Professional Documents
Culture Documents
com
AYTUNÇ ALTINDAL'IN T Ü M KİTAPLARI
Alfa Yayınları 1 5 2 2
Aytımç Altındal Kitapları 8 Yayınevimizden Çıkanlar
Gül ve Haç Kardeşliği, Eylül 2 0 0 4 (3. Baskı)
Vatikan ve Tapınak Şövalyeleri, Eylül 2 0 0 4 (6. Baskı)
Üç İsa, Eylül 2 0 0 4 (6. Baskı)
Yayma ve Genel Yayın Yönetmeni M. Faruk Bayrak Elvedasız, Kendi Sesinden Şiirler, 1992, İsviçre
Baskı ve Cilt
Melisa Matbaacılık
Çiftehavuzlar Yolu Acar Sanayi Sitesi No: 8 Bayrampaşa - İstanbul
Tel: (212) 674 97 23 Faks: (212) 674 97 29
İÇİNDEKİLER
Başlarken ix
Beni yeniden hayata bağlayan ve yaşama Yeni Baskıya Önsöz xxi
sevinci veren evlatlarım, Zeyno, Emine ve
Ahmet Mustafa'ya armağanımdır. BİRİNCİ BÖLÜM
1.1. Giriş 1
1.2. Sekülarizm 5
1.3. Lâiklik 12
İKİNCİ BÖLÜM
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
3.1. C u m h u r i y e t ve Laisizm 45
3.2. Devlet Laisizm'i ve Şeriat Devleti 50
3.3. S o n s ö z 64
www.çizgiliforum.com
viii Lâiklik
BAŞLARKEN
Avrupa M ü s l ü m a n Toplulukları
İşbirliği Toplantısı 113
Arafat M ü s l ü m a n mı? 117
Ortadoğu'da Roller Değişiyor 121
İsrail Laik mi? 125
Edward Said Yazıyor 129
D ü n d e n B u g ü n e Türkiye-İsrail İlişkileri 133
ABD-İsrail İlişkileri Değişiyor 137
Belediye Seçimleri Yaklaşırken 141
Türkiye'de Laikler Ne K a d a r Laikler? 145
Türkiye'de Laikler ve Laiklik 149
Laiklik ve Koalisyon 157
Laiklik Buzdolabında 161
Diyanet mi, Hilafet mi? 165
Yunanistan Laik mi? 169
Ayasofya'ya U N E S C O Gözetimi 173
Altı Soruda Demokrasi 177
"Santa Maria Magdalena xe sora le dona del mondo."
Laiklik Elden Gitmedi 181
"Mecdelli M e r y e m yeryüzündeki tüm evli kadınların koruyu-
Tri-Lateral K o m i s y o n ve İslam 185
cusudur."
İnsan Hakları Tarikatı mı? 189
Laik misiniz? O da Ne? 193 Katolik Kilisesi'nin Azizler Dizini, Venedik, 14. yüzyıl
İsrail'de Dinsel Gericilik 197
Türkler ve Ortodokslar 201 Bu kitabın başlığı 'Laiklik'. Altında bir başlık daha var: Enig-
Demokrat, Laik ve A N A P ' l ı 209 Bu ikinci başlığı okuyunca herhalde sıkılmışsmızdır. Öyle ya,
Refah'ın Geliri 213 Laiklik de, Enigma da, Paradigma da Türkçe değildir. Ne anlatmak
Laiklik ve İrtica 217 istiyorsan şunu T ü r k ç e sözcüklerle anlatamaz miydin, diye sordu
Refah Partisi Genel Başkanı Necmettin Erbakan: ^ Bu soruya olumlu yanıt v e r m e m m ü m k ü n değil.
'İktidar'a Gelip de 'Muktedir' Olamamak... Ç ü n k ü Türkçe yeterli değildir. Ç ü n k ü Türkiye, son 70 yılda
"Refah'ı Bekleyen En Büyük T e h l i k e " 233 hem Tarihsizleştirilmiş h e m de Dilsizleştirilmiş'tir. Bunun ceremesini
Bozukluk Var": "Çiller'in İlanı Devletin İflası" . .237 Bu kitapta daha birçok Yabana kavram, deyim ve terim çıkacak
ix
X Laiklik Aytunç Altındal xi
Bu yabancı sözcüklerin başında da Seküler kavramı gelmektedir. yan, içinden çıkılmaz (muğlak), bazıları için cezbedici, diğerleri için
Bu kitapta Laiklik, Sekülerlik ve Ateistlik anlatılıyor. Aralarındaki de korkutucu ve ürkütücü bir E n i g m a ' y a dönüşmüştür. Bir tür Bul
farklara işaret ediliyor. Seküler'i ister istemez, Dünyevi/Cismani/Bu maca sorusu gibi havada asılı durmaktadır bu Laiklik anlayışı.
Dünyaya Ait Olmaktık gibi sözcüklerle açıklamak gerekiyor. A m a Bu kitap işte Enigmatize edilmiş olan bir P a r a d i g m a ' n m (Laik
bu sözcük Çağdaşlaşma anlamında, b u n u n karşılığı olarak kullamla- lik ve Sekülerlik) incelemesi amacını taşımaktadır.
geldi. Bu kitapta Seküler olmanın Çağdaşlaşmacılık (Modernizm) ol
***
madığı vurgulanıyor; Dünyevi ile Zamansal (Çağ) olanın özdeşliği
anlatılıyor.
Laiklik kavramı T.C. Devleti'nin Anayasası'na 1937 yılında so
Enigma'ya Dönüşen Paradigma ne d e m e k ?
kuldu. Ve o g ü n d e n bu yana bazen gizli b a z e n açık a m a çoğunluk
Paradigma, en kestirme açıklamasıyla bir tasarımlar ve görüşler
la yasaklı olarak tartışma k o n u s u yapıldı. Laiklik kavramının ne
sistematiğindeki (bütünlüğündeki) modelleştirilmiş bir veçhe'dir
olup olmadığı son 60-70 yıldır tartışılmaktadır ama Seküleflik he
(pattern). Örneğin Hıristiyanlık'ta İsa'nın yanındaki kadınlardan
m e n hiç tartışılmamıştır. Bazı araştırmacılar Seküler ile Laik kav
eski fahişe Mecdelli M e r y e m , modelleştirilerek bir Paradigma ha
ramlarının bir ve aynı olduklarını sanmakta ve bu anlayışla kullan
linde insanlara sunulmuştur. Tanzimat'tan bu yana Osmanlı-Müs-
maktadırlar. Bu nedenle de T ü r k i y e ' d e sürmekte olan kavram ve
lüman-Türkiye t o p l u m u n a sunulmuş olan Paradigma, Sekülarizm
anlamsallık tartışması bir türlü açıklık kazanamamaktadır.
ve Laisizm'in eklektik bileşiminden oluşan Devlet-Laisizmi''dir.
Örneğin, "Devlet Laiktir, yurttaş Laik olamaz," diyen bu çevre
Enigma ise, kasıtlı olarak esrarengiz, anlaşılması zor, m u ğ l a k
ler, Sekülerliği (dünyeviliği) atlayarak, Laiklik tanımını D i n ve Dev-
hale getirilmiş olan sözlü ya da yazılı metinlerdir. E n i g m a , insan
let'in ayrılması olarak yapmaktadırlar. İşte metodolojik yanılgı ve
lar için de kullanılır. Karizmatik lider denildiği gibi, Enigmatik Dü
yanlış buradadır. Ç ü n k ü Din ve Devlet ayrımına dayandırılarak
şünür vb. gibi nitelendirmeler de yapılabilir. Ö r n e ğ i n Mustafa K e
yapılacak Laiklik tanımlarında daimi bir temel unsur dıştalanmak-
m a l için karizmatik lider denilebilirken, o n a m u h a l i f olanlar ara
tadır. Bu temel unsur, Dünya'dır. Diğer bir anlatımla Laiklik olgu
sında Dr. Rıza N u r enigmatik bir şahsiyete d ö n ü ş m ü ş t ü r . H e r h a n
su Din ile Devlet'in ayrıştırılması olarak değil, Din-Devlet-Dünya
gi bir fikir, tasarım ya da m o d e l E n i g m a ' y a dönüşünce, o n u orta
üçlüsünün tek tek ve birbirleriyle bağlantılı olarak ele alınmasıyla
ya atmış olan şahıs(lar)ı aşar ve çoğunlukla gizemli, hatta metafi-
anlaşılırlık kazanır. Laisizm'den ayrı olarak Sekülarizm Din, Devlet
ziksel a m a yine de cazibesi olan bir v e ç h e ve anlamsallık kazanır.
ve D ü n y a ' d a n kurulu üç alanlı bir tezin seslendiricisidir.
İdeolojilerin ve dinlerin bazı veçheleri E n i g m a ' y a dönüşürler. Ör
Batı'dan Türkiye'ye Laiklik anlayışını getirenlerin bu nedenle
neğin Stalinizm bir E n i g m a olmuş ve o n u ortaya atmış olanları bi
gözlerinden kaçırdıkları bazı başka hususlar daha vardır. Bunlara
le aşarak içinden çıkamadıkları, korkutucu, ürkütücü bir anlam
da kısaca d e ğ i n m e k gerekiyor.
sallık ve işlevsellik kazanmıştır. D i n l e r d e ise, b a z ı sözler, d o g m a
Türkiye'deki Sofu Laikler, dediğim gibi, Laikliği Din ile Dev
lar, işaretler ve hikmetli deyişler E n i g m a ' y a dönüşmüşlerdir. Ör
let'in ayrılması olarak tanımlamaktadırlar. Oysa Batı'da Din ile
neğin Yahudilik'fe (Erkek) Tanrı Y a h v e h ' n i n K a b a l a ' d a (Dişi) Şe-
Devlet'in değil, çok önemlidir ki, Kilise ile Devlet'in ayrılması esa
kina'ya dönüşmesi; Hıristiyanlık'ta H a ç ' ı n Kurtarıcı'ya d ö n ü ş m e
sı vardır. Kilise ile Devlet'in ayrılması başka, D i n ile Devlet'in ay
si ve fahişeyken tövbekar olan M e r y e m ' i n evli kadınlara ö r n e k ol
rılması başkadır. Ayrıca D i n ile İdeoloji'nin ayrılması vardır ve bu
m a s ı gibi...
da temel esastır. Yine Batı'da Kilise ile siyasetin ayrılması ilkesi var
Cumhuriyet d ö n e m i Türkiye'sinde Laiklik, bir Paradigma ola dır ki bu da Din ile İdeoloji'nin ayrılmasından farklı bir olgudur.
rak Fransa'dan getirilmiş ve zamanla, ne olduğu t a m anlaşılama- Kısacası T ü r k i y e ' d e anlaşıldığı ve kullanıldığı şekliyle D i n ve Dev-
www.çizgiliforum.com
xii Laiklik Aytunç Altındal xiii
let ayrımı Batı'da yoktur. Dolayısıyla buna binaen yürürlüğe sokul onlara azap etmemesi hakkıdır. Seküler bir sözleşme metni olan
m u ş bir Laiklik de yoktur. Anayasa(lar) da ise, Kulluk değil, Devlet'le yurttaşlık bağı kurabil
Devlet Laik olur mu, sorusu da ç o k önemlidir. Bu sorunun ya me H A K K I vardır. Herkesin b ö y l e bir hakkı yoktu geçmişte. Al
nıtı kesinlikle O L A M A Z şeklindedir. Devlet'in Dini olamayacağı lah'a Kulluk etmek H A K K I ile D E V L E T ' e Y U R T T A Ş o l m a k H A K
gibi, Laikliği de olamaz. N e d e n ? Çünkü Seküler olan (Laik değil) yer KI, Dinsel ile Dünyevi olanın birlikteliğidir. Allah'a Kulluk e t m e k
yüzündeki KENT'tir, ŞEHİR'dir, Devlet değil de ondan. Geçmişte Kut isteyen inanmış bireyler Devlet'in Yurttaşı o l a m a z demek, Sekü-
sal sayılan Kentler, zamanla Sekülarize olmuşlar, Dünyevileşmişler- lerliğe aykırı, despotik bir tavırdır.*
dir. Halen de kutsal kentler vardır. Örneğin R o m a 115 yıl öncesine Şeriat, Allah'ın açıklanmış iradesidir. Allah'ın kendisi değildir.
kadar Kutsal Kent'ti, artık değildir. Geçmişte çeşitli yollar, mekân Anayasa da Devlet'in açıklanmış iradesidir, kendisi değildir. Allah-
lar, hatta Ateşler de Kutsal sayılıyorlardı. Bunlara çeşmeler, nehir Devlet-Yasalar üçgeni her bireyin hayatını belirleyen üç köşe taşı
ler, ormanlar da eklenmişti. Bunlar da artık Kutsal değildirler. dır. Tanrı'yı reddeden Ateist de, Devlet'i reddeden anarşist de olsa
Türkiye'deki Sofu Laiklerin görmedikleri başka bir husus da Allah-Devlet ve Yasaları'ndan etkilenirler. Ç ü n k ü içinde yaşadıkla
Devlet'in değil, gerçekte A N A Y A S A ' n m S E K Ü L E R olduğu husu rı toplumda tüm reddiyelerine r a ğ m e n Kulluk v e / v e y a Yurttaşlık
sudur. Gerçekten de tüm A N A Y A S A L A R , Seküler kimliktedirler. H A K K I yine de bu unsurların Y A S A L A R I Y L A belirlenmiştir.
Ç ü n k ü bunlar Tanrı yapımı değil, Kul-İnsan yapımı metinlerdir. Türkiye'deki Laiklik tartışmalarında dikkat edilmemiş olan bir
Anayasaların kaynağı K E N T ' t i r . Anayasalar Seküler olan Kentle diğer önemli husus da Seküler öğelerin Tek-Tanrılı dinlerde, özel
rin, Seküler nitelikteki belgeleridirler. G e ç m i ş t e her K E N T ' i n biri likle de Yahudilik'te, Habitat ve Autochtony ile olan bağlantısıdır. Bu
esas olmak üzere birçok Tanrısı vardı. Bu zamanla yıkıldı. Hıristi iki kavram Türkiye'de çok incelenmemiş ve araştırılmamıştır. Bun
yanlık, Kent Tanrısı'ran yerine bir K e n t ' e bir Patron Aziz tayin etti. lardan Habitat bitkisiyle, hava şartlarıyla, iklimiyle ve canlılarıyla
B u g ü n Bati'da her Hıristiyan şehrinin bir esas, Koruyucu Aziz'i t ü m y e r l e ş i m / d o ğ a l yaşama alanı anlamına gelir. Yahudilik'te Ha
vardır. Benzer şekilde her iş ve ticaret kolunun da -örneğin balıkçı bitat kavramı özellikle buhurdan, adak, y e m e k yasağı vb. gibi alan
lık, ayakkabıcılık vs - bir Aziz'i vardır. Antik Yunan'da Kent Tan larda Helal ve Haram olanı belirler. Örneğin Yahudilik'te Habitat
rıları vardı. Antik Mısır'da ise Devlet Tanrıları vardı. Firavunlar T a k v i m i ' n e göre bazı hayvanlar ve otlar Tanrı'ya Adak olarak sunu
ölünce Devlet Tanrısı yapılırlardı. labilirler, bazıları sunulamazlar. Autochtony ise, belirli bir Habi
T a n r ı ' n ı n yasası Şeriat ile K e n t ' i n Yasası A N A Y A S A Tek-Tanrı- tat'ta daimi olarak yaşayan insan kümelerinin o Habitat'ta edindik
lı dinlerde d a i m a bir arada bulunmuşlardır. Ç ü n k ü ikisinin de öz leri kültürel yapılanma anlamına gelir. Özellikle Yahudilik'te ve İs
nesi, İ N S A N ve o n u n cemaatsel-toplumsal faaliyetleridir. Tanrı lamiyet'te Autochtony çok ö n e m l i bir yer tutar. Yahudilik tarafından
Yasası, Şeriat, Tek-Tanrılı dinlere Yahudilik'le girmiştir. Yahudi Sekülarize edilmiş olan bazı Habitat öğeleri Hıristiyanlık tarafından
lik'te Şeriat, Y a h u d i ile -gerçekte İbrahim ve M u s a Peygamberler Autochtony nedeniyle y e n i d e n Dinselleştirilmişlerdir.
l e - Tanrısı arasında yapılmış bir S ö z l e ş m e ' d e n (Covenant) kaynak Türkiye'deki Sofu Laiklerin, İslamiyet'i, bilgisizce kötülemeleri
lanır. K e n t ' t e k i i n s a n ı n -özellikle de A r i s t o k r a t l a r ı n - yaptığı ve k ü ç ü k düşürücü şekilde lanse etmeleri de Laiklik'ten hiçbir şey
A N A Y A S A ise, Yurttaş ile Devlet arasında varılmış olan bir Ege anlamadıklarını gösteren başka bir husustur. Ö r t ü n m e konusu bu
menlimin tasarrufu Sözleşmesi'dir. Dolayısıyla, tarafların öngör
* Katolik Kilisesi'ne göre de İnsana Değil, Tanrı'ya İtaat Şarttır'. Vatikan za
dükleri önermeler farklıdır. Örneğin İslamiyet'te, Şeriat'a göre Al
man zaman Piskoposlar Konferansı düzenleyerek Dogmatik diye bilinen bu
lah'a Kulluk esastır ( M u a z İbni C e b e l / H z . M u h a m m e d ) . Yine aynı hususu Katoliklere hatırlatır. Yakın zamanlarda bu önemli çağrı yeniden ya
kaynağa göre, Kulların da Allah üzerinde hakkı vardır. Bu, Allah'ın pılmıştır (Bkz: January 25, The Catholic Bishops Conference, Doc. 1986: 'We
Must Obey God, Rather Than Men').
xiv Laiklik Aytunç AlUndal XV
alanda en çok örneklendirilen veçhelerden biridir. Tıpkı Cinsellik daydı; ç ü n k ü Yahudilik'te Öbür Dünya-Ahiret'e inanç yoktur; Yahu
ve Aile-içi ilişkilerde olduğu gibi. diler, Öbür Dünya'yı değil, Gelecekte Tanrı'nın Kuracağı Dünya'yı
Örneğin İslamiyet'te iki kadın tanık bir erkek tanığa değer bu beklerler. İslamiyet'teki Ahiret fikri, Yahudilik'te birebir yoktur. Bu
lunmuştur. Hıristiyanlık'ta ise, Aristoteles'ten alınarak Aziz Aqu- nedenledir ki Yahudiler, İsrail'in Tanrısı'na Şükranlarını bu dünya
inohThomas tarafından konulan kaziyeyle kadının tanıklığı hiç KA da kazandıkları, edindikleri mülkleriyle (Çocuk ve Aile de mülk
B U L edilmemişti! Aziz T h o m a s ' ı n koyduğu bu kural, gerçekte tür) s u n m a k zorundadırlar, öbür dünyaya inançla değil (adak yo
İsa'da ve Yeni Ahit'te yoktu. luyla). Buradan çıkan ve Hıristiyanlığa ve İslamiyet'e giren bir hu
T a m a m e n Hıristiyan Şeriatı'na aykırı, dışsal ve Seküler (Dünye sus da yine Dışsal bir olgu olan Zekât'tır. İbranice tz'daaa diye yazı
vi) bir olguydu. Ç ü n k ü kendisi Tek-Tanrıcı olmayan Aristoteles'in lan Sadaka kavramıyla bağlantılı olan zekât, İÖ 2. yüzyılda yazımı
fikirlerinin Hıristiyanlığa bir Din-Buyruğu gibi sokulmuş olmasıy tamamlanan Eski Ahit'e, Çok-Tanrılı olan Mısır'dan edinilen bilgi
dı. Aziz T h o m a s , gerçekte Seküler bir Kült olan Hıristiyanlığa, böy lerden geçilerek girmiştir. Benzer şekilde Tanrı'nın Rahman olması
lesine bir kaziyeyi sokmakta bir beis görmemişti.* keyfiyeti de (ibranicesi haRahman) aslen Aramice'dir ve önce Yahu
diliğe, sonra da Hıristiyanlık ve İslamiyet'e geçmiştir. Yine Dışsal-
Dışsal-Seküler öğeler Yahudilik'te de, İslamiyet'te de vardırlar.
Seküler olan bir kavram da Egemenlik'tir. Hâkim-i Mutlak olan Fi-
Örneğin H i k m e t (İbranicesi H o k m a h ) Yahudiliğe H e l e n i z m ' d e n
ravun'a karşı, o n u n gazabından kaçan Yahudiler, egemenlik kavra
geçmiştir. Ö z g ü n Yahudi Şeriatı'nda (f 0 Emir) yoktur. Benzer şekil
mını, kendilerinin Kralı olmadığı için İsrail'in Tanrısı Y a h v e h ' y e
de İslamiyet'te de Seküler (Dışsal) olgular vardır. Örneğin günü
yakışhrmışlardır. Buna göre Tanrı, egemenliğini hiç kimseye dev
m ü z d e İslam dinini T A M yetkiyle temsil ettiklerini ö n e süren bazı
retmez (Shabbat 55 a). Şunu da eklemek gerekiyor ki, Yahudilik'te
çevreler M ü s l ü m a n l a r a ne kadar çok çocuk sahibi olurlarsa o kadar
Tanrı'nın Kabala dışında iki değişik veçhesi vardır. Birincisi Baba sa
sevaba gireceklerini söylemekte ve b u n u n Şeriat'a uygun olduğunu
yılan Elohim'dir (Allah kelimesi buradan gelir). Elohim, bağışlayıcı,
vaaz etmektedirler. Oysa K u r a n ' d a b u n u n tam tersi yazılıdır:
şefkatli, acıyan, koruyan, seven Tanrı'nın adıdır. Bu özellikler, gö
Kuran'da Tekasür Suresi'nde (102) şöyle açıklanmıştır Allah'ın ira
rülebileceği üzere Dişice'dir. Tanrı'nın diğer veçhesi ise Yahveh'dir.
desi: "1-2. Ç o ğ u n l u k olmak iddianız sizi o kadar meşgul etti ki, me
Yahveh E l o h i m karşısında Analığı temsil eder. A m a tüm Erkekçe
zarları ziyaretle oradakileri de sayacak kadar oldunuz. 3. Hayır;
özellikleri ortaya koyar. Yargılayan, cezalandıran, acımasızca aza
Ö y l e olmayın; yakında bileceksiniz..." (Diyanet, 1983)
ba uğratan, kıskanç ve öfkeli olan vb. odur. Bu nedenle de Yahudi
M ü m k ü n olduğu kadar çoğalın diyen ve b u n u n İslami Şeriat'a
ailesinde K a d ı n / A n a kendi alanında tam e g e m e n sayılmıştır.
uygun olduğunu söyleyen, vaaz eden ve kendisinin katışıksız Müs
l ü m a n olduğunu öne süren birisi gerçekte, bilmeden, İslamiyet'e Yahudi Şeriatı'na göre egemenlik işte bu Tanrı anlayışı, Yah-
Seküler-Dışsal bir olguyu sokmaktadır. Ç ü n k ü 'Çoğalırı' emri, ger veh'nin özelliğidir; Baba, R a h m a n ve R a h i m olan Elohim'in böyle
çekte Müslümanlara değil Yahudilere verilmişti - İsrail'in Tanrısı bir veçhesi yoktur. Ç ü n k ü Egemenliğe-Hâkimiyet'e ihtiyacı olmaz,
tarafından! Yahudi Şeriatı'na göre Yahudi'nin Tanrısı'na ö z e n m e olamaz. E l o h i m ' i n gücü egemenliğin ç o k üstündedir; çünkü O, ege
ve ö y k ü n m e (Jmitatio Dei) hakkı vardı. Tanrı'ya atfedilen güzel menlik dahil her şeyin yaratıcısıdır. Egemenlik, bu dünyanın işleri
runluluğu vardı. Yahudi, çoğalmayı Bu Dünya'da y a p m a k zorun- Burada ilahiyat açısından bir hususu açıklamak gerekiyor. Tan
rı'nın Varlığı'nı kabul etmek, buna i m a n etmek, kesin inanç besle
* İsa ve Sekülerliği konusunu ayrıntılarıyla okumak isteyenler benim Üç İsa m e k T a n r ı ' n ı n Ne olduğunun bilindiği anlamına gelmez. Diğer bir
adıyla Türkçe'ye çevrilmiş olan kitabıma başvurmalıdırlar. (Alfa, Eylül anlatımla, T a n r ı ' n ı n Varlığı'nı kabul etmek, aynı z a m a n d a O ' n u n
2004, 6. Basım)
www.çizgiliforum.com
xvi Laiklik Aytunç Altındal xvii
ne olduğunu bilmek d e m e k değildir. İşte bu husustur ki, Ateizm'in sahiptir. Şunu ekleyebilirim: Cinsiyeti İnsan'm Örtüşüdür. Bu neden
(Tanrıtanımazlığın) ortaya çıkmasına yol açmıştır. Bir Ateist, Sekü- le Çıplaklık Hıristiyanlık'ta temel bir sorunsal değildir. İsa'nın çivi
lerliği ve Laisizm'i savunanlardan ayrı olarak, belirli bir Tek-Tann- lendiği H a ç ' t a İsa, sadece genital kısmı örtülü olarak sunulmakta
lı dinin kendisine vaaz ettiği Tanrı'nın Varlığı'ru Önce kesin kabul dır. Yine Hıristiyanlık'ta Madonna (İsa'nın annesi M e r y e m ) ile Mag-
edip, Sonra kesin reddeden bireydir. Ateist'in tartışması Tanrı'nın dalena (fahişe M e r y e m ) rekabeti vardır. Hıristiyanlık kadınlığı dört
Varlığı-Yokluğu tartışmasıyla sınırlıdır. Bu nedenle de Anlamsız'm kategoride algılamıştır. K a d m önce günahkâr kılınmış (peccatrix);
(Absürd) tartışılmasıdır. İlahiyat açısından Ateist, henüz olgunlaş sonra kutsanmış günahkâr (beata peccatrix=bajfn'x) yapılmıştır. Hı
m a m ı ş -ilkel d e n i l i r - fikirleri, çok önemliymiş gibi tartışmak iste ristiyanlık'ta bu iki özelliği çoğunlukla M e r y e m Ana (Bakire Mer
yen protagonist (kavgacı) olmaktan öte değer taşımamaktadır; cid yem) temsil eder. A m a kadının iki özelliği daha vardır. Kadın aynı
diye alınmamaktadır. z a m a n d a ruhen baştan çıkarıcı (Kadının R u h ' u Cinselliği, cazibesi-
İslamiyet'e Dışsal-Seküler olarak girmiş olan bir diğer h ü k ü m dir ilkesi gereği), yani meretrix'dir. Kadın cazibesiyle erkeği baştan
de El-Kesme cezasıdır. G ü n ü m ü z d e Şeriat'm, yani Allah'ın açıklan çıkarabildiği için de llluminatrix (Işık-taşıyan, aydınlatan) duru
mış iradesinin bir tecellisiymiş gibi bazı İslami rejimlerde ender de mundadır. Bu son iki özelliği de fahişeyken nadim olup İsa'nın ha
olsa uygulanan bu ceza tipi, gerçekte Bizans İmparatoru Jüstinyen varileri arasına katılan ve Havarilere havarilik yapan kadın olarak
tarafından yasalaştmlmıştı. Jüstinyen, kendi yaptırdığı Anayasa'da tanınan Marin Magdalena, yani Mecdelli M e r y e m temsil eder. Hı
(corpus juris civilis) el k e s m e cezasına resmen yer vermişti. İslami ristiyan Batı'nın dinsel, toplumsal, kültürel ve aile-içi yapısında ka
yet'in d o ğ u ş u n d a n yaklaşık yüz yıl ö n c e k o n u l m u ş olan bu ceza, il dınlığın bu dört özelliği yaklaşık iki bin yıldır yer etmiştir. Ortado
ginçtir ki Bizans'ta hırsızlara değil, fikir suçlularına uygulanmak ğu'da böyle bir gelenek 9. yüzyıla kadar vardı. Örneğin Göre-
taydı! (6. yüzyıl) Özellikle 11. yüzyıldan itibaren Yahudilik, bu kez me'deki Tokalı Kilisesi'nde Kutsal Kadın Mecdelli M e r y e m çıplak
Araplardan ve İslamiyet'ten etkilenerek bir d ö n e m Seküler-Dışsal olarak (saçlarıyla örtülü) verilmekteydi.
kabul ettiği bazı İslami değerleri kendi bünyesine almıştır. Örneğin
Bu iki kadın paradigmasının dört özelliğine tekabül eden dört
12. yüzyılın önemli Yahudi düşünürü Bahya İbn-i Vakada, tez olarak
ayrı çıplaklık anlayışı ve bunlara dayandırılarak oluşturulmuş çıp
Hidayet kavramını ele almıştı ve b u n u Y a h u d i l i k l e bütünleştirmiş-
laklık kültürü, estetiği ve ahlakı vardır. Hıristiyanlık'ta Çıplak ol
ti. 16. yüzyılda ilkin İstanbul'a, oradan da Sultan'ın iradesiyle Filis
makla kendi isteğiyle örtünmeyi dıştalamak iki ayrı yorumdur. Çıp
tin'e yerleşmesine izin verilen en ünlü Yahudi Fıkıhçısı J o s e p h C a r o
lak olmak nuditas naturalisttir, ki insanın dünyaya gelişi ve gidişi
(1488-1575) g ü n ü m ü z d e Yahudi Şeriatı'nm temel kitaplarından bi
(ölümü) arasındaki d u r u m u n u verir. Bu anlamında Çıplaklık, İlahi
ri olan Shulhan Aruzda bazı verilerin ışığında, Sefarad ve Eşkenaz
Hakikat (gerçek değil) demektir. İkinci çıplaklık nuditas tempora-
Yahudileri için g ü n ü m ü z d e de geçerli olan yeni bir y o r u m u Yahu
/ı's'tir. Buradaki çıplaklık dünya nimetlerine itibar e t m e m e keyfiye
di Şeriatı'na - H a l a k a denilir- entegre etmişti.
tidir ve İsa ve Havarileri işte bu anlamında Çıplak1 tırlar, yoksuldur
Bir de kısaca Örtünme konusuna d e ğ i n m e k gerekiyor. Ö r t ü n m e lar. Ü ç ü n c ü çıplaklık tipi nuditas virtualis'tiı. Burada kastedilen,
ve Çıplaklık, değişik yorumlamalarla g ü n ü m ü z e kadar tartışılarak A d e m ile Havva'nın temsil ettikleri Tanrısal Masumiyet'tir. Bu ne
gelmiştir. Yahudilik'te ve İslamiyet'te Örtünme çok önemli bir yer denledir ki t ü m A d e m ile Havva tasvirleri Çıplak olarak resmedil
ve rol oynamaktaydı. Bu iki sistematikte Örtünme bir haktır. Hıris mişlerdir. D ö r d ü n c ü s ü nuditas criminalis''tir. Bu çıplaklık Faziletsiz
tiyanlık'ta ise Ö r t ü n m e değil, belki şaşırtıcı olacak a m a Çıplaklık in çıplaklıktır. Bu çıplaklığı uygulayan kadın ya da erkek, doğal ol
sanın Tanrı karşısındaki Masumiyeti'nin bir nişanesidir. G ü n ü m ü z m a k amacıyla değil, (dikkat) Hedonizm ve Lechery (şehvetperest) ol
de Batı'nm t ü m Hıristiyanca değerlerinde Çıplaklık temel bir işleve m a k amacıyla bedenini kullanmaktadır. İşte bu nedenle Hıristiyan-
xviii Laiklik
Aytunç AHındal xix
www.çizgiliforum.com
XX Laiklik
***
Aytunç Alttndal tışılmış, en çok alıntı yapılmış ve en çok yergiye ve övgüye layık
İstanbul / Ağustos 1994 görülmüş çalışmamdır. Özellikle kendilerine İslamcı, hatta giderek
de Şeriatçı denilmiş olan çevrelerde b ü y ü k ilgi görmüş, onların yer
leşik, bazen de Bağnaz denilen bakış açılarını değiştirmiş, şekillen
dirmiş ve yönlendirmiş bir kitaptır. G e ç m i ş t e bu kitapla ilgili köşe
yazıları yazan bazı İslam(cı) İlahiyatçılar, "Eğer Laiklik Altındal'ın
anlattığı gibi ise biz buna dünden razıyız," şeklinde fikirler beyan etmiş
lerdi. 2000'li yıllara gelindiğinde Türkiye bu kitap aracılığıyla
"Dünyada bir ve tek, değişmez bir Laiklik bulunmadığını, çeşitli Laiklik
ler olduğunu öğrendi." Bunları tartışmayı ve en önemlisi araştırmayı,
sorgulamayı öğrendi. Bu az bir başarı değildir. Büyük bir seçmen
kitlesine sahip olan İslamcı bir partinin lideri, Başbakan olunca bu
kitabın yazarından "Nasıl Bir Laiklik Olmalıdır?" başlıklı bir rapor is
tedi ve daha sonra b u n u "Batı Tipi Laiklik, Türkiye için en hayırlı ola
nıdır," diyerek k a m u o y u n a açıklamalar yaptı. İşte bu kitapta anla
tılan da bu "Batı Tipi Laiklik, yani Sekülerliktir."
***
xxi
xxii Laiklik Aytunç Altındal xxiii
Kavram Karıştırma oyununun bir tezahürü olarak, Sekülerlik, biraz Seküler Hümanizm terimi A B D ' d e k i Protestan Fundamentalistler
bilgisizlik, biraz da kasıtlı çarpıtmalar (manipülasyon) sonucunda için, örneğin Tim La H a y e ' e göre Anti-Tann, Anti-Ahlaki ve Anti-
Hümanizm ve Modernizm ile özdeşleştirilerek d ü ş m a n ilan edilme Amerikan bir Sahte Din''dir. Benzer şekilde son derece bağnaz bir ku
ye çalışılmaktadır. Kimileri Sekülarizm'i Sorguluyor / Yargılıyor, ki rum olan Rutherford Enstitüsü'nün kurucusu ve sözcüsü J o h n Whi
mileri de aklına ve çıkarlarına nasıl uygun geliyorsa o nedenlerle tehead için de Seküler Hümanizm, İncil esas alınarak kurulmuş olan
Sekülarizm'i yalan yanlış verilerle lanetliyor ve Yok saydırmaya uğ ABD'de İncil-Düşmanı bir akımdır. Bu örnekleri onlarca çoğaltmak
bunları yapanlar Eyyamcı İkbal Avcıları'dır (Arrivistler). G e ç m i ş t e G e r ç e k şudur ki, bu kitabın yazarını 'Türkiye'yi Protestanlaşhr-
"Sekülerleşme Altındal'ın Türkiye'yi Protestanlaştırmakd) için gündeme m a k için k o m p l o kurmakla' suçlayanlar gerçekte en yobaz Protes
soktuğu bir Komplo Teorisidir. Biz İslam'ın Şeriatı'na bağlıyız ve ölün tan İlahiyatçılardan kendi 'İslamcı/Şeriatçı' (sözde tabii) eleştirile
ceye kadar da öyle kalacağız," D İ Y E N D Ö N E K L E R , B U G Ü N K U R rine payandalar aramaktaydılar!!! Laisizm olsun, Sekülerleşme ol
M A S O N L A R I A L A B İ L İ Y O R L A R . . . Herhalde İslam'ın v e Şeriat'ın mış akımlardır. Laisizm, Fransız İhtilali'nden sonra (1789) yaygın
R E F E R A N S olması da böyle oluyor? Keskin Şeriatçılar'dan kork laşırken, Sekülerleşme 30 Yıl Savaşları'ndan sonra (1648) Anglo
m a k gerekiyor!!! (İlginçtir, bu çevreler inanılmaz bir hız ve dönüş s a k s o n H u k u k ' t a yerini almıştır. G ü n ü m ü z d e bu ayrımdan kay
le 2000'li yıllarda Seküler yaşamı, belki de en uç şekliyle benimse naklanan İngiliz, Amerikan, İsrail, Alman, İsveç, Fransız ve İtalyan
diler ve bir süre sonra da, arkalarından itilerek, İktidar'a taşındı ile eski komünist ülkelerin şimdilerde uyguladıkları Rus ve Avras
www.çizgiliforum.com
xxiv Laiklik
BİRİNCİ BÖLÜM
de "İnsan beyninin Tanrıyı algılayabilmesi için mutlaka paradigmatik bir
imaja sahip olması gerekir ki, bu paradigmatik imaj da İsa Mesih'tir."
Bu ve benzeri tartışmalarla 2000'li yıllarda Bilim ve Din karşıtlı
ğı Sekülarize edilmeye (Dünyevileştirilmeye) çalışılmaktadır. Avru
pa'da özellikle 16. yüzyılın sonunda başlatılmış olan sahte ve ide
olojik amaçlı D i n / B i l i m Karşıtlığı, özellikle U z a y araştırmaları ve 1.1. GİRİŞ
İnsanın G e n e t i k / N ö r o p s i ş i k yapısının çözümlenmesiyle birlikte or
T.C. Devleti'nin Anayasası değiştirilemez ve değiştirilmesi
tadan kalkacaktır. Bu sahte sorunsalın çözülmesiyle Din ve Bilim
teklif e d i l e m e z nitelikte ş u d ö r t m a d d e y l e b a ş l a r :
birbirlerinin Zıtları olarak değil, birbirlerinin Bütünleyicileri olarak
" 1 . Kısım
görüleceklerdir.
Genel Esaslar
S o n söz: Laiklik: Enigmaya Dönüşen Paradigma, Seküler bakış açı
sıyla yazılmış bir kitaptır. Bu tez ilk kez 20 yıl önce yayınlanmıştı. I. D e v l e t i n Ş e k l i
Bazı kasıtlı çevrelerin zihinsel yönlendiriciliğine, karalamalarına ve M a d d e 1. Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir.
tuzaklarına düşmeksizin okunursa, Türkiye için ne denli yeni bir II. C u m h u r i y e t i n nitelikleri
T E Z olduğu umarım anlaşılır.
M a d d e 2 . T ü r k i y e C u m h u r i y e t i , t o p l u m u n h u z u r u , milli da
Aytunç Altındal y a n ı ş m a ve a d a l e t anlayışı içinde, insan h a k l a r ı n a saygılı, Ata
Eylül 2002 türk m i l l i y e t ç i l i ğ i n e bağlı, b a ş l a n g ı ç t a belirtilen t e m e l i l k e l e r e
d a y a n a n , d e m o k r a t i k , laik v e sosyal bir h u k u k devletidir.
I I I . D e v l e t i n b ü t ü n l ü ğ ü , r e s m i dili, b a y r a ğ ı , milli m a r ş ı v e
başkenti
M a d d e 3 . T ü r k i y e D e v l e t i , ü l k e s i v e milletiyle b ö l ü n m e z bir
b ü t ü n d ü r . Dili T ü r k ç e ' d i r .
B a y r a ğ ı , şekli k a n u n d a belirtilen b e y a z ayyıldızlı a l b a y r a k
tır.
Milli Marşı İstiklal Marşı'dır.
Başkenti Ankara'dır.
1
2 Laiklik Aytunç Allindai 3
A ç ı k ç a s ı , h e r T ü r k , T . C . A n a y a s a s ı ' n a g ö r e 'Laik bir Cumhuriyet yan yurttaş, ona sen 'Müslüman'sın diyen ve/fakat kendisi 'La
Devletinin' yurttaşıdır. ik' o l a n C u m h u r i y e t D e v l e t i t a r a f ı n d a n C u m h u r i y e t ' i n C e z a Y a
N e d i r ki, T . C . A n a y a s a s ı ' n a g ö r e h e r T ü r k laik b i r C u m h u r i s a l a r ı n ı i h l a l d e n y a r g ı l a n ı r v e ş a h ı s ısrar ettiği t a k d i r d e d e m a h
y e t D e v l e t i ' n i n yurttaşı o l m a s ı n a r a ğ m e n , ilginçtir k i y i n e a y n ı k û m i y e t i c i h e t i n e gidebilir.
D e v l e t t a r a f ı n d a n ' M ü s l ü m a n / İ s l a m ' o l a r a k k a b u l v e tescil edil B u y u r t t a ş ı n b a ş ı n a g e l e n l e r e ü z ü l ü p o n u s a v u n m a y a kalkı
m i ş d u r u m d a d ı r . N a s ı l m ı ? N ü f u s k â ğ ı t l a r ı n a b a k ı l s ı n yeter. ş a c a k o l a n b i r b a ş k a ş a h ı s - v e y a m a a z a l l a h b i r ö r g ü t - ise y i n e
T . C . A n a y a s a s ı ' n a g ö r e laik bir C u m h u r i y e t D e v l e t i ' n i n yurttaşı a y n ı T . C . A n a y a s a s ı ' n ı n B A Ş L A N G I Ç b ö l ü m ü n d e y e r a l a n aşa
o l a n T ü r k l e r , a y n ı d e v l e t tarafından v e r i l e n n ü f u s k â ğ ı t l a r ı n d a ğ ı d a k i şu i b a r e y l e s a f dışı bırakılır. D i r e n i r s e o da a y n ı a k ı b e t i
- p a s a p o r t l a r d a v e diğer r e s m i e v r a k l a r ı n t ü m ü n d e - ' M ü s l ü paylaşır, o l u r biter:
m a n ' kabul edilmektedirler. Diğer bir anlatımla her Türk aynı " H i ç b i r d ü ş ü n c e ve mülahazanın T ü r k milli menfaatlerini,
a n d a h e m ' L a i k ' h e m d e ' M ü s l ü m a n ' o l m a k z o r u n d a d ı r - azın T ü r k varlığının, Devleti ve ülkesiyle bölünmezliği esasının,
lıklar h a r i ç . T ü r k i y e ' d e , 1 9 8 6 y ı l ı n d a C u m h u r i y e t D e v l e t i ' L a i k ' , T ü r k l ü ğ ü n t a r i h i v e m a n e v i d e ğ e r l e r i n i n , A t a t ü r k milliyetçiliği,
a y n ı C u m h u r i y e t D e v l e t i ' n i n yurttaşı ' M ü s l ü m a n ' d ı r . V e o n u n ilke v e i n k ı l a p l a r ı v e m e d e n i y e t ç i l i ğ i n i n k a r ş ı s ı n d a k o r u n m a gö
M ü s l ü m a n o l d u ğ u n a k a r a r v e r e n de, o n u n M ü s l ü m a n l ı ğ ı n ı r e m e y e c e ğ i v e laiklik i l k e s i n i n g e r e ğ i k u t s a l d i n d u y g u l a r ı n ı n
o n a y l a y a n v e o n a y l a t a n d a laik T . C . D e v l e t i ' d i r . D a h a s ı , T . C . D e v l e t işlerine v e p o l i t i k a y a k e s i n l i k l e k a n ş t ı r ı l m a y a c a ğ ı . . . " 2
Anayasası'na söz konusu maddeleri yazarak T.C. Devleti'nin Ç ı k a n s o n u ç ş u d u r ki, T ü r k i y e ' d e i n s a n l a r r e s m i a n l a m d a
niteliğini v e k i m l i ğ i n i ' L a i k ' ilân e d e n l e r d e , y i n e a y n ı d e v l e t i n k e n d i ö z g ü r s e ç i m l e r i y l e y a d a g e l e n e k l e r i g e r e ğ i o l a r a k değil,
v e r d i ğ i nüfus k â ğ ı t l a r ı n a g ö r e ' M ü s l ü m a n ' d ı r l a r . Y a n i T . C . D e v - T . C . A n a y a s a s ı ' n ı n B A Ş L A N G I Ç b ö l ü m ü n d e y e r a l a n '... laiklik
l e t i ' n i ' L a i k ' y a p a n l a r da, ilginçtir k i nüfus k â ğ ı t l a r ı n a g ö r e ilkesinin gereği' o l a r a k k u t s a l d i n d u y g u l a r ı n a s a h i p o l a b i l m e k t e
M ü s l ü m a n s a y ı l a n b i r t a k ı m yetkililerdir! dirler. L a i k l i k i l k e s i n i n g e r e ğ i o l m a y a n k u t s a l d i n duygularına
T ü r k i y e ' n i n k e n d i n e ö z g ü b i r ç o k g a r i p l i k l e r i n d e n biri o l a n i s e asla s a h i p o l a m a z l a r ! K ı s a c a s ı T ü r k i y e ' d e i n s a n l a r C u m h u r i
b u d u r u m u iki t a s a r ı m s a l ö r n e k l e b i r a z d a h a a ç a l ı m . yet D e v l e t i ' n i n i n d i n d e 'laiklik i l k e s i n i n g e r e ğ i ' k a d a r ' M ü s l ü
S ı r a d a n b i r T ü r k yurttaşını a l a l ı m ele. B u y u r t t a ş y u r d u n a , m a n ' d ı r l a r . B u n d a n n e fazla n e d e d a h a a z ' M ü s l ü m a n ' o l a m a z
m i l l e t i n e v e o r d u s u n a y ü r e k t e n bağlı, k e n d i s i n e ö ğ r e t i l d i ğ i v e lar! T a b i a t ı y l a '... laiklik i l k e s i n i n g e r e ğ i ' o l a r a k k u t s a l d i n duy
istenildiği k a d a r a n t i - k o m ü n i s t , t a m d ü z e n i n istediği, ağzı v a r gularına sahip olmadan 'Laik' de olamazlar! Ölçü budur. Budur
dili y o k , ' b ü y ü k l e r i m i z h e r şeyi b i z d e n iyi bilirler'ci b i r yurttaş a m a T.C. Anayasası'nda sözü edilen 'kutsal din duygularının'
olsun. B u ö r n e k yurttaş, g ü n ü n b i r i n d e T . C . D e v l e t i ' n i n d o ğ u n e l e r o l d u ğ u n a ş a h ı s l a r değil, T . C . D e v l e t i k a r a r verir.
m u y l a b i r l i k t e k e n d i s i n e v e r d i ğ i nüfus k â ğ ı d ı n a b a k ı p d a , o r a d a Ş i m d i d e b u n u n tersi d u r u m u g ö r e l i m . B u k e z d e ' ç a ğ d a ş ' ol
k e n d i s i n i n b i z z a t T . C . D e v l e t i tarafından ' M ü s l ü m a n ' o l a r a k ka m a k hevesiyle yanan, İslamiyet'i küçümseyen, bir an ö n c e Batı
b u l v e tescil e d i l d i ğ i n i g ö r s e v e b u n u c i d d i y e a l a r a k "Mademki lılaşmak isteyen, Amerikalılara gönülden ve göbekten hayran
benim T.C. devletim beni Müslüman olarak görüyor ve kabul ediyor, b i r T ü r k y u r t t a ş ı n ı e l e a l a l ı m . B u ö r n e k y u r t t a ş d a , g ü n ü n birin
öyleyse ben de T A M B İ R M Ü S L Ü M A N gibi, yani İslamiyet'in koy d e n ü f u s k â ğ ı d ı n ı d e ğ i l d e , T . C . A n a y a s a s ı ' n ı n s ö z k o n u s u hü
duğu yasa ve hükümlere F İ İ L E N uyarak yaşayayım" d e r s e ne o l u r ? kümlerini ciddiye almış olsun. Ve kendisini 'Müslüman' olarak
B a k ı n n e olur: T . C . D e v l e t i ' n i n b i z z a t v e r d i ğ i n ü f u s k â ğ ı d m d a k i d e ğ i l de 'Laik Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin Laik Türk Yurttaşı'
s e n ' M ü s l ü m a n ' s ı n i b a r e s i n i c i d d i y e alıp o n a g ö r e - İ s l a m i esas o l a r a k tescil e t t i r m e k istesin. Ö r n e k y u r t t a ş b u n d a n b ö y l e nüfus
lara g ö r e - h a y a t ı n ı v e ç e v r e s i n i d ü z e n l e y e r e k y a ş a m a y a başla- k â ğ ı d m d a M ü s l ü m a n o l a r a k d e ğ i l d e ' L a i k ' o l a r a k g ö r ü l m e k is-
www.çizgiliforum.com
4 Laiklik Aytıınç Altındal 5
t e m e k t e d i r , o l a m a z m ı ? O l a m a z . İlginçtir ki, ' L a i k ' T ü r k i y e isizm'e ulaşılacağı varsayımı bir hayalden öteye a n l a m taşıma
Cumhuriyeti Devleti, yurttaşının nüfus kâğıdına 'Sen Laiksin' maktadır.
diye yazamaz. Yurttaş ısrar ederse, ö n c e bir başvuru formuyla B u k i t a b ı n k o n u s u işte b u ' R e s m i / D e v l e t L a i s i z m i ' n i n eleşti
m a h a l l i m a k a m l a r a b a ş v u r m a s ı istenir k e n d i s i n d e n v e yurttaşın risi ile T ü r k i y e ' d e nasıl b i r laiklik o l m a l ı d ı r s o r u s u n a y a k l a ş ı m ı
h e v e s i d a h a g i d e c e ğ i ilk k a r a k o l d a k u r s a ğ ı n d a kalır. S ö z k o n u kapsamaktadır.
s u A m e r i k a n h a y r a n ı yurttaş, T . C . D e v l e t i ' n i n k a r a k o l l a r ı n d a n Türkiye'de 'Laiklik' denildiğinde, t ü m resmi açıklamalarda
b i r i n d e , g a y e t bilgili v e t e c r ü b e l i b e k ç i v e p o l i s l e r c e k u l l a n ı l a n ' L a i k l i ğ i n D i n ile D e v l e t işlerinin a y r ı l m a s ı ' o l d u ğ u v u r g u l a n ı r .
' m ü n a s i p d i l l e ' M ü s l ü m a n o l m a s ı n ı n v e b ö y l e k a l m a s ı n ı n ken Y i n e a y n ı r e s m i d e m e ç , a ç ı k l a m a ve b e l g e l e r e g ö r e 'Laiklik, din
disi i ç i n n e k a d a r hayırlı v e u ğ u r l u o l d u ğ u n u v e o l a c a ğ ı n ı ö ğ r e siz olmak değil, Tanrı ve Kul arasına hiçbir kişi, kuruluş ve/veya ara
niverir. T ü r k p o l i s i n e d u y a c a ğ ı ş ü k r a n v e m i n n e t d u y g u l a r ı y l a cı sokmamaktadır'. Y i n e a y n ı b e l g e l e r e g ö r e 'Laiklik tam bir vicdan
' s a p ı k ideolojilere k a p ı l m a k t a n ' v a z g e ç e r , e v i n e d ö n e r . I s r a r özgürlüğüdür ve her yurttaşın inancının tamamen kendisine ait olma
e d e r s e n e m i o l u r ? D e n e y e n görür. sı keyfiyetidir'.
