You are on page 1of 3

1

BİR DAĞ MASALI

Adrianne, dedesiyle birlikte Alp dağlarının eteklerinde yaşıyordu. Bu dağları, buranın bakire doğasını
çok seviyordu. Dedesiyle çok iyi anlaşıyorlar, hayvancılık yaparak geçiniyorlardı. Keçileri Adrianne
otlatıyor, dedesi görmeden de keçilerin memelerinden süt içiyordu. Haydar dede görse, “Çiğ süt
emme, kilo alırsın” derdi. Haklıydı da, Adrianne bu aralar çok şişmanlamıştı. Ama 31 gün sonra
düğünü vardı ve Peter’la evlenecekti. Peter eskiden çobandı, sonra Adrianne’la birlikte homemade
markalı ev yapımı dağ pekmezi, efendime söyleyeyim, keçi peyniriydi, sütüydü derken kendi
şirketlerini kurdular. Evlenme kararları da bir nevi iş partnerliğiydi onlar için, ortada pek aşk falan da
yoktu aslında. Tanışmaları sıcak bir yaz gününde olmuştu, dağ sıcağı ne kadar sıcak olabilirse artık,
öyle bir günde Adrianne keçileri otlatırken bir tanesinin kayıp olduğunu gördü. Uzun kayalı vadiyi
nefes nefese koşmaya, keçisini aramaya başladı. O sırada sarışın bir adamın kendisine yaklaştığını
gördü, bir elinde kalın ciltli bir ansiklopedi, diğerinde Adrienne’nin keçisi vardı. “Sanrım bunu
arıyordunuz bayan, kinky uçurumundaki yaprakları yemeye çalışıyordu, düşmek üzereyken buldum”
‘’Ohh evet, size minnettarım, ne kadar korkmuştur kim bilir’’ Bu sizli bizli konuşma kısa sürede
kendini enseye şaplak göte parmak şekline çevirmiş, aralarında çok güçlü bir elektrik olmuştu. Peter
liseliydi. Adrienne daha olgundu. Ama ikisi de 18’i doldurdukları için yetişkin sayılırdı. Adrienne
güzel bir kızdı, iri gögüslerine iri kalçasına aldırmadan hoplayarak patikalarda koşuyor, komşularını
fantaziler diyarına sürüklüyordu. Haydar dede durumun farkındaydı, kız büyümüştü, artık evlenmesi
gerekiyordu. Adrienne’in üzerinde baskı kurmaya başlamıştı bile. Adrianne evlilik için çok erken diye
düşünüyordu. Bu durumdan nasıl kurtulsam diye düşünürken, Peter bir gün en yakın arkadaşına bir
itirafta bulundu; Peter eşcinseldi. Adrianne hiç düşünmeden evlenelim o zaman dedi. Peter da günün
birinde evlenmek zorunda kalıcaktı ne de olsa, bu durumu herkese de anlatamazdı, en iyisi
Adrianne’la evlenmekti. Ve işte şimdi düğüne 31 gün kalmıştı. Haydar dede çok mutluydu, torunu
dedikodudan kurtulucak, evinin kadını olacaktı, Haydar dede ye laf getirmesindi de, ne olusa olsundu.
O bunu gerçek bir evlilik sanıyordu. Gelinlik modelinden çıtır nikah şekerlerine kadar her şeyle kendi
ilgileniyordu. Uzun yıllar önce Hentai den Cocksuck kasabasına taşınan baldızı da düğün için gelmişti.
Baldızı türbanlı, balık etli, beyaz tenli orta yaşlarda bir kadındı. Evlendiği gün terketmişti Hentai’yi.
Hentai’nin dağ havası insanlar üzerinde erotik duygular çağrıştırıyordu. Zavallı kadın nişanlısından
bile utanırken, içip içip sarhoş olan Hentai’li madenciler bir gün ona tecavüz etmişti. Nişanlısı bunu
bırakıp Adrianne’nın sakat arkadaşı Clara’yla evlenmişti. Kadersiz kadın en sonunda kör sağır dilsiz
bir adamla evlenip bu lanetli kasabayı terketti. Ve aradan bu kadar uzun zaman geçtikten sonra, tam 1
yıl sonra Hentai’ye kız kardeşinin torununun düğünü için gelmişti. Ama feleğin ateşli çemberinden
geçmiş büyük teyzesi, Adrianne’ın bu heyecansız hallerinde şüphelenmeye başlamıştı, hiç düğün
heyecanı ya da aşık halleri yoktu, genç bir kıza göre çok isteksizdi. Zennube teyze Adrianne’ı yanına
çağırıp, gerdek tavsiyeleri vermeye başladı, Adrianne dinliyormuş gibi yapıyor, bir yandan da keçileri
sabah nereye götürsem diye düşünüyordu. Teyzesi çantasından beyaz inci işlemeli çok sexy bir külot
çıkardı ve Adrianne’e hediye etti. Bu benim çeyizimdeydi kızım, sana kısmetmiş, hiç giymedim dedi.
Teyzesi başımı soktum çalıya kıçımı allah koruya zihniyetindeki türbanlılardandı, iç çamaşırı, gerdek
gibi konular nedense ondan sorulurdu. En son sex pozisyonları tavsiyeleri vermeye kalkıcaktı ki,
‘’Domalırken... ‘’dediği anda Adrianne sözünü kesti.’’ Teyzecim, utanıyorum, lütfen artık bunlardan
bahsetmeyelim ‘’ dedi. O akşam Adrianne teyzesinin anlattıklarının etkisinde düşünmekten
uyuyamadı, acaba yanlış mı yapıyorum, acaba gerçek bir evlilik yapıp bütün bunları yaşamalı mıyım?
Peki ya Peter? O ne olacak diye diye sabahı sabah etti. Teyzesi de gariplik olduğunu anlamıştı zaten,
Peter’in okuduğu lisenin önüne gidip onu beklemeye başladı, hissettirmeden takip etti. Peter okulda
çıkar çıkmaz Beat sokağına gitti, sebze satıcılarının olduğu hali geçip, küçük bir fırından içeri girdi.
Burası kimindi acaba kime gelmişti Peter diye düşüne düşüne eve geri döndü. Düğüne sadece 4 gün
kalmıştı. Haydar dede torununa sütü tamamen yasaklamıştı. Keçilerin çiftleşme mevsimi geldiği halde
2

