir: Çıplak Lupercus rahipleri alay halinde
yınca Skyros adasına gider, akrabalık bağla­
Palatinus tepesini dolaşırlar ve kurban ettikle­
rıyla bağlı olduğu Lykomedes'in yanına sığı­
ri bir keçinin derisiyle yapılmış kamçılarla yol­
nır. Lykomedes de Theseus kendi krallığını
da rastladıkları kadınları döverlerdi. Böylece
ele geçirir korkusuyla onu bir kayalığın üstü­
dövülen kadınların kısırlıktan kurtulup doğur­
ne götürür ve uçurumdan aşağı atar (These-
gan olacaklarına inanılırdı.
us).
Lydos. Lydia'lılara adını veren kurucu kah­
raman. Tarihçi Herodotos'a göre Lydos Lykos. (1) Kadmos soyundan olan Thebai
Atys'in oğlu, Atys de Manes'in oğludur. Ma- kralı. Antiope'nin amcası. Lykos, karısı Dir-
nes ise tanrı Zeus'la Okeanos kızı Kallirhoe' ke ile Antiope'ye eziyet ederler. Antiope'nin
den dogmadır. Lydos'un Tyrrhenos adlı bir de Zeus'tan olan İkizleri Amphion ve Zethos
de kardeşi vardır. Lydos nasıl Lydia'lılara analarının öcünü almak için Lykos'u öldürür­
isim babası olmuşsa, Tyrrhenos da Tyrrheno- ler (Antiope, Amphion).
i, yani Etrüsklere adını vermiştir. Bu akraba­ (2) Argonautlar efsanesinde adı geçen Ma-
lıktan anlaşılıyor ki, efsane de Etrüsklerin ryandyn'ler kralı. Lykos Argonautlan batı
Anadolulu kaynaktan olduklarını kanıtlamak­ Ege kıyılarında bulunan ülkesine vardıkların­
tadır. da iyi karşılar, konuklar ve ölen İdmon'la
Tiphys'i gömmelerine yardım eder, giderek
Lykaon. (1) Priamos'la Laothoe'nin oğlu, kendi oğlunu ölen dümencinin yerini tutmak
Polydoros'un kardeşi. Kaderi onunki kadar üzere yanlarına verir. Argonautların Amy-
acıdır. Patroklos öldükten sonra, Akhilleus kos'u öldürmeleri bu zorbanın düşmanı olan
savaşa katıldığı zaman, Skamandros kıyısın­ Lykos'un çok hoşuna gitmişti (Argonautlar).
da öldürüp öldürüp ırmağa attığı kurbanlar­
dan biri de Lykaon'dur (İl. X X I , 34-135), Lykurgos. Trakya kralı Lykurgos'tan İlya-
(2) Pelasgos'un oğlu. Arkadya kralı Lykaon da'da söz edilmektedir. Savaş sırasında Akha
elli oğul babasıymış, ama tanrı saygısı, tanrı yiğidi Diomedes karşısında Bellerophontes'in

196
torunu Lykialı yiğit Galukos'u görünce bir terilen tepkileri dile getirir (Pentheus). Ana­
tanrı sanır onu ve tanrıya karşı savaşmanın dolu'dan geldiği açıkça belli olan bu kült özel­
sakıncalarına örnek olarak Lykurgos'un serü­ likle kuzey Yunanistan'a yerleşmekte güçlük
venini anlatır (İl. VI, 130 vd.): çekmiş olsa gerek. Tragedya yazarlarının bi­
raz değişik motiflerle ele aldıkları Lukurgos
Dryas'm oğlu güçlü Lykurgos bile efsanesi bu gerçeği dile getirmektedir.
onlarla kavgaya tutuşunca yaşamadı.
O bir gün, kutsal Nysa dağında Lynkeus. Elli Aigyptosogullanndan biri. Da-
kovalamaya kalkıştı Dionysos'un naos kızı Hypermestra'nın kocası. Babaları­
sütninelerinl, nın buyruğu üzerine Danaos kızları gerdeğe
dayak yediler yiğit öldüren Lykurgos'un
girdikleri gece kocalarını hançerledikleri hal­
üvendiresiyle,
o vakit Dionysos'un ödü koptu, de, yalnız Hypermestra Lynkeus'u öldürmez.
denizin dalgalarına attı kendini, Hypermestra'nın kocasını esirgemesinin n e ­
Lykurgos'un homurtusundan bir titreme deni çeşitli yorumlara uğramıştır: Kimine gö­
almıştı Dionysos'u, re Hypermestra Lynkeus'a tutulmuş, kimine
Thetis de hemen çekti onu içine. göre de adam öldürmeyi başaramadığı ve
Rahat yaşayan tanrılar kızdılar o zaman. Lynkeus kızlığına saygı gösterdiği için ona kı­
Kronos'un oğlu kör etti Lykurgos'u, yamamıştır. Danaos kızı Hypermestra'yı ba­
üstelik çok da yaşamadı o,
ba sözü dinlemedi diye mahkemeye vermiş,
ölümsüzlerden tiksindirmişti kendini.
ama Aphrodite'nin yardımıyla kız kurtulmuş,
Dionysos'la ilgili birçok efsaneler şarap tan­ Lynkeus'la evlenmiş ve Abas'ı doğurmuştur
rının ve kültünün benimsenmesine karşı gös- (Hypermestra, Danaos Kızları).
tır. Tanrı etkisiyle kendinden geçen, coşup

M taşan ve doğaya, tanrıya karışarak öbür in­


sanlarca çıldırmış gibi görünen bir kişi, özel­
likle bir kadın için kullanılır. Mainas, çoğulu
Maia. Atlas'la Pleione'nin kızı. Pkiad yıldız­ Mainades, Dionysos alayını meydana getiren
larından biri (Tab. 7). Maia, Arkadya'nın Bakkhaların başka bir adıdır (Bakkhalar).
Kyllene dağında tanrı Zeus'la birleşerek Her-
mes'i doğurmuştur (Pleiad'lar, Hermes). Ma- Maion. İlyada'da Lydia bölgesinin adı iki
ia, Zeus'la Kallisto'dan dogma Arkas'a sütni- yerde Maionia (Meionie) diye geçer, kendin­
nelik ettiği için Hera'nın hışmına uğramış ve den sonraki şairler de Homeros'a Maionides
ancak yıldız olarak göğe çıktıktan sonra rahat demektedirler. Bu soyadı büyük ozanın Mai-
etmiştir (Arkas). on adında bir atası olduğunu mu, yoksa sade­
Roma'da Maia adlı eski bir tanrıçaya tapı- ce Maionia yani İzmir'i de içine alan Ege kıyı­
nırlardı, bu tanrıça sonraları Yunan dininin larında doğduğunu mu belirler? Geç uydurul­
etkisi altında Hermes'in anası Maia ile bir tu­ muş efsanelere göre Maion diye bir kişi var­
tulmuş ve mayıs ayı kendisine adanmıştır. dır, Homeros'u doğurduğu söylenen su perisi
Kritheis'le evlidir, ya da onun babası, yani
Maiandros. Maiandros, yani Büyük Mende­ Homeros'un dedesi, başka bir söylentiye gö­
res ilkçağ yazınında en çok adı geçen ırmak­ re de manevi babasıdır. Bütün bu varsayımlar
lardan biridir. Bütün büyük su yolları gibi Ma- yersiz, Maionides soyadı da Homeros'un do­
iandros da Okeanos'la Tethys'in oğlu sayılır. ğup büyüdüğü bölgeye atıf olsa gerek.
Bu ırmak tanrının birçok kız ve erkek çocuk­
ları olmuş derlerdi: Samos (Sisam) adasına Makar. İlyada'da adı geçen Lesbos kralı.
adını veren Samia, Kaunos'la Byblis'in anala­ Kimliği üstüne kaynaklar birbirini tutmaz: Ki­
rı olan Kyane, Kallirhoe ve kendisi gibi bir ır­ mine göre Makar, tanrı Helios'un oğlu, kimi­
mak olan Marsyas ve Babys (Marsyas, ne göre de Zeus'un soyundandır. Tufan'dan
Byblis). sonra bir lonyalı göçmen kafilesiyle Lesbos'a
Maiandros'un adı ilkçağdan bu yana özel gelip yerleşmiş ve o zamanları boş olan kom­
ad olmaktan çıkmış, kıvrıntılı akışı dolayısıyla şu adaları da birer oturma yerine çevirmiş.
ırmağın adı ırmak, yol kıvrıntısı ya da mimari­ Sonradan Lapithes'in oğlu Lesbos da Midil­
de yılankavi motifler, dilde dolambaçlı konuş­ li'ye göçünce Makar'la Lesbos iyi geçinerek
malar için kuilanılagelmiştir. adalarda ortak egemenlik kurmuşlar. Ma-
Menderes ırmağının miller taşıyarak, eski kar'ın iki kızı varmış: Methymna ile Mytilene.
zamanlarda denize açılan limanlar olan birçok Methymna Lesbos'la evlenmiş, adanın bir
şehri toprak altında boğduğu bilinmektedir. kentine adını verdiği gibi, kız kardeşi Mytile-
Bugün bile göz göre göre izlenebilen bu süreç ne de sonradan başkent olacak şehri adlan­
ilkçağdan beri Ege şehirlerinin başlıca bir der­ dırmış.
di sayılmaktaydı. Tarihsel çağlarda da bir tan­
rı bilinen ve tanrı gibi tapınılan Menderes'e Makhaon. Asklepios tanrının oğlu, kardeşi
karşı Milet halkının ayaklandığı ve tarlalarını Podaleiros'la birlikte (Podaleiros) Troya sa­
bataklık, limanlarını da ova haline getiren bu vaşına Tesalya kentlerinden gelme otuz ge­
insafsız tanrıya karşı dava açtığı anlatılır. Da­ miyle katılır ve hekim olarak çok yararlık gös­
vaya bakan yargıç suçlamayı yerinde görmüş terir. Menelaos vurulduğu zaman, Makhaon
ve tanrıyı Miletlilere ceza ödemeye mahkûm hemen yardıma koşar ( İ l . I V , 2 1 1 vd.):
etmiş. Irmak tanrının tapınağında para çok Tekmil yiğitler sarmıştı Menelaos 'u.
bol olduğu için bu cezayı rahipleri tanrı adına Tanrıya denk hekim durdu ortalarında,
kolaylıkla ödemişler,' ama koca ırmak liman­ sımsıkı kemerden çekip çıkardı oku,
ları millerle boğmayı gene de sürdürmüş. kırıldı okun sivrileri çekilirken dışarı doğru.
Çözdü ışıldayan kemeri, altından da kuşağı,
Mainad'lar. Mainas sözcüğü aslında Y u - kuyumcuların işlediği karmlığı çözdü sonra.
nanca "mainomai" fiilinden türemiş bir sıfat- Kara okun yarasını görünce emdi kanı,

mu
acı dindiren ilaçları ustaca serpti üstüne. duğu anlaşılan bu çeşit amaçlı efsanelerden
Bir zamanlar Kheiron vermişti babasına o biridir (Apollon).
ilaçları.
Maron. Odysseia'da anlatıldığına göre Ma-
Savaş sırasında Makhaon Paris'in bir okuy-
ron Odysseus'un ilk uğrağı olan Trakya'nın
la yaralanınca, Akhaları bir telaştır alır, "bir
îsmaros şehrinde Apollon rahibidir. Odysse-
sürü insana bedel olan" bu hekimi Nestor
us bu kenti yağma ederken Maron'u korur ve
arabasına bindirip kendi barakasına götürür
sayar, rahip de bunun karşılığında ona birçok
ve tutsağı Hekamede'ye baktırır. Troya ordu­
armağanlar ve bal gibi tatlı bir kırmızı şarap
sunda ünlü bir hekim olarak geçinen Makha-
verir. Odysseus bu şarapla Tepegöz Polyphe-
on daha çok cerrah olarak iş görür, kardeşi
mos'u sarhoş ederek tek gözünü çıkarır, böy­
Podaleiros ise tedavi ile uğraşır. Makhaon
lece elinden kurtulur. Homeros Maron'un şa­
Telephos'un ve özellikle Philoktetes'in yara­
rabını şöyle tanımlar (Od. I X , 202 vd.):
larını iyileştirmiş olmakla ün salmıştı (Tele-
phos, Philoktetes). Yedi talant verdiydi, iyi işlenmiş altından,
baştan başa gümüş bir sağrak verdiydi,
Manto. Adı kehanet, falcılık anlamına gelen ve on iki testi şarap eklediydi bunlara,
Manto, ünlü bilici Teiresias'ın kızı sayılır. Ba­ tatlı, su katılmamış, tanrısal bir içkiydi bu.
bası gibi geleceği görme yetisine sahiptir. Bu bal gibi tatlı kırmızı şarabı içeceğin vakit
karıştır bir sağrak dolusunu yirmi ölçü
Epigonlar Thebai'yi aldıktan sonra, kâhin Te-
suyla,
iresias Delphoi'ye gitmek üzere yola koyulur. yükselir bir de bakarsın sağraktan bir tatlı
Kör olduğu için kızı Manto'ya dayanarak yü­ koku,
rür, ama yolda öldükten sonra, Manto tek öyle bir tannsal koku yükselir ki, gel de
başına Apollon tapınağına varır. Manto ken­ içme.
dini tanrıya adar ve yıllarca Sibylla olarak gö­
(Odysseus, Potyphemos).
rev yapar. Tanrı günün birinde ona Ege kıyı­
larına gidip orada bir tapmak kurmasını bu­ Tragedya yazarlarına göre Maron Dionysos
yurur: Manto Klaros'u kurar. Argoslu Rhaki- tanrının torunu, ya da oğludur, Silenos'la yol
os'la evlenip Mopsos'u doğurması çeşitli yo­ daşlık eder ve onun gibi çok içer. Kimi yazar­
rumlarla anlatılır: Birine göre Manto Apollon lar onu eli, ayağı titreyen, ama şarap içti mi
tanrıdan gebe kaldıktan sonra tapınaktan çı­ bütün gücünü bulan bir ihtiyar olarak tanım­
karken Rhakios'a rastlar ve tanrının ona seç- larlar. Roma'da Maron'u ayyaş diye simgele­
I iği bu ölümlü kocayla birlikte Klaros'a gidip yen bir çeşme vardı.
tapınak kurar. Başka bir anlatıma göre Man­
to yalnız başına gider Klaros'a, yolda korsan­ Marpessa. Euenos'un kızı, İdas'ın karısı.
lar tarafından kaçırılır, Rhakios adlı reisleriyle Kendisine âşık olan tanrı Apollon'la kocası
evlenir ve Mopsos'u doğurur. Klaros'ta Man- arasında İdas'ı seçer (İdas).
lo'nun kurduğu tapınağa oğlu Mopsos başra-
Mars. Mars, Yunan tanrısı Ares'in Roma d i -
hip ve bilici olur (Mopsos).
nindeki karşılığıdır. Efsaneleri de Ares'in e f -
Manto efsanesi belli bir amaçla uydurulmuş sanelerini yansıtır, örneğin Latin şairi Lucre-
bir efsaneye benzer. Anlaşıldığına göre, Ana­ tius'un "Doğa Üstüne" adlı eserinin başına
dolu'da bulunan Apollon tapınakları ve keha­ koyduğu Venüs'la Mars'ın aşkı öyküsü doğru
net merkezleri Yunanistan'dakilerden hem dari doğruya Homeros'tan alınmadır. Mars
daha eski, hem daha üstündü. Mopsos'la Roma'nm savaş tanrısıdır ve savaş tanrısı ola­
Kalkhas efsanesi de bu üstünlüğü açığa vu- rak saygı ve tapkı görür, ama yerli bir İtalya
ıur. Ama Yunanistan bu gerçeği tersine çe­ tanrısı olarak savaşçı niteliğinden başka bir
virmek için bazı çarelere başvurmuş, Anado nitelik taşıdığı da görülür. Y ı l ı n i l k a y ı sayılan
lu merkezlerinin Yunanistan'dan gelme efsa mart ayı hem adını taşır, hem de kendisine
neler uydurmuştur. Ege'nin en ünlü kehanet adanmıştır. Bu ay içinde şerefine kullanan
merkezlerinden olan Klaros'un Thebaili Tei- bayramlarsa birer bahar bayramıdır ve tanrı
resias'ın k ı z ı ve adından uyduma bir kişi ol- burada toprak bereketim simgeler. Ne var ki
mart ayında savaş mevsimi de başladığı için dere kenarından uzaklaşmış. Bir başka anlatı­
Romalıların iki kavramı bir araya getirdikleri, ma göre Hera ile Aphrodite Athena'nın ka­
bu tanrıyla h e m doğanın yeniden doğuşunu, val çaldığını görerek onunla alay etmişler,
hem de insanda yeni yeni karşı koyma güçle­ tanrıça da Phrygia'ya giderek duru bir suda
rinin belirdiğini simgelemek istedikleri sanıla- yüzünün gerçekten çirkin olduğunu görmüş
bilir. Mars ayrıca savaşçı gençliğin de tanrısı- de kavalı atarken, onu yerden toplayacak
dır. Kurt kendisine adanmış bir hayvandır, olanı en büyük cezalara çarpacağına ant iç­
Romulus'la Remus'u emziren dişi kurdu da miş, Marsyas bunu nerden bilsin, yerde bul­
bu göreve Mars tanrı gönderdiğinden Roma duğu kavalı almış ve çalmaya koyulmuş.
halkının atası sayılır. Marsyas bayılmış sesine, o kadar sevmiş ki
dünyada bundan güzel ses veren saz olmadı­
Marsyas. Marsyas efsanesi Anadolu'ya öz­ ğını ileri sürmüş ve Apollon tanrının lyra'sıyla
güdür ve asıl anlamı ancak içinde oluştuğu yarışmayı bile göze almış. Tanrı bu yarışma
dekor göz önünde tutulursa anlaşılabilir. A y - için bir şart koşmuş: K i m yenerse yenilene is­
dın'dan Muğla'ya gidildiğinde Çine ile Yata­ tediğini yapacak. Yargıç olarak Tmolos (Boz-
ğan arasında Gökbel denilen bir yer vardır, dag) tanrısını almışlar. Birinci yarışma sonuç
manzarası akıllara durgunluk veren bir yer: vermemiş, ikincisinde Apollon Marsyas'a
Yol orada 30 kilometrelik bir arayı 380 viraj
meydan okuyarak kavalını tersine tutup çal­
yaparak alır, gökten düşmüş meteortaşlarına
masını buyurmuş, kendisi lyra'yı ters tutunca
benzer kapkara, korkunç biçimlerle üst üste
aynı sesleri çıkardığı halde, Marsyas kavalını
yığılı kayalar arasında yılan gibi sürüne sürü­
öttürememiş, bu yüzden de yenik düşmüş.
n e , bin bir dönemeç yapa yapa ilerler. Kendi­
Yarışmayı gözleyen Phrygia kralı Midas gene
nizi bu dünyada değil, göklerin sarsıntısıyla
de kavalın lyra'dan üstün olduğunu söyleyin­
yeryüzüne düşmüş bir gezegende sanırsınız.
ce tanrı onun kulaklarını eşek kulakları haline
Göz alabildiğine ne bir ağaç, ne bir ot, ardı
getirmiş (Midas). Ama bununla kalmamış,
ardına dağlar, kayalar, taş yığınları, öyle baş
Marsyas'ı tutmuş, bir ağaca bağlamış ve deri­
döndürücü, tüyler ürpertici bir çevre ki, her
sini yüzmüş. Marsyas bu korkunç işkence
dönemeçte bir cin, bir şeytan, tarih öncesi
içinde can vermiş. Apollon sonradan yaptığı­
çağlardan kalma bir sürüngenle karşılaşacağı­
nıza inanırsınız ve korkudan soluğunuz kesi­ na pişman olmuş derler, lyra'sını yere atarak
lir. Bu doğa dışı karaltı içinde uzaktan bir şı­ kırmış, Marsyas'ı da bir ırmak haline getir­
rıltı duyar gibi olursunuz, yaklaşır, bakarsınız miş. Gökbel'de akan Çine çayı işte bu ırmak-
ki bir yarın dibinde bir yeşillik kümesi, püfür mış.
püfür esen kavaklar, yer yer pembe zakkum­ Mater Matuta. Roma'da matronlar yani
lar ve yemyeşil bir su. Ne o? Bir ırmak, Çine evli kadınlar ve anaların tapındıkları eski bir
çayı, ilkçağın Marsyas'ı kavalını öttürüyor tat­ tanrıça. Bayramı Matralia adıyla 11 haziran­
lı tatlı, acı acı, çünkü bu kavalcınınki kadar da kutlanırdı. Matuta adı sonradan bu tanrı­
korkunç bir alın yazısı olmamış başka hiçbir çanın şafak ve sabah güneşiyle bir tutulup,
kavalcının. Dinleyelim Marsyas'ın serüvenini: Yunanistan'dan gelme İno-Leukothea ile ka­
Tanrı Pan'ın yapıp kullandığı syrinks deni­ rıştırılmasına yol açmıştır. Efsaneye göre İno
len yedi borulu kavala karşın, Marsyas iki bo- kendini denize attıktan sonra bir denizkızı ol­
ruiu kavalın bulucusu sayılır. Bu yüzden de ki­ muş ve İtalya kıyılarına çıkarak oraya sığın­
mi kaynaklarda Marsyas'ın Kybele'nin alayın­ mıştır (İno).
dan olduğu söylenir, çünkü Ana Tanrıça kül­ Mcdcia. Medeia efsanenin ve tragedyanın
tünde tefle birlikte bu kaval kullanılırdı. kadın kahramanları arasında en güçlü, en çar­
Ama asıl efsanesi şöyledir: Bu kavalı bulan pıcı bir tiptir. Kişiliği ve serüveni hemen her
tanrıça Athena imiş, günün birinde kaval ça­ çağda zamanın görüş ve eğilimlerine göre yo­
larken bir derenin suyundan yüzüne bakacak rumlanarak edebiyata ve sanata konu olmuş
olmuş, kavalın yüzünü nasıl buruşturup çir- ve olmaktadır. Yerine göre egzotik ve ilkel
kinleştirdiginl görmüş ve kavalı öfkeyle atıp karakteri üstünde dımılıır, kendi kardeşini ke-

200
sip parçalarını yol üstüne serpen, ondan da Melampus şöyle bir olaya borçluymus: Ço
öte kendi karnından doğmuş çocukları öldü­ cukken ölü bir yılan bulmuş, bir insan ölüsü
rüp babalarının önüne seren korkunç bir bü­ gibi almış onu bir odun yığınının üstüne ko­
yücü kadın diye gösterilir, yerine göre de se­ yarak yakmış ve cenaze törenini yapmış,
ven ve hor görülen, özverisi karşılıksız kalan, sonra da yavrulannı büyütmüş. Yılanlar da
yabancılık, itilmişlik, kıskançlık duyan bir ka­ şükran borcu olarak gözlerini, kulaklarını ya­
dının dramı canlandırılır gözümüzün önün­ layıp arındırmışlar, böylece görme ve işitme
de. yetisi öbür insanlarınkinden çok üstün olmuş.
Medeia Kolkhis kralı Aietes'in kızı, tanrı Melampus kuşların ve öbür hayvanların dilini
Helios'un torunu ve tanrıça Hekate'nin yeğe­ anlar, onlarla konuşurmuş. Bundan başka
nidir, Güneş soylulardandır, akrabaları olan hekimlikte, hastalan büyüyle iyi etmekte o n ­
Kirke ve Pasiphae gibi doğa dışı, tüyler ür­ dan üstünü yokmuş.
pertici serüvenlerin kahramanıdır (Tab. 8). Melampus'la kardeşi Bias yurtları olan Te-
Bu serüvenlerin canlandırılmasında oynadığı salya'dan ayrılıp, Pylos'ta amcaları Neleus'un
rol ilkel bir macera romanı kahramanının yanına sığınmışlar. Bias Orada Neleus'un kı­
rolüdür. Argonaut'lar destanı Odysseia'daki zıyla evlenmek istiyormuş, ama Neleus kızını
olaylardan daha eskilerini dile getirmekle çok Bias'a ancak Phylakos'un sürülerini getirirse
daha yeni bir çağda kaleme alınmıştır. Bunun vereceğini söylemiş. Bu sürünün bekçisi ne
için bu destanın, daha doğrusu ilk macera ro­ insan, ne hayvan hiçbir canlının yaklaşamadı­
manının kahramanları çarpıcı renklerle çizil­ ğı bir köpekmiş. Bias, onu alt etmeyi kardeşi
miş, canlandırılmıştır. Medeia'nın hem Argo- Melampus'tan istemiş, o da ancak bir yıl ha­
naut'lar destanında, hem de tragedyalarda piste kaldıktan sonra sürüyü alabileceğini bil­
sözü geçen serüvenleri şu adlar altında anla­ dirmiş. Gerçekten de öyle olmuş: Sürüyü al­
tılmıştır: Argonaut'lar, lason, Aietes, Peli- maya giden Melampus'u bir tahta kulübeye
as. kapatmışlar, o da kulübenin damındaki bö­
ceklerin konuşmasına kulak misafiri olmuş,
Medeios. Medeia ile İason'un oğlu. At
anlamış ki kirişler çökmek üzeredir, aradan da
adam Kheiron tarafından yetiştirildiği söyle­
bir yıl geçmişmiş, bunu kendisini tutuklayan
nir. Başkaca efsanesi yoktur.
Phylakos'a bildirmiş, kulübeden çıkarılır çıka­
Medos. Medeia'nın bir oğlu. Bir kaynağa rılmaz da dam çökmüş. Phylakos bu şaşılacak
göre Medos, Kolkhisli büyücünün Atina kralı adamdan oğlu İphiklos'un iktidarsızlığına ça­
Aigeus'tan olan bir çocuğudur, başka bir kay­ re bulmasını istemiş, bunu da başarınca Me-
nak Meneia'nın Atina'dan Theseus'un gel­ lampus'a sürülerini vermiş. İki kardeş bunları
mesiyle kovulunca Asya'ya göçtüğünü ve ora Neleus'a götürmüşler, Bias da kızla evlenmiş.
krallanndan biriyle evlenerek Medos'u doğur­ Daha sonra Argos kralı Proitos'un çağırdığı
duğunu ileri sürer. Her iki kaynağa göre Me- Melampus bu kralın kızlarını delilikten kurtar­
dos, Medlerin atası sayılır. mış. Kızlar hep birden çıldırıp kendilerini
inek sanırlar ve böylece Pelepönez'i dolaşır-
Medusa. Gorgolardan biri, Perseus kafasını
larmış. Melampus onları i y i etmek i ç i n Proi-
kesince akan kanından Pegasos'la Khrysaor tos'tan ülkesinin üçte birini istemiş, kral ver­
doğar (Perseus). meyince yapmam demiş ve kızlar beter ol­
Megaira. Erinys'lerden biri (Erinys). muş, sonunda Melampus ülkenin bir çeyreği­
ni kendisi, bir çeyreğini de kardeşi için iste­
Melampus. Adı kara, esmer ayaklı anlamı­ miş, Proitos da bu şartı kabul etmek zorunda
na gelen Melampus, Amythaon'un oğlu, kalmış. Melampus kızlar üstünde türlü büyü­
Kretheus'le Tyro'nun torunu ve birçok bilici ler uygulayarak onları iyileştirmiş, sonra da
ve falcı kuşağının arasıdır (Tab. 23) Doğar kızların birini karı olarak almış ve Argos kral­
doğmaz anası Melampus'un gövdesini gölgeye lığını kardeşi Bias'la paylaşmış.
koymuş, ama ayaklarını güneşte bırakmış.
Bu nedenle Melampus demişler ona . Biliciliği Melanion. Bkz. Atalante
Melanthios (yahut Melantheus). Odys lir. Derken Kuretler Aitolların kentini yakıp
seia'da sözü geçen İthakeli keçi çobanı, hiz­ yıkmaktadır, karısı, anası, bütün dostları Me-
metçi Melantho'nun kardeşi. Kız kardeşi gibi leagros'a öfkesinden vazgeçip yurdunu sa­
kendisi de efendisine karşı nankörlük eder, vunması için yalvarırlar. Meleagros sonunda
yolda dilenci kılığında rastladığı Odysseus'u savaşa döner ve Kuretleri Kalydon'dan ko­
hırpalar, taliplerin tarafını tutar, onlarla Odys- var.
seus arasındaki çarpışmada yardım için ko­ Aynı efsanenin öbür anlatımında Meleag-
şup hazine odasından silah getirmeye yelte- ros'un anası Althaia'nın oğlunun ömrüyle ya­
nir, derken Odysseus'la Eumaios'un bir düze­ kından ilişkisi olan odunu yakıp yakmaması
niyle orada kıskıvrak bağlanır ve hizmetçiler teması üstünde durulur (Althaia). Kalydon
asıldıktan sonra Melanthios da avluya getiri­ avına kız kahraman Atalante de katılmıştır,
lip kulakları ve burnu kesilir, erkekliği koparı­ av sona erince Meleagros yaban domuzunun
lıp köpeklere atılır ve en sonunda elleri, postunu Atalante'ye vermek ister. Öbür avcı­
ayaklan da kesilerek olduğu yerde bırakılır. lar buna karşı koyar, özellikle bir kadının ken­
dilerinden üstün tutulmasına kızan Meleag-
Melantho. Güzel yanaklı Melantho Odysse-
ros'un dayıları meydan okurken yiğit onları
us'un sarayında, Penelopeia'nm hizmetinde
vurup öldürür, anası Althaia da odunu ateşe
bulunan elli hizmetçiden biridir. Hanımı onu
atarak oğlunun ömrüne son verir.
yetiştirdiği, şımarttığı halde, Melantho hain­
dir, taliplerden Eurymakhos'la sevişir. Dilenci Melikertes. Bkz. İno.
kılığında karşısına çıkan Odysseus'a söver.
Namussuz hizmetçilerle birlikte ceza görür ve Melpomene. Musalardan biri, çokluk tra­
taliplerin ölümünden sonra asılır (Od. 420 gedyayı simgeler (Musa).
-473).
Memnon. Şafak tanrıça Eos'la Troya kral
Meleagros. Meleagros, Kalydon Avı diye soyundan olan Tithonos'un oğlu (Eos). Mem-
anılan bir serüvenin kahramanıdır. Efsanesi­ non Troya savaşının İlyada'da anlatılan bölü­
nin iki anlatımı vardır. Birini Akhilleus'un la­ münün sonrasını ele alan "Aithiopis" adlı
lası Phoiniks Agamemnon'un gönderdiği el­ destanın kahramanıdır. Yazarı Miletoslu Ark-
çileri geri çevirip öfkesinden vazgeçmek iste­ tinos olan bu destan yitiktir, ama konusunu
meyen yiğide ibret dersi olsun diye anlatır. biliriz. Habeşistan kralı Memnon Hektor öl­
Şöyledir: Aitolia'da Kalydon bölgesinin kralı dükten sonra Troya'ya yardımcı gelir. Sırtın­
Oineus'la karısı Althaia'nm Meleagros diye da Hephaistos'un yaptığı silahlar vardır. İlkin
bir oğulları olur. Oineus tanrıça Artemis'e Aias'la karşılaşır, bu savaş sonuç vermez,
karşı suç işler, hasat bayramında bütün tanrı­ sonra Nestor'a sataşır, Nestor'un oğlu Anti-
lara kurban kestiği halde, Artemis'i unutur. lokhos babasını savunurken Memnon'un elin­
Bunun cezası olarak tanrıça Kalydon bölgesi­ den öldürülür. Derken AkhiUeus araya girer.
ne korkunç bir yaban domuzu salar. Ekinleri Çünkü Patroklos öldükten sonra Antilokhos
yok eden bu canavar yüzünden ülke açlık ve onun en iyi dostu olmuştur. AkhiUeus Antilo-
kıtlıkla karşı karşıyadır. Meleagros bu hayva­ khos'un öcünü almak ister, ama Thetis, oğlu­
nı avlamaya kalkışır ve bu işte bütün komşu nun Memnon'u öldürdükten hemen sonra öl­
ülkelerden yardım görür. Kalydon Avına ün­ mesi gerektiğini bilir, onun için Akhilleus'u bu
lü, sanlı bütün yiğitler katılır. Aitolların kom­ savaştan alıkoymaya uğraşır. AkhiUeus söz
şuları Kuretler de yardıma gelirler ve av i y i dinlemez, öç almak için yanıp tutuşur. Bu kez
bir sonuç verir, canavar öldürülür. Ama Arte- iki tanrıça Eos'la Thetis tanrı Zeus'a başvurur­
mis kininden vazgeçmez, avın paylaşılmasın­ lar, her ikisi de kendi oğlu için yalvarır. Zeus
da Aitollarla Kuretler arasında kavga çıkartır, Hektor'la AkhiUeus için yaptığı gibi işi kader
avcılar birbirlerine girerler, Meleagros bu sı­ tartısına vurur: Memnon ölecektir. Oğlu A-
rada dayılarını öldürür. Anası Althaia bunun khilleus'un elinden can verince, Eos ölüsünü
üzerine oğluna lanet okur ve öç perileri Eri- er meydanından alıp güney topraklarına doğ­
nysleri salar üstüne. Meleagros savaştan çeki- ru taşımış, yolda da bol bol gözyaşı dökmüş.

'II'.)
G ü n doğunca bitkiler üstünde görülen çiy ta­ Çıktı tanrı yüzlü Aleksandros Troyalıların
neleri işte bu gözyaşlarından gelmeymiş. en önüne,
İlkçağ plastik sanatının konu edindiği Mem- omuzlarında bir pars derisi, kıvrık yayı,
kılıcı.
non motifi Marmara'ya dökülen Aisepos, ya;
Ucu tunçtan iki kargısını sallayarak
ni Gönen çayı ile de ilgilidir. Bir efsaneye gö­ zorlu savaşta çağırdı karşısına cenge,
re Memnon'un mezarı Marmara klyılarınday- Argosluların en yiğitlerini.
mış, her yıl Memnon'un kuşları Gönen çayı­ Ares'in sevdiği Menelaos, kalabalığın içinde
nın ağzına gelir, orada Habeş yiğidine ağlar- onun uzun adımlarla öne atıldığını
larmış. Memnon'un savaşta ölen arkadaşları­ görünce,
nın ruhlarını taşıyan, yahut da kendisinin sevindi kocaman bir ava gözü ilişen aslan
ölümsüzleşmiş küllerinden doğmuş olan bu gibi.
kuşlar iki gruba ayrılır, birbirleriyle dövüşür- Menelaos aslan gibi savaşır, bu arada da
lermiş, çarpışma da ancak bir grup büsbütün tanrılara yalvarır ( İ l . I I I , 352 vd.). Ama tanrı­
yok olduktan sonra sona erermiş. Mısır'da lar dinlemez sözünü, Menelaos tam Paris'in
Üçüncü Amenotep'in diktiği heykele Mem- hal<kından gelecekken Aphrodite tutar kaçı­
non heykeli denmesi, her sabah şafak sökün­ rır onu, Menelaos dövünür, ama ne yapsın,
ce bu heykelin tatlı ezgilerle gün doğuşunu gene de gevşetmez çabayı, Akhalan cenge
selamladığı söylentisi, Memnon kültünün M ı - kışkırtır ( İ l . VII, 9 vd.):
sır'da da, Anadolu'da da yerleşmiş olduğunu S i z i ödlekler sizi,
belirtir. Akha erkekleri denmez size, Akha kadınları
demeli.
Men. Phrygia kültlerinde adı geçen bir ay Bir Argoslu çıkmazsa Hektor'un karşısına
tanrısı, Anadolu'ya özgü bir tanrısal varlıktır. bizim için tam bir yüz karası olacak bu.
Menelaos. Agamemnon'un kardeşi Mene- Kendi göze alır Hektor'a karşı dövüşmeyi,
laos, babası Atreus tarafından Pelops ve Tan- ama Agamemnon bu çılgınlıktan alıkor kar­
talos soyundan, anası Aerope tarafından da deşini. Menelaos ön sırada savaşmaya, kendi
Giritli Minos'un, yani tanrı Zeus'la Euro- davası uğruna kendi kendini savunmaya ve
pa'nm dölüdür (Tab. 15). Tanrı lanetine uğ­ bu yolda ün kazanmaya can atar, ama talih­
ramış bahtsız bir soydan olduğu halde başına sizliği şuradadır ki, ne yapsa fayda vermez,
gelen belaların hiçbiri kendi işlediği bir suç h e p ikinci planda kalır, savaşta da, kurultay­
yüzünden değildir, Menelaos'un kendisi te­ da da dizginler başkalarının elindedir.
miz, dürüst, yürekli, olsa olsa biraz yumuşak Menelaos'un destanda, tragedyada ve baş­
bir insandır. Karısı güzel Helena'nın evinde ka türden yapıtlarda sözü geçen efsanesi bir
konukladığı Paris tarafından bir yığın malla tüm olarak şöyle özetlenebilir: Agamem-
birlikte kaçırılması Menelaos'a karşı yapılmış non'la Menelaos babaları Atreus'la amcaları
büyük bir haksızlık, efsaneye aldatılmış koca Thyestes arasında süregelen kan davası sıra­
olarak girmesi de bir bahtsızlık sayılabilir. sında Mykene'den sürülüp Sparta kralı
Menelaos etken değilse de başlıca edilgen Tyndareos'un yanına sığınırlar (Atreus, Ai-
kahramanı olduğu İlyada destanında en par­ gisthos). Tyndareos iki kardeşe iki kızını ve­
lak sıfatlarla nitelenir: Ares'in sevdiği, Ze- rir. Helena'nın talipleri arasında Menelaos'u
us'un beslediği, gür naralı, yiğit Menelaos' seçmesi, öbür taliplerin de bu evliliği koruma­
tur, sarışın olduğu, bacaklarının biçimli, bilek­ ya ant içmeleri üzerine karı-koca Sparta'ya
lerinin güzel olduğu belirtilir. Helena bile bin yerleşirler. Tyndareos'un ölümünden sonra
pişmandır onu bıraktığına, şöyle der kocası Agamennon Mykene, Menelaos da Sparta
için (Od. IV, 263): "Ne akıldan yoksundu tahtına çıkar. Menelaos'la Helene dokuz yıl
kocam benim, ne güzellikten yoksundu". kadar rahat ve mutlu yaşarlar, Hermione d i -
Menelaos Akha yiğitlerinin en seçkinlerin- ye bir kız çocukları olur. Bu sırada Paris Me-
dendir, Paris'le kozunu paylaşmak için onun­ nelaos'un sarayına konuk gelir. Menelaos'un
la teke tek savaşa girmeye can atar (İl. III, 16 Asya'dan gelme konuğunu ağırladığı ve bir
vd,)ı süre onunla birlikte Sparta'da kaldığı anlatı-
lir, ama bu arada Girit'te bulunan büyükbaba­ ganlar verip gönderen Menelaos görmüş, ge­
sı Katreus ölür, Menelaos Paris'i Sparta'da çirmiş, olgun ve babacan bir adamdır. Eşi
bırakarak cenaze töreni için Girit'e gider. Pa­ Helena da uslanmış, yumuşak ve tatlı bir eş
ris de konukluk kurallarının hepsini çiğneye­ ve bir anne olmuştur.
rek Helena'yı kaçırır (Helena). Acı haberi
Menoitios. (1) îapetos'la Klymene'nin oğlu,
alıp Sparta'ya dönünce Menelaos ağabeysi
Prometheus, Epimetheus ve Atlas'ın kardeşi
Agamemnon'u, sonra da Nestor, Palamedes
(Tab. 3). Bu Titan öbür kardeşleri gibi gurur­
ve Odysseus'u yardıma çağırır. Helena'nın
lu ve kendini beğenmiştir. Bu yüzden Zeus
yeminli bütün taliplerini toplamak ve Troya
onu, "duman duman yıldırımlarıyla vura­
seferini hazırlamak işine koyulurlar. Bu, ko­
rak Erebos'un karanlıklarına yollar" ( H e s .
lay olmaz, çünkü birçok Akha kral ve önderi
Theog. 510-515).
uzun süreceği ve zor olacağı belli olan savaş­
tan kaçınmak isterler (Odysseus, Akhilleus). (2) Aktor'la Aigina'nın oğlu, Patroklos'un
Sonunda donanma Aulis limanında toplanır, babası (Tab. 21). Aigina tanrı Zeus'tan Aia-
Agamemnon başkomutanlığı ele alır, ne var kos'u doğurduktan sonra Aktor'la evlenip
ki çeşitli engeller Akha ordusunun Troya'ya Menoitios'u dünyaya getirir, böylece Aia-
varmasını geciktirir (Agamemnon, Iphigenei- kos'la Menoitios üvey kardeş olurlar. Akhille-
a). Anadolu toprağına ayak bastıklarında Me- us'la can yoldaşı Patroklos arasındaki kan ak­
nelaos'la Odysseus Troya'ya elçi olarak gön­ rabalığı da buradan gelmedir. Menoitios, oğ­
derilirler, amaç Helena'yı geri istemek ve sa­ lu Patroklos kaza ile bir arkadaşını öldürünce
vaşı önlemektir. Elçileri Troyalı Antenor kar­ onu Peleus'un yanına gönderir. Akhilleus'la
şılar ve sorunu kurultayın önüne getirir, ama Patroklos da bir arada büyüyüp yetişirler
Paris baskı yaparak kadının ve mallarının ge­ (Patroklos).
ri verilmesini önler (Antenor). Savaş başlar Mentor. Odysseia'da sık sık adı geçen bir
ve bilindiği gibi on yıl sürer. Menelaos'un sa­ İthakeli, Odysseus'un sadık dostu. Odysseus
vaşta oynadığı rol İlyada'da ayrıntılarıyla an­ Troya seferine çıkmadan önce evini ve ailesi­
latılmıştır. Menelaos'un serüvenleri savaş ni ona emanet eder. Mentor da onun çıkarla­
sonrası efsanelerinde de büyük bir yer tutar. rını taliplere karşı korumaya çalışır, ama ba­
Tahta atın içindeki yiğitlerdendir, Troya yan­ şaramaz. Tanrıça Athena Odysseia'da Tele-
gını ve yağması sırasında Helena'yı sığındığı
makhos'a kılavuzluk etmek, ya da Odysse-
sunağın dibinde öldürmek ister, kılıcını kaldı­
us'a taliplerin hakkından gelmek için yardım­
rır, tam vuracakken güzel kadının perişan ha­
cı olmak istedikçe Mentor kılığına girer. Bu
lini, çıplak memesini görünce yumuşar, onu
yüzden Mentor bir has isim olmaktan çıkmış
bağışlar. Hemen gemilerine binip denize açı­
ve yol gösterici, kılavuz rehber anlamına kul-
lırlar. Bir fırtına onları Girit kıyılarına atar.
lanılagelmiştir.
Menelaos burada birçok gemisini yitirir, ikin­
ci yola çıkışında da Mısır kıyılarına atılır. Me- Mercurius. Hermes tanrının Roma dininde
nelaos, kendisini Sparta'da görmeye gelen karşılığı. Efsaneleri de Hermes'inkilerle bir
Odysseus oğlu Telemakhos'a Mısır'da beş yıl tutulmuştur (Hermes).
kaldığını anlatır. Gene yola çıkınca bu kez Nil
Meriones. İlyada'da adı geçen Giritli önder.
ağzındaki Pharos adasında alıkonur ve ancak
Idomeneus'un arkadaşı (Idomeneus).
deniz ihtiyarı Proteus'u bağlayıp ondan öğüt
aldıktan sonradır ki yurduna dönmeyi başarır Merope. Pleiadlardan biri. Korinthos kralı
(Od. IV, 351-593). Böylece Menelaos Troya Sisyphos'la evlenir ve Glaukos'a ana olur
seferine gitmek üzere Sparta'dan ayrıldıktan (Pleiadlar).
on sekiz yıl sonra yurduna dönmüş olur. Aga-
Metaneira. Eleusis kralı Keleos'un karısı.
memnon'un tersine aksiliklerle karşılaşmaz,
Demeter'i evinde hizmetçi olarak çalıştırır
Sparta'daki tahtına oturur, eşi ve çocuklarıy­
(Demeter).
la birlikte rahat bir ömür sürer. Telema-
khos'u konuklayan, ona yol gösteren, arma- Metis. Adı akıl, us, bilgelik anlamına gelen
Metis, Okeanos'la Tethys'in kızı, yani ikinci
kuşak tanrılardandır (Tab. 4). Zeus'un ilk eşi Midas'a dilediğini vereceğini söyler. Mid.ıs da
olmuştur! Bir efsaneye göre Kronos'un yuttu­ her dokunduğu şeyin altın olmasını diler.
ğu çocukları kusmasını sağlayan ilacı Zeus'a Tanrı bu dileğin ne kadar yersiz ve tehlikeli
veren odur. Zeus onunla birleşip Athena'dan olduğunu anlar, ama söz vermiştir bir kere.
gebe bırakınca, Uranos'la Gaia tanrıyı uyar­ Midas sarayına dönerken yolda kopardığı bir
mışlar, Metis'ten doğacak bir erkek çocuğu­ dal altın olur, yerden topladığı bir çakıl taşı
nun kendisini tahttan atıp yerine geçebilece­ altın olur, kopardığı bir buğday başağından
ğini bildirmişler, bunun üzerine de Zeus Me­ altın taneleri dökülür, buna fazlasıyla sevinir,
tis tanrıçayı yutmaya karar vermiş. Yuttuktan ne var ki sofrasına oturup ekmeği ağzına gö­
sonra Athena'yı kafasından doğurmuş (Athe- türüp, şarabı dudaklarına degdirince ekmek
ua). de, şarap da altın külçesine dönüşür ve bu
böyle gider, ta ki kral dileğinden vazgeçip
Midas. Midas efsanede olduğu kadar tarih tanrıya bir daha yakarsın. Bakkhos Midas'ı
ve arkeoloji kaynaklarında da adı geçen bir bağışlar, ona Sardes'e gitmesini, Paktolos
Phrygia kralıdır. Phrygia'da bulunmuş birçok (Sart) deresinin kaynağına dek çıkmasını ve
anıtlar bugün de onun adını taşır, birçok efsa­ topraktan fışkıran sularla başını ve ellerini yı­
ne ve masallar anısını yansıtır. Bu efsanelerin kamasını buyurur. Kral da öyle yapar ve ir
hepsi bölgeye özgü nitelikte ve Ana Tanrıça mak sularında arınır, ama o gün bugün Pak-
Kybele'nin kültüyle ilgili görünmektedir. tolos altın pulları sürüklemektedir, altın diyarı
Herodot'a göre Midas, Phrygia'nın birinci Sardes'in zenginliği de oradan.
kralı ve Gordium'un kurucusu sayılan Gordi- Plutarkhos bu efsaneyi biraz başka biçimde
as'ın oğludur. Gordias'ın Ana Tanrıça ile bir­ anlatır: Midas ülkesinin uzak bir ilini gezmeye
leşmesinden, doğduğu söylenen Midas büyü­ gitmiş, bir çölün ortasına düşmüş, içecek bir
yünce Kybele'nin başrahibi olmuş ve tanrıça­ damla su bulamamış, Toprak Ana acınır,
nın Pessinus'taki büyük tapınağını kurmuş. ona, çölün ortasında bir kaynak fışkırtmış,
Midas'm ilişkisi yalnız Kybele ile de değildir, ama Midas kaynağa yaklaşıp su içmeye yelte
Kybele gibi Anadolu toprağına özgü şarap nince suyun altına dönüştüğünü görmüş. Bu
tanrısı Dionysos'a da yakından bağlıdır. M i - kez kral tanrı Dionysos'a yakarmış, Dionysos
das üstüne anlatılan efsanelerin hepsinde bu da kaynaktan saydam bir su akmasını sağla­
Phrygia kralı Dionysos'un bağışladığı nimet­ mış. Bu kaynağa Midas Pınarı denmiş.
lerden fazlasıyla pay almış, tanrının peşinden Kral Midas'ı asıl ünlü kılan masal kulaklarıy­
giden alaya karışmış, sırlarına ermiş, yoluna la ilgili masaldır. Ovidius bunu tanrı Pan'ın
baş koymuş ve bölgesel törelerini savunan bir Apollon'la yarışmasına atıf yaparak anlatır,
kişi olarak canlandırılmaktadır. Bu efsanele­ başka efsanelerde Apollon'la yapsan Pan de­
rin yalnız Phrygia'yı değil, Lydia ve Karia gibi ğil, Marsyas'tır. Kral Midas bir gün Tmolos
Ege'nin geniş bir bölgesini kapladıkları da (Bozdag) dağının yamaçlarında dolaşırken
dikkati çeker. Apollon'la Pan'ın (ya da Marsyas'ın) yarıştık­
Ovidius'un "Değişimler"de anlattığı bir ef­ larını ve bu yarışmaya yargıç olarak dag tan­
sanesi şöyledir: Silenos tanrı Dionysos'un rısı Tmolos'u seçtiklerini görür. Midas Apol-
alayında ihtiyar, sarhoş bir satyr'dir, bir gün lon'un lyra'sını da, Pan'ın (ya da Marsyas'ın)
tanrı Phrygia ve Lydia dag ve koruluklarında kavalını da dinler. Ne yapsın ki kaval sesini
dolaştığı sırada Silenos uyuyakalır ve Bakkha- daha çok beğenir. Bozdag eteklerinde bir do­
larla Satyr'ler onu sızdığı yerde bırakarak laştınız mı, Sardes tapmağının karşısında
uzaklaşırlar. Köylüler onu bulur ve boynunda yükselen o bakır rengi dağa hiç baktınız mı
taşıdığı çiçek çelenkleriyle bağlayarak kral bilmem, ama oranın havasını, çevresini bili­
Midas'a götürürler. Bakkha sırlarına ermiş yorsanız, siz de Apollon'un sazına degll,
olan Midas Silenos'u hemen tanır ve onu on Marsyas'ın kavalına ödül verirsiniz eminim
gün, on gece sarayında konuklayıp yedirir, O çevreye başka ses yakışmaz çünkü, doğa
içirir, sonra da İhtiyar yoldaşını tanrıya götü kıvır kıvır koyun sürülerini de, kavalıyla çoba­
rür, verir. Dioııysos buna o kadar sevinir ki nını da kendiliğinden yaratır gibidir. Her ney-
se Tmolos Apollon'a vermiş ödülü, ama ya­ Minos. Zeus'la Europe'nin oğlu, Sarpe-
rışmaya tanık olan Midas hiç gerekmezken don'la Rhadamanthys'in kardeşi sayılan efsa-
kavalı daha çok beğendiğini söylemiş. Apol- nelik Girit kralı (Tab. 11 ve 1 5 ) .
lon tanrı cezayı Marsyas'a vermiş, ama M i - Minos Girit tahtına çıkmak isteyince üç kar­
das'tan da öcünü almış: Kralın kulaklarını deş arasında kavga kopmuş, ama Minos tan­
uzatıp uzatıp eşek kulağına çevirmiş. Midas rıların kendisinden yana olduklarını ileri sür­
eşek kulaklarını Phrygialıların sivri külahı al­ müş, bunu tanıtlamak üzere de Poseidon tan­
tında bir süre gizlemiş olsa gerek, berberi ol­ rıdan bir dilek dilemiş, denizden bir boğa çı­
masa, belki sonuna dek gizleyebilecekti, ama karmasını istemiş, bu boğayı da sonra gene
her gün saçını, sakalını tıraş eden berber gör­ tanrıya kurban etmeye söz vermiş. Dilediği
müş eşek kulaklarını, kimseye açmadığı bu gibi olmuş, denizden köpükler gibi ak bir bo­
sırdan kurtulmak için toprağa bir delik kaz­ ğa çıkagelmiş. Minos boğayı almış, tahta
mış ve içine eğilerek, "Midas'ın kulakları oturmuş, ama hayvanı tanrıya kurban etmeyi
eşek kulaklarıdır" diye fısıldamış. Ama kazma unutmuş. Güzelim ak boğayı sürülerinin ara­
vurduğu yerin çevresinde ossaat otlar, kamış­ sına damızlık olarak göndermiş. Bu duruma
lar bitmiş, bunlar yel estikçe dile gelerek, çok kızan deniz tanrı ak boğayı Minos'un ba­
"Midas'ın kulakları eşek kulaklarıdır" diye şına bela etmiş, bir efsaneye göre hayvan ku­
yankılanmaya başlamışlar. durmuş, ortalığı kasıp kavurduğu bir sırada
Bu efsanenin öyle yerli bir havası var ki Herakles'in elinden öldürülmüş, ama iş bu­
nunla da kalmamış, kralın karısı Pasiphae bu
çağdaş tiyatro yazarlarımızdan Güngör D i l -
boğaya dogadışı bir aşkla tutulmuş ve onunla
men'e bir piyes esinlemiş. "Midas'ın Kulakla­
birleşmiş. Kral Minos güneş tanrı Helios'un
rımda Dilmen eski efsaneye bir motif daha
kızlarından Pasiphae ile evlenmişti. Bir za­
katar, Midas kulaklarından korkmakta, utan­
manlar Europe gibi boğaya vurulan Pasiphae
maktadır, ama ne zaman ki bu korkuyu yene­
ak boğayla birleşebilmek için Daidalos'a bir
rek halkının karşısına çıkar, uzun kulakları bir
inek heykeli yaptırır, içine girer ve gebe kala­
ayıp değil, bir mucize, bir üstünlük oluverir
rak Minotauros'u doğurur (Daidalos, Pasi-
halkının gözünde. Onun içindir ki sonunda
phae). Ondan sonra da Girit sarayının yaşa­
Apollon tanrı Midas'ın uzun kulaklarını kuru­
mı karmakarışık olur. Helios döllerinin hepsi
tup normal insan kulağı biçimine sokunca,
gibi Pasiphae de büyücüdür, seviştiği boğayı
Midas halkın gözünde bir kahraman olmak­
öldürttü diye Minos'u büyüler, yatağından yı­
tan çıkar, halkı aldatan bir yalancı oluverir. lanlar, çıyanlar, akrepler çıkmasını sağlar,
Öyle ki bahtsız kral yerlere kapanıp tanrıdan bunlar işi çapkınlığa vuran Minos'un yata§ma
eşek kulaklarını geri istemek zorunda kalır. giren her kadını sokup öldürmekteymişler.
Dilmen'in piyesi bir efsanenin nasıl yeni yeni Minos'un erkeklerle aşk maceraları olduğu
yorumlarla genişletilip yaşatılabilecegine ör­ da ileri sürülür. Pasiphae'den olan iki kızı
nektir. Ariadne ile Phaidra'nın ömürleri de garip se­
Milctos. Milet şehrinin kurucu kahramanı. rüvenlerle geçmiştir (Ariadne, Phaidra).
Efsaneye göre Apollon'un oğludur. Girit'te
Bu masallara karşın Minos efsaneye ilkel
doğmuş ve Minos onu Girit'ten sürmüş, Ana­
çağların en doğru ve haksever kralı diye geç­
dolu'ya gelince de Maiandros ırmak tanrının
miştir. Tanrı Zeus'tan esinlenerek yasalar çı­
kızıyla evlenmiş. Kaunos'la Biblys'in babası
karttığı için öldükten sona Hades'teki üç yar­
sayılır. Başkaca bir efsanesi yoktur.
gıcın biri olmuş. Minos arkeolojide adını taşı­
Minerva. Tanrıça Athena'nın Latince adı. yan çağlarda Girit'in komşu adalar ve kıyılar
Minerva İtalya'nın yerlisi olmasa gerek. İlkin üzerindeki egemenliğini simgeleyen Atina ile
Etrüsklerin, sonra da Yunanlıların etkisiyle savaşı ve oradan üç y ı l d a ( y a da y ı l d a ) bir yedi
Roma'nın başlıca üç tanrısından biri olmuş­ delikanlıyla yedi genç kızın Minotauros'a kur­
tur. İupiter, İuno ve Minerva Capitolium üçlü­ ban olarak verilmesi efsanesi de böyle bir du­
sü diye anılırdı. Kendine özgü bir efsanesi rumun dile gelmesidir. Masala göre Minos'un
yoktur. bu seferi kardeşi Androgeos'un ölümünden
öç almak içindir (Androıjnon). Ama Mlnos lan üç k ı z kardeş d i y e tanıtır ve adlarını verir.
yalnız Yunanistan yarımadasına değil, Ana­ Moiralar Zeus'la Themis'in kızları, Horaların
dolu kıyılarıyla Sicilya'ya kadar da uzanmış kardeşleridir (Theog. 905 vd.):
derler. Karya'ya geldiği, Sicilya'ya ise Daida- ... Klotho, Lakhesis, Atropos tanrıçalar
los'u kovaladığı söylenir (Daidalos). Buralar­ ki bilge Zeus büyük üstünlük vermişti
da Giritlilerin koloniler kurdukları anlatılır. onlara,
ki onlar verir yalnız insanlara
Minotauros. Adı Minos'un boğası anlamı­ mutlu ya da mutsuz yaşama paylarını.
na gelen Minotauros insan bedenli, boğa baş­
lı bir canavarmış. Tanrı Poseidon'un kral M i - Burada Moiralar yalnız ömür payını değil,
nos'a gönderdiği bir boğa ile Minos'un karısı bir de mutluluk ve mutsuzluk payını veriyor
Pasiphae'den dogmaymış. Minos bu korkunç demektir insanlara. Kimi yerde Kederle bir
yaratığı saklamak için mimarı Daidalos'a tutulan Moiraların efsanesi yoktur (Kerter).
Labyrinthos sarayını yaptırmış (Pasiphae, Onlar yarı dinsel, yarı filozofik bir görüşün
Labyrinthos). Theseus Minos'un kızı Ariad- canlandırılmış imgeleridir. Platon da Dev-
ne'nin yardımıyla Minotauros'u öldürmüş let'in son bölümünde, yeniden yeryüzüne çı­
(Ariadne, Theseus). kacak olan ruhların Moiralara başvurduğunu
Minotauros Girit sanatında derin izler bı­ anlatır (Dev. X, 620d-e):
rakmış olan Girit'e özgü bir boğa kültünün "Bütün ruhlar hayatlarını, geçtikten sonra
simgesi olsa gerek. gene o sırayla Lakhesis'e yaklaşmışlar. La-
khesis her birine kendi perisini vermiş; bu pe­
Mnemosyne. Adı bellek anlamına gelen ri hayatı boyunca ona hizmet edecek, seçtiği
Mnemosyne Uranos'la Gaia'nın kızıdır (Tab. kadere göre yaşatacakmış onu. Bu peri ilkin
4). Efsaneye göre Zeus Pieria dağlarında do­ ruhu Klotho'ya götürüp onun eli altından ve
kuz gece yatmış ve Mnemosyne de dokuz döndürdüğü kirmenden geçiriyormuş; böyle­
Musaları doğurmuş. ce ruh seçtiği kadere bağlanıyormuş. Ondan
sonra Airopos, Klotho'nun eğirdiği kaderi öl­
Moira'lar. Moira, pay ya da pay veren anla­ çülmez hale sokuyor, sonunda ruh hiç arkası­
mına gelir. Efsanede üç olarak gösterilen M o - na dönmeden Kaderin tahtı önüne gelip du­
ira, yani kader tanrıçaları Hesiodos'ta "yaşa­ ruyor, sonra öte yanma geçiyormuş".
ma paylarımızı düzenleyenler" diye tanım­
Moneta. Haber veren, uyaran anlamına ge­
lanır. A l ı n yazısı ve kader üstüne Yunan i l k -
len Moneta, tapınağı Roma'da Capitolium
çağının görüşü şudur: İnsan ana karnından
tepesinde bulunan tanrıça İuno'nun bir ek
doğar doğmaz kader onun ömür ipliğini bük­
adıdır. Bu adın nedeni İ. Ö. 390 yılında Ro-
meye koyulur, üç Moira her insanın ipliğini
ma'nın Galyalıların baskınına uğradığı sırada
büker dururlar, günün birinde de keserler, o
bu tapınağın kazlarının gece öterek düşma­
anda insan ölür. Ilyada'da dövüşen bir savaş­
nın gelişini haber vermesidir.
çı için şöyle deniyor (İl. IV, 517):
Bitti ömür yumağı tam o sırada!... Mopsos. İkisi de tanrı sözcüsü olan iki efsa-
Moira denince, çokluk ecel, ölüm akla ge­ nelik kişinin adı.
lir, onun içindir ki Homeros destanlarında (1) İdmon'la birlikte Argonaut'lar seferine
kader diye çevrilen Moira uğursuz ve zorlu katılır ve Argo gemisinde kâhin olarak görev
olarak nitelenir. Ne var ki Moira Zeus'tan da yapar. Seferin sonunda Libya'ya varıldığında
daha güçlü ve üstündür. Tanrılar babası ona Mopsos bir yılan tarafından ısırılıp ölür (Ar-
karşı gelemez, onun kararını değiştiremez. gonaut'lar).
Savaş alanında oğlu Sarpedon yaralanınca (2) Teiresiaş'ın torunu, Manto'nun oğlu.
Zeus ikirciklidir, sevgili oğlunu alıp kaçırmayı Babasının kimliği üstüne kaynaklar ayrılır:
geçirir aklından, ama Hera kaderi ileri süre­ Bütün kâhinler gibi Apollon'dan doğıma oldu­
rek dikilir karşısına (Sarpedon). ğu söylenir, ölümlü babası ise Argoslu Rhaki-
Homeros'ta bir ya da birkaç Moira'dan söz os imiş (Manto, Rhakios). Mopsos'un K o l o -
edilir, ama adları söylenmez, Hesiodos bun- phon şehrini kurduğu anlatılır. Anası Man-
to'nun Klaros'taki Apollon tapınağını kurma­ akıl, düşünce, yaratıcılık gücü kavramlarını
sı üzerine Mopsos oranın tanrı sözcüsü olur, içeren " m e n " kökünden gelmedir. Bu kök
bu sıfatla zamanın en büyük kâhini Kal- Zeus'un Musaları üretmek için birleştiği Titan
khas'la yarışmaya girişir, Akhaların başkâhi- tanrıça Mnemosyne'nin adında da görülür,
nini her bakımdan yener, üstünlüğü meydana Athena'ya gebe kalan Metis'in adında da
çıkınca, Kalkhas öfkesinden canına kıyar (Tab. 4). O da demektir ki, kaba güçleri ye­
(Kalkhas). Mopsos bundan sonra yine Tro- nip başa geçtikten sonra kendi egemenliğini
ya'dan dönen Amphilokhos'la birlikte K i l i k - kurabilmek için Zeus tanrının ilk işi düzenli ve
ya'da Malsos şehrini kurarlar, teke tek kavga­ ölçülü oldukları oranda yaratıcı olan güçleri
da birbirlerini öldürürler (Amphilokhos). benimsemek olmuştur. Musalar işte bu gücün
ürünü ve simgesidir. Bu güç ise tanrıya oldu­
Morpheus. Uyku tanrısı Hypnos'un üç bin
ğu kadar insana da vergidir, giderek Olym-
çocuğundan biri sayılan Morpheus'un adı bi­
pos tanrıları insanüstü doğa güçlerinden
çim anlamına gelen "morphe" (Lat. forma)
uzaklaşıp insana yaklaşmayı amaç edindikleri
den türemedir. Morpheus insanlara uykuda
zaman benimsedikleri bir güçtür. Musalar
çeşitli biçimlerde görünen düşleri simgeler.
böylece insan ve tanrı arası birer varlık olarak
Uyku ve düş tanrılarının hepsi gibi Morpheus
düşünülebilir; insanı tanrı, tanrıyı insan yapar
da kanatlıdır. Kocaman, hızlı kanatlarıyla
Musalar. Onun içindir ki böyle duygulanır şa­
dünyanın bir ucundan öbür ucuna şıp diye
irler de onlardan söz ederken. İnsana yaşa­
uçarmış.
manın asıl tadını bağışlayan bu tanrısal varlığı
Mucius Scaevola. Tarquinius kralları Ro- her alana, özellikle sanat alanına yerleştirmiş
ma'dan kovulunca Porsenna adında bir Et- olmak ilkçağ düşüncesinin bir parıltısıdır. K u -
rüsk kralı şehri kuşatmış. Mucius adlı bir Ro­ ru bir şair diye tanınan Hesiodos bile bakın
malı da düşman karargâhına girip Porsen- nasıl coşar Musalardan dem vurunca. Hesio-
na'yı öldürmek istemiş, ama kralı tanımadığı dos kendi anlatır ki Helikon dağının yamaçla­
için yanılarak bir başkasını öldürmüş. Yakala­ rında sürülerini otlatan bir çobanmış, "dünya­
nıp Porsenna'nın önüne getirilince Mucius nın yüz karası zavallı bir yaratık" iken Musalar
orada bulunan bir ocağa sag elini koyup büs­ onu görür, çiçek açan bir defneden kopardık­
bütün yanıncaya kadar çıkarmamış. Bu eyle­ ları bir dalı ona asa diye verir (Theog. 31
me şaşan Porsenna Mucius'a kılıcının geri vd.):
verilmesini buyurmuş, kendisine de bunu ni­ Sonra tanrısal sesler üflediler içime
çin yaptığını sormuş. Mucius kendi elinin olacakları ve olmuşları yüceltmek için,
yanmasının önemsiz olduğunu, çünkü kendisi ve hele övmek için kendilerini
gibi kurban olmaya hazır üç yüz Romalı bu­ her söylediğim destanın başında ve
lunduğu söylemiş. Korkuya kapılan Porsenna sonunda.
hemen Roma ile barış anlaşmasına girişmeyi
Hesiodos böylece şair olunca, şu sözlerle
yeg görmüş. Mucius'a da artık sag elini kulla­
tanımlar Musaları (Theog. 52 vd.):
namadığı için solak anlamına gelen Scaevola
adı takılmış. Olympos'lu Musalar, koca kalkanlı Zeus'un
kızları.
Musalar. İlkçağ yazınında bir tanrısal varlık Eleutheros yamaçlarının kraliçesi
vardır ki ondan söz ederken her ozan, her Mnemosyne
yazar duygulanır, sesi bir başka içtenlik ve Kronos oğluyla birleşip Pieria'da
dokunaklılıkla çınlar kulaklarımızda. Bu varlık getirdi onları dünyaya
Yunanca "mousa", Latince "muşa" diye ad­ belaları unutturmak ve kaygıları dindirmek
landırılıp batı dillerinin hepsine giren esin p e ­ için.
Dokuz gece buluştu onunla kutsal
risidir. Ama Musa yalnız şairlere şiirler esinle­
yatağında
yen bir peri de değildir, etki alanı çok daha engin akıllı Zeus ölümsüzlerden uzakta.
geniştir. Adının kökeni asıl kimliğinin açık­ Günler, aylar geçip bir yıl tamam olunca
lanmasına yardım eder: "Mousa" Yunanca dokuz kız getirdi dünyaya Mnemosyne.
Dokuz eş yürekli kızdır bunlar H a r m o ı ı l a ' u ı n düğünlerinde bulunmuşlardı)
ezgiler söylemektir bütün İşleri, Adlarının geçmediği h e m e n de şiir yoktur,
haşka hiçbir kaygı yoktur yüreklerinde.
Karlı Olympos'un en yüksek tepesinde, Musaios. Adı Musalarla ilgili efsanelik bir
oradadır koroları ue güzelim yurtları, o z a n . Yerine göre O r p h e u s ' u n a r k a d a ş ı , < "> g
Kharitler de Himeros da başlarında rencisi ya da oğlu sayılan Musaios Attika el
yükselir güzel sesleri havalarda, sanesinde O r p h e u s ' a karşılık yaratılmış bir
vurur dururlar Olympos yolunda,
tip olsa gerek: Mistik nitelikteki ezgileri Eleu-
tanrısal bir ezgi sarar dört bir yanı,
sis gizemleriyle ilişkili derlerdi.
kara toprak yankılanır tanrı övgüleriyle,
Inıyülü bir ses yükselir adımlarından Mygdon. İlyada'da adı g e ç e n bir Phrygla
yürürken yüce babalarına doğru... kralı, S a n g a r i o s (Sakarya) ırmağı kıyılarında
İşte böyle seslenir Olympos'lu Musalar
o t u r u r m u ş da g ü n ü n birinde A m a z o n l a r ı n sal­
dokuz tanrısal kızı ulu Zeus'un:
Kilo, Euterpe, Thalia, Melpomene, dırısına u ğ r a m ı ş . O zaman kral P r i a m o s
Terpslkhore, Erato, Polhymnia, Urania o n u n yardımına k o ş t u ğ u n d a n Mygdon d a
ve hepsinin başı sayılan Kalliope... Troya savunmasına katılır (İl. III, 1 8 1 vd.).
İşte budur Musaların insanlara verdiği,
Myrina. İlyada'da Troya şehrinin topograf­
Musalardan ve okçu Apollon'dan gelir
yeryüzündeki ozanlar ve çalgıcılar yası ü s t ü n e çok az bilgi verilir. Verilenlerden
nasıl Zeus'tan gelirse krallar. biri A m a z o n l a r kraliçesi Myrina ile ilgilidir (İl.
Ne mutlu Musaların sevdiği insana II, 8 1 1 vd.) :
bal akar onun dudakları arasından. Şehrin önünde sarp bir tepe var,
Bir insanın dertsiz başına dert mi düştü, çıkılır ovanın dört bir yanından tepeye,
üzüntüden kan mı kurudu yüreğinde, Batieia adını takmıştır ona halk,
Musaların sevgilisi bir ozan ölümsüzlerse yüksek atlayan Myrrhine'nln
anlatınca eski insanların destanlarını, mezarı der.
övünce Olympos'un mutlu tanrılarını
Bu bilgi açık seçik değildir, bu Batieia bir
unutuverir hemen dertlerini,
t a n r ı ç a mı ki ölümsüzler o n a başka bir ad ve­
çıkar, gider aklından üzüntüleri
şenletir onu tanrıçaların büyüsü. riyorlar? Bir kaynağa göre Myrina ya da Bati
eia T r o a s bölgesinin eski kralı T e u k e r ' i n kızı­
H o m e r o s ' u n iki büyük destanı da Musalara dır ( T a b . 1 6 ) . T e u k e r o n u ülkesine k o n u k ge­
seslenişle başlar, a m a burada o z a n tek bir len D a r d a n o s ' a verir, böylece Myrina Troya
Musa'ya seslenir v e o n a t a n r ı ç a d e r s a d e c e : kral s o y u n u n dişi atası olur.
Söyle, tanrıça, Peleus
oğlu Akhilleus'un Myrina ü s t ü n e anlatılan ö b ü r efsaneler şun­
öfkesini söyle... lardır: Amazonlar kraliçesi Myrina O k e a n o s
Anlat bana, tanrıça, bin bir düzenli yaman kıyılarında b u l u n a n Atlantis ülkesine saldır­
adamı... mış ve yaya üç b i n , atlı yirmi bin savaşçı kadı­
Musaların sevgilisi o z a n ı n t o p l u m d a ne ka- nın başında Atlantis ülkesinin başkentini al­
- - - saygı ve sevgi gördüğü Odysseia'da c a n ­ m ı ş . Erkeklerin hepsini kılıçtan geçirmiş, ka­
landırılan D e m o d o k o s t i p i n d e n bellidir (De- dınları da köle e t m i ş . Ö b ü r Atlantlar teslim
modokos). Bu t u t u m ve davranış H o m e r o s ' l a olmuşlar, Myrina da c ö m e r t d a v r a n a r a k onla­
başlar, ilkçağın son d e m l e r i n e kadar süregi- ra bir k e n t k u r m u ş , bu k e n t e Myrina adı veril­
der, Musaların yetki alanları çağlar ve şairlere m i ş . S o n r a da onlarla birlikte G o r g o l a r a karşı
göre değişir. Genellikle şöyle bir b ö l ü m l e m e savaş a ç m ı ş . G o r g o l a n y e n e r e k birçoğunu
yapılır: Kalliope, d e s t a n şairi ya da lirik şiir; esir almış, a m a gece esirler bekçilerine saklı
Kilo, t a r i h ; P o l h y m n i a , p a n t o m i m ; E u t e r p e , rıp büyük sayıda A m a z o n öldürmüşler. Ama
flütl; T e r p s i k h o r e , d a n s ; E r a t o , korolu şiir; zonlar bunların h a k k ı n d a n gelip, ö l e n arka
M e l p o m e n e , tragedya; Thalia, k o m e d y a ; daşlarına büyük mezarlar yapmışlar. G o r g o -
U r a n l a , gökbilimi. lar da s o n r a d a n Perseus ve Herakles'ln elleri
allında yenilmişler (Gorgo, Perseus).
Musaların kendilerine özgü efsaneleri yok­
tur , tanrıların b ü t ü n şenliklerinde ezgi söyler, Efsaneye göre Myrina bu savaşlarla kalma
dans ederler, Thetis'le Peleus'un, Kadmos'la miş. I İhya ve Mısır',ı geçmiş, oraları da ele

'M'I
geçirdikten sonra Arabistan ve Suriye yoluyla Myrmidon. Akhilleus ve babası Peleus'un
Anadolu'ya gelmiş ve Kilikyahlara boyun eğ­ yönettikleri Tesalyalı boya adını veren kahra­
dirmiş. Toros dağlarını da aştıktan sonra m a n . Zeus'un oğlu olmakla geçinir.
Phrygia'dan geçerek Kaikos (Bakırçayı) kıyı­ Myrrha. Kıbrıs kralı Kinyras'm kızı (Kiny-
larına gelmiş ve orada (yani Bergama ovasın­ ras, Adonis, Smyrna),
da) yerleşmiş. Myrina'yı öldüren kral Mop-
sos'muş. Efsane niteliğini taşımayan bu olay­ Myrtilos. Pelops'la Hippodameia efsanesin­
lar tarihsel bazı olaylara göre kurulmuş olsa de adı geçen arabacı. Myrtilos Oinomaos'un
gerek (Amazonlar). arabasının cıvatalarını gevşetmiş, böylece P e -
lops'un yarışı kazanmasını ve Hippodameia
Myrmeks. Adı karınca anlamına gelen ile kaçmasını sağlamış. Hippodameia'ya âşık
Myrmeks hamarat, becerikli bir Atinalı kız­ olduğu ya da ondan yaptığı işe karşılık bir ge­
mış. Athena da bu yüzden onu sever, tutar- ce yatma sözü aldığı söylenen Myrtilos'u P e -
mış, ama günün birinde Myrmeks tannçanın lops denize atmış, Myrtilos da can verirken
bulgusu olan sapanı bulmuş olmakla övün­ Pelops ve soyuna lanet okumuş, Pelopsogul-
müş, Athena da bu yalana kazarak onu bir ka­ larının başına gelen bütün belaların nedeni de
rıncaya dönüştürmüş. buymuş (Hippodameia, Pelops, Oinomaos).

210
rek birbirine karışmaya koyulmuş. Nana böy

N le bakadururken, içine tatlı bir baygınlık yayıl


mış. O sıralarda güneş, pembe pembe bat-
maktaymış, bütün dünya pespembe bir boş­
N a i a d e s . Naisler ya da Naiaslar, adları yüz­ luk olmuş. Uyandığında yıldızlar pırıl pırıl-
mek anlamına gelen fiilden türemiş olan su mış. Tatlı tatlı esnerken, gebe kalmış olduğu
perileridir. Ağaç perileri (Drysa, Hamadryas) nun farkına varmış. Dokuz ay sonra, yüzüne;
gibi uzun ömürlü olurlar, ama ölümsüz değil­ bakılmayacak güzellikte bir oğlan doğur­
dirler. Yaşamları, içinde bulundukları kaynak, muş".
dere ya da ırmağa bağlıdır.
Kaynakları efsanelere göre değişir, H o m e - Nannakos. Masala göre, Nannakos çok es­
ros bunların bütün nympha'lar gibi Zeus'un ki zamanlarda, Deukalioh tufanından önce
kızları olduğunu söyler. Kimi mythos yazarı yaşamış bir Phrygia kralıdır. Tufan olacağını
onları Okeanos soyuna bağlar. Asopos gibi öngörmüş ve olmaması için topluca yakar­
ırmakların perileri, ırmağın kızları sayılır. Her malar, yalvarmalar düzenlemiş. Bu dualar sı­
suyun kendine özgü bir Naias'ı vardır, kiminin rasında da Nannakos habire gözyaşı döker
adı efsaneye geçmiştir (Arethusa, Salmakis). miş. Bu yüzden "Nannakos'un gözyaşları" di­
Naiasların, sularını içen ya da sularına da­ ye bir deyim kalmıştır.
lan hastaları iyileştirme güçleri vardır. Tersi­ Başka bir efsaneye göre, Nannakos üç yüz­
ne kimi inançlara göre Naiaslar sularında yı­ yıl yaşamış, ölünce de bütün halkının yok ol.ı
kanan insanları çıldırtmış, ya da gizli bazı cağını bildiren bir tanrı sözü varmış, öldüğü
hastalıklara çarptırmıştır (Nympha). gün halk topluca ağlamaya koyulmuş, bira/
sonra da tufan olmuş, böylece tanrı sözü g < t l
Naksos. Kyklad takımadalarından Naksos çekleşmiş.
adasına adını veren kurucu kahraman. Bir e f - Bu masallar Tufan efsanesinin Anadolu
saneye göre Naksos Karyalı göçmenlerin ba­ kaynaklı olduğunu açığa vurmaktadır.
şında eskiden Dia adını taşıyan bu adaya gel­
miş, yerleşmiş ve ona adını vermiştir. Bu olay Narkissos. Nerkis çiçeğine adını veren Nar-
Theseus'tan üç kuşak önce olmuştur. kissos'un öyküsü hemen her çağda şairleri
Başka bir kaynakta onun Endymion'la Se- esinlemiş bir öyküdür. Onu en güzel anlatan­
lene'nin oğlu olduğu, daha başkasında da lar arasında da Latin şairi Ovidius önde gelir.
Apollon'la Akallis'ten doğduğu söylenir Ovidius, Narkissos'la Ekho efsanelerini bir­
(Akallis). Efsanelerin birleştiği bir nokta Nak- leştirerek iki insanın aşk uğruna harcadıkları
sos adasının Anadolu'dan gelme göçmenlerle boşuna çabaları bir tek dram olarak canlandı­
meydana getirildiğidir. rır. Onun ustaca anlatımından birkaç parçayı
aşağıya almayı uygun gördük. Verdiğimiz çe­
Nana. Sangarios (Sakarya) ırmağının kızı, viri, 1944 yılı Tercüme Mecmuası'nda çıkan
Agdistis-Attis efsanesinde adı geçer. Hali- Can Yücel'in çevirisidir:
karnas Balıkçısı serüvenini şöyle anlatır (Hey
Ekho görünce Narkissos'u bir ıssız kırda
Koca Yurt, s. 23):
dolaşırken
"Sakarya ırmağının kızı, su perisi Nana, sı­ arzu sardı gönlünü, düştü gizlenerek
cak bir günün akşamı serinlemek için, kendi­ izlerinin ardına;
ni Sakarya suyuna atmış. Şıpır şıpır yıkanır­ bir çıranın ucuna sürülmüş yanıcı kükürt
ken, bir badem ağacının dalı üzerine eğilmiş. beri getirilen alevi nasıl kaparsa
Su perisi bademi kırıp soymuş. Beyaz badem Ekho da yaklaştıkça ona daha yakından
İçini yemeden önce, her nedense, badem içi­ yanıyordu aşkla.
Kaç kere okşayıcı gözlerle ona sokulmak,
nin aklığını, teninin aklığı üzerine tutmuş. Ba­
kaç kere yumuşak dileklerini ona sunmak
dem içini, yumuşak iki göğsü arasında tutai
e.ledl.
ken, hayret ve hayranlıkla bakakalan gözleri yaradılışı vermedi izin söze başlamaya,
önünde tuhaf bir şeyler olmaya bağlamış: bekleyebilirdi ancak sözleri ki onlara cevap
Sanki badem içinin ve göğsünün aklığı eriye- yollayaı ak
NAUPLIOS

Narkissos'la E k h o a r a s ı n d a a n l a m s ı z diya­ Tutuşturan da ben, yanan da.


log şöyle s ü r d ü r ü l ü r : Kendime olan sevgimle yanıyorum.
Ne yapayım?İsteneyim mi?lsteyeyim mi?
Bağırdı: "Orada kim var?", "Var" diye cevap İstenecek ne kaldı artık?
verdi yankı. Beni yoksul ediyor varlığım; arzuladığım
benimle.
N a r k i s s o s , " B u r a d a buluşalım" d e r , E k h o
Ayrılabilsem vücudumdan; garip bir dilek
d a koşa koşa çıkar o r m a n d a n , a m a oğlan kızı seven için ama,
g ö r ü n c e k a ç m a y a koyulur: sevdiğim uzak olsa keşke. Kemirsin artık
gücümü acı,
"Ölmek yeğdir" diye bağırıyordu "olacaksa
ve gledi son günleri ömrümün, göçüyorum
senin her şeyim".
hayatımın baharında.
Ekho başka bir şey söylemedi: "Senin her
Ölüm gelmeyecek bana ağır dinecekse
şeyim ".
acılarım.
B u n d a n s o n r a da asıl Narkissos efsanesi Sevdiğim daha ömürlü olsun dilerim.
başlar: Ve şimdi can verelim ikimiz bir solukta...