N e a c ı d ı r ki, ş a k a gibi g e l e n b u d u r u m l a r T ü r k i y e t o p l u m u
n u n g e r ç e k l e r i d i r l e r . Y ü r ü r l ü k t e k i ' L a i k l i k ' a n l a y ı ş ı değiştiril
m e d i k ç e d e s ü r ü p g i d e c e k t i r b u traji-komik d u r u m . T . C . D e v l e 1.2. SEKÜLARİZM
ti, çeşitli m ü l a h a z a l a r l a , T ü r k i y e ' d e t a m b i r ' M ü s l ü m a n ' gibi ya
D i ğ e r b i r ç o k k a v r a m , d e y i m v e t e r i m gibi ' S e k ü l a r i z m ' kav
ş a m a k i s t e y e n ( l e r ) i n d e b a ş ı n a çeşitli s o r u n l a r çıkartabilir, h e r
ramı da Türkiye toplumuna dışarıdan gelmiş/getirilmiştir. Tür
d i l e d i ğ i y a d a g e r e k l i g ö r d ü ğ ü a n d a . Ç ü n k ü T ü r k i y e ' d e yurt
k i y e t o p l u m u n d a ö z e l l i k l e T a n z i m a t ' t a n b u y a n a , e g e m e n sınıf
t a ş / b i r e y ' D e v l e t i ç i n ' vardır; y u r t t a ş / b i r e y i ç i n D e v l e t ilkesi
içinde var olan 'Aktarmacılık' ilke ve zihniyetinin kaçınılmaz
y o k t u r . O l m a d ı ğ ı için d e , T ü r k i y e ' d e y u r t t a ş l a r D e v l e t ' i n izin
sonuçlarından biridir bu. N e d i r ki 'Sekülarizm' kavramı örne
verdiği kadarıyla bireyselleşmektedirler.
ğin bir Laisizm, bir Kapitalizm, bir S o s y a l i z m vb. bazı kavram
T . C . D e v l e t i h a y â t ı n h e r a l a n ı n d a , h e r smıftan i n s a n ü z e r i n
lar gibi o n y d l a r d ı r tartışılan, b i l i n e n a r a ş t ı r ı l m ı ş b i r k a v r a m d e
d e etkili b i r r o l o y n a m a k t a , onları y ö n l e n d i r m e k t e v e C I V I C an
ğildir. Belirli v e ç o k d a r b i r ç e v r e n i n d ı ş ı n d a k a l a n g e n i ş h a l k yı-
lamında bağımsız-birey olarak kararlar alabilmelerini engelle
ğmlarınca hiç d u y u l m a m ı ş - d u y u l m u ş olması gerekli mi, değil
m e k t e d i r . T ü r k i y e ' d e ' L a i k l i k ' d e v l e t i n d e n e t i m v e k o r u m a s ı al
mi ayrıdır- bilinmemiştir.
tındadır. K e n d i l i ğ i n d e n g e l i ş m i ş değildir. B u , ' R e s m i / D e v l e t
L a i s i z m i ' ile, T ü r k i y e ' d e ç o k ö z e n i l e n Batılı t o p l u m l a r d a k i ' L a -
6 Laiklik
Aytıınç Altındal 7
Nedir Sekülarizm?
lılar, i n a n ç l a r ı i t i b a r i y l e P a g a n i z m ' e b a ğ l ı y d ı l a r . P a g a n i z m ' ç o k -
Secularism k a v r a m ı L a t i n c e k ö k e n l i d i r . B a t ı d ü n y a s ı n d a k i di
tanrıcılık'tı ve kesin ve b u y u r g a n 'dini' sistemlerden ayrı olarak,
ğer birçok k a v r a m gibi bu da Latince'den alınmıştır (L. Saecula-
' M e r k e z i ' değil, ' A d e m i m e r k e z i y e t ç i ' ve mutlakiyetçi-olmayan
ris). Ö z e l l i k l e P r o t e s t a n v e A n g l i k a n i n a n ç s i s t e m l e r i n d e v e İ n
bir t a p ı n m a / t a p m ı ş sistematiğiydi. Paganların bu inançları, N o
gilizce ve Almanca'da kullanılmakta ve/fakat Katolik ve Orto
m a d ve Barbarlarda yoktu. Nitekim Pagan R o m a İmparatorlu-
d o k s i n a n ç s i s t e m l e r i n e v e F r a n s ı z c a ' y a b a ğ l ı k i t l e l e r c e kullanıl
ğ u ' n u B a r b a r a k ı n l a r ı yıktı. D o l a y ı s ı y l a d ı r k i P a g a n l a r ı y e r l e ş i k
m a m a k t a d ı r . L a t i n c e a n l a m ı itibariyle ' S e k ü l a r i z m ' ç o k geniş
a n l a m d a k u l l a n ı l a n N o m a d i k v e B a r b a r t o p l u l u k l a r l a karıştır
k a p s a m l ı d ı r v e e n ö n e m l i s i , o r t a y a çıkışı i t i b a r i y l e tek-tanrılı
m a m a k gerekir.
d i n l e r i n - M u s e v i l i k , H ı r i s t i y a n l ı k v e İ s l a m i y e t - d e ğ i l , çok-tanrı-
P a g a n l a r - k i k e l i m e anlamıyla şehirli (cidydweller) demek
l ı P a g a n t o p l u m l a r ı n ı n ü r ü n ü d ü r . D i ğ e r b i r a n l a t ı m l a tek-tanrı
tir- Secular olmak zorundaydılar, çünkü çok-tannlı olabilmenin
lı dinlerden ö n c e ortaya çıkmış, kitlelerce b e n i m s e n m i ş ve gün
önkoşulu diğer tanrılara saygı göstermekten ve 'vicdan özgür
d e l i k h a y a t ı b e l i r l e m i ş b i r d ü ş ü n c e ve y a ş a m a t a r z ı , modus viven-
l ü ğ ü ' n d e n g e ç i y o r d u . O g ü n l e r i n R o m a İ m p a r a t o r l u ğ u sınırları
di olarak g ü n ü m ü z e d e k u z a n m ı ş bir kavrayıştır. Dolayısıyladır
içinde birçok tanrı vardı ve her Pagan dilediği kadarına tapıyor
ki, İ n g i l i z c e ' d e v e A l m a n c a ' d a b u g ö r ü ş ü b e n i m s e y e n l e r e ' S e c u
ya da adakta bulunabiliyordu. En önemlisi, hiçbir tanrı diğerle
lar' denilir, 'Laik' denilmez.
r i n i t a m v e m u t l a k e g e m e n l i ğ i a l t ı n a a l m ı ş v e k e n d i s i n d e n baş
Latince a n l a m ı itibariyle 'Sekülarizm'i, P a g a n c a olan, yeryü
kasına var o l m a k izni v e r m e m i ş değildi. İlk Hıristiyanlar (Kato
z ü n e ait o l a n , i ç i n d e y a ş a n ı l a n ç a ğ a ait o l a n , ö m ü r b o y u (life-ti
likler) R o m a ' d a kendi dinlerini y a y m a y a başladıklarında diğer
m e ) olan, dine ve kiliseye bağlı/bağımlı olmayan, ruhbanlara
t ü m tanrıları yadsıdılar ve k e n d i tanrılarından başka bir tanrıyı
( c l e r g y ) ait o l m a y a n , t o p l u m s a l a h l a k s t a n d a r t l a r ı n ı n d i n e v e
k a b u l e t m e d i k l e r i n i v e e t m e y e c e k l e r i n i a ç ı k ç a belirttiler. A m a
dinlere göre değil, güncel hayata göre d ü z e n l e n m e s i n d e n ve
Paganların 'Sekülarizmi'ne sığınmazlık da etmediler ve bundan
a y a r l a n m a s ı n d a n y a n a o l m a k v e g ü n c e l - d ü n y e v i h a y a t ı ilgilen
s o n u n a k a d a r y a r a r l a n m a n ı n - h a t t a b i r ç o k h a l d e b u a n l a y ı ş ı is
d i r e n h e r k o n u d a v e / v e y a h e r ö z e l k o n u d a d i n s e l y a r g ı l a r ı dış-
tismar ve sabote e d e r e k - yollarını da buldular, kullandılar. R o
talamak veya kasten dıştalamak şeklinde özetleyebiliriz.3
m a İ m p a r a t o r l a r ı ise b u asi v e t a n r ı t a n ı m a z ' A t e i s t ' 4 a z ı n l ı ğ a di
S e k ü l a r i z m anlayışı, özellikle R o m a İ m p a r a t o r l u ğ u ' n d a yüz ğer inançlarla aynı toplumsal statüler tanımayı bazı siyasal ve
yıllarca e g e m e n olmuştu. Şu resmi tarih kitaplarında okutulan iktisadi nedenlerle kabullendiler. Ki bunların başında R o m a İm
ünlü ' R o m a o y u n l a r ı , sirkleri, arenaları' vb. tümü 'Seküler p a r a t o r l u ğ u ' n u n b ö l ü n m e s i n i ö n l e m e k v e i k t i s a d i g ü c ü n ü artır
O y u n l a r ' d ı . H e r t ü r l ü s i y a s a l faaliyet b u o y u n l a r d a t ö r e n l e r ara m a k fikri y a t ı y o r d u . ( N O T : R o m a ' d a K a t o l i k l e r a s k e r l i k y a p m a
cılığıyla k i t l e l e r e iletilirdi. B u o y u n l a r s ı r a s ı n d a P a g a n t a n r ı v e yı reddetmişlerdi. Bizim dinimizde a d a m öldürmek yasaktır ve
t a n r ı ç a l a n n a a d a k l a r , a r m a ğ a n l a r s u n u l u r v e taraflara a y r ı l a n yoktur diyorlardı. Ayrıca bazı vergileri de vermiyorlar ve tören
g r u p l a r s i y a s a l e y l e m l e r i n i b u o y u n l a r s ı r a s ı n d a o r t a y a getirir lere katılmıyorlardı. B u n a karşılık ö l ü m cezasına bile katlanı
l e r d i . S e k ü l a r i z m , ' s i y a s a l k ü l t ü r ' ü n v a z g e ç i l m e z b i r t e m e l ta yorlardı. Şu ü n l ü H o l l y w o o d filmlerinde aslanların ö n ü n e atılan
şıydı. B u t ö r e n l e r s ı r a s ı n d a o k u n a n i l a h i l e r e , a ğ ı t l a r a v e şarkıla ilk H ı r i s t i y a n l a r ı n ç o ğ u , g e r ç e k t e R o m a ' n ı n İ s a ' y a v e H ı r i s t i y a n
ra da - k i birçoğunda erotizm işleniyordu- 'Secular H y m n s ' de lığa d u y d u ğ u ö f k e d e n değil, v e r g i v e r m e m e k , a s k e r e g i t m e m e k
niliyordu. v e siyasal k i m l i k l i o y u n l a r a k a t ı l m a m a k t a d i r e n m e k t e n d o l a y ı
'Sekülarizm' özellikle R o m a İmparatorluğu'nda h e m doruk ö l d ü r ü l ü y o r l a r d ı . İsa v e H ı r i s t i y a n l ı k ' P o n t i f e x m a x i m u s ' (baş-
n o k t a s ı n ı h e m d e iniş v e y a s a k l a n ı ş d ö n e m l e r i n i y a ş a d ı . R o m a - rahip) pozisyonundaki R o m a imparatorlarının umurunda bile
www.çizgiliforum.com
8 Laiklik Aytunç Altındal 9
5
değildi, hatta belki böyle birinin adını ve dinin özelliklerini d ö n e m d e , 13. yüzyılda ağırlığını d u y u r a n N o m i n a l i z m akımı
d u y m u ş b i l e d e ğ i l l e r d i . ) B u fikre b i n a e n , ' S e k ü l a r i z m ' i n i l k ya nın etkisiyle 'Birey' ağırlık k a z a n m a y a başladı. T a n r ı ' n m değil
zılı m e t i n l e r i v e b e y a n n a m e l e r i ö z b e ö z P a g a n o l a n R o m a İ m p a a m a K a t o l i k K i l i s e s i ' n i n k a r ş ı s ı n d a ' B i r e y ' g ü ç l e n d i . B u n u n so
r a t o r l a r ı t a r a f ı n d a n k a l e m e aldırıldılar. B u n l a r d a n İ m p a r a t o r n u c u o l a r a k ilkin P r o t e s t a n l a r S e k ü l a r i z m ' i s a v u n m a y a b a ş l a d ı
G a l e r , N i k o m e d i ' d e 3 1 1 y ı l ı n ı n N i s a n a y ı n d a y a y ı n l a d ı ğ ı bildi lar. A m a ç l a n K a t o l i k K i l i s e s i ' n d e n a y r ı l m a k t ı - ayrıldılar. S o n r a
ride vergi vermeyen, askere gitmeyen, törenlere katılmayan Hı- İ n g i l t e r e - k i R o m a K i l i s e s i , İ n g i l t e r e ' y i fief-tımar k a b u l e d e r e k
r i s t i y a n l a r a artık c e z a v e r i l m e y e c e ğ i n i , b u n a k a r ş ı l ı k o n l a r ı n d a kendi m ü l k ü s a y ı y o r d u - ünlü 8. H e n r y önderliğinde başkaldır
İmparatorluğun içine sürüklendiği m a d d i ve siyasi bunalımlar dı. 6 E ş l e r i n i b o ş a m a k l a ü n l e n d i r i l e n 8 . H e n r y g e r ç e k t e İ n g i l t e r e
d a n k u r t a r ı l m a s ı n a k o ş m a k z o r u n d a o l d u k l a r ı n ı v e d e v l e t i n se topraklarını R o m a ' d a k i Kilise'nin elinden kurtarıp Krallığa mal
lameti için kendi tanrılarına yakarmaları gerektiğini bildirdi. e t m e k istiyordu; eşlerini b o ş a m a s ı -Katoliklik'te b o ş a n m a yok
3 1 3 y ı l ı n ı n Ş u b a t ı ' n d a ise İ m p a r a t o r K o n s t a n t i n ü n l ü M i l a n F e r - t u r - R o m a ' y l a arasını a ç m a k için başvurduğu bir bahaneydi. 8.
m a n ı ' n ı y a y ı n l a d ı . F e r m a n d a P a g a n l a r ı n v e H ı r i s t i y a n l a r ı n dile H e n r y ' n i n c e s u r g i r i ş i m i s o n u c u n d a İ n g i l t e r e R o m a ' d a n ayrıldı.
dikleri tanrıya müdahalesiz bağlılık duyabileceklerini vurgulu 15. yüzyılın sonlarından itibaren Milli M o n a r ş i ' n i n çıkarlarını
yordu. Bu gelişmelere rağmen içeride Yahudi ve Hıristiyanların s a v u n a n ilk ' M i l l i K i l i s e ' d e ( N a t i o n a l C h u r c h ) b ö y l e l i k l e ilk k e z
çıkarları doğrultusunda yürürlükteki faaliyetler ve dışarıdan İngiltere'de bağımsızca örgütlenebilme ve kendini ulusal dü
gelen Barbar saldırıları s o n u c u n d a B ü y ü k R o m a İ m p a r a t o r l u ğ u z e y d e onaylatabilme olanağına kavuştu. İşte Sekülarizm olayın
çöktü (Bizans ayrıldı). D a h a sonra İmparatorluğa sahip ç ı k m a k da dikkat edilmesi gereken en ö n e m l i özelliklerden biri budur.
i ç i n P a g a n S e k ü l a r i z m i ' n e k a r ş ı o l a n iki d i n c e m a a t i , K a t o l i k l e r B u g ü n Batı'da, özellikle de İngiltere'de 'Milli Kilise'siz (Nati
ve Yahudiler - k i Paganlar Sekülarizm gereği bunlara yedi yılda onal C h u r c h of England) bir Sekülarizm düşünülemez. D a h a
bir Sabbath adına vergi muafiyeti uyguluyorlar, para veya mal sonra Polonya ve R u s y a ' d a da Milli Kiliseler doğdular ve halen
a l m ı y o r l a r d ı - m ü c a d e l e ettiler. Y a h u d i l i k , e t h o s a n t r i k , Atavis- de varlar. Ç ü n k ü o günlerde Sekülarizm denildiğinde, Ro
t i k e s a s l a r a d a y a l ı i l k v e t e k d i n o l d u ğ u v e k e n d i s o y u n d a n gel ma'daki Papa Devleti'nden bağımsızlaşmış, Kral'dan (Devlet)
m e y e n l e r i n Y a h u d i o l a m a y ı ş l a r ı n e d e n i y l e E v r e n s e l l i k iddiasın ayrı ve t a m a m e n özerk Kilise sahibi o l m a k anlaşılıyordu. Milli
daki Katoliklik önünde tutunamadı. R o m a ' d a Hıristiyan İmpa Kiliseler, bu başarılarını Sekülarizm'e ve Seküler güçlere borç
r a t o r l a r d ö n e m i a ç ı l d ı v e ç o k i l g i n ç t i r ki, b u g ü n T o l e r a n s / H o ş - luydular. Nitekim bu kiliselerde o günlerden beri dinsel yöneti
g ö r ü ' y ü İ s a b a ş l a t t ı d i y e n K a t o l i k l e r i n i l k işi P a g a n S e k ü l a r i z - c i l e r i n y a n ı sıra S e k ü l e r y ö n e t i c i l e r d e - K i l i s e h i y e r a r ş i s i i ç i n d e -
mi'ni ortadan kaldırmak oldu. D a h a sonra korkunç Engizisyon r e s m e n görevlidirler, Kilise'nin çalışmalarına 'Seküler' mütevel
Mahkemeleri'ni kurdu. li heyetlerinin üyeleri olarak tek tek veya topluca katılmaktadır
lar. D a h a s o n r a b u ' y e n i ' g e l i ş m e V a t i k a n t a r a f ı n d a n d a b e n i m
U z u n bir baskı döneminden sonra 'Sekülarizm'in yeniden
senmiştir ve bugün Vatikan'da da 'Ruhban/Clergy' olmayan
o r t a y a çıkışı, İ s l a m ' ı n H ı r i s t i y a n l ı k k a r ş ı s ı n d a z o r l a y ı c ı e t k e n
'Lay' K o n s e y üyeleri görev almaktadırlar. Diğer bir anlatımla
d u r u m u n a gelmesi ve üretim tarzlarında değişikliklere yol aç
g ü n ü m ü z d e ' R u h b a n ' o l m a y a n b i r ç o k m e s l e k s a h i b i e r k e k , Va
ması sonucunda gerçekleşti. 13. ve 14. yüzyılda Batı Avrupa'da
t i k a n ' d a ü s t k a d e m e l e r d e g ö r e v l i d i r l e r . ( K a d m l a r d a n ise s a d e c e
Sekülarizm yeniden güçlenmeye başladı. 11. yüzyılda gerçek
hizmet alanında yararlanılmaktadır.)
leştirilen b ü y ü k B e g u i n v e B e g u a r d s o y k ı r ı m l a r ı n ı n e r t e s i n d e
bu gelişme rastlantı değildi. 15. ve 16. yüzyıllara ulaşıldığında Bu kısa a ç ı k l a m a l a r d a n sonra 'Sekülarizm'in özelliklerini
A v r u p a ' d a S e k ü l a r i z m artık g ü ç l ü b i r a k ı m h a l i n e g e l m i ş t i . B u şöylece sayabiliriz:
10 Laiklik
Aytıtnç Altında! 11
1 3 . y ü z y ı l d a n i t i b a r e n S e k ü l a r i s t l e r k e n d i tezlerini s a v u n u r
ristler E n t e r n a s y o n a l i z m e karşı, Burjuva H ü m a n i z m i ' n i n savu
larken asla inanç düşmanlığı yapmamışlardı ve Tanrıtanımazlık
nucularıydılar, g) Felsefe bağlamında 'Kuşkuculuk'u ve 'Rasyo
( A t e i z m ) ç i z g i s i n e g e ç m e m i ş l e r d i . T a n r ı ile D i n ' i , D i n ' l e D e v l e t ' i
n a l i z m e savunuyorlardı, h) Sekülaristler için önemli olan 'Bi
ve Kral'ı ayrı ayrı birimler ve güçler olarak görmüşler ve değer
r e y ' d i v e o n u n d a v r a n ı ş l a r ı y d ı , ' H a l k ' değildi.
lendirmişlerdi. Bu dördünden, koşullar gereği bazen Devlet'le
Buraya kadar anlatılanları özetlersek, Sekülaristler 'Birey'in
v e b a z e n d e K r a l T a b i r l i k t e o l m u ş l a r d ı . S e k ü l a r i s t l e r için e n
üstünlüğünün ve 'Bireycilik'in ve onun düşünsel ve ahlaksal ve
ö n e m l i iki h u s u s ' B i r e y s e l K a t ı l ı m ' v e ' B i l i m ' d i . H a t t a ' B i l i m ' i e n
davranışsal bağımsızlığının -Dinsel dogmalardan Arka-
yüce güç olarak görmüş oldukları söylenebilir. ( N O T : Tabiatıy
izm'den, Obskurantizm'den, Klerikalizm'den ve Sacerdota-
la k a s t e d i l e n o ç a ğ l a r ı n k o ş u l l a r ı ç e r ç e v e s i n d e k i B i l i m ve anlayı
l i z m ' d e n * b a ğ ı m s ı z l ı ğ ı n ı n - s a v u n u c u l a r ı y d ı l a r , diyebiliriz ( 1 3 .
şıdır.) ' K a t ı l ı m ' ( P a r t i c i p a t i o n ) ise S e k ü l a r i s t l e r e g ö r e z o r u n l u
yüzyıldan itibaren).
bir toplumsal gelişmeydi. Din ve Devlet konusunda ise
N e d i r ki, y u k a r ı d a k i ş u kısa t a n ı m , 1 9 7 1 ' d e n b u y a n a T ü r k i
' D i n / D i n l e r K a l d ı r ı l s ı n ' gibi b i r t e z v e y a istekleri o l m a m ı ş t ı . B u
ye'de yaygınlaşmış olan 'Sekülarizm eşittir Çağdaşlaşma' görü
k o n u d a k i t ü m i s t e k l e r i D i n ile D e v l e t ' i n b i r b i r l e r i n i n faaliyet v e
şüyle çelişmektedir. Ç ü n k ü 'Sekülarizm' kavramının yakın dö
alanlarına m ü d a h a l e etmemesiydi. O yüzyıllara d e k D i n ' i n (Ki
n e m T ü r k i y e ' s i n d e k i ilk i z d ü ş ü m ü b u yıllara r a s t l a m ı ş t ı v e K e
lise v e S i n a g o g ' u n ) d e n e t i m i n d e o l a n evlilik, m i r a s , ö l ü m , k a
m a l i s t Y e n i K a d r o ' d a y e r alan b i r b i l i m a d a m ı b u k a v r a m ı ' Ç a ğ
d a s t r o , vergi, e ğ i t i m , d o ğ u m gibi k u r u m s a l i ş l e m l e r i n yürütül
daşlaşma' olarak Türkçeleştirmişti.7 Yazara göre 'Laiklik' ve 'Se
m e s i n d e d e v l e t i n d e s ö z h a k k ı s a h i b i o l m a s ı n ı istiyorlar, a m a
k ü l a r i z m ' farklı k a v r a m l a r d ı a m a 'ayrı s ö z c ü k k ö k e n l e r i n d e n
a y n ı kayıtları K i l i s e ' n i n t u t m a s ı n a d a k a r ş ı ç ı k m ı y o r l a r d ı . S e k ü -
geldikleri halde birbirlerine uyuyorlardı'.8 O yıllardan bu yana
l a r i z m için m ü c a d e l e D e v l e t ' e e g e m e n o l m a u ğ r a ş ı n d a k i y e n i
Türkiye'de 'Sekülarizm' kavramı h e m e n hiç kullanılmadı, a m a
b i r sınıfın, b u r j u v a z i n i n - t e ş b i h t e h a t a o l m a z , b u n l a r a N e o - P a -
' Ç a ğ d a ş l a ş m a ' k a v r a m ı h e m ç o k k u l l a n ı l d ı h e m d e b a ş tacı edil
g a n l a r d i y e b i l i r i z - e g e m e n l i ğ i n i k o r u y a b i l i r v e o n u r a k i p burju
di. A t a t ü r k ' ü n ' ç a ğ d a ş u y g a r l ı k d ü z e y i ' h e d e f i sürekli v u r g u
v a l a r k a r ş ı s ı n d a savunabilir. ' S e k ü l a r i z m ' , t a r i h t e burjuva sını
landı, a m a b u n u n ne olduğu bir türlü tanımlanamadı.
fıyla b a ş l a y a n ' U l u s l a ş m a ' o l g u s u n u n d a b i r ö n k o ş u l u y d u , ç ü n
' S e k ü l a r i z m ' g e r ç e k t e n d e ' Ç a ğ d a ş l a ş m a ' k a v r a m ı y l a karşı
kü Dinsel Özerklik sağlanmadıkça Ulusal bütünlük de sağlana-
l a n a b i l i r m i ? K a n ı m c a hayır, k a r ş ı l a n a m a z . 9 N e d e n karşılana
mıyordu.
m a z , k ı s a c a g ö r e l i m . Birincisi, B a t ı d i l l e r i n d e v e d ü ş ü n c e s i n d e
T o p a r l a r s a k , a ) S e k ü l a r i z m ' i n g e n e l d e İ n g i l t e r e ' d e 'Cleri-
' Ç a ğ d a ş l a ş m a ' k a v r a m ı n ı n karşılığı ' M o d e r n i s m v e M o d e r n i s a -
c u s / R u h b a n ' d i y e b i r karşıtı o l m a m ı ş t ı , ç ü n k ü S e k ü l a r i s t l e r
tion'dır. Bu da kelimenin tam anlamıyla 'Yeni T a r z ' edinmedir.
D i n ' e karşı d e ğ i l l e r d i , D i n ' i n D e v l e t ' d e n a y r ı v e ' Ö z e r k ' o l a r a k
E ğ e r i ç i n d e y a ş a n ı l a n d ö n e m k a s t e d i l i y o r i s e b u n u n karşılığı d a
var olması gerektiğini vurguluyorlardı, b) Sekülaristler 'Milli
İngilizce'den 'Contemporary'dir, yine 'Secularism' değildir.
K i l i s e l e r i n o r t a y a ç ı k m a s ı n d a etkili o l d u l a r , K i l i s e ' n i n o r t a d a n
' M o d e r n i s a t i o n ' k a v r a m ı A v r u p a ' d a 17. y ü z y ı l ı n b a ş l a r ı n d a ün
k a l d ı r ı l m a s ı n ı y a d a k a p a t ı l m a s ı n ı i s t e m e d i l e r , c ) Sekülaristler,
l ü 3 0 Y ı l S a v a ş l a r ı s ı r a s m d a o r t a y a çıktı v e o g ü n l e r d e m ü n h a s ı
M o n a r ş i l e r l e g e n e l d e anlaştılar, H a n e d a n l a r a k a r ş ı ç ı k m a d ı l a r ,
ran 'Modern Ordu ve Askeriyenin Modernizasyonu' a n l a m ı n d a kul
d ) S e k ü l a r i z m , t o p l u m d a ' K a t ı l ı m ' ı ö n g ö r d ü ğ ü için D e m o k r a
lanılıyordu. Avrupa devletlerinin amacı, 'modern orduya' ve
tikleşme ve Liberalizm eylemleriyle iç içeydi, e) Sekülaristler,
' m o d e r n silahlara' sahip olmaktı, halkı, özellikle de köylüyü
M i l l i y e t ç i l i ğ i n ısrarlı v e k a r a r l ı s a v u n u c u l a r ı y d ı l a r a m a h i ç b i r
z a m a n İ r k ç ı l ı k v e Ş o v e n i z m ' e ağırlık t a n ı m a m ı ş l a r d ı , f ) S e k ü l a -
* Bu kavramlar kitabın 3. Bölümü'nde ele alınmaktadır.
www.çizgiliforum.com
12 Laiklik Aytunç Allindai 13
torluğu'nda Kilise, Devlet'i denetlemekte ve yönlendirmektey kilerde 'Dialog ve Consensus' (uzlaşma) yollarını sonuna kadar
di. B i z a n s ' t a k i b u s i s t e m i n o g ü n k ü - v e ş i m d i k i - a d ı ' C a e s a r o - s a v u n u r k e n , L a i s i z m ' A n t a g o n i s t ' ( d e d i ğ i m d e d i k ç i tavır) g ö r ü
p a p i s m ' d i r . L a i k l e r , tarihleri b o y u n c a p a p a l a r l a v e o n l a r ı n d e v ş ü n d e ısrar e d e r . T a r i h i y o r u m l a y ı ş l a r ı i t i b a r i y l e S e k ü l a r i z m , ta
letleriyle m ü c a d e l e e d e r e k , t o p l u m l a r ı n d a k e n d i l e r i n e b i r y e r rihi b i r e y l e r i n y a r a t t ı ğ ı g ö r ü ş ü n ü s a v u n u r k e n - g e n e l d e - L a
a ç m a y ı b a ş a r d ı l a r . K ı s a c a ş u n l a r ı d a b e l i r t m e k g e r e k i r ki, ' L a i k - i s i z m , tarihi, p o z i v i s t ç e y o r u m l a r , d o l a y ı s ı y l a d a tarihi e s a s iti
ler'in d ü n y a görüşü, özellikle Pozitivizm'in ve D a r w i n i z m ' i n b a r i y l e i n s a n l a r değil, i n s a n l a r ı n d a çeşitli r o l l e r ü s t l e n m i ş ol
' E v r i m c i l i k ' k u r a m ı n ı n b i r e r felsefi a k ı m o l a r a k o r t a y a ç ı k m a l a dukları 'olaylar' yaratmıştır görüşündedir ( N O T : Laisizm dev
rıyla b i r l i k t e g ü ç l e n m i ş v e y a y g ı n l a ş m ı ş t ı r . rimleri savunur, ancak Marksist-Leninist terminolojide yerini
L a i k l i ğ i n d i ğ e r ö z e l l i k l e r i n i ş ö y l e c e sıralayabiliriz: a ) L a i k l i k , v e a n l a m ı n ı b u l a n ' D e v r i m ' [ihtilal] o l a y ı y l a , L a i s i z m i n t e r m i n o -
özellikle Cumhuriyetçilik anlayışıyla bağlantılıdır; b) Laiklik, lojisindeki 'Devrim' [inkılap] birbirlerine karıştırılmamalıdır
J a c o b e n c e Radikal'dir/Devrimciliktir; c) Laiklik, D e m o k r a - l a r ) . S i y a s a l ö r g ü t l e n m e l e r i t i b a r i y l e S e k ü l a r i s t l e r ç o ğ u n l u k l a li
tizm'in değil, Devletçiliğin ü s t ü n l ü ğ ü ilkesinin savunucusudur; b e r a l v e s o s y a l d e m o k r a t p a r t i l e r d e t o p l a n ı r l a r k e n , l a i k l e r ise
d) Laiklik, Asker-Sivil-Aydm kesimlerin Elitizm'ini savunur, r a d i k a l v e s o s y a l i s t p a r t i l e r d e t o p l a n ı r l a r , b u n l a r ı tercih e d e r l e r .
Devlet'e bunların katılımını destekler; e) Laiklik, ' H a n e d a n ' a İki a k ı m ı n o r t a k y a n l a r ı n d a n biri esasları i t i b a r i y l e ' P r o l e t a r y a
k a r ş ı d ı r ; f) L a i k l i k , 'eşitlikçilik'tir. Primus inter pares (eşitler ara D i k t a t ö r l ü ğ ü ' n e karşı o l u ş l a r ı d ı r . Ö t e y a n d a n S e k ü l a r i s t l e r h e r
s ı ilk) i l k e s i n i s a v u n u r ; g ) L a i k l i k , D i n s e l - D o ğ u ş D o g m a s ı n a t ü r l ü d i k t a t ö r l ü ğ e karşı ç ı k a r l a r k e n , L a i k l e r i n b a z ı ö z e l D i k t a
karşı (Şeriat ve C a n o n i c L a w ) 'Evrim'i savunur; h) Laiklik, D i n törlük tiplerine -örneğin Da G a u l l e g i b i - o l u m l u yaklaşımlarda
y e r i n e E ğ i t i m ' i , M o n a r ş i y e r i n e d e M e r k e z i D e v l e t ' i e n y ü c e de b u l u n d u k l a r ı g ö r ü l m ü ş t ü r . B i r b a ş k a o r t a k h u s u s d a , iki a k ı m ı n
ğerler olarak savunur; Kilise'nin (Vatikan) hiyerarşik-bürokra- d a ' A t e i z m ' e karşı o l u ş l a r ı d ı r . S e k ü l a r i z m ile L a i s i z m a r a s ı n d a
tik y a p ı s ı n a k a r ş ı ' P a r l a m e n t a r i z m ' i s a v u n u r , T a n r ı k o n u s u n d a k i b i r b a ş k a b e n z e r l i k d e iki a k ı m ı n d a ' H ü m a n i z m ' i v e ' F i l a n t -
t o p l u m i ç i n d e tarafsız v e A g n o s t i k kalır; b a z ı ' ö z e l ' d u r u m l a r ropizm'i savunmalarıdır.
daysa 'Teizm'i değil, 'Deizm'i savunur (örneğin Laik-Masonlar
Toparlarsak, Türkiye'de sanıldığının tersine 'Sekülarizm',
b u tavrı s e r g i l e r l e r ) .
' L a i s i z m ' d e ğ i l d i r , d i y o r u z . * B u bir. A r a l a r ı n d a k i y ü z e y s e l b e n
Görülebileceği üzere 'Sekülarizm'den ayrı olarak 'Laisizm'
zerlikler, aralarındaki esas 'Fark'ı ortadan kaldırmaz, diyoruz.
başlı başına bir akımdır. K a b a gözlemle bakıldığında aralarında
B u iki. Bunlardan 'Sekülarizm'in Osmanlı döneminde, 'La
benzerlikler olduğu, hatta bir ve aynı oldukları varsayılabilir.
isizm'in de C u m h u r i y e t d ö n e m i n d e etkili olduklarını, söylüyo
A n c a k ' L a i s i z m ' i n v e ' S e k ü l a r i z m ' i n sınıfsal n i t e l i k l e r i n e b a k ı l
ruz. B u ü ç . "
d ı ğ ı n d a b u n l a r ı n a y n ı t o p l u m s a l - s m ı f t a n , y a n i b u r j u v a v e kü
Bu genel açıklamalardan sonra şimdi zorunlu olarak kısaca
çük burjuvadan kaynaklanmış olmalarına rağmen AYRI YAPI
Islamiyet-Şeriat ve Sekülarizm ilişkilerine girebiliriz. İslami
L A N M A L A R I ö n g ö r d ü k l e r i anlaşılır. B u n a b a ğ l ı o l a r a k s a v u n
yet'i ele almaksızın O s m a n l ı D e v l e t i ' n e b a k a b i l m e k olası de-
dukları dünya görüşleri de genel hatlarıyla Liberalizm ve Radi-
kalizm'dir. 'Sekülarizm' Liberal akımlar aracılığıyla hedeflerine
* İştar B. Tarhanh, Müslüman Toplum, Laik Devlet adlı kitabında (Afa, 1993) be
v a r m a y ı öngörürken, 'Laisizm' radikal d ö n ü ş ü m l e r ve reform nim, Milliyet gazetesinde Özcan Ercan'ın yaptığı bir görüşmede, artık Sekü
ları ö n e r i r . S e k ü l a r i z m , t o p l u m s a l y a ş a m d a ' F a i r ' ( a d i l / a d a l e t l i ) larizm ile Laisizm'in arasında fark göremediğimi ve eski görüşümden vaz
geçtiğimi belirttiğimi yazıyor (s. 152, n. 481). Bunun bir yanlış okumadan
kavramını vurgularken, Laisizm bütün ağırlığıyla Equality kaynaklandığını sanıyorum. İki kavramın birbirlerinden işlevsel olarak
(eşitlik) k a v r a m ı n ı y e r l e ş t i r m e y e çalışır. S e k ü l a r i z m , s i y a s a l iliş- farklı oldukları şeklindeki görüşümden hiç vazgeçmedim.
www.çizgiliforum.com
16 Laiklik
İKİNCİ BÖLÜM
ğildir. Çünkü İslamiyetsiz bir Osmanlı yoktur ve zaten olma
mıştır - Türkiye'de bu sözlerin tersini düşünen birçok 'Laik' ol
sa bile!
Kuran
17
18 Laiklik Aytunç Allindai 19
yasi koşulların ortaya çıkardığı bir toplumsal-tarihsel 'Bağıntı Kuran'da bireyin şimdiki zamanı soyut ve tecrit edilmiş ola
lar/İlişkiler Manzumesi'dir. Kuran'da esas itibariyle dört tip rak değil, geçmiş ve geleceğin bir ÖZDEŞLİĞİ halinde ele alın
'ilişki' birbirlerinden soyutlanamayacak ve tecrit edilemeyecek mıştır. Buna da Arapça'da -o günlerin- şimdiki zaman ve gele
tarzda ele alınmışlardır. Bunlar; a) Birey'in üretim faaliyetleriy cek zaman kiplerinin olmayışı neden olarak gösterilmiştir. Bun
le ilgili ilişkiler, b) Birey'in düşünsel-inançsal faaliyetleriyle ilgi da gerçeklik payı vardır ama Muhammed'in asıl hedefi de buy
li ilişkiler, c) Birey-Toplum (cemaat) ilişkileri ve d) Birey-Tarih du denilebilir. Çünkü 'şimdiki zamanda' yaşayan Araplar, "Biz
ilişkileridir. Kuran, işte bireyin bu ilişkilerinin 'düzenleyici- atalarımızdan ne gördüysek BUGÜN de onu yaparız, başka ya
si'dir, bazılarınca sanıldığı gibi sert bir 'Emirler ve Cezalar Kita sa tanımayız," diyorlardı (NOT: Bu anlayış tarzı Yahudi 'Ata
bı' değildir. Anakronik olmayan bir değerlendirmeyle ele alınır vizmi'nden kaynaklanmaktaydı. Yahudiler o çağda 'Atavizm'in
sa, o çağın 'Akılcı' girişimidir.* O çağda Hıristiyan dünyasında, [Atacılık] savunucularıydılar. Araplar aynı soydan gelen ve/fa
Felsefe Dinin emrindedir (St. Augustine) dogması nedeniyle, Ki- kat 'seçkin' oldukları kendi tanrılarınca onaylanmış olan Yahu
lise-Realizm'i egemendi ve buna göre de 'Akıl' değil, 'Tanrısal- dilerden etkilenmişlerdi). Muhammed ise BUGÜN'ü değiştir
İrade' Gerçek'ti. O günlerin Hıristiyanlığına göre 'İnsan' sadece meye uğraşıyordu; yeni bir 'düzen' kurmak istiyordu. Kuran'da
bir 'Suret'ten ibaretti, o kadar. Oysa Kuran'da, dikkat edilirse, aynen şöyle yazılmıştır:
kendilerine hitap edilen hep somut bireylerdir, yani Muham-
"Ey insanlar! Yeryüzündeki temiz ve helal şeylerden yiyin, şeytana
med'dir ve/veya inanmış -ya da inanmamış- 'İnsanlar/Birey-
ayak uydurmayın, zira o sizin için apaçık bir düşmandır. Muhakkak size
ler'dir. Hıristiyanlık'ta bilindiği üzere Tanrı'nm biricik oğlu -ya
kötülüğü, hayasızlığı, Allah'a karşı da bilmediğiniz şeyi söylemenizi emre
da bazı yorumlara göre ta kendisi- 'zavallı' insanları 'Doğru
der. Onlara; 'Allah'ın indirdiğine uyun' denilince, 'Hayır, atalarımızı ya
Yol'a davet etmektedir; sonra da onlar adına acı ve işkence çe
par bulduğumuz şeye uyarız derler; ya alaları bir şey akledemeyen ve doğ
kerek ölmektedir. Bu düşsel orientasyona karşı Muhammed, ha ru yoldan olmayan kimseler idiyseler."14 "Böylece sizi insanlara şahid ve
yatın bilfiil içindedir. Ticaret yapmaktadır, savaşmaktadır, ev örnek olmanız için tam ortada bulunan bir ümmet kıldık. Peygamber de si
lenmekte, çocuk sahibi olmakta, düşünmekte ve eylemlerde bu ze şahid ve örnektir."15
lunmaktadır. Tıpkı tüm insanlar -özel olarak da tüm Araplar-
gibidir. Bu nedenledir ki, M. Watt, İslam dininin çöl Araplarmın Yüzyıllardır 'ata'larını taklitle yetinen, bu nedenle de diğer
değil, gerçekte ayaklan dünyaya basan tüccarların dini olduğu inanç topluluklarıyla hiçbir alanda rekabet edemez duruma
görüşündedir. 12 düşmüş olan Arapları, daima düşmanca karşıladıkları özgün ve
İslam dini, Hıristiyanlığın tersine 'Monastisizm'e karşıdır.
13
yeni fikirlere çağırmak ve onlardan bu 'yeni'ye kesin itaat ve
Bu nedenle de Kilise Babaları tarafından 'Anti-Christ' olarak gö iman göstermelerini istemek pek kolay bir girişim değildir, sa
rülmüş ve gösterilmiştir. Gerçekten de İslam dini Manastır iba nırım. Muhammed bunu başarmıştı. Öylesine başarmıştır ki,
detinden değil, 'Zühd'den yanadır. İslam'da birey, son tahlilde çok kısa bir süre içinde aynı İnanç Birliği içinde toplanan Arap
'Takva'dan yargılanır/değerlendirilir, ibadetinden değil. lar bir yandan etki alanlarını, diğer yandan da egemenlik alan
larını İspanya'dan Hazar Denizi kıyılarına kadar yayabilmişler-
dir. Muhammed öldüğü sırada (632) sadece Mekke, Medine,
* Sosyalist düşünür Auguste Bebel, 1883'te yayınlanan Hz. Muhammed ve is
lam Kültürü (Türkçesi: Veysel Atayman, Süreç Yay., 1987) adlı kitabında bu Neşed, Taif, Okaş, Bedr, Ceber bölgelerinde etkili ve egemen
akılcılığı derinlemesine incelemiş ve İslami Kültürün, Hıristiyan Kültü olan İslamiyet, Ebu Bekir (634) döneminde İran sınırlarına da
rü'nden çok daha insanlığın yararına olduğunu belirtmiştir. Özellikle bkz.
s. 99-103.
yanmıştı. 656'da ise Tunus ve Hazar kıyılarına uzanmış, 661-750
www.çizgiliforum.com
20 Laiklik Aytunç Altmdal 21
yıllanndaysa İspanya'dan Fransa'ya geçerek Rhöne (Arles) kıyı 'Çağdaş uygarlık düzeyi' denilen etik, estetik, düşünsel vd.
16
sına dayanmıştır. Bu dönemde Arap dünyasının ticaret haya standartlar anlaşılıyorsa -ve sadece bunlarla smırlandırılıyor-
tında da büyük bir gelişme olmuş ve Araplar göz kamaştırıcı sa-, kuşkusuz Kuran'da 'Seküler' öğeler yoktur. Ama eğer 'Se-
zenginlikleriyle Hıristiyan Batı dünyasının husumet ve garezini külarizm'i bireyin önemsenişi ve kendisi hakkında özgür ira
üstlerinde toplamışlardır. Nedir ki, bununla kalınmamıştır. desiyle ÖZEL KARARLAR ALABİLMESİ VE DİNSEL DOG
Araplar, felsefe, sanat, edebiyat ve bilimde -özellikle astronomi MALARDAN AYRI OLARAK cismani/dünyevi yaşamını ör-
ve matematikte- Hıristiyan dünyasını geçmişler ve yoğun tarz gütleyebilmesi ve sürdürebilmesi olarak anlıyorsak, o zaman
17
da etkilemişlerdir. Kuran'da, çok şaşırtıcı gelecek ama tıpkı T.C. Anayasası'nm
Özetlersek, İslamiyet, getirdiği yeni unsurlarla değerlendiril BAŞLANGIÇ bölümüne benzer tarzda, ama '... Şeriat'ın gereği
diği takdirde devrimci (inkılapçı anlammda) niteliği olan bir olarak' Sekülarizm vardır. Nasıl mı? Görelim.
inanç olarak ele alınabilir. Şöyle ki, esas itibariyle İslam, Anaya
sası olan bir inanç sistemidir. İslam'ın Anayasası Şeriat'tır ve bu 1) Kuran'da insan(lar)dan öncelikle kendi kendilerine 'dü
da bireyin yaşam tarzını düzenler ve yönlendirir. Dolayısıyladır şünmeleri ve akıl etmeleri' istenmektedir (NOT:
ki, Şeriat'ın üstünlüğüne bağlı olan Ortodoks Müslümanlarca Kuran'daki surelerin hemen hepsinde bu tema işlenmiş
-örneğin Hanefi, Hanbeli- İslamiyet diğer dinler gibi bir 'Tek- tir, onun için örnek vermiyorum). Allah'ın tekliğine ve
tanrılı' din değil, ve/fakat aynı zamanda bir yaşama tarzıdır. İs varlığına inanmalarının istenişi bundan sonra gelmekte
lamiyet'te Şeriat'ın Devlet üstündeki etkisi tartışılmaz. Bu ne dir. Diğer bir anlatımla insan(Iar)dan 'Önce İnan, Sonra
denledir ki, İslami Devlet, esas itibariyle Şeriat Devleti'dir. Ve Öğren' değil, 'Önce Düşün/Akıl et, Sonra İnan' isten
bu Devlet'in Anayasası da bizzat Allah tarafından yazdırılmış- mektedir. Dolayısıyladır ki Kuran'da insan(lar)dan akıl
tır! Siyasi/ideolojik düzeyde İslam kesinlikle Radikal'dir. Top larının ve vicdanlarının -yani bilinçlerinin- yol gösterici
lumsal olarak ise Gelenekçi'dir. Yeni -ilerici- görüşleri sadece liğine güvenmeleri istenmektedir. İnsanları doğru yola
kendi toplumsal geleneğine uyduğu takdirde benimser, aksi getirmek/çağırmak için onların akıllarına hitap eden sa
halde 'yeni' ne denli kâr ve kazanç getirici olursa olsun redde yısız örnek ve kıyas olanağı verilmiştir. İnsan(lar)dan
dilmeye mahkûmdur; Şeriat'a aykırı olduğu için kabul edile bunlara bakarak sonuçlar çıkarmaları istenmektedir.
mez. Çünkü Şeriat Allah'ın açıklanmış iradesidir. Müslüman 2) Kuran'da her insan -Muhammed dahil- inancında sade
cemaati denetler ama kendisi denetlenmez.' 1 8 Ve klasik gelene ce kendisinden sorumludur. Allah'tan başka hiçbir kişi
ğe göre Şeriat, her zaman ve her yerde geçerli olan her devlet ve -Allah kişi değil, tabii- veya kuruma 'kulluk' etmek zo
toplumla çakışan (örtüşen) ebedi standartlar manzumesidir. 1 9 runluluğu yoktur - Muhammed'e bile. Hatta insan diler
Dolayısıyladır ki Kuran ve Şeriat, birbirlerinden koparılamaz se, Allah'a dua ve ibadet de etmeyebilir. Çünkü Allah hiç
bir bütünlük ve uyum içindedirler. bir şeye muhtaç değildir - tabiatıyla bir insanın dua ve
Bu kısa açıklamalardan sonra sorumuzu sorabiliriz: ibadetine de. Allah'a kulluk eden insanın dua ve ibadet
Kuran'da 'Seküler' öğeler var mıdır? etmesi sadece hayırlı bir uğraştır ve 'ecri' vardır, o kadar.
Eğer 'Sekülarizm', 'Çağdaşlaşmak'a indirgenmişse ve çağ- İnsanın asıl ereği çalışmasıdır, o olmalıdır.
daşlaşmacılıktan da son iki yüz yılın Batı Avrupa'sındaki -son 3) İsİam dininde zorlama yoktur. Başta Muhammed olmak
65 yılın SSCB'si ve son 40 yılın sosyalist ülkeleri hariç tutula üzere hiç kimse diğer bir kimseyi Müslüman olmaya zor
rak- Yahudi-Hıristiyan geleneğinin ortaya çıkardığı ve adına layamaz. İslamiyet'i seçiş tamamen bireyin özgür iradesi-
22 Laiklik Aytunç Altındal 23
ne bırakılmıştır - Kuran'da. Muhammed ise sadece bir lam oldunuz mu?' de, şayet İslam oldularsa doğru yola
'tebliğci'dir, o kadar. O da hiç kimseyi zorlayamaz Müs girmişlerdir, yüz çevirirlerse sana yalnız tebliğ etmek
lüman olmaya. düşer. Allah Kullarını görür." 24
. 4) Kuran'da insan(lar)dan Doğa'ya ve Evren'e bakarak 6) "Sizden önce neler gelip geçmiştir. Yeryüzünde gezin
dersler çıkartmaları istenmektedir. Doğa'yı ve Evren'i de, yalancıların sonunun ne olduğuna bir bakın. Bu
inceleyen insan, Allah'ın yarattığı her varlığın diğerin Kuran, inananlara bir açıklama, sakmanlara yol göster
den 'Farklı' olduğunu, ancak (Akıl edecek) kendisinin me ve bir öğüttür."
25
de 'Farklı' olduğunun (en şerefli mahlûk) bilincine ere 7) "Ey Muhammed! Allah yolunda savaş; sen ancak ken
cektir. Dolayısıyladır ki, Kuran'da istenilen insan tipi, dinden sorumlusun."
26
'kendi varoluş bilincinin farkına varabilmiş' insan tipi 8) "Her biriniz için bir yol ve yöntem kıldık; eğer Allah di
dir. Bu da İnsan'm bir 'Şey' (kendi-içinde-şey) olmaktan kseydi sizi bir tek ümmet yapardı, fakat bu, verdikleriy-
çıkıp bir 'Birey' (kendi-için-şey) haline geçebilmesi key le sizi denemesi içindir."
