Başlangıçta insan yoktu. İnsan yokken, tanrılar da yoktu. Neye göre tanrıdır bir tanrı?
İnsan yoksa, kul yoksa,
onu tanrı olarak bilen bir varlık yoksa, tanrı olamaz hiçbir varlık. Bu yüzden tanrılar yaratmışlarken insanı, insan da yaratmıştır kendi tanrılarını.. Dünya boştu, hayat boştu. Yoktu. Ne bir ses, ne bir nefes vardı. Kuru ve sert bir kayaydı her yer. Tam olarak dümdüzdü yerküre. Ne bir dağ vardı, ne bir çukur. Gündüz hiçbir gölge de yoktu. Sıcaktan ateş kesilmişti kaya. Gece soğuktan büzülür çatırdardı yeryüzü. Sadece taş bir küreydi dünya, kimse yaşamadı orada. Bin yıllar sürdü bu. Yol aldı koyu karanlıkta dünya hiçbir yolcusu olmadan. Sonunda yerküreyi fark etti tanrılar ki o zamanda da tanrı değildiler. Çok uzaktan geldiler ama çok da yakından. Başka bir alemden indi tanrılar. Hayat nefesi verdiler kendi ruhlarından dünyaya. Sonra bıraktılar yeryüzünü hayat nefesinin olgunlaşması için. Tanrıların ruh enerjileri ile çatırdadı kaya.Uyandı içindeki ateş büyüdü, çatladı, taştı ateş yer yüze. değiştirdi. Ateşler kendilerine yol yaptılar. Nehirler oldu, her yer patladı. Yer yüzü püskürttü ateşini uzaya. Kaya ile anne bir dişi gibiydiler. Ateş onun doğurduğu çocuk oldu. Kaya dönüştü gaza havaya. Kaya ateşken aslında ruhu vardı. Çünkü tanrıların her biri ruh koymuştu içine. Ama bu ruh bilinçsiz konulmuştu. Şimşekler oluştu. Yüzyıllar sürdü, asit yağdı. Doldurdu asit bütün çukurları. Bin yıl geçti, bi bin yıl daha geçti.Gaz ve asit değiştiler bulutlar yaptılar. Derken su geldi dünyaya. Bitti bulutların yakıcılığı ve sıcaklığı.Asit yavaş yavaş yerini suya bıraktı. O kadar öldürücüydü ki bu su.. Çok zaman geçti. Tanrıların bi kısmı suya ruh vermişlerdi. Ateş, kayaya da vermişlerdi ama suyu daha çok sevmişlerdi.Ateş, toprak, hava,su. Dört tanrı dört enerjisiyle dengelendi. Baktılar ki yaşanabilir. Dört ruhun üzerinde evrenin ruhu vardı onu koydular, dengelediler. Zamanı gelince görevlendirilen tanrıların bi kısmı geri döndüler. Baktılar yer yüzü, kaya ufalanmış toprak olmuş. Yaşayabilir dediler burada. Ama kendilerinden başka kimse orada yaşayamazdı.Çünkü hava nefes alınacak gibi değildi. Her şey zehirliydi. Temizlemeye başladılar. Ateşi arttırdılar, ateş arttıkça hava temizlendi. Ateş arttıkça hava daha netleşti. Ateş arttıkça zehirler öldü.Sonra iki tanrı bir araya geldiler. Toprağa baktılar, bir alan ayırdılar kendilerine. Dışarıdaki vahşiliğin ve kuraklığın içeri girmesini engellediler. Öyle bir alan ayırdılar ki görünmeyen duvarlar koydular. Sıcaklık ve zehirler ne içeri girebilirdi ne dışta kalabilirdi, orda kalmıştı. Burası sonradan bir isimle adlandırılacaktı. Aeden dediler.Ama hepsi bu dünyada olmayan bi yerdi burası.Bu yerin bi kısmı bu dünyada diğer kısmı da madde ötesinde onların olduğu yerdeydi. Yani iki boyutlu bir yerdi burası. Hepsi iç içeydi görünüşte ama hiç birbirlerine karışmıyorlardı. Tanrılar sadece oradan oraya geçebiliyorlardı. Tanrılar kendi bahçelerine kendi alemlerine değişik dünyaların bitkilerini getirdiler. Çok başka gezegenlerin, yıldızların ya da onların boyutlarından geldi. Bu