You are on page 1of 5

KAPIMIZDA BEKLEYEN TEHLİKE: HAZCILIK

Hemen hepimiz çocukluğumuzda ‘büyüyünce ne olacaksın ?’ sorusu ile

karşılaşmışızdır. Kendi çocukluğumuzdan yola çıkarak kabaca bir genelleme yaparsak

herhalde bu soruya kız çocuklarının genellikle öğretmen, erkek çocuklarının ise doktor

olacağım şeklinde cevaplar verdiğini çoğumuz gözlemlemiştir. 2000li yılları yaşadığımız şu

günlerde etrafımda gördüğüm çocuklara onlara yakın olduğum bir anda bu soruyu

yönelttiğimde aldığım cevaplar ise bu genellemenin oldukça dışında kalmakta. Kız çocukları

artık şarkıcı olmak isterken, erkek çocukları futbolcu olmayı yeğliyor. Peki bu değişim bize

neyi ifade ediyor? Bu tabloyu psikolojik ve sosyolojik açıdan analiz ettiğimizde bu değişimin

aslında bize haz merkezli bir neslin yetişmekte olduğunu gösterdiğini ileri sürebiliriz. Giderek

artan madde bağımlılığı, cinsel sapkınlıklar ve hırsızlık, gasp gibi suçlar aslında ülkemizde

haz merkezli yaşam anlayışının yani hazcılığın milli ve manevi değerlerimizi arkada

bırakmaya başlayarak toplumsal hayatımızı etkileyebilecek bir noktada olduğuna işaret

ediyor.

Öncelikle kısaca Hazcılığın diğer bir deyişle Hedonizmin ne anlam ifade ettiğine ve

kimleri tanımladığına değinmek istiyorum. Eski yunanda ilk Hedonist kuram Kyrene

Okulu’nun kurucusu olarak bilinen Aristippos’un ( M.Ö. 435-355) ortaya attığı ve temelde

iyinin haz ile aynı şeyi ifade ettiği dolayısıyla “haz veren her şeyin iyi ve acı veren her şeyin

de kötü olduğu”nu savunan düşüncedir. Buna göre kişinin o anki kişisel isteklerini diğerlerini

düşünmeksizin karşılaması varlığın gerçek temelidir. Bu iki özellik yani arzuların tatmini ve

kişinin hazzı maksimize etmek için bireysel çıkarların öncelenmesi aslında moderniteyi ve

dolayısıyla kapitalizmi de besleyen iki ana düşünce. Hedonist insanlar bir gecede ortaya

çıkmıyorlar elbette. Kocaman bir tarihsel süreci de arkalarına alarak çocukluk döneminden
itibaren işaretlerini veriyor Hazcılık. Erken çocukluk döneminde bir özentiden ibaret olan

mesleki eğilimler belki de en küçük işaretleri sayılabilir ben merkezci ve haz odaklı bir

kişiliğin. Bu açıdan bakıldığında çocuklar, bütün gün ana haber bültenlerinin dahi büyük bir

kısmını kaplayan magazin haberlerinin aktörlerinden biri yani futbolcu ya da şarkıcı olmak

istemekle aslında canı ne isterse onu yapan, ahlaki değerlerden büyük ölçüde yoksun,

hayattan zevk almayı şiar edinmiş ve tüm bunları yaparken bir yandan da çuvalla para

kazanan bir profili kendilerine model almış ve idealize etmiş oluyorlar.’Ye, iç, gez, eğlen, bu

dünya kimseye kalmaz!’ diyerek her türlü ahlaki ve sosyal değeri altüst edebilecek davranışlar

sergileyebilen bu rol modelleri öyle cazip ki; çocuklar bir an önce büyüyüp hayal ettikleri kişi

olmak için ellerinden geleni yapmaya çalışıyor. Daha okula başlamadan futbol kulüplerinde

sıra bekleyen çocuklar ve sokaklarda feminen giysiler içinde şuh bir eda ve bozuk bir Türkçe

ile arzı endam eden kız çocukları hiç de az rastlanan görüntülerden değil.

