You are on page 1of 14

Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Dersinin Tarihsel Serüveni

Yrd. Doç. Ahmet İLYAS

Batman Üniversitesi İİBF Uluslararası İlişkiler Bölümü

Dr. Ebru ÇOBAN

Bingöl Üniversitesi, Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi

Özet

Bu çalışmanın amacı yükseköğretim kurumlarının bütün fakülte ve yüksekokullarında okutulan


zorunlu derslerden birisi olan Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi dersinin okutulması sırasında
yaşanılan sıkıntı ve sıkıntıların çözümüne yönelik değerlendirmeler bulunmaktadır. Zira 6
Kasım 1981 tarih ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’nun 4. ve 5. maddeleri gereğince,
yükseköğretim kurumlarında, eğitim ve öğretim süresince, Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi adı
altında okutulması zorunlu bir ders olarak kabul edildikten sonra dersin içeriğine yönelik bir
değişiklik yapılmasına rağmen öğrenciler arasında halen rağbet görmemesi Atatürk İlkeleri ve
İnkılap Tarihi dersinin nasıl okutulması sorusunu gündeme getirmiştir. Bu sorunun
cevaplanması ile ilgili bir takım öneri ve uygulamalar da bu çalışmanın ana paydalarından biri
olmasına gayret edilecektir. Bu aşamada çalışmanın kopukluğunun yaşanmaması ve
sürekliliğin sağlanması adına Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi dersine yönelik bir takım
eleştiriler yer alacaktır. Bu çalışmanın ana omurgalarından biri de İlk olarak 1925 yılında
Ankara Adliye Hukuk Okulu’nda Mahmut Esat(Bozkurt) Bey tarafından, İhtilaller Tarihi adıyla
verilen dersin geçmiş günümüze geçirmiş olduğu dönüşümü de içermektedir. Bu dönüşümün
önemli noktalarından biri de Recep Peker tarafından dersin hem adının değiştirilmiş olması hem
de kapsamının genişletilmiş olmasıdır. İhtilal Tarihi ismini Mustafa Kemal verdiği ifade
edilmektedir. Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi dersinin serüveni bununla ibaret değildi. Ders
daha sonra İstanbul Üniversitesi’nde bir İnkılap Tarihi Enstitüsü’nün ve Ankara’da Hukuk
Fakültesi’ne bağlı İnkılâp Kürsüsü’nün kurulmasıyla yeni bir ivme kazanmıştır. Reşid Galip
tarafından hazırlanan ilk taslağa göre, bu dersi okutacak olanların Türk olması şartı getirilmiştir.
Türk İnkılâp Tarihi dersinin sorumluluğu 15 Nisan 1942’de kabul edilen 4204 Sayılı Kanunla
Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’ne bağlı olarak kurulan Türk İnkılâp
Tarihi Enstitüsüne verilmiştir. Dersin adı da İnkılâp Tarihi ve Türkiye Cumhuriyeti Rejimi
olarak değiştirilerek fakülte ve yüksekokullarda zorunlu ders haline getirilmiştir.
27 Mayıs 1960 ihtilalinden sonra dersin içeriğinde bir takım değişiklikler yapılmış, fakültelerde

1
iki sömestri, yüksekokullarda bir yıl olarak okutulması kararlaştırılmıştır. 20 Mart 1968’de
toplanan Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü danışma kurulu kararıyla dersin adı bu kez Türk Devrim
Tarihi olarak değiştirilmiştir. Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü,1 Şubat 1971’de, Devrim Tarihi
dersinin amacını, niteliğini, özelliğini yeniden düzenleyerek bu dersi halka benimsetmek ve
daha verimli hale getirmek için yeni bir kanun tasarısı hazırlamıştır. 12 Eylül 1980 Askeri
Darbesi sonrasında dersin adı tekrardan değiştirilerek, Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi
yapılmış, bu arada dersin içeriğinde de bir takım değişikliklere gidilerek ve yeni esaslar
çerçevesinde bir ders kitabı hazırlanmıştır. Ardından 6 Kasım 1981 tarih ve 2547 sayılı Yüksek
Öğretim Kurumu Kanunu’nun 4. ve 5. maddeleri uyarınca, bütün Yüksek Öğretim
Kurumlarında, tüm eğitim ve öğretim süresince okutulması zorunlu bir ders olması kabul
edilmiştir. Yine Yüksek Öğretim Kurumu tarafından da bir ders kitabı hazırlanmıştır. 1990
yılında ise dersin süresi yeniden 1 ders yılın içerinde iki döneme indirilmiştir.
Bu dersin amaçlarından biri olan geçmişi anlatan statik bir tarih dersi olmaktan ziyade, Türk
gençlerinin yakın tarihimizdeki olayları değerlendirip gelecekle ilgili doğru kararlar
alabilmesini sağlayan dinamik bir kültür dersidir. Çünkü tarihini bilmeyen milletler hafızasını
kaybetmiş fertler gibidir.

Anahtar Kelimeler: Atatürk, Tarih Dersi, Öğrenciler, YÖK, Darbe

The Historical Adventure Of The Course Of Ataturk’s Principles And History Of Turkish
Revolution