Berrak bir pınar vardı, dalgalarında Narkissos g ü n geçtikçe eriyip gider, E k h o


gümüşler oynaşır, d a u z a k t a n seyreder sevdiğini, t e k r a r l a r d u r u r
Ona ulaşan ne bir çoban, ne otlayan bir iniltilerini ve bu güzelim şiir şu dizelerle s o n a
keçi, ne bir sürü,
erer:
Ne vahşi bir hayvan, ne ağaçtan düşen bir
dal; Şunlar oldu son sözleri, gözlerini
tek bir kuş bile yoktu onun sükûnunu ayırmadan sulara bakan Narkissos'un:
bozan. "Ey boş yere sevdiğim çocuk"; yer tekrar
Çevresinde en yakın suyla beslenir bir çayır, iletti dediklerini.
ve oranın güneş ışığıyla ısınmasına engel "Elveda" deyince o, bağırdı Ekho: "Elveda".
olan orman. Yorgun başını dayadı sık çayırlığa,
Pınar ve yerin güzelliği çeker onu kendine, ölüm kapadı efendilerinin güzelliğine
uzanır Narkissos av yorgunluğu ve sıcağın hayran gözlerini.
verdiği ağırlıkla yere. Hâlâ bakıyordu kendine, yeraltına
Gidermek isterken susuzluğunu, artıyordu göçtükten sonra bile;
bir yandan susuzluğu; bakıyordu Styks sularına. Dövündüler
içtikçe suya vuran güzelliğine hayran, bacıları Naias'lar
seviyordu tensiz bir hayali, vücut sanıyordu kesik saçlarını yanı başına koydular;
sulardakini dövündüler Dryas'lar,
Donakaldı Paros mermerinden bir heykele Ekho da katıldı onlara. Tam sedyeyi, odun
benzeyen o aynı yüzle yığınını, titreyen meşaleleri
kımıldamaksızm, bakıyordu kendine kendi hazırladılar, vücut yoktu hiçbir yerde,
şaşkın şaşkın... yerinde sarı göbeğini
Bilmeden kendini arzuluyor, severken onu beyaz yaprakların kucakladığı bir çiçek
kendini seviyor, buldular.
isterken kendini istiyordu, içini yakan ateşi
tutuşturan da kendiydi. N a u p l i o s . (1) T a n r ı P o s e i d o n ' l a D a n a o s kızı
Kaç kere faydasız öpücükler sundu aldatan A m y m o n e ' n i n oğlu, P e l o p o n e z ' i n ü n l ü li­
pınara... m a n l a r ı n d a n olan N a u p l i a ' n ı n kurucusu
Ellerini kaç kere daldırdı, boşa kavuştu (Amymone).
kolları sularda.
Neyi gördüğünü bilmiyor, fakat yanıyordu (2) Yukarda adı g e ç e n N a u p l i o s ' u n küçük
onunla, t o r u n u . A r g o n a u t ' l a r seferine katılır ve d ü ­
gözleri aldatan hayal onu coşturuyordu. m e n c i T i p h y s ö l d ü k t e n s o n r a , o n u n yerine
geçer (Argonaut'lar). N a u p l i o s P a l a m e d e s ' i n
Narkissos a n l a r b a ş ı n a geleni ve şöyle dile babası o l a r a k P a l a m e d e s efsanesinde rol oy­
getirir:
n a r (Palamedes). N a u p l i o s usta bir denizci­
Anlıyorum, o benim, aldatmıyor beni artık dir, kimi efsanelerde kralların, bu y e t e n e ğ i n ­
hayalim. d e n faydalanarak Nauplios'ıı kötü işlerde kul-
landıkları anlatılır: Aleos, k ı z ı Atıge'yl deniz­ Ne de kaygısız doğurmuş, Nausikaa,
de boğmak görevini Nauplios'a verir, Naupli- anan olacak kadın seni/
os kızı kurtarır, Mysialı gemicilere satar, Au- Güzel rubaların kalmış yüzüstü,
oysa geldi çattı evleneceğin gün,
ge de Anadolu'ya varınca Telephos'u doğu­
hazırlık yapmalısın düğüne,
rur (Auge). Girit kralı Katreus kızları Aerope güzelce giyinip kuşanmaksın,
ile Klymene'yi aynı amaçla Nauplios'a verir, seni sevenler de giyinip kuşanmak.
Nauplios bu kızları da kurtarır ve Aerope'yi Dillere destan olur böyle düğünler,
Atreus'la evlendirir, kendisi de Klymene'yi mutluluk getirir babana, ulu anana.
alır (Aerope). Oğlu Palamedes, Akhalardan Tan ağarırken gidelim yumaya,
haksızlık görüp taşlanınca, Nauplios Akhalar- geleyim ben de, tutayım işi bir ucundan,
çabucak olsun bitsin bu iş,
dan öç alma işine kovulur ve Troya savaşında
uzun zaman kız kalamazsın nasıl olsa.
bulunan yiğitlerin karılarını baştan çıkarmaya
uğraşır, başta Klytaimestra olmak üzere bir­ Nausikaa şafakla birlikte kalkar, babasın­
çoklarının âşıklar tutup kocalarını aldatmala­ dan katır arabasını ister, ırmağa gidip çama­
rını sağlar, yalnız Penelopeia üstüne yaptığı şır yıkamak istediğini söyler. Bu işe niçin gi­
deneme sonuç vermez. Akha yiğitlerinin yur­ riştiğini de söylemez, ama Alkinoos anlar her
da dönüşlerinde can vermeleri için de girişim­ nasılsa kızının düğün hazırlığı yaptığını. Ara­
de bulunur ve Oileus oğlu Aias'ın gemisinin banın hazırlanması, kraliçe Arete'nin kızlara
kayalara çarparak parçalanmasını sağlar. M i - yıkanacak güzel rubalarla birlikte kokulu yağ­
tograflar kendisinin de aynı biçimde öldürül­ lar ve bir sepet içinde günlük kumanyalarını
düğünü ileri sürerler. vermesi ayrıntılarıyla anlatılır. Çamaşırlar yı­
kanıp durulanır, güneşe serilir, kızlar oturup
Nausikaa. Odysseia birçok öykülerden örül­ yemeklerini yerler, sonra da t o p oynamaya
müş uzun bir romandır. Bu öykülerin en se­ koyulurlar. T o p ırmağın gerisindeki koruluğa
vimlisi de Phaiak prensesi Nausikaa'nın yarı­ düşer, orada günlerce denizde yüzmekten bit­
da kalmış romanı olsa gerek. Homeros bu kin düşmüş uyuyan Odysseus'u uyandırır.
güzel kızı bize tanıttıktan ve Odysseus'la ta­ Odysseus bakar ki genç kızlar oynaşıyor ır­
nıştırıp onunla olan gönül macerasına dokun­ mak kıyısında. Bol yapraklı bir dalla örter er­
duktan hemen sonra, bu iki insanı ayırır ve kekliğini, çıkar Nausikaa'nın karşısına yalva­
bize genç kızın uğradığı hayal kırıklığını sez­ rır. Hizmetçi kızlar kaçışırlar, yalnız Nausikaa
dirmekle yetinir. O ana kadar da Nausikaa'yi ürkmez yosunlarla örtülü çıplak erkeği görün­
hayata açılan, sevebileceği bir erkeği bulup ce, Odysseus'un sözleri de yüreğine işler:
onunla evlenmeyi özleyen bir kızın bütün
Yalvarırım, kraliçem sana,
duygularını ince bir gerçeklikle canlandırır bi­
ister tanrı ol, ister insan.
ze. Y a y g ı n göklerdeki tanrılardansan,
Odysseia' nın VI. bölümünde Phaiak prense­ ulu Zeus'un kızı Artemis olmalısın,
sini yatak odasında uyur görür, tanrıça Athe- görünüşün, b o y u n boşun, dipdiri bedeninle
na kızın bir arkadaşı kılığında düşüne girer tıpkı osunl
(Od. VI, 15 vd.): Sonra da anasının, babasının mutluluğunu
Doğru yürüdü çok süslü yatak odasına, över, ama asıl mutlu olacak insan bu güzel kı­
bir kız yatıyordu orada, zı alıp evine götürecek kocadır, der. Bu söz­
boyu boşu, görünüşü tanrılara denk, lere dayanılır mı, Nausikaa hizmetçilerini ça­
Nauslkaa'ydı bu, ulu yürekli ğırır, Odysseus'u yıkamalarını, giydirmelerini
Alkinoos'un kızı, buyurur. Odysseus yıkandıktan sonra daha
bir yanında bir hizmetçi yatıyordu, bir bir yakışıklı ve alımlı olur:
yanında bir hizmetçi,
şipşirin, cana yakındı ikisi de, Zeus'tan doğma tanrıça Athena
pırıl pırıl kapı kanatları kapalıydılar. daha iri, daha kocaman görünmesini
sağladı,
Tanrıça k ı z ı n yatağına yel g i b i varır ve şu saçları dökülüyordu basından kıuır kıvır,
sözlerle kışkırtır. tıpkı sümbül çiçekleri g i b i ,
Olan olmuştur, Nausikaa gönlünü kaptır­ (1) Poseidon tanrının oğlu Nausithoos Pha-
mıştır; şöyle der kendi kendine: iakların ilk kralıdır. Odysseus'ta Phaiak ili bi­
Demin yüzüne bakılmaz gibi geldi bana, ze şöyle tanıtılır (Od. VI, 4 vd.):
şimdiyse tanrılara benzer, engin gökte
Eskiden Phaiak'lar engin Hypereia'da
oturanlara.
otururdu,
Ne olur, böylesine bir gün kocam desem,
Tepegözler onların topraklarını boyuna
kalsa burada, otursa bizim yanımızda...
yağma ederdiler.
Odysseus'la tatlı tatlı konuşur, onu şehre Tanrı yüzlü Nausithoos onları kaldırdı,
götürürken aklına saplanmış olan konuya götürdü, yerleştirdi Skherie'ye,
değinir, bir arada görünmeyelim der, çünkü alın teriyle yaşayan insanlardan uzağa.
Dört yandan surla çevirmişti kenti,
dedikodu olur, kral kızı kendine bir yabancı
evler kurmuş, tapmaklar yapmıştı tanrılara,
koca bulmuş derler, biz Phaiaklar dururken tekmil toprakları dağıtmıştı.
almış onu yanına yürüyor diye halkınca kı­ Ama o çoktan boylamıştı Hades ülkesini.
nanmaktan korktuğunu ileri sürer. Bu konu
düşmez ağzından. Kurnaz Odysseus da bo­ Bu kral Alkinoos'un babası ve Alkinoos'un
zuntuya vermez, Alkinoos'un sarayına git­ hem yeğeni, hem de eşi olan Arete'nin dede-
mek üzere kızdan ayrılınca Nausikaa'yı bir sidir.
koca bulmuş olma umudu, sevinci İçinde bı­ (2) Theseus'u Girit'e götüren geminin dü­
rakır. mencisi de Nausithoos adını taşır.
Çok geçmeden acı yanılgısını anlar: Odys- (3) Odysseus'un Kalypso'dan olma bir oğ­
seus kimliğini açığa vurur, tek amacının İtha- lu.
ke'ye karısının yanına dönmek olduğunu söy­
Neikos. Eris'ten dogma simgesel bir varlığa
ler. Nausikaa'nın romanı yıkılır. Odysseus yo­
verilen ad. Neikos çatışma, kavga anlamına
la çıkmak üzere hazırlıklarını yapmış, ha­
gelir (Eriş).
mamdan güzel urbalar giyinmiş olarak çık­
makta ve şölene gitmektedir ki prensesle kar­ Neleus. (1) Tyro ile Poseidon'un oğlu, Peli-
şılaşır (Od. V I I I , 458 vd\): as'ın ikiz kardeşi (Tab. 22). Tyro tanrı Posei-
Sağlam yapılı kapının aralığında Nausikaa don'dan doğurduğu çocukları dağa bırakınca,
dikildi karşısına, onların kısraklarca büyütüldükleri anlatılır.
göz göze geldi Odysseus'la öylece ona baktı, İkizler yetişip ölümlü babaları Kretheus'un
sonra seslendi, kanatlı sözlerle, dedi ki: kral olduğu İolkos'a dönünce anaları
"Sağ, esen kal, konuğumuz, sağ, esen kal, Tyro'nun üvey anası Sidero'nun hışmına uğ­
baba toprağına döndüğünde unutma, an radığını ve çok hırpalandığını görürler, Side-
beni,
ro'yu öldürmeye kalkarlar, kadın Hera tapı­
sen ilkin bana borçlusun kurtuluşunu".
nağına sığındığı halde Pelias onu vurur. Son­
Çok akıllı Odysseus karşılık verdi ona,
dedi ki: ra kardeşiyle taht konusunda kavgaya tutu­
"Ulu yürekli Alkinoos'un kızı, Nausikaa, şur. İolkos'tan kovulur ve gelir Peloponez'in
Zeus, Here'nin uzaktan gürleyen kocası, Messenia bölgesinde Pylos şehrini kurar. N e -
eğer isterse, leus'un on iki oğlu olur, Herakles'in açtığı bir
döneceksem ben yurduma, göreceksem sıla savaşta on bir tanesi ölür, yalnız Nestor kur­
günümü, tulur. Nestor'un Troya savaşı ve îlyada'daki
bir tanrı gibi tapacağım sana orada, rolü önemlidir (Nestor).
her vakit, sabahtan akşama dek, gün
boyunca, (2) Atina kralı Kodros'un oğlu Neleus efsa­
can verdin bana sen, ey genç kız, can!" neye göre bir bölük Attikalı ve Messenialı ile
Perde böylece kapanır, bir daha da Nausi- birlikte îonya'ya göçmüş ve orada Miletos
kaa'nın, o erdemli kral kızının adı anılmaz şehrini kurmuş (Kadros).
Odysseia'da.
Nemeia. Herakles efsanesinde sözü geçen
Nausithoos. Hızlı gemici anlamına gelen Nemeia aslanı, Pontos'la Gaia soyundan E-
Nausithoos birçok efsanelik kişilerin adıdır: khidna'nın Orthas', köpegiyle birleşerek mey-
ilana getirdiği canavarlardan biridir (Tab. 6): vaş oyunu (pyrrhike) düzenlemiş. Troya .ılın
Hesiodos'a göre, Hera'nın beslediği bu aslan da bulunup şehrin ele geçmesine yardım
Nemela bölgesine korku salmaktaydı ki, H e - eden savaşçılardandır. Şehir düştükten sonra
rakles onun hakkından geldi (Ekhldna, He- Hektor'un oğlu Astyanaks'ı surdan aşağı ata­
nıkles). rak öldürür ve Andromakhe'yi esir olarak alır
(Andromakhe). Babasını anmak üzere de
Nemesis. Nemesis hem soyut bir kavramı
mezarı üstünde Priamos kızı Polyksene'yi
simgeler, hem de tanrısal bir varlık olarak
kurban eder (Polyksene).
canlandırılır. Hesiodos'a göre Gece tanrıça
Nyks'in kızıdır. Zeus ona tutulur, ama Neme- Neoptolemos savaş dönüşü Epir bölgesine
sis tanrıdan kaçmak için bin bir biçime girer, yerleşir. Peleus'un ülkesine dönmeyip de
Epir'e yerleşmesinin nedeni üstüne efsaneler
sonunda bir kaz olur, tanrı da kuğu kuşu biçi­
birbirini tutmaz. Neoptolemos birçok efsane­
minde onunla birleşir. Nemesis'ten doğan yu­
lerde Hermione'nin kocası olarak gösterilir.
murtanın Leda'nın eline geçtiği ve Helene ile
Ama Menelaos kızından çocuğu olmadığı
Dioskurların bu yumurtadan çıktıkları anlatılır
halde, Andormakhe'den üç oğlu olmuş. Bu­
(Leda). '
nu kıskanan Hermione'nin teyze oğlu ve ni­
Kavram olarak Nemesis tanrısal öcü simge­
şanlısı Orestes eliyle Neoptolemos'u öldür­
ler, kimi zaman Erinyslere karışır, ama çokluk
mesi tragedya yazarlarının işledikleri bir m o ­
İnsanlarda ölçüsüzlüğü, kendine ve talihine
tif olmuştur (Hermione, Orestes).
aşın güveni cezalandıran varlık olarak göste­
rilir. Ate ile Hybris'in hemen ardından gelir. Nephele. (1) Athamas'ın birinci karısı,
Bu nitelik de tragedyada büyük bir rol oynar. Phriksos'la Helle'nin anaları (Atharnas). A-
Marathon'a yakın küçük bir Attika kentin­ thamas lno ile evlenmek için Nephele'yl b< >
de Nemesis'in bir tapınağı varmış, tapınakta­ şar, bulut tanrıça da çocuklarını kurtaracak
ki tanrıça heykelini ünlü heykeltıraş Pheidias altın postlu koçu gönderir onlara (Helle).
Paros mermerinden yontmuş. Bu mermeri
(2) Bulutu simgeleyen bir varlık olarak IN V
Persler Atina'yı aldıktan sonar zafer anıtı ola­
phele'nin İksion efsanesinde adı geçer. İksi
rak dikmeye hazırlanırken, Nemesis ölçüsüz
on, Hera'ya âşıktır, muradına ermemesi için
gururlarını cezalandırmış; mermer de böylece
Zeus Hera biçiminde bir bulut yaratır ve İksi
tanrıçanın heykelini yontmaya yaramış.
on'un onunla birleşmesini sağlar. Bu Nephe-
Neoptolemos. Adı yeni savaşçı anlamına le Kentaur'ların anası olur (İksion, Kentaur'
gelen Neoptolemos Akhilleus'un oğludur. lar).
Onu kız kılığında Skyros kralı Lykomedes'in (3) Aristophanes'in "Nephelai" (Bulutlar)
hareminde bulunduğu sıralarda üretmişti. A- adlı komedyasında bulutlar birer kadın olarak
khilleus orada Pyrrha adıyla saklandığı için, simgelenmiştir, bunlar Okeanos kızlarıdır, ki­
oğluna Neoptolemos'tan başka Pyrrhos (yani mi zaman Olympos'un tepesinde, kimi za­
kızıl saçlı) adı verilmiş (Akhilîeus). man Okeanos'un kıyılarında, Batı Kızları'nın
Babası Troya savaşına gidince, Neoptole- bahçlerinde otururlar. Sokrates ve genellikle
mos' u dedesi Lykomedes yetiştirir. Akhilîeus filozoflarla alay ettiği bu oyunda Aristopha-
öldükten sonra da Troya şehrinin ancak oğlu nes belki de halk masallarından ve onlardan
lavaşa katılırsa düşeceği üstüne bir fal çık­ alınmış motiflerden esinlenmiştir.
mış, delikanlıyı alıp getirmek üzere de elçiler
gönderilmiş. Bunlar Neoptolemos'la birlikte Nereus - Nereus Kızları. Nereus Deniz
Iroya'ya giderken Lemnos adasında durak İhtiyarlarından biridir, Gaia'nın Pontos'la ya­
vermişler, orada Akhilleus'un oğlu hasta olan ni Toprak'ın Deniz'le birleşmesinden doğ­
Philoktetes'i Troya'ya gelmeye kandırmış muştur (Tab. 6). Hesiodos şöyle tanıtır onu
(Philokktetes). Troya'da Akha ordusu N e o - (Theog. 233 vd.):
plolemos'u coşkuyla karşılamış, yiğit babası DEniz doğru sözlü Nereus'u yarattı:
gibi yararlık göstererek Telephos'nn oğlu En büyüğüdür o bütün çocuklarının,
Euryplos'u öldürmüş ve adını taşıyan bir sa- babacan tanrı derler ona
çünkü hem dürüst, hem yumuşak huyludur, Nereus, bütün deniz tanrıları gibi biçim de­
doğruluktan hiç ayrılmaz düşünceleri, ğiştirmek yetisine sahiptir. Herakles Nere-
hep doğruluktan, iyiden yanadır. us'tan Batı kızlarının bahçesine varmak için
Nereus Okeanos kızı Doris'le evlenir, Doris yolu sorunca, Deniz İhtiyarı cevap vermemek
d e , "ekin vermeyen denizin ortasında" tam için bir sürü hayvan biçimine girer, Nereus
elli kız doğurur Nereus'a. Bunlara Nereus kız­ kızları da yiğide yardım ederler ve babaların­
ları denir ve Homeros da, Hesiodos da bal­ dan istediği bilgileri nasıl alabileceğini öğretir­
landıra ballandıra sayarlar adlarını ( İ l . X V I I I , ler ona (Herakles).
38-49 ve Theog. 240-264), çünkü denizin N e s s o s . Herakles efsanesinde önemli bir rol
köpüklü dalgalarını, renklerini ve çeşitli halle­ oynayan at adam. Herakles Pholos'la birlikte
rini simgeledikleri gibi bu kızlar, efsanelerde Kentaur'ların saldırısına uğrayınca Nessos'a I
önemli yer tutup rol oynayan kişiler de çık­ karşı da savaşmış ve onu püskürtmüştû. At
mıştır aralarından: AkhiUeus'un anası Thetis adam da Euenos ırmağı kıyısına sığınmış,
bir Nereus kızı, Poseidon tanrının eşi Am- orada yolculara ırmağı geçirtiyordu. Yiğit ka- i
phitrite de bir denizkızıdır. rısı Deianeira ile bu ırmağı geçecek olunca,
Nereus kızları, babalarıyla birlikte denizin Nessos sırtına aldığı Deianeira'nın ırzına geç­
dibindeki bir sarayda yaşarlar. Bu saray da mek istemiş. Herakles'in attığı bir okla can I
Ege denizinde, Knidos, yani Tekirburnu açık­ verdiği sırada Deianeira'ya bir iksir vermesi,
larındaki bir magaradaymış. Orada altın taht- kadının Herakles'e bu iksire batırdığı bir
lann üstünde otururmuş Nereus'un birbirin­ gömlek göndermesi, yiğidin de bu gömleği
den güzel elli kızı. Su yüzüne pek çıkmazlar- giyer giymez korkunç acılar içinde yanıp tu­
mış, Nereus kimi kez yüze çıkarmış, beline tuşması ve sonunda da ölmesi Deianeira ve
kadar. İşte o zaman, elli denizkızı, deniz yü­ Herakles maddelerinde anlatılmıştır (Pholos, -
zünde oynayan ve koro halinde türkü söyle­ Euenos).
yen bir dans ve ezgi çemberi, ya da çelengiy-
le sararlarmış onu çepeçevre. Nereus kızları Nestor. Akhaların danışmanı, Pylos kralı
günlerini iplik dokumak, nakış yapmak ve ihtiyar Nestor Homeros'un yarattığı eşsiz bir 1
tiptir. Böylesi ihtiyar tipine ilkçağ yazınında
şarkı söylemekle geçirirler, dalgalarla oyna­
bir daha rastlanmaz, bir eşini daha bulmak
şırlar, yunus balıkları ve efsanelik deniz yara­
için Shakespeare'leri, Balzac'lan beklemek
tıklarıyla birlikte yüzüp gezerlermiş. Nereus
gerekir. Nestor ihtiyardır, ama mutlu bir ihti­
kızları Amphitrite'nin alayında yer alırlar. K i -
yardır, çok görmüş, geçirmiş, bilgisi, görgü­
mi zaman bir olaya karışıp yeryüzüne geldik­
sü yüzünden de öyle bir üstünlük duyar ki,
leri de görülür. Akhilleus arkadaşı Patroklos
geçilmez ukalalığından. Sağa, sola öğütler
ölünce derin bir yasa kapılır, anası Thetis'i
verir, bitmez tükenmez anılar anlatır, her
yardıma çağırır, o da kız kardeşleri Nereus
kıssadan hisse alır ve durmadan nutuk çeker,
kızlarına dert yanar ( İ l . X V I I I , 38 vd.):
herkes de sabırla dinler onu. İlkçağın bir
... Ulu anası bir çığlık attı, başladı inlemeye, özelliği olan yaşa ve yaşlıya saygı duygusu­
denizin dibinde ne kadar Nereus kızı nun ne kadar derine gittiği Homeros destan­
varsa... larında Nestor'a verilen önem ve değerle öl­
tekmil tanrıçalar sardı çevresini, çülebilir.
(Birkaç dize adları sayılır): Nestor Neleus'la Khioris'in en küçük oğlu­
Denizin dibinde daha ne kadar Nerus kızı dur (Tab. 22). Herakles'in öldürdüğü Neleus-
varsa ogullarından bir o sag kalmıştır. Ayrıca anası
doldurmuşlar gümüş ışınlarla mağarayı, Khloris bir Niobe kızıdır, kardeşlerinin Apol-
hepsi de durmadan dövüyorlardı lon'la Artemis'in oklanyla öldürülmesini gör­
göğüslerini.
müştür. ApoIIon bu soya acımış ve bu kadar
Thetis'in ardından, dalgaları yara yara Tro- çok ölüme karşın Nestor'a çok uzun bir ömür
ya'ya giderler ve orada kıyıya çıktıkları bile bağışlanmasını sağlamış. Pylos kralı da böyle­
görülür. ce üç kuşak boyunca yaşamış.
Troya savaşına gelmeden önce Lapith'lerle rüldügünü anlatırlar. Akhilleus arkadaşının
Kentaur'lar arasındaki savaşa, Kalydon avı­ öcünü alarak Memnon'u öldürür (Antilo-
na, kimi kaynaklara göre Argonautlar seferi­ khos, Memnon).
ne katılmış. Bunları ve daha başka yaşantıla­ Nestor rahat bir dönüş yolculuğu yapar.
rını ballandıra ballandıra anlatır İlyada boyun­ Pylos'ta yönetimi yeni baştan eline alır ve
ca. Karısı Helene kaçırılınca Menelaos'un ilk oğulları arasında zevkli bir ömür sürer. Odys-
İşi Nestor'u gidip bulmak olur, savaşı planla­ seia'da Telemakhos'un babasından haber al­
yan odur. Ayrıca doksan tane gemiyle sefere mak ve İthake'deki karışık duruma bir çare
katılır. Agamemnon'la Akhilleus arasındaki bulmak için Nestor'a danışmaya gittiğini gö­
kavgada hemen arabuluculuk işine girişir (İl. rürüz. Pylos'taki sarayında Nestor yine o
I, 248vd.): Nestor'dur, Troya anılarını Telemakhos'un
gözü önünde canlandırmakla kalmaz, ona tu­
Kalktı ayağa güzel konuşan Nestor,
Pylos'un gür sesli sözcüsü. tacağı yolu gösterir, bir baba gibi ona bakar
Dilinden sözler akardı baldan tatlı, ve yanına kendi oğlu Thrasymedes'i verip bir
ölümlü iki insan kuşağının yaşayıp arabayla Lakedaimon'a, Menelaos'un yanma
göçtüğünü görmüştü, gönderir. Odysseia'nın III. bölümünde anlatı­
tanrısal Pylos'ta doğup büyümüşlerdi lan bu buluşma destanın en canlı parçaların-
beraberce. dandır.
Şimdi üçüncü kuşağın başındaydı o.
En doğru öğüdü verir, herkes de haklı oldu­ Nikaia. Geç ilkçağın mitograflarının yazdığı
ğunu kabul eder, ama kavga gene de sürüp bir efsaneye göre, Nikaia Sangarios (Sakar
gider. Nestor yalnız düşüncede değil, komu­ ya) ırmağı ile tanrıça Kybele'nin kızıdır. Kiz
tanlıkta da üstündür, ordulan savaşa kışkırt­ oğlan kız kalmaya ant içen bu nympha erkek
mada Agamemnon'un hayranlığını kazanır ten kaçar, yalnız avcılıktan hoşlanırmış.
(İl. IV, 310 vd.): Hymnos adlı bir çoban gönül vermiş ona,
ama Nikaia delikanlıyı yanına yaklaştırma
Bir zamanlar savaşta çok usta olan bu yaşlı
mış, karşı koymaya çalıştığı bir anda da attığı
adam,
işte böyle güven veriyordu onlara. bir okla onu yere serip öldürmüş. Tanrı Eros
Sevindi kral Agamemnon görünce onu, kızın bu davranışına çok içerlemiş ve Diony-
seslendi şu kanatlı sözlerle, dedi ki: sos'a alt olacağına karar vermiş. Nikaia'yı de­
"ihtiyar, sende bu ne yürek böyle, rede yıkanırken çıplak gören şarap tanrı kıza
bu güç bacaklarında da olsa keşke, tutulmuş, kendisini Hymnos gibi öldürmeyi
dizlerin de yüreğine tıpatıp uysa. kurduğunu anlayınca da, Nikaia'nın su içtiği
Oysa kaçınılmaz ihtiyarlık kemiriyor seni. bir ırmağa şarap karıştırmış. Kız sarhoş olun­
Keşke başka bir ihtiyar olsa senin yerine,
ca Dionysos muradına ermiş. Nikaia gebe
sen de delikanlılar arasına kanşabllsen
kalmış. Önce canına kıymayı denemiş, ama
hani.
sonra tanrıya boyun eğmiş ve ona birçok ço­
Sözüyle, eylemiyle Nestor bir an olsun Tro- cuklar doğurmuş. Dionysos da Hindistan'a
ya savaşından uzaklaşmaz, onun gösterdiği yaptığı yolculuk dönüşünde Nikaia'nın şerefi­
varlığı pek az yiğit gösterebilir. Hemen her ne bir şehir kurup ona sevgilisinin adını ver­
bölümde rolü vardır, Akhalarm büyük girişim­ miş. Bu şehir ilkçağda Nikaia, bugün İznik di­
leri hep onun kafasından çıkar. Bunları des­ ye anılan şehirdir.
teklemek için gösterdiği örnekler birçok eski
zaman olaylarının canlı canlı anlatılmasına Nike. Nike zaferi simgeleyen bir tanrıçadır.
yol açar. Kanatlı, hızla uçan bir kız olarak canlandırılır.
Nestor Troya savaşına iki oğlu Antilokhos Hesiodos'a göre, Nike Pontos'lular soyun­
ve Thrasymedes'le gelir. Savaşta oğullarının dan Pallas'la Okeanos kızı Styks'ten dogma­
yararlık göstermesini sağlar, llyada'da bu ihti­ dır (Tab. 6). Olympos tanrılarından önceki
yarın başına bir dert gelmez, ama ilyada'dan kuşaktan olduğu halde, kimi mitograflar onu
sonraki olayları anlatan destanlar Antilo- Athena'nın oyun arkadaşı olarak gösterirler.
khos'un Memnon'un saldırısına uğrayıp öldü Nike tanrıça Athena'nın bir ek adı olduğu gi-
bi Atina'da Zafer tapınağı da Athena'nın sa­ Niobe gerçekten de taş kesilmiştir. Efsanesi
yılırdı. bugün de yaşar: Manisa'da kadın yüzü biçi­
minde bir kaya vardır, bir derenin üstüne sar­
Niobe. Niobe, babası Tantalos ve kardeşi
kan kapkara, pürtük pürtük bir kaya, göz ye­
Pelops gibi (Tab. 14) Anadolu'ya özgü efsa-
rindeki oyuklanndan su sızar; Niobe'nin göz­
nelik bir tiptir. Bu üç kişinin efsanesi de
yaşları derlerdi ve derler. Ağlar durur yaşlı
Anadolu'da kaynak bulur, oradan Yunanis­
ana yitirdiği bunca çocuklarına. Ama birkaç
tan'a yayılır ve yerli Yunan efsanesi gibi gös­
kilometre ötede, Sipylos dağının yamaçların­
terilir.
da, çalılıklar arasında başka bir kaya, Ana'
Niobe babası Tantalos'un kral olduğu Sipy- Tanrıça Kybele'nin anıtı vardır Manisa'da.
los (Manisa) dağının yöresinde doğmuş ve ya­ Kybele ana, Niobe ana, bir de öç alan, ana­
şamaktadır. Tanrıça Leto ile birlikte büyü­ lıkta her ölümlüden üstün olduğunu açığa v u -
müş, onunla arkadaşlık etmiş olması hayatı­ ran Leto ana. Bunlar hep aynı inanç ve efsa­
nın bu dönemine rastlar herhalde. Ama efsa­ ne zincirinin halkalarıdır. Niobe kayasının bi­
neye göre Niobe Thebai kralı Amphion'la ev­ raz ötesinde Mesir bayramı kutlanır bugün de
lenmiş ve ondan birçok çocukları olmuştur Manisa'da, bir bahar ve bereket bayramıdır
(Amphion). Dramı çok çocuklu olmasından bu, camiden aşağı halka atılan kutsal macun­
ileri gelir. Her çeşit sanatçıya tükenmez bir lar kısırlığı önler, doğurganlığı kamçılarmış.
esin kaynağı olan Niobe'nin öyküsünü en Kybele, Leto, Niobe aynı simgenin başka
açık seçik biçimde Homeros anlatır: Priamos başka kişilerde canlandırılmasıdır. Niobe e f -
oğlu Hektor'un ölüsünü almak için Akhille- sanesi özbeöz Anadolu efsanesidir, Thebai
us'a geldiğinde, Akha yiğidi ölüyü geri ver­ ile Amphion'la hiçbir ilişkisi yoktur gerçekte.
meye razı olur ve ihtiyar kralı barakasında Nitekim Niobe'nin asıl dramı yurdu olan
konuklar, ama şafak söküp de ölüyle birlikte Sipylos dağının eteklerinde geçer ve çocukla­
Troya'ya dönmeden önce de biraz yemek ye­ rının babası olan Amphion'dan hiçbir söz
mesini ister, onu kandırmak için de Niobe'yi edilmez, giderek Amphion'un tanrılarca öl­
örnek olarak gösterir ( İ l . X X I V , 6 0 3 vd.): dürülen çocukların babası olduğu bile belirtil­
mez. Anadolulu Ana Tanrıça kültü anaerkil
Güzel saçlı Niobe'nin de i/emek geldi
aklına, bir toplum düzenine dayanır, üretilen varlığın
oysa on iki çocuğu ölmüştü sarayında, babası aranmaz, üretme önemlidir ve anaç
altı kızı, ergen altı oğlu. varlık taşır çocuğun yaşamı boyunca sorum­
Apollon öfkelenmişti Niobe'ye, luluğunu ve gururunu. Nitekim Leto - ki
öldürmüştü oğullarını gümüş yayıyla, Kybele'nin Lykia yöresindeki bir tıpkısıdır -
kızlarını da okçu Artemis öldürmüştü, Zeus'tan gebe kalmış der efsane - bu efsane­
Niobe güzel yanaklı Leto ile bir tutuyordu nin de babaerkil düzen yerleştikten sonra uy­
kendini, durulduğu açık - ama Apollon'la Artemis'in
diyordu Leto iki çocuk doğurdu, bense bir
doğumlarında da, sonraki eylemlerinde de
düzine,
iki kişi, Apollon'la Artemis, öldürdü baba tanrının hiçbir rolü yoktur (Leto, Kybe-
hepsini. le).
Ölüler yatıp kaldılar kanlar içinde,
kimsecikler yoktu onları gömecek, Niobe dramı tragedya yazarlarını olduğu
herkesi taşa çevirmişti Kronos oğlu. kadar plastik sanatları da esinlemiştir: Dünya
Göklü tanrılar gömdü ölüleri onuncu günü, müzelerinin birçoklarında tanrılarca öldürü­
işte o gün yemek geldi Niobe'nin aklına, len Niobe çocuklarının heykelleri sergilenmiş­
gözyaşı dökmekten yorgun düşmüştü. tir. Ne tuhaf ki hiçbiri Manisa'daki gözlerin­
Bugün Sipylos kayalarında, ıssız den şıp şıp yaşlar damlayan kara kaya kadar
doruklarında, dokunaklı değildir.
Akheloos ırmağı kıyısında oynaşan su
perilerinin (2) Geç çağlarda Yunanistan kaynaklı bir
Yatakları var derler ya, işte oralarda, Niobe daha uydurulmuştur: Peloponez'de ya­
tanrı buyruğuyla taş olmuştur Niobe, şamış ilk adamın kızı olarak gösterilir, yani ilk
yüreğine sindirir durur acılarını. kadın, bir çeşit Havva, bütün canlıların anası-

218
dır. Zeus tanrı onunla birleşerek Argos ve Pe- kendisini yetiştiren çoban Faustulus'tan do­
lasgos'u üretmiş (Tab. 9). Bu Niobe, Zeus'un ğuşu hakkındaki gerçeği öğrenince saraya
yaklaştığı ilk ölümlü kadınmış. Bu efsaneden baskın yapar, amcası Amulius'un öldürüp de­
Ana Tanrıça imgesinin yaygınlığı ortaya çı­ desi Numitor'u tahta oturtur.
kar: Yunanistan da kurucu kahramanlarına,
Nyks (Gece). Adı gece anlamına gelip yer­
Argos ve Pelasgos gibi yerli atalarına bir ana
yüzü karanlığını simgeleyen Nyks, Hesio-
bulmak hevesine düşmüş ve ilk kadınla ana
dos'un Theogonia'sında önemli bir rol oy­
tanrıça motiflerini birleştirerek Niobe adlı bir
nar. İ l k öğelerin doğuş süreci şöyle anlatılır
efsane kişisi uydurmuştur.
Theonogia'da: Khaos'tan önce Gaia, sonra
Nomia. Bkz. Daphnis. Erebos'la Nyks, yani yeraltıve yeryüzü ka­
ranlıkları çıkar. Nyks'le Erebos sevişip birle­
N o t o s . Adı Türkçe Lodos diye anılan güney
şirler, bu birleşmeden Aither'le Hemera,
rüzgârı. Hosiodos'a göre bütün rüzgârlar gibi
Esîr'le Gün, yani ışıksal varlıklar doğar. Son­
Notos da Astraios'la Eos'un oğludur (Tab. 6;
ra Nyks kendi kendine üretmeye koyulur, or­
Rüzgârlar).
taya çıkardığı varlıklar kötülüğü, açlığı, yıkım
Numa Pompilius. Sabin kaynaklı Numa ve ölümü simgeleyen karanlık güçlerdir: Üç
Roma'nın kuruluş efsanesinde ikinci kral ola­ ölüm tanrısı Moros, Ker, Thanatos, Hypnos
rak gösterilir. Kendisi Romulus'un Roma'yı (Uyku) ve Oneiros (Düş); Hesperides, yani Ba­
kurduğu gün dünyaya gelmiş, tahta çıkınca tılı Gece Kızları; Kader tanrıçaları Klotho,
da Romulus'a bir tanrı gibi tapınılmasını sağ­ Lakhesis, Atropos; öç tanrıçası Nemesis ve
lamış (Romulus). Tanrılara saygılı dindar bir kavga tanrıçası Eriş; bir de her türlü kavga,
kral olarak geçinir: Roma pantheon'una bir­ dövüş, katil, çekişme, didişmeyi simgeleyen
çok tanrı kattığı gibi, rahip heyetleri de kur­ tanrılar; gaflet tanrıçası Ate, belleği uyuştu­
muş. Din konusunda yaptığı bütün bu yenilik­ ran Lethe ırmağı ve en sonunda "belaların en
leri kendisine Egeria adlı nympha esinlemiş kötüsü olan ant tanrı Horkos". Hesiodos H a -
(Egeria). Numa aya dayanan ve uğurlu ile des dünyasını anlatırken, Gece'ye ve ondan
uğursuz günleri sayan bir yeni takvim de yap­ doğmuş varlıklara büyük bir yer ayırır ölüler
mış, mucize yaratmak, sofraları nefis yemek­ arasında. Bütün bu adlara ayrı ayrı bakınız.
ler ve şaraplarla donatmak, pınarlardan bal
akıtmak gücüne de sahipmiş. Çok yaşlı ola­ Nykteus. Antiope'nin babası, Thebai kralı
rak öldüğü zaman İaniculus tepesinde dikilen (Antiope).
mezarına iki tabut koymuşlar, birinin içinde Nympha. Aslında başı örtülü, yani gelin an­
kendi ölüsü, öbüründe kendi eliyle yazdığı lamına gelen nympha kırlarda, sularda, or­
kutsal kitaplar bulunuyormuş. Mezar dört manlarda yaşayan doğal ve tanrısal varlıkla­
yüzyıl kadar sonra açılınca kitaplar olduğu gi­ rın dişi olanlarına verilen addır. Homeros'a
bi bulunmuş, kendi ölüsünün saklandığı ta- göre nympha'lar Zeus'un kızlarıdır. Olym-
butsa boşmuş. pos'ta toplantıya çağrılınca tanrılar, nympha'
Numitor. Numitor Romulus'la Remus'un lar da gelir katılırlar (İl. XX, 6 vd.):
dedesi ve Roma kral soyunun atasıdır. Alba Themis dört bir yana gidip buyurdu
kralının iki oğlu varmış: Numitor'la Amulius. tanrılara,
Babaları ölünce Amulius tahta geçip kardeşi gelip, Zeus'un evinde toplanın dedi.
Numitor'u kovmuş, hak aramayacağından Okeanos'tan başka hiçbir ırmak
emin olmak için de oğlunu öldürmüş, kızı gelmemezlik etmedi,
Rea Silvia'yı da evlenemesin diye Vesta tanrı­ gelmemezlik etmedi hiçbir nymphe,
çasına rahibe yapmış. Tanrı Mars'tan gebe ne güzel korularda, ne dere kaynaklarında
kalan Rea, Romulus'la Remus'u doğurur, oturanlar,
ikizlerin Tiber kıyısına bırakılması ve orada nede yeşeren çayırlarda oturanlar.
bir d i ş i a y ı tarafından emzirilip büyütülmeleri Nympha'lar ikinci derecede önemli tanrıça­
Romulus maddesinde anlatılmıştır. Romulus lar sayılmakla birlikte, doğa ve insanlar üstü
ne etkili ve güçlü bilinirler, bu yüzden de bü­ Artemis'in avcı kızları arasında yer alır. Çeşit­
yük tanrıçalar gibi "yüce" ve "ulu" sıfatlarıyla li nymphalar ve efsaneleri için adlarına bakı­
anılırlar: Doğadaki yerlerine göre adlan deği­ nız.
şir: Dryas, Hamadryas, Naias, Oreas adlı p e ­
Nysa. Bkz. Dionysos.
riler birer nympha sayılır, Nereus kızları da
denizde yaşayan nympha'lardır. Nysos. Geç çağlarda uydurulan bir efsaneye
Nympha'ların Zeus, Hermes, Apollon, Di- göre Nysos Dionysos'un lalasıdır. Nysos adı­
onysos gibi büyük tanrılarla ilişkileri olduğu, nı tanrı vermiştir ona. Dionysos Hindistan'a
Kirke ve Kalypso gibi nympha'ların Odysse- yaptığı yolculuk sırasında Nysos'a Thebai
us gibi bir ölümlüye gönül verdikleri masal ve şehrinin yönetimini vermiş, dönüşünde kenti
efsanelerde uzun uzadıya anlatılır. Doğa için­ tanrıya geri vermek istememiş. Dionysos da
de yaşadıkları için asıl erkek arkadaşları Pan, lalasıyla tartışmaya girişmemiş, bir fırsat kol­
Satyr'ler, Silen'ler ve Priapos'tur. Bu cinlerle lamış. Şehirde Bakkhos şenliklerini kutlama
türlü ilişkiler kurarlar, ama nympha'lar çok­ günü gelince Dionysos Bakkha'lar alayıyla
luk erkekten kaçar, erkek düşmanı perilerse birlikte Nysos'u tahtından devirip kovmuşlar.
mes'le Kalypso'nun konuşması - Odysse-

o us'un gitmesi için bir salın hazırlanması - Yo­


la çıkış ve on yedi günlük yolculuk - Fırtına -
Salın paramparça oluşu - Tanrıça İno ile bu­
Odysseia. Ilyada bir olayın, Odysseia bir ki­ luşma - Odysseus'un iki gün, iki gece yüzüp
şinin destanıdır. Çağdaş okuyucu destan da Phaiak'lar toprağına ayak basması - Çalılıkta
demez Odyss Şia'ya, onu daha çok bir roma­ uykuya dalması.
na, bir filme benzetir. Gerçekten de konusuy­
la romanı, kuruluşuyla filmi andırır Odysseia. VI. (Q Phaiak kralı Alkinoos'un sarayında:
Troya destanında olaylar düz akışlı bir anla­ Nausikaa'nın düşü - Yunaklara gidiş - Odys­
tımla ortaya serilmiştir. Odysseia'da tam ter­ seus'un uyuduğu çalılığın yanı başında kızla­
sine olaylar zaman içinde geliştikleri gibi an­ rın çamaşır yıkaması - Odysseus'un uyanma­
latılmaz, geriye dönmeler, anılar, atlamalar, sı, Nausikaa'ya yalvarması, yıkanıp giydiril­
sahne değiştirmelerle canlandırılır. Destan mesi - Şehre gitmek üzere yola koyulmalan.
beş ana bölümden oluşmaktadır. Bunlar bir­ VII. O n) Tanrıça Athena ile Phaiak kızı kılı­
birinden ayrı, bağımsız öykülerdir: ğında Odysseus'u Alkinoos'un sarayına götü­
rür - Sarayın tanımlanması - Odysseus'un Al-
1. Telemakhia (I-IV)
kinoos ve karısı Arete tarafından iyi karşılan­
II. Kalypso'nun adasında (V)
III. Phaiak'ların ülkesinde (VI-IX) ması - Alkinoos'un Odysseus'u yurduna gön­
IV. Odysseus'un serüvenleri - kendi ağzın­ dereceğine söz vermesi - Odysseus gerçek
dan -(IX-XII) kimliğini açıklamadan Phaiak iline nasıl geldi­
V. İthake'de ( X m - X X I V ) . ğini anlatır.
VIII. (9) Şölen - Ozan Demodokos'un Tro-
Bu ana bölümlerin destanın X X I V bölümü­
ya savaşından menkıbeler anlatması - Yarış­
ne göre dizilişi şöyledir:
malar - Odysseus'un disk atması - Demodo­
I. (a) Tanrıçaya sesleniş - Konunun bildiril­ kos'un ağzından Ares'le Aphrodite'nin seviş­
mesi - Tanrılar toplantısında Odysseus'un mesi - Odysseus'un yol hazırlıkları - Kimliğini
Kalypso'nun yanından ayrılması gerektiğine açıklaması.
karar verilmesi - Tanrıça Athene'nin Mentes
IX (t) Odysseus serüvenlerini anlatmaya
kılığında İthake'ye gelmesi ve Telemakhos'u
başlar. Kikonlar - Fırtına ve lotos yiyenler ül­
uyarması - İthake sarayında taliplerin şöleni.
kesi - Kyklops Polyphemos'un magarasında-
I I . ( P ) İthakelilerin toplantısı - Telema- ki dram - Kurtuluş.
khos'la talipler arasındaki tartışma - Telema-
X (K) Rüzgâr tanrı Aiolos'un adası - Rüz­
khos babasını aramak üzere yola çıkmaya ka­
gârların kapandığı tulumun açılması - Fırtına
rar verir - Hazırlık - Yola çıkış.
- Laistrygonlar kentinde on bir geminin yok
III. (7) Pylos'a, Nestor'un sarayına varış - oluşu - Odysseus'un tek gemiyle Kirke'nin
Konuklanma - Nestor'un anılarını ve bildikle­ adasına varışı - Arkadaşlarının domuza dö­
rini anlatması - Telemakhos'un Nestor'un oğ­ nüştürülmesi - Kirke'nin yanında geçen yıl -
lu Peisistratos'la birlikte Lakedaimon'a gidişi. Ölüler ülkesine gidiş için hazırlık.
I V . ( S ) Menelaos'un sarayına varış - Mene- XI. (X) Ölüler ülkesine varış - Odysseus'un
laos'la Helene'nin Telemakhos'u ağırlamaları anası Antikleia'nın ruhu ve ana-ogul arasın­
- Mısır yolculuklarını ve Proteus'u anlatmala­ daki konuşma - Bilici Teiresias Odysseus'a İ-
rı. Sahne değişmesi: İthake'de talipler Tele- thake'ye dönmenin çarelerini söyler - Ölüle­
makhos'u yolculuk dönüşünde öldürmeye ka­ rin geçit resmi: Kadınlar, erkekler - Dönüş.
rar verirler. Limanda pusu kurmalan - Pene-
XII. (u) Kirke adasına varış - Elpenor'un ce­
lopeia'nın üzüntüsü ve düşü.
nazesi - Skylla ile Kharybdis geçidi - Güneş
V. (r) İkinci tann toplantısı - Hermes'in tanrının kutsal sığırları - Tayfanın işlediği bü­
Kalypso'nun adasına gönderilmesi - Her- yük suç - Kasırgada hepsinin boğulması -
Odysseus tek başına Kalypso'nun adasına çı­ rnizlik - Çobanların Odysseus'a davranışı -
kar. Serüvenlerini anlatması burada biter. Telemakhos'la talipler arasındaki çatışma -
X I I I . ( v ) Odysseus'un Phaiak ilinden uğur­ Şölen.
lanması - Uyku - İthake'ye varış - Athene'nin XXI. (< p ) Penelopeia Odysseus'un büyük ya­
Odysseus'u çoban Eumaios'un kulübesine yını getirip yarışmayı başlatır - Taliplerin hiç­
götürmesi - Telemakhos'u geri getirmek için biri yayı geremez - Odysseus dener ve yayı
Lakedaimon'a gitmesi. gerer - Taliplerin şaşkınlığı.
XIV. (E ,) Eumaios'un dilenci kılığındaki Odys- XXII. (%) Odysseus'un talipleri bir bir öldür­
seus'u iyi karşılaması - Odysseus'un uydurdu­ mesi - Silahların hazine odasından getirilmesi
ğu masallar - Çobanlarla birlikte akşam ye­ - Athene'nin işe karışması - Ozan Phemios'la
meği. haberci Medon'dan başka herkesin öldürül­
mesi - Suçlu hizmetçilerin asılması - Penelo-
X V . ( o ) Telemakhos'un Lakedaimon'dan
peia'nın çağırılması.
ayrılması - Denize açılışı. Sahne değişir:
Odysseus Eumaios'a sorular sorar; babasının XXIII. (y) Penelopeia önce Odysseus'u ta­
durumunu öğrenir - Eumaios'un hayat hikâ­ nımaz, çekingen davranıp onu dener - Karı-
yesi - Telemakhos'un gemisi İthake'ye varır: koca birbirlerine kavuşup odalarına çekilirler,
Konuğu bilici Theoklymenos'u şehre gönde­ çektiklerini birbirlerine anlatırlar - Ertesi sa­
rip kendinin Eumaios'un kulübesine çıkması. bah Odysseus babası Laertes'e gider.

XVI. (n) Telemakhos'un Eumaios'un kulü­ XXIV. ( c o ) Taliplerin ruhları Hades ülkesine
besinde sevinçle karşılanması - Eumaios P e - iner. Sahne değişir: Odysseus'un babasıyla
nelopeia'ya oğlunun döndüğünü haber ver­ buluşması, çobanların sevinci - Sahne deği­
meye gider, baba-otjul ağıllarda yalnız kalırlar şir: Taliplerin öldükleri haberi yayılır, akraba­
- Odysseus kim olduğunu açıklar - Baba-ogul ları öç almaya gelir - Athene araya girip barı­
sevinçle birbirlerine sarılırlar, taliplerin hak­ şı sağlar. S o n .
kından gelmek için plan kurarlar - Telema-
Odysseus. Odysseus Yunan mythos'undan
khos'un gemisi limana girer: Taliplerin öfkesi
günümüze kalmış en ünlü kahramandır. Ulus­
- Penelopeia ile talipler arasında sert konuş­
lararası bir kişi olmuştur denebilir, çünkü se­
ma - Kraliçeye müjdeyi veren Eumaios adılla­
rüvenleri zamanımızda çok tutunan macera
ra döner.
romanına çığır açtığı gibi, kendisi de modern
X V I I . ( p ) Telemakhos saraya gelir, yolculu­ insanda aranan erdem ve nitelikleri kişiliğin­
ğunu anasına ve dadısına anlatır - Sarayda de topladığı için uygarlık, insanlık tarihine bir
şölen hazırlığı - Odysseus dilenci kılığında Eu- prototip, bir ilk örnek olarak girmiştir. Serü­
maios'la saraya gider - İhtiyar köpeğinin ken­ venlerinin anlatıldığı Odysseia ise "Odise" di­
disini tanıması - Talipler dilenciyi hırpalar - ye dillere girmiş, aşılmaz engellerle dolu, so­
Penelopeia onu korur ve yanına çağırtır. nu gelmeyen yolculukların adı ve sıfatı olu­
vermiştir.
XVIII. (a) Saray dilencisi İros'la Odysseus
arasındaki güreş - Taliplerin Odysseus'u hor­ Serüvenlerinin anlatımına girişmeden kişili­
lamaları - Penelopeia'nın bir koca seçeceğini ğinin çeşitli nitelikleri üstünde durmalıyız
bildirmesi - Gece herkesin yatması. Odysseus'un. Homeros destanlarında bu çok
yönlü, çok bilmiş, çok akıllı ve görmüş, geçir­
XIX. (T) Telemakhos silahları saklar - Odys- miş yiğide verilen çeşitli sıfatlar arasında üçü
seus Penelopeia ile buluşur - Dadısı Eurykleia üstünde durmaya değer: "Polymetis", "poly-
ayaklarını yıkarken onu yara izinden tanır - mekhanos", "polytlas". Üçünün de başında
Odysseus karısına kendini tanıtmadan onun çok anlamına gelen "poly" eki bulunmakta­
gördüğü bir düşü yorumlar - Ayrılıp yatmaya dır. Odysseus'un kişiliğinde çokça bulunan
giderler. niteliklerin birincisi akıl, ikincisi çare bulma
XX. (v) İkisinin de uyku tutturamaması - yetisi, üçüncüsü de sabırdır. Cin fikirli, yani
Tanrı işmarları - Sabahki toplantı - Evde t e - çok akıllıdır, kurnazdır, güç durumların için-

999
den sıyrılmak için bin bir düzen ve çare düşü­ lığa, hele yayı germesinde, kimsenin yerden
nür, durmadan düşünür, içinde bütün olanak­ bile kaldıramadığı yayı gerip okunu tam h e ­
ları tartışıp durur Odysseus, istediği amaca define vurmasında ne yaman atlet olduğu or­
varmak için de gerekince yalan söylemesini, taya çıkar. Odysseus genç de değildir üstelik
masal uydurmasını, elâlemi kandırmasını ve bu başarıyı kazandığı zaman: Otuz yıllık sa­
en çetin, en çetrefil durumların en korkunç vaş, denizlerde sürünme, bin bir acıya katlan­
tehlikelerin içinden yağdan kıl çekercesine ma onu yıpratmıştır. Bu olgun ve yetkin yiği­
sıyrılmasını bilir. Bunun dışında öylesine bir din yine de bu kadar üstün bir direnme gücü
karşı koyma, bir dayanma gücü vardır ki, göstermesi, onun kişiliğinde ilkçağın insan
akıllara durgunluk. Odysseus hiçbir yiğidin idealinin dile geldiğini gösterir. Bakalım şim­
karşılaşmadığı güçlüklerle karşılaşır. Gerçi di mythos bu ideal insan tipini ne gibi masal­
Herakles doğanın çeşitli canavarlarını alt et­ larla donatmış, süslemiştir.
miş, kötülüğü simgeleyen güçleri yenip iyile­
rinin zaferini sağlamıştı çoğu kez, ama Odys- (1) A D İ VE DOĞUŞU. Odysseus adının kay­
seus'un karşısına çıkan doğal güçlükler doğa nağını açıklamak için ta ilkçağda yapılan ça­
unsurlarının kendileridir: Odysseus denizle balar sonuç vermemiş, adın asıl anlamı anla­
pençeleşmek zorundadır. İşlediği ve destan­ şılamamıştır. Batı dillerindeki Ulysse'nin türe-
larda da önemi belirtilmeyen, bizce büsbütün diği Latince Ulyxes'e gelince, yiğidin bir Yu­
önemsiz bir suç yüzünden deniz tanrı Posei- nan lehçesinden alınmış adıdır.
don (destanlarda adı Poseidaon'dur) ona Odysseus, kuzeybatı Yunanistan kıyılarının
amansız bir kin ve garez bağlamıştır, yiğidin karşısında bulunan îthaka (Horneros destan­
bütün çabalarını boşa çıkarmak, onu denizde larında İthake diye geçer) adasında doğmuş­
boğmak, yok etmek ister. Poseidon Yunan tur. Babasının adı Laertes, anasının ki Antik-
insanlarının düşman saydıkları halde hakkın­ leia'dır. Yalan dolanda usta Autolykos'un kızı
dan gelmeye uğraştıkları denizi simgeler; olan Antikleia'nın Laertes'le evlenmeden ön­
onunla savaşında da Odysseus doğada en ce Sisyphos'la yattığı, Odysseus'un bu birleş­
tehlikeli güce karşı koyup onu yenmenin yol­ meden doğduğu konusunda Antikleia ve Au-
larını bulan insanı. Bu bakımdan Odysseus tolykos maddelerine bakınız.
eşsiz bir kahramanıdır, macera kahramanı
( 2 ) ODYSSEUS'UN G E N Ç L İ Ğ İ . Efsane yiği­
değil de, çağımızın büyük keşiflerine yol açan
din delikanlılık yılları üstüne pek fazla bilgi
arayıcı, bulucu ve yaratıcı zekâyı simgeleyen
vermez. Akhilleus gibi Odysseus'un da Khei-
insan tipi. Bu bilinç ve akıl gücü ona kendi
ron'a çömez olduğu söylenir. Odysseia'da
amacına varmak, kendi çıkarını sağlamak
gençliğiyle ilgili bir tek olayın sözü geçer: D e ­
için işlediği, ya da işlemek .zorunda kaldığı
desi Autolykos'a konuk gitmesi, bir yaban
birçok kötülükleri, insafsızlıkları, ahlak bakı­
domuzu avına katılması ve orada bacağından
mından su götürür davranışları affettirir.
yaralanması, ki bu yara i z i İthake'ye dönü­
Odysseus kafa üstünlüğüyle kalmaz, beden­ şünde dadısı Eurykleia tarafından tanınması­
ce de üstündür. Güzel ve güçlüdür bir kere, na yol açar (Eurykleia). Yunanistan'da kara
kadınların ona bayıldıkları, bağlandıkları bir­ yolculukları yaptığı da bilinir: Bunların birin­
çok örneklerde görülür: Penelopeia kocasını de Lakedaimon'a gitmiş de konuğu İphitos'la
otuz yıl bekleyecek kadar sadık bir karıdır, karşılaşmış, İphitos da ona Eurytos'un ünlü
Kalypso ile Kirke tanrıça oldukları halde yayını vermemiş, ki bu yayla Odysseus talip­
Odysseus'u severler, koca olarak almaya can leri öldürecektir (Eurytos, İphitos).
atarlar, ya Nausikaa, gencecik yaşında deniz­ Troya savaşına katılmadan Odysseus İtha-
den çıkmış o korkunç yaratığa gönül verir de ke tahtına çıkar. Babası Laertes'in - sonra­
acı bir hayal kırıklığına uğrar. Odysseus'un dan Odysseia'da görüleceği gibi - bir devlfi
gücü ve güzelliği erkekleri de şaşkına çevire­ adamından çok sürüleri, ağılları, bağ ve bah
cek niteliktedir: Phaiaklar ilinde yarışmaya çeleriyle ilgili bir adamdır, - varlığı da oradan
başlayınca herkesi yener, dilenci kılığında gelmedir - oğlunu nasıl tahta geçirdiği anla
kollarını bacaklarını açtı mı, korku salar orta- tılmaz, ama delikanlının kral olunca bir
seçmesi epey olaylı geçer: Odysseus Yuna­ zenin gerçekleşmesinde önayak olur. Odys-
nistan'ın birçok kral oğulları ve derebeyleri seus'un bu yiğitlikleri, yararlıkları Ilyada'da
gibi Helena'ya talip olur, ama güzel kıza ta­ bütün ayrıntılarıyla anlatılmıştır (llyada).
liplerin fazlalığından ürkerek ondan vazgeçip İlyada'da sözü geçmeyen, tragedya gibi da­
İkarios'un kızı Penelopeia'yı ister. İkarios, ha sonraki kaynaklarda anlatılan başka olay
Helene'nin babası Tyndareos'un kardeşidir. ve efsaneler için de Aias, Hekabe, Helerte,
Odysseus Tyndareos'u kendine dost edinmek Deiphobos vb. maddelere bakınız.
için, taliplere Helene'nin seçeceği kocaya ar­
ka olmaya ant içirmesini önerir. Herkesçe ( 4 ) D Ö N Ü Ş Y O L C U L U Ğ U (Odysseia). Odys-
benimsenen bu öneri ilerde Troya seferine seia adıyla anılan Odysseus'un dönüş desta­
yol açacaktır. nını bundan önceki maddede özetledik. Ne J
var ki Odysseia'nın kuruluşu çetrefil olduğun­
Odysseus Penelopeia ile evlenir. Telema-
dan efsaneleri burada zaman akışına göre bir
khos diye bir erkek çocukları olur, ama ço­
daha ele almakta fayda vardır.
cuk daha kundaktadır ki, Helena'nın kaçırıldı­
ğı, kocası Menelaos'un yardım istediği haberi Troya savaşına hazırlık on yıl sürer, Troya
duyulur. Odysseus savaşa gitmemek için elin­ savaşı da bilindiği gibi o kadar bir zaman kap­
den geleni yapar: Delirmiş gibi davranır, ama lar. Savaş bittikten sonra yurtlarına dönen
Palamedes yalanını yüzüne vurur, yiğit de Pa- Akha yiğitleri belli süreler içinde yurtlarına va­
lamedes'e karşı ilerde korkunç bir öç almayla rırlar. Yalnız Odysseus İthake adasına bir türlü
sonuçlanacak derin bir kin besleyerek sefere ulaşamaz, bir on yıl daha denizlerde sürünür
çıkmak zorunda kalır (Palamedes). ve Akdeniz'i boydan boya dolaştıktan, bir sü­
rü kıyıya, adaya çıktıktan ve akla, hayale sığ­
Atreusogullarının davasını benimser: Bir e f -
saneye göre Helene'yi geri istemek için Tro- maz serüvenler yaşadıktan sonra, on iki gemi­
ya'ya gider, bu elçilik başarısızlıkla sonuçla­ sinin ve yoldaşlarının hepsini yitirir ve tek ba­
nınca Lykomedes'in sarayında saklanan A- şına, yabancı bir tekneyle İthake'ye bırakılır.
khilleus'u bulup getirmek için yola çıkar ve Troya'dan ayrılış bir filo halinde olmaz, yola
kurduğu düzenle genç yiğidin savaşa katılma­ çıkış günü üstüne Agamemnon'la Menelaos
sını sağlar (Akhilleus). Kıbrıs kralı Kinyras'a arasında görüş ayrılığı vardır, Menelaos Nes-
elçi giden de odur (Kinyras). tor'la birlikte denize açılır, Odysseus arkala­
rından gelir, Tenedos'ta onlardan ayrılır, Tro- i
( 3 ) T R O Y A S A V A Ş I , (llyada). Mysia'ya çı­ ya'ya döner ve Agamemnon'un filosuna katı­
karma ile sonuçlanan ilk seferde Odysseus lır. Denize açıldıklarında bir fırtına onları ayı­
büyük bir rol oynamaz: Telephos'un yarası­ rır. Odysseus on i k i gemisiyle Trakya'da K i -
nın, yarayı açan kimse onun eliyle iyileştiril­ konların ülkesine çıkar. İsmaros kentini alır,
mesi gerektiğine ilişkin tanrı sözünü yorumla­ halkını öldürür, yalnız Apollon rahibi Maron'u
makla kalır (Telephos). İkinci seferin başında esirger, ondan on iki küp İsmaros şarabı ar­
Aulis'te İphigeneia'nın kurban edilmesine mağan alır. Bu şarap sonraları Tepegöz P o -
önayak olur (İphigeneia). lyphemos'u sarhoş etmeye yarayacaktır. G e ­
Troya önündeki on yıllık savaş süresi bo­ ce dağdan inen Kikonların saldırısına uğrar­
yunca Odysseus'un hem savaşçı, ordu komu­ lar, Odysseus altı adamını yitirip denize açılır.
tanı, hem danışman, elçi, arabulucu olarak Güneye doğru yol alıp Mora yarımadasının
oynadığı rol, gösterdiği canlılık ve atılganlık ucuna varmak üzeredir ki, sert bir poyraz f ı r -
anlatılmakla bitmez. İlyada'nın hemen her tınası onu önce Kythera adasına atar. Lotos
sayfasında adı geçer. Savaşların hepsine katı­ yiyenlerin ülkesine çıkarlar. Yerliler Odysse-
lır, sürüyle Troyalı öldürür, soyka alır, başka­ us'un arkadaşlarına lotos denilen yemişten
larını savaşa sürmekte, onlara yardım etmek­ yedirir, bu yemiş onlara sılayı unutturur, ora­
te herkesi geçer, gece keşfe çıkmak gibi tehli­ da kalmak isterler, Odysseus onları zorla ge­
keli görevler yüklenir ve hepsinden önemlisi, milere bindirir. Kuzeye doğru yol alırlar ve
Troya şehrinin savaşla ele geçirilemeyeceğini keçilerle dolu bir adaya çıkarlar. Orada et ku­
anlayarak, tahta at fikrini ileri sürer ve bu dü- manyası yaparlar. Odysseus yanına on iki
yoldaşını alarak bu adanın biraz ötesinde bu­ olur: Seirenlerin önünden geçerler, Kharyb-
lunan Kykloplar, yani Tepegözler iline geçer. dis'le Skylla canavarlarının önüne gelirler,
Bir mağaraya girerler, buranın zengin bir Odysseus birkaç yoldaşını feda ederek bu
mandıra olduğunu görürler. Akşam olunca tehlikeyi de aşar. Güneş tanrı Helios'un be­
Tepegöz sürüleriyle döner, mağaranın kapısı­ yaz sığırlarının otladığı Thrinakie adasına ula­
na kocaman bir kaya dayar ve Odysseus'un şırlar. Yel esmediği için orada karaya çıkmak
arkadaşlarını ikişer ikişer yemeye koyulur. zorunda kalırlar. Odysseus adamlarına sığırla­
Odysseus'un kurnazca düzenleri burada baş­ ra dokunmamalarını söyler, ama kumanyala­
lar: Tepegöz'ü sarhoş edip, gözünü çıkarır, rı tükendiği için tayfanın kendisi yokken hay­
adının Kimse olduğunu söylediği devin yar­ vanlardan birkaçını kesmelerini önleyemez.
dım alıp kendisini kovalamasını önler ve ma­ Teiresias'ın da bildirdiği gibi bu suç onların
ğaradan çıkmak için sürülerin altına girip sak­ ölümüne sebep olacaktır. Gemi yola çıkar
lanmayı başarır. Ama tanrı Poseidon'un çıkmaz Tanrı Zeus'un saldığı bir şimşekle
amansız öfkesini de üstüne çeker, çünkü Te­ paramparça olur, tayfaların hepsi boğulur,
pegöz tanrının oğludur. Odysseus yelken direğinin üstünde dalgalara
İlkçağdan beri Sicilya ile bir tutulan Tepe­ göğüs germek, akıntıya kapılıp Khrybdis ge­
gözler ilinden yeller tanrısı Aiolos'un adasına çidini bir daha aşmak ve dokuz gün denizde
varırlar. Aiolos Odysseus'u iyi karşılar, ağırla­ çalkandıktan sonra Kalypso'nun adasına çık­
dıktan sonra ona bütün yellerin içinde kapalı mak yolunu bulur (Seirenler, Kharybdis,
bulundukları bir tulum verir, arkasından da Skylla, Kalypso).
tatlı bir yel salarak gemileri uğurlar. Odysse- Malta olduğu sanılan Ogygie adasında ge­
us uykuya dalınca tayfaları tulumu açarlar, çirdiği zaman belli değil: 10, 8, 5, 1 yıl di­
bütün yellerin dışarı fırlamasıyla korkunç bir yenler var. Sonunda tanrıça Athena'nın yal­
fırtına kopar. Aiolos adasına ikinci bir çıkışla­ varması üzerine Zeus Odysseus'u kurtarmaya
rında kovulurlar. Odysseus'un filosu altı gün karar verir: Hermes'i yiğidi bırakması için
kürek çekerek kuzey yönünde yol alır ve La- Kalypso'ya gönderir. U l u nympha Odysse-
istrygonların ülkesine varır. Korsika olduğu us'a bir sal yapmakta yardım eder, yanına
ileri sürülen bu ülkenin Telepylos adlı lima­ her türlü kumanya vererek onu uğurlar. Y ı l -
nında kralın kızı olan bir dev anasıyla karşıla­ dızlara baka baka yol alırken tanrı Poseidon
şırlar. K ı z babasına haber salar, Odysseus'un Odysseus'un salını görür, bir fırtına salarak
tayfası bu kez dev yamyamların saldırısına batırır. Tanrıça İno'dan yardım gören Odys-
uğrar, limana girmiş olan gemiler parçalanıp seus yüze yüze Phaiak'ların toprağında kara­
içindekiler öldürülür, yalnız liman dışında de­ ya çıkar. Nausikaa ile buluşması, Alkinoos'un
mirlemiş olan Odysseus'un gemisi kurtulur. sarayında konuklanması ve bir Phaiak gemi­
Tek gemiyle daha kuzeye doğru giderek Ai- siyle İthake'ye gönderilmesi için Nausikaa,
aie adasına çıkarlar. Büyücü Kirke'nin topra­ Alkinoos, Eumaios vb. maddelere bakınız.
ğıdır burası. Latium kıyılarında bugün Capo Bundan sonrası zaman sırasıyla anlatılır
Circeo diye anılan yer olduğu ileri sürülür. Odysseia'da: Odysseus'un tanınması (Euryk-
Odysseus'un Kirke ile olan macerası için Kir- leia), taliplerden öç alması (Antinoos), karısı
ke maddesine bakınız. Yiğidin Kirke'nin ya­ Penelopeia'ya kavuşması (Penelopeia) bu
nında bir ay ya da bir yıl kaldığı söylenir. On­ sözlükte, yukarda gösterilen adlar altında an­
dan Telegonos adlı bir oğlu, ya da Telegonos latılmıştır.
ve Nausithoos diye iki oğlu olmuş. Odysseus'un yurduna dönüp, tahtına ka­
Kirke Odysseus'u bilici Teiresias'ın ruhunu vuştuktan, malını, mülkünü sömüren asalak­
bulmak ve ondan İthake'ye dönüş yolunun lardan öç alıp evini ve ailesini düzene kavuş­
ne olacağını öğrenmek için ölüler ülkesine turduktan sonra ne yaptığı Odysseia'da bildi­
yollar. Yiğit bu olağanüstü yolculuğu başar­ rilmez. Daha geç dönemlerden kalma metin­
dıktan sonra Kirke'nin yanına döner. Bu kez lerde Odysseus'un efsanesi alabildiğine uzatı­
Kirke ona karşısına çıkacak olan tehlikeleri lır, ama kaynak değeri olmayan bu metinleri
sayar. Denize açılınca Kirke'nin dedikleri hesaba katmak doğru olmaz.

MK İR 225
Oidipus. Oidipus Yunan mythos'unun en layıp yemektedir. Sorular da şunlardır: K i m i
trajik kahramanıdır. Onun kişiliğinde traged­ zaman iki, kimi zaman ü ç , kimi zaman dört
yanın özü ve trajik kavramınının asıl anlamı ayak üstünde yürüyen ve doğal yasalara kar­
belirir. Trajik kişi tek başına ya da bütün so- şıt olarak en çok ayağı olduğu zaman en güç­
yuyla birlikte tanrı lanetine uğramış kişidir, süz olan yaratık hangisidir? İ k i kız kardeştir­
kaderin oyuncağı olur ve istemeyerek, bilme­ ler, biri ötekisini doğurur ve ikincisi birincisin­
yerek suç ve günah işler, bundan ötürü de ya den doğmadır. Oidipus birinci bilmeyece in­
dışardan ya da içinden gelen korkunç belala­ san, ikincisine de Gün ve Gece diyerek doğru
ra uğrar. Oidipus insanın tüyler ürpertici bir cevaplan vermiş. Sphinks kendini tünediği
dramını dile getirdiği içindir ki, adı tıp ve ruh- kayadan aşağı uçuruma atarak ölmüş. The-
bilime varıncaya kadar insanla ilgili bütün bi­ bai halkı da rahat bir nefes almış ve kurtarıcı­
lim ve sanat dallarına karışmış, her alanda sı bildiği Oidipus'a Laios'tan boş kalan taçla
;
derin iz bırakmıştır. birlikte dul karısı İokaste'yi vermiş. Oidipus
Serüveni şöyle özetlenebilir: Oidipus The- bir daha Korinthos'a anasının, babasının ya­
bai kral soyundandır (Tab. 18, 19). Kad- nına dönmemek amacıyla Thebai'ye kral ol­
mos'la Hormania'da kaynak bulan bu soyu muş ve İokaste ile birleşerek dört çocuk üret­
bir tanrı yetiştirmiş, ama belki bu tanrıya, Di- miş: Eteokles, Polyneikes, Antigone, İ s e -
onysos'a karşı koyduğu için lanete uğramış, ne.
akıl almayacak yıkım ve acıların birbirini izle­ Yıllar geçer, Thebai şehrinde veba baş gös­
mesini görmüştür. Oidipus, Thebai kralı Lai- terir. Salgının nedenini öğrenmek için Oidi-
os'un oğlu, Labdakos'un torunudur. Anası pus kaynı Kreon'u Delphoi'ye gönderir. G e ­
bazı kaynaklarda Epikaste diye anılan İokas- len cevap şudur: Kral Laios'un katili bulun­
te'dir. lokaste gebe iken bir düş görür, Teire- malı ve şehirden sürülmelidir. Oidipus he­
sias bu düşü şöyle yorumlar: Kraliçenin kaı- men araştırmaya koyulur ve suçluya karşı
nında taşıdığı çocuk babasını öldürecektir. korkunç tehditler savurur. Bilici Teiresias'a |
Doğar doğmaz bebek dağa bırakılır, ayak bi­ katilin kim olduğunu sorar. Kâhin cevap ver-"
lekleri delinmiş, içinden bir kayış geçirilmiş­ mekten çekinir. Oidipus, Teiresias ve Kreon
tir. Ayağı şiş anlamına gelen Oidipus adı da arasında kavga kopar. İokaste araya girer ve ;
ondan. Çocuğu bir çoban bulur, götürür Ko- bir zamanlar gördüğü düşe, Laios'un da dar 1
rinthos kralı Polybos'a verir. Polybos'la karısı bir geçitte öldürüldüğüne değinecek olur. Bu
Priboia'nın çocukları olmamıştır, Oidipus'u sözleri duyunca Oidipus'un içine kuşku girer.
öz evlat gibi büyütürler, çocuk da onları ana- Bu sırada Korinthos'tan bir ulak gelir, Poly-
baba bilir. Delikanlılık çağına gelince bir dedi­ bos'un öldüğünü, Oidipus'un kral olmak üze­
kodu işitir: Kralın oğlu değil de, bulunmuş bir re Korinthos'a çağırıldığını bildirir. Oidipus
çocukmuş diye. Gerçeği tanrı Apollon'dan gene de ikirciklidir: Babasının ölümü kendi
öğrenmek üzere Delphoi tapınağına doğru elinden olmamıştır, ama anasının bulunduğu
yola koyulur. Thebai'ye yakın dar bir geçitte yere gitmekten çekinir. Derken ulak kendisi­
arabalı bir adama rastlar, kimin çekilip yol nin Polymos'la Periboia'nın oğlu olmadığını,
vereceği konusunda kavgaya tutuşurlar. Oidi- saraya bir çoban tarafından bulunup getirildi­
pus adamı ve arabacısını öldürür. Bir anlatı­ ğini söyler. Çoban da getirilip gerçeği açığa
ma göre, Oidipus Laios'a rastladığı sırada vurunca Oidipus'la iokaste'nin artık şüpheleri
Delphoi'den dönmekteydi. Tanrı bilicisi ona kalmaz. Kraliçe sarayın içine sığınıp canına
kendi babasını öldürüp anasıyla evleneceğini kıyar, Oidipus da anası ve karısı olan kadının
bildirmişti. Oidipus sarsılmış, çileden çıkmış­ iğnesiyle gözlerini kör eder.
tı, Korinthos'a bir daha dönmemeye kararlıy­
dı. O sırada kavgaya tutuştuğu adamı gözü Sophokles'in "Kral Oidipus" tragedyasında
karararak öldürmesi doğaldı. dile getirilen bu dram Oidipus'un Thebai'den
sürülmesi, kızı Antigone'ye yaslanarak Atti-
Bu olaydan sonra Thebai'ye vanr. Sphinks ka'da Kolonos iline gelmesi ve orada ölme­
denilen canavar şehirde korku salmakta, sor­ siyle sonuçlanır. Oidipus'un öleceği toprak
' duğu bilmecelere cevap veremeyenleri parça- tanrılarca kutlanacağı haberi yayılınca Kreon'
la Polyneikes Oldipus'un Thebai'ye geri gel­ ris ölünce O i n o n e pişman olup canına kıyar
mesini isterler, a m a kör kral Attlka'da k a l ı p . (Paris).
ölmeyi seçer. Kendisini süren oğullarının iki­
sine d e , yurdu Thebai'ye de lanet okur. Olu­ O k e a n o s . H e s i o d o s ' a göre, T o p r a k a n a
n u n iden sonra oğulları arasında k o p a n kavga G a i a K h a o s ' t a n çıkar çıkmaz kendi k e n d i n e
vı • Thebai şehrinin ü s t ü n e çöken yıkımlar bu U r a n o s ' l a P o n t o s ' u , yani Gök'le Deniz'i ya­
ilenmenin s o n u c u d u r (Antigone, Eteokles, ratır, s o n r a da U r a n o s ' l a "sarmaşıp kucakla­
Kreon). şıp doğurdu derin anaforlu O k e a n o s ' u " (Tab.
1, 2). O k e a n o s , G a i a ' n ı n on iki T i t a n evla­
O i l e u s . Lokrislilerin kralı Oileus "küçük" Ai- dından birincisidir. A m a Titanlar arasında ay­
as'ın babasıdır (Aias). Argonaut'lar seferine rı bir rol o y n a r , t a n r ı kuşaklarının kavgasına
katılmış ve S t y m p h a l o s gölünün bir kuşun­ karışmamış, dünyanın u c u n a çekilip oraya
d a n alınmış tüyle yaralanıp ö l m ü ş . yerleşmiştir. Yunan e r k e n ilkçağının dünya
görüşüne göre, yeryüzü yuvarlak ve yassı bir
Uineus. Kalydon kralı, Meleagros'la Deia- diske benzer, O k e a n o s bu diski çepeçevre sa­
n e i r a ' n ı n babası. Herakles efsanesinde rol rar. O k e a n o s aslında bir deniz gibi değil, ev­
oynar. Herakles, Meleagros m a d d e l e r i n e ba­ rensel bir ırmak ve ırmakların babası olarak
kınız. tasarlanır. D e r i n anaforlu, burgaçlı diye nite
lenmesi akan bir su olduğundandır. İ n t a n
O i n o m a o s . T a n r ı Ares'in oğlu, Elis kralı O i - dünyanın u c u n a doğru hangi y ö n d e n giderse;
n o m a o s güzel H i p p o d a m e i a ' n ı n babasıdır. gitsin O k e a n o s ' a batar, ertesi sabah gene
Kızına çıkan talipleri O i n o m a o s araba yarı­ O k e a n o s sularından d o ğ u p yükselir. Balı Ki/
şında d e n e m e y i şart koşuyordu. Yarış başla­ larının bahçesi O k e a n o s kıyılarındadır (Ih-
yınca Elis kralı Z e u s tapınağında bir k o ç kur­ rakles). Odysseus Ölüler Ülkesine v a n n ı t
ban ediyor, bu sırada rakibinin yol almasına için O k e a n o s kıyılarına gelir. Anası Antlklela
izin veriyordu, a m a atları ölümsüz olduğun­ şaşar buraya kadar gelebildiğine (Od. XI,
d a n , yarışa başlar başlamaz ö b ü r ü n e yetişi­ 1 5 5 vd.):
yor, o n u geçiyor ve kim olursa olsun kafasını
keserek evinin kapısına asıyordu. Böylece on Nasıl geldin, çocuğum, sisli karanlıklar
iki kuru kafayı dizmiş bulunuyordu. S o n u n d a ülkesine, diri diri?
H i p p o d a m e i a ' y a talip olarak Pelops çıkagel- Yaşayan insanlar kolay kolay göremez
di. Kız bu talibe gönül verdi ve ikisi birden Oi- buraları,
büyük ırmaklar var arada, korkunç akıntılar
n o m a o s ' u n arabacısı Myrtilos'u baştan çıka­
var-.
rarak P e l o p s ' u n yarışı kazanmasını sağladı­
Ö n c e Okeanos var, bulamazsın bir sığ
lar. O i n o m a o s a r a b a d a n yere düşerek dizgin­
yerin/,
lere dolaştı ve öldü, ya da Pelops'un elinden sağlam yapılı bir gemin yoksa aşamazsın
öldürüldü (Hippodameia, Pelops, Myrtilos). onu.