dünyada şimdi bulunan bir çok bitki bu evrene ait değildir. Değişik dünyaların yaratıklarını ama en önemlisi psişik güçlerini buraya taşıdılar. Tanrılar bahçesi denen bu yer hem orada, hem burada var olduğu için. Unutmayın tanrıların aleminin aynı zamanda burada da olduğunu gösterdiler. Size garip gelebilir keşke o bahçeyi görseydiniz. Ağaç ve çiçek doluydu her yer. İnanılmaz şeyler vardı. İnsan gözünün güzel olarak adlandırdığı şeyleri aşıyordu. Özel şartlanmış, yetişmiş hayvanlar vardı, sıra dışı hayvanlar. Bu gün hiçbirini görmediğiniz, bilmediğiniz. Bazılarını mit kabul ettiğiniz hayvanlar. Ve sütun ve daire kullanılmıştı her yerde. Aeden'in bütün yapıları sütun ve daire üstüneydi. İlk tapınaklar da buna göre yapılmıştı zaten. Ama bahçenin dışına çıkmak çok tehlikeliydi. Çünkü sadece ateş, volkanlar, dağlar ve kurak toprak vardı. Sular da bomboştu..Tabi burada algılamanız çok zor olan bir diğer tanım var. Biz anlatalım da anlayan anlasın. Öyle bir yerdi ki tanrıların bahçesi çıldırmadan bakmak zordu. Çünkü her şey birbirinin yansıması gibiydi. Dışarıdan baksaydınız bahçeye sınırlı bir alandı, çıplak toprak üzerine bir yer görürdünüz. Çöldeki bi vahayı görmeniz gibi ama içeriden bakarsanız; kendinizi içi ayna olan bir kürenin içinde görürdünüz. Kendinizi her yerde görürdünüz. Elinizi ileriye uzatırsanız kendi sırtınıza dokunabilirdiniz. Bunun nedeni bahçenin her bir yerinin ayrı bir alem, ayrı bir boyut olmasıydı. Tanrıların bahçesi tüm tanrı boyutlarıyla oluşmuştu. Oradayken hem oradaydınız, aslında her yerdeydiniz. Sesiniz eğer orada olsaydınız duyulurdu bütün tanrılar aleminde, her yerde. Düşünceleriniz, her düşünce mutlaka maddeleşir ve geri dönerdi. Düşündüğünüz her şey gerçek olurdu yani. Orada renkler yedi rengin çok ötesindeydi hayal dahi edemezsiniz. Ya da tek bir rengin milyonlarca versiyonu vardı. Önünüzde duran bir ağacı bir anda baş aşağı görebilirdiniz. Çıkış yeri tanrılar alemindeydi bi başka boyuttaydı çünkü. Ama düz gibi duruyordu. Üstelik yatay ağaçlar da vardı. Her türlü canlı için çok zor bir yerdi burası. Önceden şartlanmış canlılar ancak burada yaşayabiliyorlardı. Aslına bakarsanız bir anlamda cehennem diye de düşünebilirdiniz orayı. Kavram karmaşaları ve boyut kaosu yüzünden. Ama tanrı dediklerimiz orada rahattılar ve onlar için doğal ortam buydu. Yani onlar böyle yaşıyorlardı. Kendi evrenlerinin, boyutlarının aynısıydı burası. Onun için onların alemine şu anki insanoğlu olarak giremezsiniz. Şu anki dünyanın olabilmesi için, Aeden dışındaki bir yaşamın olabilmesi için.. İçerideki bazı bitkiler dışarıya ekildiler ve orada çok daha sert ve acımasız bir doğa oluşturuldu. Yani şu anki doğa. Aeden dışındaki doğa.Fakat ne yazık ki oraya götürülen bitkilerin büyük bir kısmı öldü. Çünkü yaşayamıyorlardı. Tanrılar dışarıda da bir yaşam olmasını fakat Aeden gibi olmamak şartıyla özel enerji verdiler. O yüzden bitkiler aleminin tümü muhakkak bilin ki onların izini, enerjisini taşır. Bitkilerin genleri tanrısaldır. Ne zaman bitkiler dışarı kondu o zaman oksijen üretmeye başladılar ve yaşam için