Abstract

The aim of this study is to analyze some problems that are encountered in the course of
Atatürk’s principles and history of Turkish revolution and some solutions dealing with it.
According to the Article 4 and 5of the Higher Education Law (No.2547) that was entered into
force on 6 November 1981, this course made into compulsory subject for Higher Education
Institutions. Also, some modifications dealing with this course’s content were made. Despite
all these, this course hasn’t popular among students. In this context, there is a guestion about
this situation: How should this course be taught? This study aims to give suggestions to the
answers of this guestion. In addition to this, this study will give place to some criticsm for the
integrity of this study. One of the main elements of this study is to analyze the transformation
of the course of coups d’etats history that was taught by Mahbut Esat (Bozkurt) firstly in 1925
at Ankara Law School. This transformation was important because both the content and name
of this course were changed by Recep Peker. Also, there was a claim that the name of coups
d’etats history was given by Mustafa Kemal Atatürk. In addition to these, the course of
2
Atatürk’s principles and history of Turkish revolution was given in institute of history of
revolution of İstanbul University and a revolutionary chair was established İn Ankara Faculty
of Law. According to the draft of Reşit Galip, there was a condition that those who will this
course have been Turkish. The responsibility of Turkish revolutionary course was given to the
institution of the Tırkish Revolutionary History that was depend on Ankara University Faculty
of Language, History and Geography that was established by Law 4204 which was entered into
force on 15 April 1492. The name of this course was also changed as Revolution History and
Turkish Republic Regime and it was made into compulsory lesson. After the 1960 coup d’etat,
some changes were made in the context of this course. According to it, this course was given
two semetres in faculties and one year in high schools. Also, its name was changed again as
Turkish Revolution History with the decision of consultative committee of the institution of the
Turkish Revoltion History that was gathered on 20 May 1968. On the other hand, the new law
draft was made for the adoption of citizens and providing efficiency by the institution of Turkish
Revolution History on 1 February 1971 dealing with the aim and gualifications of this course.
After 1980 coup d’etat, the name of it was changed again as Atatürk’s principles and history of
Turkish revolution. Also coursebook was written in the direction of committed changes.
According to the Article 4 and 5of the Higher Education Law (No.2547) that was entered into
force on 6 November 1981, this course made into compulsory subject for Higher Education
Institutions. Also, this course was given two semetres again in 1990. One of the aim of this
course is to try not to be static history lesson describing history. In this context, it is a dynamic
cultural course for Turkish youth to teach the history and to ensure that they make the right
decisions for the future. Because nations who do not know history are like individuals who have
lost their memory.

Keywords: Ataturk, History Lesson, Students, YOK, Coup

Giriş

Ulus-devletlerin en başat aygıtlarından biri de eğitimdir. Geçmişten günümüze değin


eğitim bir toplumun rafine edilmesi veya dönüşüm esaslarında kullanılan bir çerçeve olarak yer
almıştır (Akın & Arslan, 2014, s. 84). Devletler, toplumların siyasal düzenlerini kurguladıkları
yapının içerisinde değerlendirme süreçlerini aygıtsal bir sorun gibi görse de eğitimin bu konuda
sorunu bertaraf etmeye yardımcı olduğu düşünülebilir (Parlak, 2005, s. 91). Meşru güç, eğitim
aygıtını toplum üzerinde kullanırken, eğitimin içerisinde yer alan materyallerden de yararlanma
yoluna gitmiştir. Bu materyallerin başında da ders kitapları gelmektedir. Ders kitapları bilhassa
eğitim ve iktidar odaklı ideolojilerin benimsenmesinde büyük bir alana sahip olmuştur (İnal,

3
2008, s. 105). Çünkü ders kitapları etki altına alınacak toplumun bilinçaltı süreçlerine direk etki
eden bir olgudur. Diğer taraftan ideolojinin taşıyıcı konumda olan öğretmenler de bu sürecin
mühim bir noktasını teşkil etmektedirler. Zira rol model açısından öğretmenler, bireylerin
önünde bir model olarak yer almaktadır. Öğretmenin taşıdığı misyonu değerlendiren Mehmet
Yapıcı şu hususlara değinmiştir: “İdeolojik yapılanmada ki birincil güç öğretmenlerdir. Okul
kurgusunda yer alan öğretmenler, ideolojik yapılandırmanın başat aktörleridir. Okulun
atmosferini belirleyen, okulda neyin, nasıl ve nasıl kazandırılacağını belirleyen öğretmen tutum
ve davranışlarıdır. Az gelişmiş toplumlarda öğretmene yüklenen toplumsal rol ve öğretmene
verilen dokunulmazlık, onu daha güçlü ve etkili bir otorite haline getirmektedir. Okula başlayan
her çocuk, okula bile gelmeden önce, öğretmenin karşı konulamaz otoritesi ve statüsünden
haberdar olur. Bu, sosyal çevrenin yarattığı uyarıcılar yoluyla, çocuğun bilinçaltı süreçlerine
işlemiştir. Okulla birlikte yüz yüze geldiği öğretmen profili, onun bilinçaltı süreçlerine işleyen
algılarla birebir örtüşmektedir. Öğretmen, güçlü, her şeyi bilen ve sözünden çıkılmaması
gereken, otoritesi sarsılamayacak bir güç odağıdır. Çocuğun zayıf ve güçsüz olduğu bu
dönemlerinde, yapa yalnız bir şekilde karşı karşıya kaldığı bu otoriteden etkilenmemesi ve ona
göre şekillenmemesi düşünülemez” (Yapıcı, 2014, s. 3).

Eğitimin faal alanlarından biri de yurttaşlık üzerinde önemli bir başata sahip olmasıdır.
Bilhassa devletin belirlemiş olduğu makul vatandaşlık terimi içerisinde devlet, eğitimi istenilen
vatandaşlığın oluşumu açısından kullanmıştır. Bu tür örneklerin daha çok teokratik ve otokratik
devlet sistemlerinde ortaya çıktığı az da olsa gelişmiş ülkelerde model alındığı bir yöntem
olmuştur. Özellikle göç olgusu sonrası ortaya çıkan konjonktürde devlet entegrasyon
süreçleriyle vatandaş olma güdüsünü hızlandırmak adına eğitimden yararlanma yoluna gitmiştir
(Şimşek, 2012, s. 484). Devletin buradaki temel amacı kimlik inşasını ortak norm etrafında
birleştirmektir.