onları Adrianne’a emanet etmiyor, dağlara salmıyordu. Adrianne hala kilo verememişti ama ısrarla
tayt giymeye devam ediyordu. Dede ‘’hadi tayt giyiyosun, bari şu uggları giyme ‘’diyor, modacı
ruhunu konuşturuyordu, oysa ki Hentai modadan hiç anlamazdı, Haydar dede kadar gün görmüşü bu
kasabada zor bulunurdu. Gençlik yıllarının büyük bir bölümünü Paris’te geçirmiş, Kıvanç Tatlıtuğ
babasında meyve bile değilken, Haydar dede çantaya bak! diye diye Şanzelize sokaklarını tavaf
etmişti. O zamanlar çantaya bak deyince, kadın poposu kastedilirdi. Laf atıldığını anlayan kadın
arkasına döner ‘’Terbiyesiz!’’ der ve tokadı yapıştırırdı. O günler artık rüyalarına bile gelemeyecek
kadar silikti hafızasında. Ama hala Adrianne’in kilosunun abartı olduğunu anlayabiliyordu. Son 4 gün
kalmıştı, ve Adrianne dedesini dinleyerek hiçbir şey yememeye, sadece dağ çilekleriyle beslenmeye
başladı. Teyzesi de dedektiflik peşindeydi, 4 gün sonra düğünleri var, ne Peter uğruyor eve, ne bizim
kız heyecanlı diye söylenip duruyordu kendi kendine. Kör kocası evlendikten 3 ay sonra ölmüş, bağ,
bahçe, konaklar da teyzeye kalmıştı. Gençliğinde ona Zennube diyemez, Zennude derlerdi, o da bu
taşralılara kızar, onları hep eksik görürdü. Haklıydı da... Başına ne geldiyse bu cehaletten, azgınlıktan
gelmişti. Neyse ki artık Cocksuck’a yerleşmişti. Düğün biter bitmez de burdan gidecek, bu sefer
gönlünün istediği canının çektiğiyle evlenecekti. Ama şu Peter’in gizemini çözmeliydi önce, bu zoraki
bir evlilik miydi? Nasıl izin verirdi Adrianne’in da kendi gibi mutsuz olmasına? Eğer bir anlık
şehvetle bir çılgınlık yaptılar da evlenmeye mecbur mu hissediyorlar diye düşünüyordu. Peter’in
okuluna gitti yine, çıkışta yine aynı yollardan geçti, Beat sokağına girdi, sebze halini geçip köşeyi
döndü ve yine aynı fırına girdi. Bu kez merakı iyice artmıştı. Bir yolunu bulup bakmalı, dinlemeli diye
düşündü, çünkü Adrianne’e Peter’ların fırını falan mı var diye sorduğunda ‘’ne fırını’’ diyebilmişti
sadece. Kimindi bu fırın? İçeri girip ekmek alıyormuş gibi yapsa Peter onu tanır, takip ettiğini anlardı,
başka bir yolu olmalıydı. O sırada rahip Cenabettin’i gördü. Kiliseye doğru gidiyordu. ‘’Peder,
peder!’’ diye seslendi. ‘’ Aaa nasılsınız Zennube hanım, bu bahar soğuk geçti, Hıdırellez’i de geçirdik
ama hala yağmur var’’ dedi. Peder boş muhabbette Hentai’nin 1 numarasıydı. Saçma sapan konularda