Sonraları coğrafya bilgileri artınca, Okea-


O i n o n e . O i n o n e İda dağının n y m p h a l a r ı n -
n o s büyük denizlere, özellikle batıda Atlantik
dan biridir. Priamosoglu Paris dağa bırakılıp
Okyanusuna verilen ad olmuştur.
çobanlarca yetiştirildiği sırada O i n o n e ile t a ­
nışır ve sevişir, a m a Üç Güzeller yarışmasın­ Hesiodos T h e o g o n i a ' d a O k e a n o s ' u n Titan
da yargıçlık ettikten s o n r a da şehre i n m e k kız kardeşi Tethys'le evlendiğini söyler. D e ­
üzere O i n o n e ' d e n ayrılır. Geleceği bilen Oi- nizde dişi unsuru simgeleyen Tethys'in Üretti
n o n e o n u vazgeçirmeye uğraşır, b a ş a r a m a z , gi yaratıklar sayılmakla bitmez. Okeanos'la
a n c a k bir gün yaralanırsa o n u gelip bulmasını Tethys'ten, ö n c e bütün ırmaklar m e y d a n a
söyler. Apollon t a n r ı n ı n kendisine verdiği şi­ gelir. Bunların birkaçı sayılır T h e o g o n i a ' d a ,
falı otlar vardır. Paris Troya savaşının sonla­ toplamının üç bin olduğu söylenir.
rında Philoktetes'in attığı bir okla yaralanınca Okeanos'la Tethis'ten dogma üç bin dişi
O l n o n a ' n l r ) bu sözünü hatırlar, o n a haber varlık da vardır: O k e a n o s kızları. Bunların
gönderir, ,ama n y m p h a yardıma gelmez. P a - arasında Metis, D i o n e , Thetis, Euirynome
Phlyra gibi tanrı ya da kahramanlarla birleş­ yi kendi büyüttüğü halde, devlere onu tahtın­
miş ünlü kişiler bulunur. dan etmelerini önermiş. Zeus da öfkelenerek
Okeanos'la Tethys tanrılardan uzak, kendi­ Olympos'un üstüne şimşek çakmış. Öldür­
lerine göre bir hayat sürerler. Olympos tanrı­ dükten sonra pişman olmuş ve Olympos'un
larından bazılarını saraylarında konuk ettikle­ mezarı bulunduğu dağa adını vermiş.
ri de olur. İlyada'da Hera şöyle anlatır ( İ l . (2) Kybele'nin kocası olarak gösterilen bir
XIV, 200 vd.): Olympos vardır. Mysia Olympos'una (Ulu­
Gidiyorum bol besi veren toprağın bir dağ) adını veren oymuş.
ucuna, (3) Ünlü bir flüt çalgıcısı. Marsyas'ın oğlu
tanrıların atası Okeanos'la, ana Tethys'i ya da çömezi olarak gösterilir. Apollon'un öl­
görmeye, dürdüğü Marsyas'ı gömmüş, ona ağıt yak­
onlar almışlardı beni Rheia'nın elinden, mış.
saraylarında iyice beslemişler,
büyütmüşlerdi. Omphale. Herakies efsanesinde rol oyna­
Aiskhylos'un Prometheus tragedyasında yan Lydia kraliçesi. Herakies çıldırıp İphi-
Okeanos Zeus'a karşı ayaklanan Titan'ı tos'u istemeyerek öldürünce, bu suçtan nasıl
arınacağını öğrenmek için Delphoi'deki
Olympos tanrılarıyla banştırmaya uğraşan bir
Apollon tapınağına başvurur. Bilici de üç yıl
arabulucu rolünde çıkar karşımıza. Koro da
köle olarak çalışması gerektiğini bildirir. Lydi-
Okeanos kızlarından meydana gelmiştir.
a kralı Tmolos'un dul karısı Omphale yiğidi
Okeanos'un uzlaştırıcı tutumu Prometheus
satın alır, ona birçok işler gördürür, ayrıca
tarafından şiddetle kınanır, tanrı da çabala­
koca olarak da kullanır. Sanatçılar Herakles'i
rından vazgeçerek yatağına döner.
uzun Lydia entarisi giymiş olarak Ompha-
Olympos. Olympos Yunanca bir kelime de­ le'nin dizlerinde iplik bükerek gösterirler.
ğildir. Bu adın kaynağı ve anlamı büsbütün Kraliçe de aslan postuna bürünmüş, yiğidin
açıklanmamışsa da, eski Anadolu dillerinden topuzunu onun kafasında sallamaktadır.
geldiği ve genellikle yüksek dag anlamına kul­ Arınma süresi sona erince Herakies Ompha-
lanıldığı anlaşılmaktadır. Dorukları gökte bu­ le'den ayrılır ve ölmeden daha birçok işler
lutlara karışan ulu dağların tanrılara konut ol­ görür (Herakies).
duğu inancı Yunan'a Sümer'den gelmiş ola­
bilir. Nitekim Olympos tanrıları diye anılan Oneiros. Bkz. Nyks.
Zeus kuşağı yalnız Olympos dağında görül­ Opheltes. Bkz. Hypsipyle.
mez - ki asıl Olympos dağı yanlış bir düşün­
Ophion. Orfik görüşlere dayanan bir kayna­
ceye göre Makedonya-Tesalya'da bilinir - İda
dağı gibi başka yüksek dağlarda da toplanır­ ğa göre Ophion eşi Okeanos kızı Eurynome
lardı. Ayrıca Anadolu'da sayısı yirmiye varan ile birlikte Titanlara hükmedermiş, sonra Kro-
Olympos adlı dağlar olduğu gibi, Girit'te, nos'la Rheia yönetimi ele almışlar ve Ophi-
Kıbrıs'ta ve Yunanistan'da bu adı taşıyan on'la Eurynome'yi Tartaros'a kapatmışlar.
dağlar çoktur. Homeros destanlarında tanrı­ Ops. Roma dininde bolluğu simgeleyen tan­
lar Olympos dağında şölen yapar, insan so­ rıça. Saturnus'un dişi karşıtı olarak gösterilir
runlarını tartışır, toplantılarda aralarında soh­ ve Sabin kaynaklı olduğu söylenirdi. Ops'un
bet ya da kavga eder gösterilirler. Olympos Capitolium tepesinde bir tapınağı vardı.
daha çok gök tanrı Zeus'un merkezidir, Apol-
lon ve Musalar gibi daha çok oyun ve ezgi­ Orcus. Romalıların halk inançlarına göre
den hoşlanan tanrılar Parnassos ya da Heli­ Orcus ölümü simgeleyen cin ya da ölüler ül­
kon dağlarında toplanmaktadırlar. kesinin kendisidir. Etrüsk mezarlarında uzun
saçlı, sakallı bir tanrı olarak gösterilen Orcus
Olympos adını taşıyan efsanelik kişiler de sonradan Yunan tanrılarının etkisi altında
vardır.- Plüton ya da Dis Pater adını almışsa da, Or-
cus günlük dilde anılan bir tanrı olarak kal­
(1) Girit'e adını veren Kres'in oğlu. Kronos
mıştır.
bu Olympos'a Zeus'u emanet etmiş ve tanrı-

998
Oreithyia. Atina kralı Erekhteus'un kızı. İr­ kardeşi İphigeneia İ l e buluşur. Eııripides'ln,
mak kıyısında oynarken rüzgâr tanrı Boreas sonra da Goethe'nin "iphigeneia Tauris'te"
tarafından Trakya'ya kaçırılır. Kalais'le Z e - dramlarına konu olan serüven şudur: Ores-
tes'il doğurur (Boreas, Kalais veZetes). tes'le Pylades Tauris'e varınca tanrıçaya k u r
ban edilmek üzere tutuklanırlar. Ülkenin kralı
Orestes. Agamemnon'la Klytaimestra'nın Thoas onları Artemis tanrıçanın rahibesine
oğlu. Elektra, İphigeneia, Khrysothemis'in t e s l i m eder, b u rahibe d e İphigeneia'dır. İ k i
kardeşi (Tab. 15). Orestes, Atreusogullarının kardeş -birbirlerini tanırlar, İphigeneia onları
zincirleme suçlarını anasını öldürmekle sürdü­ kurtarmaya ve Artemis heykelini de alıp on­
rür, ama tanrı lanetini de kendi dramıyla so­ larla kaçmaya karar verir. Yabancılar ve hey­
na erdirir. Elektra maddesinde belirtildiği gi- kelle birlikte denize açılabilmek için bir düzen
-i, üç büyük tragedya yazarı birçok oyunla­ kurar, Thoas'ı aldatarak kaçarlar. Attika'ya
rında Orestes'e baş rolü ya da çok önemli bir varırlar, Artemis'e bir tapınak yapıp içine
rol vermişlerdir. Orestes efsanesi de başlıca heykeli koyarlar.
buı kaynaklara dayanır. Orestes efsanesinin son bölümü Hermione
Troya savaşı efsanesinde Orestes'in adı A- ile evlenmesine değgindir. Orestes'le Herml
khaların Mysia'ya ilk çıkışları ve Telephos'la one'yi babaları daha çocukken nişanlamışlar
Ilgili olarak geçer: Telephos Akhilleus'un di, ama Troya savaşından sonra Menelaos ki
elinden yaralanıp, yarasını ancak Akhille- zmı Neoptolemos'a verir. Tauris dönüşünde
us'un iyi edebileceğini öğrenince, Aulis'te Orestes nişanlısını kaçırmaya kalkar, N a o
İkinci sefere hazırlanan Akha ordusuna gel­ ptolemos'la kavgaya tutuşurlar, bir ayaklan
. Bir casus olarak yakalanmak üzerey- ma olur, Akhilleus'un oğlu ölür. Orestes d(
---ı orada bulunan küçük Orestes'i rehin ola­ Hermione'yle evienir, Argos'a kral olur ve
rak. almış ve böylece istediğini elde etmişti çok uzun bir ömür sürer.
(Telephos).
Orion. Orion, tann Poseidon'un oğlu, dev
Troya savaşından sonra Agamemnon yur­
bir avcıdır. Bütün devler gibi Toprak'tan dog­
duna döner dönmez öldürülünce, Elektra to­
ma olduğu söylenir, ama babası deniz tanrı
nik kardeşi Orestes'i kaçınr ve Phokis kralı
gibi dalgaların üstünde yürüme gücü de var
Strophios'un sarayına gönderir. Orestes ora­
mış. Çok yakışıklı olduğu için kadınlardan
da büyür, kralın oğlu Pylades'le birlikte
sevgi görmüş. İlkin Side adlı çok güzel bir kız­
Mykene sarayına gelirler. Klytaimestra'ya
la evlenmiş, ama Side Hera ile boy ölçüşme­
Phokis'ten gelme iki haberci olduklarını, ken­ ye kalkınca, tanrıça onu Tartaros'a atmış.
disine Orestes'in öldüğünü bildirmeye geldik­ Merope adlı ikinci bir kadınla olan macerası
lerini söylerler. Kraliçe sevincinden tanrılara Orion'un kör olması, sonra da karanlıktan
sunıılar sunmaya gitmişken Orestes kendini ansızın güneşe bakmasıyla gözlerinin yeni­
Eleklra'ya tanıtır ve Klytaimestra ile Aigis- den açılmasıyla sonuçlanır. Sonunda da Şa­
thos'un öldürülmesini birlikte planlarlar. A i - fak tanrıça gönül verir ona. Tanrıça sevgilisi­
gisthos kırdan döner, pusuya düşürülerek öl­ ni Delos'a götürür, bırakır. Ama orada güzel
dürülür. Klytaimestra oğluna yalvarır, ama delikanlı Artemis elinden öldürülür, nedeni
Orestes onu da Aigisthos'un ölüsü üstünde tanrıçanın kendisine, ya da bir avcı kızına ya­
bıçaklar, Ana kanı döker dökmez öç perileri naşmak istemesidir. Artemis Orion'un üstü
Erinysler Orestes'in peşine takılırlar. Orestes ne bir akrep salar, akrep delikanlıyı topuğun
çıldırır ve Erinyslerden kurtulmak için oradan dan sokar. Artemis de akrebi bir burç, Ori-
oraya atar kendini. Sonunda Atina'nın Oreo- on'u da gökte bir yıldız haline getirir. Orion
pagos mahkemesi onu suçundan arındırır. yıldızının Akrep burcundan her zaman u/.ak
Kan davası da burada biter. laşması bundandır.
B e r a a t ı n d a n sonra Orestes Apollontanrıya
ne yapması gerektiğini sorar. Pythia o n u n Orman Perileri. Bkz. Nympha'lar.
Tauris'e Artemis heykelini almaya gitilmesini Orpheus. Orpheus dillere destan olmuş b i l
buyurur. Orastesles Tauris'e gider ve orada kız ozandır. İlkçağda ünü orfizm denilen mistik
bir a k ı m y a r a t a c a k k a d a r ç o k yayılmış, kişiliği ve görüntüleri çıkageldi ışıktan yoksun
ü s t ü n e a n l a t ı l a n masallar h e r t ü r d e n sanatçıyı olanların,
esinlemişti. Çalgısı vahşi hayvanları büyüle­ yapraklar arasında saklanan kuşlar kadar
çoktular,
y e n , ezgisiyle ö l ü m ü bile alt e d e n b u o z a n ı
gecenin ya da kasırganın dağlardan
biz b u r a d a kuru k u r u a n l a t m a k i s t e m e d i k . L a ­
savurduğu kuşlar kadar çok.
t i n şairi Vergilius'un " G e o r g i c a " adlı eserin­ Artık Orpheus, bütün belalardan
d e n alınmış bir parçayla t a n ı t a l ı m dedik. Aşa­ kurtulmuş, geri dönüyordu,
ğıdaki A. K a d i r ' i n Türkçeleştirdigi p a r ç a kita­ ve kendisine geri verilen Eurydike,
bın IV. b ö l ü m ü n d e Aristaios'Ia ilgilidir; an ye­ gelmekteyken,
t i ş t i r m e k t e o l a n Aristaios O r p h e u s ' u n eşi Proserpina 'mn koştuğu şarta uyarak
E u r y d i k e ' n i n ö l ü m ü n e s e b e p o l m u ş t u (Arista- kocasının ardından yürüye yürüye
havanın daha yüksek katlarına doğru,
ios, Eurydike).
Orpheus birden bir çılgınlık etti, boş
Yabana atılmaz bir tanrı öfkelenmiş bulundu,
kovalar seni; ölüm tanrıları bağışlamasını bilseler,
bir suç işledin sen, büyük bir suç, bağışlanır bir çılgınlıktı bu:
çekersin bugün onun cezasını: Eurydike'si ışığın altına tam çıktı
Bir belaya çattıydı Orpheus, kara bahtlı, çıkacakken,
şimdi senin üstüne bindirmeye çalışır o unutup duruverdi, gönlüne yenildi döndü
belayı, baktı arkasına.
kader engel olamazsa, bindirecek de. İşte biranda bütün çabalar oracıkta uçtu
Deliye döndü Orpheus, kaçırılınca karısı, gitti,
kudurdu. bir anda kopuverdi amansız zorbayla
Irmak boyu palas pandıras kaçarken senden yapılan anlaşmalar,
o kadın, bir gümbürtüdür yükseldi, hem de üç kez,
kaçarken bir uçuruma atar gibi kendini Avernus batağından.
tepetaklak, Haykırdı Eurydike: "Bu ne, Orpheus, bu
dolanıverdi bacaklarına korkunç bir yılan. ne?
Ömrü o kadarmış kadının, görmedi boylu Bu ne çılgınlık böyle, seni de yok eden,
çimen ler yüzünden zavallı beni de?
oralara sinen zehirli yaratığı. işte gene geri çağırır beni zalim kader,
Yaşıtları, dağ perileri, başladılar bir uyku kapatır kararan gözlerimi,
ağızdan, dört yanımı saran gece götürür beni,
en yüce dağları çığlıklarıyla doldurdular... elveda!
Orpheus, oyuk kaplumbağa kabuğundan Giderim İşte uzata uzata ellerimi sana,
sazıyla artık senin olmayan güçsüz ellerimi",
yaslı sevgisini avuttu durdu. dedi ve birdenbire bir duman gibi karıştı
Hep seni söylerdi, tatlı eşi, hep seni, hafif yellere,
onunla baş haşaydın ya hani yalnız gitti karşıt yöne doğru, görünmez oldu,
kıyılarda, ve Orpheus göremedi bir daha
gün doğar seni söylerdi, gün batar seni. ruhlara tutunup dil dökmeye çalışan
Gitti sokuldu Taenarius dağının Eurydike'yi.
boğazlarına kadar, Yeraltı sandalcısı da aradaki bataklığı bir
yüksek kapılarının oraya yeraltı tanrısı daha komadı geçsin.
Dis'in. Ne yapsmdı? Nereye gitsindi? Kime
girdi kapkara bir korkuyla başvursundu?
gölgelenmiş ormana, İkinci kez kaçırılmıştı karıcığı.
ölü ruhların ve titreten kralların Bir daha ölü ruhları nasıl yumuşatırdı,
karşısına dikildi, tanrıları nasıl?
insan yakarışlarıyla yumuşamayah Eurydike, buz kesilmiş, gidiyordu işte,
yüreklerin dikildi karşısına. Styks sandahyla uçuyordu uzaklara.
Ve Erebus konutlarının en kuytu Ya Orpheus ne oldu?Derler ki onun için:
yerlerinden Issız Strymon ırmağı kıyısında ağlamış tam
hafif ruhlar çıkageldi, onun ezgileriyle yedi ay,
sarsılan, havada asılı bir kayanın altında ağlamış,

230
buz gibi mağaralarda anlatmış durmuş Orphik dinin kurucusu sayılır. Trakya'da do
başından geçeni, gan bu hareket, oradan VI. yüzyılda Yunanls
kaplanları büyülemiş, ayaklandırmış meşe tan'a ve aşağı İtalya'ya geçti. Orphik diony-
ağaçlarını ezgileriyle;
sik-mistik bir kurtuluş dinidir. Homeros'takl
bir kauak ağacının gölgesinde bir bülbül
vardır hani, tanrıların dindiremedikleri bir ruh ihtiyacını
arar durur kaybolan yavrularını içi yana karşılar, giderir. Orphik e l i n i n myrhos'u şöy­
yana, ledir: Başlangıçta Khronos (Zaman) evreni
yuvayı gözetleyen katı yürekli bir çiftçi yarattı. Evrenden tanrı Phanes doğdu. H e m
n / r p götürmüştür yavruları daha kanatları erkek, hem dişi olan Phanes, Nyks (Gece)'l
çıkmadan, doğurdu; onunla birleşerek Gaia (Toprak),
bülbül de bütün gece durmadan fır döner Uranos (Gök) ve Khronos'u dünyaya getirdi.
ağlar,
Khronos'un oğlu Zeus, Phanes'i yutarak dün­
konar bir dala, başlar yeniden ezgilerine
yanık yanık, ya egemenliğini ele geçirdi. Zeus, kızı Per-
lutar acıklı iniltileriyle dört bir yanı, ta sephone-Demeter'le birleşip Dionysos
uzaklara kadar. Zagreus'u yarattı. Dionysos-Zagreus, Titanlar
Ne bir tutku yumuşatmış Orpheus'un tarafından parçalandı, yutuldu. Bunun üzeri
yüreğini, ne Zeus, yıldırımlarının alevleriyle Titanları
m- de bir evlilik bağı yumuşatmış, mahvetti. Ama Titanların külünden insan s o -
ııufir gidermiş kuzeyin buzlarında bir yu vücuda geldi. İnsan soyundan Titanların
başına,
kötü, yutulmuş Dionysos çocuğun tanrısal İyi
hırlı Tanais ırmağı kıyısında yürür
huylan birleşti. Athena, parçalanan çocukun
kışı hiç yüreğini Ripha
bitmeyen kurtarmıştı,
dağlarındaZeus bu yüreği yedi,
ve
y ü r ü r gidermiş dövüne dövüne sonra da Dionysos-Lyseus (Kurtarıcı)'u yaral
Eurydike'nin kaçırılışına, ti... İnsandaki tanrısal ruh, bedende (soma)
Dis'in boş armağanlarına dövüne dövüne. bir mezarda (sema) gibi hapistir, öte dünyaya
O kadar bağlıydı ki Orpheus Eurydike'ye, kavuşmaya çabalar. Dionysik taraf, Titanlk
Ktkonlarm bütün kadınlarım hor gördü.
unsurlardan temizlenmek ister. Bunun için
On lar da paramparça ettiler sonunda
de ruh, günahından temizlenmek üzere, bir­
delikanlıyı
kutsal törenlerde ve gece şenliklerinde çok vücutlarda dolaşır. Arınma, dürüst bir ya­
Eacchus'un, şayış, canlıların verdikleri besinlerden (et, yu
saçtılar parçalarını ta uzaklara, tarlalara, murta) el çekiş sayesinde olacaktır. İyileri
kırlara. mutlu bir öte dünya bekler, kötülerse ölüler
Ama Orpheus'un boynundan kopan hâkiminin karşısına çıkacaklar, Tartaros ba­
mermer gibi başı taklığına götürüleceklerdir... Orphikçilerin
Herhrus ırmağının ters akıntıları arasında öğretileri, filozof Pythagoras (İ. Ö. VI. yüz­
çalkalanıp giderken bile yılcın felsefesine derin bir etki yaptı".
soğumuş diliyle çağırıp durdu Eurydike'yi,
canı da "Ah kara bahtlı Eurydikel" diye
Osirîs. Osiris bir Mısır tanrısıdır. Yunan mi-
bağırdı uçarken,
tolojisiyle doğrudan doğruya ilişkisi yoktur.
"Ah kara bahtlı Eurydikel"
Ve ardından ırmağın bütün kıyıları Ama efsanesi ve kişiliği Yunan mythos'unu
Eurydike! Eurydikel Eurydikel" etkilemekle kalmamış, çevresindeki bazı tan­
diye yankılandı durdu, rısal varlıklar Yunan-Roma pantheon'una gir
ı r m a ğ ı n bütün kıyıları baştan başa. miş ve tutunmuştur; örneğin İsis (lsis). Osiris
efsanesi Akdeniz yöresine özgü bir doğa be­
Or phik (ya da Orfeizm, yani Orpheus reket efsanesidir. Bu bakımdan Adonls-
Tarikatı). Bu konuda Behçet Necatlgll'ln Aphrodite, A t t i s - K y b e l e ve Demeter-Kore e f -
l00 Soruda Mitologya'sında çıkan özeti bu­ sanelerlyle benzerlikler gösterir. Soylar ve
raya almayı uygun gördük. kuşaklar arasında çarpışma, inek ve boğa bi
"Bir din hareketi olan Orphik; şarkıcı,kahin çiminde tanrıça ve tanrı motifleri de Hesio-
büyücü Orpheus'a bağlanır: Orpheus . dos'un Thegonia'sında ve İo Epaphos efsaı
nelerinde rastlanan motif ve imgelerdir. Bun­ eus'tur) krallık simgelerinden biridir. Osiris de
ların Mısır kaynaklı oldukları ve Yunan egemenliği oğluna bıraktıktan sonra Mutluları
Mythos'una Fenike yoluyla girdikleri sanılır. Ülkesine göçer.
Osiris ayrıca Mısır'da çok tutunmuş tanrı kral Bu efsaneyi anlatırken yazar Plutarkhosl
inancını ve insanın ölümünden sonra mum- Set'in Yunanlıların Typhon'uyla bir tutulması
yalaşıp yaşamını sürdürdüğü görüşünü yansı­ gerektiğini bildirmiştir (Typhon).
tır.
Orthos. E j d e r soyundan Ekhidna v e f
Efsanesi şöyle özetlenebilir: Krallık kurumu­
Typhon'dan doğan bir köpeğin adı (Tab. 6)J
nun tipik bir simgesi olan tanrı Gebeb yetki­
Bu köpek Geryoneus'un öküzlerini beklerken?
lerini oğlu Osiris'e bırakır. Osiris de kız kar­
Herakles'in eliyle öldürülür (Herakles).
deşi ve eşi olan İsis'in yardımıyla bu görevi
en iyi biçimde sürdürür: İnsanların iyiliği için Othryoneus. Çanakkale Boğazında olduğu?
çalışır, onlara tarımı, bağcılığı ve çeşitli el sa­ sanılan Kabesos şehrinin önderi Othryoneus
natlarını öğretir. Ne var ki kardeşi Set (Yun. Troya'ya Priamos kızı Kassandra'yı istemeye
Typhon) onu kıskanır, öldürmeye karar verir. gelmiş, buna karşılık şehri Akhalardan kurta- \
Bir gün şölene çağırır, yakalar, bir sandığa racagını söz vermişti Priamos'a. Kral da kızı­
kapatıp ırmağa atar. Haberi alan İsis ossaat nı vereceğine ant içmişti, ama düğün gerçek-1
sandığı aramaya çıkar ve uzun dolaşmalar­ leşmeden Akha yiğidi İdomeneus onu öldü-1
dan sonra Fenike'nin Byblos kentinde bulur. rür, öldürdükten sonra da şöyle alay eder
Ora kralı bu sandığı yaptırmakta olduğu sara­ onunla ( İ l . X I I I , 374 yâ.):
yına tahta olarak kullanmaktadır, fsis sandı­ Othryoneus, o güzel kızı kendine almak
ğın kendisine geri verilmesini sağlar, onunla için, I
Mısır'a döner. Set bir kez daha Osiris'in göv­ yerine getirirsen Priamos'a verdiğin sözü,
desini ele geçirir, onu on dört parça halinde tekmil ölümlüler arasında överim seni.
dograyarak oraya buraya serper, İsis parçala­ Ama biz de biliriz böyle söz tutmasını,
rı toplamaya koyulur, erkeklik uzvundan baş­ Atreus oğlunun güzellikte üstün kızını
ka bütün parçalarını bir araya getirip başka veririz sana.
Argos'a götürür eveririz seni,
tanrıların yardımıyla ilk mumyayı hazırlar...
düzenli llyon 'u gel bizimle yok et,
Kocası öldükten sonra fsis Nil deltasında H o - denizleri aşan gemilerimize gidelim, gel
rus'u doğurur, onu Set'ten korumak için gizli­ hadi,
ce büyütür, yetiştirir, babasının öcünü almak gidelim düşünelim şu evlenmeyi.
görevini yükler ona. Horus da Set'le teke tek Elimiz çok açıktır çeyizden yana.
savaşa girişir, bu dövüşmede düşmanının er­
Düşmanın ölüsüyle bu çeşitten alaya H o -
kekliğini koparır, Set de Horus'un gözünü
meros destanlarında sık sık rastlanır, ilkel bir
oyar. Hekim tanrı Thot her ikisini de iyi
katı yürekliliği dile getiren bu alayların hep
eder, tanrılar mahkeme kurar, Set'i Horus'a
Akhaların ağzından duyulduğu da ayrıca dik­
gözünü vermeye mahkûm ederler, Horus da
kati çeker.
gözü babası Osiris'e verir, kendisi de gözü­
nün yerine bir yılan koyar. Bu yılan (adı Ura- Otos. Bkz. Aloeusoğulları.

232
des Yunan alfabesine birçok harfler katmış.

p Alfabeyi Kadmos tanıtmış Yunanistan'a ama


Palamedes kuşların uçuşuna bakarak Hellen-
lere özgü bir harf olan Y (üpsilon)'u bulmuş.
Paian. Bkz. Asklepios. Ayrıca sayıları tanıttığı, ayların süresini yıldız­
Paktolos. Lydia'da akan Şart çayının tanrı­ lara göre saptadığı, para kullanmasını, dama
sı. Zeus'un oğlu ve Pelops'un dedesi olur. oyununu ve zarları keşfettiği söylenir.
Günün birinde tanrıça Aphrodite'nin gizli t ö ­ Babası Nauplios Palamedes'in öcünü alır,
renleri kutlanırken kendi kız kardeşini kirlet­ ama o da korkunç biçimde ölür.
miş, bundan dolayı orada akan ve altın sürük­
lediği için Khrysorrhoas adını taşıyan dereye Palinurus. Palinurus, Aeneas'ın dümencisi-
atmış kendini, o günden sonra da bu dereye dir. Vergilius'un Aeneis destanında anlattığı­
Paktolos denmiş. na göre Troyalıların filosu Sicilya'dan İtal­
ya'ya doğru yol aldığında tanrıça Venüs bir
Palaimon. Bkz. İno. tek adamın öleceğini, ama buna karşılık her­
Palamedes. Nauplios'la Klymene'nin oğlu kesin kurtulacağını bildirmişti. Gece dümen­
(Nauplios). Homeros destanlarında adı geç­ deyken tanrılar Palinurus'un gözlerine uyku
mediği halde, Troya- savaşı efsanelerinde dökerler, dalarken bir dalga alır, götürür onu.
önemli bir rol oynar: Helene kaçırılınca akra­ Aeneas uyanır, dümencisinin yok olduğunu
bası Menelaos'u avutmaya çalışır, kadını ba­ görür. Üzüntüsü büyüktür. Sonraları Aeneas
rışçı yollarla geri almak için Troya'ya elçi gi­ yeraltına gittiğinde Palinurus'un ruhuna rast­
der. Bu çabalar sonuç vermeyip Akha ordusu lar. Ölü dümenci gömülmek ister, bunun için
hazırlık yapmaya başlayınca, Menelaos'la bir­ de ölüsünün hangi kıyıya atıldığını bildirir Ae-
likte Odysseus'u çağırmaya giderler. Ama neas'a. O da dönüşte ölüyü bulur, gömer ve
kurnaz yiğit savaşa gitmek niyetinde değildir, o kıyıya Palinurus burnu adını verir.
delilik taslar: Bir tarlada sabana bir öküzle bir
eşek koşmuş, toprağa tuz ekmektedir. Pala- Palladion. Palladion, Pallas Athena'nın si­
medes düzeni anlar, Odysseus'un gerçekten hirli nitelikler taşıyan heykeline verilen addır.
deli olup olmadığını denemek için oğlu küçük Troya şehrinin tarihine sıkı sıkıya bağlı olan
Telemakhos'u sabanın önüne atar. Odysseus bu heykelin Homeros destanlarında adı geç­
da sabanı hemen durdurmakla deli olmadığı­ mez. Palladion daha sonraları ve özellikle
nı açığa vurmuş olur. Sefere katılır, ama Pa- Roma'nın kuruluş efsanelerinde rol oynar.
lamedes'e karşı korkunç bir öfke ve kin bağ­ Bu heykel arkaik sanatta örnekleri görülen
lar. Bu kin sonradan Palamedes'in ölümüne bir ksoanon, yani tahtadan yapılmış ayakta
sebep olacaktır. bir kadın heykeli olsa gerek. Ne var ki İlya-
da'da söz konusu olan Athena tapmagındaki
Odysseus şöyle öç alır: Ele geçirdiği bir
heykel oturmuş olarak canlandırılır: Hektor
Troyalıya zorla bir mektup yazdırır, sözde
Priamos'un yazdığı bu mektuptan Palame- savaş alanından ayrılıp anası Hekabe'ye Athe-
des'in Troyalılara casusluk teklifinde bulundu­ na'ya sunular sunmasını söylemek için şehre
ğu anlaşılmaktadır. Mektubu Akha ordugâ­ geldiğinde şöyle konuşur (İl. VI, 270 vd.):
hında bir yere atar, ayrıca da Palamedes'in Ama sen, elinde sunularla topla yaşlıları,
bir kölesini satın alarak, efendisinin yatağı al­ git doyumluk toplayan Athena'nın
tına bir torba altın koymasını sağlar. Her şeyi tapmağına,
ortaya vurur, Akhalar Palamedes'i linç eder­ Evindeki en güzel, en büyük örtü
ler. Palamedes'in bu haksız ölümü dillere des­ hangisiyse,
tan olmuştur. hangi örtüye en çok değer veriyorsan al
onu,
Öte yandan kaynaklar Palamedes'in kurnaz
ört güzel saçlı Athene'nin dizlerine...
Odysseus'tan daha yararlı, daha değerli bir
kişi olduğunu da belirtirler: Adı avuç, el anla­ Daha sonraki efsanelere göre, Palladion
mına gelen palame'den türemiş olan Palame- Troya şehrini koruyan, o var oldukça şehrin

233
düşmesini, düşman eline geçmesini önleyen türmüş, sonra İtalya'ya da almış. Sihirli hey­
bir tabudur. Başta Roma olmak üzere birçok kel böylece Roma'da Vesta tapınağına getiri­
şehirler Palladion'a sahip olduklarını ileri sür­ lip bırakılmış. Roma'nın kutsal ateşini koru­
müşler, böylece Palladion adlı heykeller ç o ­ yan Vesta rahibeleri Palladion'a tapınmakla
ğaldıkça kaynaklarını anlatan efsaneler de görevliydiler.
çoğalmış ve giriftleşmiştir. Bunları şöyle özet­ Palladion Kassandra efsanesinde de geçer,
leyebiliriz: Kassandra'nın Troya yağmasında bu heykele
Tanrıça Athena çocukken deniz tanrısı Tri- sarılıp sığındığı ve Oileus oğlu Aias'ın onu
ton'un yanında büyümüş (Tritogeneia adı bu­ oradan çekerek büyük bir günah işlediği anla­
nunla ilgili olabilir), Triton'un da Pallas adlı tılır (Aias). Atina'da da Palladion heykelinin
bir küçük kızı varmış, iki kız çocuk savaş Atina'ya geldiğini ileri süren bir efsane var­
oyunları oynarmış, ama günün birinde birbir­ dır.
lerine darılmışlar, Athena Pallas'ı dövmek
üzereymiş ki Zeus kızı için telaşlanıp aigis kal­ Pallantidai (Pallasoğullan). Pallas 5'in
kanını Pallas'ın önüne dikmiş, çocuk korku oğulları, Atina kralı Pandion'un torunları ve
içinde donakalmış ve Athena'nın attığı kargı­ Aigeus'un yeğenleri. Aigeus'un dölü olmadı­
dan korunamayıp yaralanmış, düşmüş ve öl­ ğını sanarak Atina tahtına talip olurlar, ama
müş. O sırada pişmanlık duyan Athena arka­ Troizen'de büyüyen Theseus Atina'ya gelip
daşına tıpatıp benzeyen bir heykel yapmış ve babası Aigeus tarafından tanınınca, bunu
ona aigis kalkanını giydirmiş. Athena bu ya­ protesto etmeye kalkarlar. Atinalılar These-
pıtı Olympos'ta Zeus'un yanı başında dikmiş, us'u kral seçince de babaları Pallas'la birlikte
bir tanrıymış gibi tapınılırmış ona. Palladion Theseus'a karşı savaş açarlar ve öldürülürler.
orada kalmış, ta ki günün birinde Zeus'un ko­ Theseus elli amca oğlunu ve amcası Pallas'ı
valadığı Elektra heykele sarılmış, tanrı da ö f - da öldürdüğü için bir yıl Troizen'de gönüllü
kelenerek heykeli alıp Troya bölgesinde Ate sürgün olarak kalır. Başka bir anlatıma göre
tepesi denilen yere atmış (Elektra 2, Ate). Atina mahkemesi Theseus'u beraat ettirir
İlos o sırada kendi adını taşıyacak olan llion (Aigeus, Theseus).
(Troya) şehrini kurmaktaymış, böyle bir hey­
kelin gökten düşmesi hayra yorulmuş, şehre Pallas. Tanrıça Athena'nın adının başına ta­
getirilip Athena tapınağına yerleştirilmiş. Bu kılan bir ad. Bu adın Athena ile ilgisi üstüne
efsaneyi anlatan mitograflar Palladion'un üç efsaneler pek birbirini tutmaz (Athena, Palla-
karış boyunda olduğunu, sag elinde bir kargı, dion).
sol elinde de bir öreke ile bir ig taşıdığını ya­
(1) Titanlardan Krios'la Eurybie'nin oğlu,
zarlar. Başka efsanelere göre Palladion'u
Astraios'la Perses'in kardeşi (Tab. 4). Hesio-
Dardanos Semendirek adasından getirmiş ve
dos'un Theogonia'sma göre Pallas, Okeanos
kaynatası Teukros'a armağan etmiş (Darda-
kızı Styks'le birleşir ve Zetos'la Nike'yi, bir de
nos). Troyalıların bu kutsal yapıtın bir tıpkısı­
Kratos'la Bie'yi meydana getirir.
nı yaptıkları, çalınmasın diye asıl Palladion'u
tapınağın mahzenine kapatıp, sahte heykeli (2) Arkadya kralı Lykao'nun oğlu. Bir efsa­
dışarıya oturttukları da anlatılır. Bir efsaneye neye göre bu Pallas kızını Troya kral soyu­
göre, Troyalıların kâhini Helenos Palladion nun atası Dardanos'la evlendirmiş ve Palladi-
heykeli şehirde kaldıkça, Troya'nın alınama­ on'u ona vermiş (Dardanos, Palladion).
yacağını bildirmiş, bu söze dayanarak da (3) Vergilius'un Aeneis destanında adı ge­
Odysseus'la Diomedes gece gizlice şehre gir­ çen Pallas Evandrus'un oğludur. Aeneas'la
mişler, heykeli çalıp götürmüşler. Bu işte gü­ birlikte îtalyalı Turnus'a karşı savaşmış ve
zel Helena Akhalı yiğitlere yardım etmiş (He- onun elinden öldürülmüştür. Roma'nın Pala-
lenos, Helena). tinus tepesine adını veren bu Pallas'mış
(Euandrus).
Başka kaynaklara göre, Palladion heykeli
Troya'da kalmış ve Troya yangınında Aineias (4) Attika efsanelerinde adı geçen bir dev.
1da dağına sığındığında onu beraberinde gö Tanrıça Athena bu devi öldürmüş ve derisini
yüzüp ona bürünmüş, bu devin kanatlarını da Daha önce tanrılar ana babalarını yok
ayaklarına bağlamış (Athena). etmiştller
ve öksüz bırakmıştılar kızları konaklarında,
(5) Gene Attika efsanesinde rol oynayan bir o zaman tanrısal Apbrodite beslemişti
kişi Pandion'un oğludur ve Pallantidai adın­ onları,
da 50 tane oğlu vardır, bunlarla birlikte T h e - Here onlara güzellik ve akıl vermişti,
seus'a karşı gelir, oğullarıyla birlikte These- tekmil kadınlara verdiğinden daha çok.
us un elinden öldürülür (Theseus). Ulu Artemis bağışlamıştı boyu boşu.
Athene de öğretmişti güzel işler işlemeyi.
Pan. Tanrı P a n , efsanesi ve kişiliği hakkında Ama bir gün Aphrodite çıkmıştı koca
Behçet Necatigil'in "100 Soruda Mitologya" Olympos'a,
bu kızlara i y i bir kısmet bağışlamasını
d.a ki anlatımını aşağıya alıyoruz:
dilemişti,
"Dağlık Arkadia'da küçükbaş hayvanların, i y i bir koca dilemişti yıldırım seven
çobanların tanrısı. Keçi ayaklı P a n , Her- Zeus'tan,
--s'in oğludur. Tanrıların, çokluk, insan kılı- işte o zaman Harpyalar gelip bu kızları
kaçırdılar,
-ında değil de hayvan kılığında düşünüldüğü
hizmet etsinler diye verdiler uğursuz
ilk zamanlarda Pan da keçi kafalıydı; sonra­
Erinyslere.
dan bu keçi kafasından sadece boynuzlar ve
Pandareos efsanesi Girit ve Anadolu ile ilgi­
sakal alıkonarak, yüzü insan yüzü oldu. Pan
li bir efsanedir. Şöyle anlatılır: Rheia yeni do
Çoban kavalını sever, azgın tekeler gibi güzel
gan Zeus'u Kronos'tan kaçırmak için Gi­
nymphaların peşine düşerdi. İnsanların, hay­
rit'teki mağaraya kapatınca bekçi olarak başı
ranların uyuduğu kızgın, ıssız yaz öğlelerinde
na bir altın köpek dikmiş, Kronos devrilip Ze-
birdenbire, beklenmedik gürültüler koparır,
us egemen olunca bu köpek Girit'teki Zeus
dört bir yana 'panik' korkular saçardı. Mara-
tapınağına bırakılmış. Pandareos köpeği tapı­
thon savaşı gecesi Persleri bu şekilde paniğe
naktan çalmış, Lydia'da Sipylos dağına gö­
uğrattığı için, Atinalılar savaştan sonra tanrı
türmüş ve Tantalos'a emanet etmiş. Derken
Pan'a Akrppolis eteğinde bir tapınak yaptı­
Zeus ikisine de öfkelenerek, hırsızlık ettiği
lar. Pan sözü Yunancada 'bütün' anlamına
için Pandareos'u taşa çevirmiş, yalan yere
geldiğinden mistikler, sonraları Pan'ı her şey
yemin ettiği için de Tantalos'u Sipylos dağı­
yapabilir bir tanrı payesine çıkardılar. Plu-
nın altına tıkmış (Tantalos).
tarkhos, Korfu'nun güneyinde sefer eden bir
gemideki gemicilerin, Paksos adasından ge­ Pandaros. Pandaros'un adı İlyada'da Troas
len bir ses duyduklarını anlatır. Gemi dümen­ bölgesine yerleşmiş Lykialılarm önderi olarak
cisinin adını söyleyen bu ses, dümenciye 'Ulu
geçer. 1da dağının eteğinde bulunan Zeleia
P'an öldü!' haberini vermiş, dümenci aldığı bu
kentinden gelmiş ünlü bir okçudur Pandaros.
haberi emredilen yerde karaya doğru sesle­
Babası, Karkabos'un oğlu Lykaon'dur (Kar-
nince, karadan korkunç bir inilti, bir feryat
kabos). Troya savaşına katılışı şöyle anlatılır
duyulmuş, Pan'ın ölümünden ötürü tabiat yas
(İl. II, 824 vd.):
tutmaya başlamıştı. Bu haber imparator Ti-
berius (I. S. 14-37) zamanında olmuştu. Sonra Zeleia'da oturanlar gelir, Ida'nm ta
dibinde,
Aisepos'un kara sularını i ç e n zengin
Latin mitologyasında Pan'ın yerini tanrı
Troyalılar.
Faunus tutar" (Faunus). Başlarında Lykaon'unünlü oğlu Pandaros
var,
Pandareos. Odysseia'da Penelope çok bu­ Apollon kendisi vermiştir Pandaros 'a
naldığı bir gece, canını alsın diye tanrıça Ar- yayını.
lemis'e yakarır, o sırada da Pandareos ve kız­ Pandaros'u tanrı Apollon'un koruduğu yiği­
larının başına geleni anımsar ve anlatır (Od. din Akha yiğidi Diomedes'e meydan okurken
XX, 65 vd.): söylediği sözlerden belli (İl. V, 102 vd.):
öy/e kaçılmamış m ı y d ı kasırgalar Ulu canlı Troyalılar, atları mahmu/.lavan
Pandareos'ıııı kızlarım? erler kalkın,
vuruldu işte Akhaların en yiğidi, yüksek çatılı büyük evimi görürsem,
Lykia'dan çıktığımda yola, gelsin o gün koparsın başımı bir yabancı
Zeus'un oğlu gerçekten sürdüyse beni öne, adam,
sanmam dayansın zorlu okuma bu adam. şu oku elimle kırıp atmazsam yanan ateşe.
Benimle boş yere gelmiş o.
Ok atışı îlyada'nın ilk bölümünde tanrı
Apollon'un Akha ordusuna veba salmak için Pandaros kargıyla vurur Diomedes'i, ne var
ok atışını ne kadar andırır (İl. IV, 116 vd.): ki Lykialı yiğidin kargısı delemez AkhaJının
Kaldırdı okluğun kapağını Pandaros tam o zırhını, tanrıça Athena'nın yönelttiği Diome-
sıra, des'in kargısıyla canını alır Pandaros'un. Bu
hiç atılmamış kanatlı bir ok çıkardı, korkunç çarpışmada ise koruyucu Apollon
kara acılar kaynağıydı bu ok. Aineias'ı kurtarmak zorundadır, kendi yetiş-:
Kirişin üzerine yerleştirdi yakıcı oku. tirdigi ünlü okçuyu feda etmekten başka çare
Yurduna, kutsalZeleie şehrine dönüşünde bulamaz (İl. V, 216-280).
değerli kurbanlar kesmeyi adadı, ilk
kuzulardan, Pandion. Pandion iki Atina kralının adıdır
ün salmış okçu Lykialı Apollon 'a. (Tab. 24).
Oku arka kanatlarından, kirişinden tuttu,
yaklaştırdı kirişi memesine, demiri yaya. (1) Pandion I. Erikhthonios'un oğlu, Erekh-
Yusyuvarlak gerilince gıcırdadı koca yay. theus'un, Prokne ve Philomela'nın babasıdır.
Kiriş inledi, sivri ok fırladı birden, Prokne'yi Trakya kralı Tereus'a o vermiş,
uçtu kalabalığa doğru, vınlaya vmlaya. kızlarının başına gelenlere üzüntüsünden öl­
Anadolulu tanrı Apollon'un tuttuğu bu yiğit müş (Aedon).
Troya düşmanı tanrıların elinde bir oyuncak (2) Pandion II. Yukarda adı geçen Pandi-
olur ama, Paris'le Menelaos arasındaki teke on'un küçük torunu, Aigeus'un babası, T h e -
tek savaş başlayıp, öbür savaşçılar işe karış­ seus'un dedesi.
mamaya ant içince, Athena Pandaros'u kış­
kırtır andı bozmaya. Bir okla yaralar Menela- Pandora. Hesiodos'un hem "Theogonia",
os'u. Diomedes'le karşılaşmasının iyi sonuç hem de "İşler ve Günler" adlı eserlerinde
vermemesi de bu ünlü okçunun Troya savaşı­ uzun uzadıya anlattığı Pandora efsanesi Orta­
na yaya gelmiş olmasından, arabası bulunma- doğu ve özellikle Samî kaynaklı olsa gerek,
masındandır. Ölümünün nedeni olacak bu çünkü ilk kadının yaratılışı, yani Âdem'le
duruma şöyle yakınır (İl. V, 193 vd.): Havva efsanesinin Yunan mythos'una akta­
Atlarım, arabam da yok ki bineyim. rılmış bir kopyasına benzer. Kadını her kötü­
Ama Lykaon'un sarayında on bir araba lüğün, her dert ve belanın başlangıcında gör­
durur, mek Yunan görüşlerine pek uymaz, nitekim
yepyeni, kız gibi arabalar, Hesiodos'tan sonra bu efsaneyi işleyen pek
örtüler serilmiş, üzerlerine, olmamıştır. Yunan yazınında Homeros şiiri
her araba önünde iki tane at, ve onun dile getirdiği iyimser, gülümser dün­
kızılca buğday, ak arpa yiyen atlar,
ya görüşü a^ır basmış, karamsarlığı olduğu
kargı atan yaşlı Lykaon demişti bana
çıktığım gün derli toplu evinden, kadar kadın düşmanlığını da silip süpürmüş­
atlara, arabaya bin demişti, tür. Hesiodos'un yansıttığı akım başka çag ve
önderlik et zorlu savaşta Troyalılara, ülkelerin sanatını etkilediği içindir ki, Pando-
atları düşündüm de dinlemedim onu ra efsanesini buraya almayı uygun gördük.
-dinleseydim ne iyi olurdu - Aşağıdaki anlatım, "İşler ve Günler"deki an­
edemezler, dedim, karınlarını doyurmadan, latımdır, Pandora ile Prometheus efsaneleri­
düşmanla kuşatılmış insanlar arasında
nin bir karışımını verir:
yemsiz kalmasınlar, dedim.
Bıraktım onları, tlyon'a yaya geldim, Tanrılar yeraltına gizlemiş besinleri.
güvenmiştim yayıma. Yoksa insan bir gün çalışıp rızkını sağlar,
Oysa yayım hiç yaramayacakmış işime. sonra bir yıl sırt üstü yatardı,
Bir gün dönersem yurduma, asör bırakırdı sabanını ocak başında,
gözlerimle görürsem toprağımı, karımı, gözerdi çiftini çubuğunu, öküzlerini.

236
Zeııs kızınca Prometheua'a, alırsan, ölümlüleri derde sokarsın demişti.
kendlnl aldatan o sivri akıllıya, Armağanı aldı ve alınca anladı
sakladı varını yoğunu insanlardan, başına bela aldığını.
o gün bugündür dertlere boğdu Eskiden insanoğulları bu dünyada
insanoğlunu, dertlerden, kaygılardan uzak yaşarlardı,
Zeus gizledi besini insandan. bilmezlerdi ölüm getiren hastalıkları.
Ama lapetos'un güçlü oğlu Prometheus Pandora açınca kutunun kapağını,
çaldı Zeus'un ateşini insanlar için, dağıttı insanlara acıları, dertleri.
sakladı onu narthex kamışının içinde. Bir tek umut kaldı dışarı çıkmadık
Kızdı bulut devşiren Zeus, dedi ki ona: kapağı açılan dert kutusundan.
İapetos oğlu, sivri akıllı kişi, Umut tam çıkacakken Pandora kapamıştı
seviniyorsun ateşi çaldın, beni aldattın diye, kapağı,
ama bil ki dert açtın kendi başına da: böyle istemişti bulutlar devşiren Zeus.
aldığın ateşe karşılık birbela O gün bugündür insanların başı dertte,
öyle bir bela salacağım ki insanlara, toprak bela doludur, deniz bela dolu,
sevmeye, okşamaya doymayacaklar bu geceler dert doludur, gündüzler dert dolu,
\ belayı", belalar başıboş dolaşır sessizce
Böyle dedi ve kah kah güldü insanların ve ölümlülerin çevresinde,
tanrıların babası. derin düşünceli Zeus ses vermedi onlara
Namlı şanlı Hephaistos'u çağırdı hemen: sessizce gelişlerini duymasın diye insanlar.
Bir parça toprak al, suyla karıştır dedi, Görüyorsun ya Zeus'un dilediğine karşı
İçine insan sesi koy, insan gücü koy, konmaz.
bir varlık yap ki yüzü ölümsüz tanrıçalara
P a n d r o s o s . A t i n a kralı K e k r o p s ' u n ü ç k i
benzesin,
Bedeni güzelim genç kızlara. z i n d a n biri (Aglauros, Erikhtonios).
Athena, sen de ona el işlerini öğret dedi, P a r c a c ( P a r k a l a r ) . R o m a dininde kader v e
renk renk kumaşlar dokumasını öğret.
ö l ü m ü simgeleyen t a n r ı ç a l a r , Moiralarla bir
Nur topu Aphrodite, sen de büyülerinle
tutulmuştur. İlk zamanları P a r ç a doğuma da
kuşat onu,
istekler, arzularla tutuştur gönlünü. b a k a n bir t a n r ı ç a sayılır, s o n r a Y u n a n etkileri
Yüz gözlü devi öldüren Hermeias, sen de pekleşince R o m a l ı l a r üç P a r ç a o l d u ğ u n a , biri­
bir köpek yüreği, bir tilki huyu koy içine". n i n d o ğ u m a , ikincisinin e v l e n m e y e , ü ç ü n c ü ­
Böyle dedi Zeus, onlar da yaptılar dediğini: sünün ölüme baktığına inanırlardı. F o r u m ' d a
Koca Hephaistos, topal tanrı hemen b u l u n a n ü ç heykel (Tria F a t a ) o l a r a k simgele-
bir kız biçimine soktu toprağı.
nirlerdi.
Gök gözlü Athena süslü kuşağını sarıverdi
beline. P a r i s . P a r i s , ö b ü r adıyla A l e k s a n d r o s , T r o y a
O c a n ı m Kharitler ve o güzelim Peitho kralı P r i a m o s ' l a karısı H e k a b e ' n i n en küçük
altın gerdanlıklar taktılar boynuna. oğludur ( T a b . 1 6 ) . Kraliçe o n u d o ğ u r m a d a n
Horalar bahar çiçekleriyle donattılar birkaç gün ö n c e u y k u s u n d a bir d ü ş g ö r m ü ş :
saçlarını,
K a r n ı n d a n ç ı k a n bir alev T r o y a surlarını sarı­
Hermeias doldurdu göğsüne yalanı dolanı,
yor, b ü t ü n şehri y a n g ı n a v e r i y o r m u ş . Falcılar
u z a k t a n gürleyen Zeus'un oluyordu isteği.
Ses koydu içine o tanrılar kılavuzu b u düşü k ö t ü y e y o r u m l a m ı ş l a r , d o ğ a c a k o l a n
Pandora adını taktı. ç o c u k şehri yıkıma g ö t ü r e c e k d e m i ş l e r . B e ­
Pandora demek bütün tanrıların armağanı bek d o ğ u n c a d a P r i a m o s o n u İda d a ğ ı n a bı­
demekti, r a k m a k ü z e r e bir uşağına vermiş. U ş a k P a ­
çünkü b ü t ü n Olymposlular insanların ris'i d a ğ a b ı r a k m ı ş , vahşi hayvanlar h a k k ı n
başına bela etmişti onu. d a n gelir diye d ü ş ü n m ü ş . A m a öyle o l m a m ı ş ,
Tanrıların babası kurunca bu düzeni, bir dişi ayı gelip bebeği e m z i r m i ş . Bir s ü r e bu
Epimetheus'a gönderdi Pandora'yı böyle gitmiş, s o n r a ç o c u ğ u Agelaos a d ı n d a k i
kılavuz tanrı Hermeias'la. bir ç o b a n b u l m u ş , evine g ö t ü r m ü ş v e k e n d i
Epimetheus unuttu Prometheus'un
çocuklarıyla bir a r a d a b ü y ü t m ü ş . P a r i s ç o ­
dediğini:
banlar arasında güzelliği, yararlılığıyla dikkati
Zeus'tan armağan alma demişti ona
Prometheus, çekermiş.. sürülerine çok İ y i baktığı İ ç i n , o n a
koruyucu anlamına gelen Aleksandros adını Agabeysi onu ağır sözlerle azarladığı, Mene
takmışlar. Dağda Oinone adlı bir nympha ile laos'la kozunu paylaşmak için teke tek sava­
sevişmiş. Evlenmişler, ama mutlulukları uzun şa kışkırttığı halde, Paris her fırsatta kaçmak
sürmemiş (Oinone). yolunu bulur (Hektor, Helene). G e n e de ya-
Paris efsanesine burada Üç Güzeller masalı kısıklı, güzel silahlı, çevik bir savaşçı olarak
karışır. Peleus'la Thetis'in Olympos'ta kutla­ canlandırılır ve birçok Akhalan nasıl alt ettiği
nan düğününde, kavga tanrıça Eris'in, çağrıl­ anlatılır. Akhilleus'un ölümü Paris efsanesi­
madığına kızarak, ortaya bir altın elma atma­ nin son bölümüdür. Hektor ölmeden Akhille-
sı, üstünde "en güzeline" diye yazılan bu el­ us'a kendisinin de Apollon'un yardımıyla Pa
mayı kime vereceğini bilemediği için Zeus'un ris'in elinden Öldürüleceği günün uzak olm-
yargıç olarak Paris'i seçmesi İdalı çobanın dıgını bildirmişti. Öyle olur: Akhilleus M e m -
hayatını altüst eder. Üç büyük tanrıça, Hera, non'u öldürür ve Troyalıları gene surların iç-
Athena, Aphrodite bu güzellik yarışmasına ne sığınmaya zorlar, tam o sırada Paris'in at­
katılırlar, ama Zeus her nedense kararı bir tığı bir ok Akha yiğidinin tek silah geçer yeri
ölümlünün vermesini yeg görür ve tanrıçaları n e , yani topuğuna saplanır. Ama Akhilleus
Hermes'le birlikte İda dağına gönderir. Bu öldükten hemen sonra da Paris Philokte-
göreve neden Paris'in seçildiği hiçbir efsane­ tes'in bir okuyla kasığından vurulur. Can çe­
de belirtilmez. Priamos oğlunun alın yazısı kişirken Oinone'yi çağırır. Kadın geImeyince
bunu gerektiriyordu herhalde. Yarışmanın bir ölür
pazarlık konusu olduğu ayrıca dikkati çeker:
Tanrıçaların üçü de elmaya karşılık Paris'e Parthenopaios. Thebai'ye karşı Yediler se­
bir bağışta bulunmaya söz verirler. Hera As­ ferine katılan önderlerden biri. Atalante ile
ya krallığını, Athena sonsuz akıl ve başarı, Meleagros'un oğlu olduğu söylenir. Kız oglan
Aphrodite ise Spartalı Helena'nın aşkını veri­ kız anlamına gelen parthenos'tan türemiş
rim demiş, o kadar. Paris altın elmayı Aphro- olan adının kendisine anasının uzun yıllar ev-
dite'ye verir, tanrıçalar arasında en güzeli ol­ lenmediginden verildiği ileri sürülür. Boyu
duğundan mı, yoksa Helena'nın aşkını her boslu, yakışıklı, yiğit bir erkek olarak canlan-
şeyden üstün tuttuğundan mı, efsane bunu dirilir. Thebai surları önünde öldürülür.
da açıklamaz.
Pasiphae. Girit kralı Minos'un karısı Pasi
Bundan böyle Paris'in aklı fikri tanrıçanın phae, tanrı Helios'la Perseis'in kızı, Perses
verdiği sözün gerçekleşmesindedir. İda'dan Aietes ve büyücü Kirke'nin kardeşidir (Tab
şehre iner, orada kendini kral Priamos'a tanı­ 8). Pasiphae'nin Minos'la evlenmesi, Girit
tır. Bu konuda anlatılan efsane şöyledir: Tro- kralına Poseidon'un bağışladığı boğa ile bir­
ya'da yarışmalar düzenlenir, bu yarışmaların leşmesi ve Minotauros'u doğurması hakkında
ödülü İda dağında yetiştirilmiş bir boğadır. Mlnos, Daidalos, Minotauros maddelerine
Paris boğa ile birlikte şehre gider ve yarışma­ bakınız. Güneş soylulardan Pasiphae kardeş­
lara katılıp birinci gelir, o sırada kendisini kıs­ leri ve yeğenleri (Hekate ve Medeia) gibi d o -
kanan kardeşleri onu öldürmeye kalkarlar, 3a dışı ya da doğa üstü güçlerden faydalanan
Paris Zeus sunağına sığınır ve kız kardeşi bili­ gizemli bir kişidir. Kızları Pheidra ve Ariadne
ci Kassandra onun kim olduğunu anlar, Pria- de anaları gibi talihsiz aşklara çarpılırlar.
mos'la Hekabe ölü sandıkları oğullarını se­
vinçle kucaklarlar. Troya sarayında yaşama­ P a t r o k l o s . Menoitios'un oğlu Patroklos A-
ya başladıktan bir süre sonra Paris Yunanis­ khilleus'un can yoldaşı, en yakın arkadaşıdır.
tan'a gitmek üzere gemiler hazırlatır ve mu­ İkisi de Aktör ve Aigina'nın soyundan olmak­
radına ermek için Sparta'ya varır. Bundan la akraba sayılırlar (Tab. 21), ama arkadaşlık­
sonrası Helene başlığı altında anlatılmıştır. ları Patroklos'un Akhilleus'la birlikte Pele-
Troya savaşı sırasında Paris'in tutum ve us'un sarayında büyümüş olmasından ileri ge­
davranışı pek parlak değildir. İlyada'da zayıf, lir. Patroklos'un ruhu nasıl bir adam öldüre­
korkak, bencil, tembel ve sorumsuz bir insan rek Peleus'un yanına sığındığını İlyada'da
olarak gösterilir. Hektor'un tam karşıtıdır. şöyle anlatır (İl. X X I I I , 83 vd.):
Birlikti büyümemlş miydik, Akhilleus, slzin ların elinden kurtarmıştı, .ama Patroklos bu
evde. nunla yetinmez, ruhu Akhilleus'a görünüp
Opotls'ten beni size Menoitios getirmişti, gömülmek istediğini, kemiklerinin arkadaşın.\
ufaktım, bir kaza çıkmıştı elimden,
ayrılmış altın çanakta korunması gerektiğini
öIdürmüştüm Amphidamas'ın çocuğunu,
yapmıştım bu deliliği istemeye istemeye, bildirir. AkhiUeus da dostuna şöyle cevap ve­
öfkeye kapılmıştım aşık oynarken. rir ( İ l . X X I I I , 94 vd.):
At sürücüsü Peleus enine almıştı beni, Buraya ne geldin, iki gözüm,
özene bezene büyütmüş, seyis yapmıştı bütün bunları ne söylersin bana?
sana. Bilmiş ol, yapacağım her dediğini,
Ilyada'da Patroklos her an Akhilleus'un ya­ hadi yaklaş bana, sarılalım birbirimize,
nındadır, onu sevgisiyle, ögütleriyle destek­ birancık da olsa ağlayalım doya doya.
Böyle dedi, uzattı dost ellerini,
ler. Yiğit öfkeyle savaştan ayrılıp bir daha d ö ­
ama hiçbir şey tutamadı eliyle,
vüşmek istemeyince, Patroklos onu yola ge- ruh kaçmıştı bir duman gibi
liı inek için boşuna uğraşır, Agamemnon'un yerin altına, ıslık çala çala.
gönderdiği elçileri kabul eder, küskün arkada­
şının takındığı yakışıksız tavrı örtmeye çalışır. AkhiUeus Patroklos'un anısına yarışmalar
Aklıaların çok kötü duruma düştüğünü gö­ düzenler, bunların yapılması için de savaşa
rünce, dayanamaz, Akhilleus'tan silahlarını bir süre ara veriUr. Patroklos'un cenaze töre­
ı .ter. Ünlü yiğidin yerine kendisi savaşacak- ninden sonradır ki Priamos Akhilleus'tan
Iir. tlyada'nın Patroklos'un yiğitliklerine ayrıl- Hektor'un ölüsünü istemeye gider.
m ı ş X V I . bölümünde sayısız Troyalı öldürür,
Pedasos. Ksanthos ve Balios gibi, Akhllle
bu arada Zeus oğlu Sarpedon'un kaderi de
us'un ölümsüz atlarından biri. Sarpedon tara
Patroklos'un elinden can vermektir (Sarpe-
f m d a n öldürülür ( İ l . X V I , 153 vd.).
don). Apollon Patroklos'un yaptığı bu kıyı­
ma son verir: Patroklos Hektor'la çarşıpır ve Pegasos. Medusa'nm kanından dogma ka
öldürülür. Patroklos son nefesini verirken natlı at. Perseus ve Bellerophontes efsanele
I lektor'a ölümünün yakın olduğunu bildirir. rinde önemli bir rol oynar. Hesiodos Pega
AkhiUeus barakasındadır, savaş meydanında sos'un doğuşunu şöyle anlatır (Theog. 270
ı )lup bitenlerden haberi yoktur. O sırada Pat- vd.):
roklos'un ölüsünü almak ve onun taşıdığı
Phorkys'le birleşen Keto Graialan
Akhilleus'un silahlarına sahip çıkmak için doğurdu...
korkunç bir boğuşma başlar. Akhalar bütün Gorgoları da doğuran Keto'dur...
çabalarına karşın Patroklos'un ölüsünü Tro- Sthenno, Euryale ue bahtsız Medusa...
y.ılılara kaptırırlar. Nestor'un oğlu Antilok- Perseus kestiği zaman kafasını
hos acı haberi Akhilleus'a getirir. O sırada yi­ Khrysaor'la Pegasos çıkıverdi kanından.
ğidin yası şöyle dile getirilir ( İ l . X V I I I , 1 vd.): Biri Okeanos'un kaynaklarından doğduğu
için,
Böyle dedi, Akhilleus'u kapkara bir yas öteki elinde altın kılıç tuttuğu için
bulutu kapladı. almışlardı Pegasos'la Khrysaor adlarını.
İki eliyle aldı ocağın küllerini, Pegasos bırakıp davarlar anası toprağı
döktü başının üstüne, kirletti güzelim havalandı gitti ölümsüzlere doğru.
yüzünü. Zeus'un sarayında oturur şimdi
Sonra uzandı boylu boyunca tozun, şimşekle yıldırım taşıyıp onun adına.
toprağın içine, Adı, kaynak anlamına gelen Yunanca "pe-
elleriyle çekip kopardı, kirletti saçlarını.
ge" sözcüğünden türemiş sayılan Pegasos pı­
Akhilleus bir daha anası Thetis'i çağırır, nar ve çeşme başlarında bulunmaktan hoşla
Hephaistos'a yeni silahlar yaptırmak için git- nırmış. Bir gün ayağını yere vurarak Helikon
meşini ister ve dileği yerine gelince savaşa ka­ dağının eteğinde Hippokrene, at çeşmesini
tılır (Hephalstos, Akhilleus, Thetis.) Akhıl meydana getirdiği anlatılır (Medusa, Perse-
leus Hektor'u öldürmekle Patroklos'un öcü us, Bellerophontes).
nü almış olur, ölüsünü de daha önce Troyalı Pegasos gökte bir burç haline getlrilmiştir.
Peirithoos. llyada'ya göre Dia'nın Zeus'tan Akastos'un oğulları onu tahtından atıp I s t a n - j
olan, başka kaynaklara göre îkson'dan olan köy adasına sürerler.
oğlu, ünlü Lapith. Lapithlerle Kentaurlar sa­
vaşına katılır, Hippodameia ile evlenir ve Pelias. Tryro ile Poseidon'un oğlu, Nele-
Theseus'un en yakın dostu olarak yiğidin bü­ us'un ikiz kardeşi (Tab. 22). Ölümlü babası
tün serüvenlerine katılır (Hippodameia, The- Kretheus olduğu için Pelias, İason'un babasıj
seus). Aison'un üvey kardeşidir (Aison). Tyro tanrı­
dan gebe kaldığını saklamış ve-doğurduğu
Pelasgos. Akdeniz yöresiyle Yunanistan'da ikizleri dağa bırakmış. Nasıl büyütülüp krallık
oturan en eski soyun adı Pelasgoi, Pelasglar- için kavgaya tutuştukları konusunda efsaneler
dı. Zeus'la Niobe'den doğmuş olduğu söyle­ birbirini tutmaz, ama Pelias'ın kardeşi Nele-
nilen Pelasgos da bu soyun atası olarak gös­ us'u tahttan attığı, onun da göçüp Pylos'a
terilir (Niobe 2). yerleştiği anlatılır (Neleus). Pelias, Aison'un
oğlu îason'la da kozunu paylaşamaz ve İa-
Peleus. Aiakos'un oğlu Peleus, Telamon'un son'dan kurtulmak için onu Karadeniz'in
kardeşi ve Akhilleus'un babasıdır (Tab. 21). Kolkhis ülkesine altın postu almaya gönderir,
Ömrü olaylarla dolu geçmiştir: Telamon'la lason Medeia ile birlikte dönünce, büyücü
birlikte üvey kardeşleri Phokos'u öldürdükleri prenses Pelias'ın kızlarını babalarını sözde
için yurtlarından sürülürler (Aiakos). Peleus gençleştirmek amacıyla kesip bir kazana at­
Tesalya'ya Phthia kralı Eurytion'un yanına sı­ maya kandırır. Bu korkunç işlemden sonra
ğınır. Kral onu suçundan arındırdığı gibi kızı Pelias'ın oğlu Akastos îason'la Medeia'yı lol-
Antigone'yi de ona karı olarak verir. Ama kos'tan sürer (Argonaut'lar, lason, Akastos).
Peleus'un başına bir bela daha gelir: Kalydon
avı sırasında kaynatasını istemeyerek öldürür Pelopeia. Thyestes'in kızı (Tab. 14, 15).
ve gene yollara düşer. Bu kez folkos'ta kral Bilmeden babasıyla yatar ve Aigisthos'u d o ­
Akastos'un sarayına gider, ama orada da ğurur. Sonradan Atreus'a karı olur, böylece
kralın karısıyla başı derde girer (Akastos). Pelopsogullarının zincirleme suç ve ilenme
Karısı ölünce tanrılar onu Thetis'e koca ol­ sürecine karışır (Atreus, Aigisthos).
mak için seçerler. Nereus kızı önce Peleus'la
evlenmemek için bin bir kılığa girer, ama Pclops. Tantalos'un oğlu, tanrı Zeus'un t o ­
Peleus, arkadaşı olan at adam Kheiron'un runu, Yunan efsanesinin en ilgi çekici kahra­
yardımıyla onun hakkından gelir. Düğün ya­ manlarından biridir (Tab. 14, 15). Anasının
pılır, pek uğurlu olmadığı hemen meydana Ege ırmaklarından Ksanthos, ya da Pakto-
çıkar (Akhilleus, Paris). Akhilleus Troya sa­ los'un kızı olduğu ileri sürülür. Pelops babası
vaşına gittiği zaman Peleus Phthia'daki sara­ Tantalos gibi Anadolu'da doğmuş, büyümüş­
yında onu uzun zaman bekler, ihtiyar Pria- tür, onun Yunanistan'a göçmesi uygarlığın
mos da Akhilleus'u yumuşatmak, Hektor'un Yunan yarımadasına Anadolu'dan geldiğini
ölüsünü ellerinden alabilmek için babasının kanıtlayan bir belirtidir.
anısını getirir gözlerinin önüne (İl. X X I V , Efsaneye göre tanrılarla haşır neşir olan
486 v d . ) . - Tantalos onları denemek için bir şölende on­
lara kesip doğradığı oğlu Pelops'u yiyecek
Tanrısal Akhilleus, getir aklına babanı.
Şimdi olmalı o da benim yaşımda, olarak verir, tanrıların hepsi bu korkunç oyu­
varmıştır uğursuz ihtiyarlığın eşiğine. nun farkına varırlar, yalnız kızını yitirmiş ol­
Belki çevresinde bugün komşuları üzer onu, manın acısıyla dalgın olan Demeter P e -
belayı savacak kimsesi yoktur yanında. lops'un bir omzunu yer. Zeus tanrı çocuğun
Ama duyar hiç olmazsa yaşadığını senin, bedenini yeni baştan yaratıp diriltir, D e m e -
oğlum dönecek Troya'dan, göreceğim onu, ter'in yediği omuz yerine de fildişinden bir
der. omuz koyar Pelops'a. Tanrı Poseidon P e -
Oysa, bilindiği gibi, Akhilleus Troya'dan lops'a gönül verir, bir süre şarap sunucusu
dönmez, orada ölür. Bir efsaneye göre Pele- olarak kullanır, sonra gene yeryüzüne gönde­
us'un Akhilleus Troya'dayken öldürdüğü rir ve kanatlı atlar armağan ederek Oinoma-
karşı yarışa girişmeyi buyurur. Bilindiği Odyssela destanı başladığı sırada İthake sa
gibi Elis kralı Oinomaos kızı Hippodameia'yı rayının Penelope'ye taliplerle dolduğunu gö­
ancak kendisini araba yarışında yenecek ola­ rürüz, adanın, komşu ülkelerin ileri gelenleri
na vermeye ant içmişti. Pelops Oinomaos'u hep kocasız kalan güzel kadını almak isterler,
yener ve Hippodameia ile evlenir (Oinoma- daha doğrusu Odysseus'un mal mülk dolu,
os Hlppodameia). Pelops yerli kahraman- sürüleriyle zengin krallığını ele geçirmektir
Iardan ne kadar üstün olduğunu böylece ta­ amaçları. Üstelik de saray sahipsiz kaldığı,
nıtlamış olmakla kalmaz. Olympos oyunlarını Laertes ihtiyarladığından ötürü, Telemakhos
kurar ve Yunanistan'da bu yoldan büyük bir da çocuk olduğundan karşı koyamadıkları
çığır açar. Mora yarımadasına adının verilmiş için talipler saraya yerleşmişler, Odysseus'un
olması Ege'den gelme bu göçmenin efsanede nesi var, nesi yoksa hepsini sömürüp tüket­
gösterilen yerinden de daha büyük bir yer mektedirler. Telemakhos'la aralarında bir
tuttuğunu, daha derin bir çığır açtığını açığa tartışmadır gider, Penelopeia'nın bu kadar yıl
vurmaktadır. sonra bir koca seçmesini ister talipler, bunun
Pelops'un Hippodameia'dan olan oğulları­ gerçekleşmesi için de babasına çeyiziyle bir­
nın tanrı lanetine uğramış olmalan Pelops'un likte geri verilmesini, babasının da uygun gö­
kendisine yardım etmiş olan arabacı Myrti- receği bir kocayı kızına seçmesini. Telema-
los'u denize atıp öldürmekle işlediği suçtan khos anasını korur, evinden etmek istemez.
İleri geldiği söylenir (Myrtilos). O bir yandan talipleri oyaladığı gibi, Penelo
peia da ikide bir taliplerin karşısına çıkar, tatil
Pemphredo. Phorkys'le Keton'un kızı (Gra- umutlarla onları aldatır. İthake sarayına dilen
lalar). ci kılığında gelen Odysseus'a Penelope şöyle
Penates. Roma'da yurdu ve aile ocağını ko­ anlatır bu işi (Od. XIX, 137 vd.):
ruyan tanrıdır. Her evde Vesta ve Lares tan-
Tanrı bir bez dokumayı kodu aklıma ilkin,
ırılarıyla birlikte Penatlara da tapıldıgı gibi, kült­
kocaman bir tezgâh kurmuştum odamda,
leri kamu alanına yayılmış, köylerden şehirle­ arşın arşın bez dokuyordum habire,
re kadar her yerin Penates tanrıları olmuştur. taliplere de şöyle laf ediyordum arada bir:
"Delikanlılar, madem tanrısal Odysseus
Penelope. Homeros destanlarında adı P e -
öldü,
nelopeia diye geçen İkarios'un kızı, Odysse-
çaresiz varacağım içinizden birine,
us'urı karısı Penelope Yunan mythos'unun ama ne olur, bekleyin bir parça daha,
en ünlü kişilerindendir. Eşinden ayrı kaldığı bitsin bu dokuma, boşa gitmesin bunca
yirmi, otuz yıl sürece başka kocaya varma­ iplik,
mak için ayak diremesi, Odysseus'a sadık bir kefen dokuyorum yiğit Laertes'e,
kalması o n u evlilikte vefa ve sevginin simgesi gün gelirde, ölüm onu yere sererse upuzun,
haline sokmuştur. Onun adı kadar, yıllar yılı Akhalı kadınlar ne der sonra bana".
Böyle derdim, kanardı bu sözlere taşkın
gündüz dokuyup gece söktüğü bez de dillere
yürekleri.
destan olmuştur. Oysa ben, gündüzleri dokuduğum koca bezi
Odysseus Tyndareos'un kızı Helene'ye ta­ bir çerağ önünde sökerdim geceleri.
lip olacakken, ondan vazgeçer ve akrabası Kandırdım onları işte böyle tam üç yıl,
penelope ile evlenir (Odysseus). Bu mutlu ama dördüncü yıl başlayıp çatınca ilkyaz,
çiftin Telemakhos diye bir çocukları olur, bir hizmetçi, saygısız bir köpek, duyurur
ama Telemakhos daha kundakta bebekken onlara bunu,
geldiler yakaladılar beni, bağırdılar,
babaası Troya savaşına gitmek zorunda kabr.
çağırdılar.
Penelopeia'nın çilesi o zaman başlar. Bunu
kaynanası Antikleia'nın ağzından duyarız Penelope Odysseus kadar kurnaz ve düzen­
(Od, XI, 181 vd.); bazdır. Son çare olarak talipleri bir yarışma
K a r ı n büyük bir sabırla bekler seni evindi', ya sokmak gelir aklına: Odysseus'un büyük
Gündüzlerl ağlaya ağlaya tüketir kendini, yayını getirtecek, onu gerip ok atmayı kim
bir geceleler geçirir ki düşman b o ş ı n a başarırsa ona varacağı karar ını Odysseus'a
4
bildirir. Böylece Odysseia'nın son sahnesine, meşine yobazca direnir. Ne korkunç bir cezaj
yani taliplerin öldürülmesine yol açan çareyi gördüğü, kendi anasının elleriyle nasıl parça;)
düşünmüş olur. landıgı Euripides'in "Bakkha'lar" tragedyasın
Odysseus taliplerden öç aldıktan sonra ken­ da sahneye konmuştur (Bakkhalar, Agaue).\
dini Penelope'ye tanıtmakta epey güçlük çe­
P e r g a m o s . Pergamon (Bergama) şehrinin
ker. Bu adamın kocası Odysseus olduğuna
kurucusu sayılan kahraman. Bir kaynağa gö­
bir türlü inanmaz ve onu habire denemeye
re Akhilleus'un oğlu Neoptolemos'la Andro-
koyulur. O kadar ki Telemakhos bile anası­
makhe'den dogmadır. Yunanistan'dan Ana
nın tutumuna şu sözlerle içerler (Od. X X I I I ,
dolu'ya kaçar ve Bergama'nın bulundugı
97 yd.J:
yerdeki kralı öldürüp kral olur, şehre de ken
Ana, kötü ana, yüreği taştan anal di adını verir.
Ne diye böyle uzak durursun babamdan,
P e r o . Neleus'la Khloris'in kızı. Çok güzel ol­
ne diye yanma oturup konuşmaz, sorular
sormazsın ki? duğu için birçok talipleri varmış, ama kızın­
Kim dayanır senden başka, hangi kadının dan ayrılmak istemeyen Neleus onu kendine
yüreği İphiklos'un sürülerini getirecek olan adama
baba toprağına dönen kocasından böyle vereceğini söylemiş, kardeşi Melampos'un
uzak durmaya, yardımıyla Bias bunları kaçırıp kızla evlen­
sürüne dilene yirmi yıl sonra dönen mek hakkını elde etmiş (Metampus, İphik-
kocasından?
los).
Oldum olası taştan katıdır bilirim yüreğin
senin. P e r s c i s . Okeanos kızı Perseis tanrı Heli-
Oysa bu sözler, Odysseus'un çok hoşuna gi­ os'la birleşir ve Kirke, Aietes, Pasiphae ve
der, karısının ne kadar şüpheci ve akıllı oldu­ Perseis'i doğurur (Tab. 8).
ğunu anlar. Kavuşmaları da o oranda tatlı
P c r s c p h o n e . Zeus'la Demeter'in kızı (Tab.
olur (Od. X X I I I , 209 vd.).
5). Kore, genç kız adıyla da anılan Persepho-
Penia. Yoksulluğu simgeleyen bir tanrısal ne'nin Hades tarafından yeraltına kaçırılma­
varlık. Platon'un "Şölen "inde anlatıldığı gibi sı, Demeter'in yası ve Persephone'nin ölüler
Penia bir gece Poros'la birleşmek yolunu bul­ ülkesinin tanrıçası olarak Hades'te kalması
muş ve Eros'a gebe kalmıştır (Eros). için Demeter, Hades, Adonis maddelerine
bakınız.
Penthesileia. Adı Akhilleus efsanesine karı­
şan ünlü Amazon kraliçesi. Efsaneye göre, P e r s e s . Bir kaynağa göre Titanlardan Kri-
öbür Amazonlar gibi Penthesileia da Ares'ln os'la Eurybie'nin oğludur (Tab. 4), Asteria ile
kızıymış, Kaystros (Küçük Menderes) adlı bir evlenir, Hekate'yi üretir. Başka bir kaynak
oğlu, Ephesos diye bir torunu olmuş. Helios'la Perseis'in oğlu, Kirke, Aietes ve Pa-
Hektor öldükten sonra Penthesileia bir bö­ siphae'nin kardeşi olduğunu ileri sürer (Tab.
lük Amazon'la Priamos'un yardımına koşar 8).
ve çok yararlık gösterir. Akhilleus'a karşı
P e r s e u s . Zeus'la Danae'nin oğlu Perseus
koymayı göze alır, savaşta sag memesinden
(Tab. 10, 13) İo'nun döllerindendir. Dedesi
vurulur ve ölür. Ama Akhilleus can çekişirken
Akrisios'un kızından doğacak torununu yok
Penthesileia'nın güzelliğine vurulmuş ve onu
etmek için Danae'yi nasıl tunçla örtülü bir
bir türlü unutamamış. Thersites de yiğidin bu
odaya kapattığı, Zeus'un bir altın yağmuru bi­
tutkusuyla alay etmiş de bu yüzden Akhilleus
çiminde içeri yağıp kızı gebe bıraktığı, Perse-
onu öldürmüş (Thersites).
us doğduktan sonra anasıyla birlikte bir san­
Pentheus. Agaue'nin oğlu, Kadmos'un t o ­ dığa kapatılarak denize atılışı, Seriphos ada­
runu Pentheus (Tab. 18) şarap tann Diony- sına çıkışı, ora kralının Danae'ye göz koyma­
sos'un teyze oğludur, ne var ki Bakkhos dini­ sı Akrisios ve Danae maddelerinde anlatıl­
nin Yunanistan'a ve özellikle Thebai'ye gir- mıştır.