Devletin aygıtları arasında adı geçen hususların yanı sıra tarih anlayışı da istenilen
ideolojinin aşılanmasına yardımcı olmaktadır (Keskin, 2012, s. 110). Özellikle gelişmekte olan
ülkelerde ciddi bir tarih şuurunun toplum nezdinde etkisi yadsınamaz. Zira tarih yoluyla toplum,
romantik bir üstünlük içerisinde yaşaması amaçlanmıştır. Bu üstünlüğün figürleri olan efsanevi
kahramanlar toplumdaki bireyler üzerinde ciddi bir kompozisyona sahiptir (Hartwell, 1999, s.
134). Sosyal değişim açısından kahramanlar, tarih fonksiyonun ana kümesi gibi
değerlendirilebilir. Diğer açıdan bakıldığında kahramanların güçlü, ölümsüz ve bitmek
tükenmeyen sorun çözücü özelliklere sahip olması tarih şuurunun süreklilik arz etmesine

4
yardımcı olur. Bu açıdan bakıldığında tarihin hem ideolojik hem de resmi tarih yazımındaki
rolünü algılamayı, devletin aygıt kültürünü anlamaya yardımcı olacaktır.

Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Tarih Anlayışı

Ulus-devletlerin milli bir toplum oluşturma metotlarından biri de tarih anlayışını


romantik bir şekilde vatandaşların zihinlerinde yer etmesini sağlamaktır. Osmanlı’dan
Cumhuriyet’e bakıldığında esasında Osmanlı’daki tarih anlayışının temelinde geçmişiyle
övünen ve kahramanlık destanlarının bir hayli fazla olduğu muğlak ve rivayet kültürünün
vakanüvislerin tarafından aktarılması vardır. Bu aktarılma olayının paydasında da Türklerin,
Osmanlı Tarihi ve İslam tarihinde büyük işler yaptıkları ve İslamiyet’e olan bağlılık tezi sık sık
işlenmiştir (Ercan, 2007, s. 325). Diğer taraftan İslamiyet öncesi Türk tarihine ise hemen hemen
hiç değinilmezdi. Ayrıca padişahları övme ve önemli olayları padişahların ulvi tarafına
dayandırılan tarih kitapları da vakanüvisler tarafından kaleme alınmıştır. Burada dikkat
edilmesi gerek temel nokta vakanüvislerin devletin resmi tarihçileri olduğu gerçeğidir. Bazen
dönemin devlet adamlarının ve padişahların da eleştirildiği Tevarih-i Ali Osman kitapları da
yazılmıştır (Köprülü, 2005, s. 41). Tüm bunların yanında Klasik Osmanlı döneminde Asya tipi
tarih yazıcılığının yani kahraman ve lider odaklı tarih anlatımı etkiliyken, duraklamayla birlikte
İran tarzı tarih yazıcılığı etkili olmaya başlamıştır (Taşbaş, 2011, s. 215).

Duraklama dönemindeki tarih kitapları ve tarih yazıcılığında ise dönemin eleştirilmesi


ve padişahlara yol gösterilen çözümleyici bir anlayış benimsenmiştir. Naima Tarihi ile Kâtip
Çelebi’nin Fezleke-i Tarih-i Osman adlı eserleri buna örnek gösterilebilir. Ayrıca bu dönemin
en önemli özelliği geçmişe özenme geçmişe öykünme söylem teorisi sık sık işlenmiştir. XVIII.
yüzyılla birlikte tarihe olan bakış açısı değişmeye başladı. Bu biraz Tanzimat Fermanı’nın
kimliğinde kendisini ortaya koyuyordu. Yeni dönemin tarih anlayışı ve yazılan tarih
kitaplarının ana paydası siyasi olaylarla ve dağılmakta olan devletin yapısını eleştirisel bir tarzla
konuları içeriyordu. Bu dönemin sonunda ortaya çıkan Ahmet Cevdet Paşa tarih anlayışı ele
alan Türklerin sadece İslamiyet ve Osmanlı Tarihinin dışında da medeniyetlere sahip olduğu
konuları önem kazanmaya başladı. Diğer taraftan Avrupa Tarihi’yle ilgili kitapların çevrilmesi
tarihin sadece siyasi olaylardan ibaret olmadığı insanın olduğu her konunun tarih olabileceği
gerçeği de işlenmeye başlandı (Şirin, 2000, s. 562).

Meşrutiyet dönemi tarih anlayışı kökten bir dönüşümü beraberinde getirmiştir. Namık
Kemal tarafından ortaya atılan bu yeni anlayışın temeli Türklerin Tarihine olan bakış açısıyla
açıklanabilir. Özellikle iki Meşrutiyet arasındaki dönüşümün hızlı olması çökmekte olan
Devlet-i Aliye’yi tekrardan canlandırmak amacını taşımaktadır. Bu dönemin yeni yaklaşımı
5
İslamiyet öncesi Türk tarihine olan tebessümdür (Kurt, 2012, s. 152). Yusuf Akçura ve
Rusya’dan göç eden aydınların öncülük ettiği bu anlayışın başatı özellikle hem tarih
kitaplarında hem de fikirsel anlamda Türklerin İslamiyet öncesi yaptıklarına dair mevzunun
rahime yerleştirilmesini içerir açıklanabilir. Yusuf Akçura, Mezopotamya’da kurulmuş olan
Sümer ve Akad medeniyet öznesinin Türkler tarafından teşekkül ettirildiğine dair ifadeler sık
sık tarih kitaplarında yer almıştır (Kurt, 2012, s. 108). Mustafa Celalettin Paşa’nın kaleme aldığı
“Eski ve Yeni Türkler” adlı eser, dönemin birçok kesimini etkilediği anlaşılmaktadır. Çünkü bu
tarih kitabında Türklerin Avrupalı kavimlerle birlikte aynı ırktan geldiği ve sonuç olarak
Türklerin Avrupalı olduğu fikrini ortaya atmaktadır. Bu düşünce özellikle Türk yurdu
aydınlarını ve diğer tarih anlayışlarına öncülük etmektedir.