27
www.çizgiliforum.com
24 Laiklik Aytunç Altmdal 25
dır, Hıristiyanlık'ta olduğu gibi Kilise'ye ve Ruhbanlara kulluk da olacağını vurguladıktan sonra 'Kişi Hak ve Özgürlüklerine'
yoktur. Zaten bu nedenledir ki İslamiyet'te 'Ruhban/Clergy' gelerek ezcümle şöyle demektedir:
yoktur, olamaz da. "Papaz ve Keşişlerden vergi alınmayacaktır; kendi istekle
Öte yandan İslami inanca göre, her yerde ve her şeyde olan riyle bir ödeme yapmaları dışında. Vergi zengin tüccardan ve
Allah, 'HAKK'tır. Müslüman da zaten 'Hakk'a kesin teslim ol balıkçının incisinden, madencinin değerli taşlarından, altının
muş şahıs demektir. Burada dikkat edilmesi gereken husus, dan ve gümüşünden ve diğer varlıklı ve zengin Hıristiyan-
Müslüman'ın herhangi bir kişiye ya da put'a ya da Tanrı'ya de lardan alınacaktır ve yıllık 12 şilini geçmeyecektir. (...) şahıslar
ğil, sadece Allah'a (Hakk) teslimiyeti keyfiyetidir. O'na ulaşmak dan güçleri ve yeteneklerinin üstünde vergi taleb edilmeyecek
için de her şahısa AYRI bir YOL ve YÖNTEM sunulmuştur; yo tir. Müslümanlarla birlikte düşmana karşı savaşa gitmeleri -Hı-
lunu ve yöntemini seçmekte Muhammed dahil her Müslüman ristiyanlardan- istenmeyecektir. Ama Müslümanlar onları ko
sadece KENDİSİNDEN sorumludur. Her şahıs, malları -bunla rumak ve kollamakla yükümlü olacaklardır. Hıristiyanlar ve
rı ediniş tarzı- ve çocukları -onların rızkını temin- aracılığıyla Müslümanlar tasada ve kıvançta ortaktırlar. Hıristiyanlar kızla
bir imtihana tabidir. Her şahıs ancak çalıştığına erişebilmekte, rını Müslümanlarla evlendirmek zorunda değildirler. Damat
zorla din edinmemektedir. Kendi yaptıkları kendine, başkasının adayı olmaları halinde sırf Hıristiyan oldukları için reddedilme
yaptıkları da başkasmadır, vs. vs. yecekler ve taraflar kararlarını tamamen özgürce (on their free-
Tabiatıyla bu anlatılanların tümü Kuran'a göre böyledir. vvell and pleasure) vereceklerdir. En önemlisi, eğer bir Hıristi
Muhammed ve dört halifesi döneminde bu kurallara en yakın yan kadın bir Müslüman'la evlenirse, kocası kendisine, dinine
gelebilecek uygulamalarda bulunulmuştur. Ama daha sonra, dilediği ve bildiği gibi ibadet edebilme serbestiyesini vermekle
özellikle de Emeviler döneminde bu hükümlerin yerlerini yükümlüdür. Müslüman koca bu yüzden Hıristiyan eşini boşa
'despotik' ve keyfi uygulamalar almıştır. Ancak bunlar Mu- makla tehdit edemez, susturamaz." 3 2 (NOT: Bu mukavelenin ta
hammed'i ve Kuran'ı bağlamazlar. Nitekim öylesine bağla mamı kitabın sonuna eklenmiştir. Dileyenler ayrıntıları izleye
mazlar ki, Muhammed, Medine'ye Hicret'in dördüncü yılının bilirler.)
dördüncü ayının son gününde Hıristiyanlarla bir 'mukavele' Bunlara karşılık Muhammed'in isteği de Hıristiyanlardan İs
kaleme almıştır. Ebu Bekir, Ömer, Osman ve Ali'nin tanıklık lam'ın düşmanlarına yardımcı olmamaları, onlara evlerini ve
ları ile Hıristiyanlar ve Müslümanların önünde Muaviye tara kucaklarını açmamalarıdır. Muhammed, Müslümanlara tanın
fından yazılan bu 'mukavele' Karmel Dağı'ndaki Fryars Ma- mış olan hak ve ödevleri, Müslümanların denetimindeki Hıris-
' nastırı'nda imzalanmıştır. Daha sonraki yıllarda Fransa'ya gö tiyanlara da tanımaktan çekinmemiştir. Kısacası Muhammed'e
türülerek Kraliyet Arşivi'nde saklanmıştır (NOT: İlginçtir ki, göre onlar da '... Şeriat'ın gereği olarak' Hıristiyan'dırlar (NOT:
Araplar bu 'mukavele'nin varlığını kabul ederlerken, Osman Yukarıdaki 8 numaralı ayet anımsansın).
lılar özellikle de 15. yüzyıldan itibaren Muhammed ile Hıristi
Nedir ki, Muhammed'in kurduğu bu düzen ve getirdiği bu
yanlar arasında böyle bir anlaşma olduğunu kabul etmemiş
anlayış, çok değil, elli yıl sonra büyük değişikliklere uğramıştır.
lerdir).
Daha sonraları Hıristiyan Batı'dan önce İslam'da bir tür Engi
Bu mukavelede Muhammed kendi dininin temsilcisi oldu zisyon Mahkemesi kurulmuş ve en ünlü din bilginleri, başta İb-
ğunu ama Hıristiyanların da kendi inançlarına 'tam' bir özgür ni Hambel, buralarda yargılanmışlar, acı ve işkence çekmişler
lükle sahip olabileceklerini ve onları ve onlara ait her tür mülk dir. Ama bu düzmece mahkemelerin İslamiyet'te yeri olmadığı
ve emtianın kendisinin ve tüm Müslümanların koruması altm- da kısa zamanda ortaya çıkarılmış ve egemenler tarafmdan yön-
Laiklik Aytunç Altındal 27
26
lendirilen bu mahkemeler yok edilmişler ve sorumluları da ağır ğümüz bazı özel kişi haklarına benzemektedirler." (Şahsi masu
37
33
cezalara çarptırılmışlardır. (NOT: İslami Engizisyon Mahke niyet hakkı dahil)
mesi'ne 'Minha' deniliyordu. Bu, hicri 218-234 yılları arasındaki Prof. Bahri Savcı'nın sözünü ettiği anayasalar ve insan hak
sorgu dönemidir.) \ N ları beyannameleri çağımızda tam anlamıyla 'Seküler' nitelikte
İslam'da 'Minha'nm kurulabilmesi, Sedat'tan değil, 'Örfi ki belge ve anlaşmalardır. Günümüzden yaklaşık 1400 yıl önce
Hukuk'tan kaynaklanmıştı. Bu ise Allah'ın Yasası değil, egemen 'bireylere' çağımızın anayasalarmdaki ve insan hakları beyan
kulların koydukları kurallar ve yasalar toplamıydı. Örfi Hukuk, namelerindeki 'Seküler' hüküm ve kararlara BENZER ÖZEL
İslam'da Batılı gözlemcilerin de belirttikleri gibi 34 'Lay' kadrola HAKLAR sağlamış/getirmiş olan inanç sistemi de İslamiyet'tir
rın elindeki ve uygulamasındaki hukuktu, Kuran'ın bizatihi ön ve onun kutsal kitabı Kuran'dır. Günümüzden 1400 yıl önce
gördüğü bir kurum değildi. Şeriat'a göre önce kitap (Kuran), Ku ran'da Allah, insanlardan 'Düşünmelerini ve Akıl etmeleri
ondan sonra Sünnet (Gelenek), sonra İcma (Sehabe), sonra da ni' istemişti; 1986 yılında Türkiye'de 'Düşünce Suçu' gerekçe
Kıyas geliyordu. Kıyas, tamamen 'Akla' dayanmaktaydı ve yar siyle on yıllarca -hatta yüzyıllarca- hapis cezasına çarptırılan
gıç ya da yöneticinin konu/sorun hakkında akli bir sonuca var lar bulunduğu ve bu insanların acı ve işkence çektikleri anımsa-
ması gerekmekteydi. 35 nırsa ve 'Kıyaslanırsa', T.C. Devleti'ndeki bireysel-laik özgür
lüklerle, İslam'ın KENDİNE ÖZGÜ -yani Şeriat'm gereği olan-
Kısaca, şu son yılların ünlü kavramı 'Cihat' üzerinde de dur
'Sekülarizm'i arasındaki 'fark' çok daha iyi anlaşılır, kanısında
mak gerekiyor. Bu kavrama, Batılı Basın'ın ya da Orientalistlerin
yım.*
'Bizlere' öğrettikleri tarzda bakarsak, bu kanlı bir Hıristiyan soy
kırımı gibi gelir. Canavar, gerici ve ortaçağcı -çağdışı- Müslü Şimdi de Osmanlı Devleti'ndeki uygulamalara kısaca deği
manlar kana susadıkları için, zavallı ve uygar Hıristiyanları kes nelim:
mektedirler vb. 'Cihat' kavramını dış ve iç anlamlarıyla ele alır
sak; a) Dış anlamı itibariyle 'Cihat' İslam'ın savunulması anlamı
na gelir. İslam, ölüm pahasına da olsa düşmana karşı savunula 2.2. OSMANLI DEVLETİ VE SEKÜLARİZM
caktır, b) 'Cihat', iç anlamı -esas anlamı- itibariyle kişinin nefsiy-
Hıristiyanlık öncesi Roma 'Pagan'dı, Grekler ise 'Politi-
le yaptığı ve yapacağı mücadeledir. Her Müslüman kendisiyle
kon'dular. Bu iki 'şehirli' tipe karşılık, İslamiyet-öncesinde
'Cihat' halindedir. Ve Muhammed'e göre 'İslami Cihat'm önemi
Türkler (Türkik kavimler) 'Nomadik', Normanlar, Hunlar, Got-
bundandır. Muhammed'e göre dış anlamıyla 'Cihat' az kutsal
lar, Vandallar, Tötonlar, Saxonlar vd. 'Barbarik' topluluklardı.
bir savaştır; asıl büyük ve kutsal olan iç anlamındaki 'Cihat'tır. 36
Bu dört değişik kategori, aynı zamanda dört değişik yaşama tar
'Cihat'ı dış anlamıyla mutlaklaştıran ilk devlet Emeviler olmuş
zını ve anlayışını temsil ederler. Bir 'Pagan' için 'özel mülkiyet'
tur, ondan sonra ise en geniş çapta Osmanlılar yaymışlardır.
ne denli önemliyse, bir 'Politikon'için özel mülkiyetin kendisinden
Çıkan sonuç şudur ki, Kuran'a ve Şeriat'a göre, bireye, o çağ çok onun iktidarla olan bağlantısı, yani ideolojik/siyasal yansımaları o
ların Hıristiyanlığında ve Yahudiliği'nde olmayan bir serbesti kadar önemlidir. Roma'da bir Pagan, özel mülkiyetini yitirse bi-
alanı tanınmıştır. Prof. Bahri Savcı'nm da belirttiği gibi, "İslami
yet, önce hayat tarzını hırsızlıktan, intikamdan alıkoyucu, uzak * Şimdi 1994'teyiz. 24 Temmuz'da Lozan'ın 71. ve basından sansürün kaldırı
laştırıcı; hırsızlığı, intikamı, gasbı reddedici; başkasının hakkı lışının 86. yıldönümleri kutlandı! Yapılan açıklamalara göre T.C. cezaevle
rinde tam 91 gazeteci ve yazar düşünce suçluları olarak günlerini doldur
na, mülkiyetine riayet ettirici bir hukuk telakkisi getirmiştir ki, maktaydılar. Osmanlı'nın hiçbir döneminde bu kadar çok sayıda düşünce
bunlar bugün anayasalarda ve haklar beyannamelerinde gördü- ve fikir suçlusu hapishaneye düşmemişti.
www.çizgiliforum.com
28 Laiklik Aytunç Altındal 29
le yine Tagan'dı (şehirliydi); Grekler'de ise özel mülkiyetini yi Özellikle son kırk yılın en çok sorulan sorularından biri, na
tiren Politikon, toplumsal statüsünü de -yani iktidarmı- yitiri- sıl olup da bu küçük beyliğin yüzyıllar sürecek bir imparatorlu
yordu. Paganlar için 'Res-Publica', yani 'kamuya-ait-oluş' ğu kurabilmiş olmasıdır. Gerçekten de son derece önemli bir so
(Cumhuriyet) fikri önemliyken, siyasal düzeyde Politikon için rudur bu. Ve bu soruya verilmiş çeşitli yanıtlar vardır. Bunların
'demokrasi' (temsili hükümet) fikri önemliydi. Bir 'Barbar' için ayrıntılarına girmeden doğrudan doğruya şu söylenebilir: O dö
se, bunların ikisi de son tahlilde 'bir anlam' ifade etmemektey nemde Osmanlılar, çok önemlidir ki, NESNEL AMAÇLARI
diler. Onun için en önemli değer 'şiddet'ti. Barbar 'şiddet'e tapı olan belki de TEK BEYLİK durumundaydılar. Diğer beylikler
yordu ve onları bir arada tutan 'şiddet dengesi'ydi. Bir Nomad için, önce EGEMENLİK VE SALTANAT mücadelesi geliyordu.
ise diğerlerinden şu hususlarda ayrılıyordu. 1) Nomad, Şiddet'e 1299'dan itibaren OSMANLI için bu sorunun kalmadığı ve bu
değil, 'güç'e bağlılık duyuyordu, daima onu elde etmek çaba- nun yerini İslam'ı YAYMA ARACI'nın aldığı bellidir. Bu amaç,
smdaydı. 2) Nomad, esas itibariyle barbar gibi 'yağmacı' (plun Nomadik-Panteist yapıya ve geçmişe de uyuyordu. Osmanlılar
der) değil, 'toplayıcı-avcı' idi. 3) Nomad, Politikon gibi 'köle sa kendilerinin Selçuklu Devleti'nin bir ve tek vârisi ve temsilcisi
hibi' değil, yerine ve zamanına göre kendisi 'köle' olabilen şa olamayacaklarının bilincindeydiler. Dağılan bir devletin güçsüz
hıstı. 4) Nomad, Pagan gibi 'Politeist' değil, 'Panteist'ti (evreni üyeleri olup, yeniden başkalarının buyruğu altına girmektense
üstün bir İradi Güç'ün yarattığı ve yönettiği fikri). 5) Askeri ya göreceli olarak uzak, küçük bir beylikte özerk bir yönetim kur
pısı itibariyle Barbar, .'Para-Militer' bünyedeyken; Nomad, her mak çok daha tutarlı bir davranıştı. Bu nedenledir ki, Osmanlı
zaman 'Düzenli-Ordu' özlemindeydi. 6) Pagan ve Politikon için lar diğer beylikler gibi EGEMENLİK VE SALTANAT mücade
'servet ve zenginlik' ne denli önemliyse, Nomad için 'töre ve lesine girmediler - giremediler. Buna karşılık Anadolu'da İsla
yurt' o denli önemliydi. mi güçlerin birliğini sağlamak için esas hedefin bu olması gerek
Türkler İslamiyet'e bağlanıncaya kadar -ki bu 11. yüzyılın tiğini açıkladılar. Bu sayede de Anadolu'daki yozlaşmamış tüm
sonlarıyla 12. yüzyılın başlarma rastlar, İslamiyet'in çıkışından GAZİLERİ bünyelerinde toplamayı başardılar çok kısa bir süre
yaklaşık 500-550 yıl sonra- Nomadik karakterlerini korudular. 38 de. Söz konusu GAZİLER için 'kâfirlerin' tutsak edilmeleri çok
İslamiyet'i benimseyişlerinden sonraki yüz yıl boyunca da büyük 'sevap'tı. Ama Halil İnalcık'm da belirttiği gibi, birçokla
Araplara, Acemlere ve İslami güçlere paralı askerler ve köleler rı için bu tutsakların satılarak 'para' getirmeleri de çok önemliy
olarak hizmet verdiler. di. 40 'Fetret' döneminin anarşisinden, diğer bir anlatımla
13. yüzyıla gelindiğinde Anadolu'da tam bir 'Fetret' (belki AMAÇSIZLIĞINDAN kendisini kurtarıp, NESNEL bir AMAÇ
düzensizlik, anarşik denebilir) dönemi yaşanıyordu. Bir yandan uğruna cihat etmek, İslamiyet'in esası ve Allah'ın 'açıklanmış
Moğollarm önlerine katıp sürdükleri Türkmen boyları, diğer iradesi, Şeriat'm önkoşuluydu. Müslüman olduğunu beyan
yandan Bizans'm kendilerini güvence altında tutabilme çabala eden her 'Er' önce bu amaca hizmetle yükümlüydü. Yeryüzü ni
rı, 4. Haçlı Seferi sırasında çöküşü ve 1261'de Paleólogos tarafın metleri -bu arada EGEMENLİK ve MÜLK edinmecilik- geçici
dan yeniden zaptı, Selçukluların çözülüşü ile çeşitli din, dil, soy bir hevesti, aslolan, kalıcı olan Allah'tı ve ona Kulluk'tu. Osman
ve renkten insanların özellikle Anadolu'ya ve Anadolu içlerine Gazi'nin ve Osmanlı Beyliği'nin İslami öğretiye sahip çıkmaları
dağılan göçleri bu dönemin en belirgin özellikleridir. Bu büyük onların İslami öğretiyi çok iyi bilmelerinden ileri gelmiyordu.
ve kanlı göç eylemleri
39
sırasında Anadolu'da çeşitli beylikler Hatta şu bile söylenebilir, Osmanlılar İslamiyet'in ne olup olma
kurulmuştu. Sakarya dolaylarındaki minik Osmanlı Beyliği de dığını diğer köklü beyliklere ve devletlere oranla belki de en az
bunlardan biriydi. bilenlerdi. Ancak diğerlerinden ayrıldıkları husus 'egemen-
30 Laiklik Aytunç Altmdal 31
lik/iktidar' sorunuydu. Diğerleri 'saltanat ve iktidar' mücadele kik Devletler bu iki konuda Çin modelini uygulamışlardı. Zapt
si vererek hem kendilerini hem de Anadolu'daki İslamiyet'i za edilen topraklarda yaşayan insanları kültürel asimilasyona tabi
yıflatıyorlardı. Osmanlı kendini bunlardan uzak tuttu. Askeri tutmak ve bunları 'merkeziyetçi, mutlakiyetçi' bir anlayışla yö
eylemlerini, kendini en güçlü hissettiği döneme kadar Batı'ya netmek fikri ve bunun bir devlet ideolojisi olarak kabulü, ilkin
yöneltti. Osmanlı İstanbul'u zapt ettiği sırada bile Anadolu'ya İÖ 3. yüzyılda Çin'de ortaya çıkmıştı. Orta Asya kökenli devlet
tam ve mutlak anlamda sahip ve egemen olmamıştı. Osmanlı'yı lerin hemen hepsi bu kurala uymuşlardı, denilebilir. Emevi ve
diğerlerinden ayıran bir özellik de, İslami gelenek gereği olarak, Abbasi gibi güçlü İslam devletleri ise bunu İslami Cihat anlayı
tıpkı Muhammed'in döneminde olduğu gibi Beyliği -bir anlam şına uygun bir dış politika olarak yorumlamış ve uygulamışlar
da Cemaati- ilgilendiren her konuda 'Aşiret'in tüm üyelerinin dı. Osmanlılar ise, başlangıçta 'Kültürel Asimilasyon' tezine de
alınacak kararlara doğrudan katılmalarını öngörmesiydi. Diğer ğil, ilginçtir, 'Kültürel Katılım/Participation' tezine dayandılar.
beyliklerde ise bu 'çoktan' terk edilmiş bir yöntemdi ve Selçuk Ele geçirdikleri topraklarda yaşayan, özellikle Hıristiyan cema
lu -daha önce de Emevi ve Abbasi örnek alınarak- sultanlarının ati ve onların gelenek ve göreneklerine sahip çıktılar, koruma
'merkeziyetçi, mutlakiyetçi' yönetim tarzını benimsemişti. Os ları altına aldılar ve onları yönetime 'katılmaya' çağırdılar; sa
manlı küçük olmasına rağmen, Muhammed'in yöntemini izledi. dece dinsel nedenlerle dıştalamadılar. Bu tavır Osmanlılara
Aşiret'in her bireyini kararlara katılmaya çağırdı, gerekli gördü kendileri için yeni kültürleri ve anlayışları edinebilme olanağı
ğü alanlarda Hıristiyanlık'la diyalog kurdu, hatta onları düş sağladı (NOT: Selçuklular da özellikle evlilik ve ticari ilişkile
manlarına karşı korudu, somut anlaşmalar yaptı. Bunlardan rinde benzer yolu izlemişlerdi. Osmanlı bunu Selçuklulardan
hiçbiri Acem, Emevi ve Abbasi geleneğine bağlı Müslümanlar- tevarüs etmişti, denilebilir). Yönetim anlayışı itibariyle de Os
ca onaylanmadı - ama sonunda tümü Osmanlı'ya boyun eğdi. manlılar, Fatih dönemine kadar 'merkeziyetçi, mutlakiyetçi' an
İslamiyet'i yaymak ve Allah'ın açıklanmış iradesini yeryüzünde layışı değil, bir anlamda 'çoğulculuğu' uyguladılar. Çeşitli ko
egemen kılmak AMACIYLA savaşan -cihat eden- Müslüman nularda Hıristiyanlarla işbirliği yapmaktan ve onlarca öne sü
lar, Osmanlı sancağıyla başarıya ulaştılar; diğerleri hizip ve ik rülen fikirleri benimseyerek birlikte eylemlere girmekten çekin
tidar kavgalarıyla bölünüp yok olurken, Osmanlı dünya tarihi mediler, kaçınmadılar. Kısacası, yabancı kültürlere, deneylere
nin en güçlü ve çokuluslu imparatorluğunu kuruyordu. Mu ve fikirlere açık olmaları ile yönetimde çoğulculuğu uygulama
hammed'in Arapların 'Cahiliye' döneminden evrensel bir din ları Osmanlı'yı başarıya götüren etkenlerin başında gelirler. Öte
çıkartısı gibi, Osmanlılar da Anadolu'daki 'Fetret' döneminden yandan Osmanlı toplumu gelip geçmiş tüm devletleşmiş top
evrensel bir devlet çıkarttılar. Çünkü çöken, yozlaşan ve çürü lumlar gibi sınıflı bir toplumdur. Çünkü Devlet'in olduğu yer
yen 'üretim ve kavramlar'm yerini, daima bir üst düzeydeki ik de sınıf(lar) vardır. Dolayısıyla Osmanlı toplumunun bu bakım
tisadi, siyasal, toplumsal, tarihsel -dolayısıyla dinsel ve kültü dan atipik bir yönü yoktur. Gelmiş geçmiş devletlerin iktisadi-
rel- örgütlenmelerin alması/alışı bir kural gereğidir, rastlantı siyasi örgütlenişlerine ve toplumsal-tarihlerine uygun bir yapı
değil. dadır Osmanlı. Ancak bir toplumda 'sınıflar'ın varlığı, o toplu
Kuruluş dönemindeki Osmanlı Devleti'nin diğer beylikler mun mutlaka ve kesinlikle diğer toplumlarla aynı gelişmeleri
den ve geçmişteki diğer Türkik Devletlerden ve İslami Devlet yaşayacağının belirtisi değildir. Bu da bir kuraldır. Diğer bir an
lerden ayıran iki önemli husus daha vardır. Bunlardan biri latımla, devletleşmiş toplumların tümünde 'sınıflar' vardır
'Kültürel Asimilasyon' sorunu, diğeri de 'Yönetim Anlayı ve/fakat bunların arasmdaki mücadele -ve yapısallık mutlaka
şı/Zihniyeti' sorunudur. 13. yüzyıla kadar kurulmuş olan Tür- birbirinin aynısı veya eşi değildir- 'farklı'dır. Yani sınıflar var-
www.çizgiliforum.com
32 Laiklik Aytunç Altmdal 33
dır, ama bunların ortaya çıkışları, toplumsal bünyeleri farklıdır. de olan bir devlet adamıydı. Kendi gücünü denetleyen, gerçek
Örneğin Hindistan'da, Türkiye'de ve İngiltere'de sınıflar var te 'Şeriat' tı. Genellikle Despotik olarak nitelendirilen Osmanlı
dır. Ancak bunların yapıları son tahlilde farklıdır. Tabiatıyla padişahları, dolayısıyladır ki Amerikalı bir bilim adamı A. H.
söz konusu ülkelerdeki sınıfsal bilinç yerleşmiştir. Türkiye'de Lybyer'in de belirttiği gibi, 'sınırlı despotizm'in uygulayıcıları
ise, Kıvılcımlı'nm da belirttiği gibi, "Sınıflar vardır ama sınıfsal olabiliyorlardı en fazla'. 42 Aynı araştırmacıya göre, bu üstün ya
bilinç henüz yoktur." 4 1 Hindistan'da ise, sınıflar, özellikle 'din sa -Şeriat- gereği olarak Padişah, Hıristiyan kullarını din de
sel inançlar'm gereği olarak vardırlar. Kısacası, İngiltere'de bi ğiştirmeye zorlayamamakta, fazla vergi alamamakta, kendi ba
reyler, toplumlarındaki iktisadi ve siyasal yerlerinin ve rolleri şına kati kararları verememekte ya da savaş çıkartamamaktay-
nin bilincinde olarak belirli sınıfların üyeleri olurlarken, Hin dı. 43 Diğer bir deyişle, Padişah istese dahi, kuramsal olarak, Hı-
distan'da, egemen dinsel inançlara ve geleneklere göre sınıfla ristiyanları ve diğer dinlerden olanları korumakta olan İslami
rın üyeleri olmuşlardır - üretim faaliyeti içindeki yerlerine ve 'Şeriat'a aykırı davranışlar sergilememekteydi (NOT: Batı'da
rollerine göre değil. ise, örneğin Fransa'da ve İspanya'da, Katolisizm, kendinden
Osmanlıların 'merkezi, mutlakiyetçi devlet' anlayışı düzeyi başka dine ve inanca hiçbir şekilde cevaz vermemişti yüzyıllar
ne ulaşmaları, Fatih Sultan Mehmet döneminde olmuştur. Diğer boyunca).
bir deyişle, Osmanlılar ilk kez onun saltanatı döneminde mo- Bu ilginç Despotizm'den çıkan sonuç şudur ki, Padişah
narşik anlamında Devletleşmişlerdir. İlk kez onun döneminde, (despot diyelim) ne yaparsa yapsın, kuruluşunda 'çoğulcu'luk
Allah'ın 'açıklanmış iradesi Şeriat'a koşut olarak 'Egemen Sul- ve 'katılımcı'lık yatan bir imparatorluğu yönetmekle yükümlü
tan'ın açıklanmış iradesi' diye nitelendirebileceğimiz 'Kanunna ve sorumluydu. Karışık ve değişik kültürlerden ve kökenler
me' yayınlanmıştır. Fatih'in Kanunnamesi 'özü', 'görünüşü' den gelen milyonlarca insanı 'birlik' halinde tutmaktı asıl gö
(manifestation), 'içeriği' ve 'biçimi' itibariyle, daha önceki İsla- revi. Ancak bu görevi yerine getirdiği takdirde 'Şeriat'a, dola
mi devletlerdeki 'örfi' Hukuk'tan farklı bir yapıdadır. Şöyle ki, yısıyla Allah'a kulluk görevini ifa etmiş sayılıyordu. Her Padi
Kanunname'de 'öz' itibariyle 'kalıcı' olan hususlar ele alınmış şah karışık kültürleri ve onların temsilcilerini -hangi inançtan
tır; bunlar üretim -yani iktisadi altyapı- ilişkileridir. Kanunna olurlarsa olsunlar- dinlemek ve korumak zorundaydı. Hatta
me, bu 'öz'ün -üretim ilişkilerinin- siyasal üst yapı tarafından bazen durum aleyhine bile olsa, Osmanlı padişahları Osman
düzenlenişini yansıtır, manifeste eder. Kanunname, 'içerik'i iti Gazi'den bu yana bir geleneği sürdürmüşlerdir. Şöyle ki, daha
bariyle yeniden-düzenlenmiş olan üretim ilişkilerinin toplumda önce de belirttiğimiz gibi, Osman Gazi'nin başarıya ulaşma
nasıl 'uygulanacağı'nı ortaya koyar. Kanunname, 'biçim'i itiba sında, sadece Müslümanların değil, Hıristiyanların da payı
riyle, siyasal yapı tarafından yeniden-düzenlenmiş olan üretim vardı. Çeşitli iktisadi ve siyasal mülahazalarla Osman Gazi'yi
ilişkilerinin -alt yapısının- toplumda uygulanışıyla birlikte edi destekleyen Bizans tekfurları ve diğer Hıristiyan cemaatleri
nilecek olan 'tarihsel biçimlenişi /formation' çizer. vardı. Osman Gazi, bunlarla istişare etmeden önemli kararlar
Bu özelliklerinden dolayıdır ki, Fatih'in Kanunnamesi İs veremezdi. Osmanlı padişahları, esasları itibariyle, değişik
lam'daki benzeri örfi hukuk gibi 'keyfi' ve 'karakuşi' değil, kültürlerin ve inançların koruyucuları olduklarını hiçbir za
'akılcı'dır. Deneyimselliği ve yönetimi vardır. Uzun ömürlü ve man unutmadılar. Osmanlı toplumunda, her dönemde değişik
bağlayıcı oluşu bundandır. fikirler 'bir arada' bulunabilmişti. Bazı İslami Rafızi hareketler
Nedir ki, 'Kanunname', 'Şeriat' üstünde, ona egemen veya dışındaki fikir ve eylem akımlarına Osmanlı padişahları 'ce-
faik bir güç değildir. Fatih, kendi gücünün sınırlarının bilincin- berrut' davranmadılar. Hatta bunların temsilcilerine korunma
34 Laiklik Aytunç Altmdal 35
ve kolaylıklar da sağladılar. Daha da önemlisi, görüşlerini ya- yönettiği gibi, alacaklarını tahsil edemediği için Padişa-
yabilmeleri için olanaklar bile verdiler. Örneğin, Avrupa'da h'a başvurarak Hıristiyanlara ticari boykot uygulatmıştı.
Katoliklere karşı dinsel özgürlüğü savunan Protestanları des Ayrıca 1555'te II. Henry'nin - F r a n s a ' d a - faizleri
teklediler. %12'den %16'ya çıkarması üzerine, tüccarlara özenen
Öte yandan, bilindiği gibi Osmanlı ordusunda ve yönetimin birçok Osmanlı paşası da bunlara yatırım yapmışlardı.
de de 'çoğulculuk' ilkesi geçerliydi. Özellikle de 'Devşirme' sis Aynı dönemdeki bir başka Yahudi kadın tüccarın, Ester
teminde değişik kültürlerden gelen insanlar yer almaktaydılar. Kyra'nm da, ticaret aracılığıyla edindiği çok büyük bir
Bunlar Osmanlı İmparatörluğu'nun yönetiminde ve saltanatın serveti vardı (NOT: 1990'lar Türkiye'sinde değil, Avru
da da etkili olmuşlardı (Örneğin Sokollu, Mimar Sinan vd.). Kı pa'sında bile bu iki Yahudi kadın kadar, kendi başlarına
sacası, Osmanlılar, Lybyer'in de gösterdiği gibi sadece kılıçla kararlar alarak, o denli büyük çapta ticaret yapabilen ka
başarıya ulaşmış değillerdi, onları başarıya ulaştıran tüm Akde dın tüccar yoktur. Osmanlı Devleti bunları sadece koru
niz'in gelmiş geçmiş tüm kültürüne ve yaşama tarzlarına sahip makla kalmamış, aynı zamanda ticaretlerini artırabilme
44
çıkmış -buna vâris olmuş- olmalarıydı. leri için her türlü olanağı da sağlamıştı. Osmanlı'da bu
Gerçekten de, Osmanlılar Latin-Grek kültürünün doğrudan anlayış, Fatih döneminde yerleşmiş ve sürdürülmüştür.
temsilcileriydiler - İslamiyet aracılığıyla. İslamiyet, ünlü Latin- Osmanlı, tüccarları ve ticareti EN ÇOK KORUMUŞ, on
Grek ve Aramanik kültürlerin içinden çıkmış yeni bir sentezdi. lara bir anlamda sınırsız hareket alanı sağlamış olan bir
Onların inkârı durumundaydı. Örneğin 17. yüzyılın Osmanlı devletti ve İnalcık'ın da belirttiği gibi, çıkarlarının bun
toplumunda yönetici kadrolar, Latin-Grek kültürünü belki bu da olduğunu ÇOK İYİ biliyordu). Kısacası Osmanlı'da
günkü (2000'li yıllar) yönetici kadrolardan çok daha derinleme tüccarlar, Şeriat'a değil, 'Seküler' nitelikteki 'Lay' kadro
sine biliyorlardı. Tanzimat'a kadar da bu böyle oldu. Tanzimat larca yönlendirilen yasalara, hükümlere ve kurallara ta-
Dönemi'nde ise tartışma değişik bir boyut kazandı. Buna az biydiler. Bunlar ise, tüccarı korumak amacıyla kaleme
sonra değineceğiz. Şimdi 'Tanzimat'a kadar olan dönemlerdeki alınmış hükümlerdi. Çünkü Şeriat'a göre haram sayılan
uygulamalı 'Sekülarizm'i sezinleyebilmemiz hususunda bize 'faiz' olmadığı takdirde tüccar da olamazdı. Şeriat ise,
ışık tutacaklardır. 'faizcilik' ve 'tefecilik' yapanlara uygulanıyordu. Buna
rağmen Osmanlı toplumunda 'faizcilik' de 'tefecilik' de
1) Osmanlı toplumunda bir Ruhban sınıfı yoktu. Dolayısıy vardı. Özellikle düşük ayarlı paralar, ticaret ve siyaset
la Müslüman bireylerin Ruhbanlara kulluk etmek gibi bir hayatında önemli rol oynuyordu (NOT: 12. ve 13. yüz
yükümlülükleri de yoktu. yılda özellikle İngiltere'de sahte para ve düşük ayarlı pa
2) Osmanlı toplumunda 'Ticaret Helal' kabul edilmişti. ra basımı yaygındı. Çünkü ülkede 40'tan fazla darphane
'Hisba' gereği 45
hakkaniyete uygun olan değeri İmam ta ve yüzlerce 'paracı' (moneyer) vardı. Düşük ayarlı para
yin ediyordu. 'Hisba' tüccara değil, loncalara uygulan basmanın cezası İngiltere'de, şaşırtıcı gelecek ama sağ
maktaydı. Tüccar, 'Riba'ya (öldürücü faiz) giremezdi, o elin kesilmesi şeklinde tecelli ediyordu! Tıpkı İslam Şeri
kadar. Bunun dışında her türlü alışverişte kendi adına, atı'nda olduğu gibi!!! Örneğin I. Henry, düşük ayarlı pa
dinsel zorlamalardan bağımsızca kararlar alabilmekte, ra basanları VVinchester'da toplayıp 1125 yılının yılba
ortaklıklar kurabilmekteydi. Örneğin ünlü İspanyol Ya- şında tam on iki gün süren törenlerle sağ ellerini kestir
hudisi Dona Garcia adlı kadın, tüm ticari işlerini kendi mişti). 4 6
www.çizgiliforum.com
Laiklik Aytunç Altındal 37
3) Osmanlı toplumunda, diğer dinlere ve inançlara AVKU- rin'dir.' Bunlar, diyor Rycaut, Saray'da ve Harem'de bile
pa'da -örneğin İngiltere'de, Fransa'da, İspanya'da- ol taraftarlar edinmişlerdi. Ve -dikkat, en önemlisi geliyor-
madığı kadar bağımsızlık ve özerklik tanınmıştı. Çeşitli tekil varlıklar, gördüğümüz ve hayranlık duyduğumuz
inançlar, hatta padişahın huzurunda dile getirilebiliyor- semavi düzenin yönlendiricileridir; Gökler (Heavens),
lardı. İlginç bir örnek aktaralım. Mary Fisher, Yorkshirelı Güneş, Ay ve Yıldızlar hep böyledirler ve HAREKET ha
bir İngiliz kadınıydı. 17. yüzyılın başlarında ortaya çıkan lindedirler, şeklindeki mantıkdışı(î) bir görüşle taraftarlar
yeni bir Hıristiyan mezhebine, Quaker inancasına bağlan toplamışlardı, diyor Rycaut. 4 8 "Yeryüzünde böyle resmi
mıştı. Bu yüzden işkence görmüş, hapse atılmıştı ve taş bir Ateizm bulunabileceğine hiç inanmazdım (I never co
lanmıştı (aynen). Daha sonra hapisten çıkınca 1657 yılın uld believe that there was a formal Atheism in the world,
da Kudüs'e gitmek için yola koyulmuşken, İzmir'de ge concluding that the principle [of the being a God]...) diye
miden ayrılmış ve 'Türklerin Sultanını Quaker inancasına yazmış Rycaut - Müslüman Osmanlı başkenti İstan
kazanmak isteğiyle' soluğu Padişah IV. Mehmed'in huzu bul'dan, 1660'larda.
runda almıştı. Antonia Fraser'in belirttiğine göre Mary 4) Osmanlı toplumundaki 'sınıfsal' ayrım Hıristiyan Batı
Fisher -35 yaşındaydı-, Sultan'a görüşlerini hiçbir baskı dünyasındaki gibi değildi. Soyluluk ve aile sınıf edin
altında kalmadan açıklamış ve onu dinine davet etmişti! mekte etkili olmuyordu. Şöyle ki, Batı'da bir soylunun ço
Fraser, asıl şaşırtıcı olanın, Sultan'm bir kadın ve Hıristi cuğu mutlaka soylu olurken, Osmanlı'da böyle bir kural
yan olmasma rağmen Mary Fisher'i dinlemesi, ona ko yoktu. Toplumda en alt tabakalardan gelen insanlar bile,
runması için emrine adamlar vermesi ve dinini yayabil Lybyer'in de belirttiği gibi, "Kişisel başarısını kanıtlaya
mesi için İstanbul'a göndermesiydi, diyor. İstanbul'da bildiği takdirde toplumun yönetici sınıfı arasında kendi
ise, İngiltere Büyükelçisi Sir Thomas Bendish, Quakerleri sine bir yer edinebiliyordu." 4 9 Kısacası, Osmanlı toplu
Tanrının lanetli kulları' olarak değerlendiriyordu. Daha munda 'başarı' geleneksel olarak 'birey'indi. Yine
sonraki Büyükelçi Earl of Winchilsea ise İstanbul'u mer Lybyer'in belirttiğine göre, "Osmanlı Devleti'nde İslami
kez edinen Quakerler için yazdığı bir raporda "Ulusumu yet kurumu temelde demokratikti." (The Moslem Institu
zu Türklerin arasında gülünç ve rezil eden bu tip insan tion was fundamentally democratic.) Allah'ın huzurunda
lar derhal uzaklaştırılmalıdırlar," diyordu. 47 Bu soylu İn tüm müminler eşittiler, dolayısıyla her birinin yükselme
giliz, İstanbul'a geldikten sonra dört kez evlilik yapmıştı ve şan ve şöhret edinebilme şansları eşit olarak vardı.
ve yirmi dört çocuğu olmuştu! Onun sekreteri Paul Ryca- Lybyer, bunun Muhammed'in doktrinine bağlı bir daya
ut Esq ise Osmanlı toplumu üzerine en ayrıntılı kitaplar nışma ve mükemmel bir uyumdan doğduğunu belirti
dan birini yazmıştır. 1668'de İngiltere'de yayınlanan bu yor. 50
kitap kısa zamanda tüm Avrupa'da ilgi çekmişti. Rycaut, 5) Osmanlı toplumu, diğer devletleşmiş toplumlar gibi 'ver
kitabında çok şaşırdığını 'itiraf etmek zorunda kaldığını gilerle ayakta duruyordu. Ama ilginç olan, Osmanlı
belirttiği iki de olay anlatmıştır. Bunlardan biri, Osmanlı Devleti'nde yürürlükte olan vergilerin hemen hiçbiri Os
toplumunda ne kadar çok birbirine zıt fikrin bir arada bu manlılar tarafından (özgün olarak) keşfedilmiş değildi.
lunabildiği, diğeri de 'Ateizm'dir. Rycaut'nun anlattığına Osmanlı Devleti'nde yürürlükte olan vergilerin tamamı
göre, 1660'larda İstanbul'da en güçlü mezhep, 'Ateizmi na yalanı, daha önce ve başka dinsel inanç sistemleri ta
ve her Müslüman'm Allah olduğunu vaz eden Musr- rafından konulmuşlardı. Osmanlı bunları AYNEN koru-
Laiklik Aytunç Altmdal 39'
muş, sadece adlarını değiştirmekle yetinmişti. Dolayısıy- maktan, dolayısıyla 'düşünsel gelişmeyi' engellemekten
ladır ki, Osmanlı Devleti'nde vergi sistematiği, gerçekte yana olmamıştı hiçbir zaman. Osmanlı padişahları da en
ve Ortodoks anlamında, İslam Şeriat'ı tarafından konul az üç-dört yabancı dil bilirlerdi. Fatih döneminde devle
muş değildi. Benzer şekilde, ağırlık ölçüleri ve takvim de tin resmi yazışmalarmda Bizansça ve Uygurca da kullanı
Osmanlıların özgün keşifleri değildiler. Bunlar da başka lıyordu. II. Beyazıd döneminde ise resmi yazışmalarda en
kültürlerden alınmışlar, geliştirilerek kullanılmışlardı. çok Bizansc'a kullanılmıştı. Bir toplumun ÇOK-DİLLİ,
Çoğu İslami Şeriat'a uygun değildi - ama gündelik haya dolayısıyla ÇOK-FOLKLORLU, ÇOK SANATLI olmayı
tı belirleyen unsurlardı bunlar. Şimdi, takvimin, dirhe kendine esas tesis etmiş olması, o toplumda SEKÜLA-
min, verginin 'SekülarizmTe ilgisi ne, diye soranlar çıka RIZM'in bulunduğunun en belirgin göstergesidir. Os
bilir. Bu hususların tümü de, 'Tektanrüı' dinlerden önce manlı toplumunda şiirde, sanatta ve gündelik yaşamda
Sektiler toplumlarca keşfedilmiş değerlerdirler. Diğer bir çeşitli dillerden türemiş olan kavramlar iç içe yaşamışlar
deyişle, ilk kez Seküler ortamlarda ortaya çıkmış ve top dı. Osmanlı toplumunda insanlar ANADİLLERİ'ni kul
lumlarca 'uygarlaşmanın' araçları olarak kullanılmış, be lanmaktan korkmadan konuşup, düşünebiliyorlardı. Kı
nimsenmiş standartlardır. sacası, Osmanlı toplumunda bugünün T.C. Devleti'nde
6) Osmanlı toplumunda, özellikle Katolik mezhebinden olmayan bir DİL ÖZGÜRLÜĞÜ, dolayısıyla DÜŞÜNCE
olan Hıristiyan devletlerinden farklı bir SİVİLLEŞME ÖZGÜRLÜĞÜ ve YAZİ ÖZGÜRLÜĞÜ vardı.
vardı. 19. yüzyıldaki Tanzimat'a kadar Osmanlı toprakla 8) Osmanlı toplumunda egemen sınıf SAF bir IRKIN temsil
rı başlıca iki yönetime bölünmüşlerdi, a) Sivil ve yasal cilerinden oluşmuyordu. Değişik toplumlardan gelen yö
bölgeler, b) Askeri bölgeler. 51 Dolayısıyladır ki, SİVİL neticiler bir mozaik oluşturuyorlardı. Bu mozaikten bazı
LEŞME, temelinde TOPRAK'a ve en önemlisi dindışı adlar sayalım: Thomas Katavolinos, Rum (Müslim Yu
MESLEK'e bağlı bir kurum olarak gelişti. Osmanlı toplu nus), II. Mehmed'in .sekreteri; Sigismund Tomasevic,
munda Ahilik ve Loncalar, 14. yüzyılda Anadolu'daki CI- Kral Stjepan Tomasevic'in yeğeni, II. Mehmed'in Bos-
VIC kuruluşlardı. 52 Askeri bölgelerde değil, ama sivil ve na'daki yöneticisi; Amcazade Hüseyin Paşa, İranlı,
yasal bölgelerde gündelik yaşam, çoğunlukla bu kurum 1663'te Osmanlı maliyesini yönetiyordu; Abaza 'Kör'
sal geleneğe bağlı unsur larca denetlenebiliyor ve/veya Hüseyin Paşa, 1672'de Kethüda; Yörük Hasan Paşa,
yönlendirilebiliyordu. Bu nedenledir ki, Osmanlı toplu 1691'de Rumeli Beylerbeyi; Abdülhamid-i-Lari, İranlı, II.
mu, bazılarınca öne sürüldüğü gibi tam bir ASKER Mehmed'in hekimbaşı -İstanbul Laleli Camii onun adı-
DEVLETİ ile yönetilmiyordu; kılıca dayalı (militarist) bir nadır-; Arnavut Cafer Paşa, 1691'de Beylerbeyi; Sırbis
toplum değildi. Loncalarda her türlü fikir rahatlıkla ko tanlı Gedik Ahmed Paşa, 1461'de Anadolu Beylerbeyi;
nuşulup tartışılabiliyordu. Diğer bir anlatımla bu kurum Stjepan Vukcic (Despotoğlu - Hersek Ahmed Paşa), II.
larda 'düşünce ve vicdan özgürlüğü' kendi koşulları çer Beyazıd'ın damadı; Gürcü Mehmed Paşa, 1663'te Kıbrıs
çevesinde vardır, ilginçtir ki, 'düşünce suçu' diye karaku Sancakbeyi; Boşnak Salih Paşa, 1664'te Şam Beylerbeyi;
şi bir 'yasaklama ve ceza' tehdidi de yoktu. Bosnalı Hadım Yakup Paşa; 1505'te Anadolu ve Rumeli
53
Beylerbeyi. Bu adlara daha birçokları eklenebilir. Bütün
7) Osmanlı toplumu ÇOK-DİLLİ bir toplumdu. İmparator
bu insanlar Osmanlı toplumunda kişisel gayretleriyle
luğun sınırları içinde on üç dil ve elliden fazla lehçe ko
yükselmiş, egemen sınıfa katılabilmiş kişilerdi. Hiçbiri
nuşuluyordu. Osmanlı egemen sınıfı 'dilleri' yasakla-
www.çizgiliforum.com
Laiklik
Aytunç Allindai 41
Stanford Shaw'un da gösterdiği gibi Tanzimat, egemen sınıfın luğunun tüm divan üyelerince -Ulema başta olmak üzere- oy
içindeki çıkar çelişkilerini keskinleştirmiştir. 56 Nedir ki, egemen birliğiyle onaylanmasıdır. Ayrıca II. Mahmud döneminde ilk
sınıf içinde yer alan Ulema'nm önde gelenleri, Tanzimat'ın Ba Başvekil atanması da yapılmıştır. Hacı Akif Paşa 30 Mart'ta gö
tı Avrupa'dan empoze ediliş şekline karşıydılar, bunun Os revinden alınmış ve yerine Rauf Paşa vekillerin başı olarak atan
manlı Devleti'ni ve onun dinsel AMACI'nı ortadan kaldıracağı mıştır. Bir ilginç gelişme de, 1839'da Pera'da ilk operanın sahne-
nı düşünüyorlardı. Ama Tanzimatçılık fikrine karşı değildiler. lenmesidir. Gaetano Mele adlı bir İtalyan tarafından gerçekleş
Osmanlı toplumunda bazı köklü değişiklikler (ıslahat) yapıl tirilmiştir. Yine bu dönemde seçilmiş bazı Osmanlı gençleri eği
masından yanaydılar. Eldeki dinsel yasalarla gelişen dünya ko tim amacıyla Avrupa'ya gönderilmişlerdir. 1865'te yayınlanan
şullarına ayak uydurulamadığınm bilincindeydiler. Zamana kitabında Prof. L. Gardey, "Türkiye sosyal, sivil, dinsel ve poli
uygun yeni düzenlemeler yapılmasından yanaydılar. Diğer bir tik alanlarda son yirmi beş yılda göz kamaştırıcı bir yenileşme
anlatımla, Şeriat'ta değil, örfi hukukta yapılan değişikliklerin yi gerçekleştirmiştir," diye yazmış. Yine aynı yazara göre, bun
İslami esaslara ve yönteme -yani nehyi anil münker, emr-i-bil ma da Müslüman, Hıristiyan ve Yahudi ayrımı yapılmaksızın her
rufa- uymadıkları kanısmdaydılar. Örneğin, 1850'de kabul kesin el ele çalışmış olmasının payı vardır. 61
edilen Ticaret Yasası, Fransız Ticaret Yasası'ydı, bunun çeviri Sultan Abdülaziz ise, "Dinde zorlama yoktur," şeklindeki
şiydi. Osmanlı Hanedanı bunu aynen aktarmakta bir beis gör Kuran hükmüne dayanarak II. Mahmut'un başlattığı 'Seküla-
memişti, çünkü böyle bir gelenek vardı. Ama bu yasaya FAİZ rizm'i Osmanlı toplumunun hemen her alanında resmileştir
eklenmişti. Ulema, yasanın aktarılmasına değil, buna Şeriat'a miştir (10 Mayıs 1868). Abdülaziz'in Mısır gezisini yazan Prof.
aykırı olan FAİZ'in eklenmesine karşıydı. Ceza Yasası da L. Gardey onun ne denli 'liberal' ve 'insancıl' bir padişah oldu
(1858) Fransızca'dan çevrilmişti ve bunda da Hadd (Şeriat'm ğunu anlata anlata bitiremez.
koyduğu hüküm) kaldırılmıştı. Yine, Deniz Ticaret Yasası ve Osmanlı toplumunda 'Seküler' girişimler bazılarına göre Kı
diğer ticaret yönetmelikleri (1861 ve 1863) Fransızca'dan çevril zıl Sultan, bazılarına göre Ulu Hakan sayılan Abdülhamid'in
mişlerdi. En büyük değişiklik ise, Coulson'un deyimiyle Sekti döneminde de sürdü. İlk kız okulları onun döneminde açıldı. İlk
57
ler nitelikteki Nizamiye mahkemelerinin kurulmasıydı. Bunlar seçim sistemi, 1876 Kanuni Esasi'si ile başlatılmıştı. Osmanlı
Osmanlı toplumundaki ilk resmi SİVİL ve SEKÜLER yargı ku millet meclisine ilk 'sosyalist' milletvekilleri Osmanlı padişahla
ruluşları oldular. rının döneminde girmişlerdir (NOT: 1980'ler Türkiye'sinde bı
Özellikle II. MahmudTa birlikte Osmanlı toplumunda 'Sekü- rakın sosyalist milletvekilliğini, sosyalizmden söz etmek bile ya
larizm' resmen ağırlığım duyurmaya başladı. Ama tabiidir ki, saktı, sakıncalıydı). Toplumsal yaşamı yeniden düzenleyen da
bazı tepkiler de gelmeye başladı. Örneğin 1837'de darphane ha birçok 'ilk', Osmanlı padişahları döneminde gerçekleşmiştir.
58
emini Ayasofya'da namaz kılarken öldürüldü. Galata'da, Pa- Osmanlı'nın son dönemlerinde ise -savaş sırasında- 'Seküler'
dişah'm yolunu kesen bir derviş ona 'Gâvur Padişah' 5 9 diyerek nitelikte sayılabilecek bir 'Evlilik Yasası' çıkartılmış ve evlilikte
saldırdı. II. Mahmud bu dervişi hapsettirmedi, öldürtmedi. Bu Devlet devreye sokulmuştur. İlginçtir ki bu yasa, İstanbul işgal
na karşılık bir hatt-ı şerif yayınlandı. Bunda 'cehaletin İslami edilince Katolik ve Yahudi cemaatlerinin baskısıyla İşgal Kuv-
60
yet'te yeri olmadığı' vurgulanıyordu. II. Mahmud'un Seküler vetleri'nce kaldırılmıştır (NOT: Katolik ve Yahudilerde boşan
girişimlerinden biri de Haydarpaşa'da Karantina Müdürlü- ma yoktur; yeni Osmanlı yasasmdaysa kadmlara boşanma hak
ğü'nü kurdurmasıdır. Bu olayın (1838) önemi, sadece bu kurum kı kısmen tanınmıştı). 1916'da hazırlanan bir muhtırayla Şeyhü
için bir Divan kurulması ve İslamiyet açısından bunun uygun- lislamlık müessesesi yerleşik anlam ve önemini yitirdi. Şeyhü-
www.çizgiliforum.com
44 Laiklik
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
uslamlar hükümette yer almaz oldular. Seri Mahkemeler de ar
tık Şeyhülislamların fetva alanları olmaktan çıkartıldılar. Evka
fın yönetimi de dindışı 'Seküler' kurumlara aktarıldı. Kısacası,
Cumhuriyet'in ilanına kadar geçen dönem içinde Osmanlı top
lumunda ÜST YAPIDA SİVİLLEŞME ve SEKÜLARİZM alanla
rında son derece köklü değişmeler olmuştu. Ve bir Amerikalı 3.1. CUMHURİYET VE LAİSİZM
yazarın belirttiği gibi, "19. yüzyılda Batı'da Sanayi Devrimi'nin
Resmi ideolojinin yönlendirdiği 'Resmi Tarih'e göre, Türkler
getirdiği acımasız yaşam şekline tepki olarak, özellikle Fransız
tam tamma on altı devlet kurmuşlardır ve günümüzdeki T.C.
romantikleri Osmanlı'yı ve Doğu'yu tüm erdemleriyle yücelt-
Devleti de bunlarm sonuncusudur. Konumuz gereği, ilk on beş
mişlerdi. 19. yüzyılda Batı'da bir Osmanlı hayranlığı olmuştu,
devleti bir kenara bırakıp, on altıncı ve sonuncu sayılan devlet
ama Osmanlı yöneticileri ne yazık ki ülkeyi Batılılaştırmaya ka
62 üzerinde durmakta yarar vardır. Çünkü bu (sonuncu) devleti
rar verdiler."
diğerlerinden ayıran son derece önemli iki husus vardır. Dola-
yısıyladır ki, kanımızca sonuncu denilen T.C. Devleti, gerçekte
esas itibariyle diğerlerinden ayrı olduğu için İLK DEVLET du
rumundadır. Bunun nedenlerini kısaca görelim.