242
Perseus efsanesi dünyanın başkaı birçok "Güneş'in sarayı pırıl pırıl bir yerdi. Boy
folklorlarında bulunan masal motifleriyle süs dan boya yaldızlar içinde ışıldardı gece, gün­
lüdür. Bu efsane şöyle özetlenebilir: Seri- düz. Değil ölümlüler, bazı tanrılar bile gire
phos kralı Danae'yi elde etmek ister, bu mezlerdi o saraya.
amaçla da Perseus'u başından atmaya çalı­ Günlerden bir gün, ana yanından ölümlü
şır. Delikanlıyı Medusa'nın kafasını kesmeye olan bir delikanlı Güneş'in ülkesine adımını
gönderir. Perseus yola koyulur, tannlardan attı. Gidip Güneş'in kendisiyle konuşmak isti­
Hermes'le Athena onu Gorgolara bekçilik yordu. Bunu gerçekleştirmek için de, yapa­
eden Graiaların yanına götürürler (Graialar), mayacağı şey yoktu. Uzaktan görünen saray,
Perseus bunlan uyutup Gorgolara yaklaşmak gözleri kamaştırıyordu. Yine de yürüdü, yürü­
yolunu bulur. Bu iş ancak kanatlı sandallar dü, sarayın merdivenlerini tırmanıp önüne i l k
giymek ve başına Hades başlığını geçirerek gelen odaya girdi. Rastlantıya bakın siz, girdi­
görünmez hale gelmekle olur. Tanrılar Per- ği odada Güneş oturuyordu. Artık dayanama­
seus'a keskin çelikten bir orak da verirler, dı delikanlı, gözlerini kapadı.
böylece Gorgoların karşına çıkar (Gorgo- Güneş'in gözünden bir şey kaçar mı hiç?
lar). Üç Gorgo'dan yalnız Medusa ölümlü- 'Yaklaş yanıma delikanlı' dedi, 'sarayıma ne­
dür.Öbürlerine sataşmadan onu bulup öldür­ den geldin, söyle bana'.
mek gerek. Perseus üç canavarı uyur bulur, Delikanlı, 'Öğrenmek istediğim bir şey var'
kanatlı sandallarıyla havaya uçar ve Athe- dedi, 'onun için geldim. Anneme bakılırsa
nanın Medusa'nın üstünde bir kalkanı ayna benim babam senmişsin. Önce inanmadım,
gibi tutmasından faydalanarak canavarın ka­ ama annem öyle üsteledi ki gelip sana sor­
fasını uçurur. Medusa'nın kesik boynundan maya karar verdim'.
Pegasos atıyla Khrysaor fışkırır (Pergasos, Güneş, parlayan tacını çıkardı başından.
Khrysaor). 'Gel otur şuraya Phaeton' dedi, 'annen doğ­
Dönüş yolunda Perseus Habeşistan'dan ge­ ru söylemiş. Ben gerçekten senin babanım.
çer ve bir kayaya bağlı olarak kurban edilmek Sözüme inanmazsın belki; onun için bir şey
Üzere bulunan Andromeda'yı kurtarır (And- dile benden, dileğini hemen yerine getireyim.
romeda). Babasının ve amcasının isteğine Böylece inanırsın baban olduğuma. Styks ır­
karşın karı olarak aldığı Andormeda ile birlik­ mağı üstüne yemin ediyorum, ne istersen ya­
-- Seriphos'a döner, anasına göz koymuş pacağım'.
olan kralı Gorgo başıyla taşa çevirir ve Seri- Phaeton, her gün gökyüzünde ışıklı araba­
phos krallığını kendisini kurtaran Diktys'e bı- sını süren Güneş'e bakar, "Şu arabayı bir
raklıktan sonra asıl yurdu olan Argos'a dö­ gün de ben sürebilsem' derdi. Babası Styks
ner. Bir disk atma yarışında Akrisios'u kaza üstüne yemin etmişti bir kere, artık cayamaz-
ile öldürür, öldürdüğü adamın dedesi olduğu­ di; hemen dileğini söyledi.
nu anlayınca, çok üzülür, Argos tahtına çık­ 'Bugün arabanı ben sürmek istiyorum, tek
mayı kabul etmez, Tiryns'e kral olan akraba­ dileğim bu'.
sı Megapenthes'e Argos'u verip kendisi Ti- İşte o zaman, Güneş tann, yaptığı yanlışlığı
ryns'i alır. Perseus'la Andromeda'nın birçok anladı. 'Oğlum', dedi, 'sen ölümlü bir kişisin.
Çocukları olur. Benim arabamı ise tanrılar bile kullanamaz.
Zeus'un bile elinden gelmez bu. Yolu düşün
Phaethon. Phaethon, bir kaynağa göre bir kere. Denizden tepelere çıkan yokuş öyle
Eoss'la Kephalos'un, başka bir kaynağa göre dik, öyle yalçındır ki düşersin. Atlar desen az­
de Güneş tanrı Helios'la Okeanos kızı gın mı azgın. Öğle vakti aşağıya bakamazsın,
Klymene'nin oğludur (Tab. 8). Adı parlak, pı­ o kadar yüksekte olursun. İniş yolu da diktir.
rıldayan anlamına gelen bu delikanlının öykü­ Ben bile zor iniyorum o yolu. Yukarda neler
sü en iyi Ovidius'un "Değişimler" adlı eserin­ var diye merak ediyorsun herhalde. Ben sa­
de anlatılmıştır. Bu öyküyü özetleyen E. Ha na söyleyeyim neler var. Korkunç yaralıkl.n
millon'un anlatışını (çev. Ü l k ü Tamer) aşağı v . n bir kere, Boğa var, Aslan var, Akrep var,
da veriyoruz: Yengeç var hepsi seni öldürmeye kalkarlar.
G e l vazgeç bu dilekten, başka bir şey iste, h e ­ iyi karşılanmaz burada yabancılar,
m e n yapayım'. güler yüz gösterilmez dışardan gelene,
tez giden gemilerdir tek güvendikleri,
P h a e t h o n bu sözleri duymadı bile; kafası
yeri sarsan tanrının armağanıdır onlara,
azgın'atlarla ışıklı arabadaydı. Z a t e n yıldızlar, koca enginleri aşarlar bu gemilerle,
gökyüzünden çekilmeye başlamışlardı artık, gemiler kanat kadar, düşünce kadar
şafak h e r yanı gül p e m b e s i n e boyamıştı. At­ hızlıdır.
lar kapıda hazır bekliyorlardı. Tartışmaya
Nitekim Odysseus'u bir süre konuklayıp,
vaktileri yoktu. G ü n e ş baba, oğlunun dileğini
serüvenlerinin öyküsünü dinledikten sonra
istemeye istemeye kabul etti.
Phaiak'lar o n u bir gemiye bindirip, bir gece
Şimşek gibi fırladılar k a p ı d a n . Atlar, sürü­
içinde İthake'ye bırakırlar. Uykuda geçirdiği
cülerinin a c e m i birisi olduğunu anlamışlardı; bu yolculuk Odysseus'a bir düş gibi gelir,
iyice azdılar. Yokuşu öyle hızla çıktılar ki, P h a i a k gemicileri o n u kıyıya mallarıya birlikte
seyredenlerin ödleri k o p t u . P h a e t h o n da kor­ bırakıp gitmişlerdir ç ü n k ü . Ama P o s e i d o n
kular içindeydi. H e y e c a n d a n dizginleri bırakı­ baş d ü ş m a n ı Odysseus'un kurtulduğuna içer­
verdi. ler, P h a i a k gemisinin İ t h a k e ' d e n d ö n d ü ğ ü n ü
Bardağı taşıran son damla oldu bu. Atlar, g ö r ü n c e , Zeus'la şöyle bir k o n u ş m a geçer
D o ğ u Rüzgârını da geçerek yeryüzüne i n m e ­ aralarında ( O d . XIII, 1 4 9 vd.):
ye başladılar. Arabanın sıcaklığından İda, H e ­
likon, P a r n a s s o s ve Olympos tepeleri tutuşu- 'isterdim şimdi de Phaiakların şu
güzel
verdi. Vadileri ateş sardı. Irmaklar b u h a r olu­ gemisini
verdi. Nil ırmağı kaçacak delik aradı, s o n u n ­ paramparça etmek kılavuzluktan dönerken
sisli denizde,
da başını bir yere sokuverdi. O gün bugündür
anlasınlar ne demekmiş kılavuzluk etmek
Nil'in kaynağı n e r e d e d i r , bilinmez. ona, buna,
Tanrılar tanrısı Z e u s baktı ki, iş çığırından isterim sarılsın şehirleri koskoca bir dağla'.
çıkıyor. H e m e n yıldırımını aldı eline, P h a e - Bulutlan devşiren Zeus ona karşılık verdi,
t h o n ' a doğru fırladı. Yıldırım gidip, genç sü­ dedi ki:
rücüye ç a r p t ı ; delikanlı a r a b a d a n d ü ş ü p Eri- 'Benim de gönlüme, kardeş, en uygun
görünen şu:
d a n o s ırmağının sularına gömüldü. Irmak,
Gemiyi olduğu gibi görünce şehir halkı,
gövdesinden fışkıran alevleri s ö n d ü r d ü , o n u n
taşa çevir onu kıyıya yakın bir yerde,
içini serinletti. Korulardan naiadlar geldiler, İnsanlar şaşıp kalsın bir gemiye benzeyen
büyük bir üzüntüyle P h a e t h o n ' u g ö m ü p m e ­ kay<. ya,
zar başında yas tuttular. G ü n e ş Helios kızları ve koskaca bir dağla sarıver şehirlerini'.
da geldiler m e z a r başına; a m a gelir gelmez
de h e m e n birer kavak ağacı oluverdiler. O Öyle olur, Phaiakların' gemisi taşa çevrilir
g ü n d e n beri E r i d a n o s kıyılarında yel estikçe ve Alkinoos'u şehirlerinin liman olmasını ö n ­
usul usul sallanır dururlar". leyecek dağın önlerine dikilmemesi için t a n ­
rılara yakarır görürüz. Ü n l ü Skherie adasının
P h a e t h u s a . H e l i o s ' u n kızı, Odysseia'da adı bugünkü Korfu olduğu genellikle kabul edi­
geçen n y m p h a . Kız kardeşi L a m p e t i e ile bir­ lir.
likte G ü n e ş ' i n sığırlarına bekçilik eder (Lam-
petie). Phaidra. Girit kralı M i n o s ' u n kızı, Ariad-
n e ' n i n kız kardeşi (Tab. 11). P h a i d r a Atina
Phaîaklar. Odysseus yıllarca denizlerde sü­ kralıyken T h e s e u s ' u n karısı olur, oysa yiğit
r ü n d ü k t e n s o n r a Skherie denilen bir adaya d a h a ö n c e A m a z o n l a r d a n biriyle evlenmiş ve
çıkar. Burası denizci bir boy olan Phaiakların Hippolytos adında bir oğlu olmuştu (Hip-
ülkesidir. N a u s i t h o o s ' u n oğlu Alkinoos'tur bu polytos). P h a i d r a T h e s e u s ' t a n iki çocuk d o ­
ülkenin kralı (Nausithoos, Alkinoos). P h a i - ğurduktan sonra üvey oğlu Hippolytos'a âşık
ak'lar uygar, iyi m i m a r ve üstün denizcidirler. olur ve o n a aşkını a ç m a k c ü r e t i n d e bulunur.
T a n r ı A t h e n a şöyle tanımlar onları ( O d . V, Delikanlının, bu doğa dışı sevgiyi nefretle
3 2 vd.): karşıladığını g ö r ü n c e , o n u T h e s e u s ' a suçlar,
babasının kovduğu Hippolytos da arabasın­ ateşinde ısınıp, sevgi ve mutlulukla dokurlar-
dan düşerek ölür. Phaidra bu suçu işledikten mış ömürlerini.
sonra üzüntüsünden canına kıyar. Günün birinde tanrılar tanrısı Zeus yüce
Olympos dağından yeryüzüne inmeyi kurar.
Phaon. Lesbos ( M i d i l l i ) adasında anlatılan
Oğlu kılavuz t a n n Hermes'e: "Gel şu Frigya
bu efsanenin kahramanı: Phaon yaşlı, yoksul
ovasına gidelim de, ölümlü insanların nasıl
çirkin bir salcıymış, günün birinde salına
yaşadıklarını bir görelim, der. Kesilen kur­
tanrıça Aphrodite'yi bindirmiş. İhtiyar bir ka-
banların dumanı çoktandır göğe yükselmiyor.
--- kılığında olan tanrıça ona ücret niyetine İnsanlarda tanrı saygısı, sevgisi kalmadı mı
ufacık bir şişe vermiş. Phaon şişenin içindeki yoksa?". Ayaklan kanatlı tanrı Hermes bu
iksiri sürdükçe gençleşir, güzelleşirmiş. O ka­ yolculuğa dünden hazırdır. İ k i tanrı tanınma­
dar yakışıklı olmuş ki gönül vermiş ona ada­ mak için eski püskü rubalar giyip hemence­
nın bütün kadınları. Bir efsaneye göre şair cik yola koyulurlar. Bergama ovasına inince,
Sappho da ona âşık olmuş, Phaon yanaşma- tanrı misafiriyiz diye birçok evlerin kapısını
dıgı için kendini bir kayadan denize atarak öl­ çalarlar. Ama ev sahipleri: "Yolunuza gidin,
dürmüş. sizi misafir edecek yerimiz yok!" diye karşılık
Philemon. Philemon'la Baukis efsanesi verirler. Böylece çaldıkları her kapı ev sahip­
Bergama'ya özgü bir efsanedir. Bu güzel öy­ lerinin yürekleri gibi kapalı kalır tanrılara. Eni­
küyü Halikarnas Balıkçısı'ndan esinlenerek konu taban teptikten sonra, iki tanrı, damı
yazılmış bir anlatımla veriyoruz: yerden az yükselen Philemon'un yoksul k ü l ü
besine varırlar. Kapı hemen açılır ve tanrılar
Evvel zaman içinde, Bergama denilen şeh­
küçücük evin kapısından eğilerek girerler.
rin bulunduğu yeşil ovanın bir köşesinde ulu
bir ağaç varmış; bu ağaç çınar, söğüt, meşe, Philemon'la Baukis misafirleri içten gelen
güren veya ıhlamur ağaçlarının hiçbirine bir sevinçle karşılarlar. Onları ağırlamak için
benzemezmiş; benzemez, çünkü hem çınar, alçak sedirin üstüne saman dolu torbalar ki ı
hem de ıhlamur agacıymış. İri gövdesinden yarlar. Baukis ocaktaki külleri eşeleyip, ateşe
fışkıran iki koca dal birbirine dolanır, düğüm kuru yapraklarla ağaç kabukları katar. Uzun
olup kenetlendikten sonra biri bir yana çınar uzun üfler, sonra alev dillerini çürük zeytin
yaprakları, öbürü öbür yana ıhlamur yaprak­ kökleriyle örter. Philemon da bahçeden bir
ları salar, yayıldıkça yayılırmış. Her bahar lahana getirir. Baukis lahanayı ayıklayıp ate­
dalları yeni özlerle beslenip şişen, yaprakları­ şe koyarken, kocası asılı duran kuru etten bir
nın yeşil kubbesi hışırtılı bir gölgeyle toprağı dilim keser. Yemek pişedursun, kan-koca bir
serinleten bu eşi görülmedik ağacın bir masa­ tahta kaba su koyup ateşin yanında ısıtırlar
lı varmış. Bu masalı size anlatayım: ve misafirlerinin ayaklarını yıkarlar. Kaba,
Bir varmış bir yokmuş, Philemon'la Baukis ama tertemiz havlularla silerler.
adında bir kan-koca varmış. İkisi de yaşlı, çok Yemek pişince, kan-koca titrek elleriyle
y. ıslıymış. Bunca yıllık kan-koca oldukları hal­ masaya mis gibi kokan yabani nane sürttüler.
de Philemon'la Baukis ilk evlendikleri günkü Philemon bir ayağı kısa olan masanın altına
kadar sevişirlermiş. Gövdelerini ağırlaştıran, kırık bir çanak parçası koydu. Sonra da zey­
yüzlerini kırış kırış eden yaş gönüllerinin taze­ tin, kırmızı turp, salat ve külde pişmiş yumur
liğini almamış, sevgilerinin ateşini söndürme­ taları d i z d i sofraya. İ k i tanrı doya doya yiyor
ni işti. Yoksul evcegizlerinde mutluluk hiç sol­ lardı. Philemon da arada bir tahta testiden sir­
mayan bir çiçek gibi açar, serpilirmiş. G ü n ­ keye benzer bir şarap dolduruyordu tanrılara.
düz Philemon tarlada, Baukis ocak başında Ne var ki, taslar doldukça, testideki şarap ek
çalışırlar, günlük ekmeklerini çıkarırlar, ufak sileceğine, çoğalıyordu. Philemon'la Baukis
varlıklarının hem efendileri, hem uşakları bu mucizeye önce şaşakaldılar, sonra evlerine
Olup tek başlarına buyruk yaşarlarmış. Katı gelen tanrı misafirlerinin gerçekten tanrı ol­
yürekli, para canlı adamlar çevrelerini saı duklarını anladılar. Dize gelip, yakardılar.
iniş. Ama Philemon'la Baukis komşuların.! Zeus ayağa kalktı. Gelin, dedi Philemon'la
aldırış etmezler, kendi ocaklarının cörmert Baukis'e. Tanrılar önde, ihtiyarlar arkada, bir

I
yamaca tırmandılar. Bir de dönüp baktılar ki, phokles'e bir tragedya esinlemiştir. Philokte-
şehir sulara boğulmuş, yalnız kendi kulübele­ tes Herakles'in arkadaşıdır, yiğit ölürken ok­
rinin bulunduğu tepecik yüzüyor, yoksul ev- larını ona bırakır, çünkü üstünde can verdiği
ceglzlerinin yerine de pınl pırıl beyaz mer­ odun yığınını Philoktetes tutuşturmuştu. Ama
merden bir tapınak yükseliyormuş. Tanrılar Herakles arkadaşından nerede öldüğünün bil-
tanrısı dile geldi: "Ey iyi insanlar, dedi, dile­ dirilmemesini ister. Sonraları Philoktetes bir­
yin benden ne dilerseniz. İyiliğiniz, cömertli­ çok sorularla karşılaşınca, ayağıyla üstüne ba­
ğiniz karşılıksız kalmayacak". Yaşlı karı-koca sarak odun yığınının yerini belli eder, böylece
birbirlerine bir şeyler fısıldamışlar, sonra Phi- yeminini bozmuş olur. Sonradan başına ge­
lemon şöyle demiş tanrıya: "Tanrım, senden len belalar da bundan ötürüymüş.
ne dileyelim? Biz bugüne değin bir yastıkta Philoktetes Helene'nin taliplerindendir.
kocadık, yediğimiz yemek, içtiğimiz su ayrı Troya seferine hemen katılır, ama Troya'ya
gitmedi. Bugünden sonra da bizi ayırma, biri­ varmadan Tenedos'ta kurban kestiği sırada
miz önce ölüp, ötekini kollarıyla mezara taşı­ bir yılan sokar ayağını. Yara irinlenir, derinli­
mak acısını çekmesin. Daha ne kadar yaşa- ğine işledikçe işler, üstelik öyle pis kokar ki
yacaksak, yan yana yaşayalım, sonra da iki­ Philoktetes'in yanında kalınmaz olur. Odys-
miz birlikte can verip ölelim." seus öbür Akha yiğitlerini Philoktetes'i Lem-
Zeus bu dileği kabul etmiş, Philemon'la Ba- nos adasına bırakmaya kandırır. Yaralı kral
ukis'i Frigya ovasının yüceliğinde kalan tapı­ bomboş adada tam on yıl kalır ve oklanyla
nağa bekçi yapmış. Aradan birkaç yıl daha avladığı kuşlarla beslenir. On yıl geçip Troya
geçmiş. Bir gün ihtiyar karı-koca tapınağın düşmeyince, Akhaların ele geçirdikleri kâhin
eşiğinde güneşleyip, Philemon Baukis'e, Ba- Helenos onlara Philoktetes'i getirmezlerse
ukis de Philemon'a sevgi dolu gözlerle bakar­ şehri alamayacaklarını bildirir. Bu kez Lem-
ken, birbirlerinin kollarından taze dallar, yeşil nos'a elçiler gönderilir. Başta Odysseus var­
yapraklar fışkırdığını görmüşler. İkisinin de dır, yanında da Akhilleus'un oğlu Neoptole-
ayakları toprağa gömülmekte, gövdelerini ka­ mos, ya da Diomedes. Philoktetes önce dire­
buk sarmaktaydı. Kollarını birbirlerine dola- nir, gelmek istemez, ama Odysseus yeni bir
yıp son bir öpüşle vedalaşmışlar. Ağaç kabu­ düzenle elinden oklarını alınca Troya'ya git­
ğu dudaklarını artık örtüyormuş ki, oradan mekten başka çaresi kalmaz. Orada ordu h e ­
geçen bir yolcu bir dalın öbür dala seslendiği­ kimlerinden Podaleiros (ya da Makhaon) ya­
ni işitmiş. Ne oluyoruz, ağaçlar mı konuşu­ rasını ameliyat eder. Apollon tanrı hastayı
yor? diye duraklamış, kulak vermiş, ama rüz­ derin bir uykuya daldırır, o uyurken hekimler
gârda tatlı tatlı sallanan yaprakların fısıldayı- yarasını çürümüş etlerden ve irinden temiz­
şından başka bir şey duymamış. lerler, at adam Kheiron'dan aldıkları bir ot
koyarlar üstüne. Böylece Philoktetes kısa bir
Philoktetes. Philoktetes'ten İlyada'da şöyle
zamanda iyileşir.
söz edilir (İl. il; 717vd.):
Troya savaşından sonra Philoktetes yurdu­
îyi ok atan Philoktetes'in buyruğunda yirmi na sag salim döner, Odysseia'da mutlu bir
gemi var, dönüş yolculuğu yapan savaşçılar arasında
binmiş her gemiye elli kürekçi,
adı geçer.
hepsi de okla iyi savaşmasını bilen erler.
Ama Philoktetes kutsal Lemnos adasında Philomeides. Aphrodite'ye verilen bir sıfat.
yatıyor korkunç acılar içinde;
Gülmekten hoşlanan, gülücük seven anlamı­
Akhaoğulları bıraktılar adada onu,
bacağından yara açmış uğursuz birdeniz na gelir.
yılanı,
Philomela. Bkz. Aedon.
kıvranır durur orada acıdan.
Özleyecekler birazdan kral Philoktetes'i Philyra. At adam Kheiron'un anası (Khei-
Argoslular. ron). Efsaneye göre Pronos ona gönül ver­
Homeros bu birkaç satırla Philoktetes'in miş, ama karısı Rheia'nın kıskançlığından
bütün dramını özetlemiş olur. Bu öykü So- korktuğu için at kılığına girmiş ve Philyra ile

y/i A
öyle birleşmiş, onun için de Kheiron yan at, balık adının verilmesi bir Nereus kızı olan
yan insan olarak doğmuş. Başka bir anlatım­ anası Psamathe'nin insan olan Aiakos'tan
da Philyra'nın tanrıdan kaçmak için kısrak ol­ kaçmak için fok kılığına girmesinden ileri gel­
duğu, Kronos'un da ona bir at biçiminde yak­ miş. Phokos doğduğu Aigina adasından ayrı­
laştığı söylenir. Kheiron'un doğduğu Pelion lıp orta Yunanistan'da Phokis bölgesini kur­
dağında oğluyla oturan Philyra ona çömezle­ muş, sonra yurduna dönüşte kendisini kıska­
rini yetiştirmede yardım edermiş (Akhilleus). nan kardeşleri Peleus'la Telamon tarafından
öldürülmüş. Anası Psamathe Peleus'un sürül­
Phineus. Bkz. Argonaut'lar, Harpyalar.
düğü Tesalya'daki davarlarını yiyip yok eden
Phlcgeton, Adı alev anlamına gelen bir bir kurt salmış peşine, sonra da Thetis'in dile­
kökten türemiş olan Phlegeton, Pyriphlege- ğine uyarak kurdu bir taş heykel haline getir­
ton adıyla da anılır. Kokytos'la birlikte yeraltı miş (Peleus, Telamon).
ülkesinde akan bir ırmak olarak gösterilir. Bir
Pholos. Herakles efsanesinde, özellikle Ery-
ateş ırmağı olduğu adından belli.
manthos domuzu avında rol oynayan at
Phlegyas. lksion'un babası. Asklepios'u do­ adam. Herakles bu ava çıktığında Pholos'un
ğuran kızı Koronis'in ırzına geçen Apollon inine konuk olmuş, at adam onu ağırlamış,
tanrıdan öç almak için Delphoi'deki tapınağı­ kendisi çig et yediği halde, yiğide etler kızar­
nı yıkmak istemiş. Phlegyas bu suçundan do­ tıp yedirmiş; bir ara Herakles şarap isteyecek
layı Hades'te büyük bir cezaya çarpılmış. olmuş, Pholos da bir fıçı şarabım var, ama bu
Kentaurların kamu malıdır demiş.'Yiğit yine
P h o b o s . Bkz. Deimos.
de açtırmış fıçıyı. Şarap kokusuna gelen at
Phoiniks. ( 1 ) Agenor'un oğlu, Europe, K i - adamlar taşlar, dallar ve yanan çeraglarla sal­
liks ve Kadmos'un kardeşi (Tab. 10). Babası dırmışlar, kavga çıkmış ve at adamlar birçok
onu da öbür kardeşleri gibi, kaçırılan Euro- Ö lü verdikten sonra çekilmişler, ne var ki
pe'yi aramaya gönderir. Phoiniks Fenike'ye Pholos bir ölünün gövdesinden çıkardığı oku
yerleşir ve Sidon şehrini kurar. Fenike adı ayağı üstüne düşürüp yaralanmış. Pholos bu
onun adından gelmedir (Agenor, Europe). yaradan dolayı can verince Herakles çok üzü­
(2) Akhilleus'un lalası. İbret verici hayat hi­ lüp onu törenle gömmüş (Herakles).
kâyesini llyada'da kendi ağzından duyarız (İl.
IX, 44 vd.): Phoiniks Boiotia kralı Amyn- Phorkys. Pontos'la Gaia'nm oğlu, Nereus,
tor'un ogluymuş, babası, anasını bir kapat­ Thaumas, Keto ve Eurybie'nin kardeşi (Tab.
mayla aldatırmış, anası da şu kapatmayla yat 6). Keto ile evlenen Phorkys Graialar ve Gor-
da, ihtiyar babandan soğuşun demiş ona, goların babasıdır.
Phoiniks öyle yapmış, ama babasının laneti­ Phosphoros. Sabah yıldızına verilen ad;
ne uğrayıp yurdundan sürülmüş. Peleus'un ışık getiren anlamına gelir. Adı Latinceye Lu-
yanına sagınmış, Myrmidonların kralı da onu cifer olarak çevrilmiştir. Şafağı haber veren
dostça karşılayıp Akhilleus'a yönetici olarak yıldız olarak şiirde adı sık sık geçer.
vermiş. Phoiniks Troya savaşında Akhille-
us'un yanından ayrılmaz, yiğit öfkeyle bara­ Phriksos. Athamas'la Nephele'nin oğlu.
kasına çekilince, ona öğütler, örnekler vere­ Üvey anası İno Phriksos'la Helle'yi bir sandık
rek yola getirmeye çalışır. Patroklos ölünce içinde denize atınca Nephele çocuklarını bir
Akhilleus'un derin yasına katılır. Akhilleus altın postlu koçun sırtına bindirip kaçırır. Hel-
ölünce Phoiniks Neoptolemos'u almaya gi­ le denize düşüp boğulur, Phriksos ise Kol-
der ve onunla Troya'ya dönmek üzeredir ki khis'e varır ve koçu Zeus'a kurban ettikten
yolda ölür. Neoptolemos onu törenle gömer sonra postunu kendisini konuklayan kral Aie-
(Akhilleus): tes'e armağan eder (Argonautlar, Athamas,
Nephele).
Phokos. Adı fok balığı anlamına gelen P h o -
kos Aiakos'la Psamathe'nin oğlu, Peleus ve Phrygios. Adı Phrygialı anlamına gelen
Telamon'un kardeşi (Tab. 21). Kendisine bir Phrygios bir Miletos kralıdır. Miletos krallıgı-
na Phobios'tan sonra geçer (Antheus), Mile- mesine fazlaca üzülmüşler de ondan dönüş­
tos'ta bir Artemis şenliğinde gördüğü Myus müşler.
(bugün Afşartepe) zorbasının kızına âşık olur, Bir anlatıma göre, Troya düştüğü zaman,
böylece Miletos'Ia Myus şehirleri arasındaki Dardanos soyunun atası Elektra aşırı bir
savaşa son verir. üzüntüye kapılıp kız kardeşlerinden ayrılmış
ve gökte gezegen oluvermiş (Elektra).
Picus. Adı, ağaçkakan anlamına gelen Picus
Latium'un en eski krallarından ve yerli sayı­ Pleione. Zeus'la Tethys'in kızı. Pleiadlardan
lan boydandır. Faunus'un babası, kral Lati- başka bir de Hyadlar adlı beş kızı ve Hyas ad­
nus'un dedesi olduğuna inanılırdı. Picus ünlü lı bir oğlu olmuş. Kızlarıyla birlikte yıldız ol­
bir biliciymiş, bunun için de geleceği görme muş (Pleiadlar, Hyas).
yetisine sahip ağaçkakan kuşunu hep yanın­
da taşırmış. Efsane yazarları büyücü Kir- Plutos. Adı zengin, zenginlik anlamına ge­
ke'nin kral Picus'u bir ağaçkakan kuşuna dö­ len Plutos, Demeter'le İasion'un oğlu sayılır.
nüştürdüğünü ileri sürerler. Bu kuş Roma di­ Hesiodos Theogonia'da şöyle tanımlar onu
ninde önemli bir rol oynar, Mars'a adanmış (Theog. 970 vd.):
bir hayvan olup Romulus'la Remus'un kurta­ Yüceler yücesi tanrıça Demeter
rılmalarında dişi kurt kadar rol oynamış. sevişip kahraman lasion 'la
bereketli Girit'in nadaslı tarlalarında
Pitane. Mysia'da Pitane (Çandarlı) kentini cömert Plutos 'u getirdi dünyaya.
kuran Amazon'un adı. Kyme ve Priene şehir­ Bütün karaları, denizleri dolaşır Plutos,
lerinin kurulmasına da katılmış. kime rastlar, kimin eline düşerse,
zengin eder onu, berekete boğar.
Pleiad'Iar. Gökte yedi yıldıza çevrilen yedi
kız kardeş. Yunanlıların "Pleiades" dedikleri Daha sonralan Plutos bereket tanrıçası D e -
bu yedi yıldızlı burç, yedi kandilli Süreyya, ya­ meter'in grubundan ayrılarak soyut bir kavra­
ni Ülker burcudur. Efsaneye göre, Pleiadlar, mı simgeleyen bir tanrı olmuştur. Aristopha-
Atlas'la Pleione'nin kızlanymış (Tab. 7). Ad­ nes'in "Plutos" adlı komedyasında kör olarak
ları da şu: Alkyone, Merope, Kelaino, Elekt- canlandırılır.
ra, Sterope, Taygete, Maia. Bu kızların dör­ Podaleiros. Tanrı Asklepios'uh oğlu, M a -
dü Zeus, ikisi Poseidon, biri Ares'le evlenir, khaon'un kardeşi, llyada'da adı geçen hekim.
yalnız Merope ölümlü bir erkeğe, Sisyphos'a Makhaon'la Podaleiros güzel Helena'ya talip
eş olur. Onun için de Merope Ülker burcu­ olmuşlardı, Troya savaşına da bu yüzden Te-
nun en sönük yıldızıymış derler. Hesiodos salya'dan gelme otuz gemiyle katılmışlar ve
"İşler ve Günler"de şöyle söz eder Pleiadlar- her ikisi de savaşçı ve hekim olarak yararlık
dan (İşi. 3 8 3 vd.) : göstermişlerdi (Makhaon).
Ekinini biç, görünce gökte Efsaneye göre Podaleiros Troya savaşın­
Pleiad yıldızlarım, Atlas'ın kızlarını. dan diri çıkar ve şehir düştükten sonra kâhin
Görünmez oldukları zaman da Kalkhas'la kara yolundan Kolophon'a gider.
ek toprağını. Kalkhas orada ölünce Podaleiros, Delphoi'ye
O yıldızlar kaybolur kırk gün, kırk gece. gidip nereye yerleşmesi gerektiğini tanrıya
Bir efsaneye göre, yedi kız kardeş anaları sormuş, aldığı cevap da şu olmuş: Öyle bir ül­
Pleione ile birlikte Boiotia'da gezinirken, avcj ke seç ki gök yıkılsa sen altında kalmayasın.
Orion'a rastlamışlar, Orion tutulmuş onlara, Bu ülkeyse çepeçevre yüksek dağlarla çevrili
beş yıl kovalamış Pleiadları, sonunda kızlar Karia Khersonessos'u, yani Datça yarımada-
birer güvercin olup uçmuşlar, Zeus da halleri­ sıymış. Karia'ya gelişi üstüne bir efsane daha
ne acıyarak göğe almış onları. Değişimlerinin anlatılır: Gemisi fırtınaya tutulup Datça ya­
nedeni başka türlü de açıklanır: Zeus babaları rımadasına atılmış. Podaleiros'u oradaki bir
Atlas'a gök kubbesini yükleyince, ya da kız keçi çobanı kurtarıp ülkenin kralına götür­
kardeşleri Hyadlarla birlikte kardeşleri müş. Bu kralın kızı Syrna damdan düşüp ke­
Hyas'ın bir yılan tarafından sokulup öldürül- miklerini kırmışmış, Podaleiros onu iyi etmiş,

248
karşılık olarak kızı da, yarımadayı da ele ge­ Akhilleus'un karşısına dikilir, onunla savaşır
çirmiş. Eşinin adına Syrnos diye bir kent kur­ ve ölür (il. XX, 407 vd.).
muş bu yarımadada. Polydoros, Euripides'in "Hekabe" adlı tra­
gedyasında önemli bir rol oynar: Dram Poly-
Podarge. Harpyalardan biridir, yel tanrı
doros'un görüntüsünün sahneye çıkmasıyla
Zephyros'la birleşip, Akhilleus'un ölümsüz at­
başlar. Genç Troyalı yürekler acısı serüvenini
ları Ksanthos'la Balios'u doğurur (Balios).
kendi anlatır: Priamos'la Hekabe'nin oğlu
Podarkes. (1) Podarkes, Troya kralı Pria- dur, Troya savaşı kızışınca, babası onu birçok
mos'un gençliğinde taşıdığı ad; ayağı çabuk, altınla birlikte Trakya kralı Polymestor'a
hızlı anlamına gelir. emanet etmiştir. Troya düşünce, Polymestor
altınlara el koymak için kendisini öldürmüş,
(2) İlyada'da adı geçen Tesalyalı yiğit, İphik-
ölüsünü de denize atmıştır. Dalgalar şimdi
los'un oğlu, Protesilaos'un kardeşi.
topraktan, mezardan yoksun ölü bedenini kı­
Poias. Philoktetes'in babası. Argonaut'lar yıdan kıyıya atmaktadırlar. O sırada Hekabe
seferine katılmış ve usta bir okçu olarak H e - Troyalı kadınlarla birlikte Trakya kıyılarına sı­
rakles'in işlerinde yiğide yardımcı olmuş. Bir ğınır, tek kalan çocuğu Polyksene ile avunur.
efsaneye göre Herakles'in odun yığınını tu­ Oysa Akhilleus'un ruhu Polyksene'nin kendi­
tuşturan odur, yiğit oklannı da Philoktetes'e sine kurban edilmesini ister, bu isteği Aga
değil, Poias'a vermiştir (Phihktetes). memnon gelir Polymestor'a bildirir. K ı z ı kur
ban ederler. Hekabe kızının ölüsü üstünde
Polluks. Dioskurlardan Polydeukes kimi za­ ağlar, dövünürken, birden daha korkunç bir
man Polluks diye de anılır. Özellikle Latin haber alır: Polydorös'un ölüsü kıyıya vurmuş
kaynaklarında adı daima Pollux'tur (Dioskur- tur. Bahtsız kraliçe birden güçlenir ve öcünü
lar). tüyler ürpertici bir vahşetle alır. Polymes
tor'la iki oğluna pusu kurar, çocukları babala­
Polybos. Oidipus efsanesinde sözü geçen
rının gözü önünde öldürdükten sonra, kralı
Korinthos kralı. Çocuğu olmadığı için Oidi-
da gözlerine iğne batırarak kör eder (Poly
pus'u kendi oğluymuş gibi benimser ve ölün­
ksene, Hekabe, Polymestor, Deiphylos).
ce de tahtını ona bırakır (Oidipus).
Vergilius'un "Aeneis" destanına göre, Poly-
Polydamas. Adı İlyada'da Pulydamas ola­
mestor Priamos'un oğlunu öldürdükten son­
rak geçen Troyalı bir yiğit. Savaşta Hek-
ra, Trakya kıyılarında bir yere gömmüştür.
tor'un yanı başında çarpışır, büyük yararlık
Aeneas Trakya kıyılanna uğrayınca, tanrılara
gösterir, Akha duvarına saldırı planını hazır­
sunu sunmak için bir ağacın dallarını koparır
lar ve Troyalılann surların içine sığınmalarını
ve bakar ki dallardan kan damlaları akmakta
salık verir. Hektor öldükten sonra Hele-
ve topraktan yükselen bir ses üstünde bulun-
ne'nin geri verilip savaştan vazgeçilmesini is­
duklan höyüğün Polydoros'un mezarı oldu­
teyen de odur.
ğunu söylemektedir. Bunun üzerine Aeneas
Polydeukes. Bkz. Dioskurlar. akrabasına gereken ölü törenlerini yapar ve
öyle ayrılır Trakya'dan (Aen. 1 1 1 , 40 vd.).
Polydoros. (1) Kadmos'la Harmonia'nın
oğlu. Nykteis'le evlenerek Labdakos'un baba­ Polyksene. Priamos'la Hekabe'nin en kü­
sı ve Oidipus'un dedesi olur (Tab. 19). çük kızları (Tab. 16). İlyada'da adı geçmez,
(2) Homeros destanlarında ve tragedyada ama sonraki destanlarda, özellikle Akhilleus
adı geçen Polydoros, Priamos'la Laothoe'nin efsanesinde önemli bir rol oynar: Kardeşi
oğlu olarak gösterilir. Kişiliği ve öyküsü des­ Troilos atlarına su almaya gelir, o sırada A
tana göre başka, tragedyaya göre başkadır. khilleus Troilos'a saldırıp onu öldürür, ama
İlyada'da Polydoros Priamos'un en küçük kovalayıp da eline geçiremedlği Polyksene'ye
oğlu olarak tanımlanır. Çok genç olduğu İ ç i n aşkla tutuşur. Kimi efsane bu öyküyü şöyle
babası onun Troya savaşına karışmasını iste­ uzatır: Akhilleus Polyksene ile evlenebilmek
mez, gene de Polydoros bir yolunu bularak İ ç i n Priamos'a Akha ordusundan ayrılmaya
söz vermiş, bu işin pazarlısını yapmak için de ve konukseverliğine sığınarak yalvarır. Sonra
Thymbralı Apollon tapınağına gitmiş, Paris da şöyle anlatır Odysseus (Od. IX, 287 vd.):
onu okuyla orada öldürmüş.
Böyle dedim, hiç kargılık vermedi bu katı
Başka destanlarda Polyksene'nin Troya
yürek,
yangını sırasında Diomedes, ya da Odysseus
ellerini açıp atıldı arkadaşlarımın üzerine,
tarafından yaralandığı ve öldüğü anlatılır.
yakaladı ikisini, çarptı kafalarını yere
Ama Polyksene üstüne en dokunaklı öykü enikler gibi,
Euripides'in "Hekabe" adlı tragedyasında sah­ ossaat beyinleri fışkırdı, ıslattı dört bir yanı,
neye konandır: Neoptolemos babası Akhil- ayırdı onları parça parça, hazırladı
leus'u düşünde görür, yiğit öfkelidir, Polykse- yemeğini,
ne'nin mezarı üstünde kurban edilmesini is­ dağda büyümüş bir aslan gibi, hepsini yedi,
ter. Akhalar bu emri yerine getirirler. Genç bitirdi,
kız anası Hekabe'nin yalvarmalarına, diren­ ne bağırsak kodu, ne et kodu, ne de ilikli
melerine karşı kurban edilir. Bu kurbandan kemik.
amaç yalnız Akhilleus'un öfkeli ruhunu yatış­ Odysseus tanrı ve insan yasalarına saygısı
tırmak değil, aynı zamanda Akhalara uğurlu olmayan bu azman yaratığa karşı başka türlü
bir dönüş sağlamaktır (Hekabe). davranmak gerektiğini hemen anlar ve bir
düzen kurmaya koyulur. Çıkıp kaçmak ola­
Polymestor. Trakya kralı, Priamos'un arka­
naksızdır, çünkü Tepegöz mağaranın ağzını
daşı, Troya kralının kendisine emanet ettiği
yerinden oynatılmayacak kadar ağır bir ka­
Polydoros'u kahpece öldürür, Hekabe'nin
yayla örtmüştür. Odysseus başka bir çare dü­
elinden cezasını görür (Hekabe, Polydoros).
şünür: Ertesi sabah Polyphemos sürüleriyle
yaylaya çıktıktan sonra, orada bulunan bir
Polymnia. Musalardan biri, pantomimi sim­
uzun sopayı alır, ucunu sivriltir ve ateşe ko­
geler (Musalar).
yup kızdırır. Akşam dev gene gelir ve akşam
Polyneikes. Oidipus'un ogulllarından biri yemeğini hazırlamak üzere Odysseus'un iki
(Tab. 19). Adı çok kavgacı anlamına gelen arkadaşını daha alır. Bu korkunç yemeğini
Polyneikes kardeşi Eteokles'le Thebai tahtı hazırlarken Odysseus'a adını sorar, kurnaz
için çarpışır, önce şehirden Kreon'un gücüy­ yiğit şöyle cevap verir (Od. IX, 366):
le kovulur, Thebai'ye karşı Yediler seferinde
Benim adım Kimse, beni böyle çağırır
Eteokles'i öldürerek kardeşinin elinden ölür anam, babam ve bütün arkadaşlarım.
ve ölüsü Kreon'un koyduğu yasağa karşın
Antigone tarafından gömülür (Antigone). O sırada yanma almış olduğu şarap tulu­
mundan sunar Tepegöz'e, dev kana kana
Polyphemos. Polyphemos, Odysseia'da içer, siyah şarabı çok beğenir ve bu armağa­
anlatılan eşsiz ve çok ünlü bir peri masalının na karşılık şöyle der Odysseus'a:
kahramanıdır. Kyklops Polyphemos, deniz
Tekmil arkadaşlarından sonra yiyeceğim
tanrı Poseidon'un oğlu olarak gösterilir, tan­
Kimse'yi,
rının Odysseus'a karşı dinmez bir hınç,
hepsini yiyip bitireceğim, sonra onu,
amansız bir kin beslemesi de bu oğlunun tek bu da konukluk armağanım olacak sana.
gözünü kör ettiğinden dolayıdır (Odysseus).
Odysseia'da bütün bir bölümü kaplayan Ama şarap etkisini yapmaktadır: Tepegöz
(Böl. I X ) bu masal ancak romanlarda rastla­ sırt üstü devrilip sızar, o sırada Odysseus ar­
nabilecek tabiat tasvirleriyle başlar: Tepe- kadaşlarıyla birlikte kazığı ateşten çıkarırlar
göz'ün adası, mağarası, ağılları tadına doyul­ ve yattığı yerde gegire gegire kusan, ağzın­
maz bir anlatımla canlanır gözümüzde. Odys- dan insan etleri ve şarap dökülen sızmış de­
seus birkaç arkadaşıyla mağaraya girmiş, Te- vin tek gözüne batırırlar. Manzarayı şöyle an­
pegöz'ü beklemektedir, dev adam akşam latır Homeros (Od. IX, 389 vd.):
olup da sürüleriyle dönünce Odysseus kendi­ Cızırdayıp tütüyordu gözkapakları ve
sini ona gemisi batmış bir yolcu olarak tanıtır kirpikleri
köklerine dek çatır çatır yanan yılmaz sauaşçı Polypoites'in buyruğundular.
gözbebeğinin içinde... Ölümsüz Zeus'un oğlu Pelrithoos'tur onun
H\r canavar gibi uludu, yankılandı koca babası.
kayalar, Ünlü Hippodameia sevişmişti Peirithoos'la,
girecek delik aradık korkudan hepimiz. kıllı azmanları tepeleyip, Pelion dağından
Çekti çıkardı gözünden kana bulanmış Aithıklere doğru sürdüğü gün doğurmuştu
kazığı, onu.
çıldırmış elleriyle fırlattı, attı uzağa,
başladı haykıra haykıra komşusu Tepegöz'ü Peirithoos'un ölümünden sonra oğlu Poly-
çağırmaya. poites kral olur, Helena'nın talipleri arasında
Ne var ki onlar dışardan ne olduğunu so­ bulunduğundan, Troya savaşına katılır ve İ İ -
lunca, "Kimse"nin kendisine işkence yaptığı­ yada'da birçok yiğitleri öldürdüğü gösterilir:
nı söyler, devler de arkadaşlarının çıldırdığına Kırk gemiyle geldiği savaşta arkadaşı Leonte-
inanıp uzaklaşırlar. Ama Odysseus'un düzeni us'un yanı başında çarpışır. Patroklos'un ölü­
I umunla bitmez: Tepegöz'ün sabah mağara­ süne yapılan oyunlara da, tahta ata giren yi­
dan çıkmak yolunu bulacağını ve elleriyle or- ğitlere de katılır. Troya düştükten sonra Le-
ı.ılığı yoklayarak Odysseus'la arkadaşlarını onteus'la birlikte bilici Kalkhas'ı Kolophon'a
lııılup kıstıracağını bilir, onun için arkadaşla­ götürür (Kalkhas).
rından kalanları besili koçların altına bağlar, Pomona. Roma mitolojisinde meyveleri ge
kendisi de en güzel koçu seçer, karnının altı- liştiren nympha. Roma'dan Ostia'ya giden
ı ı,ı dolgun yapağısına tutunarak asılır, böyle- yol üstünde kutsal bir koruluğu vardı. Şairlere
ı e sabah Tepegöz sürülerini mağaradan çıka- göre Pomona ya da Picus'la bir aşk macerası
ı ıııca,sırtlarını yokladığı halde Odysseus'la ar­ yaşamış, ya da kendisi gibi bir bereket tanrısı
kadaşları kurtulur. Koşa koşa gemilerine gi­ olan Vertumnus'un karısı olmuştur.
dip binerler ve denize açılırken şöyle seslenir
Odysseus yamyam Polyphemos'a (Od. IX, Pontos. Adı deniz anlamına gelen Pontos,
502 vd.): Pesiodos'un Theogonia'sına göre, Gaia'nın
tek başına meydana getirdiği bir tanrısal var­
ölümlü insanlardan biri, Tepegöz sorarsa lıktır (Tab. 1). Gaia sonra Pontos'la birleşir ve
sana,
Nereus, Thaumas, Phorkys, Keto ile Eurybie'
nasıl oldu da böyle kör oldu gözün,
dersin ki, Odysseus kör etti beni, kentler yi doğurur (Tab. 6). Efsanelerde rol oynamaz.
yıkan,
Portunus. Çok eski bir Roma tanrısı, ilkin
yurdu îthake'de olan Odysseus Laertes'in
geçitleri koruduğuna, sonra da limanların
oğlu.
tanrısı olduğuna inanılır, Roma'nın limanına
Polyphemos kudurmuş gibidir, arkaların­ yakın bir tapınağı bulunur ve yolda bir bayra­
dan koca kayalar fırlatır denize, ama bununla mı kutlanırda Mater Matuta'nın oğlu sayılırdı.
ıl.ı kalmaz, babası Poseidon'a yakanr Odys-
seus'tan öcünü alsın diye. Ve deniz tanrı onu Poseidon. Olymposlu tanrılar arasında de­
dinler, dileğini yerine getirmektir derdi günü, nizi simgeleyen ve denizin mutlak hâkimi sa­
II günden sonra da rahat yoktur artık deniz­ yılan Poseidon Homeros destanlarında Pose-
li ide çilekeş kahraman için, yoldaşlarının idaon diye anılır; Poti-dan'dan türeme bu ad
hepsini yitirecek, yaban ellerde dilenecek de başka Hint-Avrupa dillerindeki biçimiyle kar­
.ıncak ondan sonra tek başına varabilecektir şılaştırılacak olursa, "denizin efendisi" anla­
yurduna. mına gelir. Hesiodos'un Theogonia'sında
Poseidon, Kronos'la Rhela'nın oğlu olarak
Polypoites. Troya savaşına Tesalya şehirle­ gösterilir (Tab. 5). Kronos öbür çocukları gibi
rinden gelme bölüklerin başında katılan Poly- Poseidon'u da doğar doğmaz yutar, sonra
polteş'ten İİyada'da şöyle söz edilir ( İ l . I I , 738 Zeus anası Rheia'nın yardımıyla kaçırılıp ba­
Vd.): basına öbür kardeşlerini kusturunca Posei-
Argissa'da, Gyrtone'de, Orthe'de, don'a da deniz egemenliğini verir. Poseidon
Eleone'de ,süt beyaz Oloosson'da otururlar. sonra Amphitrite ile evlenir ve Triton'u üre-
tir. Destanlarda Poseidon'a verilen sıfat Böyle dedi, yığdı bulutları üst üste
"Enosigaios" yani yeri sarsan, titretendir. P o - bir anda allak bullak etti denizi,
seidon elinde tuttuğu üçlü yabayla yalnız dal­ üçlü yabasını tutuyordu elinde,
salıverdi çeşitli yellerin kasırgasını tekmil,
gaları kabartıp denizi altüstü etmekle kalmaz,
toprağı, denizi kapladı bulutlarla,
çepeçevre sardığı topraklan da sarsar. Güçlü karanlık boşandı göklerden,
bir tanrıdır, Zeus'la boy ölçüşmekten çekin­ Euros'la Notos ve uluyan Zephyros,
mez, onun buyruklarına baş eğmekten hoş­ ve koca dalgalarla açık gökten kopan
lanmadığı gibi, öbür tanrılarla birlik olup tan­ Boreas
rılar babasını zincire vurmaya bile kalkışmıştır estiler dört bir yandan boğuşa boğuşa.
(İl. I, 400). Troya savaşında keyfine göre ki­
mi zaman Akhaları, kimi zaman Troyalıları Zeus'un buyruğuyla Odysseus'un İthake'ye
dönmesini önleyemeyince, bu kez onu kurta­
tutar ve Zeus'a şöyle meydan okur (İl. XV,
ran Phaiaklar üstüne yağdırır öfkesini (Phai-
185 vd.):
aklar).
Yiğitliğine yiğittir, bilirim onu (Zeus'u), Adının geçtiği başlıca efsaneler şunlardır:
ama beni küçümsemek ne oluyor eşitim ben Apollon'la birlikte Troya surunun yapılmasını
onunla, üzerine alır, Laomedon sözleşilen ücreti öde^
bana zorla baş eğdirecek olan o mu? meyince denizden bir canavar salar kıyılara
Rhea doğurdu Zeus'u, beni, ölülere
(Laomedon, Hesione). Laokoon'un ölümü­
hükmeden Hades'i,
ne de gene bir deniz canavarı sebep olur (La-
dünya üçe bölündü, üçümüz de aldık
payımızı, okoon). Poseidon yakınlarının ya da tuttuğu
kura çekildi, köpüklü deniz düştü bana, kimselerin yakarmalarını dinler, dileklerini
her zaman orada oturayım diye... hiç şaşmadan gerçekleştirir (Hippolytos).
Zeus'a bulutlar arasında engin gök düştü.
Birçok şehirlerin koruyucusu olmak için
Ama toprakla koca Olympos'tan herkesin
başka tanrılarla yarışmaya girdiği ve çokluk
payı var,
bu yüzden yaşamam ben Zeus'un keyfince, onlara yenildiği görülür: Örneğin Atina halkı
gücü varsa, rahat otursun kendi payında, Poseidon'un tuzlu gölü yerine Athena'nın
ülkesinde, zeytin ağacını seçer (Kekrops).
korkutmasın elleriyle, alçak yerine komasın Poseidon'un aşkları da efsane konusu ol­
beni. muştur. Asıl karısı Amphitrite ile denizin al­
Olympos'ta oturmaktan da pek hoşlanmaz, tındaki sarayda - ki bu saray Ege kıyılarında
çok daha büyük bir rol oynadığı Odysseia İmroz ya da Tenedos'un dip yarlarında bilinir
destanında onu Habeşistan'a gider ve gelir - rahat bir ömür sürer. Ne var ki ürettiği döl­
görürüz (Od. I, 22 vd.): ler hep dev, azman ya da yamyamdır. Am-
phitrite'den çocuğu olmamıştır.
Poseidon uzakta oturan Yüzü Yanıklara
gitmişti o gün,
Priamos. Laomedon'un oğlu, Troya kralı
dünyanın en ucundaki insanlardır Yüzü
Yanıklar, Priamos kral olarak da, baba olarak da büyük
ikiye bölünmüşler, kimi batan günde bir rol oynar Ilyada destanında. Karısı Heka-
oturur, kimi doğan günde, be kadar ünlü, dramı onunki kadar dokunak­
kurbanlık boğa ile koç almaya gitmişti lıdır.
oraya, Troya kral soyunun doğrudan doğruya vâri­
orada dalmıştı şölende gönül eğlendirmeye.
sidir Priamos (Tab. 16), babası Laomedon,
Poseidon Odysseus'a karşı dinmez bir kin anası da ırmak tann Skamandros'un kızı ola­
besler. Bunun nedeni de oğlu Polyphe- rak gösterilen Strymo'dur. Ama atalarıyla de­
mos'un tek gözünü kör etmesidir (Polyphe- ğil, asıl kendi sayısız oğul ve kızlarıyla da ün
mos). Yüzü Yanıklardan dönüşünde deniz salmıştır. Oğlu Hektor'un ölüsünü istemek
tanrı Odysseus'u bir sal üstünde görür, kendi için Akhilleus'a gittiğinde kendi söyler elli ço­
kendine öfkeli öfkeli konuştuktan sonra eyle­ cuk yetiştirdiğini ve hepsinin gözü önünde bir
me geçer (Od. V, 291 vd.): bir öldüğünü (İl. X X I V , 495-500).

252
Priamos'un çocukluğu üstüne bir efsane kız Bana da acı, şu talihsiz babana,
kardeşi Hesione ile ilgilidir (Hesione). Bu e f - bunca acıdan bir parça aklı kalmış
sanede adının ilkin Podarkes olduğu, sonra ihtiyarcığa.
da Priamos'a çevrildiği anlatılır. Satılmış an­ Oğullarının nasıl öldürüldüğünü anımsar,
lamına gelen bu ad, ablası Hesione'nin dü­ kızlarının, gelinlerinin esir olarak götürüle­
ğün hediyesi olarak Herakles'ten küçük kar­ ceklerini, kendisinin de öldürülüp leşinin kö­
deşinin serbest bırakılmasını istemesine daya­ peklere atılacağını öngörür. Hektor'un bu
nır. Priamos'un gençliği üstüne bir şey anla­ sözlere, eşi Hekabe'nin yalvarmalarına kar­
tılmaz. Troya savaşında çıkar karşımıza, o sı­ şın oğlu surlara sığınmayınca, donakalır ve
rada da yaşlı, çok yaşlı bir kraldır. Yaşından sonuna kadar seyreder işkencesini, sonra da
dolayı savaşa katılamadığı halde, ihtiyarlar hıçkıra hıçkıra ağlar, toz, toprak üstünde yu­
derneğinin başında erdemi, onuruyla yönetir varlanır, ama ilk tepkisi kendini dışarı atmak,
bütün eylemleri. Helene davasının Menela- Akhalara gidip oğlunun ölüsünü kurtarmak­
os'la Paris arasında tek tek savaşta çözümle­ tır. Gitmeye karar verir ve hiçbir engel alıko­
neceğine karar verilince, ant töreninin yapıl­ yamaz onu. Hekabe'nin gitme diye yalvarma­
ması için Priamos çağrılır ve onu Batı kapı­ larına, hazırlık yapmada ağır davranan oğul­
sındaki kulede görürüz (İl. III, 149 vd.): larına bir ihtiyara yakışacak biçimde sertçe
davranır, şöyle azarlar onları (İl. XXIV, 218
Priamos'un çevresinde
kurmuşlardı
vd.):
ihtiyarlar derneğini.
İhtiyarlık onları savaştan alıkoyuyordu, Sarayın uğursuz kuşu musun ne?
ama çok iyi konuşan adamlardılar, Gideceğim, alıkoyamazsın beni,
ormanda, ağaçları dolana dolana incecik kandıramazsın beni ne desen...
öten Hadi çabuk olun, ödlekler, baş belaları,
ağustosböcekleri gibi tıpkı. siz öteydiniz keşke Hektor öleceğine,
Kulede böyle oturuyordu Troyalı ulular. öteydiniz hızlı gemilerin önünde, topunuz
birdenl
Helen'yi çağırır ve şöyle der ona ( İ l . I I I , 162
Sonra da tanrıların yardımıyla Akhilleus'un
vd.) :
barakasına varır, görünmeden içeri girer ve
Buraya, yanıma gel kızım, otur şöyle, Akhilleus'un dizlerine, ellerine sarılarak şöyle
gör bak işte, eski kocan, hısım akraban, der (İl. X X I V , 486 vd.):
dostların.
Bence suçlu sen değilsin tanrılar asıl, Tanrısal Akhilleus, getir aklına babanı.
onlar yığdı başıma kan ağlatan savaşı... Şimdi olmalı o da benim yaşımda,
varmıştır uğursuz ihtiyarlığın eşiğine.
Bu birkaç söz Priamos'u nitelemeye yeter. Belki çevresinde komşular bugün üzer onu,
Uygardır, akıllı ve yetkindir, hiçbir öfke, gide­ belayı savacak kimsesi yoktur yanında.
rek hiçbir acı bile gölge düşürmez insanca ol­ Ama duyar hiç olmazsa yaşadığını senin,
gunluğuna. Hektor Akhilleus'la savaşa gir­ gün boyunca sevinir gönlünde,
mek üzereyken oğluna kulenin üstünden ses­ oğlum dönecek Troya'dan, göreceğim onu,
lenip içeri sığınmasını salık verdiğinde ger­ der.
çekçi bir görüş d i l e getirir ( İ l . X X I I , 38 vd.): Ve bu sözlerle ancak insan sözünün yarata­
bileceği mucizeyi yaratır: Akhilleus'un çelik
Hektor, yavrum, dostlarından uzak durma
öyle, gibi sert, acımak bilmez yüreği birden yumu-
erişirsin kaderine, bekleme bu adamı, şayıverir. Gözünden yaşlar boşanır, kalkar,
senden çok üstündür Peleusoğlu, ihtiyarı elinden tutup kaldırır, kendi babasıy-
o katı yürekli adam alt eder seni. mış gibi ökşar, avutur, yedirir, içirir ve oğlu­
nun ölüsünü kendi eliyle yıkayıp hazırladıktan
Akhilleus'un elinden can veren öbür oğulla­
sonra ona verir. İhtiyar da acısının onurlu se­
rını sayar ve şöyle der: vinci İçinde alır, götürür onu Troyalılara.
Ama sen, Akhilleus'a alt olup ölmezsen, Hektor qıbi Priamos da Anadolulu bir kahra­
halkımız daha çabuk unutur bu acıyı man insandır, Kızı, tanrı sözcüsü Kassandra
şöyle seslenir onu görünce (İl. X X I V , 7 0 3 dan utanmış, tanrılara göstermemek için de
vd.) : onu kırlarda bırakmış. Priapos'u çobanlar bu­
lup büyütmüşler ve erkekliğine tapınır olmuş­
Gelin, Troyalı erkekler, kadınlar, gelin,
lar. Priapos'un bir kır tanrısı olması bu yüz-
gelin, görün Hektor'u, gelin,
sağken, savaştan dönerken o denmiş.
nasıl sevinirdiniz nasıl, gelin hadi, Başka kaynaklarda Priapos Aphrodite ildi
görün şehrimizin ışığını, Hektor'umuzu, Adonis'in oğlu olarak gösterilir. Mythos ya­
tekmil halkın ışığını gelin, görün. zarlarından Diodoros Priapos'la Osiris'i kar­
şılaştırır, Lapsekili tannyla Mısır tanrısı ve
Pfiapos. Boğaz kıyılarında Lampsakos onun efsanesi arasında bir bag kurar: İsis k o l
(Lapseki) şehrinin büyük tanrısı Priapos Y u - cası Osiris'in erkeklik uzvunu bulunca onu biri
nan mitolojisine sonradan girmiş ve epey yer tanrı haline sokmuş, bu tanrı da P r i a p o s ,
etmiş tanrısal bir varlıktır. Bağları, bahçeleri muş. Gene Diodoros Priapos'la Hermaphro-
kem gözlere karşı koruyan bu tanrının en gö­ ditos'u bir tutar. Bütün bu olgulardan çıkacak
ze çarpan niteliği phallos'u, yani erkeklik uz­ sonuç Priapos'un bir Anadolu tanrısı olduğu
vuydu. Yamrı yumru bir adamcık olarak im­ ve böyle olmakla Adonis, Osiris, Isis, giderek
gelenen Priapos'un phallos'u neredeyse ken­ Dionysos ve Aphrodite gibi Yunan mythos'u-
disi kadar uzun ve yukarıya doğru kıvrık ola­ na sonradan girdiği sonucu çıkar. Türkiye
rak gösterilirdi. Bununla bereketi simgeler ve müzelerinde Priapos heykelleri çoktur.
bitkilere erişilecek bir örnek diye dikilirdi. Bu
haliyle Priapos Dionysos alayına girmiş, göv­ Proitos. Bkz. Abas, Akrisios, Bellerophon-
desi ve tutumuyla Satyrlere, Silenlere benze­ tes.
diği için bu tanrılara karışmıştır. Efsane onun Proitos Kızları. Bkz. Melampus.
tanrı Dionysos'Ia tanrıça Aphrodite'den dog­
ma olduğunu da ileri sürerdi. Dionysos ala­ Prokne. Bkz. Aedon.
yında bir eşek üstünde canlandırılması da Prokris. Bkz. Kephalos.
şöyle açıklanırdı: Bir Bakkhos töreni sırasın­
da Priapos çok içmiş ve alayda rastladığı Lo- Prokrustes. Atina ile Megara yolu üstünde
tis adlı bir nympha'ya âşık olmuştu. Gece bulunan bir haydut. Biri küçük, biri büyük iki
Bakkhalar uykuya dalınca Lotis'in yanına so­ yatağı varmış ve gelen, geçen yolcuları soy­
kulan Priapos tam muradına ermek üzerey­ duktan sonra uzun boyluları küçük yatağa ya­
ken bir eşek anırmış, kız uyanmış ve kaçmış. tırır, ayaklarını keser, kısaları büyük yatağa
Priapos da olduğu yerde ve durumda kalakal­ yatırır, ayaklarından çeker, uzatırmış. Bu kor­
mış, herkese alay konusu olmuş. Roma'da kunç eşkıyayı Theseus öldürmüş (Theseus).
efsane Lotis'in yerine Vesta'yı koyar, eşeğin Prometheus. Prometheus, Titanlar soyun-
anırması da tanrıçayı tehlikede olduğunu bil­ dandır: Hesiodos'a göre İapetos'la Okeanos
direrek uyarması içinmiş. Vesta bayramında kızı Klymene'nin oğludur. Bu Titan çiftinin
eşeklerin çiçek çelenkleriyle süslenmesi de dört oğlu olur: Atlas, Menoitios, Prometheus
oradanmış. ve Epimetheus. Dördünün de kaderi tüyler
Aphrodite'nin Priapos'u doğurması üstüne ürperticidir: Zeus, Atlas'ı dünyanın ucuna di­
de şöyle bir masal anlatılıyor: Aphrodite kip gök kubbesini omuzlarına yükler, Menoi-
Olympos tanrıları arasına gelince güzelliğiyle tios'u yıldırımla çarparak yerin dibine kapa­
hepsini büyülemiş, o kadar ki Zeus bile âşık tır, Prometheus'u zincirlerle bir sütuna bağlar
olup onunla sevişmiş. Aphrodite gebe kal­ ve karaciğerini bir kartala yedirir, Epimethe-
mış, ama Hera doğacak çocuk babası gibi us'un başına kadın belasını salar. Neden bu
güçlü, anası gibi güzel olur da bütün öbür eşi görülmedik, olağanüstü cezalar? İapetoso-
tanrıların hakkından gelir korkusuyla Aphro- gulları Titan soyundan oldukları için mi? H a ­
dite'nin karnına kem göz koymuş, çocuğun yır. Zeus'un İapetosogullarına özel bir hıncı
sakat dogmasını sağlamış. Priapos kocaman vardır, bu hıncın asıl nedenini de onlara veri­
bir phallos'la dünyaya gelince, tanrıça oğlun- len sıfatlardan anlıyonız: Bu Titanların dördü

254
da kafa gücünden pay almışlardır, akıldan ya­ küçük düşürülmüş, gülünç olmuş bir tanrıdır.
na üstündürler ve bu üstünlükleriyle övünüp Egemenliği gerçek bir güce dayanmaz, çünkü
Zeus'a karşı gelmeye yeltenirler. Akıl gücüy- akıl gücü tanrılardan insanlara geçmiştir.
se Zeus'un tekelindedir, o bu güçle ele geçir­ Devrim, üçüncü ve son devrim olmuş bitmiş
mişi ir dünya egemenliğini. Bu gücü başkasın­ tir: İnsan kendi gücünün bilincine varır,..
da görmek dinmez bir öfke doğurur içinde. tanrıya karşı ayaklanmıştır. Ona isterse ta­
Prometheus da bu öfkeyi körükler durur: Siv­ par, isterse hiçe sayar onu, güçsüz ya da g ü ç
ri aklını, geleceği önceden görme gücünü Ze- lü olduğu oranda tapar ya da hiçe sayar.
us'u aldatmak, kuşkulandırmak, küçük düşür­ Tanrı, insanın elinde bir oyuncaktır, asıl tan
mek için kullanır. Burada Hesiodos'un pek rı, yani asıl yaratıcı insanın kendisidir.
üstünde durmadığı, Aiskhylos'un alabildiğine Aiskhylos'un "Prometheus"unda yalnız tan
işlediği bir temaya ışık tutmalıyız: Üçüncü rılann rol oynadığı belirtilir durur. Oysa bu
devrimin hazırlanması. tragedya bütün koşulları ve sorunlarıyla İn­
Adı "önceden gören" anlamına gelen Pro- sanlık dramını yansıtır, demiştik. Prometheus
metheus kâhindir ve Gaia, Kronos'a nasıl insanın temsilcisidir, içinde çırpındığı olaylar
devrileceğini haber verdiyse, Prometheus da da günümüzün deyimiyle politik diye nitele
Zeus'ün bir gün tahtından düşeceğini bilir. nebilecek insan toplumlarına özgü olaylarıdır.
Aiskhylos'a göre Prometheus, Klymene'nin Ama Prometheus ne bakımdan insandır ve
değil, başka bir adı Themis (Adalet) olan Gai- dramı niçin insanlığın dramı oluyor?
a'nın oğludur. Bu bilgiden edindiği üstünlükle Prometheus ateşi tanrılardan çalmış ve in
P'rometheus, Zeus'u sürekli bir kuşkunun bas­ sanlara vermiş, tanrıların kurmuş olduğu dü­
kısı altında tutar. "Prometheus" tragedyası­ zene karşı geldiği için de zincire vurulmuş
nın ekseni olan bu tema Hesiodos'ta da sezi­ yaman bir ceza çekmektedir. Mıhlanmış oldu
lir. Ancak onu göz önünde tutarsak, Mekone ğu kayadan bize seslenip, eylemini, eylemi
olayını gereğince anlayabiliriz. "Theogoni- nin uyandırdığı tepkiyi, kendini ve karşısında
,ı"da (535-560) anlatılan bu efsane etiolojik, kileri eleştirip değerlendirmektedir. Prome-
yani açıklayıcı bir nitelik taşır: Kurban tören­ theus olayını bugün bir tiyatro yazarı ele alsa,
lerindeki bazı geleneklerin nereden geldiğini karşımıza bir yargılama sahnesi koyar ve tu
bildirir; ama bizim için asıl önemi Zeus- tuklusu, tanıkları, yargıçlarıyla bir duruşmayı
Prometheus kavgasını bambaşka bir motif üs­ canlandırırdı. Biz de örneğin Kafka'nın "Du
tüne kurmasıdır: Prometheus başlangıçtan ruşma"sını inceler gibi inceleyelim "Zincire
beri insanlardan yana geçmiştir, onlara daya­ Vurulmuş Prometheus"u. Anlayışına, günü
narak Titanların öcünü almak ve Olymposlu- müzün gözüyle ancak bu yoldan varabiliriz.
ların egemenliği yerine insanların egemenli­
Prometheus savunuyor ve ne diyor bu sa­
sini getirmek emelindedir. Yeni bir devrimin
vunmada? İki kavram üstünde durup direni
hazırlayıcısıdır. Zeus'u aldatmakla onu insan­
yor, değer olarak benimsediği iki kavram: B i -
lara karşı kışkırtır. Kurduğu düzen tanrılar
linç ve özgürlük. Bilinç ve özgürlük insana öz­
İçin küçük düşürücüdür. Zeus bile bile alda­
gü değişmez değerler olarak her zaman ve
nır, ama oldu bittiyi önleyemez. Bu onur yara­
uygar her toplumda benimsenegelmişliı
sından öç almak içindir ki ateşi vermez olur
Bunları savunurken Prometheus bugün de
İnsanlara. Prometheus da tanrıyı bir daha al­
bir sanığın duruşmada başvuracağı kanıl la
datır ve ateşi çalıp götürür, insanlara verir.
maya başvuruyor: Ne yaptırma, diyor, bile
İki kez küçük düşürülen tanrılar tanrısı artık
bile yaptım. Eyleminin uzun bir düşünme ve
kaba kuvvete başvurmak zorundadır: Eşi gö­
tartışma sonucu .bilinçli ve istemli bir eylem
rülmedik, korkunç cezalar salacaktır Prome-
olduğunu ileri sürerek, bu eylemin suç olarak
theus'un başına.
yorumlanmasından doğacak bütün tepkilin
Hesiodos'un öyküsünde Aiskhylos'un Pro sonuna kadar katlanmaya hazır olduğunu bil
meiheus'unu, giderek Goethe'nin verdiği diliyor. Bu bilinç hem gurur, hem bir katlan
Prometheus yorumunun tohumlarını bile bu mi duygusu doğuruyor İçinde. Şu sözlerle di
labliriz: Zeus . aldatılmış, İnsanların gözünde le getiriyor duygularını
Ama ben biliyordum başıma gelecek olanı: paylarına düşen alanı yönetirken Zeus'un
Bile bile, isteye isteye suç işledim. buyruğuna uymak zorundadırlar. Piyeste kar­
Bana gelince, ben bu çileme katlanacağım. şımıza çıkan tanrıların hepsi bu düzeni be­
Çilesine katlanamayıp, ölmeyi özleyen nimsemiş, Zeus'un buyruklarını isteyerek ya­
İo'ya Prometheus şöyle der: da istemeyerek yerine getirmektedirler. Tek
baş kaldıran Prometheus'tur. Kavga Zeus'la
Benim acılarıma hiç katlanamazdın demek! Prometheus arasındadır ve bir özgürlük-
Kader ölmeme de izin vermiyor benim: kölelik kavgasıdır. Evreni yöneten, tanrıların
Yalnız ölüm kurtarabilirdi beni, ve insanların egemeni Zeus özgürdür, pran­
oysa benim işkencelerimin sonu yok
gaya vurulmuş, ıssız bir kayalıkta sonsuzluğa
Zeus tahtından düşmedikçe.
dek işkencelere mahkûm, ölümsüz olduğu
Hiçbir umuda yer vermeden düşünce ve için canına kıyma özgürlüğünden de yoksun
davranışında direnen Prometheus'un bu bi­ Prometheus köledir. Ama bakalım gerçekten
linçli tutumunu başkaları anlamaz ve gurur ya de öyle mi?
da kibir diye nitelerler. Koro şöyle der: Prometheus'u kayaya çakan Kratos (Güç)
Sözünü sakınmıyorsun, şöyle diyor:
başına gelen boyun eğdirmiyor sana.
Her varlık çoktan bir kaderle yükümlenmiş,
Okeanos da şöyle: Tanrıların başıdır yalnız yükümlü olmayan:
yine de uslanmış değilsin, diretiyorsun, "Zeus'tan başkası özgür değildir".
dertlerine dert katmaktan korkmuyorsun.
Olaylar da Kratos'un bu sözünü doğrula­
Benden öğüt dinlersen, dikine gitme.
maktadır: Sert, amansız, insafsız bir zorba gi­
"Sözünü sakınmıyorsun" diye çevirdiğimiz bi dünyayı keyfine göre yöneten Zeus her is­
Yunan "ağan eleutherostomeis" deyimi, "di­ teğini yüzde yüz gerçekleştirmektedir. Evren
lin fazla özgür" anlamına gelir. Prometheus'a "Prometheus" tragedyasında Prometheus ve
bilinci özgürlük sağlamaktadır. Dramın özü İo gibi Zeus'un kurbanları, Kratos, Bia, H e -
de bu özgürlük-köle sorunudur. Onun asıl phaistos'la Hermes gibi Zeus'un uşakları ve
önemini de biz ancak tragedyanın yazıldığı Okeanos gibi Zeus'un dalkavuklarıyla dol­
çağı göz önünde tutmakla anlayabiliriz. V. muştur. Geçmişi yendikten sonra, Zeus bu­
yüzyıl Atina'sında kölelik de, zorbalık da ya­ gün ve yarını da yasalarının tekeline geçirmi­
salara uygun canlı kurumlardı. Prometheus şe benzer. Oysa gerçek tam tersinedir: Ger­
herhangi bir köle gibi "desmotes", yani zinci­ çekte Zeus köle, Prometheus özgürdür. Bu
re vurulmuştur; işkencesenin büyüklüğü zinci­ özgürlüğü Prometheus nasıl ele geçirmiştir?
re vurulmuş olmasında değil, bir tanrı iken Burada efsaneyi bir yana itip, kendi çağımı­
köle durumuna düşürülüp, köleliğinin bu ka­ zın egemenlik kavgalarına bakabiliriz: Yöneti­
dar kötü koşullar içinde geçmesindedir. Ne mi ele geçirmiş nice iktidar sahibi kişi ya da
var ki köleliği doğal ve olağan sayan bir or­ partiler vardır ki, karşılarına dikilip direnen
tamda Zeus-Prometheus ilişkisini bir sorun tek tük düşünce sahiplerini susturup yok ede­
olarak ortaya atmak, yargılarcasına tartışmak bileceklerini sanırlar, oysa sonuç umdukları­
ve hakkın köleden yana olduğunu belirterek, nın tersine çıkar: İktidar sahipleri devrilir gi­
zorbalığı bütün ayrıntılarıyla eleştirip yermek der, düşünce sahipleri yener ve kalır. İnsan
Aiskhylos'un tek başına giriştiği ve başarıyla toplumunun bu değişmez yasasının bilincine
sonuçlandırdığı koca bir iştir. Tragedyasına varan Aiskhylos onu Prometheus diye bir e f -
eşsiz bir değer veren bu sorunu adım adım in­ sanelik kişinin ağzından bildiriyor bize dek:
celeyebiliriz "Prometheus"ta. Akıl gücü kaba güçten üstündür, düşünceye
gem vurulamaz, özgür düşünce tutuklana­
Titanları yenip yönetimi ele aldıktan sonra,
maz, susturulamaz, alt edilemez, olaylar nasıl
Zeus bir düzen kurmaya girişmiştir. Bu dü­
gelişirse gelişsin, gelecekte egemenlik kaba
zende kendine krallık tahtını ayrıdıgı halde,
kuvvetin değil, özgür düşüncenindir. Aiskhy-
öbür tanrılara da şeref payları, egemenlik
los toplumların yöneliminde, geçmiş, hal ve
alanları dağıtmıştır. Ne var ki bütün tanrılar