II. Meşrutiyet’ten Cumhuriyete geçiş aşamasında öznellik açısından Türk kimliği


etrafında ciddi bir tarih anlayışının oluşmaya başladığı iddia edilebilir. Diğer taraftan İslamcılık
ve Batıcılık düşüncelerine uygun tarih anlayışları da bu dönemin özellikleri arasındadır. Bu
dönemde hazırlanan okul kitaplarında ciddi manada Türk tarih ve kültürüne yer verilmiş
olmasına rağmen, tarih ders kitapları daha çok hanedan tarihi etrafında şekillenmiştir. Ancak
Osmanlıların Kayı boyuna mensup oldukları, İslamiyet öncesi Türklerin yaşam tarzları, Cengiz
İmparatorluğuna yer verilerek milli bir tarih anlayışı oturtulmaya çalışılmıştır. Ayrıca Alman
tarihselliği sık sık tarih kitaplarının ruhuna yansıtılmıştır. İttihat ve Terakki’nin 1913 yılında
iktidara gelişi tarih anlayışında Türkçülüğün tavan yapmasına katkıda bulundu (Demircioğlu,
2012, s. 119). Özellikle Hüseyin Hilmi Paşa tarafından kurulan Tarih-i Osmani Encümeni,
gerek Türkçü bir tarih anlayışı ve gerekse modern tarih felsefesi etrafında bütünleşmek
amacıyla Osmanlı tarihi kitaplarının yazılmasına öncülük etmiştir. Darülfünun, bu dönemde
öğrencilere okutulan ders kitaplarında adı geçen anlayışın yansıtıldığı görülmektedir. Bu
dönemde hazırlanan ders kitapların ana teması vatan ve millet sevgisini öğrencilere aşılanma
gayreti vardır. Ayrıca öğrencilerin dünya tarihini anlaması amacıyla da Dünya Siyasi Tarihi
dersleri de okutulmaktaydı. Necip Asım tarafından hazırlanan Türk Tarihi adlı ders de
öğrenciler arasında revaçta olduğu bilinmekteydi. Bunun yanında Ahmet Vefik Paşa, Süleyman
Paşa, Ahmet Mithat Efendi, Ahmet Cevdet Paşa, Mizancı Murat gibi aydınların söylemleri olan
milliyetçilik fikirleri de ders kitaplarına sirayet etmiştir. Bilhassa Balkan sendromu toplumu,
siyaseti etkilediği gibi tarih kitaplarını da ciddi manada etkisi altına almıştır. Batıcılık düşüncesi
etrafında şekillenen pozitivizm de tarihin bilimselliğine katkı yaptığı gibi özellikle Osmanlı
tarihini hurafe, hikâyeci ve romantik anlayışların etkisinden uzaklaştırma konusunda başarılı
olduğu ifade edilebilir. Birinci Dünya Savaşı’na gidilirken Ali Reşat’ın hazırlamış olduğu tarih

6
kitabı Erken Cumhuriyet dönemi tarih anlayışının başlangıcını oluşturmaktadır (Demircioğlu,
2012, s. 122). Bu başlangıç tarihin merkezine ideolojinin serpiştirildiği dahası uluslaşmanın sık
sık işlendiği bir dönem olmuştur.

Ezcümle Tanzimat’tan Meşrutiyet’e, Meşrutiyet’ten Cumhuriyet’e izdüşümü açısından


bakıldığında ciddi bir tarih anlayışı değişikliğinin yaşandığı gözlenmiştir. Hazırlanan ders
kitaplarının İslam kisvesi ve hanedan kıskacından kurtarılarak, vatan, millet, bilimsellik ve
milliyetçilik etrafında şekillendiği söylenilebilir.

Cumhuriyet’in Resmi İdeolojik Aygıtı: Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Dersi

Erken Cumhuriyet’in savaş yıkıntıları arasında tesis edilmesi başlı başına bir istiklal
örneğini teşkil etmektedir. Bu istiklalin sağlanması sadece askeri zaferle yetinilmemeyi,
Osmanlı’dan kalan bakiye sendromuna tutulmadan oluşturulmak istenilen toplumun yeniden
inşa edilmesi sürecini başlattı. Bu toplumun balık hafızalı olması son tahlilde Osmanlı’dan
kalan ritüel gelişmelerden uzak tutulması ve özellikle imparatorluk ruhunu bir kenara
bırakılması önemliydi. Zira Erken Cumhuriyet’in inşa edilme sürecinde toplumun öznel
vatandaşlık anlayışını algılaması ve batılı tarzda yaşaması da hayati konumdaydı. Eskiyi inkârla
işe başlanılan bu süreçte, toplumun rafine edilmesi tasavvur edilmiştir. İsmet Parlak’ın
ifadesiyle “devrim süreciyle birlikte Osmanlı geçmişinin geride bırakıldığı ve her şeyiyle yeni
bir ulus yaratmanın temel kaygı olarak, sadece devrimci kadronun değil aynı zamanda
aydınların zihinlerini de meşgul ettiğini göstermektedir. Bu yeni kimliğin içerisinde yaşayan
halk ise ortak amaçlar etrafın-da birleşmiş, bölünmez, birbirine benzer ve birbirini bütünleyen,
standartlaşmış bir bütünlük olarak tasavvur edilmiştir” (Parlak, 2005, s. 120) bakış açısı yeni
devletin temel felsefesini açığa vurması yönüyle mühimdir.