T.C. Devleti; a) Ortaya çıkışı, oluşumu (nesnelliği) itibariyle
diğerlerinden farklıdır, b) Varlığı, konumu (gerçekliği) itibariy
le diğerleriyle çelişkilidir. İlkin (a) bendi üzerinde kısaca dura
lım.
45
46 Laiklik
Aytunç Altmdal 47
www.çizgiliforum.com
Aytunç Allindai 49
48 Laiklik
tına ayırmakla şeriatı hukuk olarak kaldırıyor demektir. Buna Bu gruba büyük çoğunluğu, şu ünlü 'Emir Komuta Zinci
karşılık inanç ve ibadetlerle ilgili işlemlerin yönetimi Diyanet İş rinde' yer almış faal ya da emekli subaylar ve bazı eğitim
leri Başkanlığı'na özgü alan olmuştur." 67 ciler girmektedirler. Tabiatıyla bunlardan birini ya da bir
kaçını, ya da tamamını savunanlar da vardır.
Türkiye'de Cumhuriyet'in ilanıyla (29 Ekim 1923) başlayan
'Laikleşme' çabaları işte bu beş yıllık dönemde bir 'resmi' kim
Bunlara karşı ise çok karmaşık isteklerle bir tür cephe kur
liğini bulmuştur denilebilir. 1937'de Laiklik kavramı, T.C. Ana-
muş olan büyük bir kitle vardır. Bunların arasında kendilerine
yasası'na sokularak 'Resmi/Devlet İdeolojisi' haline getirilmiş
milliyetçi diyenler, maneviyatçı diyenler, mukaddesatçı diyen
tir. Günümüzde 'Laiklik' ilkesi Anayasa ve T.C. Ceza Kanu
ler en ağırlıklı etki alanlarını oluşturmaktadırlar. Nedir ki, bu
nu'nun -ki bu kanun da 1926'da İtalyan Ceza Kanunu'ndan
kimseler Anayasa'daki 'Laiklik' ilkesini savunmazlık etmemek
alınmıştı ve iki yıl sonra (1928), bu kez de Alman Ceza Yasa-
tedirler. Tam tersine yerine ve zamanına göre buna sahip de çık
sı'ndan esinlenilerek bazı değişiklikler yapılmıştı- doğrudan
maktadırlar. Onlardan ayrı olarak, kendi başlarına ağırlıklı
doğruya koruması altındadır. Günümüzde Batı Avrupa'daki
kapitalist ülkelerde, 'Sekülarizm ve Laisizm' bu şekilde bir ko-
50 Laiklik
Aytunç Altmdal 51
www.çizgiliforum.com
Ayhınç Altmdal 53
Laiklik
500 Amerikan ve İngiliz, 200 İtalyan, 60 Rus ve 25 Alman 3) Osmanlı toplumunda 'Devlet ve Din' ayrışması yaşanmış
72
mektebi vardı. Fransızlar ve onların 'Dinsel ve Laik' öğ mıydı? Bilindiği üzere Osmanlı toplumunda 'Din'i de
retim kurumları neredeyse tüm Anadolu'yu sarmışlardı. Devlet'i de Yavuz Sultan Selim'den sonra Padişah-Halife
'Alliance française' ve 'Mission Laique' ile 'Office noti- temsil etmiştir. Nedir ki, Osmanlı toplumunda Seküla-
onoale des unversités et des grandes écoles françaises' rizm'e resmiyet kazandıranlar da onlardırlar. Osmanlı
tüm Müslüman topraklarında cirit atıyorlardı. Lüb toplumunda İslamiyet, gerçekte, özellikle ordu içinde et
nan'daki 'Frères de St. Joseph' Üniversitesi'ne bağlı ola kiliydi. Katoliklik'te olduğu gibi İslamiyet'te sacerdotalism
rak çalışan sayısız misyoner Anadolu'yu âdeta parselle- (Tanrı ile Kul arasında mutlaka otoriter ve yetkili bir açık
mişlerdi. İlginçtir ki, o yıllarda Müslümanlarla bunlar lama gücü bulunmalıdır dogması) yoktu. Buna bağlı ola
arasında değil, örneğin Fransız ile İngiliz, İtalyan ile rak 'Ruhban/Clergy de yoktu. Padişahlar Sekülarist uy
Amerikalı misyonerler arasında koyu ve korkunç bir re gulamalara geçtiklerinde, Ulema'dan hiç kimse, sacerdo-
kabet yaşanıyordu. Fransızlar, bu rekabette başta gidiyor talistçe bir gerekçeyle karşı çıkmamıştı, çıkamamıştı. Ule
lardı. Bir Alman eğitimcisinin sözleriyle söylersek o yıl ma -dikkat-, genel eğilimi itibariyle 'Asker'in De-İslami-
larda, "Fransızlar Roma Katolik Kilisesi'nin kadim sloga zasyon'a tabi tutulmasına karşı çıkıyordu. Onlara göre
nını, rex christianissimus, tüm Türkiye topraklarına yayma Osmanlı ordusu 'Batıhlaşırsa' (İslamsızlaştırılırsa) impa
çabasındaydılar. Ve bu ilkenin gereği olarak da, Doğu'da ratorluk çökerdi! Ulema'nın padişahlara ve onlara akıl
'Ateist Cumhuriyetler' kurdurarak bunlarda Katolikliği veren çevrelere karşı çıkışı gerçekte bu nedene dayanı
yaygınlaştırmayı hedefliyorlardı." 73 Benzer şekilde Fran yordu. Bu mücadelede Ulema, dış destekli 'Batıcı' çevre
sızların desteğindeki 'Alliance Israelite Universelle' de ye yenildi. Ordu da, bu öngörüyü doğru çıkarttı: İttihat
Bağdat'ta, Musul'da, Halep'te merkezler açmıştı. Bu çev ve Terakki'yle birlikte çöktü. Daha sonra M. Kemal Pa-
relerce seçilmiş bazı Müslüman ailelerinin çocukları da şa'nm 'Padişah'ı ve Hilafet'i kurtarmak tezi ile ortaya çı
bu okullarda eğitilmişlerdi. Daha sonra Cumhuriyet dö kışı, gerçekte İslamiyet'e içtenlikle bağlı bazı çevrelerce
neminde 'Kemalist/Devletçi Laisizm'in en kararlı savu Ordu'nun yeniden 'İslam Ordusu' haline getirildiği inan
nucuları işte bu çocuklar olmuşlardır. Kısacası, Osman cıyla benimsendi ve desteklendi. Bu, III. Selim'den bu ya
lı'da Devlet'in dini olamayacağı fikri ilk kez bu kurum na ilk kez ve yeniden -tıpkı Osman Gazi'nin günlerinde
larda işlenmişti. Ek olarak, Devlet'in 'Laik' olması gerek ki gibi, nitekim M. Kemal'e Gazi unvanının verilişi de te
tiği fikri de... Eşitçilik de... Kadınların özgürlüğü (Femi amül itibariyle bundandır- gündeme getirilmiş oluyor
nizm) de... Şaşırtıcı olan, Osmanlı egemen sınıfından bir du. Kurtuluş Savaşı'nın 'manevi' cephesinde bu 'inanç'
yotkilir.in çıkıp da, özellikle 'Eşitlikçiliğin Şampiyonu' vardır. Din ile Devlet'in ayrılması ise, tam olarak değilse
Fransızlara, "Bu nasıl iş! 'Herkes Eşit Olmalıdır' diyorsu de büyük ölçüde gerçekleşmişti. Özellikle 1860'tan sonra
nuz, ama siz bizden imtiyazlar (kapitülasyon) istiyorsu padişahlar, Batılı bir bilim adamının saptayışıyla, "Her
nuz," diye sormamış olmasıdır. Gerçekten de Osmanlı'yı toplumu Sekülarize eden Laik güç, hem de dinsel lider
'Eşitlikçi' olmamakla suçlayan Batı'nın Hıristiyan-kapita- durumundaydılar." 7 4 Nitekim tamamen 'faiz'e dayalı ilk
list ve emperyalist çevreleri, konu 'ticaret ve kâr'a gelince yerli ve yabancı kurumları, örneğin Osmanlı Bankası'nı
çeşitli ve ağır 'imtiyazlar' edinmek için zor kullanmak da ve evkafı bunlar kurdurmuşlar ya da yeniden 'Seküler'
hil her yola başvurmuşlardır. görüşlerle organize ettirmişlerdi. İslami esaslara göre yö-
54 Laiklik Aytunç Altındal 55
netilmesi gereken Osmanlı Maliyesi'nin, Hıristiyanlarca ki entelektüeller arasındaki çocukluk hastalıklarından biri de
yönetilmeye başlanışı da yine Osmanlı Padişah-Halifele- budur- beraberinde, İslamiyet'e bağlılık duyan büyük emekçi
rinin dönemine rastlar. Örneğin, adı Osmanlı olan banka kitleyi 'Karşı-Devrimci', 'Gerici' vs. diye tanımlamak yanılgısını
nın yönetim kurulu 15 gayrimüslim Avrupalı 'Asil'den getirmiştir. Batı'daki Hıristiyan-Kapitalist çevrenin gerçek arzu
75
oluşturulmuştu. su da zaten buydu. Türkiye'de özgür bir ortamda geniş emekçi
kitlesinin özgürce politize olmasını ve örgütlenmesini Kapita-
CumhuriyetTe birlikte M. Kemal'in 'Laiklik' anlayışı ile Os list-Batı hiçbir zaman istememiştir.
76
manlı padişahlarının 'Sekülarizm' anlayışları arasmda başlıca 'Kemalist-Laisizm' düşünce ve vicdan özgürlüğünü
iki fark ortaya çıkmıştır. Bunlardan birincisi, Friedrich-Wilhelm 1928'den itibaren tamamen 'Devlet'in, sonra da onun bütünleş
Fernau'nun açıklamasıyla "Kemalist Laisizm, Batı-Avrupa'dan, tirilmiş olan Cumhuriyet Halk Partisi'nin Bürokratik-Otoriter-
özellikle Fransız Pozitivizmi'nden ve 19. yüzyıl Anti-Klerikaliz- yen siyasetinin denetimine soktu. Robert Bianchi'nin saptayışıy-
77
mi'nden kaynaklanmaktaydı." Osmanlı Sekülarizmi'nde ise la, "1908-24 arasında güçsüz de olsa çoğulculuk yaşanmıştı.
'Anti-Klerikalizm' ve 'Anti-Sacerdotalizm' eşyanın tabiatına ay Amaç yerli orta sınıfı geliştirmek ve güçlendirmekti. Bilinçli de
kırı olduğu için yoktular. İkincisi, Kemalist/Devletçi Laisizm, ğilse de bir işçi sınıfı hareketi başlamıştı. Kurumlara yönelik si
elitisttir. Osmanlı Sekülarizm'nde ise "Anti-Klerikazilm" ve An yaset temelinde Pluralistic'ti (çoğulcuydu). 'Modest Liberalizm'
ti-Sacerdotalizm" eşyanın tabiatına aykırı olduğu için yoktular. diye tanımlanabilecek bir ekonomik yapı vardı."
78
Aynı bilim
İkincisi, Kemalist/Devletçi Laisizm, elitisttir. Osmanlı Seküla- adamına göre, 1925-46 arasında siyasal-katılım korkutucu
rizmi ise özellikle katılımı öngörmekteydi. Kemalist/Devletçi (Drastic) bir tarzda daraltılmış, güçlü bir korumacılık ve tarım
Laisizm, Türkiye Cumhuriyeti'nde CIVIC ve Demokratik bir sektöründe de ilkel birikime dayalı Yarı-Merkantilist devlet de
SÜREÇ'ten gelişmedi, tepeden inmeci Laisizm, Liberal değil, netimi yaratılmıştı... Devletçilik (Etatism) nedeniyle var olan
otoriteryendir. Dikkat edilirse, önce Kemalizm'in, sonra da 'Hür Teşebbüs' kurumları ani ve kesin (Abrupt) bir yıkıma sü
Cumhuriyet Halk Partisi'nin şu ünlü altı ilkesinin arasmda De rüklenmişler, zamanla da parti denetimini şemsiye olarak kulla
mokrasi ve 'Liberalizm' yoktur. Gerçekte bunların koruyucusu nan grupların ellerine terk edilmişlerdir. 79
ve garantörü olarak 'Laiklik' ilkesi konmuştur. 1908'in ünlü slo
Bu dönemde Kemalist kadronun Türkiye'de 'Laisizm'i yer
ganı 'Yaşasın Hürriyet!' altı ilke araşma alınmamıştır. Bu neden
leştirmek için başvurduğu yollar birçok Batılı bilim ve devlet
ledir ki, Cumhuriyet dönemi Türkiye'sinde 'Laiklik' ilkesi elden
adamı tarafmdan şaşkınlıkla izlenmiştir. Örneğin bu girişimler,
gider korkusuyla önce İslamiyet'e karşı (1926'da), sonra da Sos-
Coulson'a göre 'Aşırı' 80 , Dodd'a göre de 'Kötü şöhretli' (Notori
yalizm'e karşı (1936'da) çok ağır yasalar konulmuştur. (1926'da
ous) 8 1 niteliktedir. Gerçekten de Kemalist/Devrimci Laisizm'in
163. madde, 1936'da 141 ve 142.)
boyutları ve 'Fikir, Sanat, Kültür ve Vicdan'a yönelik Kontrol
İlginçtir ki, Türkiye'de özellikle de 1961 sonrasında 141. ve Mekanizması o boyutlara ulaşmıştı ki, 1930'larm Türkiye'sinde
142. maddelerin TCK'ndan çıkartılmasını savunan ve kendileri Devlet'in radyosunda sadece Batı müziği, özellikle de senfoni
ne 'İlerici/Devrimci' denilen çevreler, gerçekte 'Düşünce Öz- ve konçertoların çalınmasına izin veriliyordu.
gürlüğü'nün/Hürriyeti'nin' Devletçi Laisizm'le smırlandınlmış Ne var ki, Atatürk'ün ölümünden sonra Anadolu'dan gelen
olduğunu sezememişlerdir. Sezemedikleri için de var güçleriy baskılar sonucunda yönetici kadrolar bazı değişiklikler yapmak
le 'Kemalist/Devletçi Laisizm'i savunmayı 'İlericilik, Devrimci gereğini hissettiler. İsviçreli bir gazetecinin sözleriyle: "Atatürk
lik, Solculuk' sanmışlardır. Bu indirgemeci tavır -ki Türkiye'de- dine karşı açık bir düşmanlık benimsemişti, ama Ankara hükü-
www.çizgiliforum.com
56 Laiklik Aytunç Altında! 57
meti baskılar karşısında bazı geri adımlar atmak zorunda kaldı. rine, raison d'etre, aykırıdır. İslamiyet'te -dikkat- Kuran'm temel
Kemalist-Laisizm'in kapattığı din okulları 1947'den itibaren amaçlarından biri de Kul ile Allah arasındaki ilişkiyi bir nizama
açılmaya başlandı. Bir de İlahiyat Fakültesi kuruldu." 82 bağlamaktır. Kişinin İslamiyet'i seçip seçmeme kararı, hiçbir
Türkiye'de, Osmanlı'nın tersine, Cumhuriyet yönetimi 'Din'i maddi ve manevi baskı altında kalmaksızın tamamen kendine
Devlet'in yönetimine ve baskısına soktu. Osmanlı Devleti'nde aittir. Ama 'İslamiyet'i öğrenebilmesi' ancak ve ancak 'Müslü
'özerk' olan İslamiyet, Cumhuriyet Devleti'nde bu özelliğini yi man cemaatin' (toplumun) arasında bulunmakla mümkündür.
tirdi. Osmanlı Sekülaristler ülkenin iktisadi, siyasi, toplumsal, ta Dolayısıyladır ki, 'Kişiye özel dinsel inanç' sözü ve önermesi
rihsel ve kültürel yapısında İslami normları (Gelenek) göz önün nin, Hıristiyan âleminde ve Yahudi-Zionist İsrail'de hiçbir kıy
de tutarak reformlar yapmışlardı. Cumhuriyetçi Kemalist kadro meti harbiyesi yoktur - bu sadece Türkiye'de vardır.
ise, Batı'dan empoze edilmiş olan 'Laiklik' ilkelerini, Batı'da ol Kemalist /Devletçi Laisizm, Türkiye'de 'fikir ve düşünce'
madığı şekilde Türkiye toplumuna dayattı. 'Devletin Din'i ol alanında da son derece etkili bir denetim mekanizması kurmuş
maz' ilkesi -ki bu da bir dogmaya dönüştürülmüştür- gereğince tu. Şu ünlü 141. ve 142. maddelerle, 'düşünce suçu' kavramının
Devlet'in 'Laik' olduğu görüşü yerleştirildi. Kimse çıkıp da Dev -ki böylesi bir suç kavramı Osmanlı'da yoktu, bugünün Hıristi-
let gerçek değil, tüzel kişiliktir, 'Dini olmayacağı gibi Laik de ola yan-kapitalist Batı Avrupa'sında da yoktur- ortaya çıkışları hep
maz' demedi! Gerçekten de Devlet, asla ve hiçbir zaman Dinli ya 'Laik Devlet' döneminde olmuştur. Bugün Türkiye'de 'Laikliği'
da Dinsiz ya da 'Laik' olamaz. Din Devleti olduğunu ya da Laik savunmak ve propagandasını yapmak serbest, eleştirmek suç
Devlet olduğunu ne denli iddia ederse etsin, bu gerçeği değişti tur - ya da suç kabul edilmektedir (kasta göre). Oysa 'suç' kavra
remez. Dindar ya da Laik ya da Ateist olmak sadece gerçek İN mının kendisi, bizatihi 'düşünce'nin bir ürünüdür. Düşünceyi 'suç'a
SANLARA özgüdür. ÇÜNKÜ HER DİN ANCAK GERÇEK İN indirgeyen bu görüş, Ceza Yasaları'nda izdüşümünü bulduğu
SANLARLA VARDIR. İNANANLARI OLMAYAN BİR DİN için, binlerce insan cezaya çarptırılmış, soruşturmalara uğramış
OLAMAZ AMA DEVLETİ OLMAYAN BİR DİN OLUR. ÖR ve/veya mimlenmiştir. Düşüncenin 'suç'a indirgenmesi halin
NEK, YAHUDİLİK 1880 YIL DEVLETSİZ DİN'Dİ. LAİK OL de 141. ve 142. maddelerin kapsamına giren 'sosyal bir sınıfın
MAK YA DA OLMAMAK BİREY-TOPLUM-SINIF İLİŞKİSİN diğer sosyal smıf(lar) üzerinde egemenlik kurması vs. vs. keyfi
DE ORTAYA ÇIKAR. BİREY-DEVLET İLİŞKİSİNDE DEĞİL. yeti' ile 163. maddede ifadesini bulan, 'Din'i siyasete alet etme
ÇÜNKÜ TOPLUMSUZ VE SINIFSIZ BİR DEVLET YOKTUR. yi' DÜŞÜNMEK son tahlilde birbirinden pek farklı değillerdir.
Kemalist/Devletçi Laisizm, Türkiye toplumunda Din'i (İsla Çünkü düşünceyi inançtan soyutlayabilmek, tecrit edebilmek
miyet'i) 'Vicdan Özgürlüğü' başlığı altında TAMAMEN KİŞİYE mümkün değildir. Devlet-Laisizm'i, dikkat edilirse, Türkiye'de
ÖZEL bir inanca indirgedi. Oysa Yahudilik, Hıristiyanlık ve İs Sosyalizm'in ve İslamiyet'in 'örgütlü' olmasını istememektedir.
lamiyet gerçekte -dikkat çok önemli- 'Cemaat Dinleriydiler'. Çünkü Devlet-Laisizm'i KİŞİYE Ö Z G Ü İNANÇ istemektedir,
Yeryüzünde 'Cemaatsiz', Yahudi, Hıristiyan ve Müslüman yok TOPLUMA özgü değil. Günümüzde T.C. Devleti'nde KİŞİNİN
tur. KİŞİ ANCAK CEMAATİ ARACILIĞIYLA MÜSLÜMAN KENDİ BAŞINA SOSYALİZME YA DA İSLAMİYET'E BAĞLI
OLUR. BU TAMAMEN KİŞİSELDİR. Yani bireyin İslamiyet'i LIK DUYMASI SUÇ DEĞİL'dir. Buna rağmen kişinin Anayasal
seçip seçmeme keyfiyeti kişiseldir. Yoksa bireyin Cemaatinden haklarını kullanıp bu düşünceler doğrultusunda örgüt kurması
soyutlanması, izole edilmesi ya da tamamen KENDİNE ÖZGÜ ya da kurulmuş örgüte girmesi SUÇTUR.
DİNSEL İNANÇ edinebilmesi söz konusu bu üç din için geçer Türkiye'de Devlet-Laisizm'i hayatın her alanında vardır ve
li değildir. Bu görüş, temelde bu üç dinin ortaya çıkış gerekçele- etkilidir. Tapu ve Kadastro'dan vergi sistemine, dirhem ve tar-
58 Laiklik Aytunç Altındal 59
tılardan aile adlarına kadar her alanda STANDART ÖLÇÜ 'La- Türkiye'de 'Kemalist/Devletçi Laisizm'in geleceği yoktur,
iklik'tir. Türkiye'de hiçbir yurttaş bu ÇAĞDAŞ DOGMA'nm dı kanısındayım. Bunun nedenleri şöylece sıralanabilir:
şında kalamamaktadır. Şöyle ki, Türkiye'de İslami anlam ve de
ğeri olan adların çocuklara konulması yasak, ama Hıristiyanca a) Türkiye toplumunda 'Kemalist/Devletçi-Laisizm' ku
adların konulması -ne hikmetse- serbesttir. Garip ama gerçek rumsal olarak ne denli özgürlükçü olduğunu ileri sürerse
olan bu yasaklan koyduranların çoğunun da kendini yerine gö sürsün, uygulamada hiçbir zaman Hıristiyan-Kapitalist
re 'Laik', yerine göre de 'Müslüman' olarak tanımlamasıdır. Batı standartlarına göre 'Liberal' olmamış, olamamıştır.
Özellikle Batı Avrupa'yla ilişkiler Türkiye'nin en yetkili ağızla Uygulamada Jakobence Radikal ve dediğim dedikçi çiz
rı, Türkiye'nin temel direğinin 'Laiklik' olduğunu ve bundan giyi izlemiştir. Türkiye toplumu uzun yıllar Parti-Bürok-
asla vazgeçilemeyeceğini defalarca vurgulamaktadırlar.
83
rasi-Devlet özdeşliğinin, tek kişide (Milli Şef) sembolize
İlginçtir ki, 'Laiklik' T.C. Devleti'nde toplumsal hayatın her edilmesini yaşamıştır. Bunun kaçınılmaz sonucu olarak
alanında etkili olmasına rağmen, Liberal anlamında kendisi top- da 'kişilerin' yüceltilmesi dönemi başlamıştır. Hatta bu
lumsallaşmış değildir. Çünkü LAİKLİK KİŞİYE DEĞİL yüceleştirme öyle boyutlara ulaştırılmıştır ki, bazı kasıtlı
DEVLETE AİT BİR ÖZELLİK OLARAK SUNULMUŞTUR. Oy yabancılar, örneğin Donald E. Webster, 'Atatürk'ü Laik
84
sa Laisizm'i toplumsallaştıracak olan BİREY(LER)'dir. Yine ga Peygamber' ilan etmekten kaçınmamışlardır. Aynı ya
rip ama gerçektir ki, bu kitabın başlarmda da gösterdiğimiz gi zara göre, Atatürk'ün başkanlığında yapılan CHP'nin
bi, Türkiye'de BİREY'in LAİKLİĞİNİ tescil ettirmeye kalkışma 1931 ve 1935 kurultayları eski Hıristiyan Kilise Meclisle-
sı da olası değildir. Yine LAİK olduğuna inanan biri de gerçek ri'nde -İznik ve Kadıköy- yapılan görüşmelere benze
te DEVLET'e ait olan bir özelliği kendisinde topluyor demektir mektedir ve Köy Enstitüleri de gerçekte 'Manastırlar'dı. 8 5
ki - T.C. Devleti buna da izin vermemektedir. Kısacası, Türki Türkiye toplumunun 1980'lerde (şimdi 1990'larda) ulaştı
ye'de 'Devlet Laisizm'i, bazen açıkça ama çoğunlukla gizliden ğı Politizasyon, Anadolu'da artık yeniden bir 'Milli Şef
gizliye 'siyasal teoloji'nin bir varyantı olarak işlev görmektedir Laisizmi'ne ya da 'tepeden inmeci Laisizm'e geçit ver
ve Türkiye'nin bununla 'çağdaşlaşacağı' varsayılmaktadır. Os mez. Anadolu'da Otokratik Laisizm'i baskı zoruyla yü
manlı'da Devlet İslamiyet'i (Din'i) empoze ediyordu diyenler, rürlükte tutmak mümkün değildir. Bu deneyin tutmadığı
günümüzde de Devlet'in 'Cebren ve Hileyle' Laikliği empoze açıkça belli olmuştur.
etmesini görmemezlikten gelmektedirler. b) 'Kemalist/Devletçi Laisizm' Türkiye toplumunu, De/İs-
Türkiye'de 'Laisizm'den geri dönüş -nereye(?)- olur mu ve lamizasyon'a tabi tutmuş ve bunu gerçekleştirebilmek
Türkiye'de Şeriat Devleti kurulabilir mi? için de toplumu 'tarihsizleştirmiş' ve 'dilsizleştirmiş'tir.
Sonda söylenecekleri başta söyleyelim. Türkiye'de 'Kema Nedir ki, bu çabalar da olumlu sonuç vermemiştir. Örne
list/Devletçi Laisizm'in geleceği YOKTUR. Bunun nedenlerini ğin Kuran, biraz da bozuk bir Türkçe'yle tercüme edil
az sonra göstereceğiz. Ama bu 'Laisizm'den vazgeçilmesi anla miş, ama çok kısa bir süre sonra bu uygulamadan geri
mına gelmez. Türkiye için, gerçekten de 'Laisizm'den başka yol adım atılması gerekmiştir. Çünkü yeryüzünde Tarih-siz
yoktur. Ancak bu nasıl bir 'Laisizm' olmalıdır sorusu ayrıdır. ve Dil-siz toplum olmamıştır, olamamaktadır. Her top
Şeriat Devleti sorusuna gelince. Bu, kanımızca bir aldatmacadan lum, er geç Tarihi'ni ve Dili'ni aramakta, korumakta ve
ibarettir. Neden mi? Az sonra göreceğiz. Önce birinci soru üze tanımaktadır; bu ihtiyacı duymaktadır. Bugünkü aşama
rinde duralım. da Türkiye toplumunu artık yeniden 'Resmi TarihTe oya-
www.çizgiliforum.com
Laiklik
Aytunç Altındal 61
layabilmek ya da yönetebilmek olası değildir. 'Kema 'Milli Şef Laisizmi'ni savunacak hiç kimse kalmayacaktır.
list/Devlet Laisizm'i ise 'Resmi Tarih'in belkemiğidir. Türkiye'nin Cumhuriyet döneminde ulaştığı bugünkü
Nedir ki, NESNEL KOŞULLAR artık bunun yeniden can aşamada bu tip bir Laisizm'in NESNEL GERÇEKLİĞİ
landırılmasına müsait değildir. Somut deney, 12 Eylül yoktur.
1980 sonrasındaki yoğun beyin yıkama faaliyetlerinin so
nuç vermeyişidir. Şimdi de kısaca 'Şeriat Devleti', 'Şeriat Düzeni' görüşü üze
c) Türkiye'de ordu gerçekte 'Devlet Laisizm'inin daimi ko rinde duralım.
ruyucusu ve kollayıcısı olmuştur. Nedir ki, sivil kadrolar Türkiye'de 'Şeriat Devleti' de kurulamaz. Bu savın ya da gö
'Laisizm'in Atatürkçü yorumundan yoksun oldukları rüşün de T.C. Devleti'nde hiçbir şekilde gerçekliği yoktur. Bu
için, her müdahale döneminde belirli çevreler 'sağ'a da nun belirli bir işbirlikçi çevrenin çıkarlarının korunması ve ge
'sol'a da karşıyız teranesiyle ordu'yu 'Laisizm'i kurtar niş emekçi kitlenin 'örgütsüz' bırakılabilmesi için kullanılmakta
maya çağırmışlardır. Bunun kaçınılmaz sonucu olarak olan bir manipülasyon/aldatmacadan öte bir anlam ve değeri
da, ister istemez ordu ile İslami güçler arasında bir polime- bulunmamaktadır.
rization oluşmuştur. Bu, tehlikeli bir gelişmedir. Kanımız Niçin 'Şeriat Devleti' kurulamaz? Çünkü;
ca tutarsız ve sakıncalıdır. Ordu, bazı çevrelere göre 'siya
setin' dışında kalması gereken bir kurumdur, Türkiye'de a) T.C. Devleti'nde, diyelim ki başta Cumhurbaşkanı olmak
'Devlet-Laisizm'i son tahlilde siyasal ve ideolojik bir ol üzere tüm parlamenterler ve partiler 'Şeriat Devleti'ni
gudur. Ordu, 'Laiklik' tartışmalarının da dışında kalmalı kurmak isteseler, bu sadece bir İSTEK olarak kalır, asla
dır. Eğer Laiklik 'Vicdan Özgürlüğü' ise, bu konuda do gerçekleşemez. Çünkü T.C. Devleti, A'dan Z'ye 'La
ğan ve doğacak tartışmalara ordu ve devlet KURUM ola isizm'in ilkelerine göre örgütlenmiştir. Örneğin, Türk Si
rak TARAF olamazlar - Liberal ve Demokrat bir ortam lahlı Kuvvetleri'ni yeniden 'İslam'ın Ordusu' haline geti
da. Tabiidir ki, BİREYSEL olarak bir Devlet memuru ya rebilmek olası değildir - meğer ki yerleşik (established)
da ordu mensubu bu tartışmalara katılabilir. Hatta katıl Emir-Komuta zinciri dağıtıla! Kaldı ki, bu 'rasyonel' de
ması gereklidir de. Son beş-altı yıllık deneye bakıldığın değildir. Yeryüzünde -İran dahil- İslami esaslara -ya da
da, TSK'nin artık bu konuda çığırtkanlık yapan çevreleri Hıristiyanca esaslara- göre örgütlenmiş tek ordu yoktur.
kullanımına girmeyeceği, giremeyeceği anlaşılmaktadır. Yeryüzünde ordular 17. yüzyıldan bu yana 'moder-
d) 'Kemalist/Devletçi Laisizm', bir zamanların şu ünlü bel nizm/çağdaşlaşmacılık' ilkesine göre örgütlenmişlerdir.
gisinde dile getirilen 'İmtiyazsız, sınıfsız kaynaşmış kit Yaklaşık son iki yüz yıllık Osmanlı-Türk Ordusu da esas
le'sini yaratamamış, tam tersine imtiyazlı, sınıflı bir kitle ta bu ilkeye göre kurulmuştur. Günümüzde Emir-Komu-
nin ortaya çıkmasında etkili olmuştur. Bu anlamda da ta'ya yön veren 'din' değil, 'çağdaşlık ve teknoloji'dir.
toplayıcı ve birleştirici olamamıştır. Çünkü bunu içtenlik b) T.C. Devleti'nde, gündelik hayatı belirleyen STANDART-
le benimsemiş bir kitle tabanı olmamıştır. Bugünün Tür LAR'm tümü 'Laik' ilkelere göre hazırlanmışlardır. Tapu
kiye'sinde 'Kemalist/Devletçi Laisizm'in, çok önemlidir Kadastro'dan tutun da memurların maaşına, banka faiz
ki NE SINIFSAL NE DE KİTLESEL TABANI VARDIR. lerinden işçi ücretlerine kadar gündelik hayatı belirleyen
Bu durumda da çok yakın bir gelecekte, devlet baskısına neler varsa bunların tümü 'laiklik' ölçü alarak hazırlan
dayalı, elitist, otokratik tepeden inmeci ve otoriteryen bir mışlardır. Hatta şu bile öne sürülebilir: Kendilerini saf ve
Aytunç Altındal 63
Laiklik
koyu Müslüman olarak sunan -ya da buna içtenlikle ina layışı, Türk eğitimi vd. diye 'Milli/Ulusal' sayılan ne var
nan- insanların tamamına yakını gerçekte 'Laik Dindar sa gerçekte YABANCILAR'dan, en iyimser deyişle 'teklif
lar'dır. Çünkü 'Faiz haram kâr helal' gibi bir ilkeyle çalış ve terkib' yoluyla alınmış ve topluma adapte edilmişler
salar bile, 'kâr'ın kaçta kaçının 'faiz' parası olduğunu -ya dir. Bu koşullara rağmen heterojen Türkiye toplumunda
da faiz parasından kâr'a dönüştüğünü- hesaplayabilmek SAF ve MUTLAK 'Şeriat Devleti'ni kurabileceğini düşle
olası değildir. Pöstekide kıl saymaktan zor olan bu hesa yenler varsa, onlara önce 'Şeriat nedir ve bundan ne anlı
bı yapabilecek computer bile yoktur. Kaldı ki bu sorunu yorsunuz?' diye sorulmalıdır. Bu soruya verilecek yanıt
Osmanlı başta olmak üzere, bugüne değin Müslüman yö lar Türkiye'de hayaller peşinde koşturulan saf ve iyi ni
neticiler tarafından kurulmuş olan devletlerin hiçbiri çö yetli birçok insanın akimi başına getirmeye yeterli olur.
zememiştir. 'Faiz'i İslamiyet de, Hıristiyanlık da yasakla e) T.C. Devleti'nde kendilerine 'İslamcı' denilen çevreler
mıştır. Ama iki büyük din de bunu ortadan kaldırama ARTIK ŞERİATA AYKIRI TARZDA BİR OLUŞUM İÇİN
mışlardır. İşte bu bağlamda denilebilir ki, Peygamber'in DEDİRLER.* Neden mi? Çünkü gündelik siyasetin içine
döneminde bile TAM, S A F VE MUTLAK ŞERİAT 'partileşmiş' olarak girmişlerdir. Üstelik partileşmek fikri
DEVLETİ yoktu, olmamıştı. Olmayan bir devlet tipini, aralarında uzun yıllar tartışılmış ve sonuçta bunun 'emr-
bazı saf ve imanlı insanların önlerine bir ÜTOPYA olarak i bil maruf olduğuna karar verilmiştir. Hakk'ı temsilen
koyduranlar bir taşla birçok kuş birden vurmaktadırlar, o Batıl'ı zail etmek amacıyla tamamen Batılıca ve 'Laik' ni
kadar. telikte olan 'Siyasi Parti' deneyine girilmiştir. Kendilerine
bağlılık duyan kitleler 'siyasete' çekilmişlerdir. Ama Tür
c) T.C. Devleti ekonomi-politiğiyle dışa bağımlı bir ülkedir.
kiye'deki işbirlikçi çevreler önce önlemlerini almışlar,
Sürekli borçlanmakta, sürekli olarak sömürülmektedir.
sonra bu oluşuma -çıkarlarını düşünerek- olurlarını ver
Türkiye'de yurttaşların giyecekleri fanilanm fiyatından
mişlerdir. 'İslamcı Parti' bu çevrelerin çıkarlarını zedele
içecekleri suyun fiyatına kadar her ne varsa uluslararası
diği anda engellenmiştir. Türkiye'deki egemen sınıf, 'İs
sermayenin denetimindedir. Dahası, Türk Silahlı Kuvvet
lamcı Parti'nin 'Batı tipi ve Laik' olmasını istemektedir.
leri de dışa bağımlıdır. Türkiye'nin tüm gelir kaynakları
Bunun dışında bu partiye yaşam hakkı tanımaz. Bu parti
kapitalist-emperyalist sisteme ve onların yönlendiriciliği
den beklenen ise 'Milli/Türk İslamiyet'i' fikrini savun
ne tabi kılınmıştır. Türkiye'nin gelir kaynaklarının rasyo-
ması ve adına ulusal denilen gerçekte İşbirlikçi-Egemen
nalize edilerek 'bağımsızlaştırılması' gerekirken, insanla
çevrenin çıkarlarından başkası olmayan, ÇIKARLARI ge-
rı bir ÜTOPYA'nm peşinden koşturmak kimlerin çıkarla
liştirmesidir. Bu görevi yerine getiremezse 'İslamcı Parti'
rı doğrultusundadır bir düşünülsün.
yine TCK'yi karşısında buluverir.
d) T.C. Devleti'nde sadece vergi sistemi değil, seçim sistemi
de 'Laik'tir. Üstelik Müslüman Türkler tarafından gelişti f) T.C. Devleti'nde 'Şeriat Devleti' kurulamaz, çünkü buna
rilmiş değil, Hıristiyan Batı'dan alınmıştır. Ünlü D'Hont Türkiye'deki üretim tarzı ve üretim ilişkileri izin vermez
sistemini Türkiye'ye getirenler aynı zamanda 'İslami ler. Örneğin, Türkiye'de TOPRAK artık padişah-halife-
Sağ'm da uzun yıllar temsilciliğini yapmış 'Laik Müslü- nin şahsında Allah'a ait değil, KULLARA aittir. TOP-
manlar'dır! Benzer şekilde anayasa, cumhuriyet, parla-
Eski görüşlerinden vazgeçtiklerini gururla açıklayan bir grup Refah Partili,
mentarizm, milliyetçilik gibi oluşumlar da Hıristiyan Ba Adalet ve Kalkınma Partisi adıyla yeni bir parti kurdu ve Şeriat'ı "Red" ede
tı'dan aktarılmışlardır. Dahası, Türk Dili, Türk Tarih an- rek 2002 yılında iktidara geldi.
www.çizgiliforum.com
64 Laiklik
Aytunç Altındal 65
www.çizgiliforum.com
AÇIKLAMALAR, TANIMLAR VE NOTLAR
69
70 Laiklik Aytunç Altındal 71
pa'dan b^şka kuruma bağlılık duyulmaması gerektiği inanan 34) An Abstract of Muhammedan Law, Vans Kennedy, Journal Royal
daydı. Mvore bu amaçla bazı şahısların işkenceyle öldürülmele Asian Survey, II (1835).
rini emredecek kadar sofu Katolik'ti. 35) Ayrıntılı bilgi için bkz. Remarks upon the Authorities of Musulman
7) Türkiye'de* Çağdaşlaşma (Secularism in Turkey), Niyazi Berkes, Law. By J.H. Harington Esq. Asiatic Researches Vol. X. London,
Bilgi, 1973. 1811.
8) a.g.k., s. 1 7. 36) Sufism, William Stoddart, Aquarian Press, 1984, p. 33.
9) Bu konucJa bkz. 'Secularism'den Laicisme'e'. A. Altındal, Süreç, 37) Türkiye'de Kadın, A. Altındal, Alfa Yay., sayfa 35.
Cilt II, Say x 5,1981. 38) La Religion des Turcs et des Mongols, Jean-Paul Roux, Payot, 1984.
10) Bu konucia ayrıntılı bilgi için bkz. Siyasal Kültür ve Yöntem, A. (Bu kitapta Türklerin din ve dil anlayışıyla, bu ikisi arasındaki
Altındal, HAVASS, 1982. koparılmaz bağ işlenmektedir. Özellikle dil konusunda son de
11) 'Secularism'den Laicisme'e'. A. Altındal, Süreç, Cilt II, Sayı 5. rece ilginç bulgular vardır.)
12) Islamic Surveys, The Influence of Islam on Medieval Europe, by M. 39) Economic History, Halil İnalcık, Variorum Reprints, London,
Watt, Edinburg University Press, 1972, p. 15 1985, p. 1-11.
40) Ayrıntılı bilgi için bkz. a.g.k. I.
13) a.g.k.,s.77
41) Türkiye'de Kapitalizmin Gelişimi, Dr. Hikmet Kıvılcımlı, Tarih ve
14) Kuranı Kerim ve Türkçe Meali, Diyanet, 1983, Bakara, 168-169-
Devrim Yay., 1974.
170.
42) The Goverment of the Ottoman Empire in the Time of Suleiman The
15) a.g.k. Bakara, 143. Ayrıca İbrahim, 9-10. Ayrıca Şuara, 69-78.
Magnificent, A. Howe Iybyer, Ph. D. Harvard University Press,
16) Ayrıntılı bilgi için bkz. Allans Neues Weltreich, Gerhard Konzel-
1913, p. 26-7.
mann, H^rbig, 1986.
43) ibid.
17> Bkz. M. Watt, a.g.k.
44) Lybyer, p. 8.
18) Islamic Surveys, A History of Islamic Law, N.J. Coulson, Edinburg 45) İnalcık, XII-106.
University Press, 1964, p. 1 46) English Society in the Early Middle Ages, D. Mary Stenton, Pelican,
19) a.g.k., s. 6 1962, p. 162.
20) Kuran, Bakara 139-141. 47) The Weaker Vessel, Antonia Fräser, Methuen, 1985, p. 412-417.
21) Bakara, H8. 48) Rycaut, pp. 128-131.
22) Bakara, 1>2. 49) Lybyer, p. 224.
23) Bakara, 256. 50) Lybyer, p. 225.
24) Al-i İmran, 24. 51) A Historical-Geography of the Ottoman Empire, by D.E. Pitcher, Le
25) Al-i İmrah, 137-138. iden E.J. Brill, 1972, p. 124.
26) Nisa, 84. 52) a.g.k., s. 30.
27) Maide,48. 53) Die Osmanen in Europa, Styria, 1985 (Ayrıntılı bilgi için).
28) Isra, 94-95-96. 54) The Lands of the Eastern Caliphate, Guy Le Strange. Frank CASS,
29) Necm,39. 1905/1966, p. 156.
30) Tegabun ç ve 15. 55) Geschichte der Türken, Ernst Werner/Walter Markv. Akademie
31) Ankebut, 56. Verlag, Berlin, 1978, p. 196.
32) The Present State of Ottoman Empire, by Paul Rycaut Esq. London, 56) Ottoman Empire and Modern Turkey, by Stanford Shaw, Cambrid
1668, p. 101-102. ge University Press, Vol. 1,1976, pp. 255-6-7. (Aynı konuyla ilgi
33) Ayrıntılı bilgi için bkz. Ahmed Ibn Hanbal and The Mihna Walter li bir başka yazımız için bkz. Vorwärts, 8. Juni 1985. 'Hat der Is
Patton, E.J. Brill, Leide 1897. lam in der Türkei Macht?' Aytunç Altındal)
www.çizgiliforum.com
72 Laiklik Aytunç Altmdal 73
57) Coulson, p. 151. tez çalışması özellikle istatiksel bilgiler için okunmaya değer.
58) Turquie, par M.J.M. Jouannin, Firmin Didot Frères, Paris, 1840, (Türkiye'de Modernleşme, Din ve Parti Politikası MSP Örnek Olayı)
p. 429. 77) Patriarchen am Goldenen horn Gegenwart und Tradition des Ortho-
59) ibid. dexen Orients. Friedrich-Wilhelm Fernau, Leske, 1967, p. 98/99.
60) Bkz. Montieur Ottoman, cit. Jouannin, p. 430. 78) Interest Groups and Political Development in Turkey, by Robert Bi
61) Voyage du Sultan Abd-ul-Aziz, par L. Gardey, Paris, 1865, p. XIV- anchi, Princeton University, Pres, 1984, p. 139/140.
XV. 79) a.b.k., s. 140.
62) The Image of the Turk in Europe. Metropolitan Museum of Art, 80) Coulson, p. 151.
NY. By Alexandrine N. St. Clair, 1973, p. 22 81) Democracy and Development in Turkey, by C.H. Dodd, The Eothen
63) Kemalist Anti-Emperyalizm konusunda bkz. Süreç, Cilt I, Sayı Press, 1979, p. 5.
4. 82) Peter Schmid, Die Weltwoche, Zürich, 27. Mai 1949.
64) Bu tartışmalarla ilgili olarak başta merhum Abdi İpekçi olmak 83) Örneğin Turgut Özal, Fransızların tutucu çevrelerinin yayın or
üzere birçok yazarın görüşleri yayınlanmıştır. Örneğin Doğan ganı Figaro'ya verdiği demeçte, "Türkiye'de Devlet Laiktir, laik
Avcıoğlu, kendisini 'aşırının aşırısı bir Milliyetçi' olarak tanım lik, Türkiye'yi taşıyan en güçlü direktir," diyor. Figaro, 24. Avril
lamıştı. 1986. Tabii sadece Özal değil, Cumhuriyet yönetiminin tüm
65) Berkes, a.g.k., s. 456. devlet başkanları ve/veya yöneticileri aynı demeçleri vermiş
66) Berkes, a.g.k., s. 473. lerdir. Ama sanırım hiçbiri, kendisine Laisizm konusunda soru
67) ibid. soran bir Avrupalı gazeteciye "Sizde de Laiklik Anayasa ve Ce
68) La Turquie et Les Ottomans, par P. Baudin D'Allauch, Paris, 1986, za Yasalarıyla korunma altında mıdır?" diye sormayı akıl etme
p. 15. miştir.
69) a.g.k., s. 129. 84) "Atatürk, Laik Peygamber." Donald Webster. Söz konusu
70) Turcs d'hier et d'aujourd'hui, Willy Sperco, 1962, NEL., p. 157. ABD'li uzman bu adı taşıyan tebliğini 12 Eylül sonrasının orta
71) Bu konuda Sayın Engin Çizgen'e teşekkür ederim. mında Atatürk'ün ölüm yıldönümünde yüzlerce dinleyiciye
72) Die zukunftsarbeit der Deutschen Sanile in der Turkei, W. Blanken- -ve subaya- okumuştur. (Yazılı olarak izlemek isteyenler, İngi
burg, Hft I., Leipzig, 1915, p. 15. lizce özetiyle birlikte Süreç, Cilt II, Sayı 5'e bakılabilir.)
73) « M . , ss. 15/16. 85) ibid.
74) Les Finances de la Turquie, par Charles Morawitz. Guillaumin, 86) Söylev, Atatürk, 1963, Ankara Üniversitesi Basımevi, s. 490.
Paris, 1902, p. 427.
75) a.b.k. s. 41. Listede şu adlar vardı: Sir William Clay, Baronet,
MM. Pascoe du Pré Grenfell, Lachlan Macinton Rate, William
Drake, Hippolyte Biesta, Ernest Ad. Fould duc de Galliera, Phi
lippe Hottinguer, Charles Mallet, Jean-Charles Mussard, Isaac
et Eugene Pereire, Casimir Salvador, Baron Seilère, Jacob Stern,
Pillet Will.
76) Genç bir bilim adamı Atatürk için 'Sekülerdi' diyordu. Bunu an
lamak mümkün değildir. Atatürk daima 'Laiklik' konseptiyle
düşünmüştü ve bunu hayata geçirmeye uğraşmıştı. 'Seküla-
rizm' kavramı Atatürk'e yabancıydı. Bazı hatalarına rağmen,
Ali Yaşar Sarıbay tarafından yazılan ve 1985'te yayınlanan bu
EKİ
GENEL OLARAK ÇEŞİTLİ DİNLERDE HOŞGÖRÜ
VE İNSAN'A TANINAN HAKLAR
75
www.çizgiliforum.com
76 Laiklik Aytunç Altındal 77
da İnsan Haklan olarak değil, tolerans=hoşgörü (ya da daha tu Roma'nm tanrılarla bireyler arasında oluşturduğu modus vi-
tarlı bir deyişle müsamaha olarak) başlığı altında ele alınabilir. vendi (birlikte var olma tarzı, yaşama ilkesi) bir tek tanrının bü
Şimdi kısaca Monoteizm ve öncesindeki Pagan toplumların tün diğer tanrılar üzerinde, onların varlıklarını ortadan kaldıra
da hoşgörü anlayışları üzerinde kısaca duralım. rak baskı kurmasını yasakladığı için, son tahlilde bütün dünye
vi ve uhrevi konularda Pontifex Maximus sıfatını taşıyan impara
1. Din ve Din-Oncesi tor nihai kararı veriyordu. Diğer bir deyişle insanlar bir tanrı is
tedi diye diğer bütün tanrıları tanımazlık edemiyorlardı. Ro-
Konuya Mısır'dan ve Firavunlardan girebiliriz. Antik Mı ma'mn modus vivendi'si antik dünyada çok geniş bir tartışma,
sır'da sadece bir Firavun Tek-tanrı tapıcı olarak yaşamıştır. Ak- düşünme ve davranıma serbestisi alanı yaratmıştı. İmparatorlu
heneton (İÖ ). Bu Firavun tarihte Solar Monoteizm diye anılan ğun sınırlarını çoğunlukla savaşmaksızm geniş topraklara yaya-
tektanrıcılığm ilk temsilcisi sayılır. Akheneton, Aton ya da Aten bilmesinin sebebi buydu. Tolerans, Roma'da civic bir kurumdu.
adını verdiği Güneş'i tek-tanrı olarak tanımış ve Mısır'da ege Senato bunun koruyucusu, imparator ise uygulayıcısıydı. Tabi
men olduğu bölgelerdeki diğer bütün tanrıları yok ettirmişti. idir ki bugünkü anlamıyla İnsan Hakları yoktu, ama Roma va
Güneş'ten başka tanrıya tapılmasmı yasaklayan Akheneton, da tandaşı olabilmek hakkı vardı. Roma yurttaşı olmayanların ise
ha sonra kendisini devirerek Firavun olan damadı tarafından kendi cemaatlerini ilgilendiren konularda iç anlaşmaya varıla-
tarihin ilk Ateist'i olarak belgelendirildi. Bu dönemde Mısır'da mazsa dünyevi otoriteyi temsil eden Romalı yöneticilere başvu
yeniden devletin kabul ettiği bütün tanrılara saygı gösterilmeye rarak buradan nihai kararı elde edebilme hakkı bulunuyordu.
başlandı. Firavunlar döneminde Mısır'da Devlet-Tanrıları ege Roma'daki 'günah' kavramıyla din kavramının da üzerinde
mendiler. Ayrıca bazı Firavunların tanrılaştırıldıkları da oluyor kısaca durmak gerekiyor. Romalılar ve Gentile için ilk günah di
du. Halktan bunlara saygı duymaları, adaklarda bulunmaları ye bir kavram yoktu. Dolayısıyla bunu zorlayan bir tek-tanrı da
ve tapınmaları isteniyordu. Böylelikle çok-tanrıcılığın gereği yoktu. Gentile bir Şeriat yasasına değil, vicdanı esas alan bir
olarak halkın birden fazla tanrıya bağlılık duyması, bağlılık Moral Yasa'ya bağlıydı. Bütün insanlık, bu yasa gereği sadece
duymadıklarına da saygı göstermesi sağlanmıştı. Antroposantrik Fortuna=Kader'de ortaktılar, günahta değil. Roma'ya göre Fortu-
anlamında tolerans işte ilkin burada, Mısır'da ortaya çıkmıştı. na dilediğine dilediği gibi davranırdı. Bazen tanrılar bile Fortu-
Daha sonra bütün Akdeniz bölgesine ve ülkelerine yayılmıştı. na'nın isteklerine uyarlardı. Paganlar arasında Fflifh=İman sa
Mısır'da hiçbir Firavun-Tanrı diğerini dıştalamadığı için, uzun dece Batıl=Supertition karşısındaki bir kavramdı ve okumamış
süren haneden egemenliklerinde Mısır'da dengeli bir çok-tanrı- sınıflara özgü bir değer olarak tanınmaktaydı. Zengin ve eği
cılık yerleşmişti. timli sınıflar ise 'iman'a değil, religio'ya bağlıydılar. İşte bu reli-
Romalı Paganlar, İonyalılar ve Grekler (Gentile) arasında ise gio kavramı daha sonra Hıristiyanlık'la birlikte bugünkü anla
çok-tanrıcılığın çeşitli biçimleri yaşanmıştı. Kendini mutlaklaş- mıyla din denilen (religion) olguya dönüştü. Roma'da religio
tırma eğilimi içinde olan Paganlar ve Gentile sadece çok-tanrılı tanrılarla yurttaşlar arasındaki rasyonel bağlar anlamında kul
değillerdi, aralarında Epiküryenler, (Hedonistler), Kathenoteist- lanılan siyasal bir düzenlemeydi. Hıristiyanlık'la birlikte Bizim
ler (tanrılardan bazılarına bağlananlar), Henoteistler (zaman za Dinimiz (Our religion) anlamında kullanılmak üzere önce Religi
man bir tanrıya bağlananlar) ve ateistlerle bazı marjinal toplu on yapıldı, daha sonra da Hıristiyanlığın Devlet-Dini haline ge
luklarda tam anlamıyla sayılmasa da Platoncu anlamında tek- lişiyle birlikte de Dogma'ya kayıtsız şartsız boyun eğmek ve
tanrıya bağlılık duyanlar da vardı. inanç beslemek zorunluluğuna dönüştürüldü. Hıristiyanlığın
78 Laiklik Aytunç Alhndal 79
bu döneminde anladığı religion 451 yılında İstanbul'un Kadıkö- üçüncü bir yol yoktu, olamazdı. Haram hayatın her alanında
yü'nde toplanan Synod'la kesinleşen Trinite kavramıyla nihai olabilirdi, ama Mabed'in kapısı önünde dururdu.
