You are on page 1of 280

ATATÜRK KÜLTÜR, D‹L VE TAR‹H YÜKSEK KURUMU

ATATÜRK ARAfiTIRMA MERKEZ‹

ATATÜRK’ÜN
‹SLÂMA BAKIfiI
BELGELER VE GÖRÜfiLER

Haz›rlayanlar
Prof. Dr. Mehmet SARAY
Ali TUNA
5846 say›l› kanuna göre bu eserin bütün yay›n, tercüme ve iktibas haklar›
Atatürk Araflt›rma Merkezi’ne aittir.

956.102.4

Saray, Mehmet, Haz.


Atatürk’ün ‹slâma Bak›fl›: Belgeler ve görüfller./Hazl:
Mehmet Saray ve Ali Tuna.-Ankara: AKDTYK, Atatürk Araflt›rma
Merkezi, 2005.
X, 270 s., 24cm.
ISBN: 975-16-1816-9
I ‹stiklâl Savafl› I Tuna, Ali, Haz.
II k.a.

‹NCELEYENLER
Prof. Dr. Hale fiIVGIN
Prof. Dr. Süleyman BEYO⁄LU

K‹TAP SATIfiI:
ATATÜRK ARAfiTIRMA MERKEZ‹
Gazi Mustafa Kemal Bulvar› No: 133
06570 Maltepe / ANKARA
Tel : 009 (0 312) 232 44 17/3
Belgegeçer : 009 (0 312) 232 55 66
e-mail : info@atam.gov.tr

ISBN : 975-16-1816-9
‹LESAM : 05.06.Y.0150-244
BASKI SAYISI : I. BASKI (2005) - 2000 Adet
II. BASKI (2010) - 1500 Adet
BASKI : ÜÇ S BASIM LTD. fiT‹.
448 13 67 - 342 19 00
‹Ç‹NDEK‹LER

SUNUfi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .V

TAKD‹M . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .VII

TÜRK ‹DARE S‹STEM‹N‹N TEMEL PRENS‹PLER‹


VE TÜRKLER‹N D‹NE BAKIfiI
Prof. Dr. Mehmet SARAY . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .1

ATATÜRK’ÜN D‹N, ‹SLÂM D‹N‹ VE MÜESSESELER‹


HAKKINDAK‹ GÖRÜfiLER‹ (BELGELER) . . . . . . . . . . . . . . . .27

ATATÜRK ‹LE ‹LG‹L‹ D‹NÎ HATIRALAR (BELGELER) . . .49

M‹LLÎ MÜCADELE DÖNEM‹NDE ATATÜRK VE


D‹N ADAMLARI
Dr. Recep ÇEL‹K . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .73

ATATÜRK VE ‹SLÂM D‹N‹


Doç. Dr. Mehmet GÖRMEZ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .153

H‹LÂFET TARTIfiMASI
Prof. Dr. Mehmet SARAY . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .163

ATATÜRK VE D‹N
Prof. Dr. Ethem Ruhi FI⁄LALI . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .193
IV

ATATÜRK’ÜN ‹ND‹NDE D‹N‹N ÖNEM‹


Gotthard JÄCHKE . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .209

ATATÜRK’ÜN D‹N VE ‹SLÂM D‹N‹


HAKKINDAK‹ GÖRÜfiLER‹
Yrd. Doç. Dr. Ahmet Vehbi ECER . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .213

ATATÜRK’ÜN D‹NÎ YÖNÜ VE D‹N E⁄‹T‹M‹NE BAKIfiI


Prof. Dr. Fahri KAYAD‹B‹ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .235

ATATÜRK, B‹L‹M VE D‹N


Prof. Dr. Ramazan BOYACIO⁄LU . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .257
SUNUfi

Prof. Dr. Mehmet SARAY


Atatürk Araflt›rma Merkezi Baflkan›

Atatürk, Osmanl›’n›n son döneminde yetiflen her Türk ayd›n› gibi, iyi
bir dinî bilgiye sahipti. Ayr›ca O, iyi bir okuyucu oldu¤u için, her dalda ol-
du¤u gibi, dinî alanda da genifl bir bilgiye sahip olmufltur. ‹slâm dininin
güzelliklerini iyi gören ve anlayan Atatürk, bu güzel dinin lây›k›yla halk›-
m›za ö¤retilmemesinden son derece üzüntü duymufltur. Dinimizin çal›fl-
may›, ö¤renmeyi, güzel ahlâk›, insan sevgisini ve yard›mlaflmay› emretti-
¤i ortadad›r. Bu güzelliklerin bugünün insanlar›n›n geliflmesine müspet
katk›s› olaca¤› gayet aç›kt›r. Bundan istifade edilmeyifline çok üzülen Ata-
türk, f›rsat buldukça halk›m›z› ‹slâm dini hakk›nda bilgilendirmeye çal›fl-
m›flt›r. Halka hitabelerinde s›kça bu konu üzerinde durmufltur.
“Bizim dinimiz en makul ve en tabiî bir dindir. Ve ancak bundan dola-
y›d›r ki son din olmufltur. Bir dinin tabiî olmas› için akla, fenne, ilme ve
mant›¤a tahakkuk etmesi lâz›md›r. Bizim dinimiz bunlara tamamen muta-
b›kt›r...”
‹nsanlara ilk emri okumak ve ilim yapmak olan ‹slâm dini ile, Türk
milletine ilmi ve fenni rehber olarak b›rakan Atatürk’ün ters düflmesi
mümkün de¤ildir. O’nun en büyük flikâyeti, ihtiras sahiplerinin iktidar ol-
mak ve hükmetmek için ‹slâm› siyâsete sokmalar› idi. Emevilerle bafllayan
‹slâm’› istismar etme as›rlar boyu baflka hanedanlarca devam ettirilmifl, ‹s-
lâm’›n güzel prensipleri unutulmufl, Müslüman ülkeleri geri kalarak H›ris-
VI MEHMET SARAY

tiyan devletlerinin esaretine düflmüfllerdir. ‹flte bu ana sebep dolay›s›yla


Atatürk, dinin siyâsetten ayr›lmas›n› ve güzel prensiplerinin do¤ru olarak
ö¤renilmesini ve manevî kalk›nmam›za katk›da bulunmas›n› istemifltir.
Lâiklik prensibini koyarken de flu ikaz› yapm›flt›r: “‹nan›p ba¤lanmak-
la mutlu oldu¤umuz ‹slâm dinini yüzy›llardan beri al›fl›lageldi¤i gibi bir si-
yâset arac› haline düflmekten kurtar›p, yüceltmenin pek gerekli oldu¤u ger-
çe¤ini görüyor ve biliyoruz. Kutsal ve Tanr›sal olan inançlar›m›z› ve vic-
dan ifllerimizi kar›fl›k ve de¤iflik olan her türlü ç›karlarla h›rslar›n k›p›rda-
n›fllar›ndan bir an önce ve kesinlikle kurtarmak milletimizin bu dünyada
oldu¤u gibi öteki dünyada da mutlulu¤unun gerektirdi¤i bir zorunluluktur.
Ancak böylelikle ‹slâm dininin yüceli¤i belirmifl olur.”
“Vicdan hürriyetine asla müdahale edilemez, zira bu, ferdin tabiî hak-
lar›n›n en mühimlerinden biri addedilir... Her fert, istedi¤ini düflünmek, is-
tedi¤ine inanmak, kendisine mahsus siyasî bir fikre mâlik olmak, mensup
oldu¤u dinin icaplar›n› yapmak veya yapmamak hak ve hürriyetine sahip-
tir. Kimsenin fikrine ve vicdan›na hâkim olunamaz. Türkiye’de her yetifl-
kin (reflit) dinini seçmekte hürdür. ‹badet hürriyetine gelince, insanlar han-
gi dine mensuplarsa o din ile ilgili âyin ve merasimleri yapmakta serbest-
tir. Fakat, âyinler asayifl ve genel adaba ay›k›r› olamaz, siyasî gösteri flek-
linde de yap›lamaz.”
Bu çal›flman›n, hem metinler k›sm›nda hem de konunun uzman› olan
akademisyenlerin yaz›lar›nda belirtildi¤i gibi, Büyük Atatürk’ün ‹slâm di-
nine ne kadar önem verdi¤i görülmektedir. O’nun en büyük flikâyeti, dinin
siyâsete sokularak istismar edilmesi olmufltur. Lâiklikle bu istismar›n önü-
ne geçilmeye çal›fl›lm›flt›r.

Ankara, 2005
TAKD‹M

Prof. Dr. Nevzat YALÇINTAfi

Tarihimizin en büyük kahramanlar›ndan, dâhi, öncü, millet ve vatan›-


m›za yapt›¤› hizmetler hiçbir kifli taraf›ndan unutulamayacak olan Gazi
Mustafa Kemal Atatürk’ü acaba tam anlam›yla tan›yor muyuz? O’nun flah-
siyetinin özelliklerini lây›k›yla biliyor muyuz?
Bu sat›rlar› okuyan baz›lar›m›z, böyle sorular karfl›s›nda, flüphe etmi-
yorum ki iyice düflüneceklerdir. Onlarda kendi kendilerine ayn› sualleri so-
racaklard›r: “Ben rahmetli Atatürk’ü gere¤i gibi biliyor muyum, hayat›n›n
hâkim çizgilerini tam ö¤renebildim mi? Yoksa hemen her zaman ve her
yerde söylenen basmakal›p ve ço¤u yüzeysel tan›mlar›n takipçisi ve etkisi
alt›nda m›y›m?”
Kald› ki, zaman uzad›kça ve onun döneminden bu yana seneler geçtik-
çe, o dönemin flâhitleri tek tek ebedî yolculuklar›na ç›kt›kça, Atatürk’ü ha-
kiki kiflili¤i ve gerçek görüfllerinden s›y›rarak baflka bir görünüm alt›nda
yeni nesillere anlatmak gayretleri de maalesef ortaya ç›km›flt›r. Bu, mille-
timizin felâkete do¤ru giden talihini, çelik irâdesi ve güçlü liderli¤i ile de-
¤ifltirmeyi baflarm›fl olan büyük Atatürk’e karfl› ifllenmifl en affedilmez bir
haks›zl›kt›r.
Tarih boyunca, toplumlarda de¤erli olan kifli, fikir ve müesseseler is-
tismar edilebilmifltir. Kendi görüfllerini ve emellerini toplumlara kabul et-
tirmekte zaafa düflenler onu, sevilen, öncü olarak benimsenmifl flahsiyetle-
re mal ederek, geçerli k›lmaya tevessül etmifllerdir. Atatürk bu kural›n d›-
fl›nda kalmam›flt›r. Türkiye’de, inanç, mâneviyat ve ‹slâm karfl›t› düflünce-
VIII NEVZAT YALÇINTAfi

leri olan ve materyalist bir dünya görüflüne saplanm›fl bulunan baz› kifli ve
yazarlar, bu yanl›fll›klar›n› Türk Milletinin derin sevgisini temsil eden Ata-
türk’e mal etmeye çal›flm›fllar ve halen bu çabalar görülmektedir. Bu tür
sapmalar›n muhakkak düzeltilmesi ve gerçe¤in, tam oldu¤u gibi, ilmî bir
metod ve çok aç›k bir üslûpla aç›klanmas› gerekmektedir, bu ihmal edile-
mez bir zaruret olmufltur.
Mânevî de¤erler ve dinimiz ‹slâm’a karfl› fikirlerini Atatürk’e dayan-
d›rarak O’nun flahsiyetini istismar etmek isteyenlere verilecek en güzel ce-
vap ve bu giriflimleri önleyecek en etkili tedbir hiç flüphesiz büyük liderin,
‹slâmiyet’e ait duygu, düflünce ve uygulamalar›n› ortaya koymak ve halk›-
m›za anlatmakt›r. Di¤er sahalarda da bu tespit geçerlidir.
Atatürk’ün hayat›n› ve özelliklerini yak›ndan tan›mak isteyen her objek-
tif ve vicdanl› araflt›r›c› O’nun inançl› bir Müslüman oldu¤unu derhal bütün
aç›kl›¤› ile görecektir. ‹çinde do¤du¤u toplum, büyüdü¤ü muhit ve evi, âile-
si, bütün varl›¤›n› hizmetine adad›¤› aziz milletimizin tarihî sosyal, kültür ve
inanç yap›s› bu büyük önderin baflka türlü bir flahsiyet özelli¤ine sâhip olma-
s› sonucunu do¤urabilir mi? Atatürk hayat›n›n hiçbir safhas›nda milletinden
kopmufl, onun de¤erlerinden uzaklaflm›fl de¤ildir. Ordular›, kitleleri, bütün
bir Türk Milletini baflka türlü sevk ve idâre edebilir miydi? Kald› ki O, ta ço-
cuklu¤undan beri, ‹slâm’›n getirdi¤i üstün mânevî de¤erlerin ›fl›¤› ve s›cak-
l›¤› içinde âile yuvas›nda ve okul hayat›nda yetiflegelmifltir.
1950’lerin ortas›nda, lisans üstü, doktora ö¤renimim için ilk defa yurt
d›fl›na, Paris’e do¤ru, fiark Ekspresi Treniyle hareket etti¤imde, yolda
O’nun çocuklu¤u ve ilk gençlik y›llar›n›n geçti¤i Selanik flehrinde trenden
indim. Selanik’te anne ve babas› ile birlikte, ailece yaflad›klar› evi dikkat-
le ve geçli¤imin verdi¤i duygu uyan›kl›¤› içinde ziyâret ettim. Bu ev, kö-
küne ve geleneklerine sahip bir Türk âilesinin evi idi. Burada yetiflen ço-
cuk ve genç mânevî de¤erlere ve dinine, ‹slâm’a sahip bir kiflilikten baflka
ve onun d›fl›nda bir özelli¤e sürüklenemez.
Daha sonra Atatürk’ün okudu¤u Manast›r Askerî Okulu, yaflad›¤› ev-
leri ve nihayet Ankara’da Çankaya’daki o mütevaz› Köflkü yine ayn› dik-
kat ve tefekkür içinde ziyâret etmiflimdir. Hayat›n› kendi imkânlar›m için-
de incelemifl, ulaflabildi¤im yak›nlar› ile flahsî görüflmelerim olmufltur.
ATATÜRK’ÜN ‹SLÂMA BAKIfiI IX
BELGELER VE GÖRÜfiLER

Bütün bu etüd ve müflahedelerim rahmetli aziz Atatürk’ün, âilesinden


itibaren inançl›, dindar bir Müslüman flahsiyet yap›s› ve ça¤›n›n her yetifl-
mifl ayd›n› gibi ‹slâmî bilgilere en sa¤lam bir flekilde sahip oldu¤unu gös-
termifltir. Dolmabahçe’de, ebediyete intikalinde, son nefesine kadar bu
iman üzre olmufltur. Cenab-› Hak vasi rahmetini üzerinde k›ls›n.
fianl› tarihimizin fleref galerisinde, di¤er Türk büyükleri ile birlikte
ebedî yerini alm›fl olan aziz Atatürk’e âit, benim için günefl kadar aç›k gö-
rünen bu hakikati, sadece ömür çizgisi ve hayat meflgalesi elveriflli olan ki-
flilerin bilmesi flüphesiz ki yeterli de¤ildir. Tarih boyunca korudu¤umuz
millî fleref ve gururumuz olan istiklâlimizin istilâc›lar›n ayaklar› alt›nda
çi¤nenmesini önleyen dâhi, öncü ve aziz Baflkomutan›m›za ait bu millî ve
manevî gerçe¤i flimdiki gelecekteki bütün nesillerin de bilmesi ve ö¤ren-
mesi bugün bizlerin omuzlar›na düflen vicdanî, ihmal edilmez bir görevdir,
sorumluluktur.
‹flte, elinizdeki bu eserle, kadim dostum ve k›ymetli meslektafl›m, de-
¤erli âlim, deneyimli araflt›rmac› ve velûd müellif Prof. Dr. Mehmet SA-
RAY bu millî sorumlulu¤u yerine getiriyor. Say›n Dr. SARAY’ a ve eser-
de incelemeleri yer alan de¤erli araflt›rmac›lara en içten teflekkürlerimi arz
ederim.

Ankara, 2005
T.B.M.M
X
TÜRK ‹DARE S‹STEM‹N‹N TEMEL PRENS‹PLER‹ VE
TÜRKLER‹N D‹NE BAKIfiI

Prof. Dr. Mehmet SARAY

Türklerin dine bak›fl›n› tam olarak anlayabilmek için hem tarihin ilk
devirlerindeki inanç tarzlar›n› hem de devlet idaresinde kulland›klar›
prensipleri hat›rlatmakta fayda vard›r. Bu düflünce çerçevesinde Türk
idare sisteminin temel prensipleri ile Türklerin dine bak›fl›n› flöyle izah
etmek mümkündür.

A- ‹slâm Öncesinde Türk ‹dare Sisteminin Prensipleri ve Bunlar›n


Ça¤dafl Uluslar›n ‹dari Sistemleriyle Karfl›laflt›r›lmas›
Lâik düflünce tarz›, yani din iflleri ile devlet ifllerinin ayr› tutulmas› fik-
ri, di¤er bir ifadeyle baflkalar›n›n inanc›na sayg› gösterilmesi konusu tarihi-
mizin ilk devirlerinden itibaren Türk insan›n›n hayat›nda aç›k bir flekilde
görülmüfltür. Bunu biz Türk insan›n›n hayata bak›fl veya hayat felsefesi ola-
rak gördü¤ümüz ve insan›m›z›n iktisâdi, içtimâi ve siyasi görüfllerini akset-
tiren Türk Töresinin iflleyiflinden tespit ediyoruz. Tarihimizin ‹slâm öncesi
ilk kaynaklar›ndan biri olan Orhun Abidelerinde ve ‹slâm’a girdi¤imiz ilk
as›rlarda yaz›lan Kutadgu-Bilig’de genifl bir flekilde izah edilen Türk Töre-
si flu dört ana prensibe dayanmakta idi: Könilik (Adalet), Tüzlük (Eflitlik),
Uzluk (‹yilik-Faydal›k), ve Kiflilik (‹nsanl›k ve Hoflgörü)1 Türk hükümdar-
lar› ve devlet adamlar›, ülkeyi ve insanlar› Türk Töresinin bu prensiplerine
göre idâre ederdi. Ayr›ca Türk Töresi, Türk devlet adamlar›na halk›n emni-
yetini sa¤lama, onu doyurup giydirme vazifesini veriyordu. Türk kad›n› en

1 ‹. Kafeso¤lu, “Kutadgu-Bilig ve Kültür Tarihimizdeki Yeri”, Tarih Enstitüsü Dergisi, ‹stanbul


1970, s. l5.
2 MEHMET SARAY

az erkek kadar âile ve toplum hayat›nda ve devlet idâresinde söz sahibi idi.
Bu da eflitli¤in sadece erkekler aras›nda olmad›¤›n›, kad›nlarla erkekler ara-
s›nda da var oldu¤unu gösteriyordu. Türk devlet adamlar›n›n ülkesinde ya-
flayan insanlara bu prensipler çerçevesinde davrand›¤› pek çok kaynakta
zikredilmifltir. Türk devlet adamlar› yukar›da bahsedilen Türk Töresinin
prensiplerini uygulamada, kendi yak›n› veya evlad›, Türk halk›ndan bir
kimse ve Türk insan› ile yan yana yaflamak durumunda olan her hangi bir
yabanc›ya eflit muamele gösterirlerdi. Yani onlar›n fert ve millet olarak gö-
rüfllerine inançlar›na sayg›l› davran›l›rd›. Türk toplumunda, ister Türkler
aras›nda, isterse Türk olmayan unsurlar ars›nda benimsenen fikirlere ve
inançlara sayg› gösterilir ve onlara müdahale edilmezdi. Görüldü¤ü gibi
Türk insan›n›n hayata bak›fl›n› aksettiren Türk Töresi, fevkalâde demokra-
tik ve lâik bir anlay›fla dayanan bir hayat tarz›n› oluflturuyordu.
Yukar›da da görüldü¤ü gibi lâik düflünce, yani din iflleri ile devlet iflleri-
nin ayr› tutulmas› ve insanlar›n dinî inançlar›na sayg› gösterilmesi, Türk
devlet idâresinin temel prensiplerinden birini oluflturmufl ve bu prensip Türk
devletlerinde bilhassa sosyal ve siyâsi alanda iyi bir uygulama zemini bul-
mufltur. Bilindi¤i gibi Asya Hun ‹mparatorlu¤unda Türklerle birlikte Çinli,
Tibetli, Mo¤ol ve Hint-Avrupa soyundan gelen ve çeflitli inançlara sâhip mil-
yonlarca insan›n yaflad›¤› bilinmektedir. Türk Töresinin uygulanmas› esna-
s›nda bu insanlar›n inançlar›ndan dolay› Türk idâresine karfl› isyân ettikleri-
ne veya hoflnut olmad›klar›na dâir herhangi bir belgeye rastlanmamaktad›r.
Ayn› flekilde Hazar Denizi’nden Manfl Denizi’ne, Kuzey Avrupa’dan Akde-
niz k›y›lar›na kadar uzanan sahada hâkimiyet kuran ve Türklerle birlikte 35
ayr› kavmin yaflad›¤› Bat› Hun ‹mparatorlu¤u’nda din ve mezhep ayr›l›¤›
yüzünden herhangi bir olay›n ç›kt›¤›n› belirten delile veya belgeye de tesâ-
düf edilmemektedir. Çünkü “Asya Hun ‹mparatoru Mete (Mo-tun) ve Bat›
Hun ‹mparatoru Attila gibi büyük Türk imparatorlar› Töre’nin prensiplerine
uymufllard›r. Kitaplara yaz›lmayan halk›n haf›zas›nda içtimaî bünyesinde
yaflam›fl olan Türk Töresi, fetholunan ülkelerdeki mahallî kanunlara dokun-
mam›fl ve büyük bir hoflgörü ve esneklik göstererek bu toplumlarda huzurun
sa¤lanmas›n› temin etmifltir. Türk Töresinin bu flekilde uygulan›fl›na da hü-
kümdarlar ve ileri gelen devlet adamlar› büyük dikkat göstermifllerdir. Bu
TÜRK ‹DARE S‹STEM‹N‹N TEMEL PRENS‹PLER‹ VE 3
TÜRKLER‹N D‹NE BAKIfiI

sebepten, Türk Töresi, dinî kurallara üstün bir kanun ve hayat flartlar›na uy-
gun bir teflkilât sistemi olarak görülmüfltür”2.
Afla¤›daki Çin vesîkas› Hun Devlet idâresi ve hoflgörüsü hakk›nda flu
enteresan bilgiyi vermektedir. “Bizim (Çin) devlet idâremizde büyük ak-
sakl›klar var. Yukar›dakiler (idâreciler) afla¤›dakileri (halk›) eziyor. Hoflgö-
rü ve adâletten uzak bu sistem dolay›s›yla, sonunda ezilen halk nefretle
idâreye karfl› baflkald›r›yor ve birbirlerini öldürüyorlar. Halbuki Hunlar
böyle de¤illerdir. Orada yukar›dakiler, afla¤›dakilere erdemle davran›yor-
lar. Afla¤›dakiler de yukar›dakilere sadâkatle hizmet ediyorlar. Bir ülkeyi
idâre etmek, bir vücudu idâre etmek gibi oldu¤u için ülkenin nas›l idâre
edildi¤i hissedilmiyor. Hunlar ülkesindeki bu durum, gerçek bir bilgenin
idâresidir” diye Hun Türklerinin idâre tarz›ndaki adâlet ve hoflgörüyü dile
getirmektedir3.
Türklerle ilgili Çin kaynaklar› üzerinde çal›flan Avrupal› bilim adamla-
r›n›n tespitlerine göre, “Hun devletinin bafl›nda genifl salâhiyetlere sâhip
bir hükümdar bulunuyordu. Hükümdar›n unvan› ‘Tengri Kut’ idi. Her alan-
da devlet memurlar›n› o tâyin ve âzl ederdi. Yeni Töreler (kanunlar) koy-
ma salâhiyetine sahipti. Var olan Törenin prensiplerini o uygulard›. Hü-
kümdar›n, yâni Tengri Kut’un di¤er vazifeleri ise, ülkenin hudutlar›n›,
memleketin yabanc› sald›r›lar›na karfl› korunmas›n›; ahâlinin maddî yafla-
y›fl›n›, ülke içinde bar›fl ve asayifli temini etmekti”4. Yine kaynaklar›n ifâ-
desine göre, Hunlar, her y›l›n sonbahar›nda yap›lan toplant›larda Töre ve
Yasalar›n iflleyiflindeki aksakl›klar› görüflürler ve gerekiyorsa Töreye yeni
prensipler eklerlerdi5.
Türk Töresinin gere¤i olarak, Türk devletlerinde uygulanan bu hoflgö-
rü ve inançlara sayg›l› olunmas›na mukabil, Roma ve Bizans ‹mparator-
luklar›nda dinî inançlar›ndan dolay› binlerce insan tâkibata u¤ram›fl ve ›s-
t›rap çekmifltir. Roma’da “Tek bir dünya, tek bir Tanr›, tek bir kanun var-

2 A.Z. Velidi Togan, Umumî Türk Tarihine Girifl, 3. Bask›, ‹stanbul 1981, s. 115, 295-296.
3 C. Türkeli, “Hunlarda ‹nsanî De¤erler ve Hukuk”, Türklerde ‹nsanî De¤erler ve ‹nsan Hakla -
r›, Türk Kültürüne Hizmet Vakf› Neflri, I. Kitap, ‹stanbul 1992, s. 76.
4 M. De Groot, Die Hunnen der Vorchristlichen Zeit, I , Berlin-Leipzig, 1921, s. 53’den naklen
S. M. Arsal, Türk Tarihi ve Hukuk, ‹stanbul 1947, s. 201-202.
5 B. Ögel, Büyük Hun ‹mparatorlu¤u Tarihi, I, Kültür Bakanl›¤› Yay›n›, Ankara 1981, s. 270-271.
4 MEHMET SARAY

d›r” diyen filozof imparator M. Aurelius (161-180), di¤er dinlere ve inanç-


lara hayat hakk› tan›mam›flt›r6. O ve ondan öncekiler H›ristiyan dinine ve
Hz. ‹sa’n›n tâkipçilerine zâlimce davranm›fllard›r. Bir müddet sonra H›ris-
tiyanl›¤› kabul etmek mecburiyetinde kalan ve 395 y›l›nda da ikiye (Bat›
Roma-Do¤u Roma) bölünen Roma’da di¤er dinlere ve mezheplere karfl›
tâkip edilen kat› tutum devam etmifltir. Roma’n›n bu kat› tutumuna, Hz.
‹sa’n›n tâkipçisi olan Papa’n›n hem yeryüzünün, hem de ruhanî dünyan›n
tek hâkimi oldu¤u iddias›n›n da sebep oldu¤u unutulmamal›d›r. Bu hâki-
miyet kavgalar›n› bir kenara b›rak›p H›ristiyanl›¤› bir din olarak tedkik et-
ti¤imizde, bu dinin, Yahudilik’ten sonra gelen ikinci büyük ‹lâhî din ola-
rak insanlar› zulme, ikiyüzlülü¤e, ihanete, bencilli¤e ve günahkârl›¤a kar-
fl› uyarm›fl, daha do¤ru, adâletli, merhametli, affedici ve yard›msever ol-
maya dâvet etti¤i görülmüfltür7. Do¤u Roma (Bizans) ise, H›ristiyanl›¤›n
Ortodoks mezhebi hâricinde di¤er dinlere ve di¤er mezheplere hayat hak-
k› tan›mam›flt›r. Bizans’›n bu kat› tutumu, daha önce de zikretti¤imiz gibi
Gürcü, Ermeni ve Süryâni kaynaklar›nca a¤›r bir flekilde elefltirilmiflti. Ay-
r›ca, Bizans’›n bu kötü politikas› Balkan milletlerini de rahats›z etmiflti.
Bunun yan› s›ra Bizans idârecileri kendi idârelerinde yaflayan halka da kö-
tü muâmele ediyordu. Bunu 48 y›l›nda Attila nezdine giden Bizans elçilik
heyetine mensup tarihçi Priskos’un bir kayd›nda da aç›k olarak görüyoruz.
Priskos, Attila’n›n baflkenti bugünkü Budapeflte flehrinde tesâdüf etti¤i bir
Yunanl›n›n flu sözlerini nakletmektedir: “Balkan savafl›nda (441-442) Vi-
minacium’da (Belgrad’›n do¤usunda bir kale) Hunlara esir düfltüm. Beni
Onegesius’a (Hun ordular› baflkumandan›) götürdüler. Sonra onun A¤açe-
rilere karfl› yapt›¤› bir seferde gösterdi¤im yararl›l›k üzerine serbest b›ra-
k›ld›m. fiimdi bir Hun kad›n› ile evliyim. Çocuklar›m var. Hayat›mdan
memnunum. Burada savafl zamanlar› d›fl›nda herkes hürdür. Kimse kimse-
yi rahats›z etmez”. Niçin memleketine dönmedi¤i sorusuna Yunanl› flu ce-
vab› verir: “Bizans’ta halk huzur içinde de¤ildir. Hele harp s›ras›nda ku-
mandanlar›n korkakl›¤› yüzünden hep tehlike içinde olurlar. Bar›fl zama-

6 M. Kapani, Kamu Hürriyetleri, Ankara 1981, s. 18-19


7 Sosyal Bilimler Ansiklopedisi, II, s. 158; Y. Atar, “Ça¤lar Boyunca Türk Dünyas› D›fl›ndaki Dev-
letlerde ‹nsanî De¤erler ve Hukuk”, Türklerde ‹nsanî De¤erler ve ‹nsan Haklar›, s. 33.
TÜRK ‹DARE S‹STEM‹N‹N TEMEL PRENS‹PLER‹ VE 5
TÜRKLER‹N D‹NE BAKIfiI

n›nda ise, vergilerin a¤›rl›¤›, tahsildarlar›n zulmü, hükümetin bask›s› ile


sefilâne yaflamaya mecburdurlar. Orada fakir ezilir, zengin ceza görmez,
her fley yarg›çlara ve yard›mc›lar›na verilen rüflvete ba¤l›d›r. Bizans’ta hür-
riyet, kanun eflitli¤i yoktur”8.
Tarihimizin ‹slâm öncesi devletlerinden Gök-Türk ve Uygur hakanl›k-
lar› devirlerinde de kimsenin dinî inanc›na ve vicdan›na müdâhale edilme-
mifltir. Çünkü, Türk Töresi bu iki Türk devletinde de uyulmas› gereken te-
mel prensiplerin bafl›nda geliyordu. Nitekim bu prensipler Gök Türklerin
ve Uygurlar›n b›rakt›¤› kitabelerde aç›kça görülmektedir.
Tarihimizde dinî hoflgörüye en çarp›c› örneklerden birisi de Hazar Dev-
leti’nde görülmüfltür. 10. as›r seyyah ve co¤rafyac›lar›n›n verdikleri bilgile-
re göre Hazar Devleti’nin baflkenti Han-Bal›k (‹til) flehrinde câmiiler, kili-
seler ve havralar yan yana bulunmakta, her çeflit dine mensup tacirlerin kay-
naflt›¤› bu ticâret merkezinde herkes kendi dinini ve ibâdetini serbestçe ic-
ra edebilmekte idi9. Bu hususu devrin kaynaklar› flöyle tasvir etmifltir: “Ha-
zar Hükümdar›’n›n baflkenti Hanbal›k, Etil (‹dil/Volga) Nehrinin her iki ya-
kas›na kurulmufl bir flehir idi. Burada Müslümanlar›n câmisi katedral flek-
linde yap›lm›fl olup pek çok minâresi ve müezzini bulunuyordu. Di¤er din-
lere mensup insanlar›n da ibâdethâneleri mevcut idi ve onlar da serbestçe
ibâdetlerini yap›yorlard›... Bir gün (922 y›l› bafllar›nda) Müslümanlar›n Ya-
hudilere âit bir sinagogu tahrip ettikleri haberini alan Hazar Hakan›, bunu
yapan Müslümanlar› derhal öldürtmüfl ve câmilerinin minârelerini y›kt›r-
m›flt›r. Bununla da yetinmeyen hükümdar, böyle bir olay›n tekrar› halinde
Müslümanlar›n câmilerini y›kaca¤›n› ilân etmifltir”10. Ayr›ca 943-947 y›lla-
r› aras›nda Hazar Devleti’nin baflkenti Hanbal›k (Etil) flehrinde bulunan
Arap co¤rafyac›s› ve tarihçisi Mes’udî, Müslümanlar›n, H›ristiyanlar›n, Ya-
hudilerin ve baflka dinlere mensup insanlar›n bar›fl içinde yaflad›klar›n› zik-
reder. Mes’udi flu bilgiyi verir: “Etil (Hanbal›k) halk› Müslümanlardan, H›-
ristiyanlardan, Musevîlerden ve putperestlerden meydana gelmektedir. Ha-

8 F. Altheim, Attila et les Huns, Paris, 1952, s. 158-159’dan naklen H. Salman, “Türgifl ve Kartuk-
larda ‹nsanî De¤erler ve Hukuk” Türklerde ‹nsanî De¤erler ve ve ‹nsan Haklar›, s. 192.
9 D.M. Dunlop, The History of the Jew Khzars, Princeton 1967, (2. bas›m), s. 89 vd.
10 Dunlop,, a.g.e., s. 113-114.
6 MEHMET SARAY

kan, saray halk› ve Hazar as›ll› olanlar Musevî idiler. Müslümanlar Hazar
ülkesinde hâkim durumda idiler. Çünkü bunlar Hakan›n muhaf›z birlikleri-
ni meydana getiriyorlard›. Harezm civâr›ndan gelmifllerdi. Harp s›ras›nda
devletin korunmas› bunlara havâle ediliyordu. Hakan ile var›lan anlaflmaya
göre, bunlar Etil’de oturuyorlar ve serbestçe ibâdet edebiliyorlard›. Câmi
infla ediyorlar ve ezan okuyabiliyorlard›. Hazarlar, Müslümanlar ile harp et-
tikleri zaman bunlar savaflm›yorlard›. Vezir dâimâ bunlar aras›ndan seçil-
mektedir… Hazar ülkesinde yedi büyük hâkim bulunuyor. Bunlardan ikisi
Müslüman, ikisi Musevî, ikisi H›ristiyan ve biri de putperestlerden idi.
Önemli bir hâdise meydana geldi¤inde ve kendi hâkimleri karar veremedik-
leri takdirde Müslüman kad›lar›na baflvuruyorlar ve onun verdi¤i hükmü
kabul ediyorlard›. Müslüman askerlerden baflka Hazar ülkesinde Müslüman
tüccar ve sanatkârlar da bulunmaktayd›. Hazar Hakanl›¤›’nda hüküm süren
adâlet ve emniyeti görerek buraya gelmifllerdir”11. Görüldü¤ü gibi, bir ticâ-
ret ve kültür merkezi olan Hanbal›k’da herkes birbirinin inanc›na ve ibâde-
tine sayg›l› idi. Yâni, tam bir din ve vicdan hürriyeti bulunuyordu. Türk hü-
kümdar›n›n uygulad›¤› yasalar, bu hoflgörü sisteminin devam etmesini sa¤-
l›yordu. Bu hoflgörü sistemini bozanlar ise, yukar›da verilen belgede oldu-
¤u gibi, a¤›r bir flekilde cezaland›r›l›yordu.
Daha önce belirtilen din iflleri ile devlet ifllerinin ayr› yürütülmesi ko-
nusu yukar›da belirtti¤imiz Türk Töresi’nin prensiplerine ve onun tatbiki-
ne ne kadar uygun oldu¤u görülmektedir. K›saca ‹slâm öncesinde kurulan
Türk devletlerinin iflleyiflinde, Türk sosyal ve siyâset hayat›nda di¤er mil-
letlerle mukayese edilemeyecek ölçüde lâik bir anlay›fl hüküm sürüyordu.
Yâni baflkalar›n›n inanc›na sayg› ve devlet ifllerini din ifllerinden ayr› tut-
ma an’anesi var idi.

B- ‹slami Dönemde Türk Devlet ‹daresi ve Dine Bak›fl


Türklerin ‹slâm öncesinde oldu¤u gibi, ‹slâmî devirde de din iflleri ile
devlet ifllerini ayr› yürüttüklerini, devlet idâresini adâlet ve hoflgörü içinde
11 Dunlop, a.g.e., s. 89: Togan. a.g.e, s.101; Mes’udi, Murûcu’z-Zeheb, II, s.7’den naklen H.D.
Y›ld›z, “Hazarlar’da ‹nsanî De¤erler ve Hukuk” Türklerde ‹nsanî De¤erler ve ‹nsan Haklar›,
s. 156-157.
TÜRK ‹DARE S‹STEM‹N‹N TEMEL PRENS‹PLER‹ VE 7
TÜRKLER‹N D‹NE BAKIfiI

yapt›klar›n›, insanlara din ve ›rk ayr›m› gözetmeden eflit muâmele ettikle-


rini görmekteyiz. Daha önce verdi¤imiz Hazar Devleti örne¤inde oldu¤u
gibi, Selçuklu Devleti’nde de ayn› uygulaman›n devam etti¤ini görmekte-
yiz. Bilindi¤i gibi, 1040 Dandanakan Zaferi ile kurulan Selçuklu Devleti,
k›sa zamanda Ön-Asya’ya da hâkim olmufltu. Selçuklu Devleti’nin ilk hü-
kümdar› olan Tu¤rul Bey (1040-1063), Abbasî ordular›n› 1055 tarihinde
yenerek, Halifeli¤i de uhdelerinde bulunduran bu hanedân›n baflkan› Ka-
aim bi-Emrillah’› bir nevi himayesine alm›flt›. Bir müddet sonra Halifenin
damad› da olan Tu¤rul Bey, bütün ‹slâm dünyas›n› da idâresi alt›na topla-
m›flt›. Bunun üzerine Halife, damad› Tu¤rul Bey’e “Devlet ifllerinin yan›-
s›ra dinî iflleri de birlikte yürütmenin do¤ru olaca¤›n›” söylemifltir. Bu söz
üzerine Tu¤rul Bey, “Efendim siz Halifemiz olarak kal›n ve bütün Müslü-
manlar›n dinî lideri olun. Bu kulunuz da dünya ifllerini, yâni devlet idâre-
sini yürütsün” diyerek, din iflleri ile devlet ifllerinin ayr› yürütülmesi gerek-
ti¤ini söylemifltir. Tu¤rul Bey’in bu cevab› üzerine Halife Kaaim bi-Emril-
lah, Müslümanlar›n dünya ifllerini baflar› ile yürüttü¤ü için kendisine pek
çok ünvanlar verdi¤i Tu¤rul Bey’e 28 Ocak 1058’de yap›lan bir merasim-
le, “Allah’›n kendisine tevdî etti¤i bütün ülkelerin idâresini Ona (Tu¤rul
Bey’e) devretti¤ini resmen bildirerek” Selçuklu Sultan›n› “Dünya Hüküm-
dar›” ilân etmifl ve ‹slâm câmias›n›n sadece dinî reisi olarak köflesine çe-
kilmifltir12. Böylece Türkler, eski geleneklerinde oldu¤u gibi, din ve dün-
ya kuvvetlerini tamam›yla ay›rarak ‹slâm âlemine bir nevi “lâiklik” anla-
y›fl›n› getirmifl oluyorlard›.
Halifenin dünyevî salâhiyetlerini Türk hükümdar›na devretmesi, “icra-
s› zaruri olan hukukî bir formalitenin yerine getirilmesi”, yâni, “meflruiye-
tin tescilinden” ibaret idi13. Bu ise bilâhare Selçuklu hükümdarlar›na “me-
denî hukuka âit yeni kanunlar ç›karma” ruhsat› vermifltir14. “Ülkeye genifl
ölçüde vicdan hürriyeti getiren bu prensip yâni lâik tutum, bir yandan ilim,
fikir ve edebiyat sahâlar›nda serbest geliflmeye daha çok imkân haz›rlam›fl,

12 M.A. Köymen, Tu¤rul Bey ve Zaman›, ‹stanbul 1976, s. 40; ‹. Kafeso¤lu, Türk Millî Kültü -
rü, Ankara, 1977, s. 303.
13 Köymen, a.g.e., s. 71; Kafeso¤lu, a.g.e., s. 303.
14 Kafeso¤lu, a.g.e., s. 303; Ayn› müell., “Selçuklular” madd., ‹.A, X, s. 391.
8 MEHMET SARAY

bir yandan da ‹slâm memleketlerindeki çeflitli mezhep mensuplar› ile,


gayr-› Müslim unsurlar›n ‹slâmî hukuk kâidelerine tâbi olmak mecburiye-
tini hafifletti¤i için, imparatorluk s›n›rlar› içindeki kalabal›k H›ristiyan,
Süryanî, Musevî teb’an›n devlete ba¤lanmas›na büyük ölçüde yard›m et-
mifltir”15.
Bugünkü modern mânâs›nda olmamakla beraber, Türklerin ‹slâm dün-
yas›na getirdi¤i bu “lâik” düflünce flekli Selçuklular›n sonuna kadar yafla-
makla kalmam›fl ve bilâhare ortaya büyük bir kuvvet olarak ç›kan, Osman-
l›lar taraf›ndan da devam ettirilmifltir. Türklerin, yaln›z ‹slâm’a de¤il, di-
¤er dinlere karfl› da tâkip ettikleri bu lâik tutum yâni hoflgörü sonucu ola-
rak Osmanl› ‹mparatorlu¤u muhtelif din ve mezheplere mensup milletlerin
rahatça yaflad›¤› bir cihan devleti haline gelmifltir.
Din iflleri ile devlet ifllerini ayr› yürüten Selçuklular›n ça¤dafl› olan Ka-
rahanl›lar da ayn› siyâseti uygulam›fllard›r. Bununla yetinmeyen Karahan-
l›lar, Türk Töresi’nin yaz›l› hale gelmesinde ve geliflmesinde büyük rol oy-
nam›fllard›r. Adâletin, eflitli¤in, iyilik ve hoflgörünün en güzel bir flekilde
anlat›ld›¤› “Kutadgu-Bilig” Karahanl› devlet adamlar›ndan Yusuf Has Hâ-
cîp taraf›ndan yaz›lm›flt›r. Yusuf Has Hâcîp, Karahanl› hükümdar›na flu
tavsiyede bulunur: “Kanun koy, adâletle ifl gör, hiç bir zaman zulmetme.
Kötü teamül kurma, iyi kanun koy. Böylece ömrün iyi geçer, kut’un (dev-
letin, tâlihin) kur ba¤layarak yükselir. Ey kanun yapan, iyi kanun koy. Kö-
tü kanun yapan kimse daha hayatta iken ölmüfl demektir. Beylik ve ululuk
çok iyi bir fleydir, fakat daha iyi olan kanundur. Ama, as›l mühim olan da
kanunu eflit tatbik etmek olmal›d›r”16. Bu tavsiyeleri tutan hükümdar bu ifl-
leri nas›l anlay›p tatbik etti¤ini vezirine flöyle anlat›r: “‹flte bak, ben de adâ-
let ve kanunum. Kanunun vas›flar› bunlard›r, dikkat et. Bak bu üzerinde
oturdu¤un taht›n üç aya¤› vard›r. Üç ayak üzerinde olan hiç bir fley bir ta-
rafa meyletmez. Her üçü düz durdukça taht sallanmaz. E¤er üç ayaktan bi-
ri yana yatarsa, di¤er ikisi de kayar ve üzerinde oturan yuvarlan›r. Düz olan
bir fleyin her taraf› iyidir, iyinin dikkat edersen tav›r ve hareketleri düzgün-

15 Kafeso¤lu, a.g.e., s. 303; Ayn› müell., Selçuklular, s. 391.


16 Yusuf Has Hacip, Kutadgu-Bilig, (R. Rahmeti tercümesi), Ankara 1959, beyitler: 2110, 2111 ve
2132, 2133.
TÜRK ‹DARE S‹STEM‹N‹N TEMEL PRENS‹PLER‹ VE 9
TÜRKLER‹N D‹NE BAKIfiI

dür. Hangi fley yana yatarsa e¤ri olur, her e¤rilikte bir kötülü¤ün tohumu
vard›r. Bak benim (töre’nin) tâbiat›m da yana yatmaz, do¤rudur. E¤er do¤-
ru e¤rilirse k›yamet kopar. Ben iflleri adâletle hallederim. ‹nsanlar› bey ve-
ya kul olarak ay›rmam. Elimdeki bu b›çak kesen bir alettir. Ben, iflleri b›-
çak gibi keser atar›m. Hak arayan kimsenin iflini uzatmam. fiekere gelince
o, benim kap›ma zulme u¤rayarak gelen ve adâleti bende bulan insan için-
dir. O insan benden fleker gibi tatl› tatl› ayr›l›r, sevinir ve yüzü güler. Bu
ac› Hint otunu ise zorbalar ve adâletten kaçanlar içer. Zâlimler karfl›s›nda
çat›k kafll› ve as›k suratl› olurum. ‹ster o¤lum, ister h›s›m›m veya yak›n›m
olsun; ister yolcu, geçici ister misafir olsun kanun karfl›s›nda benim için
bunlar›n hepsi birdir. Hüküm verirken aralar›nda aslâ fark gözetmem. Bu
beyli¤in (devletin) temeli adâlettir. Beyler do¤ru ve âdil olursa dünya hu-
zura kavuflur. Devletin temeli adâlet üzere kurulmufltur. Devlet esas› adâ-
let yoludur. Bey âdil olur ve böyle kanun koyarsa, bütün dileklerine kavu-
flur”17. Karahanl›lar, bu hizmetleriyle Türk kültür tarihinde önemli bir yer
iflgal ederler18.
Türklerdeki bu hoflgörüyü, yâni lâik düflünceyi sezen ilk H›ristiyan
topluluklar Ermeniler ve Süryâniler olmufltur. Ortodoks olan ve bunu bir
devlet dini haline getiren Bizansl›lar, hâkimiyetleri alt›na düflen di¤er mil-
letleri zorla kendi dinlerine sokmaya çal›flm›fllard›r. Bu meyanda, Grigor-
yan mezhebinde olan Ermeniler ile Süryânilere büyük bask› yapm›fllar ve
onlar›n Ortodokslu¤a geçmelerini istemifllerdir19.
Ortodoks Bizans’›n bask›s›n› ve Türklerin hoflgörüsünü o devirlerde
kâleme al›nan Ermeni as›ll› “Urfal› Mateos Vekâyi-Nâmesi” ve “Süryâni
Patri¤i Mihail’in Vekâyi-Nâmesi” adl› eserler etrafl› bir flekilde anlatmak-
tad›r. Bilindi¤i gibi Do¤u Roma, yâni Bizans, t›pk› Bat› Roma gibi, H›ris-
tiyanl›¤›n temsil yetkisini kendinde görmüfl, hâkimiyeti alt›ndaki farkl›
kültürlere ve H›ristiyanl›k anlay›fl›na sâhip gruplara bask› uygulam›flt›.

17 Kutadgu-Bilig, beyitler: 771, 772, 786-88, 789, 800 ve 822. Ayr›ca bkz; R. Genç, “Karahanl›lar-
da ‹nsanî De¤erler ve Hukuk”, Türklerde ‹nsanî De¤erler ve ‹nsan Haklar›, s. 326-28.
18 Tafsilat için bkz; ‹. Kafeso¤lu, “Kutadgu- Bilig ve Kültür Tarihimizdeki Yeri”, TED, (1970).
19 Urfal› Mateos Vekâyi-Nâmesi, Türkçe terc. H. D. Andreasyan, Ankara 1962, s. 73, 80-82, 98-
99,111-113, 128-132; N. Kaymaz, “Malazgirt Savafl› ile Anadolu’nun Fethi ve Türkleflmesine Dâ-
ir”, Malazgirt Arma¤an›, Ankara, 1972, s. 267; Kafeso¤lu, Selçuklular, s. 365, 394.
10 MEHMET SARAY

Hz. ‹sa’da ilâhî ve insanî tâbiat›n birleflip “tek tâbiat” oldu¤unu savu-
nan H›ristiyanlara “Monofizit” denmiflti. Ermeniler, bu monofizit anlay›-
fl›n temsilcileri aras›nda bulunmufl ve Grigoryan mezhebini meydana getir-
mifllerdi. Bizans yönetimi ve hâkim Ortodoks H›ristiyanl›¤› Ermenileri bu
inançlar›n› de¤ifltirmeye zorlam›flt›. H›ristiyanl›¤› en saf flekliyle kendile-
rinin temsil etti¤ine inanan Ermeniler, Ortodoks Bizans’›n isteklerine flid-
detle karfl› koymufllard›r. ‹flte bu karfl› koyufl, fliddetli ve kanl› mücâdelele-
re sebep olmufl, son devirlere kadar gelen Ortodoks-Grigoryan düflmanl›-
¤›na dönüflmüfltür20.
Ermenilerden sonra Süryâniler de Bizans’›n dinî bask›s›na maruz ka-
lan bir topluluktu. Ön Asya’da yeni ve dinamik bir kuvvet olarak gelen
Müslüman Selçuklu kuvvetlerinin âdil ve toleransl› tutumlar›, Bizans
bask›s›nda inleyen bu H›ristiyan topluluklar için bir kurtulufl ümidi hali-
ne gelmifltir. Ermeniler ve Süryâniler, kendilerini bu kadar afla¤›layan ve
bask› yapan Bizans’a karfl› Türklere yard›m etmifllerdir. Onlar›n inanc›-
na göre; Allah, insafs›z Bizansl›lar› cezaland›rmak için Türkleri gönder-
mifltir21.
Bir Süryâni kayna¤›n›n ifâdesine göre, Bizans’›n bask›s› o kadar insaf-
s›z idi ki, Süryâniler ile Ermeniler Bizansl›lar›n bu tavr›n› nefretle anm›fl-
lard›r: “‹mparator Alexis’in zaman›na kadar milletimiz ve Ermeniler ‹stan-
bul’da birer kiliseye mâlik idi. Her bir kilisede bir papaz ve tüccar olan gü-
venilir adamlardan bir heyet vard›. Suriyeli bir papaz Antakya’dan buraya
geldi¤i vakit, kilisemizin (Süryâni Kilisesi) Symnadal› olan papaz› onu ka-
bul etmemiflti. Bu adam›n içine fleytan girdi ve o gidip Greklere ‘flehrimiz-
de bulunan Süryâni ve Ermeniler Türklerle ticâret ediyorlar’ dedi. ‹mpara-
tor hiddetlendi ve verdi¤i emir üzerine iki kilise y›k›ld›, papâzlar tard edil-
di ve kalan halk›n ekserisi mutezil (dinlerinden) oldu”22.

20 Urfal› Mateos’un Vekayi-Namesi, s. 110-113, 128-129; G. Ostrogorsky, Bizans Devleti Tarihi,


Çev. F. lfl›ltan, T.T.K. yay., Ankara 1981, s. 47-57.
21 Urfal› Mateos’un Vekayi-Namesi, s. 111-113.
22 Süryâni Patrik Mihail’in Vekayi-Namesi, II. k›s›m (1042-1195), Çev. H.D. Andreasyan, ‹stan-
bul 1944, T.T.K. Kütüphanesi. Ter/44, yay›nlanmam›fl tercüme eser, s. 42’den naklen Azize Aktafl-
Yasa, “Anadolu Selçuklular› Dönemi Hoflgörü Ortam›nda Müslim-Gayr-i Müslim ‹liflkileri”, Er-
dem, Türkler’de Hoflgörü Özel Say›s›-II, 8/23, (1996), s. 424.
TÜRK ‹DARE S‹STEM‹N‹N TEMEL PRENS‹PLER‹ VE 11
TÜRKLER‹N D‹NE BAKIfiI

Ortodoks Bizans’›n s›rf dinî inançlar›ndan dolay› ezip-zulmetti¤i Sür-


yâni ve Ermeni topluluklar›, Alparslan ve Melikflah zaman›nda Türk idâre-
sini gönüllü olarak kabul etmifllerdir. Daha önce de zikredildi¤i gibi, Er-
menilerin ve Süryânilerin bu Türk idâresini istemelerindeki en önemli et-
kenlerden biri de, dinî özgürlü¤ün yan› s›ra ekonomik özgürlü¤e de kavufl-
mufl olmalar›d›r. Nitekim, hem Alparslan ve hem de Melikflah, Ermenilere
ve Süryânilere kiliselerini rahatça infla edip serbestçe ibâdetlerini yapma-
lar›n› sa¤lam›fllard›r23. Ekonomik ve ticarî alanlarda da tam serbestli¤e ka-
vuflan bu iki topluluk, ekonomik hayatlar›n› yeniden düzeltmek için Sel-
çuklu idârecilerinin maddî desteklerine de mazhar olmufllard›r. Zira, Sel-
çuklu idârecileri, kendi idârelerini kabul eden di¤er ülkelerde oldu¤u gibi,
Ermeni ve Süryâni topraklar›nda da ilk ifl olarak nüfus say›m› yapt›rm›fl,
ifl-güç sâhibi olmayanlara yard›mc› olmufllard›r. O devir kaynaklar›n›n ifâ-
desine göre Selçuklu idârecileri, “Bütün mülk ve akarlar›, çiftlik ve köyle-
rin akarsular›yla bütün arazisini kâleme vurdular. Halka tohumluk ve çift
hayvanlar› da¤›tt›lar. Çiftçi ve halk› vergi ve salmalardan affettiler”24. K›-
saca, topraks›z ve iflsiz H›ristiyan ahâliyi, bu âdilâne tutumlar› ile topra¤a
ve hürriyete kavuflturan Selçuklu idârecileri, ülkelerini haks›zl›¤a u¤rayan
insanlar için özlenen bir yurt haline getirmifllerdir. Nitekim Türklerin bu
âdil ve hoflgörülü tutumlar› bizzat Bizans halk›n›n da dikkatini çekmifltir.
Bu durum devrin Bizans kaynaklar›nca da do¤rulanm›fl ve Türklerin bu iyi
davran›fllar›, “Bizans idâresinde yaflayan bütün halklar›n kendi memleket-
lerini unutturmufltu. Birçok yerlerin halk› muharebe olmadan Sultan’›n ül-
kesine hareket etmifllerdi ve böylece Rum flehirleri boflalm›flt›” fleklinde di-
le getirilmifltir25. Bizansl›lardan gördükleri zulmü ve bask›y› unutmayan
Ermeniler, hoflgörü ve adâlet sâhibi Türklere ve onlar›n idâresine sad›k ka-
lacaklar›na dâir yemin ederek uzun süre serbest ve huzurlu bir hayat yafla-
m›fllard›r.

23 A. Küçük, “Türklerin Anadolu’da Az›nl›klara Dinî Hoflgörüsü”, Erdem, Türkler’de Hoflgörü


Özel Say›s›-II, 8/23,(1996), s. 558-559.
24 A.Aktafl-Yasa, a.g.m., s. 423
25 O.Turan, Selçuklular ve ‹slâmiyet, ‹stanbul, 1971, s. 240
12 MEHMET SARAY

Türklerin, Bizans zulmüne karfl› Ön-Asya’da yaflayan Ermeni, Süryâ-


ni, Gürcü ve hattâ Rum ahâliye sa¤lad›¤› âdil yönetim, ekonomik ve dinî
hürriyet devrin Türk fikir adamlar› taraf›ndan da desteklenmifl ve bu güzel
prensipler ebedîlefltirilmifltir. Bu Türk politikas› devrin kaynaklar›nda da
akis bulmufl, Selçuklu idâresini kabul eden Gayr›-Müslimlerin evlâtlar›
e¤itilerek devlet kademelerinde vazife alm›fl ve böylece Türk devletinin
idâresi alt›nda yaflayan insanlar›n daha kolay kaynaflmalar› sa¤lanm›flt›r.
Bir ‹slâm tarihçisi olan ‹bni Bibi bu geliflmeyi eserinde flöyle izâh etmifltir:
“Selçuklu Sultanlar› Rum gazas›na bir ordu gönderdikleri zaman, ilim ve
amel sâhibi ulu kiflilerden birini sefer-i taziz için onlar›n yan›na gönderir-
lerdi; gazadan dönen askerlerine eline geçen ganimetleri sefer hakk› olarak
onlara b›rak›rlard› ve kendileri için hiçbir fley sarf etmezlerdi... Bu güne
kadar Rum’da (yâni Selçuklular idâresindeki Türkiye’de) bulunan Beyle-
rin ço¤u onlar›n kölelerinin o¤ullar›d›r”26.
Türk idâresini Ön-Asya’da ebedîlefltiren sadece bu gazalara kat›lan
ilim ve amel sâhibi kifliler de¤ildi. Hoca Ahmet Yesevî’den Hac› Bektafl
Veli’ye, Hac› Bektafl Veli’den Mevlâna Celâleddin Rûmi ve Yunus Em-
re’ye kader nice “ilim ve amel” sâhibi Türk fikir adamlar› da büyük roller
oynam›fllard›r. Yaz›lar›yla, sözleriyle adâlet, hoflgörü, insan ve Allah sev-
gisini, din ve milliyet fark› gözetmeden bütün insanlara ulaflt›ran bu ulu ki-
fliler, Türk idâresinin manevî mimarlar› olmufltur27.
Bu ilim ve din ulular›, yaln›z Müslümanlar aras›nda de¤il, H›ristiyan
halklar aras›nda da büyük sevgi ve sayg› yaratm›fllard›r. Türk-‹slâm hoflgö-
rüsü ve adâlet anlay›fl› sayesinde pek çok kiflinin ‹slâm’› kabul etti¤i H›ris-
tiyan Gürcü halk› aras›nda Mevlâna’n›n flöhreti oldukça yayg›nd›. Müslü-

26 O.Turan, “Selçuklu Devri Vakfiyeleri I. fiemseddin Altun-Baba, Vakf›yyesi ve Hayat›”, Belleten,


XI/42 (1947), s. 213-14.
27 Tafsilat için bk. E.R. F›¤lal›, “Hünkâr Hac› Bektafl Veli”, Erdem, Türklerde Hoflgörü Özel Sa -
y›s›-II, 8/23, (1996), s. 317-336; H.Çelikkan, “Türk-‹slâm kucaklaflmas›, Hoca Ahmet Yesevî ve
Bilinmesi Gereken Gerçekler”, a.g.e., s. 365-374; S.Bayram, “Ahîli¤e Genel Bir Bak›fl, Ahlâk ve
Hoflgörü”, a.g.e., s. 583-598; F.Hal›c›, “Hoflgörü ve Hac› Bektafl Veli”, a.g.e. 8/24, (1996), s. 769-
775; K. Eraslan, “Ahmed-i Yesevî’nin Hikmetlerinde Hoflgörü”, a.g.e., s. 777-782; A.N.Pekolcay,
“Yunus Emre’ye Hoca Ahmet Yesevî’den ‹ntikal Eden ‹nanç ‹zleri”, a.g.e., s. 745-754; M.Cunbur,
“Anadolu’ya Hoflgörüye Dayal› Birlik Fikrini Getirenler Üzerine”, a.g.e., 8/22, (1996), s. 159-
172.
TÜRK ‹DARE S‹STEM‹N‹N TEMEL PRENS‹PLER‹ VE 13
TÜRKLER‹N D‹NE BAKIfiI

manl›¤› kabul ederek Mevlâna’n›n müridi olan Alâmeddin Kayser ile Gür-
cü Hatun aras›ndaki flu tart›flmay› Mevlâna’n›n bir müridi flöyle naklet-
mektedir: Gürcü Hatun’un Alâmeddin Kayser’e lâtife yollu, “Sen Mevlâ-
na’dan ne keramet gördün de ona böyle kap›l›p müridi oldun ve onu bu ka-
dar çok seviyorsun?” fleklindeki sorusu üzerine onun da, “... Her Peygam-
beri bir millet sevdi¤i ve her fieyhi bir kavim kendilerine uyulan bir adam
yapt›¤› halde, Mevlâna’y› bütün din ve devlet sâhipleri sever, onun s›rlar›-
n› anlamakla flereflenir, onunla övünürler. Bundan daha büyük keramet
olur mu?” fleklindeki cevab›, Mevlâna’n›n o dönemde dahi insanlar› birbi-
rine ne kadar yaklaflt›rd›¤›n› gösteren güzel bir örnektir28.
Türklerin gösterdi¤i âdil ve hoflgörülü idâreden gâyet memnun kalan
Ermeniler, Süryâniler ve Rumlar Selçuklulardan sonra Osmanl›lar›n hâki-
miyetini de tereddütsüz kabul etmifllerdir. Böylece bu kavimler, Ruslar ile
Avrupal› milletlerin k›flk›rtmalar›n›n bafllad›¤› XIX. asr›n bafllar›na kadar,
Türk idâresinde huzur ve refah içinde kendi gelenek ve inançlar› ile yafla-
m›fllard›r. Türklerin âdil ve toleransl›, yâni lâik idârelerinden istifâde eden-
ler yaln›z bu zikredilen halklar olmam›fl, Kafkaslarda, Ortado¤u’da ve Bal-
kanlar’da de¤iflik dinlere ve mezheplere mensup muhtelif milletlerden
milyonlarca insan da Türk idâresinde mutlu bir flekilde yaflam›fllard›r. Os-
manl› ‹mparatorlu¤u sona erdi¤i zaman Türk idâresinde yaflayan bütün bu
milletler kendi dinlerini, mezheplerini, dil ve kültürlerini muhafaza ediyor-
lard›. fiâyet baz› müelliflerin iddia etti¤i gibi29, Osmanl› Devleti kat› teok-
ratik (dinî) bir devlet olsayd›, öyle bir devletin ortaya koyaca¤› idâre ile,
bu ayr› din ve mezheplere mensup olan muhtelif milletler Müslümanl›¤›
kabul etmek mecburiyetinde kal›rlard›. Nitekim, Ortodoks Bizans, kendi
dininin hâricinde di¤er din ve mezheplere mensup topluluk ve milletlere,
teokratik idâresinin gere¤ini yaparak onlar› Ortodoks olmaya zorlam›flt›r.
Halbuki Osmanl› Devleti’nde böyle bir durum olmam›flt›r.

28 A.Aktafl-Yasa, a.g.m., s. 433.


29 ‹. Arsel, Teokratik Devlet Anlay›fl›ndan Demokratik Devlet Anlay›fl›na, Ankara 1975; Ç.
Özek, Türkiye’de Lâiklik, ‹stanbul 1968, s. 12 vd; Ayn› müellif, 100 Soruda Türkiye’de Geri -
ci Ak›mlar, ‹stanbul, 1968, s. 35-38; Ö. Ozankaya, Atatürk ve Lâiklik, Ankara 1981, s. 91-95;
E.Z. Karal, “Devrim ve Lâiklik” Atatürk, Din ve Lâiklik, ‹stanbul 1968, s. 26.
14 MEHMET SARAY

Burada, yine akla flu sorular gelebilir: Niçin 17. yüzy›lla birlikte bu


hoflgörü sistemi de¤iflmeye veya sars›lmaya bafllad›? Türkler, devlet idâre-
sinde ve toplum hayat›nda Türk Töresi’nin prensiplerini uygulamaktan m›
vazgeçtiler? Yoksa, Türk devlet ve toplum hayat›nda baflka faktörler mi rol
oynamaya bafllad›?
Daha önce anlat›lan ‹slâm’›n ana prensipleri içinde ö¤renme ve bilim
konular›n› hat›rlamakta büyük yarar bulunmaktad›r. ‹slâm’›n ilk emri oku-
mak ve ö¤renmekle ilgili idi. Bu hem aklî, yâni beflerî ve pozitif ilimleri,
hem de dinî ilimleri ihtiva ediyordu. Nitekim ‹slâm’›n Peygamberi ve teb-
li¤cisi Hz. Muhammed de bunu böyle izâh etmiflti. Bunu Türkler do¤ru
olarak alg›lam›fl, Selçuklular ça¤›nda kurulan medreselerde hem dinî ve
hem de aklî bilimler okutulmufltu. Bu ö¤renme flekli daha da geliflerek Os-
manl›lar ça¤›nda da devam etmiflti. Bilhassa 15. ve 16. yüzy›llarda ‹stan-
bul’da Fatih ile Süleymaniye Medreselerinde ve Timurlular›n kurdu¤u
Türkistan Medreselerinde yap›lan ilmî çal›flmalar, özellikle aklî ilimlerin
fen, t›p ve astronomi dallar›nda büyük baflar›lar elde edilmiflti.30 Bu, Türk-
lerin o ça¤lara kadar ulaflt›¤› en yüksek ilmî seviye idi. Bu yüksek ilmî se-
viye ayn› zamanda büyük bir hoflgörü ve ilmî hürriyetin de bir delili idi.
K›saca, bu bir nevi Türk Rönesans› idi31.

C- Türk Töresi Osmanl› ‹daresinin de Temelini Oluflturdu


Yukar›da izâh edilen, bu hazin geliflmeye ra¤men ‹slâm milletleri,
özellikle Türkler, hem Türk Töresi’nin ve hem de ‹slâm dininin sâhip ol-
du¤u hoflgörüyü Müslüman olmayan milletlere göstermeye devam etmifl-
lerdir. Gayr-› müslim milletler Türk idâresinden gördükleri tolerans ile
kendi dinlerini, kültürlerini yaflamaya ve istedikleri gibi ö¤renmeye ve bi-
lim yapmaya devam etmifllerdir. Burada, akla flöyle bir soru daha gelebi-
lir: Acaba, Türklerin adâlet, eflitlik, hoflgörü, iyilik ve faydal›l›k prensiple-

30 Astronomi e¤itimi hakk›nda tafsilatli bilgi için bkz; Osmanl› Astronomi Literatürü Tarihi, I-II
C, Hâzl. E. ‹hsano¤lu- R. fieflen- C. ‹zgi- C. Akp›nar- ‹. Fâzl›o¤lu, ‹stanbul 1997.
31 Tafsilat için bkz; M. Saray, “Orta Asya’dan Osmanl›’ya Türk Töresi ve ‹lim”, 15 ve 16. As›rlar›
Türk Asr› Yapan De¤erler, ‹stanbul, 1997, s. 55-76; Ayn› müellif, ‹stanbul Üniversitesi Tarihi
1453-1993, ‹stanbul 1997.
TÜRK ‹DARE S‹STEM‹N‹N TEMEL PRENS‹PLER‹ VE 15
TÜRKLER‹N D‹NE BAKIfiI

rinden oluflan Türk Töresi, ‹slâm âlemindeki bu de¤iflikliklerden etkilen-


medi mi? Türk Töresi’nin tatbikat›nda güçlükler ç›kmad› m›?
Türk Töresi’nin, devlet ve sosyal hayat›m›zda bütün canl›l›¤› ile 17.
asra kadar devam etti¤ini görmekteyiz. Osmanl› Padiflahlar›n›n “atam ve
dedem kanunudur”,32 Osmanl› müelliflerinin “Kanun-› Kadîm” dedikleri,
Osmanl› dünyas›nda “sosyal münâsebetleri düzenleyen kanunlaflmam›fl
kurallar” veya “insanlar›n, akl›n flahâdeti ile üzerinde birlefltikleri ve tâbi-
atlar›n›n kendili¤inden do¤ru kabul etti¤i prensipler” fleklinde târif ettikle-
ri Türk Töresi’nin uygulanmas›nda devlet yöneticileri gereken hassasiye-
ti göstermifllerdir33. Bir modern araflt›rmac›n›n flu tespitini paylaflmamak
mümkün de¤il: “Toplumun, zaman içinde -yap›s›n›n izin verdi¤i ölçüde ve
h›zda- de¤iflen yaflam flartlar›na duyars›z kalmas› mümkün de¤ildir. ‹nsa-
no¤lu yaflam›n› devam ettirebilmek için de¤iflen flartlara göre yeni düflün-
me, davran›fl, kültür biçimleri icat eder; di¤er bir de¤iflle insano¤lu yeni
toplum biçimleri üretir”34. Bu tespitler çerçevesinde Türk Töresi’nin sos-
yal münâsebetleri düzenleme prensiplerinde elbette baz› de¤ifliklikler ol-
mufltur. Fakat, bir toplumun idâresinde yöneticilerin adâlet, eflitlik ve hofl-
görüden ayr›lmalar› hem o toplum, hem de idâreciler için iyi olmayaca¤›
da bir gerçektir. Yeni ihtiyaçlar ve yeni oluflumlar baz› yeni yasalar›n ç›k-
mas›n› zorunlu k›lm›flt›r. Fakat, insanlar›n, bütün de¤iflimlere ra¤men adâ-
letten, eflitlikten, hoflgörü ve iyilikten ve bunlar›n tatbikat›ndan b›kacakla-
r›n› veya de¤ifltireceklerini beklemek oldukça güçtür. Zira, Türklerin
“Magna Carta”s› olan Türk Töresi’nin yukar›da zikredilen prensipleri ev-
renseldir, cihanflümuldür. Bu prensipler, dün insanlar› nas›l mutlu ettiyse
bugün de ve yar›n da mutlu edecektir. Son y›llarda Balkan milletlerinin
Türkiye ve Türklere karfl› gösterdi¤i sevgi ve güvenin alt›nda bu gerçekler
yatmaktad›r.

