You are on page 1of 6

Avangart Tarz

Fransızca kökenli askeri bir terim olan ve ‘öncü birlik’ anlamına gelen Avangart 19.
yüzyılda ilk kez ütopyacı sosyalist Saint-Simont aracılığıyla siyaset dilinde kullanıma girmiş
ve modernliğin düşün (fikir) dünyasını temellendirmiştir. Devrimsel nitelikteki dönüşümlerin
öncülüğünü yapan düşünce sistemini temsil eden ‘Avangart’ kavramını bilim ve sanayi
dünyası üzerinden bu kez sanatın alanına taşımaya çalışan Simont, yıkılan imparatorlukların
üzerinden yükselecek yeni bir güç imgesi, bir sosyal tapınak yaratma peşindedir.

19. yüzyılda sanatın bu yolla üstlendiği işlevin 1848 Paris olaylarıyla düş kırıklığına
dönüşümünün ardından sanat ve edebiyatta Baudelaire’le uyanan özerkleşme arzusu,
modernizmin “güzele övgü”yü reddeden ilk ayak seslerini oluşturmuştur.

20. yüzyılda ise Avangart sanat, yerleşik, geçerli ve egemen olana karşı siyasi, felsefi,
sosyal, dinsel vb. karşı çıkışın sahibi, öncü ve devrimci tutuma işaret eder. Ortaya çıkış nedeni
mevcut düzene karşı tepkidir. 1950’li yıllardan itibaren, 1960’ların sonuna hatta 1970’lerin
ortalarına kadar “hiç yapılmamış olanı yapmak/yapabilmek” düşüncesi tüm sanat alanlarında
yaygın bir kullanım alanı bulmuş, deneysel sanatına ilişkin hemen hemen her tür bu dönemde
uygulanabilmiş ve deneyselliğin sınırları sanatçılar tarafından hayli genişletilmiştir. Çağın
ötesinde olma ve “hiç denenmemişi deneme” düşüncesiyle birleşerek Avangart akımı
başlatmıştır. Sanat alanındaki ilk kullanımından 100 yıl kadar sonra, Avangart terimi, 1950’li
yılların sanatına mal edilmiş ve somut bir akımı tanımlayan bir kavram anlamı kazanmıştır.

1950 - 1960’lı yıllarda müzik dünyasında, Avangart besteciler olarak Stockhausen,


Ligeti, Berio, Nono, Maderna, Lutoslavski, Penderecki gibi önemli isimler önde gelmektedir.
Tüm bu besteciler arasında, Avangart sanatın önde gelen isimlerinde John Cage (1912-1992)
yaptığı tanımda dünyada var olan her türlü sesi müzikal ses olarak kabul edilebilir,
algılanabilir olarak tanımlamıştır. Cage’in bu bütünleyici yaklaşımına eleştiriler getirilmekle
beraber, bestecilerin çok çeşitli düşünsel ufuklara yönelmelerine olanak sağlıyordu. Bu
bağlamda besteci her türlü malzemeyi müzik materyali olarak kullanma şansını elde
edebilmiştir.
Frederic Chopin
(1810-1849)

Frederic Chopin 1 Mart 1810 tarihinde Zelazowa/Varşova’da doğmuştur. Okul


eğitimini 12 yaşına kadar evde, öğretmen olan babasından almıştır. İlk müzik eğitimini
annesinden aldığı söylenir fakat asıl hocası Çek asıllı piyanist Wojciech Żywny’dir. 1822'de
Varşova Konservatuarı müdüründen beş yıl boyunca müzik eğitimi almış ve daha sonra bu
okulda bestecilik ve müzik kuramı dersleri alarak eğitimine devam etmiştir. O yıllar Varşova'
da konser veren Paganini ve Hummel'dan çok etkilenmiş, müzik hayatının onların ki gibi
olmasını istemiştir.

Bunun üzerine 1829'da Avrupa'nın sanat merkezlerinden Viyana'ya gitmiş, verdiği bir
kaç konserin ardından ilgi görmesine rağmen Avrupa’daki siyasal ve toplumsal gerilimden
dolayı daha fazla kalamayıp geri dönmek zorunda kalmıştır. 1830’da temelli yerleşme
düşüncesiyle yineden Viyana'ya gitmiş fakat memleketi Varşova’nın Rusya tarafından işgal
edildiğini öğrendiğinde 1831’de yeniden Varşova’ya geri dönmüştür. O yıl Schumann’ın
“Çiçekler Arasındaki Toplar” olarak bahsettiği 12 numaralı etüdünü (İhtilal) bu olay üzerine
yazmıştır. Aynı yıl Paris’e gitmiş, 1832’de başarılı bir konser verdikten sonra buraya
yerleşmeye karar vermiştir. Burada soylu ailelerin çocuklarına Piyano dersi vermiş, aynı
zamanda konserler vermeyi de ihmal etmemiştir.