Resmi tarih tezi algısının oluşmaya başladığı 1923-1938 süreci daha sonraki kuşakların
Türk devrimini anlaması açısından kayda değerdir. Türk devrimin geçirmiş olduğu evre ve
motivasyonun desteklenmesi biraz da resmi bir tarih tezinin benimsenmesiyle
gerçekleştirilebilirdi (Akman, 2011, s. 83). Esasında İttihat ve Terakki’nin başlatmış olduğu
resmi tarih tezi, Erken Cumhuriyet dönemiyle paralellik sağlanabilirdi. Çünkü özellikle
Mustafa Celalettin Paşa’nın kaleme aldığı “Eski ve Yeni Türkler” adlı eseri dönemin birçok
Türkçü aydınları tarafından başat bir eser olarak kabul edilmiş olup, bu başat üzerinde de resmi
bir tez oluşturulmaya çalışılmıştır. Cumhuriyet döneminde daha önceden hazırlanmış olan tarih
tezinin kabul edilmesi o kadar da zor değildi. Zira Cumhuriyet’in kurucuları aynı zamanda
Meşrutiyet döneminde iktidarda olan kişilerdi. Bu kişilerin Cumhuriyet ile birlikte farklı bir
tarih anlayışı benimsemeleri beklenemezdi.
7
Savaş sonrası dönemde özellikle ırkların birbirinden üstün olduğu ya da ırkların
mükemmel medeniyetler, harikulade devletler geride bıraktıklarına yönelik söylemler
Avrupa’da tartışılmaya başlanmıştı. Mustafa Kemal’in bizatihi kendisinin yakından takip ettiği
bu tartışmalar sırasında Türklerin de önemli medeniyetler inşa ettiği ve Türklerin brakisefal
kafa tipine yani Avrupalı olduğu anlayışını benimsediği anlaşılmaktadır. İlk olarak Mustafa
Kemal okul kitaplarında müfredat değişikliğine ihtiyaç duymuştur. Buna göre din dersi
program içerisinde etkisi azaltılmış, tarih dersleri ise İslam Tarihi konuları programdan
çıkartılmıştır (Keskin, 2012, s. 114). Diğer taraftan tarih derslerinde Osmanlı hanedanları bir
övgü unsuru olmaktan uzak durulmuş, hatta padişahlara yönelik bir eleştirel bir tavır da
takınıldığı anlaşılmaktadır (Yılmazcan, 1999, s. 31). Ancak Erken Cumhuriyet’in bu denli
keskin bir dönüşüm gerçekleştirmesinin sebepleri önemliydi. Buna göre Betül Aslan, yaşanan
bu değişimin ana sebeplerini şöyle açıklamaktadır: “Gerçekten de Avrupa’da bu dönemlerde;
Türklerin ikinci ırktan oldukları, Anadolu’nun Türklere ait olmadığı, Türklerin saldırgan,
istilacı, kültür ve medeniyet alanında geri bir millet oldukları şeklindeki iddiaları, yine aynı
çevrelerin, I. Dünya Savaşı'ndan sonraki işgallerinde kendilerini İlkçağda Anadolu’da kurulan
uygarlıkların selefleri kabul ederek işgallerini meşrulaştırmak istemeleri ve tarihi emperyalist
emellerine alet ederek Anadolu’ya göz dikmeleri Türkiye Cumhuriyeti’ni bir tarih tezi
oluşturma zorunluluğu içinde bırakacaktır” (Aslan, 2004, s. 85).

Aslan’ında ifade ettiği gibi Erken Cumhuriyet dönemi tarih anlayışının bu denli keskin
bir dönüşüme girmesi esasen zorunluluk olmakla birlikte ulus-devletin ana pragmatiği tarih
bilinci üzerine inşa edilmeliydi. Bu süreçte 1924 yılında kurulan Türk Tarih Encümeni’nin
çalışmaları önemliydi. Türkçü tarih anlayışını benimseyen encümen, milliyetçilik kisvesine
sığınmakla işe başladı. Türk Tarih Encümeni’nin çalışmalarının yanı sıra Türkiyat
Araştırmaları Türklüğe ait bir tarih anlayışının oluşması için önemli mücadeleler yaptıkları
bilinmektedir. 1925 yılında Milli Mücadele’nin anlatılması için Mahmut Esat Bozkurt ve Cemil
Bilsel’in isteği üzerinde, okullarda 1925’te “İhtilaller Tarihi” adlı ders okutulmuştur. Esasında
bu durum daha sonra okutulacak tarih dersleri için temel teşkil etmiştir.

1930 yılında Türk tarihiyle ilgili çalışmalar genellikle ilmi tartışmalar çerçevesinde
değerlendirmek gerekir. Özellikle Yusuf Akçura, Fuat Köprülü, Ahmet Refik, Halil Ethem,
Necim Asım gibi kişiler etrafında Türklerin tarihine yönelik ciddi ilmi tartışmalar
yaşanmıştır.1930 yılında Türk Ocağı kurultayında Mustafa Kemal’in direktifi üzerine Türk
tarihinin araştırılması amacıyla bir tetkik cemiyetinin kurulmasını istedi. Bu direktif üzerine
Afet İnan öncülüğünde 16 kişilik bir heyet oluşturuldu. Heyetin amacı:“1-Milli bilinci

8
kuvvetlendirmek için “Milli Tarih” anlayışını yerleştirmek. 2-Yeni kurulan Türkiye
Cumhuriyeti Devleti'nin temellerini kuvvetlendirmek. 3-Milli Mücadele ile kabul ettirdiğimiz
siyasi istiklalimizi, kültürel anlamda da devam ettirerek, dünya kamuoyunda Anadolu'nun
Türk) yurdu olduğunu kabul ettirmek. 4-Türk kültür ve medeniyetini ortaya çıkararak, dünya
kültür ve medeniyeti içindeki önemini ortaya koymak. 5-Türklerin san ırktan olmadıklarını
kabul ettirmek. 6-Türk ve Türkiye tarihini kronolojik sıraya göre inceleyerek, Türk milletinin
çeşitli coğrafi bölgelerde kurdukları devletlerin siyasi ve askeri durumlarını ve bu devletlerin
devlet hayatını, ekonomik hayatını ve fikri hayatını ortaya koymak. 7-Yaşamış ve kaybolmuş
olan Akdeniz medeniyeti ile Türklerin ilgisini ortaya çıkarmak. 8-Türkiye'nin en eski yerli
halkını ortaya koymak. 9-Türklerin Anadolu'da bir aşiretten devlet çıkarmaları mümkün
olmadığına göre, onların Anadolu'da var oluşlarının esaslarını açıklamak. 10-İslam Tarihinin
gerçek hüviyetini ve Türklerin İslam Tarihindeki rollerini ortaya çıkarmak. 11-Türk
Dünyasında kültür birliği oluşturmak” (Aslan, 2004, s. 86). Bu heyetin ilk çalışması Türk tarih
tezini ortaya koyacak olan Türk Tarihinin Ana Hatları adlı eseri oluşturmak oldu (İğdemir,
1973, s. 5). 1931-1932 Orta Mektep Müfredat Programı ile Tarih ve Yurt Bilgisi derslerinde
köklü bir değişiklik yaşanmış ve programa göre Türk Tarih Kurumu tarafından hazırlanarak
basılan dört ciltlik tarih kitapları, ortaokul ve liselerde temel kaynak olarak gösterilmiş, tarih
derslerinde ağırlık Türk tarihine verilmiş ve Türklerin Orta Asya’dan bütün Dünya’ya yayıldığı
ve uygarlığının öncüsü olduğu tezi savunulmuştur (Keskin, 2012, s. 114). Yapılan bu
değişikliğin ana rahminde Wells’in kaleme aldığı “Cihan Tarihinin Ana Hatları” adlı
çalışmanın büyük bir önemi vardır (Kabapınar, 1992, s. 143). Wells’in eserinden esinlenerek
Türk Tarih Tetkik Cemiyeti tarafından hazırlanan “Türk Tarihinin Ana Hatları” adlı çalışma
Türk Tarih anlayışının temelini oluşturmuştur. Bu arada Recep Peker’in hazırlamış olduğu
İnkılap Tarihi Ders Notları aşağı yukarı tarih derslerinde verilmesi istenen amacı taşımaktadır.