32 A. Akgündüz, “Kanunnâmeler ve Osmanl› Hukuk Nizam›”, Türklerde ‹nsan Haklar› ve ‹nsanî


De¤erler, s. 129.
33 Tafsilat için bkz; N. Göyünç, “Osmanl› ‹ktidar›n›n Temel Unsurlar›ndan Örf-Gelenek”, ‹lmî Arafl-
t›rmalar, No: 5, ‹stanbul 1997, s. 157-158; H. ‹nalc›k, “Örf madd. ‹slâm Ansiklopedisi, C. IX, s.
480; H. T. Karatepe, “Osmanl› Devleti’nde ‘Âdet-i Kadîme’ Üstüne”, Journal of Turkish Studies,
(Türklük Bilgisi Araflt›rmalar›), Vol, 23, Harvard 1999, s. 117-119.
34 Karatepe, a.g.m., s. 122.
16 MEHMET SARAY

Karahanl›larda yaz›l› hale gelen, Selçuklular da en güzel flekliyle tat-


bik edilen Türk Töresi, yâni adâletli ve hoflgörülü idâre, Osmanl›larda da
devam etmifltir. Ama buna ra¤men baz› araflt›rmac›lar Osmanl› Devleti’ni,
teokratik bir idâre flekline sâhip bir devlet gibi tan›tmaya çal›flm›fllard›r.
Acaba, Osmanl› Devleti gerçekten teokratik bir devlet miydi? Bir defa
XVII. asra kadar Osmanl› Devleti’nin teokratik bir yap›ya ve idâre tarz›na
sâhip oldu¤unu kabul etmek mümkün de¤ildir. Zira, bu devirde Türk Tö-
resi bütün güzellikleri ile hem devlet idâresinde hem de toplum hayat›nda
yer alm›flt›r. Türk Töresinin “Kanun-u Kadîm” nas›l uyguland›¤›n› daha
önce bahsetti¤imiz için, Osmanl› idâresindeki di¤er hukukî geliflmelere
bakmak ve “teokratik” iddias›na aç›kl›k getirmek gerekir.

D- Osmanl› Devleti Teokratik Bir Yap›ya m› Sahipti?


Türklerin kurdu¤u son cihan devleti olan Osmanl› ‹mparatorlu¤u, yu-
kar›daki izâhlardan da anlafl›laca¤› gibi tam bir teokratik devlet tan›m›na
girmiyordu. Hilâfetin Yavuz Sultan Selim (1512-1520) taraf›ndan Türkle-
re geçirilmesinden önce de, geçirildikten sonra da, Türkler mümkün oldu-
¤u kadar din iflleriyle devlet ifllerini ayr› olarak yürütmeye devam etmifller-
dir. Hilâfeti almadan önce Osmanl› Türkleri, bir meflihat makam› olufltura-
rak bu müessese vas›tas›yla dinî iflleri yürütmeye çal›flm›fllard›35. Hilâfet
geldikten sonra bu meflihat makam› daha da geliflmifl ve ço¤unlu¤u Os-
manl› idâresine girmifl olan milyonlarca Müslüman halk›n dinî ifllerini gö-
ren çok önemli bir müessese haline gelmifltir36. Osmanl› Padiflahlar› Hali-
felik unvan ve yetkilerini üzerlerinde bulundurmalar›na ra¤men, kendileri-
ni sadece devletin ve milletin idâresi ile vazifeli addetmifller ve hiç bir za-
man dinî meselelerde re’sen karar vermemifllerdir. Dinî meselelerde karar
vermek icap etti¤i zaman mutlaka meflihat makam›n›n salâhiyetli flahs›
fieyhülislâma dan›flmak mecburiyetini duymufllard›r37. Ayr›ca padiflahlar,
devletin ve milletin ifllerini halletmek için, dinî hükümleri yeterli görme-

35 ‹.H. Uzunçarfl›l›, Osmanl› Devleti’nin ‹lmiye Teflkilât›, Ankara 1965, s. 175; J. H. Kramers,
“fieyh-ül-‹slâm”, ‹. A., XI, s. 485-486.
36 Uzunçarfl›l›, a.g.e., s. 177-187; Kramers, agm, s. 486-488.
37 Uzunçarfl›l›, a.g.e, s. 188-189, 200 vd.
TÜRK ‹DARE S‹STEM‹N‹N TEMEL PRENS‹PLER‹ VE 17
TÜRKLER‹N D‹NE BAKIfiI

mifller ve çeflitli yeni kanunlar ç›karm›fllard›r.38 Meflihat makam›na, dünya


iflleri ile ilgili bu kanunlar›n sadece fleriata uygunlu¤unu tasdik etmek düfl-
müfltür. fiâyet, Osmanl› Devleti teokratik bir devlet olsa idi, onun bafl›nda
bulunan hükümdarlar da devlet ve halk›n ihtiyaçlar›n› karfl›lamak için ay-
r› kanunlar ç›karma ihtiyac›n› duymâzlar ve dinî hükümlerle yetinirlerdi.
Nitekim, Osmanl› tarihinin en büyük hükümdarlar›ndan addedilen Fatih
Sultan Mehmet (1451-1481) ile Kanunî Sultan Süleyman (1520-1566),
devletin ve milletin ifllerini halletmek için ç›kard›klar› kanunlar ile meflhur
olmufllard›r39.
Bu arada, flu noktay› bilhassa belirtmekte fayda vard›r. Türk Milleti,
daha önce de iflâret edildi¤i gibi, son hak dini olan ‹slâmiyet’i isteyerek ka-
bul etmiflti. Türkler, ‹slâm’a o kadar kutsal duygularla ba¤lanm›fllard›r ki,
onu aslâ günlük hayat›n basit meselelerine kar›flt›rmak istememifllerdir. ‹fl-
te bu tutumlar›, Türkleri tarihte, bir taraftan hoflgörüye ve di¤er taraftan da
‹slâm’a en büyük hizmeti yapan bir millet olarak tan›tm›flt›r. Neticede, ‹s-
lâm’›n en iyi yafland›¤› ve tatbik edildi¤i ülke Türkiye olmufltur. fiâyet bu-
gün, son devirlerde içten ve d›fltan ‹slâm’a yap›lan bütün bask› ve sald›r›-
lara ra¤men, ‹slâm en kuvvetli bir flekilde yaln›z Türkiye’de yaflan›l›yor
ise, bunun tek sebebi Türklerin bu yüksek inanc› ve tutumudur.
Müslüman Türk dünyas›nda bu hoflgörü anlay›fl›, din ile devlet aras›n-
daki dengeyi titiz bir flekilde korumufltur. Dini temsil eden liderler devle-
tin idâresine mümkün oldu¤u kadar kar›flmam›fllard›r. Ayn› flekilde devlet-
de, dine müdâhale etmekten ve onu istismardan kaç›nm›flt›r. Devlet ile din
mümkün oldu¤u kadar birbirlerine yard›mc› olmaya çal›flm›flt›r. Hattâ dev-
let, fevkalâde hallerde medrese ve meflihat mensuplar›n›n fikirlerine müra-
câat etti¤inde din adamlar› ve ulema ellerinden geldi¤i kadar yard›mc› ol-
maya çal›flm›fllard›r40. Türk hükümdarlar› için en büyük fleref ve mutluluk

38 Ö. L. Barkan, “Kanun-Nâme”, ‹.A., VI, s. 185-196; Ayn› müel., Osmanl› ‹mparatorlu -


¤unda Zirai Ekonominin Hukukî ve Malî Esaslar›, ‹stanbul, 1943, I, s, V-LXX11 vd.; H. ‹nal-
c›k ve R. Anhegger, Kanunnâme-i Sultan-› Ber Muceb-i Örf-i Osmanî, Ankara, 1956, s.IX- XX
vd; A. Akgündüz, Osmanl› Kanunnameleri ve Hukuk Tahlilleri, ‹stanbul 1991.
39 Muammer Sencer, Osmanl›larda Din ve Devlet, 2. Bask›, Toplumsal Dönüflüm Yay., ‹stanbul
1997, s. 201-211.
40 Uzunçarfl›l›, a.g.e., s. 188-189; A. Taneri, Türk Devlet Gelene¤i, Ankara 1981, s. 50-52.
18 MEHMET SARAY

‹slâm’› müdafaa etmek ve Müslümanlar›n huzur ve refah› için çal›flmak ol-


mufltur. Din ile devlet aras›ndaki bu hassas denge XVII asr›n sonlar›ndan
itibaren bozulmaya bafllam›flt›r.
Esas›nda, Hilâfetin Türklere geçmesi ile birlikte, dinin temsilcileri
olan medrese ve meflihat mensuplar› aras›nda, Osmanl› Devleti’nin teok-
ratik (dinî) bir devlet olarak fleriat ile idâre edilmesi düflüncesi yayg›nlafl-
maya bafllam›fl idi. Fakat, o zamanlar bir tarafta Yavuz Sultan Selim ve Ka-
nuni Sultan Süleyman gibi eski Türk gelene¤ine göre din ifllerinin devlet
ifllerinden ayr› tutulmas› gerekti¤ine inanan büyük devlet adamlar›, di¤er
tarafta da Zembilli Ali Cemâli ve Ebussuud Efendi gibi büyük âlimler fiey-
hülislâml›k makam›nda bulunuyorlard›. Bu büyük flahsiyetler hem din ile
devlet aras›ndaki dengeyi korumufllar ve hem de onlar›n birbirlerine yar-
d›mc› olmalar›n› sa¤lam›fllard›r. Yavuz Sultan Selim devrinde fieyhülislâm
Zembilli Ali Cemâli Efendi, hem padiflah›n dinî aç›dan hatal› oldu¤u ka-
rarlar›na cesâretle karfl› ç›kabilen ve hem de kanunlara riâyet edilmesini is-
teyen bir âlimdi. Meselâ, bir gün, hiddet an›nda padiflah, hazine memurla-
r›ndan 150 kiflinin idam›n› ferman etmiflti. Bu emrin adâlete ayk›r› oldu¤u-
nu gören Zembilli Ali Cemâli Efendi, ferman›n tatbik edilmesine mani ol-
mufltur. Yavuz Selim, Ali Cemâli Efendi’nin bu davran›fl›n› devlet ifllerine
kar›flmak say›nca, fieyhülislâm, “Biz sadece hünkâr›m›z›n âhiretini koru-
mak istiyoruz”, fleklinde cevap vermifltir41. Buna benzer bir olayda da,
dünya ifllerinden sorumlu olan hükümdar›n baz› afl›r› talepleri karfl›s›nda
dinin temsilcisi olan Zembilli Ali Cemâli Efendi gerekli direnmelerde bu-
lunmufltur. Gerçekten fiilen ve hukuken, yâni, ayn› zamanda hem sultan ve
hem halife mevkiinde bulunan ve dolay›s›yla her iki sahada son söz ve ic-
ra sâhibi olan padiflah›n, fleyhülislâm taraf›ndan ortaya konulan direnifller
karfl›s›nda âdetâ boyun e¤mesidir ki, bu din-devlet iliflkilerindeki titizlik
anlay›fl›n›n en aç›k bir flekilde korundu¤unun delilidir.
Di¤er taraftan Kanuni Sultan Süleyman devrinde fieyhülislâml›k yap-
m›fl olan Ebussuud Efendi de, devlet iflleri ile din ifllerinin tam bir ahenk
içinde yürümesini sa¤layan büyük bir âlimdi. Müsamahakâr bir zihniyete

41 M.C. Baysun, “Cemâli”, ‹A, III, s. 87.


TÜRK ‹DARE S‹STEM‹N‹N TEMEL PRENS‹PLER‹ VE 19
TÜRKLER‹N D‹NE BAKIfiI

sâhip olan Ebussuud Efendi, fleriat çerçevesinde halk›n örf ve âdetlerine


izin vermiflti. Ayn› zamanda büyük bir f›k›h âlimi olan Ebussuud Efendi,
devlet nizam›n› esas tutarak dar zihniyetli fakihlerle mücâdele etmifltir.
Kanuni Sultan Süleyman, devlet idâresinde bu büyük âlimden son derece
faydalanm›flt›r. Nitekim, bir Osmanl› tarihçisinin de dedi¤i gibi, “Kanuni,
eskiden mevcut veya yeni mevzu kanunlar hakk›nda her tür itiraz›n önüne
geçmek için Ebussuud Efendi’den fetva alm›fl ve birçok meselelerde oldu-
¤u gibi, arazi kanunlar›nda fleriat ile tezat teflkil etmedi¤ini ilân sadedinde
bu büyük f›k›h âliminin salâhiyetine dayanm›flt›r”42.
Osmanl› Devleti’nin hoflgörüsü ve sistemi hakk›nda bu özet bilgiyi
verdikten sonra, devrin kaynaklar›nda, özellikle yabanc› kaynaklarda, bu
konularda söylenenlerden pek çok örnek vermek mümkündür.
Selçuklularda oldu¤u gibi, Osmanl›lar da idâresi alt›na ald›klar› ülke-
leri ve halklar›n› kültürel asimilasyona tâbi tutmam›fllar, bilâkis onlar› kül-
türel kat›l›ma dâvet etmifllerdir. Bilhassa H›ristiyan topluluklara ve onlar›n
dinî geleneklerine sâhip ç›k›p onlar› yönetime kat›lmaya ça¤›rm›fllard›r.
Osmanl›lar›n bu tutumu baflka din ve kültürden olanlara büyük bir rahatl›k
vermifl ve onlar›n samimî olarak Osmanl› Devleti’ne ba¤lanmalar›n› sa¤-
lam›flt›r. Bu ananenin yerleflmesinde devletin kurucusu olan Osman Ga-
zi’nin büyük rolü olmufltur. Osman Gazi kendisini destekleyen Bizans
Tekfurlar› ile di¤er H›ristiyan cemaatlerin fikrini almadan veya onlarla is-
tiflare etmeden önemli kararlar almam›flt›r.43

E- Osmanl› Devleti’nin Balkan H›ristiyanlar›na Karfl›


Uygulad›¤› Hoflgörü Siyaseti
Osman Gazi zaman›nda temeli at›lan bu hoflgörü ve güven siyâseti, ge-
liflerek devam etmifl, Osmanl› Devleti pek çok dinlerin ve fikirlerin bir ara-
da yaflayabildi¤i bir devlet olmufltur. Osmanl› toplumu devrin ‹ngiliz,
Frans›z ve ‹spanyol toplumlar›yla k›yaslanamayacak derecede di¤er dinle-

42 M.C. Baysun, “Ebussu’ud Efendi” ‹A, IV, s.96.


43 H. ‹nalc›k, “Osmanl› Tarihi En Çok Sapt›r›lm›fl, Tek Yanl› Yorumlanm›fl Tarihtir”, COG‹TO, Os-
manl› Özel Say›s›. Yap› Kredi Yay., No: 19 (Yaz 1999), ‹stanbul, s. 28; A. Alt›ndal, “Genel Ola-
rak Çeflitli Dinlerde Hoflgörü ve Osmanl› Anlay›fl›”, Türklerde ‹nsanî De¤erler ve ‹nsan Hak -
lan, s. 29-30.
20 MEHMET SARAY

re karfl› büyük bir hoflgörü sâhibi idi. De¤iflik dinlere mensup insanlar Os-
manl› Türkiye’sinde özgürlük içinde kendi dinlerini hem yaflam›fllar ve
hem de propagandalar›n› yapabilmifllerdir44. Her dinden ve kültürdün in-
sanlar, birbirlerine sayg› içinde hem ibâdetlerini, hem de ticâretlerini ser-
bestçe yapm›fllard›r. Bu hususlarla ilgili Osmanl›n›n yapt›¤› yasalara her-
kes uymufltur45.
Osmanl› hoflgörüsünü ve adâletini yabanc› müelliflerden F. Babinger
flöyle anlat›yor: “Padiflah›n imparatorlu¤unda, herkes kendi halinde bahti-
yar olabilirdi. Mutlak bir dinî hürriyet hüküm sürerdi ve kimse flu veya bu
inanca sâhip oldu¤undan dolay› bir zorlukla karfl›laflmazd›”46.
F. Grenard ise flunlar› söylemektedir: “Osmanl› idâresinin, fethedilen
memleketler için, son derece liberal oldu¤unu kay›t etmeden geçemem. Bu
memleket ahâlisini Türkler, dillerinde, dinlerinde hattâ bazen iç düzenleri-
nin büyük bir k›sm›nda tamamen serbest b›rak›yorlard›”47.
Balkan milletlerinden S›rplar Ortodoks, Macarlar ise Katolik’tir. Ma-
carlarla Türkler aras›nda s›k›fl›p kalan S›rp Prensi Brankoviç, biri Fatih
Sultan Mehmet’e di¤eri de Macar Naibi Hünyad’a olmak üzere iki heyet
gönderir: “S›rbistan idârenize b›rak›l›rsa S›rp milletinin mezhepleri hak-
k›nda ne gibi müsâadede bulunacaks›n›z” diye sordurmufl. Hünyad: “S›r-
bistan’daki Ortodoks Kilisesini y›k›p yerine Katolik Kiliseleri infla ettire-
ce¤im” demifl. Fatih ise, “Her câminin yan› bafl›nda bir Ortodoks kilisesi
yap›lmas›na buralarda herkesin dinine göre ibâdet etmesine müsâade ede-
rim” cevab›n› vermifltir48. Fatih, bir müddet sonra bu vaadini gerçeklefltir-
me f›rsat› bulmufltur. Türk idâresini kabul eden S›rp halk›na ve kilisesine,
dinî özgürlü¤ün yan› s›ra yarg›, hukuk, âile ve iktisadî alanlarda özerklik
verilmifltir49. Böylece Balkan milletleri, Türk hoflgörüsü sayesinde, Os-
44 Alt›ndal, a.g.m., s. 32.
45 Tafsilatl› bilgi için bkz, A. Akgündüz, “Osmanl› Devleti’nde ve Ça¤dafl› Olan Di¤er Devletlerde
‹nsanî De¤erler ve Hukuk” Türklerde ‹nsanî De¤erler ve ‹nsan Haklar›, s. 42-56.
46 F. Babinger, Mahomet II, Le Conquerount et son Temps 1432-1481, Paris 1954’den naklen ‹.
Miro¤lu, “Osmanl› Devlet Felsefesinde ‹nsanî De¤erler ve Hukuka Sayg›”, Türklerde ‹nsanî De-
¤erler ve ‹nsan Haklar›, s. 79.
47 F. Grenard, Grandiur et Decadance de I’Azie, Paris 1939, s. 126-128’den naklen ‹. Miro¤lu,
a.g.m., s. 79.
48 O. Turan, Türk Cihan Hâkimiyeti Mefkûresi Tarihi, ‹stanbul 1969, s. 193.
49 ‹skender Muzbe¤, “Türkün Dinî Hoflgörüsü ve S›rp Kilisesi”, Erdem, Türklerde Hoflgörü Özel
Say›s›, 8/24. (1996), s. 857-865.
TÜRK ‹DARE S‹STEM‹N‹N TEMEL PRENS‹PLER‹ VE 21
TÜRKLER‹N D‹NE BAKIfiI

manl› idâresinde rahat bir hayat yaflamaya bafllam›fllard›r. Ne var ki, Avru-
pa’n›n hoflgörüden uzak H›ristiyan ülkeleri Balkan milletlerinin elde etti¤i
bu huzuru bozmakta gecikmediler. Gönderdikleri din adamlar› vas›tas›yla
Balkanlarda mezhep kavgas›n› yeniden alevlendirdiler. Bunun üzerine Fa-
tih Sultan Mehmet, 28 May›s 1463’te neflretti¤i fermanla Osmanl› toprak-
lar›nda her türlü dinî sürtüflmeyi yasaklam›flt›r. Fatih ferman›nda flu husus-
lara yer vermifltir: “Ben Fatih Sultan Mehmet Han. Bütün dünyaya ilân
ediyorum ki, kendilerine bu padiflah ferman› verilen Bosnal› Fransiskenler
himayem alt›ndad›r ve emrediyorum; hiç kimse ne bu ad› geçen insanlar›,
ne de onlar›n kiliselerini rahats›z etmesin ve zarar vermesin. ‹mparatorlu-
¤umda huzur içinde yaflas›nlar ve bu göçmen durumuna düflen insanlar,
hürriyet ve emniyet içinde yaflas›nlar. ‹mparatorlu¤um idâresindeki bütün
ülkelere gidip korkusuzca kendi manast›rlar›n› kurup yerleflsinler. Ne pa-
diflahl›k eflraf›ndan, ne vezirlerden ve memurlardan, ne hizmetkârlar›mdan
ve ne de imparatorluk halk›ndan hiç kimse bu insanlar›n onurunu k›rma-
yacak ve onlara zarar vermeyecektir. Hiç kimse bu insanlar›n hayatlar›na,
mallar›na ve kiliselerine sald›rmas›n, hor görmesin veya tehlikeye atmas›n.
Hattâ bu insanlar baflka ülkelerden devletime birini getirirse, onlar dahi ay-
n› haklara sâhiptirler...”50.
“Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nun Kuruluflu” tarihini yazan H.A. Gibbons,
Osmanl› hoflgörüsünü flöyle anlat›yor: “Osmanl›lar›n hoflgörüleri ister si-
yâset, ister iyi niyet isterse kay›ts›zl›k neticesinde meydana gelmifl olsun;
flu gerçe¤e itiraz edilemez: Osmanl›lar, yeni zaman içinde devletlerini ku-
rarken dinî hürriyet ilkelerini temel tafl› olmak üzere koymufl ilk millettir.
Ard› arkas› kesilmeyen engizisyon iflkenceleri lekesini tafl›yan as›rlar es-
nas›nda H›ristiyan ve Müslümanlar Osmanl› Türklerinin idâresi alt›nda
ahenk ve huzur içinde yafl›yorlard›”51.

50 “Baflbakan Ecevit, Baflkan Clinton’a Tarihin ‹lk ‹nsan Haklar› Belgesi Olan Fatih Sultan Meh-
med’in 536 Y›ll›k Ferman›n› Hediye Edecek”, Sabah Gazetesi, 26.09.1999; ayr›ca bk. Bosna
Fojnica Manast›r›ndaki Fatih Sultan Mehmet Ferman›. Asl› Bosna’da olup bir kopyas› Bafl-
bakanl›k Arflivinde bulunmaktad›r.
51 H. B. Gibbons, Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nun Kuruluflu”, Türkçe tercüme: R. Hulusi, ‹stanbul
1928, s. 112.
22 MEHMET SARAY

Bir modern araflt›rmac›m›z›n Bat›l› müelliflere dayanarak verdi¤i bil-


giye göre Osmanl› hoflgörüsü Frans›z hoflgörüsünden mukayese edileme-
yecek kadar üstündü. Bu husustaki raporun sâhibi Cenevizli Chenier flöy-
le diyordu: “Yirmi yedi y›l önce baz› Protestan Frans›zlar, Padiflah’›n ülke-
lerinden birine s›¤›nmay› tasarlad›lar. Bu kararlar›n›n birinci sebebi Kato-
lik Fransa’n›n Protestan Frans›zlara karfl› devaml› zulmü, ikinci sebebi ise
Türklerin bütün dinlere karfl› cihanflümul ve de¤iflmez müsamahas› idi. Bu
müsamaha bugüne kadar, Türk ülkelerinde bütün dinlerin serbestçe yafla-
mas›n› sa¤lam›flt›r. 1717 y›l›n›n sonlar›na do¤ru da baz› Protestan Frans›z-
lar, bu yüzden ‹stanbul’a geldiler”52. Yine baflka bir kayna¤›n yorumu ise
flöyle idi: “Çeflitli din ve mezhep ayr›l›¤› içindeki Balkan haklan, Türkler
taraf›ndan bahfledilen ve o ça¤ Avrupa’s›nda meçhul olan din hürriyetinden
memnundu. Türk hâkimiyetinden yerli H›ristiyanlar bu bak›m›ndan da
memnundular ki, vaktiyle Türkler gelmeden önce, ülkeleri devaml› asayifl-
sizlik ve tahribat içindeydi. fiimdi ise, sükun hüküm sürüyordu... Viyana
bozgunundan sonra Venedik, geçici olarak Sak›z’› ve Mora’y› iflgal etti. O
kadar zulüm yapt›lar ki, Sak›z ve sonra Mora’ya Türkler dönünce yerli
Rumlar, onlar› büyük sevinç ile karfl›lad›lar53 .
Tan›nm›fl Alman Türkolo¤u F. Giese 1914 y›l›nda “Türkiye’deki Dinî
Müsamaha” adl› makalesinde özetle flu hususlara yer vermifltir:
“Tolerans kavram›, H›ristiyan memleketlerinde XVI. Yüzy›ldaki re-
formlardan sonra ortaya ç›kt›. Son iki as›rda hayli yerleflerek, bilhassa
1848’den sonra herkesçe kabul edildi... Bat›’da durum böyleyken, Müslü-
manlar›n H›ristiyanlara ve Yahudilere karfl› nas›l muâmele edece¤i
Kur’an’da tespit edilmifltir... Gerçek fludur ki, Bat›’da kilise, baflka inanç-
takilerine karfl› oldukça kat› müsamahas›z davran›rken, Müslümanlar ken-
di ülkelerindeki gayrimüslimlere tam bir tolerans gösteriyorlard›. Bu bir
gerçektir ve bu yönden ‹slâmiyet ne kadar övülse azd›r.... ‹slâm hukuku-
nun gayrimüslimlere karfl› bu müsamahal› tutumu Türkler taraf›ndan da ta-
rih boyunca uygulanm›flt›r. Hattâ, Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nda zaman za-

52 J. Hammer-Purgstall, Histoire de l’lempire Ottoman, depuis son Origine Jus u’a nos Jours,
Paris 1839, XV, s. 350’den naklen ‹. Miro¤lu, a.g.m., s. 88.
53 ‹. Miro¤lu, a.g.m., s. 89.
TÜRK ‹DARE S‹STEM‹N‹N TEMEL PRENS‹PLER‹ VE 23
TÜRKLER‹N D‹NE BAKIfiI

man gayrimüslimler için flartlar, Müslümanlar›nkinden bile daha iyi ol-


mufltur”54.
Avrupa’n›n meflhur hukukçular›ndan Prof. M. Philip Marshall Brown,
1914 y›l›nda yay›nlanan “Türkiye’de Yabanc›lar ve Hukukî Statüleri” adl›
kitab›nda flu hususlara yer vermektedir: “En kaç›n›lmaz gerçek, çok büyük
zaferler kazanm›fl olan Türklerin, kendiliklerinden ve cömertçe, fethettik-
leri yerlerdeki halklara, devlet için hayatî olmayan ve Müslümanlar tara-
f›ndan kutsal oldu¤u kabul edilen konularda, kendi yasa ve âdetlere ba¤l›
kalmalar›na izin vermifl olmalar›d›r”55.
Frans›z diplomat ve tarihçisi M. Engelhardt da “Türkiye ve Tanzimat”
adl› eserinde, Türkiye’deki gayrimüslimlerin Türk idâresinden de¤il kendi
dinî liderlerinin bask›s›ndan flikâyet etmekte ve “‹llerindeki yönetimin de
‹stanbul Patri¤ine ba¤land›¤› devirden itibaren (XVIII. yy), iliflkileri daha
s›k olan Paflalar’›n tutumlar›ndan çok, kendi kiliselerinin, kendi liderleri-
nin giderek artan zulmüne katlanmak zorunda kalm›fllard›r” demektedir.56
Bugün, Osmanl› Devleti’ndeki H›ristiyanlar, Avrupa’dakiler kadar hu-
zur içinde yaflamaktad›r. 1897 ve 1907 y›llar›nda Ermenilere karfl› yap›lan
hareketler bir müsamahas›zl›¤›n neticesi olmay›p, bu milletten ç›kan baz›
ahmaklar›n, büyük devletlerin maflas› olarak Osmanl› idâresine kar›fl ayak-
lanmas› ile ortaya ç›km›flt›r.
Osmanl› Devleti’nin bu hoflgörülü ve adâletli idâresi, k›sa zamanda
Avrupa ülkelerinde büyük yank›lar yapm›fl, H›ristiyan dünyas›ndaki k›s›r
çekiflmelerden flikâyetçi olan ve H›ristiyanl›kta reform hareketini bafllatan
ünlü Alman din adamlar›ndan Martin Luther dahi Türk adâletinin ve hofl-
görüsünün Almanya’ya gelmesini istemifltir57

F- Osmanl› Türkiyesi’nde Yeni Aray›fllar ve Tart›flmalar


Ne var ki, yukar›da örnekleriyle izâh edilen hoflgörü sisteminin XVII.
as›rla birlikte bafllayan iç çekiflmelerde büyük yaralar ald›¤› görülmüfltür.
Aklî ilimcilerle naklî ilimciler aras›nda bafllayan ve içten içe devam eden

54 E. ‹lter, Ermeni Kilisesi ve Terör, Ankara 1999, s. 28-29.


55 The Turco-Armenian Question: The Turkish Point of View, Published by The National Cong-
res of Turkey, Constantinople 1919, s. 9 ve ‹lter, a.g.e., s. 29.
56 The Turco-Armenian Question: The Turkish Point of View, s. 10; ‹lter, a.g.e., s. 29-30
57 O. Turan, a.g.e., s. 193.
24 MEHMET SARAY

mücâdele, medrese ve meflihat mensuplar› lehine geliflmeye bafllam›flt›r.


Bilhassa, isyân ve ihtilâflar›n zuhur etti¤i bunal›ml› devrelerde, fieyhülis-
lâmlar›n, padiflahlar›n aleyhinde fetva vermesinden çekinildi¤i için bu mü-
câdele tamam›yla din adamlar› lehine dönüflmüfltür.58 Bu çekiflmelerle bir-
likte, bütün Müslümanlar›n esefle karfl›lad›¤› karanl›k bir geliflme de mü-
flâhade edilmeye bafllanm›flt›r. Müslümanlara ilk emri oku (‹kra) olan ‹s-
lâm dininin temsilcileri durumundaki, medrese ve meflihat mensuplar›, ö¤-
renmeyi ve ilmi bir kenara b›rakarak, günlük idârî ve siyâsî hayat›n basit
çekiflmelerine kendilerini kapt›rmaktan kurtaramam›fllard›r. Bu gidifl ise,
k›sa zamanda cehâleti hâkim k›lm›flt›r. Cehâletin gelmesi ile birlikte de
hoflgörü kaybolmufl ve hattâ ö¤renmeyi kolaylaflt›racak olan matbaan›n
Türkiye’ye girifline tahammül edilememifltir. K›saca, baflka dinlere ve kül-
türlere tan›d›¤›m›z hoflgörü ve hürriyeti, kendimize ve özellikle medrese-
lerdeki ilmî çal›flmalara ve ö¤renmeye tan›mamam›z kendi kendimize yap-
t›¤›m›z en büyük haks›zl›k olmufltur. Bu buhranl› devirlerde bafla geçen
Osmanl› padiflahlar›n›n ço¤unlu¤unun iyi yetiflmemifl flahsiyetler olmas›,
di¤er teessüfe de¤er bir hâdisedir. Bunlara ilâveten, ‹slâm’›n ve ‹slâm dün-
yas›n›n lideri Osmanl› Devleti’nin rakibi olan H›ristiyan devletlerinin ilim-
de, teknolojide ve ekonomide sa¤lad›klar› baflar›lara güvenerek fiilen taar-
ruza geçmeleri. Müslümanlar› fevkalâde güç durumlara düflürmüfltür. Bu
›st›rapl› gidifle dur demek ve eski Türk gelene¤ini tekrar ihya etmek için II.
Osman (1603-1622) ve III. Selim (1789-1807) gibi reformcu hükümdarlar
zaman zaman mücâdeleye at›lm›fllar ise de, arzu ettikleri neticeleri alama-
m›fllard›r. Bir taraftan içerideki cehâlet ve kar›fl›kl›k, di¤er taraftan da H›-
ristiyan milletlerin sald›r›lar›n›n devam etmesi Türk-‹slâm âlemini yok ol-
ma tehlikesi ile karfl› karfl›ya b›rakm›flt›r. Bu tehlikeyi gören devlet adam-
lar›m›zdan biri de II. Mahmud (1809-1839) idi. II. Mahmud devletin çö-
küflünü önlemek için önce askeri sonra da sivil alanda açt›rd›¤› modern
okullar ile orduyu ve ülkeyi yönetecek insanlar› yetifltirme yoluna gitmifl-
tir. Onu tâkip eden hükümdarlarda Avrupai okullar açmaya devam etmifl,
bu reform hareketi bilhassa Sultan II. Abdülhamid (1876-1919) ile en yük-
sek seviyeye ulaflm›flt›r. Okullaflmay› mümkün oldu¤u kadar yayg›n hale
getiren II. Abdülhamid 1900 y›l›nda açt›rd›¤› Darülfünun ile Türkiye’de

58 Uzunçarfl›l›, a.g.e., s. 178.


TÜRK ‹DARE S‹STEM‹N‹N TEMEL PRENS‹PLER‹ VE 25
TÜRKLER‹N D‹NE BAKIfiI

modern üniversite ça¤›n› bafllatm›flt›r59. Ne var ki, Osmanl› devlet adam-


lar›n›n XIX. as›r ile bu asr›n bafl›nda ald›¤› tedbirler yeterli olmam›fl, dev-
let ve milletçe y›k›l›fla do¤ru giden ac› bir döneme girilmifltir.
Osmanl› Devleti, XVII. ve XVIII. as›rlarda içine düfltü¤ü bunal›mdan
kurtulmak için, XIX. as›rda bafllatt›¤› reform hareketlerini baflar›l› bir fle-
kilde uygulama f›rsat› bulamam›flt›r. Bunun en büyük sebebi d›fl müdâha-
leler ve Osmanl› Devleti’ne karfl› bafllat›lan haks›z harpler olmufltur. XVI-
II. as›rla XIX. asr›n ilk yar›s›nda Osmanl› Türkiyesi üzerinden büyük eko-
nomik kazançlar sa¤lamay› baflarmalar›na ra¤men Avrupa devletleri ve
Rusya, Osmanl› Devleti’ni Avrupa’dan atmay› ve hattâ aralar›nda paylafl-
may› düflünmeye bafllad›lar60. Bunun içinde iki yolu seçtiler: Birinci yol,
yukar›da örneklerini verdi¤imiz, huzur ve hürriyet içinde yaflayan gayri-
müslim milletleri Türkler aleyhine k›flk›rtmak; ikinci yol ise, devletlerara-
s› hukuku hiçe sayarak, Osmanl› Devletine karfl› harp açmak. Ayr›ca bu ül-
keler, Osmanl› Devletinin H›ristiyan milletler lehine reform yapmas› tale-
binde bulunarak bu bask›y› devam ettirmifllerdi. Esas›nda Osmanl› Devle-
ti, XIX. as›rda da gayrimüslim vatandafllar›na karfl› daha önce yürüttü¤ü
eflitlik ilkesini bozmam›flt›. Herkes her türlü dinî, kültürel ve ticarî hürri-
yete sâhip idi. Nitekim II. Mahmut, “Ben tebaam›n Müslüman’›n› câmide,
H›ristiyan’›n› kilisede, Musevî’sini de havrada fark ederim. Aralar›nda
baflka günâ (flekilde) bir fark yoktur. Cümlesi hakk›ndaki muhabbet (sev-
gi) ve adâletim caridir (geçerli) ve hepsi hakîkî evlad›md›r” sözleri ile du-
rumun de¤iflmedi¤ini ifâde ediyordu61. Ayr›ca 1839 y›l›nda yay›nlanan
Gülhane Hatt-› Hümayun’u ile bütün vatandafllar›n her türlü haklar›n›n Pa-
diflah’›n, yâni devletin korumas› alt›nda oldu¤u aç›klanm›flt›r. Buna ra¤-
men, Avrupa devletlerinin bask›s› devam etmifl ve gayrimüslimler için da-
ha fâzla haklar istenmeye bafllanm›flt›r. Bu bask›lara dayanamayan Osman-
l› Devleti, 1856’da ilân etti¤i Islahat Ferman› ile gayrimüslimlere yeni
haklar verildi¤ini aç›klama mecburiyetinde kalm›flt›r. Bu haklar ile Os-
manl› Türkiye’sinde yaflayan gayrimüslimler Müslümanlardan daha çok

59 Bu devrin e¤itim faaliyetleri için bkz. M. Saray, ‹stanbul Üniversitesi Tarihi, (1453-1993), ‹s-
tanbul 1996; A. Arslan, Darülfunun’dan Üniversiteye, ‹stanbul 1997.
60 Tafsilat için bkz. M. Saray, Türk-Rus Münâsebetlerinin Bir Analizi, ‹stanbul 1998, s. 70-167.
61 G. Bozkurt,” Osmanl› Devleti ve Gayri Müslimler”, Türklerde ‹nsan Haklar› ve ‹nsanî De¤er-
ler, s. 295.
26 MEHMET SARAY

hakka sâhip oluyordu. Bu, dünyan›n hiç bir yerinde görülmeyen haks›z ve
dramatik bir düzenleme idi. Devrin ‹ngiliz konsoloslar› bu geliflmeleri ra-
porlar›nda flöyle dile getirmifllerdir: “Bugün görülen odur ki, Osmanl› hü-
kümeti, H›ristiyan tebaa yarar›na Müslüman tebaas›n› ezmek gibi a¤›r bir
suçlama alt›ndad›r. Ben, bu suçlamay› üzülerek do¤rulamak durumunda-
y›m”62. H›ristiyan topluluklar›n dinî liderlerinin bu geliflmelerden fl›mard›-
¤›n› ve etraf›na zâlimce davranmaya bafllad›¤›n› di¤er bir ‹ngiliz konsolo-
su raporunda flöyle anlat›yordu: “H›ristiyan otoriteler -ki bununla dinî flef-
leri kast diyorum- yetki alanlar› ile k›yaslan›rsa Müslüman otoritelerden
daha haris ve zâlim davranmaktad›r. Piskoposlar ve Metropolitanlar pek
çok zulüm olay›ndan suçludurlar. O kadar ki, e¤er bunlar› Türkler yapsay-
d›, H›ristiyanlar aras›nda büyük bir infial dalgas› meydana gelirdi”63.
Bu raporlar da göstermektedir ki, as›rlar boyu eflit flartlarda yaflam›fl
olan de¤iflik dinlere mensup insanlar aras›ndaki hoflgörü ve sayg› zorla so-
na erdirilmifltir. Osmanl› Devleti, son bir gayretle, 1876’da ilân etti¤i Mefl-
rutiyet idâresinin Anayasas›na (8. madde) “Osmanl› idâresinde bulunan
herkes hangi din ve mezhepten olursa olsun istisnas›z Osmanl› tâbir olu-
nur ve eflit haklara sâhiptirler” aç›klamas› ile dengesizli¤i önlemeye çal›fl-
m›fl ise de, bunda muvaffak olamam›flt›r64. 1908’de ilân edilen II. Meflru-
tîyet’ten sonra gayrimüslimler, Avrupal› devletler ile Rusya’n›n k›flk›rtma-
lar›na kanarak, kendilerine teklif edilen her alandaki eflit haklar› da ret et-
mifller, d›fl devletlerin yard›m› ile Osmanl› Türkiyesi’nin parçalanmas› için
ellerinden gelen her türlü y›k›c› faaliyete baflvurmaktan çekinmemifllerdir.
Atatürk, yapmak mecburiyetinde kald›¤›m›z millî mücâdeleyi baflar›
ile bitirdikten ve Türk devletini bir nevi yeniden kurduktan sonra. Türk ta-
rihinde as›rlarca baflar› ile tatbik edilmifl ve fakat son as›rlarda bozulmufl
olan “hoflgörü” anlay›fl›n›, din ve vicdan hürriyetini sa¤layarak, din iflleri
ile devlet ifllerinin ayr› yürütülmesi prensibini yeniden ray›na oturtmufltur.
Atatürk’ün lâiklik anlay›fl›n› Müslüman Türk milletinin hayat›na sokuflunu
mutlaka, yukar›da izâh edilen, Türk tarihinin ak›fl› göz önüne al›narak de-
¤erlendirilmelidir.

62 B. fiimflir, Osmanl› Ermenileri, Ankara 1986, s. 15; Bozkurt, a.g.m., s. 297.


63 Bozkurt, a.g.m., s. 297.
64 T. Feyzio¤lu, “Türk ‹nk›lâb›n›n Temel Tafl›: Lâiklik”, Atatürk Düflüncesinde Din ve Lâiklik, s.
153-157.
ATATÜRK’ÜN D‹N, ‹SLÂM D‹N‹ VE MÜESSESELER‹
HAKKINDAK‹ GÖRÜfiLER‹
(BELGELER)

………………..
(Komünizm) Bu bir mesele-i içtimâiyedir. fiu ve flu sebeple memleke-
timizde gayrikâbil-i tatbiktir. Fakat bunu kemâl-i serbesti ile söyleyebili-
riz. … Binaenaleyh biz komünistlik istemeyiz. … Bittabi biz Ruslar komü-
nist oldu¤u için onun aleyhinde bulunuyoruz. Bize gayrikâbil-i tatbik ol-
du¤u için ve esâsât-› diniye ve flerâit-i hayatiye ve içtimâiyemizle gayrikâ-
bil-i telif bulundu¤undan olmaz diyoruz....
………………….1

TANRI VE ‹NSANLIK2
1922
Ey arkadafllar! Tanr› birdir, büyüktür; tanr›sal inan›fllar›n belirtisine ba-
karak diyebiliriz ki: ‹nsanlar iki s›n›fta, iki devirde mütalâa olunabilir. ‹lk
devir, insanl›¤›n çocukluk ve gençlik devridir. ‹kinci devir, befleriyetin er-
ginlik ve olgunluk devridir.
‹nsanl›k birinci devirde t›pk› bir çocuk gibi, t›pk› bir genç gibi yak›n-
dan ve maddî vâs›talarla kendisiyle meflgul olunmay› gerektirir. Allah, kul-
lar›n›n lâz›m olan olgunlaflma noktas›na eriflinceye kadar içlerinden vâs›-
talarla dahi kullar›yla meflgul olmay› tanr›l›k özelli¤inin gereklerinden
saym›flt›r. Onlara Hazreti Âdem Aleyhisselâm’dan itibaren bilinen ve bi-
linmeyen say›s›z denecek kadar çok nebiler, peygamberler ve elçiler gön-

1 Gizli Celse Zab›tlar›, Türkiye ‹fl Bankas› Yay›nlar›, Kas›m 1999, CI, s. 335
2 Nutuk Vesikalar, Atatürk Araflt›rma Merkezi Yay›nlar›, Ankara 1991, s. 931.
28 ATATÜRK’ÜN D‹N, ‹SLÂM D‹N‹ VE
MÜESSESELER‹ HAKKINDAK‹ GÖRÜfiLER‹ (BELGELER)

dermifltir. Fakat Peygamberimiz vas›tas›yla en son dini, medenî gerçekleri


verdikten sonra art›k insanl›kla arac› ile temasta bulunmaya lüzum görme-
mifltir. ‹nsanl›¤›n kavray›fl, ayd›nlan›fl ve olgunlaflma derecesi, her kulun
do¤rudan do¤ruya, tanr›sal ilhamlarla temas kabiliyetine eriflti¤ini kabul
buyurmufltur ve bu sebepledir ki, Cenâb› Peygamber, peygamberlerin so-
nuncusu olmufltur ve kitab›, en eksiksiz kitapt›r.

ÜÇÜNCÜ TOPLANMA YILINI AÇARKEN


(1 Mart 1922)3
………………….
Umuru fieriye Vekâletimizin bir senelik mesaisini kemâli ehemmiyet-
le tetkik ettim. Muhassalay› flayân-› takdir buldum. Teflekkür ve tebrik ede-
rim. Umur-u fleriye’nin temfliyeti hakk›nda nokta-i nazar ser-dine esasen
mahal yoktur. Çünkü bu husus nusus-u kur’aniye ile has›ld›r. Yaln›z vârid-
i hat›r olan bir noktay› söylemeden geçmiyece¤im :
Efendiler! Camilerin mukaddes minberleri halk›n ruhanî, ahlâkî g›da-
lar›na en âli, en feyyaz menbalard›r. Binaenaleyh camilerin ve mescitlerin
minberlerinden halk› tenvir ve irflat edecek k›ymetli hutbelerin muhteviya-
t›na halkça ittilâ imkân›n› temin, fieriye Vekâleti celilesinin mühim bir va-
zifesidir (fliddetli alk›fllar, bravo sadalar›). Minberlerden halk›n anl›yabile-
ce¤i lisanla ruh ve dima¤a hitap olunmakla ehli islâm›n vücudu canlan›r,
dima¤› saflan›r, iman› kuvvetlenir, kalbi cesaret bulur (alk›fllar). Fakat bu-
na nazaran huteba-i kirâm›n haiz olmalar› lâz›m gelen evsaf-› ilmiye, liyâ-
kat-› mahsusa ve ahvâli âleme vukuf haiz-i ehemmiyettir.
Bütün vâiz ve hatiplerin bu ümniyeye hâdim olacak surette yetifltiril-
mesine fieriye Vekâletinin sarf-› mukderet edece¤ini ümit ederim.
Evkaf mesailine gelince: Malûmdur ki evkaf, memleketimizin mühim
bir servetini teflkil eder. Bu servetten millet ve memleketi hakkiyle müste-
fit edebilmek için fieriye Vekâletiyle beraber bütün He-yeti Vekilenin ve
hattâ Meclisi âlinin bu hususu ehemmiyetle tetkik ile bu büyük müessese-

3 Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, I, s. 246-247.


ATATÜRK’ÜN D‹N, ‹SLÂM D‹N‹ VE 29
MÜESSESELER‹ HAKKINDAK‹ GÖRÜfiLER‹ (BELGELER)

nin harâbiden vikayesini ve memlekete semerebahfl bir hale vâz›n› temen-


ni eylerim.
Efendiler! Evkaf›n hikmet-i mevzuu nazar-› dikkate al›n›nca: bunun
müessesat-› diniye ile beraber hizmet ve muavenet-i içtimâiyeyi istihdaf
eyledi¤i tahakkuk eder (pek do¤ru sesleri).
……………….

SALTANATIN YIKILDI⁄INA DA‹R VER‹LEN KARAR


MÜNASEBET‹YLE
(1 Kas›m 1922)4
………………………………
Mazhar-› nübüvvet ve risâlet olan Fahriâlem Efendimiz bu kütle-i Arap
içinde, Mekke’de dünyaya gelmifl bir vücudu mübarek idi.
Ey arkadafllar! Tanr› birdir, büyüktür. Âdat-› ilâhiyenin tecelliyat›na
bakarak diyebiliriz ki, insanlar iki s›n›fta, iki devirde mütalâa olunabilir.
‹lk devir, befleriyetin sabavet ve flebabet deviridir. ikinci devir, befleriyetin
rüflt ve kemal devridir. Befleriyet birinci devrede t›pk› bir çocuk gibi, t›pk›
bir genç gibi yak›ndan ve maddi vas›talarla kendisiyle ifltigal edilmeyi is-
tilzam eder. Allah, kullar›n›n lâz›m olan nokta-i tekemmüle vusulüne ka-
dar içlerinden vas›talarla dahi kullariyle ifltigali lâzime-i ulûhiyetten ad-
deylemifltir. Onlara Hazreti Âdem Aleyhisselâmdan itibaren mazbut ve
gayri mazbut nâmütenahi denecek kadar çok nebiler, peygamberler ve re-
suller göndermifltir. Fakat: Peygamberimiz vas›tasiyle en son hakâyik-› di-
nîye ve medeniyeyi verdikten sonra art›k, befleriyetle bilvas›ta temasta bu-
lunma¤a lüzum görmemifltir. Befleriyetin derece-i idrâk, tenevvür ve te-
kemmülü her kulun do¤rudan do¤ruya ilhamat-› ilâhiye ile temas kabiliye-
tine vâs›l oldu¤unu kabul buyurmufltur ve bu sebepledir ki, Cenâb› Pey-
gamber, Hatemülenbiya olmufltur ve kitab›, kitab-› ekmeldir. Son peygam-
ber olan Muhammet Mustafa (Sallâllahü Aleyhi Vesellem) (1394) sene ev-
vel rûmî nisan içinde rebiulevvel ay›n›n on ikinci pazartesi gecesi sabaha
do¤ru tanyeri a¤ar›rken do¤du, gün do¤madan…
Bugün o gündür, ‹nflaallah büyük tesadüftür (‹nflaallah! sesleri). Filha-
kika Arabî tarihiyle bu akflam yevmi vilâdetin sene-i devriyesine tesadüf

4 A.S.D. I, s. 289.
30 ATATÜRK’ÜN D‹N, ‹SLÂM D‹N‹ VE
MÜESSESELER‹ HAKKINDAK‹ GÖRÜfiLER‹ (BELGELER)

ediyor. Hazreti Muhammet, eyyam-› sabavet ve flebabeti geçirdi. Fakat he-


nüz peygamber olmad›. Yüzü nurânî, sözü ruhânî, reflit ve rüiyette bibedel,
sözünde sad›k ve halim ve mürüvetçe saire fâik olan Muhammet Mustafa,
evvelâ bu evsaf-› mahsusa ve mütemayizesiyle kabilesi içinde “Muham-
med-ül-emin” oldu.
Muhammet Mustafa, peygamber olmadan evvel kavminin muhabbeti-
ne, hürmetine, itimad›na mazhar oldu. Ondan sonra ancak k›rk yafl›nda nü-
büvvet ve k›rk üç yafl›nda risalet geldi. Fahriâlem Efendimiz namütenahi
tehlikeler içinde, bîpayan mihnetler ve meflakkatler karfl›s›nda (20) sene
çal›flt› ve din-i islâm› tesise ait vazife-i peygamberisini ifaya muvaffak ol-
duktan sonra vâs›l› alâ-y› illiyyîn oldu. Kendisinin mazhar-› irfladat› olan
bütün müslîmin ve bilhassa Ashab-› Güzin birçok göz yafllar› döktüler. Fa-
kat muktazay-› befleriyet olan bu hali teessürün bîfaide oldu¤unu derhal id-
rak eden erbab-› fetanet, Peygamberin arkas›ndan a¤lamak de¤il, mesalih-
i ümmeti bir an evvel hüsnü temfliyete mazhar edecek tedbir almak kana-
atiyle topland›lar. Resulü Ekrem’e halife olacak bir emîr intihab› mevzuu
bahis edildi. Zât› Risaletpenahi, yarigâr› olan Hazreti Ebubekir’den flahsen
çok hofllan›rd› ve enfas-› vape-sinini yaflarken Ebubekir’in kendisine halef
olmas› muvaf›k olaca¤›n› muhtelif tarzlarda iflaret dahi buyurmufllard›.
Buna nazaran toplan›p resmen bir intihap yapmaktan baflka bir ifl kalma-
m›fl oldu¤una hükmolunabilirdi.
……………………………

‹SLÂM D‹N‹ HAKKINDA


Müslümanl›k, asl›nda en genifl mânas›yla müsamahal› ve ça¤dafl bir
dindir.5
Kendisine, 1923 y›l›nda arma¤an
olarak küçük boyda bir Kuran
gönderilmesi üzerine teflekkürü:

Bence k›ymetini takdire imkân olmayan bu hediyeyi, en derin ve hür-


metkâr din duygular›mla muhafaza edece¤im.6

5 Egeli, Münir Hayrettin (Nakleden: Eski Bir Atatürkçü)., Atatürk’ten Bilinmeyen Hat›ralar, s.
70
6 Atatürk’ün Tamim Telgraf ve Beyannameleri, IV, s. 480-481
ATATÜRK’ÜN D‹N, ‹SLÂM D‹N‹ VE 31
MÜESSESELER‹ HAKKINDAK‹ GÖRÜfiLER‹ (BELGELER)

BURSA’DA fiARK S‹NEMASINDA HALKLA KONUfiMA


(22. 01. 1923)7
Milletimiz din ve dil gibi kuvvetli iki fazilete maliktir. Bu faziletleri
hiçbir kuvvet, milletimizin kalp ve vicdan›ndan çekip alamam›flt›r ve ala-
maz, insanlar mütekâmil olmak için baz› fleylere muhtaçt›r.

‹ZM‹R’DE HALK ‹LE KONUfiMA


(31. 01. 1923)8
Pafla hazretleri medreseler hakk›ndaki suale flu cevab› vermifllerdir:
Bizde en ziyâde göze çarpan bir nokta vard›r ki, o da herkesin bu gibi
mesâile temastan içtinab›d›r. Medreseler ne olacak, evkâf ne olacak, dedi¤i-
niz zaman derhal bir mukavemete maruz kal›rs›n›z. Bu mukavemeti yapan-
lar›n ne hak ve salâhiyetle yapt›klar›n› sormak lâz›md›r. Bizim dinimiz en
makul ve en tabiî bir dindir. Ve ancak bundan dolay›d›r ki son din olmufltur.
Bir dinin tabiî olmas› için akla, fenne, ilme ve mant›¤a tetabuk etmesi lâz›m-
d›r. Bizim dinimiz bunlara tamamen mutab›kt›r, ‹slâm hayat› içtimâiyesinde
biç kimsenin bir s›n›f› mahsus halinde muhafazai mevcudiyete hakk› yok-
tur. Kendilerinde böyle bir hak görenler ahkâm› diniyeye muvaf›k hareket-
te bulunmufl olmazlar. Bizde ruhbanl›k yoktur, hepimiz müsaviyiz ve dini-
mizin ahkâm›n› mütesaviyen ö¤renmiye mecburuz. Her fert dinini, diyane-
tini, iman›n› ö¤renmek için bir yere muhtaçt›r. Oras› da mekteptir.
Badehu medreselerin bugünkü hali akametlerinden, bu hususta bizzat
tetkik ve teftifllerinden mülhem hususattan, biraz da Arapça ö¤renmek ve
Arapça tedrisatta bulunmak mecburiyetinin tevlit etti¤i müflkilâttan ve zi-
ya› zamandan uzun uzad›ya bahsettikten sonra demifllerdir ki:
Milletimizin, memleketimizin darülirfanlar› bir olmal›d›r. Bütün mem-
leket evlâd› kad›n ve erkek ayn› surette oradan ç›kmal›d›r. Fakat nas›l ki
her hususta âli meslek ve ihtisas sahipleri yetifltirmek lâz›m ise, dinimizin
hakikati felsefiyyesini tetkik, tetebbu ve telkin kudreti ilmiye ve fenniye-
sine tesahup edecek güzide ve hakikî ulemay› kiram dahi yetifltirecek mü-
essesat› âliyeye malik olmal›y›z.

7 A.S.D., II, s. 70-71.


8 A.S.D. II, 93-94
32 ATATÜRK’ÜN D‹N, ‹SLÂM D‹N‹ VE
MÜESSESELER‹ HAKKINDAK‹ GÖRÜfiLER‹ (BELGELER)

AKH‹SAR’DA KONUfiMA
(5. II. 1923)9
Belediyede Hoca ‹smail Hakk› Efendi’nin
nutkuna cevap olarak söylenmifltir.
Hoca Efendi hazretlerinin sözlerine çok derin, çok ciddî surette mü-
tehassis oldum, izhar olunan hissiyata teflekkür ederim. Cihan bilir ki,
memleketimizin baz› aksam› düflman›n zulümlerine ve iflkencelerine ma-
ruz kald›. Sizi kurtarmak için çal›flan orduya bütün milletle beraber Ak-
hisar ahalisinin de bir an duadan fari¤ olmad›klar›n› biliyorum. Efendi-
ler, yaln›z biz zulüm görmedik, bütün ehli ‹slâm zulüm gördü ve esaret
alt›nda kald›, düflmanlar bizi esaret zinciri alt›nda b›rakmak istediler, fa-
kat milletimizin azm ve hamiyeti bu zincirleri parçalad›, istiklâlini elde
etti. Ehli ‹slâm’›n duçar oldu¤u zulüm ve sefaletin elbette bir çok müseb-
bipleri vard›r. Âlemi ‹slâm hakikati diniye dairesinde Allan›n emrini
yapm›fl olsayd›, bu ak›betlere maruz kalmazd›. Allah›n emri çok çal›fl -
makt›r, itiraf ederim ki, düflmanlar›m›z çok çal›fl›yor. Biz de onlar -
dan ziyade çal›flma¤a mecburuz. Çal›flmak demek, bofluna yorul -
mak, terlemek de¤ildir., ‹cabat› zamana göre ilim ve fen ve her tür -
lü ihtiraat› medeniyeden âzami derecede istifade etmek zaruridir,
Hepimiz itirafa mecburuz ki, bu husustaki hatalar›m›z çok büyük -
tür. Sizin de anlad›¤›n›z ve flimdi beyan etti¤iniz üzere Türkiye Büyük
Millet Meclisi Hükümeti en meflru ve en muvaf›k bir surette teflekkül et-
mifltir. Dinimizin talep etti¤i çal›flmak sayesindedir ki, üç buçuk-senelik
az bir müddet zarf›nda pek mühim netice elde edilmifltir. Türkiye Büyük
Millet Meclisi Hükümeti, pek âlâ bilirsiniz ki eski Bab›âli hükûmeti de-
¤ildir, eski Osmanl› devleti de¤ildir. Onlar art›k tarihe kar›flm›flt›r. Düfl-
manlar›m›z Osmanl› devletini y›karak unsuru aslî olan Türk milletini de
imha etmek istiyorlard›. Halbuki Türk milleti yeni bir iman ve kat’i bir
azmi millî ile yeni bir devlet kurmufltur. Bu devletin istinat etti¤i esaslar
“‹stiklâli tam” ve “Bilâkaydüflart Hâkimiyeti Milliye”den ibarettir. Mil-
let bu hâkimiyetten bir zerresini feda edemiyecektir; gözünü açm›flt›r.

9 A.S.D. II s 95-96
ATATÜRK’ÜN D‹N, ‹SLÂM D‹N‹ VE 33
MÜESSESELER‹ HAKKINDAK‹ GÖRÜfiLER‹ (BELGELER)

Bizim dinimiz milletimize hakîr, miskin ve zelîl olma¤› tavsiye et -


mez. Bilâkis Allah da Peygamber de insanlar›n ve milletlerin izzet ve
flerefini muhafaza etmelerini emrediyor. Her yerde oldu¤u gibi bura-
daki temasdan da anlad›m ki, millet, hâkimiyetini muhafaza hususunda
büyük bir azim ve kudret göstermektedir. Hakikati gören ve anlayan mil-
letimiz elbette bundan sonra candan ve gönülden çal›flacak, naili refah ve
saadet olacakt›r.
‹zmir Yolar›nda: s. 87 -88

BALIKES‹R’DE HALKLA KONUfiMA10


(7. 02. 1923)
Pafla camiinde minberden söylenmifltir.
Ey millet, Allah birdir. fian› büyüktür. Allah›n selâmeti, âtifeti ve hay-
r› üzerinize olsun. Peygamberimiz efendimiz hazretleri, cenab› hak taraf›n-
dan insanlara hakayiki diniyeyi tebli¤e memur ve resul olmufltur. Kanunu
esasisi, cümlemizce malûmdur ki, Kur’an› azimü-flandaki nusustur. insan-
lara feyz ruhu vermifl olan dinimiz, son dindir. Ekmel dindir. Çünkü dini-
miz akla, mant›¤a, hakikata tamamen tevafuk ve tetabuk ediyor. E¤er ak-
la, mant›¤a ve hakikata tevafuk etmemifl olsayd›, bununla di¤er kavanini
tabiiyei ilâhiye beyninde tezat olmas› icabetlerdi. Çünkü bilcümle kavani-
ni kevniyeyi yapan cenab› hakt›r.
Arkadafllar; Cenab› Peygamber mesaisinde iki dâra, iki haneye malik
bulunuyordu. Biri kendi hanesi, di¤eri Allah’›n evi idi. Millet ifllerini, Al-
lah’›n evinde yapard›. Hazreti Peygamberin isri mübareke-lerine iktifaen
bu dakikada milletimize; milletimizin hal ve istikbaline ait hususat› görüfl-
mek maksadiyle bu dâr› kutside Allah›n huzurunda bulunuyoruz. Beni bu-
na mazhar eden Bal›kesir’in dindar ve kahraman insanlar›d›r. Bundan do-
lay› çok memnunum. Bu vesile ile büyük bir sevaba nail olaca¤›m› ümit
ediyorum. Efendiler, camiler birbirimizin yüzüne bakmaks›z›n yat›p kalk-
mak için yap›lmam›flt›r. Camiler itaat ve ibadet ile beraber din ve dünya
için neler yap›lmak lâz›m geldi¤ini düflünmek yani meflveret için yap›lm›fl-

10 A.S.D. II, s. 98,99,100.


34 ATATÜRK’ÜN D‹N, ‹SLÂM D‹N‹ VE
MÜESSESELER‹ HAKKINDAK‹ GÖRÜfiLER‹ (BELGELER)

t›r. Millet ifllerinde her ferdin zihni bafll› bafl›na faaliyette bulunmak elzem-
dir, iflte biz de burada din ve dünya için, istikbal ve istiklâlimiz için, bil-
hassa hâkimiyetimiz için neler düflündü¤ümüzü meydana koyal›m. Ben
yaln›z kendi düflüncemi söylemek istemiyorum. Hepinizin düflündüklerini-
zi anlamak istiyorum. Âmâli milliye, iradei milliye yaln›z bir flahs›n dü-
flünmesinden de¤il, bilumum efrad› milletin arzular›n›n, emellerinin mu-
hassalas›ndan ibarettir. Binaenaleyh benden ne ö¤renmek, ne sormak isti-
yorsan›z serbestçe sorman›z› rica ederim.
Müflarünileyh badehu mimberden afla¤›ya inmifller ve muhtelif zevat
taraf›ndan irat edilen yirmiyi mütecaviz suali tesbit ettikten sonra cevap-
lar›n› vermifllerdir. Hutbeler hakk›ndaki ilk suale cevaben demifllerdir ki:
Hutbeler hakk›nda iradedilen sualden anl›yorum ki, bugünkü hutbele-
rin tarz›, milletimizin hissiyat› fikriyesi ve lisanile ve ihtiyacat› medeniye
ile mütenasip görülmemektedir. Efendiler, hutbe demek nâsa hitabetmek,
yani söz söylemek demektir. Hutbenin mânas› budur. Hutbe denildi¤i za-
man bundan bir tak›m mefhum ve mânalar istihraç edilmemelidir. Hutbe-
yi irat eden hatiptir. Yani söz söyleyen demektir. Biliyoruz ki, Hazreti pey-
gamber zaman› saadetlerinde hutbeyi kendisi irat ederlerdi. Gerek pey-
gamber efendimiz ve gerek Hulefay› Raflidin hutbelerini okuyacak olursa-
n›z görürsünüz ki, gerek peygamberin, gerek Hulefay› Raflidinin söyledi¤i
fleyler o günün meseleleridir, o günün askerî, idarî, malî ve siyasî, içtimaî
hususat›d›r. Ümmeti islâmiye te-kessür ve memaliki islâmiye tevessüa
bafllay›nca, Cenab› Peygamberin ve Hulefay› Raflidinin hutbeyi her yerde
bizzat kendilerinin irat etmelerine imkân kalmad›¤›ndan halka söylemek
istedikleri fleyleri iblâ¤a bir tak›m zevat› memur etmifllerdir. Bunlar herhal-
de en büyük rüesâ idi. Onlar camii flerifte ve meydanlarda ortaya ç›kar,
halk› tenvir ve irflat için ne söylemek laz›msa söylerlerdi. Bu tarz›n devam
edebilmesi için bir flart lâz›md›. O da milletin reisi olan zat›n halka do¤ru-
yu söylemesi, halk› dinlemesi ve halk› aldatmamas›! Halk› ahvali umumi-
yeden haberdar etmek son derecede haizi ehemmiyettir. Çünkü her fley
aç›k söylendi¤i zaman halk›n dima¤› hali faaliyette bulunacak, iyi fleyleri
yapacak ve milletin zarar›na olan fleyleri reddederek flunun veya bunun ar-
kas›ndan gitmiyecektir. Ancak millete ait olan iflleri milletten gizli ettiler.
ATATÜRK’ÜN D‹N, ‹SLÂM D‹N‹ VE 35
MÜESSESELER‹ HAKKINDAK‹ GÖRÜfiLER‹ (BELGELER)

Hutbelerin halk›n anl›yam›yaca¤› bir lisanda olmas› ve onlar›n da bugün-


kü icabat ve ihtiyaçlar›m›za temas etmemesi, Halife ve Padiflah nam›n› ta-
fl›yan müstebitlerin arkas›ndan köle gibi gitmiye mecbur etmek içindi.
Hutbeden maksat ahalinin tenvir ve irflad›d›r, baflka fley de¤ildir. Yüz, iki-
yüz. hattâ bin sene evvelki hutbeleri okumak, insanlar› cehl ve gaflet için-
de b›rakmak demektir. Huteban›n herhalde nâs›n kulland›¤› lisanla görüfl-
mesi elzemdir. Geçen sene Millet Meclisinde irat etti¤im bir nutukta de-
mifltim ki “mimberler halk›n dima¤lar›, vicdanlar› için bir menba› feyiz,
bir menba› nur olmufltur”. Böyle olabilmek için mimberlerden aksedecek
sözlerin bilinmesi ve anlafl›lmas› ve hakayiki fenniye ve ilmiyeye mutab›k
olmas› lâz›md›r. Hutebay› kiram›n ahvali siyasiye, ahvali içtimaiye ve me-
deniyeyi her gün takip etmeleri zaruridir. Bunlar bilinmedi¤i takdirde hal-
ka yanl›fl telkinat verilmifl olur. Binaenaleyh hutbeler tamamen Türkçe ve
icabat› zamana muvaf›k olmal›d›r. Ve olacakt›r.
Badehu hilâfet hakk›ndaki suale nakli kelâm ederek yaln›z Türkiye de-
¤il, bütün âlemi ‹slama ait olan bu makama vazife ve salâhiyet vermek,
Türkiye devletinin salâhiyeti haricinde ve fevkinde oldu¤unu beyandan
sonra demifllerdir ki:
Dünya yüzünde Osmanl› devletinin ink›raz›ndan sonra bir Türkiye
devleti teflekkül etmifltir. Bu devlet Iran ve Afganistan gibi müstakil ve
Müslümand›r. Yeni Türkiye devletini milletin vekillerinden mürekkep olan
Türkiye Büyük Millet Meclisi idare eder. Bu flerait dahilinde halifeye, yal-
n›z Türkiye devleti nam ve hesab›na kanunu mahsusile verilmifl oldu¤un-
dan baflka, bir hak ve salâhiyet verilmek icabederse milletin hâkimiyeti
takyit edilmifl ve binnetice bu hâkimiyet ink›sama u¤rat›lm›fl olur ki, bu es-
ki halin avdetinden baflka bir fley olamaz.

ADANA ESNAFLAR‹YLE KONUfiMA


(16. 03. 1923)11
Büyük dinimiz çal›flm›yan›n insanl›kla alâkas› olmad›¤›n› bildiriyor.
Baz› kimseler asri olmay› kâfir olmak san›yorlar. As›l küfür onlar›n bu
zann›d›r. Bu yanl›fl tefsiri yapanlar›n maksad›, ‹slâmlar›n kâfirlere esir ol-

11 A.S.D. II s.132
36 ATATÜRK’ÜN D‹N, ‹SLÂM D‹N‹ VE
MÜESSESELER‹ HAKKINDAK‹ GÖRÜfiLER‹ (BELGELER)

mas›n› istemek de¤il de nedir? Her sar›kl›y› hoca sanmay›n, hoca olmak
sar›kla de¤il, dima¤lad›r.

ADANA ESNAFLAR‹YLE KONUfiMA


(16. 03. 1923)12
Cuma günlerini teneffüs ve tatil günü yapmakla çok makul bir ifl yap-
m›fl; oldunuz. Birer haftada bir günlük tatil hem s›hhatiniz için, hem de din
icab› olarak lüzumludur. Biliyorsunuz ki, fleriatle Cuma namaz›ndan mak-
sat herkesin dükkânlar›n› kapatarak, ifllerini b›rakarak bir arada toplanma-
lar› ve ‹slâmlar›n umuma ait meseleler hakk›nda dertleflmeleri idi. Cuma
günü tatil yapmak fleriat›n da emri icab›d›r. Bu kadarc›k bir hakikati size
herhangi bir zat›n, meb’us olsun, ben olay›m, hac› olsun, hoca olsun “bu ya-
p›lan fley mugayiri dindir” demesi kadar küstahl›k, dinsizlik, imans›zl›k ola-
maz. Muhterem sanatkârlar, aziz arkadafllar, bizi yanl›fl yola sevkeden ha-
bisler bilirsiniz ki, alelekser din perdesine bürünmüfller, sâf ve nezih halk›-
m›z› hep fleriat sözleriyle aldata gelmifllerdir. Tarihimizi okuyunuz, dinleyi-
niz… görürsünüz ki, milleti mahveden, esir eden, harab eden fenal›klar hep
din kisvesi alt›ndaki küfür ve melânetten gelmifltir. Onlar her türlü hareke-
ti dinle kar›flt›r›rlar. Halbuki, elhamdülillâh hepimiz Müslüman›z, hepimiz
dindar›z, art›k bizim dinin icabat›n› ö¤renmek için flundan bundan derse ve
ak›l hocal›¤›na ihtiyac›m›z yoktur. Analar›m›z›n, babalar›m›z›n kucaklar›n-
da verdikleri dersler bile, bize dinimizin esasat›n› anlatma¤a kâfidirler. Bu-
na ra¤men hafta tatili dine mugayirdir gibi, hay›rl› ve akla, dine muvaf›k
meseleler hakk›nda, sizi i¤fal ve izlâle çal›flan habislere iltifat etmeyin. Mil-
letimizin içinde hakikî ve ciddî ulema vard›r. Milletimiz bu gibi ulemasiy-
le müftehirdir. Onlar milletin emniyetine ve ümmetin itimad›na mazhard›r-
lar. Bu gibi ulemaya gidin. “Bu efendi bize böyle diyor, siz ne diyorsunuz?”
deyiniz. Fakat sureti umumiyede buna da ihtiyaç yoktur. Bilhassa bizim di-
nimiz için herkesin elinde bir miyar vard›r. Bu miyar ile hangi fleyin bu di-
ne muvaf›k olup olmad›¤›n› kolayca takdir edebilirsiniz. Hangi fley ki akla,
mant›¤a, menfaati âmmeye muvaf›kt›r; biliniz ki o bizim dinimize de mu-

12 A.S.D. II s. 131
ATATÜRK’ÜN D‹N, ‹SLÂM D‹N‹ VE 37
MÜESSESELER‹ HAKKINDAK‹ GÖRÜfiLER‹ (BELGELER)

vaf›kt›r. Bir fley ak›l ve mant›¤a, milletin menfaatine, islâm›n menfaatine


muvaf›ksa kimseye sormay›n. O fley dinîdir. E¤er bizim dinimiz akl›n, man-
t›¤›n tetabuk etti¤i bir din olmasayd› ekmel olmazd›, âhir din olmazd›.

