Professional Documents
Culture Documents
YAKLAŞIM*
ÖZET
Bu takdim, Kur’an’da cinsiyeti, onun “kadın” ve “erkek”le ilgili ola-
rak oluşturulan sosyal, kültürel ve psikolojik kategorilerle ilgili ol-
ması yönüyle incelemiştir. Aynı zamanda Kur’anda cinsiyetin teknik
kullanımıyla ilgili husus da araştırılmıştır. Yazarın buradaki esas
amacı, tevhit ve putperest dünya görüşlerinin cinsiyete ait yaklaşım-
larının zıt olduğunu ortaya koymaktır.
ABSTRACT
GENDER PATTERNS IN THE QUR’AN: A SOCIOLINGUISTIC
APPROACH
This presentation examined gender in the Qur’an as it relates to the
socially, culturally, an psychologically constructed categories of
“male” and “female.” The related issue of the technical use of gender
in the Qur’an was also studied. The author’s main concern was to
show the dichotomy of the tawhîdiyah and shirkîyah worldviews’s
conceptions of gender.
olarak cinsiyet (gender) terimi burada, tabii cinsiyetle (sex) ilgili bir
bağlantı göstermemektedir. Kur’an’daki hitaplar genel olarak müzek-
ker kalıbını kullanmaktadır. Ve bunlar söz konusu fiili yerine getir-
meleri için erkek ve kadınlara yöneltilen direkt emirler şeklinde algı-
lanmaktadır. Buna cinse ait referans sistemi olarak işaret edilmekte-
dir.
İşte genel olarak bu düşünce ve fikirler makalenin içeriğini ve
düzenini oluşturmaktadır. Aşağıdaki bölümlerde, teknik bir terim
olarak “cinsiyet-gender” tabirinin kullanılması, bu terimin tevhid1 ve
şirk2 dünya görüşleri açısından durumunun değerlendirilmesi ve
Kur’an’da umuma yönelik referans sistemi konuları ele alınacaktır.
Tevhidin Cinsiyete Dair Görüşü
Kur’anda şu iki ayet geçmektedir: “O yarattı erkek ve dişi çif-
ti.”(Kur’an, 53:45) “Erkeği ve dişiyi yaratana andolsun ki.”(Kur’an,
92:3) Bu iki ayet cinsiyet farklılıklarına atıfta bulunan ayetlerden sa-
dece iki tanesidir. Sosyodilbilimsel açıdan Kur’anî çerçevede cinsiyet
(gender) farklılıkları insan hayatının temel bir gerçekliğidir. Bu se-
beple Kur’an Arapçasında bu tür ifadeleri bulmak sürpriz olmaya-
caktır. Arapça’da cinslerle ilgili belirli dilbilimsel formların farklı kul-
lanımını ortaya koyan cinsiyet kalıpları ve özellikle Kur’an’ın dünya
görüşü tarafından tasdik edilmeyen ve desteklenmeyen kullanımlar
mevcuttur. Şöyle ki bu dünya görüşüne göre, Allah mefhumu zaman,
uzay ve mekân ötesinde bir ve tek olan varlığı ifade etmektedir. Dola-
yısıyla onun bir cinsiyetle kategorize edilmesini tasavvur etmek
mümkün gözükmemektedir.
Putperestliğin Cinsiyete Dair Görüşü
İslam öncesi Araplar, müennes cinsiyet kalıbını şu ayette görül-
düğü üzere Allah’a ortak koştukları varlıklarla ilgili olarak kullan-
makta idiler: “Gördünüz mü o Lât ve Uzza’yı? Ve üçüncü(leri olan) öte-
ki (put) Menatı? Erkek size, kadın Allah’a mı? O halde bu insafsızca
bir taksim. Onlar (o putlar) sizin ve babalarınızın, (Tanrı) diye isimlen-
dirdiğiniz (boş) isimlerden başka bir şey değildir. Allah onlara hiç bir
güç indirmemiştir.” (53: 19-23)
Kur’an’da İslam öncesi Arapların melekleri dişi varlıklar olarak
kabul ettikleri bizlere bildirilmektedir. “Ahirete inanmayanlar, melek-
lere dişilerin adlarını takıyorlar.” (53: 27)
Kendi eş ve kız çocuklarını böyle bir çerçeveye yerleştiren putpe-
rest Arapların, aşağılık duygusunu yansıtan bakış açılarından konu-
ya yaklaşıldığında, kız çocuklarını Allah’a atfetmeleri açıkça anlamsız
ve kendi içinde çelişkili bir durum arz etmektedir. Onlar meleklerin
cinsiyet niteliğine sahip olduğu ve Allah’ın kızları olarak hizmet ettik-
lerini düşünüyorlardı. Oysa İslam’ın getirdiği tevhit inancı açısından
konuya yaklaşıldığında, melekler her hangi bir cinsiyete (gender) sa-
hip değillerdir. Diğer bir anlatımla Kur’an, insanlığa ilahi nitelik veya
güç konusunda yetki verildiği şeklindeki yalancı sembollere