ayaküstü sizi lafa tutar, çılgın projesini anlatırdı. Pederin çılgın projesi, Hentai deki kerhanenin
altından tünel kazıp,keçiler için Alp dağlarının da içinden geçen bir tube geçit yapacaktı, böylece
kimse keçileri kaçırmayacaktı, dağda kaybolan keçiler halkı fakirliğe sürüklüyordu. Ayrıca kerhane
ahalisi de bu kazıdan rahatsız olacak, dindar kasabayı terkedeceklerdi, kurnaz peder bir taşla 8 kuş
vuracak, ama proje hep lafta kalacaktı. Lafla peynir gemisi yürümeyecek, ama keçi otlakçısı
koyunlaşmış halk, lafla karınlarını doyuracak, boş vaatlere inanıp pederi papalığa yükseltecekti. Peder
zırvalarını anlattıktan sonra Zennube hanım telaşlı bir şekilde ‘’Peder dedi, burası kimin fırını biliyor
musunuz?’’. ‘’ İlahi Zennubeciğim yaa, adam Clara’yla evlendi, seni terkedeli yıl oldu sen hala onun
peşindesin’’. ‘’Ne diyorsunuz peder?’’ Zennube karmakarışık olmuştu, bir yandan eski nişanlısının
adını bile duymaya tahammülü yokken iki gündür onun iş yerindeydi, ona kızgın bile değildi artık,
Mustafa dendiğinde içi acımıyor, tecavüze uğradı diye onu terkeden adamı artık düşünmüyordu. Bi’
zamanlar Mustafa , ‘’Zennube nin suçu ne ?‘’ diyenleri bile dinlememiş, gidip sakat Clara’yla
evlenmişti, hem de çocuğu yaşındaydı Clara. Bu kadar zaman sonra, bu kadar şey yaşanıp bittikten
sonra kasabaya ilk gelişinde geldiği ilk yerin burası, O’nun yeri olması içini acıtmıştı sadece, ne tuhaf
bir kaderim var benim dedi, ne yapmaya çalışıyor kaderim bana? Bu kader değilse ne? Zennube artık
Peter’ı takip ettiğini bile unutmuş, oraya onu hangi gücün götürdüğünü ve bu akıl almaz tesadüfü
düşünüyordu. Hava kararmaya başlıyordu, dağlara karanlık erken çökerdi, geldiği yoldan dönmedi,
ormana yöneldi, kaybolsam şurda, ölsem, diye geçirdi içinden. Depresifleşmeye başlamıştı ki,
‘’Hentai’min koyunları bile başka, keçisi bir başka bakıyor’’ diye söylene söylene yürüyen bir çoban
gördü, üç beş tane koyunu önüne katmış, ormanın derinliklerine doğru ilerliyordu. Bu görüntü onu
depresif halinden kurtardı ve haline şükretti, ‘’Tanrım, en azından aklım yerinde, ya bu çoban gibi
olsaydım napardım’’ dedi ve kasabaya geri döndü. Eve vardığında Peter’le Adrianne’ı kapı önünde
çekirdek çitlerken buldu. Peter benden önce nasıl geldi ki, çıktığını görmemiştim diye geçirdi içinden.
Acaba Peter’a Mustafa’yı nerden tanıdığını sorsam mı? Ya akrabası falansa, bir de akraba olmayalım
3