Konserleri ve Resitalleri çok gündemde olduğu halde kendini bir virtüöz olarak
tanımlamamıştır. Halka açık konserlerinin otuzu geçmediği söylenir. (İlyasoğlu, Evin, Zaman
İçinde Müzik,1997).

Paris’in sanat çevresine hızlıca girmeyi başarmış, ressamlar, müzisyenler ve yazarlar


ile iç içe olmuştur. Müzisyen dostları arasında Berlioz, Meyerbeer, Liszt ve Bellini başta
gelir. Bu sırada sağlığı kötüye gitmektedir. 1835’de sıla hasreti ile Polonya’ya gidip 1837’de
Paris’e geri dönen Chopin, arkadaşı Liszt aracılığı ile dönemin ünlü yazar ve kadın aktivisti
George Sand (Aurore Dudevant) ile tanışmış, 1847’ye kadar süren bir ilişkisi olmuştur.

Paris’teki 1848 devrimi ve daha da bozulan sağlığı besteciyi öğrencisiz ve işsiz


bırakmıştır. Öğrencisi Jane Stirling, İngiltere ve İskoçya’ya bir gezi yapması için çağrıda
bulunmuş, bu gezi onu daha da yıpratmıştır. 1848 yılının sonunda Paris’e döndüğünde artık
verem olarak tanımlanan hastalığına yenik düşmüş ve 17 Ekim 1849 tarihinde ölmüştür.
Bestecilik Yaşamı

Chopin’in orkestra yapıtları, gençlik yıllarında yazdığı iki büyük piyano


konçertosundan oluşur. Yine o yıllar Schumann’ın övgüsünü kazanan Don Giovanni
Çeşitlemeleri, orkestra için yazılmıştır. Piyano konçertolarından 2 numaralı olan Fa Minör,
ilk yazılandır (1829). Diğeri 1 numaralı olan Mi Minör ise 1830’da yazılmıştır. Birkaç şarkı,
çello-piyano, flüt-piyano, Piyanolu Trio gibi kimi parçaların dışında Chopin’in bütün
çalışmaları yalnız piyano üzerinedir. Piyanonun ses rengini sergileyen, sonoritesini deneyen,
olanaklarını kullanan parçalar yazmıştır. Piyanoya getirdiği rubato çalma yöntemi, tempoyu
kısa bir süreliğine tempoyu piyanistin kendi soluğuna göre ağırlaştırmasına olanak verir.
Aşırıya kaçmadan yapılmalıdır, fazla ağdalı bir rubato yanlış yoruma yol açabilir.

Bestecinin kısa çalışmaları iki grupta toplanır; Stilize danslar ve bağımsız lirik biçimler. Dans
biçimindeki yapıtları hiçbir zaman gerçek danslara eşlik etmek için yazılmamıştır.

Mazurkalar; 3/4’lük zamanda, Polonya köy danslarıdır. Vurgu genellikle ölçünün


ikinci ya da üçüncü vuruşuna düşer. Op.68 dizisindeki Mazurkalar ölümünden önceki son
yapıtlarıdır.

Küçük Lirik biçimler arasında önemlileri Prelüd’ler (1836-39; 1845) ve Etüdler’dir


(1829-32;1832-36).

Prelüd; ardından gelecek büyük çaplı bir yapıtın ön-müziği olarak tanımlanır. Fakat
Chopin’in 24 Prelüdünün her biri kendi içinde tümleşen lirik piyano parçalarıdır, tek başına
bir form olarak kullanılmıştır.

Etüdler; teknik çalışmaları güzelleştirip kuru ve sıkıcı olmaktan kurtarmak amacıyla


yazılmıştır. Op.10 ve Op.25 dizisindeki her parçanın parmak, el veya kolu çalıştarmayı
amaçlayan bir yönü vardır. Op.10 Liszt’e, Op.25 Kontes d’Agoult’a adanmıştır. Etüdler’in
her biri, kendi içinde betimleyici özellikler barındıran birer senfonik şiir gibidir. (Senfonik
şiir, müziğin bir olayı öykülemesi, bir manzarayı betimlemesi, bir karakteri çizmesi yerine,
ilgili konuların uyandırdığı duyguların anlatımıdır.)