Teknolojinin hayatımıza getirdiği kolaylıklar da yetişmekte olana nesillerde hazcılığın

etkilerinin artmasına etki edebilmekte. Küçük yaşlardan itibaren bilgisayar kullanan çocuklar

amaca giderken yapılan her şeyin meşru sayıldığı PC oyunlarını oynarken adam öldürmeyi

tek bir parmak hareketine indirebilmekte, sanal da olsa ölüm ve öldürme olayına git gide

duyarsızlaşabilmekte ve hatta öldürmekten haz alır bir hale gelebilmektedir. Ne de olsa ‘ haz

veren her şey iyidir (!). Gezindikleri chat sayfalarında kolaylıkla gerçek alemden sanal aleme

gömülebilmekte, aslında aylar ve hatta yıllar sürebilecek duygusal ilişkileri bile cep

telefonlarının da etkisiyle hızlı hızlı yaşayıp saatler bazen de günler içinde tüketebilmekte.

Erken yaşlarda chat odalarında başlayıp biten duygusal ilişkiler gençleri öylesine

duyarsızlaştırabilmekte ki gerçek ilişkileri sanal ortamdakiler kadar çabuk bitirebilmekteler.

Öyle ki bugün İstanbul’da birlikte oldukları erkek ve kadın sayısı ile övünen ve bunu score

olarak ifade ederek her sabah birbirlerine yeni scorunu anlatan hedonist bir toplumun

varlığından söz edilebilmektedir.


Hızla tüketmek iletişim alanında olduğu gibi beslenme ve giyim alanında da kısa

zamanda doyuma ulaşmayı hedefleyen fast-food kültürüyle ve her mevsim değişen moda

akımları ile obezleşen bedenler ve çöplüğe dönen gardıroplar üretmektedir. Yediği

hamburgerin verdiği hazzı tekrar tekrar hissetmek isteyen kişi masa başında hızlı hızlı yiyip

içerken sadece bir dahaki öğünde ne yiyeceğinin hesabını yapmaya çalışırken, büyük alışveriş

merkezlerinden aldığı markalı kıyafetleriyle sınıf atlamaya ya da sınıfını sağlamlaştırmaya

çalışan bir nesil var önümüzde. Tema aynı ‘ sen tükettiğin şeysin ve ne kadar tüketirsen o

kadar varsın! Öyleyse var olmak için tüket!’.

Hırsızlığı, kap-kaççılığı ve organize olmuş dolandırıcılık şebekelerindeki kimi

insanların da hedonist olduğunu iddia edebiliriz. Bir başka insanın hakkını ve emeğini kendi

çıkarları için gasp eden ve hapse girdiği halde bunu tekrar eden insanlar da ötekinin malına

sahip olurken hazlarını fetişleştirmekten başka bir şey yapmıyorlar aslında.

Haz odaklı davranışların muhasebesini yaparak geçmişlerinden pişmanlık ve

geleceklerinden kaygı duymamak için başvurulan ikinci bir haz döngüsü olarak madde

kullanımından bahsedebiliriz. Gittikçe artan ve yaygınlaşan madde kullanımıyla zihinsel

melekelerini nefslerinin eline vererek düşünmeden ve düşünme becerisini körelterek yaşamak

isteyen bir topluluk bu . Yaşadıkları olumsuz yaşam koşullarından dolayı maddeye bulaşmış

insanlar değil bunlar. Hırsızlık yapmadan önce ya da ensest bir ilişkiye teşebbüs etmeden

önce madde kullanarak iki kat haz yaşamak isteyen insanlar bunlar.