KONYA GENÇLER‹YLE KONUfiMA


(20. 03. 1923)13
Her fleyden evvel flunu en iptidaî bir hakikati diniye olarak bilelim ki,
bizim dinimizde bir s›n›f› mahsus yoktur. Ruhbaniyeti reddeden bu din in-
hisar› kabul etmez. Meselâ ulema, behemehal tenvir vazifesi ulemaya ait
olmad›ktan baflka dinimiz de bunu kat’iyetle meneder. O halde biz diye-
meyiz ki, bizde bir s›n›f› mahsus vard›r. Di¤erleri dinen tenvir hakk›ndan
mahrumdur. Böyle telâkki edersek kabahat bizde, bizim cehlimizdedir.
Hoca olmak için, yani hakayiki diniyeyi halka, telkin etmek için, mutlaka
kisvei ilmiye flart de¤ildir. Bizim ulvî dinimiz her müslim ve müslimeye
amme taharrisini farz k›l›yor ve her müslim ve müslime ümmeti tenvir ile
mükelleftir.
Efendiler, bir fikri daha tashih etmek isterim. Milletimizin içinde haki-
kî ulema, ulemam›z içinde milletimizin bihakk›n iftihar edebilece¤i âlim-
lerimiz vard›r. Fakat bunlara mukabil kisvei ilmiye alt›nda hakikati ilim-
den uzak, lüzumu kadar taallüm edememifl, tariki ilimde lây›k› kadar iler-
liyememifl hoca k›yafetli cahiller de vard›r. Bunlar›n ikisini birbirine kar›fl-
t›rmamal›y›z.
Seyahatlerimde, birçok hakikî münevver ulemam›zla temas ettim. On-
lar› en yeni terbiyei ilmiye alm›fl, sanki Avrupa’da tahsil etmifl bir seviye-
de gördüm. Ruh ve hakikati ‹slâmiyeye vak›f olan ulemam›z›n hepsi bu
mertebei kemaldedir. fiüphesiz ki, bu gibi ulemam›z›n karfl›s›nda imans›z
ve hain ulema da vard›r, lâkin bunlar› onlara kar›flt›rmak musib olmaz.

KONYA GENÇLER‹YLE KONUfiMA


(20. 03. 1923)14
Dini kendi ihtiraslar›na âlet yapan hükümdarlar ve onlara delâlet eden
hoca naml› hainler hep bu ak›bete duçar olmufllard›r. Böyle yapan hulefa ve

13 A.S.D. II, s. 148


14 A.S.D. II s 150
38 ATATÜRK’ÜN D‹N, ‹SLÂM D‹N‹ VE
MÜESSESELER‹ HAKKINDAK‹ GÖRÜfiLER‹ (BELGELER)

uleman›n arzular›na muvaffak olamad›klar›n› tarih bize lâyetenahi misaller-


le izah ve ispat etmektedir. Art›k bu milletin ne öyle hükümdarlar, ne öyle
âlimler görme¤e tahammülü, ve imkân› yoktur. Art›k kimse öyle hoca k›ya-
fetli sahte âlimlerin tezvirine ehemmiyet verecek de¤ildir. En cahil olanlar
bile o gibi adamlar›n mahiyetini pek âlâ anlamaktad›r. Fakat bu hususta tam
bir emniyet sahibi olmakl›¤›m›z için bu intibah›, bu teyakkuzu, onlara kar-
fl›, bu nefreti, halâs› hakikî an›na kadar bütün kuvvetiyle hattâ mütezayit bir
azimle muhafaza ve idame etmeliyiz. E¤er onlara karfl› benim flahs›mdan
bir fley anlamak isterseniz, derim ki, ben flahsen onlar›n düflman›y›m. Onla-
r›n menfi istikamette atacaklar› bir hatve, yaln›z benim flahsi iman›ma de-
¤il, yaln›z benim gayeme de¤il, o ad›m benim milletimin hayatiyle alâka-
dar, o ad›m milletimin hayat›na karfl› bir kas›d, o ad›m milletimin kalbine
havale edilmifl zehirli bir hançerdir. Benim ve benimle hemfikir arkadaflla-
r›m›n yapaca¤› fley mutlaka ve mutlaka o ad›m› atan› tepelemektir.
fiüphe yok ki arkadafllar, millet birçok fedakârl›k birçok kan bahas›na,
en nihayet elde etti¤i umdei hayatiyesine kimseyi tecavüz ettirmiyecektir.
Bugünkü hükûmetin, meclisin, kanunlar›n, Teflkilât› Esasiyenin mahiyet
ve hikmeti hep bundan ibarettir.
Sizlere bunun da fevkinde bir söz söyliyeyim. Farz› muhal e¤er bunu
temin edecek kanunlar olmasa, bunu temin edecek meclis olmasa, öyle
menfi ad›m atanlar karfl›s›nda herkes çekilse ve ben kendi bafl›ma yaln›z
kalsam, yine tepeler ve yine öldürürüm.
Hâkimiyeti Milliye: 26 Mart 1923

KÜLTÜR HAKKINDA
(29. 10. 1923)15
………………………….
—Mustafa Kemal Pafla, yeni bir suale intizar ediyordu. Dinî mesele
muvacehesinde ittihaz etti¤i tavr u hareketi bizzat tarif etmesini dinlemek
merak›nda idim. Bu vâdide ittihaz edilen bâz› tedabirden ne maksat takip
edildi¤ini izah etmesini rica ettim.

15 A.S.D. III s. 92-93


ATATÜRK’ÜN D‹N, ‹SLÂM D‹N‹ VE 39
MÜESSESELER‹ HAKKINDAK‹ GÖRÜfiLER‹ (BELGELER)

—‹ttihaz etti¤imiz bütün tedbirler bir cümle ile hulâsa edilebilir: Hâki-
miyet-i millîyeyi ilân ettik. Kelimeler üzerinde oynam›yal›m. Bugünkü
Türk hükûmeti az çok Cumhuriyettir. Bu bizim hakk›m›zd›r, fenal›k nere-
de? Menflelerimizi hat›rlay›n›z. Tarihimizin en mesut devresi, hükümdar-
lar›m›z›n halife olmad›klar› zamand›r. Bir Türk padiflah› hilâfeti her nas›l-
sa kendisine maletmek için nüfuzunu, itiyad›n›, serve-tini istimal etti. Bu
s›rf bir tesadüf eseridir. Peygamberimiz, tilmizlerine dünya milletlerine ‹s-
lâmiyeti kabul ettirmelerini emretti, bu milletlerin hükûmeti bafl›na geçme-
lerini emretmedi. Peygamberin zihninden asla böyle bir fikir geçmemifltir.
Hilâfet demek, idare, hükûmet demektir. Hakikaten vazifesini yapmak, bü-
tün Müslüman milletlerini idare etmek istiyen bir halife, buna nas›l muvaf-
fak olur? itiraf ederim ki, bu flerait dahilinde beni halife tâyin etseler, der-
hal istifam› verirdim.
Fakat tarihe gelelim, hakayiki tetkik edelim. Araplar Ba¤dat’da bir hi-
lâfet tesis ettiler, fakat (Kurtuba) da bir hilâfet daha vücude getirdiler. Ne
Acemler, ne Afganl›lar, ne Afrika Müslümanlar›, ‹stanbul halifesini asla ta-
n›mad›lar. Bütün ‹slâm milletleri üzerinde ulvî vazi-fe-i ruhaniyesini ifa
eden yegâne halife fikri, hakikatten de¤il, kitaplar-dan ç›km›fl bir fikirdir.
Halife hiçbir zaman Roma’daki Papa’n›n Kato-likler üzerindeki kuvvet ve
iktidar›n› gösterememifltir.
Son ›slahat›m›z›n sebep oldu¤u tenkitler, gayri hakikî, mevhum bir fikir-
den, ‹ttihad-› ‹slâm fikrinden mülhemdir. Bu fikir asla hakikat olmam›flt›r.
Biz, halifeyi eski ve muhterem bir ananeye hürmeten ibka ettik. Hali-
feye hürmetimiz vard›r, gerek kendi, gerek ailesinin ihtiyaçlar›n› temin
ediyoruz, ‹lâve edeyim ki, ‹slâm âleminde Türkler halifenin maddî ihtiyaç-
lar›n› fîlen temin eden yegâne millettir. Cihanflümul bir hilâfeti tervic
edenler flimdiye kadar her türlü ifltirakten mücanebet etmifllerdir. O halde,
ne iddia ediyorlar? Yaln›z Türkler bu müessesenin hamûlesine tahammül
etsinler ve yine yaln›z onlar halifenin nüfuz-› hâkima-nesine riâyet ... bu
iddia müfritanedir.
—fiu halde yeni Türkiye’nin siyasetinde dine mugayir hiçbir temayül
ve mahiyet olm›yacak demek?
40 ATATÜRK’ÜN D‹N, ‹SLÂM D‹N‹ VE
MÜESSESELER‹ HAKKINDAK‹ GÖRÜfiLER‹ (BELGELER)

—Siyasetimizi dine mugayir olmak flöyle dursun, din nokta-i nazar›n-


dan eksik bile hissediyoruz.
—Zat-› asîlâneleri, düflündüklerini bendenize daha iyi izah buyururlar
m›?
—Türk milleti daha dindar olmal›d›r, yani bütün sadeli¤i ile dindar ol-
mamd›r demek istiyorum. Dinime, bizzat hakikate nas›l inan›yorsam, bu-
na da öyle inan›yorum. fiuûra muhalif, tarakkiye mâni hiçbir fley ihtiva et-
miyor. Halbuki, Türkiye’ye istiklâlini veren bu Asya milletinin içinde da-
ha kar›fl›k, sun’i, itikadat-› bât›ladan ibaret bir din daha vard›r. Fakat bu ca-
hiller, bu âcizler s›ras› gelince, tenevvür edeceklerdir. Onlar ziyaya takar-
rüp edemezlerse, kendilerini mahv ve mahkûm etmifller demektir. Onlar›
kurtaraca¤›z.”
Tanin: 11 fiubat 1924

H‹LÂFET VE YABANCI D‹N‹ MÜESSESELER HAKKINDA16


(4. V. 1924)
New York Herald muhabirine verilen demeç
Hilâfetle beraber Türkiye’de mevcut olan Ortodoks ve Ermeni kilise-
leri patrikhaneleri ile Musevi hahamhanelerinin ortadan kalkmas› lâz›md›r.
Hilâfet ve bu muhtelif patriklikler as›rlardan beri ruhanî daire-i salâhiyet-
leri haricinde, muazzam imtiyazat toplad›lar. Halk›n mütalâas›na müsteni-
den bahfledilen hukuk haricinde imtiyazat ile Cumhuriyet idaresinin tatbi-
ki kabil delildir. Mazide bilhassa Abdülhamit’in hal’inden sonra Kanun-i
Esasimizi ve Meflrutiyet kavaninimizi Garp’in medeniyet makinesine im-
tisalen tadil etmeye çok çal›flt›k. Fakat bu teflebbüsümüz akim kald›. Zira
her hatvede patrikhaneler ve hilâfet gibi siyasî, dinî müessesat›n hukuku
ile karfl› karfl›ya geldik.
As›rlarca evvel Türk-Müslüman ecdad›m›z bu memlekette hükümran
oldu¤u zamanlarda siyasî, dinî salâhiyeti haiz rüesa taraf›ndan idare edil-
mekte olan cemaatler buldular. O devirde itikadat-› diniyeleri fatihlerin iti-
kadat›ndan farkl› olan anas›r-› mahkûme ile telif-i beyn lüzumu hissedil-

16 A.S.D., s. 102,103,104.
ATATÜRK’ÜN D‹N, ‹SLÂM D‹N‹ VE 41
MÜESSESELER‹ HAKKINDAK‹ GÖRÜfiLER‹ (BELGELER)

miflti. Bu sebeple bu ilk fatihler, zir-i hâkimiyetine ald›klar› muhtelif mil-


liyetleri kendi mutat reis-i dinîleri vas›tasiyle idare etmeyi münasip buldu-
lar ve bu reislere -dinî reislere- büyük bir salâhiyet verdiler.
Halifenin ve patriklerin bu imtiyazat› kavaninimizin esas›n› teflkil et-
miflti. Bu nizamat vaktinde müdebbirane bile olsayd› yine bir tehdit teflkil
eylerdi. Zira terakkiyat›m›z› tehir ve iflkâl eyledi ve bu sebeple yaln›z Tür-
kiye, Avrupa’da komflusu olan bütün milletler aras›nda geride kald›. Hükû-
meti ifllemiyordu. Patrikhanelerin veya hilâfetin itirazat›na maruz olmak-
s›z›n hiç bir ›slâhat veya terrakkiperver fikr-i usul idaremize ithal edilemi-
yordu. Mamafi usullerimizden baz›lar›n›n tebdili zaman› geldi ve o vakit
hilâfette bütün tebeddülâta karfl› fledit bir husumet keflfettik. Patriklerin
hiddetini tahrik etmeden usul-i tedrisimiz tebdil edilemezdi. Bunlar mu-
avenet maksadiyle daima ecnebî hükümetlere müracaat ediyorlard›.
As›rlardan beri Rusya, ‹stanbul Rum Patrikli¤i üzerindeki hegemonya-
s› sayesinde ifllerimiz üzerinde muz›r bir nüfuz sahibi oldu. Rum, Ortodoks
ve Ermeni patrikhaneleri vas›tasiyle idare usulümüz, di¤er kilise idareleri
ihdas›n› elzem k›ld›. O vakit Ru›n-Katolik patrikini ve Yahudilerin haham-
bafl›lar›n› tasdike mecbur olduk.
Protestanl›k zuhur etti¤i zaman, ‹stanbul’da bir Protestan kilisesi mü-
messilinin bulunmas› kabul zarureti karfl›s›nda kald›k ve Rum Patrikhane-
sinin imtiyazat›na müflabih imtiyazlar verdik.
Son zamana kadar vergiler kiliseler vas›tasiyle tahsil edilirdi. Yani hü-
kümet, servetleri üzerine vergi vazetmekle beraber, vergilerin tahsilini her
m›nt›kada hususî reis-i ruhanîlere terkederdi.
Tabir-i di¤erle meselâ befl yüz Protestandan mürekkep bir cemaatten
bir kütle halinde vergi al›n›r ve bu vergilerin tevzi ve tahsili hakk›nda bir
söz söylenemezdi. Sermaye vergileri de ayn› suretle toplanmak lâz›m ge-
lirdi.
Patrikhanelerin ve hilâfetin imtiyazat›na tevfikan, hükümet tedrisat
usulünü ›slah edemezdi. Türkiye’de yerleflmifl olan her cemaat, ister res-
men salâhiyet alm›fl bulunsun, ister bulunmas›n, kendi dinî mekteplerine
ve liselerine malikli. imparatorluk hududu dahilinde de her millet kendi li-
42 ATATÜRK’ÜN D‹N, ‹SLÂM D‹N‹ VE
MÜESSESELER‹ HAKKINDAK‹ GÖRÜfiLER‹ (BELGELER)

san›n› ve dinini talim ederdi. Fakat bu mektepler ihanet projelerine hizmet


ettiler. Ermeniler Türk hâkimiyeti alt›nda, aç›kça müstakil bir kraliyet le-
hinde çal›fl›yor, ecnebî anas›r›n fiilî muavenetiyle hayallerini hiz-i fiile isa-
li için mütemadiyen entrikalarda bulunuyorlard›.
Bizimle dört yüz sene yaflam›fl olan yerli Rumlar, günün birinde kendi-
lerini gayrimüstahlâs addederek Türklerin boyunduru¤undan kurtulacakla-
r› günü düflünmeye bafllad›lar. Mekteplerinde kendi lisanlar›n› ve dinlerini
talim ettiler ve taht-› hâkimiyetinde yaflad›klar› hükümeti yabanc› sayd›lar.
Di¤er milletlerle ayn› hal vaki oldu. Türkiye’de mektepler ve kiliseler
tahrikât›n oca¤› idi. Gayrimüslim anas›r, hatta imparatorluk hududu dahi-
lindeki Müslüman Araplar, ayn› maksatla mekteplerinde Türk lisan›n›n ta-
limini ihmal ettiler. Böyle bir vaziyete ‹ngiltere, Fransa, Amerika veya her
hangi bir milletin ne kadar zaman tahammül edebileceklerini sorar›z.
Vakit: 4. 5. 1924, s. 1

TEKKELER HAKKINDA17
1925
Tekkeler mutlaka kapanmal›d›r. Türkiye Cumhuriyeti, her flubede do¤-
ru yolu gösterecek kudrete sahiptir. Hiçbirimiz tekkelerin uyarmas›na
muhtaç de¤iliz. Biz medeniyetten, ilim ve fenden kuvvet al›yoruz ve ona
göre yürüyoruz. Baflka bir fley tan›may›z. Do¤ru yoldan sapm›fllar›n gaye-
si, halk› kendinden geçmifl ve abdal yapmakt›r. Halbuki halk›m›z, abdal ve
kendinden geçmifl olmamaya karar vermifltir.Bunlar basit bir ifl görünür;
fakat ehemmiyeti vard›r. Biz dünya ailesi içinde medenîyiz. Her görüfl
noktas›ndan medeniyetin gereklerini tatbik edece¤iz.

KASTAMONU’DA ‹K‹NC‹ B‹R KONUfiMA


(30. 08. 1925)18
Efendiler, yapt›¤›m›z ve yapmakta oldu¤umuz ink›lâplar›n gayesi,
Türkiye Cumhuriyeti halk›n› tamamen asrî ve bütün mâna ve eflkaliyle me-

17 Mustafa Selim ‹mece, Atatürk’ün fiapka Devriminde Kastamonu ve ‹nebolu Seyahatleri


(1925)., s.68
18 A.S.D., II, s. 224-225
ATATÜRK’ÜN D‹N, ‹SLÂM D‹N‹ VE 43
MÜESSESELER‹ HAKKINDAK‹ GÖRÜfiLER‹ (BELGELER)

deni bir heyeti içtimaiye haline îsal etmektir. ‹nk›lâbat›m›z›n umdei asliye-
si budur. Bu hakikati kabul edemiyen zihniyetleri tarumar etmek zaruridir.
fiimdiye kadar milletin dima¤›n› pasland›ran uyuflturan bu zihniyette bulu-
nanlar olmufltur. Herhalde zihniyetlerde mevcut hurafeler kamilen tardolu-
nacakt›r. Onlar ç›kar›lmad›kça dima¤a hakikat nurlar›n› infaz etmek im-
kâns›zd›r.
Mustafa Kemal Pafla hurafelere dair misallerle tafsilât verdi. Türbe-
lerden, yalanc› evliyalardan bahsederek:
Ölülerden istimdat etmek medeni bir heyeti içtimaiye için flîndir. dedi.
Sonra tekkelere intikal ederek afla¤›daki beyanatta bulundu:
Mevcut tarikatlar›n gayesi kendilerine tâbi olan kimseleri dünyevi ve
mânevi olan hayatta mazhar› saadet k›lmaktan baflka ne olabilir? Bugün il-
min, fennin, bütün flümuliyle medeniyetin muvacehei flule-pafl›nda filân
veya falan fleyhin irfladiyle saadeti maddiye ve mâneviye arayacak kadar
iptidaî insanlar›n Türkiye camiai medeniyesinde mevcudiyetini asla kabul
etmiyorum (fliddetli alk›fllar).
Efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti fleyhler, der-
vifller, müritler, mensuplar memleketi olamaz. En do¤ru, en hakikî tarikat,
tarikat› medeniyedir (sürekli alk›fllar). Medeniyetin emir ve talep etti¤ini
yapmak insan olmak için kâfidir. Rüesay› tarikat bu Hedi¤im hakikati bü-
tün vuzuhiyle idrâk edecek ve kendiliklerinden derhal tekkelerini kapata-
cak, müritlerinin art›k vas›l› rüflt olduklar›n› elbette kabul edeceklerdir.
Müteakiben:
Arkadafllar, huzurunuzda muvacehei millette beyan› fikir ederken his-
setti¤im ve gördü¤üm hususat› oldu¤u gibi söyleme¤i tarih ve vicdan kar-
fl›s›nda vazife bilirim.
Mukaddemesiyle di¤er bir zemine geçerek demifltir ki:
Hükûmeti Cumhuriyemizin bir Diyanet iflleri Riyaseti makam› vard›r.
Bu makama merbut müftü, hatip, imam gibi muvazzaf bir çok memurlar
bulunmaktad›r. Bu vazifedar zevat›n ilimleri, faziletleri derecesi malûm-
dur. Ancak burada vazifedar olm›yan birçok insanlar da görüyorum ki, ay-
n› k›yafet iktisas›nda berdevamd›rlar. Bu gibiler içinde çok cahil hattâ üm-
44 ATATÜRK’ÜN D‹N, ‹SLÂM D‹N‹ VE
MÜESSESELER‹ HAKKINDAK‹ GÖRÜfiLER‹ (BELGELER)

mi olanlar›na tesadüf ettim. Bilhassa bu gibi cühelâ baz› yerlerde halk›n


mümessilleriymifl gibi onlar›n önüne düflüyorlar. Halkla do¤rudan do¤ru-
ya temasa âdeta bir mâni teflkil etmek sevdas›nda bulunuyorlar. Bu gibile-
re sormak istiyorum. Bu vaziyet ve salâhiyeti kimden, nereden alm›fllar-
d›r? Malûm oldu¤una göre milletin mümessilleri intihap ettikleri mebuslar
ve onlardan teflekkül eden Türkiye Büyük Millet Meclisi ve meclisin iti-
mad›na mazhar hükûmeti cumhuriyedir.

HZ. MUHAMMED19
1926
O, Allah›n birinci ve en büyük kuludur. Onun izinde bugün milyonlar-
ca insan yürüyor. Benim, senin ad›n silinir, fakat sonuca kadar O, ölümsüz-
dür.

TERAKK‹PERVER FIRKA VE D‹N‹N S‹YASETE


ÂLET ED‹L‹fi‹20
1927
“Parti, dinî düflünce ve inançlara sayg›l›d›r” kural›n› bayrak olarak eli-
ne alan kimselerden, iyi niyet beklenebilir miydi? Bu bayrak, as›rlardan
beri, cahil ve ba¤nazlar›, hurafelere inananlar› aldatarak hususî maksatlar
teminine kalk›flm›fl olanlar›n tafl›d›klar› bayrak de¤il miydi? Türk milleti,
as›rlardan beri nihayetsiz felâketlere, içinden ç›kabilmek için büyük feda-
kârl›klar gerektiren pis batakl›klara hep bu bayrak gösterilerek yöneltilme-
mifl miydi?
Cumhuriyetçi ve ilerici olduklar›n› zannettirmek isteyenlerin, ayn›
bayrakla ortaya at›lmalar›, dinî ba¤nazl›¤› coflturarak, milleti, cumhuriye-
tin, ilerleme ve yenili¤in tamamen aleyhine teflvik etmek de¤il miydi? Ye-
ni parti, dinî düflünce ve inançlara sayg› perdesi alt›nda: Biz hilâfeti tekrar
isteriz; biz yeni kanunlar istemeyiz; bizce Mecelle kâfidir; medreseler, tek-

19 Ünal, Ali R›za, “Atatürk Hakk›ndaki An›lar›m”, Türkiye Harb Malûlü Gaziler Dergisi, Say›:
158, 1969, s.23
20 Nutuk, Atatürk Araflt›rma Merkezi Yay›nlar›, Ankara 2002, s. 601-602.
ATATÜRK’ÜN D‹N, ‹SLÂM D‹N‹ VE 45
MÜESSESELER‹ HAKKINDAK‹ GÖRÜfiLER‹ (BELGELER)

keler, cahil softalar, fleyhler, müritler, biz sizi himaye edece¤iz; bizimle be-
raber olunuz. Çünkü, Mustafa Kemal’in partisi hilâfeti kald›rd›. ‹slâmiye-
ti bozuyor. Sizi gavur yapacak, size flapka giydirecektir diye ba¤›rm›yor
muydu! Yeni partinin kulland›¤› formül, bu gerici feryatlarla dolu de¤ildir
denilebilir mi?

D‹N OYUNU AKTÖRLER‹21


1927
Bunca as›rlarda oldu¤u gibi, bugün de, milletlerin bilgisizli¤inden ve
ba¤nazl›¤›ndan istifade ederek binbir türlü siyasî ve flahsî maksat ve men-
faat temini için, dini âlet ve vas›ta olarak kullanmak teflebbüsünde bulu-
nanlar›n, içerde ve d›flarda varl›¤›, bizi bu konuda söz söylemekten, ne ya-
z›k ki, henüz uzak bulundurmuyor. ‹nsanl›kta, din hakk›ndaki bilgi ve an-
lay›fl, her türlü hurafelerden s›yr›larak gerçek bilim ve fen ›fl›klar›yla ar›n-
m›fl ve mükemmel oluncaya kadar, din oyunu aktörlerine, her yerde tesa-
düf olunacakt›r.

ATATÜRK VE ‹NKILÂP
30 Kas›m 192922
Gazinin bu beyanat›, onun bizzat kendisi için çizdi¤i program› bize
gösteriyor. Dine karfl› vaziyetini flöyle anlatt›:
“Ahiren Kur’an›n tercüme edilmesini emrettim. Bu da ilk defa olarak
Türkçe’ye tercüme ediliyor. Muhammed’in hayat›na ait bir kitab›n tercü-
me edilmesi için de emir verdim. Halk, tekerrür etmekte bulunan bir fley
mevcut oldu¤unu ve din ricalinin derdi ancak kendi kar›nlar›n› doyurup,
baflka bir iflleri olmad›¤›n› bilsinler. Camilerin kapanmas›na hiçbir kimse
taraftar olmamas›na ra¤men, bunlar›n bu suretle bofl kalmas›na taaccüp
ediyor musunuz?
Çobanlar, günefl, bulut ve y›ld›zlardan baflka birfley bilmezler. Yer yü-
zündeki köylüler de ancak bunu bilirler. Çünkü, mahsulât havaya tâbidir.
Türk yaln›z tabiat› takdis eder.

21 Nutuk, Atatürk Araflt›rma Merkezi Yay›nlar›, Ankara 2002, s. 479.


22 A.S.D., III, s. 124
46 ATATÜRK’ÜN D‹N, ‹SLÂM D‹N‹ VE
MÜESSESELER‹ HAKKINDAK‹ GÖRÜfiLER‹ (BELGELER)

D‹N HAKKINDA23
1930
Din lüzumlu bir müessesedir. Dinsiz milletlerin devam›na imkân yok-
tur. Yaln›z fluras› var ki, din Allah ile kul aras›ndaki ba¤l›l›kt›r.

HZ. MUHAMMED HAKKINDA24


1930
Hz. Muhammed’i, yüksek kiflili¤ine yarafl›r flekilde belirtemeyen bir
eser hakk›nda söylemifltir:
Muhammed’i bana, cezbeye tutulmufl sönük bir dervifl gibi tan›tt›rmak
gayretine kap›lan bu gibi cahil adamlar, onun yüksek flahsiyetini ve bafla-
r›lar›n› asla kavrayamam›fllard›r. Anlamaktan da çok uzak görünüyorlar.
Cezbeye tutulmufl bir dervifl, Uhud Muharebesi’nde en büyük bir komuta-
n›n yapabilece¤i bir plân› nas›l düflünür ve tatbik edebilir? Tarih, gerçekle-
ri de¤ifltiren bir sanat de¤il, belirten bir ilim olmal›d›r. Bu küçük harpte bi-
le askerî dehâs› kadar siyasî görüflüyle de yükselen bir insan›, cezbeli bir
dervifl gibi tasvire yeltenen cahil serseriler, bizim tarih çal›flmam›za kat›la-
mazlar. Muhammed, bu harp sonunda çevresindekilerin direnmelerini ye-
nerek ve kendisinin yaral› olmas›na bakmayarak, galip düflman› takibe kal-
k›flmam›fl olsayd›, bugün yeryüzünde Müslümanl›k diye bir varl›k görüle-
mezdi.

HZ. MUHAMMED’‹N ÖLÜMÜ VE SONRASI25


1930
Büyük bir ink›lâp yaratan Muhammed’e karfl› beslenilen sevgi, ancak
onun ortaya koydu¤u fikirleri, esaslar› korumakla tecelli etmek gerekti.
Peygamber ölür ölmez düflünülecek fley, onu bir an evvel topra¤a tevdi et-
mek de¤il, yaratm›fl oldu¤u ink›lâb› emniyet alt›na almakt›. Bu da, yerine
evvelâ ink›lâb› kavram›fl en yak›n bir arkadafl›n› geçirerek bafl gösterecek

23 K›l›ç Ali, Atatürk’ün Hususiyetleri, 1955 s. 116


24 Günaltay, fiemsettin., Ülkü Dergisi, Cilt: 9, Say›: 100, 1945, s. 3
25 Günaltay, fiemsettin., Ülkü Dergisi, Cilt: 9, Say›: 100, 1945, s. 4
ATATÜRK’ÜN D‹N, ‹SLÂM D‹N‹ VE 47
MÜESSESELER‹ HAKKINDAK‹ GÖRÜfiLER‹ (BELGELER)

tehlikeleri önlemekle olurdu. ‹nk›lâb› kavram›fl ve ona bütün varl›¤›yla


ba¤lanm›fl böyle bir halef seçtikten sonrad›r ki onun defni düflünülebilirdi.
O zaman, befl on akraba ile de¤il, bütün kendisine ba¤lananlar›n ifltirakiy-
le ve flan›na lây›k bir törenle fâni nâfl› ebedî istirahat yerine tevdi olunur-
du... Ne Ali, ne de di¤er Hâflimo¤ullar› bunu düflünemediler. Bu hakikati o
zaman ancak üç büyük insan kavram›flt›r: Ebubekir, Ömer ve Ebu Ubey-
de. Tarih olaylar›n›n geliflimi, Müslümanl›¤›n bu üç büyük insan›n tefleb-
büsleri ve azimleriyle kurtulmufl oldu¤unu meydana koymufltur. ‹nk›lâb›n
bu üç simas›, yarat›c›s› kadar büyük insanlard›r.

EZAN VE KURAN’IN OKUNUfiU26


1933
Ezan ve Kuran’› Türklerden baflka hiçbir Müslüman milleti bu kadar
güzel okuyamaz. Bunlara muhteflem müzik ahengi veren Türk sanatkâr-
lar›d›r.

26 ‹nan, Abdülkadir., “‹ki Hat›ra”, Türk Dili Dergisi, TDK, say›: 74, 1957, s. 66
48
ATATÜRK ‹LE ‹LG‹L‹ D‹NÎ HATIRALAR
(BELGELER)

D‹NDAR ATATÜRK1

Fahrettin ALTAY

Atatürk, Türk ve Müslüman bir anadan, Türk ve Müslüman bir baba-


dan dünyaya gelmifl, ecdad› Türk olan bir insand›. Küçük yaflta babadan
yetim kalm›fl, annesi yan›nda ilk din bilgisini alm›flt›. Askeri okuldaki din
derslerini de takip etmiflti. Bu suretle yetiflen bu büyük adam, kumandan
olunca maddî kuvvet yan›nda, mânevî kuvvetin lüzumunu ve Müslüman-
l›kta, savafllarda fiEH‹T olman›n manevî kuvvet bak›m›ndan de¤erini, gö-
rüp, anlam›flt›r. Hazreti Muhammed’in çok büyük bir varl›k oldu¤unu,
kendisinden çok iflitmiflimdir. Arabistan çöllerinde, e¤itim görmemifl bir
kimsenin, büyük insanl›¤a yükselebilmesi, ancak ona Yaradan›n Hidayet
etmesiyle olabilece¤i aflikârd›r.
Kur’an› Kerim’de, anlafl›lmas› güç k›s›mlar olmakla beraber, pek bü-
yük hikmetler bulundu¤unu takdir ederdi. Atatürk ‹slâml›kta samimiyet ve
müsamaha bulur, dar bir görüflü, taklitçili¤i sevmezdi.
Ezan› Türkçe okutmaktan maksad›, ona anl›yarak, muhabetle tâbi ol-
may› temin içindi. «Hayya-les Sâlât»›n «kalk›n namaza» demek oldu¤unu
anlamayan›n taklitçi ve anl›yan›n samimî oldu¤u aflikârd›r. Bunun gibi, sa-
bah namaz›ndaki «Esselâtü Hayrün Minel nevm» in, «namaz›n uykudan
hay›rl› oldu¤unu» anl›yan bir kimse, elbette uykuyu b›rak›p ibadete yönel-

1 Altay, Fahrettin, Atatürk, Din ve Lâiklik, “Dindar Atatürk”, s. 127


50 ATATÜRK ‹LE ‹LG‹L‹ D‹NÎ HATIRALAR
(BELGELER)

mekte samimi olur. Ezanlarda bu iki cümlenin nekadar büyük mânâs› var-
d›r.
Atatürk’ün son hastal›¤›nda, Allah’tan flifa diledi¤ini yak›nlar›nda bu-
lunanlar söylemektedirler.
Atatürk Lâikli¤i kurdu diye, ona dinsizlik isnad› en büyük iftirad›r. O,
ahkâm›n zamanla de¤iflece¤ini ve dinin siyasete kar›flt›r›lmakla 盤›r›ndan
ç›kt›¤›n›, bir tak›m hurafelere bo¤uldu¤unu görerek bu karar› alm›flt›.
Onun en büyük emeli, din adamlar›m›z›n yaln›z nakli «dinî» bilgilerle
de¤il, «aklî», müsbet ve teknik bilgilerle birlikte rüsuha varm›fl olmalar›n›
görmekti.
Ne çare ki, ömrü buna vefa etmedi. Kur’an›, Mehmet AK‹F’ten tercü-
me etmesini istemiflti. Hattâ, o zaman, flimdi isimlerini hat›rlayamad›¤›m,
Akif gibi birkaç din adam›na, bir ‹lahiyat Fakültesi için tasar› bile haz›rla-
malar›n› söylemiflti. Ecelin amans›z kudreti kendisini yere vurmasayd›, bu-
nu mutlaka yapacakt›. Ben, savafl meydanlar›nda ve her zaman, Tanr›n›n
ulu ad›n› a¤z›ndan düflürmedi¤ini çok iyi bilirim. O, her mânâsile bir Müs-
lümand›. Müslümanl›¤›n istedi¤i gibi dürüsttü, temizdi, iyili¤i severdi,
kalp k›rmazd›. Memleketi için, milleti için kendini vakfetmiflti. Sorar›m si-
ze, bu kadar mükemmel bir insan Müslüman de¤il de, kimdir Müslüman.
Allah’tan ona rahmet dilemek, hepimizin borcudur.

ATATÜRK’LE ON BEfi YIL2


D‹NÎ HATIRALAR

1. BAfiLANGIÇ
Öteden beni Atatürk’ün dine karfl› güya kay›ts›z kald›¤›n› iddia eden
bir tak›m bedbahtlar, hem bu eflsiz kahraman’›n, hem de asîl Türk milleti-
nin mukaddes inançlar›na sayg›s›zl›k göstermifllerdir.
15 y›l yanlar›nda bulunman›n bana verdi¤i hak ve selâhiyetle diyebili-
rim ki Atatürk, dine karfl› hiç bir zaman kay›ts›z kalmam›fl, yaln›z dini is-
tismar edenlere cephe alm›flt›r.

2 Haf›z Yaflar Okur., Atatürk’le On Befl Y›l Dinî Hat›ralar, s. 9-23.,


ATATÜRK ‹LE ‹LG‹L‹ D‹NÎ HATIRALAR 51
(BELGELER)

Hakikati bildirmek benim için en kudsî bir vazife olacakt›r.


Bu hususta takdim edece¤im bir. kaç hât›rada bilmediklerinize ve do¤-
ruya kavuflacaks›n›z.

2. RAMAZANDA
Ramazanlar›n Atam için çok büyük bir önemi vard›. Ramazan gelir
gelmez incesaz heyeti Çankaya Köflküne giremezdi. Kandil geceleri de saz
çald›rmazlard›. Sadece beni huzurlar›na ça¤›r›r, Kur ‘ân-› Kerîmden baz›
Sûreler okuturlard›. Ben okurken gözleri bir noktaya tak›l›r, derin, bir hu-
flu ile dinlerlerdi. Ruhan çok mütelezziz oldu¤u her hâlinden anlafl›l›rd›.
Ramazanlarda bir ay müddetle Hac› Bayram-› Velî ve Zincirlikuyu Ca-
milerinde flehitlerimizin ruhuna hatm-i flerif okumam› emrederlerdi. O
günlerde civar kasaba ve köylerlerden gelenlerle de cami h›nca h›nç dolar-
d›. Atam›n emirleriyle flehitlerimizin ruhuna hediye edilen bu hatm-i flerif
k›raatlar›nda ilâhî na¤meler Cami duvarlar›nda ihtizazlar yaparak dalga
dalga yay›l›rd›. -Bu esnada cemaat huflu içinde dinler, flehit kardefllerinin,
babalar›n›n ve dedelerinin ruhlar›n›n istirahat› için dua ederler, s›cak göz
yafllar› dökerlerdi.
Büyük Atatürk bir çok vesilelerle flöyle demifltir: «Mukaddes mih -
rab›, cehlin elinden al›p ehlinin eline vermek zaman› gelmifltir.» Bunu
dinî davran›fllar›na daima düstûr yapm›fllard›r.
O, camileri ibâdet, için oldu¤u kadar, düflünmek, meflveret etmek için
de birer mukaddes yer olarak telâkki ederdi. Peygamberimiz Efendimiz-
den de büyük bir takdirle bahsederlerdi. O devirler için hep: «Hazret-i Pey-
gamberin zaman-› saadetlerinde» diye sayg› kelimeleri kullan›rlard›. Ayr›-
ca Peygamber Efendimizin dirayetli bir devlet adam›, iyi bir bafl kuman-
dan oldu¤unu da s›k s›k tekrarlarlard›.
Velhas›l, büyük Atatürk’ün Ramazanlara karfl› ilgisi ve sayg›s› vard›.
Herkesin inanc›na hürmet ederdi. Mâneviyata ba¤l› idi.

3. BAYRAM TEKB‹RLER‹
1932 de Ramazan›n ikinci günüydü. Atatürk’le Ankaradan Dolmabah-
çe Saray›na geldik. Beni huzurlar›na ça¤›rd›lar: «Yaflar Bey, dediler. ‹stan-
52 ATATÜRK ‹LE ‹LG‹L‹ D‹NÎ HATIRALAR
(BELGELER)

bul’un mümtaz haf›zlar›n›n bir listesini istiyorum. Ama bunlar musikiye de


âflina olmal›d›rlar.»
Listeyi hemen haz›rlad›m. Bu listede flu isimler vard›: Haf›z Sadettin
Kaynak, Sultan Selimli R›za, Befliktafll› Haf›z R›za, Süleymaniye Camii
Bafl müezzini Kemâl, Beylerbeyli Fahri, Darüttalim-i Musiki âzas›ndan
Büyük Zeki, Muallim Nuri ve Haf›z Burhan Beyler... Listede ismini yaz-
d›klar›m›n hepsi ertesi akflam için Dolmabahçe Saray›na davet edildi.
‹stanbul’un bu belli bafll› haf›zlar› ertesi aksam Saraya geldiler. Kendi-
lerini Bolu mebusu Cemil Bey karfl›lad› ve do¤ruca Maarif Vekili Dr. Re-
flit Galip Beye götürdü. O ana kadar bunlar›n niçin ça¤›r›lm›fl oldu¤unu
ben de bilmiyordum. O gün anlad›k ki, tercüme ettirilmifl olan Bayram
Tekbiri kendilerine meflk ettirilecektir.
Haf›zlar ikifler ikifler oldular ve flu metin üzerinden meflke bafllad›lar:
«Allah büyüktür Allah büyüktür.»
Sultan Selimli Haf›z R›za Efendi bu tercümeye itiraz etti. Bolu mebu-
su Cemil Beye dönerek:
«—Efendim, dedi: Türkün Tanr›s› vard›r. Bu «Tanr›» fleklinde okunur-
sa daha muvaf›k olur kanaatindeyim.»
R›za Efendinin bu telifini Cemil Bey pek ilgi çekici bulmufl olmal› ki,
arz etmek üzere hemen Atatürk’ün huzuruna girdi. Döndü¤ü zaman hepi-
mizî. Gazinin yan›na götürdü. Atatürk, tekbir tercümesinin sadelefltirilme-
si hususunda gösterilen arzu üzerine:
«-Peki arkadafllar, dedi: Tekbirin tercümesini okuyunuz bakal›m.»
Okundu: «Tanr› uludur, Tanr› uludur. Tanr›dan baflka Tanr› yok-
tur. Tanr› uludur, Tanr› uludur ve hamd ona mahsustur.»
Atatürk bu tercüme fleklini çok be¤endi. O gece geç vakitlere kadar hu-
zurlar›nda kal›nd›, hep bu konu üzerinde saatler süren irflad edici direktif-
lerde bulundular ve haf›zlar›n ertesi akflam yine gelmelerini emrettiler.
Ertesi akflam ayn› zevatla Atatürk’ün huzurlar›nda topland›k. Gazi, Ce-
mil Sait Beyin Kur’ân tercümesini getirtti. Aya¤a kalk›p Kur’ân-› Kerîmi
ellerine ald›lar. Ceketinin önlerini iliklediler. «Fâtiha Sûresi»nin tercüme-
sini aç›p halka hitap ediyormufl gibi okudular. Bu davran›fllar›yla onlara
halka hitap › san’at›n› ö¤retmifl oluyorlard›.
ATATÜRK ‹LE ‹LG‹L‹ D‹NÎ HATIRALAR 53
(BELGELER)

Sonra hepsine ayr› ayr› hangi camide mukabele okuduklar›n› sordu.


Ald›¤› cevaplar üzerine-flu tavsiyede bulundu:
«—Arkadafllar! Hepinizden ayr› ayr› memnun kald›m. Bu mübarek ay
vesilesiyle camilerde yapt›¤›n›z mukabelenin son sahifelerini Türkçe ola-
rak cemaate izah ediniz. Halk›n dinledi¤i mukabelenin mânâs›n› anlama-
s›nda çok fayda vard›r.»
Yemekten sonra huzurlar›ndan ayr›l›rken bana dönerek:
«—Siz kal›n›z Yaflar Bey» dedi. Dr. Reflit Galip ve K›l›ç Ali Beyler de
orada idi. Onlara dönerek:
«—Gazeteleri haberdar ediniz, dediler. Yaflar Bey öbür gün Yere Batan
Camiinde «Yasin Sûresi»nin tercümesini okuyacakt›r. Camide yap›lacak
merasimin tanzimine sizleri memur ediyorum.»

4. YAS‹N SÛRES‹N‹N TERCÜMES‹


Atam›n, Yere Batan Camiinde «Yasin Sûresi»nin tercümesini okuma-
m› emretmesi üzerine keyfiyet matbuata aksettirilmiflti.
Ertesi günü bütün sabah gazeteleri bu haberi flu bafll›k alt›nda veriyorlar-
d›: «Haf›z Yaflar, bugün Yere Batan Camiinde Türkçe Kur’ân okuyacakt›r.»
Bu haber ‹stanbul’da bomba tesiri yapt› ve taassubu g›c›klad›.
Kur’ân›n Arapça nâzil oldu¤u, tek kelimesine dokunulmayaca¤› gibi f›s›l-
t›lar kulaktan kula¤a dolafl›yordu. Nitekim ayn› gün tramvayda da böyle
bir konuflmaya flâhit oldum.
«—Nas›l olur, diyorlard›. Kur’ân nas›l Türkçe okunurmufl»
Halbuki gazeteler haberi yanl›fl aksettiriyorlard›. Ben Türkçe Kur’ân
okumayacakt›m. «Yasin Sûresi»ni Arapça okuyacak, Cemil Sait Beyin ter-
cümesini de cemaate nakledecektim.
Cuma günü Yere Batan Camiine gitti¤im zaman kalabal›k camiden tafl-
m›fl, sokaklar› sarm›fl, trafik durmufltu. Halk› yarmakl›¤›ma imkân yoktu.
Bafl komiserin yard›m›yla bin bir müflkülâtla içeriye girebildim. Cami de
pencere içlerine kadar doluydu. Bir köfleye etraf› flallarla süslü bir kürsü
konulmufltu. Etraf› da gazeteciler ve foto muhabirleriyle çevriliydi.
Cemaatin aras›ndan kürsüye do¤ru ilerlemeye çal›fl›rken d›flardan
kuvvetli bir korna sesi geldi Kalabal›k «Gazi geliyor» diye dalgaland›.
54 ATATÜRK ‹LE ‹LG‹L‹ D‹NÎ HATIRALAR
(BELGELER)

Halbuki gelenler Maarif Vekili Reflit Galip ve K›l›ç Ali Beylerdi. Kürsü-
ye Ç›kt›m. Nefesler kesilmiflti, bütün gözler bende idi. Arapça «Besme-
le»yi flerifi çekip arkas›ndan yine Arapça olarak «Yasin Sûresi»ni okuma-
ya bafllad›m. Kur’ân› Türkçe okuyaca¤›m› zan edenlerin gözlerindeki
hayret ifadesini görüyordum. Sûreyi «Sadakallaül’azîm» diye bitirdikten
sonra:
«—Vatandafllar, diye söze bafllad›m. On alt›nc› sûre olan «Yasin», sek-
sen üçüncü Âyettir. Mekke-i Mükerremede nazil olmufltur. fiimdi size ter-
cümesini okuyaca¤›m:
«Müflfik ve rahîm olan Allah’›n ismiyle bafllar›m. Hakim olan
Kur’an hakk› için kasem ederim Ya Muhammet! Sen, tariki müstaki-
me sevk eden bir Resulsün. Kur’an sana aziz ve rahim olan Tanr› ta -
raf›ndan nâzil olmufltur.»
Sûreye böylece devam ederek seksen üçüncü Âyetin sonunu da flöyle
okudum:
«Her fleyin hükümdar ve hâkim-i mutlak› olan Tanr›ya hamdol-
sun. Hepiniz ona rücû’ edeceksiniz.»
«Yasin» Sûresi böylece hitama erdikten sonra, Türkçe olarak flu duay›
yapt›m:
«Ulu Tanr›m! Bu okudu¤um Yâsini fleriften hâs›l olan sevab› Ce-
nab-› Muhammed Efendimiz Hazretlerinin ruh-i saadetlerine ulaflt›r
Tanr›m! Hak ve adâlet üzere hareket edenleri sen pâyidar eyle!
Türkiye Cumhuriyetini ilelebet payidar k›l. Türk milletini Sen
muhafaza eyle. fianl› Türk ordusunu ve onun de¤erli, kahraman, ku-
mandan ve erlerini karada, denizde, havada her veçhile muzaffer k›l
Yarabbi! Vatan u¤runda feda-y› can ederek flehit olan asker kardefl -
lerimizin ruhlar›n› flad eyle. Vatan›m›za kem gözle bakan, düflmanla -
r›m›z› periflan eyle. Topraklar›m›za bol bereket ihsan eyle. Memleke-
tin ve milletin refah›na çal›flan büyüklerimizin umurlar›nda muvaffak
bilhayr eyle Âmin.»

5. AYA SOFYA CAM‹‹NDEK‹ BÜYÜK MEVL‹D


Yere Batan Camiinde okunan Yasin tercümesinden sonra Atatürk, beni
huzurlar›na ça¤›rd›lar. dediler ki:
ATATÜRK ‹LE ‹LG‹L‹ D‹NÎ HATIRALAR 55
(BELGELER)

«—Dinî merasim güzel olmufl, tebrik ederim. Halk büyük ra¤bet gös-
termifl. Cami küçük oldu¤u için fazla izdiham olmufl. Ayn› merasimi Cu-
ma günü Sultan Ahmet Camiinde de tekrarlay›n›z.»
Bu direktifleri üzerine gereken haz›rl›klar yap›ld›. Cuma günü ö¤le na-
maz›ndan bir saat evvel dokuz haf›zdan mürekkep bir heyet Sultan Ahmet
Camiinde topland›lar. Camiin içinde ve d›fl›nda on bin kifliden fazla cema-
at vard›. Fatih Camii hatibi Haf›z fievket Efendi taraf›ndan bir hutbe okun-
du. Sonra Cuma namaz› k›l›nd› ve tekbir al›nmaya baflland›. Cemaati tefl-
kil eden on bin kifli tekbire ifltirâk etti. On bin hançerenin ilâhî bir vecd
içinde ald›¤› tekbirler pek ulvî bir manzara arzediyordu.
Tekbir bittikten sonra Kur’ân-› Kerîmin baz› Sûrelerinin Türkçe tercü-
meleri okundu. Mevlidi müteakip bir dua ile dinî merasim hitam buldu.
O akflam merasimin tafsilât›n› Atatürk’e arz ettim. Halk›n merasime
karfl› gösterdi¤i alâkadan çok memnun kald›lar. Ayn› merasimin Kadir Ge-
cesi Aya Sofya Camiinde de yap›lmas›n› emir ettiler.
Aya Sofya Camiinde okunacak Mevlid, Türkiye’de ilk defa radyo ile
yay›nlanacakt›. 1932 senesi Ramazan›n›n yirmi alt›nc› gecesi okunacak bu
Mevlid için bütün haz›rl›klar tamamland›.
Akflam namaz›ndan sonra kap›lar kapat›ld›. ‹çerde ve d›fl avluda ben-
zerine az rastlanan bir kalabal›k vard›.
Ancak polisin yard›m›yla müezzin mahfiline kadar gidebildik. Teravih
namaz›n› Hac› Faik Efendi k›ld›rd›. Namaz aras›nda ilâhî ve âyin-i flerif
okundu. Hoparlörler camiin her, taraf›na konulmufltu. Bu dinî merasim
Türkiye’den ilk, defa radyo ile bütün dünyaya yay›l›yordu.
S›ra Mevlide geldi. Yirmi haf›z›n ifltirakiyle okunan Mevlid pek muh-
teflem ve ulvî oldu. Perde perde yükselen bu ilâhî na¤meler Aya Sofya Ca-
miinin cidarlar›ndan Türkiye sath›na ve bütün dünyaya yay›l›yordu. Ce-
maat sanki büyülenmifl, gaflyolmufltu. Hele muazzam cemaatin de ifltirak
etti¤i o tekbir sadalar›, insana havalanacakm›fl gibi bir hafiflik hissi veri-
yordu. Bu ulvî ve ilâhî na¤meleri Atatürk de radyosu bafl›nda dinliyorlar-
d›.
Ertesi akflam huzuruna ça¤›ran Atatürk bana flunlar› söyledi:
56 ATATÜRK ‹LE ‹LG‹L‹ D‹NÎ HATIRALAR
(BELGELER)

«—Dinî merasimi radyodan takip ettim. Çok memnun ve mütehassis


oldum. Arkadafllar›n›z Haf›z beyleri yar›n akflam saraya iftara dâvet ediyo-
rum. Kendilerini haberdar ediniz.»
Atam›n bu baha biçilmez iltifatlar› hayat›m›n en büyük mânevî serve-
tidir.
Ertesi akflam haf›zlar saraya geldi. Üst katta muazzam ve mükellef bir
iftar sofras› haz›rlanm›flt›. Atatürk de sofrada bizimle beraber iftar etmek
lûtfunda bulundular. ‹ftardan sonra haf›zlara ayr› ayr› Kurân okuttular.
Hepsi teker teker iltifatlar›na mazhar oldular. Huzurlar›ndan ayr›l›rken ha-
f›zlar› Ser Yâver Beyin odas›na götürmekli¤imi emrettiler. Orada haf›zla-
ra iki yüzer lira ihsanda bulunuldu. Sonra yine Atatürk’ün emriyle haf›zlar
otomobillerle evlerine kadar götürüldüler.

BEN‹M ATAM ‹MAN VE ‹NSANLIK AB‹DES‹ ‹D‹3

‹smail Hakk› Tekçe

fiUNU evvelâ belirtmek isterim ki Atatürk, tam mânâsiyle imân ve iti-


kat sahibi bir insand›. Yan›nda, Kurtulufl Savafl›ndan itibaren ölümüne ka-
dar beraber bulunmufl, hizmetinden bir an mahrum edilmemifl bir insan›m.
Ne zaman yemin etse «Vallahülâzim, Billahülâzim» derdi. Bak›n›z, her
ikisi de rahmete kavuflmufl iki insan için, bir hat›ram› yazay›m, belki bunu
hiç kimse bilmez, yahut yazmak istememifllerdir.
Hiç unutmam, Ulus’ta, flimdiki Merkez Bankas›n›n oldu¤u yerde, çok
eskiden «Fresko» adiyle bir bar aç›lm›flt›. Sahibi, nas›l olmuflsa rahmetli
Salih Bozok’u kand›rm›fl, ortak olarak alm›flt›. Herhalde onun mevkiinden
faydalanmay› düflünmüfl olacak. Atatürk, yak›nlar›n›n asla böyle kirli iflle-
re girmesini istemez ve tahammül edemezdi. O gözü gibi sevdi¤i Salih Bo-
zok’a bizim yan›m›zda:

3 Tekçe, ‹smail Hakk›, Atatürk, Din ve Lâiklik, “Benim Atam ‹man ve ‹nsanl›k Abidesi ‹di.”, s.
141- 143.
ATATÜRK ‹LE ‹LG‹L‹ D‹NÎ HATIRALAR 57
(BELGELER)

—Salih, Vallahülâzim senin burnunu yerlerde sürterim. Nas›l olur sen


bar iflletirsin, bunu kendine nas›l lây›k buldun!... diye gürlemiflti. Zavall›
Salih Bozok, so¤uk so¤uk terler dökmüfl ve hemen o ifli tasfiye etmek su-
retiyle kurtulmufltu.
Hâlâ s›cak hat›ralar›n› tafl›r›m. Birgün yemekte:
—Hakk›, bana yak›ns›n, seni Sefaretlere, Resmî yerlere, çaya davet
ederler, bari sivil elbisen var m›? diye sormufltu. Hakikatte yoktu, ça¤›r›-
lan yerlere de gitmiyordum, gidemiyordum, sükûtumdan anlad›:
—Yukar› ç›k, Mehmet gardrobu açs›n, be¤endi¤in elbiseyi, ayakkab›,
gömlek, kravat, flapkay› al!... Duraklad›m, tereddüt içindeyim.
—Haydi, haydi, ç›k al!... diye ›srar ettiler. Kendilerinin çok sevdi¤i bir
berber Mehmet vard›. Bu ifllere o bakard›. Beraber ç›kt›k, iki kat elbise ile
flapka ald›m, hat›rlad›¤›ma göre gömleklerin yakas› ve ayakkab›lar küçük
geldi, sorunca anlatt›m:
—Allah, Allah! Sen benden toplumusun yani?... dediler. Sonra da, be-
nim nam›ma ›smarlay›n, emrini verdiler.
Yine bir akflamd›, rahmetli fiükrü Kaya’n›n heyecanl› bir flekilde gel-
di¤ini görmüfltüm,
—Hay›r ola Beyefendi!... diye karfl›lad›m.
—Aman Hakk› Bey, Dersim’de Demenanl›’lar ayaklanm›fl, arz için
geldim! dedi. Ben de:
—Ben oralar› çok iyi bilirim, Beyefendi, söyleyiniz, alay›mla, harekâ-
ta kat›lay›m, dedim.
Akflam yeme¤ine ‹nönü’yü de ça¤›rm›fllard›. Üçü beraber oturuyordu.
Atatürk’ün beni ça¤›rd›¤›n› söylediler. Yanlar›na ç›kt›m, iflaret ederek ‹nö-
nü ile aralar›na oturttular. Ve bana dönerek:
—Söyle harekâta alay›mla kat›lmak emrini ald›m de, dediler, ‹nönü
bunu duyunca flafl›rd›.
—Eeee! Buras› ne olacak, Cumhur Baflkanl›¤› Muhafazas›n› kim de-
ruhte edecek?... diye karfl›lay›nca,
—Allah kerim, ona da bir çare bulunur, cevab›n› verdiler.
58 ATATÜRK ‹LE ‹LG‹L‹ D‹NÎ HATIRALAR
(BELGELER)

Birgün Abdülhak Hamid, Lüsiyen Han›m, Faz›l Ahmet Aykaç beraber


oturuyorlard›. Bir mesele için beni de ça¤›rm›fllard›. O zaman -flöyle bir
konuflmaya flahit oldum. Hâmid:
—Paflam, bütün Türk kad›nlar›n›n Lüsiyen4 gibi han›n› efendi, ev ka-
d›n›, sad›k, bilgili olmas›n› ne kadar isterdim, diye bir söz sarfetti. Rahmet-
li Atatürk, Türk kad›n›na bir ecnebinin üstün gösterilmesine hiç tahammül
edemezdi. Birden rengi de¤iflti:
—Fakat Beyefendi... diye gürledi. Hâmid:
—Aman Paflam, bana Beyefendi demeyiniz! deyince Ata:
—Peki ne diyeyim, dediler.
—Adam deyiniz! cevab› karfl›s›nda da:
—iflte Adam diyemedi¤im için Beyefendi diyorum ya... cevab›nda bu-
lundular. Çok k›zm›flt›, nas›l olur da Lüsiyen H. bir Türk kad›n›ndan üstün
ola bilirdi? Sonra bunu bir Türk flairi nas›l söylerdi? Onun nazar›nda Türk
kad›n›, bütün insanl›¤›n en mümtaz varl›¤› idi. Yavuzlar›, Kanunîleri o do-
¤urmam›fl m› idi? Hangi dünya milletlerindeki analar, Türk tarihindeki yi-
¤itler kadar büyük ve mümtaz insan yetifltirmiflti? (Allah, Allah!) diyerek,
birkaç defa, sen sab›r ver der gibi bafl›n› sallad›¤›n› çok iyi hat›rlar›m. Za-
vall› Faz›l Ahmet Aykaç sapsar› olmufltu.
Atatürk mutekit bir insand›. Bak›n, rahmetli yaveri Muzaffer K›l›ç’›n
anlatt›¤› bir olay› burada nakledeyim. Büyük Taarruz sabah›, 26 A¤ustos-
ta, Kocatepe’deler. Daha topçu atefli düflman mevzileri üstünde gürlemeye
bafllamam›fl. Mustafa Kemal, çad›r›ndan ç›k›yor, ellerini gö¤e kald›rm›fl,
t›pk› 1071 y›l› 26 A¤ustosunda, Malazgirt’te Alpaslan’›n duas› gibi:
—Yarabbi! sen Türk Ordusunu muzaffer et... Türklü¤ün, Müslümanl›-
¤›n düflman ayaklan alt›nda, esaret zincirinde kalmas›na müsaade etme!...
diye dua etmifl ve M. K›l›ç, gözlerinden birkaç damla yafl›n süzüldü¤ünü
görmüfl.
Soy Ad› ç›kt›¤› zamand›. Ben daha bir soy ad› seçmemifltim. Ça¤›rt-
m›fllar, yanlar›na gittim.

4 Lüsiyen H. Belçikal› idi.


ATATÜRK ‹LE ‹LG‹L‹ D‹NÎ HATIRALAR 59
(BELGELER)

—Hakk› sen ne soy ad› ald›n? dediler.


—Daha bulamad›m efendim! diye cevap verince de, masada duran bir
kitab› istediler, verdim, iflaretlenmifl k›sm› göstererek:
—Oku, dediler. Burada Tekçe yaz›l› idi. Ne demek, diye sordular Tek
bir demek, diyordum ki, Biricik demek Hakk›, Biricik, diye söylediler. De-
mek ki kendileri daha evvel düflünmüfl, haz›rlam›fl benim bu ad› almam›
münasip görmüfllerdi, her mânâsile vefakârd›lar, çal›flana sevgilerini bir an
esirgediklerini görmedim. Mükâfat› ve cezay› hemen yerinde verir, ama
kin tutmazlard›.
Bir gün, geç vakit, galiba saat gece 24 dü. Ben o gün Tavlalar› teftifl
ediyordum. Süvari hayvanlar›n› biraz yorgun ve bak›ms›z görmüfltüm.
Tavlaya girmek üzere idim ki, Nöbetçi Subay› koflarak geldi. Köflke ça¤›-
r›ld›¤›m› söylüyordu. Gittim; yanlar›nda Hasan R›za Soyak vard›.
—Neredesin Hakk›? dediler.
—Efendim çal›fl›yoruz! cevab›n› verdim.
—Biliyorum, biliyorum, Allah raz› olsun, fakat fazla yorulmamal›, yo-
rulma sonra çal›flma¤a birden bire darbe vurur.
—Sa¤ olunuz, cevab›n› verdim.
—Hakk›, flu senin oturdu¤un ev ve etraf›ndaki araziyi sana vermek is-
tiyorum, onun için ça¤›rd›m, dediler. Âdeta ne diyece¤imi flafl›rm›flt›m.
Hemen:
—Sa¤ olunuz, hayat›m›n sonuna kadar bu büyük arma¤an› iftiharla
saklayaca¤›m! cevab›n› verdim.
Çok vefakârd›lar, bir dikili a¤ac›m olmad›¤›n› biliyorlard›. Herhangi
maddî bir menfaat peflinde koflmad›¤›m› yakinen gördükleri için olacak, bu
karar› verdiler. Maddî menfaat için u¤raflan ve çal›flanlar› sevmezdiler. O
her manâsile Müslümand›, insand›, do¤ru idi.
Tanr›ya, s›k s›k flükretti¤ini benim gibi duyan çoktur.
‹slâml›¤› hakikî mânâs› ile bilirdi. Kur’an okunmas›ndan haz duyard›.
Fakat okuyan›n, mânâ ve derinli¤ini mutlaka bilmesini isterdi. Onun için
ezan› Türkçe yapm›fl, Kur’an› tercüme ettirmek istemiflti. Ben Tanr›dan bu
büyük adama rahmetler dileyerek yaz›m› bitirece¤im.
60 ATATÜRK ‹LE ‹LG‹L‹ D‹NÎ HATIRALAR
(BELGELER)

ATATÜRK VE D‹N5
Atatürk devrini kötüleyenler, bir tak›m yalanlarla gençlerimizi ze-
hirlemeye çal›fl›yor ve Atatürk’ü dinsiz göstermek istiyorlar. Ata-
türk’ün din görüflünü, onun kendi a¤z›ndan ç›kt›¤› flekilde yaz›yoruz:
“Efendiler, Tanr› birdir ve büyüktür. Kur’ân bir Kitab-› ekmeldir.
Cenab-› Peygamber hatemül enbiyad›r” (Büyük nutuk, sahife 1241).
‹ftira ve yalan en büyük yalanlardand›r. Kur’an “‹ftiraya Cür’et
edenler, yalan söyleyenler mümin de¤illerdir” buyuruyor.
***
‹zmir’den M. Özgür imzal› bir mektup ald›k. Bu okuyucumuz mektu-
bunda özet olarak diyor ki: “Ben Atatürk’ün ölümünden on sene sonra
dünyaya geldim. Atatürk’ü çok severim ve ayn› zamanda dini bütün
bir Müslüman›m. Baz› kimseler Atatürk’ün dinsiz oldu¤unu,
Kur’an’› Türkçe okuttu¤unu, Atatürk devrinde namaz k›lan memur-
lar›n ifllerinden at›ld›klar›n›, din adamlar›na bask› yap›ld›¤›n›, tekke-
lerin kapat›ld›¤›n›,, Allah diyen Müslümanlar›n zindanlarda çürütül-
düklerini söylüyorlar. Yaz›lar›n›zdan Atatürk devrini yaflad›¤›n›z an-
lafl›l›yor. Bu söylenenlerin asl› var m›d›r?”
Atatürk devrini kötüleyenler, bir tak›m yalanlarla gençlerimizi zehirle-
meye çal›fl›yor ve Atatürk’ü dinsiz göstermek istiyorlar. Onlar delilsiz ko-
nufluyor, biz vesikalar› ortaya koyarak bu sözlerin yalan oldu¤unu ispat
edece¤iz.
Atatürk’ün din görüflünü onun kendi a¤z›ndan ç›kt›¤› flekilde yaz›yo-
ruz:
“Efendiler, Tanr› birdir ve büyüktür. Kur’ân bir Kitab-› Ekmel-
dir. Cenab›-› Peygamber Hatemül Enbiyad›r.”6

Kuran’›n Türkçe Olarak Okunmas›:


Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde, milletvekillerinin huzurunda,
“Tanr› birdir ve büyüktür.” diyen, Kur’ân’› Kitab-› Ekmel olarak kabul

5 Demirer, Ercüment, Din Toplum ve Kemal Atatürk, ‹stanbul 1969, s. 9-13.


6 Büyük Nutuk s. 1241.
ATATÜRK ‹LE ‹LG‹L‹ D‹NÎ HATIRALAR 61
(BELGELER)

eden, Hazret-i Muhammed’in son peygamber oldu¤unu söyleyen gerçek


mümin Atatürk’ü dinsizlikle suçlamak Müslümanl›kla kabil-i telif de¤ildir.
‹slâm dininin kurallar›na göre, Tanr› birdir, Hazret-i Muhammed Tanr›’n›n
elçisidir diyen bir kimse mümindir.
Kur’ân’›n Türkçe olarak okunmas›n› da aç›klayal›m. Sadece bir Rama-
zan’a mahsus olmak üzere, Atatürk taraf›ndan görevlendirilen ünlü hâf›z-
lar›m›z baz› camilerde Kur’ân’›n evvelâ asl›n› ve sonra Türkçe anlam›n›
makamla okumufllard›. Atatürk Kur’ân’› Türkçelefltirdi diyenlere sorar›z;
Kur’ân’›n asl›n›n makamla okunmas›nda dinî bir sak›nca görmüyorsunuz
da Türkçe anlam›n›n makamla okunmas›n› neden mahzurlu görüyorsunuz?
E¤er Atatürk Kur’ân’›n asl›n›n okunmas›n› yasaklam›fl ve sadece Türkçe
olarak okunmas›n› uygulam›fl olsayd›, biz de bir Müslüman olarak bunu
Kur’ân’a bir müdahale olarak kabul eder ve tenkid ederdik. Biz delilsiz
konuflmuyoruz. Atatürk taraf›ndan görevlendirilen ünlü hâf›zlar›m›zdan
Kur’ân bülbülü, Üstad Say›n Hâf›z Zeki Ça¤larman halen Levent’de otur-
maktad›r. Bu konuda kendilerinden daha genifl malûmat almak mümkün-
dür.
Atatürk’ün k›zkardefli Makbule han›mla uzun y›llar komfluluk yapt›k.
Her y›l Ramazan ay› yaklafl›nca Atatürk k›z kardefline “Makbule, Ramazan
geliyor, annemize Hatim okutmay› ihmal etme” der ve Hatim okuyacak
hâf›za hediye edilmek üzere bir zarf içerisinde para verirdi.
Muar›zlar›m›za soruyoruz: Atatürk dine, Kur’ân’a, ahiret gününe inan-
mam›fl olsayd› annesine Hatim okutur muydu?

Namaz K›lan Memurlar:


Atatürk devrinde namaz k›lan memurlar›n ifllerinden at›ld›¤› kesin ola-
rak yaland›r. Ordunun bafl› olan rahmetli Fevzi Çakmak, yard›mc›s› Orge-
neral As›m Gündüz namaz k›larlard›. Atatürk devrinde Türkiye Büyük
Millet Meclisi Baflkan› olan Abdülhalik Renda, Cuma Namazlar›n› Hac›
Bayram Camii’nde k›lard›. Yaz›lar›m›z›n do¤rulu¤unu ispat için canl› fla-
hit de gösterebiliriz. Çok flükür As›m Gündüz paflam›z hayattad›r. Kendi-
lerinden sorabilirsiniz.
62 ATATÜRK ‹LE ‹LG‹L‹ D‹NÎ HATIRALAR
(BELGELER)

Y›l 1930. Atatürk, Fevzi Çakmak’la birlikte yurt gezisine ç›k›yorlar,


yolculuk trenle yap›l›yor. Vagonda Atatürk, Çakmak’la baflbafla vermifl
memleket ifllerini görüflüyorlar. Dalkavuklu¤u ile tan›nan bir milletvekili
içeri giriyor, Ata’n›n kula¤›na gizli birseyler söylüyor, Atatürk birden kafl-
lar›n› çat›yor ve Fevzi Pafla’ya dönerek “Paflam; lûtfen beni takip ediniz,
arkadafl bir haber getirdi birlikte inceleyelim” diyor.