şekline geldi. Daha önceki Hıristiyanlar Tanrı-Baba, Kutsal Ruh Yahudilerin Tanrısı Yahveh, kendi deyişiyle son derece kıs
ve Oğul şeklindeki bir dogmayı duymamışlardı. 1. yüzyılda kanç bir tanrıydı ve Kayırıcılığı (Favoritism) kendisinden başka
aralarından birileri çıkıp da bu görüşü öne sürseydi, hiç şüphe kimseye tanımamıştı. Yahudileri öfkeli bir yargıç gibi yöneten
siz hâlâ eski Yahudi Şeriatı'na bağlılık duyan ilk Hıristiyanlar bu tanrı Yahudilerle bir antlaşma (covenant) yapmıştı. Bu anlaş
tarafından bu Şeriat'ın öngördüğü şekilde taşlanarak öldürülür ma çerçevesinde Yahudi'nin Tann'ya tapması gerekmiyordu,
dü! onun üstün gücünü tanıması ve bundan korkmak gerektiğini
ANLAMASI gerekiyordu ve bu yetiyordu. Yahudilik bu yüz
2. Roma ve Yahudilik'te Hoşgörü dendir ki, İslam dini gibi Allah'a tam ve mutlak bağlılığı (sub
mission) öngörmez, Yahudi Tanrı'sının gücünden ve gazabın
Roma'nm tolerans anlayışına karşı direnen tek dini cemaat dan kaçış olamayacağını ve bunu bilerek de Tanrı'nm istekleri
Yahudilerdi. Yahudiler yasal olarak esir ulus değil, imparatorun ni yerine getirmekten başka seçenek olmadığını ve sadece bu se
dostu olan ulus statüsündeydiler. Buna rağmen Yahudiler ta beple sadakat'i öngörür. Dolayısıyla Yahudi, Tanrı'nm kendisin
mamen kendi dini yasalarına uygun bir kapalı cemaat statüsüy den değil, O'nun gücünden ve gazabından korkmakla yüküm
le yönetiliyorlardı. Kendi dini sorunları için Roma'ya ve Sezar'a lüdür (subjection). Dahası Yahudi, İslamiyet'teki ya da Hıristi
başvuru hakları vardı ama bu sık kullanılan bir hak değildi. An yanlık'taki gibi bir DİN'e de bağlı olmak yükümlülüğü altında
cak Herod sülalesinden gelen Semitik (Ebonit) asıllı Yahudi değildir. Yahudi sadece Tanrı'sıyla birlikte yürüyen bireydir, din'le
kralları, Roma tarafından tayin ediliyorlardı. Yahudiler ise Tan değil. Tanrı'sıyla bütünleşmek hakkı ve geleneği yoktur. Yahu
rıları Yahveh tarafından gönderilmiş (Anointed) olmadıkları ve di, yürüyebildiği sürece Tanrı'sıyla olmak zorundadır. İMAN'a
insan tarafından (İmparator) tayin edilmiş (Appointed) krallar ol gerek duymaz, çünkü Tanrısı onu diğer kavimlerden ayırmış ve
dukları için Herod sülalesine Romalılardan daha çok nefret du seçerek kutsal yapmıştır. Yahudi bunun nişanını taşır (sünnet).
yuyorlardı. Dolayısıyladır ki Yahudi, İMAN'ın ta kendisidir. Bu yüzden de
Yahudi cemaati urbanic (kentçi) ve civic (sivilleştirici) değil istese de imansızmış gibi davranarak İMAN'a 'sıçrama' yapa
pastoral (tarıma dayalı, kırsal) kökenliydi. Dolayısıyla da Yahu maz. Din ise imanla başlar. Yahudi bu anlamda dindar değil,
di, bir Pagan ya da Gentile gibi 'Kentli' değildi ve onlar gibi Tanrı tarafından seçilmiş rahman olmakta Tann'ya öykünen bi
kentte yapılmış -kentin normlarına ve ihtiyaçlarına göre düzen reydir. Yahudilik anlayışına göre Tanrı sadece Evren'i ve İnsan'ı
lenmiş- yasalarla değil, kendi Tanrısı tarafından doğrudan doğ yaratmış ondan, sonra Yaratıcı faaliyetini durdurmuştur. Dola
ruya konulmuş yasalarla yönetiliyordu. Roma'nm Senatosu'na yısıyla Eski Ahit'in Genesis bölümünde anlatılan altı gün içinde
karşı Yahudilerin Sanhedrin'i (Yaşlı Bilgeler Meclisi) vardı. Ro Tanrı insan için bir de DİN yaratmış değildir.
ma'nm lex başlığıyla sıralanan sayısız yasasına karşı tek yasası
Yahudilik bilindiği üzere Kitaplı dinlerin ilkidir. Ne var ki
vardı: Şeriat (Halaka).
Yahudi Kitap okuyarak 'öğrenim' yapan bireydir; Müslüman ya
Yahudi Şeriatı'na göre Yahudi'nin bütün hayatı Tanrı'nm da Hıristiyan gibi dua etmek için Kitap okuyan birey değildir.
denetimi altındaydı. Tanrı, keskin diliyle (sözleri ve buyrukla- Yahudi kitabını sadece evrenin dolayısıyla kendi tarihinin geçir
rıyla) Yahudi'nin hayatını iki âleme ayırmıştı. Bir yanda helal diği evreleri öğrenmek ve Yahudi Tanrı'sının gücünü ve gaza
(kutsal), diğer yanda da haram (profane) vardı. Bunun dışında bını tanıyabilmek amacıyla okur. Bir Müslüman ya da Hıristi-
www.çizgiliforum.com
Aytunç Altmial 81
80 Laiklik
riz. Her şey Tann'nındı - İnsan'a kalmış tek Hak ise, Tanrı'yı ta
3. İsa'nın Getirdiği Yenilikler
nımak ve onun gücüne bağlılık duymak hakkından ibaretti. Di
ğer bir deyişle Yahudi cemaatinde İnsan'a bırakılmış tek hak, İsa insanoğlu olduğu halde, Tanrı'nın biricik oğlu olduğunu
Yahudi Tanrı'sının koyduğu Şeriat'a uymak hakkıydı, bunun öne sürmüştür. Yahudi olmasına rağmen Yahudi Şeriatı'nı de
dışında hiçbir hakkı yoktu. Tolerans Tann'nındı, ancak O ister ğiştirerek yeni yasalar ve kurumlar koymuştur. Tanrı'nın Hakkı
se Yahudi Tolerans sahibi olabilir ve bunu uygulayabilirdi. Tanrı'ya, Sezar'ın Hakkı Sezar'a diyerek o güne kadar duyulma
Sonuç: Yahudilik sui generis kapalı devre işleyen bir sistem dık bir yenilik ortaya koymuş, Tanrı'nın Hakkı'yla Sezar'ın (İn
dir ve kelimenin Ortodoks anlamıyla bir 'din' de değildir. İnsan san) Hakkı'nı eşit düzeye getirmiştir. Yahudilik'te böylesi bir
Haklan Yahudi Tann'smın koyduğu ve yazdırdığı anayasayla eşitlik kurmayı bırakın, bunu düşünmek bile 'şirk'tir. Son tahlil
(On Emir) sınırlı ve tanımlıdır. Örneklersek, Yahudi yalan söyle de Tanrısız sayılan imparatorun hakları olduğunu kabul etmek
memek, komşusunun malına ve karısına göz koymamak vb. ve bununla da yetinmeyip bu hakkı Tanrı'nın Hakkı'yla aynı se
haklara sahiptir. Günümüzdeki kullanımıyla İnsan Hakları kav viyede kabul etmek Yahudi Tanrı'sına yöneltilmiş en ağır haka
ramı, tarihi planda, Yahudi Şeriatı'na aykırı dini değil, dışa dö rettir. İsa'nın öğretisinde Yahudi Tanrısı ve onun koyduğu Şeri
nük (civic) ve kültürel bir öğedir. Tolerans ise kendi içinde sınır at köktenci bir değişime uğramıştır.
lıdır. Yalnızca günah kavramıyla bağlantılı olarak vardır. Yahu Şu kesinlikle söylenebilir ki, İnsan Hakları teması, monolitik
di günahının bedelini ferdi olarak ödemek hakkına sahip olan ve kendine-dönük Yahudi Monoteizmi'ne ilkin İsa 'Mesih' ile
insandır, başkalarının günahlarına müteselsilen kefil olamaz. girmiştir. Ancak hemen belirtmek gerekiyor ki, İnsan'a Bireysel-
Bu husus önemlidir, çünkü ilkin Yahudi cemaati içinde günah leşebilmesi için tanınmış olan bu hak, sadece İnsan'm İsa'ya du
ya da suç uğruna söz konusu kimseyi ailesi ile birlikte topluca yacağı İman sayesinde Tanrı Baba'nın rahmetine ulaşabileceği
cezalandırma geleneği, en azından kendi cemaati içinde yürür anlayışla tanımlı ve sınırlıydı. Bu iman duyulamıyorsa ve birey
lükten kaldırılmıştır. kendisini İsa'nın Çan'ı (sembolik olarak ekmek) ve Kan'ı (sem
İnsan Haklan kavramına, dini mantic (bağlanış tarzı) bakı bolik olarak şarap) ile özdeşleştiremiyorsa, gelmiş geçmiş ve ge
mından en yabancı olan sistem Yahudilik'tir denilebilir. Çünkü lecek bütün insanlar için kendi canını kurban etmiş olan ve böy
bireyin seçim hakkı annesinin Yahudi olup olmayışıyla sınırlan lelikle de insanları günahlarından arındırmış olan İsa'nın bağış-
dırılmıştır. Dolayısıyladır ki, İnsan Hakları kavramının özünü layıcılığmdan yararlanamayacaktı. Dolayısıyladır ki Hıristiyan
oluşturan bireyin serbestçe seçim yapabilme hakkı, bireyin doğu lık'ta İnsan'a tanınmış olan Hak, günümüzde anlaşıldığı şekliy
mundan önce belirlenmiş, kadere bağlanmış durumdadır. Bire le, bireyin vicdanına ve bilincine emanet edilmiş sosyal bir Hak
yin annesi Yahudi ise, onun yapabileceği hiçbir seçim yoktur - değildir. Tamamen iman sorunuyla bağlantılı bir Hak'tı. Ancak
meğer ki cemaat bir karar alarak bireyi dışlasın. Günümüzde İs Yahudilik'te bireye bu kadarlık bir hak dahi tanınmış değildi.
rail'de Şeriat'm ve Medeni Kanun'un iç içeliği, esası itibariyle Bir Hıristiyan yazarın belirttiği gibi, "Gündelik hayatında Yahu
Seküler (dünyevi) nitelikte olan İnsan Hakları kavramını henüz di, bu sistemin öngördüğü yasaklarla tıpkı örümcek tarafından
özümseyebilmiş değildir. En kestirme deyişle, Yahudi Tanrısı sarılıp sarmalanmış bir sinek gibiydi."
insanlara uymaları için On Emir vermiştir, On Hak değil. İnsan İsa'nın bireyin lehine olarak değerlendirilebilecek ve İnsan
ların bu emirlere uyma haklan vardır, bunun ötesine geçen is Hakları'na hazırlık sayılabilecek üç asli girişimi vardır.
tekler bu verilmiş haklann ihlaline yol açabilir. Birincisi: İsa, Yahudi Monoteizmi'nde bulunmayan yeni bir
kurumsallaşmayı ortaya çıkarmıştı. Apostolat=Havarilik Kuru-
www.çizgiliforum.com
84 Laiklik Aytunç Altındal 85
mu. Bu kurum Yahudilik'teki Sanhedrin ile Levilik kurumları Yahudi), Petrus'a (Peter) İsa'nın Kaya lakabını verişi gerekçe
nın bir üst aşamasıydı. Şöyle ki, önceleri Yeni Nazerenciler, son gösterilerek Aziz Peter adına tescil edildi. İsa'nın sadece tasa-
ra da Hıristiyanlar diye bilinen inanmışlar topluluğuna ve baş rımsal olarak söz ettiği ve Kaya gibi imanlı bireylerin bir arada
ta Yahudiler ve Aziz Paul aracılığıyla da Gentile'ye İsa'nın öğ bulundukları mekân olarak düşündüğü Kilisesi, Aziz Peter ve
retisini iletmekle görevli kılman -İsa tarafından- bu on iki kişi onunla kavgalı olan Aziz Paul'un iki ayrı yönde gösterdikleri
lik kurumun, Paul (gerçek adı Saul) hariç bütün üyeleri az eği gayretlerle sabit, değişmez bir 'yer' ve 'bina' ile özdeşleştirildi.
timli ya da eğitimsiz, kendi toplumlarında dini konularda söz İsa'ya göre kilise kendisine iman besleyen ve ölümsüzlüğe ula
söyleme yetkileri olmayan şahıslardı. Bu anlamda tamamen di şacaklarına inanan kişilerin -en fazla üç kişinin- bir araya gelip
ni öğreti dışı (Lay, Secular) çerçevelerden toplanmış bireylerdi. kendi adını anmalarıydı. Kilise, sabit, müstebit ve tantanalı ve
Kimisi balıkçı, kimisi vergi memuru, kimisi de mesleksizdi. Üç hiyerarşik bürokrasiye sahip bir Devlet-Dairesi değildi. Dahası,
büyük ve yetkili Yahudi hizbinde (Farisi, Sadıki, Kâtibi) üye de başta fahişeler ve Romalı Subaylar -Centurion'la konuşması iyi
ğillerdi (Paul hariç). Yahudilik'te bu örgütlerin yöneticileri Tan- bir örnektir- olmak üzere, her sınıftan -ama önce yoksullann-
rı'ya ve onun peygamberlerine dayandırılarak başa geçiriliyor- her renkten ve inançtan insanların serbestçe bir araya gelebile
lardı, oysa havariler, doğrudan doğruya kendisi bu cemaat ör cekleri buluşma mahalleriydiler. Kilise, İsa'nın önerdiği şekliy
gütlerine üye yapılmamış olan İsa tarafından atanmışlardı. İsa, le Yahudi Tanrısı Yahveh'nin bulunmaktan hoşnut olacağı bir
açıkça Yahveh'ye özenmiş ve O'nun yaptığı gibi -Yahudilere mekân değildi. Çünkü Tanrı'nm Çadırı'nın ve muştulanmış ye
Kutsal bir yurt vaadi- ve Yahudilere ölümden sonra hayat vaat rinin yazılı Nizam'ı (Tabarnakl) Yahudilere göre sadece Tanrı ta
edebilmesi Yahudi Şeriatı'nı temelinden sarsmaya yeterli bir rafından yazılırdı ve seçilirdi. İsa ise insan olmasına rağmen, ye
günah ve suçtu. İsa, hiç çekinmeden Tanrı'ya ait olan Müeyyide ni bir Tabarnakl icat etmeyi en tabii Hakkı olarak görmüştü.
Gücü'nü (otoriteyi) onu aslen değil, vekâleten tasarruf etmekle Üçüncüsü: İsa hiç tereddüt etmeden Tanrı tarafından konul
görev kılınmış olan Sanhedrin'in elinden alıp, Şeriat'ı da yok sa duğuna inanılan yasakların hemen hemen tamamını ilga etmiş
yarak kendi kullanmıştı. Böylesi bir tasarrufu insan olmasına ti. Yahudilere kendisinin yasaları ilgaya değil, tamamlamaya
rağmen kendisi için bir HAK olarak görmüştü ve havarilerine geldiğini söyleyen İsa'nın başta Sebat olmak üzere bütün Yahu
de kendisine ait olduğunu söylediği bu hakkı vekâleten kulla di yasaklarını İNSAN'ı esas olarak değiştirmesi, Yahudi Şeri
nabilme yetkisini vermişti. Böylelikle İsa, sadece Yahudilere de atı'nı yıkmak demekti. Şöyle ki: İsa, açıkça İnsanların yasalar için
ğil, insanlara Tanrı katına ulaşabilmede eşit bir Katılım Hakkı değil, yasaların insanlar için olduklarını ve onların emrinde oldukları
tanımış oluyordu. Papalar da bu vekâleti havarilerden almışlar nı vaaz etmişti. Tanrı'nm yaratıcılığını durdurup dinlenmeye çe
dı. kildiği günü temsil eden Şebat'a -Cumartesi günleri Yahudiler-
İkincisi: İsa yepyeni bir kurum olan Kilise kurmak fikrini or karşı çıkışı, Yahudilere İsa'dan yaklaşık 200 yıl önce Roma'nm
taya attı. İlk Kilise, İsa'nın aklındaki şekliyle, içi yeni imanla dol Sebat'ı ilgasını hatırlattı ve İsa'yı Sebat-Yıkıcısı ilan ettirdi.
durulmuş eski Yahudi sinagogu idi. Bugünkü Kilise'yle ne yapı, İsa bu davranışıyla önce Şebat'ı değil, İnsan'ı ele aldığını
ne tören, ne de mimari olarak en ufak bir benzerliği vardı. Belki göstermeyi istemişti: İsa'ya göre İnsan Sebat için değil, tam ter
İslamiyet'te öngörülen Cem olma (cami) kavramına en yakın sine Sebat İnsan içindi. Tanrı yasaları karşısında -ki Şebat'a uy
gelebilecek tasarımdı. İsa, Kilisesi'ni kendisine İman'ı temsil mak Tann yasaları arasında en üst müeyyidelerden biriydi- İn
eden Kaya (Rock-Petrus-Petra) üzerine inşa etmeyi tasarlamıştı. san'a tanınan böylesi bir HAK o günlerin toleransa en açık Pa
Daha sonra bu tasarım (kaya gibi imanlı olduğunu ilk söyleyen gan ve Gentile toplumlarında dahi yoktu.
Aytunç Altındal 87
86 Laiklik
www.çizgiliforum.com
88 Laiklik
Aytunç Altındal 89
de Avrupa'da tam anlamıyla yerine oturabilmiş değildir. Mese mek için zenginler Osmanlılardan giysiler getirtiyorlardı. Ben
la Yunanistan'da, Yunan Kilisesi'nin bastığı İncil'den başkasmı zer şekilde 15. ve 16. yüzyıllarda İtalya'da, İngiliz, Fransız tüc
okumak ve okutmak hâlâ yasaktır. İrlanda'da Katolikler Protes carları gibi Türk tüccarların da saygın bir loncası vardı. Fondaco
tanları hâlâ kabul edememektedirler ve Belçika'da da din, dil dei Turchi adıyla tanınan bu lonca sadece Osmanlı ve Müslü
tartışmaları altında sürmektedir. man tüccarlara açıktı.
Osmanlı'nın ünlü İslam alimi Gazali'yi izleyerek toplumda
5. Osmanlı İmparatorluğu ve Batı her tartışmayı önlediği, çünkü Gazali'nin tartışma kapısını (içti
hat) kapatmış olduğu söylenmiştir. Gazali'nin Allah'ın varlığı
Öncelikle bir hususu vurgulamak gerekiyor. Osmanlı İmpa
konusunda tartışmayı -dolayısıyla şirk'i ve sorgulamayı- önle
ratorluğu, çok-uluslu, çok-dilli ve çok-dinli bir toplumdu. Tek
diği doğrudur. Gazali, mantık aracılığıyla, bütün insanlığın
bir Dil'in ve tek bir Din'in insanlara zor kullanılarak öğretilme-
şüphe duymasının ve inanmazlık etmesinin mümkün olmadığı
diği ve ibadet sistemi olarak da serbestliğin bulunduğu bir halk
nı göstermiştir. Bu bir mantık yasasıdır, dini bir dogma değildir.
lar ve milletler mozaiğiydi.
Gazali, bilinenin tersine, gerçekte abesle iştigale kapıyı kapat
Osmanlı'nın bir dünya devleti ve süper güç olarak ortaya çı
mıştır. Çünkü bütün insanlığın fevkinde olan bir gücün varlığı
kışı sadece silah gücüne bağlı kalmıştır, diye söylenegelmiştir.
ya da yokluğu konusunda TEK TEK insanların kuşku duyabil-
Türklerin evrensel kültüre ve sanata hiçbir katkıları olmadığı
mesi mümkün değildir. Gazali'de tartışması yapılamayacak
şeklindeki propaganda da çok güçlüdür. Nedir ki Osmanlı bay
olan husus işte budur. Hıristiyanlık'ta ise sürekli olarak tartışı
rağı altında toplanmış olan Müslüman, Hıristiyan ve Yahudiler
lan husus Hıristiyan Tanrı'sının kim ve ne olduğu keyfiyetidir.
dengeli bir siyasi yapının kurulmasını sağlamışlardı. Buna ila
Gazali tarafından İslam Dini'nin dışına konulmuş olan budur.
veten o günler için ileri sayılabilecek bazı sanat ve kültürel ge
Yoksa Gazali, gündelik ve Seküler haklara gözlerini kapatmış
lişmelere de somut katkılarda bulunmuşlardı. Mesela, 1400 yıl
değildi. Burada ayrıntılara girmeden belirtmek gerekiyor ki Ga
larının başlarmda birçok Müslüman cilt ve ebru ustası İtal
zali, İslam'daki Seküler öğeleri en iyi yorumlayabilmiş din bil
ya'dan (Venedik) kendilerine yapılan davete uyarak buralara
ginlerinden biridir. Gazali yorumda Seküler Haklara başvur
gitmişlerdi. Avrupa'da özellikle de kitap basımı ve yapımı
mak gerektiğini İslamiyet'te kurumsallaştırabilmiş olan bir bil
alanlarında söz sahibi olan birçok Türk usta vardı. Avrupa'da
gindir.
cilt işlerinin neredeyse tamamı bu ustaların katkılarıyla yoğun
Bu kural Osmanlı Müslüman toplumu için de geçerli olmuş
laşmıştı. Bu sebepledir ki, Osmanlı Devleti'nin hayat tarzını Av
tur. Özetlersek, Osmanlı toplumunda, belirtmek gerekiyor ki
rupalılara tanıtan ilk resimli kitap da, İtalya'da 1486'da basılmış
hoşgörü ve İNSAN'a verilen değerler ve haklar açısından Ba-
tı. Bernard von Breydenbach'ın ünlü Sanctae Peregrinatones adlı
tı'da aynı dönemlerde ne nereye kadar var idiyse, daha fazlası
kitabı Erhard Reuwich tarafından resimlendirilmişti. Türk kıya
vardı, azı değil diyebiliriz.
fetlerinin Avrupalılar arasında ilgi toplayışı da bu kitabm ya
yınlanmasından sonra olmuştur. Mesela 1510 yılında VIII.
Henry'ye itimadını sunmaya gelen Essex Dükü (Earl), Kral'm
Notlar
Pazar Ayini'ne tam bir Türk gibi giyinmiş olarak katılmıştı.
Fransa Kralı II. Henry döneminde Fransa'yı saran branle de Mal 1) M i c h a e l J. Buckley, At the origins of Modern Atheism, Y a l e , 1 9 8 7 .
te dansı Türk giysileriyle yapılmaktaydı ve bu dansı yapabil- 2) A d i n Steinsaltz, The Essential Tabnud, B a n t a m , 1 9 7 7 .
90 Laiklik
kitaptaki Aytunç Altındal'm 'Genel Olarak Çeşitli Dinlerde Hoşgörü W deft Countenance and plaudble Afpett to deceire mankind, it
found a great part of the World illuminated with Christianity, endued^
ve Osmanlı Anlayışı' başlıklı yazısından özetlenmiştir. with a&We Graces, Zeal and Devotion, and efrablifhed within it felt*
with purity of Do&rine, Union, and firmprofeflionof the Fatth,though
greatly fnaken by the Heretics of Arrim and titfitrim ; yet it began t o
be guarded not only with its patience, Jong-fu Bering and hope, bnt alio
with the Fortifications, Arms and Protection of Emperors and K i n g s : f»
www.çizgiliforum.com
that M*k»mtt**ifm coining then uo the difad vintage, and having a hard
panic to play, either by the luftre of grace*, and good example* of a " f u l l . By this agreement, whereby 1 have obliged my felf, and which
Itrict life to out-fcioe ChriftiaaUy \ or by a ioofcncfi and indulgence to " t h e Christians have required of me, and in my Name, aod in the tunic
corrupt manner!, to pervert men dedicated to G o d s fervicc* or by " o f all my Difciples, to cater into a Covenant of C o d with them, and
cruelty or menaces to gain tbofe who accounted Martyrdom their " L e a g u e and Teframetst of the Prophets, Apoftles e l e c t , aod faith-
great eft g l o r y , , aod were oow alfo defended by the power of their " f u l Saints, and bletTed of times paft and to come. By this Covenant,
own Princes » judges it beft policy to make proffers of truce aad peace • ' I f a y , andTeftamenr of mine (which I will have maintained with as
between die Cbtiftiaa ami iti own profcflioo ; and therefore in t i l " m u c h R e l i g i o n , a s a Prophet MilTtonary, or as an Angel oext to the
place* where iti arms were prevalent and profperous, proclaimed a free " Divine Majefty, it ftria in hit obedience towards C o d , aod to o b -
toleration to all Religion* > but efpeciilly in outward appearance, s e r v a n c e to his L a w and C o v e n a n t ) 1 promife to defend their
courted and favoured the Chriftian, drawing it* Teneot«and OoAriaec " J u d g e s in my Provinces, with my H o n e and Foot, Auxiliaries, and
in fome conformity to that rule, coofetuog Chrifr to be a Prophet, and " o t h e r my faithful followers) and to preferve them from their enc-
grearer then Mtfti \ that he was bora of a Virgin s that Mt>y concei- o m i a , whether remote or neer, and frcure them both in peace and
ved by the fmeli of a Rofcttbat the bleiTed Virgin wai free from ortgi- «• w a r : and to protect their Churches, Temples, Oratories, Moaafte-
uil tin, and the temptations of the Devil i that Chrift watrhe Word of '«ries, and places of Pilgrimage, whercfoevcr fcituated, whether in
C o d , and is fo fcylcd in the AUk»r**, and cured difeafet, raifed the n Mountain or V a l l e y , Cavern or Houfe, a Plain, or upon the Sand, or
dead, and worked many miracles \ and by hit power, hts Difciplet did • < in what fort of edifice foever : alfo to preferve their Religion and
the l i k e : and 1 have heard iome fpeakof him with much reverence,iod « t h e i r goods to what part foever thev are, whether at Land or Sea,
w i t h h e a t t o deny Chriftt paflion j fayinp.ic were an impiety to believe << Eaft or Wefr, even as I keep my felf'and my Sccptcr,and the faithful
that C o d who loved, and had conferred fu much power, and To many « believers of my own people. Likewife, to receive them into my
graces on Cbrtfr, ihouldfo far dishonour turn, a s t o d e l i v c r him into the *< protection from all harm, vexation, offence and hurt. Moreover, to
hands of the Jews.who were the woritand mod fcorned of men 5 or to •< repel thofc enemies which are orTenfive to tbem and me, and ftoutty
• he death of the Croft, which was taemoft infamous and vile of all <• to oppnfc them both in my ownperfon, by myfervaots, andalt others
punifhmeots. « of my people and Nation. Forllnce I am fet over them, 1 ought to.
« preferve and defend them fiom at! adverfiry, and that on evil touch
In this manner they feemed to make a league with Christianity, to •« them before it fir ft atflifi mine, who labnur in the fame work. 1
oe charitable, modeft, and well withers to its profeffors ; and i/jif promife fartberto free them from thofe burthens which confederates
mtl himfelf fays in his Althntm t h u s : O infidels, 1 d o not adore whsc " luffer, cither by lonesof mony or impolirion. > fo that they (hall be
you adore, and you do not adore what 1 worfbip5 oblerve you your " o b l i g e d *° pay nothing but what they pleafe, and no moleftatiou ui
law, and 1 will oblerve mine : And for a faither aiTurance of his to- " injury fhall be offered them herein. A f&ifhop Uialt not fa: removed
leration of Chriftianity, and evidence to the world, that hi. intention " f r o m his D i o c e f s , or a Chrifrian compelled to renounce bis faith,
was neither to perfecute nor extirpate their Religion s he made this « or a Monk his profefiion, or a Pilgtim dtfturbed in his Pilgrimage,
following Compact, the original of which was found in the Monificry " or a Religious man in hit C e l l : Nor (hall their Churches be deftroy-
o f Fryars on Mount drift, ncer Mount tiitmut ( which it within one " e d , or converted into Mofques : for w h o l o e m r doth fu break t h i s
days journey o f Utcht, and i. the place where the M*himtt*u Pil- « Covenant of G o d , oppofes the M e O n g e r of C o d , and fruftrates t h e
grims make their Ctrl** or Sacrifice before rhey enter that C i t y , at J
> Divine Teftament. No impoiition fnail be b i d upon Frvars or B i -
we (hall hereafter have occalion to fpeak of more at Urge) and, as it ii •« (hops, nor any of them who are not Ivable to Taxc»,unlefsitbe with
fa id, was tra o f ported to the Kings Library in ft*»(t > which becaufe " tbetr own eonfem. And the T a x which fhall be required from rich
it is ancient, and of curiosity, it will sot be impertinent to be inferred 11
M e r c h a n t s , and from Fifbermen of their Pearl, from Miners of t h e i r
here. « Precious Stones, C o l d aod Silver 1 and all other rich aod opulenc
"bUhtmu Seat from C o d to teach mankind, and declare the Divine « Chriftians, (ball not exceed above 11 (hillings yearly j and i: ( h a l l
" Commifiion in truth, wrote thefe things. That the caufe of Chriili- " a l i o be from them whn are conltant inhabitants of the p l a c e , and
" an Religion determined by C o d , might remain in all pans of the " not from T r a v e l l e r s , and Men of an uncertain aboad •> for they fhall
" Eeft, and of the W e f t , as well amongft, the inhabitants, as ftrangert, " not be fubjeft to impofitions or contributions, unlefs they are pof-
" neer and remote, known, and uokoown -. to all thefe people I leave " feflors of inheritance of Land or Eftate* for be which is lawfully
" this prefeot writing, as an inviolable league, as a decifion of all far- " fubjelr to pay mony to the Emperour, fhall pay as much as another,
" ther controvcrfirs, and a law whereby juftice is declared, and ftricr " and not more 5 nor more required from him, above his facuiry and
" obfervance enjoyoed. Therefore,whofoever o f the M*ftlm*u F a i t h * > " ftreogtb. In like manner, he that it taxed for his Land, Honfei or
"fhall neglect to perform thefe things, arid violatetbis league, and after EJJ!"£i fc " Revenue, (hall not be burthened immoderately, nor opprefTed w i t h
" t h e m a n n e r of Infidels break it, and tranfjerefs what I command here-«««j« i?mu " greater T a x e s then any others rbat pay contribution ; Nor (hall t h e
, l w W w k
" i n , he breaks tne C o m pa c~f of C o d , rcfiftt his agreement, and c o n - " confederates be obliged to go to War with the MtJTelmtmi artainft
"tenuis his Tcftamcm, whether hebe a King, or any other of the faith- " their enemies, either to fight or dii'cover their Armies, becaufe it i.
O J ful.
" not
" ."U of duty to « confederate, to be employed in Military attain * " or receive htm in his boufe publickly or privately t, that tbey re-
" but rather this Compact is made wire them, that they m a y be the l e d " ceive none of the enemies of the Mt£tlm*mt as fojouroers into their
t
«' oppreiTed > but rather the M«£tlmtmt (ball w a t c h , a n d ward.and de- " Houfes, Churches or religious C o n v e r t \ nor under-hand funifb the
f e n d t h e m : And therefore, that the}' b e s o t compelled t o g o forth t o *' C a m p of their enemies with Arms, Horfe, Men.or ma in tain any inter-
«* right, or encounter the enemy., or rind Hon'e or Arm*, unlefs they " courfe or correfpeadencc with t h e m , by contracts or writing j but
voluntarily furnifh them t,*»nd he who (hall thui willingly contri- *• betaking themfelves to fome certain place of abode, (ball attend to
»• b u i e , fuall be recompenfed and rewarded. No MtffkHmam (hall infeil " the p r e t e n t i o n of themfelves, and to the defence of their Religion.
" T o any Mitftlmtm and bis Beads, they (ball give three dayseorcr-
the Chtiftiam, nor contend with t h e n in any thing but in kindnefi, ,:
tainment with variety of Meat i and moreover, (ball endeavour to
" bur treat them with all courtcfie, and abftain from all oppreffion or
" defend them from all misfortune and trouble \ fo that if any M*fftl-
" violence towards them. If any Cfariftian commit a crime or fault, it
" araafhall be defirout, or be compelled to conceal bimfclf in anv of
<• mall be the part of the M*§tlmt* to affift him, intercede and give
" their hottfet or habitations, they (hall friendly hide him, and delivet
«' caution for him, and compound fur hi. mifcartiage \ liberty (hall al-
" him from the daogcr he is in, and not betray him to hit enemy : and
«' fu be g i v e n him to redeem hi* lifc,nor (hall he be forfaken, nor b e d e -
'< in this manner the Chriftians performing Faith on their l i d e , w h o -
«• rtiiuie ot help, b e c a u f e o f the Divine Covenant which it with them,
" fnever violates any of thefe conditions, aud doth coutrarily, (hall be
•'"that thev w o u l d enjoy what the Utjjtlmtmi enjoy, and fuller what
" deprived of the benefits contained in the Covenant of C o d and his
•' they fuller : and on the other fide, that the UfJJtlmtmi enjoy what
" Mcfienger > nor (hall be deferveto enjoy thefe priviledges indulged
«« they e n j o y , and fuller what they i'ufter. And according tothii C o -
" to Biflinpi and Chriftian Monks, and to the believers of the content*
« r c n a o t , which is by the Chriftians julr requeft, and according to that
" o f the Mtb*t*n. Wherefore I do conjure my people by C o d and
• * e n d e a v o u r which u fo required for confirmation of its Authority , " h i s Prophet to maintain thefe things faithfully, and fulfil them, in
«' y o u ate obliged to ptotecr them from ail calamity, and perforin alt ** what part foever of the world they are. A n a the Meffengerof C o d
" o f t e n of g o o d will towardt them.fo that the Mtfitlmsmt m a y b e (ba- " (ball recommence them for the fame \ the perpetual obfervation of
" reri w i t h them ro profperity and adverfity. Moreover, all care ought " which he feriouQy recommends to them, until the day of judgement,
" to be had, that no violence be offered t o t h t m , at to matters relating " and diflolution of the w o t l d . Of thefe conditions which Utitmtt
" to marriage, viz. T h a t they compel not the Parent* to match their " the Mcfienger ot C o d hath agreed with the Chriftians, and hath en-
" D a u g b t e r i with MtJJtlmtmi: Nor (hall they be molefred for refufal, " i o y o e d , the witnetTes were
»' cither to g i v e a Bitdcgroomor a Bride* for this is an a£r wholly v o -
" luntarv,depending on their free-well and plcafure. But if it happen Ain-Stttt Ajftdiqu, Omar htm'tltbtrti.
" that a Chriftian W o m a n lhall joyn with a Mtjftlmtu, he i> obliged to " Ubm*u ttm Af*m, Alt htm dH-itltt,
•« g i v e her liberrv of conscience in her Religion, that (he may obey her " with a number of others ; the Secretary war Muni* ttm aki S»f<$m,
4
• Ghoftly Father, and be inftrutSed in the Doctrines of her Faith witb- " a Souldier of the MeiTeoger of C o d , the lift day of the Moon of the
" out impediment >, therefore hefnall not di quiet her, either by threat- " fourth Month, the fourth year of Htgirj in Mtdimt. Mar Cod
•* ning divorce, or by follicitattons to forfake her Faiths but if he " r e m u n e r a t e thofe w h o are wimefTes to this writing. Praife'be to
" w a l l be contrary hereunto, and moleft her herein, he defpifei the " C o d the Lord of all creatures.
•' C o v e n a r r of C o d , rebels agaiofr the Compact of the Mcfienger of T h i s Covenant or Articles with Chriftians (howfoever denyed by
" C o d , and it en t red into the number of Ivan. Moreovet.whenChri- the r<"4' to have been the act and agreement of M*b*mtt) is yet by
" ftiaiis w o u l d tepair their Churciiei or Convents, ot any rhiag elfeap- very good Authors taken for real, and ro have been a: that time con-
•« pertaining unto their Worthip, and have need ot the liberality and firmed when bis Kingdom was weak, and in its infancy, and when he
" afliltaoceof the Mtfftlmamt hereunto, they ought to contribute, and W a r r e d with the Arttttmi: and feaiing likewife theenmity of the C h r i -
" freeiv to beftowaccordingtotbeir ability not with intention to re- ftians (not to be affaulted by t w o enemies at once) fecured himfelf
c e i v e it again, burgr-.it* \ and at a good wilitowards their Faith, and by this religious L e a g u e , made in the Monafrery of frjtrt, in Mount
*« to tnlrll the Covenant of the MelTenger of C o d , confidering the obli- Ctrmtl, from whence that ftrict O r d e r have their denomination. But
•• gatton thev have to perform the Covenant of C o d . a n d the compact of mark now w e l l tdtbtmtt in the fequel obferved this L a w ; As loon as
" the Mefleoger of C o d . Nor (hall they opprefs any of them l i v w g bit Government increafed, and that by Arms and bad Arts he bad fecu-
" amoogft the Mtfttmswi, nor hate them, nor compel them to carry red bis Kingdom, he writes his Chapter of toe S w o t d , called fo perhaps
becaufe the firft words of it are often engraved 00 the T*r{, Cymeterr
* L e t ret i, or (hew the w a y , or anv other manner force them : for be made at Dtmtftm, and on their Bucklers and other forts of A r m s : And
w h i c h exercifes anv maotier of thi» Tvraonvagainft them,itanopptef- another C h a p t e r in the Altktrtm, called the Chapter of Battel (which is
« f o r , and an » d v f a r y to the MeiTeoger of G o d , and refractory to his
er
always read by the Twt*/ before they go to f i g h t ) and therein his mo-
" Precepti. T h e f e are the Covenanti agreed between Mthtmti the defts words ( i f y o u adore not what I adore, let your Keligioo be to
" M c f i e n g e r of C o d , and Chriftians. Eut the conditions on which J y o u , and mine to me) and other promifes of toleration and indulgence
" b i n d thefe C o v e n s on on their Consciences,arethefe: T h a t ooCnr:- to the Chriftian R e l i g i o n , were changed to a harder nptei and hi*
" f t i a o g i v e any entertainment to a Souldier, enemy tothe M*ftlm*w.;
Edicts
www.çizgiliforum.com
LAİKLİK ÜZERİNE G Ü N C E L YAZILAR
Edicts w e r e ılıca for bloud aud ruine, »ad eaOavcmem of Christians:
W h e n y o u inert with Inâdcls, faith he, cut off their heads, kill them,
t a k e them prifooers, bind them, uatil either you think fit to five them
liberty, or pay their ranfom > and forbear not to perfecute thedi, until
they have laid d o w n their Arms aod Submitted. A n d thi< it that fort
ot toleration the Turkj {(ive to the Chriftian Religion i they know they
caonot force mem Willi,nor captivate their Conlciencei,ai well at their
bodies * but what meant may b e u f e d to reader them contemptible, 10
m a k e them poor, their lives uncomfortable, aod the iotereft of their R e
ligion w e a k and defpicable, arcpracrifed with divers Arts and T y r a n Cumhurbaşkanına Açık Mektup
n y , that their toleration of Christianity it rather to affliâ and perfecute
it, then any grant of favour or difpenfatian. Sayın Cumhurbaşkanı,
T h e Unlumu** R e l i g i o n tolerates Chriftian Churches and Houfes
of D e v o t i o n , in placet where they have been anciently founded, but Son iki hafta içinde yaptığını açıklamalarla geçmişte olduğu
a'dutits not of holy Buildings on new foundations} they may repair gibi günümüzde de gündemi belirlediniz. Birbirinden önemli
the old C o v e r i n g s and Roofs, but cannot lay a ft one in a new place
Cunl'ccratcd to D i v i n e S e r v i c e ) nor if Fire, or any accident d e (troy the üç konuda üç yorumunuzu ilgiyle izledi Türkiye.
Supc-rfiruâure, may a n e w ftrength be added to the foundation, where
Neydi bu konular?
with founder prop it for another Building { fo that ac la ft the Chriftian
C h u r c h e s in thofe Dominions muft ncccfİariiy come to ruine, at many İlkin, 'Anayasal Vatandaşlık' üzerinde durdunuz.
alreadv have Submitted to the common fate of rime. And as it hap
pened in t h e great and notable Fires of G*Ut* firft, and then of Ctmfi*m- ikinci olarak, devlet ve laiklik konusuna değindiniz. Bir TV
timtfU, in the year i$iot that many of the Chriftian Churches and programında 'Devlet laik olur, kişiler laik olamaz' dediniz.
Chappi-U were brought to Afhes i a n d afterwards by the Piery and
Z e a l of Chriftians fcarce re-edified, before by publick order they were Üçüncü olarak da TSK ve iktidar ilişkisi hakkındaki görüşle
thrown d o w n again into their former heaps, being adjudged contrary
rinizi açıkladınız.
to t h e T u r k i f h L a w , t o permit Churches again to be reftored, of which
no more remained then the meet foundation. Devlet-Din ve Ordu, sadece Türkiye'nin değil tüm ülkelerin
ortak paydasıdır. Bu konularda görüşlerinizi net ve açık olarak
belirtmiş olmanız, Türkiye'nin siyasetine dinamizm katmıştır.
Bir tartışma ortamını başlatmış olmanız Türkiye'nin 'düşünce
ve fikir' üretmeye duyduğu acil ihtiyacının göstergesi olduğu
kanısındayım.
Yanlış veya doğru fikirlerimizi tartışabilir olmamız, hiç tar
tışmamaktan iyidir. Meseleye bu açıdan bakılırsa bir cumhur
başkanının asli görevlerinden birinin de ülkesindeki hür 'fikir'
tartışmalarına doğrudan katılım sağlanması olduğu açıkça gö
rülür. Nitekim cumhurbaşkanının bu özelliği T.C. Devleti'nin
Anayasası'nın 103. maddesinde yer alan Cumhurbaşkanlığı An
dı' nda vurgulanmıştır (temel hürriyetlerle ilgili ibare).
Bu nedenle yukarıda belirtilmiş olan üç konuda, kanımca ek
sik ve hatalı bulduğum bazı hususlara dikkatinizi çekmeyi bir
yurttaşlık görevi ve aydın sorumluluğu olarak görüyorum. Bu
eksik ve hataların, sizden çok, çevrenizden size iletilen bilgi ve
enformasyon düzensizliğinden kaynaklandığını düşünüyorum.
97
Aytunç Altmdal 99
98 Laiklik
www.çizgiliforum.com
Laiklik
100
SAHTE TARİH, SAHTE KİMLİK DEMEKTİR
Papa, örneğin Kudüs'e 'Sektiler' devlet başkanı sıfatıyla gider,
Ruhani önder olarak gidemezU).
Bu konu Türkiye için tahminlerden de ötede önem taşır. Tür
kiye'de 'Laiklik ve Sekülarizm' tartışmaları henüz yenidir. Kanım
ca sürdürülmesinde yarar vardır. Türkiye'de 'Laisizm' yeniden İstikrar (=Stability) kavramına ülkemizde çok değinilmesine
tanımlanmalı ve 'Seküler' olanla arasındaki farklılıklar açıkça rağmen, ilginçtir ki gereken bilimsel önem verilmemiştir. Oysa
gösterilmelidir. Ayrıca Laisizm, Sekülarizm ve Ateizm'in birbi istikrar Batı Avrupa'nın iktisadi ve siyasi literatüründe yer alan
rinden 'esasta' ayrıldıkları hususlar da gösterilmelidir kanısın temel kavramlardan biridir. Söz konusu kavram Batılı diploma
dayım. tik çevrelerde olmazsa olmaz önkoşulu kabul edilen bir başka
kavramla, Dengelilik (=Equilibrium) kavramıyla ele alınır. Den-
gelilik, klasik ve yerleşik eşitlik anlayışından çok farklı bir kav
Ordu ve İktidar ramdır. Diğer bir anlatımla dengelilik, sadece zihinsel bağlam
da var olan, ama doğasal gerçeklikte var olmayan soyut eşitlik
Sayın Cumhurbaşkanı,
fikrinden ayrı olarak olayların ve nesnelerin birebir özdeşlikle
Hiçbir politikacı Ordu'ya dayanarak siyaset yapmamalıdır,
rini öngörmez. Dengelilik, doğada ve evrende değişimin kalıcı
diyorsunuz. Bu görüşünüze katılmayacak 'sivil' çıkmaz herhal
olduğu gerçeğini göz önünde tutarak geliştirilmiş bir fikirdi.
de. Ama sivil siyasetçiler de ister istemez TSK'ne 'Siyaset' üret
Buna göre olaylar ve nesneler kendi içlerinde kalıcı olan ilişkile
mek zorundadırlar. Siz böylesi bir 'Siyaset'm üretilmekte oldu
rinde de bu değişimselliğin yönlendiriciliğine göre 'etki-teyki'
ğuna kani misiniz? Kanımca siviller, askerler için üst düzeyde
gösterirler. Kısacası olaylar ve nesneler, dengelilik ilkesine göre
siyaset üretememektedirler. Ve Türkiye'nin en önemli sorunla hem kendi içlerinde değişimler yaşarlar hem de bu değişimlerin
rından biri de budur. Türkiye'de sivil kadrolar ve partiler, özel yönlerine göre yeni ilişkilere girerler. 19. yüzyılın sonunda, 20.
likle günümüzde kendi taraftarlarına artık bir İdeal ve Umut' yüzyılın başlarında Batı Avrupa'da Dengelilik ilkesi üzerine in
aşılayamaz duruma düşmüşlerdir. 'İdeal ve Umut'tan yoksun bı şa edilmiş felsefi ve siyasi akımlar çok revaçta olmuşlardı. O za
rakılan geniş kitleler bir 'Doğruluk ve Dürüstlük' sembolü olarak manların Rusya'sında ise Ekilibrist denilen sanat ve kültür akımı
TSK'ni 'İdealize' etmeye başlamışlardır. Bu keyfiyet, TSK'nin is oldukça etkili bir akımdı.
teğiyle değil, çaresiz bırakılan kitlelerin duydukları 'Güvensiz
Bu kısa açıklamalardan sonra şu söylenebilir: Değişimin
likleri doğmaktadır. Saygılarımla...
dengesi (dengeli değişim) istikrarın esasıdır. Değişimin denge-
(Yeni Günaydın, 26 Mayıs 1994, Perşembe)
selliğinde meydana gelecek olan kırılmalar istikrarı bozarlar. Bu
kaziye siyasetçiler tarafmdan bilinmesine rağmen ne yazık ki
uygulamada daima sorunlar yaratır. Bu nedenle de ülkedeki
hassas dengeler bazı yetkisiz ve sorumsuz unsurlarca tek yanlı
olarak kullanılırlarsa bundan en çok dış ve düşman güçler ya
rarlanırlar. Çünkü değişimin dengesini 'kıran' en önemli unsur,
mevcut dengeleri tek yönlü, tek çıkara hizmet etmesi gereken
101
102 Laiklik
Aytunç Altındal 103
www.çizgiliforum.com
TÜRK CASUSUNUN GİZLİ MEKTUPLARI
105
Laiklik Aytıtnç Altındal 107
106
ayinlerin milli dille yapılıp yapılamayacağı tartışmaları vardı. milyonlarla ifade edilmektedir. Sadece Engizisyon sırasında üç
İlginçtir ki bu tartışma günümüzde Fransa'da hâlâ sürmektedir milyona yakın insanın hayatlarını kaybettikleri bilinmektedir.