Sonuçta haz veren her şeyi iyi sayan bir anlayış bilgisayar ve cep telefonu gibi

hayatımızı kolaylaştırıp, paylaşımlarımızı zenginleştirebilecek araçların dahi kötüye

kullanımının etkisiyle obezleşen bedenleri, yozlaşan ilişkileri, bulanıklaşan beyinleri ve

hayattan zevk almak için uğraştıkça biçareleşen ve zavallılaşan bir nesli de beraberinde

getirmektedir. Bireyi ve bireyciliği kutsayan modernite kendi ürettiği mekanizma içinde yine

kendi kendini tüketme noktasına getirerek adeta bumerang gibi işleyen hazcılık anlayışı ile
21. yüzyılın en önemli toplumsal sorununu gündemimize taşımaktadır. Bugün Hedonistleri

belki İstanbul’da yaşayan bir topluluk olarak görsek de uzmanlar aslında bu tehlikeyle karşı

karşıya olan kişilerin sadece İstanbul’daki sayısını 1 milyon olarak ifade ediyorlar.

Hedonizmin ivme kazanmasında modernitenin ve kapitalizmin bireyciliği ve tüketimi

vurgulamasından daha da önemli olan bir durum ise manevi değerlerin toplumsal hayatı

düzenlemekteki etkinliğini yitirmesidir. Ölümün ve öte dünyanın yadsınarak gençliğin ve

gençlik dönemine izini vuran heyecan, ani ve radikal kararlar verme, yenilik arayışı gibi

özelliklerin öne çıkarıldığı bir toplumda haz merkezli bir kişilik profilinin ortaya çıkması

kaçınılmazdır

Pek ne yapmalı da Hazcılığın önüne geçmeli, ve çocuklarımızı bu toplumsal

deformasyona sahip olmayan bireyler olarak yetiştirmeli? Şahsi kanaatime göre, çocukluk

dönemi hazcılık ekseninde gelişen bir kişilik oluşumunu engellemek için en kritik

periyotlardan biridir. Çocukların kimi kendilerine rol modeli olarak seçtiklerinden başlayarak

hangi ortamlarda ne tür motivler üzerine sosyalleştiklerine ailelerin oldukça ehemmiyet

göstermeleri gerekmektedir. Bugün birinci sınıftan itibaren çocuklar üniversite sınavı hesaba

katılarak eğitim almakta ve erken yaşlarda ebeveynler meslek seçimi konusunda çocuklarını

düşünmeye zorlayabilmektedir. Bu tür tutumlar kimi zaman çocukları rekabet ortamında

egoist olmaya ve herkesi kendisine rakip görerek kendi çıkarını arttırmak için her şeyi yapma

anlayışına iterek hedonistleştirirken, kimi zaman da bu kaygıya ve rekabete dayanamayarak

aileleri memnun etmenin bir yolu olarak kolay yoldan çok para kazanan rolleri kendilerine

model alma durumunda bırakarak yine hedonizmin kucağına itmektedir. Belki de öncelikle

ebeveynlerin varoluş amaçlarını ve kendileri de dahil olmak üzere çocukları için hayatta neyi

amaçladıkları, aradıkları şeyin zihinlerindeki formüllerle ne ölçüde elde edilebilir olduğunu

ölçüp tartmaları gerekmektedir. İyi bir meslek edinerek çok para kazanınca mutlu olacağını

düşündükleri evlatlarının sadece kendini düşünen, para kazanan ama ahlaki değerlerden
yoksunluk içinde hem kendi hem de öteki insanların ruhunu ve bedenini tüketen birer

hedonist olmasını görmek herhalde hiçbir anne babanın özlemi değildir. Bu nedenle

‘Komşusu açken tok yatan bizde değildir.’i , ‘ Kendin için istediğini başka için istemedikçe

bizden değilsin’ i şiar edinerek bu dünyanın ahiret için bir tarla olduğunu unutmadan, bu

dünyada bedenimiz dahil malımız, mülkümüz ve evlatlarımızın bize emanet olduğu anlayışı

ile hareket ederek gününü gün etmek yerine ‘iki günü eşit’ geçirmeden yaşamayı ilke edinen

ebeveynler kendi çocuklarına gerekli ve yeterli rol modelleri olabilirler. Böylelikle

mutluluğun sadece para ve onunla sağlanan şeylerin tüketilmesiyle elde edilmeyeceğini idrak

eden evlatlar yetiştirip onları Hazcılığın tuzaklarından kurtarabilirler.

Psk. Gülşah Akçay Civriz

You might also like