uygun ortam oluşmaya başladı.Bunu hayvanlar izleyecekti daha sonra. Sonra tanrıların bir tanesi denizin içine borular koydu.Bu borulardan ateş , erimiş kaya ve sudaki havanın birleştirilmesiyle ve tanrıların dünyaya veri,len ruhsal enerjisiyle ilk canlılar belirmeye başladı. Aeden'in dışındayız hala. Moleküler seviyede bilinçsiz hayat kıvılcımları yarattılar. Onlar taştan doğmuş canlılardılar. Ama çok hızlı yaşıyorlardı. Doğup hemen ölüyorlardı. Suda onları besleyecek bir enerji yoktu. Tanrıların bahçesinde ise bu canlılar için bakım bi yere kadar yapılabildi. Daha sonra beklendi. Böylece anlaşıldı ki Dışarıdaki dünyada yaşamak çok zordu. Ne yapmalıydı? Buna uygun bi canlı mı olmalıydı ? Yani Aeden da yaşaması mümkün olmayan ama dışarda yaşayabilecek farklı bir canlı yaratmamız gerekiyordu. Dedi ki bir tanesi; Dünyanın canlısı dünyada yaşayacak, tanrılar ile iletişimde bulunacak, dünyayı geliştirecek, kozmik bütünlüğün parçası olarak olacak olan bu canlı aynı zamanda dünyayı da kozmik bütünlüğe bağlayacak. O zaman biz dünyanın kendi maddesinden bir canlı var etmeliyiz. dedi. Kararlar alındı, işler bölündü, görevler verildi. Dünyanın özünden madde alındı. Filtre edildi, hazırlanıp bütünlendi. Bunun için bir tane tanrı çıktı. Bu görevi ben yapayım dedi. O varlığı ben üreteyim, ben hazırlayım dedi. Ki o bendim. İsmim yoktu o zamanlar size göre.Siz isim anlayışına sahipsiniz biz isim kullanmayız. Ama benim ismim var aslında. Fakat siz anlayamazsınız, telaffuz edemezsiniz... Sizin asla anlayamayacağınız bir isimdir bu. Gizli değildir aslında gizlilik değil sonuç. Ama bu başka alemin dilidir. Bu yüzden söyleyemezsiniz, duyamazsınız da, sesi de yoktur. Ben bahçeden çıktım bu iş için hazırlığa başladım. Çok çok sürdü. Çok uğraştım dünyada tek başımaydım. Benden başka kimse bana yardım etmedi.Ama kendim istemiştim zaten bunu.Bir alan yaptım kendime önce denize indim en dibine, suların çok dibine indim. Ateşin suya karıştığı yerleri buldum. Mikro organizmalar topladım. Öyle çabuk olmadı. Sayısız dünya yılından sonra istediğim kaliteyi bulabildim. Tabi önce bozuk işler yaptım. Acayip canlılar çıktı ortaya, olmadı. Devam ettik. Ama bilin ki hayat sudan çıktı.Hep öyleydi. Siz de şu an sudan çıkıyorsunuz. Daha sonra iş daha zorlaştı. Toprağın enerjisini, ruhunu toplayıp bu kütleye ekledim, ateşin enerjisini ekledim. Dünyanın hayvanlarından olan canlıları toparladım. Onlardan et aldım geliştirdim. Sonra bitki özlerini kattım. Garip şekilsiz bi kütle vardı önümde. Dünyanın ruhundan kattıkça büyüdü, kattıkça büyüdü. Hazır oldu bu madde. Fena değildi. Sonra biraz ateş verdim. Devamlı olarak yandı, aşındı.Hücreler değişti yenisi geldi, yenisi geldi. Et kemiğe büründü, kemik ete büründü. Tekrar tanrılar bahçesine getirip gösterdim öbürlerine. Baktılar.. Bi tanesi dedi ki bu hareket edemiyor. öbürü dedi ki aklı yok. Hepsi bir oldular üflediler. Her birinin karakteri ayrıydı. O yüzden bilin ki insan bütün tanrıların karışımıdır. Hiçbir zaman bir tanrı gücünde değildir ama hepsinin karışımı vardır. Ama hiçbir tanrıda bu karışım yoktur. Sonunda kütle ayağa kalktı. Nefes aldı. Ama size benzemiyordu. Şekilsiz bi varlıktı. Ayıyla insan arası bir şeydi.