?5fi
geleceği bu açıdan eleştirerek, bize eşsiz de­ Proscrpina. Roma dininde ölüler ülkesi
ğerde bir politika dersi veriyor bu tragedya- tanrıçası Persephone'nin karşıkgı. Yunan mi­
sıyla Akıl gücünün kaba kuvveti nasıl yendi­ tolojisinin etkisi altında kalmadan önce bir kır
ğini adım adım izledikten sonra, akıl gücü üs­ tanrıçası olsa gerek.
tüne kurulan yönetimin akla ve özgür düşün­
ceye saygıyı elden bırakıp, ona sırt çevirince, Protesilaos. Troya savaşında rol oynayan
nasıl zayıfladığını ve devrilmek tehlikesiyle Tesalyalı önder, İphiklos'un oğlu ve Podar-
k.ırşı karşıya geldiğini gösteriyor. Zeus bütün kes'in agabeyisidir. Troya savaşına kırk ge­
kurbanları, uşakları, dalkavuklarına karşın bir miyle katılır, ama Anadolu kıyısına ayak ba­
çocuk gibi zayıf ve çaresizdir: Onu yıkımdan sar basmaz öldürülür. Homeros şöyle anlatır
kurtaracak tek kişi akıl gücünün taşıyıcısı bu acıklı serüveni (İl. II, 695 vd.):
l'rometheus'tur. Zeus tutukladığı düşmanının Sonra Phylake'de oturanlar gelir...
elinde tutukludur aslında. Efsane, Promethe- Eskiden onlar cenkçi Protesilaos'un
us'a, geleceği öngören bilici der, çagımızsa buyruğundaydılar,
biliciye inanmaz, ama düşünürün akıl gücüy­ kara toprak yuttu şimdi Protesilaos'u,
le geleceği öngördüğünü, insanlığa yaptığı yarım kalmış bir saray bıraktı Phylake'de.
bir de iki yanağını yırtan bir karı.
bu hizmete karşılık kör iktidarların baskısına
Öbür Akhalardan çok önce atlayınca
uğrayıp olmadık cezalara çarpıldığını da bi­
gemisinden karaya,
lir. Aiskhylos'un tragedyasını bu açıdan oku­ bir Dardanoslu öldürdü onu.
yun, göreceksiniz ki çağımızın dramını yansı-
lır. Protesilaos'un yeni evlendiği karısı Laoda
meia'ya doyamadan ölmesi onun acıklı alın
Bu kadarıyla "Prometheus" politik piyesin
yazısıdır (Laodameia). Bir efsaneye göre
la kendisidir, ama Aiskhylos politika anlayışı­
genç kadının böyle vakitsiz dul kalması kan
nın en derinini yansıtmakla kalmamış, uygar­
kocanın tanrılara borç olan törenleri yapma
lık değerlerinin ne olduğunu kavrayıp dile ge­
dan gerdeğe girmelerindendir.
tirmekle insancı eserin en özlüsünü de ver­
miştir. Ateşi tanrılardan çalıp insanlara ver­ Proteus. Deniz ihtiyarı Proteus, Odyssei-
mek ne demektir? Başkalarının bir efsane ni­
a'da uzun boylu anlatıldığı gibi, Mısır'da Nil
teliğinden öteye götüremedikleri bu sembolü
ırmağının ağzındaki Pharos adasına yerleş­
Aiskhylos insanlık açısından ele alıp, uygarlı­
miş bir tanrıdır. Görevi Poseidon'un fok ba­
ğın tarihçesini çizmek gibi tiyatro eserlerinde
lıklarına ve öbür deniz yaratıklarına bekçilik
eşine rastlanmayan güç bir işi başarmaktadır.
etmektir. Onun olağanüstü kişiliğini Tele-
Düşüncesi günümüzün olaylarını aydınlata­
makhos'a Menelaos tanımlar. Troya dönüşü
cak kadar derine giden bu yazarın sanat usta­
Menelaos Helene ile birlikte Mısır'a vardıkla­
lığı da şaşırtıcıdır: Okuyucu dikkat etti mi ki
rında uzun bir süre denize açılmazlar. Bir tan­
başlangıçta Zeus'un uşakları Prometheus'u
rı yollarını bağlamaktadır, Menelaos bunun
kaba güce başvurarak tutukladıkları sahnede,
kim olduğunu ve nasıl yola çıkabileceğini öğ­
Prometheus bir tek söz söylemez: Kayaya ça­
renmek için Proteus'a başvurmak zorunda
kılmasına, zincire vurulmasına ve Kratos'un
sövüp saymalarına sessizce katlanır, ama kalır. Ne var ki denizin tekmil girdisini çıktısı­
tragedyanın sonunda Zeus'un casusu Her- nı bilen bu ölümsüz, pusuya düşürülmeden
mes'le kölelik-özgürlük tartışmasında tanrıla­ sırlarını açıklamaya yanaşmaz. Proteus'un k ı -
rı beş paralık ettikten sonra, başına saldıkları zı babasını nasıl konuşmaya zorlayacağını
doğal belaları bir bir izleyip diliyle canlandırır şöyle anlatır Menelaos'a (Od. IV, 400 vd.):
gözümüzün önünde, dünya başına yıkılıp ko­ Gün dolanıp varınca göğün ortasına,
ruyla birlikte gömülüp yok olana dek konuş­ çıkar dalganın sırtına denizin yalan bilmez
makta direnir Prometheus. Son sözünü söy­ ihtiyarı,
ler ve sonra ölür. Kıyamet de kopsa son söz saklanır Zephyros'un karayeli altında,
özgür düşüncenindir, demek istiyor Aiskhy- sonra gider, oyuk mağaralara uzanır,
los. Alacalı enginde çıkıp sürüyle yatarlar
güzel deniz tanrıçasının yüzen ayaklı fok bu güzel ve ünlü masalda sonraları bütün
balıklan, dünya folklorunda kullanılacak motif ve te­
derinlerin ekşi deniz kokusunu yayarlar malar görülmekte, masal türünün en eski
ortalığa. kaynaklarının da Anadolu'da bulunduğu orta­
İhtiyarın tekmil düzenlerini anlatayım
ya çıkmaktadır. Masalın ayrıca simgesel bir
şimdi sana:
En önce fokları sayacak o, anlamı da vardı: Sevgi ile ruh birbirlerinden
sonra ayıracak onları beşer beşer, ayrılmaz, ama bu birlik ancak birçok engelleri
uzanacak aralarına sürüdeki çoban gibi. yenmek, birçok düşman güçleri alt etmekle
Görür görmez siz onun uykuya daldığını, gerçekleşir. Apuleius bu neoplatoncu görüş­
ossaat saldırın var gücünüzle, leri çok renkli ve dokunaklı bir öyküde dile
ne yaparsa yapsın koyuvermeyin, tutun getirmiştir.
sımsıkı.
Her kıltğa girecek, her biçimi alacak, Çok uzun olduğu için buraya alamayacağı­
benzeyecek yerde sürünen tekmil mız Eros'la Psykhe masalının bir anlatımı
hayvanlara, "Mavi Anadolu" kitabımızda bulunur (Bilgi
su olup akacak, ateş olup yakacak, Yayınevi, 1969, s. 135 vd.). Masal şöyle
bırakmayın sakın, tutun daha sıkı. özetlenebilir: Psykhe Miletos kralının kızıdır,
Ne zaman dile gelip başlarsa konuşmaya, üç kız kardeşin üçüncüsü ve en güzelidir,
zoru bırakın, çözün bağlarını, ama güzelliği yüzünden Aphrodite'nin hışmı­
sor ona, yiğidim, başına bu dertleri ören na uğramıştır: Tanrıça onun tek başına bir
kim, dağa bırakılmasını, kendisine koca olacak ej­
sor nasıl döneceğini balıklı denizde. dere varmasını buyurur. Oğlu Eros'tan da bu
dileğini yerine getirmesini ister. Ama Eros
Menelaos ve arkadaşları bu denizkızının ge­ Psykhe'yi görür görmez ona vurulur, kızı bir
tirdiği dört fok derisinin altına yatarlar, yeni saraya yerleştirip geceleri gizlice yanına gelir.
yüzülmüş bu deriler öyle pis kokar ki nere­ Sevgilisine görünmez, kendisini görmek için
deyse bayılacak olurlar, ama dayanırlar ve herhangi bir girişimde bulunmamasını da
Proteus foklarının arasına yatıp uykuya dala­ öğütler. Ama Psykhe dayanamaz, bir gece
cakken onu yakalarlar, Proteus aslan, ejder­ Eros kanatlarını yaymış, uyurken yağ kandili­
ha, pars, domuz kılığına girer, fayda verme­ ni yakar ve yanına varıp ona bakar. Sevgi
yince, su olur, ağaç olur, ama sonunda sırla­ tanrı olduğunu görünce elleri titrer ve bir
rını açar ve Menelaos'a yolu gösterir. damla kızgın yağ Eros'un omzuna damlar.
Tanrı uyanır uyanmaz sevgilisini bırakıp gi­
Bu masal tragedya yazarı Euripides ve La­
der. Uzun bir süre birbirlerinden ayrı eriyip
tin Şairi Vergilius tarafından da işlenmiştir.
dururlar. Sonunda Aphrodite ikisine de acır,
Psykhe'nin bir sürü olmayacak işler yapması­
Psamathe. (1) Adı kum anlamına gelen
nı buyurur. Cinler, periler kıza yardım eder­
Psamathe Nereus kızlarından biridir. Kendisi­
ler ve sonunda Psykhe Eros'a, yani can sev­
ne vurulan Aiakos'la sevişmek istemez, bir
giye kavuşur.
fok balığı kılığına girer, ama Aiakos gene de
ona yanaşıp Phokos'a gebe bırakır (Aiakos,
Phokos). Phokos üvey kardeşleri Peleus ve
Pterelaos. Perseus soyundan gelme Ta-
Telamon tarafından öldürülünce Psamathe
phos kralı. Mykene tahtını elde etmek için
Peleus'un sürülerine korkunç bir kurt saldırtır
Elektryon'a karşı sefere çıkar. Kendi oğulla­
(Peleus).
rıyla Elektryon'un oğullan savaşta birbirlerini
(2) Linos'un anası, Apollon'un sevgilisi (Li- öldürürler. Elektryon'un kızı Alkmene amca
nosj. oğlu Amphitryon'a varmak için Pterelaos'u
öldürmesini şart koşunca Amphitryon Ta-
Psykhe. Ruh anlamına gelen Psykhe Latin phos adasına karşı sefere çıkar. Ölümsüzlüğü
yazarı Apuleius'un "Dönüşümler" adlı eserin­ bir kıla bağlı olan Pterelaos'u Amphtryon'un
de anlattığı "Eros'la Psykhe" masalının kah­ nasıl Komaitho'nun yardımıyla öldürdüğü
ramanıdır. Bir Miletos efsanesine dayanan Amphitryon maddesinde anlatılmıştır.

2fı«
Pygmalion. Yalnız Ovidius'un anlattığı adını aldığı, bir de çocukları Paphos'un b i r
Pygmalion'la Galateia öyküsü çağımızda Ber- şehre isim babası olduğu biliniyor".
nard Shaw'un tiyatro oyunuyla ün kazandı-
----an burada E. Hamilton'un (Ülkü Tamer Pygme'ler. Cüce denebilecek kadar kısa
çevriisi) anlatımıyla verilmektedir: boylu olan Pygmeler soyunun adı İlyada'da
"Kyproslu bir heykelci olan Pygmalion, ka­ geçer. Bunların Mısır'ın güneyinde ya da
dınlardan nefret ederdi. Ant içmişti: ö m r ü Hindistan'da yaşadıkları sanılırdı. Pygmelerin
boyunca evlenmeyecekti. Sanat yetiyordu leylek ya da turna kuşlarına karşı savaşı ma­
kendisine. sal konusu olmuştur. Nedeni de şöyle anlatı­
lır: Oinoie adlı çok güzel bir Pygme kızı tanrı­
Günlerden birinde bir kadın heykeli yapma-
çalardan Hera'yı hiç saymazmış. Günün bi­
va karar verdi. Artık bilinçaltının itmesiyle mi
rinde evlenmiş ve bir çocuk doğurmuş. Çocu­
yerdi bu kararı, yoksa insanlara kusursuz bir
ğun doğduğu gün Pygmeler kadına ve kocası­
kadının nasıl olması gerektiğini mi göstermek
na armağanlar getirirken Hera Oinoie'yi bir­
lltedi, orası bilinmiyor. Uğraştı, didindi, o za­
denbire kaçırmış ve bir leylek haline getirmiş.
mana kadar yapılmış en güzel kadın heykeli­
Kadın da oğlunu geri almak için Pygmelere
ni yaptı. Yaptıgıyla yetinmedi, kerelerce dü­
saldırır dururmuş. Leylek sürüleri bu yüzden
zeltti heykelini, usta parmaklarıyla yeniden,
Pygmelerin başdüşmanı olmuş. Homeros dil
yeniden biçimlendirdi. Sonunda da o fildişi
lere destan olmuş bu benzetmede Troyalıları
ı ı.ırçasına tutuluverdi. Hani insan da o heyke­
Pygmelere saldıran turnalarla kıyaslar ( İ l . I I I ,
li ilk .görüşte canlı bir kadın sanırdı; hem öyle
2 vd.):
bir kadın ki, güzellikte eşi, benzeri yok...
Bir süre, çocuklar oyuncaklanyla nasıl oy- Troyalılar yürüdüler kuşlar gibi, çığhk
ı iarlarsa, Pygmalion da heykeliyle öyle oyna­ Çiğhğa,
dı. Ona çeşit çeşit elbiseler giydirdi, küçük turnalar göklere yükselir de hani,
kuşlar, pırıl pırıl çiçekler armağan etti. Gece kasırgadan, sağanak sağanak yağmurdan
olunca yatağına yatırdı onu, öptü, kokladı. kaçıp
Düşlerinde hep onun canlandığını gördü. Okeanos akıntılarına doğru bağıra çağıra
uçarlarsa nasıl,
Ama sonunda cansız bir şeyi sevdiğini, o acı
Pygme cücelerine korkunç bir savaş, ölüm,
gerçeği anlayıverdi.
yokluk getirerek savaş vakti...
Aşk tanrıçası bütün bunları görüyor, bu yep­
yeni aşk çeşidiyle yakından ilgileniyordu. Mut­ Pyladcs. Phokis kralı Strophios'un oğlu
suz delikanlıya yardım etmeye karar verdi. Pylades Orestes'in en yakın ve sadık arkada­
Venüs bayramı gelmişti. Halk, aşk tanrıçası şıdır. Birlikte büyümüşlerdir, Pylades Ores-
için kurbanlar kesiyor, her yerde şenlikler ya­ tes'e babasının öcünü almakta yardım eder.
pılıyor, şölenler veriliyor, sevgililer Venus'a Tauris'e yolculuğuna da katılır (Oresres).
yakalıyorlardı. Pygmalion da aşk tanrıçasının
tapmağına giderek yakardı ona; karşısına, Pyramus ile Thisbe. Bu aşk öyküsünü
yaptığı heykele benzeyen bir kız çıkarmasını Ovidıus'a uyarak E. Hamilton (Ülkü Tamer
diledi. Sonra evine dönüp fildişi sevgilisinin çevirisi) i y i anlatmış, olduğu gibi alıyoruz:
karşısına geçti. Uzun uzun baktı heykele, eği­ "Bir zamanlar kara dut ağacının yemişleri
lip o cansız dudaklarından öptü onu. kar gibi beyazdı. O dutlar nasıl oldu da ansı­
Ansızın irkilerek geri çekildi Pygmalion. zın renk değiştirdi, bilir misiniz? Garip, garip
Öptüğü dudaklar her zamanki gibi soğuk de­ olduğu kadar da üzücü bir öyküdür bu, gen­
ğildi, ılıktı. Bir daha öptü; o ılık dudakların cecik iki sevgilinin ölümünü anlatır:
gittikçe ısındığını, yumuşadığını duydu. Bü­ Doğu ülkelerinin en güzel kızı Thisbe ile en
yük bir sevinçle sarıldı heykele; Venüs, bu bü­ yakışıklı delikanlısı Pyramus, Semiramis'in ül­
yük aşkı karşılıksız bırakmamış, sevgilisini kesi Babylon'da yaşarlardı; evleri birbirine
canlandırmıştı. öylesine yakındı ki, birinin duvarı aynı za­
Öyküsünün bundan sonrası anlatılmamış; manda ötekinin de duvarıydı. Komşulukları
yalnız sevgililerin evlendiği, heykelin (ialalela Umanla aşka çevrildi. Evlenmek İstediler, an
neleri, babaları bırakmadı. Ama aşk yasak ta­ Aslandan korkup kaçan Thisbe, sevgilisini
nır mı hiç? Alevi ne kadar örtülse ateşi o ka­ bekletmemek için mezar başına döndü. Be-,
dar yakıcı olur. Tutuşan yürekler soğur mu yaz dut ağacını aradı bulamadı; bir kara dut
bir daha? ağacı vardı orada. Önce yanıldığını sandı,
Pyramus'la Thisbe'nin evlerini ayıran du­ ama gözleri yerde yatan Pyramus'a ilişince
varda ufacık bir delik vardı; iki sevgili geceleri bir anda neler olduğunu anladı. Sevgilisinin
o delikten konuşabiliyorlardı. Karanlıkta du­ kollarına attı kendini, uzun uzun dudaklann-
daklarını deliğe dayıyor, bir yandan öteki ya­ dan öptü. 'Ben geldim, Pyramus' diye bağır­
na öpücükler gönderiyorlardı. Sabaha kadar, dı, 'ben geldim, bak, ben, Thisbe'. Pyramus
şafak yıldızları söndürüp de günün ilk ışıkları bin güçlükle gözlerini açıp son bir kere baktı
çimenlerdeki çiyi kurutuncaya kadar, birbirle­ Thisbe'ye... Sonra ölüm geldi, gözkapaklan-'
rine aşklarını fısıldıyorlardı. nı kapadı.
Sonunda artık bu duruma dayanamaz oldu­ Thisbe kılıcı aldı eline; 'Benim için öldür­
lar, bir gece kaçmaya karar verdiler. N i ; dün kendini' dedi, 'ama ben de cesurum, be­
nos'un mezarı yanındaki bir dut ağacının al­ nim de içim aşkla dolu. Ancak ölüm ayırabi­
tında buluşacaklardı. lirdi bizi; oysa şimdi o birleştirecek'. Üstünde
O gün içleri içlerine sığmadı; güneş batıp daha Pyramus'un kanı kurumamış olan kılıç­
da karanlık çökünce Thisbe evden sıvıştı, m e ­ la kendi kendini vurdu.
zara geldi. Pyramus oralarda yoktu. Genç Anneleriyle babaları da, tanrılar da acıdılar
kız, sevgilisini beklerken ansızın bir kükreme iki sevgiliye. Anneleriyle babaları, ölülerini
duydu. Arkasına bakınca ay ışığında bir dişi yakıp küllerini bir kaba koydular. Tanrılar da,
aslanın durduğunu gördü. Karnını yeni do­ onlasın anısını sürdürmek için, bütün ülkeler­
yurmuştu aslan, ağzı kanlıydı, besbelli meza­ de kara dut ağaçları yetiştirdiler".
rın yanındaki kaynaktan su içmeye geliyordu,
öyle korktu ki Thisbe, hemen kaçtı; ama ka­ Pyriphlegeton. Bkz. Phlegeton.
çarken de sırtındaki örtüyü düşürdü.
Pyrrha. Epimetheus'la Pandora'nın kızı,
Aslan geldi, örtüyü parçaladı, sonra dönüp Deukalion'un karısı (Deukalion).
ormana gitti.
Bir süre sonra Pyramus göründü. Ne o? Pyrrhos. Bkz. Neoptolemos.
Yerde Thisbe'nin örtüsü vardı, üstelik kan
Pytho. Apollon tapınağının kurulduğu Del-
içindeydi. Bir kuşku kapladı delikanlının yüre­
phoi'nin eski adı. Pytho şairlerce "kayalık"
ğini, ama Pyramus aslanın yerdeki ayak izle­
ve "taşlı" olarak anılır. Bu ad tapınak ve ko­
rini görünce bu kuşku büyük bir üzüntüye,
ruluğa yılan Python'un adından gelmedir.
anlatılmaz bir yasa döndü. H e p kendinin yü­
zündendi, daha önce gelip Thisbe'sini tehli­ Python. Tanrı Apollon'un Parnassos etegin-
kelere karşı koruyamamıştı. Örtüyü aldı eli­ deki bir su başında bulup öldürdüğü yılan.
n e ; 'Seni ben öldürdüm' dedi. Kılıcını çekti Bütün ejderler gibi Python da Toprak Ana'
sonra, dut ağacının yanına gitti, 'Sen de be­ dan dogmadır. Delphoi yöresinde bulunan
nim kanımı içeceksin şimdi' dedi. Kılıcı bütün kehanet merkezinin bekçisiydi. Apollon Del-
gücüyle göğsüne sapladı. Fışkıran kanlar phoi'ye kendi kehanetini yerleştirmeden bu
ağaçtaki dutları kızıla boyadı. canavarı öldürmek zorunda kaldı (Apollon).

260
yardımıyla Girit'in Lyktos mağarasına sakla­

R nır, orada doğurur. Sonra da koca bir taşı


bezlere sarıp Kronos'a verir; tanrı bunun bir
taş olduğunu anlamadan midesine indirir
Rea Silvia. Ilia olarak da anılan Rea Silvia, (Kronos).
Roma şehrinin kurucuları Romulus ve Remus Zeus'un Girit mağarasında nasıl büyüyüp
ikizlerinin anasıdır. Aeneas'ın soyundan olan Kronos'u ve onun soyundan olan Titanları
Rea'yı amcası Amulius çocuk doğurmasını alt ettiği Zeus ve Titanlar başlıkları altında in­
önlemek için Vesta rahibesi yapmıştı, ama celenmiştir. Rheia'nın Daktyller efsanesinde
tanrı Mars ona yaklaşmış ve ünlü ikizlere ge­ adı geçer, doğurmak için iki eliyle toprağa
be bırakmıştı. Rea'nın ikiz doğurması, Amuli- yaslanmış da parmak izlerinden Daktylos, ya­
us. tarafından Tiber'e atılması, Tiber tanrısı­ ni parmak adlı cinler türemiş. Rheia'nın Ana
nın karısı oluşu ve ikizlerin Roma'yı kurmala­ Tanrıça'nm bir tıpkısı, ya da başka adla anı­
rı hakkında Numitor, Romulus maddelerine lan bir benzeri olduğu hakkında Kybele mad­
bakınız. desine bakınız.
Remus. Romulus'un ikiz kardeşi. Serüven Rhodope. Bir Efes efsanesinin kahramanı­
ve ölümü hakkında Romulus maddesine ba­ dır: Rhodope kendini tanrıça Artemis'e ada­
kınız. mış ve ömrü boyu kız kalacağına yemin et­
mişti. Ne var ki günün birinde dağda kendisi
Rhadamanthys. Zeus'la Europe'nin üç
gibi a f i f bir delikanlıya rastlar. İ k i s i birden av
oğullarından biri (Tab. 11). Zeus'la serüveni
lanırken temizliklerine içerleyen Aphrodilo
bittikten sonra Europe Girit kralının karısı
onları birbirlerine âşık eder. Dayanamaz,
olur. Üvey babaları ölünce Europe'nin oğul­
dağda sevişirler. Artemis, yeminini bozduğu
larından Minos tahta çıkar, Rhadamanthys
için Rhodope'yi bir pınar haline dönüştürür,
de Girit'e yasalar verir. Bölgesel töreleri bir
Rhodope'nin kızlığını yitirdiği mağarad.ı
hukuk düzeni içine sokup kaleme aldığı bile
akan bu su kız kalmaya ahdetmiş Efesli genç
söylenir. Bu yararlığından dolayıdır ki, Zeus
kızlar için bir deneme aracı olmuştu: Kızlar
ona Aiakos ve Minos'la birlikte yeraltı yargıç­
yeminlerini boyunlarına bağladıkları bir tablet
lığını vermiştir (Minos).
üstüne yazar, bu suya girerlerdi, derin olma­
Rhakios. Mopsos efsanesinde adı geçen ki­ yan su kızlar yeminlerini tutmadılarsa boyun-
şi (Manto, Mopsos). larındaki tableti örtecek kadar yükselirdi.
Roma. Roma şehrinin kurucu kahramanı üs­
Rheia (veya Rhea). Uranos'la Gaia'dan
tüne kaynaklar birbirini tutmaz. Birine göre
dogma Rheia, anası Gaia'nın birinci tanrı ku­
Odysseus Kirke ile yaşadığı sırada ondan bir­
şağında yaşadığı serüvenin bir tıpkısını ikinci
kaç çocuğu olmuş, bunların biri de Roma
kuşakta yaşar (Tab. 2, 4, 5). Kardeşi Kro-
şehrine adını veren Romos'muş. Daha güve­
nos'a eş olur ve onunla üçüncü tanrı kuşağı
nilir bir kaynak kurucu olarak Roma adlı bir
olan Olymposluları üretir. Ne var ki Rheia
kız gösterir. Aeneas'la Odysseus bir arada
çocuk doğurdukça Kronos onları yutar, bu­
Latium kıyılarına vardıklarında yanlarında ge­
nun nedenini şöyle anlatır Hesiodos (Theog.
tirdikleri Troyalı esirler arasında Roma adlı
462 vd.):
biri varmış. Denizlerde sürüklenmekten bık­
Korkuyordu Uranos'un mağrur mış, usanmış olan bu kız öbür esirleri gemile­
torunlarından biri ri ateşe vermeye kandırmış, böylece yolculuk
ölümsüzler arasında kral olacak diye. sona ermiş ve göçmenler de Palatinus tepesi­
Gaia ve Uranos bildirmişti ki ona nin eteğine yerleşerek ilk Roma şehrinin te­
ne kadar güçlüler güçlüsü de olsa mellerini atmışlar. Bundan dolayı da Roma
kendi oğluna yenilmekti kaderi. hem şehrin adı olmuş, hem de bir tanrıça gl
"Rheia bu duruma çok üzülür ve Zeus'u dün­ bi saygı görmüş. Bu efsanenin politik neden
yaya getirmeden önce Uranos'la Gaia'nın lerle kurulduğu besbelli.
Romulus. Romalılar şehirlerinin kuruluş ef­ gülerek çizginin üstünden atlar. Romulus d . ı
sanesini masal değil de bir gerçekmiş gibi onu öldürür.
göstermeye ve geliştirmeye, impartoriuk ve Böylece tek başına yönetmen kalınca Ro-
emperyalizm üstüne kurulu devletlerine bir mulus kurduğu şehri doldurmaya bakar. Ca-
arka plan, çok eskilere kadar uzanan bir tarih pitolium tepesinde bir sığınak k u r a r . - Yörede'
yaratmak amacıyla çok önem verirlerdi. Bu­ bulunan bütün suçlular, hırsızlar, katiller, eş­
nun içindir ki Romulus-Remus efsanesinde kıyalar orada sığınmak fırsatını bulur. Romu
birçok gerçekler efsaneleştirilmiş, yerine gö­ lus da bunlara kral olur. Ama aralarında ka­
re efsaneler de gerçekmiş gibi gösterilmekte­ dın pek azdır. Romulus bir çare düşünür: B i ı
dir. Bu karışım içinde gerçeği masaldan ayır­ bayram şenliğine komşu Şahinleri çağırır,
maya uğraşmadan olguları kısaca özetlemek­ bunlar silahsızken kızlarına saldırıp onları ka­
ten başka çare yoktur. çırırlar. Sabinler silahlarıyla bir daha çarpış­
Efsane Alba kralı Numitor'la kardeşi Amuli- maya gelince, Sabin kadınları babaları ve
us arasındaki taht kavgasıyla başlar: Amulus kardeşleriyle kocaları arasına girerek dövüş­
kral olmaya hak kazanmış Numitor'u hapse melerini önlerler. Bu arada Tarpeia adı altın­
atar (Numitor), dölsüz kalsın diye de kızı Rea da anlatılacak bir ihanet olayı olur. Romulus
Silvia'yı Vestal, yani Vesta rahibesi yapar yenmiş, şehrinin temelini kurmuştur. Romu-
(Rea Siluia). Rea gece uykusunda, ya da çeş­ lus tanrı Jüpiter'e adak adar, şefaatini diler.
meye su almaya gittiğinde tanrı Mars'ın saldı­ Öyle olur: Romalılarla Sabinler bir konfede­
rısına uğrar, gebe kalır. Amcası Amulius onu rasyon kurarlar, Romulus'la Tatius birlikte
da bir kuleye kapatıp doğurduğu ikiz çocukla­ hüküm sürerler, ama sonunda Tatius haince
rı bir sepetin içinde Tiber nehrine attırır. Su­ öldürülür. Romulus'un ölümü hakkında söy­
ları kabarık olan ırmak birden alçalır ve be­ lentiler çeşitlidir: Bir kaynağa göre Roma
bekleri sıg bir yerde bırakır. Oraya bir dişi şehrini İ. Ö. 754'te kurduktan sonra 33 yıl
kurt gelir, yavrularını yitirmiştir, iki çocuğu hüküm sürmüş, sonra da Mars alanında ordu­
emzirmekten zevk duyar. Sonra da Faustulus sunu teftiş ederken birden gökler boşanmış,
adlı bir çoban yetişir, çocukları alıp karısı Ac- şimşekler çakmış ve kasırga geçtikten sonra
ca Larentia'ya götürür (Faustulus, Acca La-
bakmışlar ki kral ortada yok. Romalılardan
rentia). Çocuklar büyür, güçlenirler. Günün
biri Romulus'u düşünde gördüğünü, kralın
birinde Remus Aventinus tepesinde kral
tanrı olup göklere uçtuğunu, Quirinus adını
Amulius'un sürülerini bekleyen çobanlara sal­
aldığını bildirmiş Romalılara. Bundan böyle
dırır. Çobanlar Remus'u tutuklayıp kralın
de Romalılar Romulus'a Gjuirinus diye tapın­
önüne çıkarırlar, kral onu sorguya çeker. Bu
mışlar ve Quirialis tepesinde büyük bir tapı­
olay sırasında orada bulunmayan Romulus
nağını kurmuşlar. Başka bir kaynağa göre
Faustulus'un yanına dönünce, çobandan n a ­
Romulus'un ölümü hiç de öyle parlak olma­
sıl bulunduğunu öğrenir ve hemen Amuli-
mış, zorbalığından bıkmış olan senatörler ka­
us'un sarayına koşar. Başlarında bulunduğu
sırgayı fırsat bilerek kralı öldürmüşler ve Qui-
gençlerle sarayı ele geçirirler, Amulius'u devi­
rinus ve düş masalını da halkı kandırmak için
rip yerine Numitor'u koyarlar. Sonra da ikiz­
ler gidip kendileri bir şehir kurmak üzere Al- uydurmuşlar.
ba'dan ayrılırlar. Şehrin nerede kurulacağı R u t u l l e r . Latium'un yerlisi sayılan bir boy.
konusunda aralarında bir tartışma çıkar, falla­ Aeneas İtalya'ya ayak bastığında Rutuller,
ra başvururlar, kuşların uçuşundan bir anlam önderleri Turnus'un komutanlığında ona kar­
çıkarmaya karar verirler: Remus Aventinus şı koymuşlar, göçmen Troyalılann Latium'a
tepesine çıkar, orada altı akbaba görür, Ro- yerleşmesini önlemeye çalışmışlar (Aeneas,
mulus ise Palatinus tepesinde on iki akbaba Tumus).
görür; o kazanmıştır, şehrin yerini saptamak
ona düşer. Ama Remus küskündür, Romulus Rüzgârlar. Efsanede dört büyük rüzgârın
seçtiği yerde sapanla bir sınır çizip de bu sını­ adı geçer, bunlar Notos (Lodos), Boreas
rı aşacak kimsenin öldürüleceğini söyleyince (Poyraz), Zephyros ve Euros'tur. Görüldüğü
gibi Notos ve Boreas rüzgârları adlarını biraz

262
değişiklikle b i z i m poyraz ve lodosa vermişler­ Euros'la Notos ve uluyan Zephyur.,
dir. Ne var ki bunların doğrultusunda 45 de­ ve koca dalgalarla açık gökten kopan
Boreas,
recelik bir kayma olmuş, Notos'a bugün kıb­
estiler dört bir yandan boğuşa boğuşa.
le Koreas'a yıldız denilmiştir. Zephyros batı
rüzgârı, yani bizim karayel'dir. Euros ise d o - H o m . , Odysseia, X, 19 vd.: Aiolos Odysse-
doğu rüzgârı yani keşişleme. Bu rüzgârlar Y u - us'a bütün rüzgârlann kapalı olduğu bir tulum
nan şiirinde, özellikle Odysseia'da çok önem­ verir:
li bir rol oynar. Özgün ve renkli kişilikleri var­
Yüzdü dokuz yaşında bir sığırın derisini, bir
dır Bunu açıklamak için aşağıda biri Hesio-
tulum yaptı,
dos, öbür ikisi Homeros'tan üç şiir parçası bağladı tulumun içine azgın yellerin
veriyoruz: yollarını,
Hesiodos, Theog, 378: çünkü Kronos oğlu yellerin yöneticisi
Şafak tanrıça Astraios'la birleşip yapmıştı onu,
coşkun yürekli rüzgârları doğurdu, dilediği yeli durdurur, dilediği yeli salardı.
gökleri arıtan Zephyros'u, Parlayan gümüş bir sicimle bağladı bu
azgın esişli Boreas'ı ve Notos'u. tulumu
koca karınlı geminin dibine, sımsıkı,
Homeros, Odysseia, V, 2 9 1 : Poseidon Y ü - en ufak bir yel bile dışarı sızamazdı.
zü Yanıklardan dönerken Odysseus'un Phai- Sonra saldı ardımızdan bir Zephyros yeli,
,ık toprağına yaklaştığını görür, başına bir be­ ama varamadık o ara çılgınlığı yüzünden
la salar: adamlarının,
... Yığdı bulutları üst üste ve perişan olduk, ölecektik neredeyse.
biranda allak bullak etti denizi,
üçlü yabasını tutuyordu elinde, Çözdüler tulumu, fırladı dışarı tekmil
rüzgarlar.
salıverdi çeşitli yellerin kasırgalarını tekmil,
kopan fırtına sürdü bizi açık denize,
toprağı, denizi kapladı bulutlarla,
çok uzaklara sürdü baba toprağından.
karanlık boşandı göklerden.
"Bardakçı" diye anılan bir tatlı su kaynağı
vardır. İçecekleri suyun az kireçli olmasına

s
önem veren Bodrum'lular sularını ya deniz­
den kayıkla, ya karadan eşekle bu Bardakçı
kaynağından getirirler. Su, kıyının iki adım
ötesindeki bir kayadan denize akar. Bardakçı
Sabazîos. Sabazios çok eski Phrygialı bir iki, üç yüz metre genişliğinde bir kumsaldır,
tanrıdır. Sonraları Yunan dünyasınca da be­ karadan yana kayalı, uçurumlu bir dağ amfi-
nimsenmiş ve coşkulu kültü Dionysos'unkine teatrıyla çevrilidir.
benzediği için Dionysos'la bir tutulmuştur. Ef­ Bardakçı'da gökten düşme bir cennet par­
saneye göre Zeus bir yılan biçimine girmiş, çası gibi küçücük, berrak bir göl varmış. Mer­
Persephone'ye yaklaşmış ve Sabazios'u öyle sin ve yabani sakız ağaçları bu göle yeşil bir
üretmiştir. Yılan bu tanrının mysterlerinde çelenk olurlarmış. Bu güzel gölde Salmakis
önemli bir rol oynar, tanrının kendisi de yılan adlı bir su perisi yaşarmış, Salmakis, tanrıça
biçimine girermiş, o biçimde Asyalı bir Artemis'in buyruğunda bir dag ya da orman
nympha ile birleşerek döller üretmiş. Sabazi- perisi olmadığından, avcılık etmez, yani za­
os insanlara öküzlerini evcilleştirmek ve saba­ vallı hayvancıkları öldürmezdi; onun için de
na koşmak fikrini vermiş, bazı imgelerinde elinde ok ve yay taşımazdı. İşi gücü gölün
başının öküz boynuzlarıyla gösterilmesi de yemyeşil sularında çırpınıp yıkanmak, çırıl­
ondanmış. Yunan pantheon'una sonradan çıplak cümbüş etmekti. Uzun saçlarını göl kı­
girme olduğu için efsanelerde adı pek geç­ yısında biten mersin ağacından yaptığı tarak­
mez. Mysterleri üstüne de bilgilerimiz azdır larla tarardı. Saçlarını tararken küçücük göl­
(Dionysos). den başka aynası yoktu. Salmakis bu aynaya
Sagaritis. Ovidius'un anlatımına göre Saga- baktıkça kendi güzelliğine şaşakalır, gülüşünü
ritis Attis efsanesinde rol oynayan bir ağaç pe­ güneşli yamaçlarda çmlatırdı. H e p göle dalar,
risidir. Attis, tanrıça Kybele'ye a f i f kalacağına yıkanır çıkar, kendi kendine türkü söyleye­
söz verdiği halde bu nympha ile birleşir, rek, yamaçtaki dag çiçeklerini toplar, saçına
Kybele de öfkesinden Sagaritis'in içinde yaşa­ takar, boynuna ve kollarına dolardı. Suya dal­
dığı ağacı keser, böylece nympha'nın yaşam dığı zaman su olur, akar, takındığı çiçeklerle
özünü kuaıtur, Attis'i de çıldırtır (Kybele). dağda gezerken dag yamacının canı olur,
Salmakis. Nice nice efsaneler vardı ki, kay­ akaçlara karışır, türküsü de salman dalların
naklarının Anadolu'da bulunduğunu kimse yaprak fısıltısı haline gelirdi.
bilmez. Bu masallara sahne olan yerler efsa­ Bir gün Salmakis göl kıyısında çiçek toplar­
ne kitaplarında bütün renk ve çizgi özellikle­ ken güzel bir delikanlı görmüş. Delikanlının
riyle anlatılmıştır, masalı okurken onları gö­ adı Hermaphroditos'tu. Bardakçı düzlüğünün
zümüzle görür gibi oluruz. Ama hayal gözüy­ bir yanında tanrı Hermes'in tapınağı, öte ya­
le gördüğümüz bu manzaraları gerçek dünya­ nında bir Aphrodite tapınağı varmış. İki tanrı
mızda aramaya pek koyulmayız. Oysa, ma­ sevişmişler, Aphrodite gebe kalmış ve nur t o ­
sal, içinde doğduğu dekora ne kadar bağlıy­ pu gibi bir oğlan doğurmuş. Babasının ve
sa, dekor da kaynak olduğu masalın anılma­ anasının adlarını birleştirerek Hermaphrodi-
sı, anlatılmasıyla canlanır ve asıl kişiliğini tos adını takmışlar ona. On beş yaşına varın­
ondan alır. ca genç yerinde duramamış, başını alıp yer­
Salmakis efsanesi için de bu böyledir. İ l k - yüzünü gezmeye, görmeye çıkmış. Yolu Sal-
çağdan bu yana birçok sanatçının şiirine, res­ makis gölünün önüne düşmüş.
mine, heykeline konu olan bu masalı bugün­ Körpe delikanlıyı görünce Salmakis'in gön­
kü çerçevesine yerleştirdiniz mi, masal gerçe­ lü sevgiyle harlamış. Saçını başını şöyle bir
ğin verdiği anlamla derinlik kazanır, masala düzeltmiş, güzelliğiyle delikanlının gönlünü
sahne olan yer de zamanın akışı içinde sanki büyülemeyi tanrılardan yalvarıp, Hermaphro-
duralar, ölümsüzlesin ditos'un yanına varmış ve: "Sen bir tanrı mı­
Bodrum'un hemen yanında, deniz kıyısın­ sın, değil misin? Tanrıysan, sevgi tanrısı
da, bir zamanlar "Salmakis" denilen, bugün
264
Eros'un kendisinin herhalde" demiş, "ne cilalı taşlarla çevrili berrak, tabii havuzlar var­
mutlu seni doğuran anaya, seni emziren süt- dır. Taşlar bu havuzları kemerler ve köprü
nineye! K ı z kardeşlerin de seni görmekle se­ cüklerle aşarlar; taşların altından denize girer
vinirler. Annen, sütninen, kardeşlerin mutlu, ve irili ufaklı beş, altı havuzu dolaşırlar. Sal-
ama gelin olarak sana varan kız onlardan yüz makis gölü bu havuzlar olsa gerek.
kere, bin kere daha mutlu. Nice zevkler tada­ Bu efsane nasıl doğdu, neden doğdu? diye
caktır o! Bugüne değin evlenmedinse, gel bir­ soracak olursak, ilkçağ masalcıları Salmakis
ize varalım; yok, bir gelinle gerdeğe gir- gölünün suyunda gevşetici, erkeklik gücünü
dinse, yine de sevişelim şuracıkta, duyacağı­ azaltıcı bir özellik vardı da ondan diye karşılık
mız zevk hırsızlama bir zevk olsun". verirler. Belki yalan, belki gerçek, bilemiyo­
Salmakis böyle demiş. Ama çocukluk ça­ ruz. Masalda gerçek aranmaz ki, şiirinin tadı­
ğından yeni çıkmış olan Hermaphroditos çe­ na vanlır yalnız.
kingen, sıkılgan bir gençti. O ana kadar böy­
le şeyleri hiç aklından geçirmemişti. Yanakla­ Salmoneus. Deukalion'la Pyrrha'nın so­
rı utançla kızardı. "Git oradan!" diye öte dürt­ yundan Aiolos'la Enarete'nin oğlu (Tab. 2 0 ,
tü peri kızını. Salmakis, içi acıyla burkularak, 22). Gençliği Tesalya'da geçen Salmoneus
bir çalının ardına çekilip gizlendi. Kendini ıs­ güneybatı Yunanistan'da Elis'e yerleşmiş ve
sız yerde yapayalnız bilen genç önce ayağını Salmone diye bir şehir kurmuş. İ l k karısı A l k l
suda çalkaladı, sonra soyundu, çırılçıplak gö­ dike'den Tyro adlı bir kızı olmuş, karısı ölün­
le daldı. ce de Sidero ile evlenmiş. Sidero üvey kızı
Dibi görünen serin suda bir fildişi heykel gi­ Tyro'ya eziyet etmiş (Tyro).
bi yüzüyordu. Peri kızının gözleri arzu ateşiy­ Salmoneus kendini beğenmiş, haddini bil
le yanıp çaktı. "Artık benimsin!" diye bir se­ mez bir adammış. Zeus'la boy ölçüşmeye-
vinç çığlığı saldı ve kınından sıyrılan bir kılıç kalkmış, tanrı gibi gök gürletecegim diye
gibi çıplak ve parlak gövdesiyle göle atladı. tunçla döşediği bir yol açmış, üstünden demir
Hermaphroditos'u elleri, kolları, bacaklarıyla tekerlekli bir araba geçirmiş, araba ağır zin­
sarmiş, acıtırcasına kavramıştı. Dudaklarını cirler sürüklüyormuş arkasından. Böylece gü
dudaklarına kenetlemişti. Nasıl yılan, pençe­ rültü patırtıyla giderken bir yandan da şimşek
line düştüğü kartala büklüm büklüm dolanır­ niyetine yanan çeraglar salıyormuş sağa, so­
dı, nasıl denizin dibinde ahtapot, dokunaçla- la. Zeus bu ölçüsüzlüğe içerlemiş, gökten
rıyla tuttuğu balığı fırıl fırıl kavrarsa, Salmakis yağdırdığı yıldırımla hem Salmoneus ve ara­
de delikanlıyı öyle sarıp bağrına basıyor, d ö ­ basını, hem de Salmone kentini yakıp yok et­
ne döne suyun dibine çekiyordu. miş.
Hermaphroditos kurtulayım die çırpınır- Sangarios. Sangarios, Sakarya ırmağının
ken, peri kızı, tanrılara seslenmiş, "Size yal­ Yunanca adıdır. Bütün ırmaklar gibi o da
varırım, ikimizi birbirimize kavuşturun!" diye Okeanos'la Tethys'in oğlu sayılır. Troya kra­
yakarmış. Tanrılar dileğini yerine getirmişler: liçesi Hekabe onun kızıymış derlerdi. Sanga-
Kızla erkeğin iki gövdesini bir tek gövdede rios'un adı birçok efsanelere karışmıştır, en
birleştirmişler, öyle ki, o gövde ne erkek, ne ünlü ve önemlisi tanrıça Kybete ile ilgili kızı
dişi, aynı zamanda hem erkek, hem dişi ol­ Nana ve Agdistis efsanesidir.
muş. Batıda "hünsa" anlamına gelen "her-
mafrodit" sözü işte bu efsaneden gelir. Sarpedon. (1) Bellerophontes'in kızı Lao-
Bugün Bardakçı'da Kaplankaya denilen dameia'nın koynuna tanrı Zeus girer, bu biı
yüksek bir tepe vardır. Hermes ve Aphrodi- leşmeden de Sarpedon doğar (Tab. 25). Sar-
le'nin tapınakları olsa olsa bu tepenin üzerin­ pedon llyada'da Troya savaş ortaklarının en
de olabilirdi. Tepenin denize inen yamacında ünlüsü, en insanıdır, onun dramı I lek
dikilitaşlara, anıtlara, dolmenlere benzeyen tor'unkinden aşağı kalmaz. Bu Zeus oğlu b u ,
dev kayalar yükselir. Bu dik dorukların ara­ bir çıkar gütmeden, sırf Anadolu topraklarını
sında yer yer yeşil kadife gibi çimen parçaları saldırıya karşı korumak için gelmiştir ta uzak
göverir. Denize varınca, kimi kumsalla, k i m i Iykia'dan, tanrı Apollon'un yönettiği ışık ol
k e s i n d e n . S a r p e d o n ' u n gücü h i ç gevşemez, neden etlerle, dopdolu taslarla ağırlarlar,
Troyalıların yıldıgt olur da Lykialı yiğitlerin neden bakarlar bize tanrtymışız gibi,
yüreği t a m bir bilinç ve yurtseverlik aşkıyla ulu Ksanthos kıyılarında neden geniş
topraklarımız var,\
ç a r p a r llyada d e s t a n ı b o y u n c a . H e k t o r ' a bile
hem bağ olmaya, hem buğday olmaya
çıkışıp yol gösterdiği görülür büyük S a r p e - elverişli?
d o n ' u n (İl. V, 4 7 2 vd.): Öyleyse burada bizim ödevimiz ne,
Nereye gitti senin eski gücün? Lykialıların ön sıralarında savaşmak değil
Ordusuz, yardımcısız koruyacaktın şehri mi?
hani Ey can yoldaşım benim
kayınlarınla, kardeşlerinle tek başına? savaştan kaçmanın sonu ne,
Ama şimdi göremiyorum onların hiçbirini, yaşlanmadan, ölümsüz yaşamak mı?
sinmişler aslan karşısında köpekler gibi, Bunu bilseydim, ne kendim savaşırdım en
Biz nasıl dövüşüyoruz, baksana bize, önde,
biz ki yardımcınızdan başka bir şey değiliz. ne de seni yollardım erlere ün veren savaşa,
Ben ta uzaklardan geldim yardıma, neylersin, ölüm tanrıçaları gözler
anaforlu Ksanthos'tan geldim, uzak yolumuzu,
Lykia'dan. bir ölümlü kaçamaz onlardan, kurtulamaz.
Sevgili karımı, yavrumu kodum orada, Hadi gidelim, görelim, bakalım,
yoksulların göz dikeceği bir sürü mal, mülk biz mi düşmana ün veririz,
kodum: yoksa düşman mı ün verir bize?
Savaşa sürüyorum Lykialıları gene de,
kendim de en öndeyim işte bak. Bu t a n r ı oğlu h a l k t a n bir i n s a n gibi k o n u ­
Oysa Akhalann alıp götüreceği bir şeyim de şur, Jlyada'da d e m o k r a s i ilkelerine - ki bu il­
yok. keler daha yoktu ortada - o n u n kadar i n a n ­
Böyleyken yerinde saymaktasın sen, m ı ş , o n u n k a d a r sorumlu bir kişi d a h a g ö s t e ­
karılarını korumaları için, öbür ordulara rilemez.
bile
G ü n gelir ki Sarpedon Akhilleus'un arkada­
buyuramıyorsun karşı koymayı.
Sımsıkı bir ağa düşüp, yem olacaksın şı Patroklos'la boy ö l ç ü ş m e k z o r u n d a kalır.
düşmana. Bu savaşın kendisi için s o n savaş o l d u ğ u n u
Düşman yerle bir edecek düzenli ilinizi. sezer gibidir, g e n e de kışkırtır yoldaşlarını s a - i
Sen gece, gündüz yormalısın kafanı, vaşmaya ( İ l . XVI, 422 vd.):
ünlü yardımcıların önderlerine dört
bucakta Ayıp size, Lykialılar, nereye kaçarsınız
yalvarmaksın dayanmaları için yılmadan. böyle?
Böyle karşı koyabilirsin acı günlere. Yiğitliği göstermenin işte tam sırası.
Ben kendim çıkacağım bu adamın
S a r p e d o n ö ğ ü t vermekle d e k a l m a z , Akha- karşısına,
l a n n k u r d u ğ u d u v a r a saldırıda en başta gelir, bakalım burada Troyalıları kesip biçen kim,
eylemiyle, kafasıyla ö n d e r d i r . Şöyle d e n i r Il- kim bunca kötülük eden adam?
y a d a ' d a (İl. XII, 2 8 9 vd.): Birçok soylu yiğitlerin dizlerini çözdü o.

Ama akıllı Zeus, Argoslularm üstüne işte o sırada Z e u s karışır işin i ç i n e , karışır
oğlu Sarpedon 'u salmasaydı, d a n e olur, k e n d i n d e n güçlü K a d e r ' e b o y u n
ne Troyalılar, ne de ünlü Hektor
e ğ m e k sevgili o ğ l u n u n ö l ü m ü n e seyirci kal­
kapıları kıramaz, duvarı yaramazdı.
Kıvrık boynuzlu öküzlerin üstüne atılan m a k z o r u n d a d ı r . Şöyle bir k o n u ş m a geçer
bir aslan gibi saldı onu. karısı H e r a ile a r a s ı n d a (İl. XVI, 4 3 3 vd.):

Krallığın, önderliğin yasalarını bilir S a r p e - Çok yazık, insanlar arasında en sevdiğim


d o n , şöyle d ü ş ü n ü r kendisine verilen yetkiler Sarpedon 'al
ve b u n l a r ı n yüklediği ödevler ü s t ü n e (İl. XII, Menoitiosoğlu Patroklos'un elinden ölmek
onun kaderi.
3 1 0 vd.):
İçimde yüreğim bir o yana gider, bir bu
Glaukos, Lykia'da neden çok sayarlar bizi, yana,
neden oturturlar bizi baş köşeye, gözyaşı döktüren savaştan geri alıp onu,
kaçırıp bıraksam mı Lykia'nın semiz rin dogmasına yol açmaktadır (Minotauros,
toprağına, Theseus).
yoksa bıraksam ölsün mü
Menoitiosoğlunun elinden? Saturnus. İtalya'nın en eski tanrılarından
Bunun üzerine bir sürü gevezelik eder Ana­ biri, sonradan Yunan-Kronos'uyla bir tutul
dolu düşmanı Hera, demagoji yapar sizin an­ du. Efsanesi şöyledir: İupiter (yani Zeus) onu
layacağınız, hiç olur muymuş adam kaçır­ tahtından atıp Olympos'tan kovunca Satur
mak, sonra öbür tanrılar da kaçırmak ister­ nus ilerde Roma'nm kurulacağı yere gelmiş
miş oğullarını, sonu neye varırmış bu işin. Ze- ve Capitolium tepesinde Saturnia diye surla
tıs'un yüreği sızlar, yas işmarı diye kan dam­ çevrili bir yerleşme yeri kurmuş. Orada onu
laları akıtır yeryüzüne. Sarpedon can verir, kendisinden daha eski bir tanrı, yani İanus
son deminde görevi Glaukos'a geçer (Glau- karşılamış. O çag Latium bölgesinde altın
kos) ve ölür. Zeus tanrının tek yapabildiği oğ­ çag diye anılırdı. Saturnus yerli halka tarım
lu Lykialı Apollon'u çağırmak, ona Sarpe- ve bağcılığı öğretmiş, bolluk ve mutluluk için­
don'un ölüsünü yurduna götürmesini buyur­ de yaşamalarını sağlamış. Şairlerin anlatmak,
maktır ( İ l . X V I , 668 vd.) : övmekle bitiremedikleri Saturnus çağının anı­
sına Roma'da Saturnales denilen bayramlar
Seugili Phoibos, hadi git şimdi, kutlanır, aralık ayı ve yıl sonuna rastlayan bu
al götür Sarpedon'u kargı yağmurunun şenliklerde halk hiçbir sınır ve ölçü tanıma/,
altından, sınıflar birbirlerine karışır, öyle ki köleleı
sil gövdesinden kara kanı, efendilerine buyurur, soylular kölelerine lu
götür uzaklara, ırmağın sularında onu yıka. met ederlermiş. İmparatorluk döneminde Sa-
Tanrı merhemi sür gövdesine, tanrısal
turnus yalnız Kronos'la bir tutulmamış, Afri­
rubalar giydir.
Hızlı kılavuzlara ver, götürsünler ka ile ilişkiler sonucunda Kartaca'nın büyük
Sarpedon 'u, tanrısı Baal'i de kişiliğinde simgeler olumuş-
ver ikiz tanrılara, Uyku'yla Olüm'ün eline, tur.
çabuk götürüp bıraksınlar semiz Lykia
Hesiodos'un Theogonia'da "Soylar efsane
toprağına,
kardeşleri, akrabaları onu orada gömer, si" diye dile getirdiği çağlar efsanesi Ovldi-
bîr mezara, yazılı taşın altına. us'a "Değişimler" adlı kitabının en güzel şiir
Ölümlülere gösterilecek saygı işte bu. lerinden birini esinlemiştir. Bu parçayı aşağı
da veriyoruz (çev. İ. Z. Eyuboglu):
Apollon babasının dediğini yapar. Bir daha
da sözü edilmez Sarpedon'un İlyada'da. İlkin altın çağ çıkmış ortaya.
Ne acı çekme varmış, ne öç alma, ne de
(2) Zeus'la Europe'nin oğlu. Minos ve Rha- yasalar,
damanthys'in kardeşi Sarpedon'la (Tab. 11) doğrulukla, bağlılıkla kendiliğinden
yukarda adı geçen yiğit arasında nasıl bir bag yürütürmüş işlerini insanlar.
olduğu mitograflarca tartışma konusudur. Bir Bulunmuyordu korkudan, cezadan bir İz,
efsaneye göre, Sarpedon krallığı Minos'un okunmuyordu tunç üzerine kazılmış
korkutan
elinden almak istemiş, ya da Minos'la ikisi
sözler de.
aynı delikanlıya gönül vermişler (Miletos) ve Titremezdi zavallı halk korkudan
onun içindir ki Sarpedon Girit'ten Anadolu yargıçların önünde,
kıyılarına sürülmüş. Orada Miletos'la birlikte yaşar giderdi onların yardımına
Miletos şehrini kurmuş. Mitografların içinden başvurmadan
çıkamadıkları bu sorun Lykia-Karia ve Girit Daha kesilmemişti dağlardan çamlar,
arasındaki sıkı bağlantı göz önünde tutulursa indirilmemişti pırıl pırıl sulara,
çözümlenebilir. Bu isim ve efsaneden de belli yabancı ülkeleri görmek için.
Bilmiyordu ölümlüler
ki Sarpedon Ege deniz uygarlığına özgü bir
yaşadıkları kıyılardan başkasını,
kişidir, bu uygarlıksa hem Yunanistan'ın ya İller çevrilmemişti derin hendeklinle,
bancısı, hem ondan üstün olduğu içindir ki, yokmuş kılıçlar, tulgalar
yadırganmakla ve Minotauros gibi efsanele- dayanmaksızın ordulara, güvenlik içinde
gönlünce yaşıyordu uluslar. sı kadın, belden aşağısı pullu pullu ve yüzgeçli
Güçlük çıkarmadan, el sürülmeden, olan yaratıklar akla gelir. Ne var ki bu imge
yarılıp eşilmeden saban demiriyle Yunan mythos'una büsbütün yabancıdır, Sei-
toprak veriyordu bütün ürünlerini
ren figürünün aşağıda verilen metinden de
kendiliğinden.
Sevinç, kıvanç içindeydi yaratıklar anlaşılacağı gibi, balıkla hiçbir ilişkisi yoktur.
yer yorulmadan azık verdiğinden. Kirke Odysseus'u uğurlamadan önce yolda
Toplarlardı kocayemişleri, dağ çileklerini, ne gibi tehlikelerle karşılacagmı kendisine bil­
kalın dallarda asılan dutları, kızılcıkları. dirir (Od. XII, 39 vd.):
Palamutlar dökülürdü kocaman lupiter
Seirenlere varacaksın sen en önce,
ağaçlarından. onlar büyüler yakınlarına gelen bütün
Onsuz, sonsuz bir bahardı, insanları,
okşardı Zephyros'un sessiz sessiz esen kim yaklaşırsa bilmeden ve dinlerse onları,
tatlı, ılık soluklu yelleri
yandı,
yeni açmış tohumsuz çiçekleri.
bir daha evinde onu ne karısı karşılar, ne
Ürünler saçardı ekilmemiş toprak,
çocukları.
ağır başaklarla ağarıyordu sürülmemiş
Seirenler onu çayırda çınlayan ezgileriyle
tarlalar. büyüler,
İrmaklar akıyordu kıvrım kıvrım çayırın çevresinde kemikler vardır, öbek
sütten, tatlı tanrılık besinlerden ırmaklar,
öbek,
damlıyordu altın sarısı ballar
bunlar kemikleridir etleri çürüyen
süresiz yeşil kalan ağaçlardan süzülüyordu.
insanların,
Atılınca karanlık Tartaros'a Saturnus,
büzük büzük durur kemiklerin üstünde
girmiş Jüpiter'in buyruğuna evren,
deriler.
başlamış altından düşük,
Durma orada, yürü, arkadaşlarının da tıka
keskin parıltılı tunçtan değerli
kulaklarını,
gümüşün çağı.
tatlı balmumuyla tıka ki, onların sesini
Satyrler. Satyrler ve Silenler doğayı simge­ dinlemesinler,
istersen dinle sen, ama bağlasınlar ayakta
leyen cinlerdir. Dionysos alayında yer alırlar.
seni,
Gövdelerinin belden üstü insan, belden aşağı­ hızlı geminin içinde iplerle bağlasınlar
sı ise ât ya da teke biçimindedir. Uzun ve dol­ kollarından, bacaklarından orta direğe,
gun bir kuyrukları vardır, ayakları at tırnağı ondan sonra dinle Seirenler! doya doya.
biçiminde, erkeklik uzuvlarıysa dolgun ve kal­
Öyle olur, Odysseus Klrke'nin dediğini ya­
kıktır. Kırlarda dolaşır ve Mainadların, nym-
par ve Seirenlerin önünden geçerken bağlı
phaların peşine takılırlar. Hayvanca duygula­
olduğu yelken direğinden kopmayı nasıl arzu­
rının yankısı yüzlerinde de görülür. Satyrler
ladığını anlatır bize, ama Seirenlerin sesinden
daha çok plastik sanatlarda ve resimlerde
başka biçimlerine değgin bir şey söylemez.
canlandırılmışım Efsanelerde pek bir rol oy­
Öbür Yunan mythos yazarlarının Seirenleri
namazlar. Marsyas bir Satyr'di (Silenler).
uzun uzadıya tanımlamaları erken çağlardan
Seirenler (Sirenler). Seirenler (adları Batı beri vazo resimlerinde çok büyük bir yer tut­
dillerine Siren diye geçmiştir) Yunan mitoloji­ malarından ileri gelir.
sinin uydurduğu efsanelik yaratıklar arasında Mitograflar genellikle Seirenlerin ırmak
günümüze dek tutunan ve başka mitolojilerin tanrı Akheloos'un kızları olduğunu kabul
etkisi altında karışıma, değişime uğrayan de- ederler, anası Musalardan biriymiş, Melpo-
nizkızlarıdır. İlkin Odysseia'da sözü geçen mene ya da Terpsikhore. iki, dört ya da üç
Seirenler kadın gövdeli, kuş kanatlı ve güzel kız kardeş oldukları söylenir, adları da verilir.
sesli olarak tanımlanır. Sonradan ortaçağın Yaman şarkıcı, hatta çalgıcı oldukları, bir trio
yarattığı ve özellikle kuzey folklorunda görü­ yapıp, birinin lyra, öbürünün f l ü t çaldığı,
len figürlerin etkisiyle Sirenler kanatlı olmak­ üçüncüsünün de ezgi söylediği efsanelerde
tan çıkmış ve yarı insan, yarı balık biçiminde söz konusudur.
denizkızları diye canlandırılmıştır. Bugün de Odysseus'tan başka Argonautların da Sei-
Siren ya da denizkızı deyince, belden yukarı- renlerin önünden geçtiği, ama o sırada Or-

268
Ipheus'un denlzkızlarınkinden daha güzel bir etmiş. Ama en ünlü .ışkı Beşparmak dağları
ezgl tutturduğu için arkadaşlarını Seirenlere n ı n çobanı Endymion'dur. Endymion'dan elli
kavuşmak isteğinden vazgeçirdiği de anlatılır. kızı olduğu bir efsanede anlatılır (Endymion).
Ovidius'a göre Seirenler bir zamanlar kuş ka­ Artemis'le ilişkileri için Artemis maddesini'
natlı değil de, herkes gibi kızlarmış, Perse- bakınız.
phone'nin arkadaşlarıymış. Ama Persephone
Semele. Kadmos'la Harmonia'nın evlenme
Hades tarafından k a ç ı n r ı l ı n c a ne yapıp yapıp
sinden dört kız doğar: İno, Autonoe, Agaue
ona yetişmek için kanat bırakmışlar ve yerde,
ve Semele (Tab. 18). Zeus Semele'ye aşık
gökte arkadaşlarını aramaya koyulmuşlar.
olur, ama karısı Hera onu kıskanır; ihtiyar bir
Daha başka yazarlar bu niteliklerinin bir tanrı
cezası olduğunu ileri sürerler. Kaynakları ne sütnine şekline girerek yanına gelir ve Seme-
olursa olsun Yunan mythos'unda Seirenlerin le'ye, "Zeus'a yalvar da sana kendini tanrı
Harpyalara benzedikleri, onların bir başka tü­ Olarak bütün görkemiyle göstersin" der. Se-
rünü simgeledikleri açıktır. mele kanarak Zeus'tan bunu ister. Zeus da
şimşek ve yıldırımlarla kendisini gösterince
Seirenler efsanesinin bir gerçekle ilişkisi
Semele yanar; yanarken de karnındaki yedi
olup olmadığı zamanımızın bilgin ve gezginle­
aylık çocuğu, Zeus'un oğlu Bakkhos'u düşü
rini ilgilendirmiştir. Bu masala simgesel bir
rür, Zeus çocuğu kurtarır, baldırının içine
anlam vermek isteyenler de olmuştur. Doğa­
saklar. Vakti gelince Bakkhos, ya da Diony
dan gelen bir çağrıya dayanamayıp kendini
sos adıyla anılan tanrı Zeus'un baldırından
ölüme atan erkek motifi nice nice şiir ve ma­
yeniden doğar (Dionysos).
sallara konu olmuş, Heine'nin "Lorelefına
karşılık bizde Melih Cevdet Anday'ın "Kolları Semiramis. Babil kraliçesi Semiramis'in öy
Bağlı Odiseus" şiiri akla gelir. Bu uzun şiirin küsünü ünlü mitograflardan Sicilyalı Diodo-
son bölümü doğrudan doğruya Seirenlere. ros anlatmıştır. Suriye'de Askalon yöresinde
değgindir, bu büyülü ezginin bambaşka yön­ bir göl varmış, bu gölde Derketo adında ka­
den, şair yönünden bir yorumunu verir: din yüzlü, balık gövdeli bir tanrıça yaşarmış.|
Aphrodite bu tanrıçaya kızmış ve onu bölge­
Kürekçiler hasatsız denizi nin çobanlarından birine âşık etmiş. Derketo
köpürttüler küreklerimle, nur topu gibi bir çocuk doğurmuş, ama bir
tez yürüyüştü gemi gün batarken
erkekle birleştiğine içerlediği için çobanı öl­
ulaştı Sirenlerin adasına,
dürmüş, doğurduğu kız çocuğu da bırakarak
yüreğim kopacak gibiydi,
kanatlanıp uçacak gibiydi, ama gölüne dalmış. Bebeği ak güvercinler mandı
Sirenlerin izi bile yoktu ortada. ralardan aşırdıkları süt ve peynirle beslemiş­
Yalnız bir ezgi, ta derinden, ler adına da bunun için Semiramis, yani Suri­
ta içerimden gelen bir ezgi ye dilinde "güvercinlerden gelme" denmiş.
başladı yavaş yavaş yükselmeye; Semiramis büyüyüp güzel bir genç kız ol­
o yabansı, o büyülü türküleri ben
muş. Günün birinde kralın kâhyası mandıra
söylüyordum sağır gemicilere,
lan geziyormuş ki, kızı görmüş, beğenmiş ve
yalnız ben duyuyordum Sirenleri.
Kirke, bilge tanrıça, selam sana! kendine karı olarak Ninive'ye götürmüş. Se-
Sağ salim geçtim kendimi. miramis güzel olduğu kadar da akıllıymış, ko­
casına her işinde yardım ediyor, öylesine ye
S e l e n e . Selene Ay'ın simgesidir. Hyperi- rinde öğütler veriyormuş ki adam her işimle
on'la Theia'nın kızı, Güneş tanrı Helios'la başarılı oluyormuş. O sırada Babil kralı Ninos
Şafak tanrıça Eos'un kardeşidir (Tab. 8). İki Baktriana ülkesine karşı savaş açmış, büyük
atın çektiği gümüş tekerlekli bir araba üstün­ bir orduyla saldırdığı halde, ülkenin başkenll
de gökleri dolaşan güzel bir kadın olarak can­ n i b i r türlü ele geçiremiyormuş. S e m i r a m i s ' i n
landırılır, birçok sevgilileri olduğu anlatılır: kocası da ordudaymış, savaş uzadığı için karısı-
Zeus'la birleşmiş ve ondan Pandia adlı bir kız ni yanına getirtmiş, Semiramis de kaleyi al
doğurmuş, Arkadya'da tanrı Pan'la sevişmiş, mak için bir çare düşünmüş: Orduları ovada
I'.m da oıı.ı bir beya/ öküz sürüsü armağan çarpışırken, arkasından bir bölük askerle boş
kalan kaleye tırmanmış ve hayretten donaka­ hini bir midir, birçok mu? Pek belli değil.
lan düşmanı yenerek kaleyi teslim almış. Kral Apollon kâhinlerinin hepsine Sibylla denmi­
Ninos da Semiramis'in aklına ve yürekliliğine yor, örneğin Delphoi'deki kâhinin adı Pythi-
olduğu kadar güzelliğine de çarpılmış. Kâhya­ a'dır. Sibylla adı Anadolu'daki bilicilik mer­
sından kadını istemiş, onun yerine kendi kız kezlerindeki kâhin kadınlara veriliyor, sonra
kardeşini vermeyi öne sürmüş, ama adam ra­ da bu adın Kyme merkezinin güney İtal-
zı olmamış. Gözlerine mil vurulacağını anla­ ya'daki Cumae şehrine taşınmasıyla Cumae
yınca da kendi kendini öldürmüş. Ninos Se- kâhinine. Sibylla kelimesi bir ses benzetmesi
miramis'le evlenmiş, ölünce de tahtını ona bı­ de olabilir: Kâhinin kendinden geçip vecit ha­
rakmış. linde solurken çıkardığı ıslık gibi seslerin bir
Semiramis kraliçe olunca önce kocasına yansıması, ada dökülmesi olabilir. Sorun ay-
büyük bir anıtkabir yaptırmış, sonra da ünlü dınlanmamıştır bugüne bugün. Ama en yeni
asma bahçelerinin yapımına girişmiş. Dillere buluntular, Smintheus Apollon tapınağının
destan olan Babil şehri ve bahçeleri cennetin Çanakkale'nin Ayvacık ilçesi, Gülpınar buca­
yeryüzündeki imgesiymiş. Diodoros onları en ğında ortaya çıkmasıyla kaynaklarımızı aydın­
ufak ayrıntılarına dek anlatır. Fırat ve Dicle lığa varacak biçimde yorumlamak olanakları­
ovalarında daha birçok bayındırlık yapılarını nı bize verecektir belki.
tamamladıktan sonra Semiramis dış seferlere Pausanias ilk Sibylla'nın Smintheus Apol-
de çıkmış, Asya'da ele geçirdiği ülkelerde bü­ lon'un hizmetinde, Herophile adlı bir kız ol­
yük yapılar meydana getirmiş, en sonunda duğunu yazar: Bu kız İda dağının bir nym-
da Mısır'da Amon tapınağına nasıl gidip gele­ pha'sıyla ölümlü bir babadan dolmuş (He-
ceğini öğrenmek istemiş; tanrı sözcüsü, oğlu rophile). Apollon tanrıya övgüler düzdüğü gi­
kendisini tahttan devirmeyi düşündüğü an bi, Troya savaşının da Spartalı bir kadın yü­
öleceğini bildirmiş. Semiramis daha sonra zünden çıkacağını bildiren bu Sibylla kendini
Hindistan'a kadar uzanmış, yorgun düşmüş tanrının hem "meşru karısı" hem de "kızı"
ve gerisin geri Babil'e dönerken oğlunun olarak tanımlarmış. Delos, Klaros, Samos,
kendisine suikast hazırladığını öğrenmiş. Bu­ hatta Delphoi'ye de gider, yanında taşıdığı
nu duyar duymaz tahtı oğluna bırakarak orta­ bir taşın üstüne çıkar, öyle fal bakar, kehanet
dan kaybolmuş. Söylentiye göre kraliçe bir okurmuş. Herophile Troas bölgesinde öldü­
güvercin olup göğe uçmuş. ğü halde, bu taş Delphoi'de kalmış, Pausani-
as zamanında gösterilirmiş.
Scrvius. Roma'nın altıncı kralı sayılan Ser-
İkinci ünlü Sibylla gene Ege kıyılarından
vius Tullius'un hayatı üstüne birçok efsaneler
Erythreia kâhiniymiş. Onun da babası ölüm­
anlatılırdı. Kral Tarquinius'un evinde köle
lü, anası bir nympha'ymış ve onu Korykos
olarak hizmet eden bir kız varmış, bir gece
dağının (Kırandag) bir mağarasında doğur­
ocaktan çıkan bir Lar tanrı gelip onunla bir­
muş. Doğar doğmaz kâhinliğe başlamış, ağ­
leşmiş, kız gebe kalıp Servius'u doğurmuş.
zından dökülen fallar da dize halindeymiş.
Çocuk bir gece uyurken başının çevresini
Daha çocukken Apollon tapınağına adanmış.
alevler sarmış, bunu gören Tarquinius'un ka­
Bu Sibylla ile çok uzun ömürlü ya da hiç öl­
rısı Tanaquil alevin söndürülmesini önlemiş,
meyen Sibyllaların çığırı açılmış oluyor. Söy­
bebek gözlerini açar açmaz da alev yok ol­
lentiye göre her biri 110 yıl tutan dokuz in­
muş. Olağanüstü bir kişi olduğunu anlayan
san ömrü yaşamış.
kral kızını ona vermiş, öldüğü zaman da ye­
rine Servius geçmiş. Ama kral tahta otur­ Bundan sonra Sibylla'ya (yahut Sibyllalara)
madan önce seçimini halkoyuyla da onaylat­ Roma kaynaklarında rastlanır. Vergiüus da
mış. (Aen. V I , 1 vd.), Ovidius da (Met. X I V , 124-
153) Cumae Sibylla'sından uzun uzadıya söz
Sibylla. Sibylla bir ad m ı , ya da bir meslek ederler. İtalya'ya göçen bu kâhin Erythreia
adı mı? Apollon kültüne bağlı, geleceği bilen, Sibylla'sının kendisiymiş. Vergilius ona Dei-
öngören tanrının esiniyle dolup onun ağzın­ phobe adını verir, Glaukos'un kızı olduğu ve
dan fal bakan, olacakları açıklayan Sibylla kâ- Cumae'de Phoibos'la üç yol ağzı tanrıçası