Atatürk ve Fevzi Çakmak


Atatürk ile Çakmak Cumhurbaflkanl›¤› maiyyet erkân›na ait vagona
geçiyorlar. Atatürk vagonun kap›s›n› hafifçe aç›yor ve Fevzi Pafla’ya gös-
teriyor. Yüksek rütbeli bir subay vagonda kanepe üzerinde namaz k›lmak-
tad›r. Atatürk vagonun kap›s›n› kapad›ktan sonra milletvekilinin yüzüne
tükürüyor ve Mareflal’a diyor ki : “Paflam, bu adam›n biraz evvel kula¤›-
ma gizli bir fleyler söyledi¤ini gördünüz. Bu adam, muhaf›z, k›t’as›na men-
sup yüksek rütbeli bir subay›n vagonda namaz k›ld›¤›n› gammazlad›. Bu
adam, namaz k›lmay› kendi akl›nca suç görüyor. Durumu size göstermek
için buraya kadar zahmet ettirdim.”
Atatürk ilk istasyonda milletvekilini trenden indiriyor ve gelen devre-
de milletvekili seçtirmiyor. Peygamberimiz “Ölülerin kötülüklerini aç›kla-
may›n›z” buyurmufllard›r. Sözünü etti¤imiz milletvekili ölmüfl oldu¤undan
ismini aç›klamad›k.
Bu sat›rlar›n aciz yazar› Atatürk devrinde hem devlet memuru, hem de
din görevlisi idi. Camilerde minberde Hutbe okur, kürsülerde dua yapar-
d›k. Neden bize bask› yap›lmad›? Neden takibata u¤ramad›k? Namaz k›l-
d›¤›m›z için neden iflimizden at›lmad›k? Atatürk devrinde General Kera-
meddin Kocaman, resmî general elbisesi ile Teflvikiye Camii’nde Kur’ân
okurdu, neden emekliye sevkedilmedi?
Cumhuriyetin ilk Diyanet ‹flleri Baflkan› rahmetli Rifat Börekçi’den
defalarca dinledik. Rifat Börekçi bize flöyle söylemiflti : “Ata’n›n huzuru-
na girdi¤imde beni ayakta karfl›larlard›. Utan›r, ezilir, büzülür, “paflam be-
ni mahcup ediyorsunuz” dedi¤im zaman “din adamlar›na sayg› göstermek
Müslümanl›¤›n icaplar›ndand›r buyururlard›.” Atatürk, flahsî ç›karlar› için
kutsal dinimizi siyasete âlet eden cahil din adamlar›n› sevmezdi.”
ATATÜRK ‹LE ‹LG‹L‹ D‹NÎ HATIRALAR 63
(BELGELER)

Atatürk devrinde vaizlerin konuflturulmad›¤› sözleri bir iftirad›r. Ge-


çen y›l Tanr›’n›n rahmetine tevdi etti¤imiz Befliktafll› Hac› Cemal Hoca
hakk›nda bir defa olsun takibat yap›lmam›flt›r.
Tekkeler Atatürk’ün emriyle de¤il, kanun hükümleri gere¤ince kapat›l-
m›flt›r. Son zamanlarda bu kutsal çat›lar zikir meclisinden ayr›lm›fl, baz›
tekkeler iflret, zina ve livata gibi
‹slâm dininin kesin olarak haram eyledi¤i kötü fleylere sahne olmufllar-
d›. Tekkeler kapat›ld›¤› gün, arif-i billâh, gerçek mürflid, Kenan Rufaî haz-
retleri aynen flöyle buyurmufllard›:
“Tekkelerin kapat›lmas› çok isabetli oldu. Tekke fleyhlerinin bir çokla-
r› cahildi, fleyh demek mürflid demektir, cahil bir insan mürflid olamaz.
Gerçek mürflid sadece tekkede de¤il, her yerde halk› irflad edebilir.”
‹ftira ve yalan en büyük günahlardand›r. Kur’ân “‹ftiraya cür’et eden-
ler yalan söyleyenler mümin de¤ildirler.” buyuruyor. Atatürk’e dinsiz diye
iftira edenler, Kur’ân’›n âyetlerini inkâr etmifl olurlar.
Ay›pt›r efendiler; Atatürk’e dil uzatmay›n›z, Atatürk devrini kötüleme-
yiniz. Türk ulusu Atatürk’ü tan›r ve sever. Atatürk’ün gerçek bir Müslü-
man oldu¤unu vesikalarla ispat ettik.

ATATÜRK’ÜN D‹NDARLI⁄I7
Atatürk’ün dindarl›¤› öteden beri tart›flma konusudur ve hâlâ da sürüp
gitmektedir.
Atatürk’ün büyük bir isabetle tekkeleri, medreseleri kapatt›rmas›, geri-
cilere aman vermemesi bu söylentilerin ç›kmas›na sebep olmaktad›r.
Halbuki Atatürk dinine son derece ba¤l› bir insand›... ‹flte bunun tipik
bir misâlini Sabiha Gökçen flöyle naklediyor:
“- 10-11 yafl›nda idim. Bursa’daki evimiz Atatürk’ün köflküne çok ya-
k›nd›. Bir gün Atatürk Bursa’y› flereflendirmifl, köflkün bahçesinde dolafl›-
yordu, ben de her Türk vatandafl› gibi O’nu yak›ndan görmek arzusu ile
k›vran›yordum. Yine bir gün bahçede dolaflt›¤› s›rada yerimden f›rlad›m,

7 Terzio¤lu, Said Arif, Yaz›lmayan Yönleriyle Kemal Atatürk, ‹stanbul 1963, s. 88-89.
64 ATATÜRK ‹LE ‹LG‹L‹ D‹NÎ HATIRALAR
(BELGELER)

ona do¤ru kofltum. Polisler, askerler ve di¤er görevliler derhal yolumu kes-
tikler. Beni bir kar›fl çocu¤u yolundan etmeye çal›flt›lar. Ben ise kararl›
idim. Ne olursa olsun Ata’ya yaklaflacak ve onunla konuflacakt›m.”
Gökçen sözlerinin bu k›sm›nda bir an sustu, gözlerinde garip p›r›lt›lar
belirdi… y›llarca evvelin küçük Sabihas› olmufltu sanki… Yine o günkü
gibi cevval bir hareketle devam etti:
“-Beni yolumdan çevirenlere a¤lamakla karfl› koymaya çal›fl›yordum.
Birden bir ses iflittim. Bu Atatürk’ün sesi idi, (B›rak›n onu! Diyordu. B›ra-
k›n gelsin!...)
Onlar›n b›rakmalar›na mahal b›rakmadan kollar›ndan f›rlad›m. Kofla-
rak Ata’n›n yan›na gittim. Bir taraftan göz yafllar›m› saklamaya çal›fl›yor,
bir taraftan da söyleyeceklerimi tasarl›yordum. Ellerine sar›ld›m. Atatürk
sordu :
“- Çocuk, sen mektebe gidiyor musun ?”
(Atatürk, yak›nlar›na hep “Çocuk” diye hitap ederdi.) Harpler sebebiy-
le okulumu yar›da b›rakm›flt›m. Hamim olan a¤abeyime de yük olmamak
arzusunda idim. Hemen cevap verdim. Ve bir yat›l› okula al›nmam› iste-
dim.
Atatürk:
“- Ben seni yan›ma alay›m gelir misin?” diye sorunca emelim yar› ya-
r›ya tahakkuk etmiflti.
“- A¤abeyime soray›m dedim.” Kabul ettiler, derhal ça¤›rtarak onunla
konufltu. Anlaflt›lar. Böylece Ankara’ya, Çankaya’ya geldim.
Uzun zaman ayr› kald›¤›m okuluma yeniden bafllaman›n sevinci için-
de memnundum. Çankaya köflkü bahçeleri içindeki eski bir seyis evi tadil
edilerek okul haline getirilmiflti. Köflkte çal›flanlar›n, yaverlerin ve di¤er
hizmetlilerin çocuklar› ile birlikte ben de bu okula gitmeye bafllad›m. Her
sabah erkenden kalk›p Ata’n›n elini öpmem âdet haline gelmiflti. Yine bir
sabah Ata’n›n elini öpmek üzere yan›na girdim. ‹flleri ile meflguldü.bir sü-
re ayakta bekledim birden, derin bir iç geçirdi ve “-Allah!” dedi
(O, bunu s›k s›k tekrarlard›.)
ATATÜRK ‹LE ‹LG‹L‹ D‹NÎ HATIRALAR 65
(BELGELER)

Atatürk hakk›nda evvelce çok fleyler duymufltum. Bu tesirle olacak bir


hayli flafl›rd›m. O’nun a¤z›ndan (Allah) kelimesini duymak beni flafl›rtm›fl
ve heyecanland›rm›flt›.
Ata’n›n yüzüne flaflk›n bir flekilde bakm›fl olaca¤›m ki: “- Sen dindar
m›s›n?” diye sordu.
Ben de, derhal, hiçbir fley düflünmeden, ailemden ald›¤›m dine terbiye-
si ile iki yüzlülük yapm›fl olmamak için:
“- Evet dindar›m,” dedim ve bu cevab›m› nas›l karfl›layaca¤›n› anla-
mak için ürkek ürkek yüzüne bakt›m. Cevab›m hofluna gitmiflti.
“- Çok iyi... Allah, büyük bir kuvvettir. Ona daima inanmak lâz›md›r.”
dedi ve bu konuda uzun uzun izahat verdi. Ben de o zaman anlad›m ki,
Atatürk’ün dinsizli¤i hakk›nda söylenenlerin asl› yoktur ve Ata, bütün söy-
lenenlerin hilâf›na dindar bir insand›…

K‹MSE ONUN KADAR GÜZEL ALLAH D‹YEMEZ8


Din konusunda Atatürk’ün tam anlam›yla laik oldu¤u söylenebilir.
Kimsenin inanc›na kar›flmaz, dindar kiflilere sayg› gösterir, yobazlara, sof-
talara çok k›zar, din kavram›n›n sömürülmesine izin vermezdi. Allah ve
Peygamber konular›, Atatürk’ün yan›nda tart›flma konusu yap›lamazd›.
Onun için dindar bir adam denemez. Bir gece sofrada Peygamber üzerine
bir konu aç›lm›flt›. Atatürk’ün dindar olmad›¤›n› bilenler, O’na yaranmak
için Peygamberi küçültür flekilde konuflmalar yap›l›yorlard›. Atatürk, bu
konuflmalardan s›k›ld›¤›n› belli etti. Elini masaya indirerek:
-“Bu bahsi kapat›n... Peygamberleri küçültmek isterseniz, kendiniz kü-
çülürsünüz.” dedi.
Konuflmalar›nda din sorununa de¤indikçe ciddileflir, adeta kendine çe-
ki düzen verirdi. Bu konuda düflüncesini açmazd›.
Cumhuriyetin ilân›ndan sonra din ve devlet ifllerini birbirinden ayr›n-
ca rahat bir nefes alm›flt›. Lâikli¤i çevresindekilere afl›lamay› baflarm›flt›.
Benim, yan›nda bulundu¤um süre içinde hiç namaz k›lmad›. Oruç da tut-

8 Granda, Cemal., Atatürk’ün Ufla¤› ‹dim. ‹stanbul 1973, s. 252-254.


66 ATATÜRK ‹LE ‹LG‹L‹ D‹NÎ HATIRALAR
(BELGELER)

mad›. Ramazanlarda içki içer, fakat Kadir Gecesi a¤z›na katresini koymaz-
d›. Kadir geceleri sofra bile kurdurmazd›. Sayg›s› büyüktü. Bazen mevlit
dinledi¤i de olurdu. Sofrada Haf›z Yaflar Bey’in Mevlidini sayg› ile dinler-
di. Mevlidin Miraç bölümünde, “Göklere ç›kt› Mustafa,” denince gözleri
yaflar›rd›. O zaman hemen kolonya götürürdük, inan›fl› samimiydi. Bence
Allah’a inan›yordu.
Öyle Allah derdi ki yaln›z kal›nca, O’nun gibi kimse diyemez. Herkes
çekilip yapayaln›z kal›nca gökyüzüne bakar, kendi kendine Allah derdi.
Böyle güzel “Allah” diyen yoktur.
Atatürk’e geri kafal› softalar, yobazlar “dinsiz” demifllerdi. Oysa kas›t-
l› olarak yap›lan bu yak›flt›rma, düpedüz bir iftiradan baflka bir fley olma-
m›flt›.
Bir gün sofrada çevresindekilere:
-“Bana Allah’›n büyüklü¤ünü anlat›r m›s›n›z?” diye sordu.
Konuklar birer birer Allah’› nas›l anlayabildiklerini anlatt›lar. Ço¤u ipe
sapa gelmez fleylerdi. Hepsini dikkatle dinleyen Atatürk:
-“Hepiniz Tanr›’y› ayr› ayr› görüyor ve büyütüyorsunuz. Anlafl›lan Al-
lah herkesin kafas› kadar büyüktür,” dedi.
Bir yaz akflam› Dolmabahçe Saray›’nda kad›nl› erkekli otuz kadar ça¤-
r›l› vard›. Protokol fiefi Safetti Ziya Bey’in yemek masas›ndaki yerlerin fle-
mas›n› önceden haz›rlad›¤› flekilde konuklar yerlerine oturdular. Fakat
Atatürk, bu resmili¤in çabucak fark›na vard› ve herkesle eflit flekilde ilgi-
lenerek kimsenin hat›r ve gönülü kalmamas›na çal›flt›.
Sekiz dokuz saat süren yemek sona ererken muayede salonunun büyük
kap›s›n›n parmakl›klar› aras›ndan günefl do¤uyordu. Efline az rastlanan
muhteflem bir manzarayd› bu. Atatürk’ün bir iflaretiyle manevî k›zlar›ndan
Nebile Han›m, sandalyesinin üzerine ç›kt›. ‹nce endam›yla bir heykeli an-
d›r›yordu. Bafllad› sabah ezan› okumaya. Ahenkli bir ses genifl salonda
yank›land›.
Atatürk bafl›n› yukar› do¤ru kald›rm›fl, kendinden geçmifl bir halde
ezan› dinliyordu. Biran geldi yanaklar›ndan yafllar süzülmeye bafllad›.
ATATÜRK ‹LE ‹LG‹L‹ D‹NÎ HATIRALAR 67
(BELGELER)

YÛfiA HAZRETLER‹N‹N DERGÂHI9


Atatürk, Harbiye’de ö¤renciyken hafta tatillerini Beykoz’da Yûfla
Efendi Dergâh›n›n fleyhine konuk gider, fieyh de O’na ve beraber gelen
öbür gençlere okulu b›rakmamalar›n›, okuyup büyük adam olmalar›n›
ö¤ütlermifl.
Atatürk, bunu hiç unutmam›fl. Bo¤azdan her geçiflimiz de bafl›n› Bey-
koz’un üztündeki Dergâha do¤ru çevirerek eski an›lar›n› tazeler ve bize:
-“E¤er bize fieyh Hazretleri okuma aflk› vermeseydi, halimiz nice
olur?” der dururdu.

MEVLÂNA BÜYÜK ADAMDI10


Mevlevihanede akflam yeme¤ine davetliyiz. Yemekten sonra semaa gi-
dildi. Binbir sanat eseriyle dolu Mevlevihanenin billur avizeli ›fl›klar› al-
t›nda gözle olmaktan ç›km›fl gibi görünen dervifller, âyin yerinin de¤irmi
sahas›nda kollar›n› kanatlam›fllar gibi aç›p, bafllar› üst kollar›n›n omuz kü-
reklerine do¤ru düflük, ç›plak ayaklar›n›n sessiz çevikli¤iyle hem mihverî,
hem mahreki yap›lan hareketler neticesi entarilerinin bel kay›fl›ndan afla¤›
k›s›mlar›n› beyaz bir flemsiye gibi fliflirerek hulyal› hulyal› dönerken, üst
mahfildeki kudumlar›n tempolar› içinden yükselen ney na¤meleri, bütün
kubbeyi doldurduktan sonra afla¤›ya, fakat yaln›z kulaklara de¤il, ruhlar›
y›kayan mânevi bir flelâle halinde içimize dökülüyor.
Gazi de memnundu. Mevlevihaneden ayr›ld›ktan sonra, beni imtihan
etmek isteyen taraf›n› sakl›yarak, sanki kendisi ö¤renmek istermifl gibi bir
eda ile sordu.
—Bu Mevlâna nas›l adamd›r?
—Pek iyi bilmiyorum amma, dedim her halde çok büyük bir adam ola-
cak ki, musiki, raks, fliir gibi dincilerin hofl görmedikleri fleyleri tarikatine
âyin ve esas yapm›fl. Bana yeflil kubbesinin sivrili¤i bile göklerden bir fley
t›rmal›yor gibi gelir!

9 Granda, Cemal., Atatürk’ün Ufla¤› ‹dim. ‹stanbul 1973, s. 255.


10 Bano¤lu, Niyazi Ahmet., Nükte ve F›kralarla Atatürk, Cilt 1, ‹stanbul 1954, s. 77-78.
68 ATATÜRK ‹LE ‹LG‹L‹ D‹NÎ HATIRALAR
(BELGELER)

Nefleli nefleli gülüyor:


Ben onun ne liberal kafal› bir flair oldu¤unu bildi¤m için huzuruna
kupkuru girilmez, dedim, birkaç kadeh çekip de girdim!
—Ama efendimiz sofrada hiç içki yoktu. Gözbebekleri bütün zebercet-
li¤iyle parl›yarak cevap veriyor:
—Siz fark›nda de¤ilsiniz be çocu¤um, hani ara s›ra yandaki odaya gi-
rip ç›k›yordum ya, iflte o zaman...
Ve neden sonra, zihninde geçen düflünce silsilesinin bize son halkas›n›
gösterir gibi söyleniyor:
—Mevlâna büyük adamd›, büyük adamd›.
‹smail Habip SEVÜK

ALLAH B‹Z‹MLE BERABERD‹R11


‹stanbuldaki ‹tilâf devletleri mümessilleri Mustafa Kemal’in bulundu-
¤u Band›rma vapurunu yakalat›p, geri çevirtmek için bir torpito gönder-
mifller. Fakat, bu torpito ayn› rotay› takip etmedi¤i için, bizi bulamam›flt›.
—Bunu ö¤renince, ne demiflti?
—Hiç unutmam: (Bu da Allah›n bir inayeti... Allah da bizimle... Görü-
yorsunuz.)

ATATÜRK’ÜN D‹N HAKKINDA F‹KRÎ VE TELAKKÎSÎ12


Atatürk’ün din telâkkisini kat’î olarak pek az kimse ö¤renebilmifltir.
Orman Çiftli¤inde, baflbafla k’ald›¤›m›z bir gün, din hakk›nda ne düflündü-
¤ünü sordum. Bana dedi ki:
“Din vard›r ve lâz›md›r. Temeli çok sa¤lam bir dinimiz var. Malzeme-
si iyi, fakat bina, uzun as›rlard›r ihmale u¤ram›fl. Harçlar döküldükçe yeni
harç yap›p binay› takviye etmek lüzumu hissedilmemifl. Aksine olarak, bir
çok yabanc› unsur, (tefsirler, hurafeler) binay› daha fazla h›rpalam›fl. Bu-
gün bu binaya dokunulamaz, tamir de edilmez. Ancak zamanla çatlaklar
derinleflecek ve sa¤lam temeller üstünde yeni bir bina kurmak lüzumu ha-
s›l olacakt›r.

11 Bano¤lu, Niyazi Ahmet., Nükte ve F›kralarla Atatürk, Cilt 1, ‹stanbul 1954, s. 208.
12 Bano¤lu, Niyazi Ahmet., Nükte ve F›kralarla Atatürk, Cilt 2, ‹stanbul 1954, s. 21-22.
ATATÜRK ‹LE ‹LG‹L‹ D‹NÎ HATIRALAR 69
(BELGELER)

Din, bir vicdan meselesidir. Herkes, vicdan›n›n emrine uymakta ser-


besttir. Biz din’e sayg› gösteririz. Düflünüfle ve tefekküre muhalif de¤iliz.
Biz sadece, din ifllerini millet ve devlet iflleriyle kar›flt›rmama¤a çal›fl›yor,
kaste ve fiile dayanan taassupkâr hareketlerden sak›n›yoruz. Mürtecilere
asla f›rsat vermiyece¤iz.“
Asaf ‹lbay

HZ. MUHAMMED13
Bir gün kendisine sordum:
— Hazreti Muhammed hakk›ndaki fikriniz nedir?
Tek kelime ile cevap verdi:
—Samimîdir.
Orgeneral Fahreddin Altay

CAM‹ VE ATATÜRK14
Mustafa Kemal Edirne’yi ziyaretinde Sinan’›n o muhteflem camiine bir
müddet hayran hayran bakt›ktan sonra fikrini ve ihtisaslar›n› flu sözlerle
belirtti:
—Camiler, birbirimizin yüzüne bakmak için yap›lmam›flt›r. Camiler,
itaat ve ibadet ile beraber din ve dünya için, neler yap›lmak lâz›m geldi¤i-
ni düflünmek, yani meflveret için yap›lm›fllard›r.
Faik TÜRKMEN

ATATÜRK’ÜN “ALLAH” HAKKINDAK‹ F‹KR‹15


Ankara’da yüksek ö¤retim talebelerinin tertipledi¤i bir çayda Atatürk
gençlere hitabeler söyletiyordu. Heyecanla konuflan bir genç sözü Ata-
türk’e getirerek:
—Atam, dedi, sen bir Allahs›n.

13 Bano¤lu, Niyazi Ahmet., Nükte ve F›kralarla Atatürk, Cilt 2, ‹stanbul 1954, s. 218.
14 Bano¤lu, Niyazi Ahmet., Nükte ve F›kralarla Atatürk, Cilt 3, ‹stanbul 1954, s. 6.
15 Bano¤lu, Niyazi Ahmet., Nükte ve F›kralarla Atatürk, Cilt 3, ‹stanbul 1954, s. 7.
70 ATATÜRK ‹LE ‹LG‹L‹ D‹NÎ HATIRALAR
(BELGELER)

Atatürk hiddetlendi, aya¤a kalkt›;


—Arkadafllar, Allah mefhumu insan beyninin çok güç kavrayabilece¤i
metafizik bir meseledir.
Kemal YURTSEVEN

ATATÜRK DOLMABAHÇE’DE ‹LK TÜRKÇE KURA’ANI


NASIL OKUDU16
Buna söyle bafllam›flt›: Bir gün Dolmabahçe saray›n›n büyük muayede
salonunda, saz tak›m›n› toplam›flt›. Kanunî Mustafa; M›s›rl› ‹brahim, No-
bar, Hâf›z Kemal, Hâf›z R›za, Hâf›z Fahri, hep orada idik. Atatürk, bir im-
tihan ve tecrübe yapma¤a haz›rlanm›fl görünüyordu. Elinde, Cemil Saidin
tercümesi, Türkçe Kur’an› Kerim vard›.
Evvelâ Hâf›z Kemal’e verdi, okuttu. Fakat be¤enmedi:
—Ver bana... Ben okuyaca¤›m... dedi.
Hakikaten okudu amma, hâlâ gözümün önündedir; askere kumanda
eder, emirler verir gibi bir âhenk ve tav›rla okudu. Bunun da fark›na vard›.
Elham› s›ra ile dolaflt›rma¤a bafllad›. Hâf›zlara birer birer okutuyordu.
Solunda Hâf›z Kemal, sa¤›nda ben vard›m. Hepsi okuduktan sonra, s›-
ra bana geldi. Hiç unutmam, Elham›, ötekilere verdi¤i gibi kapal› de¤il, aç-
m›fl, evvelden tespit etti¤i anlafl›lan sayfan›n alt k›sm›n› göstererek:
—Bu iflaret etti¤im âyeti okuyacaks›n! diye vermiflti. Bakt›m, Nisa sû-
resinin 27 nci âyeti... Okuma¤a bafllad›m:
“Validelerinizi, k›zlar›n›z›, hemflirelerinizi ve birader veya hemflirele-
rinizin k›zlar›n›, süt ninelerinizi, süt hemflirelerinizi, kad›nlar›n›z›n valide-
lerini, taht› nikâh›n›zda bulunmufl kad›nlar›n vesâyetinize verilmifl k›zlar›n
taht› nikâha almak size haramd›r. Yaln›z birlikte yatmad›¤›n›z kad›nlar›n
k›zlar›n› almakta hiç bir günâh yoktur. Kendi o¤ullar›n›z›n zevcelerini ve
iki hemflireyi nikâh etmeyiniz. Lâkin bir emri vâki olmufl ise, Allah gafur
ve rahimdir.”
Sadettin Kaynak

16 Bano¤lu, Niyazi Ahmet., Nükte ve F›kralarla Atatürk, Cilt 3, ‹stanbul 1954, s. 157-158.
ATATÜRK ‹LE ‹LG‹L‹ D‹NÎ HATIRALAR 71
(BELGELER)

ATATÜRK KUR’ANIN YANLIfi TERCÜMES‹N‹ NASIL


ANLAMIfiTI?17
Atatürk, bu son cümleye:
—Bu hezeyand›r... Böyle fley olmaz!» diye, hiddetle itiraz etti. Hakl› idi.
Ben de okurken, bunda bir yanl›fll›k oldu¤unu hissetmifl, fakat kitaba göre
harfi harfine okumak mecburiyetinde kalm›flt›m. Hemen aya¤a kalkt›m:
—Paflam, bu tercüme yanl›flt›r, Kur’an böyle de¤ildir! Dedim.
—‹spat et... Yanl›fl oldu¤unu! dedi. Cevap verdim:
—Kur’andaki asl›; (‹ki k›z kardefli cemetmek haramd›r.)
—Yaaa!...diye hayretle yüzüme bak›fl›ndan da belli idi ki, Atatürk bu
tercümenin sakat oldu¤unu bilmiyordu. Bunun üzerine; bu yanl›fll›¤›n se-
bebinin, bu tercümenin Kur’an›n asl›ndan de¤il, Frans›zca’s›ndan tercüme
edilmifl oldu¤u anlafl›ld› ve yar›m saat bu tercüme yanl›fll›¤›n› münakafla
ettik. Fakat, okuyuflumu be¤enmiflti.
Ertesi akflam yaln›z beni ça¤›rd›. Yan›nda îsmet Pafladan baflka kimse
yoktu. Beni, yine ortalar›na oturttular. Atatürk:
—Dün akflam söyledi¤ini, tekrar et... Buyurdu.
Yanl›fll›k meselesini anlatt›m. Arkam› s›vayarak: (—Aferin... Hakika-
ten haf›zm›fls›n!) diye iltifatta bulundu. Me¤er, Kur’an›n asl› ile di¤er ki-
taplar› tetkik ederek, karfl›laflt›rm›fl, yanl›fll›¤› o da tespit etmifl...
—Bu tercümeyi b›rakal›m... Mehmet Akif’in tercümesini alal›m. Di-
yordu amma, bütün aramalara ra¤men, Akif’in M›s›rda bulunan tercümesi
bir türlü ele geçirilemedi. Bir müddet sonra, M›s›ra gitti¤im zaman,
Akif’in de, herhangi bir yanl›fll›¤a düflmek ihtimalini düflünerek, tercüme-
sini yakm›fl oldu¤unu ö¤rendim.
Sadettin Kaynak

OKUNAN ‹LK TÜRKÇE HUTBEN‹N H‹KAYES‹18


Türkçe Kur’an›n, anlatt›¤›m bu tecrübesinden sonra, Fatih camiinde,
ilk defa Türkçe Kur’an okudum. Bunu müteakip, Türkçe hutbeye s›ra gel-
miflti.

17 Bano¤lu, Niyazi Ahmet., Nükte ve F›kralarla Atatürk, Cilt 3, ‹stanbul 1954, s. 159.
18 Bano¤lu, Niyazi Ahmet., Nükte ve F›kralarla Atatürk, Cilt 3, ‹stanbul 1954, s. 160.
72 ATATÜRK ‹LE ‹LG‹L‹ D‹NÎ HATIRALAR
(BELGELER)

Atatürk:
Haydi bakal›m... Türkçe hutbeyi de Süleymaniye camiinde mukabele
oku!. Amma, okuyaca¤›n› evvelâ tertip et, bir göreyim.. Dedi. Yazd›m,
verdim. Be¤endi. Fakat:
—Paflam, bende hitabet kabiliyeti yok. Bu baflka ifl, haf›zl›¤a benze-
mez... Dedim.
—Zarar yok... Bir tecrübe edelim... Buyurdu.
Bunun üzerine, tekrar sordum:
—Hutbeye ç›karken sar›k saracak m›y›m?
—Hay›r, sar›¤› b›rak... Benim gibi, bafl aç›k ve f›rakl›!...
Ne diyeyim, ink›lâp yap›l›yor, peki! dedim. O gün, h›ncah›nç dolan
Süleymaniye camiinde cemaat aras›na kar›flm›fl yüz elli de sivil polis var-
d›.
Bu tedbirin isabetli oldu¤u da çok geçmeden anlafl›ld›.
Ben Türkçe hutbeyi okur okumaz, kalabal›k aras›ndan, bilâhare Arap
oldu¤u anlafl›lan biri, sesini yükselterek
Bu namaz, olmad›!... diye ba¤›rd›.
Fakat, çok flükür, itiraz eden yaln›z bu Arap’t›.
Sadettin Kaynak
M‹LLÎ MÜCADELE DÖNEM‹NDE
ATATÜRK VE D‹N ADAMLARI

Dr. Recep ÇEL‹K

G‹R‹fi
Osmanl›lar’da Din Adamlar›n›n Mevkii ve Önemi
Osmanl›lar’da din adamlar› (ulema), gerek devletin kuruluflu ve gerek-
se daha sonraki dönemlerde devlet yap›s› içerisinde ve sosyal gruplar ara-
s›nda temel direklerden biri olarak en güvenilir zümreyi meydana getir-
mifltir. Ulema tabakas› müderris, müftü, kad›, hatip, imam, müezzin vb.
olarak müslüman halkla sürekli yak›n iliflki kurma f›rsat›na sahipti. Bu
yüzden onlar›n tavr›, toplumdaki genel anlay›fl› etkileyebilmekteydi. Ule-
man›n toplum üzerindeki otoritesinin ve siyasî gücünün üç temel kayna¤›
vard›: ‹slâm dinini en iyi bilen kifliler olduklar›n›n halk taraf›ndan kabulü
bunlar›n ilki ve en önemlisiydi. ‹kincisi, ulema aras›ndaki ittifakt›. Bu itti-
fak onlar›n bilinçli bir sosyal grup olarak anlafl›labilir olmas›n› sa¤l›yordu.
Üçüncüsü ise, halk›n deste¤iydi.
Osmanl› sultanlar› daha ilk dönemlerden itibaren alperenlere, ahi fleyh-
lerine ve ulemaya dindarl›klar›n›n bir göstergesi olarak teveccüh gösterir-
ken, sonraki padiflahlar da gerek tarikat erbab›na gerekse hocalara ve di¤er
ulemaya hürmet etmifllerdi. Padiflahlara adil olmalar› konusunda yol gös-
terici ve uyar›c› olan ulema, “biat” ve “k›l›ç kuflanma” merasimlerinde oy-
nad›klar› rol ile de padiflahlar›n gücünün meflrulaflt›r›c›s› olmufltur. Padi-
flahlar her zaman için davran›fllar›n› dinî bak›mdan hakl›laflt›rmak için bü-
yük titizlik göstermifllerdir. Devletin geliflme döneminde padiflahlar düfl-
manla savaflmak için ço¤u zaman fleyhülislâmdan fetva vermelerini taleb
etmifllerdi.
74 RECEP ÇEL‹K

Uleman›n devlet kurumlar› içinde ve toplum karfl›s›ndaki görevleri,


iyili¤i emredip kötülüklere engel olmak, dinin hükümlerini herkese bildir-
mek, din ilmini ö¤retmek, insanlar› ibadete teflvik etmek... idi1. Bu nokta-
da uleman›n fonksiyonu manevî idi.
Osmanl› Devleti’nde ulema mensuplar›n›n belirli bir mevkii vard›.
Ulema sultana ba¤l› olmakla birlikte, dinin tatbikçisi ve koruyucusu olarak
padiflah›n yan›nda, hatta üzerinde bir statüye sahipti. Çünkü ulema hem
padiflah›n emir ve fermanlar›n› hem de devlet taraf›ndan yürütülen bütün
ifllerin dine uygun olup olmad›¤›n› gözetmekle yükümlü idi2.
II. Abdülhamid dönemine gelindi¤inde uleman›n sayg›nl›¤›n›n daha da
artt›¤› bilinmektedir. Bu dönemde sultan “‹slâm Birli¤i” siyasetini sa¤la-
maya yönelik gayretlerinde din adamlar›na önem vermifl ve onlardan ya-
rarlanm›flt›r. Genellikle bilgisiz ve atas›ndan duyup gördü¤ü ile yetinen
Osmanl› taflra halk›n› ‹slâmiyet hakk›nda ayd›nlat›p din ve devlete sevgi
ve ba¤l›l›klar›n› kazanmada imam, vaiz, hatip gibi din görevlileri ön plan-
da yer alm›fllard›r. Din adamlar› bu devirde halk üzerinde çok etkili imaj
b›rakm›fllard›r.
Osmanl› toplumunun etkili unsurlar›ndan olan tarikatlara büyük önem
veren II. Abdülhamid devletin s›n›r bölgelerindeki müslüman vilayetlerinde
nüfuz sahibi olmak istemifltir. Bu maksatla, daha iktidar›n›n ilk y›llar›nda on-
lar› harekete geçirmifltir. 1877-78 Osmanl›-Rus Savafl›’n›n ç›kt›¤› günlerde
tarikat fleyhlerine birer emir göndererek her gün bir tekkede toplanmalar›n›,
müslüman ordusunun zaferi ve din düflmanlar›n›n yenilmesi için dua edip
halk› motive etmelerini istemiflti. Sultan tekkeleri sadece savafl zaman›nda
devreye sokmam›fl, onlarla savafl sonras› da yak›n iliflkiler kurarak onlar›n
her türlü ihtiyaçlar›n› karfl›lam›flt›r. Padiflah bu çal›flmalar›yla din ba¤lar›n›
güçlendirip en az›ndan müslüman nüfusu muhafaza etmek istemifltir. Nite-
kim bunda da ulemayla yap›lan iflbirli¤i etkili olmufltur3.

1 Osman Özkul, III. Selim Döneminde Osmanl› Ulemas› ve Yenileflme Konusundaki Tutum -
lar› (1789-1807), ‹stanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sosyal Yap› ve Sosyal De¤ifl-
me Anabilim Dal› Doktora Tezi, ‹stanbul 1996, s. 24-27.
2 Osman Özkul, a.g.t., s. 34-36.
3 Cezmi Eraslan, II. Abdülhamid ve ‹slâm Birli¤i, ‹stanbul, 1992, s. 217-223.
M‹LLÎ MÜCADELE DÖNEM‹NDE ATATÜRK VE D‹N ADAMLARI 75

‹ttihad ve Terakki döneminde yine uleman›n toplumun birçok kesimin-


de etkili oldu¤unu görülmektedir. Hükümetin ans›z›n Balkan Savafl›’na
girmesi ve savafl flartlar›n›n ortaya ç›kmas›yla ulemaya duyulan ihtiyaç bir
kat daha artm›flt›r4. Yine Balkan Savafllar›nda cami kürsülerinden vaazla-
r›yla halk› savafla teflvik eden birçok din alimi vard›. Bunlardan birisi de
Fatih ve Süleymaniye Camilerinde ateflli vaazlarda bulunan millî flairimiz
Mehmet Akif Ersoy’du5.
Osmanl› Devleti’nin sonunu haz›rlayan I. Dünya Savafl›’na gelindi¤in-
de bu kez de ulemay› en önde ve en ileride görmekteyiz. Bilhassa çok kan-
l› geçen Çanakkale Savafllar›nda ulema yine ön saflarda halk› düflmanla sa-
vaflmaya teflvik etmifltir. Bu hususu Frans›z-‹ngiliz Kara Kuvvetleri Bafl-
komutan› General Hamilton hat›rat›nda flöyle belirtmektedir:
“Her taarruzdan evvel bafllayan genel bombard›man s›ras›nda imamlar
ya da taburdaki din adamlar›, erlerini çevrelerinde topluyor, onlara dinî tel-
kinlerde bulunuyor, ölürseniz “flehit”, kal›rsan›z “gazi” olursunuz. Allah,
Muhammed aflk›na dövüflün, diyorlard›. Erlerin cevab› bir koro halinde,
ama gözleri flevk ile dolu olarak ‘‹nflaallah efendim!’ oluyordu”6.
‹slâm dünyas›n›n parçalanmas›n› önlemek ve ‹slâm birli¤ini güçlendir-
mek için 1918 y›l› bafllar›nda çeflitli ‹slâm ülkelerinden din adamlar› ‹stan-
bul’a davet edildi. Amaç, müslüman ülkelerin tek tek dolafl›larak bozulma-
ya yüz tutan bu birli¤in Osmanl› Hilâfeti etraf›nda yeniden kurulmas›n› te-
min idi. Çünkü harb y›llar›nda Osmanl› Devleti mücadeleyi bir “Cihad-›
Mukaddes” olarak kabul etmiflti. Bu yolla ça¤r›lanlardan biri de Trablus-
garp merkezli Senûsilik hareketinin lideri fieyh Seyyid Ahmet efl-fierif Se-
nusî idi7.

4 Pierre Loti’nin ifadesiyle genç çocuklar okullar›n› b›rakarak askere yaz›l›yorlar, kendilerini ölü-
mün kuca¤›na atmak için Çatalca’ya kofluyorlar, imamlar en önde cepheye kofluyor ve eli silah
tutabilen ihtiyarlar da onlar›n peflinden gidiyorlard›... Bkz. Pierre Loti, Can Çekiflen Türkiye
1914 (Haz: Fikret fiako¤lu), ‹stanbul 1973, s. 62.
5 Hasan Boflnako¤lu, ‹stiklâl Marfl› fiairimizin ‹stiklâl Harbindeki Vaazlar›, ‹stanbul, 1981, s.
15-25.
6 General Ian Hamilton, Gelibolu Günlü¤ü (Çev: Osman Öndefl), ‹stanbul 1972, s. 299.
7 Samih Nafiz Tansu, ‹ki Devrin Perde Arkas›, ‹stanbul 1969, s. 182, 226-227,476; Enver Beh-
nan fiapolyo, Mezhepler ve Tarikatlar Tarihi, ‹stanbul 1964, s. 447.
76 RECEP ÇEL‹K

Pek çok din adam›, cami kürsülerinde ve meydanlarda düzenlenen mi-


tinglerde, bizzat kurduklar› veya içerisinde bulunduklar› cemiyetlerde, hat-
ta cephelerde halka rehberlik etmifllerdir. Bu hususta hiç çekinmeden mal-
lar›n› sarf edenler oldu¤u gibi bir k›sm› da flehit olmufltur. Ayr›ca, tekâlif-i
milliye emirleri içerisinde de yer alan bu flah›slar, Millî Mücadele’nin lo-
komotifi olan T.B.M.M’nin aç›l›fl› ve çal›flmas›nda da haz›r bulunmufllar,
hatta Anadolu’da ç›kar›lmaya çal›fl›lan isyan hareketlerinin bast›r›lmas›n-
da önemli görevler üstlenerek irflat heyetlerinde yer alm›fllard›r.
Genel olarak Osmanl›lar’da din adamlar›n›n mevki ve önemini bu fle-
kilde verdikten sonra, flimdi as›l konumuz olan Millî Mücadele dönemine
dönelim.

I- MUSTAFA KEMAL PAfiA’YI ANADOLU’DA ‹LK


KARfiILAYAN D‹N ADAMLARI
1- Samsun’a Uzanan Yol
Ülkenin kurtar›lmas› görevini üstlenen Mustafa Kemal Pafla, Sam-
sun’a ç›kt›¤› andan itibaren halk›n tabii liderleri konumundaki din adam-
lar›ndan büyük destek görmüfltür. Bu destek Samsun R›ht›m›’nda kendisi-
ni ilk karfl›layan Mavnac›lar Kâhyas› ve Samsun Vilayet Meclisi Üyesi
Molla Hac› Dursun Efendi ile bafllam›fl; Havza’da S›tk› Hoca, Rifai fieyhi
Ali Baba; Erzurum ve Sivas yolunda ise fieyh Fevzi Efendi ile sürmüfltür.
2- Havza’ya Gelifl ve ‹lk Miting
Mustafa Kemal Pafla 25 May›s 1919’da Havza’ya geldi¤inde kendisi-
ni Kaymakam Fahri Bey, Belediye Baflkan› ‹brahim Bey, Tatara¤as›zâde
Eyüp Bey, ulemadan Hac› ‹mam Mustafa Efendi, Mahmutzâde Bayram
Efendi, Kad›zâde Hakk› Efendi, Saatzâde ‹brahim Efendi, Zübeyirzâde
Fuat Bey karfl›lam›fllar ve onu Ali Baba’n›n Mesudiye Oteli’ne yerlefltir-
mifllerdir8.

8 fiapolyo, Kemal Atatürk, s. 315; Yak›n Tarihimiz, c. I, say› 12, 17 May›s 1962, s. 358; Dün
ve Bugün, say› 29, c. II, 18 May›s 1956, s. 4; Süreyya fiehido¤lu, Millî Mücadelenin Maddi Da -
yanaklar›, Ankara 1975, s. 34; Turhan Toker, “Atatürk’ün Havza’da Bilinmeyen Hat›ralar›”, Ta-
rih Dünyas›, c. III, say› 24, 1 Eylül 1951, s. 1000; Necdet Refik Aktafl, Atatürk’ün Ba¤›ms›z-
l›k Savafl› Nas›l Bafllad›?, ‹stanbul 1973, s. 41-42.
M‹LLÎ MÜCADELE DÖNEM‹NDE ATATÜRK VE D‹N ADAMLARI 77

Pafla, buradaki faaliyetleri esnas›nda Havza ileri gelenlerine millî Tefl-


kilat kurulmas› yönünde tavsiyelerde bulunmufltur. Bunun üzerine Havza
ileri gelenleri 28 May›s gecesi bafllar›nda ulemadan Hac› ‹mam Mustafa
Efendi oldu¤u halde Belediye Baflkan› ‹brahim Bey’in evinde toplanarak
ilk Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’ni kurmufllard›r. Cemiyetin kuruldu¤unu
duyan Mustafa Kemal Pafla çok memnun olmufl ve bu haberin uzak-yak›n
her yere duyurulmas›n› emretmifltir9.
Di¤er taraftan Mustafa Kemal Pafla 6 Haziran 1919’da Yörgüçzâde
Mustafa Bey Camii’nde ‹zmir flehitleri için bir mevlit okutulmas›n›, sözü
dinlenir bir din adam›n›n halka silahlanmak lâz›m geldi¤inden bahsetme-
sini söylemifl, mevlit bittikten sonra da d›flar›da fiflenkler at›larak iflaret ve-
rilmesini, böylece halk›n camilerinden ellerinde bayraklar oldu¤u halde
tekbir getirerek alayla ç›k›p miting yerinde toplanmas›n› tavsiye etmifltir.
Miting yeri olarak, kald›¤› otel ile belediye binas› aras›ndaki alan uygun
görülmüfltür10. Nihayet 6 Haziran günü Cuma namaz›ndan sonra mevlit
okunmufl ve yap›lan konuflmalarda ‹zmir’in de iflgali hat›rlat›larak halk he-
yecana getirilmifltir.
Her yönüyle mükemmel olarak yap›lan bu mitingde, Havza’n›n en
meflhur alimi ve en muteber flahsiyeti olan S›tk› Hoca’n›n bulunmay›fl› bü-
yük bir eksiklik olmufltur. Söz konusu durum Mustafa Kemal Pafla’y› da
üzmüfltür. Gerçekten de mitingdeki kalabal›¤›n her ne kadar beklenilenin
üzerinde olmas›na ra¤men, ahalinin en çok de¤er verdi¤i ve sözünden d›-
flar› ç›kmayaca¤› S›tk› Hoca gibi bir din aliminin bu mitinge kat›lmamas›
anlafl›lacak gibi de¤ildi. Mitingin coflkulu bir biçimde icra edilmesine ra¤-

9 fiapolyo, Kemal Atatürk, s. 315; Sar›han, a.g.e., c. I, s. 283; Süreyya fiehido¤lu, Millî Mücade-
lenin Maddi Dayanaklar›, Ankara 1975, s. 40; Dün ve Bugün, c. II, say› 29, 18 May›s 1956, s.
5; Turhan Toker, “Atatürk’ün Havza’da Bilinmeyen Hat›ralar›”, Tarih Dünyas›, c. III, say› 24,
1 Eylül 1951, s. 1001; Necdet Refik Aktafl, Atatürk’ün Ba¤›ms›zl›k Savafl› Nas›l Bafllad›?, ‹s-
tanbul 1973, s. 46.
10 Süreyya fiehido¤lu, Millî Mücadelenin Maddi Dayanaklar›, Ankara 1975, s. 40; Dün ve Bu -
gün, c. II, say› 29, 28 May›s 1956, s. 5; Yak›n Tarihimiz, c. I, say› 12, 18 May›s 1962, s. 358;
Necdet Refik Aktafl, Atatürk’ün Ba¤›ms›zl›k Savafl› Nas›l Bafllad›?, ‹stanbul 1973, s. 52.
78 RECEP ÇEL‹K

men S›tk› Hoca’n›n bulunmay›fl›ndan dolay› halk›n hoflnutsuzlu¤u dikkat-


lerden kaçmam›flt›r11.
Bu arada mitinge gelemeyen S›tk› Hoca ile irtibat kurularak yeni bir
miting yap›laca¤›ndan bahsedilmifl ve kendisinin bu mitingte haz›r bulun-
mas› istenmifltir12. Gerçekten de ikinci miting ayn› meydanda artan bir
coflkuyla yenilenmifltir. O gün flehir halk› merkezde toplan›p Cuma nama-
z›n› Yörgüçzâde Mustafa Bey ve ‹cadiye ve Medrese Camilerinde k›ld›k-
tan sonra toplan›p ellerinde bayrak ve sancaklar oldu¤u halde ilâhiler söy-
leyerek meydana gelmifllerdir. S›tk› Hoca kendisinin varl›¤›ndan ötürü da-
ha da flevke gelen halka flu konuflmay› yapm›flt›r:
“Ey cemaat, düflmana karfl› koymak için el-
de sopa lâz›md›r. En gücü yetmeyen, en fakir
müslüman ve Türk bile bugünden tezi yok, bi-
rer sopa olsun edinmelidir. Buna da iktidar›m
yok diyebilen kimse var m›? Varsa, o da evin-
deki kazmay›, keseri, b›ça¤›, o da yoksa yumru-
¤unu haz›rlas›n. Art›k zaman› gelmifltir. Hazret-
i Allah da, Peygamber efendimiz de böyle em-
rediyor”.
S›tk› Hoca’n›n konuflmas› bittikten sonra ilk mitingde bulunamayan,
Havza’n›n Girem köyünde çiftçilik yapan ve ayn› zamanda köy imam›
olan -sonraki dönemlerde Havza müftüsü- Hac› Bayramzâde’nin güzel
bir duas› ve tekbir sesleri ile miting son bulmufltur. Bu mitingden Mustafa

11 fiapolyo, Kemal Atatürk, s. 315; Millet, c. VII, say› 171, 19 May›s 1949, s. 9; Dün ve Bugün,
c. II, say› 29, 18 May›s 1956, s. 5; Yak›n Tarihimiz, c. I, say› 12, 17 May›s 1962, s. 358-359;
Süreyya fiehido¤lu, Millî Mücadelenin Maddi Dayanaklar›, Ankara 1975, s. 40-41; Turhan To-
ker, “Atatürk’ün Havza’da Bilinmeyen Hat›ralar›”, Tarih Dünyas›, c. III, say› 24, 1 Eylül 1951,
s. 1001-1002; Necdet Refik Aktafl, Atatürk’ün Ba¤›ms›zl›k Savafl› Nas›l Bafllad›?, ‹stanbul
1973, s. 52-53.
12 S›tk› Hoca, kendisi hakk›nda “korkusundan gelemedi” sayiasini duyunca beyninden vurulmusa
dönmüs ve cübbesini sirtina takarak hemen Havza’ya kosmus: “Ben korkak adam degilim, neler
emrediyorsaniz yapmaya hazirim ve derhal yapayim” demistir. Bunun üzerine kendisine cuma
günü yeni bir miting yapilacagi ve orada kendisinin çikip halka hitap etmesi gerekliligi belirtil-
dikten sonra S›tk› Hoca da: “Hazirim” cevabini vermistir. Bkz. Yak›n Tarihimiz, c. I, say› 12,
17 May›s 1962, s. 359.
M‹LLÎ MÜCADELE DÖNEM‹NDE ATATÜRK VE D‹N ADAMLARI 79

Kemal Pafla çok memnun kalm›fl ve hocay› tebrik ederek: “Benim burada
vazifem tamam oldu.” sözleriyle ayn› gün Amasya’ya hareket etmifltir13.
Millî Mücadele tarihinin söz konusu bu ilk mitinginin bir Cuma günü
yap›lmas›, kat›lanlar›n tamam›n›n Cuma cemaati olmas› ve üstelik iki kez
haftan›n ayn› günü ve ayn› vaktin seçilmesi bir rastlant› olmay›p bilakis
plânl› ve programl› bir siyasetin eseridir. Bu geliflme, Millî Mücadele’nin
halkla birlikte yürüdü¤ünü ve halkla kaynaflacak duygularla gelifltirildi¤i-
ni göstermektedir. Ayr›ca ilk mitingde oldukça kalabal›k bir kitlenin bulun-
mas›na ra¤men s›rf S›tk› Hoca gibi ulemadan bir zat›n bulunmamas›ndan
dolay› mitingin tekrarlanmas› da din adamlar›n›n Millî Mücadele’de ne ka-
dar önemli bir mevkide bulunduklar›n› belgelemektedir. Nitekim S›tk› Ho-
ca’n›n mitingde kulland›¤› ifade ve simgeler son derece dikkat çekicidir:
“Art›k zaman› gelmifltir, Allah da, Peygamber efendimiz de böyle emredi-
yor.” sözleri söz konusu mücadelede ön plana ç›kart›lan de¤erleri aç›kça
ortaya koymaktad›r.
3- Amasya’ya Davet
Din adamlar›n›n toplum üzerindeki etkisinin fark›nda olan Mustafa
Kemal Pafla, Samsun’a ç›kt›¤› andan itibaren her gitti¤i yerde öncelikle on-
larla görüflüp fikirlerini alm›flt›r. Buna karfl›l›k, Mustafa Kemal Pafla’y›
karfl›lamaya gelenlerin ön saflar›nda din adamlar› yer alm›fl ve beldeleri
ad›na ona “Hoflgeldiniz!” demifllerdir. Zaten Mustafa Kemal Pafla da gitti-
¤i ya da irtibat kurdu¤u beldelerin birço¤unda nüfuzlar›ndan ve güvenilir-
liklerinden emin oldu¤u din adamlar› ile temasa geçmifltir.
Mustafa Kemal Pafla’n›n bizzat faaliyet gösterdi¤i alanlardan biri de
Amasya’d›r. Havza’da iken ‹zmir’in iflgaline karfl› beldelerde millî teflkilat
kurulmas› ve mitingler yap›lmas› yönünde vilayet ve mutasarr›fl›klara ta-
mim gönderilirken Amasya için muhatap olarak Müftü Hac› Haf›z Tevfik
Efendi tercih edilmifltir. Müftü Efendi ald›¤› tamime cevap olarak:

13 Necdet Refik Aktafl, Atatürk’ün Ba¤›ms›zl›k Savafl› Nas›l Bafllad›?, ‹stanbul 1973, s. 61-63;
Yak›n Tarihimiz, c. I, say› 12, 17 May›s 1962, s. 359; Süreyya fiehido¤lu, Millî Mücadelenin
Maddi Dayanaklar›, Ankara 1975, s. 43-45; Turhan Toker, “Atatürk’ün Havza’da Bilinmeyen
Hat›ralar›”, Tarih Dünyasi, c. III, say› 24, 1 Eylül 1951, s. 1002.
80 RECEP ÇEL‹K

“Amasya halk›, müdafaa-i vatan, muhafaza-


i din ve devlet yolunda mücadele edenleri ba¤r›-
na basmakla müftehir olacakt›r.”
fleklinde veciz bir telgraf göndermifltir14. Müftü Hac› Tevfik Efen-
di’nin daveti ve Amasya halk›n›n kendisini “ba¤›rlar›na basacaklar›n›” bil-
dirmeleri Mustafa Kemal Pafla için büyük önem tafl›yordu. Öte yandan da-
vet, Amasyal›larca en çok sevilip say›lan, sözü dinlenen bir din adam› ta-
raf›ndan yap›lmaktayd›.
Mustafa Kemal Pafla, Havza’dan Amasya’ya gelmeden evvel halk›n
ileri gelenlerinden güvenilir birkaç kifli ile görüflüp yöre ve çevresi hakk›n-
da bilgi toplamak istemifltir. Bu istek do¤rultusunda Komiser ‹smail Efen-
di baflkanl›¤›nda toplanan bir heyet, Havza’da Mustafa Kemal Pafla ile gö-
rüflmüfltür. Sonuçta Amasya Müftüsü Hac› Tevfik Efendi’ye: “...Yak›nda
Amasya’day›z.” fleklinde cevap verilmifltir15.
Mustafa Kemal Pafla’n›n Amasya’ya gelece¤i haberinin flehre ulaflma-
s› üzerine, haz›rl›klara bafllanm›flt›r. Erkân-› Harbiye Binbafl›s› Hüsrev Bey
Mustafa Kemal Pafla’n›n Amasya’da karfl›lanmas›n› flöyle anlatmaktad›r:
“12 Haziran 1919 günü karargâh›m›zla bera-
ber Amasya’ya hareket ederken, Ali Fuat Pa-
fla’ya, Refet Bey’e, Rauf Bey’e Amasya’da ran-
devu verdik. Yolculu¤umuz, yol boyunca büyük
ve gönülden karfl›lama içinde geçiyordu. Âdetâ
baflka bir havaya girmifltik. Sonra ö¤rendik ki,
Amasya Müftüsü Hac› Tevfik Efendi, güzergâh›-
m›zdaki yerlerin müftü, vaiz, imam ve eflraf›na
lây›k›yla karfl›lan›p a¤›rlanmam›z› bildirmifl. Bu
gönülden ve coflkun karfl›lama Amasya’da aynen

14 Hüseyin Menç, Millî Mücadele’nin ‹lk K›v›lc›m›, Amasya 1983, s. 5.


15 ‹zmir’in iflgali Amasya halk› üzerinde büyük tesir uyand›rmflt›r. Bu üzücü hadiseyi protesto et-
mek için çeflitli faaliyetlere giriflmifllerdir. Bu arada Mustafa Kemal Pafla’n›n 28 May›s 1919 ta-
rihinde Havza’dan gönderdi¤i tamim Amasya’ya ulaflm›flt›r. Tamim üzerine mutasarr›f memleke-
tin ileri gelenleriyle bir toplant› yapm›flt›r. Bilâhare halk durumdan haberdar edilmifltir. Bir tel‘in
mitingi yap›lmas› kararlaflt›r›lmaflt›r. Fakat, Mustafa Kemal Pafla’n›n Amasya’ya gelece¤i ö¤re-
nilince karfl›lama töreni için haz›rl›klar bafllam›flt›r. Bkz. Demiray, a.g.e., s. 134-135.
M‹LLÎ MÜCADELE DÖNEM‹NDE ATATÜRK VE D‹N ADAMLARI 81

vuku buldu. Bafllar›nda Müftü Efendi’nin bulun-


du¤u ve birço¤u din adam› olan beldenin müm-
taz heyeti16 Mustafa Kemal Pafla ve beraberinde-
kileri flehrin d›fl›nda karfl›lad›. Saraydüzü’ndeki
bu merasim Pafla’n›n gözlerini yaflartt›. Müftü
Efendi, itimad telkin eden çehresiyle ilerleyerek
Pafla’ya yüksek sadâ ile: ‘Paflam! Bütün Amasya
emrinizdedir. Gazan›z mübarek olsun!’ dedi”.
Millî Mücadele’de ilk defa bütün bir flehir, safhalar›n› ö¤renme ihtiya-
c› duymadan, çetinli¤i daha bafl›ndan belli olan kurtulufl mücadelesinin
bayra¤›n› açma karar›ndaki bir evlad›n›n saf›na kat›l›yor ve bunu bir din
adam›n›n rehberli¤i, delaleti ve öncülü¤ü ile yerine getiriyordu. Mustafa
Kemal Pafla daha sonra flu tespitlerde bulunacakt›r:
“Geldi¤imizde bizi karfl›layanlar aras›nda
sa¤ taraftaki Amasya müftüsünü gördünüz. Ak-
flam yedi¤imiz iftar yeme¤i de evinden geldi.
Samsun’a ç›kt›¤›mdan beri mahallî din adamla-
r›, düflünce ve gayelerimize kalplerini ve imkân-
lar›n› açt›lar. Halk da onlara inan›yor, bu bizim
manevî terkibimiz17”.
Özetle, Amasya halk› Müftü Hac› Tevfik Efendi önderli¤inde Mustafa
Kemal Pafla ve arkadafllar›n› parlak törenlerle karfl›lam›fl, ba¤›rlar›na bas-
m›flt›r. Bu arada Millî Mücadele önderleri Amasya’da kald›klar› süre içeri-
sinde hiçbir s›k›nt› ve müflkilatla karfl›laflmam›fllar, faaliyetlerinde büyük
bir rahatl›k içinde hareket etmifllerdir.

16 Necdet Refik Aktafl, Atatürk’ün Ba¤›ms›zl›k Savafl› Nas›l Bafllad›?, ‹stanbul 1973, s. 68-69.
Müftü Hac› Tevfik Efendi’den baska heyette flu flah›slar bulunuyordu: Abdurrahman Kâmil Efen-
di (Vaiz), Topçuzâde Mustafa Bey (Belediye Baflkan›), Hoca Bahaeddin Efendi, fieyh Cemalettin
Efendi, Harputîzâde Hasan Efendi, Eytam Müdürü Ali Efendi, Hac› Mahmutzâde Mehmet Efen-
di, Melekzâde Süleyman Efendi, Kahvecizâde Mehmet Efendi, Veysibeyzâde S›tk› Bey, Seyfizâ-
de Rag›p Efendi, Arpac›zâde Hürrem Bey, Topçuzâde Hilmi Bey, Ali Himmet Bey, Yumukzâde
Mehmet Rag›p Bey, Yumukzâde Hamdi Efendi, ‹smail Hakk› Pafla, Yörgüçzâde Rasim Efendi,
PTT Memuru Abdurrahman Rahmi Efendi. Bkz. Kutay, Manevî Mimarlar, s. 281.
17 Kutay, ayn› yerler.
82 RECEP ÇEL‹K

4- Mücadelenin ilk temeli ve Abdurrahman Kâmil Efendi


Mustafa Kemal Pafla’n›n Amasya’ya ilk geliflinde, onu karfl›layanlar
aras›nda Abdurrahman Kâmil Efendi18 de bulunuyordu. O, görünüfl ve bil-
gisiyle Pafla’n›n hemen dikkatini çekmiflti. Daha önce de de¤inildi¤i üzere
Mustafa Kemal Pafla, Amasya’ya ilk teflriflerinde (12 Haziran 1919) hükü-
met kona¤›nda bir konuflma yapm›fl, ülkenin içinde bulundu¤u durumu ve
al›nmas› gerekli önlemleri aç›klam›flt›. Konuflma s›ras›nda haz›r bulunan
Abdurrahman Kâmil Efendi, Mustafa Kemal Pafla’y› sevmifl ve fikirlerini
hemen benimsemifltir. Mustafa Kemal Pafla’n›n konuflmas›nda Arapça ve
Farsça kelimeleri yerinde ve yanl›fls›z kullanmas› Abdurrahman Kâmil
Efendi’yi flafl›rtm›fl, hatta hayretini saklayamayarak: “Bu pafla, baflka pafla.
Bu pafla, bildi¤imiz paflalardan de¤il!” demifltir. Bunun üzerine Mustafa
Kemal Pafla da görüfllerini benimsedi¤ini gördü¤ü Hoca Efendi’ye özel bir
ilgi göstermifltir19.
Heyet ikâmet etmek üzere Saraydüzü K›fllas›’na hareket etmifltir. Müf-
tü Tevfik Efendi, Vaiz Abdurrahman Kâmil Efendi, Komiser ‹smail Bey,
Komiser Muavini Osman Efendi ve Beflinci Kafkas F›rkas› Kumandan›
Cemil Cahit Bey’in de haz›r bulundu¤u k›fllada toplanan mecliste bir müd-
det daha ülke meseleleri konuflulmufltur. Konuflmalar›n sürdü¤ü s›rada
Mustafa Kemal Pafla ile Vaiz Abdurrahman Kâmil Efendi aras›nda geçen
flu tarihî konuflma Millî Mücadele haketinin hangi flartlar alt›nda ve nas›l
yapt›¤›n› ortaya koymas› bak›m›ndan önem arzetmektedir:
Sultan Bayezid Camii Vaizi Abdurrahman Kâmil Efendi, ertesi günkü
Cuma vaaz› için haz›rl›k yapmas› gerekti¤ini söyleyerek müsaade istemifl-
tir. Mustafa Kemal Pafla aya¤a kalkarak:
“Yan›n›za bir adam katay›m, karanl›kt›r.”
der. Hoca Kâmil Efendi:
“Gözlerinizin ›fl›¤› beni götürür Paflam...”
cevab›n› verir. Mustafa Kemal Pafla biraz düflün-

18 Bkz. Nafiz Yetkin, “Hat›ralar›m”, Kale Ayl›k Siyasi Dergi, Y›l 1, say› 6, s. 8; Hüseyin Menç,
Millî Mücadele Y›llar›nda Amasya, Ankara 1992, s. 36-37.
19 Ayn› yer.
M‹LLÎ MÜCADELE DÖNEM‹NDE ATATÜRK VE D‹N ADAMLARI 83

celi, biraz da gelecek endiflesi yüzünde okunur


bir halde:
“Baba! Bu iflte muvaffak olmak da var, ol-
mamak da... ‹nflaallah muvaffak olaca¤›z. E¤er
olamazsak bizi asarlar, kelle gider, ne dersin?”
diye sorunca, gitmek üzere olan Hoca Kâmil
Efendi:
“O¤ul! Sen ki genç yaflta bafl›n› vatan millet
u¤runa feda etmiflsin, benim bu ihtiyar kelleyi de
koy, senin u¤runa feda olsun!”
diyerek Mustafa Kemal Pafla’y› teskin eder...
Mustafa Kemal Pafla, bu cevaptan son derece memnun kalm›flt›r20.
Mustafa Kemal Pafla 13 Haziran 1919 Cuma günü namazdan önce
Amasyal›lar’a vatan›n içinde bulundu¤u durumu anlatt›rmak üzere Vaiz
Abdurrahman Kâmil Efendi’ye haber göndermifltir. Mesaj› alan Hoca
Efendi: “Bafl›m, gözüm üstüne!” cevab›n› vererek hemen haz›rlan›p yafll›
haline ra¤men camiye koflmufltur21.
Cuma namaz›n› Amasyal›larla birlikte k›lmak ve halk›n e¤ilim ve tep-
kilerini yak›ndan görmek için refakatindekilerle birlikte Mustafa Kemal
Pafla da Sultan Bayezid Camii’ne gelmifltir22. Avluda beklendi¤i bir s›rada
Mustafa Kemal Pafla’n›n: “Baba, haz›rland›n m›?” sorusuna Kâmil Efendi:
“Tamamd›r o¤ul, tamamd›r.” cevab›n› vermifltir.
Müftü Tevfik Efendi, Mustafa Kemal Pafla’n›n kendisinden evvel ca-
miye girmesi için yol göstermifltir. O, bu davran›fl›yla paflaya ve yüklenmifl
oldu¤u vazifeye ne kadar önem verdi¤ini aç›kça göstermifl oluyordu. Cu-
ma namaz›ndan önce kürsüye ç›kan Abdurrahman Kâmil Efendi, camide
bulunanlara flu tarihî hitabette bulunmufltur:
“Ey insanlar!
Allah Teala, Kur’ân-› Kerim’inde: “Allah’›n
rahmetinden ümit kesmeyiniz. Umulur ki Allah

20 Nafiz Yetkin’in Hat›rat›ndan nakl. Hüseyin Menç, Millî Mücadele Y›llar›nda Amasya, Ankara
1992, s. 36-37.
21 Hüseyin Menç, Millî Mücadele’nin ‹lk K›v›lc›m›, Amasya 1983, s. 7; a. mlf., Amasya, s. 37.
22 Bayar, Ben de Yazd›m, c. VIII, s. 2595.
84 RECEP ÇEL‹K

bütün günahlar› affeder. O, esirgeyendir, ba¤›flla-


yand›r.”23 buyuruyor.
Türk milletinin, Türk hâkimiyetinin art›k
hikmet-i mevcudiyeti kalmam›flt›r. Madem ki,
milletimizin flerefi, haysiyeti, istiklâli tehlikeye
düflmüfltür, art›k bu hükümetten iyilik ummak
bence abestir. fiu andan itibaren padiflah olsun,
isim ve unvan› ne olursa olsun, hiçbir flahs›n ve
makam›n hikmet-i mevcudiyeti kalmam›flt›r. Ye-
gâne çare-i halâs halk›m›z›n do¤rudan do¤ruya,
hakimiyetini eline almas› ve iradesini kullanma-
s›d›r24...”
Abdurrahman Kâmil Efendi, konuflmas›n›n geri kalan bölümlerinde
de, vatan›n u¤rad›¤› haks›z sald›r› ve iflgalleri anlatm›fl, Allah’›n esirgeyi-
cili¤inden umut kesmenin bir azg›nl›k, hatta bir nankörlük ve isyan oldu-
¤unu söylemifl ve hep birlikte çal›fl›p birleflerek vatan›n kurtar›lmas› gerek-
ti¤i üzerinde durmufltur. Kâmil Efendi’nin yapt›¤› bu güzel ve etkili konufl-
ma ile halk coflmufl ve büyük heyecan duymufltur. Camiyi dolduran cema-
at konuflman›n da etkisiyle vatan›n içinde bulundu¤u flartlardan kurtulma-
s› için dualarda bulunmufllard›r. Bu arada Mustafa Kemal Pafla da vaazdan
son derece memnun kalm›flt›r25.
Amasya’da emekli müftü Abdurrahman Kâmil Efendi’nin memleketin
içine düfltü¤ü durumu halka aç›k bir dille ve korkusuzca anlatmas›26, onun