(golem) O uzun zaman bahçede dolaşıp durdu. Ne yaptığını, ne olduğunu bilmiyordu. Amaçsız dolaşıyordu.Sonra bir şeyi tutmaya başladı, öğrendi. Isırmayı öğrendi. bir şey yemeyi öğrendi.Enerjiyi tuttuklarından alıyordu. Sindirim sistemi yoktu. Hiçbir şey yemesi gerekmiyordu.Bu yüzden gırtlağı da yoktu, makatı da. Sadece nefes alıyor ve tuttuklarından besleniyordu. Tabi erkek diye düşünmeyin. Hep cinsiyet düşünürsünüz siz, cinsel organları da yoktu. Çünkü üremesi gerekmiyordu. Rengi kıpkızıldı, saçı yoktu, kaşları, boynu da yoktu. Zihni tabi yetersizdi. Sonra tanrılar bir araya geldiler. Baktılar, baktılar dolaşıp duran bu yaratığı uyuttular.İçinden bazı parçalar aldılar. Yeni canlılar yarattılar. Gerekli değildi çünkü orada o zamanlar bir başkasını yaratmak. Zaten sizin için düşünülen koza yeterliydi bu iş için. Bir insanı çoğaltmak istersek eğer, bir minicik parça alıp çoğaltabiliyorduk. O parça kelebeğin kozası gibi oluşuyor ve oradan bir şey çıkabilirdi ama istemedik. Sonra tekrar denedik, kopya varlıklar yaptık. Çoğu yok edildi hemen.Olmadı Garip şeyler çıkıyordu ortaya. Tanrılar baktılar bazıları benim özelliğim bunda var onda yok durumuna vardılar. Anlaşıldı ki tek bir tane varlık gerekiyor. Diğerlerine verilen özellikler yaşatmaya yetmiyor. Hepsi yok edildi bunların.Sonra tanrılar toplandılar mahlukun başına onu şekillendirdiler tüm bilgileriyle,deneyimleriyle. Bir daha üflediler. Hemen ayağa kalktı. Bıraktılar güçlensin diye. Zaman geçti. Dolaşıp duruyordu. Bir koza yapıldı onun içine arada bir girip yatıyor uzun zaman bekliyordu. bir daha uyutuldu. Binlerce yıl geçti. Yeni parçalar alındı bir daha denendi. Daha iyi oldu, daha iyiye varıldı. Fakat birden bir şey fark edildi. İlle de gereken enerjiyi alamadığı görüldü. Yapacak bir şey yoktu. Sindirim sistemi olmadığını biliyorduk. Ben o zaman geri döndüm, tekrar bahçeye girdim. Onu öldürdüm. Çünkü başka yaratıkları yiyebilirdi. Bu da yasaktı. Aldığımız kopyanın bir tanesini sakladık. Gösterdik. Tanrılar bahçesinde yemeyen canlı,bahçe dışına çıkarıldığında yemeye başladı. Öğrenmeye başladı. İlk yediklerinden sonra hasta oldu ölmeye kadar gitti. Çünkü yediğini çıkaramıyordu. O zaman sindirim sistemi koymaya gerek gördüm. Tekrar dünyaya döndüm. Değiştirdim mücadele gücü verdim. Ama yaşama isteği yoktu.Sonra onu tekrar bahçeye aldık ve son gelişmeleri yerine getirdikten sonra insan dedik. Ama tabi o bizce olan bir laf. Sizce başka bir şey. Siz adem diyorsunuz ona. Biz isim vermedik, ismi yoktu çünkü ya da bizim dediğimiz bizim dilimizdeydi. İnsanlar her şeye isim takmayı çok severler. Bizde öyle bir şey yoktur.Sizin dinlerinizdeki özellikle Arabın Dini bana İBLİS diyor. Her neyse Adamı cennete koyduktan sonra ona cinsiyet de verdik. Kopyaladık ve üremeyi anlattık. Tabi bunu bilinçli olarak anlamadı. Çünkü yalnızdı.İtici gücü olmadığı için öyle dolaşıyordu. Bahçeye girdim bir kopya daha çıkartmak istedim ama baktım ki etinden değil. Kemiğinden almam gerekiyordu. Kemiğinden bir parça aldım. Genlerini biraz değiştirdim.