97A
Hakabe'ye hizmet ettiğini söyler. Aeneas'ı (2) Belos'un kardeşi, Algyplos'la Dana
ölüler ülkesine götürüp getiren odur. Bu kâ­ os'un anaları, Fenike'de Sidon şehrine adım
hin üstüne çeşitli efsaneler anlatılırdı: Apol- vermiş.
lon ona ömür bağışlamış, elinde ne kadar (3) Danaos kızlarından biri, Peloponez'deki
kum tanesi taşıyabilirse, o kadar yıl yaşayabi­ Side adlı küçük şehre adını vermiş.
leceğini bildirmiş, ama yurduna bir daha dön­
memesini de şart koşmuş, Erythreia'ya ayak Sidero. Salmoneus'un ikinci karısı, Tyro'ya
bastığı gün ölecekmiş. Sibylla da Cumae'ye eziyet eder ve Neleus'la Pelias tarafından öl­
göçmüş, (bir söylentiye göre Aeneas'la birlik­ dürülür (Tyro, Neleus).
li') ama günün birinde yurdundan kâhine bir
Silenos. Silenos kocalmış Satyr'lere genel­
mektup gelmiş, üstünde Erythreia toprağıyla
likle verilen addır, ama Silenos adında bir kişi
yogurulmuş bir mühür varmış, kâhin ona d o ­
de vardır. Kır tanrısı Pan'ın ya da Hermes'le
kunur dokunmaz ölmüş. Ya da şu: Apollon
bir nympha'nın oğlu diye geçinir. Tipik Ana­
kâhinine gönül vermiş, ağzından çıkacak ilk
dolulu bir imgedir: Yassı burunlu, çirkin, ihti­
dileği gerçekleştirmeye söz vermiş, Sibylla da yar, hep eşek üstünde ve hep de sarhoş oldu
uzun ömür istemiş, ama sonsuz gençlik iste­ gu için eşeğinden ikide bir düşen koca karınlı
meyi unutmuş. Tanrı, kızlığını kendine verir­ bir adam olarak canlandmlır. Dionysos ala­
se, gençliğini de bağışlayacak olmuş, ama kız yında dolaşır, Dionysos tanrıyı yetiştiren oy­
buna yanaşmamış. Bu yüzden de ihtiyarladık- muş derler. Ama öylesine akıllı ve bilgedir ki
ça ihtiyarlamış, buruşmuş, büzülmüş, sonun­ insanlar hayat sırlarını onun ağzından almaya
da bir ağustosböcegi haline gelmiş, Cuma- can atarlar (Midas). Boğa bakışlı bu ihtivan
e'deki Apollon tapınağında bir kafes içinde Vergilius'un VI. çoban şiirinde çobanlar ko­
kalırmış. Çocuklar ona, "Sibylla ne istiyor­ nuşmaya zorlar, ama en güzel, en anlamlı ta
sun?" diye sorarlar, o da, "Ölmek istiyorum" nımını bize Platon "Şölen" diyalogunda verir.
cevabını verirmiş. Alkibiades orada Sokrates'i bir Silen'e ben/.v
Roma tarihinde çok büyük bir yer tutan, tir ve şöyle der (Şöl. 2 1 5 d - d ) :
devlet politikasına âdeta yön veren Sibylla ki­
"Ben Sokrates'i övmek için, dostlarım, bazı
taplarına gelince, bunları da İtalya'ya Cumae
benzetmelere başvuracağım. Şaka ettiğimi sa­
Sibylla'sı getirmiş, derlerdi. Tarquinius Su- nacak Sokrates. Ama bu benzetmeleri şaka
perbus çağında Sibylla dokuz kitabıyla birlikte için değil, doğruyu göstermek için kullanaca­
Roma'ya gelmiş ve krala bunları satmak iste­ ğım. İlkin bu adamı Silen heykellerine benze­
miş, Tarquinius istediği fiyatı çok yüksek bu­ teceğim. Hani şu heykel dükkânlarında görü­
lunca, Sibylla kitapların üçünü ateşe atmış, len düdüklü, kavallı Silenlere. Bu Silenler or­
tadan ikiye bölünür ve içlerinden küçük kü­
pazarlıkta gene uyuşamaymca daha üç tane­
çük tanrı heykelleri çıkar. Onu Satyr Maı\
sini yakmış, sonunda Tarquinius geri kalan yas'a da benzetebilirim. Görünüş bakımından
üç kitabı satın almış ve İupiter Capitolinus ta­ bu Silenlerin tıpkısıdır Sokrates. Yalan mı?
pınağına koymuş. Roma din ve devletiyle ilgi­ Daha başka benzerlikler de var aranızda, söy­
li her sorunda bu kitaplara başvurulur, tutula­ leyeyim de bak. Bir defa her şeyle saygısızca
cak yol onlardan alınan esinlere göre çizilirdi. alay edersin; doğru değil mi?Değil dersen, ta­
Sibylla kitaplarını saklamak ve korumak için nıklar getiririm. Kaval çalmasını bilmez mi­
sin? Öyle bilirsin ki, Marsyas hiç kalır yanın
rahip heyetinin göreviydi. Ana Tanrıça Kybe-
da. Çünkü o eninde sonunda kamışlardan ne­
le'nin Pessinus'tan Roma'ya getirilmesi de fes kuvvetiyle çıkardığı seslerle büyütüyordu
bu kitapların esin ve isteğiyle olmuştur (Kybe- insanları. Hoş, bugünkü kavalcıların da ytı\üı
H ğı başka bir şey değil. Olympos'la Mars-
yas'tan öğrendiği havaları çalar. Bu havalar
Side. Yunanca nar anlamına gelen Side bir­ ister iyi çalınsın, ister kötü, tanrıdan gelme
çok efsanelik kadınların adıdır: oldukları için, insanları büyü/er, sırlara ur
tanrılara ermek isteyenleri meydana çıkarır.
(1) Tauros'un kızı, Pamphylla'da Side şeh­ Seni Manyas'tan tek ayıran şey, çalgısız, ka-
rinin isim anası valsız sadece sözlerle aynı şeyi elde etmen-
dir. Bir başkası konuşsun, istediği kadar da Sisyphos. İlkçağın efsanelik kişileri arasında
usta bir sözcü olsun, ne söylese hiçbirimizi he­ zamanımızın yazar ve düşünürlerini en çok il­
men de hiç ilgilendirmez. Ama sen konuştun gilendiren biri de Sisyphos'tur. Prometheus
mu, yahut da senin sözlerini kötü bir sözcü­
gibi insanları tanrılara karşı tuttugundan,
den de olsa, dinledik mi, kadın, erkek, çoluk
çocuk duraklar, kulak kesilir, kendimizden Odysseus gibi insan aklı ve kurnazlığıyla tanrı-]
geçeriz ". lara bile üstün olduğundan olsa gerek. Sisy-
phos tanrılara karşı suç işlemiş kişidir, onlarla
Simoeis. Simoeis (Dümrek çayı) Skamand- boy ölçüşmeye giriştiği için de ölüler ülkesin­
ros'la Troya ovasında akan suyun adıdır. Bü­ de korkunç bir cezaya çarpılır. İlkin adına
tün ırmaklar gibi o da Hesiodos'a göre Okea- Odysseia'da rastlanır. Hades'te gördüğü Sisy-
nos'la Tethys'in oğludur, llyada'da sık sık sö­ phos'u şöyle tanımlar Odysseus (Od. X I I ,
zü geçer. Akhilleus Troyalıları kesip kesip 5 9 3 vd.):
Skamandros ırmağına atınca yiğidi kovala­
Sisyphos'u gördüm, korkunç işkenceler
mak ve alt etmek üzere arkadaşlarına yardım
çekerken;
eder (Skamandros). Bu ırmak tanrının iki kı­
Yakalamış iki ovucuyla kocaman bir kayayı,
zı olmuş; biri Troya'nın kurucusu Tros'un ve kollarıyla, bacaklarıyla dayanmıştı
anası, öbürü Assarakos'un karısı ve Kapys'in kayaya,
anasıymış. habire itiyordu onu bir tepeye doğru,
işte kaya tepeye vardı, varacak, işte tamam,
Sinon. Sinon Akhaların Troya'dan çekilir­ ama tepeye varmasına tam bir parmak kala,
ken orada bıraktıkları casustur. Troyalıları al­ bir güç itiyordu onu tepeden gerisin geri,
datıp tahta atı içeriye almalarını sağlamak aşağıya kadar yuvarlanıyordu yeniden baş
için bir sürü yalan uydurur: Akhaların onu belası kaya,
o da yeniden itiyordu kayayı tekmil
tanrılara kurban etmek istediklerini, ellerin­
kaslarını gere gere,
den kaçtığını ve Troya'ya sığındığını. Tahta
kopan toz toprak habire aşarken başının
atı Odysseus'un Palladipn'u çalmasına karşı­ üstünden,
lık Athena tanrıçaya bir sunu olarak bıraktık­ o da habire itiyordu kayayı, kan ter içinde.
larına, bu atın içeriye alınması için surlarda
Çağımız Fransız yazarlarından Albert Ca-
bir gedik açmak gerektiğine Troyalıları kandı­
mus "Le Mythe de Sisyphe" adlı denemesin­
rır, gece de Troyalılar kurtuluş şerefine şölen
de Sisyphos'u anlamsızlığın (absürde) bir sim­
yapıp bol bol yedikten, içtikten sonra uyu­
gesi diye tanımlar. Yaptığı iş anlamsız ve ya­
dukları bir sırada Tenedos'tan geri dönen
rarsızdır, ama bu işi sonsuzluğa dek görmekle
Akha ordusuna kapıları açtığı gibi, atın için­
yükümlüdür Sisyphos. Bu korkunç işkence­
deki Akha savaşçılarını da dışarıya çıkarır,
nin bir gün biteceğini bile umamaz. Sisyphos
böylece şehri ateşe verip Troya'nın düşmesi­
umutsuz kahramandır, ama insan kahraman­
ne yol açar. Bu çirkin kişiyi ve onun tüyler ür­ dır, çünkü bilinçlidir. Camus insan yaşamının
pertici eylemlerini Aeneas Dido'nun önünde anlamsızlığı içinde insan onurunun gene de,
Troya'nın yıkılışını anlatırken dile getirir dış etkenlerin anlamsızlığına, koşulların kaçı­
(Verg. Aen. I I , 57 vd.). nılmaz baskısına karşın zorunlu olan yükü bile
Sinopc. Sinope Karadeniz'de Sinop şehrine bile taşımak olduğunu belirtir ve Sisyphos'un
adını veren efsanelik kişidir. Asopos ırmak bu korkunç işkenceden her şeye karşın bir
tanrının bir kızıymış. Efsanesi şöyledir: Zeus zevk duyduğunu, bilincin verdiği sevinçle bir
Sinope'ye âşık olmuş ve her dilediğini yerine çeşit mutluluğa, umutsuzluğun mutluluğuna
getirmeye söz vermiş. Genç kız da kızlığına erişebileceğini ileri sürer. Sisyphos'u da böy­
dokunmamasını dilemiş. Tanrı yeminine bağ­ lece anlamsızlığı akıl ve bilinç gücüyle yenen
insan kahraman olarak karşımıza diker. Tan­
lı kalarak onu kız bırakmış ve götürmüş, Ka­
rı ne yaparsa yapsın onu yenememiştir.
radeniz kıyılarına koyuvermiş. Sinope sonra­
dan aynı düzenle tanrı Apollon'u da, ırmak Camus gibi biz de Sisyphos'un suçu neydi
tanrı Halys'i de kandırmış ve hiçbir ölümlüyü diye soracak olursak, yanıtı şöyle olur: Sisy-
de yanına yaklaştırmamış. phos fazla akıllıydı, aşırı kurnazdı, ömrü onu,

272
bunu aldatmakla geçmişi» Aulolykos sığır adı da Ksanlhos, yani kızıl sudur, çünkü için­
sürülerini çalmış, Sisyphos da gelmiş, her de yıkanan koyunların tüylerini kızıllaştırır
hayvanın tırnağı altına önceden yazmış oldu­ mış. Bir anlatıma göre, Aphrodite güzellik
ğu adını göstererek sığırları geri almış. Ama yarışmasında Paris'in önüne çıkmadan önce
o sırada Autolykos kızı Antikleia'yı Laer- saçlanna kızıl bir renk vermek için başını
tes'le cvlendiriyormuş, düğünden bir gece Ksanthos'a daldırmış. Skamandros adının
önce Sisyphos kızın yatağına girmeyi ve onu k a y n a ğ ı d a r ş ö y l e açıklanır: Troas bölgesine
Odsseus'a gebe bırakmayı başarmış. Odys- geldiğinde Herakles susamış ve Zeus'tan su
seus' un bu kadar akıllı ve kurnaz oluşu Laer- istemiş, tanrı da ufak bir pınar fışkırtmış t o p ­
tes in değil de, Sisyphos'un oğlu olduğundan- raktan, yiğit daha da kazınca (Yunanca skap-
[ mış. Bu bir, ikincisi Zeus'a karşı: Baştanrı to kazmak demek) büyük bir su kaynağı bul­
Asopos'un kızı Aigina'yı kaçırdığı zaman muş ve buna Skamandros adını vermiş (Tab.
Sisyphos'un kral olduğu Korinthos'tan geç­ 16).
miş, Sisyphos bunu görmüş, derken Asopos İlyada'da sık sık sözü geçen Skamandros
kızını aramaya çıkınca kimin kaçırdığını söy­ Zeus'un oğlu büyük bir tanrı olarak tanımla­
ler im, ama sen de şehrimin kalesinde bir kay­ nır. Akhilleus arkadaşı Patroklos'un öldürül­
nak fışkırmasını sağlarsın demiş. Asopos bu­ düğüne içerleyip Troyalıları bir bir kılıçtan ge­
na razı olmuş, Sisyphos da Zeus'u ele ver­ çirip ölülerini ırmağın içine atınca, yiğitle u
---. Tanrılar tanrısının affedeceği suç mu?
mak tanrı arasında yaman bir çatışma olur (İl.
Bir söylentiye göre suçluyu hemen yıldırımla
XXI, 300 vd.):
çarpmış, başka birine göre onu alıp Hades'e
Irmağın taşan suları altında kalmıştı ova,
götürsün diye Thanatos, yani ölüm cinini sürüyle ölü yüzüyordu suyun üstünde,
göndermiş ona. Sisyphos, yutar mı, ne yap­ güzel silahları yüzüyordu ölü delikanlıların.
mış yapmış, kıskıvrak bağlamış koca ifriti.
Öyle ki insanlar ölmez olmuş ortalıkta. Zeus Irmak köpürür ve Simoeis'i yardıma çağı
gene de çare bulmak zorunda kalmış, kurtar­ nr:
mış Thanatos'u, eski düzeni yeni baştan kur­ K a r ş ı duralım bu adamın gücüne,
muş, ama ilk kurban olarak da Sisyphos'u al­ canım kardeşim, ikimiz birden,
ın, ısını buyurmuş ölüme. Ne var ki Sisyphos yok edecek neredeyse fcra/Priamos'un ilini
ölmeden karısına tembih etmiş sakın cenaze Troyahlar dayanamayacak bu savaşa.
töreni yapmasın diye. Mezarsız, törensiz çır- çabuk yetiş imdada hadi,
çiplak çıkmış Hades tanrının önüne, ah vah kaynak sularıyla doldur yatağını,
etmiş, karısından yakınmış durmuş, bir yer­ akıt bütün selleri, hadi, durma,
yüzüne gideyim de ağzının payını vereyim bir b ü y ü k kasırga kopar,
demiş ölüler ülkesi padişahına. O da bırakmış ağaçlar, taşlar gürlesin çatır çatır,
gitsin. Gidiş o gidiş, bir daha döner mi Sisy- durduralım şu azgın adamı.
phos cehenneme? Yıllar yılı yaşamış, ama öl­ Öyle olur, gökten inen ırmağın koca dalga­
düğü zaman da bir daha kaçmamasını sağla­ sı kabara kabara kovalar Akhilleus'u, ama
mak için işte o cezaya çarpmış tanrılar onu. Hera araya girer ve Hephaistos'u ateşle salar
Çaırpmazlar mı? ırmakların üstüne, ortalığı ateş kaplar:
Sisyphos üstüne daha birçok suçlar yükle­ ... Kabarcıklar fışkırıyordugüzel
nir. Uyduran uydurmuş. Karısının Pleiadlar- sularından,
dan biri, Merope, olduğunu, Gaukos'la Belle- büyük bir ateşte nasıl kaynarsa bir kazan,
rophontes'in atası bulunduğunu söylemekle erir içinde semiz bir domuzun içyağı,
yetinelim biz. Kendisi Aiolos'un oğlu, yani altında yanan kuru odun her yandan
Deukalion soyundandır (Tab. 20). kabartır onu,
işte Ksanthos'un güzel suları da, ateşin
Skamandrios. Bkz. Astyanaks. altında,
yalım yalım öyle yanıyor, kaynıyordu.
Skamandros. Troya ovasında akan ırmak Ksanthos akamaz olmuş, durmuştu,
(bugün Küçük Menderes). Skamandros'un hiı boğuyordu onu Hephaistos'un zorlu ntffrıtl.
ırmaklar pes der ve ateş suyu yenmiş olur, en güçlü kürekçilerimi, en İyi altı yoldaşımı;
tanrılar da savaşmaktan vazgeçerler. dönünce ben gemiye ve arkadaşlarıma
bakayım diye,
Skylakeus. Lykialı Glaukos'un arkadaşı gördüm tepemde onları, elleri, ayaklarıyla
Skylakeus Troya savaşma katılan Lykialılar çırpınırlarken,
arasında sag kalıp yurduna dönen tek savaş­ havada sallanıp bağıra bağıra çağırıyorlardı
beni adımla,
çıdır. Geldiğinde Lykialı kadınlar ona kocala­
son kez anıyorlardı adımı, ecel terleri döke
rını sormuşlar, hepsinin öldüğünü söyleyince
döke.
kadınlar onu taşlayıp öldürmüşler. Bu olay Denize uzanan burunda bir balıkçı
Bellerophontes'in tapınağına yakın bir yerde yaban öküzü boynuzundan yatana yemini
olmuş. Sonradan Zeus Skylakeus'un tanrılaş­ uzun olta sırığıyla küçük balıklara doğru
tırmasını buyurmuş. sarkıtır hani,
nasıl yakalayıp yere atarsa çırpman
Skylla. Skylla, Kharybdis'le birlikte Odys- balıkları,
seia'da sözü geçen deniz canavarlarının en öyle çırpmıyordu işte yoldaşlarım havada,
korkuncudur (Kharybdis). Kimden, nasıl doğ­ kayaların üstünde.
duğu pek belli değildir, kimi efsane yazarla­ İmgesi masal havasına bürünmüş olarak çi-
rı onu Phorkys'le Hekate'nin, kimi de Ty- zllen Skylla'nın aslında ne olduğu, dev bir ah­
phon'la Ekhidna'nın kızı sayarlar. Odysseia' tapot m u , bir deniz canavan mı, pek belli de-
da Odysseus bu canavan kendi anlatır, Skyl- SÜ-
la'nın en canlı imgesi de budur, Homeros'a Smintheus. Smintheus, tanrı Apollon'a f l -
kulak verelim (Od. X I I , 85 vd.):
yada'da verilen bir ad ya da sıfattır. Destanın
Skylla oturur mağarada, ulur acı acı, başında Troas bölgesinde bulunup yeri bugü­
sesi benzer yeni doğmuş bir eniğin sesine, ne dek saptanmamış olan Khryse kentinin
ama kendisi öyle korkunç bir canavardır ki, rahibi Khryses Agamemnon'un tutsağı olan
istemez kimse onu görmek, istemez bir
kızı Khryseis'i geri istemek için Akhaların
tanrı bile.
On iki ayağı var, biçimsiz ve güdük on ikisi Troya önündeki ordugâhına gelir ve tanrı
de, Apollon'a şöyle yakarır (İl. I, 37 vd.):
upuzun boyunları var, tam altı tane,
her boynun üstünde korkunç bir kafa var, EyKhryse'yi, kutsalKilla'yıkoruyan,
her kafada üç sıra diş, üst üste, sımsıkı, gümüş yaylı,
kapkara ağızlar durmadan ölüm saçar. Tenedos'un güçlü kralı, Smintheus, dinle
Mağaranın kovuğunda bele kadar beni,
gömülüdür o, bir gün sana yaraşır bir tapınak yaptıysam
uzatır başlarını korkunç uçurumdan dışarı, boğaların, keçilerin yağlı butlarını
gezdirip bakışlarını kayalarda, olduğu yaktıysam senin uğruna,
yerden şu dileğimi tez elden yerine getiriver:
avlar yunus balıklarını, köpekbahklarını, Cözyaşlarımm öcünü al Danaolardan,
ve indirir gövdeye sürülerle deniz oklarınla.
canavarını. Tanrı da rahibinin dileğini yerine getirir ve
Odysseus ya Kharybdis'e yaklaşıp büsbütün Akha ordusuna korkunç bir veba salar. Bu­
yok olmak, ya da Skylla'ya altı gemiciyi kur­ nun üzerine Agamemnon rahibin kızını baba­
ban vermek şıkkından ikincisini seçer. Tam sına geri göndermeye karar verir, bir gemiyle
Kharybdis'in anaforlarından kurtulmak üzere­ Khryse kentine yollarlar. Bu kentin yeri bugü­
dirler ki, aşağıda anlatılan acıklı olay olur ne dek bilinmiyordu, Smintheus Apollon'un
(Od. XII, 2 4 3 vd.): adı da, nitelikleri de doğru dürüst açıklanamı-
yordu. Smintheus'un "fareleri kovan" tanrı
Sapsarı bir korku kapladı o zaman bütün
olduğu sanılıyor, ama bu ek ad da gereğince
arkadaşları.
açıklanamadıgı gibi, llyada'da bu kadar bü­
Ölüm Kharybdis'ten gelecek diye biz tam
bakarken, yük bir tann olarak gösterilen Smintheus'un
Skylla daldı geminin içine ve kaptı, kopardı kim olduğu da kesinlikle bilinemiyordu. Bu

274
sözlük dizilmeye başladıktan sonra Sminthe- nia ile işler ve Günler arasında ana görüş ba­
us Apollon'un tapınağının ve Khryse şehrinin kımından hem bir benzerlik, hem bir çelişki
yerinin bulunması Anadolu din tarihi ve mito­ vardır: Her iki yapıtta sözü geçen Promethe
lojide çığır açacak bir olay diye nitelenebilir: us efsanesi, İşler ve Günler'de Pandora ma­
Çanakkale'nin güneyinde, Gülpınar bucağı­ salıyla tamamlanmış ve bu bakımdan kar.ım
nın hemen altında Bahçeleriçi denilen mevki­ sarlıkta daha ileri bir aşamaya varmışsa da,
de Smintheus Apollon tapınağı ortaya çıktı. İşler ve Günler'de altın çağ Kronos'un ege­
Bugün Baba burnu diye denize uzanan bir çı­ menlik dönemiyle bir tutulur, insanlar için yi
kıntının hemen arkasında eski Khryse kenti­ kim Olymposlu tanrıların saltanatıyla başlar.
nin bulunduğu anlaşılmaktadır. Burada t o p ­ Çağların (Hesiodos çağ değil de soy diyor)
raktan kalıntıları çıkarılmakta olan Apollon madenlere göre adlandırılması İran-Babil
Smintheus tapmağı Hellenistik çağda başlanı­ kaynaklı bir görüşe dayanır. İşler ve Gün-
lıp Roma döneminde onarılan büyük bir yapı ler'de soylar efsanesi Pandora efsanesinden
olarak karşımıza çıkıyor: Ölçüleri 24,30 m x hemen sonra gelir (İşi. 110-202); Hesiodos'a
43,52 metredir, önde 8, yanlarda 14'er sü­ göre beş soy vardır: Altın, gümüş, tunç ve de­
tun, dört tarafında 11 basamaklı kocaman mir soyları, bunların aralarına Hesiodos bir
bir tapınak. Tapınağın friz, heykel ve sütun şey daha sokar: Homeros destanlannda sözü
kalıntıları çıkarılmış, Khryse'yi Troas İsken­ geçen yarı tanrı kahramanlar soyu. Şöyle t< ı
nımlar her birini:
deriye'sine bağlayan bir köprünün izleri de
bulunmuştur. Smintheus Apollon'un kült
A L T I N SOY:
merkezini ortaya çıkaran bu arkeolojik araş­
tırma Çanakkale Müzesi tarafından yönetile­ Olympos 'ta oturan ölümsüzler yarattı
ölümlü insanların ilk soyunu altından.
rek Khryse'nin de yerini saptamaktadır. Ar­
O zamanlar Kronos'un gökleri tuttuğu
keologların kanılarına göre Krhyse Lysima-
zamanlın ,lı
khos'un yaptırdığı ve Büyük iskender'in adını tanrılar gibi yaşıyordu insanlar,
taşıyan Alexandria Troas'a bağlı büyük bir kaygısız, rahat, acısız, dertsiz.
din ve kült merkezidir. Demek oluyor ki en Belalı ihtiyarlık çökmüyordu üstlerine,
eski çağlardan Homeros destanlarında tuttu­ kolları, bacakları her zaman dipdiri
ğu yeri bu merkez tarihsel dönemlere kadar sevinip coşuyorlardı gamsız şölenlerde,
korumuştur. Sürdürülecek araştırmaların bizi tatlı uykulara dalar gibi ölüyorlardı.
Dünyanın varı, yoğu onlarındı,
Apollon Smintheus'u kişiliği üstüne de aydın­
toprak kendiliğinden bereket saçıyordu.
latacağına şüphe yoktur (Apollon). Sayısız nimetler ortasında, rahat, memnun,
yaşayıp gidiyordu insanoğulları
Soylar - Çağlar Mythos'u. Hesiodos'un, tarlalarında.
kardeşi Perses'e gerçekleri açıklamak ve doğ­ Bu ilk insanlar ölüp toprağa karışınca,
ru yolu gö9termek amacıyla yazdığı "İşler ve birer cin oldular Zeus'un dileğiyle,
Günler" (Yunanca Erga kai Hemerai) adlı di­ iyi birer cin, toprağı ve insanları koruyan
daktik eserinde Theogonia'daki yöntem in­ cinler.
sanlar dünyasına uygulanır: Tanrılar gibi in­ Yaman bir şerefe konmuş oldular böylece.
sanlar da bazı aşamalar geçirip bugün bulun­ Cin olarak çevirdiğimiz Yunanca "dai-
dukları duruma gelmişlerdir. Ne var ki tam mon"dur (Daimon).
karamsar bir görüşle, insanların iyiye değil,
kötüye gittikleri ve sonlarının büsbütün yıkım GÜMÜŞ SOY:
olacağı kanısındadır. Bunu önlemek için kişi­ Sonra gümüşten ikinci bir soy yarattı
nin adalete dayanıp doğrudan aynlmaması Olyrhpos'ta oturan ölümsüzler.
ve hele gece, gündüz var gücüyle çalışması Bunların boyları boşları da, akılları da
gerekir. Hint-Avrupa kaynaklı dünya görüşle­ çok başka türlüydü altın soylulardan.
Çocuklar yüzyıl çocuk kalıyordu
rine dayanan bu mythos Yunan yazınında
evde, analarının dizinde çocukça
pek yankı uyandırmamışsa da, Roma dünya­
oynaşarak.
sında epey tutunmuş ve işlenmiştir. Theogo- Büyüyüp, ergin çağa gelince,
duğu ileri sürülür. Gerçek neden başka olsa

T gerek: Tantalos da öbür Anadolulu tanrı ve


kahramanlar gibi, Olymposluların düzenine
aykırı düşen bir din ve efsane çemberinin ki­
Talos. (1) Girit efsanesinin robot insanı. Ta- şileridir. Anaerkil bir düzeni, Ana Tanrıça'nın
los adaya adını veren Kres'in, ya da tann egemen olduğu bir din görüşünü simgelerler.
Hephaistos'un oğlu, yahut da tunç soyundan Sipylos yamaçlarında kayaya oyulmuş bir
artakalan bir insanmış. Minos, ya da Zeus Kybele heykelinin bulunması, Niobe efsanesi­
onu Girit'e bekçi olarak dikmiş, Talos her nin bu dağın eteğindeki Sardes'e yerleştiril­
gün silahlarıyla adayı çepeçevre dolaşır, ya­ mesi buna kanıttır. Başka bir din ve düzen
bancıların karaya çıkmasını önlermiş. Daida-
adına baş kaldırdıkları içindir ki cezaya çarpıl­
los'un Girit'ten kaçmak için kanatlar yapıp
mışlar, lanete uğramışlardır.
havalanması da ondanmış. Talos yaklaşan
gemilerin üstüne koca taş parçaları atar, bu Tantalos bir söylentiye göre Hermes'e Z e -
engeli de aşmak çaresini bulanları daha da us'un köpeğini vermemek için yalan yere ye­
korkunç bir biçimde yok edermiş: Ateşin içi­ min etmiş, Zeus'un öfkesi bu yüzdenmiş. Ya
ne atar, tunçtan gövdesini kor haline getirir, da tanrıların sofrasına çağrılmış da tanrı sırla­
sonra da yolculara sarılır, onları cayır cayır rını açığa vurmuş, ya da tanrı balıyla şarabı
yakarmış. Talos'un bedenine silah işlemez- aşırmış. Kendisine yüklenen çok daha büyük
miş, yalnız ayağının bileğinde bir damar var­ bir suç tanrıları denemek için oğlu Pelops'u
mış. Medeia büvüleriyie o damarı bulup yırt­ doğrayıp tanrıların önüne çıkarmasıdır. T a n -
mış, Talos da böylece ölmüş (Argonaut'lar). talos işkencesi diye dillere geçmiş olan ceza­
sını Homeros Odysseia'da şöyle anlatır (Od.
(2) Daidalos'un çırağı Talos bir Atinalıdır. XI, 582 vd.):
Testereyi icat ettiği için ustası onu kıskanmış,
Tantalos'u gördüm, korkunç işkenceler
Akropol'den aşağı atmış (Daidalos). çekerken:
Talthybios. Agamemnon'un habercisi. Duruyordu bir gölün içinde, apakta
yüksele yüksele çıkıyordu su çenesine
Krallar kralıyla birlikte Troya savaşına katılır
kadar,
ve çeşitli görevler görür-. Briseis'i Akhille-
ama içmek için davrandı mıydı, damlasını
us'tan almak, îphigeneia'yı Aulis'e getirmek, alamıyordu suyun,
Kinyras'ın ülkesine elçi gitmek ona düşmüş- ihtiyar adam eğiliyor, eğiliyor, eğiliyordu,
müş. Talthybios'un Sparta'da bir sunağı var­ su da çekiliyor, çekiliyor, yok oluyordu
mış, uluslararası hukuku ve elçilik haklarını emen toprakta,
koruyan bir kahraman sayılırmış. ve bir çamur peyda oluyordu ayaklarının
dibinde, kapkara,
Tanrıların D o ğ u ş u . Bkz. Theogonia. ossaat bir tanrı kurutuveriyordu gölü.
Yemişler sarkıyordu başının önünde dallı
Tantalos. Lydia kralı Tantalos hem efsane­ budaklı ağaçlardan,
de dal budak salmış lanetli bir soyun atası, armutlar, narlar, pırıl pırıl elmalar,
hem ölüler ülkesinde çektiği ceza ile ünlüdür. ballı incirler, tombul zeytinler sarkıyordu,
Kendisi Zeus'la Plüton'un oğlu sayılır (Tab. ama ihtiyar adam, koparayım diye ellerini
14). Karısının adı üstüne kaynaklarda ayrılık uzattı mıydı,
vardır, ama çocuklarının Pelops'la Niobe ol­ bir yel geliyor, savuruyordu onları kara
duğu genellikle kabul edilir (Pelops, Niobe). bulutlara.

Soyu sopuyla lanete uğramasını gerektiren Tarkhon. Roma'nın kuzeyinde bulunan


suçun ya da suçların ne olduğunu efsaneler Tarquinii ve daha başka şehirleri kurmakla
açıkça dile getirmez.- Tantalos Sipylos (Mani­ ün salmış Etrüsk kahramanı. Telephos'un oğ­
sa) dağında krallık kurmuş, çok güçlü ve zen­ lu olduğu söylenir. Etrüskleri Lydia'dan, yani
gin bir adammış. Asıl suçunun bu üstünlüğü, Anadolu'nun Ege kıyılarından İtalya'ya o gö­
tanrıların kendisine bağışladığı nimetlerden türmüş. Tarkhon ak saçlı olarak doğmuş, bu
gurur duyması, şımarıp ölçüyü kaçırması ol- da şanlı bir alın yazısına delilmiş.

278
Tarpeia. Tarpeia Capitolium'a ve orada bu­ Gidilecek Hades'ln ve korkunç
lunan Tarpeia kayasına adını veren Romalı Persephone'nln ülkesine,
kızdır. Adam öldürenler bu kayadan aşağı atı­ danışmak için Thebaili Teiresias'ın ruhuna,
lıp öldürülürdü. Tarpeia'nın kendisi de bir henüz yitirmemiş aklını bu kör bilici,
suçludur: Babası Spurius Tarpeius Capitoli- Persephone bir ona bilinç bağlamıştır
um kalesinin bekçisiymiş. Sabinler kaçırılan ölülerden,
kızlarını geri almak için kalenin dibinde ordu­ bir odur düşünen, ötekiler uçuşurlar
gâh kurup şehri sardıklan sırada Tarpeia Sa­ gölgeler gibi.
bin kralı Tatius'u görmüş ve ona âşık olmuş, Teiresias üstüne birçok efsaneler anlatılır:
kendisini karı olarak alırsa, kalenin kapılarını Teiresias Spartoi soyundandır (Spartoi), ç o -
açmaya söz vermiş krala. Öyle olmuş, ama culugunda Kithairon dağında gezerken çiftle-
Sabin kralı Tarpeia'yı almak şöyle dursun, şen iki yılana rastlamış, çocuk bir sopa alıp
ordusuyla kaleye saldırdığında kızı kalkanları­ dişi yılanı öldürmüş, ossaat erkekken birden­
nın altında ezip öldürmüşler. bire dişi olmuş, yedi yıl sonra gene aynı yer­
de aynı olayı görmüş, bu kez erkek yılanı öl­
Tartaros. Tartaros yeraltındaki ölüler ülke­ dürmüş ve yine erkek olmuş. Başına gelen bu
sinin en derin yeridir. Titanlarla tanrılar ara­ olayın ünü tanrılara kadar uzanmış, Hera ile
sındaki savaşta deprem Tartaros'a kadar uza­ Zeus bir gün, aşkta kadın mı daha çok zevk
nır, bu savaşta yenilen Titanları da Zeus Tar- duyar, erkek mi konusunda tartışırlarken, Te-
taros'a kapatır. Tartaros'un en iyi tanımlan­ iresias'ın fikrini almayı düşünmüşler. Teiresl-
dığı yapıt Hesiodos'un Theogonia'sıdır. Şöy­ as'ın yanıtı şaşırtıcı olmuş: Erkek bir zevk du­
yarsa, kadın onun dokuz mislini duyar dlys
le denir (Theog. 736 vd.):
buyurmuş, Hera da kadınlığın sırları açıgn vı ı
Orada durur yan yana kaynaklar, ruldu diye Teiresias'a kızmış, gözlerini kör et­
bütün varlıkların son uçları miş. Buna karşılık Zeus ona kâhinlik hünerini
kara toprağın ve sisli Tartaros'un, ve yedi kuşak boyunca yaşamasını bağışlamış.
ekinsiz denizin ve yıldızlı göğün
Teiresias'ın en ünlü kehanetleri şunlardır
tanrıları ürküten pis, küflü köşeler.
Amphitryon'a karısı Alkmene'nin kiminle
Öylesine derindir ki bu yerler
yattığını açıklar, Laios'a doğacak olan çocu­
bir yılda varılamaz dibine,
ğunun kendisini öldüreceğini haber verir, Oi-
kapılarından girildikten sonra.
dipus'u aydınlatır, Thebai'den kovulmasını
Bora üstüne bora savurur insanı
salık verir, Thebai'ye karşı yediler seferinde
bir o yana, bir bu yana, korkunç bir hızla.
şehrin nasıl korunabileceğini gösterir; daha
Ve işte orada yükselir konağı kara Gece'nin
sonraki efsanelerde Teiresias her işe karışan
kasvetli, korkunç bulutlar içinde.
bilici tipi olarak canlandınlır: Pentheus'a tan­
Tartaros'un derinliğini belirtmek için Hesi-
rı Dionysos'a karşı gelmemesini, Narkls-
odos bir de şöyle der:
sos'un öleceğini ve daha birçok olaylarda ge­
Bîr örs gökten düşse dokuz gün, dokuz
leceği haber veren odur. Odysseia'da oynadı­
gece,
ancak sonuncu günü varabilirdi yeryüzüne ğı role göre Teiresias'ın bilicilik hünerini ölü­
ve tunç bir örs düşse yeryüzünden ancak münden sonra da sakladığı anlışılır. Bu da
dokuz gün, dokuz gece sonra varabilir Zeus'un ünlü kâhine bir armaganıymtş.
Tartaros'a. Epigonlar Thebai'yi alınca Teiresias öbür
Thebaililerle göçmüş, yolda Telphusa kayna­
Teiresias. Thebaili Teiresias efsanede sözü
ğından su içerken ölmüş. Başka bir anlatıma
geçen bilicilerin en ünlüsüdür. Troya savaşı
göre şehirde kalmış, ama Thebaililer onu kı­
efsanelerinde de, Thebai çemberinde de çok
zıyla birlikte Delphoi'ye, Apollon tanrıya
önemli bir rol oynar. Öldükten sonra bile
adanmak üzere göndermişler, yolda ihtiyar­
Odysseus ruhuna sorular sormak için uzun ve
lıktan ölmüş.
tehlikeli Hades yolculuğuna girişir. Büyücü
tanrıça Kirke Teiresias'ı şöyle tanımlar (Od. Teisiphone. Adam öldürme suçlarının öcü­
X, 4 9 1 vd.): nü alan Erinyslerden biri (Erlnys).
T e k m e s s a . Troya önünde büyük Aias'ın ka­ eder, anasıyla babasının buluşmasına seviniri
patması, bir Phrygia kralının kızıydı. Sophok- Başkaca da bir rolü yoktur Odysseia'da.
les'in "Aias" tragedyasında önemli bir rol oy­
nar (Aias). Telephos. Herakles'le Auge'nin oğlu Tele-
phos dramatik bir öykünün kahramanıdır.
T e l a m o n . Aiakos'la Endeis'in oğlu, Aias'ın
Daha anasının karnındayken tanrı sözcüsü­
babası, Peleus'un kardeşi (Tab. 21). Çocuklu­
nün doğacak olan çocuğun dayılarını öldüre-
ğunda Peleus'la birlikte üvey kardeşleri P h o -
cegini bildirmesi ana-ogul Auge ile Tele-
kos'u öldürmeleri üzerine (Phokos) Telamon
phos'un bir sandıkla denize atılmalarına y o l
Aigina'dan sürülür, Salamis'e yerleşir (Aia-
açar. Kurtulurlar ve Mysia kıyılarına çıkarlar
kos). Herakles'le birlikte Argonaut'lar seferi­
(Auge). Başka bir anlatıma göre yalnız Auge
n e , Kalydon avına katılır. G e n e Herakles'le
Mysia'ya gider, kral Teuthras'a satılır, Tele-™
birlikte birinci Troya seferine gider ve Herak-
phos ise Arkadya'da bir dağa bırakılır, orada
les Laomedon'un kızı Hesione'yi kurtarınca
çobanlarca büyütülür ve dağda kaza ile iki
Telamon bu kızla evlenir. Bu evlenmeden
adam öldürür: Bu iki adam kendi dayılarıdır.
Teukros doğar (Teukros). Troya savaşı sıra­
Telephos Arkadya'dan sürülür. Delphoi tapı-
sında Telamon Salamis'te oğullarının dönme­
nagma gidip tanrı sözcüsünü yoklar, Mysia
sini bekler. Teukros Aias'sız yurda dönünce
ya gitmesi gerektiği cevabını alır. Mysia'ya
öfkelenir ve onu kovar. Nasıl öldüğü belli de­
gelir, ama anasını tanımaz, Auge'nin de og-
ğildir (Aias).
lunu tanımaması az daha ana ile oğlun evlen­
T e l e m a k h o s . Odysseus'la Penelope'nin bi­ melerine yol açacakken vaktinde önlenir.
ricik oğulları. Babası Troya savaşına gidince Auge kral Teuthras'in kendisiyle evlenir, bir.
Telemakhos daha kundakta çocuktur. Adı il­ süre sonra Teuthras ölünce Mysia krallığı Te-
kin Odysseus'un kendisini savaşa götürmek lephos'a kalır.
için gelen elçilere oynadığı oyun sırasında ge­ Bu sırada Akhalar Troya'ya karşı ilk sefer­
çer (Palamedes). Sonra Odysseia'nın başında lerine girişirler, donanma yanlış rota ile Mysi-
ona gene rastlanır: Büyümüş, delikanlı olmuş­ a kıyılarına yanaşır. Telephos Troya kral so-
tur, Ithake sarayında taliplerin babasının malı­ yuyla akrabalığı yüzünden Akhalara karşı ko­
n ı , mülkünü çarçur etmelerine üzülür, onları yar, yiğitçe çarpışır ve birçok önemli kişileri
kovmak için elinden bir şey gelmez, sonunda öldürür, ama AkhiIIeus karşısına dikilince
babasının yaşayıp yaşamadığını öğrenmek korkuya kapılıp koşmaya başlar. Tanrı Di-
için yola çıkmaya karar verir: Troya'dan d ö ­ onysos araya girer ve Telephos'un bir a s m a |
nen yiğitlere babasından haber sormaya gide­ kütüğüne ayağının takılıp düşmesini sağlar.
cektir. Mentor kılığında tanrıça Athena'nın Arkasından gelen AkhiIIeus da onu kalçasın­
kılavuzluğunda olan bu yolculuk Odysseia'nın dan vurur. Akha donanması çekilip gider, se­
ilk dört bölümünde anlatılmış, bu yüzden de kiz yıl kadar uzun bir zaman da Anadolu kıyı­
bu bölümlere Telemakhia denmiştir (Odys- larına uğramaz olur, ama Telephos'un yarası
seia). Nestor ve Melenaos'un konaklarına va­ iyileşmemektedir. Danıştığı biliciler yarayı
rır, onlarla görüşür, Troya savaşçılarının anı­ kim açtıysa o iyileştirebilir derler. Telephos
larını uzun boylu anlatmalarına fırsat verir da bu kez Aulis'te Akhilleus'u bulmaya gelir.
(Menelaos, Helena). Dönüşünde taliplerin Euripides "Telephos" adlı (kayıp) tragedya­
kurduğu pusuya düşmez, Ithake limanına gir­ sında Mysialı kahramanı dilenci kılığında çı-
meden şehir dışındaki bir kumsala çıkar, bi­ kartırmış Akhilelus'un ö n ü n e , ağlatır, sızlatır,
istediğini elde ettirirmiş. AkhiIIeus kargısının
raz önce de Odysseus aynı yere çıkmış ve d o ­
pasından bir parça sürer yaraya, Telephos
muz çobanı Eumaios'un kulübesinde konuk
iyileşir ve şükran borcunu Akhalara Troya'ya
edilmiştir. Baba-ogul önce tanışmadan bulu­
çıkacak doğru yolu göstermekle öder. Tele-
şup konuşurlar, sonra Odysseus dilenci kılığı
phos Troya savaşına karışmaz, ama oğlu
altında gerçek kimliğini açıklayınca, taliplerin
Eurypylos Mysialı bir bölükle Priamos'un yar­
hakkından gelmek için planlar kurarlar. Tele-
dımına koşar (Eurypylos).
makhos talipleri öldürmekte babasına yardım

280
Telkhines. Poseidon'la i l g i l i kötü cinler. Y a - nos'la Tethys'in yanına gitmek üzere olduğu­
rı insan, yarı balık biçimindeymişler, yılan kı­ nu, onu bildirmeye geldiğini ileri sürer (Hera).
lığına girdikleri de olurmuş. Telkhinler Rodos
adasında yaşarmış ve dünyada ne kadar dep­ Teukros. (1) Skamandros'la İda dağı
rem, kar, dolu, yağmur gibi afetler varsa, nympha'sı îdaia'nın oğlu, Troya kral soyu­
hepsi onların elinden çıkarmış. Tufanı da on­ nun atası (Tab. 16). Bir efsaneye göre Teuk-
lar önceden bilip haber vermişler. Rodos ros Troas'ın yerlisi değildir, Ege kıyılarına G i ­
adasının sularına Styks'in sularını kanştırarak rit'ten babası Skamandros'la birlikte gelmiş­
toprağın verimsiz olmasına yol açmışlar. Tu­ tir. Anadolu'ya göçmeden önce kehanete
fandan kaçarken biri Lykia'ya gelmiş ve ora­ başvurmuşlar, nereye yerleşmeleri gerektiğini
da, Ksanthos ırmağı kenarında Lykialı Apol- sormuşlar, tanrı sözcüsü de "yer oğullarının
lon'a bir tapınak kurmuş, derlerdi. saldırısına nerede uğrarsanız" yanıtını ver­
miş. Troya yöresine gelip açıkta yattıkları bir
Telkhinlerin bazı efsanelerde Kabeirlerle
gece farelerin kalkanlarını, yaylannın kirişle­
karıştırıldığı görülür, o zaman da sanatçı cin­
rini kemirdigini görmüşler, kehanetin göster­
ler olarak gösterilirler: Maden işlemesini bilir­
diği yerin burası olduğunu -^anlayarak oraya
ler, tanrı heykelleri ve Poseidon'un yabasını
yerleşmişler ve Apollon Smintheus'a (fareleri
yapmışlar. Ama aslında kötü ve yararsız ol­
kovan Apollon) bir tapınak kurmuşlar. Teuk-
duklarından Apollon oklartyla, ya da Zeus yıl-
ros sonraları Dardanos'u konuk eder ve kızı
dınmlarıyla onları öldürmüş. Denizde birer
Batieia ile evlendirip tahtını ona bırakır (Dar-
kaya olmuşlar.
dartos, Smintheus).
Tenes. Tenedos'a (bugün Bozcaada) adını (2) Telamon'la Hesione'nin oğlu, Aias'ın
veren kurucu kahraman. Kyknos'un oğlu sa­ kardeşi (Tab. 21). Troya soyundan olduğu
yılır (Kyknos). Üvey anası Tenes'i kendisine halde Teukros agabeysi Alas'la birlikte Akha-
göz dikmiş olmakla suçlar. Kyknos da buna lar safında dövüşür, ordunun en usta okçusu-
inanır ve Tenes'le kız kardeşini bir sandığa dur, birçok savaşçıyı öldürür. Aias'ın ölümü
kapatıp denize atar. Poseidon tann gençleri sırasında Mysia'ya yaptığı bir çapulculuk se­
korur ve o zaman Leukophrys adıyla anılan ferine çıktığından orada yoktur ve olayları
Tenedos'a çıkarır. Sonraları Kyknos yanlışlı­ önleyemez. Dönüşünde büyük bir umutsuzlu­
ğını anlar ve Tenes'le barışmak üzere Tene- ğa kapılıp canına kıymak ister. Dönüşü de
dos'a gelir, ama Tenes babasının gemisini uğursuz olur, Salamis'e vardığında babası T e -
karaya bağlayan halatı keser, böylece her lamon Aias'ı getirmedi diye onu adaya almaz
türlü ilişkiyi koparmış olur. Akhalar Troya'ya (Aids, Telamon). Kıbrıs'a gider, orada Yeni
sefer yaptıklarında Tenedos'a varınca, Tenes Salamis diye bir şehir kurar, Kıbrıs kralının
onları taşlar, ama Akhilleus'un kargısıyla vu­ k ı z ı y l a evlenir, birçok çocuğu olur, biri K i l i k -
rularak ölür. ya'da Olbe kentinin kurucusu genç Aias'tır.

Tereus. Bkz. Aedon.


Teuthras. Mysia kralı, Telephos efsanesin­
Terpsikhore. Musalardarı biri, dansı ve ha- de sözü geçer. Krallığı Kaikos (Bakırçay) ır­
f i f şiiri simgeler (Musa/ar). mağının agzındayrnış. Efsanesi de şöyledir:
Dağda avlanırken Teuthras'ın karşısına bir
Tethys. Uranos'la Gaia'nın kızı, dişi Titan­ yaban domuzu çıkmış, kendisini öldürmeme­
lardan sonuncusu (Tab. 1, 2). Denizin verimli­ si için insan sesiyle yalvarmış, vurulduktan
liğini simgeleyen Tethis tanrı Okeanos'la bir­ sonra da Artemis Orthosia tapınağına sığın­
leşir ve üç bini aşkın dişi varlık doğurur (Tab. mış. Kutsal hayvanı öldürdü diye Teuthras
4). Dünyanın bütün ırmakları da Okeanos'la cüzam ve bir çeşit çılgınlığa çarpılmış, ama
Tethys'ten dogma sayılır. Bir efsaneye göre sonradan iyileşmiş. Auge ile Telephos'u
Tethys Zeus'un Kronos'a karşı savaşı sırasın­ Mysia'da konuklayan odur (Auge, Telephos).
da Hera'yı yanına almış ve büyütmüştü. Hera
İda dağında Zeus'u bulup onunla sevişmeyi Thalia. Bitkisel gelişmeyi, doğanın fışkırma­
kafasına koyunca, kavga etmiş olan Okea- sını dile getiren bu ad:
(1) Musalardan birinin adıdır. Yetki alanı Theia. Uranos'la Gaia'nın kızı, dişi Titanlar­
komedyadır. Apollon'la sevişip Korybantlan dan biri, Hyperion'la evlenir ve Eos, Helios
doğurduğu da anlatılır (Musalar). ve Selene'yi doğurur (Tab. 4).
(2) Zeus'la Eurynome'nin kızı, Kharitlerin Themis. Themis, Uranos'la Gaia'nın kızıdır,
biri (Khahtler). yani ikinci tanrı kuşağından ve dişi Titanlar­
Thamyris. İlyada'da adı geçen Trakyalı bir dandır. Hesiodos, Themis'in adını Titanlar
ozan. Serüvenini İlyada'da Homeros şöyle arasında saydıktan sonra, uzun süre ondan
anlatır ( İ l . I I , 594 vd.): söz etmez, ta ki Olympos tanrıları Titanları
yensin ve Zeus, Kronos'tan dogma öbür kar­
Musalar buluşmuşlardı eskiden Dorion'da, deşleriyle egemenliği paylaşıp yeni düzeni
keseceklerdi Trakyalı Thamyris'in şarkısını
kursunlar. Ondan sonra da Zeus her kuşak­
Oikhalia'dan gelmişti Thamyris,
kendine güveniyor, övünüyordu, tan tanrıçalarla birleşme ve üretme yoluna gi­
kalkanlı Zeus'un kızlarını, Musaları bile der. İlk evliliği Metisledir, onu Athena'ya ge­
yenerim diyordu şarkı söylemede. be bırakır. İkinci evliliği, Titan kızı The-
Onlar da kızdılar, kör ettiler onu, mis'ledir. Hesiodos bu birleşmeyi kısaca şöy­
tanrısal şarkıyı aldılar elinden, le tanımlar (Theog. 9 0 1 vd.):
çalgı çalmayı unutturdular ona.
Sonra ışık saçan Themis'le evlendi Zeus,
Çok yakışıklı diye bilinen bu ozan lyra çal­ bu tanrıçadan doğdu Horalar:
makta da, ezgi söylemekte de çok üstünmüş, Eunomia, Dike ve bereketli Eirene,
bir theogonia, bir kosmogonia, bir de titano- ki korurlar insanların ekip biçtiklerini.
makhia yazdığı söylenir. Müzikte de birçok Ve Moiralar, akıllı Zeus'un çok saydığı
yenilikler yapmış, ama ölçüyü kaçırıp Musa- Klotho, Lakhesls veAtropos,
ki onlar verir yalnız İnsanlara
larla boy ölçüşmeye kalkışıp olanaklarından
mutlu ya da mutsuz yaşama paylarını.
yoksun edilince, lyrasını bir ırmağa atmış, bir
daha da şarkı söylememiş. Bazı kaynaklarda Peki Themis kimdir? Doğada mevsimlerin,
Homeros'un bu Thamyris'in çömezi olduğu yılların ve sanatların düzenini sağlayan bir
söylenir. tanrıça üçlüsüyle canlı varlıkların arasında ha­
yatla ölüm dengesini kurup, kader ipliklerini
Thanatos. Ölümü simgeleyen tanrı. Nyks'in ellerinde tutan ikinci bir tanrıça üçlüsünü do­
çocuğu, Uyku'nun kardeşidir. Birbirinden ay­ ğuran bu güçlü tanrısal varlık kimdir ve neyi
rılmayan Hypnos'la Thanatos yeraltında Tar- simgeler? Themis, kanundur, kuraldır, yasa­
taros'un derinliklerinde otururlar (Hes. The- nın ta kendisidir. Ama gelip geçici yasa değil,
og. 755 vd.). tanrılar dünyasında da, insanlar dünyasında
Thaumas. Pontos'Ia Gaia'nın oğlu, Elektra da değişmez, evrensel ve ölümsüz doğa yasa­
ile evlenir ve İris'le Harpyaları üretir (Tab. 6). sıdır. Tanrısal yasadır, onun karşıtı insansal
yasa ise Nomos'tur.
Theano. Troyalı Antenor'un karısı Theano Themis Olympos'ta yaşar. Tanrıların t o p ­
Athena tapmağının rahibesidir. Troya kadın­ lantılarına başkanlık eder, Olympos'taki dü­
ları, başlarında kraliçe Hekabe olmak üzere, zeni de o korur. Homeros da tanır, bilir onu,
Athena tanrıçaya parlak bir şal adamaya gel­ Hera'yla, Zeus'la konuştuğunu gösterir İlya-
diklerinde, Theano onları karşılar ve sunu ya­ da'da. Ama çok söz edilmez Themis'ten, e f -
parken de tanrıçaya yakarır ( İ l . V I , 298 vd.). sanesi, öyküsü yoktur. Her yerde ve her za­
Theano'nun Antenor'dan birçok çocuklan man vardır o kadar.
olur, kocasının başka bir karıdan olan oğlunu
da özene bezene yetiştirir. Antenor'la birlikte Ürettiği tanrısal varlıklarla sürdürür etkisini,
Troya'yı ele verdiği anlatılan efsanelerinden bu varlıklar da tanrılardan daha güçlü olduk­
biridir (Antenor). ları için, ehramın tepesinde oturur gibidir
Themis. Adı da koymak, yerleştirmek, oturt­
Thebai'ye karşı Yediler. Bkz. Amphiara- mak anlamına gelen bir kökten türemiştir
os, Eteokles, Adrastos. (Hora'lar, Moiralar).

282
T h e o g o n i a . Yunanlıların en eski ve en Bu Titanlar tanrıların ikinci kuşağı sayılır,
önemli theogoniası olan Hesiodos'un eseri birinci kuşak Gaia ile Uranos olmak üzere.
besbelli ki doğulu kaynaklara dayanmakta, Burada Theogonia boyunca hep rastlanacak
I enlkeliler yoluyla Sümer ve Babil inanç ve bir süreçle karşılaşırız: Bir kuşak kendinden
efsanelerini yansıtmaktadır. Ne var ki bağda­ sonraki kuşağın doğup gelişmesine izin ver­
nım tam olmuştur: Hesiodos'un tanrılann do­ mez, çünkü gücünün elinden alınacağından,
luşunu, tanrı soylarının ve kuşaklarının birbir­ egemenliğinin başka ele, sonraki kuşağa ge­
lerini izleyip gelişmelerini dile getiren yapıtı, çeceğinden korkar. Bu yüzdendir ki Uranos
Yunan kaynaklı inanç ve efsaneleriyle kaynaş­ çocuklarını yok etmeye uğraşır (Uranos).
mış ve tutarlı bir bütün haline gelmiştir. Hele Gaia son doğan oğlu Kronos'un eline bir
Hesiodos'un kurduğu yönetim, Homeros des­ tırpan verir ve koca Uranos gece arzudan ya­
tanlarında da uygulanan şecere gösterme eği­ nıp tutuşarak indiği, sardığı zaman Toprağı,
limiyle tam bir uyum içinde ilkçağın sonlarına pusuda bekleyen Kronos fırlar, tırpanla keser
dek benimsenmiş ve ozanlara olduğu kadar, babasının hayalarını. Denize saçılan sperma
hellenistik çağın ve Roma'nın mythograph köpükleriyle kanlardan tanrıça Aphrodite ve
denilen mythos yazarlarına da örnek olmuş­ Erinysler doğar (Aphrodite, Erinys). Kronos
tur. Dünyanın yaratılışı için de bir yorum ve­ egemenliği ele alır, ikinci tanrı kuşağı birinci­
ren Theogonia, Yunanlıların tek dinsel kitabı sini yenmiştir, Hesiodos erkek Titanların dişi
olarak kalmış denebilir, ama şunu da belirt­ Titanlarla evlenmelerini ve bu evlenmelerden
meli ki, bu gelenek yazma kaynak olmaktan doğan çocukları sayar.
öte gidememiş, ne tam anlamıyla dini ve kül­ İkinci kuşağın da dramı vardır. Kronos
tü, ne de bambaşka bir yol tutan düşünce Rheia ile evlenir ve şu evlatları doğurur: Hes-
akımını etkileyememiştir. O kadar ki, Heio- tia, Demeter, Hera, Hades, Poseidon ve en
dos'un, çoğu yabancı kaynaklardan aldığı ki­ sonuncusu Zeus.
mi tanrısal varlıkları Yunan yazını doğa dışı, Ama koca Kronos yiyordu ilk çocuklarını
yaban ve kaba sayarak yadırgamış ve atmıştır. analarının kutsal karnından çıkıp da
Hesiodos'un Theogonia'sı gene de tek ya­ dizleri üstüne oturdukça her biri.
ratılış mythos'u olarak ayrıntılarıyla inceleme­ Korkuyordu Uranos'un mağrur
ye değer. torunlarından biri
ölümsüzler arasında kral olacak diye.
Her şeyden önce Khaos vardı der Hesio-
dos, (Khaos) ama Khaos'un ne olduğunu ta­ Uranos'la Gaia bunun böyle olacağını bil­
nımlamaz, hemen Khaos'tan Gaia yani T o p - dirmişlerdi Kronos'a. Ne var ki Rheia'ya yar­
rak'ın çıktığını anlatır ve ne olduğunu tam an­ dım edenler onlardır. Zeus doğar doğmaz G i -
latmadığı bir birleşme ilkesi olarak Eros'u ya­ rit'e kaçırırlar, Kronos'a da bir taş yutturur­
ni Sevgi tanrıyı da araya sokar, ama belli ki lar. Zeus büyüyünce, babasına bu taşla birlik­
Yunan kaynaklı bu varlığı, saydığı öbür u n ­ te yuttuğu bütün kardeşlerini de kusturur.
surlarla iyice birleştiremediği için "partheno- Egemenliği ele geçirmek için hazırlığa girişir,
genesis" yani kendi kendine doğurma, mey­ ilk iş Uranos'un yeraltına kapattığı Yüz Kollu
dana getirme ilkesine uyarak, Khaos'tan Ere- devleri ve Kyklopları kurtarmak. Tepegözler­
bos'u (yeraltı karanlığı) ve Nyks'i (yerüstü ka­ den gök gürlemesini, şimşek ve yıldırımı alır,
ranlığı) yani Gece'yi çıkarır ve şöyle der (The- Yüz Kolluların da yardımıyla korkunç bir sa­
og. 126 vd.): vaşa girişir. Titanomakhia denilen bu savaş
babasının kardeşleri Titanlara karşıdır (Dev­
Toprak bir varlık yarattı kendine eşit:
ler ve Tanrılar Savası). Bu yaman savaşta za­
Dört bir yanını saran Uranos, yıldızlı Gök'ü,
feri kazanan Zeus üçüncü kuşağı, yani Olym-
Mutlu tanrıların sürekli, sağlam yurdunu.
pos tanrılarının saltanatını kurar.
Gaia sonra kendi kendine yüksek dağları ve Mutlu tanrılar bitirince bu islerini,
Pontos'u, yani denizi yaratır. Sonra da Ura- şereflerini zorla kurtarınca Titanlardan,
nos'la sevişip üç kuşak dev yaratır: Titanlar, uydular Toprak Ana'nın öğütlerine,
Kykloplarve Hekatonkheirler. engin bakışlı Zeus'a başvurdular,
ölümsüzlerin başına geçmesini, sırtı kambur, göğsü çöküktü içeri,
Olympos'un kralı olmasını istediler ondan kafası omuzlarının üstünde sivriydi,
ve Zeus geçip başına tanrıların tek tüktü başında saçı.
yetki paylarını dağıttı her birine.
Thersites Agamemnon'a karşı orduda h e ­
Theogonia Zeus'un ve öbür Olympos tanrı­ men hemen herkesin düşündüğünü dile getir­
larının evlilikleriyle, çocuklarını saymakla so­ diği halde, büyüğe saygısızlık etti diye Odys-
na erer. seus'un hışmına uğrar, tartaklanır (İl. II, 257
vd.):
T h e o k l y m c n o s . Melampus soyundan bir
kâhin. Odysseia'da sözü g e ç e r . - Telemakhos Bak sana diyeyim, bu dediğim de olacak
Pylos dönüşünde bu kâhini gemisine alır ve hani,
îthake'ye konuk olarak götürür. Argosludur, böyle zıpırlık eder görürsem seni bir daha,
varsın Odysseus'un omuzları üstünde
ama adam öldürdüğü için sürülür. Theokly-
durmasın başı,
menos kuşların uçuşundan anlam çıkarır:
bana bir daha Telemakhos'un babası
Odysseus'un yakında geleceğini ve talipleri demesinler,
öldüreceğini önceden haber verir. tutup anadan doğma etmezsem seni
çırılçıplak,
T h e o n o e . Bir roman kişisi: Kâhin Kal- ayıp yerlerini örten gömleğini çıkarmazsam
khas'ın kız kardeşi olarak gösterilir. Günün sırtından,
birinde kumsalda oynarken korsanlarca kaçı­ adamakıllı pataklamazsam seni,
rılır, Karia kralına satılır. Babası Thestor onu göndermezsem tez giden gemilere ağlaya
aramaya çıkar, gemisi batar, o da Karia kıyı­ ağlaya.
larına çıkar ve kralın sarayına köle olur. The- Böyle dedi, değneğiyle sırtına, omuzlarına
onoe'nin kız kardeşi Leukippe de babasının vurdu,
Thersites oldu iki büklüm,
dönmediğini görünce erkek kılığına girer ve
gözlerinden yaşlar aktı tane tane.
Karia'ya gelip aynı saraya rahip olur. Theo- Sırtında altın değnekle vurulan yerde
noe kız kardeşini tanımaz, yakışıklı rahibe gö­ kanlı bir şiş peyda oldu birdenbire.
nül verir, ona teklifte bulunur. Leukippe hiç Diz çöktü, baktı acı acı, sildi yaşlarını,
yanaşmayınca, Thestos'u onu öldürmekle tatlı bir gülme aldı herkesi.
görevlendirir. Thestos da kızını tanımaz, tu­
Thersites'e Shakespeare'in "Troilus'la
tuklu olduğu yere girip kaderinden yakınacak
Kressida" dramında da rastlarız. Shakespea-
olur. K ı z babasına kendini tanıtır, derken
re herhalde yukardaki dizelerden esinlenerek
Thestor Theonoe'yi öldürmeye kalkar, kılıcı­
Thersites'i Akha ordusunun soytarısı olarak
nı kınından çıkarırken Theonoe babasını ana­
canlandırır.
rak ağlar, hepsi birbirini tanırlar. Karia kralı
da üçünü birden armağanlara boğup yurtları­ T h e s e u s . Theseus, Dor ırkının büyük kahra­
na geri gönderir. manı Herakles'in örneği üzerine Atina'da uy­
durulmuş bir kişidir, efsanesi de Herakles ef­
T h c r s i t e s . Troya önündeki Akha ordusun­
sanesinin motifleriyle bir araya getirilmiş, bu
da bir asker olan Thersites İlyada'da krallar
yakıştırmalara Atina'nın ülkülerini yansıtan
kralı Agamemnon'a dil uzatmaya yeltenen
kişisel ve toplumsal bazı temalar eklenmiştir.
bir adamdır (Agamemnon). Destanın yalnız
Ayrıca Atinalılar Theseus'u efsanelik değil de
bir bölümünde adı geçen Thersites şöyle ta­
tarihsel bir kişi sayarlardı. "Theseus'suz hiç­
nımlanır (îl. II, 212 vd.j:
bir şey yoktur" Atina'da özdeyiş olmuştu.
Yalnız Thersites kopardı yagarayı, konuştu Aigeus'la Aithra'nın oğludur (Tab. 24),
ileri, geri, ama asıl babasının Aigeus değil d e , tanrı P o -
o Thersites ki saçmalar dururdu biteviye,
seidon olduğu ileri sürülürdü (Aigeus, Aith-
kralları kızdırmak için laf ederdi,
ra). Troizen'de dedesi Pittheus'un yanında
gelişigüzel,
Argosluları güldürsündü yeter ki, büyüyen Theseus Atina kralının oğlu olduğu­
tlyon 'a gelen en çirkin kişiydi o, nu bilmiyordu, çünkü Aigeus Aithra'ya çocu­
bacakları çarpık, bir ayağı aksaktı, ğa altına sandallarıyla kılıcını sakladığı bir ka-

284
kaldıracak duruma gelmedikçe kim oldu­ don şerefine de lsthmos şenliklerini düzenler,
ğunu söylememesini buyurmuştu. Theseus halkın çıkarlarını gözeten, zenginlerle soylu­
böylece büyüyor ve gün geçtikçe güçlenip yü- ların ayrıcalıklarını kısıtlayan toplumsal yasa­
reklenlyordu. Herakles bir gün Pittheus'un lar çıkartır. Bir yandan da yiğitliklerini sürdü­
sarayına gelmiş ve sırtında taşıdığı aslan pos­ rür: Arkadaşı Lapith kralı Peirithoos'la birlik­
tunu yere atmıştı, ortalıkta kim varsa hepsi te Argonaut'lar seferine, Kalydon avına katı­
korkuıdan kaçışmış, yalnız Theseus kılıcını çı­ lır, Oidipus'u Attika'ya kabul edip rahatça öl­
karıp aslanın üstüne yürümüştü. On altı yaşı­ mesini sağlar, bir de Atina'ya saldıran Ama­
na basınca anası delikanlıyı kayanın önüne zonlara karşı koyar. Amazonları püskürtme­
götürmüş, Theseus da koca kayayı kaldırarak den kraliçeleri Antiope'yi kaçırır, onunla
babasının altına sakladığı soykaları ortaya çı­ evlenir, Hippolytos adında bir oğlu olur. An-
karmıştı. O zaman kral oğlu olduğunu ögre- tiope'nin ölümünden sonra Theseus Phaidra
nince hemen Atina'ya gitmek üzere yola çık­ ile evlenir. Phaidra'dan iki oğlu olur: Akamas
mış, Pittheus kara yolunda bir sürü canavar ve Demophon.
ve eşkıya olduğunu bildirerek ona denizden Peirithoos'la birlikte ölüler ülkesine iner,
ilınesini söylediği halde, Theseus gerçekten amacı ölüler kraliçesi Persephone'yi kaçırıp
kral oğlu olduğunu Attika halkına göstermek yeryüzüne getirmektir. O Hades ülkesinde
İçin kara yolunu seçmiş ve Atina'ya gelme­ iken Atina'da işler karışır: Soylu sınıflar The-
den bölgeye korku salan bir sürü dev, azman seus'un yaptığı sosyal reformları ortadan kal­
ve vahşi hayvanları bir bir yere sererek şehre dırmak için Dioskurlan yardıma çağırırlar,
varmıştı. Kephisos ırmağının sularında döktü- Helene'nin kardeşleri hem Theseus'un kaçı­
qü kanlardan temizlenip arınmış ve Aige- rıp Aithra'nın yanına bıraktığı kızı geri al­
us'un karşısına çıkmıştı. Ne var ki o sıralarda mak, hem de Menestheus'u Atina tahtına çı­
kral Aigeus büyücü Medeia'nın etkisi altında karmak için bunu fırsat bilirler. O sırada The-
bulunuyordu. Medeia bu gencin tahta göz di­ seus'la Peirithoos Hades ülkesinde alıkonur-
keceğini anlamış, onu şölende zehirlemeyi lar: Hades'le Persephone'nin sofrasında ye­
kararlaştırmıştı, ama Theseus, sofraya otu­ mek yerlerken oturdukları iskemlelerin üstü­
runca etini kesmek için Aigeus'un kılıcını çı­ ne mıhlanırlar. Uzun zaman oldukları yerden
karmış, böylece babası oğlunu tanımış, Me- kalkamazlar, sonunda Herakles Hades'e inip
deia'yı kovarak Theseus'u bağrına basmıştı. Theseus'u kurtarır, ama Peirithoos "Unutma
Bu arada Aigeus'un kardeşi Pallas'ın elli oğlu sandalyesi" denen bu yerden bir daha kalka­
Theseus'u devirmek için ona pusu kurmuş­ maz. Atina'ya dönüşünde Theseus ülkesini
lar, yiğit de hepsini öldürmüş, bu suçundan karmakarışık bir durumda bulur ve orada kal-
arınmak için de bir yıl Atina'dan uzaklaşmış­ maktansa Skyros adasında kral Lykome-
tı. Ama Atina bir yıl sonra Theseus'u çağırır, des'in yanına sığınmayı yeg görür. Ne var ki
çünkü Girit kralı Minos'a yedi kızla yedi er­ Lykomedes onu arkadan vurarak öldürür.
kek gönderip onları yem olarak Minotauros'a Atinalılar Theseus'u her zaman anarlar, onu
vermek zorundadır. Theseus Atinalı gençler­ Marathon savaşında (İ. Ö. 490) gördüklerini
le birlikte Girit'e gider ve Ariadne, Minotau- ileri sürerlerdi.
ros maddelerinde anlatıldığı gibi, Atina'yı bu
korkunç vergiden kurtarır. Dönüşte Ariad- Thespios. Thespios Atina kralı Erekhte-
ne'yi kaçırır, ama tanrı Dionysos'un emriyle us'un oğludur. Attika'dan ayrılıp Boionia yö­
olacak, Naksos adasında bırakır. Atina'ya resinde Thespiai şehrini kurmuştu. Herakles
yaklaşınca Aigeus'un dediği gibi beyaz yel­ efsanesinde rol oynar: On sekiz yaşındayken
kenler açmayı unutur, geminin kara yelkenle yiğit Kithairon aslanını öldürmeden önce
geldiğini gören kral da oğlunun öldüğünü sa­ onun sarayına gelmiş, Thespios da Herak-
narak kendini denize atar. les'in her gece elli kızlarından biriyle yatması­
nı saglamştı (Herakles)
Girit dönüşü Theseus kral olur ve Attika ül­
kesinde yeni ve çok hayırlı bir düzen kurar: Thetls. Thetis deniz ihtiyarı Nereus'la Do-
Tanrıça Athena şerefine Panathenaia, Posel- ris'ten doğmuş elli Neteus kızlarının en ünlü
südür (Tab. 6). Hera'nın yetiştirdiği Thetis'e ona Zeus'un zincirlerini. Bu yüzdendir ki baş-
tanrılardan Poseidon da, Zeus da gönül ver­ tanrı Thetis'i yanında yalvarır görünce, hayır
mişler, ama onun doğuracağı oğlun babasın­ diyemez, söz verir ve sözünü de Hera'nın çığ­
dan daha güçlü olacağını öğrendikten sonra lıklarına, kıskançlık gösterilerine karşın tutar.
güzel denizkızından el çekmişler ve onu bir Gümüş ayaklı tanrıça Hephaistos'a da böyle
ölümlüyle evlendirmeye karar vermişler. Ko­ bir yardımda bulunmuştur: Hera'nın çirkin di­
ca olarak seçtikleri Peleus'a varmamak için ye Olympos'tan aşağıya attığı ünlü topalı
Thetis denizkızlarına özgü niteliğini kullana­ Thetis'le kardeşi Eurynome almışlar, Okea-
rak kılıktan kılığa geçmiş, ama sonunda ona nos ırmağının bir mağarasında dokuz yıl sak­
varmaya razı olmuş. Peleus'la Thetis'in düğü­ lamışlardı (Hephaistos). Bu şükran borcunu
nü Olympos'ta tanrılar sofrasında kutlanır, ödemek içindir ki Hepaistos Akhilleus'a göz
mesele çıkmasın diye kavga tanrıça Eriş şöle­ kamaştırıcı silahlar yapar. Thetis'in ana yüre­
ne çağrılmaz, ne var ki altın elmayı masanın ği Troya savaşı boyunca kanar, oğlunun ka­
üstüne atmasıyla tanrıçalar arasında güzellik derini değiştirmek için boşuna uğraşır durur.
yarışmasına yol açar (Eriş). Thetis ölümlü ko­ Ana-ogul arasındaki buluşmalar İlyada'ntn en
casıyla mutlu olmaz, bu zorlu evlenmede n e ­ dokunaklı sahnelerindendir. Nereus kızlarıyla
ler çektiğini Hephaistos'a yana yakıla anlatır birlikte kırçıl denizden çıkması ve dalması de-
(İl. XIII, 429 vd., Akhilleus). Doğurduğu ço­ nizkızlarıntn yaşamını olanca renkleriyle se­
cukları ölümsüz kılmak için bir bir ateşin üstü­ rer gözlerimizin önüne (Nereus).
ne tutup yaktığını, aynı şeyi oğlu Akhilleus
için yaparken Peleus tarafından yakalanıp Thoas. (1) Lemnos kralı, Hypsipyle'nin ba­
kovulduğunu efsaneler anlatır. Bu olay üzeri­ bası. Dionysos'la Ariadne'nin oğlu sayılır.
ne Thetis Peleus'tan ayrılır ve kız kardeşleriy­ Lemnos kadınları adadaki bütün erkekleri öl­
le yaşamak üzere denizin dibine dalar. Ama dürünce Thoas'ın kızı Hypsipyle'nin eliyle
çilesi tükenmiş değildir Thetis'in, biricik oğlu nasıl kurtarıldığı hakkında Hyps/py/e, Argo-
Akhilleus'un trajik alın yazısı yüzünden sürüp naut'lar maddelerine bakınız.
gider. (2) Tauris kralı Thoas bir efsaneye göre yu­
karda adı geçen Lemnos kralının aynıdır.
îlyada'nın birinci bölümünde Akhilleus Aga-
Lemnos'tan kaçtıktan sonra Karadeniz'e Ta-
memnon'la kavga edip barakasına çekilmeye
uris'e sığınmış ve Tauris'li Artemis kültünü
karar verince, deniz kıyısına gidip ağlaya ağ­
kurarak rahibesi olan İphigeneia eliyle gelen
laya anasını çağırır (İl. I, 358 vd.):
yabancıları tanrıçaya kurban edermiş. Ores-
Ulu ana, ta dipte, babasının yanında, onu tes'le Pylades İphigeneia'yı kaçırınca Thoas
duydu, onları kovalarmış ve bu kovalama sırasında
fırladı kırçıl denizin üstüne bir duman gibi, öldürülmüş (İphigeneia, Orestes).
oturdu gözyaşı döken oğlunun önüne,
eliyle okşadı onu, konuştu, diller döktü: Thrasymedes. Pylos kralı Nestor'un iki oğ­
"Ne diye ağlarsın, oğul, yüreğine giren acı lundan biri. Kardeşi Antilokhos'la birlikte
ne? Troya savaşına katılır, Antilokhos Mem-
Derdini anlat bana, ben de bileyim". non'un elinden ölünce, onunla çarpışır. Tro-
Akhilleus uğradığı haksızlığın öcünü Zeus ya atına giren Akha yiğitlerindendir, babası
alsın ister, bunun için de anası Thetis'i Olym- Nestor'la yurduna döner.
pos'a gönderir: Baştanrıya yaptığı iyilikleri
Thyades. Bkz. Bakkhalar.
kendisine hatırlatacak, bunun karşılığında oğ­
lu savaşa katılmadıkça Akhaların yenilmesini T h y e s t c s . Bkz. Atreus, Aigisthos.
elde edecektir. Thetis gerçekten de Zeus'a
büyük bir hizmette bulunmuştur: Günün bi­ Tiphys. Argo gemisinin dümencisi. Mar-
rinde Hera, Poseidon ve Athena baştanrı Ze- yandyn'Ier ülkesinde ölür (Argonaut'lar).
us'a karşı ayaklanacak olmuşlar, zincire vur­ Titanlar. Uranos'la Gaia'dan doğan altı er­
muşlar Kronos oğlunu, ama Thetis yüz kollu kek evlada Titan, altı kız evlada da Titanides
devlerden Briareus'u getirmiş, çözdürmüş denir (Tab. 1 - 4 ) . Titan dev anlamına gelir.

98A
Hesiodos Titan sözcüğünde çifte bir etimoloji toprağa uzanmış, dokuz dönüm yer
gösterir: Uzatmak, yayılmak anlamına gelen kaplamıştı toprakta,
"titainein" ve öç anlamına gelen "tisis" (The- iki akbaba, konmuş iki yanma,
og. 207) ama Titanlar Kykloplar ve Heka- bağrını deşip didikliyorlardı ciğerini,
ama o, elleriyle kovamıyordu akbabaları bir
tonkheirler gibi doğa dışı, azman yaratıklar
türlü,
değildir. çünkü Leto'ya saldırmıştı, Zeus'un ulu
Erkek Titanlar şunlardır: Okeanos, Koios, karısına.
Krios, Hyperion, İapetos ve Kronos. Başka bir anlatıma göre bu azgın devi ceza­
Dişi Titanlar da, Theia, Rheia, Themis, landıran Zeus değil, Leto'nun çocukları Apol-
Phoibe ve Mnemosyne'dir. lon'la Artemis'tir.
Zeus'la birleşen Themis ve Mnemosyne dı­
şında, öbür Titanlar ve Titanidler aralarında Tlepolemos. İlyada'da sözü geçen Tlepole-
evlenirler. Hesiodos Theogonia'nın büyük bir mos Herakles'in oğullarından biridir. Troya
bölümünü bu Titanlardan doğan yaratıkları savaşına Rodos'tan gelme gemilerle katılır.
saymaya ayırır. Rodos'a göçmesinin nedeni de şudur: Baba­
larının ölümünden sonra Herakles oğulları
Okeanos kendi gibi bir deniz tanrıçası olan
Eurystheus'un hışmına uğrayıp Peloponez'e
Tethys'le evlenip Okeanos kızlarını meydana
bir türlü yerleşemeyince, Tlepolemos büyük
getirirler. Hesiodos bunların üç bin olduğunu
amcası Likymnios'la birlikte Argos'a çağrılır
söyler ve başta Styks olmak üzere Asia,
ve orada kalma izni alır, ama Likymnios'la
Elektra, Doris, Eurynome, Dione, Kalypso
arasında çıkan bir kavgada amcasını öldürür.
gibi bazılarının adlarını sayar.
Bunun kaza ile olduğu, Tlepolemos'un bir
Koios Phoibe ile birleşir, Asteria ve Leto'yu öküzü, ya da bir köleyi vurmak için kaldırdığı
meydana getirirler. Kendileri de çocukları da sopayı istemeyerek amcasının başına indirdi­
parlaklığı simgeleyen göksel varlıklardır. Leto ği söylenir. Her ne hal ise Tlepolemos Ar-
Zeus'la birleşip Apollon'la Artemis'i doğurur. gos'ta kalamaz, Rodos'a göçer ve orada U n -
Krios, Pontos'un kızlarından Eurybie ile ev­ dos, lalysos'la Kameiros diye üç şehir kurar.
lenir. Çocukları, Astraios, Pallas ve Perses'tir.
Hyperion'la Theia'nın birleşmesinden Eos Tmolos. Lydia dağı Tmolos (Bozdağ) Di-
(Şafak), Helios (Güneş) ve Selene ( A y ) mey­ onysos dininin kaynağı olarak gösterilir. Ayrı­
dana gelir. ca kraliçe Omphale'nin kocasına verilen ad­
İapetos, Okeanos kızı Asia (ya da Klymene) dır. Tmolos adlı başka bir Lydia kralından da
ile evlenir, çocukları Atlas, Prometheus, Epi- söz edilir: Ares'in oğlu olan bu kral Arte-
metheus ve Menoitios'tur. mis'in arkadaşlarından birine saygısızlık et­
miş, tanrıça da üstüne azgın bir boğa salmış,
Titanomakhia. Bkz. Devler ve Tanrılar onu öldürtmüş. Oğlu ölüsünü Bozdag'a göm­
Savası. müş, bu yüzden dağa Tmolos adı verilmiş.
Tithonos. Troya kralı Laomedon'un oğlu, Triopas. Triopas ya da Triops çeşitli kay­
Priamos'un agabeysi Tithonos çok yakışıklı
naklı efsanelerde adı geçen bir kişidir. Aio-
bir gençmiş. Şafak tannça onu kaçırıp sarayı­
los, ya da Poseidon'un oğlu sayılır, Helios
na yerleştirmiş. Memnon'la Emathion adında
tanrıyla Rhodos'un oğullarının biri de Trio-
iki oğulları olmuş. Eos'un sevgilisine ölüm­
pas adıyla anılır (Heliosoğulları). Triopas
süzlüğü verdiği halde sürekli gençliği bağışla­
Knidos şehrini kuran kahramandır.
mayı unutmasından dolayı Tithonos'un ihti­
yarlıktan büzülüp büzülüp bir çekirge haline Triptolemos. Demeter efsanesinde rol oy­
gelmesi hakkında Eos maddesine bakınız. nayan Eleusisli kahramandır (Demeter).
Tritogeneia. Bkz. Athena.
Tityos. Dev Tityos'u yeraltı ülkesinde gören
Odysseus şöyle anlatır (Od. X I , 576 vd.): Triton. Poseidon'la Aınphitrite'nin oğlu.
Tityos'u gördüm sonra da, çok sanlı Hesiodos bu deniz tanrısını şöyle tanımlar
Toprağın oğlunu, (Thcog. 930 vd.):
Toprağı sarsıp gümbürdeten Poseidon dokuzuncu gün Parnassos dağına ayak bastı­
Amphltrite tanrıçayla evlendi lar. Zeus'tan yeni insanlar yaratmasını diledi­
ve onların sevişmelerinden ler. Zeus onlara, 'Ananın kemikleri'ni arkala­
büyük Titan doğdu, gücü kuvveti sonsuz,
rına atmalarını buyurdu. Prometheus'un açık­
o Triton ki dalgaların dibinde
laması üzerine Deukalion'la Pyrrha, toprağın
anasının ve soylu babasının yanında
altından bir sarayda oturur taşlarını arkalarına attılar. Böylece Deukali-
korkular saçarak çevreye. on'un arttığı taşlardan erkekler, Pyrrha'nın
attıklarından da kadınlar olmak üzere yeni bir
Triton efsanelerde büyük bir rol oynamaz. insan soyu türedi.
Argonaut'lara Akdeniz'e çıkmanın yolunu
Pyrrha, yeryüzünün ilk kadını Pandora'nın
gösterdiği söylenir. Birçok kaynaklarda Lib­
kızıdır". Hesiodos Theogonia'da Pandora'ya
ya'da Tritonis gölünde oturduğu, Pallas adlı
çok Önem verdiği halde Tufan efsanesine hiç
bir kızı olduğu, bu kızın tanrıça Athena'nın
değinmez.
efsanesinde rol oynadığı belirtilir. Triton kimi
zaman bir tanrıya değil de, birçok deniz yara­ Turnus. Rutullerin kralı, Aeneas İtalya'ya
tığına verilen ad olur. Poseidon tanrının ala­ gelince onunla hem siyasal, hem de kişisel
yında yer alır ve çokluk belden yukarı insan, nedenlerle çarpışır ve Troyalı kahramanın
belden aşağı balık olarak imgelendirilir. elinden can verir (Aeneas).