23 Zümer Suresi, ayet 53.


24 Hüseyin Menç, Millî Mücadele’nin ‹lk K›v›lc›m›, Amasya 1983, s. 7; a. mlf., Amasya, s. 40;
Ayr›ca Abdurrahman Kâmil Efendi’nin konuflmas› için bkz. Bayar, Ben de Yazd›m, c. VIII, s.
2595, Dinamo, a.g.e., c. II, s. 130-132.
25 Kâmil Efendi’nin o¤lu Ahmet Emin Yetkin flahit oldu¤u bu an› flöyle anlat›yor: “‹lk Cuma’da ba-
bam, Mustafa Kemal Pafla’n›n arzu buyurdu¤undan daha güzel, daha etkili bir konuflma ile halk›
coflturdu. Bayezid Camii’nin içinde bulunan cemaat, ba¤›ms›zl›k için savafl and›n› gözlerinden
yafllar süzüle süzüle içiyordu. Camiden ç›kt›ktan sonra avluda, Mustafa Kemal Pafla yap›lan va-
azdan son derece mütehassis olmufl olacak ki, babam›n elini sayg› ile öpüyordu...” Bkz. Ahmet
Emin Yetkin, “A. Kâmil Efendi’nin o¤lu ile yap›lan Röportaj”, U¤rafl›, Y›l 1, say› 7, 15. 6. 1969;
Hüseyin Menç, Millî Mücadele Y›llar›nda Amasya, Ankara 1992, s. 38.
26 Bayar, Ben de Yazd›m, c. VIII, s. 2595; Hüseyin Menç, Millî Mücadele Y›llar›nda Amasya,
Ankara 1992, s. 40.
M‹LLÎ MÜCADELE DÖNEM‹NDE ATATÜRK VE D‹N ADAMLARI 85

vatan› ve milleti için her türlü fedâkarl›¤› göze ald›¤›n›n aç›k bir gösterge-
sidir. Nitekim onun bu vaaz›ndan sonra Amasya halk› faaliyete geçerek he-
men Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’ni kurmufltur. Sonraki çal›flmalar ise mil-
lî hareketi h›zla gelifltirmifltir.
Amasya Mustafa Kemal Pafla için Samsun ve Havza’dan sonra önem-
li bir durakt›. Kendisini Samsun’da bir din adam› karfl›lam›fl, keza Hav-
za’da yine ona, davas›yla birlikte din adamlar› sahip ç›km›fllard›r. Amas-
ya’da da durum farkl› de¤ildi. Asl›nda bu, Mustafa Kemal Pafla ve arka-
dafllar› aç›s›ndan, gelecek için emin ad›mlarla yola bafllamak manas›na ge-
liyordu. Nitekim Abdurrahman Kamil Efendi’nin vaaz›, ileriki tarihlerde
Millî Mücadele’nin fleklini belirleyecek ve Anadolu halk›n›n özünü teflkil
edecektir. Bir baflka ifade ile, Amasya’n›n Millî Mücadele Tarihi’nde ba-
flar›lamayan› baflaran bir belde olmas›na yol açacakt›r27. Özetle Millî Mü-
cadele’nin ilk temel tafl› burada at›lacakt›r28.
5- Erzurum Kongresi’ne do¤ru
May›s ay› bütün yurtta hareketli günlerin geçmesine sebep olmufltur.
Nitekim Erzurum’da flehrin bütün ileri gelenlerinin kat›ld›¤› bir toplant›da
geliflmelerin yavafll›¤› ve kazalardaki örgütlenmelerin henüz daha tamam-
lanmam›fl olmas› üzerinde durulup Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin yeni ve
genç elemanlarla takviye edilmesine karar verilmifltir. Yeni yönetim kuru-
lu flu flah›slardan meydana gelmifltir: Baflkan Eski Mebus Hoca Raif Efen-
di, Katip Dursunbeyzâde Cevat, Muhasebeci Emekli Binbafl› Süleyman,
Emekli Binbafl› Kâz›m, Albayrak Gazetesi Sahibi Süleyman Necati, Na-
m›k Efendizâde Ahmet, Avukat Hüseyin Avni, Hac› Recepzâde Hac› Ha-
f›z, K›rbafl Fevzi, Evrak eski Müdürü Maksut, Avukat Mesut ve Baytar Ne-
dim Bey. Böylece cemiyete canl›l›k ve dirilik gelmifltir. Her çeflit aile ve ifl
grubuna mensup flahsiyetlerden oluflan yeni idare heyetinin bafl›na bu kez
de hoca s›fat›n› hâiz bir flahsiyet getirilmifltir. Bir müddet kad›l›k vazifesin-
de bulunan Hoca Raif Efendi’nin II. ve III. dönemlerde Meclis-i Mebu-

27 Hüseyin Menç, Millî Mücadele Y›llar›nda Amasya, Ankara 1992, s. 42.


28 Osman Fevzi el-Amasî’nin Amasya Meflâhiri’nden nakl. Hüseyin Menç, Millî Mücadele Y›lla -
r›nda Amasya, Ankara 1992, s. 77. Bu mitingden Fethi Teveto¤lu da söz etmektedir. Bkz. Ata -
türkle Samsun’a Ç›kanlar, Ankara 1971, s. 192.
86 RECEP ÇEL‹K

san’da Erzurum halk›n› temsil etme görevini üstlenmifl olmas› da flehrin


mücadele merkezi haline gelmesinde en büyük faktör olmufltur.
Müdafaa-i Hukukçulara, ordunun deste¤inin sa¤lanmas› büyük bir
umut ve güç kayna¤›n› meydana getirmifltir. 25 May›s 1919 günü, Kâz›m
Karabekir Pafla Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Baflkan› Hoca Raif Efendi ile
Kâtip Cevat Bey’i karargâh›na ça¤›rm›flt›r. Ancak Hoca Raif Bey olmad›-
¤› için Cevat Bey, yaln›z gitmifltir. Görüflmeler s›ras›nda Karabekir Pafla,
Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin son günlerdeki çal›flmalar› hakk›nda bilgi
alm›fl ve Havza’da bulunan III. Ordu Müfettifli Mustafa Kemal Pafla’dan
ald›¤› bir flifreyi Cevat Bey’e vermifltir. fiifrede, Erzurum Müdafaa-i Hu-
kuk Cemiyeti’nin durumu ve yönetim kurulunda kimlerin bulundu¤u so-
rulduktan sonra cemiyetin desteklenmesi rica edilmekte idi. fiifre, cemi-
yette büyük bir sevinç meydana getirmifltir29. Mustafa Kemal Pafla’n›n yö-
netim kurulundaki flah›slar hakk›nda bilgi istemesi ve bilâhare baflkanl›¤a
Hoca Raif Efendi’nin getirilmesini memnuniyetle karfl›lamas›, bu konuda
din adamlar›n›n deste¤inin ne kadar vazgeçilmez oldu¤unun bir gösterge-
si idi.
3 Temmuz 1919’da Mustafa Kemal Pafla 3. Ordu müfettifli olarak Er-
zurum’a gelmifltir. Pafla’y› Kâz›m Karabekir Pafla, Vali Münir Bey, Hoca
Raif Efendi, Mazhar Müfit Bey ve Vilayât-› fiarkiye Müdafaa-i Hukuk-›
Milliye Cemiyeti Yönetim Kurulu üyelerinden meydana gelen bir grup Il›-
ca mevkiinde karfl›lam›flt›r. Ayr›ca, Erzurum halk› da yollarda toplanm›flt›r.
Mustafa Kemal Pafla, kendine ayr›lan Erzurum Mevkii Müstahkem Komu-
tanl›¤› binas›nda misafir olmufltur.
Bu arada Mustafa Kemal Pafla, ‹ngilizler’in kontrolündeki ‹stanbul
Hükümetince yap›lan bask› ve tehditler sonucunda, 9 Temmuz 1919’da
bütün rütbe ve memuriyetlerinden istifa etti¤ini bildirmifltir.
Kongre toplanmadan önce Dahiliye Nezâreti, 21-25 Temmuz 1919’da
vilayetlere gönderdi¤i bir telgrafla Erzurum’da tertip edilen kongrenin
anayasa hükümlerine ayk›r› ve vatan için zararl› olaca¤›ndan toplanmas›-

29 Karabekir, a.g.e., s. 1-2; Dursuno¤lu, a.g.e., s. 55-56, 61-62; Karaçam, a.g.t., s. 14-15.
M‹LLÎ MÜCADELE DÖNEM‹NDE ATATÜRK VE D‹N ADAMLARI 87

na meydan verilmemesini Erzurum Vali Vekili Kad› Hurflid Efendi’den30


istemifltir. Ancak, büyük bir vatansever ve din adam› olan Hurflit Efendi bu
emri yerine getirmemifltir31.
Erzurum Kad›s› Hurflid Efendi 27 Haziran 1919’da Erzurum Valisi
Münir Bey’in dönüflüne kadar vekâleten vali olarak atanm›flt›. Bu çerçeve-
de Mustafa Kemal Pafla ve Rauf Bey’in tutuklanmalar› emri de yine Hur-
flit Efendi taraf›ndan yerine getirilmemifltir32.
Erzurum Kongresi, nihayet uzun süren çal›flmalar sonras› 23 Temmuz
1919’da toplanm›flt›r. Toplant›ya Erzurum, Sivas, Bitlis, Van ve Trabzon il-
lerinden 56 delege kat›lm›flt›r33. Mustafa Kemal Pafla ve Rauf Bey de Er-
zurum delegelerinden ikisinin istifas›yla Erzurum delegesi olarak kongre-
ye dahil olmufllard›r. Kongre için gelenler, Do¤u illerindeki tüccar, çiftçi,
avukat, gazeteci, müftü ve hoca gibi çeflitli mesleklere mensup kimselerdi.
Delegeler içinde en yafll›s› Trabzonlu Eyüpzâde ‹zzet Bey’di. ‹zzet
Bey, Erzurumlular’a karfl› bir dostluk gösterisinde bulunarak kongreyi aç-
mak flerefini Erzurum Merkez Delegesi ve Vilayât-› fiarkiye Müdafaa-i
Hukuk-› Milliye Cemiyeti Erzurum fiube Baflkan› Hoca Raif Efendi’ye b›-
rakm›flt›r. Hoca Raif Efendi’nin kürsüye gelip yoklama yapmas›yla kong-
re bafllam›flt›r.
Yoklamadan sonra Hoca Raif Efendi kongreyi aç›fl konuflmas›nda I.
Dünya Savafl›’ndan sonraki genel durumu anlatarak Osmanl› Devleti’nin
Mondros Ateflkes Antlaflmas›’n› medeni uluslar›n verdikleri söze güvenip

30 Bkz. Mahmut Golo¤lu, Sivas Kongresi, Ankara 1969, s. 14; a. mlf., Erzurum Kongresi, s. 96-
97; Kansu, a.g.e., s. 88-94, 100-101; Dursuno¤lu, a.g.e., 73, 127, 129; Kamil Erdeha, Millî Mü -
cadelede Vilayetler ve Valiler, ‹stanbul 1975, s. 58-59; Süreyya Hami fiehido¤lu, “Elhac Hur-
flit Efendi”, Atatürk Araflt›rma Merkezi Dergisi,c. X, say› 28, Mart 1994, s. 55-59.
31 BOA, DH-fiFR, 101/19-157, 101/60; Ömer Sami Coflar, ‹stiklâl Harbi Gazetesi, 24 Temmuz
1919, nr. 64; Karaçam, a.g.t., s. 66, 105-106; Ömer Sami Coflar, ‹stiklâl Harbi Gazetesi, 1 A¤us-
tos 1919, nr. 70, Kansu, a.g.e., c. I, s.88-101; Dursuno¤lu, a.g.e., s. 127-128; Necdet Refik Ak-
tafl, Atatürk’ün Ba¤›ms›zl›k Savafl› Nas›l Bafllad›?, ‹stanbul 1973, s. 159-161; Dinamo, a.g.e.,
c. I, s. 52-53.
32 Vakit, 22 Haziran 1919, nr. 599.
33 Erzurum Kongresi’ne kat›lan delegeler konusunda kaynaklar çeliflkili rakamlar vermektedir. Bu-
na göre Zeki Basar 62 (aa.g.e., s. 60-64), Karaçam 56 (Karaçam, a.g.t., s. 52-53), Kansu 57 (aa.g.e.,
c. I, s. 78-80), Dursuno¤lu ise (aa.g.e., s. 107-112) 54 kiflinin kat›ld›¤›n› ileri sürmektedir.
88 RECEP ÇEL‹K

hukukun ve insanl›¤›n yüksek prensiplerine uygun olarak kar›fl›kl›klar› or-


tadan kald›r›p hak ve adaletin gerçeklefltirilece¤ine ve Türk ulusunun hak-
lar›na sayg› gösterilece¤ine inand›¤› için imzalad›¤›n›, fakat yan›ld›klar›-
n›n k›sa sürede anlafl›ld›¤›n›, böylece Türk ulusu hakk›nda idam hükmü-
nün uygulan›p ‹zmir’in iflgalinin ard›ndan s›ran›n Do¤u illerine gelece¤ini
ifade etti. Ayr›ca Do¤u halk›n›n teflkilatlanma çal›flmalar›n› ve ‹stanbul’da
Vilayât-› fiarkiye Müdafaa-i Hukuk-› Milliye Cemiyeti’nin kuruluflunu,
derne¤in Erzurum flubesinin aç›l›fl›n› ve bugüne kadarki çal›flmalar›n› an-
latm›flt›r.
Hoca Raif Efendi son olarak, Do¤u illeri halk›n›n birleflmesini sa¤la-
mak amac›yla böyle bir kongre toplamaya karar verifllerini ve bunu di¤er
illere de bildirdiklerinde, ayn› düflünce ve duygular›n bu illerde de yaflan-
d›¤›n›, dolay›s›yla ayn› kutsal amaç için çal›flan millet fertlerinin bir araya
gelip meselelerini bir kongre çerçevesinde görüflmelerinin daha hay›rl›
olaca¤›n› söyleyerek kongreden büyük mutluluk duyduklar›n› bildirip
kongreyi yönetmek üzere bir baflkan seçilmesini önermifltir34.
Seçime geçmeden önce fiiran Delegesi Müftü Hasan Efendi, güzel bir
dua okuyarak günün önem ve ehemmiyetine uygun bir konuflma yapm›fl-
t›r35. Nihayet yap›lan seçim neticesinde baflkanl›¤a getirilen Mustafa Ke-
mal Pafla yapt›¤› konuflmada bütün dünya milletlerinin ba¤›ms›zl›k savafl-
lar›ndan kesitler vermifl, ülkenin içinde bulundu¤u durumu özetlemifl, Yu-
nan, Rum ve Ermeniler’in emellerinden bahsetmifl ve millî iradenin ancak
Anadolu’da kurulacak yeni bir hükümetle mümkün olabilece¤ini belirte-
rek flöyle demifltir:
“Cenab-› Allah, Habib-i Ekrem’i hürmetine
bu mübarek vatan›n sahip ve müdafii ve diyanet-
i celile-i Ahmediye’nin k›yamete kadar harîs-i

34 K›rz›o¤lu, “Yay›nlanmam›fl Belgelerle Erzurum Kongresinin ‹lk Günü”, BTTD, c. VI. say› 35, s.
11-15; Mahmut Golo¤lu, “Erzurum Kongresinin Perde Arkas›”, Tarih Konufluyor, c. I, say› 5,
Temmuz 1964, s. 428, Dursuno¤lu, a.g.e., s. 109; Ömer Sami Coflar, ‹stiklâl Harbi Gazetesi, 24
Temmuz 1919, nr. 63; Necdet Refik Aktafl, Atatürk’ün Ba¤›ms›zl›k Savafl› Nas›l Bafllad›?, ‹s-
tanbul 1973, s. 150; Kutay, Türkiye ‹stiklâl ve..., c. XIX, say› 25, ‹stanbul 1961, s. 10868.
35 Mahmut Golo¤lu, Erzurum Kongresi, Ankara 1968, s. 183; Dursuno¤lu, a.g.e., s. 109; K›rz›o¤-
lu, BTTD, s. 31-32.
M‹LLÎ MÜCADELE DÖNEM‹NDE ATATÜRK VE D‹N ADAMLARI 89

asdak› (en sad›k koruyucusu) olan millet-i necî-


bemizi ve makam-› Saltanat ve Hilâfet-i kübrây›
masûn ve mukaddesat›m›z› düflünmekle mükel-
lef olan heyetimizi muvaffak buyursun.”
Mustafa Kemal Pafla’n›n bu nutku salonu dolduranlar taraf›ndan kuv-
vetli ve sürekli bir flekilde alk›fllanm›flt›r36.
23 Temmuz’dan 7 A¤ustos’a kadar devam den Erzurum Kongresi 7
A¤ustos 1919’da Mustafa Kemal Pafla’n›n baflkanl›¤›nda tekrar toplanarak
9 kiflilik Heyet-i Temsiliye üyelerini belirlemifllerdir. Heyette flu kimseler
görev alm›flt›r:
Mustafa Kemal Pafla, Rauf Bey, Hoca Raif Efendi, ‹zzet Bey, Servet
Bey, fieyh Fevzi Efendi (Erzincan’da Nakflibendi fieyhi), Bekir Sami Bey,
Sadullah Bey, Hac› Musa Efendi: (Mutki Aflireti Reisi)37.
6- Erzincan da destek veriyor
30 A¤ustos 1919’da Erzurum’dan Sivas’a hareket eden Mustafa Ke-
mal Pafla yan›ndakilerle birlikte Erzincan’a gelmiflti. Akflamleyin Erzincan
mutasarr›f› taraf›ndan flehrin ileri gelenlerinin de haz›r bulundu¤u bir ye-
mek verilmiflti. Mustafa Kemal Pafla yemekte, yurdun kurtar›lmas› konu-
sunda bilgiler vererek halk› ayd›nlatm›flt›38.
Ertesi gün Mustafa Kemal Pafla ve arkadafllar› Sivas’a hareket etmifl-
lerdir. Sivas’a yolculuklar› s›ras›nda yaflanan bir hadise uleman›n Millî
Mücadele’deki kararl› ve teslimiyetçi tavr›n› göstermesi bak›m›ndan önem
arz etmektedir. Mazhar Müfit Kansu bu konuda flunlar› anlatmaktad›r:

36 Konuyla ilgili olarak Kansu Hat›rat›nda flunlar› söyler: “Nutkun sonundaki duay›, padiflahl›k ve
Hilâfet müessesesi hakk›ndaki temenniyat› belki garip bulursunuz. O zaman ben de ayn› hissi
duymufltum. Hatta, kongre akflam› Pafla’ya: ‘Paflam, nutkunuzun sonunu müftü efendinin duas›
gibi bitirdiniz’, dedim. O, bu tarz konuflmam› hoflgördü¤ü için sadece güldü ve: ‘Maksad›n› an-
l›yorum, anl›yorum amma flimdi vazifemiz halk›, vatan› ve esir padiflah› kurtarmaya inand›rmak-
tan ibarettir.’ cevab›n› verdi ve ilave etti: ‘Zaman›nda hiçbir fleyi kaç›rmamak ve zamans›z hiçbir
fleye uzaktan yak›ndan tevessül etmek bafll›ca dikkatimizi teflkil etmelidir.’ dedi.” Bkz. Kansu,
a.g.e., c. I, s. 80-85; Baflar, a.g.e., s. 54-58.
37 Karaçam, a.g.t., s. 81; Kansu, a.g.e., c. I, s. 112-113; Ömer Sami Coflar, ‹stiklâl Harbi Gazete-
si, 8 A¤ustos 1919 nr. 76; Golo¤lu, Erzurum Kongresi, s. 101-104.
38 Vehbi Cem Aflk›n, Kurtulan Merzifon, Bal›kesir 1956, s. 104, Kansu, c. I, s. 198-202; Sar›han,
a.g.e., c. II, s. 77, Kocatürk, a.g.e., s. 86.
90 RECEP ÇEL‹K

“Yol esnas›nda Erzincan Bo¤az›’n›n Dersim


çetelerince tutuldu¤una dair gelen haberler üze-
rine bir tak›m tedbirlerin al›nmas› gere¤i üzerin-
de durulmufltu. Bo¤aza do¤ru yaklafl›ld›¤›nda
heyecan yükselmeye bafllad›. Arabada Heyet-i
Temsiliye Üyesi fieyh Fevzi Efendi de vard›.
fieyh Fevzi Efendi kendinden emin bir durumda:
‘Dersim eflk›yas›n›n taarruzu ile emr-i Hakk’a
vusûl flüphesiz mertebe-i flahadeti ihrâz olur. Biz
bir gaza-y› hak, bir gaza-y› vatan ve millet u¤ru-
na yola ç›km›fl bulunuyoruz.’ diyerek maneviyat
takviyesinde bulunuyor, büyük bir sükunet için-
de elinde tesbihi oldu¤u halde dualar ediyordu.
Nihayet hiçbir aksilik ç›kmadan bo¤az geçilmifl-
ti. Bu zorlu yolculuktan sonra Mustafa Kemal
Pafla ve arkadafllar› 2-3 Eylül’de Sivas’a ulaflm›fl
ve oldukça kalabal›k bir halk toplulu¤unca kar-
fl›lanm›fllard›39”.
fieyh Fevzi Efendi, Sivas Kongresi’nden sonra Heyet-i Temsiliye üye-
li¤inde bulunmufltur40.
7- Sivas’ta yükselen heyecan
Anadolu’nun birçok yerinde oldu¤u gibi Millî Mücadele’nin ilk k›v›l-
c›m› Sivas’ta da ‹zmir’in iflgalinden sonra yap›lan heyecan verici bir mi-
tingle bafllam›flt›. Binlerce kiflinin kat›ld›¤› mitingin tertip komitesi Müftü
Abdurrauf Efendi’den baflka Evliyazâde Abdullah, Osman Paflazâde Halit
ve Baytarzâde Hakk› Efendilerden meydana geliyordu. Komite, mitingden
sonra millî hisleri ön plana ç›kartan bir telgraf› Sadâret makam›na çekerek
iflgali protesto etmifltir41. Miting ve telgraf çekme faaliyetleri Mustafa Ke-
mal Pafla’n›n Havza’dan 28 May›s’ta vilayetlere protesto eylemleri yap›l-

39 Kansu, a.g.e., c. I, 202-204.


40 Kansu, a.g.e., c. I, 283-285.
M‹LLÎ MÜCADELE DÖNEM‹NDE ATATÜRK VE D‹N ADAMLARI 91

mas› yönünde göndermifl oldu¤u talimat›ndan üç gün önce tamamlanm›fl


bulunuyordu.
Millî Mücadele’nin bafl›ndan itibaren gitti¤i her yerde ve bir münase-
betle geçti¤i her bölgede din adamlar›ndan büyük destek gören Mustafa
Kemal Pafla, Sivas Kongresi günlerinde de bu s›n›ftan flahsiyetlere büyük
itibar göstermifl ve onlar nezdinde de itibar görmüfltür. Erzurum’dan Si-
vas’a hareket etti¤i esnada yan›nda bulunan üç kifliden ikisi Erzurum ule-
mas›ndan Raif Efendi ile Erzincan’dan fieyh Fevzi Efendi’dir42. Sivas ka-
filesinde bulunan Mustafa Kemal Pafla, Rauf Bey, Raif Efendi ve Fevzi
Efendi’yi fiarkî Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Sivas fiubesi Baflka-
n› Müftü Abdürrauf Efendi karfl›laflm›flt›r. Müftü Efendi, Erzurum yolcula-
r›n› parlak bir karfl›lama töreni yapmak vazifesini alm›flt›. Cübbesinin etek-
lerini toplayarak ev ev, dükkân dükkân dolafl›yordu. Mustafa Kemal Pafla
Sivas’ta oturup dinlenebilece¤i, çal›flaca¤› ve yataca¤› odaya konulacak
eflyay› Müftü Abdurrauf Efendi ile fiekero¤lu ‹smail, S›¤›rc›o¤lu Hayri
Efendilerin evlerinden getirmifllerdi. Müftü Efendi kafileye güzel bir mi-
safirperverlik örne¤i vermifltir. Sivas’a ayn› amaçlarla gelen yirmi kadar
misafiri kusursuz bir flekilde günlerce a¤›rlayan bir baflka din adam› da fie-
kero¤lu ‹smail Efendi olmufltur43.
8- Kayseri’de görülmemifl bir karfl›lama
18 Aral›k 1919’da Sivas’tan yola ç›kan Temsil Kurulu bir gün sonra
Kayseri’ye gelmifltir. Kayseri’ye giriflinde Mustafa Kemal Pafla ve arka-
dafllar›n› Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Baflkan› Müftü Ahmet Remzi Efendi
baflta olmak üzere cemiyetin tüm üyeleri, bas›n mensuplar›, H›ristiyan ile-
ri gelenleri ve Kayseri çevresinden gelen tan›nm›fl kimseler, devlet me-
murlar›, Kayseri ulemas›ndan K›z›kl› Hac› Kas›m Efendi ve di¤erleri, bü-
tün ‹slâm ve H›ristiyan okullar›n›n ö¤renci ve hocalar›, meslek gruplar›n-

41 Hadisat, 25 May›s 1919, nr.145.


42 Necdet Refik Aktafl, Atatürk’ün Ba¤›ms›zl›k Savafl› Nas›l Bafllad›?, ‹stanbul 1973, c. I, s. 207-
211; Kansu, a.g.e., c. I, s. 203-207; Vehbi Cem Aflk›n, Sivas Kongresi, ‹stanbul 1963, s. 110-111.
43 Kansu, a.g.e., c. I, s. 207-211; Ramazan Tosun, Millî Mücadelede Sivas, S.Ü. S.B.E. Yüksek Li-
sans Tezi, Konya 1987, s. 30-31; Dinamo, a.g.e., c. IV, s. 100-101; Yulark›ran, a.g.e., s. 123; Go-
lo¤lu, Sivas Kongresi, Ankara 1969, s. 22.
92 RECEP ÇEL‹K

dan esnaf temsilcileri bulunmufl, tekbirler getirilip kurbanlar kesilmifltir.


Ayr›ca Kayseri Dâru’l-Hilâfeti’l-Aliyye Medresesi hocalar› Miyaszâde
Nuh Efendi, Ekmekyemez Osman Efendi ve ‹mam Ahmet Efendi s›rtlar›-
na siyah elbiseler oldu¤u halde karfl›lamaya kat›lm›fllard›. Karfl›lamadan
sonra ise belediyede ulema, devlet memurlar›, eflraf, Anadolu Müdafaa-i
Hukuk Cemiyeti üyeleri ve H›ristiyan tebaan›n ileri gelenleri yeniden mi-
safirlere “Hoflgeldiniz!” demifllerdi44.
9- Mucur’dan geçilirken
Sivas Kongresi’ni müteakip Mustafa Kemal Pafla 21 Aral›k 1919’da
Ankara’ya gitmek üzere yola ç›km›fl, bu arada yol güzergâh›nda bulunan
Mucur’a u¤ram›flt›. Kendisini yollarda bekleyen Mucur halk› sevgi göste-
risinde bulunmufl, kasabaya büyük bir kalabal›kla hep birlikte girilmifltir45.
Kafile kona¤›n önüne gelince, Kaymakam Ahmet Cevat [Ak›n] Bey, misa-
firleri hükümet kona¤›nda karfl›lam›flt›r. Kona¤a giriflinde Müftü ‹smail
Hakk› Efendi uzun bir dua yaparak Allah’tan muvaffakiyetler dilemifltir.
Binaya girildi¤inde ise Belediye Baflkan› Nuri Bey, Hac› Süleyman Efen-
di, Tevfik Bey, Hac› Emin Efendi, Dervifl Mehmet Efendi ve Hayri Efen-
di flehir ad›na misafirlere “Hoflgeldiniz!” demifllerdir.
10- Hac› Bektafl’taki görüflmeler
Sivas Kongresi’nden sonra Temsil Kurulu Ankara’ya hareket etmiflti.
Bu arada kurul, Hac› Bektafl’a u¤ray›p onlarla görüflmek ve kesin destek-
lerini almak düflüncesinde idi. 23 Aral›k 1919’da kurul, Hac› Bektafl’a gel-
mifllerdir. Cemaleddin Efendi, Mustafa Kemal Pafla’y› Bektafllar mevkiin-
de karfl›lam›flt›r. Cemaleddin Efendi’nin Bektafllar’a kadar gelip karfl›la-
mada bulunmas› ilk defa gerçekleflen bir hadise idi. Çünkü o, daha önce
gelen Enver ve Talat Paflalar› Selâml›k’da karfl›lamas›na ra¤men, Mustafa
Kemal Pafla’y› saatlerce önce uzak yol kavfla¤›nda karfl›lamay› tercih et-
mifltir. Siyasî anlay›fl› yüksek birisi olan Çelebi Efendi, gelenlerin öyle

44 Kansu, a.g.e., c. II, s. 490-491; Sar›han, a.g.e., c. II. s. 285; Mahmut Golo¤lu, Üçüncü Meflruti -
yet (1920), Ankara 1970, s. 3; Naflit Hakk› Ulu¤, Hemflehrimiz Atatürk, s. 65-66; Kalaç, a.g.e.,
s. 158, Kars, a.g.e., s. 56-63.
45 Kardefl, a.g.e., s. 9-10; Naflit Hakk› Ulu¤, Hemflehrimiz Atatürk, s. 67; Sar›han, a.g.e., c. II, s.
286, Kansu, a.g.e., c. II, s. 492.
M‹LLÎ MÜCADELE DÖNEM‹NDE ATATÜRK VE D‹N ADAMLARI 93

rastgele birileri olmad›klar›n› hemen anlam›flt›r. Mustafa Kemal Pafla ile


beraberce arabaya binerek Hac› Bektafl’a gelmifllerdir. Mustafa Kemal Pa-
fla için burada bir âyin-i cem düzenlenmifltir. Sabah olunca Hac› Bektafl-›
Veli ziyaret edilmifltir. K›rklar Meydan›’nda Dede Babal›k postuna vekâlet
eden Niyazi Baba’yla karfl›lafl›p görüflmüfllerdir. Görüflmeler oldukça sa-
mimi bir hava içinde geçmifltir. Bu arada Çelebi Cemaleddin Efendi’yle de
baflbafla 5 saata varan bir görüflmede de bulunulmufltur. Her iki taraf ara-
s›nda sa¤lanan mutabakatla, bütün Aleviler’in millî davaya ba¤lan›p sâd›k
kalmas› ve yard›mda bulunmas› karara ba¤lanm›flt›r. Bu görüflmeden son-
ra Çelebi Cemaleddin Efendi mensuplar›na bir bildiri yay›nlayarak Musta-
fa Kemal Pafla’ya yard›m etmelerini rica etmiflti. Mustafa Kemal Pafla mil-
lî kurtulufl savafl› için Hac› Bektafl Çelebisi ve Nizayi Baba’dan, birlikte
çal›flacaklar›na dair söz al›p Mucur’a hareket etmifltir. Böylece Anado-
lu’nun bu kitlesi de millî davaya kazand›r›lm›fl oluyordu46.
Mustafa Kemal Pafla ise Ankara’ya vard›ktan sonra 2 Ocak 1920 tari-
hiyle Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Temsilciler Kurulu
ad›na Mustafa Kemal Pafla imzas›yla Cemaleddin Efendi’ye çekti¤i bir
telgrafta, yard›m ve destekleriyle Millî Mücadele’ye güç kayna¤› oldukla-
r›ndan bahsederek gönderdi¤i bildirinin köylere kadar ulaflt›r›lmas›n› rica
etmifltir. 23 Nisan 1920’de Meclis’in aç›l›fl› s›ras›nda ise Salih Niyazi Ba-
ba, T.B.M.M. Riyâseti’ne çekti¤i tebrik telgraf›nda flunlar› söylüyordu:
“Meclis’in aç›l›fl günü olan cuma günü Der-
gâh-› fierif Camii’nde kasaba ve köyler ahalisi
toplanarak mevlid ve hatim-i flerif k›raat ettirile-
rek flekerler, flerbetler da¤›t›lm›flt›r. Cenab-› Al-
lah, millî çal›flmalar› birlefltirme ve mukaddes
vatan›m›z›n düflman ellerinden kurtar›lmas› u¤-
runda geceli-gündüzlü çal›flan heyet-i muhtere-

46 Ömer Sami Coflar, ‹stiklâl Harbi Gazetesi, c. II, 23 Aral›k 1919, nr. 191; Kardefl, a.g.e., s. 17-
18; Oranl›, a.g.e., s. 45; Süreyya fiehido¤lu, Millî Mücadelenin Maddi Dayanaklar›, Ankara
1975, s. 140-144; Enver Behnan fiapolyo, Millî Mücadele Tarihi, ‹stanbul 1958, s. 354-356; Na-
flit Hakk› Ulu¤, Hemflehrimiz Atatürk, s. 71-72.
94 RECEP ÇEL‹K

menizi her bir iflinde muvaffak eylesin. Davete


icabet eden umum babalar ve muhibbân-› dervi-
flân nâm›na arz eylerim”.
Çelebi Cemaleddin Efendi T.B.M.M.’de milletvekili olmufl ve ayn› za-
manda Meclis II. Reis Vekâleti’ne seçilmifltir. Fakat hizmetleri k›sa sür-
müfl, hastal›¤› dolay›s›yla 1921 y›l›nda vefat etmifltir47.
Bektaflîler’in Millî Mücadele’ye yard›mlar› Çelebi Cemaleddin Efen-
di’nin ölümünden sonra da devam etmifltir. Onun yerine geçen Veliyyüd-
din Efendi de ayn› hassasiyeti göstermifltir. 1923’te Mustafa Kemal Pafla,
milletvekilli¤i seçiminde kendi listesini kazand›rmas› hususundaki yard›m
talebini Salih Niyazi Baba ve Çelebi Veliyyüddin Efendi kabul ederek söz
konusu liste kazand›r›lm›flt›r48.
11- Ankara’n›n kalbine do¤ru
Sivas Kongresi’nin ikinci günü, Kurban Bayram› arefesine tesadüf et-
miflti. Bu vesileyle Ankara halk›n›n ileri gelenleri, padiflaha telgraf çeke-
rek bayram›n› tebrik etmek istemifller, fakat Sadr›azam Damat Ferit Pafla,
telgraf› padiflahla vas›tas›z görüflülemeyece¤i gerekçesiyle kabul etmemifl-
tir. Sadr›azam›n bu davran›fl› baflta Müftü Rifat Efendi olmak üzere Anka-
ral›lar’›n tepkisine yol açm›fl, bunun üzerine çektikleri baflka bir telgrafta
ne padiflah ne de onun hükümetini tan›d›klar›n› bildirmifllerdi49. Bu tarih-
ten sonra Ankara, Sivas’taki Heyet-i Temsiliye ile daha s›k› iliflkilere gir-
mifltir. Baflka bir ifadeyle Müftü Rifat Efendi tamamen Kuvâ-y› Milli-
ye’nin emrine girmifltir.
Sivas Kongresi’nde, daha önce teflkil edilmifl olan bütün millî cemiyet-
lerin, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri ismi alt›nda bir-
lefltirerek yeniden teflkil edilmesine karar verilmiflti. Karar uyar›nca Anka-
ra’da da Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti kurulmas› çal›flmalar›na bafllanm›flt›r.

47 T.B.M.M. Zab›t Ceridesi, c. I, 93, 147-148, 218; T.B.M.M. Zab›t Ceridesi, c. III, s. 229-230;
fiener, a.g.e., s. 67-72, Öz, a.g.e., s. 50-53.
48 Birdo¤an, a.g.e., s. 30, 33; fiener, a.g.e., s. 71, 138; Öz, a.g.e., s. 55-58, Bedri Noyan, “‹stiklâl
Savafl›nda Bektafliler”, Yeni Gazete, 2 Temmuz 1966; Samih Nafiz Tansu, ‹ki Devrin Perde Ar-
kas›, ‹stanbul 1969, s. 53.
49 Kamil Erdeha, Millî Mücadelede Vilayetler ve Valiler, ‹stanbul 1975, s. 264.
M‹LLÎ MÜCADELE DÖNEM‹NDE ATATÜRK VE D‹N ADAMLARI 95

Nitekim 29 Ekim 1919’da Müftü Rifat Efendi baflkanl›¤›nda Ankara Mü-


dafaa-i Hukuk Cemiyeti kurulmufltur. Cemiyetin üyeliklerine Binbafl› Fu-
at Bey, Defterdar ve Vali Vekili Yahya Galip Bey, Hanifzâde Mehmet Bey,
Bulgurluzâde Mehmet Bey, Serattarzâde Rasim Bey, Arslanlar Camii Ha-
tibi Hac› Ahmet Efendi, K›nac›zâde Mehmet Bey, Tuzluca Hac› Rifat,
Ademzâde Ahmet Bey seçilmifllerdir50. Cemiyet, Erzurum ve Sivas Kong-
releri’nde al›nan kararlar do¤rultusunda çal›flmaya bafllam›flt›r.
Ankara Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti çok yönlü çal›flmalarda bulunmufl-
tur. Özellikle Heyet-i Temsiliye ve Mustafa Kemal Pafla’n›n 27 Aral›k
1919’da Ankara’ya geldi¤i tarihe kadarki sürede livâ ve kazalar dahil, bü-
tün vilayette teflkilatlanmaya önem vermifl, ülke dahilinde de¤iflik bölgeler-
de yürütülen millî faaliyetlerle irtibata geçmifl ve gerekti¤inde bunlara yar-
d›m ve destekte bulunma gayreti içinde olmufltur. Heyet-i Temsiliye’nin
Ankara’da çal›flmalar›na bafllamas›yla cemiyet, Mustafa Kemal Pafla ve ar-
kadafllar›na her türlü yard›ma haz›r hale gelmifltir. Müftü Rifat Efendi, ken-
disi ile efli Saniye Han›m için ay›rd›¤› cenaze paras›n› bile, bir ziyareti s›ra-
s›nda Mustafa Kemal Pafla’ya vermifltir. Yine Mustafa Kemal Pafla ve arka-
dafllar›n›n Ankara’ya geldiklerinin ilk haftas›nda Rifat Efendi’nin giriflim-
leriyle Ankaral›lar aralar›nda 46.500 lira yard›m toplam›fllard›r51.
Rifat Efendi, sadece Ankara’da teflkilat çal›flmalar›yla yetinmeyip çev-
re illerin çal›flmalar›yla da ilgilenmek istemifltir. Bu konuda 18 Eylül 1919
tarihiyle Erkân-› Harbiye Reisi Ömer Halis Bey’in 15. Kolordu Komutan-
l›¤›’na gönderdi¤i bir telgrafta Ankara ahalisinin bafl›nda Müftü ve Beledi-
ye Reisi Rifat Efendi oldu¤u halde pek çok çal›flt›klar› belirtilmekte ve vi-
layetteki çal›flman›n muvaffakiyetinden sonra Kastamonu ve Eskiflehir ile
de ilgilendiklerinden kendilerine kongre taraf›ndan bir takdir belgesi gön-
derilmesinin uygun olaca¤› bildirilmekte idi52.

50 Sakall›, a.g.e., s. 68; Naflit Hakk› Ulu¤, Hemflehrimiz Atatürk, ‹stanbul 1973, s. 48-49 91-93,
266-267; Çal›flkan, a.g.t., s. 67; Dinamo, a.g.e., c. V, s. 218, 220, 222.
51 Sakall›, a.g.e., s. 72; Müderriso¤lu, a.g.e., s. 162, Atatürkün Telgraf, Tamim ve Beyanname-
leri (1917-1938), c. IV, s. 466, Çal›flkan, a.g.e., s. 72; Ulu¤ ‹¤demir, Y›llar›n ‹çinden, Ankara
1976, s. 29.
52 ATASE, Kl. 322, D. 57-a/3, F. 33-1.
96 RECEP ÇEL‹K

27 Aral›k 1919’da, K›rflehir’den hareket eden Heyet-i Temsiliye’nin


Ankara’ya do¤ru ilerlemeye bafllamas›yla Ankara halk› karfl›lamada bu-
lunmak için haz›rl›klara bafllam›flt›r. Seymenler, Hac› Bayram Camii önü-
ne gelmifllerdir. Burada Kayyum Dede taraf›ndan bir dua yap›larak kur-
banlar kesilmifltir. Seymen alay›n›n geçiflini müteakip çeflitli tarikat men-
suplar› yürüyüflte bulunmufllard›r53. Dervifl alay›n›n hemen arkas›ndan es-
naf loncalar› gelmifltir. Bu kesimi, ellerinde bayraklarla okullar takip et-
mifltir. Alay flehirde ilerleye ilerleye nihayet Yeniflehir’in bulundu¤u tarla-
lara kadar varm›flt›r. Seymen alay›n›n bir k›sm› Dikmen ba¤lar›na, bir k›s-
m› K›rflehir’e giden K›z›l yokuflun eteklerine, bir k›sm› da istasyon kena-
r›ndaki yola dizilmifllerdir. Halk da iki kola ayr›larak bir k›sm› Namazgâh
tepesine, bir k›sm› da istasyon yoluna doluflmufllard›r. Ankara flehri ad›na
karfl›lama töreninde Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin bütün üyeleri yer al-
m›flt›r.
Nihayet Mustafa Kemal Pafla Yeniflehir’e gelerek otomobilinden iner
inmez kurbanlar kesilmifltir. Pafla, karfl›lama kurulunu tek tek selâmlam›fl-
t›r. Halk, “Yafla, yafla!” sesleriyle coflkun ve heyecanl› bir biçimde gösteri-
lerde bulunmufltur. Mustafa Kemal Pafla, bafllar›nda Müftü Rifat Efen-
di’nun bulundu¤u ulema ve tarikat mensuplar›n› da selâmlad›ktan sonra
otomobiline binerek istasyon taraf›na yönelmifltir. Önce Hac› Bayram Tür-
besi’ni ziyaret eden Pafla, büyük veliye dualar okumufltur. Daha sonra hü-
kümet kona¤›na gelerek kendisini ziyarete gelenleri kabul etmifltir. Millî
Mücadele’nin bütün h›z›yla devam etti¤i bu y›llarda Ankara’n›n kalbi ca-
mi ve türbelerin bulundu¤u Hac› Bayram semtinde at›yordu54.

53 Ankara’da bu tarihte Nakflibendî, R›faî, Kadirî, Mevlevî dergâhlar› ile Hac› Bayram-› Velî mürid-
leri, esnaf ahileri ve çevre köylerdeki K›z›lbafllar vard›. Ankara’da en çok mensubu olan Nakfli-
bendî tarikat› idi. Samanpazar›’nda bulunan dergâh›n fleyhli¤ini Topçu fieyhi Efendi yap›yordu.
Mevlevî dergâh› ise Cenabî Ahmet Pafla Camii taraflar›nda bulunuyordu. Bkz. Ulu¤ ‹¤demir, Y›l -
lar›n ‹çinden, s. 77-84.
54 Kansu, a.g.e., c. II, s. 497-503; Dinamo, a.g.e., c. VI, s. 214-223; Ulu¤ ‹¤demir, Y›llar›n ‹çin -
den, s. 77-84; Süreyya fiehido¤lu, Millî Mücadelenin Maddi Dayanaklar›, Ankara 1975, s.
144-154; Ziya Oranl›, Atatürk’ün fiimdiye Kadar Yay›nlanmam›fl An›lar›, Anlatan: Ali Me-
tin, Ankara 1967, s. 150 vd; Cemal Bardakç›, “Atatürk’ün Ankara’ya ‹lk Gelifli”, Yak›n Tarihi -
miz, c. I, say› 4, 22 Mart 1962, s. 105-107, Ömer Sami Coflar, ‹stiklâl Harbi Gazetesi, c. II, 29
Aral›k 1919, nr.196.
M‹LLÎ MÜCADELE DÖNEM‹NDE ATATÜRK VE D‹N ADAMLARI 97

27 Aral›k 1919’dan 23 Nisan 1920’ye kadarki 4 ayl›k sürede Heyet-i


Temsiliye üyelerinin hemen hemen her türlü masraflar› Ankaral›lar taraf›n-
dan karfl›lanm›flt›r. Ankara’ya gelen Heyet-i Temsiliye’nin paras› kalmad›-
¤›ndan Müftü Rifat Efendi, Mustafa Kemal Pafla’y› ziyarete geldi¤i bir s›-
rada memleket eflraf›n›n kendi aralar›nda toplad›klar› bir kese paray› kap›-
daki görevliye teslim etmifltir. Mustafa Kemal Pafla ise, Rifat Efendi’ye bu
fedakârl›klar›ndan ötürü teflekkürlerini sunmufltur55.

II- MUSTAFA KEMAL PAfiA’NIN D‹N ADAMLARINI


M‹LLÎ MÜCADELEYE DAVET‹
Millî Mücadele’nin seyir tarihi içinde Mustafa Kemal Pafla’n›n Anado-
lu’nun önde gelen din adamlar›n›, dinî mensuplar›n› ve din temsilcilerini
vatan›n kurtar›lmas› hareketine davet etti¤i bilinmektedir. Bu gayret ve ça-
balar, Mustafa Kemal Pafla’n›n kurtulufl mücadelesini desteklemeleri yö-
nünde din adamlar›na duydu¤u ihtiyac›n önemli bir göstergesi olsa gerek-
tir.
Bu çerçevede, Mustafa Kemal Pafla 13 A¤ustos 1919’da Erzurum
Kongresi taraf›ndan yay›nlanan beyannâmenin ço¤alt›larak halka yay›lma-
s› düflüncesiyle Do¤u illerindeki afliret reisleri ile bölge halk› üzerinde te-
sirleri bulunan fleyhlere özel mektuplar göndermifltir. Bu flah›slar Mutki
Aflireti Reisi Hac› Musa Bey, fi›rnakl› Abdurrahman Bey, Derflevli Ömer
Bey, Musarl› Resul Bey, Garzanl› Cemil Bey, Çeto A¤alar› ve Bitlis eski
Mebusu Sadullah fieyh Mahmut Bey, Nurflinli fieyh Ziyaeddin Efendi ile
Bitlisli Küfrevîzâde fieyh Abdülbaki Efendi idiler. Mustafa Kemal Pafla bu
mektuplar›nda, vatanla ilgili konularda duyarl› olmalar›n› ve bu amaçla
teflkilat kurmalar›n› istemifltir56.
Mustafa Kemal Pafla’n›n afliret reisleri ve fleyhlere mektuplar gönder-
mesinden sonra Bitlis’te hareketlenmeler bafllam›flt›r. Fakat Ruslar’›n Bit-

55 Ulu¤ ‹¤demir, Y›llar›n ‹çinden, s. 85-87, 260-261; Kansu, a.g.e., c. II, s. 506-509; ‹¤demir,
a.g.e., s. 29.
56 Atatürk, Nutuk, c. III, Vesika nr. 47-53; Golo¤lu, Erzurum Kongresi, s. 113-114; Kansu, a.g.e.,
c. I, s. 139-140.
57 Sar›han, a.g.e., c. III, s. 191, 247-248, 254, 291.
98 RECEP ÇEL‹K

lis için istekleri de bitmiyordu. 28 May›s 1920’de Rus D›fliflleri Bakan› Çi-
çerin, Van ve Bitlis’ten toprak istiyordu. Rusya’n›n bu iste¤i 17 Ekim 1920
tarihinde Meclis’te görüflülüp reddedilmifltir57. Yabanc› devletlerin Do¤u
vilayetleri üzerindeki istekleri bununla da kalmam›flt›r. 22 Kas›m 1920’de
ise Amerika Cumhurbaflkan› Wilson Trabzon, Erzincan, Erzurum, Mufl,
Bitlis ve Van’›n Ermeniler’e b›rak›ld›¤›n› gösteren bir harita çizmifltir58.
Bitlis Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin kuruluflu di¤er illere göre geç ol-
mufltur. Cemiyet, Baflkan Müftüzâde Mahmut Nedim Efendi, Dertsunduk
fieyhizâde fieyh Abdülgani Efendi, Küfrevîzâde fieyh Abdülbaki Efendi,
eflraftan Hurflid Efendi, Hac› Babuzâde Mehmet Nuri Efendi, Nalbantzâde
Hakk› Efendi, Osman Sadullah Efendi ve Kalelizâde fievket Efendilerden
teflekkül etmifltir59.

III- D‹N ADAMLARININ M‹LLÎ MÜCADELE


F‹KR‹N‹ ATEfiLEMELER‹
Yunanl›lar’›n ‹zmir’i iflgali ve sürekli yay›lmac› bir politika izlemele-
ri, bölgede bulunan askerî erkândan mülkî erkâna, din adamlar›ndan çete
reislerine kadar halk üzerinde etkisi olan herkesi harekete geçirmifltir. Bun-
lardan birisi olan Denizlili Müftü Ahmet Hulusi Efendi idi. O, faaliyetleri-
ni sadece Denizli sanca¤› ile s›n›rland›rmayarak bütün bölgeyi içine alan
bir liderlik örne¤i sergilemifltir. Onun gayretleri sayesinde düflman ilerle-
yifli yavafllam›fl ve Anadolu’yu iflgal etmenin her fleye ra¤men “kolay” ol-
mad›¤› anlafl›lm›flt›r.
23-26 Mart 1919 tarihlerinde ‹zmir’de yap›lan bu kongreye Denizli
sanca¤› merkezinden Müftü Ahmet Hulusi Efendi baflkanl›¤›nda Belediye
Reisi Tevfik, Tavasl›o¤lu Mustafa ve Küçüka¤azâde Ali Beyler gönderil-
mifltir60.

58 Sar›han, a.g.e.,c. III, s. 292.


59 BTTD, say› 19, Eylül 1986, s. 9.
60 Denizli sanca¤›n›n ilçelerinden kongreye kat›lan flah›slar flunlard›r: Ac›payam’dan ‹zmir’de Faik
Pafla Medresesi Müderrisi Ali Efendi, Buldan’dan Müftü Salih Efendizâde Mehmet Efendi, Hac›
Molla Ahmetzâde Necip Bey, Kara Yusufzâde H. Ahmet Efendi, Çal’dan Müftü Ahmet ‹zzet
Efendi ile Necip A¤a, Sarayköy’den Müftü Ahmet fiükrü Efendi, Belediye Baflkan› Hac› Salih-
zâde Halil Bey ve Müderris Hac› Halilzâde ‹smail Efendi; Tavas’tan Müftü Cennetzâde Tahir
Efendi, Belediye Baflkan› Hac› ‹smail Bey, Kat›rc›zâde Abdullah ve fieyh Alizâde Mehmet Ke-
malettin Efendiler. Bkz. Toker, a.g.e., 23.
M‹LLÎ MÜCADELE DÖNEM‹NDE ATATÜRK VE D‹N ADAMLARI 99

‹zmir’de Beyler soka¤›ndaki sinemada Nurettin Pafla baflkanl›¤›nda


toplanan kongre, Ege’nin iflgaline fliddetle karfl› ç›k›lmas›n› ve bu direnifli
gerçeklefltirmek üzere Bal›kesir, Ayd›n ve Denizli’de Müdafaa-i Hukuk ve
Redd-i ‹lhak Cemiyetleri kurulmas›n› kararlaflt›rm›flt›r. Denizli delegeleri
bu kararlar› uygulamak üzere ‹zmir’den ayr›lm›fllard›r61.
Henüz daha kongre devam etmekte iken, Denizli’de istenilen teflkilat›
hemen kuraca¤›n› aç›klayan Ahmet Hulusi Efendi62, ‹zmir dönüflünde yo-
¤un bir teflkilatlanma çal›flmas›na girmifltir. Yaklaflan tehlikenin büyüklü¤ü
ve vehâmetini halka anlatmak üzere Denizli yöresinin bütün kasaba ve
köylerini dolaflm›fl; Ac›payam, Buldan, Sarayköy, Tavas ve Çal’da, özel-
likle müftüler ve müderrislerle eflraf›n önderlik etti¤i kurullar meydana ge-
tirmifltir. Göreve ça¤›rd›¤› kiflilerin, özellik ve yeteneklerini belirledikten
sonra atamalar›n› gerçeklefltirmifltir63.
Denizli Mutasarr›f› Faik [Öztrak] Bey, ‹zmir’in iflgaliyle ilgili haberi
ö¤renir ö¤renmez Müftü Ahmet Hulusi Efendi, Askerlik fiubesi Baflkan›
Tevfik Bey, Belediye Baflkan› Hac› Tefik Bey ve eflraftan baz› flah›slar› ya-
n›na ça¤›rarak ‹zmir’den gelen telgraf› okumufltur. Mutasarr›f ve beraberin-
dekiler, iflgal haberini Dahiliye Nezâreti’ne de bildirmifllerdir64. Heyet, hal-
k› korku ve telafla düflürmemek ve ‹zmir’de olup bitenleri haberdar etmek
üzere belediye binas› önünde bir miting tertibine karar vermifltir65. Mitingin
düzenlenmesi görevini Müftü Ahmet Hulusi Efendi üstlenmifltir66.
Ahmet Hulusi Efendi derhal çal›flmalara bafllam›flt›r. 15 May›s sabah›-
n›n erken saatlerinde mitingi halka duyurmak üzere bulunup kiralanan tel-
lallar çarfl› ve mahalleleri dolaflarak “Allah’›n›, dinini ve vatan›n› seven-
ler”in Müftülük binas› önünde toplanmalar› duyurusunda bulunmufllar-
d›r67. Bu arada Müftü Efendi, cami imam-hatiplerine de haberler göndere-

61 Moral›, a.g.e., s. 13.


62 Müftüler, a.g.e., s. 4.
63 Yurt Ansiklopedisi, c. III, ‹stanbul 1982, s. 2141.
64 Sadi Borak, Dahiliye Nezâreti’ne telgraflar›n Müftü Ahmet Hulusi Efendi taraf›ndan çekildi¤ini
belirtmektedir. Telgraf metni için bkz. Borak, a.g.m., say› 9, s. 12.
65 Köstüklü, a.g.e., s. 69.
66 Ayr›ca mitingde sükuneti sa¤lamak için Komiser Hamdi ve ‹brahim Beyler müftü efendiye yar-
d›mc› olmak üzere görevlendirildiler. Bkz. Kutay, Manevî Mimarlar, s. 50.
67 Borak, a.g.m., s. 12-13.
100 RECEP ÇEL‹K

rek sabah namaz›ndan sonra cemaatle birlikte miting yerine gitmelerini is-
temifltir68.
Bu flekilde mitingten haberdar edilen Denizli halk›, 15 May›s günü-
nün ilk saatlerinde belediye binas›n›n bulundu¤u Bayramyeri’nde toplan-
m›flt›r. Kalabal›¤›n artmas› üzerine yan›nda din görevlileri, tekke fleyhle-
ri, eflraf, ö¤retmenler ve yedek subaylar oldu¤u halde Müftü Efendi önce
Müftülük binas› önüne gitmifltir69. Daha sonra hep birlikte tekbirlerle
bayram yerine gelinmifltir. Bu anda halkta heyecan doruk noktas›na ulafl-
m›flt›r. Mutasarr›f, Belediye Reisi ve baz› eflraf, belediye balkonunda da-
ha önce yerlerini alm›fllard›r. Çal›nan trampetlerle halk sükunete davet
edilmifltir70. Bir anl›k sessizlikten sonra Müftü Efendi’nin sesi duyulur ol-
mufltur:
“Muhterem Denizlililer!.. Bugün sabah›n er-
ken saatlerinde ‹zmir Yunanl›lar taraf›ndan iflgal
edilmifltir. Bu tecavüze karfl› hareketsiz kalmak,
din ve devlete ihanettir. Vatana karfl› ifllenecek
cürümlerin Allah ve tarih önünde aff›, mümkinâ-
t› yok günaht›r. Cihat, tam manas›yla teflekkül
etmifl, dinî farîza olarak karfl›m›zdad›r.
Hemflehrilerim! Karfl›m›za ç›kar›lan dünkü
tebaam›z Yunan’d›r. Onlar öteki düflmanlar›m›-
z›n vas›tas›d›r. Yunan’›n bir Türk beldesini eline
geçirmesinin ne manaya geldi¤ini ‹zmir’de flu
birkaç saat içinde ifllenen cinayetler gösteriyor.
Silah›m›z olmayabilir, topsuz-tüfeksiz, sapan
tafllar› ile de düflman›n karfl›s›na ç›kaca¤›z. ‹stik-
lâl aflk›, vatan sevgisi, haysiyet fluurumuz ve kal-
bimizdeki iman ile mücadelemizin sonunda za-
feri kazanaca¤›z. Bu u¤urda can›n› verenler fle-

68 Tütenk, a.g.e., s. 6-8.


69 Toker, a.g.e., s. 29.
70 Tütenk, a.g.e., s. 9.
M‹LLÎ MÜCADELE DÖNEM‹NDE ATATÜRK VE D‹N ADAMLARI 101

hit, kalanlar gazidir. Bu mutlak olarak cihad-›


mukaddestir. Sizlere vatan›n›z› düflmana teslim
etmenin çaresiz oldu¤unu söyleyenler, düflman
esareti alt›nda olanlard›r. Onlar irade ve kararla-
r›na sahip de¤illerdir. Bu vaziyette olanlar›n em-
ri ve fetvas› aklen ve fler‘an caiz, makbul ve mu-
teber de¤ildir. Meflru olan, münhas›ran vatan
müdafaas› ve istiklâl u¤runa cihatt›r. Korkmay›-
n›z, me’yus olmay›n›z... Bu livâ-y› hamdin alt›n-
da toplan›n›z ve mücadeleye haz›rlan›n›z. Müf-
tünüz olarak Cihad-› Mukaddes Fetvas›’n› ilan
ve tebli¤ ediyorum... Elinizde hiçbir silah›n›z ol-
masa dahi üçer tafl alarak düflman üzerine atmak
suretiyle mutlaka fiilî mukabelede bulunu-
nuz71...”
Bu düflündürücü ve heyecanl› konuflma dinleyenleri harekete geçirmifl,
düflmana lanetler ya¤d›r›lm›flt›r. Belediye meydan›ndan taflan hissiyat dal-
ga dalga komflu il ve ilçelere de yay›lm›flt›r. Nitekim ‹zmir’in iflgalinden
dört saat gibi k›sa bir süre sonra düzenlenen bu miting çevre il ve ilçeler-
de fevkalâde tesiri olmufltur72.
Ahmet Hulusi Efendi’nin konuflmas›n›n tesiri Ayd›n’› müteakip Deniz-
li’nin ilçelelerinde de hissedilmifltir. Art arda mitingler yap›lmaya, protes-

71 Borak, a.g.m., s. 13.


72 Bu husus hakk›nda Ayd›n Mebusu olan Dr. Mazhar Bey [Germen] flu bilgileri vermektedir:
“Denizli’de Müftü Ahmet Hulusi Efendi’nin rehberlik etti¤i miting haberi ve onu takiben Müftü
Efendi’nin imzas›n› tafl›yan telgraf iflte bu saatlerde Ayd›n’a geldi. Ben, “Heyet-i Milliye” tabiri-
ni ilk defa bu telgrafta gördüm. Hükümet doktoru idim. Mutasarr›f olmadigi için bu makama da
vekâlet eden 57. F›rka Kumandan› Miralay fiefik Bey’in davet etti¤i flahsiyetler aras›nda bulunu-
yordum. Kumandan, Müftü Efendi’nin gönderdi¤i telgraf metnini okuyarak dedi ki: “Denizli
Müftüsü, tutulacak en sa¤lam ve vatanseverce yolu bize göstermektedir. Ben asker olarak elim-
deki bütün imkânlarla vatan›m› korumak için namus ve fleref and› içtim. Fakat bunu, Denizli’de-
ki hareketi örnek alarak yapmak ak›l ve mant›k gere¤idir” demiflti. Bkz. Cemal Kutay, ‹stiklâl
Savafl›n›n Maneviyat Ordusu, c. I, ‹stanbul 1977, s. 62-63; a. mlf., Manevî Mimarlar, s. 53;
Toker, a.g.e., s. 30.
102 RECEP ÇEL‹K

tolar çekilmeye bafllanm›flt›r. 16 May›s Cuma günü Tavas73, Ac›payam74


ve Sarayköy75 ilçelerinde; 17 May›s Cumartesi günü ise Çal ilçesinde mi-
tingler düzenlenerek iflgali protesto telgraflar› çekilmifltir76.
Öte yandan Müftü Ahmet Hulusi Efendi halk› galeyana getirmekle ye-
tinmemifl, bizzat kendisi de bütün ahali ad›na Sadâret’e telgraflar gönder-
mifltir. Bu telgraflardan 16 May›s tarihli olan›nda ‹zmir’in Yunan kuvvet-
lerince iflgal edilmesinden duyulan üzüntü belirtilerek iflgalin kesinlikle
kabul edilmeyece¤i ifade edilmifltir77.
Müftü efendinin teflvik ve deste¤i aral›ks›z devam etmifl, Denizli’den
‹stanbul’daki ‹tilâf Devletleri mümessillerine sürekli protesto telgraflar›
çekilmifltir. ‹lk telgraf 15 May›s, ikincisi 18 May›s’ta gönderilmifltir. Bu
telgraflarda Yunan askerlerinin ‹zmir’i terk etmedikleri sürece, Denizli
halk›n›n ‹zmir’i müdafaaya haz›r olduklar› anlat›lm›flt›r78.
1- Afyon
Afyon Müftüsü Hüseyin Bay›k Efendi79 muhtemelen Denizli Müftüsü
Ahmet Hulusi Efendi’nin etkisiyle Anadolu harekât› yan›nda yer alan ve

73 Tavas’ta Kaymakam Ali R›za Bey, Müftü Cennetzâde Tahir Efendi’nin yard›m›yla ilçe halk›n› es-
ki belediye binas› önünde toplayarak onlara ‹zmir’den gelen iflgali bildiren telgrafi okumufltur.
Ayr›ca ne flekilde davran›lmas› gerekti¤i konusunda aç›klamalarda bulunmufltur. Daha sonra Ya-
rangüme Hakimiyet-i Milliye Okulu ö¤retmenlerinden Mehmet Ali Bey söz alarak askerlik hiz-
meti esnas›nda Makedonya’da görmüfl oldu¤u zulümlerden bahsedip derhal Yunanl›lar’a karfl›
harekete geçilmesini istemifltir. Bkz. ‹brahim Aksakal, Millî Mücadelede Denizli Müftüsü Ah -
met Hulusi Efendi, Ankara Üniversitesi (A.Ü.) ‹lahiyat Fakültesi Lisans Tezi, Ankara 1971, s.
13.
74 Ac›payam’da düzenlenen mitingde, Müftü Hasan Efendi yapt›¤› konuflmayla halk›n millî ve dinî
duygular›n›n galeyana gelmesinde son derece etkili olmufltur. Bkz. Toker, a.g.e., s. 31.
75 Sarayköy’deki miting, bugünkü Sarayköy Belediyesi binas› önündeki zincirli kuyunun bulundu-
¤u meydanda yap›lm›flt›r. ‹lçe Müftüsü Ahmet fiükrü Efendi yüksekte bulunan kuyu kapa¤›n›n
üstüne ç›karak halka, ‹zmir’in kâfir Yunanl›lar taraf›ndan iflgal edildi¤ini, kâfirlerin bulundu¤u
yerde namaz k›l›nmas›n›n caiz olmad›¤›n› söyleyerek düflmana karfl› konulmas›n› istemifltir. Bkz.
Toker, a.g.e., s. 32.
76 16 May›s’ta Ac›payam’da yap›lan mitingin ard›ndan ayn› gün, ‹stanbul Hükümeti’ne bir protes-
to telgraf› çekilmifltir. Telgrafta, ‹zmir ve dolaylar›n›n Yunanistan’a verilece¤i haberi al›nd›¤› be-
lirtilerek halk›n heyecan ve galeyanda oldu¤u ifade edilmifltir. Ayr›ca Ac›payam ilçesi ahalisinin
millî tarih ve kültürel haklar›m›za aç›k bir tecavüz olan bu düflünce ve giriflimleri protesto etti¤i-
ni bildirmifltir. Bkz. Atamer, a.g.m., say› 12, Eylül 1968, s. 15.
77 Atamer, a.g.m., say› 7, Nisan 1968, s. 22.
78 Tütenk, a.g.e., s. 30.
79 Ilgar, a.g.e., s. 99.
M‹LLÎ MÜCADELE DÖNEM‹NDE ATATÜRK VE D‹N ADAMLARI 103

Kuvâ-y› Milliye’ye en çok hizmet eden din adamlar›m›zdan birisidir. O, Af-


yon ve çevresinde mücadele fikrinin do¤mas› ve fiiliyâta geçirilmesi husu-
sunda çal›flmalarda bulundu¤u gibi, Kuvâ-y› Milliye için ihtiyaç duyulan
personel, para, erzak, silah, cephane vb. hizmetlerde de bulunmufltur.
Müftü Hüseyin Bay›k Efendi’nin faaliyetleri Millî Mücadele’nin sonu-
na kadar gerek teflkilatlanma ve gerekse gönüllü toplay›p onlar› techiz ede-
rek cepheye yollama fleklinde devam etmifltir80.
2-Bolvadin
Halil Nuri Bey’in81 Bolvadin’e gelifli Bolvadin aç›s›ndan çok önemli
bir geliflme olmufltur. O, Eskiflehir’de Abdullah Azmi Efendi’nin verdi¤i
iki yüz lira ile Millî Mücadele’nin ilk mehter tak›m›n› kurmufltur. Türk
toplumunun manevî ve tarihî desteklere muhtaç bulundu¤u günlerde ümit
ve flevk kayna¤› olmufltur. Halil Nuri Bey, 20 A¤ustos 1920 tarihinde Bol-
vadin’e gelmifltir. Kendisine flehrin ileri gelenlerinden Yörükzâde Ahmet
Efendi, ulemadan Yunuszâde Ahmet Vehbi Efendi82, Müftü Yörük Hac›
Mehmet Ali Efendi, Belediye Baflkan› Enver Efendi ile sair kifliler refakat
etmifllerdir. Halil Nuri Bey’i en çok ulemadan Yunuszâde Ahmet Vehbi
Efendi etkilemifltir. Yunuszâde’nin flu sözünü unutamam›flt›r:
“O¤lum... Sana düflüncelerimi ve tezkiyemi
nazmen izhâr edece¤im. ‹cap ederse namaz sec-
cademi heybeme koyar, seninle yola düflerim.
Son nefesimi gazalar›n en ulvisinde irflat yolun-
da veririm. Sen kar›ncan›n ibadetini bilir mi-
sin?.. ‹flte biz bugün bu dinin gerçekten müritle-
ri isek tutaca¤›m›z yol, bu yoldur!”
Ertesi gün fliiri yazar, haz›rlar, imzalar ve Halil Nuri Bey’e verir. Bu-
rada Yunuszâde, 21 yafl›ndaki Halil Nuri’nin kahramanl›¤›n› fliirlefltirmifl-

80 T.B.M.M. Zab›t Ceridesi, c. IV, s. 38-39.


81 Halil Nuri Yurdakul: Mülâz›m-› Sânî rütbesiyle ‹stiklâl Savafl›’na kat›lm›flt›r. Orduda mehter ta-
k›m› kurmufltur. Bkz. Bayar, Bolvadin, c. I, s. 238.
82 Bkz. Ahmet K›ymaz, Romanda Millî Mücadele (1918-1928), Ankara 1991, s. 99.
104 RECEP ÇEL‹K

tir. Gayesi, yafl ve rütbesine bakmadan büyük hizmetler yaparak yücelme


fluurunun ortaya ç›kar›l›p korunmas›d›r. Böylece Yunuszâde ileride gerçek-
leflecek zaferin manevî mimarlar›ndan biri olmufltur.
3- Bal›kesir
‹zmir’in iflgali arefesinde Ayd›n Vali ve Kumandan› Nureddin Pafla’n›n
tehlikeyi sezerek ne yap›lmas› gerekti¤ini istiflare maksad›yla bölgedeki
beldelerin belediye reisi, eflraf, müftü vb. ileri gelenlerinden meydana ge-
len flah›slar› davet etti¤i ‹zmir’e, Bal›kesir de ilgisiz kalmayarak dört kifli-
lik bir heyet göndermifltir. Söz konusu heyet Kodanazzâde Hac› Ahmet
Efendi83, Belediye Reisi Keçeci Haf›z Mehmet Efendi84, Mütekaid 1. Mi-
ralay R›za Bey ve Hasan Basri [Çantay] Efendi’den85 ibarettir. Bu flah›s-
lardan Hasan Basri Bey, kongrede Venizelos’un görüfllerine karfl›l›k mem-
leketin Türk oldu¤unu ispata çal›flacakt›. Bunun için raporlar haz›rlam›flt›.
4- Alaca Mescit Toplant›lar›
a- ‹lk Toplant›
‹zmir’de Yunanl›lar›n yapt›¤› zulümler, Ayval›k’›n iflgali, Manisa ile
birlikte Bal›kesir’in de iflgal tehdidi alt›nda bulunmas› sebebiyle ne tür ted-
birler al›nabilece¤i düflüncesiyle Alaca Mescit’te genel bir toplant› yap›l-
mas›na 17 May›s 1919’da Zarbal› Hulusi Bey’in evinde karar verilmifltir.