okuyucularının dikkatini çeker. Bu konuda Kur’an Lât, Uzza ve
Menât üçlü putunun kâfir tanımlamasına işaret eder. Bu üç tanrıça
Kur’anda görüldüğü üzere, yan yana dişil melekler şeklinde Allah’ın
kızları olarak ele alınmaktadır. “Onlar, kızların Allah’a ait olduğunu
iddia ediyorlar. Hâşâ! Allah bundan münezzehtir. Beğendikleri (erkek
çocuklar) da kendilerinin oluyor.” (16: 57)
Allah’ın kızları olduğuna dair Araplara ait İslam öncesi inanç, is-
ter üç tanrıça olsun isterse dişil melekler olsun, Kur’an’ın iddialarıyla
uyum arzetmemektedir. Çünkü Kur’an’da Allah’ın her yönüyle mü-
kemmel ve kendi zatında eksiksiz olduğu anlatılmaktadır.3
Allah’ın kızları vardır, inancına rağmen İslam öncesi Araplar,
kendi kızları sebebiyle bir zillet duygusu içerisinde bulunuyor ve
Kur’anda belirtildiği üzere sık sık kız çocuklarını toprağa gömüyor-
lardı. “Onlardan birine kız çocuk müjdelendiği zaman öfkelenmiş ola-
rak yüzü kapkara kesilir. Kendisine verilen müjdenin kötülüğünden
dolayı kavminden gizlenir. Onu, aşağılık duygusu içinde yanında mı
ğu gibi Tanrı ile alâkalı bütün isim ve sıfatlar, gramer açısından mü-
zekker olarak geçmektedir. Kur’an, üçüncü tekil şahıs zamirinin da-
ha önce geçen isme atfen veya böyle olmaksızın doğrudan doğruya
kullanımlarını verir. Allahu lâ ilâhe illâ huve (Allah! Ondan başka
ilah yoktur, Kur’an 2:255). Bu cümlede geçen huve zamiri birincisine
örnek olarak verilebilir. Huve Allahu ahad (O Allah birdir) cümle-
sinde geçen huve zamiri ise ikincisinin örneğini oluşturmaktadır.
Tanrı kelimesine atıfta bulunan ikinci şahıs zamiri de, müzekker bir
kalıpla gelmektedir: İnneke ente es-semî’u’l-alîm (Gerçekte sen (mü-
zekker) her şeyi işiten ve bilensin, Kur’an, 2:127) ve İnneke ente et –
tevvâbu’r-rahîm (Gerçekte sen (müzekker) tövbeleri kabul eden ve çok
merhametli olansın. Kur’an, 2, 128)
Kur’an’da Tanrı ile alâkalı bütün fiil formları müzekker tarzda
gelmiştir. Emir kipi: ihdi (yönelt, Kur’an, 1:6); geçmiş zaman kipi:
haleka ((Allah) yarattı, Kur’an, 2:21; ca’ale ((Allah) yaptı, Kur’an,
2:22); ve enzele ((Allah) indirdi, Kur’an, 2:22); geniş zaman kipi: La
yastehyî ((Allah haya etmez, Kur’an, 2:26); Yudıllu (Allah bir çok
kimsenin hataya düşmesine hükmetti, Kur’an, 2:26) ve yuhdî (Allah
bir çok kimseyi yöneltti, Kur’an, 2:26). Kısaca Allah terimi ve
Kur’an’da onunla ilgili olarak geçen her şey gramer açısından mü-
zekker olarak kullanılmaktadır. Böyle bir yaklaşım ihtiyarı ve top-
lumsal anlaşmanın bir neticesidir. Çünkü Allah’la ilgili söz konusu
dilbilimsel formlar, aşkın mutlak varlıkla alâkalı olarak herhangi
maddi, somut bir karşılığa sahip değildir.12
Melâikenin cinsiyeti: Melâike (melekler) terimi, melek/mel’ek ke-
limesinden kırılmış cemi (cemi’ mükesser) formunda yapılmış bir ço-
ğuldur. Arapçada normal olarak cemi’ mükesser kalıbı, tabii cinsiyet
manasında müzekker insana işaret etmediği halde, toplumsal an-
laşma sebebiyle gramer açısından müennes bir isim olarak kullanıl-
maktadır. (Meselâ mudun kebire, büyük şehirler). Yine Arapça’nın
daha eski kullanım tarzında ve özellikle şiirde cemi’ mükesser isim-
lerle beraber cemi’ mükesser sıfatlar bulunabilmektedir. Hatta söz
konusu mükesser isimler müzekker insana işaret etmediği takdirde
bu böyle olmaktadır. (Meselâ, ulûm sı’âb, zor ilimler). İslam öncesi
Araplar, melekleri olumsuz bir niteleme ile Allah’ın kızları (el-melâike
benat Allah)13 olarak değerlendirdikleri için, Kur’anda geçtiği üzere
onlara müzekker kalıp (mükesser cemi’ olmasına rağmen) ile işaret
edilmektedir. Hatırla ki Rabbin meleklere: Ben yeryüzünde bir halife
yaratacağım, dedi, Onlar (müzekker): Bizler hamdinle seni tesbih ve
seni takdis edip dururken, yeryüzünde fesat çıkaracak, orada kan