Troilos. Priamos'la Hekabe'nin en küçük Tydeus. Oineus'un oğlu, Aitolia kralı Tyde-
oğlu (Tab. 16). Troilos yirmi yaşını bulursa us Diomedes'in babasıdır .(Tab. 23). İtalya'da
Troya'nın alınamayacağı üstüne bir fal var­ taşkın canlı diye nitelenir, Diomedes'i tutan
mış. Akhilleus Troilos'u daha bu yaşa basma­ Athena tanrıça ona savaşta güç vermek için
dan öldürmüş. Nerede ve nasıl öldürdüğü ko­ göğsüne babasının sarsılmaz gücünü koydu­
nusunda efsanelerde ayrılık vardır: İlyada'da ğunu söyler (İl. V, 125). Gençliğinde adam
arabayla savaşırken öldürüldüğü söylenir, öldüren Tydeus Argos kralı Adrastos'un yanı­
başka bir anlatıma göre Akhilleus onu çeşme­ na sığınır. Adrastos onu sındırır ve kızı D e -
de atlarına su içirirken arkadan vurmuş, ya ipyle ile evlendirir (Adrastos). Onunla birlikte
da kardeşi Polyksene ile birlikte kurban edil­ Thebai'ye karşı yediler seferine katılır. Bu sa­
miş. Geç bir efsane Akhilleus'un bu güzel de­ vaşta Thebai'nin en güçlü savunucularından
likanlıya tutulduğunu, Troilos isteklerine bo­ Melanippos'la karşılaşır, düşmanı onu kar­
yun eğmeyince sığındığı Tymbraios Apol- nından vurur, ama Tydeus da onu öldürür.
lon'un tapınağında kargısıyla yere serdiğini Athena can çekişen Tydeus'a ölümsüzlük
anlatır. Troilos ve uydurma bir kişi olan Kres- vermek üzeredir ki, Amphiaraos Tydeus'un
sida Shakespeare'in bir oyununun baş kişile­ onu savaşa sürüklemesinin öcünü almak için
ridir. Melanippos'un kesik kafasını ona getirir, az­
gın yiğit de düşmanının beynini sömürmek­
Trophonios. Bkz. Agamedes. ten kendini alamaz. Bu vahşi eylemden tiksi­
nen tanrıça Athena Tydeus'a ölümsüzlük
Tros. Troya kral soyunun atalarından biri,
bahşetmekten vazgeçer, Tydeus da savaş
Troya'ya adını veren kurucu kahraman (Tab.
meydanında ölür (Amphiaraos, Deipyle).
16). Efsanede bir rol oynamaz.

Tufan. Yunan mythos'unun Tufan efsanesi Tykhe. Tykhe Okeanos kızlarından biridir.
Behçet Necatigil'in "Mitologya"sında şöyle Latince adı Fortuna olan bu tanrıça Behçet
anlatılır: Necatigil'in "Mitologya"sında şöyle tanımla­
"Zeus gün geçtikçe daha günahkâr olan in­ nır:
sanları bir tufanla yok etmeye karar vermişti. "Uygun kader, şans, umulmayan başarı
Bu tufandan sadece Deukalion'la karısı tanrıçası, Homeros'un eserlerinde görülmez,
Pyrrha kurtuldular. Çünkü Deukalion'un ba­ en eski şairler içinde onun en güzel tasviri
bası Prometheus, oğluna bir tekne yapmasını Pindaros'tadır (Olymp. Ode, XII). Hellenis-
öğütlemişti. Karı-koca, bindikleri bu teknede mus devrinde Tykhe, bütün öteki tanrıları

288
unutturan çok yaygın bir tanrıça oldu. Cae- Zor İşler İçin yaratılmıştır kolları,
s.ır'ın kendi Tykhe'sine olan güveni meşhur­ ayaklan yorulmak bilmez bu yaman
dur. Bu güven, onu sonunda bütün ikazları tanrının,
yüz yılan başı yükselir omuzlarından
hiçe sayarak mahvolmaya götürdü. Tebdil
çıkarıp korkunç kara dillerini,
giymiş olarak, bir balıkçı kayığında Dyrrhac- bu ejder kafalarındaki gözlerde
hium'dan İtalya'ya geçmek isterken, kayıkçı­ ateş alev saçar kara kaşları altından.
nın fırtınadan çekinmesi üzerine, ona şöyle
Zeus bu azmanı da alt etmek gerektiğini an
bağırmıştı: 'Durma, sen Caesar'ı ve Cae-
lar ve onu öldürmeye kalkışır; bir gümbürtü­
sar'ın Tykhe'sini götürüyorsun!'. Tanrıça
dür kopar doğada:
Tykhe, resimlerde çok yer alır. Elinde bere­
ket boynuzu yahut bir gemi dümeniyle veya B i r yangın sardı menekşe rengi suları.
yuvarlanan bir küre üzerinde kanatlı olarak Bir yandan gök gürültüsü ve şimşekler,
bir yandan ejderhanın saldığı alevler,
tasvir edilir. Yunanlılar şansın açık olsun yeri­
kaynıyordu yer, gök, deniz baştan başa,
ne 'Agathe Tykhe' ( İ y i Tykhe ile!) deyimini bir depremdir başlıyordu, önü alınmaz,
kullanırlardı. ürpertiler içindeydi Hades bile...
italya'da Latium bölgesinde eski bir kültü Zeus toparlayıp var gücünü, hışmını,
olan şans, baht tanrıçası Fortuna, İsa'dan ön­ yakalayıp şimşeklerini, yıldırımlarını
ce birinci yüzyıldan sonra Yunanlıların dikildi Olympos'un başına ve vurdu!
Tykhe'siyle özleştirildi, Tykhe'nin Latince adı Birden ateşe boğdu, çepeçevre,
korkunç canavarın inanılmaz başlarını.
oldu".
Yediği kamçıyla duraklayan Typhon
Tyndareos. Sparta kralı Tyndareos Le- yıkıldı yere, kolu, kanadı kırılarak
ve toprak inledi inim inim.
da'nın kocası ve Helene, Klytaimestra ile Di-
bir alev fışkırdı yıldırım yiyen devden,
oskurların ölümlü babasıdır (Tab. 12). Gençli­ yükseldi sarp, kara vadilerinden yukarı
ğinde Sparta'dan sürülür, Aitolia kralı Thesti- dibine düştüğü Etna dağının.
os'un yanına sığınır, kızı Leda'yı aldıktan
sonra Herakles'in yardımıyla krallığını geri Tyro. Salmoneus'la Alkidike'nin kızı (Tab.
alır. Helene'nin çok sayıda talipleri arasında 23). Tyro bir ırmak tanrıya aşıkmış, her gün
seçmek için Odysseus'un önerisine uyar ve kıyılarına gider, aglarmış, günün birinde tanrı
kızını Menelaos'a verir (Helene). Tyndare- Poseidon ırmaktan çıkıp onunla birleşmiş.
os'un ölümü üstüne kaynaklar birbirini tut­ Tyro ikiz çocukları doğurmuş: Pelias'la Nele-
maz, tanrı Asklepios'un onu ölümsüzleştirdi- us. Ama bunları dağa bırakmış. İkizleri büyü­
ği söylenirdi. , yünce Salmoneus'un karısı Sidero'dan eziyet
gören Tyro'yu kurtarmaya gelirler. Tyro bun­
Typhon. Adı İlyada'da Typheus diye geçen dan sonra amcası Kretheus'la evlenir ve Ai-
Typhon Khrysaor'la Kallirhoe'nin oğludur, son'u doğurur (Neleus, Pelias, Aison).
Kkhidna ile birleşerek Orthos, Kerberos, Khi-
ınaira ve Hydra gibi azmanlar üretir (Tab. 6). Tyrrhenos. Tyrrhenoi diye anılan Etrüskle
Hesiodos Theogonia'nm başlangıcında rin atası. Lydialı bir önder sayılan Tyrrhenos
Typhon için bu soy ağacını verdikten sonra, kimi kaynakta Herakles'le Omphale'nin, ki­
sonradan eklenmiş bir parçada onu yanardağ minde de Telephos'un oğlu ve Tarkhon'un
tanrısı olarak çarpıcı renklerle tanımlar: Ti­ kardeşi olarak gösterilir. Troya savaşından
tanlar gökten kovulduktan sonra Gaia Tarta- sonra Ege kıyılarında kıtlık baş göstermiş,
ros'la son bir kez birleşip Typhon'u doğur­ Tyrrhenos da halkından bir bölük alıp İtal­
muş (Theog. 825 vd.): ya'ya göçmüş.

';«<ı
Roma tannçası. Sonradan Yunan panthe-

u-v
on'unun Hestia'sıyla bir tutulmuş, ama Ro-
ma'da her zaman ayrı bir saygı görmüştür.
Vesta'nın tapımına bakan Vestales rahibeleri
Ulixes. Odysseus'un Latince »di. Odysseus Roma'nın en iyi aile kızları arasından seçilir,
maddesine bakınız. ömür boyu kız kalmaya ant içer ve devletin
başrahibi Pontifex Maximus yönetiminde
Urania. Musalardan biri. Adından da anlaşıl­ devlet ocağının ateşini yanar tutmakla görev­
dığı gibi gök bilimini simgeler (Musalar). liydiler. Roma'nın kurucuları Romulus'la Re-
mus'un bir Vesta rahibesinden dogma olduk­
Uranos. Gök'e kosmik varlık ve ilk tanrı ku­
ları, Vesta tapımının Romulus tarafından R o -
şağı arasında erkek ve baba tanrı olarak veri­
ma'ya sokulduğu ileri sürülürse de, Vesta ta­
len ad. Uranos Gaia ile birleşerek birçok tan­
pınağının en eski zamanlarda Palatinus'un,
rısal varlıklar türetir, bunları doğar doğmaz
yani ilk Roma surlarının dışında bulunması,
Toprak'ın bağrına tıkaması, oğlu Kronos'un
tipik Latium evleri gibi yuvarlak bir ilişkisi ol­
elinden hayalarının kesilmesi ve bu olay üze­
madığını gösterir. Vesta'ya özgü hayvan ola­
rine egemenliğin ikinci tanrı kuşağına geçme­
rak eşek gösterilir ve Vesta bayramı olan
si Gaia, Aphrodite, Theogonia ve Kronos
Vestalia (haziran ortasında) şenliklerinde
maddelerinde anlatılmıştır (Tab. 1"4)-
eşekler başlarında çiçek çelenkleriyle bayram
Uyku. Bkz. Hypnos. alayında gezdirilirdi. Bu özellik sonradan uy­
durulmuş tutarsız bir efsaneyle açıklanmak is­
Venüs. Çok eski bir Latin tanrıçasının adı­ tenmiş, tanrı Priapos'la Vesta arasında bir
dır. Meyve bahçelerinin koruyucusu olarak ilişki kurulmuştur (Priapos).
saygı gören Venüs sonradan Yunan etkisi al­
tında Aphrodite ile bir tutulmuştur. Aene- Vulcanus. Sonradan Yunan tanrısı Hepha-
as'ın anası sayılan Venüs İmparatorluk çağın­ istos'la bir tutulan eski Roma tanrısı. Tapımı-
da Gens îulia'nın atası sayılmıştır (Aeneas). nı, Roma'ya Etrüskler getirmiş. Volcanalia
denilen bayramlarında tanrıya sunu olarak
Vespcr. Akşam yıldızının Latincesl (Hespe-
ateşe küçük balıklar ve başka hayvanlar atılır­
ros).
dı, buna karşılık insanların hayatları korun­
Vcsta. Evlerde ocağı koruyan Çok eski bir muş olurdu. Hiçbir efsanesi yoktur.

290
babası olmuşlar, habire yığıyorlardı altınları

Y tanrıçanın sütundan bir ormanla çevrili tapı­


nağına, fakir fukarayı hiç sokmuyorlardı içeri­
ye; banka olmuştu orası. Yoksulların koruyu­
Yalvanlar (Litai). Ate, gaflet tanrıçasının cusu İsa'dan yanaydı bu yedi genç, ama Hı­
suç işlemeye ittiği kişiyi suçundan arındır­ ristiyan olduklarını söyleyemiyorlardı açık
mak, kurtarmak için Zeus'un kızlan Litai adlı açık, çünkü devlet denizaşırı göçmüş, Roma
l.ınrıçalar araya girerler. Ilyada'dan alınmış denilen şehre yerleşmişti. Roma'nın zorbası
aşağıdaki parçada Litai "Yalvanlar", Ate Decius puta tapmayan kim varsa kafasını
"Suç" diye çevrilmiştir (il. IX, 502 vd.): uçurtuyordu Efes'te. İsa'ya tapan bu yedi
G ü n olur yanılır, suç işlerler insanlar, genç de Panayır dağının dibine dek inen bir
güzel adaklar, sunularla yalvarırlar, mağara bulmuşlar, oraya sığınmışlardı. Ma­
kurban yağlarıyla yumuşatırlar tanrıları. ğara kapısına Kıtmir'i bekçi dikmişlerdi. Bir
Ulu Zeus'un kızlarıdır Yalvanlar, gece derin derin uyuyorlarmış ki, Decius'un
topal, yüzleri buruşuk, gözleri şaşı, polisleri gelip mağarayı koca kayalarla ört­
koşarlar Suç'un arkasından dertli dertli, ı müşler. Yedi genç aldırmamışlar karanlığa,
ama güçlüdür, çevik ayaklıdır Suç,
uyuyorlarmış nasıl olsa. Aylar, yıllar, yüzyıllar
Yalvanlar'dan çok önde koşar,
insanlara kötülük ede ede dolaşır geçmiş, yedi genç uyuyor, Kıtmir de uyuyor­
yeryüzünü, muş. Bir sabah incir ağaçlarının altında keçi
Yalvarılarsa yetişir, kötülüğü düzeltmeye lerini otlatan bir çoban mağaranın önündeki
kalkarlar. kayanın biraz kaydığını görmüş, var gücüyle
Din lerler kendilerine saygı gösterenleri, yaslanmış kayaya, onu biraz oynatmış, der­
onlara yardım ederler canla başla. ken mağaranın içine bir güneş ışını sızmış.
Kulak asmayan olursa, yalvarırlar Zeus'a, Kıtmir uyanmış, havlamış, Yedi Uyurlar da
Suç takılsın ona, ettiğini bulsun derler. uyanmışlar ve bakmışlar ki yiyecek bir şey
(Ate, Erinysler). yok. Git, demişler Mernuş'a, fırından bir ek­
mek al. Eline bir bakır para da vermişler.
Yedi Uyurlar. Efes kazılannı dolaşıp da Ye­
Mernuş çıkmış, Panayır dağını kıvrılıp Mer­
di Uyurlar mağarasına uğramamak günahtır.
mer caddeye iniyormuş ki, kaldırımların üs­
Hiçbir yer insanın ruhuna bu kadar derinden
tünde haçlar görmüş. Uyku sersemi olduğun­
seslenmez Efes'te. Kızgın güneşin altında bal­
dan pek aldırmamış, başı öne eğik yürümeye
la kabaran incir ağaçları bile masal anlatır in­
de alışıkmış öteden beri. Pazar yerine gelip
sana.
dükkâna girince, parayı uzatmış, bir ekmek
Çok eski zamanlarda İsa'ya âşık yedi genç
almış. Fırıncı parayı elinde evirmiş, çevirmiş,
bir mağaraya kapanmışlar Efes'te: Yemliha,
Mernuş'un yüzüne bakmış ve "Hırsız!" diye
Mislina, Mürselina, Mernuş, Tebernuş, Saze-
basmış çığlığı! Koşuşmuşlar, sımsıkı yakala­
nuş, Kefeştatayuş'muş adları, bir de köpek-
mışlar Mernuş'u: "Kalpazan!", "Nerede bas­
çikleri varmış: Kıtmir. Ne yapsınlar ki barına-
mış bunu?", "Mağaradan geldi", "Hırsız yata­
mamışlardı koca şehirde; yıllar geçmiş, bir
ğı orası!". Mernuş şaşkına dönmüştü. Neyse
zamanlar Paulus'un vaazlarına kulak asma­
ki uyanık bir polis paraya daha yakından ba­
yan Efesliler, güçlü hatibin şehre ikinci geli­
kacak olmuş: "Decius. Ha bildim, devletlu
şinde bu İsa dininde bir şeyler var diye düşün­
imparatorumuzun dedesiydi, "Yok canım,
meye başlamışlar. H e m yalnız Paulus değil,
Theodosius'un dedesi de Theodosius'tu". Bir
Yuhanna da gelmemiş miydi, İsa'nın anası
tartışmadır gitmiş, kavgaya son vermek için
dediği bir kadıncağızı getirip yerleştirmemiş
almışlar Mernuş'u Yuhanna kilisesine götür­
miydi Lysimakhos surlarının ötesinde pınarla­
müşler. Oradan başpapazla birlikte mağara­
rın yemyeşil çağladığı bir yamaca? Oldum
ya, iş anlaşılmış, başpapaz da fetvayı vermiş:
olası tanrı anaları görmüştür Efesliler, şehrin
Bu bir mucizeydi, ama Ruhülkudüs'ün yapa
kurucusu Amazon tanrıçaydı, ulu Artemis'ten
mayacagı mucize yoktu. O arada imparator
doğmuştu yeryüzüne ne kadar canlı, ne ka­
İkinci Theodosius nasıl haber almışsa alım
dar bitki varsa. Ama Artemls papazları para
Roma tannçası. Sonradan Yunan panthe-
on'unun Hestia'sıyla bir tutulmuş, ama Ro-

u-v
ma'da her zaman ayrı bir saygı görmüştür.
Vesta'nın tapımına bakan Vestales rahibeleri
Roma'nın en iyi aile kızları arasından seçilir,
Ulixes. Odysseus'un Latince adı. Odysseus ömür boyu kız kalmaya ant içer ve devletin
maddesine bakınız. başrahibi Pontifex Maximus yönetiminde
Urania. Musalardan biri. Adından da anlaşıl­ devlet ocağının ateşini yanar tutmakla görev­
dığı gibi gök bilimini simgeler (Musalar). liydiler. Roma'nın kurucuları Romulus'la Re-
Uranos. Gök'e kosmik varlık ve ilk tanrı ku­ mus'un bir Vesta rahibesinden dogma olduk­
şağı arasında erkek ve baba tanrı olarak veri­ ları, Vesta tapımının Romulus tarafından Ro-
len ad. Uranos Gaia ile birleşerek birçok tan­ ma'ya sokulduğu ileri sürülürse de, Vesta ta­
rısal varlıklar türetir, bunları doğar doğmaz pınağının en eski zamanlarda Palatinus'un,
Toprak'ın bağrına tıkaması, oğlu Kronos'un yani ilk Roma surlarının dışında bulunması,
elinden hayalarının kesilmesi ve bu olay üze­ tipik Latium evleri gibi yuvarlak bir ilişkisi ol­
madığını gösterir. Vesta'ya özgü hayvan ola­
rine egemenliğin ikinci tanrı kuşağına geçme­
rak eşek gösterilir ve Vesta bayramı olan
si Gaia, Aphrodlte, Theogonia ve Kronos
Vestalia (haziran ortasında) şenliklerinde
maddelerinde anlatılmıştır (Tab. 1 - 4 ) .
eşekler başlarında çiçek çelenkleriyle bayram
Uyku. Bkz. Hypnos. alayında gezdirilirdi. Bu özellik sonradan uy­
durulmuş tutarsız bir efsaneyle açıklanmak is­
Venüs. Çok eski bir Latin tanrıçasının adı­ tenmiş, tanrı Priapos'la Vesta arasında bir
dır. Meyve bahçelerinin koruyucusu olarak ilişki kurulmuştur (Priapos).
saygı gören Venüs sonradan Yunan etkisi al­
tında Aphrodite ile bir tutulmuştur. Aene- Vulcanus. Sonradan Yunan tannsı Hepha-
as'ın anası sayılan Venüs imparatorluk çağın­ istos'la bir tutulan eski Roma tanrısı. Tapımı-
da Gens lulia'nın atası sayılmıştır (Aeneas). nı, Roma'ya Etrüskler getirmiş. Volcanalia
Vcsper. Akşam yıldızının Latincesi (Hespe- denilen bayramlarında tanrıya sunu olarak
ros). ateşe küçük balıklar ve başka hayvanlar atılır­
dı, buna karşılık insanların hayatları korun­
Vesta. Evlerde ocağı koruyan çok eski bir muş olurdu. Hiçbir efsanesi yoktur.
babası olmuşlar, habire yığıyorlardı altınları

Y tanrıçanın sütundan bir ormanla çevrili tapı­


nağına, fakir fukarayı hiç sokmuyorlardı içeri­
ye; banka olmuştu orası. Yoksulların koruyu­
Yalvarılar (Litai). Ate, gaflet tanrıçasının cusu İsa'dan yanaydı bu yedi genç, ama Hı­
suç işlemeye ittiği kişiyi suçundan arındır­ ristiyan olduklarını söyleyemiyorlardı açık
mak, kurtarmak için Zeus'un kızları Litai adlı açık, çünkü devlet denizaşırı göçmüş, Roma
tanrıçalar araya girerler. İlyada'dan alınmış denilen şehre yerleşmişti. Roma'nn zorbası
aşağıdaki parçada Litai "Yalvarıar", Ate Decius puta tapmayan kim varsa kafasını
"Suç" diye çevrilmiştir (İl. IX, 502 vd.): uçurtuyordu Efes'te. İsa'ya tapan bu yedi
Gün olur yanılır, suç işlerler insanlar, genç de Panayır dağının dibine dek inen bir
güzel adaklar, sunularla yalvarırlar, mağara bulmuşlar, oraya sığınmışlardı. Ma­
kurban yağlarıyla yumuşatırlar tanrıları. ğara kapısına Kıtmir'i bekçi dikmişlerdi. Bir
Ulu Zeus'un kızlarıdır Yalvanlar, gece derin derin uyuyorlarmış ki, Decius'un
topal, yüzleri buruşuk, gözleri şaşı, polisleri gelip mağarayı koca kayalarla ört­
koşarlar Suç'un arkasından dertli dertli, müşler. Yedi genç aldırmamışlar karanlığa,
ama güçlüdür, çevik ayaklıdır Suç,
uyuyorlarmış nasıl olsa. Aylar, yıllar, yüzyıllar
Yalvanlar'dan çok önde koşar,
insanlara kötülük ede ede dolaşır geçmiş, yedi genç uyuyor, Kıtmir de uyuyor­
yeryüzünü, muş. Bir sabah incir ağaçlarının altında keçi
Yalvarılarsa yetişir, kötülüğü düzeltmeye lerini otlatan bir çoban mağaranın önündeki
kalkarlar. kayanın biraz kaydığını görmüş, var gücüyle
Din lerler kendilerine saygı gösterenleri, yaslanmış kayaya, onu biraz oynatmış, der­
onlara yardım ederler canla başla. ken mağaranın içine bir güneş ışını sızmış.
Kulak asmayan olursa, yalvarırlar Zeus'a, Kıtmir uyanmış, havlamış, Yedi Uyurlar da
Suç takılsın ona, ettiğini bulsun derler. uyanmışlar ve bakmışlar ki yiyecek bir şey
(Ate, Erinysler). yok. Git, demişler Mernuş'a, fırından bir ek­
mek al. Eline bir bakır para da vermişler.
Yedi Uyurlar. Efes kazılannı dolaşıp da Ye­
Mernuş çıkmış, Panayır dağını kıvrılıp Mer­
di Uyurlar mağarasına uğramamak günahtır.
mer caddeye iniyormuş ki, kaldırımların üs­
Hiçbir yer insanın ruhuna bu kadar derinden
tünde haçlar görmüş. Uyku sersemi olduğun­
seslenmez Efes'te. Kızgın güneşin altında bal­
dan pek aldırmamış, başı öne eğik yürümeye
la kabaran incir ağaçları bile masal anlatır in­
de alışıkmış öteden beri. Pazar yerine gelip
sana.
dükkâna girince, parayı uzatmış, bir ekmek
Çok eski zamanlarda İsa'ya âşık yedi genç almış. Fırıncı parayı elinde evirmiş, çevirmiş,
bir mağaraya kapanmışlar Efes'te: Yemliha, Mernuş'un yüzüne bakmış ve "Hırsız!" diye
Mislina, Mürselina, Mernuş, Tebernuş, Saze- basmış çığlığı! Koşuşmuşlar, sımsıkı yakala­
nuş, Kefeştatayuş'muş adları, bir de köpek- mışlar Mernuş'u: "Kalpazan!", "Nerede bas­
çikleri varmış: Kıtmir. Ne yapsınlar ki barına- mış bunu?", "Mağaradan geldi", "Hırsız yata­
mamışlardı koca şehirde; yıllar geçmiş, bir ğı orası!". Mernuş şaşkına dönmüştü. Neyse
zamanlar Paulus'un vaazlarına kulak asma­ ki uyanık bir polis paraya daha yakından ba­
yan Efesliler, güçlü hatibin şehre ikinci geli­ kacak olmuş: "Decius. Ha bildim, devletlu
şinde bu Isa dininde bir şeyler var diye düşün­ imparatorumuzun dedeslydi, "Yok canım,
meye başlamışlar. H e m yalnız Paulus değil, Theodosius'un dedesi de Theodosius'tu". Bir
Yuhanna da gelmemiş miydi, İsa'nın anası tartışmadır gitmiş, kavgaya son vermek için
dediği bir kadıncağızı getirip yerleştirmemiş almışlar Mernuş'u Yuhanna kilisesine götür­
miydi Lysimakhos surlarının ötesinde pınarla­ müşler. Oradan başpapazla birlikte mağara­
rın yemyeşil çağladığı bir yamaca? Oldum ya. İş anlaşılmış, başpapaz da fetvayı vermiş:
olası tanrı anaları görmüştür Efesliler, şehrin Bu bir mucizeydi, ama Ruhülkudüs'ü'n yapa­
kurucusu Amazon tanrıçaydı, ulu Artemis'ten mayacağı mucize yoktu. O arada İmparator
doğmuştu yeryüzüne ne kadar canlı, ne ka İkinici Theodosius nasıl haber almışsa almış,
dar bitki varsa. Ama Artemis papazları para
Bizans'tan Efes'e koşagelmiş, takdis etmiş man yaratıkları Titanlara karşı savaşlarında
Yemliha'yı, Mislina'yı, Mürselina'yı, Mer- ortak olarak kullanmayı akıl eder ve çıkarırlar
nuş'u, Tebernuş'u, Sazenuş'u ve Kefeştata- Hekatonkheirleri yeraltından. Devlerle tanrı­
yuş'u, Kıtmir'i de okşamış. Sonra Efesli yedi lar arasındaki savaş da o zaman kızışır. Olym-
gençle sadık köpekleri yine uykuya dalmışlar posluların zaferiyle sonuçlanan bu savaşın
ve o gün bugün bir daha uyanmamışlar. son bölümünü şöyle anlatır Hesiodos (The-
og. 7 1 3 vd.):
Yüz Kollular. Yunanca Hekatonkheires di­
ye anılan yüz kollu devleri Hesiodos şöyle ta­ Ama ön saftaki Kottos, Briareus, Gyes,
nımlar (Theog. 147 vd.): savaşa doymayan bu yüz kollu devler
azdırdılar yeni baştan savaşı:
Başka oğulları da oldu Caia ile Uranos'un,
Üç yüz taş birden fırladı
üç yaman oğul ki korkuyla anılır adları:
Kottos, Briareus, Gyes, başı göklerde bu devlerin güçlü kollarından,
çocuklar. kapkara saldırılarla ezdiler Titanları,
Her birinin yüz kolu vardı yol yol toprağın altına tıktılar onları,
omuzlarından sarkan, korkunç, vurdular zincire yendiklerini
ve elli başı güçlü omuzlarının üstünde. ve gökler ne kadar uzaksa topraktan
Korkunçtu koca bedenlerinin amansız toprağın o kadar altına gömdüler onları.
gücü. Yüz Kolluları da Zeus Tartaros'a kapatılan
Uranos öbür oğulları gibi bunlardan da kuş­ Titanlara bekçi olarak diker:
kulanıp, kapatır Y ü z Kolluları yerin dibine, Durur orada sadık birer bekçi gibi
ne var ki Zeus ve Olympos tanrıları bu az- Gyes, Kottos ve coşkun yürekli Briareus.

?Q9
ter'in); aynı kuruluş eski Hintçede Dyaus
-pıta, Gök Baba; gene Latincede deus (tan­

z
Zagreus. Zagreus Orpheus gizemlerinde adı
rı), dea (tanrıça), divus ile divinus (tanrısal),
Fransızca dieu (tanrı), divin (tanrısal), devin
(tann sözcüsü). Zeus'tan gelme, tanrısal anla­
mına gelen dios sıfatı Yunancada da vardır,
geçen bir tanrıdır. İlk Dionysos sayılır. Zeus nitekim Zeus'un oğlu ve Zeus'un baldırından
Onu üretmek için bir yılan biçimine girip yer­ çıktığı anlatılan şarap tanrı Dionysos'un adı
altı tannrıçası Persephone ile birleşmiş. Dog- da aynı köktendir. Dios sıfatını Homeros
doğduktan sonra da Hera'nın hışmına uğramasın özellikle dia theaon deyiminde kullanır; "tan­
diye onu Apollon'la Kuretlere vermiş. Onlar rıçaların tanrısalı, ulu, yüce tanrıça" anlamı­
de Zagreus'u Parnassos dağının ormanların­ na gelen bu deyim, ne tuhaf ki Homeros des­
da saklamışlar. Ama Hera saklandığı yeri bul­ tanlarında en büyük Olympos tanrıçaları için
muş ve Titanları genç tannyı kaçırmakla gö- değil, Thetis, Kalypso, Kirke gibi, çoğu Olym-
re'vlendirmiş. Zagreus Titanlann elinden kur- pos dışında yaşayan yan tanrıçalar için kulla­
lulmak için biçimden biçime girmiş, bir ara nılmaktadır,
bir boğa olmuş, devler de boğayı boynuzla­
rından yakalayarak parçalamışlar, etlerini çig b) Anlamı. Birçok ad ve sözcük türeten
Çiğ ya da kızartarak yemişler, Pallas Athena div- kökeninin anlamına gelince, ilkel insan
Zagreus'un yalnız yüreğini kurtarabilmiş. bununla göğün parlaklığını, ışıltılı aydınlığını
Apollon kemiklerini Delphoi'de gömdüğü dile getirmek istemiş olsa gerek. Tanrıların
halde, Zeus da oğlunun daha atmakta olan tanrısı Zeus gerçekten de göktür, gök tanrı­
yüreğini ya kendi gövdesine almış, ya da Se- dır, gökle ilgili doğal güçlerin hepsini kişilen-
Semele'ye yutturmuş. Zagreus bir süre sonra da diren varlıktır. Işık, aydınlık, bulut, gök gürle-
İkinci kez dünyaya gelmiş. mesi, şimşek ve yıldırım Zeus'un egemenliği
Zephyros. Astraios'la Şafak tanrıça Eos'un altındadır, ne var ki Yunan insanının evren
oğlu, batı yeli (Tab. 8; Rüzgârlar). ve tanrı görüşü bize dil yapıtlarıyla aktarıldığı
çağlarda doğal güçler olduğu gibi değil, insan
Zethos. Bkz. Amphion. biçiminde birer simge olarak canlandırılmak­
Z e u s . Tanrıların tanrısı, tanrıların babası, tadır, yani Zeus daha ilkel bir evren görüşün­
büyüğüdür Zeus. Bu yetkiyi nasıl elde ettiğini de Uranos, Gök Tanrı diye adlandırılan doğa­
anlatmadan önce, adının kökeni ve anlamı nın kendisi değil, doğayı insan düzenine ben­
üstünde duralım-. zer bir düzene sokup, yönetimini ele alan bir
insan tanrıdır. Yunan mythos'unda Uranos'
I. A D I . a) Kökeni. Hint-Avrupa dillerinin tan Zeus'a dek olan evrim ve gelişimin nasıl
hemen hepsinde görülen bir kökten üreme­ düşünülüp dile getirildiğini dünyanın yaratılış
dir Zeus adı. Bu sözcüğün kaynağında olan efsanesini incelerken gördük (Theogonia).
diu- kökü ( k i aslında V i l e değil de, en eski
II. S I F A T L A R I . Bu sıfatlar iki türlüdür: Tan­
Yunancada bulunup, sonraları alfabeden sili­
rının doğa ile ilgili niteliklerini, bir de insan
nen 'digamma' harfiyle yazılırdı) Yunancada
tanrı olarak özelliklerini belirtir.
zeu- ve di- olarak iki biçimde belirir. Nitekim
çekiminde de bu çifte kökenlik görülür: N o m . (1) Nephetegereta: Bulutları devşiren H o -
Zeus (özne hali); Voc. Zeu! (ey Zeus!); G e n . meros destanlarında Zeus'un adına en çok
Dios (Zeus'un); Dat. Dii (Zeus'a); Acc. Dia eklenen kalıp sıfattır; hypsibremetes: Gök­
(Zeus'u). Sanskritçede, Pers ve İtalya ulusla­ lerde gürleyen; asteropetes: Şimşek savuran;
rının dillerinde, sonradan da Latince ve La- terpiJ-ercnos: Yıldırım seven; erigdoupos:
tinceden gelme dillerde bu kök zeu-, dyeu- Uzaklarda gürleyen, uzaklardan gürleyen,
dleu-, diu- diye belirir; örneğin eski Hintçe asıl anlamı, gök gürültüsü, uzaktan duyulan,
Devas, die, dieıuas; Latincede Iupiter (ya da yankılanan.
luppiter) Zeus Baba anlamına gelen Diespi- Bir de aigiokhos sıfatı geçer Homeros des
tcr'den; ama bunun gen. hali lovls (lupi tanlarında. Aslında "keçi derisinden kalkan
taşıyan" anlamına gelen ve Zeus'tan başka Kalkanlı Zeus, engin gökyüzünü
tanrıça Athena için de kullanılan bu sıfatı biz nasıl da kaplıyor kara bulutlarla!
"kalkanlı" diye çevirmekten başka çare bula­ Allak bullak etti denizi
tekmil kasırgaları koptu çeşitli yellerin,
madık. Ama bu kalkanın bir öyküsü var. Tan­
ölüm uçurumu açılıyor önümde, besbelli!
rıça Rhea, Zeus'u doğurduğu zaman, çocuk-
lannı ana karnından çıkar çıkmaz yutan ko­ III. D E S T A N L A R D A ROLÜ. Zeus Troya sa­
cası Kronos'tan kaçırmak için Girit'te bir ma­ vaşında büyük bir rol oynar, İda dağının tepe­
, garaya kapatmıştı, Amaltheia diye bir orman si olan Gargaros doruğundan yönetmektedir
perisi de bebeği bir keçiye emzirtmişti. Gü­ savaşı. Onun istemi, buyruğuyla olur ne olur­
neş tanrı Helios'tan dogma korkunç bir yara- sa, talih kimi zaman Akhalann, kimi zaman
tıkmışbu keçi, Titan denilen devler bile dona- Troyalıların yüzüne güler. Bu yönetimi Zeus
kalırmış onu görünce. Zeus büyüyüp ege­ insanlara işmarlar vererek gerçekleştirir.
menliği elde etmek için giriştiği savaşta bu Tanrının buyruklarını insanlara ulaştırmak
keçinin derisinden bir kalkan yapıp, Titanla­ Zeus'un kuşu kartalın görevidir; onun uçuşu­
ra karşı kullanmış onu, bu kalkana sonralan na göre işmar iyiye ya da kötüye yorulur.
Athena öldürdüğü Gorgo canavarının saçları Akhalar kötü durumdadır, Agamemnon Zeus
yılanlarla örülü kafasını da katmıştı. Kalkan babaya yakarır ( İ l . V I I , 245 vd.):
yılanlardan saçaklı, püsküllü olarak anlatılır,
Böyle dedi, Zeus acıdı onun gözyaşına,
savaşta düşmana karşı kullanıldı mı, dehşet yok olmasın istedi ordusu, işmar etti,
içinde püskürtür her göreni (Gorgo). gönderdi kartalı, kuşların en şaşmaz
olanını,
(2) Zeus'un adına hemen her zaman ekle­ bir yauru geyik vardı kartalın pençesinde,
nen iW sıfattan biri soyadı niyetine kullanılan kartal attı onu Zeus'un güzel sunağı önüne,
Kronosoglu, öteki de Olymposludur. Bu ikin­ orada Akhalar her şeyi bilen Zeus'a kurban
cisi tanrının yüksek dağlarda konut kurduğu keserlerdi.
- Hellenler göğü simgeleyen tanrıyı bile gök­ Anladılar Zeus'tan geldiğini görünce kuşu,
te oturtmaz, doruğu göklere ulaşan ulu dağla­ saldırdılar Troyalılara doludizgin
hepsinin savaştaydı aklı, fikri.
ra yerleştirirlerdi, nitekim OIympos, ulu dag
anlamına gelir - bir de belli bir kuşaktan ve Odysseus lthake'ye dönmüştür, karısı P e -
tanrı soyundan olduğunu göstermektedir. nelopeia ile kendini tanıtmadan görüşür,
Tanrı soyları üçtür; Uranos'la Kronos soyla­ ama onun önünde ağır bir iş vardır, sarayına
rından sonra, OIympos tanrılarının egemenli­ yerleşmiş olan, malını, mülkünü sömüren ta­
ği nasıl ele geçirdiklerini ilerde anlatacağız. lipleri yok etmek. Yalvarır Zeus'a (Od. X X ,
Zeus bu savaşı kazanınca Olympos'ta taht 98 vd.):
kurar, oğlu demirci tanrı Hephaistos'un yap­
tığı krallık asasını eline alır (il. II, 101) ve "in­ Karada, denizde çektiğim bunca dertten
sanların, tanrıların babası" olarak yönetimini sonra, Zeus baba,
siz tanrılar istedinizse kavuşturmak beni
sürdürür. Krallık gücünü simgeleyen değneği­
toprağıma,
ni kime verirse o kral olur, bütün krallar "di- bir ses versin içerde uyayan insanlardan biri
otrephes", yani Zeus'tan dogma, Zeus'tan dışarda da bir başka işmarın görünsün
yetişmedir. senin!
Yakardı ve böyle dedi, akıllı Zeus da dinledi
Yağmuru yağdıran, göğü gürleten, şimşeği onu:
çakıp savuran Zeus'tur. Öyle ki "yağmur yağ­ bulutların üstünden, ışık saçan Olympos'un
mak" diye bir fiil vardır, onun öznesi Zeus' doruğundan
tur: Zeus huei ( Z e u s yağıyor) denir ( İ l . X I I , ossaat gürledi ve tanrısal Odysseus da
2 5 : "Zeus da boyuna yağmur yağdırdı dur­ sevindi.
Evden gelen sesi de bir kadın verdi,
du"). Odysseus salına binmiş, tam vatan top­
değirmen çevirmekteydi bu kadın az ötede,
rağına kavuşacakken, düşman deniz tanrı P o - on iki değirmen taşı vardı halkların önderi
seldon bir fırtına salar üstüne (Od. 2 2 1 vd.), Odysseus'un
bahtsız Odysseus yakınır: bunların on Iklslni de kadınlar çevirirdi,
arpa ve buğday öğütürlerdi, insanlara iyilik ölüsünü geri verdikten sonra, şu kanatlı söz­
olsun diye. leri uçurur (İl. X X I V , 518 vd.):
Öbür kadınlar uykudaydı, öğütmüşlerdi
unlarını, Talihsiz adam, ne acılar çekmiş yüreğini
bir bu çalışıyordu, çünkü güçsüzdü Nasıl göze aldın gemilere gelmeyi tek
hepsinden. başına,
İşte bu / c a d ı n durdurdu değirmen taşını ve nasıl göze aldın benim gözüme görünmeyi?
dedi ki: Ben ki öldürdüm nice soylu oğullarını
Tanrıların ve insanların kralı, Zeus baba, senin.
amma da sert gürledin buraya yıldızlı Demirden bir yürek varmış göğsünde.
gökten. Hadi gel, otur üstüne şu iskemlenin,
Bu senin işmarın olsa gerek, çünkü bir tek ko uyusun bağrımızda acılar.
bulut yok, Ne yapalım yasımız çok büyükse,
ne olur, ben zavallının da getlriver dileğini ne çıkar yürek donduran iniltilerden!
yerine: Talihsiz ölümlülere tanrılar şu kaderi
Bugün Odysseus'un konağında çekilecek dokudu:
neşeli şölen, Yaşayacak insanlar acı içinde.
ne olur, talipler için son şölen olsun, Ama ölümsüzlerin hiçbir kaygısı yok.
dizlerim çözüldü, tükendi yüreğim un öğüte îkl tane küp durur Zeus'un eşiğinde,
öğüte, biri kötü, biri iyi bağışlarla dolu.
dilerim, yedikleri son yemek olsun onların Zeus karıştırır bunları, sunar ölümlülere,
bu. iyisinden de, kötüsünden de pay alır
Böyle dedi, Odysseus da bu söze, Zeus'un insanoğlu
gürleyişine sevindi, Ama yalnız kötü bağıştan pay alırsa bir
demek artık öç alacaktı Zeus bu suçlardan. adam,
yoksul olur, hor görülür,
Zeus'un kişiliği ve oynadığı rol bakımından zorlu açlıkla sürünür tanrısal toprağın
llyada ve Odysseia arasında bir fark vardır üstünde,
sanki: İlyada'da Zeus'u karşımızda görür, ey­ tanrılar, insanlar dönüp de bakmaz yüzünv.
lemlerini izleriz; Odysseia'da ise tanrı doğru­ Ama Zeus insanların kaderini elinde mi tu
dan doğruya karşımıza çıkmaz, ancak sunu, tar, yani insan kaderinin mutlak hâkimi mi­
dua, dilek ve ant içme gibi dinsel törenlerde dir, tek tannlı dinlerin Tanrısı gibi? Troya sa­
görürüz etkisini, kuşu kartalla, gök gürültüsü vaşında uzak Lykia'dan gelmiş ordusuyla
ya da şimşekle belli eder varlığını. Doğal bir Troya için savaşan Sarpedon diye bir yiğit
güç olmaktan çıkmış, bir tüzelkişi, bir ilke ol­ vardır. Zeus'un oğludur o, Zeus gözü gibi se­
muştur. ver onu, ne var ki Patroklos'la teke tek sava­
Zeus "ksenios" yani konukseverdir, yahut şa girince, Sarpedon kötü duruma düşer, alt
ele düşmüş sıla uğruna yalvaran gariplere edilmek üzeredir ki, tannlann babası şöyle
saygı ve sevgi göstermesini buyurur. Odysse- danışır Troyalılara karşı Akhalardan yana
us onun adına sığınır Tepegöz Polyphe- olan karısı tanrıça Hera'ya ( İ l . X V I , 433 vd.):
mos'un mağarasına, ama "töre nedir, yasa
nedir bilmeyen ve yalnız kaba gücüne güve­ Çok yazık, insanlar arasında en çok
sevdiğim Sarpedon 'al
nen o adam" (Od. 214) tanrının uygarca ku­
Menoitios oğlu Patroklos'un elinden ölmek
rallarını hiçe sayıp kıtır kıtır yer Odysseus'un onun kaderi
arkadaşlarını. Bunun içindir ki tek gözünden İçimde yüreğim bir o vana gider, bir bu
olmakla cezasını bulur. yana,
Zeus hakka dayanan insanca bir düzenin gözyaşı döktüren savaştan geri alıp onu,
kurucusu ve koruyucusu sayılır. Homeros kaçırıp bıraksam mı Lydia'nın semiz
destanlarında tanrıların ve insanların babası­ toprağına,
yoksa bıraksam ölsün mü Menoltosoğhırıı/n
na verilen bu rol Hesiodos'un eserinde daha
e/lnd«»n?
da kesin olarak belirmektedir, ilyada'nın son
bölümünde Akhilleus, oğullarını kestiği, ken­ Hera'da ayrıcalığa meydan vermemek Için
tini yağma ettiği kral Priamos'a Hektor'un bunu yapamayacağını söyler:Zeus kendi oğ-
lu S a r p e d o n ' u kaçırırsa, bir başka t a n r ı çıkıp biri Akhilleus'unkiydi,
biri at sürücü
d a kendi oğlunu k o r u m a k , k u r t a r m a k isteye­ Hektor'unki,
ortasından tuttu, kaldırdı teraziyi,
cek, d ü z e n bozulacak, haksızlık olacak. Z e u s
ağır basit Hektor'un kara günü,
ister istemez u y a r bu m a n t ı ğ a ve o ğ l u n u n ölü­
kefe düştü, yuvarlandı Hades'e dek.
m ü n e seyirci kalır.
Sonra da Athene'nin Hektor'u aldatmak
D e m e k - ki Z e u s ' u n ü s t ü n d e ve Z e u s ' t a n da
için kurduğu k a h p e c e d ü z e n e ve A p o l l o n ' u n
ü s t ü n bir " k a d e r " vardır. Z e u s ' u n bu güçle
H e k t o r ' u k a d e r i n e bırakmasına seyirci kalır.
ilişkilerinin n e olduğu H e k t o r ' u n ö l ü m s a h n e ­
İnsanların ve t a n n l a r ı n babası Z e u s , kaderin
sinde belli olur iyice. H e k t o r AkhiUeus'la t e k e
elinde s a d e c e bir araçtır d e m e k . Bu kader
tek savaşa koyulmuştur, y a m a n bir savaştır
kimdir, n e r e d e ve nasıl duyurur b u y r u ğ u n u ?
b u . H e k t o r u z u n bir s ü r e karşı koyar, a m a so­
Ö m ü r ipliğini büken ü ç t a n r ı ç a n ı n adı geçer
n u n d a d a y a n a m a z , korkuyla k a ç m a y a başlar,
H o m e r o s d e s t a n l a r ı n d a n sonraki m e t i n l e r d e :
iki yiğit dolanır dururlar Troya surlarını, t a n r ı ­
A t r o p o s , K l o t h o ve Lakhesis'tir b u n l a r , a m a
lar katındaysa d u r u m şöyledir (İl. XXII, 1 6 6
insan dramlarının e n b ü y ü ğ ü n ü n oynandığı
vd.):
bu s a h n e d e kader t a n r ı l a r d a n ü s t ü n bir varlık
Seyirci olmuşlardı tanrılar tekmil, olarak kulis arkasında k a l m a k t a d ı r .
ilkin söze başladı insanların, tanrıların
IV. EFSANELERİ, a) Doğuşu. Z e u s K r o -
babası:
Şu surların çevresinde ne görüyorum böyle, nos'la R h e a ' n ı n altı ç o c u ğ u n d a n s o n u n c u s u ­
görüyorum sevdiğim bir adamın dur ( T a b . 4 , 5 ) . K r o n o s babası U r a n o s ' u nasıl
kovalandığını, alt edip egemenliği elinden almışsa, Z e u s da
sızlıyor Hektor için sızım sızım yüreğim, ikinci kuşak tanrılarını y e n e r ve ü ç ü n c ü ku­
' b a n a ne çok sığır budu yakmıştı o, şak, y a n i O l m y p o s tanrılarının egemenliğini
yakmıştı çok yarlı lda dağının doruklarında, kurar. Bu süreci H e s i o d o s T h e o g o n i a ' d a şöy­
Troya kalesinin üstünde yakmıştı.
le anlatır ( T h e o g . 4 5 1 vd.):
Şimdiyse tanrısal Akhilleus kovalıyor onu
hızlı ayaklarıyla, llyon 'un çevresinde. Rheia Kronos'un yatağına girince
Hadi düşünün bakalım, tanrılar, danışın, şanlı evlatlar doğurdu ona:
kurtaracak mıyız Hektor'u ölümden, Hestia, Demeter, altın sandallı Hera
yoksa bırakacak mıyız bu yiğitliğiyle, ve güçlü Hades, yerin altında oturan,
alt etsin onu Akhilleus, Peleusoğlu? toprağı saran, uğultulu tanrı Poseidon,
Gök gözlü tanrıça Athene karşılık verdi, ve temkinli Zeus, tanrılar ve insanlar
dedi ki: babası,
Ne diyorsun, kara bulutlu babam, ak yıldırımları yeryüzünü titreten.
Ama koca Kronos yiyordu ilk çocuklarını
yıl dirimli!
analarının kutsal karnından çıkıp da
Kaderi çoktan belli, ölümlü bir adamdır bu,
dizleri üstüne oturdukça her biri.
kaçırmak istersin onu canlara kıyan
Korkuyordu Uranos'un mağrur
ölümden?
Yap yapacağını ama, biz tanrılar torunlarından biri
ölümsüzler arasında kral olacak diye.
onaylamayız yaptığını.
Gaia ve Uranos bildirmişti ki ona
Bulutları devşiren Zeus karşılık verdi, dedi
ne kadar güçlüler güçlüsü de olsa
ki:
kendi oğluna yenilmekti kaderi.
Korkma kızım, Tritogeneia, konuşmadım
Buydu çünkü büyük Zeus'un istediği.
açık yürekle,
Onun için gözü pusudaydı her zaman,
yumuşak davranmak isterim sana.
doğan çocuklarını yiyordu birer birer
Gecikme bari, yap düşündüğün gibi.
ve Rheia sonsuz yaslar içindeydi.
İki yiğit o v a d a cebelleşedursun (İl. XXII, Ama Zeus'u dünyaya getireceği gün
yalvardı Toprağa ve yıldızlı Göğe
2 0 8 vd.):
gizli doğurabilsin diye çocuğunu,
Ama pınarlara, yunaklara
dördüncü öcü alınsın diye babasının
gelişlerinde, ve hain Kronos'un yediği bütün
bir altın terazi kurdu baba tanrı, çocuklarının!
acıklı ölümün iki tanrıçasını kodu kefelere, Anası, babası dinlediler kızlarını
ne bildirdiler ona Kader'in ne hazırladığını pattıgı devlerden gök gürültüsü, şimşek ve
kral K r o n o s ' a ve coşkun yürekli oğluna. yıldınmı aldıktan s o n r a O l y m p o s tanrılarının
Sonra bereketli Girit'e Lyktos'agötürdüler egemenliğini k u r m a y a koyulur.
onu,
son oğlu büyük Z e u s ' u doğuracağı gün. b) Titanomakhia. B u n u n için Titanlarla sa­
Ulu Toprak tanrıça aldı çocuğu vaşı göze alır, yüz kollu devlerden gördüğü
besleyip yetiştirmek için koca Girit'te; yardımla bu savaşı kazanır (Devler ue Tanrı­
hızlı Gece'nin karanlıklarından yararlanıp lar Savası).
Lyktos tepelerine götürdü onu.
Sık ormanlarla kaplı Aigaion eteklerinde E v r e n d e yetkileri paylaşmaya koyulur: K e n ­
kutsal toprağın gizli derinliklerinde disi göğü ve yerle gökte krallığı alır, kardeşi
ulaşılmaz bir mağaraya sakladı onu, P o s e i d o n ' a denizi, H a d e s ' e de yeraltı ülkele­
sonra koca bir taşı bezlere sarıp rini verir.
verdi göklerin güçlü oğlu Kronos'a,
o da yakalayıp iki eliyle taşı c) Evlenmeleri. Z e u s b u n d a n s o n r a T i t a n
yuttu, indirdi uğursuz midesine, s o y u n d a n tanrıçalarla ve kendi kuşağından
anlamadı yuttuğunun bir taş olduğunu, kerdeşleriyle birleşip bir sürü tanrısal varlık
oğlununsa dipdiri kaldığını, ü r e t m e y e koyulur. Bu evlenmeler ve o n l a r ­
ve az sonra yenilmez, baş olmaz gücüyle d a n d o ğ a n varlıklar T a b . 9'da gösterilmiştir,
babasının h a k k ı n d a n geleceğini, ayrıca adı g e ç e n b ü t ü n kadınların ve ürettik­
onu tahtından atıp yerine geçeceğini,
leri döllerin adları altında efsaneleri anlatıl­
ölümsüzlerin kralı olacağını.
mıştır. Z e u s ' u n Yunan M y t h o s ' u n u n b ü t ü n
Z e u s babası K r o n o s ' a öbür kardeşlerini dallarındaki rolü ve yeri de efsanelerden söz
kusturur, s o n r a 'da U r a n o s ' u n yeraltına ka- edildikçe belirtilir.
SONSOZ

MİTOLOJİ SÖZLÜĞÜ NASIL HAZIRLANDI?

1. FİŞLER

Sözlükte yer alacak olan her isim için bir fiş hazırlandı. Fişlerin düzenlenmesi
için kaynak olarak kullanılan sözlükler şunlardır:

Pierre Grimal, Dictionnaire de la Mythologie grecque et romaine, Presses


Universitaires de France, Paris 1 9 5 1 .
Joel Schmidt, Dictionnaire de la Mythologie grecque et romaine, Librairie
Larousse, Paris 1965.
Şefik Can, Klasik Yunan Mitolojisi, İnkılap ve Aka Kitabevleri, İstanbul 1970.
Behçet Necatigil, 100 Soruda Mitologya, Gerçek Yayınevi, İstanbul 1969.

Düzenlenen çok sayıda fişler arasında bu sözlükte güdülen amaca göre bir
seçme yapıldı. Anadolu ile ilgili efsane ve kişi adlarına daha çok ö n e m verilerek,
bu konular dışında kalan yüzlerce ad elendi. Bu elemede, kitabımızın ana erek­
lerinden biri olan mitolojik kişileri eldeki metinlere göre tanımlamak ve tanıt­
mak düşüncesi ağır bastı. Sözlüğü aynı zamanda bir antoloji haline getirmek
için iki yolda yüründü.

2. SÖZLÜK VE ANTOLOJl
Bu çalışmada kullanılan kaynak kitaplar, Yunanca ve Latince asıl metinler ve
çevirileri olmak üzere, burada sayılamayacak kadar geniş bir bibliyografyanın
konusudur. Kaynaklarımızın başında Homeros'la Hesiodos'un eserleri gelir.
Tragedya yazarları, Herodot ve Platon, kitabın Dizin H'sinde de görüleceği gibi,
başvurduğumuz başlıca kaynaklardır. Ne var ki Homeros'la Hesiodos'un görüş­
leri ve m e t n e alınan şiir parçaları o kadar çoktur ki, onların isimlerini ve alıntıla­
rını hiçbir dizine sığdırmak mümkün olmadı. Çeviri yayınlarını burada göstere­
lim:

Homeros, İlyada, Türkçesi: Azra Erhat ve A. Kadir, Sander Yayınları, 3. baskı


İstanbul, 1975.
Homeros, Odysseia, Türkçesi: Azra Erhat ve A. Kadir, Sander-Yayınları, İstanbul
1970.
Hesiodos, Theogonia, Türkçesi: Azra Erhat ve Sabahattin Eyuboglu.
Hesiodos, İşler ve Günler, Türkçesi; Azra Erhat ve Sabahattin Eyuboglu.
Hesiodos, eseri ve kaynakları, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 1977.
Önsözde de belirtildiği gibi, bizden önce Türkçe olarak yazılmış mitolojiler­
den alıntılar yaparak, birçok yazarların da emeklerini değerlendirmek istedik.
Aynı yöntemle çeviri metinlere ve mitolojiden esinlenerek yazılmış Türkçe şiirle­
re de geniş bir yer ayırmak istedik, tik çalışmamızda bu alıntılar çok büyük bir
yer tutuyordu, kitabın fazla şişkin olup asıl amacı olan sözlük yolundan sapılma­
ması için bu alıntılarda üzülerek kesintiler yapmak zorunda kaldık. Ö t e yandan
H o m e r o s ' a atfedilen " H y m n o s " yani tanrı övgüleriyle Vergilius'un şiirleri gibi
çevirisi daha yapılmamış bazı kaynaklan da çevirip buraya aldık. "Delos'lu Apol-
lon'a övgü" ile Georgica'dan Orpheus'la Euridyke masalını A. Kadir'le birlikte
dilimize aktardık.
Sözlükler dışında başvurduğumuz çeşitli mitoloji, tarih ve arkeoloji kitapları
da burada sayılamayacak kadar çok ve çeşitlidir. Yalnız şu önemli elkitabının
adını vereyim:

Preller, L., Griechische Mythologie, Bd. I und II., Berlin 1872.


Larousse, Mythologies Classiques, Paris 1963.
Encyclopedia of World Mythology, Octopus, Hong-Kong, 1975.
New larousse Encyclopedia of Mythology, lO Impr. 1974 Hameyn, 1959.

Türkçe çevirilere gelince, Tercüme Mecmuasından ve Milli Eğitim Bakanlığı­


nın yayımladığı Klasikler Dizisinden bu yana yapılmış ve elimize geçen çevirile­
rin hepsinden faydalanmaya çalıştık.

3. ÖZEL ETÜT NİTELİĞİNDEKİ MADDELER

Belirttiğimiz gibi asıl amacımız Türkiye'de yapılan son arkeolojik kazılar, elde
edilen en son tarih ve din tarihi verilerinin ışığında bugüne dek mitolojilerde ge­
reğince aydınlanmamış kişileri daha ayrıntılı biçimde inceleyip tanıtmak, böyle­
ce yurdumuzun bilim dünyasında yeni yeni anlaşılan eşsiz değerini belirtmekti.
Bunun için de Apollon, Artemis, Kybele gibi tanrıları özel bir incelemeyle dile
getirmeyi denedik. Ne var ki bu incelemelerin gerçek bilimsel bir nitelik taşıması
için, h e m bu kitabın, h e m de benim bugünkü bilgilerimin çerçevesini aşacak
araştırmalara ve karşılaştırmalara lüzum vardı. O n u n için bu maddelerin tartış­
ma götürür birer d e n e m e niteliğinde olduklarını özellikle belirtmek isterim. Ö t e
yandan okuyucunun da göreceği gibi, Troya destanıyla ilgili Hektor gibi kişileri
uzun uzun ve gönlümce işledim. Bunu büyük H o m e r o s ' u n bana verdiği sonsuz
esinlere dayanarak kolayca yapabildim. Bu yolda daha önceki çalışmalarıma da
yer verdim, bu kitaptaki birçok efsaneler "Mavi Anadolu" ve "Mavi Yolculuk"
kitaplarımdaki anlatımla buraya aktarılmıştır. Bu alıntılarla Mitoloji Sözlügü'nün
biteviye ve dengeli bir dizim ve anlatım yolundan ayrıldığının farkına varmamış
değilim. Ne var ki bir elkitabının büsbütün nesnel ve kuru üslûbuna giremedim.
Ayrıca mitolojik kişilerin Batı yazınında ilkçağdan bu yana nasıl canlandırdık­
larına bir göz atmakla h e m kendimi, h e m de okuyucularımı eğlendirmek iste­
dim.

4. SOY TABLOLARI

Mitoloji denilen dallı budaklı bütün aslında tutarlı ve dengeli bir efsaneler toplu­
luğudur. Kişiler ve efsaneler arasında öylesine sıkı bir alışveriş, öyle derin ilişki­
ler vardır ki, bu bağlantılar yalnız efsaneleri anlatmakla göz ö n ü n e serilemez.
Bunun içindir ki, kişiler arasındaki ilişkileri birer tablo, soyagaçlarını ortaya ko-

300
yan birer şema ile de belirtmek yoluna gittik. Soy Tabloları diye adlandırdığımız
bu 25 tablo, öyle sanıyoruz ki, okuyucuya efsaneleri anlatmakta ve birbirleriyle
bağlantılı olarak değerlendirmekte faydalı olacaktır. Bu tabloları dizmekte gös­
terdiği özen ve ustalık için sayın Erol Erduran'a teşekkürü borç bilirim.

5. YUNANCA-LATİNCE KELİMELERİN YAZILIŞI

Bugüne dek kaleme aldığım her yapıtta olduğu gibi burada da Milli Eğitim Ba­
kanlığı Klasikler Dizisinde benimsenen "transcription" yani yazılışı kullandım.
Bunun Türkçede bazı güçlükleri olabilir, a m a düzgün ve düzenli bir yazılışı sağla­
yan, karışıklıkları önleyen tek yazılış da budur. Dizinlerde kolaylık olsun diye Yu­
n a n c a adlarının başka yazılışlarını da verdik, örneğin Asil, Achille, Achilleus,
Akhilleus; Ülis, Ulixes, Odisseus, Odysseus gibi. Öyle sanıyoruz ki okuyucu ara­
dığı ismi bulmakta güçlük çekmeyecektir.

MİTOLOJİ SÖZLÜĞÜ NASIL KULLANILIR?

1. SÖZLÜK
Sözlük içinde alfabe sırasına göre dizilmiş adların her biri kendi efsanesiyle ta­
nımlanmış, anlatılmıştır. H e r efsanede bir kişi başka birçok kişilerle bir arada
bağlantılı olarak geçer, bir serüvenin bir değil, bin bir kahramanı vardır, o n u n
için kişileri adlarına göre bir sözlük dizimi içinde ayırmak çokluk efsaneleri par­
çalamaya ya da aynı efsaneyi birkaç yerde tekrarlamaya götürür. Sözlüğün bu
kaçınılmaz kusurunu elden geldiğince hafifletip ortadan silmek için bir kişiye ay­
rılmış maddelerde başka bir kişiyle ilişkili olarak öyküsünün o ikinci kişinin adı
altında aranıp bulunması için adını italik harflerle parantez içine aldık, kimi adla­
rı da sözlükte yalnız saydık ve karşısına, bkz .. madde diye başka bir maddeye
gönderdik. Burada da t a m bir denge ve tutarlıga varamadığımızı biliyoruz. Kimi
adlar o kadar çok geçer ki her defasında onlara atıf yapmak olanaksızdır. Hele
H o m e r o s ve Hesiodos'un adları hiçbir dizine sığmayacak kadar sık geçmekte­
dir. Onları dizin dışı bırakmaktan başka çare bulamadık.

2. DİZİNLER

Bu sözlüğün dizinlerini meydana getirmek, sözlüğün kendisini yazmak kadar


zor olmuştur. Bütün özel adları bir tek dizin içinde toplamanın asıl amacımıza
yardım etmeyeceğini çalışmamız sırasında anladık ve epey emekle hazırladığı­
mız bu çeşit dizinden vazgeçtik. Bugüne dek alışılagelmiş klasik bir dizin meyda­
na getirmektense, okuyucunun ve özellikle öğrencilerin işini kolaylaştıracak bir
yöntem izlemeyi yeg gördük. Bunun için Şefik Ç a n ' ı n da kullandığı çok dizinli
yöntemden esinlendik ve aşağıda saydığımız üç tür dizini düzenledik.

I. Asıl adlar dizini


I I . Yer adları dizini
III. Sanatçılar ve eserleri dizini

•3H1
Asıl adlar dizininde efsanelik kişi ve öykülere verilen başlıkla onların sözlükte
hangi sayfalarda ve soy tablolarında bulundukları gösterilir. Bu dizinde, ayrı
maddesi olmayan, yalnız soy tablolarında adı geçen, ya da mitolojik kişi olma­
yıp herhangi bir ya da birçok maddede sözü edilen adlar sayılır.
Yer adları dizininin görevi, bu kitaba almak istediğimiz halde almaktan vaz­
geçtiğimiz haritanın yerini tutmaktır. Bir Yunanistan ve Türkiye haritası çizdir­
mek istiyorduk, bu haritada eski yer adlarıyla onların bugünkü adlarını belirt­
mek, böylece okuyucunun anlatılan efsaneleri haritada bulmasını ve izlemesini
sağlamak niyetindeydik, a m a böyle bir haritanın t a m a m ve eksiksiz olması için
Türkiye ve Yunanistan'la yetinemeyeceğimizi, bütün Akdeniz yöresiyle Avrupa
ve Asya'yı da içine alması gerekeceğini, öyle olunca da ayrıntılı çizilemeyecegi-
ni anladık ve bu girişimden de vazgeçtik. Haritanın yerini tutmak için sözlükte
geçen yüzlerce yer adını bir araya toplayarak ayrı bir dizinde yerlerini ve türleri­
ni kısaca tanımlamayı denedik. Bu dizinin bazı faydaları olabilir; örneğin Mile-
tos gibi bir şehrin hangi efsanelerde önemli bir yer tuttuğunu, ayrıca bu şehirle
ilgili efsanelerin hangileri olduğunu okuyucuya bildirmeye yarayabilir. Böyle bir
dizinin eksiklerini ve kusurlarını da bilmiyor değiliz. Ancak okuyucunun elinde
bir haritayla bizim üstünkörü belirttiğimiz yeri kesinlikle bulabileceğini düşüne­
rek bu yolu tuttuk.
Ü ç ü n c ü dizin bir çeşit bibliyografyadır. Amacımız, efsaneleri yalnız Yunan ve
Latin kaynaklarında değil, sonraları da yazın ve sanatta yaşar göstermek oldu­
ğuna göre, sözlükte geçen, yazar, şair ve sanatçı adlarını da bu dizinde belirttik.

Mitoloji sözlüğü bir yıldan az bir zamanda yazıldı. Ö m r ü m ü n ereği olduğu


halde, başarabileceğime inanmadığım bu işi bana güç bir dönemimde ısmarla­
yan ve güvenleri, destekleriyle tamamlanmasını sağlayan Remzi Kitabevinin,
başta sayın Remzi Bengi olmak üzere, bütün mensuplarına teşekkür ederim.

•uv>
DİZİN I

A Aias, 16-18 Aköntios, 27 Amphiktyon, (Tab. 20)


Aias Oileus oğlu, 17 Akrisios, (Tab. 10) 34
Abant'lar, 11 Aias Telamon oğlu, 27-28 Amphiktyonia, 34
Abas, (Tab. 10) 11 (Tab. 14, 21) 17-18 Aktaion, (Tab. 18) 28 Amphilokhos, (Tab.
Acca Larentia, 11 Aidoneus, 18 Akte, 170 23)34
Achates, bkz. Akhates Aietes, (Tab. 8) 18 Aktör, (Tab. 21) 19 Amphinomos, 34-35
Acheloos, bkz. Aigaios P o n t o s , (Ege Aleksandros*, 28 Amphion, (Tab. 7, 9)
Akheloos denizi) 19 Alekto, 28 35
Acheron, bkz. Akheron Aigeus, (Tab. 14, 24) Alkaios, (Tab. 13) 28 Amphlssos, 35
Achiİe, bkz. Akhilleus 18-19 Alkathoos, (Tab. 14) Amphitrite, (Tab. 6) 35
Acteon, bkz. Aktaion Aigialees, 160 28 Amphitryon, (Tab. 13)
Âdem, 1 0 3 , 123 Aigialeia, 91 Alkestis, (Tab. 22) 28 35-36
Admete, 11 Aigina, (Tab. 21) 19 Alkides, 28 Amulius, 113
Admetos, (Tab. 22) 11 Aigis, 19 Alkidike, fTab. 22) 28 Amykos, 36
Adonis*, 11-12 Aigisthos, (Tab. 14, 15) Alklmede, (Tab. 22) 28 Amymone, 36
Adrastos, (Tab. 23) 12 Alkinoos, 28-29 Amyntor, 69
19
Aedon, 12-13 Alkmaion, (Tab. 23) 30
Aigle, bkz. Hesperid'ler Amythaon, (Tab. 23)
Aeğeus, bkz. Aigeus Alkmene, (Tab. 9, 13)
Aigyptos, (Tab. 10) 201
Aegisthus, bkz. 30 Ana Tanrıça, bkz.
19-20
Alkyone, (Tab. 7) Artemis, Kybele,
Aigisthos Aineias, (Tab. 17)
30-31 Daktyl'ler, Dionysos
Aello, 13 20-21
Alkyoneus, 31 Anadyomene, 36
Aeneas, bkz. Aineias Aiolos 1., (Tab. 2 0 , 25)
Aloeus, 31
Aeneis, bkz. Aineias 21 Anaksarete, 36
Aloeusoğulları, 31
Aerope, (Tab. 15) 13 Aison, (Tab. 22) 22 Anaksibie, (Tab. 22)
Alphelos, 31
Aesculapius, bkz. Aither, 22 Anchise, bkz. Ankhises
Alphesibola, 31
Asklepios Aithiopes, 22 Androgeos, 36-37,
Alpos, 31 '
Aeson, bkz. Aison Aithiopis, 22 206
Althaia, 31
Aetes, bkz. Aietes Aithra, (Tab. 14) 22 Androklos*, 37
Altın Çag, bkz.
Afrodit, bkz. Aphrodite Aius Locutius, 22 Andromakhe*, 37-38
Soylar-Çaglar
Agamedes, 13 Ak Tanrıça, 157 Andromeda, 38
Mythos'u
Agaraemnon, (Tab. 14, Akademia (Akademi), Ankhinoe, 19
Altm Post, 52
15) 13-15 23 Ankhises*, (Tab. 17)
Altis, 32
Agaue, (Agave; T a b . Akademos, 22-23 Amaltheia, 32 2 1 , 38-39
18)15 Akakallis, 23 Amata, 32 Ankhuros, 39
Agdistis, 15-16 Akamas, fTab. 11) 23 Amazon*, 32-33 Anna P e r e n n a , 39
Agenor, (Tab. 10) 16 Akarnan, (Tab. 23) 23 Ambrosia, 33 Antaios, 39
Aglaie, 16 Akastos, (Tab. 22) 23 Ameles, 194 Anteia, 39
Aglauros, 16 Akhalar, 23 Amenotep, 2 0 3 Antenor*, 39
Agron, 16 Akhates, 23 Ammon, 38 Anteros, 39
Aia, 16 Akheloos, 23-24 Amör, 33 Antheus* 39-40
Aiaie, 16 Akheron, 24 Amores, 33 Antigone, (Tab. 19)

Aiakos, (Tab. 21) 16 Akhilleus, (Tab. 21) Ampelos, 33 4041


Aiakosoglu, (Tab. 21) 24-27 Amphiaraos, (Tab. 23) Antikleia, 41
16 Akis, 1 1 6 33-34 Antilokhos, 41

Anadolu ile ilgili n kişiler.