o soysuzla diye düşündü. Sonra içindeki ajan uyandı ve bu işi ben çözücem dedi. Onlara görünmeden
içeri girdi. Haydar dede ocağın başında yetiştirdiği yerli dağ incirlerini kaynatıyordu. Şu ihtiyara da
bak diye düşündü, dünyadan haberi yok, varsa yoksa incir çilek süt kıl yün. Sanal bir dünyada yaşıyo,
kopmuş bu bunak. En iyisi ona anlatmak, ben mi düşünücem bu kadar derdi, o uğraşsın biraz da.
‘’Enişte’’, dedi. ‘’Ben bugün Mustafaa’nın iş yerinde Peter’ı gördüm, nerden tanışıyor olabilirler?’’
Haydar dede çok şaşırdı, ‘’Bizim Mustafa mı?’ diye sordu. Beraber mantık yürütmeye başladılar,
doluya koydular almadı, boşa koydular dolmadı, ve en iyisinin Haydar dedenin bu işi çözmesi
olduğuna karar verdiler. Ertesi gün Haydar dede düştü yollara, Peter’ı takip etti. Peter yine o küçük
fırına gitti. Haydar dede gizlice içeri girdi, un kilerinden gelen seslere yöneldi, etrafa saçılmış unların
içinde Mustafa ve Peter’ı öpüşüp sevişirken buldu. ‘’Lan anasını siktiğimin homosexuelleri! Travesti
misiniz olum siz?’’ dedi. Haydar dede asla küfür etmezdi, ama çok sinirlenmişti. Şaşkına dönmüş,
kendini kullanılmış, örselenmiş, düdüklenmiş ve iteklenmiş hissetmişti. Biri baldızına en büyük acıyı
yaşatan hayvan, öbürü az kalsın torunuyla evlenecek olan damat! Nasıl bir kader bu diye düşündü.
Peter dedeye Mustafa’nın da kendi gibi gay olduğunu ve sevgili olduklarını, Adrianne’la sadece bu
insanların dedikodusundan kurtulmak için evleneceklerini, Adrianne’ın her şeyi bildiğini falan anlattı.
Af diledi. Haydar dede üzerinden Haydar Dümen geçmiş gibi olmuştu. Hiçbir şey demeden,
diyemeden fırından çıkıyordu ki, ‘’Cunub ettiniz lan ekmekleri, Allah belanızı versin sapıklar’’
diyebildi. Eve gider gitmez Zennube’ye olanları anlattı, Zennube Allah’ın sopası yok, diye geçirdi
içinden, Mustafa için ‘’Herkes hakettiği gibi yaşıyor enişte ‘’dedi sadece. Haydar dede onu ‘’Onun da
yerini biri dolduracak kadere inanırım olacak olacak‘’ diye destekledi. Adrianne artık dilediği kadar
süt içip kilo alabilirdi. Ama o hayatının aşkını buldu, Zennube teyzenin ormanda karşılaştığı deli
çobanla evlendi. Tube bebek yaptılar, adını da Nihat koydular. Zennube teyze Cocksuck’a geri döndü,
ve o gün, kafasında gerçek bir ampul yandı, her şey netleşmişti artık, türbanını çöpe attı.

SON....

Twitter : Zenba5
SEZEN BATU

You might also like