83 Bkz. Muharrem Eren, Bal›kesir ‹l Müftüleri ve Tarihî Kitabeler, Bal›kesir 1990, s. 28; Hasan
Basri Çantay, Kara Günler ve ‹bret Levhalar›, ‹stanbul 1964, s. 7, 9, 28-29; Zekeriya Özdemir,
Bal›kesir Bölgesinde Millî Mücadele Önderleri, Ankara 2001, s. 139-140.
84 Bkz. Zekeriya Özdemir, Bal›kesir Bölgesinde Millî Mücadele Önderleri, Ankara 2001, s. 127-
132; Tekeli-‹lkin, Ege’deki Sivil Direniflten Kurtulufl Savafl›na Geçerken Uflak Heyet-i Mer-
keziyesi ve ‹brahim (Tahtak›l›ç) Bey, Ankara 1989, s. 171, 215, 217, 306; Kâz›m Özalp, Millî
Mücadele 1919-1922, c. I, Ankara 1988, s. 113.
85 Bkz. Fahri Çoker, Türk Parlemento Tarihi, Millî Mücadele ve T.B.M.M. I. Dönem 1919-
1923, c. III. Ankara 1995, s. 593-594; Mücteba U¤ur, Hasan Basri Çantay, Ankara 1994, s. 1-
42; Hasan Basri Çantay, Kara Günler ve ‹bret Levhalar›, ‹stanbul 1964, s. 6, 9, 16, 30, 33, 37,
40; Cemal Kutay, Kurtuluflun ve Cumhuriyetin Manevî Mimarlar›, Ankara 1973, s. 256-257;
Mustafa Gülyüz, “Millî Mücadele Y›llar›nda Hasan Basri Çantay”, Kuvâ-y› Milliye Dergisi, sa-
y› 4, 6 Eylül 1980, s. 18-23; Sebilürreflad, cilt XX, say› 509, 2 Temmuz 1922, s. 171-172; Ha-
cim Muhittin Çar›kl›, Bal›kesir ve Alaflehir Kongreleri ve Hacim Muhittin Çar›kl›’n›n Kuvâ-
y› Milliye Hat›ralar›, Haz: fierafettin Turan, Ankara 1967, s. 63, Sebilürreflad, c. XIX, say› 472,
3 Mart 1921, s. 31-34; T.B.M.M. Zab›t Ceridesi, c. I, Ankara 1959, s. 238-239; c. III, Ankara
1981, s. 6-7, 583-584, c. IV, Ankara 1981, s. 47, 59, 240, 326.
M‹LLÎ MÜCADELE DÖNEM‹NDE ATATÜRK VE D‹N ADAMLARI 105

Ayn› zamanda toplant›dan önce Belediye ad›na mevlit okutulmas› da plan-


lanm›flt›r86.
Bu toplant› flehrin merkezinde Alaca Mescit’te 18 May›s 1919 Pazar
günü ikindi namaz›ndan sonra gerçekleflmifltir. Büyük bir halk kitlesinin
kat›ld›¤› toplant›da mevlitten sonra ilk sözü Mehmet Vehbi Bey alm›flt›r.
“Ey Cemaat-i Müslimîn!” diye bafllayan konuflmas›nda yaflanan facialar›n
Bal›kesirliler’in de bafl›na gelebilece¤ini, bu iflin protesto ile önlenemeye-
ce¤i, yap›lacak ilhak› fiilen reddetmek için bir Redd-i ‹lhak heyetinin ku-
rulmas› gerekti¤ini, bu cemiyete girmenin her müslüman›n borcu oldu¤u-
nu, at›lacak her kurflunun Do¤u ve ‹slâm dünyas›n›n ebedî kurtulufluna, ak-
si taktirde ebedî esarete sebep olaca¤›n› belirtmifltir. Birkaç kiflinin de he-
yecanl› konuflmalar›ndan sonra her türlü karar› almaya yetkili 41 kifli be-
lirlenmifltir87. Bu flah›slardan en az on biri hoca, haf›z ve müderris gibi s›-
fatlarla an›l›yordu. Müslüman ahalinin do¤al toplanma mekânlar› olan
mescitlerde yap›lacak bu tür organizasyonlarla halk, dinî bak›mdan moti-
ve edilmifl olacakt›. Genifl bir kat›l›m›n gözlendi¤i toplant› sonucunda düfl-
mana karfl› silahl› müdafaa karar› ç›km›flt›r. Böylece Bal›kesir Kuvâ-y›
Milliyesi’nin temeli bir camide at›lm›flt›r. Toplant› s›ras›nda baz› kiflilerin
tereddüdünü Mehmet Vehbi Bey88 ve Abdülgafur [Iflt›n] Hoca89 âyet ve
hadislerle gidermeye çal›flm›fllard›r.
Alaca Mescit toplant›s›n› gerçeklefltiren 41 kifli 19 May›s 1919 günü
kendi aralar›nda bir heyet-i merkeziye seçmifllerdir. Bu heyetler ‹stanbul
Hükümeti’nden de yard›m istemek ve Ayval›k’taki kar›fl›kl›¤› ö¤renip Kör-

86 Bolak, a.g.m., s. 164-165.


87 Bkz. Bolak, a.g.m., s. 164-168.
88 Bkz. Fahri Çoker, Türk Parlemento Tarihi, Millî Mücadele ve T.B.M.M. I. Dönem 1919-
1923, s. 602-603; Teoman Ergül, Kurtulufl Savafl›nda Manisa (1919-1922), ‹zmir 1991, s. 55,
98, 100, 234; Tekeli-‹lkin, a.g.e., s. 208, 217, 234-235; T.B.M.M. Zab›t Ceridesi; c. I, 238-239;
c. III, s. 6.
89 ATASE, Kl. 583, D. 21, F. 1-8; T.B.M.M. Zab›t Ceridesi, c. I, s. 228-239; c. II, s. 149; c. III, s.
5-6; Fahri Çoker, Türk Parlemento Tarihi, Millî Mücadele ve T.B.M.M. I. Dönem 1919-1923,
c. III, s. 591-592, Ömer Sami Coflar, ‹stiklâl Harbi Gazetesi., 20 A¤ustos 1919, nr. 86; Tekeli-
‹lkin, a.g.e., s. 190, 204, 213, 217; Hacim Muhittin Çar›kl›, Bal›kesir ve Alaflehir Kongreleri ve
Hacim Muhittin Çar›kl›’n›n Kuvâ-y› Milliye Hat›ralar›, Haz: fierafettin Turan, Ankara 1967,
s. 38, 171; Ergül, a.g.e., s. 55, 98, 103, 134.
106 RECEP ÇEL‹K

fez kazalar› ile ortak hareket etmek amac›yla aralar›nda ifl bölümü yapm›fl-
lard›r90.
Seçilenler aralar›nda görev taksimi yapt›ktan sonra teflkilatlanman›n
temini, köylere giden vaizlerin birlik ve beraberlik hakk›nda vaazlar ver-
meleri, di¤er unsurlarla iyi geçinmekten bahsetmeleri ve millî ordu kur-
mak için gerekli alt yap›n›n haz›rlanmas› kararlar›n›n uygulamaya geçiril-
mesine çal›flm›fllard›r91.
b- ‹kinci Toplant›
Baz› tedkikler için Edremit’e giden heyetin dönmesinden sonra 3 Ha-
ziran 1919 Pazartesi gecesi Alaca Mescit’te ikinci bir toplant› daha gerçek-
lefltirmifltir. Bu toplant›da do¤rudan do¤ruya müdafaa ve Ayval›k ile Ber-
gama havalisine milis kuvvetleri gönderilmesine karar verilmifltir92. 19
May›s 1919’da seçilip merkezden görevlendirilen geçici heyetin görevine
son verilerek tam yetkili yeni bir heyet-i merkeziye seçilmifl ve al›nan ka-
rarlar sonucunda esnaf ve tüccardan para toplanmas›na giriflilmifltir93.
5- Gönen
Gönen Müftüsü fievket Efendi camilerde; Ramiz Efendi ve arkadaflla-
r› da hükümet meydan› ve kahvehânelerde halk› millî mukâvemete teflvik
ve tahrik ederek vaaz ve nasihatlarda bulunup milleti galeyana getiriyor-
lard›. Fakat bu faaliyetlerin sürdü¤ü s›rada Anzavur ve Çerkesler’in cani-
ce hareketleri de gözden kaçm›yordu94.
Bu hareketlerden ilk nasibini alanlardan biri Müftü fievket Efendi ol-
du. fievket Efendi 4 Nisan 1920 günü Anzavur’un emriyle evinden al›na-
rak kasaban›n güneyindeki Gerenler ba¤›na götürülmüfl ve burada çok fe-
ci bir flekilde katledilmifltir95. Ayr›ca, Haf›z Azim [Danifl] ve Haf›z Hamdi
adlar›ndaki iki din adam› Sar›köy’de teflekkül ettirilen Müdafaa-i Hukuk

90 Bolak, a.g.m., s. 169.


91 Bolak, a.g m., s. 168-169.
92 Bolak, a.g.m., s. 172.
93 ‹lgürel, a.g.m., s. 74.
94 Özer, a.g.e., s. 42-45.
95 ‹zmir’e Do¤ru gazetesi 4 ve 7 Nisan 1336; T.B.M.M. Zab›t Ceridesi, c. I, s. 125; Özalp, a.g.e.,
c. I, s. 103; Özer, a.g.e., s. 85, 143.
M‹LLÎ MÜCADELE DÖNEM‹NDE ATATÜRK VE D‹N ADAMLARI 107

Cemiyeti’nde faal görev alm›fllar, Anzavur ve Yunan tehlikesine karfl› hal-


k› bilinçlendirme faaliyetlerinde bulunmufllard›r96.
6- Havran
Millî Mücadele’ye önemli katk›lar› bulunanlardan biri de Müderris
Hoca Osman Efendi’dir97. Osman Efendi, Yunan iflgali s›ras›nda Hav-
ran’da talebe yetifltirmekte meflguldü. Düflman iflgali ve mezâlimi üzerine,
e¤itim ve ö¤retim çal›flmalar›n› tatil ederek Millî Mücadele’ye kat›lm›fl ve
Kuvâ-y› Milliye lehinde heyecanl› vaazlar vermeye bafllam›flt›r. Havran’da
ayr›ca bir de Havran Bölü¤ü oluflturulmufltur. Köprülü Hamdi Bey ve Bur-
haniyeli Müderris fiükrü Bey’in gayretleriyle oluflturulan Havran Bölü¤ü
Muratili köyüne yerlefltirilerek buray› savunmakla görevli nizamî askerin
takviyesine memur edilmifltir98.
7- ‹vrindi
‹vrindi ve çevresinde millî teflkilat›n kurulmas›nda önemli rol oynayan
birkaç ismin bafl›nda Hoca Niyazi Efendi99 ile Dersiam Ali R›za Efendi100
gelmektedir.
‹vrindi’de Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti yan›nda Yunanl›lar›n Ayval›k’›
iflgal etmesi üzerine Varnal› ‹smail Hakk› Bey kumandas›nda 162 kiflilik
‹vrindi Millî Taburu da kurulmufltur. Bu tabur Ayval›k cephesinde faaliyet
göstermifltir. ‹vrindi’de toplanan gönüllüler Soma cephesine sevk edilmifl-
tir. Bergama’n›n Yunanl›larca ikinci defa iflgal edilmesi sonucu Ayval›k
cephesi ve Bal›kesir tehdit alt›na girmifltir. Bunun üzerine Bal›kesir’in
merkez köylerinden toplanan gönüllülerle yeni bir cephe kurulmas›na ka-
rar verilmifl ve toplanan gönüllüler ‹vrindi cephesine sevk edilmifltir.
‹vrindi Cephesi Kumandanl›¤›’na Hamdi Bey tayin edilmifltir. ‹vrindi
ve Korucu cephesinde görev yapmak üzere ayr›ca bir ak›nc› müfrezesi

96 Özer, a.g.e., s. 47-51.


97 Müderris Hoca Osman Efendi’nin D‹BA, 4477 numaral› dosyas›ndaki zarfta hiçbir evraka rast-
lanmam›flt›r.
98 Özer, a.g.e., s. 139.
99 Genifl bilgi için bkz. Çelik, a.g.e., c. I, s. 195-196.
100 Genifl bilgi için bkz. Zekeriya Özdemir, Millî Mücadele Y›llar›nda Bal›kesir Cepheleri, Anka-
ra 2001, s. 240; Kutay, a.g.e., s. 301-302.
108 RECEP ÇEL‹K

meydana getirilmifltir. ‹vrindi cephesinde bir nizamiye taburu ile ‹vrindi ve


korucu millî taburlar›ndan kurulu 3 taburlu bir piyade alay› bulunuyordu.
Cephenin millî alay kumandan› ulemadan Hac› Niyazi Efendi idi. Burada
da, dini ve vatan› u¤runa hiçbir mücadeleden kaçmayan, can› pahas›na da
olsa Yunanl›lar’a karfl› dimdik duran bir alimin mücadelesine flahit olmak-
tay›z.
8-‹zmir
Bütün bu geliflmeler yaflan›rken ‹zmir halk› ve münevverleri de bofl
durmam›fl, muhtelif toplant›lar düzenlemifllerdir. Mustafa Necati Bey’in
ça¤r›s› ile Sultanî Mektebi’nde yap›lan bir toplant›ya ayd›nlar, muvazzaf
subaylar, ‹zmir Müdafa-i Hukuk-› Osmaniye Cemiyeti ve Türk Oca¤›
mensuplar›n›n da kat›lmas› sa¤lanm›flt›r. Toplant›da söz alan Mustafa Ne-
cati Bey Yunanl›lar’a karfl› konulmas›n› ve bir müdafaa örgütü kurulmas›
gerekti¤ini belirterek bir miting tertip edilmesini teklif etmifltir101. Bir ta-
raftan bu toplant› devam ederken di¤er taraftan baflka bir heyet de Vali ‹z-
zet Bey’i ziyaret ederek Yunan iflgali karfl›s›nda, hükümetin tak›naca¤› tu-
tumun ö¤renilmesine çal›flm›flt›r. Heyetin, validen alaca¤› cevaba göre na-
s›l bir yol izlenece¤ine karar verilecekti. Vali ‹zzet Bey’in heyete bofluna
telafl edilmemesini, heyecan›n gereksiz oldu¤unu, ortada endifle yaratacak
bir durumun bulunmad›¤›n›, kimsenin mukâvemete teflebbüs etmemesini,
çünkü Yunanl›lar’›n ‹tilâf Devletleri ad›na geldiklerini söylemesi üzerine
heyette bulunan ‹zmir Müftüsü Rahmetullah Efendi aya¤a kalkarak valiye:
“Vali bey! Bu kan›mla k›rm›z›ya boyanabilirim, fakat aln›mda Yunan
alça¤›n› sükunet ve tevekkülle karfl›lam›fl olman›n karas› oldu¤u halde hu-
zur-› ilâhîye ç›kamam.”
diyerek cevap beklemeden toplant›y› terk etmifltir102. Rahmetullah
Efendi’nin bu söz ve davran›fl›, Millî Mücadele’nin ilk k›v›lc›mlar›n› mey-
dana getiriyordu.

101 Ömer Sami Coflar, ‹stiklâl Harbi Gazetesi, 15 May›s 1919, nr.1; Taçalan, a.g.e., s. 227-228;
Umar, a.g.e., s. 99-101; Okurer, a.g.e., s. 166-167; Kâmil Su, Sevr Antlaflmas› ve Ayd›n (‹zmir)
Vilayeti, Ankara 1981, s. 157-158; Yaflar Aksoy, Bir Kent Bir ‹nsan, ‹stanbul 1986, s. 157-158;
Ayd›nel, a.g.e., s. 33-34; Özalp, a.g.e., c. I, s. 6.
102 Taçalan, a.g.e., s. 228-229; Ayd›nel, a.g.e., s. 34; Özalp, a.g.e., c. I, s. 5; Selahattin Tansel, Mond -
ros’tan Mudanya’ya Kadar, c. I, s. 187; TK, c. I, say› 4, May›s 1964, s. 285; Aksoy, a.g.e., s.
12-13.
M‹LLÎ MÜCADELE DÖNEM‹NDE ATATÜRK VE D‹N ADAMLARI 109

Bundan sonra Müftü Rahmetullah Efendi, Belediye Reisi Hac› Hasan


Pafla ve di¤er iki kifliden oluflan bir heyet, ‹zmir’in iflgalini protesto için li-
manda bekleyen ‹tilâf Devletleri gemilerine gitmifller, burada Amiral Calt-
horpe’› ziyaret ederek ‹zmir’in Yunanl›lar taraf›ndan iflgal edilmesini pro-
testo etmifllerdir. ‹tilâf Devletleri ad›na böyle bir iflgalin kabul edilemez ol-
du¤unu, mutlaka iflgal edilecekse hiç olmazsa ‹tilâf Devletlerince, (Ame-
rikan, ‹ngiliz, Frans›z ve ‹talyan kuvvetlerince) yap›lmas›n›n daha uygun
olaca¤›n› bildirmifllerdir. Bunun üzerine Amiral, ‹zmir’in iflgaline Yunan
kuvvetlerinin memur edildi¤ini ve bundan dolay› kendilerinin hiçbir ifle
kar›flmayacaklar›n› ifade etmifltir103.

Maflatl›k Mitingi
‹zmir Müftüsü Rahmetullah Efendi, ‹zmir valisinin tavr› üzerine he-
men camilerden salâ verilmesini emretmifl ve ‹zmir’in güzel sesli haf›zla-
r›, mevlithanlar›, her biri birer minareden salâ ve ezan sesiyle flehrin sema-
lar›n› inletmifllerdir. Halk vakitsizce okunan salâ üzerine telafl ve heyecan
içerisinde sokaklara f›rlam›flt›r. Okunan salây›, ruhanî vecd içinde dinleyen
müslüman halk gözleri yafll› ve heyecanl› bir flekilde maflatl›kta toplanm›fl-
lar ve gece olunca da atefller yakm›fllard›r. Halk büyük bir heyecan için-
deydi.
‹zmir Müftüsü Rahmetullah Efendi burada heyecanl› ve duygu dolu bir
konuflma yapm›flt›r. Müftü, vatan sevgisinin imandan oldu¤unu, ‹zmir’in
as›rlardan beri ezan sesleri yükselen semalar›nda kulaklar› t›rmalayan “çan
seslerine katlanmaktansa flerefle ölerek flehadet flerbetini içmenin daha iyi
olaca¤›”n› aç›klayarak konuflmas›n› flu sözlerle bitirmifltir:
“Kardefllerim! Ci¤erlerinizde bir soluk ne-
fes, damarlar›n›zda bir damla kan kald›kça, ana-
vatan›n›z› düflmana teslim etmeyece¤inize

103 Kutay, Türkiye ‹stiklâl ve..., c. XIX, say› 25, Ekim 1961, s. 10834-10836; Bayar, a.g.e., c. VI,
s. 1785; Ömer Sami Coflar, ‹stiklâl Harbi Gazetesi, 15 May›s 1919, nr. 1; ATASE Baflkanl›¤›
Stratejik Etüt Kurulu, “Yunanistan’›n Küçük Asya Harekât›n›n Siyasî ve Askerî Nedenleri-‹z-
mir’in ‹flgali ‹le Geliflen Olayla” (Yunan Kaynaklar›na Göre), Silahl› Kuvvetler Dergisi, say›
315, May›s 1988, s. 35; Taçalan, a.g.e., s. 230-231.
110 RECEP ÇEL‹K

Kur’ân-› Kerim’e el basarak benimle birlikte ye-


min edin...”
Bu ça¤r› üzerine bütün halk mukaddes bildi¤i de¤erler üzerine tered-
düt etmeden yemin etti. Miting sabah saatlerine kadar devam etti. Toplulu-
¤un da¤›ld›¤› s›rada iflgal kuvvetleri de gemileri ile limana girmifl bulunu-
yordu104.
Redd-i ‹lhak Heyeti bir an bile bofl durmam›fl ve 15 May›s sabah› da-
ha önceden kararlaflt›r›ld›¤› flekilde ülkenin her taraf›na telgraflar çekerek
bütün vilayet, sancak, kaza, nahiye ve belediyelere flu metni göndermifltir:
“‹zmir ve havalisi Yunan’a ilhak ediliyor. ‹fl-
gal bafllad›. ‹zmir ve mülhakât› kâmilen ayakta
ve heyecanda. ‹zmir son tarihî günlerini yafl›yor.
Son imdad›m›z sizin gösterece¤iniz muâvenete
ba¤l›d›r. Mitingler yap›n›z, telgraflarla her yere
baflvurunuz ve vatan ordusuna iltihaka haz›rlan›-
n›z. Vakar ve sükûnetinizi son derece muhafaza
ederek kimsenin incinmemesine itina ve dikkat
ediniz”105.
Nitekim bu ça¤r› tesirini hemen göstermifl, 16 May›s 1919’dan itiba-
ren Babaeski, Burdur, Ödemifl, Konya, Denizli vb. yerlerden Harbiye Ne-
zâreti’ne protesto telgraflar› çekilmeye bafllanm›flt›r.
9- Tire
Bunun üzerine Hoca Sunullah Efendi106 ve Ayvazo¤lu Mehmet
Bey’den teflekkül eden bir heyet meydana getirilmifltir. Heyetin Hoca Su-
nullah Efendi’yi yanlar›na almalar›n›n sebebi, iki tarafa karfl› dengeleri ko-
rumaya yönelikti. Yunanl›lar heyetten ancak iki üç kifliye güveniyorlard›.

104 Ömer Sami Coflar, ‹stiklâl Harbi Gazetesi, 15 May›s 1919, nr. 1; Kutay, Türkiye ‹stiklâl ve...,
c. XIX, s. 25, Ekim 1961, s. 10800-10802; Taçalan, a.g.e., s. 237; Su, a.g.e., s. 160-161; Özalp,
a.g.e., c. I, s. 7; Reinhard, a.g.e., s. 12-13, 17, 19.
105 HTVD, say› 36, Haziran 1961, Vesika nr. 880; Ayd›nel, a.g.e., s. 35; Okurer, a.g.e., s. 178; Taça-
lan, a.g.e., s. 238-239, 241; Cemal Kutay, Osmanl›dan Cumhuriyete Yüzy›l›m›zda Bir ‹nsan› -
m›z Hüseyin Rauf Orbay (1881-1964), ‹stanbul 1992, s. 360.
106 Genifl bilgi için bkz. Ergül, a.g.e., s. 25.
M‹LLÎ MÜCADELE DÖNEM‹NDE ATATÜRK VE D‹N ADAMLARI 111

Hoca Sunullah Efendi’ye ise güvenleri yoktu. Onu kendileri için tehlikeli
buluyorlard›. Çünkü Sunullah Efendi Tire Müdafaa-i Hukuk-› Milliye Tefl-
kilat›’n›n kurucular›ndand›. ‹flgalden önce halk› direnifle sevk eden vaazlar
veriyordu. Gökçen Efe ise Hoca Sunullah Efendi’ye güveniyordu. Bu ge-
liflmelerden istifade eden Ispartal› Hac› Haf›z Süleyman Efendi de Kuvâ-
y› Milliye ad›na toplanan paralar› Gökçen Efe’ye teslim etmiflti.
Heyet-i Nâsiha Yunanl›lar’›n iflgali alt›ndaki bölgeden ç›k›p Kuvâ-y›
Milliye’nin hâkim oldu¤u bölgeye ayak bas›nca efeler karfl›lay›p Gökçen
Efe’nin bulundu¤u Kara Çamur’a götürülmüfltür. Heyet bir gün bir gece
burada kalm›flt›r. Görüflmeler sonucunda Efe heyetin isteklerini kabul et-
memifltir. Bunun üzerine heyet geri dönmüfltür. K›sa bir süre sonra Yunan-
l›lar’›n Gökçen Efe üzerine bir harekâtta bulunacaklar› haberi duyuldu.
Haber, Hoca Sunullah Efendi taraf›ndan Gökçen Efe’ye iletilmifltir. Yu-
nanl›lar’›n harekete geçmeleri üzerine, bir k›s›m düflman kuvvetleri tuza-
¤a düflürüldüyse de, Gökçen Efe kuvvetlerinin azl›¤› sebebiyle kesin bir
baflar› elde edilememifltir107.
10- Manisa
Yunan iflgalinin Manisa’ya ad›m ad›m yaklaflt›¤› günlerde Manisa’da
halk ikiye bölünmüfltü. Bir k›s›m halk, topçu alay› ile piyade taburunu halk
kuvvetleri ile takviye ederek Menemen s›rtlar›nda müdafaa yap›lmas›n› is-
tiyordu. Bu fikri savunanlar›n bafl›nda Manisa Müftüsü ve Cemiyet-i ‹slâ-
miye Reisi Alim Efendi bulunuyordu108. ‹zmirli Vas›f Bey de halk› müda-
faaya teflvik için çal›fl›yor, cihat ça¤r›s› yap›yordu. Bir k›s›m halk ise, ül-
kenin her hangi bir hadiseye yol açmadan Yunanl›lar’a teslimini uygun gö-
rüyorlard›. Bunlar›n bafl›nda da Manisa Mutasarr›f› Hüsnü Bey geliyordu.
Hüsnü Bey, Manisa’n›n iflgal edilmeyece¤ini söylüyor ve tedbir için hal-
k›n iç taraflara göçünü engelliyordu. Bütün bu geliflmeler yaflan›rken 26
May›s 1919’da Yarbay Çakalos kumandas›ndaki bir Yunan taburu yerli

107 Bayar, a.g.e., c. VII, s. 2166-2169; Ergül, a.g.e., s. 25.


108 Bkz. Ça¤atay Uluçay, Manisa Ünlüleri, Manisa 1946, s. 43-44; Selâmi Bertu¤, “Manisal› Alim
Efendi ve Klasik Musikisindeki Yeri”, II. Mesir Konferanslar›, Manisa 1983, s. 9-10.
112 RECEP ÇEL‹K

Rumlar’›n da gösterileri aras›nda ve tek bir kurflun atmadan Manisa’ya gir-


mifltir109.
Yunanl›lar’›n hedef ald›klar› yerlerden birisi de müslümanlar için mu-
kaddes say›lan camilerdi. ‹flgal ettikleri bölgelerde ‹slâm Dini’ni ve müs-
lüman halk› küçültücü pek çok hareketlerde bulunarak camilere sald›r›p
Kur’ân-› Kerimleri ayaklar alt›na alm›fllard›r. Manisa Metropolid Vekili,
Saruhano¤ullar› devrinden kalma Ulu Cami’nin saat kulesindeki çan› kili-
se çan› gibi kullanmaya kalkm›fl ve hatta camii kiliseye çevirme teflebbü-
sünde bulunmufltur. Zorla camiye giren Rumlar Kur’ân-› Kerim cüzlerini
yerlere at›p kutsî levhalar› ve minberi parçalam›fllard›r. Minarelerden Rum
mahallelerine flapka ve mendil sallam›fllard›r110. Yunanl›lar Keçili köyün-
den ‹mam ‹smail Hakk›, Devecio¤lu Ali, Hac› Ahmet o¤lu Mehmet Veli ile
daha birçok köylüyü yaralay›p kaçm›fllard›r111. Yine, Alaybeyli Mahalle-
si’nde Alaybey Camii ‹mam› Fermanl› Hoca’n›n oturdu¤u sokaktaki evini
yakm›fllard›r112. Çarfl› ‹mam› Muhittin Efendi de Yunanl›lar aleyhine dua
etti¤i için dövülmüfltür113.
Yunanl›lar’›n ‹zmir’i iflgalini müteakip ‹zmir Müftüsü Rahmetullah
Efendi, K›rka¤aç Müftüsü Ahmet Hulusi Efendi, Burhaniye Müftüsü Ah-
met Muhib Efendi, Edremit Müftüsü Haf›z Cemal Efendi ve Tire Müftüsü
Sunullah Efendi Yunan iflgalini din aç›s›ndan de¤erlendiren bir cihat fetva-
s› yay›nlam›fllard›r. Fetvada Yunan iflgal, zulüm ve haks›zl›¤› belirtilerek
fiilî direniflte bulunman›n yani cihat yapman›n farz oldu¤u aç›klanm›flt›r.
Ayr›ca Yunanl›larla birlikte Damat Ferit Hükümeti de tel‘in edilmifltir. Çok

109 HTVD, say› 37, Eylül 1961, Belge nr. 901; HTVD, say› 36, Haziran 1961, Belge nr. 884; Fahri
Görgülü, ‹stiklâl Savafl›nda Saruhanl›, ‹zmir 1966, s. 11-13; Apak, a.g.e., s. 23-26; Gökbilgin,
Millî Mücadele, c. I, s. 122; Ça¤atay Uluçay-‹brahim Gökçen, Manisa Tarihi, ‹stanbul 1939, s.
59, 63-65; Selahattin Tansel, Mondros’tan Mudanya’ya Kadar, c. I, s. 206-207; Tekeli-‹lkin,
a.g.e., s. 86, 91; Kâmil Su, Manisa ve Yöresinde ‹flgal Ac›lar›, Ankara 1972, s. 6, 19-20; fiera-
fettin Y›lmaz, Bal›kesir’e Ba¤l› Akhisar ve Soma Cephesi, Bal›kesir 1990, s. 18; Uluçay, a.g.e.,
s. 43-44.
110 Ö¤üt gazetesi, 20 fiubat 1921, say› 591; Su, a.g.e., s. 26-29.
111 BOA, BEO Dahiliye 344834; Su, a.g.e., s. 40.
112 Su, a.g.e., s. 64.
113 Ergül, a.g.e., s. 198.
M‹LLÎ MÜCADELE DÖNEM‹NDE ATATÜRK VE D‹N ADAMLARI 113

geçmeden fetvada imzalar› bulunan din adamlar› Yunan makamlar› taraf›n-


dan idama mahkum edilmifllerdir114.
a- Alim Efendi
Alim Efendi zulümleri gördükçe halk›n heyecan›n artt›¤›n› fark etmifl,
durumdan kurtulufl için çareler aram›flt›r. Zulümlerden dünya kamuoyunu
haberdar etmek amac›yla Yunanl›lar’›n silah aramak bahanesi ile öldür-
dükleri masum insanlar›n Hatuniye Camii’ndeki cenaze merasimine Fran-
s›z, ‹ngiliz ve ‹talyan askerî temsilcilerini davet ederek halk›n heyecan ve
huzursuzlu¤una onlar›n da flahit olmalar›n› istemifltir. O, bütün bu faaliyet-
lerinden dolay›, iflgalci Yunanl›lar taraf›ndan kara listeye al›narak yakalan-
mas›na karar verilmiflti. Bu flartlar alt›nda Manisa’daki mücadelesini sür-
düremeyece¤ini anlayan Alim Efendi Akhisar’a geçmifltir115.
Alim Efendi, Akhisar’da ilk dönemde Redd-i ‹flgal, bilâhare Müdafaa-
i Hukuk Cemiyeti üyesi olup var gücüyle iflgallere karfl› çaba sarf etmifl-
tir116. Akhisar’da bir medresede ikâmet eden Alim Efendi 30 A¤ustos
1919’da Manisa’daki Yunan fecayii hakk›nda flahitlikte bulunmak üzere
Yunan mümessili taraf›ndan ‹zmir’e ça¤r›lm›fl, o ise herhangi bir tuza¤a
düflmekten çekindi¤i ve Yunanl›lar’a güvenemedi¤inden ötürü ‹zmir yeri-
ne ‹stanbul’a gitmifltir117. Manisa ve Menemen facialar›n› incelemek için
Amiral Bristol Heyeti’nin Manisa taraf›na geldi¤ini duyunca Manisa’ya
dönmüfltür. Ancak Manisa’ya vard›¤›nda heyetin ‹zmir’e geçmesi üzerine
amac›na ulaflamam›flt›r118. Alim Efendi daha sonra Bal›kesir’e geçmifl ve

114 Ergül, a.g.e., s. 25; Uluçay, a.g.e., s. 44; Bertu¤, a.g.m., s. 9.


115 Ergül, a.g.e., s. 195; Bertu¤, a.g.m., s. 9-10; Uluçay-Gökçen, a.g.e., s. 68-69; Uluçay, a.g.e., s.
44.
116 Bayar, a.g.e., c. VIII, s. 2540-2560; Y›lmaz, a.g.e., s. 30; Özalp, a.g.e., c. I, s. 136; Bertu¤, a.g.m.,
s. 10; Uluçay, a.g.e., s. 44.
117 BOA, DH-fiFR, 102/251; Arif Oruç, “‹ane-i Muhacirîn Heyeti ile”, Tasvir-i Efkâr, 11 Teflrin-i
Evvel 1919, nr. 2871; Ergül, a.g.e., s. 195.
118 Alim Efendi Tasvir-i Efkâr’da bu olay› flöyle aç›klamaktad›r: “Heyetin Manisa’da oldu¤u gün
yetiflememifltim. Esasen Heyet-i Tahkikiye, Belediye Reisi ‹brahim Efendi ile di¤er zevât› istimâ‘
eyledi. fiahid s›fat› ile celb edilen müslümanlar, Yunanl›lar’›n taht-› esaretinde hiçbir flekilde ya-
flayamayacaklar›n›, yap›lan fecâyii birer birer isbat ve ta‘dâd etmek suretiyle kemâl-i sûziflle söy-
lediler. ‹hzâr edilen Frans›zca muht›ra ve flikâyetnâmeler dahi Amiral Bristol cenablar›na takdim
edildi. Zaten heyetin araflt›rd›¤› cihetler de bunlardan ibaretti”. Bkz. Arif Oruç, a.g.m., nr. 2871;
Ergül, s. 195.
114 RECEP ÇEL‹K

4. Bal›kesir Kongresi’ne Akhisar delegesi olarak kat›larak Heyet-i Merke-


ziye’nin fleref üyesi olmufltur119.
b- Müdderris Hac› Hilmi Efendi
Düflman iflgaline u¤rayan illerimizden biri de Manisa idi. Yurdun bü-
tün bölgelerinde oldu¤u gibi burada da din adamlar› iflgale karfl› fiilî ve fik-
rî mücadelenin do¤mas›nda öncülükte bulunmufllar, vaazlar›yla halk› düfl-
mana karfl› teflkilatlanmaya ve iflgal kuvvetleriyle savaflmaya teflvik etmifl-
lerdir. Hac› Hilmi Efendi, fieyh Hüseyin Efendi ve Müftü Abdülhamid
Efendi bu konuda ilk s›rada yer alan isimlerdendir.
Manisa’da müderrislik yapan Hac› Hilmi Efendi millî kuvvetler lehin-
de ve Yunan iflgali aleyhinde heyecanl› vaazlarda bulunmufltur. Ege flehir
ve kasabalar›n› dolaflm›flt›r. Kat›ld›¤› bir askerî harekâtta esir düflerek Ati-
na’ya sürgün edilmifltir. Esirler kamp›nda ana dili gibi bildi¤i Rumca saye-
sinde Yunan resmî makamlar›yla temas kurmufltur. Onlara hapishanede
gördü¤ü mezâlimi bütün dehfletiyle anlatm›flt›r. Kadim Yunan Medeniyeti
ile bu zulüm ve iflkencelerin nas›l telif edilebilece¤ini sormufltur. Yunan
iderecilerini mahçup eden Hac› Hilmi Efendi’nin bu gayretleriyle birçok
sivil tutuklu serbest b›rak›lm›flt›r. Esaretten kurtulur kurtulmaz Manisa’ya
gelerek tekrar mücadeleye bafllayan Hac› Hilmi Efendi zafere kadar hiz-
met ve faaliyetlerine devam etmifltir.
c- R›fai fieyhi Hüseyin Efendi
Yunanl›lar’›n yapt›¤› her türlü tecavüze y›lmadan gö¤üs gerip mücade-
le edenlerden biri de R›fai Tekkesi fieyhi Hüseyin Efendi’dir. Hüseyin
Efendi elinde mavzeriyle çarp›flarak Yunan çapulcu ve kundakç›lar›n›, ‹b-
rahim Çelebi Mahallesi’ne sokmam›fl, mahallenin yak›l›p y›k›lmas›n› en-
gelleyerek halk›n direncini kuvvetlendirmifltir120.
ç- Müftü Abdülhamid Efendi
Millî Mücadele y›llar›nda Manisa bölgesinde düflmana direnen alim-
lerden bir di¤eri Fatih dersiâmlar›ndan Müftü Abdülhamid Efendi idi.
Hakk›ndaki idam karar› sebebiyle Manisa’dan ayr›lan Müftü Alim Efendi

119 Uluçay, a.g,e., s. 44; Ergül, a.g.e., s. 99-100.


120 Nusret Köklü, Manisa ‹flgalden Kurtulufla, Ankara 1976, s. 90; Su, a.g.e., s. 70.
M‹LLÎ MÜCADELE DÖNEM‹NDE ATATÜRK VE D‹N ADAMLARI 115

yerine müftü olan Abdülhamid Efendi, memleketi olan Manast›r’da müftü


iken buras›n›n iflgale u¤ramas› üzerine düflman bayra¤› alt›nda yaflamaya
tahammül edemeyerek Manisa’ya yerleflmiflti. Fakat buras› da iflgale u¤ra-
y›nca selefi Alim Efendi’nin izini takip ederek mücadeleye devam etmifl-
tir. Bölgede mahallî direnifl teflkilatlar› halinde bafllayarak bölge kongrele-
riyle gitgide vatan sath›na yay›lan Kuvâ-y› Milliye teflebbüsleri lehinde va-
az ve irflatlarla halk› ayd›nlatm›flt›r121.
11- Antalya
Antalya’da ‹talyan iflgalinin hüküm sürdü¤ü bu devrede halk, vatan-
perver gösteriler yapmaktan geri kalmam›flt›r. Hoca Rasih Efendi bu nü-
mâyifllerde ateflli nutuklar irad ederek Antalyal›lar’›n bütün kanlar›n› dök-
mek pahas›na da olsa davalar›ndan vazgeçmeyeceklerini ilan etmifltir122.
Di¤er taraftan ‹talyanlar da bofl durmam›fl, aleyhte propagandalarda bulun-
mufllar ve bu amaçla Antalya müftüsünün h›ristiyanlar aleyhinde tahrikler-
de bulundu¤unu belirterek müftünün tarafs›z kalmas› gerekti¤ini ileri sür-
müfllerdir123 Bir taraftan tahrikler devam ederken bir taraftan da halk bi-
linçlenip teflkilatlanmaya bafllam›flt›r. Nihayet bir heyet-i milliye teflekkül
etmifltir. Daha sonra Müdafaa-i Hukuk fleklini alacak heyetin reisli¤ine
Müftü Yusuf Talat Efendi getirilmifltir. Müftü Yusuf Talat Efendi’nin gay-
ret ve çal›flmalar› hem halk› irflat hem de Kuvâ-y› Milliye lehine toplanan
iânenin tahsil ve yerlerine ulaflt›r›lmas› hususunda büyük önem tafl›m›fl-
t›r124.
Bu arada Mebuslar Meclisi üyeli¤ine Antalya’y› temsilen Müftü Yusuf
Talat Efendi ve Hamdullah Bey seçilmifllerdir125. Antalya’n›n en faal di¤er
bir din adam› olan Hoca Rasih Efendi ise Antalyal›lar’› I. dönemde
T.B.M.M.’de temsil etmifl ve faal çal›flmalar›n› burada da sürdürmüfltür126.

121 BOA, BEO Meflihat 346212; DH-‹UM, 19-12/1-87; Ergül, a.g.e., s. 200.
122 Apak, a.g.e., s. 75.
123 BOA, DH-fiFR, 102/49.
124 BOA, BEO Meflihat Gelen: 347194.
125 BOA, DH-‹UM, E-85/17.
126 Hakimiyet-i Milliye, 3 Nisan 1921, nr. 149.
116 RECEP ÇEL‹K

12- Konya
‹flgaller yurdun her yerinde oldu¤u gibi Konya’da da üzüntü ve endifle
ile karfl›lanm›flt›r. ‹stanbul Hükümeti, halk›n hissiyat›na tercüman olmak
üzere Konya da dahil olmak üzere baz› vilayetlere “Heyet-i Nâsiha” ad›
verilen heyetler göndermeyi kararlaflt›rm›flt›r. Bu gayeyle fiehzâde Abdür-
rahim Efendi’nin bulundu¤u bir heyet Konya’ya gelmifltir127.
Yunanl›lar’›n ‹zmir’i iflgallerinin ertesi günü Konya’ya ulaflan heyet,
flehrin ileri gelenleri ile görüflerek fikir teatisinde bulunmufltur. Görüflme-
ler s›ras›nda Müderrris Sivasl› Ali Kemali Efendi128 Konya halk›n›n ru-
hunda vatanperverlik, kafas›nda haysiyet, kan›nda Türklük oldu¤unu, ül-
kenin her namuslu ve faziletli ferdinin yapaca¤›n›n ayn›s›n› yapaca¤›n›,
özetle vatan›n› müdafaa edece¤ini söyleyerek düflmana karfl› mücadele
edilmesi gerekti¤ini belirtmifltir129.
‹zmir’in iflgal haberi flehirde duyulur duyulmaz iflgali protesto mahiye-
tinde büyük bir miting yap›lm›flt›r. Bir sonraki gün (16 May›s) ayn› miting
tekrarlanm›fl ve “‹zmir ‹çin Vatanperver Gösteri” bafll›¤› alt›nda bir bildiri
haz›rlanm›flt›r. Bildiride umum ahali ad›na Konya Belediye Baflkan› Hak-
k› ve Mevlevi fieyhi Ahmet Adil’den baflka eflraf ve Çelebizâdeler’den
meydana gelen 28 imza bulunmaktayd›.
Ocak 1920 günleri Konya’da mitinglerle geçmifltir. ‹talyanlar’›n, ‹ngi-
lizler’in bask›s›yla Ö¤üt gazetesini kapatmas› Konya’da büyük bir heye-
can ve Millî Mücadele lehinde miting ve protestolara sebep olmufltur. 28
Ocak’ta yap›lan mitingte organizatörlerden Sivasl› Müderris Ali Kemalî
Efendi yapt›¤› konuflmada halka:
“Ey Konyal›lar! Bugün Ö¤üt’ü kapatm›fllar-
sa yar›n baflka bir Ö¤üt ç›kacak, bizi asla sustu-
ramayacaklard›r. Susmayaca¤›z, bir dilimizi ke-
serlerse bin dille hayk›raca¤›z.”

127 Burhan Cahit Morkaya, “Heyet-i Nasiha Konya Yolunda”, Yeni Mecmua, say› 9, ‹stanbul 1939,
s. 14.
128 M. fievki Yazman, ‹stiklâl Savafl› Nas›l Oldu?, Konya 1944, s. 18.
129 Kutay, Manevî Mimarlar, s. 65.
M‹LLÎ MÜCADELE DÖNEM‹NDE ATATÜRK VE D‹N ADAMLARI 117

diyerek morallerini yüksekte tutmalar›n› sa¤lam›flt›r130.


Sivasl› Ali Kemalî Efendi, mitingten sonra merkez heyeti üyeleriyle
birlikte, durumu Ankara’da Heyet-i Temsiliye Reisi Mustafa Kemal Pa-
fla’ya bildirmifl ve ‹stanbul’daki ‹tilâf Devletleri mümessillerine çekti¤i
telgraflarla da Ö¤üt’ün kapat›lmas›n› sert bir dille k›nam›flt›r. Mustafa Ke-
mal Pafla verdi¤i cevapta yeni bir gazete ç›kar›lmas›n›, protestolara devam
edilmesini, fakat fliddete baflvurulmamas›n› istemifl, bunun üzerine
Ö¤üt’ün yerine Nasihat gazetesi ç›kar›lmaya bafllanm›flt›r131.
Konyal›lar’› ayn› ortak his ve duygu etraf›ndan birlefltiren mühim bafl-
ka bir olay da ‹ngilizler’in 16 Mart 1920 tarihinde ‹stanbul’u iflgalleridir.
‹flgal üzerine bir taraftan Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin çal›flmalar› bir ta-
raftan da gazetelerde yay›nlanan çeflitli bildiriler halk› heyecana getirmifl-
tir. Nihayet bütün Konya halk›n›n kat›ld›¤› bir miting daha düzenlenmifltir.
Miting alan› yine Alaaddin Tepesi idi. Millî Mücadele tarihimize “Büyük
Konya Mitingi” diye geçen bu gösteride Ali Kemalî Efendi bu kez de yine
en önlerde idi. O, yapt›¤› konuflmada ülkenin içinde bulundu¤u durumu
özetledikten sonra Konya’daki h›ristiyan az›nl›¤a:
“‹çimizde bulunan h›ristiyan vatandafllar›m›-
z› flimdiye kadar din ve milletimizin azas› olarak
gördük ve incitmedi¤imiz gibi bundan sonra bil-
hassa böyle bir zamanda Türk’e mahsus bir seci-
yeden her türlü haklar›na hürmet etmek lâz›md›r
ve edilecektir.”
diyerek hem h›ristiyan halk›n tedirginli¤ini gidermifl hem de müslü-
man halk› sakinlefltirmifltir132.
‹stanbul, ‹zmir, Adana ve Marafl’ta meydana gelen olaylar Konyal›-
lar’›n Millî Mücadele fikri etraf›nda toplanmalar›n› daha da h›zland›rm›fl-
t›r. fiehir halk›, bir yandan cepheye gönüllü gönderirken di¤er taraftan da

130 Bkz. Mehmet Önder, Millî Mücadelenin Yan›nda ve Saf›nda Ö¤üt Gazetesi, Ankara 1986., s.
12; a. mlf., Sivasl› Ali Kemali Efendi, Hayat›, fiahsiyeti, Eserleri, Konya 1954, s. 7-11, 15-16,
47; Kutay, Maneviyat Ordusu, c. I, s. 108, 115-116; a. mlf., Manevî Mimarlar, s. 69-96.
131 Zeki Sar›han, a.g.e., c. II, s. 341, 349.
132 Avanas, a.g.e., s. 381; Önder, Kemali Efendi, s. 16, Zeki Sar›han, a.g.e., c. II, s. 444.
118 RECEP ÇEL‹K

her türlü nakdî ve aynî yard›mda bulunmaktan çekinmemifltir. Geliflmeler,


gerek ‹stanbul Hükümeti ve gerekse ‹tilâf Devletlerini tedirgin etmifltir.
Mülkî ve askerî erkân, baflta Vali Suphi Bey ve 12. Kolordu Kumandan›
Fahrettin [Altay] Bey, hükümet taraflar› gibi davranm›fllard›r.
Yine 13 A¤ustos 1920 tarihiyle Büyük Millet Meclisi Riyaseti’ne Kon-
ya Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Heyet-i Merkeziye Reisi Hadimli Mehmet
Vehbi Hoca taraf›ndan çekilen bir telgrafta; bütün ulema ileri gelenleri,
memleket eflraf› ve ahalinin haz›r bulunduklar› bir toplant›da Belde Müf-
tüsü Yalvaçl› Ömer Vehbi Efendi’nin yapt›¤› duadan sonra 600 mevcutlu
ikinci millî taburun cepheye hareket etti¤i belirtilmifltir133.
Bir yandan bu geliflmeler yaflan›rken di¤er yandan da hükümet yanl›s›
hareketler de görülmüfltür. Bu dönemde baz› isyan hareketleri baflgöster-
mifltir. ‹syanc›lar›n tutuklanmas› üzerine Mustafa Kemal Pafla 3 A¤ustos
1920’de Konya’ya gelmifltir. Olaylar s›ras›nda tevkif edilenlerin masum
oldu¤u, bunlar›n oyuna getirildi¤i ve aflar›na dair Ali Kemalî Efendi’nin
baflvurusu üzerine Meclis 6 A¤ustos günü yapt›¤› oturumunda bu iste¤i ka-
bul etmifltir. Fakat Damat Ferit Hükümeti ve ‹tilâf Devletleri yeni tahrik-
lerle isyan haz›rl›¤›na bafllam›fllard›r. Delibafl Mehmet adl› birini Ekim
1920’de Konya üzerine sevk etmifllerdir. Delibafl Mehmet, kendisini hali-
fe ordusu olarak lanse ediyor ve Kuvâ-y› Milliyeciler’e karfl› aç›ktan aç›-
¤a cephe al›yordu. Asilere göre, yok edilmesi gerekenlerin bafl›nda Ali Ke-
malî Efendi, Saatçizâde Mehmet Rifat Hoca134, Müftü Yalvaçl› Ömer Veh-
bi Hoca, Gilis›ral› Tahir Efendi ve Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin öteki
üyeleri vard›. Önce Saatçizâde Rifat Hoca’n›n evini basm›fllard›r. Onlar›
kap› komflusu ulemadan Fahrettin Efendi karfl›lam›fl ve Hoca’n›n Anka-
ra’ya gitti¤ini bildirmifl, onlar gittikten sonra da Hoca’y› kendi evinde sak-
lam›flt›r.
Delibafl’›n Konya yolunda oldu¤u bir s›rada ulemadan Hamzazâde Ha-
c› Rag›b [Atademir] Efendi, Ali Kemalî Efendi’ye gelerek asilerin as›l he-

133 ATASE, Kl. 557, D. 10, F. 31.


134 Bkz. Kutay, Maneviyat Ordusu, c. I, s. 113; a. mlf., Manevî Mimarlar, s. 78, 87-88; Altay,
a.g.e., 226, 230.
M‹LLÎ MÜCADELE DÖNEM‹NDE ATATÜRK VE D‹N ADAMLARI 119

definin kendisi oldu¤unu söyleyerek ba¤ evine saklanmas›n› istemifltir.


Buna karfl›l›k Ali Kemalî Efendi Müdafaa-i Hukuk’u flehirde kendisinin te-
flekkül ettirdi¤ini ve çal›flmalar›n kolay olmad›¤›n› belirterek: “Her kana-
at, bir bedel karfl›l›¤›d›r. Bu defa bedel hayat›m ise bunu, memleket için se-
ve seve feda etmeye haz›r›m.” demifltir. Kendisine yap›lan ›srarlar fayda
vermemifl, Ali Kemalî Efendi Pirî Mehmet Pafla Mahallesi’ndeki evinden
ayr›lmam›flt›r. Nihayet asiler evi bas›p Ali Kemalî Efendi’ye zulüm ve ifl-
kencelerle onu öldürmüfllerdir. ‹lerleyen günlerde Konya’da baflgösteren
Delibafl ‹syan› bast›r›ld›ktan sonra Konyal›lar zafere kadar yard›m ve ça-
l›flmalar›n› aral›ks›z olarak sürdürmüfllerdir135.
13- Ankara
Ankara’da ilk millî k›p›rdanmalar Mondros Mütarekesi’nin hemen
sonras›nda (Aral›k 1918) ‹ngiliz-Frans›z güçlerinin flehrin önemli merkez-
lerini iflgal etmeleri ile bafllam›flt›r. Yabanc› güçlerin bir tak›m afl›r› hare-
ketleri halk›n bu gibi durumlara tepkisiz kalamayaca¤›n› göstermifltir. Ni-
tekim Samanpazar›’nda ‹ngiliz askerlerinin bir müslüman kad›na taarruz
ederek baflörtüsünü açmak istemeleri büyük bir infiale yol açm›flt›r136. Ac›
haberi duyan halk galeyana gelmifltir. Nakflibendi fleyhlerinden Bafl›l› Ho-
ca ad›yla bilinen Sadullah [Seyhan] Efendi de galeyana gelerek: “Bu mil-
let içinde bir de¤nek bafl›na bir mendil ba¤lay›p da ortaya ç›kacak yok
mu?” diyerek halk› iflgalcilere karfl› harekete geçirmifltir. Bu ilk hareketli-
likte ad› duyulan bir baflka din adam› da Hac› Bayram fieyhi fiemseddin
Efendi idi. Bu din adam›, faaliyetlerinden ötürü Vali Muhiddin Pafla tara-
f›ndan cezaland›r›lm›flt›r137.
14- Develi
3 Mart 1920’de sefer kuvvetlerinin askerlik dairesi önüne gelmesiyle
halk meydan› tamamen doldurmufl, burada Müftü Hac› Numan Efendi iç-
tenlikle ve gözlerinden yafllar akar bir halde uzunca bir dua yapm›flt›r. Du-

135 Avanas, a.g.m., s. 220-221; Önder, Delibafl Hadisesi, s. 256, Kutay, Manevî Mimarlar, s. 81-
96.
136 ATASE, Kl. 60, D. 237, F. 37; Kl. 327, D. 5; Bayram Sakall›, Ankara ve Çevresinde Millî Ha -
reketler, Ankara 1988, s. 41-44.
137 fieref Aydo¤du, Ankaram, Ankara 1965, s. 39.
120 RECEP ÇEL‹K

adan sonra herkes heyecanlan›p duygulanm›flt›r. Duay› müteakip birlik he-


men cepheye hareket etmifltir. Burada yap›lan dua onlara manevî bir kuv-
vet sa¤lam›flt›r.
11 Nisan 1920’de fleyhülislâm›n verdi¤i fetvan›n hükümsüz oldu¤una
dair Develi Müftüsü Hac› Numan Efendi’nin verdi¤i karfl› fetva, Millî Mü-
cadele tarihine geçen önemli bir icraat olmufltur. Ayr›ca flehirdeki di¤er din
adamlar›n›n da müftünün fetvas›n›n yan›nda yer alarak Millî Mücadele u¤-
runda yap›lacak çal›flmalara yard›mc› olacaklar›n› bildirmeleri de kayda
de¤er önemli bir geliflmedir138.
Develi halk›, Millî Mücadele boyunca Çukurova’dan çok göçmen al-
mas›na ra¤men kurduklar› çeflitli cemiyetler ve bu cemiyet içindeki sayg›-
de¤er insanlar› ve din adamlar›yla her sahada güzel çal›flmalarda bulun-
mufllard›r. Sözgelimi, milis kuvvetlerinin toplanmas›, cephe teflkili, silah
ve cephane temin ve tevzii, yiyecek-giyecek ve her türlü ihtiyaçlar›n kar-
fl›lanmas›nda görev alm›fllard›r. Bu bak›mdan Develi, maddi ve manevî
güçlerin birlefltirilerek çal›flmalar›n bir arada yürütüldü¤ü bir bölge olmufl-
tur.
15- ‹stanbul
Milli Kurtulufl Savafl›’n› desteklemek için ‹stanbul’dan Anadolu’ya si-
lah kaç›rma ifli Karakol Cemiyeti gibi teflkilatlar taraf›ndan planlan›p prog-
ramlanm›flt›r. Anadolu’ya gidecek silahlar gizlice Özbekler Tekkesi’ne ge-
tiriliyor, oradan cemiyet fedailerince Büyük Çaml›ca yoluyla, önce K›s›k-
l› ‹mam› Nuri Hoca’n›n Libadiye’deki evinin yan›ndaki mezarl›¤a, sonra
da Dr. Esat Pafla’n›n çiftli¤ine aktar›l›yordu. Bilâhare uygun bir zamanda
Tomruk menba suyu tafl›yan arabalar›n altlar›nda Alemda¤›’ndaki millî
güçlerin gizli karargâh›na ulaflt›r›l›yordu.
Tekke, iflgalden cesaret alarak Türk köylerini basan Rum ve Ermeni efl-
k›yalar›yla çarp›fl›rken ya da iflgal alt›ndaki cephanelikleri basarken yara-
lanan milliyetçiler için gizli bir hastane olarak da çal›flm›flt›r. Gizlice gelen
doktorlar burada mesaide bulunmufllard›r. Di¤er taraftan ‹stanbul’dan

138 Zekeriya Özdemir, Millî Mücadele Y›llar›nda Bal›kesir Cepheleri, Ankara 2001, s. 162; Gür-
büz, a.g.e., s. 86-87, 98.
M‹LLÎ MÜCADELE DÖNEM‹NDE ATATÜRK VE D‹N ADAMLARI 121

Anadolu’ya geçmek isteyen birçok ayd›n, asker ve mebus buray› bir üs


olarak kullanm›fl, burada yap›lan planlar ve kendilerine verilen k›lavuzlar
öncülü¤ünde ‹stanbul’dan ç›kabilmifllerdir. ‹smet [‹nönü] Pafla, Fevzi
[Çakmak] Pafla, Adnan [Ad›var] Bey ve Halide [Ad›var] Han›m vb. birçok
ünlü isim ayn› amaçla buray› kullanm›fllard›r.
Özbekler Tekkesi posta merkezi olarak da çal›flm›flt›r. Ankara ile yap›-
lacak önemli bilgi al›flveriflleri için bu kanal kullan›lm›flt›r. Ayr›ca Anado-
lu’daki ‹stanbullu erlerin aileleriyle yaz›flmalar› da bu yolla sa¤lanm›flt›r.
Tekke fieyhi Ata Efendi139, ayn› zamanda Karakol Cemiyeti’nin de kuru-
cular›ndand›. Temsil etti¤i dinî ve manevî de¤erleri, vatan›n kurtuluflu ve
istiklâline vakfetmiflti. Bafl›nda yeflil sar›¤›, s›rt›nda cübbesi kap› kap› do-
laflarak ruhlara ümit telkin etmesinin yan› s›ra tekkesinin haricindeki ule-
ma ile de ilgilenerek onlar›n Anadolu harekât›n›n yan›nda yer almalar›na
çal›flm›flt›r.
Cemal Hoca bu flekilde kazand›¤› adamlarla çok önemli çal›flmalarda
bulunmufltur. Bunlar›n en önde geleni, Anadolu’daki Kuvâ-y› Milliye’ye
silah ve cephane teminidir. Son derece cesur ve riskli bir planlama gerek-
tiren bu hizmetlerinden birini k›zlar› Hikmet Ö¤üt Han›mefendi flöyle an-
latmaktad›r:
“fiimdi Teknik Üniversite’ye ait bulanan
Maçka Silahhanesi, o zaman iflgal kuvvetlerinin
çok s›k› kontrolü alt›nda idi. Bu flartlar alt›nda
Silahhane’ye girmek imkâns›z bir iflti. Ama, ba-
bac›¤›m kafas›na koymufltur; mutlaka oradaki si-
lahlar al›nmal› ve Anadolu’daki mücahitlere
sevk edilmeliydi. Ancak kufl uçurtulmayan bu
binadan silah nas›l kaç›r›lacakt›? Efendi Baba,
kocaman bir tabut haz›rlat›r. Etraf›nda da befl on
cemaat... Bunlardan birinin Maçka Silahhane-
si’ndeki asker o¤lu ölmüfltür. fiimdi gidip cena-

139 Bkz. Mustafa Özdamar, Dersaadet Dergâhlar›, ‹stanbul 1994, s. 228-230.


122 RECEP ÇEL‹K

zeyi oradan alacaklar ve gerekli vazifeler yap›l-


d›ktan sonra, götürüp defnedeceklerdir. Cenaze
sahibi rolündeki zat›n eline, mendile sar›lm›fl ac›
so¤an verilir. Adamca¤›z bunu ikide birde yüzü-
ne gözüne sürüp a¤lamal› bir haldedir. Tabutun
önünde sar›¤› ve cübbesi ile Hoca Efendi, arka-
s›nda da cenaze sahibi ve tabutu tafl›yanlar, Maç-
ka K›fllas›’na girerler. Kap›daki nöbetçiler du-
rumdan flüphelenmezler. ‹çeriye giren cemaat,
kendi üzerlerine ve o kocaman tabutu a¤z›na ka-
dar silahlarla doldururlar ve yine üzgün ve süz-
gün bir eda ile ç›k›p giderler”.
Hoca Efendi, kendi ifadesine göre, k›fllaya zay›f girip fliflman ç›kmak-
tad›r. Çünkü, cübbesinin alt›n›, alabildi¤ince silahla doldurmaktad›r. Ora-
dan al›nan tabut, yine ayn› cemaatin refakatinde Feriköy Mezarl›¤›’na ge-
tirilmekte ve daha önce haz›rlanan mezara gömülmektedir. Hava karar›p
da ortal›ktan el ayak çekilince Ayaza¤a köyünden Mandac› Fehmi Efendi
ve adamlar› gelip bu taze mezar› kazarak silahlar› götürmektedirler. Bun-
lar, sahile yak›n bir yerde toplanabilen di¤er silahlarla birlikte takalara
yüklenip ‹nebolu üzerinden Anadolu’ya ulaflt›r›lmaktad›r...
Cemal Hoca, Müdafaa-i Milliye Teflkilat›’n›n çal›flmalar›n› büyük bir
gizlilik içinde yürütmüfltür. Ancak, her türlü tedbire ra¤men faaliyeti etraf-
tan sezilmifltir. Komflusu olan bir Rum bakkal, bir gün ona gruplar halinde
dolaflan ‹ngiliz askerlerini göstererek der ki:
“Hoca, fark›nday›m, iyi çal›fl›yorsun. fiimdi
seni flunlara söylesem bir kurflunluk can›n var.
Fakat söylemeyece¤im, çünkü ben de komitac›-
y›m, sizi takdir ediyorum”.
Hoca, hiç bozuntuya vermez ve tebessüm ederek sessizce oradan uzak-
lafl›r.
Cemal Hoca, sadece cami cemaatinin de¤il çevresindeki her çeflit insa-
n›n sevgi ve sayg›s›n› kazanan birisidir. Bunun bir göstergesi de, devrin en
M‹LLÎ MÜCADELE DÖNEM‹NDE ATATÜRK VE D‹N ADAMLARI 123

b›çk›n delikanl›lar›n›n teflkil etti¤i tulumbac›lar›n reisli¤ini kabul etmesi-


dir. Tulumbac›lar o devrin itfaiye teflkilat› idi. O günlerde tulumbac›lardan
birinin Befliktafl’ta bulunan bir Rum birahanesini basmas›, halka moral ve-
ren bir hadise olmufltur. Birahanede Türk bayra¤›n› yere at›p üstünde ho-
ron tepen Rumlar’›, tabancas›n› çekip durduran ve duvarda as›l› duran Yu-
nan bayra¤›n› yere at›p üzerinde hepsini tepindiren, sonra da oradan uzak-
laflan bu gencin hikâyesi dilden dile dolafl›r...
Zafer kazan›ld›ktan sonra Cemal Hoca’ya ‹stanbul mebuslu¤u teklif
edilmifl, fakat o bunu kabul etmeyerek: “Ben vatan›m için çal›flt›m, vazife
istemem.” demifltir.
16- Saray
Saray’da 1918 sonlar›nda Trakya-Paflaeli Müdafaa Heyet-i Osmaniye-
si idaresi görevini, kimse üzerine almad›¤›ndan müftüler üstlenmifltir. Re-
isli¤i Müftü Demirhisarl› Ahmet Nuri Efendi’nin yapt›¤› teflkilatta Emirzâ-
de Sad›k Bey, Saatçizâde Hüseyin Basri Efendi vb. flah›slar bulunuyordu.
Müftü Ahmet Nuri Efendi, I. Kolordu Kumandan› Cafer Tayyar Pafla’y› zi-
yaret ederek ona, kasaban›n Millî Mücadele emrinde oldu¤unu söylemifl-
tir. Beldesinde ayr›ca Cemaat-i ‹slâmiye ad›yla kurdu¤u bir teflkilatla
Türkler’i ve müslümanlar› bir arada toplam›fl, köylere var›ncaya kadar fa-
aliyetlerde bulunmufl, mahallelere muhaf›z atayarak genel güvenli¤i sa¤la-
ma yoluna gitmifltir. Ahmet Nuri Efendi’nin bu gayret ve çal›flmalar›n›
Sadr›azam Ferit Pafla’ya rapor eden mutasarr›f:
“M›nt›kam dahilindeki müftüler tamamen
tebdil edilmedikçe, imamlar›n camilerde halka
Mütareke ahkâm›na riayet etmeleri teminat alt›-
na al›nmad›kça mukavemetin tasfiyesi gayr-i
mümkündür140.”
demekte idi.

140 Kutay, Manevî Mimarlar, s. 358; Güner, a.g.t., s. 22.


124 RECEP ÇEL‹K

17- Bursa
Osmanl› ülkesinin önemli kentleri aras›nda yer alan Bursa verimli top-
raklar› ve geliflmifl ticaretiyle canl›l›¤›n›, Mütareke sonras›nda da muhafa-
za etmifltir. Merkeze yak›nl›¤› sebebiyle buradaki geliflmelerden an›nda et-
kilenmifl, çeflitli cemiyet ve düflüncelerin tesiri kendini burada rahat bir fle-
kilde gösterebilmifltir. ‹zmir’in iflgali ile bu özellik hemen kendini göster-
mifl ve Bursa’daki bütün siyasî parti ve cemiyetler bir araya gelerek gerek-
li tepkiyi ortaya koymakta gecikmemifllerdir141.
‹lk önce 20 May›s 1919’da bir protesto mitingi düzenlenmifltir. Mitingt
vesilesiyle kürsüye gelen fieyh Servet Efendi142 yapt›¤› heyecanl› konufl-
mas›yla zaten galeyan halinde bulunan ahalinin heyecan›n› bir kat daha ar-
t›rm›flt›r. fieyh Efendi’nin konuflmas›ndan sonra bütün halk, ‹zmir’in ana-
vatandan ayr›lmas›n› görmektense onun enkaz› alt›nda ölümü göze alma-
ya karar vermifl ve vatan› müdafaa hususunda yemin ederek and içmifller-
dir. Bilâhare aralar›nda Hürriyet ve ‹tilâf F›rkas› ile Sulh ve Selâmet F›r-
kas›’n›n bulundu¤u söz konusu cemiyetler ve kentin ileri gelenleri ‹stan-
bul Hükümeti’ne ve ‹tilâf mümessillerine protesto telgraflar› çekmifller-
dir143.
18- Bilecik
Millî Mücadele y›llar›nda Bilecik, Ertu¤rul livâs› ad› alt›nda Bursa vi-
layetine ba¤l› idi. ‹zmir’in iflgali ile birlikte Bilecik ve çevresi halk›, millî
direnifl için Müftü Mehmet Nuri Efendi önderli¤inde örgütlenmeye baflla-
m›flt›r. Camiler, çarfl› ve pazarlarda millî harekât lehinde konuflmalar yap›-
larak halk ayd›nlat›lmaya çal›fl›lm›flt›r. Müftü Efendi, Orhan Gazi Ca-
mii’nde k›l›ç kuflanm›fl bir halde yapt›¤› tarihî konuflmas›nda flunlar› söy-
lemifltir:
“Milletin haysiyeti, flerefi, hürriyeti, istiklâli,
gerçekten tehlikeye düflmüfltür. Yunanl›lar’dan

141 Ömer Sami Coflar, ‹stiklâl Harbi Gazetesi, 18 May›s 1919, nr. 4.
142 Bkz. Fahri Çoker, Türk Parlemento Tarihi, Millî Mücadele ve T.B.M.M. I. Dönem 1919-
1923, c. III. s. 233-234.
143 Hadisat, 20 May›s 1919, nr. 140; Vakit, 22 May›s 1919, nr. 563; ‹kdam, 22 May›s 1919, nr.
8004.
M‹LLÎ MÜCADELE DÖNEM‹NDE ATATÜRK VE D‹N ADAMLARI 125

kurtulmak için ne gerekirse Bilecik’in bütün


fertleri ölmeyi göze almas›n› bilmesi lâz›md›r.
Padiflah olsun, halife olsun, isim ve makam› ne
olursa olusun hiçbir flah›s ve makam›n hikmet-i
mevcudiyeti kalmam›flt›r. Yegâne kurtulufl çaresi
sizlerin do¤rudan düflman›n karfl›s›na ç›kman›z-
d›r. Müftünüz olarak diyorum ki, Yunan zulüm
ve vahfletine katlanmaktansa seve seve ölelim
flehit olal›m, cennete gidelim, ama önce düflma-
n› ata yadigâr› yurttan koval›m. Bir ve beraber
olal›m. Bir araya gelip örgütlenelim. Gazam›z
mübarek olsun, Allah bizimle beraberdir”.
Müftü Efendi’nin bu konuflmas› Bilecik halk› üzerinde büyük ölçüde
tesirli olmufltur.
Öte yandan Müftü Mehmet Nuri Efendi Millî Mücadele’nin meflru ol-
du¤una dair Ankara ulemas›nca haz›rlanan ve 154 din adam› taraf›ndan
imzalanan fetvada imzas› bulunan ilk din adamlar›ndand›r. 24 Nisan 1920
tarihinde T.B.M.M. Baflkanl›¤›’na çekti¤i bir telgrafla Millî Meclis’in An-
kara’da toplanmas›n› kutlayan Müftü efendinin gayretli çal›flmalar› Mus-
tafa Kemal Pafla taraf›ndan onurland›r›lm›flt›r144.
19- Zonguldak
‹zmir’in iflgali Zonguldak’da duyulur duyulmaz bir protesto mitingi
düzenlenmifl ve miting sonunda haz›rlanan bir protesto telgraf› Sadâret’e
gönderilmifltir. Telgrafta ‹zmir’in Yunanl›lar taraf›ndan iflgalinin Türk-
ler’in kalbinde onulmaz yaralar açt›¤›ndan bahsedilerek flu ifadelere yer
verilmifltir:
“‹zmirsiz bir Türk, bafls›z bir ceset halinde ka-
laca¤›ndan bu k›ymetli uzvumuzu kaybetmekten-
se mal›m›z› ve hayat›m›z› bu u¤urda fedaya haz›-
r›z. Bu sebeple, iflgal keyfiyetini Zonguldak ‹slâm

144 Hakimiyet-i Milliye, 5 May›s 1920, nr. 27; Golo¤lu, Üçüncü Meflrutiyet, s. 305.
126 RECEP ÇEL‹K

ahalisi bütün varl›¤› ile protesto eder ve sevgili ‹z-


mirimizin mukadderât› hakk›nda ‹tilâf Devletle-
rince yap›lan muamelenin düzeltilmesi için, hü-
kümetimizin yapaca¤› teflebbüs ve çal›flmalara
bütün kuvvetimiz ile yard›mc› olaca¤›m›z› arz ile
hay›rl› neticelere sab›rs›zl›k ile intizâr ederiz.”
denilmekte idi. Telgrafta Belediye Reis Vekili Murtaza ile ahali ad›na
Müftü ‹brahim Efendi’nin imzalar› bulunmakta idi145.
Müftü ‹brahim Efendi Kuvâ-y› Milliye’nin ikmali için, yan›na ald›¤›
mühendisler ve üst yönetimdeki memurlarla birlikte Bart›n ve Havalisi
Kumandanl›¤› Karargâh›’na giderek para, asker ve di¤er yönlerden yar-
d›mc› olabilecekleri konusunda görüflmelerde bulunmufllard›r.
Müftü ‹brahim Efendi’nin yöre halk›n›n teflkilatlanmas› ve fluurlanma-
s›nda fevkalâde hizmetleri görülmüfltür. ‹lerlemifl yafl›na ra¤men at s›rt›n-
da, yöre ve yerleflim yerlerini köy köy, kasaba kasaba dolaflarak halk› ve
din görevlilerini Millî Mücadele için seferber olmaya davet etmifltir146.
Zonguldak Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti zaman zaman yöre hakk›nda
B.M.M. Hükümeti’ne birçok raporlar göndermifltir. Ancak raporlar aras›n-
da en muhteval› ve malumat bak›m›ndan en önemli görünen flu raporun
Millî Mücadele tarihi bak›m›ndan büyük bir ehemmiyet arzetti¤i anlafl›l-
maktad›r147. “Ankara’da Müdafaa-i Hukuk-› Milliye Heyet-i Temsiliye Ri-
yaseti’ne” bafll›¤›n› tafl›yan bu rapor, 17 Temmuz 1920 tarihli olup Zongul-
dak Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Reisi Müftü ‹brahim imzal›d›r. Raporda
özetle flu bilgilere yer verilmektedir:
- Zonguldak’taki Frans›z, ‹talyan ve ‹ngiliz nüfuz bölgeleri
- Frans›z askerlerinin faaliyetleri, asker say›s›, askerî araç ve gereçler
- Frans›z iflgaline karfl› Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin faaliyetleri. Bu
çerçevede özellikle müslüman Frans›z müstemleke askerlerinin firarlar›n›n
sa¤lanmas› için verilen çabalar ve firar eden asker say›lar›

145 Ömer Sami Coflar, ‹stiklâl Harbi Gazetesi, 20 May›s 1919, nr. 6.
146 Atilhan, a.g.m., c. II, say› 37, s. 187-188; Sar›koyuncu, a.g.e., s. 116.
147 ATASE, Kl. 563, D. 14, F. 1, 1-1, 1-2, 1-3.
M‹LLÎ MÜCADELE DÖNEM‹NDE ATATÜRK VE D‹N ADAMLARI 127

- Kuvâ-y› Milliye için yap›lan ve yap›lmakta olan ikmal faaliyetleri...