Tüm bu gelişmeler neticesinde Ankara Hukuk Mektebinde İnkılâp Tarihi Kürsüsünün


açılması kararı neticesinde İnkılâp Tarihi dersi İsmet Paşa tarafından verilmeye başlandı. Öyle
ki bu dersi İsmet Paşa dışında Recep Peker, Mahmut Esat Bozkurt, Yusuf Kemal Tengirşek
gibi kişilerin katkılarıyla Milli Mücadele ruhunun verilmesi, Osmanlı hanedanlık kültürünün
bir tarafa bırakılması amaçlanmıştır. İnkılap Tarihi dersinin okutulmasının gayesini
değerlendiren Ekrem Üçyigit şu hususlara dikkat çekmiştir. “Devrim Tarihi derslerinin amacı
elbette bu hedefin Türk gençliği tarafından anlaşılmasıdır. Doğası ve içeriği bilimsel bir
açıklıkla kavranmadıkça genç kuşaklardan devimlerimizin korunması elbette beklenemez.
Devrimlerin izin ortaçağdan kalma kurumların birçoğunu devirip, yenilerini getirdiği

9
ortadadır. Devrim Tarihi derslerinin devrimlerimizin savunmasını yapması da doğaldır. Ama
bunun için devrilen kurumların ve bunların ürünü olan eserlerin veya kişilerin küçümsenmesi
ya da karalanması gerekmez. Oysa bu hataya oldukça sık rastlanmaktadır. Devrimlerin
bilimsel gerçekler üzerinde açıklanması ve savunulması yerine, devrimin tasfiye ettiği
kurumların karalanması gibi yöntemlerin daha kısa ve pratik olduğu sanılmaktadır” (Üçyigit,
1992, s. 13). İnkılap Tarihi ders içeriklerinin belirlenmesinden sonra 1933-1934 ders yılından
itibaren üniversite ve yüksekokulların son sınıf veya son iki sömestrinde bulunan öğrencilere
verilmeye başlanmıştır. Dersin amacı da yeni nesillere Atatürk’ün ilke ve inkılâplarını bilinçli
bir şekilde anlatmak ve onları Milli Mücadele sağlanıncaya kadar ki safhaları tek tek idrak
etmelerini sağlamaktır.

1930 ve 1940’lı yılların tüm Avrupa’da milliyetçilik ve etnosantrik akımların etkili


olduğu ve sebeple yazılan birçok ders kitaplarında kendi ulusları övme yönüyle bir oluşumun
başladığını ifade etmek gerekir. Yani İnkılap Tarihinde Türklerinde daha fazla romantik bir
tarihçilik edasıyla anılması, Mustafa Kemal gibi bir liderin Milli Mücadele’nin tek adam
olduğunun ön plana çıkması yadırganmamalıdır. Zira İtalya’da yazılan tarih kitaplarında
Mussolini, Almanya’da Hitler ve Rusya’da Stalin ben merkezli bir anlayışla kaleme alınmıştır.
İnkılap Tarihinin ilk oluşum aşamasında müfredat bilgileri de Mustafa Kemal’in Samsun’a
çıkışıyla başlar ve Atatürk’ün altı ilkesinin anlatılmasıyla sona ererdi.

İnkılap Tarihi dersi 15 Nisan 1942’de 4204 sayılı yasa ile dersin sorumluluğu Ankara
Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’ne bağlı olarak kurulan Türk İnkılâp Tarihi
Enstitüsü’ne verilmiştir. Bu sorumluluk esasında Tek Parti dönemine denk gelmiştir. Atatürk
döneminde başlatılan etnosantrik yaklaşım yerini özellikle İnkılap Tarihi kitaplarında
müfredatın başında padişah ve saltanat temelli olumsuz bir kurgunun verilmesi akabinde bu
olumsuzluğun Milli Mücadele ve yapılan inkılaplarla son bulduğu algısı çok fazla işlenmiştir.

1950 yılında iktidarın değişmesiyle birlikte Demokrat Parti İnkılap Tarihi dersinin
içeriğine müdahale etmiştir. Buna göre Demokrat Parti’nin iktidara gelişi ve Celal Bayar’ın
cumhurbaşkanı seçilmesi gibi bölümler dersin içeriğine eklenmiştir (Bolat, 2012, s. 259).
Özellikle bu dönemde vatandaşlığın İnkılap Tarihi dersiyle ilintili olması amacıyla ders
ortaöğretim kurumlarında da okutulmaya başlanmıştır. Diğer taraftan Atatürk’ün özellikle
öğrenciler tarafından özümsenmesi amacıyla der materyallere bağlı kalınarak fotoğraflarının
sınıflara asılması, Atatürk ve Milli Mücadele süreçlerinin birlikte algılanması için gayret sarf
edilmiştir. 27 Mayıs Askeri Darbesi, İnkılap Tarihi derslerine 1960 İhtilali de eklenmiştir.
Buradaki temel amaç, İnkılap Tarihi dersini ihtilal yoluyla destek sağlamak ve yapılan darbeye

10
meşrulaştırmaktır. 1968 yılında ise İnkılap Tarihi dersi, 1960 Darbesinin ihtilal mantığını
bilinçaltına işletmek amacıyla dersin adı Devrim Tarihine dönüştürülmüştür.