İki hormonu kullanarak birbirine koydum. Yani erkekte de dişide de ikisi de vardır.Her iki cinsiyeti hep hissedecekler.Unutmayın erkek de isterse rahim taşıyabilir. Böylece bir çoğalma mantığını yerine getirebileceğimizi düşündük. Sonra bunlar uykudan uyandırıldılar. Adem bi an çok az uyuduğunu zannetti. Aslında o normal bir uyku uyumuştu. Havva farklıydı. Baktık ki her şeyi biliyordu. Her şeyi biliyordu. Çünkü beyni ve zihni önceden yaşanan ademin tecrübelerini almıştı.(Onun için asla inanmayın Havvaların Ademden güçsüz olduğuna). Önemli olan ruhun bütün olmasıdır her iki cins içinde. Yunan mitolojilerinde ilk başlarda insanların sırt sırta yapışık olmalarıyla anlatılan sembol budur. Böylece erkek ve kadın ortaya çıktı. Bu ilk yarattığımız modelin en büyük özelliği ışık yaymalarıydı. Bütün bunlar olurken, tanrılar baktılar ki ortaya çıkan ürün iyi. Kullanmak istediklerine karar verdiler. Bazı tanrılar dediler ki ben bundan enerji alırım. Bunlar beni beslesin dediler. Ve ilk anlaşmazlık çıktı tanrılar dünyasında. Ve ciddi bir çatışma başladı.Tanrılar kendi aralarında bu besini almak için çatışmaya başladılar. Bir tanesi diğerlerini yenmeye başladı. Onun adı yok. Ama onların yenme kavramına göre yenen diğerini emiyor, özümsüyor, büyüyordu. Yani daha büyük bir tanrı oluyordu. Bunu bilmeniz çok zor. Tanrıların yapısını bilmeniz gerekir bunun için ama bilemezsiniz, anlayamazsınız. Ama ben hepinizden önce bunu yapanlardan biri olduğum için. Bilin ki; ben bilimim, bilim benim. Ama ben aynı zamanda şiirim,müziğim ben sanatım. Ben cerrahım, ben operasyonum, ben cinselliğim, ben sarhoşum. Elbette benim de benzerlerim vardır diğer tanrılar içerisinde ama ben eşsizim. Yapan benim. En büyük tanrı şu anda hepsini emen tanrı. Her şeyi ele geçirdi. Bu durum böyle oluşunca tanrılar meclisi baktılar ki düzen bozuluyor. Bahçeyi kapatın dedi meclis. Artık tanrılarla ilişki kuramasın bu canlılar. Uzaklaştırın dedi.Ve onlar yolu kapadılar, boyutlar yok edildi. Ve onlar artık gelmeyecekler, bundan sonra da olmayacaklar. Ben ve O kaldık geriye.Bundan sonra tanrılar size yabancıdırlar.Tanrıların bahçesinde yaşayan insan ölümsüzdü. Tanrılar gibiydi.Dünya yüzü şartlarda da çok uzun yıllar yaşayabilirdi. Ama bunu da istemedi galip gelen büyük tanrı. Sıkıntıya,üzüntüye ve varlığın yaşamak için gösterdiği çabaya ve bunun için oluşturduğu enerji hoşuna gidiyordu onu kullanmaya başladı. Yiyordu, doğrudan doğruya enerji yiyordu. Her yediğinde daha da güçleniyordu. Öğretiler de bunun üzerine yola çıktı. Dedim ki ona dönüp "İnsan hür olsun bırak." "Olmaz dedi. Çünkü dedi birbirlerine karşı düşman olmalılar ki öldürsünler birbirlerini ve en kutsal enerji ve yiyecek olan olan kan enerjisi bize ulaşsın. Bende dedim ki "iyi de sadece ikimize mi ? Diğerlerine niye vermedik?" "Artık bitti" dedi. Her şey benim. Ben sahibim her şeye. Benimdir her emir, her kurban, her alem. Alemlerin rabbi benim dedi. Dedim ki ona "ben biat etmiyorum sana, katılmıyorum düşüncene dedim. Ben seni dinlemeyeceğim dedim" O zaman seni de yok ederim git. Dedim ki Peki ben gidiyorum bir daha bahçeye de girmicem. Kovuldum bahçeden. Savaşım seninle sonsuza kadar sürecek. İnsanı yanıma alıp ona bilgimi vereceğim, her bilgi benden gelecek ve insan bilgisi arttıkça,geliştikçe senden uzaklaşacak. Bir gün unutulacaksın. O zaman her şey birmiş olacak .