(Fransa'da Katolik Kilisesi'nde ayinler Papa'nın isteği hilafına Tanrı'nın adaleti adına yapıldıkları öne sürülen bu kıyımlarda
hâlâ Latince yapılmaktadır, Fransızca değil). kilise daima odak noktası olmuştur. Gerçektir ki, tarihte Müslü
Karlofça Antlaşması dili itibariyle Osmanlıca ya da Almanca manlar tarafından öldürülmüş Hıristiyanların sayısının nere
olarak kaleme alınmamıştı; Latince idi. Latin düşünce sistemati deyse yirmide biri kadardır. Sadece 1915-1945 yılları arasındaki
ğini yansıtıyordu. Kuran ve şeriatın dil-düşünce birliğini değil, 30 yıllık dönemde Hıristiyanlığın devlet tarafından tanındığı İS
Katolik düşünce sistematiğinin ve Batı Hıristiyan âleminin dev- 325 yılma kadarki 300 yıl içinde öldürülmüş Hıristiyanların sa
let-din ilişkilerini düzenleyen iç mantığını yansıtıyordu. Os yısının iki yüz katı kadardır.
manlı bu nedenledir ki kendi mantığıyla ve İslami şeriata uygun
hazırlanmış bir metne göre değil, kendisiyle ilgili olarak Hıristi
yanlar tarafından hazırlanmış bir metne taraf olmuş ve imza at Türk Casusunun Mektupları
mıştı. Bu yüzden de Karlofça ile Osmanlı kendi topraklarında
1684-1694 yılları arasında Avrupa'da tartışılmış kilise karşıtı
yaşayan Katoliklere ve Avrupa'dakinden çok daha fazla haklar
bildirilerin en ilginçlerinden biri İngiltere'de yayınlanmış olan
vermek zorunda kalmıştı. Bu beklenmedik haklar daha sonraki
Bir Türk Casusunun Mektupları başlığını taşımaktadır. Bu mek
yüzyıl içinde, başta Avusturya olmak üzere Polonya, Çekoslo
tupların yazarı -ya da yazarları- muhtemelen Türk ya da Müs
vakya, Ukrayna ve İsviçre ile Almanya'da dinsel-çoğulculuk
lüman değillerdi. Kilisenin intikamından korkulduğu için bu
akımlarının gelişmesinde önemli etken olmuşlardı.
bildirilere böyle bir başlık konulmuştu ve tüm sorumluluk
Türklerin üzerine atılmıştı. Nedir ki bu gizli bildirilerde aynı
dönemlerde Osmanlı toplumunda var olan dinsel hoşgörü ve
Avrupa'da Laikleşme Çabalan
yapı ile bağlantılı zamanının çok ilerisinde olan fikirlere paralel
Avrupa'nın doğusunda sonu Karlofça ile noktalanacak olan fikirler savunulmaktaydı. Mektuplarda doğaya ve çevreye bağ
Osmanlı-Habsburg rekabeti sürerken, Orta ve Batı Avrupa'da lılık duyulmasının Allah'a bağlılık duyulması için araç oldukla
aydınlar ve kilise arasında amansız bir dinsel özgürlük mücade rı fikri işlenmişti. Yine çok ilginçtir ki mektuplarda Atomizm
lesi vardı. Başta İngiltere, İtalya ve İspanya ile o zamanki adı İs fikri yaygınlaştırılmaya çalışılmıştı.
panyol Hollanda'sı olan Belçika ve Hollanda'da aydınlar 16. Tüm 18. yüzyıl düşünür ve yazarlarının okudukları bu mek
yüzyılda ortaya çıkmış olan Protestanlığın ve 30 yıl süren (1618- tupların yazarı (yazarları?) kuvvetle muhtemeldir ki İtalyan pa
1648) Din Savaşları'nın etkisiyle bugün kısaca Vatikan diye bili pazlarıydılar. Çünkü mektupların orijinalleri Latince yazılmış
nen Roma ve Papalığa karşı gizli bir savaş sürdürüyorlardı. Bu lardı. İtalyanlar ise mektupların kaynağının İstanbul'da olduğu
aydınların aralarında Ateistler (Tanrıtanımazlar) olduğu gibi, nu sandıklarını belirtmişlerdi. İngiltere'de yapılan basımda
hem Ateizm'e hem de Papalığa karşı çıkan bağımsızlıkçı deni Türk casusunun mektupları sanki bir İngiliz tarafından yazılmış
len aydmlar da vardı. 17. ve 18. yüzyılın bu aydınlarının savun gibi gösterilmişti.
dukları fikirler günümüzde birçok devletin anayasalarına gir Kaynağı hiç kuşkusuz Osmanlı'da ve İstanbul'da olan bu
miş bulunmaktadır. mektuplarda öne sürülen fikirler, belki inanmayacaksınız ama
Katolik Kilisesi'ne karşı sürdürülen mücadelelerde sayısız Batı Avrupa'da henüz tartışma konusu değillerdi. Orada aynı
insan ölmüştür. Canlı canlı yakılan kadın ve erkeklerin sayısı
www.çizgiliforum.com
108 Laiklik
109
no Laiklik Aytunç Altındal 111
olsun... Tıpkı European gazetesine verdiği demeçte koyu bir Ata ırkçı sıfatlarla anılmaktadır? Hayır, Çinliler ve İngilizler de ben
türkçü olduğunu hatırladığı gibi. Ben Aziz Nesin'in başka ne zer yakıştırmalardan nasiplerini almaktadırlar. Açıkça belirtil
denlerle cezaevine düştüğünü sanıyordum. Meğer öyle değil mesi gerekir ki tanıdığımız Aziz Nesin'in bu tip ırkçı ve insanı
miş! Aziz Nesin, European'a verdiği demeçte 'Atatürk ilke ve inkı aşağılayıcı hiçbir kitabı ve yazısı yoktur. Hatta tam tersi öne sü
laplarını sonuna kadar korumak uğruna hapse girmiş'. Öyle yazıyor rülebilir. Öyleyse nasıl olmuştur da kadınları en iğrenç anlatım
gazetede. Bunca yıl herkes yanılmış demektir bu. Meğer Aziz larla aşağılayan ve Hitlervari ırkçılık yapan bir yazarı, bu tip an
Nesin, su katılmamış bir Atatürkçü ve laikmiş. Biz onu solcu ve latıma ve edebiyata kesin karşı olmakla tanınan Aziz Nesin sa
Ateist sanırdık. Geçelim. Anlatmak istediğim bu değil. Atatürk vunmuştur? Fikir özgürlüğü ve laiklikle uzak yakın ilgisi olma
çü ve Laik Aziz Nesin, hazindir ki Şeytan Ayetleri'ni okumadan yan Türkiye'deki bir kesim aydının dramının işte Aziz Nesin'in
bir girişimde bulunmuştu. Şuna inanıyorum ki, kitabı özgün di kişiliğinde simgelenen bu dramda gizli olduğu anlaşılır.*
liyle -çeviriden değil- okusaydı, önce kendisinin karşı çıkması
(Yeni Günaydın, 5 Eylül 1993, Pazar)
gerekirdi bu kitaba. Dinsel ve moral açılardan değil. Başka iki
nedeni var...
Birincisi, Salman'ın kadına bakışı, kitabındaki kadın tiple-
mesidir. Aziz Nesin'i beğenmiyor olabilirsiniz, ama hiç kimse
Aziz Nesin'in kitaplarındaki kadınların -Salman'ın kitabında
yaptığı gibi-, cinselliklerinden ötürü aşağılandıklarını söyleye
mez. Aziz Nesin'in kitaplarındaki kadın tiplemesi, hangi koşul
larda olursa olsun olumlayıcı ve insani değerlere sahiptir. Ne
sin'in romanlarında hiçbir kadının başına Salman'ın kitabmda
kadınların başına getirdiği -ve belki de bundan Autoerotik bir
zevk aldığı- türden olaylar gelmemiştir. Nesin'in kadın tiple
mesi, yosmalar dahil, daima idealize edilmiş genç kız, bakire
saflığındaki tiplerdir. Salman'ın kadın tiplemesinde ise kadın
tek kelimeyle aşağılanmakta ve İngilizcesi dört harften oluşan o
erkek (macho) eylemine en aşağılık koşullarda muhatap olmak
tadır. Tam kırk yedi kez o kelimeyle yapılan eylem, sadece ka
dını değil, erkeği de aşağılar mahiyette anlatılmaktadır.
Aziz Nesin kitabı özgün diliyle okuyabilseydi başka bir açı
dan daha bu kitaba karşı çıkması kendisinden beklenirdi. Sal
man Rüşdi kitabında açıkça ve alçakça 'ırkçılık' yapmaktaydı.
Salman'ın kitabında Zenci -Muhammed'in ilk Zenci müridi ün
lü ve saygın Bilal-i Habeşi'dir bu- tıpkı Hitler'in yaptığı gibi ırk
çı sıfatlara muhatap olmaktadır. Kendisine 'çöplük' ve 'süprüntü' * Salman Rüşdi'nin "Satanic Verses" adlı kitabını 1989'da Avrupa Basım'nda
(ingilizcesi trash) gibi sıfatlarla hitap edilmekte ve daima rengi ilk eleştiren ben oldum. İngiltere'de yayınlanan "World Link" adlı derginin
1989/September, Nr. 9 tarihli sayısında benimle yapılmış olan, "Renewing
ne bağlı olarak aşağılanmaktadır. Sadece Zenci Bilal mi bu tip the Tradition of Knowledge" başlıklı röportaja bakılabilir, (y.n).
www.çizgiliforum.com
AVRUPA MÜSLÜMAN TOPLULUKLARI
İŞBİRLİĞİ TOPLANTISI
113
114 Laiklik Aytunç Alhndal 115
di. Avusturya basını ise, öteden beri yaptığı gibi İslam'ı yeni bir vutluk'u silahlandırmaya çağırması, soğuk duş etkisi yaptı.
cihat ordusu olarak tanıttı. En ilginç yorum ise, kilisenin resmi Yoksa Türkiye ellerine çakaralmaz silahlar verip kendisinin ön
yayın organında yer aldı. Kirchenbote adlı dergi, Mekke'de iba leyemediği Bosna katliamını Arnavutları savaşa sürükleyerek
det eden Müslümanları gösteren bir fotoğrafı kapak yaptı. Der mi önlemek istiyordu? Bu anlaşılamadı.
ginin başlığı ise ürkütücüydü: İşte Hıristiyanlığın baş düşmanı, İs (Yeni Günaydın, 31 Ağustos 1993, Salı)
lam... Anlaşıldığı kadarıyla bu binanın yapılması için gerekli
olan finans kaynakları çok yakında toplanacaktır. İki yıl içinde
Bonn'da Avrupa İslam Merkezi açılırsa şaşırmayın.
Bu merkez fikri, ilkin geçtiğimiz yıl ortaya atılmıştı. Eski De
mokratik Almanya Komünist Partisi'nin bankalardaki hesapla
rı tasfiye edilirken, parti yöneticileri, ellerindeki servetin 32 mil
yon marklık bir bölümünü böyle bir merkez kurabilmesi için
Müslüman örgütlere bırakmayı istediklerini belirtmişlerdi. Al
man hükümeti bu öneriyi henüz bir sonuca vardırmış değil. Bu
na rağmen Avrupa'daki Müslüman topluluklar, kendi öz kay
naklarıyla bu merkezi kurmak arzusunu ortaya koydular.
Sonuç
www.çizgiliforum.com
ARAFAT MÜSLÜMAN MI?
117
Aytunç Altındal 119
118 Laiklik
Filistin ve İsrail arasında varılan 'uzlaşma' sayesinde kaybe Taik'tir. Tıpkı Türkiye'deki gibi laik-Müslüman pozisyonunda
denlerin safında bir de Kudüsçüler var. Kutsal Kudüs şehrinin dır. Söz konusu uzlaşmayı ortaya çıkartan en temel ve özlü fak
Müslümanlara geri verilebilmesi için çaba harcayan bu örgütler tör işte budur. Ortadoğu Barış Planı gerçekte bir din uğruna değil bir
de artık mücadelelerini başka yollardan sürdürmek zorundalar. ideoloji uğruna mücadele etmiş olan Arafat'la, yine bir ideoloji -Siyo
Pekiyi kazananlar kim? nizm- uğruna mücadele etmiş olan Kabinin, Batılılar aracılığıyla uz-
Tek kelimeyle söyleyelim: Filistinli ve İsrailli laikler kazandılar. laştırümış olmalarından başka bir anlam taşımamaktadır. Sonuçta ne
Şimdi bunu biraz açmak gerekiyor. İsrail toprak kaybetmiştir ne de Filistinliler devlet kazanmışlardır.
İlkin şu gerçekleri aktarayım. İlahiyat ve toplumbilim açısın Ama İslam âlemi bir büyük rüyasını kaybetmiştir: KUDÜS.
dan yapılan değerlendirmelere göre hem Siyonizm hem de Ara- (Yeni Günaydın, 11 Eylül 1993, Cumartesi)
bizm (Arap Milliyetçiliği), laik, yani dinsellik dışı ve Seküler,
yani dünyevi ve cismani akımlardır. İngiliz ve Fransızların
Arap-İslam âlemine aşıladıkları ve Osmanlı Devleti'ni yıkmak
amacıyla kurdukları Arap milliyetçiliği ile bunun paraleli olan
Siyonizm İslam'ın ve Judaism'in (Musevi şeriatçılığı) dünyevi-
leştirilmiş tarzlarıdırlar. Ne Arap milliyetçiliği dindir ne de Si
yonizm. İkisi de gerçekte din dışıdırlar. Nitekim bu nedenledir
ki gerek İslam-Arap âlemi gerekse İsrail bu esaslara göre bölün
müşlerdir. Siyonist olmayan ve bunu kesin reddeden tanınmış
Yahudiler vardır. Örneğin ünlü romancı Nadine Gordimer, Al
man öğrenci hareketlerinin önderlerinden Daniel Cohn Bendit,
Avusturyalı milyarder Kahane, Siyonist olmadıklarını ve Siyo
nizm'in Yahudi Şeriatı'na aykırı -hatta ona yabancı ve düşman-
olduğunu açıklamaktan çekinmemiş olan Yahudilerdir. Kısaca
sı, Arap milliyetçiliği olsun, Siyonizm olsun, hiç fark etmez, iki
si de birer 'ideoloji'dirler. İçinden çıktıkları dinleri temsil etmez
ler. Sadece bu dünyadaki işlerin yapılmasını, yürütülmesini
sağlarlar. Öncelik verdikleri anafikir, kaynağı itibarıyla bu dün
yadandır. Örneğin 'Devlet'tir, topraktır, insan haklarıdır, de
mokrasidir vb. Diğer bir deyişle her iki akım da önceliği kul ya
pısı kurumlara vermişlerdir, dinlerine değil...
İşte Ortadoğu'da kazanan bu anlayıştır. Filistin ve onun kur
tuluşu için mücadele eden örgütlerden HAMAS kısmen hariç,
gerisi tamamen Seküler ve laik birimlerdir. Yaser Arafat ise ne
İran'ın ne Suudilerin katı 'şeriat'ları temelinde onaylayabilecek
leri bir politikacıdır. Arafat, kelimenin bu Şeriatçı anlamıyla
Müslüman değil, Batı standartlarına ve normlarına uygun bir
www.çizgiliforum.com
ORTADOĞU'DA ROLLER DEĞİŞİYOR
***
121
122 Laiklik Aytunç Allindai 123
Yahudiler ABD dış politikasında meydana gelebilecek köklü sınırsız ittifak anlayışını sınırlandırarak İslam âlemi içinde Tür
değişimlerden ürküyorlar. Nedir ki, artık ABD'li Yahudilerle İs kiye'ye yeni bir rol vermeye hazırlanıyor. Türkiye, ABD'nin ge
rail arasında da bir yabancılaşma başlamış durumda. Tüm ABD leneksel iki müttefiki Mısır ve İsrail'in üstüne çıkarak öncelikli
nüfusu içinde çok küçük bir azınlık durumunda olan Yahudiler, müttefik statüsüne doğru gidiyor.
buna rağmen en etkili cemaat olarak kendilerini kabul ettirmiş
(Yeni Günaydın, 26 Ekim 1993, Salı)
lerdi. Artık Yahudilerin bu etkisi kırılmış durumda. İsrail'in bir
türlü toparlanamayan ekonomisi ve Yahudi Şeriatı ile SEKLİ
LER yaşam tarzı arasında sıkışıp kalan ulusal ve uluslararası
politikaları, ABD'de yaşayan ve artık Sekülerleşmiş, yani dünye-
vileşmiş olan Yahudiler için anlaşılmaz gelmeye başlamış du
rumda. ABD'de Yahudi cemaatlerine yön veren bazı hahamlar
artık bu endişelerini yüksek sesle dile getirmeye başladılar.
ABD'den dünyaya yayılan Seküler yaşam tarzının Yahudiliği
giderek Batı tipi laik bir toplum yapacağmı ve tüm değerlerinin
yitirileceğini düşünen bu Rabbiler öncelikle Sekülerleşmeye
karşı çıkılmasının gerektiğini vurguluyorlar. Geçen hafta içinde
ABD'de yaymlanan bazı Yahudi dergilerinde ilk kez olarak bu
endişeler dile getirildi. Filistin'le imzalanan anlaşmanın 'Sekü-
lerleşme'nin en üst göstergesi olduğu bazı hahamlarca açıklan
dı. Aynı din adamları işte bu nedenle Filistin-İsrail anlaşmasına
kesinlikle karşı çıkılması gerektiğini belirttiler.
İsrail'deki Likud ve çevresiyle, ABD'deki Yahudi cemaatinin
bazı önderlerini çok korkutan bu Sekülerleşme olgusunu çok
dikkatle izlemesi gereken bir ülke varsa, o da Türkiye'dir. Tür
kiye yaklaşık 150 yıldır bu yaşam tarzına uyum sağlayabilmesi
nin sıkıntılarını yaşamıştır. Türkiye eksik ve hatalı olarak 'Laik
leşme' diye çevrilmiş olan 'Sekülerleşme'nin Türkiye'deki mev
cut DEVLET LAİSİZMİ' ile esasta bir özdeşliği yok. Sekülerleş
me Bu-Dünya'ya ait olan işlerin, Bu-Dünya için konulmuş olan
yasalarla yönetilmesini öngörüyor. Tam bir inanç ve ibadet öz
gürlüğünü savunuyor. Amacı din düşmanlığı yapmak değil...
Bunlar bilinen özelliklerinden bazıları.
İsrail, ABD'nin Seküler olmayan ve olamayan müttefiki duru
muna geldi. ABD'deki Seküler yaşam tarzına Ortadoğu'da en
yakm gelen bir ülke varsa, o da Türkiye. ABD'de Clinton yöne
timi, Bush döneminden devraldığı bakış açısıyla, İsrail'le olan
www.çizgiliforum.com
İSRAİL LAİK Mİ?
125
126 Laiklik Aytunç Alttndal 127
Siyonistlere Karşı Haredim anne tarafından gelirse kabul eden Ortodoks Haredim'e karşı, Si-
yonist-Muhafazakâr çevre, kadm-erkek eşitliğini öne çıkartarak
Dindar ve sofu Yahudiler'm oluşturduğu Ortodoks Yahudilik kendi dinsel törenlerine uygun olarak dinini değiştirerek Yahu
1950'den sonra Siyonist Yahudilik karşısında önceleri biraz geri di olan kadınların çocuklarının da özbeöz Yahudi olacağını öne
ledi. İbranice'de 'Haredim' denilen sofu dindarlık hareketi sürmektedir. Bu çevre de 'Yahudi kimdir?' sorusuna karşı 'Rabbi-
1970'lerden sonra hızlanan bir ivme ile İsrail'de söz sahibi olma Din öğretmeni, Haham kimdir?' sorusunu ortaya atmıştır. Orto
ya başladı. İsrail Devleti kuruluşunda tam bir 'Laik' olmayacağı doks Yahudiler, Yahudiliğin diğer kollarından gelen Reformcu ya
nı Ben Curion gibi Siyonist liderlerin girişimleriyle kanıtlamıştı. da Muhafazakâr (conservative) Yahudiler'm hahamlarını ve onla
İsrail'in kurucularından ve ilk başvekili olan Ben Gurion rın yaptırımlarını kabul etmemektedirler.
1949'da henüz cılız bir siyasi güç olan Ortodoks Yahudiler1 e. bazı
ödünler vermişti.
Örneğin, bizde çok bilinen Tevhid-i Tedrisat gibi bir yasa, İs Haredim ve Soykırım
rail'in kuruluşunda uygulanmamıştı. Ortodoks Yahudiler çocuk
larını kendi açılarından 'Sektiler' (dünyevi) kabul ettikleri Siyonist 2990'lara gelindiğinde İsrail'de zaten olmayan 'Laiklik' bek
ve Reforma uğramış Yahudiler'm çocuklarıyla aynı okullara gön lenmedik suçlamalarla yeniden gündeme girdi. Bir anlamda İs
dermeyi reddetmişlerdi. İsrail kurulduğunda bu husus dikkate rail ve Yahudilik için düşünülmesi dahi mümkün olmayan bir
alınmış ve Ortodoks ailelerin çocukları, diğerlerinden ayrı okul tartışma patlak verdi. Ortalık bir anda saçları sakallarına karış
lara yerleştirilmişlerdi. Ayrıca yine Ben Gurion tarafından Orto mış hahamların birbirine yönelttikleri insafsız suçlamalarla kar
dokslara tanınan bir hakla her Yahudi'mn İsrail vatandaşlığı 'Ha- ma karışık oldu.
lacha' denilen şeriat yasaları da dikkate alınarak saptanacaktı. Suçlama dehşeti: Ortodoks Yahudiler'm hahamlarına göre,
Yine Siyonist Ben Gurion'un Ortodokslar'a sus payı olarak tanıdı Almanya'da gerçekleştirilen Holokast'm (soykırım) ortaya çık
ğı bir başka hak da, Yahudi şeriatına uygun olsun diye hafta ta masına Siyonistler sebep olmuşlardı. Tanrı da, yoldan çıkmış
tilini pazardan cumartesiye çevirmesiydi. Bu durumda İsrail'de sapkınlığa uğrayarak 'Helenleşmiş' olan Siyonistler1'in yüzünden
kimin Yahudi olduğuna, kimin kendisini Yahudi olarak görse bile tüm Yahudiler 'i cezalandırmıştı. Tanrı'nın bu gazabından kurtu
İsrail'de Yahudi sayılmayacağına Ortodoks Yahudilik karar verir labilenler ise hayatlarını bu ilahi cezayı kabullenerek gözlerini
hale geldi. kırpmadan ölüme giden Ortodoks hahamlara borçluydular(!).
Bu müthiş iddiaya göre Haredim, Siyonistleri üç hususta Ho-
lokast'a sebep olmakla suçluyordu. Birincisi, Siyonistler, Hellen-
Yahudi Kimdir? ce, yani Hıristiyanca değerlere sahip çıkarak Yahudilerin Tan-
n'nm krallığı kavramına bağlanmamak gerektiğini öne sürü
2990'lara gelindiğinde 'Laik' Siyonistler''in karşısında çok yorlardı. İkincisi, Siyonistler Seküler Devlet kavrayışını mutlak-
güçlü bir blok oluşturan Ortodoks cephesi, Yahudi Dini'nden (Ju laştırarak Yahudi dinine zarar veriyorlardı. Üçüncüsü ise Siyo
daism) Yahudi Kimliği'ne (Jewishness) gidişi belirler duruma gel nistler tarafından çokça kullanılan 'Ulusal Onur' ve 'Kişisel Şeref
di. gibi kavramların Yahudilik'te olmayacağı hususuydu. Ulusal
Günümüzde İsrail'de en çok tartışılan konulardan biri 'Yahu Onur kavramına sarılan Siyonistler Varşova'da ayaklanma baş
di kimdir?' sorusundan kaynaklanmaktadır. Yahudiliği sadece lattıkları için, Tanrı'nın gazabını gerçekleştiren Hitler tarafından
www.çizgiliforum.com
128 Laiklik
129
130 Laiklik Aytunç Altındal 131
man kelimesi Batı Avrupa basınında daha çok İranlılar için kul mış ve İslamiyet'in kültürün değil, siyasetin eseri olduğunu
lanılırken, Araplar için İslam denilir. Hatta resmi yazışmalarda göstermişti.
ve bilimsel araştırmalarda da bu ayrıma dikkat etmeye özen Kültür ve din kavramlarının İsrail tarafından sürekli olarak
gösterilir. Böylece Türkler=Muhammedan (yani Muhammed'e eleştirilmesinin temelinde gerçekte başka bir husus yatmaktay
bağlı olanlar), İranlılar Müslüman, Araplar da İslam başlığı al dı. İbranice'de 1890'a kadar 'kültür' (culture) diye bir kavram
tında işlenirler. yoktu. Yahudilik, en köktenci şekliyle kültüre karşıydı. Kültür
Edward Said yazışma 'İslamic' kavramının nasıl çarpıtıldığı kelimesinin ve anlayışının Ortodoks Yahudiliğe aykırı, dışsal ve
na değinerek başlıyor. Bir kelimeyi Amerikan basınının tüm Seküler (dünyevi) bir olgu olduğu 20. yüzyılın başına kadar Ya
Arap Müslümanlarmı terörizmle eşanlamlı hale getirebilmek hudiler arasında çok tartışılmıştır. Siyonizm, işte bu nedenle
için kullandığını gösteriyor. Ve ekliyor Said: "Ben Arap ve Hı tam bir 'kültürel' olgu olarak görülmüş ve birçok Yahudi tara
ristiyan'ım. Benim hayatımda Kuran' ın çok önemli bir yeri var. fından reddedilmişti. Din kavramı da öyledir. Hiç bilinmez
Çünkü benim anadilim, Kuran'm dili olan Arapça'dır. Ben Hı -hatta Yahudilerin büyük kısmı da bilmez- ama İbranice'de 'Re-
ristiyan olmama rağmen Müslümanlar arasında yaşadığım hal ligion=din' kelimesine tekabül eden bir kavram ya da kelime de
de bugüne kadar en ufak bir şekilde kendimi marjinal bir azın yoktur. Geçmişte de yoktu, bugün de yoktur. Tıpkı Türklerde
lık olarak hissetmedim." kültür kavramının olmayışı gibi. Ziya Gökalp, bu boşluğu dol-
Edward Said'in bu tespiti çok önemlidir. Çünkü kaba ve il durabilmek için hars kavramını ortaya atmak ihtiyacını duy
kel Arap milliyetçiliği bir kenara konulursa, Kuran dili olan muştu.
Arapça'nın birleştiriciliğinin Ortadoğu tarihinde Müslüman ve Tekrar Said'e dönüyorum.
Hıristiyan cemaatler arasında bölücü ve dağıtıcı değil, tam ter Said, İslamiyet'in bizatihi terörist olamayacağını söylüyor ve
sine birleştirici bir rol oynadığı anlaşılır. Ortadoğu'da Arapça'yı ilginç bir tespitte bulunuyor: "İslam kültürel bir kimliktir, bom
ortak payda olarak gören Müslüman ve Hıristiyan cemaatler, ba atmacılıkla synonym (eşanlamlı) değildir. Arap alemindeki
bölgede İsrail'in kurularak İbranice'yi empoze etmeye başlama gerçek tehlike insanlar değil, bu insanları yönetmekte olan elit
sından bu yana giderek düşman kamplara bölünmüşlerdir. lerdir." Ve ekliyor: "Lübnan hariç, tüm Arap ülkelerinde, ana
Lübnan'da, şimdi unutuldu ama ilk çatışmalar dil-düşünce bir yasalarda devletin dininin İslam olduğu yazılıdır... Ancak gün
liğinin bozulmasıyla birlikte ortaya çıkmıştı. Lübnan'da ortak delik hayatta insanların 'İslamik' ya da 'İslamik olmayan' şek
dil olan Arapça, İbranice'den basma ve medyaya aktarılan kav linde bölünmüşlüğü yoktur... Gündelik hayatta giyimden tele
ramlarla birdenbire kendi iç mantıksal dengelerini kaybediver- vizyona, yayıncılıktan inşaat sektörüne kadar 'dünyevi' (yani Se
mişti. Arapça ile İbranice arasmdaki esasta illiyet bulunmasına küler) öğeler hâkimdir."
rağmen semantik (anlambilimsel) farklılıklar sanıldığından çok Said'in de doğru olarak tespit ettiği gibi günümüzde -ve
fazladır. 1960Tı yıllarda Lübnan'da ve Ürdün'de yoğunlaşan Fi geçmişte- Arap ülkelerinde İslam'la dünyevi olan birlikte var
listinli mülteciler 'Semantik dezenformasyon' (anlamsallıkla olmaktadır. Özellikle Ürdün, Cezayir ve Mısır'da durum böyle
yanlış bilgilendirme) bombardımanına uğramışlardı. Tüm yer dir. İlginç olan, Suudi Arabistan'ın da artık bu olguyu görme-
leşik değerler on yıl içinde altüst oluvermişlerdi. En çok tahrif mezlikten gelmediği gerçeğidir. Şöyle ki, şeriata en katı tarzda
edilmiş olan kavramlar da, ilginçtir ki 'kültür ve din' kavramları uyduğunu öne süren Suudi Arabistan'da bile artık eğitimde
olmuştu. İsrail, sürekli olarak Arap Müslümanlığını 'kültürsüz 'dünyevilik' dikkate alınmaya başlanmıştır. Özellikle kraliyet ai
lüğe' itmişti. Kültürün İslam dininde yeri olmadığını vurgula- lesinin erkek çocukları tam anlamıyla Hıristiyan Batı'nın sekü-
www.çizgiliforum.com
132 Laiklik
***
* Aynı Vatikan 1996'dan itibaren, İslami çevreler ve ülkelerle, kendi misyo
nerlik faaliyetlerini hızlandırmak için " Dinler-Arası-Diyalog" adıyla bir kam Türkiye açısından bakıldığında, Dışişleri Bakanı Hikmet Çe-
panya başlattı. İlginç olan, Konsil kararıyla İslamiyet'e "Yüksek Değer" biçen
tin'in bu gezisinin Ortadoğu'daki en hareketli dönemde gerçek-
Vatikan'ın, 1997'den itibaren Türkleri ve Türkiye'yi 20. yy'daki ilk "Soykı
rımcı" Devlet olarak tanıtmaya başlamasıydı. (y.n).
133
134 Laiklik Aytunç Alhndal 135
leştirilmiş olması bir rastlantı değildir. ABD'nin bölgedeki üç atılmıştı. Şimdi daha üst düzeyde organizasyonlara gidiliyor.
müttefikinden biri olan Türkiye, artık Ortadoğu siyasetinde ak Türkiye-İsrail ilişkilerinde bir diğer husus da Ortadoğu'daki
tif taraf olarak yer alabileceğinin sinyallerini verdi. Türkiye Dı 'güvenlikle bağlantılıdır. Bu konuda da Türkiye ile İsrail arasın
şişleri Bakanı'nm İsrail ziyaretini, işte bu bakış açısıyla değer da uzunca bir süredir yapılan karşılıklı 'yoklamalar' vardır. Dı
lendirmekte yarar vardır. Türkiye-Mısır-İsrail ilişkileri bundan şişleri Bakanı'nm gezisiyle en üst seviyeye çıkan bu ilişkiler,
böyle uluslararası siyaset arenasında tek tek değil, topluca -or Türkiye'nin bayan Başbakanı Tansu Çiller'in iki ay sonra İsrail'e
tak görüş- yer alacaktır. Bugüne kadar Türkiye'den Ortadoğu yapacağı resmi geziyle bağlayıcılık kazanacaktır. Buna göre, bir
konusunda sadece ekonomik çıkarları doğrultusunda yararlan zamanlar Amerikalı uzmanlar tarafından yönlendirilen 'ulusal
mayı planlamış ve savunmuş olan AT ülkeleri, bundan böyle güvenlik'le ilgili istihbaratın bundan böyle İsrailli uzman istihba
bir büyük İslam pazarı olarak gördükleri ve değerlendirdikleri ratçılar aracılığıyla sağlanmasına şaşmamak gerekecek! Kısaca
Ortadoğu konusunda Türkiye'nin de görüşlerini ve önerilerini sı yakm bir gelecekte, Türkiye'de Türkiye'nin 'ulusal' güvenliği
almak zorunda kalacaklardır. Bu nedenledir ki AT ülkelerinde için istihbarat yapan İsrailli uzmanlardan söz edilmeye başla
Türkiye'nin üyeliğinin yeniden gündeme getirilmesi ve bu yön nırsa kimse alınmasın!!!
de bazı muhalif ağızların susturulması cihetine gidilecektir. Yazımın girişinde Herzl'in 'Osmanlı Evi'rıi düzenlemek iste
Türkiye-İsrail-Mısır üçgeninden en çok etkilenecek olan ül diğini belirten günlüğünü anmıştım. Bugün yine aynı durumla
kelerin başında Suriye, Yunanistan ve İran gelmektedir. Ortado karşı karşıyaymışız gibi gelmesin. İlginçtir ki, bugün Türkiye,
ğu'da, bugüne kadar Müslümanların gözünde 'tek tabanca' mü İsrail'in kendi evini düzenleyebilmesi için ön plana çıkartılmış
cadele ettiğini öne süren Suriye ile onun hem rakibi hem mütte durumdadır. Yüksek enflasyon, işsizlik, siyasi kısır çekişmeler,
fiki olan İran'ın, Yunanistan'la yakın diyaloga girecekleri belli Fundamentalizm ve ekonomik ambargo altında çok sıkıntılı bir
dir. Zaten var olan Suriye-Yunanistan'la yakın diyalogu daha dönem geçirmekte olan İsrail, artık Ortadoğu'da ABD'nin 'istik
ateşli bağlara dönüştürülebilir. Suriye ile 'su' sorunu olan Tür rarlı ve güçlü' müttefiki değil. Yardıma muhtaç müttefik duru
kiye'nin Yunanistan'la daha büyük sorunları var. Başta Kıbrıs muna geldi İsrail. İşte bu nedenle Türkiye-İsrail yakınlaşması
ve Fır Hattı olmak üzere 12 adanın silahlandırılması ve Yuna gündeme alındı. Bu kez 'burun farkıyla' şanslar bizden yana.
nistan'ın PKK'ya sağladığı lojistik destek gibi sorunlar bunlar. Kullanmasını bilirsek tabii...
Türkiye-İsrail-Mısır üçgeni, Yunanistan'ı, AT içinde 'yalnızlığa'
itecektir. Türkiye bu konjonktürden mutlaka yararlanmalıdır. (Yeni Günaydın, 18 Kasım 1993, Perşembe)
***
www.çizgiliforum.com
ABD-İSRAİL İLİŞKİLERİ DEĞİŞİYOR
137
138 Laiklik
Aytunç Altında! 139
www.çizgiliforum.com
BELEDİYE SEÇİMLERİ YAKLAŞIRKEN
141
Aytunç Altındal 143
142 Laiklik
www.çizgiliforum.com
TÜRKİYE'DE LAİKLER NE KADAR
LAİKLER?..
145
Aytunç Altındal 147
146 Laiklik
www.çizgiliforum.com
TÜRKİYE'DE LAİKLER VE LAİKLİK
149
150 Laiklik
Aytunç Altındal 151
www.çizgiliforum.com
152 Laiklik Aytunç Alhndal 153
siyasal bir akım olarak Vestfalya Antlaşması'yla (1648) doğdu. Şimdi soralım: Türkiye'de böyle bir gelişme yaşandı mı?
Otuz Yıl Savaşları'nm sonunda yapılan bu antlaşmada ilk kez Hayır. Toprak Allah'ındı - Kilise/Cami'nin değil. Toprak Al
'Sekülarizm' kavramı yer aldı. Kilise bu antlaşmaya ve söz ko lah adına padişah tarafından tasarruf ediliyordu. Cumhuriyet
nusu maddelere şiddetle karşı çıktı. Çünkü elindeki topraklar dönemiyle birlikte toprağın mülkiyeti Allah'tan almdı, birta
ve gelirler kendi silahıyla vurularak prenslere devrediliyordu. kım uyanık kullara verildi. Kısacası İslamiyet'in bu olayda he
Buna karşılık prensler de tebalarına Calvinist, Lutheran ve/ve men hemen hiçbir yeri ve rolü olmadı (NOT: Bazı İslami vakıf
ya Katolik inançlardan birini serbestçe seçebilme hakkını tanı ların mallarının müsaderesi hariçtir ve bu da sanıldığı kadar
yorlardı. Vicdan özgürlüğü işte temelde budur. O güne kadar mühim bir varlık değildir). Niçin diye sorulabilir. Cevabı basit
prensin dini neyse onu seçmeye zorlanan -bazen yakılarak- in tir. Çünkü Cumhuriyet yöneticileri söz konusu topraklan doğ
sanlar Vestfalya Antlaşması'yla Orta Avrupa'da ilk kez diledik rudan doğruya Allah'tan almadılar da ondan. Bir zamanlar Al
leri inancı serbestçe seçebilmek hakkma kavuştular. Bu hiç kuş lah'a ve Müslümanlara ait olan topraklar -Darl el İslam diye
kusuz dinsizleşme değildir. Tam tersine, belirli bir dinsel inan lim- artık Hıristiyanların eline geçmişti. İşgalle birlikte Cum
ca içtenlikle ve serbest iradeyle bağlanabilme keyfiyetiydi, tabi huriyetçiler işte bu topraklan Hıristiyanlardan kurtararak kul
atıyla 'yeni' bir Kilise aracılığıyla. Ama bu uygulama daha deği lara verdiler. Milli Misak hudutları içinde kalan
şik bir anlayışla ilk kez İngiltere'de 8. Henry tarafından (16. yüz 'TOPRAKLAR'da gerçekte, burası çok önemlidir ki, Yunan
yıl) da yapılmıştı. 8. Henry Anglikan Kilisesi'ni Katolik Kilise Grek-Ortodoks Kilisesi'nden başka hiçbir kilisenin 'KUTSAL
si' nin karşısına çıkartmış ve Roman Katolik Kilisesi'ne ait top LIK' iddiası yoktu; hatta Katolik Kilisesi'nin kurucuları için
rak ve mal varlığım kendisine ve 'yeni' kilisesine mal etmişti. (Ör. St. Paul. Polycarp, Bernabas, Peter vd.) Küçük Asya'da ba
Sonra 1550'lerde Toton Şövalyeleri Roman Katolik Kilisesi'nden zı kutsal şehirler vardı, ama bir bütün olarak Küçük Asya 'Kut
bazı haklar elde ettiler ve bazı haklarını da yitirdiler. Kıta Avru sal Toprak' değildi. Nitekim bu topraklarda yaşayanlar da za
pa'sında ilk manastırlar (Abbeys) 1530'larda Sekülarize edilmiş ten Rafızi bir Hıristiyanlığın temsilcileriydiler. Özetle, Cumhu
lerdi. İlginçtir ki,Kilise'ye ait toprakların 'Sekülarize' edilebil riyet döneminde caminin mülkiyetinde toprak, vergi ve gelir
mesi için Portekiz'de 1911'e kadar beklenildi. Yunanistan'da ise yoktu ki 'Sekülarize' edilsin. Dolayısıyladır ki Türkiye'de adı
Devlet'in Kilise'ye ait toprakları 'Sekülarize' etmesi hâlâ bekle na 'Laiklik' denilen olgu bu hususlardan yola çıkarak inşa edil
niyor! medi. Bizzat 'yeni' devlet ve onu iktidar aracılığıyla yönlendi
Öyleyse 'Sekülarizm' topraktaki mülkiyetin niteliğiyle ve ren kadro tarafından Batı'dan kopya edilerek -bazı hallerde de,
dinsel gelirleriyle imtiyazlara vd. çok sıkı bağlantılı bir kavram örneğin kadın hakları konusunda, Batı tarafından empoze edi
dır, diyebiliriz. Laiklik ise bunlarla değil, özellikle eğitimle bağ lerek- başlatıldı. Bu nedenle de kitlesel destekten yoksun kaldı.
lantılıdır; toprak mülkiyeti ve dinsel vergilendirme ve gelirler Hatta mümin Müslüman kitlenin nezdinde 'Gâvurlaştırılmak'
le hiçbir ilgisi yoktur. Öylesine yoktur ki, en dil-şoveni Fransız olarak değerlendirildi.
dilcileri ve tarihçileri bile Fransızca'da toprak konusunda ve Yine T.C. Devleti'nde 'din' (Batı'daki Kilise karşılığı) özerk-
vergilendirmede 'Sekülarist' kavramını kullanırlar zorunlu ola leştirilmedi. Tam tersine 'din' (İslamiyet) Türk tipi İslamiyet ha
rak. Dolayısıyla Fransa'da Sekülarist olduğunuzu söylerseniz, line getirilerek devletin denetimi altma sokuldu. Batı'da Kilise
sizin Kilise topraklarını kamulaştırmayı savunduğunuzu sanır devletin denetimi altında değil, 'ÖZERK'tir. Ne idüğü belirsiz
lar - Türkiye'deki anlamı ve uygulamasıyla 'Laik' olduğunuzu bir kurum olan Diyanet İşleri Reisliği kuruldu - ki bu da fikir ve
değil. inşa olarak Katolik Kilisesi'nden alınmıştı. Din işleriyle görevli
Aytunç Altındal 155
154 Laiklik
www.çizgiliforum.com
LAİKLİK VE KOALİSYON
157
158 Laiklik
Aytunç Altındal 159
www.çizgiliforum.com
LAİKLİK BUZDOLABINDA
161
162 Laiklik
Aytunç Altındal 163
www.çizgiliforum.com
DİYANET Mİ HİLAFET Mİ?
165
Aytunç Altındal 167
166 Laiklik
www.çizgiliforum.com
Laiklik
168
169
170 Laiklik
Aytunç Altında! 171
rekli ihlal ettiğini de sık sık AB'nin ilgili komisyonlarına rapor Yunanistan'da herhangi bir Katolik'in -örneğin İtalyan veya
etmektedir. İrlandalı- bir Yunanlı'ya kendi Katolik İncil'ini vermesi ve bu
Yunanistan'ın bu meyanda yürüttüğü faaliyetlerine son za konuda tartışma başlatması yasalarla yasaklanmıştır. Yunanis
manlarda Türkiye'nin iç işlerine doğrudan müdahale anlamına tan böylesi bir girişimi 'zorla' din değiştirmek olarak değerlen
gelen bazı yeni girişimler de eklenmiştir. Örneğin Yunanistan dirmekte ve din propagandası sayarak ağır hapis cezasıyla ce
Fener Rum Patriği'nin Türk vatandaşı olmaklığı zorunluluğu zalandırmaktadır.
nun İnsan Hakları anlaşmalarında kabul edilen resmi ve ulus Ve Batı Avrupa'nın 'Hassas' yöneticileri Yunanistan'daki bu
lararası metinlere aykırı olduğunu öne sürmüştür. Bu nedenle açık insan hakları ihlali olgusunu bilmelerine rağmen görme-
de Türkiye'yi AB İnsan Hakları Komisyonu'na rapor etmiştir. mezlikten gelmeyi genel siyasetlerinin bir köşe taşı saymakta
Ayrıca Yunanistan, Türkiye'nin şu anda içinde bulunduğu bu dırlar.
nalımlı durumdan yararlanarak, Ayasofya'nm fetih öncesinde
olduğu gibi yenide Patrikhane'ye devri ve teslim edilmesini is-
teyebilmiştir. Hangi Demokrasi?
Türkiye'yi sürekli olarak şikâyet eden, komşuluk ilişkilerine
uymayan ve başta NATO olmak üzere her ittifak içinde Türki Yunanistan her fırsatta Türkiye'de demokrasi olmadığını
ye'yi çelmelemeyi dış politikasının temel taşı yapan Yunanistan, öne sürmekte ve Türkiye'yi önüne çıkan her uluslararası kuru
acaba demokrasi ve insan hakları ile din ve vicdan özgürlüğü ma şikâyet etmektedir.
alanlarında ne durumdadır? Şimdi bu konuda üç örnek aktara Alın size Yunanistan'daki 'demokrasi' anlayışıyla ilgili iki ör
cağım. nek.
Geçtiğimiz yıl Yunan Gizli İstihbarat Servisi bir rapor hazır
layarak bunu Başbakan Miçotakis'e iletmiştir. Raporda aynen
Hangi İnsan Hakları? şunlar yazılıydı:
"Yunanistan'da yaşayan, Yunan vatandaşı olan, ama dini
Öncelikle şunu belirteyim ki, Yunanistan'da demokrasinin bakımdan Yunanistan Doğu Ortodoks Kilisesi'ne kayıtlı olma
olmazsa olmaz önkoşulu sayılan laikliğin 'L'si bile yoktur. Yu yan her Yunan vatandaşı potansiyel bir yabancıdır. Ve yabancı
nanistan kurulduğu günden bu yana (1821'den sonra) daima ki güçlerin amaçlarına hizmet edebilir."
lise tarafından yönlendirilmiştir. Halen de Yunanistan'da Doğu
Buna göre Katolik, Yahudi, Müslüman ve Budist inançlı Yu
Ortodoks Kilisesi tüm hükümetlere yön veren en önemli 'Baskı
nanlılar bu gizli istihbarat raporuna göre potansiyel casus duru
grubu'dur. Doğum, ölüm, boşanma ve mülkiyet gibi konularda,
muna getirilmişlerdir. Hangi demokrasiye uyar bu?
iç ve dış siyasette kilise son sözü söyleyebilen en önemli kurum
Diğer örnek ise geçtiğimiz gün yaşandı. Adı 'Yeni Demokra
dur. Yunanistan'da 1979'da kabul edilen bir yasayla Yunanis
si' olan parti, Genel Başkam Miltiades Evert'in imzasıyla yayın
tan! m bir din devleti olduğu tescil edilmiştir. Bu yasada Yuna
ladığı genelgede YDPye Doğu Ortodoks Kilisesi'ne kayıtlı ol
nistan'da, anayasaya göre, ülkenin resmi dini, doğrudan doğru
mayanları üye kaydetmemelerini istedi.* Yine Katolik ve Muse-
ya Doğu Ortodoks Kilisesi'ne bağlı kılınmıştır. Anayasadaki bu
hüküm genişletilmiş ve tüm ceza yasaları da bu anlayışı içeren
* Günümüzde, 2002 Temmuz ayında bile, AB üyesi Yunanistan, Anayasası
maddelerle güçlendirilmiştir. Şimdi örneği yazayım.
nın 2. maddesinde yer alan 'Yunanistan'ın dini Doğu Ortodoks Kilisesi'nin
Dinidir' ibaresini değiştirmedi.
www.çizgiliforum.com
172 Laiklik
173
174 Laiklik Aytunç Altındal 175
diaya karşı ben de iki hususta itirazımı dile getirmiştim. İtiraz -ki ilk ortaya koyanlar da Musevilerdir- Orta Dönem Musevilik
larım şöyleydi: denilebilecek olan MÖ 800 yılları dolayıdır. Daha önce Mısır'da
da benzer bir kavram vardı. Sofya Kutsal Kitap'ta şöyle geçer:
a) Ayasofya'nm İslami ibadete açılabilmesinin yolu 'usul'
"Yeryüzünün başlamasından önce, ilk olarak BEN yaratıl
açısından TBMM Genel Kurulu'ndan değil, doğrudan
mıştım. Ve Tanrı yeryüzünün kurumlarını işaretlendirirken ben
doğruya Kabine'den, Kültür Bakanlığı'ndan ve Cumhur
(Sofya) onun yanı basındaydım, tıpkı bir usta-işçi gibi." (Pro-
başkanı'ndan geçmektedir. Bu nedenle bir usul hatasına
verb, Ch. 8 V. 22-31)
yol açmamak gerekir.
Hıristiyanlık'ta, özel olarak da Ortodoksluk'ta 'Sofya' gibi 4.
b) Ayasofya'nm üzerinde dış gözlemciler vardır. Bunlar ta
Evangil, Johanna İncil'inde yer alan 'Fiil' kavramı da çok önem
rafından hazırlanmış ve Türkiye'ye imzalatılmış ulusla
lidir. Tüm Ortodoksluk işte bu iki kavrama dayanır denilse ye
rarası anlaşmalar ve sözleşmeler vardır. Türkiye bugün
ridir (Fiil, Verb, Kelam olarak da okunabilir). Fiil/Kelam Erkek,
kü ekonomik ve siyasal güçsüzlüğüyle bu engelleri aşa
Sofya Dişi'dir. Ama önce 'Kelam' vardır. Ve Fiil/Kelam Orto
rak Ayasofya'yı yeniden cami olarak açamaz. Diğer bir
doks inancına göre Tanrı'nm ta kendisidir. Sofya da onun (Ke
anlatımla, Türkiye ekonomi-politiğiyle IMF, Dünya Ban
lam'm) kendisini dışavurumudur.
kası vb. uluslararası finans kurumlarına bağımlı olduğu
Şimdi bir de yakın geçmişe bir göz atalım. İstanbul -ki her
için Ayasofya'yı bize cami olarak açtırmazlar, demiştim.
zaman Konstantinopolis olarak geçer- sadece Ayasofya nede
Ne var ki, canlı yayın bu noktada zaman dolduğu için kesil niyle 'Kutsal Şehir' (Roma) statüsündedir. 1919'da ise İstan
mek zorunda kaldı. Konuyu bütün ayrıntılarıyla aktarma imkâ bul'un, 'Uluslararası Devlet' (şehir değil) statüsüne getirilmesi
nım olamadı. başta ABD olmak üzere, İngiltere, Fransa ve İtalya tarafından
'resmen' hazırlanmıştı. Bu İstihbarat Raporu' gizli olarak hazır
lanmış ve tüm ilgili devlet başkanları ve olağanüstü büyükelçi
Ayasofya'nın Önemi lere iletilmişti (Kaynak: Yale Üniversitesi, Mendell House Arc.
Dr. 29,20. Jan. 21,1919 Türkiye'de ABD Mandası, Dr. Mine Erol,
Şimdi Ayasofya olayının başka bir boyutuna değinmek isti 1972, ayrıca belirtilmiştir).
yorum. Önce adından başlayalım. Bu istihbarat raporunda İstanbul'un ve tüm Hıristiyan ku
'Aya' kelimesi Türkçeleştirilmiş bir takıdır. Hıristiyanlık'ta rumlarının 'uluslararası devlet' haline getirilmesi kararlaştırılmış
'Aziz' anlamına gelen 'Saint' karşılığı olarak kullanılır. Ama tır. Bu uluslararası devlet, çok önemlidir ki, bugün Birleşmiş
önemli olan 'Sofya' (Sophia) kavramıdır. Bu kavramın Hıristiyan Milletler diye bilinen o günkü 'Cemiyet-i Akvam'm gözetimine
ilahiyatmda (Yahudi ve İslamiyet için de olduğu gibi) çok verilecekti, rapora göre. Ek olarak Bursa da bu yeni 'devlet'e
önemli bir yeri vardır. bağlanacaktı. Niçin mi? Çünkü diye yazılmıştı raporda, bu şehir
Sofya, en kestirme deyişle 'bilgi ve hikmet' demektir. Ve Hıris Osmanlı'nın eski ve ilk başkentidir. Türklerden alınıp bu yeni
tiyanlık'ta 'bilgi ve hikmet' Tanrı'nm kendisini açıklamak için 'Konstantinopolis Devleti'ne bağlanmazsa, Türkler yeniden geç
'yanında' bulundurduğu 'dişi güç'tür. Yani, Hıristiyanlık'ta Sof mişteki günlerini hatırlayıp, o günlere dönmek isterler...
ya kavramı 'dişilik' ifade eden 'hikmet'tir. Uzun lafm kısası, Ayasofya'yı -ve başka mekânları- yeniden
Kutsal Kitap'ta 'Sofya' bizim tahmin edemeyeceğimiz kadar İslami ibadete açabilmek öyle sanıldığı gibi kolay değildir. Bu
önemli yer tutar, rol oynar. Bu kavramın Yahudiliğe girişi ise konu ucuz kahramanlık kaldırmayacak kadar ciddidir. UNES-
www.çizgiliforum.com
176 Laiklik
CO, Ayasofya meselesinde sadece bir uluslararası kuruluştur. ALTI SORUDA DEMOKRASİ..
Başka 'Tokmakçılar' da vardır, ne yazık ki.
Pekiyi, Ayasofya ibadete açılabilir mi?
Açılabilir. Hatta açılmalıdır da. Ama bunun yollarını iyi bil
mek gerekir. Böyle bir yol da mevcuttur.
(Yeni Günaydın, 28 Mayıs 1994, Cumartesi) Seçimler geçti ama telaşı, dedikodusu ve en önemlisi paniği
sürüyor. Şimdilik bir fakslar savaşı yaşanıyor. Bugüne kadar
demokrasiyi diskoda dans etmek ve Boğaz'da iki 'Tek' atmak sa
nan tatlısu entelleri, bir demokrat kesildiler, bir demokrat kesil
diler, sormayın! Refah seçimlerden başarılı çıktı ya, demokrasi
de birdenbire İstanbul'un rantmı yiyenlerin mönüsüne giriver
di. Ne menem bir demokrasidir bu, diye sorarsanız iki kelimey
le özetleyeyim:
Dölce Vita Demokrasisi!