12 Eylül 1980 Askeri Darbesi sonrası Devrim Tarihi sözcüğü tekrardan İnkılâp olarak
değiştirilmiştir. Bu defa dersin adı Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi olarak belirtilmiştir. Dersin
içeriğinde Mustafa Kemal Atatürk’ün daha fazla yer aldığı ayrıca yapılan inkılapların toplumun
yararı için olduğu anlayışı ve Osmanlı hanedan kültürüne ciddi bir eleştiri yapıldığı
gözlenmiştir. 1981’de kabul edilen 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu, yükseköğretimin
amacını; Atatürk inkılâpları ve ilkeleri doğrultusunda vatandaşlar yetiştirmek olarak
belirlerken, yükseköğretiminde bu ilkeler doğrultusunda düzenleneceğini hükme bağlamıştır
(Bolat, 2012, s. 260). Bu arada Ardından 6 Kasım 1981 tarih ve 2547 sayılı Yüksek Öğretim
Kurumu Kanunu’nun 4. ve 5. maddeleri uyarınca, bütün Yüksek Öğretim Kurumlarında, tüm
eğitim ve öğretim süresince okutulması zorunlu bir ders olması kabul edilmiştir. Yine Yüksek
Öğretim Kurumu tarafından da bir ders kitabı hazırlanmıştır.

1990 yılında ise dersin süresi yeniden 1 ders yılın içerinde iki döneme indirilmiştir.
Bu dersin amaçlarından biri olan geçmişi anlatan statik bir tarih dersi olmaktan ziyade, Türk
gençlerinin yakın tarihimizdeki olayları değerlendirip gelecekle ilgili doğru kararlar
alabilmesini sağlayan dinamik bir kültür dersi olması amaçlanmıştır. Diğer taraftan dersin
içeriğine yönelik bazı değişimler de yaşanmıştır. Buna göre dersin muhtevasına Osmanlı
Devleti’ne olan bakış açısı revize edilmiş ve Osmanlı Devleti’nin son dönemi olan III. Selim
ve II. Mahmut ile başlayan ıslahat çalışmalarına yer verilmiştir. Ayrıca yine bu dersle ilgili
olarak Osmanlı Devleti ile Türkiye Cumhuriyeti arasında sürekliliğin sağlanması amaç
edinirken, Osmanlı hanedanına yönelik bakış açısı olumlu yönde değiştirilmiştir. Bugün
gelinen noktada Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi dersi özellikle İstanbul, İzmir, Ankara ve
Erzurum’daki üniversitelere bağlı olarak Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitülerin
açılmasıyla daha nitelikli bir hal aldığı iddia edilebilir. Ayrıca bu enstitülerde lisansüstü ve
doktora programlarının açılması hem Milli Mücadele tarihinin özellikle 1923-1950 süreçlerinin
disipliner olarak lokal tarih çalışmalarına yardımcı olmuştur.

Sonuç

Ulus-devlet yapılanmalarının en başat formülasyonlardan biri de kendi ülkelerinin


kahramanlıklarının anlatıldığı tarih dersleri olmuştur. Tarih dersleri, devletin ana omurgası olan
ideolojilerin taşıyıcısı konumundadır. Türkiye Cumhuriyeti gibi Osmanlı Devleti’nin üzerine

11
inşa edilmiş bir ülkenin adı geçen hususlara dikkat etmemesi beklenemezdi. Zira devlet
kurulurken hem resmi tarih tezinin aşılanması hem de vatandaşlık unsurunun yerleşmesine
yardımcı olmalıydı. Esasında Osmanlı Devleti vatandaşlık ruhunun temelini İslam Tarihi
kisvesiyle kahramanlıklarla dolu hanedanlık tarihi üzerine inşa edilmişti. Bu nedenle
Cumhuriyet ideolojisinin bu algıyı kırması İslam Tarihi’nden evvel de Türklerin medeniyetler
kurduğunu ifade etmek gerekliydi. Bu yapılacak çalışmanın ana paydasını ise milletçilik
içerecekti.

Savaş sonrası dönem olan restorasyon sürecinde dünyada mükemmel ırk, mükemmel
medeniyetler inşa etmiş algısı Türk tarihçiliğini ciddi manada etkiledi. Bu amaçla yazılan Türk
Tarihinin Ana Hatları adlı kitaplar Türklerin İslam’dan önce büyük medeniyetler inşa ettiğini
ve Türklerin kurmuş oldukları devletlere ait bilgiler içeriyordu. Recep Peker’in hazırlamış
olduğu İnkılap Tarihi Ders Notları temelde bu hususlara değinmese de Milli Mücadele’nin
inkılap yönüne destek çıkmıştır. Üniversitelerde hem Osmanlı hanedanlığı bir kenara
bırakılırken, Türk milliyetçiliği ve Milli Mücadele sonrası yapılan inkılapların modern devlet
oluşturma yolundaki katkılarına ciddi manada yer verilmiştir. Tek parti döneminde okutulan
İnkılap Tarihi, artık zorunlu bir ders olarak okutulmaya başlanmıştır.