Ul'I
Anliııoos, 41-42 Atena, bkz. Athena Boreas, (Tab. 8) 75 Decius, 2 9 1
Antlokhos, 187 Athamas, (Tab. 1 8 , 20) Brankhos*, 75 Dedal, bkz. Daidalos,
Antlope, (Tab. 7, 9) 42 65 Brankhosogulları*, Defne, 81-82
Antiphates, 191 Athena, (Tab. 5, 9) 75-76 Deianeira, (Tab. 13) 83
Aphrodite, (Tab. 5, 9) 65-67 Brennus, 22 Deimos, 83-84
42-44 Atlantis, 67 Briareus, (Tab. 2) 76 Deioneus, 84
Apis, 102 Atlas, (Tab. 3, 7) 67-68 Briseis*, 76 Deiphobe, 270
Apisaon, 111 Atreus, (Tab. 14, 15) Brises*, 76 Deiphobos*, (Tab. 16)
Apollon*, (Tab. 5, 9) 68-69 Britomartis*, 76 84
44-50 Atropos, 69 Bromios*, 76 Deipyle, (Tab. 23) 84
Apsyrtos*, (Tab. 8) 50 Attes*, bkz. Attis Brontes, (Tab. 2) 76 Deipylos, 84
Ara, 50 Attis*, 69 Busiris, 77 Dejanira, bkz.
Arakhne, 50 Atys, 196 Büyükayı, 56 Deianeira
AraMaxima, 112 Augias, (Tab. 8) 69 Byblis*, 77 DeliDumrul, 11
Ares, (Tab. 5, 9) 50-51 Aurora, 69 Byssa*, 16 Delos*, 84-85
Arete, 51 Autolykos, 69-70 Byzas*, 77 Demeter, (Tab. 5)
Arethusa, 51 Autonoe (Tab. 18) 28 85-86
Argeiphontes, 54 Auge, 69 C Demodokos, 86-87
Arge6, 51 Augustus, 2 1 , 1 8 7 D e m o p h o n , (Tab. 11)
Cacus, 78
Aura*, 150 87
Argonaut'lar*, 51-54 Caesar, I . 2 1 , 6 2 , 1 6 3 ,
Automedon, 69 Derketo, 269
Argo, 51 289
Ayasofya, 61 Deukalion, (Tab. 20)
Argos, fTab. 9) 54 Camilla, 78
AzizPaulus, 6 1 , 2 9 1 21,87
Ariadne, (Tab. 1 1 ) 5 4 Camillus, 22
Devler ve Tanrılar
Ariane, bkz. Ariadne Cama, 78
B Savaşı, 87-88
Arima*, 54 Ceres, 78
Dia, 8 8
Arinna*, 123 Baal, 267 Claudla Quinta, 186
Diana, 88
Arion, 55 Babys, 71 Clio, bkz. Kleio
Didim, bkz. Didyma
Aristaios, (Tab. 18) 55 Baccha'lar, bkz. Clytemnestra, bkz.
Dido, 88
Aristeus, bkz. Aristaios Bakkha'lar Klytaimestra
Didyma*, 89
Arkas, 55-56 Bacchus*. 71 Cocles, bkz. Horatius
Didymeion*, 89-90
Arkturos, 56 Bakkha'lar*, 71-72 2.
Dike, 90
Arsinoe, 30 Bakkhos, 72 Cumae, bkz. Kyme
Diktynna*, 76, 90
Artemis*, (Tab. 5, 9) Balios, 72 Cupido, 78
Diktys, 90
56-61 Batieia*, (Tab. 16)72 Curiatius, 146
Dino, 119
Asla*, ( T a b . 3, 4 ) 6 1Battos, 72 Cybele, bkz. Kybele
Diomedes, (Tab. 23)
Askalaphos, 61-62 Baucis, bkz. Baukis
90-91
Askarite*, (Tab. 17)62 Baukis*, 72 D
Dione, 91
Asklepios*, (Tab. 5) Bebryk'ler*, 72 Dafne, bkz. D a p h n e Dionisos, bkz.
62-63 Bellerophon*, bkz. Dafnis, bkz. Daphnis Dionysos
Asopos, fTab. 21) 63 Bellerophontes, Daidalos, 79 Dionysios, 80
Assarakos*, (Tab. 17) Bellerophontes*, 72-74 Daimon, 106 Dionysos*, (Tab. 5, 9,
20 Bellona, 74 Daktyl'ler*, 79-80 18)91-96
Asteria, (Asterie; Tab. Bellos, (Tab. 10) 74 Damokles*, 80 Diopetes, 60
4)63 Bendis*, 74 Danae, (Tab. 9, 10, Dioskur'lar, (Tab. 9,
Astraia, 63 Berekynthia,* 74 13)80 12)96
Astraios, (Tab. 4, 8) Bia, 74 Danaos, (Tab. 10) Diotima, 106
102, 109 Bias, (Tab. 23) 74 80-81 Dirke, 96
Astyanaks*, 63-64 Biton, 74 Danaos Kızları, 81 Dis Pater, 228
Astyokhe, (Tab. 16) 61 Bizas, bkz. Byzas Daphne, 81 Dithyrambos*, 96-97
Asil, bkz. Akhilleus Bolluk Boynuzu, 31 Daphnis, 82 Dius Fidius, 74
At-Adam, 64 Bona Dea, 74 Dardanos*, (Tab. 16) Dolios, 97
Atalante, 64 Bona Fides, 74 82-83 Dolon, 97
Ate, 64-65 Bora, 122 Dares, 152 Doris, (Tab. 6) 97

;Î(H
Doros, (Tab. 20)21 Epelos, 102 Eurypylos, 1 I I Gelanor, bkz. Pelasgos
Dryades (Dryad'lar) 97 Ephesos*, 33 Eurystheus, (Tab. 13) Gemiler Katalogu, 126
Dryas, 197 Ephialtes, 102 111 Genius, 116
Dryope, 97-98 Epigon'lar, 102-103 Eurythion, 111 Geryoneus, 116
Dryops, 98 Epikaste, bkz. lökaste Eurytos, 111 Gigant'lar, 116-117
Epimetheus, (Tab. 3) Euterpe, 111 Gigantomakhia, 117
E 103 Evandrus, 111-112 Glaukos, (Tab. 25)
Erato, 103 Evropa, bkz. Europa 117-118
Eakos, bkz. Aiakos
Erebos, 103 Gordias, 118, 205
Echo, bkz. Ekho
Erekhtheus, (Tab. 3) F Gorgo'lar (Gorgon'lar,
Eetion, 99
103 Tab. 6) 118
Efes*, 12, 3 3 , 60-61 Faeton, bkz. Phaeton
Erigone, 103 Graia'lar, (Tab. 6)
Ege*, 33 Fama, 113
Erikhthonios, (Tab. 24) 118-119
Egeria, 99 Fames, 113
103-104 Granikos, 119
Egeus, bkz. Aigeus Fata, 113
Erinys'ler, 104-106 Griffonlar, 119 »
Egide, bkz. Aigis Fatum, 113
Eriphyle, (Tab. 23) 106 Güneş, 119
Egist, bkz. Aigisthos Fauna, 113
Eriş, 106 G ü n Işığı, 119
Egyptus, bkz. Aigyptos Faunus, 113
Eros, 106-107 Güneş Soylular, (Tab.
Eileithyia, (Tab. 5, 9) Faustulus, 113
Eryks, 107 8)125
99 Fayak'lar, bkz.
Erymanthos, 107 Gyes, 119
Eirene, 146 bkz. Dike Phaiak'lar
Erysikhton, 107
Ekhetos, 99 Febüs, bkz. Phoibos H
Erythie, bkz.
Ekhidna, (Tab. 6) 99 Fedra, bkz. Phaidra
Hesperid'ler
Fee,113 Hades, (Tab. 5)
Ekhion, (Tab. 18) 99 Erythion, 107
Fegeus, bkz. Phegeus 120-121
Ekho, 99 Esîr, 107
Feronia, 113,178 Haimon, (Tab. 19)
Elektral., (Tab. 6, 7, Esculap, bkz. Asklepios
Ficus, 113 121-122
9); 2. (Tab. 15) Eteokles, (Tab. 19) Haimos, 77
99-100 Fides, 113-114
107-108 Halirrhotios, 51
Elektryon, (Tab. 13) Flamen Dialis, 164
Euadne, 108 Hamadryades, 122
100 Flegeton, bkz.
Euenor, 108 Hamlet, 100
Elephenor, 100 Euenos, 108 Phlegeton
Harmonia, (Tab. 9, 18,
Eleusis, 100 Euhios, bkz. Dionysos Flora, 114
19) 122
Eleutheros, 93 Eumaios, 108 Floralia, 114
Harpya'lar*, (Tab. 6)
Elissa, 88-89 Eumolpides, 108 Foibe, bkz. Phoibe
122-123
Elpenor, 100 Eumolpos, 108 Foibos, bkz. Phoibos
Havva, 123
Etnpusa, 100 Euneos, fTab. 22) 108 Fors, 114
Hebe, (Tab. 5, 9) 123
Enarete, (Tab. 20, 24) Eunomia, 90 Fortuna, 114
Hector, bkz. Hektor
265 Eunomia, 108 Fransa, 186
Hecuba, bkz. Hekabe
Endeis, (Tab. 21) 280 Eunomos, 108 Frigios, bkz. Phrygios Heilebie, 123
Endimion, bkz. Eupeithes, 42 Furtalar, 114 Hekabe*, (Tab. 16)
Endymion Euphrates*, 108 123-124
Euphrosyne, 108 G
Endyraion*, 100-101 Hekamede, 125
E n e , bkz. Aineias Europa, Europe, (Tab. Gaia.fTab. 2, 6 ) 1 1 5 , Hekate*, (Tab. 8)
Enkelados, 117 9, 10,11) 109 231 125-126
Enosigaios, 252 Euros, 109 Galateia, 116 Hekatonkheir'ler, (Tab.
Entoria, 101 Euryalos, 103 Galli yahut Galloi, bkz. 2)126
Enthousiasmos, 181 Eurybie, (Tab. 6) 109 Kybele Hekatos, Hekatebolos
Enyalios, 101 Eurydike, (Tab. 10) Galliambus, 186 bkz. Apollon, Artemls
Enyo, 101 110 Ganimed, bkz. Heksametron, 75 bkz.
Eol, bkz. Aiolos Eurykleia, 110 Ganymedes Daktyl'ler
E o s , (Tab. 6) 101-102 Eurylokhos, 110 Ganyraedes*, (Tab. 17) Hektor*, (Tab. 16)
Eosphoros, (Tab. 8) Eurymakhos, 110 116 126-130
Epaphos, (Tab. 10) Eurymedon, 110 Gebeb, 232 l l . l m a , (Tab. 9, 12,
102 Eurynome, 110-111 Gece, 116 L5) 130-132

lOfı
Helenos, (Tab. 16) Hippolyte*, 145 Ikslon, 153-154 J u n o , bkz. luno
132-133 Hippolytos, 145-146 İlla*, 154 J u n o n , bkz. lunon
Heliadai (Helios Kızları; Hippomedon, 146 llione, 84 Jüpiter, bkz. lupiter
Tab. 8) 133 Hippomenes, 146 Hoş*, fTab. 16, 17) 154 Juturna, bkz. luturna
Heliades (Helios Hora'lar, (Tab. 4, 9) llyada*, 154-157 Juventus, bkz. luventus
Oğulları; Tab. 8) 133 146 tnakhos, 157
Helikaon, 133 Horatius, 146-147 ingiliz Çukuru, 61 K
Helike, 160 Horus, 232 l n o , (Tab. 18) 157-158 Kabirler*, 165
Helios, (Tab. 4, 8) Hyades, 147 l o , (Tab. 10) 158-159 Kader, 165
133-134 Hyakinthos, 147 lobates, (Tab. 25) 159 Kadmos, (Tab. 10, 18,
Holle*, 134 Hyas, 147 lokaste, (Tab. 19) 159 19) 165
Hellen, (Tab. 20) 134 Hybris, 147 lolaos, 159 Kaeira, 165
Hemera, 134 Hydra, (Tab. 6) 147 lole, 159 Kakasbos*, 165
H e p a , Hepat, Hepatu Hygieia*, 147 ton*, (Tab. 20) Kalais, 166
bkz. Artemis, Kybele Hylas, 147-148 159-160 Kalamos, 166
Hephaistos, (Tab. 5,. 9) Hyllos, (Tab. 13) 148 İphlanassa, 160 Kalkhas, 166
134-135 Hymenaios, 148 İphlgenela, (Tab. 15) Kalliope, 166-167
H e r a , (Tab. 5, 9) Hymnos, 148 160-161 Kallirhoe 1. (Tab. 6); 3.
135-137 Hyperboreoi, 148 Iphikles, fTab. 13) 161 (Tab. 17) 167
Herakleidai, (Herakles Hyperion, 148 lphiklos, 161 Kallisto, 55
Oğulları; Tab. 13) Hypermestra, (Tab. 10) lphimedeia, 161 Kalydon, 167
137 lphis, 161 Kalypso, 167-168
148
Herakles, (Tab. 9, 13) İphitos, 162 Kapaneus, 168
Hypnos, 148-149
137-140 İris, (Tab. 6) 162 Kephene, 168
Hypsenor, 111
Hercules, 140 lros, 162 Kapys, (Tab. 17) 83
Hypsikreon, 149
Hermafrodit, bkz. İsa, 96 Karkabos*, 168
Hypsipyle, (Tab. 22)
Hermaphroditos Karpos, 166
149 lsandros, (Tab. 25)
Hermaphroditos*, 140 Kasırga, 122
Hyrmine, (Tab. 8) Isis*, 162
Hermes, (Tab. 5, 9) Kassandra*, (Tab. 16)
iskender, 75
140-141
1 lsmarios, 146 168-169
Hermione, (Tab. 15) Kassiepeia, 169
lsmenefTab. 19) 162
142 lakkhos*. 150
lssos Savaşı, 75 Kastalia, 169
H e r o * , 142-143 lalmenos, 150
Italos, 163 Kastor, 169
Herophile, 143 lambe, 150
îthakos, 163 Katreus, (Tab. 15) 169
Herostratos, 61 fambos, 97 bkz.
ltylos, 163 Kaunos*, 169-170
Herse, 143-144 Dithyrambos Kefeştatayuş, bkz. Yedi
ltys, 163
Hesione*, (Tab. 12, 21) lanus, 150-151
luliiSoyu, 163 Uyurlar
144 lapetos, (Tab. 3) 151
lulus, 163 Kekrops, (Tab. 24) 170
Hesperarethusa, bkz. İarbas, 89
luno, 163 Kelaino, (Tab. 7)
Hesperid'ler lasion, (Tab. 7) 151
lupiter, 163-164 Keleos, 170
Hesperid'ler, 144 lason, fTab. 22) 151 ı
luturna, 164 Kentauroi (Kentaur'lar)
Hesperis, 144 lasos, 64
lustitla, 164 170
Hesperos, 144 lda*, 151
luventus, 164 Kephalos, 170-171
Hestia, (Tab. 5, 9) Idaia*, (Tab. 16)
Kepheus, 1 7 1
144-145 151-152 Ker-Keres, 171-172
J
Hiera, 145 Idaios*. 152 Keramos, 172
Hieromneme, (Tab. 17) İdas, 152 Janus, bkz. fanus Kerberos, (Tab. 6) 172
Hilaira, 96 Idmorı*, 50 Japetus, bkz. lapetos Keroessa, 172
Himeros, 145 Idrnon, 152 Jasion, bkz. lasion Keto, (Tab. 6) 172
Hippodameia, (Tab. Idomeneus, 152-153 Jason, bkz. lason Keyks, 30
14) 145 ldyia, 153 Jokaste, bkz. lokaste Khalkis, 149
Hlppokrene, 145 İkadios, 153 Julü, bkz. lulii Khaos, 172-173
Hippolokhos, (Tab. 25) lkarios, 153 Julius, bkz. lulius Kharites (Kharit'ler;
73 lkaros, 153 Julus, bkz. tulus Tab. 9) 173

306
Kharon, 173-171 Krlnis, 181-182 Laothoe, 196 Malandros*, 198
Klıarybdls, 174 Krlos, (Tab. 4) 182 Lapithal (Laplth'ler) Malnad'lar, 198
Khelron, 174-175 Kritheis, 182 193 Maion*, 198
Khelldon, 12 Kroisos*, (Karun) 137, Lara, 193 Maionides*, 198
Khimaira*, (Tab. 6) 178 Lares, 193 Makar, 198
175 Kronos, (Tab. 4) Latinus, 193 Makhaon, 198-199
Khloris, (Tab. 22) 216 182-183 Lavinia, 193 Manes, 196
Khronos, 2 3 1 Ksanthios*, 194 Leandros*, 193 Manlius, 186
Khrysaor, (Tab. 6) 175 Ksanthos*. 183 Learkhos, 157 Manto*, 199
Khryseis*, 175-176 Ksoanon, 60 Leda, (Tab. 9, 12) Marienna*, 184 bkz.
Khrysothemis, (Tab. Ksuthos, (Tab. 20) 21 193-194 Kybele
15) 229 Kubaba*, bkz. Kybele Lesbos, 194 Maron, 199
Kıtmir, bkz. Yedi Kureta'lar, 183 Lethe, 194 Marpessa*, 199
Uyurlar Kyane, 183 Leto* (Tab. 5, 9) 194 Mars, 199-200
Kibele, bkz. Kybele Kybebe* bkz. Kybele Leukippe, 284 Marsyas*, 200
Kikon'lar*, 176 Kybele*, 183-187 Leukippos, 116 Mater Matuta, 158,
Kiliks, (Tab. 10) 176 Kydippe, 27 Leukippos, 194 200
Kimrneiroi* Kydippe, 187 Leukophrys, 2 8 1 Matralia*, 200
(Kimmer'ler) 176 Kydnos,187 Leukothea, 158,194 Medeia*, (Tab. 8)
Kimse, 250 Kyklopes, (Kiklop'iar; Liber, 194 200-201
Kinyras*, 176-177 T a b . 2 ) 187-188 Libera, 194 Medeios*, 2 0 1
Kirke, (Tab. 8) Kyknos, (Tab. 22) 188 Libertas, 113 Medon, 179
177-178 Kylabras, 188 Libya, (Tab. 10) Medos*, 2 0 1
Kleio, 178 Kymindis, 149 194-195 Medusa, 2 0 1
Kleite, 189 Kyrene, 188-189 Likhas, 195 Megabyzos*,bkz.
Kleobis, 178
Kythera'lı, 189 Linos, 195 Kybele
Klio, bkz. Kleio
Kyzikos*, 189 Litai, 195 Megaira, 2 8 , 2 0 1
Klotho, 178
Lityerses, 195 Megareus, 28
Klymene, fTab. 3) 178 L
Lotis, 254 Mekisteus, 103 bkz.
Klymene, 2 1 3 , 2 3 3
Labdakos, (Tab. 19) Lotophagoi, (Lotos Epigon'lar
Klytaimestra, (Tab. 12,
190 Yiyenler) 195-196 Melampus, (Tab. 23)
15) 178-179
Labrandos*, 190 Lucina, 163 201
Klytemnestra, bkz.
Labrys, 190 Lucifer, 196 Melanion, 2 0 1
Klytaimestra
Labyrinthos, 190 Lukka, 45 Melanthios, 202
Kodros, 179
Laertes, 190 Luna, 196 Melantho, 202
Koios, (Tab. 4)
Laios, (Tab. 19) 190 Meleagros, 202
179-180 Lupercalia, 1 1 3 , 196
Laistrygon'lar, 1 9 1 Melikertes, 202
Kokalos, 180 Luperci, 113
Lakedaimon, (Tab. 7, Melisseus, 151
Kokytos, 180 Lupercus, 196
Komaitho, 180 9)191 Melpomene, 202
Lydos*, 196
Kora, bkz. Kore Lakhesis, 191 Memnon*, (Tab. 8)
Lykaon, 196
Kore, 180 Lakios, 191 Lykomedes, 196 202-203
Korinnos, 180 Lala, bkz. Lara Lykos*. 196 Memphis, (Tab. 10)
Koronis, 180 Laraia, 191 Lykurgos, 196-197 102
Koros, 147 U m p e t i e , (Tab. 8) 191 Lynkeus, (Tab. 10) 197 Men, 2 0 3
Korybant'lar, 180-181 Lampros, 116 Lyrkos, 123 Menalcas, 82
Kottos, 181 Lampsake*, 1 9 1 Lysimakhos, 2 9 1 Menelaos, (Tab. 15)
Kranaos, 181 Laodamas, 191 203-204
Kratos, (Tab. 6) 181 Laodameia 1.*, (Tab. Menoikeus, (Tab. 19)
M
Kreon, (Tab. 19) 181 25) 191 Menoitlos 1. (Tab. 3);
Kreş, 181 Laodike 2.* (Tab. 16) Mâ*, 59, 184 bkz. 2. (Tab. 2 1 ) 2 0 4
Kretheus, (Tab. 22) 192 Kybele Mentes, 66
181 Laokoon*, 192 Magna Mater*, bkz. Mentor, 2 0 4
Kreusa 2.* (Tab. 17) Laomedon*, fTab. 16, Kybele Mercurlus, 204
181 17) 192-193 Mala, (Tab. 5, 7) 198 Merlones, 204

II)
I )I/.İN I

Mernus, bkz. Yedi Nana, 2 1 1 Oikles, 30 Pallas 1. (Tab. 4) 234


Uyurlar Nannakos, 2 1 1 Oileus, 227 P a n , 235
Merope, (Tab. 7) 204 Narkissos, (Narsis) Oileus, (Tab. 23) 16-17 Panamoros, 190
Meropis, 16 211-212 Oineus, 227 Panathenaia, 67
Merops, 189 Nauplios, 212-213, Oinomaos, 227 Pandareos, 235
Mesir, 184, 218 233 Oinone*, 227 Pandaros, 235-236
Meryem, 5 8 , 96 bkz. Nausikaa, 213-214 Oinone, bkz. Aigina, Pandia, 269
Artemis, Kybele Nausithoos, 214 Oinos, 277 Pandion, (Tab. 24) 13,
Metabus, 78 Neaira, (Tab. 8) 149 Okeanos, (Tab. 1, 2) 236
Metaneira, 204 Neikos, 214 6 5 , 227-228 Pandora, (Tab. 3)
Metis, (Tab. 4, 9) Nektar, bkz. Ambrosia Okyanus, bkz. Okeanos 236-237
204-205 Neleus, (Tab. 22) 214 Okypete, 122 Pandrosos, 237
Metope, 63 Nemea, bkz. Nemeia Olemp ya da Olymp Parcae (Parka'lar) 237
Metragyrtof, 184 bkz. Nemela, (Tab. 6) bkz. Olympos Paris*, (Tab. 16)
Kybele 214-215 Olimpos, bkz. Olympos 237-238
Mevsimler, bkz. Nemesis, 215 Olympos, 228 Parthenogenesis, 115
Horalar Nemf, bkz. Nympha Omfal*, bkz. Omphale Parthenopaios, 238
Midas*, 205-206 Neo-platonculuk, 194 Omphale*, 228 Pasiphae*, (Pasifae;
Miletos*, 206 Neoptolemos, 215 Oneiros, 228 Tab. 8) 238
Minerva, 206 Nephele, 215 Opheltes, 228 Patroklos, (Tab. 21)
Minos, (Tab. 1 1 , 15)
Neree, bkz. Nereus Ophion, 228 238-239
206-207 Nereides, bkz. Nereus Ops, 228 Pausanias, 43
Minotauros, (Tab. 11)
Kızları Orcus, 228 Pean, bkz. Paian
207
Nereus-Nereus Kızları, Oreas, bkz. Nympha Pedasos, 239
Mislina, bkz. Yedi
(Tab. 6) 215-216 Oreithyia, 229 Pegasos, (Pegaz; Tab.
Uyurlar
Nessos, 216 Orestes, (Orest; Tab. 6)239
Mnemosyne, (Tab. 4,
Nestor, (Tab. 22) 15) 229 Peirithoos, 240
9)207
216-217 Orion, 229 Pelasgos*, 240
Moiralar, (Tab. 9) 207
Nicee, bkz. Nikaia Orman Perileri, 229 Peleus, (Pele; Tab. 21)
Molos, 152
Nikaia, 217 Örfe*, bkz. Orpheus 240
Moneta, 207
Nike, (Tab. 6) 217-218 Orfizm, bkz. Orphik Pelias, (Tab. 22) 240
Mopsos, 207-208
Nimfa, bkz. Nympha Orpheus*, 229-231 Pelopeia, (Tab. 14, 15)
Mopsus, 82
Moros, bkz. Ker Ninos, 270 Orphik (Orpheus 240
Morpheus, 208 Niobel.*(Tab. 14); 2. Tarikatı) 231 Pelopeia, 19
Mucius Scaevola, 208 (Tab. 9) 218-219 Orseis, 21 Pelops*, (Tab. 14, 15)
Musalar, C T a b . 4) Nomla, 219 Osiris, 231-232 2 1 8 , 240-241
Nomos, 282 Orthos, (Tab. 6) 232 Pemphredo, 2 4 1
208-209
Musaios, 209 Notos, (Tab. 8) 219 Othryoneus, 232 Penates, (Penat'lar)
Mustafa Kemal, 126 Numa Pompilius, 219 Otos, 117, 232 241
Mürselina, bkz. Yedi Numitor, 219 Ölüm, 171 bkz. Ker Penelope, 241-242
Uyurlar Nyks, 219, 2 3 1 Penia, 242
Müz'ler, bkz. Musalar Nykteus, 219 P Penthesileia, 242
Mygdön, 209 Nympha, 219-220 Pentheus, (Tab. 18)
PactoP, bkz. Paktolos
Myrina*, 209-210 Nysa, 220
Paian, 233 242
Myrmeks, 210 Nysos, 220
Paktolos, 233 Pergamos*, 242
Myrmidon, 210 Palaimon, 158, 233 Periandros, 55
Myrrha*, 210 O
Palaksos, 190 Periboia, (Tab. 14) 226
Myrrhine*, bkz. Odise, bkz. Odysseia Palamedes, 233 Pero, 242
Amazon Odiseus, bkz. Odysseus Palemon, bkz. Perse, bkz. Perseus
Myrtilos, 210 Odysseia, 221-222 Palaimon Persefon, bkz.
Odysseus, 222-225 Palinurus, 233 Persephone
N
Ofion, bkz. Ophion Palladion*, 233-234 Perseis, (Tab. 8) 242
Naiades(Naiad'lar)211 Oidipus, (Tab. 18, 19) Paliantidai, (Pallas Persephone, (Tab. 5)
Naksos*, 211 226-227 Oğulları) 234 242
Dl/.INI

Perses, (Tab. 4, 8) 242 Podaleiros, 248-249 Pudlcitia, 63 Selene, (Tab. 8) 269


Perses, 275 Podarge, 249 Pulydamas, bkz. Selinos, 160
l'erseus, (Tab. 10, 13) Podarkes, 249 Polydamas Semele, (Tab. 18) 269
242-243 Poias, 249 Pygmalion, 259 Semiramis*, 269-270
P h a e t o n , (Tab. 8) Polifem, bkz. Pygme'ler, 259 Serhas, 75
243-244 Polyphemos Pylades, 259 Servius, 270
Phaetusa, (Tab. 8) 244 Poliksene*, bkz. Pyramus ile Thisbe, * Servius Tullius, 270
Phaiaklar, 244 Polyksene 259-260 Sibylla*, (Sibil) 270-271
Phaidra, (Tab. 11) Polluks, 249 Pyriphlegeton, 260 Set, 162, 232
244-245 Polybos, 249 Pyrrha (Akhilleus) 260 Sfenks, bkz. Sphinks
Phanes, 2 3 1 Polydamas, 249 Pyrrha; 2 1 , 2 5 Sicharbas, 89
Phaon, 245 Polydektes, 80 Pyrrhos, 260 Side*, 2 7 1
Phegeus, 23 Polydeukes, 249 Pyrrhus, 2 5 , 38 Sidero, 2 7 1
Phidaleia, 77 Potydoros* 1. (Tab. Pytho, 260 Silla, bkz. Skylla
Phiks, bkz. Sphinks 19); 2. (Tab. 16) 249 Python, 260 Silenos, 271-272
Phileraon, 245-246 Polyksene*, fTab. 16) Silvius, 62
Philoktetes, 246 249-250 R Simoeis*, 272
Philomeides, 246 Polymastos, 60 bkz. Sinon*, 272
Radamantis, bkz.
Philomela, 1 3 , 246 Artemis Sinope*, 272
Rhadamanthys
Phüyra, 246-247 Polymestor*, 250 Sisyphos, (Tab. 20)
ReaSilvia, 2 6 1
Phineus*, 247 Polymnia, 250
Remus, 2 6 1 272-273
Phlegeton, 247 Polyneikes, fTab. 19)
Rhadamanthys, (Tab. Skamandrios*, 273
Phlegyas, 247 250
11)261 Skamandros*, (Tab. 16)
Phobios, 39 Polyphemos, 250-251
Rhakios, 2 6 1 273-274
Phobos, 247 Polypoites, 2 5 1
Rheia (veya Rhea) (Tab. Skylakeus, 274
Phoibe, (Tab. 4) 96 Polytekhnos, 12
2,4,5)261 Skylla, 2 7 4
Phoibe, 45 Pomona, 2 5 1
Rhesos, 91 Smintheus*, 274-275
Pontifex Maximus, 32
Phoibos, 45 bkz. Rhodope, 2 6 1 Sokrates, 43
Pontos, fTab. 1, 6) 2 5 1
Apollon Rhodos fTab. 8) 133 Solon, 67
Poros, 107
Phoiniks 1. (Tab. 10) bkz. Helios Sosias, (Sösie) 36
Porphyrion, 137
247 Rokoko, 33 Soylar-Çaglar
Portunus, 158, 2 5 1
Phokos, (Tab. 21) 247 Poseidon, (Tab. 5) Roma, 2 6 1 Mythos'u, 275-276
Pholos, 247 Romulus, 262 Sparta, 276
251-252
Phorkys, (Tab. 6) 247 Rönesans, 33 Spartoi, 277
Priamos*, (Tab. 16)
Phosporos, 247 Rutuller, 262 Sphinks, 277
252-254
Phrasios, 77 Rüzgârlar, 262-263 Spondaios, 80 bkz.
Priapos", 254
Phriksos*, 247 Proitos, (Tab. 10) 254 Daktyl'ler
Phrygios*, 247-248 S Spurius Tarpeius, 279
Proitos Kızları, 254
Phylakos, 2 0 1 Prokne, 13 Sabazios, 264 Staphylos, 277
Phyleos, 69 Prokris, 254 Sagaritis*, 264 Stentor, 277
Picus, 248 Prokrustes, 254 Salmakis*, 264-265 Sterope, fTab. 7) 277
Pigmalion, bkz. Promakhos, 103 bkz. Salmoneus, (Tab. 20, Steropes, 277
Pygraalion Epigon'lar 22) 265 Stheneboia, (Tab. 10)
Pigme, bkz. Pygme Promedon, 149 Sangarios*, 265 277
Piramus, bkz. Pyramus Prometheus, (Tab. 3) Sarpedon 1.* (Tab. 25) Sthenelos, (Tab. 13) 68
Pirithoos, bkz. 254-257 265-267 Strophios, 229
Peirithoos. Proserpina, 257 Sarpedon 2. (Tab. 11) Strymo, fTab. 17) 192
Pitane', 248 Protesilaos, 257 267 Styks, (Stiks; Tab. 6)
Pittheus, (Tab. 14) 2 2 , Proteus, 257-258 Satumus, 267-268 277
284 Psamathe, (Tab. 21) Satyrler (Satirler) 268 Sychaeus, 89
Plelad'lar, fTab. 7) 248 258 Sazenuş, bkz. Yedi Symplegad'lar*, 277
Plebs, 39 Psykhe, (Psyche)* 258 Uyurlar Syrlnks, 277
Plelone, (Tab. 7) 248 Psykhopompos, 141 Seirenler (Sirenler) Syma, 248
Plutos, 248 Pterelaos, 258 268 -2f.*> Syrııos, 249
Telkhines, (Telkin'ler) Thetis, (Tab. 6) U
ş
281 285-286
Şafak, 2 7 7 Ulcces, 290
Temmuz, 12, 142 bkz. Thisbe, bkz. Pyramus
Şafak Yıldızı, (Tab. 6) Urania, 290
Adonis Thoas, 286 Uraeus, 232
102
Tendar, bkz. Tyndareos Thot, 232 Uranos, 2 3 1 , 290
Tenes*, 2 8 1 Thrasymedes, 286
T v Uyku, 290 bkz. Nyks
Tepegöz, bkz. Kyklops Thriambos, bkz.
Talos', 278 Tereus, 2 8 1 Dithyrambos, Ü
Talthybios, 278 Terpsikhore, 2 8 1 Thyades, (Thyad'lar) Üç Güzeller, bkz.
Tammuz, 12 bkz. Terracina, 113 286 Kharit'Ier
Adonis Tethys, (Tab. 1, 2, 4)
Thyestes, 286 Üç Güzeller Efsanesi,
Tanaquil, 270 281 Tiberius, 58 bkz. Paris
Tanrıların Doğuşu, 278 Teukros (Teuker)* 1. Ülis, bkz. Odysseus
Tiphys, 286
Tantalos*, (Tab. 14) (Tab. 16); 2. (Tab. Ülker, 2 4 8
Titanlar, (Tab. 1 - 4 )
278 21)281
286-287
Tarkhon, 278 Teumessos Tilkisi, 35 V
Titanomakhia, 287
Tarpeia, 279 Teuthras, 2 8 1
Tithonos, (Tab. 8) 287 Venüs, 290
Tarquinius, 137, 270 Tevrat, 123
Titus Tatius, 150 Venüs Genetrix, 43
Tartaros, 279 Thalia, 281-282
Tityos, 287 Vertumnus, 2 5 1
Tatius, 279 Thamyris, 282
Tlepolemos, 287 Vesper, 2 9 0
Taygete, (Tab. 208) Thanatos, 2 8 , 282 bkz.
Tmolos*, 287 Vesta, 2 9 0
191 Ker Virbius, 88
Toprak Ana, bkz. Gaia
Telresias, 279 Thaumas, (Tab. 6) 282 Volcanalia, 290
Theano, 282 Triopas*, 287
Teisiphone, 279 Vulcanus, 290
Thebai'ye Karşı Triptolemos, 287
Tiresias, bkz. Teiresias
Yediler, 2 8 2 Tritogenela, 287 Y
Tislphone, bkz.
Theia, (Tab. 4) 282 Triton, 287-288
Teisiphone Yalvanlar, (Litai) 29
Themis, 282 Troilos", (Tab. 16) 288
Tebernuş, bkz. Yedi Yedi Uyurlar*, 2 9 1
Themiste, (Tab. 17) Trophonios, 288
Uyurlar Yemliha, bkz. Yedi
Tekmessa, 280 Theodosius, 2 9 1 Tros", (Tab. 6) 288
Uyurlar
Telamon, (Tab. 2) 280 Theogonia, 283-284 Tufan, 288
Yuhanna, 2 9 1
Telegonos, 102 Theoklymenos, 284 Turnus, 288
Yüz Kollular, 292
Telemakhos, (Telemak) Theonoe, 284 Tydeus, (Tab. 23) 288
280 Thersandros, 30 Tykhe, 288-289 Z
Telephos*, (Telefos) Thersites, 284 Tyndareos, (Tab. 12)
Zagreus, 2 9 3
280 Theseus, (Tab. 1 1 , 24) 289 Zephyros, (Tab. 8) 2 9 3
Teleplnu*, 12 284-285 Typhoeus, bkz. Typhon Zethos, (Tab. 7) 2 9 3
Telesphoros*, bkz. Thespios, 285 Typhon, (Tab. 6) 289 Zeus, (Tab. 4, 5, 9)
Asklepios Thestios, 193 Tyro, (Tab. 23) 289 293-297
Tellus, 178 Thestor, 166 Tyrrhenos, 289 Zeus Sunağı, 117

.sın
DİZİN Iİ

A tor, îo, Kybele, Marsyas, Midas, Pelops, Sile-


nos, Tantalos.
ABANT'LAR: Yunanistan, boy - Abas, Elephe- APERLAE(Kekova): Akdeniz, ş e h i r - Apollon.
nor. ARABİSTAN: Aigyptos, Dionysos.
ABORÎGENES: İtalya yerlisi - Latinus. AEROPAGOS: Atina t e p e s i - Ares, Daidalos.
ABYDOS: Çanakkale Boğazının en dar yerinde ARETHUSA: Kaynak - Alpheios, Arethusa.
eski bir şehir - Her o ile Leandros. ARGOLİS: Yunanistan, bölge - Argos, Eurys-
ADRAMYTTİON (Edremit): Granikos. theus.
ADRİYATİK: Argonaut'lar. ARGOS: Yunanistan, şehir ve bölge - Abas,
AFRİKA: Agenor, Belos, Danaos, Dido. Agamemnon, Akrisios, Amphiaraos, Amymo-
AFYON: Kybele. ne, Argos, Danaos, tnakhos, Kleobis.
AGRİGENTUM (eski Kamiros): Sicilya, şehir - ARIMA: Anadolu, dag - Arima, Ekhidna.
Kokalos. ARKADIA: Yunanistan, bölge - A k a r n a n , Alk-
AtA: Kolkhos'un eski adı - A r g o n a u t ' l a r . maion, Alpheios, Argos, Aristaios, Arkas,
A M E : Efsanelik ada -Kirke. Hermes, Pan, Sirynks.
AÎGAİOS PONTOS: Ege denizi - Afgeus. ARTEMİStON: Efes, Artemis tapınağı - Artemis,
AtGİNA: Yunanistan, ada-Aiafcos, Aigina, Te- Didyma.
lamon. ASIA: Küçük Asya ve Ege bölgesi; Maionia'nın
AtOL'LAR: Ege, boy -Deukalion, Hellen, lon. adı - Artemis, Asia, Dionysos, Hektor.
AİOLİA: Efsanelik ada (Odysseia) -Aiolos. ASKALON: Suriye, şehir - Semframis.
AlOLtS: Ege bölgesi- Aiolos. ASKANIA (Gemlik yahut Burdur): Kybele.
AİSEPOS (Gönençay): Anadolu, ırmak - Apol- ASKRA: Yunanistan, şehir - Hekate.
lon, Memnon. ASOPOS: Yunanistan, ırmak - Asopos.
AUHİOPİA: Afrika, bölge - Aithlopes, Mem- ATHOS: Yunanistan, dag -Delos.
non. ATİNA: Yunanistan, şehir - A e d o n , Aglauros,
AtTOÜA: Yunanistan, bölge - Akheloos, Mele- Aigeus, Amazon, Amphiktyon, Argonaut'lar,
agros, Staphylos. Athena, Atlantis, Erekhteus, Erikhtonios,
Erinys'ler, Kekrops, Kranaos, Theseus.
AİZANOİ yahut AİZANİ (Çavdarhlsar): Anadolu,
ATLANTİK OKYANUSU: Okeanos.
şehir - Ki/bele.
ATLANTİS: Efsanelik ada - Atlantis.
AKADEMEİA: Atina yöresi - Akademos.
ATLAS: Afrika, dag - Atlantis, Atlas.
AKARNANlA: Yunanistan, bölge - Akarnan,
ATTİKA: Yunanistan, bölge - Aithra, Akade-
Akheloos.
mos, Amphiktyon, Androgeos, Athena, Kek-
AKDENİZ: Adonis, Agenor, Apollon, Artemis,
rops, Kranaos.
lo, K^bele.
AKHA'LAR: Yunanistan, boy - Agamemnon, AULİS: Yunanistan, bölge ve şehir - Agamem-
Akhalar, Danaos, Deukalion, Hellen. non, Akhilleus, Iphigeneia.
A L B A L O N G A (Albano): italya, şehir - Askani- AUSONİA: İtalya'nın eski adı - İtalos.
os, lulus, Romulus. AVENTINUS: R o m a , t e p e - Bona Dea, Cacus,
A L E Î O N O V A S I : Anadolu, bölge - Bellero- Evandrus, Romulus.
phontes. AYASOFYA: Artemis.
A L E K S A N D R İ A TROAS (Troas Iskenderiyesi) bu­
gün Kestanbol; Çanakkale bölgesinde bir şehir
- Smintheus.
B
ALPHEİOS: Yunanistan, ırmak - Arethusa, Au-
glas, Herakles. B A B Y L O N (Babll): Deufca//on, Pyramus'la This
ANADOLU: Adonis, Amazon, Apollon, Arte- be, Semiramls, Thrononlo.
mis, Askleplos, Dlonysos, Dithyrambos, Hek- BAFAG0i.fi / ndumton

•) I I
BAHÇELERİÇİ: Çanakkale bölgesi, yer - Smin- ÇAVDARHISAR: bkz. Aizani.
theus. ÇATALHÖYÜK: Anadolu kazı yeri - Artemis,
BAKIRÇAY bkz. Kaikos. Daktyl'ler, Kybele.
BAKTRIA (Baktriana): İ r a n , şehir, bölge - Di- ÇIFITKALESt: bkz. Gryneion.
onysos, Semiramis. ÇIRALI: bkz. Olympos.
BALAT: bkz. Miletos. Ç İ N E Ç A Y I : bkz. Marsyas.
BALLIHISAR: bkz. Pessinus.
BARDAKÇI: bkz. Salmakis.
D
BEBRYK'LER: Anadolu, boy - Amykos, Argo-
naut'lar, Bebryk'ler, Lampsake. DANAOI (Danao'lar): Akha'Iara verilen ad -
BEREKYNTHES: Anadolu, boy - Berekynthta, Akha'lar, Danaos.
Kybele. DARDANİE (Dardania): Troya bölgesinde şehir -
BERGAMA: bkz. P e r g a m o n . Dardanos, llos.
BERLİN MÜZESİ: Gigcmt'hr. DARDANOS: Troya bölgesinde eski bir şehir -
BEŞ P A R M A K D A Ğ L A R I : bkz. Latmos. Dardanos, llos.
BİTHYNİA: Anadolu, bölge - Amykos, Argona- DATÇA YARIMADASI: bkz. Karia Khersonne-
ut'lar, Bebryk'ler. sos'u.
BİZANS.- bkz. Byzas, Keroessa. DELFt: bkz. Delphoi.
BODRUM: bkz. Halikarnassos. DELOS: Ege, ada - Apollon, Artemis, Delos,
BOĞAZİÇİ (istanbul): Eski adı Bosphoros yahut Sibylla.
Bosporos - Argonaut'lar, Hero ile Leandros. DELPHOİ: Yunanistan, şehir - Agamedes,
BOĞAZLAR (Çanakkale): bkz. Hellespontos. Apollon, Python, Sibylla.
BOtOTlA: Yunanistan, bölge -Apollon, Aristai- DEMRE(Myra): Akdeniz, ş e h i r - Apollon.
os. DİCLE (Tigris): Anadolu, Irmak - Alphesiboia.
BOSPOROS (istanbul) - îo. DİDYMA: Ege tapım merkezi - Apollon, Bran-
BOZCAADA: bkz. T e n e d o s . khos.
BOZDAĞ: bkz. Tmolos. DİKTYS: Girit, mağara -Daktyl 'ler.
B U R D U R G Ö L Ü : bkz. Askania. DİNDYMOS (Muratdag, Kapıdag, Günyüzü da­
BURSA: bkz. Prusa. ğı): Anadolu, dag - Kybele.
BÜLBÜLDAĞ: bkz. Solmissos. DİRKE: Yunanistan, ırmak - Amphion.
B Y B L İ S : Anadolu, şehir ve B Y B L O S : Fenike, şe­ D İ O N Y S İ A S A D A S I : Akdeniz, ada - Khimaira,
hir - Byblis, Epaphos, Kinyras. Phaselis.
BYZANTION: bkz. Byzas. DODONA: Yunanistan tapım merkezi - îo.
DOLlON'LAR: Anadolu, boy - Argonaut'lar.
c DORLAR: Yunanistan, ırk - Deukalion, Hellen,
Herakles.
CAELlUS: R o m a tepesi - Egeria.
DREPANON: Sicilya, burun -An khises.
CAPİTOLtUM: R o m a tepesi - Entoria, luno, lu-
DÜMREK ÇAY: bkz. Simoeis. •
piter, Romulus, Saturnus.
CAPO CİRCEO: italya, burun - Ktrke, Odys-
seus. E
CEBELİTARIK (Cebelüttarık; Herakles Sütunları)
- Atlantis, Herakles. EDREMİT: bkz. Adramyttion.
CENEVİZ LİMANI: Akdeniz, boy - Bellero- EFES: bkz. Ephesos.
phontes. EGE: Deniz ve yöre - Aigeus, Amozon, Arte-
CERBA: Afrika kıyalarında ada - Lotophagoi. mis.
CHRYSA: bkz. Khryse. ELEUSİS: Yunanistan, şehir, tapım merkezi -
CUMAE: italya, şehir - Aineias, Apollon, Dai- Demeter, Eleusis, Erekhteus, takkhos.
dalos, Kimmerler, Sibylla. ELİS: Yunanistan, bölge ve şehir - Alpheios,
Arethusa, Hippodameia.

ç EPEİROS (Epir): Yunanistan, bölge - Akheloos,


Ekhetos.
Ç A N A K K A L E B O Ğ A Z I : bkz. Hellespontos - Hek- EPHESOS: Ege, şehir - Amazon, Androklos,
torHelle, Hero ile Leandros, Smintheus. Artemis, Daktyl'ler, Rhodope, Syrinks, Yedi
Ç A N D A R L I : bkz. P i t a n e . Uyurlar.
EPHYRA: Korinthos'un eski adı - Bellero- GÜNYÜZÜDAÛ (Dlııdymos): Kybe/e.
phontes, Glaukos. G Ü R C İ S T A N : bkz. Kolkhis.
EPIDAUROS: Yunanistan, şehir, tapım merkezi
- Asklepios.
H
ERtDANOS: Po ırmağının eski adı.
ERYMANTHOS: Yunanistan, dag - Herakles. HALİÇ: İstanbul - Keroessa.
ERYTHRAI ya da ERYTHREİA (ildir): Ege, şehir - HALİKARNASSOS (Bodrum): Ege, şehir - An-
Apollon, Sibylla. theus, Aphrodite, Salmakls.
ESKİŞEHİR: Anadolu, şehir - Kybele. HALYS (Kızılırmak): Anadolu, ırmak - Sinope.
ETRURİA: İtalya, bölge - Feronia. HELLEN'LER: Yunanistan, ulus - Dionysos,
ETRÜSK: Anadolu-ltalya, boy -Acca Larentia, Hellen, ton.
Askanios, Ceres, Horatius, Kirke, Tarkhon, HELLESPONTOS (Çanakkale Boğazı) • Argona-
Tyrrhenos. ut'lar, Athamas, Helle.
EUBOİA: Yunanistan, bölge - Elephenor. H E R A K L E S SÜTUNLARI: bkz. Cebelitank.
EUPHRATES: Fırat n e h r i - Euphrates. HERMOS (Gediz çayı): Ege, ırmak - Asia.
EUROTAS: Yunanistan, ırmak - Lakedaimon, H E S P E R İ A : italya'nın eski adı - Aineias.
Sparta. HİNDİSTAN: Dionysos, Semiramis.
HİTİT: Anadolu, ulus - Adonis, Amazon, Hebe,
F Kybele.
HYPERBORE'ÜLER: Efsanelik boy - Apollon,
FATSA: Karadeniz, şehir -Amazon.
Hyperboreoi.
FAZELİS: bkz. Phaselis.
HYPEREİA: Efsanelik ada - Alkinoos.
FENİKE: Güney Akdeniz, ülke - Dido, lo, Phol-
niks.
FETHtYE (Telmessos): Akdeniz, şehir - Apol- I
lon.
İ L D İ R : bkz. Etythral.
FİLİSTİN: Güney Akdeniz, ülke - Artemis.
ISTANKÖY: bkz. Kos.
FIRAT: bkz. Euphrates.
F O R U M : R o m a , yer; bkz. R o m a .
FRİK'LER: Anadolu, boy -Kybe/e. İ
FRİKYA (yahut Frigya): bkz. Phrygia.
İALYSOS: Rodos adasında şehir - Heliosoğulla-
r\, Tlepolemos.
G
İANICULUM: R o m a , tepe -lanus.
GALYA'LILAR: Avrupa, boy -îuno. İDA (Kazdağ): Çanakkale bölgesi, dag - Ainei-
GARGAROS: Ida dağının doruğu - Hera. as, Anfchises, Aphrodite, Apollon, Hera, He-
GEDİZ (Hermos): Anadolu, ırmak - Asla. rophile, 1da, Paris.
G E L İ B O L U Y A R I M A D A S I : bkz. Trakia Kherson-İLİLYON: Troya'nın bir başka adı, bkz. Troya.
nesos'u. İMROS: Troya'nın bir başka adı, bkz. Troya.
GEMLİK: bkz. Askania. İMROS (imroz): Ege, ada - Delos, Poseidon.
GRİT: Akdeniz, ada -Aigeus, Amaltheia, And- İNAKOS: Yunanistan, ırmak -înakhos, lo.
rogeos, Argonaut'lar, Ariadne, Artemis, Dai- İOLKOS: Yunanistan, şehir - Akastos, Argona-
dalos, Europe, Idomeneus, İkaros, Kreş, ut'lar.
Labyrinthos, Minos, Minotauros, Talos, Zeus. İON'LAR: Anadolu, ulus - Androklos, Deukali-
GORDlON (yahut Gordium): Anadolu, şehir - on, Hellen, ton.
Gordias, Kimmer'ler, Kybele, Midas. İONYA: Ege bölgesi -Artemis, Didyma.
GORTYN: Girit, şehir - Britomartis. İRAN: Asya, ülke - Dionysos.
GÖKBEL: Anadolu, yöre - Marsyas. İSKANDİNAV ÜLKELERİ: Artemis.
GÖNENÇAY: bkz. Aisepos. İSKENDERİYE: Mısır, şehir -Amazon.
GRANtKOS (Kocabaş çayı): Anadolu, ırmak - İ S K İ T L E R , I S K İ T Y A : Avrupa, boy, ülke - Ama­
Granikos. zon, Byzas, Kimmer'ler,
GRYNEİON (yahut Gryneum; Çıfıtkalesi): Ege, ISMAROS (Dedeagaç): Trakya, şehir - K\-
şehir -Amazon, Apollon. kon'lar, Odysseia, Odysseus.
GÜLPINAR: Çanakkale bölgesinde bucak - 1SMENOS: Yunanistan, ırmak - Amphiaros.
Smlntheııs. ISTROS (Tuna): Avnıpa, ırmak -Argonaut'lar.

01 Q
İTALYA: Avrupa, ülke - Ainelas, Antenar, KHRYSE (ya da KHRYSA): Anadolu, şehir -
Apollon, Arion, îtalos. Apollon, Krysesis, Krinls, Smintheus.
İ T H A K E (Yahut UHAKA): Yunanistan, ada - An- KIBRIS (Kypros): Akdeniz, ada - Adonis, Anak-
tikleia, Eumaios, îthakos, Odysseia, Odysse- sarete, Aphrodite, Ktnyras.
us, Penelope, Telemakhos. K I R K I N C A (Şirince): Selçuk'a yakın bir köy - Ar-
İZMİR: bkz. Smyrna, Amazon. temis.
İZNİK: bkz. Nikaia. KIZILIRMAK: bkz. Halys.
KIZKULESİ (istanbul Boğazı): Hero ile Lean-
dros.
KlKON'LAR: Trakya, boy - Kikon'lar, Odys-
JANİCULUM: bkz. laniculum. seia, Odysseus.
JUSTİNİANOPOLIS (Sivrihisar): Anadolu, Kybe- KİLİKYA: Orta ve Doğu Akdeniz bölgesi - Am-
le. philokhos, Bellerophontes, Ekhldna, Teukros.
KİLLA: Uyada'da adı geçen şehir - Apollon.
K KİMMER'LER.- Anadolu, boy - Artemls, Kim-
mer'ler, Kybele.
KABESOS: Uyada'da adı geçen şehir, Çanakkale KtTHAlRON: Yunanistan, dag - Aktaion, Am-
Boğazında olsa gerek - Othryoneus. phion, Herakles.
KADIKÖY: bkz. Khalkedon. KLAROS (Ahmetbeyli): Ege, şehir - Apollon,
KAFKAS: Anadolu, dag - Aietes, Amazon, Ar- Artemls, Manto, Sibylla.
gonaut'lar, Bia, Hephalstos. KNİDOS (Tekirburnu): Ege, şehir - Delos, Lapl-
KAlKOS (Bakırçay): Ege, ırmak - Myrina, Te- thal, Nereus, Trlopas.
uthras. KOCABAŞ ÇAYI: bkz. Granikos.
KALYDON: Yunanistan, şehir - Althaia, Dela- KOLKHİS (Gürcistan): Kuzeydoğu Karadeniz
neira, Meleagros. bölgesi - Aietes, Aison, Amazon, Argona-
K A M İ R O S yahut K A M E İ R O S : Rodos'ta şehir - ut'lar, Athamas, Medela.
Heliosoğullan, Tlepolemos. KOLONOS: Atina yöresinde şehir - Antigone,
K A P I D A Ğ : bkz. Dindymos. Oidlpus.
KAPIDAĞ YARIMADASI (Arktonessos): Argona- KOLOPHON (Degirmendere): Ege, şehir -Arak-
ut'lar. ne, Kalkhas.
KARADENİZ ( P o n t o s Eukseinos): Aietes, Ama­ K O M A N A PONTlKA (Tokat), K O M A N A KAPPA-
zon, Argonaut'lar. DOKİKA (Kemer): İki Anadolu şehri -Kybele.
KARİA: Akdeniz, bölge - Androkohs, Byblis, KOMMAGENE: Doğu Anadolu, bölge - Apol-
Kaphene, Labrandos, Theonoe. lon.
K A R l A KHERSONNESOS'U (Datça Yarımadası): KORFU: Kuzeybatı Yunanistan, ada - Alklnoos,
Podaleiros. îthakos.
KARTACA: Kuzey Afrika, şehir -Dido. KORİNTHOS: Yunanistan, şehir - Apollon, Ar-
KAŞ (Antiphellos, Andiflis): Akdeniz, şehir - gonaut'lar, Arion, Bellerophontes, Sisyphos.
Apollon. KORSİKA: Akdeniz, ada - Odysseus.
KAUNOS (Köyceğiz Dalyanı): Akdeniz, eski bir KORYKOS (Kırandag): Ege bölgesi, dag - Sibyl-
şehir - Byblis, Helebte, Kaunos. la.
KAYSTROS (Küçük Menderes): Ege, ırmak - Ar- KOS (Istanköy): Akdeniz, ada - Agron, Asklepi-
temis. os.
KAZDAĞ: bkz. 1da. KÖYCEĞİZ DALYANI: bkz. K a u n o s .
KELTLER: Avrupa, boy -Kimmer'ler. KRANAE: Atina'nın eski adı -Kranaos.
KEKOVA: bkz. Aperlae. KRYASSOS: Karia'da şehir - Kaphene.
KEMER: bkz. K o m a n a , Kybele. KSANTHOS (Kınık): Batı Akdeniz bölgesinde şe­
KENKREİOS (Kenkriyos), Kırkınca suyu - Arte- h i r - Apollon, Harpya'lar.
mls. KSANTHOS (Kocaçay): Batı Akdeniz bölgesinde
KEOS: Ege, ada -Akontios. ırmak - Apollon, Artemis, Bellerophontes.
KERAMEIKOS: Atina, yöre - Keramos. K S A N T H O S : bkz. Skamandros.
KERAMOS (Ören): K e r m e körfezinde eski bir şe­ KURET'LER: Yunanistan, boy -Meleagros, Zag-
hir - Keramos. reus.
KHALKEDON (Kadıköy): Amykos, Argona- K Ü Ç Ü K M E N D E R E S : bkz. Kaystros, Skaman-
ut'lar. dros.

314
K Y K L A D TAKIMADALARI: Ege, ada - Delos, LİNDOS: Rodos adasında şehir - D a n a o s , Hall-
No/csos. osoğulları, Tlepolemos.
K Y L L E N E : Yunanistan, dag - H e r m e s . LOKRİS: Yunanistan, bölge - Aias Olleusoğlu.
K Y M E (Nemrut): Ege, şehir - Amazon, Apol- LÜBNAN: Akdeniz, bölge -A rtem Is.
lon, Kritheis. LYDİA: Ege, bölge -Arafcne, Dionysos, Lydos,
KYNTHOS: Delos adasında dağ - Apollon, Ar- Omphale, Tantalos, Tarkhon, Tmolos.
temis. LYKİA: Anadolu'da iki bölgenin adi: Aisepos
KYPROS: bkz. Kıbrıs. Lykia'sı G ü n e y M a r m a r a , Ksanthos Lykia'sı Ba­
KYRENE: Kuzey Afrika kıyılarında bir şehir ~ tı Akdeniz - Akrisios, Apollon, Bellerophon-
Aristaios, Battos, Kyrene. tes, Byblis, Danaos, Glaukos, îkarios, tobates,
K Y T H E R A - . Akdeniz, âda - Aphrodite, Odys- Khimaira, Leukippos, Pandaros, Sarpedon,
seus. Skylakeus, Telkhines.
KYZİKOS (Kapıdağ Yarımadasında Balkız): Ar- LYKTOS: Girit'te bir dağ ve mağaranın adı - Ze-
gonaut'lar, Kyzikos. us.
LYRNESSOS: llyada'da adı geçen şehir - Akhll-
L leus, Briseis, Brises.

LABRANDA (Selimiye-Türbe): Ege bölgesi, eski


bir şehir - Labrandos.
M
LABYRİNTHOS (Labiren): Girit, mağara - Ariad-
MAGNESİA: bkz. Manisa.
ne, Daidalos, İkaros, Labyrinthos, Minotau-
M A İ A N D R O S (Büyük Menderes): Ege bölgesi, il
ros.
m a k - Endymion, Kalamos, Maiandros.
L A D E - . Menderes ovasında bir yer, eskiden ada
MAİONIA: Ege, bölge - Asia, Hektor, Maion.
idi-Brankhps.
MAKEDONYA: Yunanistan, bölge - Alkyoneus.
LAGİNA (Turgut) - Karia'da H e k a t e tapınağının
MALLOS: Orta Akdeniz bölgesinde şehir
bulunduğu yer - Hekate.
Amphilokhos, Mopsos.
LAİSTRYGON'LAR: Odysseia'da adı geçen efsa-
MALTA: Akdeniz, ada -Kalypso, Odysseus.
nelik boy - Kirke, Laistrygon 'lar.
MANtSA: Ege bölgesi, şehir -Kybele, Nlobe.
L A K E D A İ M O N yahut S P A R T A : Yunanistan, şehir
M A N İ S A D A Ğ : bkz. Sipylos.
- Lakedalrnon, Sparta.
M A N T İ N E İ A : Yunanistan, şehir - E r o s .
LAMPSAKOS (Lapseki): Çanakkale Boğazında
M A R A T H O N : Yunanistan, şehir ve ova - AndYo-
eski bir şehir - Lampsake, Priapos.
LAPİTHLER: Tesalya'da boy - İksion, Kenta- geos.
ur'tar. M A R M A R A DENİZİ (Propontis): Argonaut'lar,
LAPSEKİ: bkz. Lampsakos. Memnon.
LARİSSA: Yunanistan, şehir - Akrisios. MARSİLYA: Fransa, şehir - Kybele.
LATİUM: İtalya, bölge - Amata, Camilla, Dia- MARİANDYN'LER: Anadolu, boy - Argona-
na, Fauna, Faunus, îanus. ut'lar, İdmon, Lykos.
LATMOS (Beşparmak Dağlan): Ege bölgesinde MED'LER: Asya, Anadolu, boy - Alphesiboia.
dağ - Endymion. M E D İ A : Bugünkü İran - Dionysos.
LAVİNİUM: İtalya, eski bir şehir - Askanios. MEGARA: Yunanistan, şehir - Alkathoos, He-
LELEG'LER: Anadolu, boy -Androkhs. rakles, Prokrustes.
LEMNOS: Ege, ada - Aphrodite, Argonaut'lar, MEKONE: Yunanistan, şehir - Prometheus.
Euneos, Hephaistos, Hypsipyle, Philoktetes, M E L A M P O D E S Ü L K E S İ : Mısır -A igyp tos.
Thoas. MELES (İzmir'de Pınarbaşı suyu): Artemis, Kri-
LERNA: Yunanistan, bataklık - Herakles. theis.
LESBOS (Midilli): Ege, ada - Amazon, Arion, MELOS: Akdeniz, ada - Kaphene.
Delos, Lesbos, Makar, Phaon. ' MEMPHlS: Mısır'da şehir -Agenor, Epaphos.
LETOON: O r t a Akdeniz bölgesinde eski şehir, M E N D E R E S (Büyük): bkz. Maiandros. Menderes
tapım merkezi - Apollon, Leto. (Küçük): bkz. Skamandros ve K s a n t h o s .
LEUKE: Karadeniz'de efsanelik ada - Helene. MESSENİA: Yunanistan, bölge - Neleus.
LİBYA: Afrika, ülke - Agenor, Aigyptos, Ainei- MESSINA: Sicilya, şehir - Kharybdls.
as, Argonaut'lar, Aristaios, Danaos, D / d o , MEZOPOTAMYA: Doğu Anadolu, bölgesi - Ar-
Libya. temis.
I İ K I İ A D E S : Yunanistan, ada - Ltkhas. MISIR: Agenor, Algypfos, Artemis, Atfantlt

I I I.
DİZİN I I

Busiris, Danaos, Ephaphos, lo, îsis, Osiris, Apollon, Devler ve Tanrılar Savaşı, Kha-
Memnon, Proteus. rit'ler, Olympos.
M İ D İ L L İ : bkz. Lesbos. OLYMPOS (Çıralı): Akdeniz, şehir - Apollon,
MİLETOS (Balat): Ege bölgesi, şehir - Aedon, Bellerophontes, Khimaira.
Akakallis, Antheus, Apollon, Brankhos, Byb- OMPHALOS: Delphol tapmağında yer - Apol-
lis, Didyma, Hypsikreon, Kaeira, Maiandros, lon.
Miletos, Psykhe, Sarpedon 2. ORDU: Karadeniz, şehir -Amazon.
M O N S S A C E R : R o m a , t e p e - Anna Perenna. ORKHOMENOS: Yunanistan, şehir - Askala-
MORA: bkz. P e l o p o n e z . phos, Herakles.
MUĞLA: Ege bölgesi, şehir - Marsyas. OROPOS: Yunanistan, tapım merkezi - Amphi-
M U R A T D A Ğ : bkz. Dindymos. araos.
M U T L U L A R ADASI: Efsanelik ada - Alkmene, ORTYGİA: Yeri tartışmalı ada - Arethusa, Arte-
Hesperid'ler. mis, Asterie.
MYKENE yahut MYKENAI: Yunanistan, şehir - OSSA: Yunanistan, d a § - Aloeusoğulları, La-
Aigisthos, Alkmene, Ate, Atreus, Erinys'ler. pithai.
MYRA: bkz. D e m r e . OSTlA: R o m a ' n ı n limanı - Pomona.
M Y R İ N A (yahut M Y R R H İ N E ) : Ege bölgesi, şehir - OTHRYS: Yunanistan, dag - Devler ve Tanrılar
Amazon. Savaşı.
MYRMİDON'LAR: Yunanistan, boy - Aiakos.
MYSİA: Güney Marmara ve Ege bölgesi - Akhil- P
leus, Andromakhe, Argonaut'lar, Auge, Te-
lephos. PAKTOLOS (Şart çayı): Ege bölgesi, ırmak - Mi-
MYTlLENE (Midilli): Lesbos adasında şehir - das, Paktolos.
Amazon. PALATİNUS: R o m a , tepe - Ainetas, Bona Fi-
MYUS (Afşartepe): Ege bölgesi, şehir - Phrygi- des, Evandrus, Faustulus, lupiter, Romulus.
os. PALLANTEA: R o m a ' n ı n eski adı - Aineias,
Evandrus.
N PAMPHYLlA: Antalya bölgesi - Apollon, Side.
PANAYIRDAĞ: bkz. P i o n .
NAKSOS: Ege, ada - Ariadne, Hypsikreon, PANORMOS: Didyma limanı - Brankhos, Didy-
Naksos. ma.
NARABURNU (Çanakkale Boğazı): Hero ile Le- PAPHLAGONIA: Anadolu, bölge, Orta Karade­
andros. niz - Hektor.
NAUPÜA yahut NEMEA: Yunanistan, şehir - PAPHOS.- Kıbrıs'ta şehir - Kharit'ler, Kinyras,
Amphiaraos, Herakles, Nemeia. Pygmalion.
NEMİ: italya, göl -Dlana, Egeria. PARNASSOS: Yunanistan, dag - Apollon, Au-
NEMRUT: Anadolu, dag - Apollon. tolykos, Dryops, Python, Zagreus.
N İ K A İ A (iznik) -Nikaia. PATARA (Gelemiş): Akdeniz, şehir -Apollon.
NİL (Neilos): Agenor, Atlantis, Menelaos, Pro- PARTHENIA (Tarsus): Akdeniz, şehir - Kyndos.
teus. PARTHENON: Atina, tapmak - Artemis.
NiNİVE: Mezopotamya şehri - Semiramis. PELASG'LAR: Yunanistan, Anadolu, boy - Aigi-
NOTİON (Ahmetbeyli): Ege, şehir - Kalkhas. na, Danaos, ton, Niobe 2, Pelasgos.
NYSA: Efsanelik dag - Dionysos. PELlON: Yunanistan, dag - Akhi/Jeus, Aloeuso-
NYSA (Sultanhisar): Ege, şehir - Dionysos. ğulları, Kheiron, Lapithai.
PELOPONEZ (Peloponessos, Pelops adası): Yu­
nanistan, Mora yarımadası - Alpheios, Argos,
O Melampus, Pelops, Side 3, Sparta.
OGYGlE: Efsanelik ada - Kalypso, Odysseus. PENEUS: Yunanistan, ırmak - Augias, Daphne.
OİKHALlA: Yunanistan, şehir - Deianeira, PERGAMON (Bergama): Ege, şehir -As klepios,
Eurytos, lole. Gigant'lar, Kabir'ler, Pergamos, Philemon.
OİTA: Yunanistan, dag - Deianeira, Dryope. PERGAMOS: Troya kalesinin adı -Apollon.
OLBE: Akdeniz, şehir - Teukros. PERS'LER: Iran, ulus -Brankhosoğuİlan.
OKYANUS: Hesperid'ler. PESSİNUS (Ballıhisar): Anadolu, şehir - Agdis-
OLYMPİA: Yunanistan, şehir - Altis. tis, Kybele.
OLYMPOS: Yunanistan, dag - Aloeusoğulları, PHAIAK'LAR: Efsanelik boy - Alkinoos, Nausl-
I ll/.IN II

kaa, N a u s i t h o o s , Odyssefa, Odysseus, P h a l - SAKARYA: bkz. Sangarios.


afc'lar. SALAMİS: Yunanistan, ada - Alas Telamonoğ-
PHAROS: Mısır, ada - Menehos, Proteus. \u, Telamon, Teukros.
PHASELİS (Tekirova): Akdeniz, şehir - Khimai- SALMONE: Yunanistan, şehir - Salmoneus.
ra, Kylabras, Lakios. SAMİ: Irk -Deukalion.
PHASİS (Pasinsu): Karadeniz, ırmak- Argona- SAMOS (Sisam): Ege, ada - Admete, Androk
ut'lar. hs, îkaros, Sibylla.
PHERAI (Velestino): Yunanistan, şehir - Adme- SAMOTHRAKE (Semendirek): Ege, ada - Argo-
tos. naut'lar, Dardanos, Harmonia, Kabir'ler.
P H O K A İ A (Foça): Ege, şehir - Kybele. SANGARİOS (Sakarya): Anadolu, ırmak - Agdis-
PHOKtS: Yunanistan, bölge -Pylades. tis, îakkhos, Kybele, Hygdon, Sangarios.
PHRYGİA: Anadolu, bölge - Agdistis, SARDES (Şart): Ege, şehir - Amazon, Diony-
Daktyl'ler, Dionysos, takkhos, Kybele, Lityer- sos.
ses, Marsyas, Midas, Sabazios. SARDİNYA: Akdeniz, ada -îolaos, Kirke.
PHTHİA: Yunanistan, şehir - AkhiUeus, Pele- SARIKÖY: bkz. Zeleia.
us. Ş A R T D E R E S İ : bkz. Paktolos.
PlERlA: Yunanistan, bölge -Hermes, Musa'lar. S A T U R N l A : R o m a ' n ı n efsanelik adı - S a t u r n u s .
PİNDOS: Yunanistan, dag - Lapithai. SELÇUK: Ege, şehir - Artemis.
PİON (Panayırdağ): Efes yöresinde dag - Yedi SEMENDİREK: bkz. Samothrake.
Uyurlar. S E N J A N K İ L İ S E S İ : Selçuk'ta kilise - Artemis.
PtTANE (Çandarlı) Ege, şehir - Amazon, Pita- SERtPHOS: Yunanistan, ada-Afcrisios, D a n a e ,
ne. Perseus.
PİSA: Yunanistan, şehir - Hippodameia.
SESTOS: Çanakkale Boğazında şehir -Hero ile
PİSİDİA: Pamphylia'nın kuzeyinde, İsparta ve
Leandros.
Buldan yöresine ilk çağda verilen ad - Kakas-
S E Y H A N B Ö L G E S İ : bkz. Kilikya.
bos.
SİCİLYA: italya, ada - Aineias, Alpheios, Al-
PLAKOS: Ege bölgesi, dag -Andromakhe.
pos, Ankhises, Arethusa, Arion, Eryks, Kha-
PO (Eridanus): İtalya, ırmak -Antenor.
rybdis.
POMPEt: italya, şehir -Amores.
S İ D E : Akdeniz, ş e h i r - Side 1.
P O N T O S E U K S E İ N O S : Karadeniz'in adı - Argo-
naut'lar, Erinys'ler. SİDERUS L t M A N T : Phaselis yöresinde - Khimal-
ra.
PRİENE (Güllübahçe): Ege, şehir -Amazon.
SİDON: Fenike, şehir - Agenor, Phoiniks, Side
PRUSA (Bursa): M a r m a r a bölgesi, şehir -
2.
Hylas.
SİKYON: Yunanistan, şehir - Adrastos, Antio-
PSOPHİS: Yunanistan, şehir - Alkmaion.
pe.
PYLOS: Yunanistan, şehir - Melampus, Ne/e-
u s , Nestor. SİMOEİS (Dümrek çayı): Çanakkale bölgesi, ır­
mak - llyada, Simoeis, Skamandros.
PYTHO: Delphoi'nin başka bir adı - ApoUon,
S İ N O P E (Sinop): Karadeniz, şehir - S i n o p e .
/o.
SİPYLOS (Manisa dağı): Ege, dag - Dionysos,
Q/R Kybele, Niobe, Pandareos, Tantalos.
SİSAM: bkz. S a m o s .
QUİRİNALİS: R o m a , t e p e - îuno, lupiter.
SİVRİHİSAR: bkz. Pessinus.
RHODOS (Rodos): Akdeniz, ada - Danaos, He- SKAMANDROS (Küçük Menderes çayı): Çanak
liosoğulları, Telkhines, Tlepolemos. kale bölgesi, ırmak - Ares, llyada, Simoneln,
ROMA: İtalya, şehir - Acca Larentia, Aineias, Skamandros.
Aius Locutus, Anna Perenna, Cama, îanus, SKHERİE: Phaiak'larm adası, Korfu olsa gerek -
Kybele, Roma, Romulus, Saturnus, Venüs. Alkinoos, Odyssela, Phalak'lar.
RUTUL'LER: İtalya, boy - Aineias, Amata, Ru- SKYROS: Yunanistan, ada - A/chff/eus, Lyko-
tuller, Turnus. medes, Theseus.
S M Y R N A (İzmir): Ege, şehir - Adonis, Amazon.
S Artcıtıh;
SABİN'LER: İtalya, boy - lanus, lupiter, Tarpel- 31 ıi MİOS(Bülbüldtğ): Efes'te dag -Artemis.
a. M'AHIA Yunanlıten, şehir - Dioskur'lar, / / < •
SAİS: Mısır, şehir-Af/antls. |ı ıı.ı / »kedalnuııı, l.cda, Mone.kıos, Sparta,
STEUNOS (Kesikmagara): Anadolu, mağara - TİBER: İtalya, ırmak - Aineias, Cacus, lanus,
Kybele. Rom ulus.
STRATONIKEİA (Eskihisar) - Milas yöresinde TÎGRİS (Dicle): Mezopotamya, ırmak -Alphest-
önemli kalıntıları bulunan bir ören -Hekate. boia.
STRYMON (Karasu): Makedonya, ırmak - O- TİRYNS: Yunanistan, şehir - Akrisios.
pheus. TMOLOS (Bozdag): Ege, dag - Dionysos, Mars-
STYMPHALOS: Yunanistan, göl -Herakles. yas, Tmotos.
SURİYE: Ortadoguda ülke - Adonls, Artemis, TOKAT: bkz. K o m a n a .
Kinyras. TRABLUSGARP: Afrika, bölge - Lotophagoi,
SUSA: İran, şehir - Brankhos. Odysseia.
SÜMER: Adonis, Deukalion, Theogonia. TRAKHİS: Yunanistan, şehir - Deianeira, He-
SYMPLEGAD'LAR: Bogaziçinde efsanelik kaya­ rakles.
lar -Argo nau t 'lar. TRAKYA: Yunanistan, bölge - Amazon, Ares,
SYRAKUSA: Sicilya, şehir - Damokles. Boreas, Deipylos, Orpheus, Polydoros.
T R A K İ A KHERSONNESOS'U (Gelibolu yarımada­
sı): Helenos.
T TRİTONİS: Libya'da göl - Triton.
TAPHOS: Yunanistan, ada - Alkmene, Am- TROİZEN: Yunanistan, şehir - Aigeus, Aithra,
phitryon. Hlppolytos.
T A R A N T O : İtalya, şehir - / \ r / o n . TROAS (Troya yöresi): bkz. Troya.
TARSUS: Akdeniz, şehir - Kydnos. TROYA: Çanakkale bölgesi, şehir - Aineias,
TAURtS (Kırım): Diana, İphigenela, Orestes, Andromakhe, Ankhises, Apollon, Ate, Del-
Thoas. phobos, Hekabe, Hektor, llos, Kassandra, La-
TAYGETOS: Yunanistan, dag - Dioskur'iar. omedon, Palladion, Priamos, Skamandros.
TEGEIA: Yunanistan, şehir - Auge. TRUVA: bkz. Troya.
TEKİRBURNU: bkz. Knidos. TUNA (lstros): Avrupa, ırmak -Amazon.
TELPHUSA: Delphoi'de kaynak - Apollon, Tei- TURGUT - Karya'da ilçe - Hekate.
resias. TUSCULUM: İtalya, şehir - Kirke.
TELEPYLOS: Efsanelik liman - Laistrygon'lar, TYROS(Sur): Fenike, şehir - Agenor, Dido, to,
Odysseus. TYRRHENOI: Etrüsk'lerln adı - Lydos, Tyrrhe-
nos.
TENEDOS (Bozcaada): Ege, ada - AkhlUeus,
Apollon, Hekamede, Kyknos, Poseidon, Te- U/V
nes.
T E R M E Ç A Y I : bkz. T h e r m o d o n . U L U D A Ğ (Mysia Olympos'u): Hylas.
TESALYA: Yunanistan, bölge -Admetos, Akhtl-
VATİKAN: Apollon.
leus, Akrisios, Argonaut'Iar, Aristalos.
VENET'LER: İtalya, boy -Antenor.
THEBAI: Yunanistan, şehir - Alkmaion, Am-
phiaraos, Amphion, Antigone, Antiope, Dio- VİA FLAMİNIA: Roma'ya giden bir yol - Anna
nysos, Epigon'lar, Harmonia, Laios, Oidipus, Perenna.
Teiresias. VOLSK'LAR: İtalya, boy - Camilla.
T H E B E (yahut T H E B A I ) : Ege bölgesi, şehir -
Andromakhe, Eetion, Granikos. Y
THEMISKYRA: Karadeniz, şehir - Amazon, Ar- YANARTAŞ: Ege bölgesi, dag - Bellero-
gonaut'Iar. phontes, Khimaira.
THERMODON (Terme çayı): Karadeniz, ırmak - YATAĞAN: Ege bölgesi, şehir - Marsyas.
Amazon, Argonaut'Iar. Y A Z I L I R A YA: Hitit merkezi - Kybele.
THESPlAt Yunanistan, şehir - Thespios, Heka- YUNANİSTAN: Ülke -Apollon, Artemis, Hera.
te.
THRİNAKHİE: Odysseia'da Helios'un adası -
Z
Lampetie, Odysseia XII., Odysseus.
THYMBRA: Çanakkale bölgesi, şehir, tapım Z E L E İ A (yahut Z E L E l E ; Sanköy): Çanakkale böl­
merkezi - Apollon, Kassandra, Laokoon. gesi, şehir - Apollon, Karkabos.

318
AİSKHYLOS: Agamemnon, 19, 90, 100, 104, GOETHE: 160, 2 5 5 ; iphigeneia Tauris'te, 2 2 9 .
169, 179; Amymone, 3 6 ; Eumenides, 104, H A L İ K A R N A S B A U K Ç I S I (Cevat Şakir): 3 2 , 5 6 ,
1 0 5 ; Hiketides (Yalvarıcı Kadınlar), 3 6 , 8 1 , 7 9 , 8 0 , 9 6 , 188, 245-246; Asia Minör, 5 9 ,
148; Khoephoroi, 104, 1 0 5 ; Oresteia, 19; 6 1 ; Hey Koca Yurt, 5 8 , 2 1 1 .
Persler, 6 4 ; Thebai'ye Karşı Yediler, 34, 4 0 ; H A M 1 L T O N , E.: Mitologya, 109, 243-244, 2 5 9 ,
Zincire Vurulmuş Prometheus, 7 4 , 8 1 , 102, 260.
158-159, 255-257. H E I N E , H. : Lorelei, 2 6 9 .
ALİ, S.: Antigone (çev.), 4 0 - 4 1 . HERAKLEtTOS: 6 0 .
A L M A N M A S A L L A R I : Tarnkappe, 120. HERODOTOS: 5 5 ; Tarih, 6 8 , 7 5 , 148, 158,
ANDAY, M. C: Defne ile Tanrı, 81-82; Kolları 160, 178.
Bağlı Odiseus, 2 6 9 . HESİODOS: İşler ve Günler, 9 0 , 106, 236-237,
ANOUILH, J. : Antigone, 4 0 ; La Guerre de Troie 2 4 8 , 275-276; Theogonia, 283-284.
n'aura pas lieu, 3 8 . HOMERÇS: llyada, 154-157; Odysseia, 2 2 1 -
APELLES: 6 0 .
222.
APOLLODOROS: 5 1 .
HYMNOS: (Homerik Övgüler) Deloslu Apollon'a
APOLLONİOS (Rodoslu): 5 1 .
Övgü, 57, 8 4 ; Hermes'e Övgü, 140.
APULEİUS: Dönüşümler, 2 5 8 ; Eros ile Psykhe,
İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ F l L M MERKEZİ: Ana
107.
Tanrıça Filmi, 184.
ARİSTOPHANES: Kuşlar, 1 3 ; Nephelai (Bulut­
KADİR, A.: Deloslu Apollon'a Övgü (çev.), 8 5 ;
lar), 2 1 5 ; Plutos, 2 4 8 ; Thesmophoria Bayramı­
H o m e r o s , llyada, A. Erhat ile birlikte; H o m e -
nı Kutlayan Kadınlar, 8 6 .
ros, Odysseia, A. Erhat ile birlikte; Vergilius,
ARKTİNOS (Miletoslu): Aithiopis, 22, 2 0 2 .
Georgica, Bölüm IV (çev.), 2 3 0 - 2 3 1 .
BAYDUR, S.: Küçük Yunan Mitologyası, D e m e -
KAFKA, F . : Duruşma, 2 5 5 .
ter (çev.), 85-86.
KALLİMAKHOS: 3 3 , 8 6 .
BRUEGHEL: 1 5 3 .
KRESİLAS: 6 0 .
CAMUS, A.: Le Mythe de Sisyphe, 2 7 2 .
KYDON: 6 0 .
DANTE: 24, 120.
LUCRETİUS: Doğa Üstüne, 199.
DAPHNİS: 8 9 .
M E U N İ E R , M.: 9 1 .
DEBUSSY: 4 7 .
MOLİERE: Amphitryon, 3 6 .
DİLMEN, G. : Antigone (çev.), 121-122; Midas'm MOSKHOS (İskenderiyeli): 109.
Kulakları, 2 0 6 .
NECATIGİL, B. : 100 Soruda Mitologya: Orphik
DİODOROS (Sicilyalı): 1 1 8 , 1 5 1 , 270.
2 3 1 ; P a n 2 3 5 , Tufan; 2 8 8 ; Tykhe, 288-289.
EPHESİA GRAMMATA: 8 0 .
OVlDlUS: 2 2 , 7 7 , 1 1 3 ; Dönüşümler (ya da D e ­
EURİPİDES: 5 1 , 2 5 8 ; Alkestis, 1 1 , 2 8 ; Alk-
ğişimler), 7 7 , 8 1 , 147, 164, 1 7 3 , 2 0 5 , 2 4 3 ,
m e n e , 3 6 ; Andromakhe, 3 8 ; Bakkha'lar, 1 5 ,
259-260, 267-268, 270; Fasti, 114 (Bkz. Ky-
7 1 , 91-96, 2 4 2 ; Elektra, 19, 100, 179; H e -
bele).
kabe, 124, 2 4 9 ; Helene, 132; Hippolytos,
PANİONIOS: 8 9 .
146; lon, 160; İphigeneia Aulis'te, 160; İphi-
PAUSANİAS: 34, 4 8 , 72, 1 4 3 , 160, 270.
geneia Tauris'te, 160, 2 2 9 ; Orestes, 19, 100,
PETERICH, E. : Küçük Yunan Mitologyası, 8 5 -
179, 2 2 9 ; Telephos (kayıp) 280; Troya'lı Ka­
dınlar, 124. 86.
EYUBOĞLU, 1. Z. : Beşinci Sığırtmaç Türküsü PHEİDIAS(PHİDİAS): 3 2 , 6 0 , 1 7 0 , 2 1 5 .
(çev.), 8 2 ; Değişimler (çev.), 267-268; Khaos PİNDAROS: 5 1 , 6 2 , 9 7 , 2 8 8 ,
(çev.), 1 7 3 . PLATON: 5, 6, 16, 2 3 , 90; Devlet, 194, 2 0 7 ;
EYUBOĞLU, S.: Bakkha'lar (çev.), 71-72, 9 1 - Menon, 7 9 ; Şölen, 4 3 , 106, 107, 140, 2 4 2 ,
9 3 , 95-96. 271-272; Timalosve KılM.r.. 67,
GARSTANG,J.:58. PLAUTUS: Amplıllnm, 36

91 n
PLİNİUS: 175. SOPHOKLES: Aias, 18, 2 8 0 ; Antigone, 4 0 - 4 1 ,
PLUTARKHOS: 168, 205, 232. 121-122, 162; Elektra, 19, 90, 100, 179;
POLYKLEİTOS: 60. Kral Oldipus, 190, 226; Oidipus Kolonos'ta,
PRAKStTELES: 60. 4 0 , 226; Trakhis Kadınları, 8 3 .
STESİKHOROS: 132.
PYTHAGORAS: 148.
RACINE: 146, 160; Andromaque, 38. TAMER, Ü.: Mitologya: Europa (çev.), 109;
P h a e t o n (çev.), 243-244; Pygmalion (çev.),
RAPHAEL:48.
2 5 9 ; Pyramus ile Thisbe (çev.), 259-260.
ROHDE, G.: önsöz, 9, Kybele.
VERGİLİUS: 24, 258, 2 7 1 ; Aeneis, 2 0 - 2 1 , 3 9 ,
SAPPHO: 44, 106. 6 2 , 88-89, 106, 1 1 1 , 113, 120, 126, 1 3 3 ,
SENECA: 5 1 . 172, 176, 192, 2 4 9 , 2 7 0 - 2 7 1 ; Bucolica
SHAKESPEARE: Troilius ile Kressida, 288. (Sığırtmaç ya da Çoban Türküleri), 8 2 ; Georgi-
SHAW, B: 259. ca, 5 5 , 230.
SKOPAS: 60. YÜCEL, C: Ovidius, Narkissos ile Ekho (çev),
SKYLAX: 175. 211-212.

320
SOY TABLOLARI

You might also like