Geçtiğimiz hafta tanınmış bir restoranda dostlarımla yemek
yiyorduk. Bir ara restoranın sahibi yanımıza geldi. Refah Parti-
si'nin seçimi kazanmasından duyduğu üzüntüyü dile getirdi.
Buraya kadar bir sorun yok. İstanbulluların, belirli çevreler ta
rafından yaratılmış olan 'Refah öcüsünden' çekinmeleri doğaldır.
İstanbul'da alışılagelmiş bir yaşam tarzı var. Bunun belirli ka
lıplara sokulacağından, belirli zorlanmalara hedef olabilecekle
rinden çekiniyorlar. Bunlar da olağan. Son 70 yıldır alışılmadık
bir siyasi akımın İstanbul'da belediye başkanlığını kazanmış ol
ması bu insanları apansız yakalamış durumda. Neyse. Bunlar
geçecek, ama şimdilik neler olacağını merak edenler, etmeyen
lerden çok fazla. İstanbul'un kültürel hayatının tehlikede olma
dığını anlamak isteyenler, yakında anlayacaklar; anlamak iste
meyenler zaten hiçbir zaman anlamayacaklar. Restoranın sahibi
tüm demokrasi sevgisine rağmen şu sözleri söylemeden edeme
di:
"Eğer bizim personelin içinden Refah'a oy veren çıktıysa yarın sa
bah kapının önüne koyacağım."
177
178 Laiklik Aytunç Altındal 179
Bir diğer tepkiyi de aktarmak istiyorum. Nişantaşı'nda bir Dünya sanat, kültür ve edebiyat dilinde Kitsch diye bir akım
restorandayız. Özel bir gece düzenlenmiş. Müthiş laik ve demok ve terim vardır. Türkçesi 'rüküşlük' diye verilebilir. 1960Tı yıllar
ratlar 'İstanbul Bizans'tır, Bizans Kalacaktır' diye dövünüp du da çok 'in'di. Anlaşılan İstanbul'da bazıları bunu yeni duymuş
ruyorlar. Sahne diye düzenlenmiş olan bir sete önce otuz yıldır lar. Yeni duymuşlar ki, yeni özeniyorlar. Dillerinden hiç düşür
bar, meyhane dolaşmaktan başka hiçbir iş yapmamış bir tipsiz medikleri demokrasi, laiklik, Atatürkçülük ve insan hakları gibi
fırlıyor. Bu sakallıları kıtır kıtır kesmek gerekir, diye bas bas ba kavramları işlerine geldiği gibi kullanma haklarını kendilerinde
ğırıyor. Kendisine sorarsanız 'Blues' söylüyor. Robert Koleji'nin gören bu tipsizler, gerçekte, Türkiye'yi ve insanlarını Mustafa
arka kapısından mezun olan bu tipsiz, en azından Amerikan de Kemal'den uzaklaştırdıklarını anlamıyorlar. Sanatçı olmayan,
mokrasisinden nasiplenmiştir, diye düşünüyorum. Ama bunun olmak zorunda da bulunmayan, kendi işinde gücünde, ailesine
zerresi bile yok! Adamcağız çok 'uygar' oluyorum diye düşü bağlı, şeref ve onurunu her şeyin üstünde tutan ve Türkiye'nin
nürken, o alay ettiği 'çarıklı erkânıharplerden biri olup çıkıyor. yüzde 98'ini oluşturan yurttaşlar, Atatürk'ü bu tipsizlerin nasıl
"Bu belayı başımızdan asker kurtarır," diyor. Güleyim mi ağlaya istismar ettiklerini hayretle izliyorlar. Mustafa Kemal Paşa bu
yım mı, şaşırıyorum. tipsizlerin ellerine, dillerine ve affedersiniz bellerine mi 'Emanet'
Derken tiyatrocu olduğu öne sürülen ufak tefek bir kadın edilmişti? Kemalizm'e içtenlikle bağlı olanlar örneğin, sadece
kendisini setin üstüne atıyor. Özel TV kanallarından birinde Kemalizm konusunda değil, her alanda içtenliğinden kuşku
programlar yapmış. Anlatıldığına göre yaptığı program bir duymayacağım dost Prof. Toktamış Ateş, öncelikle bu hususu
doksan yatmış. Ne kadar şaklabanlık yaptıysa programı kurta- dikkate almalıdırlar. Mustafa Kemal Paşa, soytarıların oyuncağı
ramamış. Suçlu kim? İnanamayacaksınız ama Refah Partisi(î). yapılmayacak kadar ciddi bir fenomendir.
Kadın, kulakları tırmalayan bir sesle yarısı İngilizce kelimelerle
doldurulmuş -kadın İngilizce konuştuğunu sanıyor- ne olduğu
belirsiz bir 'şey' söylüyor. Şarkı desen şarkı değil, türkü desen Sorular ve Kışkırtmalar
türkü değil. Kadın durmaksızın bir kız arkadaşını gösterip onun
Şimdi sorularıma geçiyorum. Bu soruları lütfen kendinize
'rahmi' deyip duruyor. Arkasından o 'Yeşilli' şeyoğlu şeyler. Be
sorun. Vereceğiniz yanıtlar sizin demokrasiyi nasıl algıladığını
yoğlu'muzu elimizden aldılar, biz barlarımızı, biz genelevlerimi
zı gösterecektir. Yalnız sorularımızın karşılıkları gözünüzü kor
zi vermeyeceğiz, diyor. Tatminsizlikten mustarip olduğu anlaşı
kutmasın. Bu sorulara hayır diyorsanız demokratlığınız ortadan
lan bu Mecnun'suz Leyla, sözü geneleve getirince daha da açılı
kalkmaz, tersine pekişir.
yor. İngilizce, o dört harflik kelimeyi tekrarlayıp duruyor. O ke
limeyi telaffuz ettikçe bir rahatlıyor, bir rahatlıyor ki sormayın. İşte sorularımız:
Seyredenler tiyatro sanatçısı olduğu öne sürülen bu kadıncağı 1) Demokrasi herkesin her istediğini yapabilmesi midir?
zın ne menem bir 'ruh hastası' olduğunu görüyorlar. Eski deyiş 2) Demokrasi herkesin her istediğini söyleyebilmesi midir?
le 'Adinin bayağısı' bir insan müsveddesi. Tam özel bir TV kana 3) Demokrasi herkesin her istediğini yazabilmesi midir?
lı için... 4) Demokrasi herkesin her istediğini yıkabilmesi midir?
5) Demokrasi birilerinin tekelinde midir?
6) Demokrasi yasaksız rejim midir?
www.çizgiliforum.com
180 Laiklik
yısıyla düzenlediği 'Kutlu Doğum' haftası gelip çatıyor. Başba Sahi Nedir Şu Laiklik?
kan bu hafta münasebetiyle, düzenlenen törenlere katılıyor.
Kürsüye çıkıyor ve laiklerin yüzlerini kızartacak şu cümleyi Yaklaşık 60 yıldır laiklikle yatıp laiklikle kalkıyoruz. Ama
söylüyor: hiç düşündük mü acaba nedir bu laiklik diye? Eloğlu 'Laik! mi
"Benim sevgili peygamberimle hiçbiri boy ölçüşemez." değil mi, hiç düşündük mü?
Bayan Başbakan'ın bu sözleri ertesi gün gazetelerin birinci Yoksa basmakalıp ve Mustafa Kemal Paşaya endekslenmiş,
sayfalarında ya manşet oluyor ya da ikinci başlık. Laikler sus öğrenmeye değil, ezberlemeye yönelik cümleler yazmakla mı
pus oluyorlar. Bağırlarına basacak taş kalmadığı için bu kez geçirdik şu 60 yılı?
'Ahhh, ahh' diye içlerini geçiriyorlar. Ama ellerinden bir şey gel Yoksa kafa çekmeyi, genelev fedailiği yapmayı, TV'de ço
miyor. cuklarımıza porno dersleri vermeyi, birilerini 'cahil, yobaz, çem
Ve Başbakan bunları yaptı diye laiklik elden gitmiyor. ber sakallı' diye alaya almayı laiklik sananların ihanetine mi uğ
Sanki Başbakan'm yaptıkları yetmezmiş gibi Cumhurbaşka radı Türkiye?
nı da 'Kutlu Doğum' haftası münasebetiyle gazetecileri toplayıp Yoksa başını örten bir genç kızı okulundan atmayı marifet
bir açıklama yapıyor. Laiklik anlayışının 1930'lardan beri değiş sayanları mı laik diye yutturdu birileri Türkiye'ye?
mediğini ve bu anlayışın artık toplumdaki gelişmelere uymadı Yoksa Köy Enstitüsü kurmanın laiklik, İmam Hatip Okulu
ğını söylüyor. Keskin laiklerde bir şaşkınlık bir şaşkınlık! Tesel açmanm yobazlık olduğunu öne süren 'yeryüzü cahilleri' mi ta
liyi Demirel'in karakterinde aramayı yeğliyorlar. Nasıl olsa nımladılar şu laikliği?
'Dün dündür bugün de bugün' deyip birkaç gün sonra titreyip Belki de hepsi bir arada yaşandı.
kendine döner diye düşünüp kendilerini avutmayı deniyorlar. Yaşandı ve bugünlere gelindi. Şimdi başta Cumhurbaşkanı
Deniyorlar ama içlerinde de bir kuşku. Süleyman Bey kurt ve Başbakan olmak üzere T.C. Devleti'nin en üst echelon'u mev
politikacıdır. Ya şu dün dündür'ü artık uygulamazsa? O zaman cut laiklik anlayışından yakınıyorlar.
ne olacak? Belki de bunu düşünmeye zamanları bile kalmadan Bence çok iyi ediyorlar.
Demirel, kökten laiklerin son umudunu da bir kalemde harcamak Belki inanmayacaksınız ama en 'gözükara' laik Murat Kara-
tan çekinmiyor. yalçm bile, partisi tarafmdan kendisine verilen seçim hezimetiy-
"Kimse korkmasın, Türkiye Cezayir de olmaz İran da" deyiveri le ilgili raporu okuyunca bir daha laiklik konusunda bilir bil
yor. İşte o anda kökten laikler de 'Şafak' atıyor. mez konuşmalar yapmaması gerektiğini düşünüyor.
Artık Türkiye'yi korkutamayacak olduklarmı en hazin bir Bence Karayalçın da iyi yapıyor.
şekilde anlıyorlar. Ne olup olmadığı bilinmeden son 60 yılın Türkiye'sinin gün
Ve Cumhurbaşkanı bunları söyledi diye laiklik elden gitmi deminin basma oturtulmuş olan laiklik artık sorgulanıyor. Tür
yor. kiye ilk kez aklını başına toplayıp kendisine dayatılmış olan bir
Ve kökten laikler tüm olup bitenlerden bir türlü ders almı sisteme başkalarının gözüyle değil, kendi çıplak gözleriyle bak
yorlar. Ders almamak hususunda eski CHP'den bile daha ısrar mayı denemeye cesaret ediyor. Türkiye laikliği sorguluyor.
lı davranıyorlar. Bu kökten laiklerin zaten son 60 yıldır en 'istik Ve bunlar yapılıyor diye laiklik elden gitmiyor.
rarlı' oldukları konu yanlışta ısrar etmekteki istikrarlarıdır. Hadi hayırlısı...
(Yeni Günaydın, 23 Nisan 1994, Cumartesi)
www.çizgiliforum.com
TRİ-LATERAL KOMİSYON VE İSLAM
185
186 Laiklik Aytunç Altındal 187
Brzezinski'ye kurdurulmuştur (1971). ABD'nin yeni İslami siyasetine yön verenlerden biri işte Z. Brze-
Bildenberg, 1954'te Hollanda'daki Osterbeck şehrinde kurul zinski'dir. Şimdi bu ünlü güvenlik uzmanmın İslamiyet'e bakı
muştur. Prens Filip ve bir suikastta öldürülen kraliçenin dayısı şını yansıtan bazı görüşlerini anahatlanyla aktarıyorum.
Lord Mountbotton, bu grubun üyesidirler. Başkanlığını ise gele Öncelikle insan hakları ve İslamiyet konusunda Z. Brzezins
neksel olarak Belçika kralları yürütürler. Bildenberg'in 39 daimi ki şunları söylüyor (National Times, Ocak 1994):
üyesi vardır. Bunlar 13 + 13 + 13'lük komiteler halinde çalış Soru: Bireyin özgürlüğü ve insan hakları konusunda coğrafi-kül-
maktadırlar. Bildenberg'in amacı, ABD, Avrupa ve Japonya ara türel bir çatışma yok mudur? Bireyin kulluğunu öngören İslamiyet ve
sında 'Dinler birliği' esas alınarak ortak bir dünya yönetimi kur 'Tırnakları çivileyin' diyen Konfüçyüs kültürü ve otoriteye bağlılık
maktır. Son Bosna olaylarına Japon gözlemci gönderilmesi CFR fikri -yumuşak otoriteryenlik sistemi- Batı liberalizminin bireyin öz
+ Bildenberg + Tri-Lateral Komisyon'un aldığı kararla gerçek gürlüğü esasına dayalı ahlak anlayışıyla boy ölçüşemez ve uyuşamaz.
leştirilmiştir. Bildenberg'in kendisi açık ve yasaldır, ama tüm fa Bu konuda ne diyorsunuz?
aliyetleri gizlidir. Merkezi İtalya'daki Como Gölü'nün yakınla
Z. B.: İnsan hakları kavramı artık tamamen siyasi terimlerle
rındadır. Como şehri, tarihte Avrupa'daki en gizli fesat örgütü
tanımlanamıyor. Geçmişte dünya büyük ölçüde diktatoryal hü
Comocine'm bulunduğu şehirdir. 18. yüzyılın bu ünlü gizli örgü
kümetlerle yönetildiği için insan haklan konusu sadece siyasi
tünün uzantısı sayılan başka gizli örgütleri de 20. yüzyılda yö
bir platformda ele almıyordu. Artık durum böyle değil. İnsan
netmekte olduğu bilinir. Türkiye'de Bildenberg üyeleri vardır.
haklan konusu kendi içinde bile çok karmaşık bir husustur. İn
Bildenberg'in Türkiye'deki dostlarının başında Bülent Ecevit
san hakları 'iyi hayat' kavramıyla birlikte ele alınır. Ama 'iyi ha
gelmektedir, ingiliz araştırmacı Robert Eringer'in belgeleriyle
yat' kavramı sadece siyasi ya da maddi unsurlarla sınırlandırı
söylersek, Bildenberg, Dr. Joseph Retinger adlı 'çok' şaibeli biri
lamaz.
tarafından kurulmuştur ve doğrudan doğruya CIA'nm babası
sayılan OSS örgütü tarafından yönlendirilmiştir. Tri-Lateral, iş Soru: Deng Xiaoping, Amerika ile Çin arasında insan hakları ko
te bu örgütle birlikte çalışan bir uluslararası diplomasi üretim nusunda soğuk savaş var, derken, Malezya Başbakanı Muhammed
merkezidir. Ve tartışmasız en önemli think-tanktır. Z. Brzezins- Mahathir de Batıyı suçlayarak, Batı'nın 'insan hakları emperyalizmi'
ki tarafmdan kurulan bu think-tank, özellikle ABD Başkanı uyguladığını söylüyor.
Jimmy Carter döneminde çok etkili olmuştu. Daha sonraki baş Z. B.: Batı'da biz artık insan haklan kavramını gerçekten de
kanlara da danışmanlık yapan Tri-Lateralciler, özellikle güven ne olduğunu çözümleyebilme çabalarına girdik. İnsan hakları
lik ve istihbarat konusunda CFR ve Bildenberg'le birlikte dün kavramı, çok kompleks bir kavram, bunun kapsamını belirleye
yadaki en etkili kurumlardan biridirler. nin ne olduğu belli değil. İnsan hakları kavramının yeni boyut
ları var ve yenileri de ortaya çıkıyor.
Soru: Batı'nın materyalist ve rölativist dünya görüşü ile İslamiyet
Brzezinski ve İslam arasında doğacak bir uygarlık çatışmasına doğru mu gidiyoruz?
İslamiyet, son yıllarda özellikle ABD'nin gündeminde en üst Z. B.: Bu konuda çok dikkatli olmak zorundayız. İslamiyet'i
sıralara yerleştirilmiş durumdadır. ABD'de hızla yükselen İsla otomatikman düşmanımız olarak ilan edemeyiz. İslamiyet'i
miyet ve Ortadoğu'daki Filistin-İsrail çatışması, ABD dış siyase otomatikman insan haklarına karşı bir sistem olarak göstereme
tinde İslamiyet'in yeni bir yer ve rol üstlenmesine yol açmıştır. yiz. Siyasi tanımıyla insan haklan kavramını İslamiyet'le karşı
karşıya getiremeyiz. İslamiyet, insanı sadece siyasal ya da eko-
www.çizgiliforum.com
188 Laiklik
189
190 Laiklik Aytunç Alhndal 191
için de tek-tanrılı dinler tarafından bu tip tarikatlar tanrısız din Rölativist din anlayışına göre hükümler ve kurumlar, Peren-
darlık olarak adlandırılır ve sınıflandırılırlar. Tanrısız Dindarlığa nial'deki gibi mutlak süreklilik göstermezler, çağa ve topluma
günümüzde en bağlı olan ve adları duyulmuş olan tarikat din göre görecelik taşırlar. Dolayısıyla iman (Grekçesi Pistis) konu
leri, Yehova Şahitliği ve Bahailik'tir. sunda kararı birey verir. Bu nedenle rölativistler, bireycilik (In
Kendilerini yeni bir dinin öncüleri ya da temsilcileri olarak dividualism) ve Liberalizmle yakın ilişkiler içindedirler.
değerlendiren bu tip tarikat dinlerinin mensupları, gerçekte Pe- Rölativist düşünce ve inanç sistemi şu çok bilinen Hüma
rennial Felsefe denilen bir akımın temsilcileri olduklarını algıla nizm akımıyla da yakındır ve ortak benzerlikleri gösterir. Ama
yamazlar. Felsefenin bu dalında PlatonTa, Aristoteles'in ve ko rölativist düşüncenin 20. yüzyıla yaptığı en önemli katkı insan
yu Katolik ve sofu dindar olan Aquinolı Thomas'ın düşüncele hakları kavramıdır.
rinin çeşitli veçheleriyle kendilerine sunulmuş olduğunu anla Özellikle 1. Dünya Savaşı'ndan sonra ilkin yavaş, sonra hız
yamazlar. Okumaya ahştınldıkları ve kutsal sandıkları kitapla lanan bir ivmeyle Avrupalı entelektüeller ve bilim adamları ara
rın gerçekte, geçmiş Pagan filozoflarından ve tek-tanrılı dinlerin sında taraftarlar bulan Rölativist Din Anlayışı, Batı toplumbilim
kurucularının eserlerinden alınmış ve sentetik tarzda bir araya den ve hukuktan geçerek günümüzde çok tartışılan insan hak
getirilmiş süreklilik ifade eden deyişler olduklarını bilmezler. ları kavramını dünyanın gündemine sokmuştur.
Süreklilik ifade eden kavram ve kurumlarla ilgili, bunlar kullanı Rölativist Din Anlayışı, laiklikten (Türkiye'deki değil, Fran-
larak yapılan bir felsefe dalı olan Perennial Felsefe'de örneğin ai sa'daki) ve Sekülarizm'den (İngiltere ve ABD'deki) etkilenmiş bir
le kavramı ve bununla özdeşleştirilmiş olan Kilise (siz tarikat akımdır. Dinsel izdüşümleri Protestanlık'tadır. Örneğin Napol-
diye okuyun) kurumu, insanın asli/özsel süreklilikleri olarak yon'un Almanya'yı Sekülerleştirmek için hazırladığı program,
kabul edilirler. daha sonra bu ülkede Katolik Kilisesi'ne karşı yapılan mücadele
de bireycilik ve Rölativizm'in esinlendiği kaynak olmuştur. Özel
likle Katolik Kilisesi'ne karşı, bireyin haklarını savunabilmek ve
Rölativist Dünya Görüşü Protestanlaşabilmek hakkını elde edebilmek uğruna rölativistler,
Kıta Avrupa' sında insan hakları kavramını yarattılar.
Herkesin aynı dinden ve imandan olması gerekmiyor kuş
2. Dünya Savaşı'ndan sonra birçok tanınmış aydının ve bilim
kusuz. Kimileri de laik, ateist, Seküler, modernist, deist, agnos
adamının katılmasıyla insan haklan hareketi, çeşitli ülkelerde
tik, konfessiyonlos (itikatsız, Kilise'den ayrılmış kişi) ve rölati
örgütlenmeye başladı. Ne var ki her ülkede insan haklarını oluş
vist'tirler.
turan standartlar diğerlerinden farklı oluyordu. Bu zorlukların
Sözü bu sonuncusuna getirmek için kısa kestim. Daha en az üstesinden gelmek ve örneğin Katolik dininin katı kurallarını
bir düzine yol vardır Din-Devlet ve Birey ilişkilerinde. Ama kırabilmek için, insan hakları savunucuları tüm dikkatlerini 'Ba
hepsini tek tek tanımlayarak başınızı ağrıtmayayım. tılı' olmayan ülkelere çevirdiler. Ve işte bu ülkelerde süregelen
Din konusunda rölativist olmak demek, içine doğulmuş ve siyasal rejimler gerçekte insan haklan savunucularının kendi iç
değerlerine göre yetiştirilmiş olan dinin kural, hüküm ve uygu lerinde bütünleşebilmelerini sağladı. Diğer bir anlatımla her ül
lamalarının kendi dönemine ait olduğunu düşünerek, aktüel za kedeki insan hakları derneği, kendi koyduğu özel standartlara
manda bunların geçerliliğinin kişiye/bireye göre göreceli (röla- uygun oluşturulmuş insan haklarını, ele aldığı ülkede araştır
tiv) olduğunu öne sürmek ve bu rölativite çerçevesinde tırnak maya başladı. Bu durumda da ortaya Eurocentrizm denilen Av
içinde 'Hıristiyan' ya da tırnak içinde 'Müslüman' olmaktır. rupa merkeziyetçi insan hakları kavramı çıktı.
www.çizgiliforum.com
192
Laiklik
193
194 Laiklik Aytunç Altındal 195
Laikliği bırakın, bir insanın kendisini 'Laik'im' diye tanımla fen," diyor Dr. Bredemas. Ve ekliyor: "Şubatın ilk haftasında İstan
masını bile yadırgıyorlar. Bu kez Fransızca olan laik kelimesini bul'a geleceğim. Orada görüşeceğiz."
değiştirip biraz daha anlaşılır olabilmek amacıyla, "Yani Sektiler Dr. Bredemas, şubatın ilk haftasına Fener Patrikhanesi'nin
bir insanım," diyorum. Biraz aydınlatıcı oluyor bu açıklamam. konuğu olarak İstanbul'a gelecek. İstanbul'da çok önemli bir
"Yani Mtislümansınız, ama Sektiler görüşleriniz var. Öyle değil toplantı yapılacak. İngiltere'den Coventry Piskoposu da bu top
mi?" diye soruyor Bayan Luce. lantıya katılacak. Ev sahipliğini Patrikhane adına Patrik Barthe-
"Onun gibi bir şey!" diyorum. Ve bu noktadan yola çıkarak lomeos yapacak. Umarım Türk basını bu önemli ve tarihi top
iki buçuk saate yakın bir süre Hıristiyanlık, sekülerleşme ve Or lantıyı atlamaz ve gereken ilgiyi gösterir.
tadoğu konusunda güzel bir sohbeti sürdürüyoruz.
Görüşme bittiğinde, "Sizi arayacağım ve birisiyle tanıştıraca
ğım," diyor. Gerçekten de bir saat kadar sonra arıyor Bayan Lu Niçin Yazdım?
ce. "Time dergisinden editör Van Morroıv'u aradım. Sizinle temas ku
racak," diyor. Bu olgun ve bilgili insanın gösterdiği sıcak ilgiye Bu iki görüşmeyi niçin yazdım? İki nedeni var. Birincisi, Tür
şaşmamak elde değil! kiye'de ne olduğunu kendimizin bile doğru dürüst bilmediğimiz
Sahi söylemeyi unuttum. Luce ailesi Time dergisinin kurucu bir laiklik kavramını tartışıp duruyoruz. Bir bakıma Türkiye'de
su ve sahipleri. Aynı zamanda aile vakfının da yöneticileri. Ba iç siyaseti bir kavramın kapsamına hapsetmiş durumdayız. Yurt
yan Hadley, telefonu kapatmadan önce Türkiye'ye sevgi ve se dışında hiç kimse laik sözcüğünü bilmiyor. Fransa ve Belçika'yla,
lamlarımı iletin, diyor. Fransızca düşünmeye alıştırılmış Arap ülkelerinin, örneğin Ce
zayir, Libya, Tunus dışmda Alman ve Anglosakson âleminde bu
kavram ne konuşuluyor, ne de tartışılıyor. Bu kavramı biz tartı
Hanvard Club'da şıyoruz, ama biz de hangi anlamda kullanılacağına bir türlü ka
rar verebilmiş değiliz. Bunu mutlaka çözümlemeliyiz.
Luce ailesiyle yaptığım görüşmenin ertesi günü Hanvard
İkincisi ise, Sekülerleşme olgusuyla ilgili. Din ve devlet iliş
Üniversitesi mezunlarının üye oldukları kulüpte, John Brede-
kilerinde anahtar kavram laiklik değil, Sekülerleşmedir. İkisi
mas'la buluşuyorum. Birlikte kahvaltı ediyoruz. Tanıyanlar bi
arasındaki farkı çok iyi anlamak gerekir. Bu iki kavramı bir ve
lirler, Dr. Bredemas, gerek Amerikan Kongresi'nde, gerekse
aynı sanmak büyük hatadır. Ama ne yazık ki Türkiye'de bu
uluslararası diplomaside çok etkili bir Kongre üyesidir. Özellik
kavram kargaşası yaşanıyor. Bu konuyu da bir çözüme bağla-
le Kıbrıs konusunda Türkiye'yi çok terletmişti. Sabah çayımızı
malıyız. Eğer bunu başarabilirsek, son 60 yıldır tartışılan laikleş
içerken şaşırtıcı bir şey söylüyor Dr. Bredemas:
menin Türkiye'ye özellikle Ortadoğu'da, Balkanlar'da ve Türki
"Bay Altındal, unutmayın ki Amerikan toplumu çok dindardır. Cumhuriyetler'de ne kadar önemli bir stratejik sıçrama yaptıra
Hiç göstermezler ama özellikle kırsal alanda din çok önemli bir faktör cağını hep birlikte göreceğiz. Bilgili ve cesaretli olabilirsek, se
dür. Onun için Sekülerleşmeden söz ederken dikkatli olun. Sizi kolay külerleşme olgusunu dünyaya tanıtabilmekte öncülük yapabili
lıkla Ateist zannedebilirler." riz. Bu bir hayal değil, gerçeğin ta kendisidir.
"Zaten sorun da burada," diyorum. "Ateizmle, Sekülerleşmenin
•ve laikliğin arasındaki farklar ne yazık ki bilinmiyor." {Yeni Günaydın, 13 Ocak 1994, Perşembe)
"Haklısınız," diyor. Çok yararlı bir görüş alışverişinde bulu
nuyoruz. Ayrılırken, "Sayın Bülent Ecevit'e sevgilerimi iletin lüt-
www.çizgiliforum.com
İSRAİL'DE DİNSEL GERİCİLİK
197
198 Laiklik Aytunç Altındal 199
İşte bu saydığım nedenlerle bugünkü yazımı kasten bir kez Karta, Anti-Devletçidir
daha Yahudilik ve İsrail'deki dinsel gericiliğe ayırmayı uygun
gördüm. Buyurun 'Yobazlık' örnekleri... Karta'nm da aralarında bulunduğu geniş Haredim hareketi
nin sürekli eleştirilerine hedef olan en üst kurum İsrail'deki
Devlet'tir. Haredim ve Karta yoğun bir anti-devletçilik propa
Vergi Şeriata Aykırıdır gandasını yönetirler.
Neden?
Günümüzde İsrail'de bulunan ve değişik ülkelerden gelerek Karta ve Haredim hareketinin İsrail'deki Siyonist Devlet'i
buraya yerleşmiş olan Yahudiler çeşitli cemaatler halinde birbir 'yıkmak' (bu deyim Haredim'e aittir) arzusunun temelinde, bu
leriyle kesin çizgilerle ayrılmış olarak yaşamaktadırlar. Bunlar devletin 'Sektiler/Dünyevi' oluşu yatmaktadır. Diğer bir deyişle
dan biri de Netorei Karta adlı cemaattir. Bu cemaatin üyeleri Ka- İsrail'deki 'Laik devlet' Karta ve Haredim'e göre Yahudiliği bin
noi adıyla anılan 'Aşırı Dincilerden oluşmaktadır. Cemaatin adı lerce yıllık yolundan saptırmaya,yönelik, Hıristiyanca, Hellence
İbranice değil, Aramice'dir ve Şehrin Muhafızları anlamma gel ve Avrupai bir sapmadır. Bu nedenle lanetlenmelidir. Karta bu
mektedir. nedenle gençlerine askerlik görevini de yerine getirtmemektedir.
Netorei Karta, 1920'lerden bu yana İsrail ve Kudüs'te yerleş Karta'nm yakın ilişki içinde olduğu bir Arap da Yaser Ara
miş olan bir cemaattir. Kartacılarm baş düşmanı belki garipse fat'tır (Bkz. NOT). Arafat'ı doğal müttefik kabul eden bu sofu ve
yeceksiniz ama Siyonizm ve 'Laik/Sektiler' siyasi partilerdir. Bu yobazd) Yahudiler, bu dostluklarını hemen her fırsatta sergile
cemaat Siyonizm'i, Yahudi dini için büyük bir tehlike ve bela mişler ve Kudüs'ü 'Laik' girişimleriyle dinsel kirliliğe (hep çev
olarak görmekte ve İsrail'de çok yoğun anti-Siyonist propagan re kirlenmesi olacak değil ya) uğratan Siyonistlere karşı Filistin
da yapmaktadır. Netorei Karta hareketi ve onun yönlendiricisi lilerle birlikte mücadele etmek istediklerini açıklamışlardır. Ör
olan hahamlar, kendilerini Filistinli olarak görmekte ve her fır neğin 1974'te İsrail'de ilk kadın-erkek karışık yüzme havuzu
satta Müslüman ve Hıristiyan Filistinlilerle birlikte gösteriler açılınca, Karta büyük bir karşı gösteri düzenleyerek havuzu bir
düzenlemektedirler. Bu amaçla yola çıkan Kartacılar, 1990 yılın süre kapattırmıştı.
da baş hahamları Moshe Hirsch imzasıyla Birleşmiş Milletler'e
bir mektup yollayarak Irak diktatörü Saddam Hüseyin'i sonuna
kadar desteklediklerini bildirmişlerdi. Bu ilginç mektubu Arap
Karta ve Suudiler
ça 'İnşallah' sözcüğüyle noktalayan Haham Hirsch, Saddam'ın
İsrail'deki 'Tağuti-Haram' Siyonist sistemi yıkmakta inançlı ve Karta hareketinin bir diğer müttefiki de Suudi Ailesi ve Veh-
sofu Yahudilere yardımcı olacağını öne sürmüştü. habi hanedanının yönetimindeki dinsel kurumlardır. Karta, Si
Karta, 'Yedi Kişilik Üst Konsey' diye Türkçeleştirilebilecek bir yonist devletin düzenlediği her türlü demokratik adı verilen 'se-
meclis tarafından yönetilmektedir. Siyonizm'e karşı direnen di çim'e karşı olduğu için, bunu uygulamayan Suudları öve öve bi-
ğer dinci Yahudi cemaatleri gibi -İbranice, Haredimler- Karta da tirememektedir.
İsrail'in Siyonist İşçi Partisi'ne şiddetle karşıdır. Bu gerekçeyle Karta'nm din açısından sapma olarak gördüğü bazı başka
de İsrail'de Siyonist bürokrasi tarafından konulmuş olan vergi hususları da kısaca sıralayalım. Karta arkeolojik araştırmalar
leri protesto ederek ödememektedirler. Buna karşılık devletten yapılmasına ve iskelet çıkartılmasına karşıdır. Aynı gerekçeyle
teşvik, kredi, yardım vb. de almazlar. Ama 'En' büyük düşman otopsi yapılmasına karşıdır. Karta, ABD'de her yıl New York'ta
Siyonist devlettir. (Mayıs ayında) kutlanan 'Selam İsrail' törenlerine karşı, 5. ve 7.
www.çizgiliforum.com
200 Laiklik
TÜRKLER VE ORTODOKSLAR
caddelerde karşı gösteriler düzenleyerek 'Kahrolsun Siyonizm'
diye taşkınlıklar yapmaktadır. Karta, düğün, ölüm vb. törenle
rin videoya çekilmesine de karşıdır.
Uzun lafın kısası, eğer bir 'yobazlık'tan söz edilecekse önce
bunun ne olduğunu, kaynaklarını ve tarihsel-kültürel gelişimi
ni çok iyi bilmek gerekir. Her sakallı Müslüman'a ya da başı ör Gelen telefonlara ve gösterilen ilgiye bakılırsa, Türkiye'de
tülü kadına, yobaz, gerici vs. diye saldırmak iş değildir. Laiklik Hıristiyan alemiyle bağlantılı haber, yorum ve makalelere yöne
hiç değildir. lik bir ilgi başlamış durumda. Ben de konuşmacı olarak katıldı
ğım çeşitli konferanslarda -örneğin geçen hafta Ensar Vakfı'nda
ve Trabzon'da Kültür Evi'nde- bu izlenimi edindim. Rusya'da-
Ve Bir Panel ki son seçimlerde Vladimir Jirinovski'nin kazandığı göreceli ba
şarı da Ortodoks âlemine yönelik ilgiyi artırdı. Bu nedenle bu
9 Mayıs 1994'te Karadeniz Teknik Üniversitesi Rektörlüğü konu üzerinde durmakta yarar görüyorum.
tarafından düzenlenen bir panele konuk oldum. Birkaç ay önce Bugünkü yazımda Ortodoks alemiyle Türkler arasındaki
gittiğim Trabzon'u baharda bir kez daha ziyaret etmek hoştu. ilişkiler üzerinde duracağım. Ancak çok bilinen veçhelerden de
'Kültürel ve Dini Farklılıkların Işığında Avrupa ve Türkiye İlişkileri' ğil, az bilinen, fakat Ortodoks âleminde derin izler bırakmış
başlıklı panelde açılış konuşmasmı KTÜ Rektörü Prof. Dr. Ay olaylardan söz edeceğim. İlkin bir deyimi okuyuculara tanıt
dın Dumanoğlu yaptı. Türkiye'nin mevcut ve gelecekteki sıkın mak istiyorum. İlahiyatta kullanılan bu deyim, resmi raporlar
tılarına değinen Jtektör Dumanoğlu, Türkiye'de bu sıkıntıların da geçer, ama gündelik hayatta bilinmez. Bu deyim, Bizantine
üstesinden gelebilecek kadroların bulunduğunu belirtti. Paneli Commonwealth''dir.
Prof. Dr. Hasan Özyurt yönetti. Prof. Dr. Rıdvan Karluk, Prof
Deyimin açıklaması şöyle yapılabilir:
Dr. Yaşar Nuri Öztürk ve ben konuşmacıydık. İlgi çoktu. Panel
Bizantine Commonwealth, tarihçi ve ilahiyatçı Dimitri Obo-
güzeldi. Daha sonra Kuzey TV'de iki saatlik bir canlı yayma ko
lensky tarafından 1980'li yıllarda ortaya atılmış bir kavramdır.
nuk oldum. Edip Sevinç tarafından sunulan yayında gerçekten
Obolensky, bu deyimi Bizans-Slav kökenli cemaatlerin ya da
de çok ilginç sorular soruldu, elimden geldiğince yanıtladım.
uluslarm 6. yüzyıldan 16. yüzyıla kadar süren yaklaşık bin yıl
Umarım beğenilmiştir.
lık dönemlerinde kurdukları 'dinsel' birliği simgelemek ama
(Yeni Günaydın, 14 Mayıs 1994, Cumartesi) cıyla kullanmış ve bu deyim şimdilerde ilahiyatçılar tarafından
kabul görerek, bilimsel metinlere girmiştir. Günümüzde Rus
NOT: Nitekim Kartacılar, Özerk Filistin'i ziyaret eden Y. ya'nın Yeltsin'in başkanlığında gerçekleştirdiği Birleşik Devlet
Arafat'ı bölgeye giderek kutlayan tek Yahudi Cemaati oldular. ler Topluluğu fikri, işte tarihte ilk kez bu Bizantine Commonwe
Temmuz ayı süresince düzenlenen törenlere konuk olarak katıl alth anlayışından kaynaklanmıştır. 19. yüzyılda İngiltere Krallı-
maktan çekinmediler. ğı'nın kurduğu 'Commonwealth' (uluslar topluluğu) fikri de bu
kaynaktan gelmekteydi. Kısacası, Bizans'a bağlı yarı bağımsız
Ortodoks uluslarm bir topluluğu olarak açıklanabilir. Bu ulus
lar başta Sırplar, Bulgarlar, Yunanlılar, Moldovahlar vd. irili
201
Aytunç Altındal 203
202 Laiklik
www.çizgiliforum.com
204 Laiklik
TÜRKİYE-İSRAİL İLİŞKİLERİ
kiye için çok yararlı olur, kanısındayım. Unutmayalım ki, Türk
ler 1453'te İstanbul'u ele geçirince, en az 1200 yıllık tarihi içeren
bir Hıristiyanlık uyarlığının da vârisi olmuşlardır.
(Yeni Günaydın, 23 Aralık 1993, Perşembe)
İsrail, 1948'de kuruldu. İsrail'de devlet, kimliği itibariyle Si
yonist devlet olarak tanımlandı. Ünlü Basel (İsviçre) Kongre-
si'nde Theodor Herzl'in hazırladığı Siyonist program çerçeve
sinde kurulan İsrail Devleti'nde hem Yahudi Şeriatı'nın hem de
Seküler (dünyevi) yasalarm yürürlükte olması kararlaştırılmış
tı. Nitekim günümüzde İsrail'de şeriat yasaları çok etkilidir ve
bunlara uymak zorunluluğu vardır. Şöyle ki: İsrail'de şeriat ge
reği cumartesi günleri Sebat Günü olarak bilinir ve bu günde
Yahudiler 'ellerini işe süremezler'. Diğer bir deyişle, çalışamaz
lar. Benzer şekilde, şeriat gereği olarak buzdolaplarmda et ve
süt yan yana konulamaz. Yakın zamanlarda alman bir kararla
İsrail'de rabbiler (hahamlar) gündelik hayatta yer alan bazı
önemli olayların -örneğin nişan, nikâh, sünnet vb - video kame-
ralarıyla kaset haline getirilmesini yasakladılar. Gerekçe olarak
da insanın kendi kendisini yeniden yaratmaya kalkışmasının
(video ile canlandırmasının) Tanrı'ya ait olan yaratıcılığa şirk
koşmak olduğunu öne sürdüler.
***
205
206 Laiklik
www.çizgiliforum.com
DEMOKRAT, LAİK VE ANAP'LI
209
210 Laiklik
Aytunç Altındal 211
meyen çevrelerde aman bir telaş, aman bir öfke, sormayın. İz
zettin Doğan'a haddini bildirmek için peş peşe salvolara başla Görülüyor, Refah Partisi'nin sempati alanında bir yoğunlaş
dılar. ma yaşanıyor. Gazetelerin manşetleri neredeyse Refah'a en
"Aleviler solcudur. Ne demek RP'yi desteklemek." dekstendi. 'Refah geliyor', 'Eyvah, rejim sarsıntıda', 'Türkiye
"Aleviler bizim, kimseye vermeyiz." İran olacak', 'Refah gelirse darbe olur' şeklinde manşetlerle ye
"Aleviler şeriatçı yapılmak isteniyor." vs. vs... ni bir umacı yaratmak çabaları yaşanıyor. Sanki Refah dün ku
İzzettin Doğan'la başlayan tartışma hâlâ sürüyor. Başka Ale rulmuş, Prof. Erbakan da dün Patagonya'dan Türkiye'ye gelmiş
vi cemaatleri de benzer tavırlar sergilemeye başladılar. Eski gibi...
CHP'nin kendilerini durmaksızın kullandığını öne süren bazı Türkiye'deki EN demokratlara sorarsanız, Refah, kumda oy
Aleviler, belediye seçimlerinde SHP'yi değil, Bedrettin Dalan'ı nasın diye kurulmuş bir partidir. Tıpkı eski CHP'nin 'Bizde de
destekleyeceklerini açıkladılar. var' densin diye kurdurttuğu bir TKP gibi. Öyle iktidara oyna
Demokrasi ağalan için bu da başka bir 'demokratik günah' mak, gelmek yok. Ne güzel kadayıf, ceviz tatlısı falan deyip, iş
sayılıverdi. Onlar da azarı işittiler. leri idare ediyorlardı. Ne demek iktidar?
Türkiye'deki bu EN çok demokratların hışmına uğrayan En büyük telaş da 'rafa'ya endekslenmiş vaziyette. En de
Alevi önderleri kendi serbest iradeleriyle kendilerine uygun mokratlar 'rakı' içip, domuz eti yiyemeyeceklerini düşünüyor
partiyi desteklemek isteyince demokratlıktan ve solculuktan lar. Vallahi yandılar! Refah bir gelirse ne rakı, ne genelevler, ne
herhalde düşürülüverdiler. domuz eti!.. Refah herhalde namaz sayısını beş vakitten yirmi
Ne yapmaları gerekiyordu? beş vakte çıkartacak bunlar için!..
Biz Ecevit'i destekleyeceğiz, deselerdi, inanın yine EN de
mokratların hışmına uğrayacaklardı. Aynı durum Baykal için
Ve, ANAP'lı Bir Dost
de geçerlidir. Aleviler, Baykal'ı desteklemek kararını alsalardı,
yine demokrat ve solcu olamayacaklardı. Telefonda çok eski bir arkadaşım var. Berlin'de tamamladı
Aleviler, demokrasi ağlanna uyup, emirleriniz başlarımızın yükseköğrenimini. Orada ortanın solu derneğinin kurucuların-
üzerinedir, deyip SHP'yi ve Murat Karayalçın'ı destekleyecek dandı. Sonra ANAP'm kuruluş çalışmalarına katıldı. Adı bili
lerini açıklasalardı, işte ancak o zaman demokrat ve solcu olabi nen, sevilen bir ANAP'lı oldu.
leceklerdi. Çünkü bu tiplere göre SHP'yi desteklemeyen de "Yahu, Refah aldı başını gidiyor," diyor.
mokrat, solcu ve laik olamazdı! "Gitsin, ne olacak?" diyorum.
"Doğru," diyor. "Biz ne yapacağız onu bilmiyorum. 1989'da
İstanbul'da yaklaşık yüzde 30 almıştık (29.07). Şimdi yeni ada
Sevsinler Böyle Laikleri yımız var. Parti muhalefette. Ama anketler yüzde 24 veriyor.
Evet, bazı anketlere göre birinci parti olarak görülüyoruz, ama
Adam kalkıyor, "Laik olmayan insan olamaz," diyor. Demok gerçekte geçen seçimden yaklaşık altı puan geriye düşmüş du
rasi ağalanndan alkış, tezahürat alıyor. rumdayız. Muhalefette olup da böylesine başarısız bir hükümet
Adam kalkıyor, "Refah Partisi, rejim düşmanıdır," diyor. karşısında elimizdeki oy potansiyelinden olmak normal mi, de
Demokrasi ağalarından sırt sıvamalar, okşamalar gırla. ğil mi?"
"Bunu liderinize sorun, anlatsın," diyorum.
www.çizgiliforum.com
212
Laiklik
REFAHIN GELİRİ
"28 Mart sabahı sadece DYP değil, ANAP da yüzde 30'dan
yüzde 20'ye düşerse, sen o zaman patırtıyı gör. Hele bir de Re
fah kazanırsa," deyip susuyor.
"Refah kazanırsa ne olur?" diye soruyorum.
"Bizim patronu koydunsa bul," diyor.
Ne dersiniz?
Prof. Dr. Necmettin Erbakan'ın önderliğinde Türkiye siyaset
(Yeni Günaydın, 19 Şubat 1994, Cumartesi) arenasında önemli bir rol üstlenmiş olan Refah Partisi'nin gelir
kaynakları daima tartışma, bazen de dedikodu malzemesi ya
pılmaktadır.
Özellikle yurtdışında kendileriyle görüştüğümüz yetkili ve
ilgililer, hani neredeyse 'Merhaba' demeden, "Sizce İslamcı parti
nin gelir kaynakları nelerdir?" diye soruyorlar. Ardından da ken
di sorularını kendileri yanıtlıyorlar: "Refah Partisinin yıllık geliri
500 milyon Amerikan Doları'ymış, doğru mu?" diye soru içinde fi
kir belirtiyorlar.
Refah Partisi'nin yıllık gelirinin 500 milyon dolar olduğunu
düşünmek fantezi değilse, bir manipülasyon, yani şaşırtmaca
dır. Bu tip sözler nereden kaynaklanıyor? Bu bilgileri Batılı uz
manlar mı yaratıyorlar, yoksa Türkiye'den birileri mi bu tip ha
berleri üretiyorlar?
Son Amerika ziyaretimde bukonu bir kez daha gündeme
geldi. ABD'nin Rusya uzmanlarından Büyükelçi Hayıvard Isham
ve ABD'nin Suriye eski Büyükelçisi ve halen de Foreign Affairs
Ortadoğu uzmanı ve sorumlusu Richard W. Murphy ile görüşür
ken de konu Refah ve onun mali kaynaklarıydı.
213
Aytunç Altmdal 215
214 Laiklik
Korku ve Ecel
Bir Kuruluş, Bir Rapor
Refah ve Türkiye'deki İslamiyet ve laiklik Avrupa ve Batı ta
Evet, Amerikalı uzmanlara bu fikri veren bir rapor vardı. rafından en çok izlenen konuların başında gelmektedir. Türki
Şimdi bu rapordan bazı bölümler aktaracağım. ye'deki İslamiyet'in 'özelleştirilmesi'ni Avrupa ve ABD yıllardır
Amerika'nm güvenlik konusunda uzmanlaşmış ve çok başa beklemektedirler. Bu özelleştirme faaliyetinin içeriğinin ve biçi
rılı çalışmalar yapan Apsen Enstitüsü, geçtiğimiz yılın 29 Ma- minin nasıl olacağı uzun zamandır tartışılmaktadır.
yıs-1 Haziran tarihlerinde İstanbul'da uluslararası bir toplantı Batı'nın gündeminde olan bir başka konu da, Türkiye'de Se-
düzenlemiş. Çeşitli Avrupa ülkelerinden gelen uzmanlar ile il küler hayatın İslamiyet'e uyumlu olup olamayacağı ve Türki
gili bakanlıkların yöneticileri, 'Soğuk savaş sonrasında Türkiye'nin ye'nin Ortadoğu ile Balkanlar ve Türki Cumhuriyetler'e 'model'
Avrupa periferisindeki (çevresindeki) rolü' başlıklı bu toplantıya ka sunup sunamayacağıdır.
tılıyorlar. Türkiye'den de bazı gazeteciler ve bakanlık yetkilileri
Hazindir ki, Türkiye'de sorumsuz bir çevre var.
katılıyorlar toplantıya.
Kendi kişisel çıkarları uğruna ya da 'Kendi kendine ispat' gü
Söz konusu toplantıda Türkiye'nin Amerika'yla, NATO'yla düsüyle yalancı dünyalar yaratmak ve kendi yarattıkları bu ya
ve Avrupa Ekonomik Topluluğu'yla ilişkileri inceleniyor ve ba lancı dünyada kendilerini kahraman yapmak arzuları var. Bu
zı sonuçlara varılıyor. Bu toplantıda bu konularm yanı sıra, en arzu büyük ölçüde 'aşağılık duygusu'rıdan kaynaklanıyor.
önemli konu Refah ve İslamiyet oluyor. Türkiye'deki laiklik, da Türkiye'nin geleceğinin söz konusu olduğu şu dönemlerde
ha doğrusu Sekülerleştirme de en önemli konular arasında yer sahte kahramanların yalancı dünyalarının ürünleri Türkiye'nin
alıyor.
www.çizgiliforum.com
216
Laiklik
LAİKLİK VE İRTİCA
başına yeni dertler açar. Adları uzmana çıkmış bazı şahısların
kendi aşağılık duygularını tatmin edebilmek için Türkiye'nin
asli ve hassas dengelerini sarsmaya hakları yoktur. Bunun adı
demokrasi ve fikir özgürlüğü de değildir.
Refah'm yılda 500 milyon dolar geliri olduğunu öne sürenler
öncelikle bunu kanıtlamalıdırlar.
Türkiye'de laiklik ve irtica kavramları onyıllardır birlikte
(Yeni Günaydın,,25 Ocak 1994, Salı) kullanılmışlardır. Bu iki kavram hakkında yurtiçinde ve dışında
sayısız yazı, haber, demeç vb. yayınlanmıştır. Türkiye'de Laisiz-
m'i ve din ile devletin ayrılması ilkesini savunanlar genelde
kendilerini Kemalist, Atatürkçü ve ilerici olarak tanımlamışlar,
muarızlarını ise genelde gerici olarak nitelendirmişler ve bu ke
simi dini siyasete karıştırmakla ve irticayı hortlatmakla suçla
mışlardır. Bu yazının konusu, söz konusu taraflar arasındaki
tartışmalardan yola çıkarak belirli sonuçlara varmak değil, laik
lik ve irtica konularında yurdumuzda az tartışılmış ya da hiç
tartışılmamış bazı özel hususlan okurların dikkatine sunmaktır.
Şu soruların yanıtlarını arayalım. İşte ilk soru: Türkiye'de
devlet ve din gerçekten de birbirlerinden ayrılmışlar mıdır?
Bakalım! Türkiye'de din, yani İslamiyet devlet içinde bir ba
kanlık ve ona bağlı bir kurum -Diyanet İşleri- tarafından res
men temsil edilmektedir. T.C. Devleti, Maliyesi ve TBMM, bu
kurumun bütçesini hazırlamakta, yönlendirmekte ve onayla
maktadır. Yaklaşık 84 bin din görevlisi devletin memur statü
sünde yer almakta ve T.C. Devleti bu memurlarına maaş ver
mektedir. Cami, mescit vb. İslami ibadet mahalleri bizzat T.C.
Devleti'nin bütçesinden yapılan harcamalarla inşa edilmekte ya
da onarılmaktadırlar. Türkiye'de devletin din için ayırdığı büt
çe ve giderlerde İslamiyet'e bağlı çevrelerin ödedikleri vergile
rin payı olduğu gibi kendilerini laik kabul edenlerin ödedikleri
vergilerin de payı vardır. Kısacası, Türkiye'de resmi düzeyde
din/İslamiyet için yapılan harcamaların tümü T.C. Devleti tara
fından karşılanmaktadır. Devlet de bunu laik ya da mümin
yurttaşların ödedikleri vergilerden ve ilginçtir ki, yurtdışmdan
sağlanmış kredilerden, borçlardan ve faizlerden sağlamaktadır.