1950 yılına gelindiğinde İnkılap Tarihi ders müfredatına bu kez Menderes Dönemi de
dâhil edilmiştir. Esasında İnkılap Tarihi dersi iktidarın bir nevi kitlelere ulaşması konusunda
bir taşıyıcıya bürünmüştür. 1960 Askeri Darbesiyle de dersin muhtevasına askeri darbenin
meşruiyetini ortaya konan başlıklar eklenmiş ve dersin adı Devrim Tarihi olmuştur. Özellikle
Askeri Darbenin bir nevi devrim niteliğini yönüne dikkat çekilmiştir. 12 Eylül Askeri Darbeyle
birlikte dersin adı bu defa Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi olarak kayda geçerken,
ortaöğretimde derse Atatürkçülük adı da eklenmiştir. Askeri darbenin gerçekleşmesinin
sebebini Atatürk ilke ve inkılaplarından uzaklaştığı iddiası da ders kitaplarında yer almıştır.
1981’de kabul edilen 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu, yükseköğretimin amacını; Atatürk
inkılâpları ve ilkeleri doğrultusunda vatandaşlar yetiştirmek olarak belirlerken,
yükseköğretiminde bu ilkeler doğrultusunda düzenleneceğini hükme bağlamıştır. Bu arada
Ardından 6 Kasım 1981 tarih ve 2547 sayılı Yüksek Öğretim Kurumu Kanunu’nun 4. ve 5.
maddeleri uyarınca, bütün Yüksek Öğretim Kurumlarında, tüm eğitim ve öğretim süresince
okutulması zorunlu bir ders olması kabul edilmiştir. Yine Yüksek Öğretim Kurumu tarafından
da bir ders kitabı hazırlanmıştır. Bugün üniversitelerin özellikle tarih bölümlerinde hem
Cumhuriyet Tarihi dersi bulunmakta hem de Atatürk İlkeleri ve İnkılapları Tarihi dersi
okutulmaktadır. Her ikisinin konu içeriği aynı olmasına rağmen, ikisi arasında bir birleşme veya

12
revize edilmesi düşünülmemektedir. Son yıllarda yapılan çalışmalarda Atatürk İlkeleri ve
İnkılap Tarihi dersinin Modern Türkiye Tarihi ya da Türkiye Cumhuriyeti Tarihi adı verilmesi
planlanmaktadır. Buradaki temel amaç dersi ideolojik kaygılardan kurtarmaktır. Ayrıca
yayınlanan Atatürk İlkeleri ve İnkılapları Tarihi kitaplarına bakıldığında konu bakımından ciddi
manada değişiklik yaşandığı söylenilebilir. Artık Osmanlı Devleti’ni dışlayıcı ve eleştirel bir
tarz bir kenara bırakılarak, olaylara analiz ve sosyolojik bir tavırla ele alınmaya başlanmıştır.

Kaynakça

Akın, U., & Arslan, G. (2014). İdeoloji ve Eğitim: Devlet-Eğitim İlişkisine Farklı Bir Bakış.
Trakya Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 81-90.
Akman, Ş. T. (2011). Türk Tarih Tezi Bağlamında Erken Cumhuriyet Dönemi Resmî Tarih
Yazımının İdeolojik ve Politik. Hacettepe Hukuk Fakültesi Dergisi, 80-109.
Aslan, B. (2004). Türkiye'de Milli Tarih Anlayışı Bağlamında Dünden Bugüne İnkılap Tarihi
Dersleri. Kazım Karabekir Eğitim Fakültesi Dergisi, 81-109.
Bolat, M. (2012). Modern Türkiye Cumhuriyeti’nin Oluşum Sürecinde Atatürk İlkeleri ve
İnkılâp Tarihi Dersi’nin Yeri ve Amaçları. The Journal of Academic Social Science
Studies, 249-264.
Demircioğlu, İ. H. (2012). Osmanlı Devletinde Tarih Yazımının Tarih Öğretimi Üzerine
Etkileri. Milli Eğitim, 115-126.
Ercan, Y. (2007). Toplu Eserler III Osmanlı ve Cumhuriyet Tarihi Yazıları. Ankara: Turhan
Kitapevi.
Hartwell, R. M. (1999). Tarih ve İdeoloji. Liberal Düşünce, 134-143.
İğdemir, U. (1973). Cumhuriyetin 50.yılında Türk Tarih Kurumu. Ankara: Türk Tarih
Kurumu Basımevi.
İnal, K. (2008). Eğitim ve İdeoloji. İstanbul: Kalkedon Yayınları.
Kabapınar, Y. (1992). Başlangıçtan Günümüze Türk Tarih Tezi ve Lise Kitaplarına Etkisi.
Çağdaş Türkiye Tarihi Araştırmaları Dergisi, 143-177.
Keskin, Y. (2012). Cumhuriyet Dönemi Ortaokul Tarih Programlarına Yönelik Bir
Analiz:Politik ve İdeolojik Yaklaşımların Programa Yansıması. Elektronik Sosyal
Bilimler Dergisi, 109-128.
Köprülü, F. (2005). Türkiye Tarihi: Anadolu İstilâsına Kadar Türkler. Ankara: Akçağ
Yayınları.
Kurt, Ü. (2012). Türk'ün Biçare Irkı, Türk Yurdu'nda Milliyetçiliğinin Esasları. İstanbul:
İletişim Yayınları.

13
Parlak, İ. (2005). Kemalist İdeolojide Eğitim. Ankara: Turhan Kitapevi.
Şimşek, U. (2012). Küreselleşme Sürecinde Ulus-Devlet ve Yurttaşlık Eğitimi Üzerine Bir
Tartışma . International Journal of Social Science, 479-491.
Şirin, İ. (2000). Osmanlı'Da Tarihin Anlam Arayışı. Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama
Merkezi Dergisi OTAM, 555-574.
Taşbaş, E. (2011). Klasik Dönem Osmanlı Tarih Yazarları ve Eserlerine Kısa Bir Bakış.
Mediterranean Journal of Humanities, 213-223.
Üçyigit, E. (1992). İnkılap Tarihi Ve Atatürkçülük Dersinin Ortaöğretim Programlarındaki
Yeri Ve Niteliği. Ortaöğretim Kurumlarında İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük Öğretimi
ve Sorunları (s. 3-30). Ankara: Şafak Matbacılık.
Yapıcı, M. (2014). İdeolji ve Eğitim. Uluslararası İnsan Bilimleri Dergisi, 1-8.
Yılmazcan, F. (1999). Tek Parti Dönemi Tarih Anlayışı ve Öğretimi. Ankara: Hacettepe
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Basılmamış Yüksek Lisans Tezi.

14

You might also like