Çünkü tanrıların asıl yaşamı unutulmaktır. Git dedi. Benim kullarım bana yeter dedi. Her şekilde seni engelleyeceğim dedi ve ben çıktım, tanrılar bahçesinden ayrıldım. Benim gibi olan özel ürettiğim insanlar da vardı peşimde onları da aldım götürdüm. İndik dünyaya. Bir mekan kurduk kendimize. Tanrı bahçesine ihtiyacımız kalmadı dedi. O da dedi ki orası cehennem.Evet bakmayın cehennem lafına. Aslında cehennem ışık ve aydınlıktır. Her tanrının orada örneği vardır. O yüzden çeşitli ırklar yarattık. Neyse dedim ya iş başka.Bu arada o büyük güç, her şeyi elde eden güç. Ben de olmadığım için artık yeni görevliler yaratmaya başladı.Tepkisiz, sadece emir bekleyen, söylenenden başka bir şey yapmayan, insaf ve sevgi bilmeyen duygusuz muhafızlar yaptırdı. Görevliler onlardı, siz onlara melek diyorsunuz. Aslında onlar enerji almıyorlardı sadece tanrının onlara verdiği enerjiyle yaşıyorlardı, zekaları da yoktu. Emir onlar için geçerliydi.Bir gün dayanamadım. Benim bi gücüm gece özellikle zamanı ışığa çevirmektir. Gecenin karanlığında o zaman görülmem. Işığım fark edilmez. Sağındaki meleği atlattım içeri girdim, bahçeye.Baktım ki benim seçtiğim bir kaç özel canlının dışında ilk olan adem ve havva ordaydılar hala. Ağacın altında uyuyorlardı. Gecenin görünmez pelerinini açtım ademin üstüne ve kapattım.Görünmez oldu.O ana kadar birbirlerinin farkındaydılar ama cinselliği bilmiyorlardı. Onlara cinselliği bilmeleri için gereken tahriği verdim, aşıladım ve ilk defa cinsel ilişkiye girdiler. Çok mutlu olmuşlardı, kıpkırmızıydılar. İlk teşebbüse geçen havvaydı. Adem korkuyordu, onun zihni daha bi şartlanmıştı, kilitliydi. Bu arada bilin ki büyük tanrının sertliği ve güçlülüğü, kabalığı erkektedir. Neyse havva onu ikna etti. Eğer bunu yapmasaydım insanlığın bütün enerjisi sadece tanrıya yönelik olacaktı. Onları teşfik ettim ama beni anlamamaları, korkmamaları için anlarına yılan şeklinde yanaştım bahçede olan bir canlı olarak. Seksin çok önemli olduğunu ve seksüel enerjinin hem onları yaşatacağını hem de beni destekleyeceğini anlattım, kafalarına soktum. Bir şekilde becerdiler. Oldu. Memnun oldum. öyle bir enerji yarattılar ki ilk defasında. Bahçe aydınlandı.Bu enerjiyi fark etti. Ve gelip baktı. Onları yalnızlığa mahkum etti, çok kızmıştı. Enerjimden çalıyorsun diyerek bana da kızdı.Tanrıların bahçesine çeşitli isimler koydular. Olympos dediler, valhalla dediler, Seth'in ülkesi dediler.Fark etmez hepsi aynı şeydi. Önemli olan bütün tanrılardı. Siz tanrıları anlamak istiyorsanız önce bütün hepsini öğrenin,bakın hangileri birbirinin aynısı(Mitleri kastederek). Tanrılar dediğim şeyi bir kez daha açıklamak isterim ama anlamanız zordur. Bir enerji düşünün doğası tamamiyle enerji,ışık. Aydınlık