Polonezler; daha uzun biçimler arasında yer alır. Rusların Polonya’yı işgal edince
yazdığı, bestecinin başkaldırısını, içten içe sıla özlemini dile getiren yapıtlar olmuştur.

Noktürnler; Romantik karakterde kısa piyano parçalarındandır. Noktürn “geceye ait


olan” anlamına gelir. Sağ elde anlatımcı bir melodi, sol elde ise ona eşlik eden arpejlerden
oluşur. Chopin noktürnlerinde piyanonun şarkı söylemesini öngürür. Sağ el, Bellini’nin bel
canto geleneği gibi bir yöntem kullanmalı, güzel bir insan sesi gibi şarkı söylemelidir. Sol el
ise o şarkıya eşlik eden bas seslerin öngördüğü kalıpları çalar.
Ballade ise yan yana getirilmiş bölümlerin müzik ile bütünleşmesiyle oluşturulan
formdur. Ballade, kahramanlık öyküleri anlatan bir Fransız edebi biçimidir. Chopin, Ballade
sözcüğünü çalgı müziğine uyarlayan ilk bestecidir. Ballade’larda daha geniş temalar
kullanmıştır. Chopin’den sonra Brahms, Grieg, Liszt ve Fauré gibi besteciler de Ballade
yazmışlardır.

Scherzo; şaka anlamına gelen ve Beethoven’dan sonra senfoninin üçüncü bölümüne


verilen addır. Chopin piyano yapıtlarından dördüne Scherzo adını vermiştir. Bunlar şakacı bir
kimlikten ziyade duygu açısından yoğun parçalardır.

Impromtu; doğaçlama köküne dayalı bir müzik biçimidir. 19. Yüzyılda Chopin,
Schubert ve Schumann gibi besteciler, kısa çalgı biçimlerine bu adı vermişlerdir.

Barcarolle; gondolcu şarkısı yada Venedik gondollarının sudaki hareketini yansıtan,


tekdüze ritimde bir çalgı müziğidir. Chopin’in Op.60 Fa Diyez Minör Barcarolle’ü, 1846’da
yazılmıştır ve son yapıtlarındandır.

Berceuse; ninniyi çağrıştıran bir çalgı biçimidir. Chopin Op.57 Re Bemol Majör
Berceuse’ünü 1844’de yazmıştır.

Fantezi; düşlem dolu yapıt anlamına gelir. Sanatçının düş dünyasını yansıtır. Chopin
bu formu Polonya Havaları Üstüne Fantezi veya İmpromptu Fantezisi gibi, temanın
çeşitlenmesi anlamında kullanmıştır.

Bestecinin pek çok yapıtı içe dönük bir yapı taşır. Besteleme yönteminde önce
doğaçlamadan yola çıktığı için her yapıtı bir doğaçlama niteliği göstermiştir. Yapıtlarına
verilen isimler (Yağmur Damlaları Prelüd’ü, İhtilal Etüd’ü) Chopin tarafından değil, daha
sonradan konmuştur.
Kaynakça

*İLYASOĞLU, Evin: Zaman İçinde Müzik (Yapı Kredi Yayınları,


1999)

*MİMAROĞLU, İlhan: Müzik Tarihi (Varlık Yayınları, 1999)

*SAY, Ahmet: Müzik Tarihi (Müzik Ansiklopedisi Yayınları, 1995)

*YENER, Faruk: Müzik Klavuzu; Piyano ve Oda Müziği (1997)

*SORGUÇ,Gülce: Sanata Bir Başkaldırı:Avangard (FLSF (Felsefe ve


Sosyal Bilimler Dergisi), 2017 Güz, sayı: 24, s. 37-56

*İLKYAZ, G. Feyyaz: Sanatta Avangardın Tüketimi Üzerine (YEDİ :


SANAT , TASARIM VE BİLİM DERGİSİ), YAZ 2013, SAYI 10:
29-36

*ERDAL, G. Gülşen: 1945-1970 Arası Avangard Akım ve Avangard


Besteciler, Kocaeli Unıversity State Conservatory/Department of
Musicology (International Journal of New Trends in Arts, Sports &
Science Education - 2013, volume 2, issue 1)

You might also like