Bu amaçla Zonguldak’tan ihraç edilmekte olan kömürlerin her tonundan
Müdafaa-i Milliye ad›na birer lira al›nmas› hususunda B.M.M. Hüküme-
tince bir geçici kanun ç›kar›lmas› ve ayr›ca Kuvâ-y› Milliye’ye yap›lan ik-
mal faaliyetlerinin daha düzenli olmas› ve art›r›lmas› için Hilâl-i Ahmerce
Zonguldak’ta bir flube aç›lmas› teklifi
- B.M.M. ile olan muhaberatta çekilen s›k›nt›lar
- Zonguldak halk› aras›nda menfaatin a¤›r bast›¤›ndan bahisle halk›n
Frans›zlarla iktisadî iflbirli¤i içinde bulundu¤u148.
Rapor, bir anlamda Zonguldak Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti faaliyetle-
rinin büyük bir k›sm›n› özetlemektedir. Hiç kuflkusuz, cemiyetin yörede
verdi¤i ve yukar›da k›smen de¤inilen hizmetlerinin hemen hepsi önem ar-
zetmektedir. Hele Millî Mücadele’nin ilk y›llar›ndaki yörenin sosyo-eko-
nomik durumu ve iflgal alt›nda olmas› da göz önünde bulundurulursa, Zon-
guldak Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin hizmetlerinin büyüklü¤ü daha da
belirginleflmektedir149.
a- Bart›n
Cevat Rifat Bey’in Bart›n’a gelifliyle millî hareketlenme daha da ivme
kazanm›flt›r. Çünkü Bart›n, ‹stanbul Hükümeti ile millî kuvvetler aras›nda
s›k›flm›fl bir görünümde idi. Bart›n’a birli¤iyle gelen Cevat Rifat Bey hü-
kümet kona¤›na girer girmez, flehrin eflraf ve ileri gelenlerini ça¤›rarak bir
toplant› yapm›flt›r. Baflta Müftü Hac› Rifat Efendi olmak üzere kasaban›n
bütün ileri gelenleri toplant›da haz›r bulunmufllard›r. Cevat Rifat Bey ken-
disinin Zonguldak iflgal kuvvetlerine mukabelede bulunmak üzere gönde-
rildi¤ini, bunun gerçekleflmesi içinde de asker toplanmas› gerekti¤i ve ga-
yelerinin düflman› ülkeden ç›karmak oldu¤unu ifade etmifltir. Bu konuflma-
dan sonra Bart›n Müftüsü Hac› Rifat Efendi söze bafllayarak flunlar› söyle-
mifltir:
“Gazan›z mübarek olsun! Cihat dinimizin
bir farz›d›r. Düflman güzel vatan parças›na ayak

148 ATASE, Kl. 563, D. 14, F. 1-2; Sar›koyuncu, a.g.e., s. 117-118.


149 ATASE, Kl. 563, D. 14, F. 1; Sar›koyuncu, a.g.e., s. 118.
128 RECEP ÇEL‹K

basm›flt›r. Onu orada b›rakamay›z. Cenab-› Hak


sizi memleketimizin müflkil saatler geçirdi¤i bu
zamanda hay›rl› ve mübarek hizmetler ifas›na
muvaffak k›ls›n. Duac›y›m, elimden ne gelirse
hepsini yapmaya haz›r›m. ‹sterseniz bir nefer gi-
bi çal›fl›r›m... Yeter ki din ve vatan düflmanlar›
bu mübarek topraklardan çekilsinler”.
Müftü Rifat Efendi sözlerinde oldukça samimi olup bu samimiyetini
kurtulufla kadar sürdürmüfltür. Büyük hizmetlerde bulunmufltur. Söz geli-
mi askerleri cesaretlendirerek moral güçlerini takviye ederek yard›mlar›n›
esirgememifltir. Zenginleri toplayarak askerler için silah tedarik etmifltir.
Kasaba ve köylerin bütün imam ve din adamlar›n› bu u¤urda harekete ge-
çirmifltir. Cuma hutbeleri ve günlük vaazlar›nda hep bu konuyu ifllemifltir.
Nihayet çal›flmalar sonunda meydana gelen büyük bir kuvvet, Cevat Rifat
Bey’in komutas›nda Çaycuma’ya do¤ru yola ç›km›flt›r. Kuvvetler, yine
kendisinin yapt›¤› hazin bir duayla u¤urlanm›flt›r150.
Bu arada Kuvâ-y› Milliye için gönüllü müfrezeler teflkil edilmifltir.
Bart›n Müftüsü Hac› Rifat Efendi bütün bu hizmetlerinin yan› s›ra Kuvâ-
y› Milliye’nin ikmali faaliyetlerinde de bulunmufltur. Onun giriflimleri sa-
yesinde Bart›n halk› büyük çapta Kuvâ-y› Milliye’ye para yard›m›nda bu-
lunmufltur151. Bart›n Müftülü¤ü ‹nönü Zaferi münasebetiyle T.B.M.M’ye
çekti¤i bir telgrafla zaferi tebrik etmifltir152.
b- Devrek
Millî Mücadele atefli Devrek Müftüsü ve Kad›s› Abdullah Sabri Efen-
di’nin153 önderli¤inde geliflmifltir. Çünkü gizliden gizliye yap›lan toplant› ve
görüflmeler art›k aç›k bir flekilde yap›lmaya bafllanm›fl, camilerdeki konufl-
malar›n yan› s›ra Millet Bahçesi’nde mitingler ve toplant›lar düzenmifltir154.

150 Atilhan, a.g.m., c. II, say› 37, s. 54-59, 61-63.


151 ATASE, Kl. 554, D. 1, F. 4; Sar›koyuncu, a.g.e., s. 314-320; Sakao¤lu, a.g.e., s. 164.
152 T.B.M.M. Zab›t Ceridesi, c. VII, s. 375; Sar›koyuncu, a.g.e., s. 187.
153 Bkz. Fahri Çoker, Türk Parlemento Tarihi, Millî Mücadele ve T.B.M.M. I. Dönem 1919-
1923, c. III. s. 185; Sar›koyuncu, a.g.e., s. 109.
154 Sar›koyuncu, a.g.e., s. 123.
M‹LLÎ MÜCADELE DÖNEM‹NDE ATATÜRK VE D‹N ADAMLARI 129

Abdullah Sabri Efendi bu toplant›lar›n birinde yapt›¤› bir konuflmas›n-


da sancak ve sakal-› flerifi yan›nda tafl›d›¤› halde flunlar› söylemifltir:
“Bugünden itibaren bütün yurtta Kurtulufl
Savafl› bafllam›flt›r. fiimdi alaca¤›m›z karar çok
önemlidir. Kad›n›m›z, k›z›m›z, topumuz, tüfe¤i-
mizle Mustafa Kemal’in yan›nda yer almal›y›z.
‹flte vatan elden gidiyor. Hep beraber kurtaraca-
¤›z”155.
Çal›flmalar›n da etkisiyle Devrek halk› millî hareket etraf›nda bütün-
leflmifltir. Hatta ‹lçe Kaymakam› fiükrü Bey’e ‹stanbul Hükümeti ile olan
iliflkisini kesmesi hususunda bask› bile yapm›fllard›r. Bu bak›mdan muhte-
melen yörede Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’ni ilk kuran ilçe merkezlerinden
birisinin Devrek oldu¤unu söylemek yanl›fl olmaz.
Devrek, Millî Mücadele esnas›nda Bolu-Gerede, Bart›n-Zonguldak ve
Ere¤li aras›nda Kuvâ-y› Milliye lehinde tampon bölge görevini üstlenmifl-
tir. 1. Düzce ‹syan›’n›n Bolu Gerede’den sonra Safranbolu’ya s›çrad›¤› ha-
t›rlan›rsa, bu mümtaz din adam›n›n gayret ve faaliyetlerinin Millî Mücade-
le için tafl›d›¤› önem kendili¤inden ortaya ç›kar.
20- Kastamonu
‹zmir’in Yunanl›larca iflgali Kastamonular taraf›ndan ö¤renilince il ve
ilçeler halk› çok heyecanlanm›fl, bir gün sonra il merkezi ve ilçelerde mi-
tingler ve protesto gösterileri yap›larak millî yas ilan edilmifltir. Kastamo-
nu’da halk, ö¤renciler, askerî ve sivil memurlar, medreseler ve hocalar›, ta-
rikat çevreleri Samanpazar›’nda toplanm›fllar, büyük protestolarda bulu-
nulmufl, vatan›n kurtar›lmas› yolunda dualar yap›lm›flt›r156.
Bu ilk mitingten sonra Mustafa Kemal Pafla’n›n Havza’dan gönderdi-
¤i 28 May›s tarihli telgraf üzerine ‹zmir, Manisa ve Ayd›n’›n iflgaline ses-
siz kal›nmayarak Kastamonu halk› taraf›ndan düzenlenen miting ve yap›-

155 Sar›koyuncu, a.g.e., s. 123-124.


156 ‹kdam, 18 May›s 1919, nr. 8000; Dinamo, a.g.e., c. IV, s. 265; Peker, ‹nebolu ve Kastamonu,
s. 29; Sar›han, a.g.e., c. I, s. 245.
130 RECEP ÇEL‹K

lan heyecan verici konuflmalardan sonra ‹tilâf Devletlerine protestolar tek-


rarlanm›flt›r.
a- Araç
Zonguldak Cephesi Kumandanl›¤›’na atanan Cevat Rifat Bey il il, ilçe
ilçe gezerek bir birlik meydana getirmek için çal›flm›flt›r. Haziran 1920
bafllar›nda Araç’a gelen Cevat Rifat Bey’i Araç Kaymakam› ve Müftü Ha-
san Tahsin Efendi birlikte karfl›lam›fllard›r. Yats› namaz›n› müteakip Müf-
tü Hasan Tahsin Efendi cemaate müeessir bir hitabede bulunarak flöyle de-
mifltir:
“Allah yolunda can›n›zla, mal›n›zla cihada
kat›l›n›z. ‹zmir’den gelen haberlere göre camile-
rimizi y›k›yorlar, han›mlar›m›za sald›r›yorlar,
masum halk› öldürüyorlar. Böyle bir felâketin
bafl›m›za gelmemesi için cümlenizi cihada davet
ediyorum. Mal›n›zla, can›n›zla, her fleyinizle bu
savafla kat›l›n”.
Müftü Efendi’nin konuflmas›ndan sonra köy imamlar›na da haber gön-
derilerek gönüllü tedariki istenmifl ve bilâhare gönüllüler toplanm›flt›r157.
b-‹nebolu
Haziran 1921’de Sovyet Rusya’dan gönderilen savafl malzemeleri,
Bahr-› Cedid vapuruyla ‹nebolu’ya ç›kar›lm›flt›r. Halk taraf›ndan bu mal-
zemeler içerilere kadar tafl›nm›flt›r. Tafl›ma s›ras›nda ‹nebolu Müftüsü Ah-
met Hamdi Efendi ile Yahya Pafla Camii ‹mam› Ahmet Efendi’nin büyük
gayret ve yararl›klar› görülmüfltür. Müttefikler taraf›ndan istenen bu silah-
lar halk taraf›ndan Yunanl›lar’a teslim edilmedi¤inden flehir Yunanl›lar ta-
raf›ndan bombalanm›flt›r.
Müftü Ahmet Hamdi Efendi, günlerden Çarflamba olmas›na ra¤men -
Cuma namaz› imifl gibi- kürsüde Kuvâ-y› Milliye’yi övmüfl ve iskeleye
gelen silah ve cephaneleri boflaltman›n sevab›ndan bahsetmifltir. ‹skeleye
savafl araçlar›n›n geldi¤i bir s›rada gemi kumandanlar› ve liman reisleri ha-

157 Atilhan, a.g.e., s. 47-50.


M‹LLÎ MÜCADELE DÖNEM‹NDE ATATÜRK VE D‹N ADAMLARI 131

rekete geçerek Yahya Pafla Camii ‹mam› Ahmet Efendi’ye haber göndere-
rek halk›n yard›m›n› istemifllerdir. ‹mam Ahmet Efendi çarfl› ve meydan-
larda dolafl›p halka yükleri indirmek için ça¤r›da bulunmufltur. Gelen yük
oldukça fazla oldu¤u ve düflman gemilerinin gelece¤i haber al›nd›¤›ndan
hemen boflalt›lmas› gerekiyordu. ‹mam Ahmet Efendi kan ter içinde kofla-
rak halk› cephane tafl›maya teflvik etmifltir. Sesleri duyan Müftü Ahmet
Hamdi Efendi de, halka camiden ç›kmalar›n›, çarfl›lar›n› kapay›p yard›ma
koflmalar›n› söylemifltir. Bunun üzerine büyük bir gürültü sa¤ana¤› halin-
de dükkân ve ma¤aza kepenkleri kapanm›fl, hastas›, sa¤lam›, eli aya¤› tu-
tan›, tutmayan› müftünün peflinden tekbirler getirerek yal›ya do¤ru yönel-
mifllerdir. Hamdi Efendi ile di¤er ihtiyat kay›kç›lar›, kâhyalar ve dükkân
sahipleri yanaklar› ve sakallar›ndan terler akarak çal›flm›fllard›r. Kar›ncalar
gibi durmadan tafl›nan sand›klar ve denkler elden ele, omuzdan omuza uç-
mufl, yal›lara boflalt›lm›flt›r158.
21- Samsun
‹ngilizler’in Samsun’u yak›n takibe almalar› ve ayr›ca burada asker
bulundurmalar› Samsun’da örgütlü mücadelenin gecikmesine sebep ol-
mufltur. Bu eksiklik, Heyet-i Temsiliye’nin Ankara’ya ulaflmas›ndan son-
ra görüflülerek Samsun’da kendileri ile çal›flabilecek kimselerin bulun-
mas›yla giderilmeye çal›fl›lm›flt›r. Bunun için en uygun flah›s, Ticaret
Odas› Baflkâtibi fiükrü Bey idi. fiükrü Bey, çal›flmalar› s›ras›nda ülkede-
ki geliflmeleri yak›ndan izleyen, camilerde halk› irflat faaliyetlerinde bu-
lunan ve halk aras›nda Oflu Hoca lakab›yla tan›nan tüccardan Hac›
Ömerzâde Hoca Hasan Efendi ile ikili görüflmelerde bulunmufltur. Hoca
Hasan Efendi, camilerde yapt›¤› konuflmalarda iflgaller üzerinde durarak
halk› ayd›nlatm›flt›r. Hasan Efendi ile beraber hareket etmeye bafllayan
fiükrü Bey, kurulacak cemiyetin halk üzerinde daha etkili olaca¤› kana-
atini tafl›maya bafllam›flt›r. fiükrü Bey tüccardan Hac› Hayrullahzâde
Ömer ve Sultanî Mektebi ‹kinci Müdürü Adil Beylerle görüflüp cemiye-
ti kurmaya karar vermifllerdir. K›sa bir haz›rl›ktan sonra faaliyete geçiri-

158 Bkz. Peker, a.g.e., s. 327-330; Sar›han, a.g.e., c. III, s. 552.


132 RECEP ÇEL‹K

len cemiyet flu flah›slardan meydana gelmifltir: Reis Boflnakzâde Süley-


man Bey, Azalar: Ticaret Odas› Reisi Baflkâtibi fiükrü Bey, tüccardan
Hac› Hayrullahzâde Ömer Bey, Sultanî ‹kinci Müdürü Adil Bey, Nemli-
zâde fieref Bey, Muharrir Ethem Bey, Veysi Bey, ‹slâm Beyzâde Faruk
Bey, Kitapç› Osman Tabrak Bey ve Sultanî Muallimi Hayrettin Nadi
Bey159. Hoca Hasan Efendi de cemiyetin hatibi s›fat›yla teflkilattaki ye-
rini alarak ileriki günlerde tertip edilecek bütün gösteri ve mitinglerde
halka hitap edip Samsunlular’› ayd›nlatm›flt›r160. Ayr›ca Hasan Efendi I.
Dünya Savafl› esnas›nda esir düflüp ‹ngilizler taraf›ndan M›s›r’da tutulan
askerlerin serbest b›rak›ld›ktan sonra memleketlerine da¤›lmak üzere ge-
tirildikleri Samsun’da, ülkenin içinde bulundu¤u vaziyetin anlat›lmas› ve
söz konusu askerlerin ayd›nlat›lmas› hususunda önemli bir görevi de üst-
lenmifltir161.
Cemiyet kurulduktan sonra faaliyete geçerek evlerde toplant›lar yap-
maya bafllam›flt›r. Ancak cemiyetin as›l merkezi Sadi Tekkesi olmufltur.
Tekke’de Millî Mücadele’yle ilgili telgraflar okunuyor ve cemiyete gizli
gizli üye kaydediliyordu162.
Samsun’da 15 May›s 1922 günü Saathane Meydan›’nda bir matem
merasimi yap›lm›flt›r. ‹zmir’in düflman taraf›ndan iflgalinin y›ldönümü mü-
nasebetiyle yap›lan bu merasimde Müdafaa-y› Hukuk binas›n›n balkonu
ile Saathane Kulesi aras›na “Ey vatandafl! ‹zmir’de Yüz Bin Müslüman
Katledilmifltir” yaz›l› siyah bir bez as›lm›flt›r. Halk›n manevî kuvvetinin ar-
t›r›l›p morallerinin diri tutulmas› gayesiyle ulemadan Oflu ‹lyas Efendi,
Ünyeli Hoca Arif Efendi, Müdafaa-y› Hukuk Üyesi Hoca Hasan Efendi bi-
rer konuflma yapm›fllard›r. Merasim, yurdun düflmandan bir an evvel kur-
tulmas› temennileriyle sona ermifltir163.

159 Adil Pasin-Hasan Umur, Samsun’da Müdafaa-i Hukuk, ‹stanbul 1944, s. 6-8.
160 Pasin-Umur, a.g.e., s. 27-28.
161 Pasin-Umur, a.g.e., 28-29.
162 Pasin-Umur, a.g.e., s. 8-9; Golo¤lu, Üçüncü Meflrutiyet, s. 310.
163 Pasin-Umur, a.g.e., s. 48-49.
M‹LLÎ MÜCADELE DÖNEM‹NDE ATATÜRK VE D‹N ADAMLARI 133

22- Tirebolu
Tirebolu’da Millî Mücadele’nin önde gelenleri aras›nda en baflta Tire-
bolu Müftüsü Ahmet Necmeddin Efendi164 gelmektedir. Onun sürekli hal-
ka moral verici konuflmalar yapmas›, Kuvâ-y› Milliye’yi destekleyici fa-
aliyetlerde bulunmas› ve Ankara fetvas›n›n metnini telgrafla ö¤renip bu
fetvaya kat›lanlardan ilki olmas› Necmeddin Efendi’nin önemini ortaya
koymaktad›r165.
23- Kozan
Frans›z ve Ermeniler’in öldürme ve zulüm olaylar› sebebiyle Mart
1920 tarihi, Kozanl›lar›n “kaç-kaç” dönemi olmufltur. F›rsat bulabilen her-
kes kaçm›flt›r. Birçok kimse kaçamad›klar›ndan baz›lar› da kaçmaya çal›-
fl›rlarken yakalanarak öldürülmüfllerdir. Taillardate izin vermedi¤i için,
Kadirli’ye gidemeyenler d›fl›nda, Türkler Kozan’› terk etmifllerdir. Kalan-
lar da Frans›z ve Ermeni zulmü karfl›s›nda Kozan’dan ayr›lmak istemifller-
dir. Fakat, baz›lar› memuriyetleri baz›lar› zengin olduklar› ve baz›lar› da
Kuvâ-y› Milliye’ye kat›lacaklar› düflüncesiyle Taillardate taraf›ndan Ko-
zan’da ikâmete mecbur edilmifllerdir. Bunlar, sürekli olarak bask› ve ölüm
tehdidi alt›nda tutulmufl, baz›lar› öldürülmüfl, sa¤ kalanlar da yiyecek s›-
k›nt›s› çekmifllerdir166. Çerkez Nuri Çavufl ile Kadirli Müftüsü Osman Nu-
ri Efendi, Frans›zlar’a taraftar görünerek Taillardate’a bir telgraf çekmifl-
lerdir. Bilâhare Nuri Çavufl’un Kozan’a gelerek görüflmelerde bulunmas›
neticesinde, Kadirli Ermenileri’nin Kozan’a gelmesine müsaade edilmesi
karfl›l›¤›nda Kozan’daki müslümanlardan isteyenlerin de Kadirli’ye gitme-
lerine Taillardate taraf›ndan izin verilmifltir167.
Adana Kuvâ-y› Milliye Umum Komutan› Kozano¤lu Do¤an Bey, De-
veli’den Haçin’e hareket etmeden bir gün önce (12 Mart 1920) bir bildiri
yay›nlayarak o zamana kadarki Frans›z ve Ermeni zulmünü protesto etmifl-

164 Ayhan Yüksel, “Kuvâ-y› Milliyeci Müftü Tirebolulu Ahmet Necmeddin Efendi”, Millî Mücade-
lede Giresun (Sempozyum, 6-7 Mart 1999) Bildirileri, ‹stanbul 1999, s. 193-200; Ulu¤ ‹¤de-
mir, Y›llar›n ‹çinden, s. 207-208).
165 Ayn› yerler.
166 Çamurdan, a.g.e., s. 248, 251; Dalk›r, a.g.e., s. 77-80.
167 Çamurdan, a.g.e., s. 220-254; Dalk›r, a.g.e., s. 37-38, 68,-69, 80-81.
134 RECEP ÇEL‹K

tir. Di¤er taraftan Mart 1920’nin son günlerine do¤ru Kozan’da art›fl gös-
teren Frans›z ve Ermeni zulmü karfl›s›nda, Kozan Müftüsü Haf›z Osman
[Çamurdan] Efendi, Adana Valili¤i’ne hitab› ile Albay Bremond ve Vali
Celal Bey’e gönderdi¤i 1 Nisan 1920 tarihli protesto yaz›s›nda, Kozan’da
cereyan eden olaylar› tek tek s›ralayarak geliflmelerin devam› halinde sila-
ha sar›lmaktan baflka çare olmad›¤›n› bildirmifltir. Müftü efendi, protesto
yaz›s›na flu sat›rlarla son vermifltir:
“...Bu yüzden, dökülecek kandan müslüman-
lar sorumlu olmayacakt›r. Fransa Hükümeti, bir
y›ldan fazla zamand›r bu zulüm ve iflkencelere
göz yumdu. Mezâlim günden güne artt›. Bu hale
bir an evvel son verilmesi, aksi takdirde döküle-
cek kanlar için vicdanen emin bulundu¤umuzu
arz eyleriz”.
Bu dönemde Kozan’a ans›z›n bir ‹ngiliz Hintli müslüman süvari bölü¤ü
gelmifltir. Birlik, Frans›z bayra¤›n› selâmlad›ktan sonra Hac› Hasan A¤a’n›n
han›nda mola vermifltir. Ö¤le ezan›n›n okunmas› üzerine Hintli askerler, ab-
dest alarak camiye gitmifllerdir. Cami cemaati da¤›l›p halk evlerine gitti¤i
bir s›rada Hintli askerler camide kalm›fllard›r. Müftü Çamurdanzâde Haf›z
Osman Efendi, camide namaz duas›n› bitirme¤e çal›flt›¤› bir s›rada Hintliler,
onun çevresinde toplanm›fllard›r. Bir Hintli subay, müftüye hitaben gözyafl-
lar›yla kar›fl›k bir Arapça konuflmada bulunup flunlar› söylemifltir:
“Ey Reisü’l-ulemâ! Biz y›llardan beri esaret-
te bir köle gibi yaflar, sizden umut ve imdat bek-
lerken bilmeyerek siz kardefllerimizin de esir ol-
mas›na kendi silahlar›m›zla yard›m etmifliz. Bu-
gün bunlar› gözlerimizle görmekle en büyük ac›
ve azab› duyduk. Bizi affediniz. Me¤er biz gü-
nahkâr insanlarm›fl›z”.
Bu anlay›fll› ve dokunakl› sözler karfl›s›nda kendini tutamayan Müftü
Haf›z Osman Efendi’nin gözlerinden yafllar boflanm›flt›r. Hintli subaya Sa-
im Bey flöyle demifltir:
M‹LLÎ MÜCADELE DÖNEM‹NDE ATATÜRK VE D‹N ADAMLARI 135

“Aziz kardefllerimiz! Sizde ve bizde özgür-


lük ve ba¤›ms›zl›k aflk› yaflad›kça, yüreklerimiz-
de bu atefl yand›kça er geç ba¤›ms›zl›¤›m›za ka-
vuflaca¤›z. Yeter ki azim ve iman gevfleme-
sin.168”
24- Kadirli (Kars)
Kadirli’de Müftü Osman Nuri Efendi, millî hareket lehinde büyük ya-
rarl›k ve fedakârl›klarda bulunmufl, millî harekete var gücüyle destek ol-
mufltur. Ermeni zulümlerinin dayan›lmaz hale geldi¤i andan itibaren Müf-
tü Osman Nuri Efendi’nin de içinde bulundu¤u bir grup Kadirlili ayd›n, bir
araya gelerek Kadirli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’ni kurmufllard›r. Cemi-
yet, Müftüo¤lu Haz›m Bey, Ceza Reisi Feyyaz Tevfik Coflkun Bey, Teke-
rek Hasan Halil Bey, Müftüo¤lu Remzi Bey, Hac› ‹dem Efendi, Veyiso¤lu
Vahid Bey, Muallim Rasim Bey ve Müderris ‹smail S›tk› Efendi’nin üstün
gayret ve çal›flmalar› sonucunda meydana getirilmifltir169.
Müftü Osman Nuri Efendi’nin bir baflka hizmeti ise, Ermeniler’in hak-
s›z alacak davalar›n›n sonuçsuz b›rak›lmas›na vesile olmas› yönünde idi.
fiöyle ki, Ermeniler Türklerin mal ve mülklerini ellerinden almak için -ifl-
gale u¤rayan yerlerin ço¤unda oldu¤u gibi- Kadirli’de de bir Tesviye-i
Mesâlih Komisyonu kurmufllard›r. Dünyada benzerine rastlanmayan ve
ola¤anüstü yetkiler tafl›yan bu komisyon, kaymakam baflkanl›¤›nda 2 müs-
lüman ve 2 Ermeni’den oluflmaktayd›. Türk taraf›, bu komisyonun çal›fl-
malar›n› engellemek gayesiyle bir toplant› yapm›flt›r. Toplant›da kaymaka-
m›n ifllerinin yo¤unlu¤unu ileri sürerek istifa etmesi üzerine Müftü Osman
Nuri Efendi’nin komisyon baflkanl›¤›na getirilmesi önerilmifltir. Müftü
Efendi ise bütün yönetimi, kendisinin belirlemesi flart›yla kabul etmifltir.
Sonunda komisyonun davalara bakma yetkisinin olmad›¤›n› söyleyerek

168 Dinamo, a.g.e., c. V, s. 173-174, Dalk›r, a.g.e., s. 29-30.


169 Recep Dalk›r, Millî Mücadelede Çukurova, ‹stanbul 1961, s. 66-67; Dinamo, c. V, s. 377-379;
Osman Tufan, Adana Do¤u Bölgesinde Millî Hareketler ve Kozan Sanca¤› ile Mülhakat›n›n
Kurtulufl Hat›ralar›, ‹stanbul 1964, s. 9-55; Tevfik Coflkun, Kadirli Millî Mücadelesi ve Ha -
t›ralar›, Kadirli 1967, s. 20-21; Ahmet Cevdet Çamurdan, Kurtulufl Savafl›nda Do¤u Adana
Olaylar›, Adana 1969, s. 294.
136 RECEP ÇEL‹K

Türkler’in davalar›n›n düflmesi sa¤lanm›fl ve Ermeniler’in açt›¤› haks›z


alacak davalar› da böylece sonuçsuz b›rak›lm›flt›r170.
Frans›z ve Ermeniler’in öldürme ve zulüm olaylar› sebebiyle Mart
1920 tarihi, Kozanl›lar için kaç›fl dönemi olmufltur. F›rsat›n› bulabilen her-
kes kaçmay› tercih etmifl, baz›lar› da kaçarken öldürülmüfllerdir. Bunun
üzerine Çerkez Nuri Çavufl ile Kadirli Müftüsü Osman Nuri Efendi Fran-
s›zlar’a taraftar görünerek Frans›z Komutan Taillardate’a bir telgraf çek-
mifllerdir. Nuri Çavufl Kadirli’ye gelerek görüflmesi neticesinde, Kadirli
Ermenileri’nin Kozan’a gelmelerine müsaade edilmesine karfl›l›k Ko-
zan’daki müslümanlardan isteyenlerin de Kadirli’ye gitmelerine Taillarda-
te taraf›ndan izin verilmifltir171.
Kozan, Dörtyol, Erzin, Osmaniye, Toprakkale, Ceyhan ve köylerinden
kaçan vatandafllar, ak›n ak›n Kadirli’ye s›¤›nmaya bafllam›fllard›r. Gelenler
Kadirli’nin gidiflat›na uyarak silahlanmaya bafllam›fllard›r. Millî kuvvetle-
rin ilçeye gelmesinden sonra bu havalideki millî kuvvetlerin say›ca artma-
s› ve bu kuvvetler taraf›ndan kontrol edilen bölgenin genifllemesi, iafle ih-
tiyac›n›n daha da artmas›na sebep olmufltur. Anbarlar, daha önce kasaba ve
köylerden toplanan zahire ile dolu olmakla birlikte, ilçenin 2 bini aflk›n
kuvvetinin düzenli flekilde iaflesini temin edecek ve da¤›t›m›n› sa¤layacak
bir heyet kurulmas› ihtiyaç haline gelmifltir. Bunun üzerine, Müftü Osman
Nuri Efendi baflkanl›¤›nda bir iafle heyeti kurulmufltur. Heyete flu kimseler
seçilmifllerdir: Baflkan Müftü Osman Nuri Efendi, Hac› ‹dem Efendi, Ha-
san Tahsin Bey, Muallim Rasim Bey, C›ld›rzâde ‹brahim Bey ve Menzilet
Veli Bey. ‹afle Heyeti, çeflitli merkezlerde iafle ambarlar›n› faaliyete geçir-
mifl ve ekmek f›r›nlar› kurmufltur. ‹afle ve Anbarlar Müdürü olarak atanan
Muallim Bekir [Onat] Bey, bu görevi büyük bir gayret, dürüstlük ve bafla-
r›yla yerine getirmifltir172.
11 Nisan 1920’de ‹stanbul Hükümeti’nin Kuvâ-y› Milliye aleyhine ya-
y›nlanan fetvas›na karfl›l›k Adana valisi, Kadirli Müftüsü Osman Nuri

170 Coflkun, a.g.e., s. 25-26; Çamurdan, a.g.e., s. 295.


171 Çamurdan, a.g.e., s. 248, 251-253; Dalk›r, a.g.e., s. 77-84, 103.
172 Tufan, a.g.e., s. 85; Coflkun, a.g.e., s. 33-36; Dalk›r, a.g.e., s. 69-70, 74-75.
M‹LLÎ MÜCADELE DÖNEM‹NDE ATATÜRK VE D‹N ADAMLARI 137

Efendi’ye müracaat ederek bir fetva haz›rlatm›flt›r. ‹stanbul Hükümeti’nin


fetvas›n› geçersiz k›lan ve halk› millî kuvvetlerin yan›nda yer almaya ça-
¤›ran bu fetva ile Frans›zlar’›n hesab› bofla ç›kar›lm›flt›r173.
Kadirli’nin kurtuluflunda ad› s›kça duyulan bir baflka din adam› da Mü-
derris ‹smail S›tk› Efendi’dir. O da, Müftü Efendi gibi Kadirli’nin sevilen
alimlerinden biri idi. Kadirli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin kurucular›
aras›nda yer alan S›tk› Efendi, köylerde millî teflkilat tesis etmek için yola
ç›kmaya haz›rland›¤› bir s›rada Frans›z uçaklar›n›n sald›r›s›na u¤rayarak
flehit edilmifltir174.
25- Marafl
fiehrin ‹ngilizler taraf›ndan iflgalinden sonra çok geçmeden durum ger-
ginleflmifltir. ‹ngiliz ‹flgal Güçleri Komutan› Max Andriyo bir tak›m mü-
him meselelerin görüflülmesi için Marafl ileri gelenlerinden baz›lar›n›n
Amerikan Koleji’nde toplanmalar›n› istemifltir. Toplam yedi kifliden mey-
dana gelen flah›slar›n hepsi din adam› özelli¤inde bulunan kimselerdi.
Bunlar: Marafl Müftüsü Tekerekzâde Hac› Mehmet Tevfik Efendi, Müder-
ris Day›zâde Hac› Mehmet Emin Efendi, Eytam Müdürü Müderris ‹lyas
Efendizâde Hasan Refet Hoca, ulemadan Karaküçükzâde Keskin Hac›
Mehmet Efendi, Livâ Müderrisi Seyithanzâde Osman Efendi, Müderris
Leblebicizâde Haf›z Ali Efendi, Emir Abdülcelilzâde fieyh Ali Sezai Efen-
di idiler175.
Görüflme için yola ç›kan heyet, ‹ngiliz askerlerinin kontrolünde Ame-
rikal› Misyoner Mekalim’in evine götürülmüfltür. Bir süre sonra, Mutasar-
r›f Ata Bey de oraya gelmifltir176. Toplant›da gayr-› müslimlerden murah-
has ve papazlar da bulunmufltur. ‹flgal Kuvvetleri Komutan› Andriyo, Ma-
rafl’›n içinde, köy ve kasabalar›nda bulunan h›ristiyanlara Osmanl› Hükü-
meti ve ‹slâm ahalisi taraf›ndan yap›lan tecavüzler sonucunda h›ristiyanla-
r›n nüfus ve mal bak›m›ndan büyük zararlara u¤rad›¤›ndan bahsederek söz
konusu tecavüzlerin önlenmesi hususunda müslümanlara gerekli nasihat-

173 Ener, Çukurovan›n ‹flgali, s. 127.


174 Dalk›r, a.g.e., s. 301.
175 Karada¤, a.g.e., s. 7; Akb›y›k, a.g.e., s. 24.
176 Ba¤datl›o¤lu, a.g.e., s. 28; ayn› yer.
138 RECEP ÇEL‹K

larda bulunulmas›n› istemifltir. Ayr›ca hiçbir ferdin flahsî hukukuna müda-


hale ve taarruz edilmeyip sükunet içinde yaflanmas› gerekti¤i üzerinde du-
rarak buna uymayanlar›n cezaland›r›laca¤›n› ileri sürmüfltür. Andriyo söz-
lerini tamamlay›nca fieyh Ali Sezai Efendi söz alarak flunlar› söylemifltir:
“‹flgal kumandan›n›n Marafl’ta tarafs›z ola-
rak asayiflin temini hususunda tedbir almas› tak-
dir edilecek bir insaniyet görevidir, adalet ve
medeniyet tavr›d›r. Bunu hürmetle karfl›lar›z. ‹n-
giltere Devleti medeniyetperver bir devlet olup
Osmanl› Devleti ile münasebetlerinin dostâne
oldu¤u tarihle sabittir. Gayr-› müslimler hakk›n-
da müslümanlara isnat olunan tecavüzlerin asl›
yoktur. E¤er, Osmanl› Devleti gayr-› müslimlere
zulüm ve tecavüzlerde bulunmufl olsa idi, bugün
onlar›n servet ve mallar› olmayacakt›. Zaten Os-
manl› Hükümet daireleri de onlara her zaman
aç›k olup iflleri ve müracaatlar› görülmektedir.
Türkler sab›r ve sükunete davet edilmektedir.
Onlar da olgunluklar›n› ve sükunetlerini muha-
faza etmektedirler. Ermeni ve h›ristiyan din
adamlar›, Ermeniler’in yapt›klar› tecavüzlere r›-
za göstermeyerek nasihatte bulunmufllar ise de
kabul görmemifltir. % 80 oran›nda ço¤unlu¤u
teflkil eden necip Türk milletinin maksad› kimse
ile u¤raflmak olmay›p fleref ve flan› ile mütenasip
olarak sulhün neticesini beklemektir177”.
a-Sütçü ‹mam-Uzunoluk Hadisesi
Frans›zlar’›n Marafl’› iflgalinden sonra olaylar t›rmanmaya bafllam›flt›r.
‹lk olay, Sütçü ‹mam178 hadisesidir. Uzunoluk Camii’nde ücretsiz olarak
177 ATASE, Kl. 64, D. 220/251, F. 73-1; Ba¤datl›o¤lu, a.g.e., s. 30; Karada¤, a.g.e., s. 7-8; Sezai
Kurtaran, a.g.m., Tefrika nr. 3-6; Çelik, a.g.e., c. II, s. 81-83.
178 Bkz. Özalp, Gazilerimizin Dilinden..., s. 24.
M‹LLÎ MÜCADELE DÖNEM‹NDE ATATÜRK VE D‹N ADAMLARI 139

imaml›k yapan Sütçü ‹mam, geçimini temin için sütçülük yap›yordu179.


Frans›zlar’›n Marafl’› iflgalinin ilk günleri idi. 31 Ekim 1919 Cuma günü
Frans›zlar’dan güç alan Ermeniler, Marafl sokaklar›na da¤›lm›fllar, önleri-
ne gelen Türkler’e hakaret ediyorlar, millete, dine ve mukaddesata dil uza-
t›yorlard›. Frans›z askerleri ise, bu duruma seyirci kal›yordu. Ermeni as-
kerlerinden birisi içti¤i içkinin de tesiriyle sarhofl olup hamamdan ç›kan
bir Türk kad›n›na sald›rarak peçesini y›rtm›fl ve: “Art›k buras› Türkler’in
de¤il; Frans›z memleketinde peçe ile gezilmez.” diyerek kad›nca¤›za ilifl-
mek istemifltir. Peçesi y›rt›lan kad›n›n bay›lmas› üzerine hadiseyi Kel Ha-
c›’n›n kahvesinden gören Türkler hemen d›flar› ç›k›p olay yerine gelmifller-
dir. Ermeniler’e ihtarda bulunarak yollar›na devam etmelerini söylemifller-
se de, Ermeniler kötü sözlerle karfl›l›k verip silahla mukabele etmifllerdir.
Bu s›rada Çakmakç› Sait, Ermeni kurflunlar›yla yaralanm›flt›r. O esnada
olay› gören Sütçü ‹mam, tabancas›n› çekerek Ermeni askerini vurarak ya-
ralam›flt›r. Silah seslerine, henüz flehri terketmemifl olan ‹ngiliz askerleri
de gelmifl, mütecaviz Ermeniler’i karargâha götürmüfllerdir. Sütçü ‹mam,
ise hemen olay yerinden uzaklaflarak izini kaybettirmifltir. Sütçü ‹mam’›n
yakalanmas› için Frans›zlar ve Ermeniler taraf›ndan yap›lan aramalar so-
nuçsuz kalm›fl ve Osmanl› yöneticileri nezdindeki baflvurulardan bir neti-
ce elde edilememifltir180.
‹flgal kuvvetlerine karfl› silah çeken ilk Marafll›, Sütçü ‹mam’d›r. Att›-
¤› kurflun bir Ermeni’yi öldürmekte kalmam›fl, bütün halk›n ayaklanmas›-
na yol açm›flt›r. O, Marafl’ta istiklâl mücadelesinin müjdecisi olmufltur. Ni-
tekim bu olaydan sonra, iflgal kuvvetleri Marafll›lar’›n gözünde küçülmüfl-
tür181.

179 Karada¤, a.g.e., s. 12; Özalp, ayn› yer; Ali Galip Öztürkmen, “Cenup Cephesinde ‹lk fierefli Kur-
flunu Atan Kahraman Sütçü ‹mam”, Resimli Tarih Mecmuas›, say› 9, c. I, Eylül 1950, s. 338-
339.
180 Ömer Sami Coflar, ‹stiklâl Harbi Gazetesi, c. II, Kas›m 1919, nr. 149; Ba¤datl›o¤lu, a.g.e., s. 45,
47-48; Karada¤, a.g.e., s. 11-12; Özalp, Millî Mücadelenin ‹lk Zaferi, s. 43; Kurtaran, a.g.m.,
Tefrika nr. 20, Kutlusoy, a.g.m., say› 23, s. 3, 9-10; Öztürkmen, a.g.m., say› 9, s. 338-339; Dina-
mo, a.g.e., c. II, s. 231-232; Do¤du, a.g.m., say› 257, s. 94-95; Ço¤alan-Halit, a.g.e., s. 23-25;
Özkan, a.g.m., say› 309, s. 24; Hasan Reflit Tankut, Marafl Yollar›nda, Ankara 1944, s. 20-25;
Mehmet Önder, fiehirden fiehire, c. I, ‹stanbul 1972, s. 71.
181 Tankut, a.g.e., s. 20.
140 RECEP ÇEL‹K

Sütçü ‹mam olay›n›n ertesi günü (1 Kas›m 1919) ‹ngilizler Marafl’›


terk ederek Antep’e do¤ru gitmifllerdir182.
b- Bayrak Hadisesi
Yüzbafl› Andre 27 Kas›m 1919 günü Marafl’›n ulema ve ileri gelenle-
rini bir görüflme yapmak için Abdülkadir Pafla Kona¤›’na davet etmifltir.
Ancak Marafl ileri gelenleri, millet ve memleket için zararl› olaca¤›n› dü-
flünerek böyle bir toplant›ya gitmemifllerdir183. Türk taraf›n›n toplant›ya
gelmemesi Yüzbafl› Andre’yi fena halde k›zd›rm›flt›r. Toplant› Cumartesi
gününe ertelenmifltir184. Fakat Ermeniler, Andre’nin davetinin hafife al›n›p
Türkler taraf›ndan kabul görmemesinin intikam›n›, Marafl Kalesi’ndeki
Türk bayra¤›n› indirerek almak istemifl ve Andre’yi buna teflvik etmifller-
dir185. Andre’nin emri üzerine Marafl Kalesi’nde dalgalanan Türk bayra¤›
indirilmifltir.
Cuma sabah›, Marafl halk› kale burcunda dalgalanmas›na al›fl›k ol-
duklar› Türk bayra¤›n›n yerinde olmad›¤›n› görünce hemen mutasarr›fa
giderek durumu sormufllard›r. Mutasarr›f da Andre’nin kendisine, Fran-
s›z kuvvetlerinin bulundu¤u yerde baflka devlet bayra¤›n›n dalgalanama-
yaca¤›n›, ancak hükümet binas›nda bulundurulabilece¤ini söyledi¤ini
bildirmifltir186. Kaleden Türk bayra¤›n›n indirilmifl oldu¤unu hasta yata-
¤›nda pencereden gören K›sakürekler’den Halil A¤a’n›n o¤lu Mehmet
Ali, duydu¤u üzüntünün bir sonucu olarak vatan ve millet gayretiyle bir-
kaç adet bir bildiri yazm›flt›r. ‹ki nüshas›n› Cuma namaz›ndan önce Ulu
Cami’nin avlusuna, birer nüshas›n› da Çeribafl›, Sarayalt› ve Aras’a Ca-
milerinde göze çarpacak yerlere o¤lu fiahabeddin vas›tas›yla b›rakt›rm›fl-
t›r187.

182 Karada¤, a.g.e., s. 12.


183 Kurtaran, a.g.m., Tefrika nr. 30.
184 Ba¤datl›o¤lu, a.g.e., s. 56; Kurtaran, a.g.m., Tefrika nr. 30; Stankley E. Kerr, The Lionsof Ma -
rash., State University of Newyork Press, Albany 1973, s. 70.
185 Kutlusoy, a.g.m., say› 23, s. 11-12.
186 Kurtaran, a.g.e., Tefrika nr. 31, Kutlusoy, a.g.m., say› 23, s. 12.
187 Karada¤, a.g.e., s. 15; Ço¤alan-Kurtaran, a.g.e., s. 25; Tankut, a.g.e., s. 16-17; Kutlusoy, a.g.m.,
say› 23, s. 12; Kerr, a.g.e., s. 71; Kurtaran, a.g.m., Tefrika nr. 31.
M‹LLÎ MÜCADELE DÖNEM‹NDE ATATÜRK VE D‹N ADAMLARI 141

Bu bildiride flöyle denilmekte idi:


“Ey Necip Osmanl› Milleti! Vaktine haz›r ol.
Bin üç yüz seneden beri Hz. Allah’› ve Peygam-
ber-i ziflân›n› hizmetinle raz› etti¤in bir din ölü-
yor. Ecdad›n›n bafl› pahas›na fethetti¤i bir kale-
nin burcundaki alsanca¤›n, bugün Frans›zlar ta-
raf›ndan indirilip yerine kendi bayra¤› konuldu.
fiimdi acaba bunu yerine koyacak, sende birkaç
yüz ‹slâm gayreti hiç mi yok? Kar›fl›kl›k arzu et-
meyelim yaln›z pürvakar ve azametli olarak al-
sanca¤›m›z› geri yerine koyal›m, tekrar kemal-i
muhabbetle yerlerimize dönelim. Korkma seni
buradaki birkaç Frans›z kuvveti k›ramaz, sen
mütevekkilen Allah’a mevcudiyetini gösterecek
olursan, de¤il birkaç Frans›z kuvveti, hatta bütün
Frans›z milleti k›ramaz, buna emin ol188”.
Namaz öncesi cemaat bir araya gelerek içlerinden baz›lar›, bayra¤›n
indirilmesinin burada Türk-‹slâm hakimiyetinin kalmad›¤›n›n bir delili ol-
du¤unu söylemifllerdir189. Halk bu duygular içinde camiye girmifl, ezan
okunmufl, sünnet namaz k›l›nm›fl ve hatip hutbeye bafllam›flt›. Bu s›rada d›-
flar›dan: “Bayraks›z namaz k›l›nmaz.” sesleri duyulmufltur. Bunun üzerine
minberde bulunan Ulu Cami ‹mam› R›dvan Hoca da halk›n duygular›na
tercüman olarak cemaatin do¤ru söyledi¤ini, hürriyeti elinden al›nan bir
milletin Cuma namaz› k›lmas›n›n dinen caiz olmad›¤›n› ifade etmifltir190.
Bunun üzerine, cemaat, minberdeki sanca¤› alarak d›flar›ya ç›km›flt›r.
Halk›n Ulu Cami’den sanca¤› alarak kaleye do¤ru hareket etmesi flehrin
her taraf›na yay›lm›flt›r. Halk galeyana gelirken Ermeniler korkudan evle-

188 Ba¤datl›o¤lu, a.g.e., s. 59-60; Serto¤lu, a.g.m.; say› 3025; Ço¤alan-Kurtaran, a.g.e., s. 25-26;
T‹H, c. IV, s. 60; Özalp, Millî Mücadelenin ‹lk Zaferi, s. 54; Karada¤, a.g.e., s. 15-16.
189 Ba¤datl›o¤lu, a.g.e., s. 60.
190 Karada¤, a.g.e., s. 16; Ba¤datl›o¤lu, a.g.e., s. 60; Lütfi O¤uzcan, Millî Mücadele Güney Bölge-
sinde Bayrak ve Bayrak Özlemi, Mersin 1966, s. 13; Ço¤alan-Kurtaran, a.g.e., s. 26; Serto¤lu,
a.g.m., nr. 3086; Kutlusoy, a.g.m., say› 23, s. 12; Dinamo, a.g.e., c. II, s. 235-236.
142 RECEP ÇEL‹K

rinden d›flar› ç›kamam›fllard›r. Halk kaleye do¤ru yürüdükçe, kalabal›k git-


tikçe büyümüfltür. Kalenin kap›lar› Frans›z kuvvetleri taraf›ndan kapat›l-
mas›na ra¤men, halk kale duvar›na t›rman›p içeri girip kap›lar› açm›flt›r.
Frans›z askerlerinin çarp›flmay› göze alamayarak kalenin arka kap›s›ndan
kaçmalar› üzerine Türk bayra¤› kale burcuna tekrar dikilmifltir191. Bilâha-
re Cuma namaz›n› k›lan Marafll›lar, hükümete giderek Mutasarr›f Ata
Bey’e Frans›zlar’›n hükümete ve bayra¤a hiçbir flekilde müdahalelerini
kabul etmeyeceklerini bildirmifllerdir. Ayr›ca mutasarr›ftan, Frans›z askerî
valisinin hükümetten ç›kar›lmas›n›, Cuma günü Türk bayra¤›n›n kaleye ve
valilik binas›na çekilmesini ve Frans›z jandarmalar›n›n hükümeti terk et-
mesini istemifllerdir. Bunun üzerine, Andre kuvvetleri ile birlikte hükümet
binas›n› terk etmifl ve halk da da¤›lm›flt›r192.
Ertesi gün flehirdeki bütün dükkânlar kapanm›flt›r. Bunu haber alan
Andre, tercüman› ile birlikte çarfl›ya ç›karak dolaflmaya bafllam›flt›r. Nakip
Camii önüne geldi¤inde Afl›ko¤lu Hüseyin ile karfl›laflan Andre, ona bay-
rak hadisesini hat›rlatarak bir bez parças› için niçin bu flekilde hareket edil-
di¤ini sormas› üzerine Hüseyin: “Bayrak için ölmenin her Türk’ün görevi
oldu¤unu, onu görmeden yaflayamayaca¤›n›” söylemifltir. Bunun üzerine
verecek cevap bulamayan Andre çekip gitmifltir. Bu arada mutasarr›f ve
memurlar halk› teskin için büyük gayretler sarf ederken, Frans›zlar da ha-
riçten kuvvet getirmek için vakit kazanmaya çal›flm›fllard›r193.
Bayrak hadisesinin ertesi günü, Yüzbafl› Andre Marafl ileri gelenlerini
Terzi Karabet’in evinde toplam›flt›r (29 Ekim 1919). Toplant›ya kalabal›k
say›da davetli kat›lm›flt›r194. Yüzbafl› Andre, Marafl’›n geliflmesi için çal›fl-
may› ve Türkler’e iyi muamele yapmay› düflündü¤ünü ancak, Cuma günü

191 Kerr, a.g.e., s. 71; Karada¤, a.g.e., s. 16-17; T‹H, c. IV, s. 60; Ba¤datl›o¤lu, a.g.e., s. 60; Özalp,
Millî Mücadelenin..., s. 55; Ço¤alan-Kurtaran, a.g.e., s. 27; Serto¤lu, a.g.m., nr. 3086; Kutlusoy,
a.g.m., say› 23, s. 12-13; Dinamo, a.g.e., c. II, s. 236-237.
192 Ba¤datl›o¤lu, a.g.e., s. 63; T‹H, c. IV, s. 60; Karada¤, a.g.e., s. 17; Özalp, Millî Mücadelenin...,
s. 55; Ço¤alan-Kurtaran, a.g.e., s. 27-28, Kutlusoy, a.g.e., say› 23, s. 13.
193 ATASE, Kl. 256, D. 4, F. 101; Ba¤datl›o¤lu, a.g.e., s. 64; Tankut, a.g.e., s. 27-29; Kutlusoy,
a.g.m., say› 1423, s. 13.
194 Karada¤, a.g.e., s. 18, Ba¤datl›o¤lu, a.g.e., s. 65; Özalp, Gazilerimizin Dilinden..., s. 29; a. mlf.,
Millî Mücadelenin..., s. 61; Kurtaran, a.g.m., Tefrika 35.
M‹LLÎ MÜCADELE DÖNEM‹NDE ATATÜRK VE D‹N ADAMLARI 143

ahalinin kaleye hücumla kendilerine karfl› ayakland›¤›n›, bu durumda ken-


disinin so¤ukkanl›l›kla hareket edip yumuflakl›k gösterdi¤ini ve o s›rada
istese kaleye ç›kanlar› öldürebilece¤ini belirttikten sonra, Marafll›lar’a ba-
r›fl m› harp mi taraftar› olduklar›n› sormufltur195.
Bunun üzerine fieyh Ali Sezai Bey taraf›ndan, Osmanl› Devleti’nin I.
Dünya Savafl›’na zaruri olarak girdi¤i, Kanuni Sultan Süleyman devrinde
Fransa Kral› François’ya yard›m edildi¤i, Frans›z dilinin Osmanl› mektep-
lerinde okutuldu¤u, ‹ngilizler’in iflgali s›ras›nda idareye müdahale yapma-
d›¤›, bayra¤a dokunmad›¤› ve yay›nlanan beyannâmede hükümete müda-
hale edilmeyece¤i bildirilmiflken, sonra bunun hilaf›na hareket edilerek
Ermeniler’e cesaret verilip çeflitli cinayetlere sebep olundu¤u ve Cuma gü-
nü bayra¤›n indirilmesinin milletin galeyana gelmesine yol açt›¤› dile ge-
tirilmifltir.
Buna karfl›l›k Yüzbafl› Andre, kendi kuvvetlerinin bulundu¤u yerde
baflka devletin bayra¤›n›n as›lmas›n›n ayk›r› oldu¤unu, Osmanl› bayra¤›-
n›n hükümet binas›na çekilebilece¤i hususunu mutasarr›fa bildirdi¤ini, do-
lay›s›yla mesuliyetin mutasarr›fa ait oldu¤unu söylemifltir. fieyh Ali Sezai
Bey de cevaben, galeyan sebebinin mutasarr›f de¤il, bizzat kendisinin ol-
du¤unu, Osmanl› Devleti’nde ve yabanc› ülkelerdeki bütün müslümanla-
r›n manen ‹slâm hükümetine ba¤l› bulundu¤unu, müslümanlar›n senede
iki bayram namaz› ile haftada bir Cuma namaz›n›n oldu¤unu, milletin öte-
den beri istiklâlinin alameti olarak kaleye Osmanl› bayra¤›n› çekmekte ol-
du¤unu, bunun indirilip yerine Frans›z bayra¤›n›n çekilmek üzere bulun-
du¤unu gören halk›n meflru haklar›n›n tecavüze u¤rad›¤›n› düflünerek ga-
leyana geldi¤ini ve bayra¤› yerine asarak sükunetle geri döndü¤ünü, hare-
ketin kesinlikle iflgal kuvvetleri aleyhinde olmad›¤›n› ve onu hedef alma-
d›¤›n› belirtmifltir. Bunun üzerine Yüzbafl› Andre: “Sanca¤›n dinî kaidele-
rinizden oldu¤unu bilmiyordum. Bilseydim orada asker koymaz ve onu in-
dirmezdim.” demifltir196.

195 Karada¤, a.g.e., s. 18; Ba¤datl›o¤lu, a.g.e., s. 65; Kurtaran, a.g.m., Tefrika nr. 36; Özalp, Millî
Mücadelenin..., s. 62; a. mlf., Gazilerimizin Dilinden..., s. 29.
196 Ba¤datl›o¤lu, a.g.e., s. 66, Özalp, Millî Mücadelenin..., s. 62; Kurtaran, a.g.m., Tefrika nr. 36-
38.
144 RECEP ÇEL‹K

Bu konuflmalardan sonra fieyh Ali Sezai Bey, Frans›z kuvvetlerinin


as›l amac›n›n ne oldu¤unu ve ne yapmak istediklerini sormufltur. Yüzbafl›
Andre, Fransa’n›n Osmanl› Devleti ile fikir birli¤i içinde sulh neticelenin-
ceye kadar jandarma ve zab›ta teflkilat› kurulup genel güvenli¤in sa¤lan-
mas›na çal›fl›ld›¤›n› ileri sürmüfltür197. fieyh Ali Sezai Bey de, Ermeni-
ler’in Marafl’a geldiklerinden beri tecavüze bafllad›klar›n›, ‹slâm kad›nla-
r›na el uzatt›klar›n›, flehir civar›nda yaln›z bulduklar› insanlar› dövdükleri-
ni, zulüm ve tahribat yapt›klar›n›, Marafl Müslümanlar›’n›n di¤er yöreler-
dekilerle k›yas edilemeyece¤ini, bura insanlar›n›n cesur, hamiyetli, dindar
kifliler oldu¤unu, ne zaman din namus ve vatan tecavüze u¤rayacak olsa
hepsinin bu u¤urda hayat›n› feda edece¤ini ve Osmaniye civar›nda Frans›z
askerlerinin aras›ndaki Ermeniler’in müslümanlara yapmad›¤› mezâlimin
kalmad›¤›n› söylemifltir. fieyh Ali Sezai Bey, Ermeniler’in iflledi¤i cinayet-
leri tek tek dile getirmifltir.
1919 Aral›k ay› bafllar›nda, Frans›zlar Marafl’da de¤iflik bir politika iz-
lemeye bafllam›fllard›r. Onlar, afliretleri kand›rarak iflgal alanlar›n› genifllet-
mek ve birlikte yaflayan topluluklar› bölmek istemifllerdir. Bunun üzerine
nasihat müessesesi bir kere daha uygulama alan›na konmufltur. Bu amaçla
Müderris Day›zâde Hoca Hac› Mehmet Emin Efendi’nin halka nasihat et-
mesi münasip görülmüfltür. Hac› Mehmet Emin Efendi, Belediye’de topla-
nan Türk, Yahudi ve Ermeniler’den meydana gelen halka kardefl ve vatan-
dafl olarak yaflan›ld›¤›n› ve yaflamak mecburiyetinde olundu¤unu anlatm›fl-
t›r. Toplant›ya kat›lanlar›n hepsi memnun ve Hoca efendiye müteflekkir
kalm›fllard›r.
Bu arada Hac› Mehmet Emin Efendi, Taflnak Komitesi Reisi Misak’tan
bir tehdit mektubu alm›flt›r. Mektupta, insanlar› kand›rmaktan vazgeçme-
sini, aksi taktirde hayat›ndan olaca¤› yer al›yordu.
Di¤er taraftan Frans›zlar, halk› kendi yanlar›na çekebilmek için Bele-
diye baflkan›na gönderdikleri 150 alt›n›n fakirlerine da¤›t›lmas›n› istemifl-
lerdir. Belediye baflkan›n›n, kendisinin yetkili olmad›¤›n› ileri sürmesi üze-

197 Kurtaran, a.g.m., Tefrika nr. 39; Özalp, Millî Mücadelenin..., s. 63.
M‹LLÎ MÜCADELE DÖNEM‹NDE ATATÜRK VE D‹N ADAMLARI 145

rine bu kez, Müftü Efendi’ye alt›nlar› göndermifllerdir. Müftü Efendi’nin


de ayn› mazereti belirtmesi üzerine Frans›zlar’›n bu gayretleri bofla ç›k-
m›flt›r198.
General Querette, 6 Ocak 1920 tarihinde, 1.500 kiflilik bir kuvvetle
tekrar Marafl’a gelmifltir. Querette ayn› gün flehrin ileri gelenlerini toplaya-
rak memlekette güvenli¤i sa¤lama görevinin kendisine verildi¤ini hat›rla-
tarak Türk Kuvâ-y› Milliyesi’ni eflk›ya olarak nitelendirmifltir. Bunun üze-
rine Refet Hoca:
“Himaye ve medeniyetten söz ediyorsunuz.
Halbuki Ermeniler’in bizlere yapt›¤› fenal›klar›
bile önleyemiyorsunuz. Kad›nlar›m›za taarruz
ettiler, birçok din kardeflimizi öldürdüler... Bir
taraftan da Ermeniler’i silahland›r›yorsunuz. Bu
kadar iflleri yapmaya gücünüz yetiyor da eflk›ya
dedi¤iniz K›l›ç Ali’yi neden cezaland›ram›yor-
sunuz?199”.
diye mukabelede bulunmufltur.
c- Muallim Hayrullah Efendi
Daha sonra Marafl’tan hareket eden Frans›z kuvvetleri Elo¤lu’nun ku-
zeyinde K›ll›l› köyüne vard›¤› zaman Muallim Hayrullah emrindeki 60 ki-
flilik Türk müfrezesinin pususuna düflmüfltür. Meydana gelen çarp›flmada
30 Frans›z askeri esir al›nm›fl, geri kalan Frans›z kuvvetleri Marafl’a dön-
mek zorunda kalm›flt›r200. Bunun üzerine mücahitlere nasihatta bulunmak
üzere bir heyet-i nâsiha gönderilmesi General Querette taraf›ndan uygun
görülmüfltür. Mutasarr›f Vekili Cevdet Bey’in teklifi üzerine Belediye Re-
isi Bekir S›tk› Bey, Jandarma Kumandan› Binbafl› ‹smail Hakk› Bey, Mü-
hendis Abdüllatif Bey ve hocalardan Refet Efendi, Kara Küçükzâde Hac›
Mustafa Efendi, Müderris Haf›z Ali Efendi, Kocabaflzâde Hac› Efendi ve

198 ATASE, Kl. 257, D. 2/10, F. 4; Özalp, Millî Mücadelenin..., s. 87.


199 T‹H, c. IV, s. 81; Ömer Sami Coflar, ‹stiklâl Harbi Gazetesi, c. II, 8 Ocak 1920, nr. 204; Do¤-
ru, a.g.m., say› 257, s. 98-99.
200 Kutlusoy, a.g.m., s. 12; Do¤ru, a.g.m., say› 257, s. 97-98; Ço¤alan-Kurtaran, a.g.e., s. 34-35.
146 RECEP ÇEL‹K

Dedezâde Mehmet Hilmi Bey’den meydana gelen bir heyetin gönderilme-


si kararlaflt›r›lm›flt›r. Heyetin yola ç›kt›¤› s›rada esir al›nan Frans›z kuvvet-
leri serbest b›rak›lm›flt›r201.
General Querette, 21 Ocak 1920’de, Marafl ileri gelenlerini karargâh›-
na davet etmifltir. Ancak onlar gelmeden önce tabur kumandanlar›n› topla-
yarak durum hakk›nda bilgi vermifl ve bütün kuvvetlerin harekete haz›r bu-
lundurulmas›n› istemifltir. Ayr›ca verilecek iflaretten sonra flehirde iflgal
edilecek stratejik noktalar› tayin etmifltir. Bu arada general, ayn› gün An-
tep konvoyunun tamamen imha edildi¤i haberini alm›flt›r. Bir süre sonra
Marafl ileri gelenleri karargâha gelmifllerdir. Heyette Mutasarr›f Vekili
Cevdet Bey, Jandarma Kumandan› ‹smail Abdüllatif Bey, Bayezidzâde
Mehmet Bey, Müftü Hac› Mehmet Tevfik Efendi, Eytam Müdürü Refet
Bey, Karaküçükzâde Hac› Mustafa Efendi, Haf›z Ali Efendi, fiiflmanzâde
Arif Bey ve Kocabaflzâde Hac› Nuri Bey bulunuyordu202.
Frans›zlar’a göre, Marafl ileri gelenlerin Türk Kuvâ-y› Milliyesi ile il-
gileri vard› ve onlar› tahrik ediyorlard›. Grup toplan›r toplanmaz General
taraf›ndan tabur kumandan›na emir gönderilerek hâkim noktalara el konul-
mas› emredilmifltir. Toplant› s›ras›nda General Querette, Marafl ileri gelen-
lerini Frans›z konvoyuna sald›r›da suç ortakl›¤› ile itham etmifl, buna kar-
fl›l›k Marafl ileri gelenleri bu itham› kabul etmeyerek olaylardan firarileri
mesul tutmufllard›r. Ayr›ca, Mondros Mütarekesi’nin ihlal edildi¤ini ileri
sürmüfllerdir203. Görüflmeler sonunda General Querette söz konusu olaylar
sebebiyle Mutasarr›f Vekili Cevdet Bey, Jandarma Komutan› ‹smail Hak-
k› Bey, Mühendis Abdüllatif Bey, Belediye Reisi Bekir S›tk› Bey, Kocabafl
Hac› Nuri ve fiiflmanzâde Arif Beyleri al›koyarak di¤erlerini serbest b›rak-
m›fl ve onlardan gidip halka nasihat etmelerini istemifltir. Querette’nin ko-
nuflmas› bitince Hoca Refet Efendi söz alarak: “Burada kalanlar› halk so-
rar. Bu neticede galeyana sebeb olur. Ya onlar› da sal›n›z yahut biz de ka-
lal›m.” demiflse de faydas› olmam›flt›r. Hoca Refet Efendi’nin itiraz› ken-

201 Karada¤, a.g.e., s. 33; Özalp, Millî Mücadelenin..., s. 123.


202 Karada¤, a.g.e., s. 38; Kerr, a.g.e., s. 95; Do¤ru, a.g.m., say› 257, s. 99; Ço¤alan-Kurtaran, a.g.e.,
s. 35; Kutlusoy, a.g.m., say› 25, Nisan 1960, s. 12-13.
203 Kerr, a.g.e., s. 95.
M‹LLÎ MÜCADELE DÖNEM‹NDE ATATÜRK VE D‹N ADAMLARI 147

disini hakl› ç›karm›flt›r. Marafl ileri gelenlerinin Frans›zlar taraf›ndan tev-


kifi halk› galeyana getirmifltir. Bu arada bir Türk jandarmas›n›n öldürülme-
si de barda¤› tafl›ran son damla olmufltur. Frans›z askerlerinden bir grup,
hükümet binas›n› iflgal etmek için harekete geçince K›z›lk›rl›k’ta siperde
bekleyen Kuvâ-y› Milliye güçleri taraf›ndan ateflle karfl›lan›p geri püskür-
tülmüfllerdir. Bütün Marafl’ta silah sesleri duyulur olmufl, Frans›zlar her ta-
rafta top ve tüfek atefline bafllam›fllard›r204.
Marafl Türk Kuvâ-y› Milliyesi karargâh› Bayezidli mahallesinde hükü-
met kona¤› yak›n›ndaki Kâtipzâde Mehmet Efendi’nin evinin alt kat›nda
kurulmufltur. Kumanday› Heyet-i Merkeziye Reisi Arslan Bey eline alarak
hareketi buradan idare etmeye bafllam›flt›r205. Arslan Bey, savafl›n bafllam›fl
oldu¤unu ilan eden bir bildiriyi yay›nlayarak halk› Frans›zlar’a karfl› koy-
maya ça¤›rm›flt›r206. Arslan Bey bildirisinde flunlar› söylemifltir:
“Arkadafllar, harp bafllam›flt›r. Allah’›n ina-
yeti, Peygamber’in ruhaniyeti, din kardefllerimi-
zin fedakârl›¤› ile her fley göze al›nm›flt›r. Vata-
n›m›z, tek kifli kal›ncaya kadar düflmana teslim
olmayacakt›r. Gayret bizden, yard›m Allah’tan-
d›r...207”.
Böylece, Marafl’ta Millî Mücadele bafllam›fl bulunuyordu. 23 Ocak
1920 günü Ziyazâde Müftü Hac› Mehmet Efendi halk› Karababa Mesci-
di’nde toplayarak maneviyat› yüksetmek için k›sa bir konuflma yapm›flt›r.
Konuflmas›nda Marafl’›n kurtulaca¤›ndan kimsenin flüphesinin olmamas›
gerekti¤ini, Allah’›n yard›m›n›n büyük oldu¤unu, cihad›n bütün müslü-
manlara farz olup namaz, oruç vb. ibadetlerden faziletli oldu¤unu ve Mü-
dafaa-i Hukuk Cemiyeti ile beraber hareket edip silaha sar›lmak gerekti¤i-
ni belirtmifltir208.