derken sizin gözünüzün gördüğü bir aydınlık değil bu. Bu uzayda gördüğünüz aydınlıktır. (Neredeyse hiç yok).Cinsiyetleri yoktur bu tanrı dediklerimizin. Ama kendi yapıları çok özeldir. Her biri farklıdır. Sizin anladığınız iki cinsiyetin dışında da cinsiyetleri olabilir. Canları isterse oraya da bürünebilirler. En önemlileri bunların yaşam enerjisi verebilmeleridir. Onun için seks yaparak canlı doğurabiliyorsunuz. Dünyadaki savaş iyilik ve kötülük unutmayın ki size karşı değildir. Bu bana ve benim öğretime karşıdır. Bu yüzden hep insan vurulacaktır. Bu savaş kılıç ve madde savaşı değildir. Savaş hastalık, kan ve cinsellik savaşıdır. Bunu zayıflatıcak olan güç savaşıdır. Ben kendi insanlarımı bir şekilde kurtarmaya çalıştım. Ama bundan sonrası bana ait değildir. Yeni bir çağ doğacak tanrılar aleminin kapıları bi zaman sonra tekrar açılacaktır. Öbür dışlanmış olan, uzaklaştırılmış olan bir daha gelmicez diyen tanrılar içerisinde ben birilerinin yeniden meclisten onay alıp buraya geleceğini ve düzeni değiştireceğini biliyorum.Büyük tanrıyı bir şekilde tekrar eski haline döndürmeye çalışacaklar.Neyse benim görevim insanı uyarmaktır. Ne ben ölürüm ne de o ölür.Unutmak ancak enerjisini azaltır. Ya da üretir çoğaltır. Enerjiyi öldürmenin yolu onun yolundan gitmek ve ya gitmemektir. Ama bitmez. İnsan tanrıların besini olarak kalmak durumunda lanetlenmiştir. Çünkü sizin yaratılışınız tanrısallıktır ve sizden gelecek enerji besleyicidir.Bilir misiniz arabın kitabında Havva adı yoktur. İlk kadın olmasına rağmen ve en önemli kadın olmasına rağmen. Havva'nın iki çocuğu oldu, bunu kadın doğurdu. Aslında Havva erkeğe ihtiyacı olmadan da yapabilirdi. Arabın dini sayesinde büyük tanrı kadını köle haline getirdi. Havva'nın getirdiği şartlanmayı daha iyi gelişme güdüsünü engellemekti gaye. İki oğul yapmıştı Havva biri benimdi diğeri onun. Ama ne yazık ki benimkini öldürttü. Biliyor musunuz? Çok uzun anlattım daha da uzun bu ama neyse fazla söze gerek yok. Hani size söylüyorlar ya Şeytan cennetten kovuldu diye. Ben buna hiç inanmıyorum. Ben cennetten kovulmadım. Kendim istemedim orda kalmak, o gücün yanında ona hizmet etmek. Çekildim,ayrıldım. Kendime göre bir düzen yapıyorum. Kovulmadım asla. Benim çocuklarım var onlarla beraber yaşamaya devam edeceğim. Yeter ki bir gün tanrılar geri dönünceye kadar. Bilin ve anlayın bunları bilmek, anlamak üstünlük ve ya kurtuluş sağlamıyor size. Kurtuluş sağlamak bunları okumaktan geçmez. Aklınızı kullanın size ben akıl verdim.Bunu ben sundum. Mantık verdim, onu da ben verdim. Çalıştırın düşünün dedim.Araştırn dedim. Kendinize mâl edin dedim. Asla istemem. Kadını üstün gördüm.Bunu anlayın. Aslında hepiniz kutsalsınız. Gerçekten bakın şunu unutmayın. Yüzlerce tanrının ürünüsünüz. Tanrının istediği gibi duyup, okuyun. ama tek bir inanca saplanıp kalmayın. Kör iman sizi öldürür.Sizi bana yaklaştırmaz. Bana yaklaşmak istiyorsanız tarafsız olun. Bütün güç, bilgim ve kudretim vereceğim ve verdiğim mutlulu, zevk ve bolluk ve uzun yaşam.. Belki sonsuz yaşam. Bunu düşünüp anlayanın eli elinde olsun. Amen.