Bu duruma bakıldığında Türkiye'de Laisizm'i din ile devletin
217
218 Laiklik
Aytunç Altmdal 219
www.çizgiliforum.com
220 Laiklik 221
Aytunç Altındal
Laisizm Olmasaydı olsaydı, hiç kimsenin kuşkusu olmasın ki, bugün Anadolu'da
Laiklik konusunda bilinmesi gereken bir husus da Türki %99'luk bir Müslüman kitleden söz edilemeyecekti.
ye'de laisizmin sadece İslamiyet'le tanımlı ve sınırlı olmadığı
dır. Günümüzde sağcı politikacılar ve onların hitap ettikleri ke
İrticaya Gelince...
simler yerli yersiz açıklamalar yaparak Türkiye'de toplam nüfu
sun %99'unun Müslüman olduğunu vurgulamaktadırlar. İl Türkiye'de irtica kavramı, Cumhuriyet'in ilanından günü
ginçtir ki, bu siyasetçiler nedense 1890-1920 yılları arasında Tür müze yepyeni bir anlam kazanarak kullanılagelmiştir. Komü
kiye'de bugünkü %99'luk Müslüman nüfusunun olmadığını nizm ve irtica her hükümet tarafından göz korkutmak amacıy
unutmuş görünmektedirler. Günümüzde Anadolu'da %99'luk la, bazen biri bazen diğeri öne çıkartılarak, çiklet gibi çiğnen
Müslüman nüfustan söz edenler bunu doğrudan doğruya La- mişlerdir. Türkiye'de basın tarafından yaratılan imajına göre ir
isizm'e borçlu olduklarını da görmezlikten gelmektedirler. Şöy tica, kara sakallı, kara giysili, eli ibrikli, ayağı takunyalı, kazma
le ki, 1890'larda Osmanlı Devleti'nde 16 milyon 730 bin Müslü dişli, ağzından salyalar akarak kan emen bir vampirdir. Kadın
man'a karşılık 8 milyon 70 bin gayri müslim yaşamaktaydı.3 Bu ları kara çarşaflara sokup, üfürükçülük yoluyla onları aldatan
Müslüman nüfus, sonraki otuz yıl içinde, en az 3,5 milyon daha güçtür.
azaldı. Aynı yıllarda Emperyalizm'in öncü gücü misyoner çete Ne var ki irtica, kelime anlamı itibariyle 'GeriyeIaslına dönüş'
leri Anadolu'yu âdeta parsellemişlerdi. İlk 'Kurtarılmış Bölgeler demektir. Ve İslami bağlamında irtica, Muhammed Peygam
de, ilginçtir ki, bunlar tarafından kurulmuşlardır. Örneğin ber'le başlayan ve dört halifesiyle süren Devr-i Saadet olarak
1914'te Osmanlı topraklarında misyonerlik faaliyetlerini yürü anlaşılmaktadır. Dolayısıyladır ki, günümüzde irtica, İslam'a
ten ve yönlendiren 600'den fazla Fransız, 500 Amerikan ve İngi bağlılık duyan çevrelerce geçmişteki o Altın Dönem'e dönüş ha
liz, 200 İtalyan, 60 Rus ve 25 Alman mektebi vardı.4 Türkler ara reketi -gerçekte ütopyası- olarak görülmekte ve anılmaktadır.
sında, özellikle Bursa ve Ege bölgelerinde çeşitli Hıristiyan Özellikle yurtdışında kümelenmiş olan İslamcı çevreler irtica
inançlarma dönenler çoğalmaya başlamıştı. Bu hızlı altüst oluş kavramını bu anlamıyla kullanmakta ve açıklamaktadırlar ki,
döneminde bazı illerde Müslümanlar azınlığa düşmüşlerdi. Öy doğrusu da budur. Türkiye'de özellikle de Sosyal Demokratlar,
le ki, İzmir'e halk arasında 'Gâvur İzmir' denilmeye başlanmış irtica kavramının bu anlamını bilmedikleri için irticayı 'gericilik
tı. İşte Laisizm'in bu yönü nedense hiçbir politikacı tarafından le' özdeş sanmaktadırlar. Kestirme tarafından söyleyelim ki, ir
dile getirilmemişti. Laisizm, Türkiye'de tekke, zaviye, dergâh tica ve gericilik bir ve aynı değillerdir. İrtica, genelde dinsel geçmi
vb. kapatırken, söz konusu misyoner yuvalarını da elimine et şe ipotek koymaya çalışırken, gericilik toplumun geleceğine -her alan
miş ve bu okulların sayısını bugünkü düzeye indirmiştir. La da- egemen olmaya çalışır. Gericilik, gerçekte Şeriat'a karşı bir ha
isizm, Türkiye'de açık ya da gizli Hıristiyanlık propagandası rekettir. İslam'ın ruhuna ve yapısına ters düşen bir tepki hareke
yapılmasını da engellemişti. Genç Cumhuriyet Devleti, 1920Ter- tidir. Elektrik, absürd ve irrasyonel bir tepkinin cahilce değer
de bu inanılmaz atılımı -Kültür Devrimi'ni- gerçekleştirmemiş lendirmelerle tepkiye dönüştürülmesi keyfiyetidir. Gericiliği,
yakın zamanlarda yaşanmış somut bir olaydan yola çıkarak ör-
neklendirebiliriz.
3 Die Zukunftsarbeit der Deutschen Schule in der Türkei, W. Blankenburg, Heft I.
Leipzig, 1915, p. 15. Bilindiği üzere T.C. Devleti'nin Cumhurbaşkanı 8 Ocak 1987
4 Histoire de L'Empire Ottoman par Le Vte. A. De La lonquiere. Librairie Hachet
te, Paris, 1897, p. 51.
tarihinde Adana'da siyasi bir çıkış yaparak Türkiye'de 'İrti-
At/tunç Altındal 223
222 Laiklik
birlikte basma verilen sinyal üzerine içerde Refah Partisi'ne kar
ca'nm hortlatıldığıru açıklamış ve halkı bu düşmana karşı uya şı, dışarda da ABD'nin isteği doğrultusunda İran-Irak savaşı
nık olmaya çağırmıştı. Cumhurbaşkanı, aynı konuşmasında, ad için, müdahaleleri öngören bir ortam hazırlanması gündeme ge
belirterek, halen Köln'de yaşayan eski bir müftünün 'İrtica'nm tirilmiştir.
başı olduğunu belgeler vererek göstermişti. Daha sonra söz ko Sonuç olarak, bu hızlı gelişmeler karşısında kendilerini sos
nusu eski müftü ile görüşen gazeteciler bu şahsın, "Evet irticayı yal demokrat ya da demokratik sol kabul edenler bir an önce
savunuyoruz, çünkü hâkimiyet kayıtsız şartsız Allah'ındır," dediği din ile Sekülarizm ve laiklik konularında açık tavırlar takmma-
ni yazmışlardır. hdırlar. Yuvarlak laflarla ya da neredeyse kablettarihine dönüş
Şimdi sorumuz şudur: 'Hâkimiyet kayıtsız şartsız Allah'ındır' müş 'Devletçilik' tezleriyle bir yere varılamayacağını görmeleri
şeklindeki bir formülasyon İslami Şeriat'a uygun mudur? He nin zamanı gelmiş ve geçmek üzeredir.
men belirtelim ki, değildir. İslami Şeriat'ın ruhuna ve yapısına {Varlık, Mayıs 1987)
taban tabana zıt, tek kelimeyle gerici/cahilce bir yakıştırmadır.
Neden mi? Çünkü 'Hâkimiyet kayıtsız şartsız Allah'ındır' önerme
si Laik T.C. Devleti'nin Laik Anayasası'ndan ve onun kuruluş
mantığından alınarak EKLEMLEME yoluyla kurulmuş bir öner
medir. Tüm anayasalar, bilindiği üzere LAİK ve/veya SEKLİ
LER belgelerdirler ve bunlar bu mantığa uygun olarak Seküler
ve laik, yani din dışı (La Dini) kişiler tarafından hazırlanmış ya
salardır. İslami Anayasa ise kuramsal olarak, Şeriat'tır. Ve İsla
mi inanca göre bu da bizzat Allah tarafından yazdırılmıştır. Yi
ne İslami inanca göre Şeriat ve yasaları insanları denetler, ama
insanlar Şeriat'ı denetleyemezler. İslamiyet'e göre Allah'ın in
sanların koydukları yasalara değil, tersine, insanlarm Allah'ın
koyduğu değişmez kabul edilen yasalara ihtiyaçları vardır. Di
ğer bir anlatımla insanlar Allah için ya da O'nun adına yasalar
koyamazlar, Allah'ın yasaları a priori VARDIR ve insanlar bun
lara uymakla görevli kılınmışlardır. İslami inanca göre hiçbir in
san kendini Allah'ın yerine koyup O'nun adına yeni yasalar çı-
kartamaz. Söz konusu müftü ise, bizzat LAİK insanlar tarafın
dan konulmuş ve değiştirilmesi mümkün LAİK bir formülasyonu,
'Hâkimiyet kayıtsız şartsız Millet'indir'i alıp, Millet yerine Allah
kavramım koyarak sadece cahilce bir TEPKİ'yi sergilemiştir, o
kadar. Bu cehalet örneğinin Türkiye'de İslamiyet'i savunan bil
gili ve yetkili hiçbir kişi ya da kurumca tasvip edilemeyeceği
açık bir gerçekken, Cumhurbaşkanı'nm bunu siyasi polemik ha
line getirmesinin sadece T.C. Devleti'nin iç ve dış siyasetiyle
bağlantılı bir manipülasyon olduğu kesindir. Nitekim bu olayla
www.çizgiliforum.com
ELEŞTİRİLER VE YANITLAR
225
Aytunç Alhndal 227
226 Laiklik
"Ne bileyim! İşte söyleniyor!"
ler. Bu kadarcık bir zahmeti göze atamıyorlarsa, benim elimden ***
bir şey gelmez. Ben yıllarca 'zahmet edip' binlerce kitap, belge,
inceleme, yazı, araştırma vb. okumuşum. Yazılarımda zaman Boş verin bu çapsız palavracıları! Bunlara en iyi bildiklerini
zaman ilettiğim bilgileri böylesine geniş bir çevreden topluyo öne sürdükleri konularda sorular yöneltin. Bakın o zaman üç
rum. Artık okurdan da gayret istemek hakkımdır, diye düşünü kelimeyi yan yana getirmekten aciz olduklarını görürsünüz. Ör
yorum. neğin nedir şu savunduğunuz 'Laiklik' diye sorun. Size basma
Kısacası, beni basit yazı yazmıyor diye suçlayan ve eleştiren kalıp, hiçbir gerçekliği olmayan kulaktan dolma bazı klişe cüm
okurlara son olarak şunu söylemek istiyorum: Benden yapamaya leleri sıralayacaklardır, o kadar. Sorun bu tiplere: "Nedir Batı uy
cağım bir işi istemeyin, lütfen. garlığı ve bu uygarlıkta yer alan kiliseler?" Bakın nasıl kem küm
edeceklerdir, zırvalayacaklardır, görürsünüz.
***
Siz en iyisi bu çapsız 'casus avcıları'm içkileriyle baş başa bı
Bir başka husus da, "Efendim, nereden biliyorsunuz?" sorusu rakın. Abuk sabuk ve çoğunluğu belden aşağı fıkralar anlatsın
etrafında yoğunlaşıyor. Şu tarihli yazınızda şöyle şöyle yazmış lar birbirlerine. Kim kimin karısıyla ne yapmış, oları konuşsun
tınız, bunlar gerçekleştiler: Nereden biliyorsunuz? Yoksa siz lar. Rakı içerek, Allah'a ve İslam'a küfür ederek, 'Kahraman laik
ajan mısınız? lerden' olacaklarını sansınlar. En yakın arkadaşlarına ihanet ede
Hani, deveye sormuşlar boynun niçin eğri diye de, deve, ne rek 'özgür' olacaklarını düşünsünler. Bırakın aldatmaya devam
rem düzgün ki, demiş! Bu da öyle. Düşünme tembelliği ve ko etsinler kendilerini.
laylığına bağlı bir soru bu. Soranı çok rahatlatıyor! Kendisinin Siz dilediğiniz köşe yazarını okumayı sürdürün.
düşünemediğini başkası düşünmüşse, Türkiye'de o düşünen Dedikodulara değil, siz yazılanlara bakm. Bir köşe yazarı
şahsı 'yermek' gerekiyor! Onu şu ya da bu şekilde 'ignore' ettir olarak okurlarına saygı duyarak, bildiklerini onlarla paylaşma
mek ve bu da olmazsa ajan, casus, bozguncu vs. gibi sıfatlarla ya çalışan ve önce yurdunu düşünen bir yazarım. Gerisi beni il
karalamak gerekiyor. Bunu yapınca kendi değerinin anlaşılaca gilendirmiyor!
ğını sanıyor, o şahıs. En azından bu 'mental mastürbasyon' aracı (Yeni Günaydın, 25 Kasım 1993, Perşembe)
lığıyla tatmin buluyor.
Oysa bu tip suçlamaları, Refik'in meyhanesinde kulaklara fı
sıldayarak rahatlayan yeteneksiz 'meyhane düşünürleri 'ne, sorul
ması gereken ilk soru şudur: Adamın alnında casus olduğu yaz
mıyor. Sen nereden biliyorsun casus olduğunu? Eğer bu adam
gerçekten de casus, ajan vs. ise, bu çok gizli bir misyondur. Bu
tip gizli misyonları da sadece devletin gizli enformasyon birim
leri bilirler. Refik'in meyhanesinde devletin gizli istihbarat ör
gütleri yazılı, sözlü ve görüntülü yayınlar yaparak kendi gizli
elemanlarını deşifre etmediklerine göre, bay büyük düşünüre
casusun gerçek kimliğini kim açıklamış olabilir? Sorun bu soru
ları. Alacağımz yanıt bellidir: "Yahu öyle söyleniyor!"
Kim söylüyor?
www.çizgiliforum.com
Refah Partisi Genel Başkanı Necmettin Erbakan:
"ORDU BİZE KARŞI DARBE YAPMAZ."
229
230 Laiklik
Aytunç Altındal 231
www.çizgiliforum.com
232 Laiklik
"Zorlayamazlar, muhterem kardeşim," diyor. "Onlar Ceza 'İktidar/a Gelip de 'Muktedir' Olmamak...
yir'den ders aldılar." " R E F A H I BEKLEYEN EN BÜYÜK TEHLİKE
Biraz susuyor. Kısa bir süre bakışıyoruz. Gözüm duvardaki
Atatürk panosuna ilişiyor. Birden Erbakan alçak bir sesle ilginç
bir açıklama yapıyor:
"Ama Refah Partisi'ni bekleyen büyük bir tehlike var," di
yor.
"Ordu değilse nedir?" diye soruyorum." Refah Partisi Genel Başkanı Prof. Necmettin Erbakan'la yap
"Anlatayım, muhterem kardeşim," diyor. Sesi kaygılı. Ama tığımız söyleşiyi sürdürüyoruz.
ümitsiz değil, herhalde birkaç saat önce Türki Cumhuriyetle- Erbakan, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin bu milletin ordusu ol
ri'nin önde gelen Ayetullahları'yla yaptığı toplantıdan edindiği duğunu ve seçimle, demokratik kalıplar içinde iktidara gelen
'umut'la bakmak istiyor geleceğe, diye düşünüyorum. bir siyasi partiyi, Refah Partisi'ni anti-demokratik bir askeri dar
beyle devirmek istemeyeceğini belirtiyor.
(Yeni Günaydın, 22 Aralık 1993, Çarşamba) Erbakan, bu konuda TSK'nın kışkırtmalara kapılmayacağını
vurguluyor.
Ama Erbakan'm Refah Partisi'nin geleceği ile ilgili endişele
ri var.
"Refah Partisi'ni bekleyen büyük bir tehlike var," diyor Er
bakan.
Ben de bu tehlikeyi açıklamasını rica ediyorum.
Taklitçi Zihniyet
233
Aytunç Altındal 235
234 Laiklik
"Böyle bir planları varmış gibi geliyor bana. Biz iktidara ge
Partisi'nin sadece Türkiye'ye değil, tüm dünyaya ileteceği bir
leceğiz. Sonra da bizi iktidara hapsedip, perişan etmek isteye
mesajı var. Biz bu mesajı iletmek istiyoruz. Bu mesajı iletebil
cekler. Bize iş yaptırtmayacaklar. Önümüze akıl almaz engeller
mek için iktidar olmak zorundayız. Biz iktidara geliriz. Geliriz
gelmesine de..." diyor ve duraklıyor Erbakan. çıkartacaklar. Atacağımız her adımda bizi batırmayı, sabote et
meyi düşünecekler. Hangi soruna el atsak, çözümü yokuşa sü
rüp, çok kısa zamanda bizleri iktidarda beceriksiz davranmış ol
İktidar, Ama... makla suçlayacaklar. İşte Müslümanlar ne kadar başarısızlar,
görün diyecekler."
Yine kısa bir sessizlik oluyor. Erbakan'ı rahatsız eden, endi Necmettin Erbakan'ın endişesi ve Refah Partisi için tehlike
şelendiren bir durum var. Ama ne? Erbakan, neden çekiniyor? diye gördüğü husus işte bu. Refah'm iktidara yürümesine ses çı
Belki inanmayacaksınız, ama Erbakan'ı endişelendiren ko kartmamak arzusunda olan bazı çevrelerin, partinin iktidara
nu, iktidar. Evet, yanlış okumuyorsunuz. Erbakan, Refah Parti- gelmesinden sonra hızla bir yıpratma kampanyasına başlaya
si'ni bekleyen en büyük tehlikenin 'iktidar' olduğunu düşünü caklarından endişeleniyor.
yor. Diğer bir deyişle Erbakan, iktidara gelmekten değil, iktida Türkiye, böyle bir engellemeyi daha önce yaşamıştı. Bülent
ra gelip de 'muktedir' olmamaktan korkuyor. Ecevit, iktidara gelmiş, ama bir türlü 'muktedir' olamamıştı. Da
Erbakan şöyle açıklıyor endişelerini: ha doğrusu, Ecevit, iktidara geldikten hemen sonra hiç beklen
"Evet, iktidara gelebiliriz. Ama sonra ne olur? İktidarda ka medik bir engellemeyle karşılaşmıştı. O yıllarda şiddetli muha
labilir miyiz? Yani bizi iktidarda hapsederler." lefet yapmayı planlayan Süleyman Demirel'in emriyle bir anda
"Kim hapseder?" diye soruyorum. 'pazarlar' bomboş kalıvermişti. Kuyruklar yaratılmış ve Türki
"Bakın muhterem kardeşim," diye başlıyor Erbakan. "Biz bir ye'de temel gıda maddelerinden iğneye, ipliğe kadar ne varsa
şey fark ettik. Bugün Türkiye'de bizim iktidara gelmemizi en karaborsaya indirilmişti. Devletin her kademesinde hükümet
gellememek isteyen güçler var. Eskiden bize ilgi göstermeyen kararlarına uymama, iş yavaşlatma hareketleri başlatılmış, işçi
çevreler, şimdi bize hoş görünmeye çalışıyorlar. Eskiden yolu kesimlerinde grevler yaygınlaştırılmıştı. Kasıtlı elektrik kesinti
muza engel koyanlar, şimdi engellerini çekmek ister gibi davra leri, su kesintileri insanları canlarından bezdirmişti. Ecevit Hü
nıyorlar. Adeta bizim iktidara gelmemizi istermiş gibi çalışıyor kümeti, işte bu nedenle iktidarda olmasına rağmen eli kolu bağ
lar. En azından bize ilişmemeye özen gösteriyorlar." lanmış ve istifa etmek zorunda bırakılmıştı. Ecevit'in istifasın
"Ne var bunda çekinilecek?" diye soruyorum. dan sonra Demirel iktidan bir kez daha ele geçirmiş ve şu mu
"Mesele öyle değil muhterem kardeşim," diyor Erbakan. Ve cizeye balon ki(!) iki gecede tüm Türkiye'de mallar bollaşıver-
ekliyor: miş, ne elektrik kesintisi, ne su sıkıntısı kalmıştı. Demirel, kendi
"Bu adamlar bizim iktidara gelmemizi hoşgörüyle karşılı iktidarımn işte böyle bir 'bolluk' iktidarı olduğunu övünerek
yorlarsa, bunda bir bit yeniği vardır. Anladığımız kadarıyla, bu ilan etmişti.
adamlar bizim iktidara gelmemize ses çıkartmamak kararını al İşte, Erbakan'ı korkutan buydu. İktidara geldikleri takdirde
dılar. Biz iktidara geldikten sonra da bizi iktidarda perişan et Ecevit'in başına gelenlerin kendi başlarına geleceğinden korku
meyi düşünüyorlar." yordu Erbakan.
"Anlamadım, nasıl yani? Nasıl perişan edebilirler sizi?" diye "Elimizde Amerikalıların yayınladıkları stratejik araştırma
soruyorum. enstitülerinin raporları var. Bunlara göre Türkiye'de askeri ihti-
www.çizgiliforum.com
236 Laiklik
237
Laiklik
Aytunç Altındal 239
www.çizgiliforum.com
240 Laiklik
241
242 Laiklik 243
Aytımç Altmdal
culann konusu İslamiyet ama bakış açıları Avrupa merkeziyet Günümüzde eleştirel ilahiyat bilimi denilen akademik çalış
çiliğidir. Göz ardı edilmiş olan husus, Avrupa'da yaşayan Müs malar açısından yapılan değerlendirmelere göre, tarımsal ola
lümanların geçmişleri ile, özellikle 1960'tan sonra Avrupa'ya rak, Hıristiyanlık bir din değil, bir Kült'tür. (Kült: Tanrılara ve
gelen Müslümanların buralarda neler yaptıkları, nasıl yaşadık Tann'nm özel sevgisine mazhar olmuş varlıklara gösterilen say
ları ve Avrupa'yı ve Hıristiyanlığı nasıl görmekte olduklarıdır. gı, tapınma.) Kilise kurucuları, örneğin Aziz Thomas (Kıbrıs'ta),
Avrupa'da en az 900 yıldır (İspanya ve Sicilya'da daha eski) Aziz Markus (Mısır'da) ve Aziz Paul (Anadolu'da) ve onunla
var olan İslamiyet ve Müslümanlar konusunda yapılmış bu tip birlikte Aziz Peter (Roma'da) tarafından başlatılmış bir kilise-
araştırmalar henüz çok az bir sayıdadır. Bunların çoğu da son kültüdür. İsa, Hıristiyanlık inancına göre, aynı anda Oğul ola
on yıl içinde yayınlanmışlardır. Avrupalı devletler, kendi top rak (mediator=mütevelli-mesih) olduğu ve Tanrı, kendi yarattı
raklarında yaşamakta olan Müslümanlarm durumlarıyla ilgili ğı olayın içinde bizzat yer alamayacağı için, kendi adına kurul
araştırmalar yapılmasının gerektiği fikrine son on yıl içinde muş olan ve din olarak tanınan Hıristiyanlığın kurucusu değil
ulaştılar ve üniversitelerin bünyelerinde eski oryantalizmden dir. Kaldı ki İsa, İncil'e göre, yeni bir din kurmaya değil, içinden
ayrı akademik birimler kurdurdular. Başta Norveç ve Almanya geldiği Museviliğin peygamberlerinin yarım kalmış görevlerini
olmak üzere çeşitli ülkelerde bu merkezler açıldılar, bazıları da
tamamlamaya geldiğini ve Musevi şeriatını tamamladığını söy
açılmak üzeredirler. Yakın zamanlara kadar sadece Katolik,
lemişti.
Protestan ve Anglikan kiliseleri tarafından yönlendirilen İslami
Bu nedenledir ki kilise tarafından temsil edilen Hıristiyanlık
yet'le ilgili çalışmalar artık olaylara tarafsız gözlerle bakabilen
1. yüzyıldan bu yana aynı iddiayı sürdürmüştür. Öyle ki 18.
ve konusu din değil insan olan uzmanlarca hazırlanmaya baş
yüzyılda bile Avrupa'da eğer bir haham (Musevi öğretmen)
landı. Bu çalışmalar henüz çok yenidirler ve sayıları 20'yi bul
kendi isteğiyle İsa'nın Tann'nm oğlu olduğuna inanırsa, İsa'nın
mamıştır. Nedir ki, ilk kez bu çalışmalarda yeni bir yöntem uy
yeryüzüne geri döneceğine inanılmaktaydı. Bu inanç 2. Dünya
gulanmıştır ve Müslümanlar yaşamakta oldukları ülkelerde ik
Savaşı sırasında da vardı ama ne yazık ki Naziler bir tek haha
tisadi, siyasi, toplumsal ve kültürel yapılanmalar çerçevesinde
mı bile bu konuda ikna edememişlerdi!!! Kısacası, Hıristiyan ke
ele alınmışlardır.
limesinin ilk kez İsa'nın ölümünden yaklaşık yarım yüzyıl son
ra bugünkü T.C. sınırları içindeki Antakya'da kullanılmaya baş
landığı -ve biraz da alaylı bir anlam taşıdığı- düşünülürse,
Hıristiyanlık Din Değildir İsa'nın sağlığında Hıristiyan kelimesini hiç duymamış olduğu
Bu kısa açıklamalardan sonra konumuza girebiliriz. anlaşılır. Kaldı ki kelime özgün şekliyle Grekçe idi ve İsa da
Kendi alanında ilk olan bu yazı dizisinde ise Avrupa'daki İs Grekçe bilmiyordu.
lamiyet'in Avrupa kültürü içindeki yeri ve rolü, Avrupa'yı ve İsa'nın çarmıha gerilerek öldürülmesinden sonra ona inanan
onun temsil ettiği uygarlığı kuran ve ortak dil olarak kabul edi küçük toplulukların arasında ilk fikirsel ayrılıklar doğmuştu.
len Yahudilik, Hıristiyanlık ve laiklik gibi değerlerle İslami Öyle ki Anadolu'daki Helen ve Romalılara İsa'yı kabul ettirmek
yet'in bunlarla olan bağlantıları karşılaştırılarak verilmiştir. görevini üstlenen Aziz Paul ile diğer havarilerin bile arası açıl
mıştır. Aziz Paul, başta en büyük rakibi Aziz Peter'le ve onu tu
Bu nedenle söze Avrupa'yı kuran Yahudilik ve Hıristiyanlı
ğın öngördüğü din-devlet ilişkilerinden başlayarak girmek ge tanlarla bazen ağır sözler kullanarak tartışmıştı. Bu eski tartış
rekmektedir. ma günümüz Hıristiyanhğı'nın konuşlanışmda önemli rol oy
namıştır ve hâlâ da sürmektedir.
www.çizgiliforum.com
244 Laiklik Aytunç Altındal 245
247
www.çizgiliforum.com
248 Laiklik
Günümüzde Avrupa'da yaşayan Müslümanlar Avrupa kül Almanca konuşulan topluluklarda, özellikle de daha sonra
türünü yaratmış olan Paganlık, Musevilik ve Hıristiyanlığın bir Prusya devleti ve disipliniyle tanınacak olan Böhme'de (eski
birleriyle iç içe geçmiş olarak temellendirdikleri, tolerans ve la başkent şimdiki Postdam, kuruluşu 993) ve Viyana'da, Türk
iklik çerçevesinde kurulmuş toplumlarda yaşamaktadırlar. Bu imajı ve Türklük ilk kez bu insanlar tarafından gündelik hayat
nedenledir ki, içlerinde yaşadıkları toplumları yaratmış olan ta temsil edildi. Bu insanların arasından bazıları dinlerini değiş
inanç sistemlerini iyi tanımak zorundadırlar. Musevilik ise bu tirerek Hıristiyan oldular (günümüzde de Almanya'da dinleri
ni değiştirerek Hıristiyan olmuş 1200 kadar Türk vardır). Dinle
kültürleri oluşturmuş olan değerlerin başında gelir.
rini değiştiren bu insanların en az elli kadarı papaz yapılmışlar
(Milliyet, 14 Şubat 1993, Pazar) ve diğer Müslümanları Hıristiyanlaştırmakla görevlendirilmiş
lerdir. Yine bu 'kılıç artıklarından' bazı Türkler, belgelere göre,
Hıristiyan olduktan sonra evlilik aracılığıyla Alman aristokrat
larının arasına katılmıştır.
Ayçöreği
Bu gelişmelerin bir uzantısı olara ilk 'Cafe Turc' 1717'de il
ginçtir ki Viyana'da değil Hamburg'da açılmıştır. Yine gündelik
hayatta yer alan ve günümüzde de çok sevilerek yenilen 'ayçö
reği' denilen kahvaltılık yiyecek de ilk kez bu yıllarda Viyanalı
ve diğer Almanların sofralarına girmiştir.
249
250 Laiklik
Aytunç Altındal 251
İlginç bir husus da, din aleyhtarlığı ile ilgilidir. 17. ve 18.
ğunun sonucunda diplomatik girişimlerin bir başarısı olarak
yüzyıllarda İngiltere'de, İtalya'da ve kısmen de Hollanda'da bir
1866'da Berlin'de açılmıştır. 19. yüzyılda Avrupa'da açılan ilk
yeraltı faaliyeti olarak yürütülen Ateizm tartışmalarında Türk
Türk-Müslüman cami budur. Doğrudan doğruya sultanın ve
ler dolaylı olarak bir rol üstlenmişlerdir. Bu dönemlerde birçok
halifenin iradesi altmda olan bu camide Osmanlı halifesi adına
Avrupalı aydın ve kilise karşıtı bilim adamı 'Bir Türk Casusu
hutbe okunmaktaydı. 1839'dan itibaren başlayan Osmanlı-Al-
nun Gizli Mektupları' adıyla dağıtılan bildirilerde yer alan He
man ticari ilişkileri, 1870'te Tüm Almanya Birliği kurulunca da
terodox (Karşı Dine Açık Olmak) görüşlerle İsa'ya, kilise ve pa
ha da yaygınlaşmıştır. 1. Dünya Savaşı'nm sonuna kadar süren
palara karşı mücadele yürütmüşlerdi. Türk Casusu'nun Gizli
Osmanlı-Alman dostluğu sırasında Berlin'de oldukça önemli
Mektupları dizisi, daha sonraki yüzyıllarda ünlenen 18. yüzyıl
sayıda Türk, Çerkeş ve Kazanlı Müslüman yerleşmiştir. 1914-
aydınlarından birçoğuna esin kaynağı olmuştu. Bunların arasın
1918 yılları arasında ise bu yerleşik nüfusa ek olarak Hintli, İn
da d'Holbach, Diderot ve Toland sayılabilir.
giliz, Senagalli ve Cezayirli/Fransız Müslüman da eklenmiştir.
Müslüman Türklerle Katolik ve Protestan Almanların ara
1918'de Osmanlı ve Almanya savaştan yenik çıkmışlar ama Ber
sındaki bağlar 18. yüzyılın başlarmda ve Avrupa'da söz sahibi
lin'deki Türklerin önderliğinde toplanan tüm Almanya'da yaşa
olmak isteyen Prusyalıların yayılmacılık siyasetinin sonucunda
yan Müslümanlar 1920'de Wilmersdorf'ta yeniden bir cami inşa
yoğunlaşmıştır. 1731 'de Kurland Dükü, Kral 1. Frederik Willi-
ettirmişlerdir. Bu cami günümüzde de hizmetlerini sürdürmek
am'a bağlılığının bir nişanesi olarak yirmi Müslüman Türk'ten
tedir.
kurulu bir hassa birliğini kralın özel muhafızlığına göndermiş
tir. 1742'de ise Kral Büyük Frederik, Rus ordularından kaçıp Al
man topraklarına giren Tatar, Kazak ve Kırımlılardan oluşan
mızrak alayını kurmuştur. Rusya'dan kaçarak Almanlara sığı
Avrupa'da Camiler Çoğalırken
nan bu insanları yeniden Ruslara karşı kullanmak siyaseti, Al 2. Dünya Savaşı sırasında ise yerleşik Türklerden Alman uy
manlar tarafından 2. Dünya Savaşı sırasında da uygulanmıştır. ruğuna geçmiş olanlarla, din değiştirmiş olan Türklerden seçi
Hazindir ki, savaşta Almanların saflarında dövüşen bu insan len elit bir grup öğrenci, Götingen Üniversitesi'nde açılan İsla-
lardan bazıları savaştan sonra aldatılarak gerisin geri Rusya'ya mi Araştırma Merkezi'nde eğitilmişlerdir. Günümüzde etkisi ve
gönderilmişler ve orada kurşuna dizilmişlerdir! ağırlığı çok hissedilen Alman dış politikasının mimarları işte bu
insanlar olmuşlardır. Türkiye'nin kültürel, dinsel ve etnik yapı
sıyla ilgili ilk haritaları çıkaranlar, tarikat ve mezheplerin moza
Pazar Namazı iğini hazırlayanlar, yerleşik ahlaki ve töresel özellikleri sistema-
tize ederek 1970'lerdeki Alman dış politikasına yön verenler bu
1740'larda anlaşıldığı kadarıyla bin kadar Müslüman, Prus
akademik çevreler olmuştur.
ya ordusunda özel bir süvari birliği oluşturmaktaydılar ve ken
2. Dünya Savaşı sonunda ise Almanya'ya sığınmış olan ka
dileri için de bir mescit açılmıştı. Nedir ki, bu Müslümanlara ay
çak Tatarlardan ve Bosnalılardan oluşan Müslüman cemaati da
rılan ibadet günü cuma değil, pazardı. Bu mescide bağlı bir
ha önce Almanya'da yerleşmiş ve cami açmış Türklerin önder
Müslüman mezarlığı da vardı.
liğinde 1951'de en büyük üst örgütü kurmuşlardır. Türk Diya
Almanca konuşulan topraklardaki ilk cami ise, 1860'larda
net İşleri modelinde olan ve Almanya'daki Müslüman Sığınma
başlayan ve her yıl katlanarak artan Osmanlı-Almanya diyalo-
cıların Ruhani Yönetim Birliği admı taşıyan bu örgütün yedi
www.çizgiliforum.com
252 Laiklik
253
Aytunç Allindai 255
254 Laiklik
www.çizgiliforum.com
256 Laiklik Aytunç Alhndal 257
dığını merak ediyorum), Araplar arasında, imparatorun 'gizli' müştü. 1946'da Fransa'da yaşayan yaklaşık 80.000 Müslü
Müslüman olduğu şeklinde yayılarak, Fransa sevgisi körüklen- man'dan 25.000'i Cezayirliydi. Bu sayı 1954'te 212.000 olmuştur.
mişti. Diğer Avrupa devletlerindeki İslamiyet'in yeri ve rolü, bu üç
büyük ülkedeki gelişimlerin düzeyini ve yoğunluğunda değil
dir. Diğer ülkelerdeki İslamiyet, sayısal bakımdan değil, ama ni
Fransız Kültürüne İlgi telik ve etkinlik açısından bu üç ülkeyle kıyaslanmayacak kadar
zayıftır.
Müslüman Türklerden başka herkese inanmak eğiliminde
olan Araplar arasında büyük sempati toplayan Napolyon, (Milliyet, 18 Şubat 1993, Perşembe)
Araplar arasında ilk milliyetçilik duygularını uyandıran devlet
adamıdır. Onun öne sürdüğü görüşler sayesinde Araplar, İsla
miyet'i değil, kavmiyetçiliği öne çıkarmaya başlamışlar ve pan-
Arabizmi, Fransız ve Hıristiyan Arapların ideolojik katkılarıyla
bir siyaset olarak benimsemişlerdir. 1950'li yılların BAAS parti
leri baştan sona Hıristiyan Araplar tarafından biçimlendirilmiş
lerdi ve bu Hıristiyan Arapların neredeyse tamamına yakını da
Fransa'da eğitilmişti. Ünlü Şeyh Muhammed Abdul (1849-1905)
ve öğrencisi Cemalettin Afgani de, Fransa'da sürgün yaşamışlar
ve daha sonra Arap âleminde, Fransa'dan öğrendikleri Batıcı-
kavmiyetçilik tezlerini İslam'a uydurarak yaygınlaştırmışlardır.
Mısır Hidivi Arnavut Mehmet Ali Paşa ise Abduh'tan önce İsla
miyet'e modernizmi sokarak ilk milliyetçi akım olan 'En nahada'
hareketini örgütlemişti.
Bu gelişmelerin sonucunda, Fransa'ya ve onun 'laiklik' kültü
rüne yoğun bir ilgi başlamıştı. Araplar arasında kavim ve kabi
le ilişkilerini öne çıkartmak siyasetini güden Fransa'nın, dış po
litikası, Araplar tarafından İslamiyet'e hizmet olarak değerlen
dirilmiştir! Fransa da bu tavrını kanıtlamak için, örneğin
1912'de, bir kalemde bir Cezayir kabilesinin 5 bin üyesini birden
Fransız topraklarında yaşama hakkına sahip yarı-yurttaş statü
süne sokuvermişti. I. Dünya Savaşı sırasında yaklaşık 200.000
Cezayirliye, Fransa'da oturma hakkı tanınmıştı. Daha sonra
bunlara Faslı, Tunuslu ve Senegalli kabilelerin üyeleri de eklen
miştir. Bu cemaatlerin önderliğinde, 1926'da, ilk cami açılmıştır.
II. Dünya Savaşı sırasında, Vişi hükümeti, 16.000 Müslü
man'dan oluşan bir kabileye, Kuzey Atlantik Duvarı'nı ördürt-
Avrupa'daki 13 Milyon Müslüman
İSLAM VE AVRUPA KÜLTÜRÜ-5
Maceracı Kuruluşlar
Almanya, Avusturya ve İsviçre'deki eski İslami örgütlerin
ilk dikkati çeken özellikleri, T.C. Diyaneti ile olan bağlandır. Di-
259
www.çizgiliforum.com
260 Laiklik Aytunç Alhndal 261
yanet İşleri ve dinle görevli bakanlığı, tüm Avrupa'da olduğu 3000 İslam Kuruluşu
gibi bu üç ülkede de Alman, Avusturya ve İsviçreli yetkililer
için tek resmi temsilcidir ve muhataptır. Diyanet İşleri Başkan Günümüzde Almanya'da vakıf, cami, bir vb. adlarla örgüt
lığının muhatap almadığı hiçbir dini örgütlenme, Avrupa'daki lenmiş yaklaşık 3000 kuruluş vardır. 1987 sayımına göre Al
dinle görevli devlet daireleri tarafından ciddiye alınmaz. Örne manya'da 1 milyon 650 bin 952 Müslüman yaşamaktadır. Bun
ğin, 12 Eylül rejiminin yaratıcısı Kenan Evren''in yurt gezileri sı ların 73 bini İranlı, 22 bini Lübnanlı (Filistinli), 9 bini Suriyeli ve
rasında yaptığı konuşmalarda, İslamiyet'i alet etmesi ve ger Ürdünlüdür. Aynı sayımda, yaklaşık 100 bin Türk kendilerinin
çekte İslamiyet'le uzak yakın ilgisi olmayan bazı sözleri hadis Müslüman olmadıklarını beyan etmişlerdir. Bunlarm arasında
zannederek kullanmasını istismar ederek şöhret olan Cemalettin Süryaniler, Nasturiler, Ermeni grupları çoğunluğu oluşturmak
Kaplan hareketi bunlardan biridir. tadır. Bilinebildiği kadarıyla, küçük bir Yahudi-Kürt toplumu
da bu sayıya dahildir. Alman uyruğuna geçmiş Müslümanların
Yüzyıllar boyunca Avrupa'daki ciddi kuruluşlar, İslami
sayısı ise 100 binin üstündedir. Buna karşılık beş bin Alman
yet'te bazı asli değerler bulmuşlardır. Bu değerler siyasi değil,
Müslümanlığa geçmiş, 1200 kadar Türk de Hıristiyan olmuştur.
felsefi, toplumsal ve kültürel değerlerdir. Bu yönüyle, İslami
Müslüman nüfusun yoğun olduğu Köln, Düsseldorf, Duisburg
yet'in, Hıristiyanlığın gerçek rakibi olduğunu bilen Avrupa,
ve Essen'de 600 bin Türk yaşamaktadır. Hamburg'da 55 bin,
başta Türkiye'deki İslamiyet ve Laiklik olmak üzere tüm Avru
Karlsruhe ve Stuttgart'ta 250 bin Türk vardır. Berlin'de yaklaşık
pa'daki İslamiyet'i denetim altında tutmakta ve devletten devlete
200 bin Müslüman'dan çoğu Türkiye kökenlidir. Münih ve
prensibiyle konuya yaklaşmaktadır. Haçlı Seferleri sırasında Avru
Frankfurt'ta ise 170 bin Türk yaşamaktadır.
pa'ya aktarılmış olan İslami değerlerle, günümüzdeki marjinal/radikal
İslamcı hareketlerin hiçbir felsefi, mistik ve kültürel bağı yoktur. Bu 1950'lere kadar daha önce sözünü ettiğimiz Ahmediye mez
keskin İslamcı örgütlerin yönetim ve kuruluş modellerine bakıldığında hebi tarafından Almanya'da açılan birkaç mescitle yetinen Müs
18. yüzyılda İran ve Pakistan çevrelerinde etkili olmuş olan Şeyh Ve- lümanlar, 1960'tan sonra Almanya'nın her eyaletinde birçok ca
lilullah'm (1703-1762) düşlediği gecikmiş (anakronik) bir İslam mi açmışlardır. Örneğin, toplam nüfusun yüzde 8'i Müslüman
devleti modelini henüz aşamamış oldukları görülmektedir. Bu olan Duisburg'da, 1972'de tek cami varken, 1987'de 30 cami
modele, anlaşıldığı kadarıyla, teknik planda da Muhammed ibni açılmıştır.
Abdül Vahab'm Vehhabiye için hazırladığı Yedili (7) yöneticimli- Almanya'daki Diyanet dışında resmen tanınan Türk Müslü
ki eklenmiştir. Buna göre en tepede imam bulunacak ve bunun man örgütlerinin en ciddi ve dikkate değer olanları 1970'lerde
yedi erdemi olacaktır. Yedi erdemli bu imamın yedi kişiden olu etkili olan Avrupa İslam Kültür Merkezleri (Süleymancı), Milli
şan bir de meclisi olacaktır. Bunlar da vezir, gaza amiri, güven Görüş Teşkilatı (RP'ye yakın bağımsız) ile özelikle camiden çok
lik amiri, kadı, şeyhülislam, hâkim (eğitim bakanı) ve vekilidir. medrese açan Nurculuk hareketidir. Alevi dernekleri de Bekta
Bu naif örgütlenme modeliyle peygamberlerin ve 4 halifenin şi, zikir ve Kuran kursları açmaktadır. Süleymancıların 1980'ler-
devri saadetini getireceklerini sanan bu tip örgütlerin, günümü de denetimleri altında tuttukları yaklaşık 200 cami bulunmak
zün gelişmiş teknolojisi ve diplomasisi karşısında hiçbir şansla taydı (bu camilerin büyük kısmında şimdi M G T etkilidir). Milli
rı yoktur, meğer ki rasgele!!! Görüş Teşkilatı (MGT) ise özellikle son yıllarda yaptığı ataklar
la, günümüzde, kuşkusuz sadece Almanya'da değil tüm Avru
pa'daki en etkili Türkiye kökenli İslami kuruluşların başında
gelmektedir. Refah Partisi'ne yakınlığıyla tanman MGT, yarı-
262 Laiklik
At/tunç Altındal 263
www.çizgiliforum.com
264 Laiklik
İngiltere, Hilafeti Londra'ya Götürmek İstiyordu..
da Suudilere rakip olmak üzeredir. Türkiye'yi, İslam açısından
İSLAM VE AVRUPA KÜLTÜRÜ - 6
değerlendirildiğinde, çıkarlarına uyduğu zaman 'fazla Müslü
man', uymadığı zaman da 'fazla laik' ilan eden Fransa'da ve İn
giltere'de günümüzde İslamiyet ne durumdadır. Yarın, bunu
inceleyeceğiz.
(Milliyet, 19 Şubat 1993, Cuma) İslamiyet'in İngiltere'de ve Fransa'daki bugünkü yerini anla
yabilmek için geçmişte yaşanmış bazı olayları bilmek gerekir.
Fatih Sultan Mehmet'in İstanbul'u ele geçirişinin askeri stra
tejiler dışındaki Avrupa'nın kültürel ve dinsel yaşamında orta
ya çıkardığı büyük ve köklü değişiklikler, hemen hemen hiç in
celenmemiştir. Avrupa'da ise bu konu, bir bakıma tabudur:
Türkiye'ye kredi tanınmasını istemeyen çevrelerin baskısıyla
ve görmezlikten getirme gayretleri nedeniyle açıkça yazılama-
makta ve tartışılamamaktadır. Avrupa'da modern millet (din
ve dile göre bütünleştirilmiş cemaat) sisteminin tohumlarının
atıcısı olan Fatih, aynı zamanda imparatorluk statüsüne ulaş
mıştı. 15. yüzyılın birçok aydını, o yıllarda hiç çekinmeden
Türklerin Hıristiyan Avrupa'ya getirmeyi planladıkları yeni
likleri (evet, yanlış okumuyorsunuz!) yazabiliyorlar ve tartışa
biliyorlardı. O dönemde bu tip aydınların gayretleriyle papalar
ve sultanlar arasında birçoğu gizli, bir kısmı açık yazışmalar
başlatılmıştı.
15. yüzyılın Avrupa'sında fikir alanında en önemli tezleri
hazırlayanlardan biri, belki de en önemlisi Nicolaus von Ceus ad
lı aydın bir Katolik din adamıdır. Onun hazırladığı tezler De Pa-
ce Fidei başlığıyla anılagelmiştir. Von Ceus'un tezi 'dinlerarası
barış' fikri üzerine kurulmuştu. Bu yazara göre Fatih'in İstan
bul'u alışı, artık yeni bir dönemin başlangıcı olabilirdi. Avrupa
lı altı devlet ile Yunanlılar, Araplar, Türkler, Ermeniler, Tatarlar
ve Acemler tek-tanrıya mutlak bağlılık duyan insanlardı. Dola
yısıyla adil hükümdarların koruyuculuğu altında bu uluslar
birlikte kendi aralarında bir din barışmı oluşturabilirdi. Nicolaus
von Ceus'un tezleri, başta İtalya olmak üzere eski Roma İmpara-
torluğu'nun tüm illerinde derin yankılar yaptı. Sadece Müslü-
265
266 Laiklik Aytunç Altındal 267
man-Hıristiyan barışı değil, aynı zamanda Hıristiyanlığın kendi bul'dan Londra'ya götürmek istemişti. Bunun Osmanlı tarafın
içinde barış sağlanabileceği ve toleransın kurulabileceği fikri dan nasıl engellendiği, apayrı ve hiç bilinmeyen bir konudur.
yaygınlaştı. İngiltere'de yaşayan Müslümanların çoğu Hindistan, Pakis
1450'li yıllarda İngiltere, papalara vergi ödemekle yükümlü tan ve Bangladeş ile eski imparatorluğun topraklarından bura
adı prenslik olan ve fazla önemsenmeyen bir umar statüsündey- ya göç etmiş olanlardır. Avrupa'nın en güçlü İslami örgütleri,
di. İngiltere'nin sınırlarını belirlemesi ve bir krallık olarak tesci İngiltere'dedir. 1981'e göre 690 bin Müslüman'dan sadece beş
li, yaklaşık yüz yıl sonra gerçekleşti. Ünlü 8. Henry, Avrupa'da- bini Türk'tür. 1986 sayımına göre ise 936 bin Müslüman'dan 21
ki ilk resmi devlet kilisesi olan İngiltere Milli Kilisesi'ni kurdu bini Türk, beş bini Kıbrıslı Türk'tür.
ve artık papalara vergi vermeyeceğini ilan etti. 16. yüzyılda 8. İngiltere'de İslamiyet, kiliselere uygulanmış olan yasalar çer
Henry'nin gerçekleştirdiği reformlar sayesinde İngiltere, papa çevesindedir. Nasıl ki kilise kendi yasalarıyla yönetiliyordu, İs
lığın tapulu malı olmaktan kurtulup bağımsız bir krallık ve kili lami cemaatler de aynı şekilde yönetilmektedirler. Özel olarak
se sahibi devlet konumuna geldi. 8. Henry ile birlikte Avru konulmuş, tek tip bir yasa yoktur. Avusturya, Belçika, Danimar
pa'da, Bizans'tan sonra ilk kez resmen kral, kilisenin tek sahibi ka ve Almanya'da İslami cemaatler için konulmuş olan yönet
oldu. Aynı yüzyıllarda birçok aristokrat da kendi kiliselerinin melikler, yasalar ve kısıtlamalar İngiltere'de yoktur (örneğin,
sahipleri oldular, diledikleri şahısları papaya danışmadan - din kurban kesimi gibi konularda).
adamı olsun olmasın kendi kiliselerinin başına atayabildiler. Di İngiltere'de günümüzde camilerin açılması, 1963'ten sonra
ğer bir deyişle soylular, diledikleri kimseleri papaz yapabildiler. hızlanmıştır. 1963 yılında İngiltere'de on üç cami varken, 1985'te
O günlere değin kilisenin tek ve mutlak egemeni olan papaların 338, günümüzde ise 351 cami vardır. Oxford Analitica diye bili
etkisi, Avrupa'da kırılmaya başladı. Kendini, kilisenin başı ola nen ve Avrupa'da İslam'ın gelişimini izleyen bir think-tank (fikir
rak kendi imzasıyla tayin eden ilk kral olan 8. Henry'den sonra, üretim merkezi) grubuna bağlı bilim adamları tarafından confi-
İngiltere'de tüm krallar ve kraliçeler aynı zamanda kilisenin de dental (kişiye özel) yayınlanan bir rapora göre (1990), İslamiyet,
başı ve mutlak egemeni oldular. camiler sayesinde Avrupa'da yaşayan ve birbirlerinin konuştuk
ları anadilleri anlamayan Müslümanlar arasında 'Kuran dilini'
yeniden -tıpkı Osmanlı döneminde olduğu gibi- ortak dil haline
Halifelik Londra'ya getirmiştir. Yeniden kendi ortak dillerine kavuşan Müslümanlar,
kendilerine lider bir ülke bulabilirlerse, geleceğin dünya ve Av
Günümüzde İngiltere kraliçesi, hem krallığın, hem kilisenin,
rupa siyasetinde önemli görevler oynamaya hazırdırlar. Bizim
hem de parlamentonun başıdır. Dinler arası barış ve Secularizm
de konuşmacı olarak hazır bulunduğumuz uluslararası bir top
(laik toplum, sivil-toplumla karıştırılmamalıdır!) günümüz İn-*
lantıda Aalborg Üniversitesi'nde yapılan açılış konuşmasında
giltere'sindeki ortak paydadır.
Prof. Johan Galtung, ileride İslam ülkelerinin başına geçmeyi
İngiltere'deki İslamiyet, işte böyle bir toplumsal ortamda planlayan Türkiye'nin, AT'm, hem askeri, hem ticari rakibi ola
varlığını sürdürmektedir. 1. Dünya Savaşı sırasında Osmanlı cağını vurgulamıştı (1992-Danimarka-Ağustos).
Devleti'nden çok Müslüman tebaası olan ve toplam nüfusunun
yaklaşık yüzde 65'i Müslüman olan İngiltere, 1919'da "Dünya
da İslamiyet'i biz temsil ediyoruz, öyleyse halifelik Londra'da
olmalıdır," diyerek hilafeti ve tüm kutsal emanetleri İstan-
www.çizgiliforum.com
268 Laiklik Aytunç Altındal 269
www.çizgiliforum.com