204 T‹H, c. IV, s. 89.


205 Karada¤, a.g.e., s. 41.
206 T‹H, c. IV, s. 89.
207 T‹H, c. IV, s. 89; Kutlusoy, a.g.m., say› 25, s. 13.
208 Akb›y›k, a.g.e., s. 180, Ömer Sami Coflar, ‹stiklâl Harbi Gazetesi, 22 Ocak 1920, nr. 216.
148 RECEP ÇEL‹K

ç- fiehit Evliya Efendi


4 fiubat 1920’de Evkaf Müdürü Evliya Efendi emrine verilen ‹mamo¤-
lu Seyyid komutas›ndaki 30 kiflilik Yarpuz çetesi, Ah›r önündeki camide
misafir edilmifllerdir. Çete, K›rklar Kilisesi’ni yakmakla görevlendirilmifl-
tir. Evliya kuvvetleri Bedesten’i geri ald›ktan sonra Taflhan’a yüklenmifl-
lerdir. Düflman›n flehri top atefline tutmas›na ra¤men Evliya kuvvetleri Tafl-
han’› iyice s›k›flt›rm›flt›r. Ancak bu arada bir Cezayirli askerin beyaz bay-
rak açarak: “Ben Müslüman›m!” demesi üzerine, onu kurtarmak üzere
aya¤a kalkan Evliya Efendi, Çeçen fiahin ve Haf›z Ökkefl Ermeniler’in
atefli sonucu flehit olmufllard›r. Evliya Efendi’nin flehadeti millî kuvvetle-
rin maneviyat›n›n bozulmas›na ve da¤›lmas›na sebep olmufltur. Ermeniler
boflaltmaya mecbur olduklar› yerleri tekrar ele geçirmifllerdir209. Ancak fle-
hit Evliya Efendi’nin arkadafllar› hücumu sürdürmeye karar vermifllerdir.
Divanl›, Kanl›dere ve Çarfl›bafl› Mahalleleri’nde yang›nlar ç›km›fl ve bir-
çok mahalle harap olmufltur.
26- Siverek
Müftü Osman Efendi Urfa üzerine sevkedilmek üzere haz›rlanan 150
kiflilik Kuvâ-y› Milliye gönüllülerine sevkiyat esnas›nda:
“Yavrular›m! Bugün gayret ve namus günü-
dür. Düflman› bulundu¤u yerde ölüme mahkum
edenler ancak yaflama hakk›na mâlik olurlar. Va-
tan ve memleket sevgisini tafl›mayanlarda ise na-
mus ve iman bulunmaz210”.
diye dua edip onlara moral takviyesinde bulunmufltur.

209 BOA, HR-SYS, 2544-8/25-27; Ömer Sami Coflar, ‹stiklâl Harbi Gazetesi, c. II, 6 fiubat 1920,
nr. 229; Hizmet gazetesi, 6 fiubat 1953; ‹rade-i Milliye, 9 fiubat 1920, nr. 24; Özalp, Millî
Mücadelenin..., s. 200; Serto¤lu, a.g.m., say› 3061, Kerr, a.g.e., s. 126; Kutlusoy, a.g.m., say›
27, Haziran 1960, s. 17-18; Karada¤, a.g.e., s. 45.
210 F›rat, Urfa Savafl›ndan Yapraklar, s. 36.
M‹LLÎ MÜCADELE DÖNEM‹NDE ATATÜRK VE D‹N ADAMLARI 149

IV- MÜDAFAA-‹ HUKUK CEM‹YETLER‹NDE


GÖREV ALAN D‹N ADAMLARI
Türk milletinin yaflama hakk›n›, hak ve hürriyetlerini, namus ve vatan-
lar›n› korumak amac›yla kurulmufl olan Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri
Mondros Mütarekesi’nin imzalanmas›ndan sonra, bafllang›çta mahallî ni-
telikte olup 1919 y›l› ortalar›ndan itibaren millî niteli¤e bürünmüfl teflkilat-
lard›r. Söz konusu cemiyetler birçok aflamalardan geçerek zaman zaman
yeni düzenlemeler ve yeni görüfllerle varl›¤›n› devam ettirmifllerdir. Özel-
likle dahilî propagandalara karfl›l›k verilmesi, halk›n ayd›nlat›lmas›, vatan
müdafaas›na kat›l›mlar›n sa¤lanmas› ve Millî Mücadele öncülerinin des-
teklenmesi gibi çeflitli görevler üstlenmifllerdir.
Müdafaa-i Hukuk Cemiyetlerinin kuruluflunda ülkenin geleneklerine
ba¤l› eflraf ve güngörmüfl ihtiyarlar, münevverler, müftüler, müderrisler,
imamlar, fleyhler önemli rol oynam›fllard›r. Millî Mücadele’nin di¤er saf-
halar›nda oldu¤u gibi, kuruluflunda ve iflleyiflinde din adamlar› ilk s›rada
yer alm›fllard›r211.

V- M‹LLÎ MÜCADELE’N‹N D‹NÎ DAYANAKLARI:


FETVALAR
1- ‹stanbul’un Fetvas›
Sadrazam Damat Ferit Pafla Hükümeti Anadolu’daki millî hareketin
geliflmesini önlemek için çeflitli yollar› denemifltir. Nitekim ‹stanbul ile

211 Tarih Araflt›rmalar› Grubu, “Millî Mücadele Döneminde Müdafa-i Hukuk Teflkilatlar›”, BTTD,
say› 19, Eylül 1986, s. 8; fiapolyo, Kemal Atatürk, s. 20; Kutay, a.g.e., s. 117-118; Tülay Duran,
“Müdafaa-i Hukuk Örgütlerinin Yeniden Güçlendirilmesi ve Düzenlenmesi”, BTTD, say› 32,
Ekim 1987, s. 8-9; ‹hsan Günefl, “Müdafaa-i Hukuk Cemiyetinden Halk F›rkas›na Geçifl”,
Atatürk Araflt›rma Merkezi Dergisi, c. III, say› 8, Mart 1987, s. 428; Faik Reflit Unat,
“Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyetinin Kurulufluna Ait Vesikalar”, Tarih
Vesikalar›, c. I, say› 1, Haziran 1941, s. 5-6; Tevfik Ercan, “Sivas Kongresi, Anadolu ve Rumeli
Müdafaa-i Hukuk Cemiyetinin Kurulmas›”, Askeri Tarih Bülteni, say› 26, fiubat 1989, s. 79;
Türkiye Büyük Millet Meclisi Gizli Celse Zab›tlar›, c. I, Ankara 1985, s. 2-9; Mustafa Kemal
Atatürk, Nutuk, c. III, Ankara 1987, Belge nr. 220-228; Bülent Tanör, Türkiye’de Yerel Kong -
re ‹ktidarlari (1918-1920), ‹stanbul 1992, s. 50-51; ‹hsan Günefl, Birinci Türkiye Büyük Mil -
let Meclisinin Düflünsel Yap›s›, (1920-1923), Eskiflehir 1985, s. 80-vd.; fiapolyo, Kemal
Atatürk, s. 20; Türkefl, a.g.e., c. II, s. 316, 335-336; Apak, a.g.e., s. 54; ‹brahim Kafeso¤lu-Meh-
met Saray, Atatürk ‹lkeleri ve Dayand›¤› Tarihi Temeller, ‹stanbul 1984, s. 5-6.
150 RECEP ÇEL‹K

Anadolu aras›ndaki anlaflmazl›k daha Sivas Kongresi öncesinde bafllam›fl-


t›r. Ferit Pafla, Haziran 1919’da vali ve mutasarr›flara gönderdi¤i bir telg-
rafta, millî ordu teflkilinin yasakland›¤›n› bildirmifltir212. Ayr›ca, Sivas
Kongresi’nin toplanmas›na engel olunmak amac›yla Ali Galip Bey, Harput
Valili¤i’ne tayin edilerek kongreyi basmaya ve üyelerini tevkif etmeye me-
mur edilmifltir213.
Di¤er taraftan Anadolu’da Mustafa Kemal Pafla önderli¤inde geliflen
millî hareket sebebiyle çaresizli¤e düflen ‹stanbul Hükümeti, baz› flehzâde-
ler baflkanl›¤›nda taflraya “Heyet-i Nâsihalar” göndermifltir214. Heyetler,
halka Padiflah’›n selâmlar›n› ve onun kendilerini düflünmekte oldu¤unu
bildireceklerdi215. Böylece hükümet, kendi otoritesini Anadolu’da art›r-
mak ve aleyhine do¤abilecek millî cereyanlar› köreltmek niyetinde idi.
Halk›n hükümetten ziyade padiflah otoritesine olan sayg›s›ndan dolay›, na-
sihat heyetlerinin bafl›na özellikle flehzâdeler verilmiflti216.
Bunlardan baflka ‹stanbul Hükümeti, Anadolu’da teflekkül eden millî
birlik ve organizeyi ç›kartt›¤› muhtelif ayaklanmalarla baltalamaya çal›fl-
m›flt›r. Özellikle Damat Ferit Pafla’n›n hükümette bulundu¤u dönemlerde
Kuvâ-y› Milliye aleyhindeki faaliyetler daha da artm›flt›r. 5 Nisan 1920’de
Salih Pafla Hükümeti’nin düflüp yerine dördüncü kez Ferit Pafla Hüküme-
ti’nin kurulmas›yla ‹tilâf Devletleri’nin bask› ve deste¤iyle Anadolu birli-
¤ini içten y›kmak için bir baflka yola daha baflvurulmufltur. Bu yol, “Sul-
tan’a itaat etmeyen Müslümanlar’a ceza tehdidi”nde bulunan fetvalar ya-
y›nlatmakt›217. Bu fetvalardan en tesirli, en önemli ve Anadolu’daki millî
hareket için en tehlikelisi 11 Nisan 1920’de fieyhülislâm Dürrîzâde Abdul-
lah imzas›yla yay›nlanan›d›r218. Fetvada özetle; Anadolu hareketinin Padi-

212 ATASE, Kl. 243, D. 46, F. 84.


213 Bkz. Atatürk, Nutuk, c. I, s. 84 vd.
214 Gökbilgin, Millî Mücadele, c. I, s. 64.
215 Sina Akflin, ‹stanbul Hükümetleri ve Millî Mücadele, c. I, s. 250.
216 Mevlüt Çelebi, Heyet-i Nâsiha, Anadolu ve Rumeli Nasihat Heyetleri, ‹zmir 1992, s. 12-13.
217 Selahattin Tansel, Mondros’tan Mudanya’ya Kadar, c. III, s. 86-88.
218 BOA, DU‹T, 4-26, 11 Nisan 1920. Fetva metni için bkz, ATASE, Kl. 525, D. 129, F. 1-1;
ATASE, Kl. 486, D. 40-2, F. 7-2; Takvim-i Vekayi, 11 Nisan 1336, nr. 3824; 18 Nisan 1336, nr.
3835; Tasvir-i Efkâr, 11 Nisan 1920, nr. 3022; Vakit, 11 Nisan 1920, nr. 871. Alemdar, 11
Nisan 1336 Pazar; Peyam-› Sabah, 11 Nisan 1920, nr. 493.
M‹LLÎ MÜCADELE DÖNEM‹NDE ATATÜRK VE D‹N ADAMLARI 151

flah’a karfl› ayaklanma oldu¤u belirtilmifl ve Kuvâ-y› Milliye kötülenerek


önderleri hakk›nda idam fetvas› verilmifltir.
‹stanbul gazetelerinde de yay›nlanan fetva nüshalar› Anadolu’nun her
taraf›na çeflitli vas›talarla, hatta ‹tilâf güçlerinin uçaklar›yla da¤›t›lm›fl-
t›r219. Anadolu Hükümeti, fetvan›n Anadolu’da yay›lmas› ve zararlar›n›
önlemek için s›k› önlemler alm›fl ise de pek baflar›l› olamam›flt›r. Zira
TBMM aç›ld›¤› zaman bile, ülkenin iflgalden kurtulabilmifl köfleleri ayr›
görüfl ve fikirlerin kavga sahnesi haline gelmiflti. Y›k›c› fetvalar ve Bâb›-
âli’nin bildirileriyle tahrik olan halk yer yer Millî Mücadele’nin önüne di-
kilmifltir. Anadolu’nun muhtelif yerlerinde ayaklanmalar bafl göstermifl,
tehlikeli isyan hareketleri Ankara’n›n yak›nlar›na kadar sirayet etmifltir220.
Bütün bu geliflmeler sonunda, art›k bir karfl› fetva gerekli bir hale gelmifl
bulunuyordu. Öyle ki Bursa’dan gönderilen bir telgrafta:
“E¤er bu gece derhal, Ankara ve di¤er illerin
baflmüftüleri ve meflhur müslüman ulemadan
karfl› fetvalar al›nmazsa Bursa vilayetinin de pek
ziyade vehamet kazanmas› muhtemeldir221.”
denilerek böyle bir fetvaya duyulan ihtiyac›n aciliyeti ifade edilmifltir.
Bu üzücü hadiseler, ‹stanbul’un fetvas›na karfl› en önemli tedbirin, muka-
bil fetvalar yay›nlanmas› gerekti¤ini ortaya koymufltur.
2- Ankara’n›n Karfl› Fetvas›
Baflta Mustafa Kemal Pafla olmak üzere millî hareketin ileri gelenleri,
düflman elinde esir bir durumda bulunan Padiflah ve Halife’nin zor ve bas-
k› alt›nda kalarak fetva yay›nlatt›¤›n› ileri sürerek böyle bir fetvan›n hü-
kümlerinin geçersiz oldu¤u üzerinde durmufllard›r222. Bunun üzerine An-
kara da bu ana fikirden hareketle bir fetva yay›nlanmas› çal›flmalar›na bafl-
lam›flt›r. Ankara müftüsü ve ayn› zamanda Ankara Müdafaa-i Hukuk Ce-
miyeti reisi olan Mehmet Rifat Efendi baflkanl›¤›nda befl müftü, dokuz mü-

219 Bkz. Yunus Nadi, a.g.e., s. 44-46; Karabekir, a.g.e., s. 635; Aydemir, a.g.e., c. 1, s. 295-302, Lord
Kinross, Atatürk Bir Milletin Yeniden Do¤uflu (Çev: Necdet Sander), ‹stanbul 1994, s. 335.
220 Atatürk, Nutuk, c. II, s. 303.
221 HTVD, say›: 35, Vesika nr. 875.
222 Nadi, a.g.e., s. 39.
152 RECEP ÇEL‹K

derris ve alt› ilmiye mensubundan meydana gelen toplam yirmi kiflilik bir
grup karfl› fetva haz›rl›¤›na bafllam›flt›r223.
Haz›rlanan fetvada, Anadolu’daki millî hareketin meflru oldu¤u, Padi-
flah ve Halife’nin düflman elinde esir bulundu¤u, esir olan Halife’ye zor ve
bask› kullan›larak fetva yay›nlatt›r›ld›¤› üzerinde durulup fetvan›n geçer-
siz oldu¤una dikkat çekilmifltir. Fetva, 19-22 Nisan 1920 tarihlerinde Ö¤üt,
‹rade-i Milliye ve Aç›ksöz gibi Millî Mücadele taraftar› gazetelerde yay›n-
lanm›fl224 ve 16 Nisan 1920’de Heyet-i Temsiliye Riyasetince Anadolu’ya
gönderilerek bütün müftülüklere tebli¤ edilmifltir. Fetvay› her müftünün
tasdik etmesi talep edilmifl ve ayr›ca bu konuda mülkî ve askerî yetkililer-
den yard›mc› olmalar› istenmifltir225. Mustafa Kemal Pafla’n›n ça¤r›s›na
uyan Anadolu’nun de¤iflik yerlerindeki 152 müftü ve din alimi söz konu-
su fetvay› tasdik etmifllerdir226.
‹stanbul fetvas›nda tarafl›, kas›tl›, eksik, hatta yanl›fl bilgilerle hüküm-
ler verilmifl olmas› ve daha da önemlisi, ciddi dinî kaynak gösterilmeden
yay›nlanm›fl olmas›na ra¤men Halifelik makam›n›n nüfuzu kullan›ld›¤›n-
dan Anadolu’nun çeflitli yerlerinde Millî Mücadele aleyhinde ciddi tehli-
kelere yol açan isyanlar ç›kmas›na sebep olmufltur. Ancak, Ankara Müftü-
sü Rifat Efendi baflta olmak üzere, Ankara ulemas›n›n haz›rlad›¤› fetva
gerçekleri daha iyi aksettiren, “hakaret ve esirli¤e maruz kalm›fl bulunan
‹slâm Halifesi’nin kurtar›lmas›” temel düflüncesinden hareketle fler‘-i fleri-
fi bilen, delilleri güçlü, ilmî kariyer ve dinî bilgilerinden flüphe edil-
meyecek derecede mesleklerinin erbab› olan ulema taraf›ndan haz›rlan-
m›flt›r. Fetva, Anadolu’nun pek çok yerinde yine bu konuda söz sahibi
alimler (müftüler) taraf›ndan da tedkik edildikten sonra samimiyetle kabul
edilerek imzalanm›flt›r227.

223 Bayram Sakall›, Ankara ve Çevresinde Millî Hareketler, Ankara 1988, s. 102-103.
224 Ulu¤ ‹¤demir, Y›llar›n ‹çinden, s. 234-139; Dinamo, a.g.e., c. V, s. 285-287.
225 ATASE, Kl. 299, D. 13, F. 20; ATASE, Kl. 224, D. 10, F. 30; Atatürk’ün Tamim Telgraf ve
Beyannâmeleri, c. I, s. 298.
226 Bkz. ATASE, Kl. 525, D. 129, F. 2; Alemdar, 5 May›s 1336 Çarsamba, Hakimiyet-i Milliye, 5
May›s 1936, nr. 27, s. 1-2; Dürdane Yeflil, “Hurucu Alessultan Fetvalar ve Anadolu Ulemas›”,
Kuvâ-y› Milliye Dergisi, say› 154, Haziran 1973, s. 22-24; ‹rade-i Milliye, 22 Nisan 1920.
227 Bayram Sakall›, Ankara ve Çevresinde Millî Hareketler, Ankara 1988, s. 107-108.
ATATÜRK VE ‹SLÂM D‹N‹

Doç. Dr. Mehmet GÖRMEZ

Girifl
Tarihî olaylar ve belgeler sosyolojik gerçekler göz önünde tutularak in-
celendi¤inde, Türk milletinin tarihinde ‹slâm dininin önemli bir yer tuttu-
¤u görülmektedir. Türk toplumunun büyük ço¤unlu¤unun gönlünde derin
izler b›rakan, ak›llara ve düflüncelere genifl ufuklar açan, bireylere ve top-
luma en zor flartlar alt›nda bile motivasyon gücü kazand›ran ‹slâm dini,
dün oldu¤u gibi bugün de milletimizin hayat›nda varl›¤›n› ve önemini sür-
dürmektedir.
Tarih sahnesinde Türk milletinin varolma mücadelesine çok büyük
katk› sa¤layan sayg›n liderlerin, hayata ve dine bak›fl› bizim için oldukça
önemlidir. Ekonomik, sosyal ve siyasal anlamda vatan›n bütünlü¤ü, mille-
tin ba¤›ms›zl›¤› olumsuz ve çok ciddî tehlikelerle karfl› karfl›ya geldi¤i bir
dönemde, milletin içinden ç›kan lider ve devlet adamlar›n›n tafl›d›klar› de-
¤erlerin, ortaya koyduklar› düflünce ve fikirlerin, gerçeklefltirmek istedik-
leri hedefler ve benimsedikleri yöntemler, fert ve toplum üzerinde etkinli-
¤i ve sayg›nl›¤› olan kimselerce iyi anlafl›lmas› gerekli ve hatta zorunludur.
Çünkü milletin ve vatan›n gelece¤i bu anlay›flla do¤ru orant›l›d›r.
Türk milletine önderlik eden, ülkesi ve milleti için yerinde ve zama-
n›nda do¤ru kararlar alarak milletine onur ve fleref kazand›ran liderleri
inanç, bilgi, beceri, hizmet anlay›fl ve hedefleriyle de¤erlendirebilmek on-
lara gösterilebilecek en büyük sayg› ve hürmettir. Ne var ki ülke ve mille-
tine önemli hizmetlerde bulunan flahsiyetlerin do¤ru anlafl›lmas› zaman al-
maktad›r.
154 MEHMET GÖRMEZ

Türk milletinin tarih boyunca karfl›laflt›¤› en zor flartlardan kurtulmas›-


na önderlik eden, ça¤dafl Türkiye Cumhuriyeti devletini kuran, Türk mil-
letini muas›r medeniyetler seviyesinin üzerine ç›karmay› hedefleyen Mus-
tafa Kemal Atatürk’ü her yönüyle iyi tan›mak gerekir. Bu ba¤lamda e¤i-
tim, sanat, kalk›nma, insan haklar› vb. konulardaki çal›flma hedef ve dü-
flüncelerini bilmek, anlamak önemli oldu¤u gibi ‹slâm dini hakk›ndaki dü-
flüncelerini, din adamlar› ve Diyanet ‹flleri Baflkanl›¤›yla ilgili kanaatlerini
objektif kriterlerle ortaya koya bilmek de önemlidir.
Atatürk’ün din konusundaki söylev ve demeçleri, yazd›¤› yaz›lar, oku-
du¤u kitaplar ve yak›n çevresindekilerin an›lar›n›n çok iyi tahlil edilmesi
gerekir. Sevginin veya nefretin kör etti¤i göz ve ortaya koydu¤u bilgiyle
Atatürk’ün de¤erlendirilmesi isabetli olmad›¤› gibi yanl›fl anlafl›lmalara da
sebep olabilmektedir.
Atatürk dünya tarihinin siyasal, sosyal ve bilimsel geliflmelerin en h›z-
l› oldu¤u bir dönemde do¤mufltur. Gelene¤in en çok sergilendi¤i böyle bir
dönemde ortaya ç›kan pozitivist ve materyalist ak›mlar yeni yetiflen genç-
leri h›zla etkiliyordu. Kendisine özgün kiflili¤inin, gördü¤ü ve yaflad›¤›
olaylar›n, okudu¤u eserlerin, benimsedi¤i fikirlerin ve yetiflti¤i çevrenin
etkisiyle dine bak›fl› flekillenen Atatürk için din, kendi hayat›nda hem top-
lumsal bir realite ve hem de kendi iç dünyas›nda al›fl›lm›fl›n d›fl›nda gizli
ve özel bir duygu olarak yerini alm›flt›r.
Atatürk, saf temiz ve sade bir din anlay›fl›na sahiptir. ‹slâm dinine son-
radan girmifl olan her türlü safsata, israiliyat ve hurafelere, bofl inan›fllara
karfl› durmufl ve rasyonel bir din anlay›fl›n› benimsemifltir. ‹slâm dininin
özüyle uyuflmayan hurafeleri dine sokanlarla, ‹slâm’›n sadeli¤inde ve te-
melinde var olan canl›, yap›c› ve hamleci ruhunu birtak›m lâf kalabal›¤›na
bo¤anlarla ve her fleyden önemlisi dini, özellikle siyasî ve dünyevî bir ç›-
kar arac› olarak kullanmak isteyen zihniyetin temsilcileri ile amans›z bir
mücadele etmifltir.1

1 Prof. Dr. Ethem Ruhi F›¤lal›, Atatürk ve Din, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu
Araflt›rma Merkezi Yay›nlar›, 1995, s. 268.
ATATÜRK VE ‹SLÂM D‹N‹ 155

Millî Mücadele ve din adamlar›


Türk Millî Mücadele tarihinde din adamlar›n›n inkâr edilemez bir rolü
vard›r. Cami kürsülerinden miting meydanlar›na, cephelerden kongrelere
hemen her alanda onlar› görürüz. Canlar›yla ve mallar›yla vatan müdafa-
as›nda en ön safta yerlerini alm›fllard›r.
Say›lar› az olmakla birlikte baz› din adamlar› ‹stanbul Hükûmetinden
yana tav›r alm›fl, Kuva-y› Milliyeye karfl› ç›km›flt›r. Bunlar›n en tan›nm›fl-
lar› aras›nda Hürriyet ve ‹tilâf F›rkas› Konya mebusu olarak siyasî hayata
at›lan ve sonra ayan azal›¤›na seçilmifl bulunan Konyal› Zeynelabidin ile
fieyhülislâm Mustafa Sabri Efendi baflta gelenlerdendir. Ama din adamla-
r›n›n ço¤unlu¤unun Millî Mücadele saflar›nda yer ald›¤› bilinen ve tarih
araflt›rmalar›n›n kaydetti¤i bir gerçektir.
Meselâ Denizli Müftüsü Ahmet Hulûsi Efendi ‹zmir’in iflgalinden k›-
sa bir süre sonra halk› etraf›nda toplam›fl ve fiilî bir savunma teflkilât› kur-
mufltur. Ayd›n halk›n› direnifle ikna eden Hac› Süleyman Efendi ad›nda bir
imamd›r. Ayr›ca Demirci Mehmet Efenin Millî Mücadele saflar›nda yer al-
mas›nda bu imam önemli rol oynam›flt›r. ‹zmir Müftüsü Rahmetullah
Efendi, Manisa Müftüsü Salim Efendi, Bal›kesir Müftüsü Hac› Ahmet
Efendi ve Bat› Anadolu’nun bütün müftüleri Millî Mücadeleye öncülük et-
mifl din adamlar›ndand›r. Adana, Marafl, Antep ve Urfa’da da halka müca-
dele düflüncesini afl›layan yine din adamlar› olmufltur. Konya’da Millî Mü-
cadele düflüncesini Müderris Ali Kemali, Mehmet Vehbi, Müftü Ömer
Vehbi, Seydiflehir Müftüsü ‹smail Hakk› ve Abdülhalim Çelebi gibi din
adamlar› bafllatm›fllard›r. Ayn› flekilde Anadolu’nun bütün bölgelerinde
baflta müftüler ve din âlimleri olmak üzere bütün bir camia Millî Mücade-
lenin temel tafl› olmufltur.
Din adam› olmad›¤› hâlde halk›n din duygusundan yararlanarak vatan
savunmas›nda etkin rol alan Mehmet Âkif ve Celâl Bayar gibi ayd›n flah-
siyetleri de unutmamak gerekir. Mehmet Âkif fliir ve vaazlar›yla bütün
milleti, Celâl Bayar da “Galip Hoca” takma ad›yla Bat› Anadolu halk›n› di-
renifle haz›rlayanlardand›r.
156 MEHMET GÖRMEZ

Millî Mücadele düflüncesini hayata geçirmek amac›yla Anadolu’nun


hemen her yerinde çeflitli cemiyetler kurulmufl ve kongreler tertip edilmifl-
tir. Yine bu faaliyetlerin en aktif flahsiyetleri din adamlar›d›r. Meselâ Mus-
tafa Kemal Paflan›n Erzurum Kongresine üye kabul edilmesi ve sonra
kongre baflkanl›¤›na seçilmesi Hoca Raif Efendinin gayretleriyle mümkün
olmufltur. Sivas Kongresinde, Millî Mücadelenin önde gelen birçok ismi
manda düflüncesini benimseyen bir tav›r içindeyken, Erzurum delegesi ve
Heyet-i Temsiliye üyesi olarak kongreye kat›lan Hoca Raif Efendi, manda
düflüncesine sert tepki göstermifl ve Mustafa Kemal Paflan›n yan›nda yer
alarak ona maddî ve manevî destek vermifltir.
Ayr›ca din adamlar›, vatan›n esaretten kurtulmas› için silâhl› teflkilâtlar
kurmufllard›r. Elde mevcut silâh›n azl›¤› veya çoklu¤una bakmadan vatan
savunmas› için ne gerekiyorsa yapmaktan geri durmam›fllard›r. Meselâ Is-
parta’da Haf›z ‹brahim Efendi “Demiralay” ad›yla ve Afyon’da da Hoca
‹smail fiükrü Efendi “Çelikalay” ad›yla tamamen gönüllülerden oluflan
alaylar teflkil etmifllerdir. Daha sonra düzenli ordunun kurulmas›yla bu
alaylar orduya kat›lm›flt›r.
Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri, Türk Millî Mücadelesinin sembolü
olan kurulufllard›r. Bafllang›çta sadece Yunan iflgaline, Ermeni sald›r›lar›-
na; Frans›z, ‹ngiliz ve ‹talyanlara karfl› bafllayan mücadele, Sivas Kongre-
sinden sonra (7-11 Eylül 1919) ülkenin bütününe yay›lm›fl ve böylece Mü-
dafaa-i Hukuk Cemiyetleri, “Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemi-
yeti” ad› alt›nda birleflmifltir. Din adamlar› bu cemiyetlerin kuruluflunda
yer alm›fl ve aktif faaliyet göstermifllerdir. ‹çinde din adam› olmayan hiç-
bir Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti yoktur.
TBMM’nin aç›lmas›ndan hemen sonra ‹stanbul Hükûmeti, fieyhülis-
lâm Dürrizade Abdullah Efendinin haz›rlad›¤› bir fetvayla Mustafa Kemal
Pafla önderli¤indeki Anadolu hareketine karfl› aç›kça tav›r alm›fl ve Anado-
lu hareketi, bir çeflit iç isyan olarak de¤erlendirilmifltir. Bunun üzerine An-
kara Müftüsü Mehmet Rifat Efendi, “‹stanbul fetvas›” olarak bilinen bu
fetvaya karfl›, Anadolu hareketinin meflrulu¤unu ilân eden bir fetva haz›r-
lam›fl ve Anadolu ulemas›na imzalatt›rm›flt›r. “Ankara fetvas›” veya “Ana-
ATATÜRK VE ‹SLÂM D‹N‹ 157

dolu fetvas›” olarak bilinen bu fetva, halk›n üzerinde ‹stanbul’un fetvas›n-


dan daha tesirli olmufltur.2
Millî Mücadelenin her safhas›nda görev alan din adamlar›, TBMM ku-
rulduktan sonra da mecliste görev alm›fllard›r.

Atatürk’ün dine ve din adamlar›na bak›fl›


31 Ocak 1923’te Atatürk ‹zmir’de halka yönelik yapt›¤› bir konuflma-
s›nda, ‹slâm dininin akla ve mant›¤a uygun bir din oldu¤unu ifade etmifl-
tir. Bu konuflmada, “Bizim dinimiz en makul ve tabiî bir dindir. Ve ancak
bundan dolay›d›r ki son din olmufltur. Bir dinin tabiî olabilmesi için akla,
fenne, ilme ve mant›¤a uymas› lâz›md›r. Bizim dinimiz bunlara tamamen
uygundur.
Müslümanlar›n toplumsal hayat›nda hiç kimsenin özel bir s›n›f hâlin-
de mevcudiyetini muhafazaya hakk› yoktur. Kendilerinde böyle bir hak
görenler dinî emirlere uygun harekette bulunmufl olmazlar. Biz de ruhban-
l›k yoktur. Hepimiz eflitiz ve dinimizin hükümlerini eflit olarak ö¤renmeye
mecburuz. Her fert dinini, din duygusunu, iman›n› ö¤renmek için bir yere
muhtaçt›r. Oras› da mekteptir.”
Konuflmas›n›n devam›nda, “Bence dinsizim diyen mutlaka dindard›r.
‹nsan›n dinsiz olmas›na imkân yoktur. Bu bahisle sizi daha çok yormak is-
temem. Yaln›z bu sözü niçin söyledim; onu arz edeyim. Dinsiz kimse ol-
maz. Bu genelleme içinde flu din ya da bu din demek de¤ildir. Tabiat›yla
biz, içine girdi¤imiz dinin en çok isabetli ve olgun oldu¤unu biliyoruz. Ve
iman›m›z da vard›r. Fakat bu inan›fl› nurland›rmak lâz›m, temizlendirmek,
güzellefltirmek lâz›md›r ki, hakikaten kuvvetli olabilsin. Yoksa inan›fl›m›z-
da çok zay›f insanlardan say›l› olur.3
‹slâm dininin tarihsel süreçte birçok bat›l fikirlerin sald›r›s›na u¤rad›-
¤›n› dile getiren Atatürk, ‹slâm dini hakk›nda düflüncelerini soranlara, ‹s-

2 Prof. Dr. Ali Sar›koyuncu, Atatürk, Din ve Din Adamlar›, Türkiye Diyanet Vakf› Yay›nlar›,
2002, s. 121-165.
3 Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Araflt›rma
Merkezi Yay›nlar›, 1989, C. II. s. 94.
158 MEHMET GÖRMEZ

lâm dinine sokulan ve onu çepeçevre kuflatmaya çal›flan hurafe ve bat›l fi-
kirlerden yak›nm›flt›r.
Ankara Orman Çiftli¤inde muhtelif konular üzerinde görüflülmektedir.
Asaf ‹lbay da bu gezide onunla beraberdir. Atatürk’ün din hakk›ndaki ke-
sin düflüncesini ö¤renmek için ne zamand›r bekledi¤i f›rsat zuhur etmifltir.
Bafl bafla kald›¤› bir andan faydalanarak hemen soruyor:
Paflam din hakk›ndaki düflüncelerinizi ö¤renmek istiyorum. Atatürk
cevap veriyor:
“Din vard›r ve lâz›md›r. Temeli çok sa¤lam bir dinimiz var. Malzeme-
si iyi. Fakat bina uzun as›rlard›r ihmale u¤ram›fl. Harçlar döküldükçe, ya-
ni harç yap›p binay› takviye etmek lüzumu hissedilmemifl. Aksine olarak
birçok yabanc› unsur binay› fazla h›rpalam›fl. Bugün bu binaya dokunula-
maz, tamir de edilemez. Ancak zamanla çatlaklar derinleflecek ve sa¤lam
temeller üzerine yeni bir bina kurmak lüzumu has›l olacakt›r. Din bir vic-
dan meselesidir. Herkes vicdan›n›n emrine uymakta serbesttir. Biz, dine
sayg› gösteririz. Düflünce ve tefekküre muhalif de¤iliz. Biz, sadece din ifl-
lerini millet ve devlet iflleriyle kar›flt›rmamaya çal›fl›yor, kasta ve fiile da-
yanan taassupkâr hareketlerden sak›n›yoruz. Mürtecilere asla f›rsat verme-
yece¤iz.4
29 Ekim 1923 tarihinde Frans›z gazeteci Maurice Perno, Atatürk’le
yapt›¤› bir söyleflide sordu¤u birtak›m sorulara ald›¤› cevaplardan sonra
ondan dinî meseleler hakk›ndaki görüfllerini ö¤renmek ister. Atatürk, dini-
me bizzat gerçe¤e nas›l inan›yorsam buna da öyle inan›yorum. fiuura ay-
k›r›, ilerlemeye engel hiçbir fley içermiyor, fleklinde cevap verir.5
Farkl› zaman ve mekânlarda Atatürk’ün din hakk›nda ifade etti¤i gö-
rüfl ve kanaatler de¤erlendirildi¤inde onun, dinle ilgili gerçekleri bütün ya-
k›nl›¤›yla bildi¤ini ve sa¤l›kl› bir din anlay›fl›na sahip oldu¤unu görmek
mümkündür. O, ‹slâm ad›na yüzy›llar boyu oluflan kiflisel ve yerel yorum-
lardan çok, dinin bafllang›çtaki durumuna önem vermektedir. Kur’an-› Ke-
rim ve Hazreti Muhammed ile ilgili ifadeleri bunun aç›k delilidir.

4 Sadi Borak, Atatürk ve Din, 1962 s. 81-82.


5 Sadi Borak, age., s. 85-86.
ATATÜRK VE ‹SLÂM D‹N‹ 159

Din istismar›n›n önlenmesi dini temsil eden kimselerin gerçek hüviye-


tini kazanmas› ve din hizmetlerinin yürütülmesi için yap›lmas› gerekli olan
ifllerin öncelikle yap›lmas›na inan›yordu.
21 fiubat 1925’te bütçe görüflmelerinde dinî yay›nlar›n üzerinde durul-
mas› Kur’an-› Kerim meali ve tefsirinin, sahih hadis-i flerifleri içeren te-
mel hadis kitaplar›n›n devlet imkânlar›yla bast›r›lmas› için k›s›tl› imkânla-
r› olan genel bütçeden Diyanet ‹flleri Baflkanl›¤› bütçesine 20 bin liral›k ek
ödenek konulmas›n› sa¤lamas›, onun Kur’an’a ve sünnete verdi¤i önemin
bir göstergesidir. Sahih kaynaklar›n yay›nlanmas› için al›n›n bu karar üze-
rine Elmal›l› Hamdi Yaz›r’›n haz›rlam›fl oldu¤u Hak Dini Kur’an Dili adl›
tefsir, Ahmet Naim ve Prof. Dr. Kamil Miras’›n haz›rlad›klar› Sahih-i Bu-
hari Muhtasar› ve Tecrid-i Sarih Tercemesi adl› hadis çevirisi ortaya ç›k-
m›fl; bütün maliyet de devlet bütçesinden karfl›lanm›flt›r.
“Mustafa Kemal Atatürk’ün din ve lâiklikle ilgili düflünceleri ve uygu-
lamalar› çok tart›fl›lm›flt›r. Baz›lar›na göre o, dini toplumsal hayattan ç›kar-
mak istemifl, bundan dolay› da dinden ç›km›flt›r. Baz›lar›na göre ise dinî
de¤erleri kullanarak hedefine ulaflm›fl, sonra da dini ortadan kald›rmaya
çal›flm›flt›r. Gerçekte Atatürk ne dini toplumsal hayattan ç›karmak istemifl
ne de dinin özüne dokunmufltur. Onun mücadele etti¤i din ad›na ortaya ç›-
kan zihniyettir. Atatürk gerçekçi, ak›lc›, ileriyi gören toplumunu ve dünya-
y› do¤ru okuyan ne yapt›¤›n› bilen bir devlet adam›d›r. Dine, dinî de¤erle-
re de¤il, hurafecili¤e ve din istismar›na karfl›d›r. Bu da din düflmanl›¤› de-
¤ildir; gerçek dindarl›kt›r.”6
Din istismar›n›n önlenmesi için dini temsil eden kimselerin gerçek hü-
viyetini kazanmas› ve din hizmetlerinin yürütülebilmesi için yap›lmas› ge-
rekli olan ifllerin öncelikle yap›lmas›na inanan Atatürk, halk› do¤rudan ve
dolayl› olarak ilgilendiren hususlarda kurumsallaflman›n gere¤ini yerine
getirmifl ve cumhuriyetin kuruluflundan hemen sonra din alan›nda kurum-
laflmaya öncelik vermifltir.
Devletin yeniden yap›lanma sürecinde devlet kurumlar›n›n gözden ge-
çirilmesi gerekmifl ve bu ba¤lamda fier’iyye ve Evkaf Vekâleti la¤vedile-

6 Prof. Dr. Ali Sar›koyuncu, age., s. 215.


160 MEHMET GÖRMEZ

rek bu vekâletin uhdesinde bulunan din ifllerinin yürütülmesi amac›yla ‹s-


lâm dininin temel ilkelerinin do¤ru kaynaklardan sunulabilmesi, halk›m›-
za dinî ölçülerin liyakatli kimselerce verilmesi ve dinî hayatta sa¤l›kl› bir
koordinasyonun sa¤lanabilmesi için Meclis Baflkanl›¤› döneminde, 3 Mart
1924’te ç›kar›lan 429 say›l› kanunla Diyanet ‹flleri Baflkanl›¤› kurulmufltur.
Diyanet ‹flleri Baflkanl›¤›yla ilgili olarak Atatürk flunlar› söylemifltir:
“Hükûmet-i cumhuriyetimizin bir Diyanet ‹flleri Riyaseti makam› vard›r.
Bu makama merbut müftü, hatip, imam gibi muvazzaf birçok memurlar
bulunmaktad›r. Bu vazifedar zevat›n ilimleri, faziletleri derecesi malûm-
dur. Ancak burada vazifedar olmayan birçok insanlarda görüyorum ki, ay-
n› k›yafet iktidas›nda berdevaml›d›rlar. Bu gibiler içinde çok cahil, hatta
ümmi olanlara tesadüf ettim. Bilhassa bu gibi cühelâ, baz› yerlerde halk›n
mümessilleri gibi onlar›n önüne düflüyorlar. Halkla do¤rudan do¤ruya te-
masa, âdeta bir mani teflkil etmek sevdas›nda bulunuyorlar. Bu gibilere
sormak istiyorum: Bu vazife ve salâhiyeti kimden ve nereden alm›fllard›r?7
Toplumsal ve siyasal de¤iflimler, zaman zaman bireysel ve toplumsal
muhalefetle karfl› karfl›ya gelebilir. Toplum hayat›ndaki de¤iflikliklerin top-
lumun dokusuna uygun olup olmamas› önemlidir. Türk milletinin toplum-
sal yap›s›n› ve dokusunu oluflturan de¤erleri çok iyi bilen Atatürk, din ve
din adamlar› hususunda belirleyici özellikleri ortaya koymay› ihmal etme-
mifltir.
Yurt d›fl›ndaki ilk görevi olan Sofya Büyükelçili¤i atafle militerli¤i y›l-
lar›nda Bulgaristan’daki Ortodoks din adamlar›n› gözlemlemifl ve bu din
adamlar›n›n toplum üzerindeki olumlu anlamda yönlendirici etkilerine ta-
n›k olmufltur. Bu izlenimlerini genifl bir rapor hâlinde Hariciye Nezaretine
göndermifltir.
Müslüman hocalarla Ortodoks Hristiyan papazlar aras›nda k›yaslama
yaparak evkaf naz›r› fieyhülislâm Hayri Efendiye uzun bir mektup da yaz-
m›flt›r. Sofya’daki bu gözlemleri, Müslüman din adamlar›n›n ayd›nlanma-
s›n›n gerekti¤i, din adamlar›n›n toplum üzerinde gerek dinî bilgileriyle ge-

7 Enver Ziya Karal, Atatürk’ten Düflünceler, Türkiye ‹fl Bankas› Kültür Yay›nlar›, 1969, s.73.
ATATÜRK VE ‹SLÂM D‹N‹ 161

rekse teknik ve kültürel donan›mlar›yla karanl›¤›n geri kalm›fll›¤›n de¤il


ayd›nl›k ve ilerlemenin sembolü olabileceklerine inanmas›na yol açm›flt›r.
Atatürk din adamlar›n›n toplum üzerindeki büyük bir etkiye sahip ol-
duklar›n›n sahte ve gerçek ulema olarak adland›r›labilecek iki ayr› din ada-
m› türü oldu¤unu; dini de¤iflik ç›karlar u¤runa kullanan ve dinin yanl›fl an-
lafl›lmas›na, geri kalmas›na, toplumun maddî ve manevî aç›dan sömürül-
mesine yol açt›¤›n› görmüfltü.
Dini lüzumlu bir kurum olarak gören Atatürk, toplumun ayd›nlat›lma-
s› aç›s›ndan din bilginlerinin öneminin bilincindedir. Ancak din bilgini, ‹s-
lâm’› öz kayna¤›ndan ö¤renip ça¤dafl yorumunu yapabilecek nitelikte ol-
mal›d›r. Yine minberlerden halk› ayd›nlatacak kiflilerin ayn› özelliklere sa-
hip olmas› gibi dünyan›n durumu hakk›nda da bilgi sahibi olmalar› gere-
kir. Ona göre bilgisi ve dünya görüflü olmayan kifliler din hizmetlerinde ba-
flar›l› de¤il zararl› olurlar.8
Atatürk konuflmalar›nda ‹slâmiyet’te özel bir s›n›f›n bulunmad›¤›n›,
zaman zaman beyan ederek ve daha çok din âlimlerinin nitelikleri üzerin-
de durmaktad›r. “Her fleyden evvel flunu en basit hakikat olarak bilelim ki,
bizim dinimizde bir özel s›n›f yoktur.
Ruhbaniyeti reddeden bu din inhisar› kabul etmez. Meselâ din bilgin-
leri mutlaka ayd›nlatmak vazifesi bilginleri ait olmad›ktan baflka dinimiz
de bunu kesinlikle men eder. O hâlde biz diyemeyiz ki, biz de bir özel s›-
n›f vard›r, di¤erleri ayd›nlatmak hakk›ndan mahrumdur. Böyle düflünürsek
kabahat bizde, bizim bilgisizli¤imizdendir.9
Konuyla ilgili olarak 20 Mart 1923’te yapt›¤› Konya seyahatinde
Dar’ul Hilâfe Medresesi ile Sultanî Mektebini ziyaret etmifl ve konuflma-
n›n büyük bir bölümünü din bilginlerine ay›rm›flt›r. “Memnuniyetle görü-
yorum ki, tedris ve tederrüs cidden hakikat-i diniye dairesindedir. ‹nflallah
memleketimizi, milletimizi ihya edecek asrî ve hakiki ulema, faziletkâr
müderrisleriniz sayesinde siz olacaks›n›z... K›ymetli ve hakiki ulemam›z›n
mevki yüksektir. Ulemam›z›n ve erbab› ilm u irfan›m›z›n himmeti ve irflat-

8 Prof. Dr. Ali Sar›koyuncu, age., s. 80.


9 Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, C. II. s. 148.
162 MEHMET GÖRMEZ

lar›yla inflallah ‹bn Rüflt’ler, ‹bn Sina’lar, Farabî’ler, ‹mam› Gazzalî’ler


milletimizin içinden ç›karak bu asr›n tekâmulât›yla mücehhez olarak ihya-
y› hakikat-i din eyleyeceklerdir. Bugün bütün cihana karfl› yine bir mevcu-
diyet gösterebilmifl olmak hususunda hakiki ulemam›z›n mevki büyüktür.
Münevveran›n ve ashab-› fennin daimi tenvir ve irflad›na mazhar olarak
sars›lmaz bir kitle hâlinde olan milletlerle beraber biperva ileri yürüyece-
¤im.10
Konuflman›n devam›nda, “Hoca olmak için, yani dinin gerçeklerini
halka telkin etmek için mutlaka bilimsel elbise flart de¤ildir. Bizim yüce di-
nimiz, her Müslüman kad›n ve erke¤e araflt›rmay› farz k›l›yor. Müslüman,
bu dine ba¤lananlar› ayd›nlatmakla yükümlüdür. Efendiler! Bir fikri daha
düzeltmek isterim. Milletimiz içinde hakiki din bilginleri, bilginlerimiz
içinde milletimizin gerçekten iftihar edebilece¤i bilginlerimiz vard›r. Fakat
bunlara karfl›l›k bilimsel kisve alt›nda gerçekleri bilimden uzak ve gere¤i
kadar e¤itim görmemifl, bilim yolunda gere¤i kadar ilerleyememifl hoca k›-
yafetli cahiller de vard›r. Bunlar›n ikisini birbirleriyle kar›flt›rmamal›y›z.
Seyahatimde birçok gerçek ayd›n din bilgini ile görüfltüm. Onlar› ça¤dafl
e¤itim alm›fl, sanki Avrupa’da ö¤renim görmüfl bir düzeyde buldum. ‹s-
lâm’›n gerçeklerini ve özünü bilen din bilginlerimizin hepsi bu olgunluk
kertesindedir...11
Gerçek din âlimlerini her zaman takdir eden Atatürk, onlar›n hizmetle-
rini övmüfl ve onlarla iftihar etmifltir. 24 Eylül 1924’te Amasya’da flerefi-
ne verilen bir ziyafetin sonunda vaaz ve uyar›c› hitabeleriyle bölgesinde
Millî Mücadeleye büyük katk› sa¤layan Müftü Kâmil Efendiyi takdirle
yad ederek genç cumhuriyetimiz bu gibi ulema ile iftihar eder.” demifltir.12
Kararl› ve azimli çal›flmalar› ile vatan›n kurtulufluna ve Ba¤›ms›z Türkiye
Cumhuriyeti’nin kurulufluna giden yolda Millî Mücadeleye destek veren
ulemaya ayr› bir önem veren Atatürk, ilk Diyanet ‹flleri Baflkan› olan Rifat
Börekçi’ye çok büyük sayg› ve hürmet ederdi.

10 ‹smail Kara, “Diyanet ‹flleri Baflkanl›¤›”, Modern Türkiye’de Siyasî Düflünce, ‹letiflim
Yay›nlar›, 2004, s.197.
11 Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, C. II. s. 148.
12 Sadi Borak, age., s. 64.
H‹LÂFET TARTIfiMASI

Prof. Dr. Mehmet SARAY

Son Osmanl› hükümdar› Sultan Vahidettin (Mehmet VI)’in, enifltesi


Damat Ferit’in ‹ngilizlerin bask›s› ile Millî Mücadele aleyhtar› bir tav›r ta-
k›nmas› ve milletin Mustafa Kemal Pafla taraf›ndan topland›¤›n› görmesi
üzerine, can güvenli¤inin kalmad›¤›n› bildirerek ‹ngilizlere s›¤›nmas› Türk
milletini oldu¤u kadar Mustafa Kemal Pafla’y› da son derece üzmüfltür.
As›rlarca Türk milletinin bafl›nda bulunmufl ve ço¤unlukla vazifelerini ba-
flar›yla yapm›fl bir hanedan›n son mensuplar›n›n düflmana s›¤›nmas› esef
verici bir hadise olmufltur.
Vahidettin’in ülkeyi terk etti¤i haberi Ankara’ya ulafl›nca derhal topla-
nan Türkiye Büyük Millet Meclisi hilâfet makam›na Osman o¤ullar›n›n
son temsilcisi Abdülmecid Efendi’yi seçmifltir. Fakat, seçim s›ras›nda ha-
lifenin görev ve yetkileri üzerinde büyük tart›flmalar olmufltur. Baz› mec-
lis üyeleri halifeye, devlet baflkan›na tan›nan haklar›n verilmesini istemifl,
baz›lar› ise halifenin yetki ve nüfuzunun daha da geniflletilerek ‹slâm âle-
mi üzerinde hükümranl›¤›n›n kanunen sa¤lanmas›n› istemifltir. Bu tart›fl-
malar üzerine Atatürk söz alarak, Millî hakimiyeti her fleyin üstünde tuttu-
¤unu flöyle aç›klam›flt›r: “Türk milletinin bilâ kayd-ü flart hâkimiyetine sa-
hip oldu¤unu bir defa daha tekrar ediyorum. Hâkimiyet, hiçbir mânâ, hiç-
bir flekil ve hiçbir renkte delâlete ifltirâk kabul etmez. Unvan› halife olsun,
ne olursa olsun, hiç kimse bu milletin mukadderat›nda ortakl›k sahibi ola-
maz.”1

1 Atatürk, ‹slâm Ansiklopedisi, c.I., s. 768.


164 MEHMET SARAY

Atatürk’ün bu ikaz› üzerine, halifenin salâhiyetlerinin genifl tutulmas›-


n› isteyenlerin mühim bir k›sm› TBMM’nin kararlar›na uygun olarak ha-
reket etmeye bafllam›flt›r. Fakat bu sefer de, bir k›s›m meclis üyesinin des-
te¤i ile Halife Abdülmecid Efendi, kendisine tan›nan kanuni haklar› ve sa-
lâhiyetleri aflacak teflebbüslere giriflmeye bafllam›flt›r. Onun bu hâli, bilhas-
sa 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet’in ilân›ndan sonra daha da dikkatleri çek-
meye bafllam›flt›r. Böyle bir geliflme ise, Atatürk’ün yapmay› plânlad›¤› in-
k›lâplara karfl› büyük bir engel olacakt›. Bu sebepledir ki, uzunca bir dü-
flünmeden sonra Atatürk hilâfetin de kalkmas› gerekti¤ine karar vermifltir.
Önce halifenin salâhiyetleri ve din adamlar›n›n vazifeleri hakk›nda onlar›
ikaz eden konuflmalar yapm›fl sonra da, ‹slâm’›n esaslar›n› izah ederek ha-
lifeli¤in zaruri bir müessese olmad›¤›n› belirtmifltir. Atatürk, bu aç›klama-
lar›yla hem kamuoyu oluflturmufl hem de yak›n arkadafllar›yla istiflare ede-
rek konuyu meclise tafl›m›flt›r.
2 Mart 1924’de Urfa Milletvekili fieyh Saffet Efendi ile 53 arkadafl›-
n›n TBMM Baflkanl›¤›na “H Hilâfetin Kald›r›lmas› ve Osmanl› Hanedân›-
n›n Türkiye Cumhuriyeti Topraklar› D›fl›na Ç›kar›lmas›na Dâir Ka -
nun” teklifini flu gerekçelerle yapt›¤›n› görüyoruz:
Yüksek Baflkanl›¤a,
“Y
Türkiye Cumhuriyeti içerisinde Halifelik Makam›n›n bulunmas›
Türkiye’yi d›fl ve iç politikas›nda iki bafll› olmaktan kurtaramad›. Ba -
¤›ms›zl›¤›nda ve millî hayat›nda ortakl›k kabul etmeye Türkiye’nin
görünüflte bile olsa, dolay› bile olsa ikili¤e tahammülü yoktur. Yüzy›l -
lardan beri Türk Milletinin felâket sebebi olan ve sonsuza kadar da fi -
ilen ve hukuken bir Türk imparatorlu¤unu çöküfl arac› olan hanedâ -
n›n Halifelik kisvesi alt›nda Türkiye’nin varl›¤›n› da etkileyecek bir
tehlike olaca¤›, büyük s›k›nt›larla edinilmifl deneyimlerle kesinkes bel -
li olmufltur. Bu hanedân›n, Türk Milleti ile ba¤lant›l› olan her duru-
mu ve kuvveti, millî varl›¤›m›z için tehlikenin ta kendisidir. Esâsen
halifelik, ilk ‹slâm devletlerinde hükümet anlam›nda ve vazifesinde
ortaya ç›km›fl oldu¤undan; gerek dünya ile gerekse din ile ilgili olsun
kendisine verilmifl olan bütün görevleri yerine getirmekle yükümlü
H‹LÂFET TARTIfiMASI 165

olan bugünkü ‹slâm hükümetleri yan›nda ayr›ca bir Halifeli¤in bulu -


nuflunun sebebi yoktur. Hakîkat bundan ibarettir. Türk Milleti, kor-
ku ve endifleden uzak olmak için, gerçe¤e uymaktan baflka bir biçim-
de hareket edemez. Birike gelen kar›fl›kl›klar›n aç›k ve kesin bir bi-
çimde çözümlenmesi için afla¤›daki maddelerin bugün hemen ve ive-
dilikle görüflülerek kanunlaflmas›n› teklif ederiz”2.
3 Mart 1924’de TBMM’de Cumhuriyet ve Halifelik hakk›nda seviye-
li, seviyeli oldu¤u kadar da düflündürücü tarihî konuflmalar›n bir k›sm›n›
burada vermeye çal›flaca¤›z. ‹nan›yorum ki, bu konuflmalar› okuyanlar,
Cumhuriyet ve Hilâfet hakk›ndaki bilgilerine çok fleyler katacaklard›r.
Fethi Bey baflkanl›¤›nda Meclis müzâkereleri bafllay›nca s›ras›yla Ri-
ze Milletvekili Ekrem Bey, Gümüflhane Milletvekili Zeki Bey, Zonguldak
Milletvekili Tunal› Hilmi Bey, Kütahya Milletvekili Rag›p Bey, Kütahya
Milletvekili Recep Bey, Elaz›¤ Milletvekili Hüseyin Bey, Tokat Milletve-
kili Mustafa Bey, ‹stanbul Milletvekili Ali R›za Bey, Trabzon Milletvekili
Rahmi Bey, K›r›kkale Milletvekili Fuat Bey, Kozan Milletvekili Ali Saib
Bey, K›rflehir Milletvekili Yahya Galip Bey, Ardahan Milletvekili Talat
Bey, Konya Milletvekili Refik Bey ve Afyonkarahisar Milletvekili ‹zzet
Ulvi Bey söz alarak lehte ve aleyhte konuflmalar yapm›flt›r. Bu konuflma-
lardan sonra kanun teklifini yapan fieyh Saffet Efendi flu tarihî aç›klama-
y› yapm›flt›r:
Cumhuriyet yönetiminin esas görevlerinden biri ve en birincisi,
“C
‹slâmiyet’in yüksek hükümlerinin korunmas›d›r. Hûlefâ-i Râflidîn
(Dört halife) Efendilerimizden sonra, bu Cumhuriyet dönemine kadar
‹slâmiyet ad›na dolaflan Halifelik konusu hiç bir zaman ne incelenmifl
ne de akla uygun ve mant›kl› bir do¤ru hükme yaklafl›lm›flt›r. Cumhu-
riyetin Türkiye halk›nda kan›tland›¤› olgunluk ve uyan›kl›k ve bize
sa¤lad›¤› hürriyet ve adâlet sayesinde Halifelik sorununun esas›n› bü-
tün ‹slâm âlemine çözümleyecek ve ilân edecek durumda bulunuyo-

2 R. Genç, Türkiye’yi Lâiklefltiren Yasalar. 3 Mart 1924 Tarihli Meclis Müzâkereleri ve Ka -


rarlar›, Ankara 1998, s. 29-31. Hilâfeti kald›ran kanunun maddeleri bu çal›flman›n sonunda ek
olarak verilmifltir.
166 MEHMET SARAY

ruz. ‹slâm dininin her yönden yüceli¤ini, temizli¤ini ve inceli¤ini ko -


rumak için Halifeli¤in asl›n› çözümleyip ilân etmekte bir gün bile ge-
cikmez olamaz. Öteden beri herhangi bir sülâlenin, bir flahs›n hüküm-
darl›k makam›n› verâset yoluyla elde edebilmesiyle Halife unvan›n›
almas› ‹slâm dininin gereklerinden imifl gibi bundan önce halk düflün -
cesinde bir anlay›fl vard›. Fakat, Halifeli¤in ne demek oldu¤unu ger -
çekten bilen ‹slâm Ümmetinin kültürlü (‹rfan sâhibi) kimseleri, ‹slâm
dininin yüksek gerçekleri ile halk›n seviyesini birbirine uygun bula-
mad›klar›ndan, görünüflün (zevâhirin) korunmas›yla, iflleri öylesine
idâre etme politikas›n› izlemifllerdi. Bugün ülkenin her taraf›nda can-
dan ve gönülden güzel kabul görmeye bafllayan Cumhuriyet, halk dü -
zeyinin en yüksek derecelerde oldu¤unu ispat etmifltir. ‹flte bu sâyede-
dir ki, bugün bu sorunun halli ile meflgul oluyoruz.
Efendiler, Hz. Dâvut Aleyhisselâm gibi ulu Peygamberlerden, top-
lum ifllerini yürütmekle görevli olanlar, her bak›mdan Allah’›n emret-
ti¤i do¤ruluk, adâlet, iyilik ve ba¤›fllama ile ifl gördüklerinden Kur’an-
› Kerîm bu ulu kimseleri Halife yüce unvan›n› vermifltir. Adâlet, Al-
lah’›n s›fatlar›ndand›r. Bu yüksek s›fata nâil olmak, yeryüzünde Ce-
nâb-› Hakk’a Hilâfet anlam›nad›r. Allah-u Tealâ Hazretleri Dâvut
Aleyhisselâm’a hitaben, “Biz seni yeryüzüne Halife yapt›k” buyuru-
yor. Bunun arkas›ndan, “‹nsanlar aras›nda do¤ruluk ve eflitlik ile
hükmet” diyor. fiu halde, Halifeli¤in gerçek anlam›n›n yeryüzünde in -
sanlar aras›nda do¤ruluk ve adâletle hükümet etmek oldu¤u anlafl›l›-
yor. Ulu Peygamberler Hazretleri de her türlü küçük ve büyük günah -
lardan uzak ve her bir hareketlerinde âdil olduklar›ndan yeryüzünde
Allah’›n birer halifeleri idiler. Peygamberlerin sonuncusu olan Pey-
gamberimiz de Cenâb-› Hakk’›n en ulu bir halifesidir. Peygamberimiz
Efendimiz Hazretlerinden sonra, dört halife (Ciharyâr-› Güzin) haz-
retlerine de bu yüksek unvan verilmiflti. Çünkü her biri insanlar›n en
erdemlilerinden olan bu dört sayg›de¤er insan, tamamen Peygambe-
rin yüksek eseri ile (‹slâmiyet ile) yetinip, toplumun yönetiminde, (Hz.
Peygamberin) saâdet döneminde oldu¤u gibi adâlet, iyilik ve ba¤›flla -
may› gere¤i gibi korumufllard›r. Peygamberin mûcizelerinden biri
H‹LÂFET TARTIfiMASI 167

olarak, “Halifelik, yâni dürüstlük ve adâletle ayakta duran bir hükü-


met benden otuz y›la kadard›r” buyurulmufltu. ‹mâm Ali Efendimizin
Hilâfet süresiyle otuz y›l tamamlan›nca zulüm ve düflmanl›¤› ile Eme-
vi hükümeti ortaya ç›km›fl ve dürüstlük ile adâletin temelleri sars›lma -
¤a bafllam›flt›r. Bu kutsal Hadîs ile anlafl›lm›fl oluyor ki ‹slâm dini na -
zar›nda Halifelik dürüstlük ve adâletle hükümet etmektir. Böyle bir
hükümet Peygamber Efendimizden sonra ancak otuz y›l devam ede-
bilmifltir. Halbuki Peygamberin âilesini Kerbelâ çöllerinde mahveden
Yezid ve Kur’an-› Kerîm’i, Allah saklas›n, yerlere çarpan II. Velid gi-
bi alçaklara da Halife deniliyordu. O zamanlar halk›n seviyesi bu gibi
ac›kl› hallere tahammül edebilirdi. Böyle bir anlams›z sözün ‹slâm di -
nine büyük bir iftira oldu¤u düflünülmüyordu. Bunlar aç›kça gösteri -
yor ki, herhangi bir ‹slâm hükümeti dürüstlük ve adâlet ile halk›n ifl -
lerini idâre ederse, o hükümet yeryüzünde Allah’›n Halifesidir. Dü -
rüstlük ve adâletten sapan hükümetler o yüce s›fattan pek uzakt›r.
As›rlar›n geçmesi ile, dünya olaylar›nda insanl›¤›n tecrübe ile buldu-
¤u bir gerçek vard›r ki, yüce Peygamberlerden sonra dürüstlük ve
adâlet ile ayakta duran bir hükümetin ancak Cumhuriyet yönetimin-
de bulunabilmesidir. Zaten dört Halife döneminde sahâbelerin tümü-
nün genel düflüncesi hâkim idi. Dolay›s›yla mâdem ki bugün dürüst-
lük ve adâlet ile hükümet etmek ancak Cumhuriyet ile mümkün olur
ve flimdiki yönetimimiz de hamd olsun bir Cumhuriyet idâresidir. Ha -
lifeli¤in esas› aklen ve mant›ken BMM’nin manevî flahsîyetinde tama -
m›yla belirmifl oluyor. fiu halde ‹slâm dininin kastetti¤i Halifeli¤in
gerçek olan› bu koca Meclis’in manevî flahs›nda belirmifl iken sayg›n
Halifelik s›fat›n› BMM d›fl›nda, ‹slâm’›n gerçeklerinin aksine olarak,
anlams›z bir söz derecesine düflürmek Cumhuriyet ile aslâ ba¤daflma-
yacak bir garip haldir. Art›k böyle bir garipli¤e karfl› her ne yap›lmak
lâz›m ise, Halifeli¤in as›l anlam›na sâhip bulunan Yüksek Heyetinize
âittir. Kanun tasar›s›ndaki birinci madde tamam›yla arz ettiklerimin
bir sonucudur. Dolay›s›yla kabulünü dilerim”3.

3 Genç, a.g.e., s. 57-61.


168 MEHMET SARAY

Bundan sonra söz alan Kastamonu milletvekili Halid Bey halk›n Hilâ-
fet konusundaki hissiyat›na dikkat edilmesini hat›rlat›n flu konuflmay› yap-
m›flt›r: “GGerçekten de flimdiki flekliyle halifelik makam›, bofl bir kav-
ramdan baflka bir fley de¤ildir. Hoca efendinin buyurduklar› gibi Ha-
lifeli¤in özellikle baz› flartlar› vard›r ki, hükümlerin yürütülmesi, ül -
kenin savunulmas›, mâliye hazinesi iflleri vb. gibi fleylerdir. Halbuki,
bugünkü hükümetimizin durumuna göre bunlar Yüksek Meclis’te
vard›r. Dolay›s›yla, flimdilik Halifeli¤in elinde hiç bir etki ve kuvvet
yoktur. Dolay›s›yla hoca efendinin buyurduklar› gibi bir sak›nca yok -
tur. Bendeniz fleriatla ilgili yönün de¤il, siyâsal yönünü düflünüyorum.
Yüksek bilginiz oldu¤u gibi, Halifelik 1300 y›ll›k bir kurumdur. Bu -
nun için, “Bu makam kald›r›lm›flt›r” demek için her halde uzun boy -
lu düflünmek gerekir kanâatindeyim. fieriatla ilgili yönünde hiç bir sa -
k›nca yoktur. Bendeniz yaln›z siyâsal aç›ndan arz ediyorum. Arkadafl -
lar, hepimiz biliyoruz ki ‹stiklâl Mücâdelesi ilân edildi¤i zaman, hal -
k›m›z›n Halifelik makam›na olan ba¤l›l›¤›n› dikkate alarak hepimiz,
“Halifeyi kurtaraca¤›z, flöyle yapaca¤›z, böyle yapaca¤›z” diye telkin -
lerde bulunduk. Hattâ bir çok fleyhleri ve âlimleri BMM’ye getirdik.
Bu, s›rf halk›n duygular›na sayg› içindi. Sonra arkadafllar, ben bu ‹s -
tiklâl Savafllar›nda tamamen bulundum. Askerlere bütün arkadafllar -
la birlikte bu flekilde telkinlerde bulunduk. “Halifelik makam›n›, bü -
tün vatanla birlikte kurtaraca¤›z” dedik. (Kurtarmad›k m›? sesleri).
Hay hay, hamd olsun kurtard›k. Böyle olmakla beraber bugün halk,
Halifelik makam› olmazsa Cuma namaz› k›l›nmaz inanc›ndad›rlar.
(Hay›r, hay›r sesleri). Ben de o inançta de¤ilim. (O inanc› de¤ifltirece-
¤iz. Bundan böyle halk› aldatmak yok, sesleri) inflallah. Dolay›s›yla
bendeniz en çok içerideki anlay›fl biçimine iflâret ediyorum. Arkadafl -
lar, bizim dinimizde Müslümanlar, müminler kardefltirler. Bunun için
di¤er devletlerin Türkiye’ye olan bak›fllar› Halifelik makam›n›n buru-
da olmas›ndan dolay› de¤il, Türklerin de bir Müslüman devleti olma -
s›ndand›r deniyor ve ayn› zamanda deniyor ki, “Biz bu halifelikten ne
fayda gördük?” Meselâ dünya savafl›nda aksine Araplar bize h›yânet
H‹LÂFET TARTIfiMASI 169

ettiler ve düflman saflar›nda bize karfl› savaflt›lar. Hintliler ayn› flekil-


de. “Hiç faydalar›n› görmedik” deniyor, do¤rudur. Fakat arkadafllar
onlar esir vaziyetteydiler. Bu yönü dikkate al›nmal›d›r. bununla bir-
likte bendeniz düflünceyi yerinde görmem. Hangi ulafl›m› sa¤lam›fl›z?
Meselâ bu gün Hacc farzd›r. Hacc›n felsefî hikmeti o kadar büyüktür
ki, acaba bundan siyâsal aç›dan ne yarar sa¤lam›fl›z? Hiç. Sonra,
Araplar bize karfl› flöyle yapm›fl, böyle yapm›fl diyoruz. Halbuki hep
biliyoruz ki, bu, Arabistan’da izledi¤imiz yanl›fl politika sonucudur.
(Hay›r, hay›r sesleri. Baflka birinin hatas› bize âit olamaz). Bendeniz
vicdanî kanâatimi söylüyorum. Çünkü cumhurbaflkan› hazretleri bu-
rada söylev verirken halifelik makam› hakk›nda hiç bir söz söyleme-
diler. Yaln›z cumhuriyetin bugünde ve gelecekte korunmas›ndan söz
ettiler. Bendeniz Halifeli¤i koruyal›m ve bu hanedânda b›rakal›m de-
miyorum. Öyle bir fikrim de yoktur. Dolay›s›yla bendeniz bu itirâzla-
r› pek yerinde görmüyorum. Buna karfl› belki bir çok itirâzlar ve ce-
vaplar bulunabilir. Yaln›z bütün ‹slâm âleminin bize karfl› gösterdi¤i
yak›nl›k ve sevgi zannediyorum ki yaln›z bir din kardeflli¤inden de¤il -
dir. Acaba niçin ‹ran’a, Afganistan’a Fas’taki Müslümanlara karfl›
gösterilen yak›nl›k bize karfl› gösterilen yak›nl›k kadar de¤ildir? Ben-
deniz flu görüflteyim ki, bu kadar yüz y›ldan beri idâremizin kötülük -
lerine ra¤men ve bütün dünyan›n ihtirasl› bak›fllar› ‹stanbul üzerinde
ve Türkiye’nin durumu üzerinde iken, varl›¤›m›z› Halifelik makam›-
n›n bizde olmas› ve Türklerin bu makam› korumak ve ‹slâmiyet’i ko -
rumak için çarp›flmalar›nda buluyorum. Sonra arkadafllar, mâdemki
Halifelik makam›n›n da hiç bir etkisi yoktur, biz alt› ay önce buraya
hepimiz bir ilke yay›nlayarak geldik. Ve o ilkelerde 1 Kas›m 1922 ka -
rar›n›n de¤iflmez bir kural oldu¤unu ilân ettik ve sonra dedik ki: Tür-
kiye Büyük Millet Meclisi Halifelik makam›n›n dayana¤›d›r. Ve Hali -
felik makam› Müslümanlar aras›nda bir yüksek makamd›r dedik.
E¤er o makam bir yüksek makam de¤il ise, neden halka ilân etmeyi
gerekli gördük? Dolay›s›yla, bendeniz böyle, Halifelik makam› kurta-
r›l›flt›r demeyi do¤ru bulmuyorum. Son sözüm budur. Bendeniz bu
170 MEHMET SARAY

son sözü, yâni kald›r›lm›flt›r sözünü böyle aç›kça söylemenin ve kay-


detmenin fleriat bak›m›ndan de¤il, politik aç›dan büyük bir sak›nca
oldu¤u görüflündeyim. (O halde kapal› kaydedelim, sesleri). Büyük
Millet Meclisi’nin manevî flahsîyetinde deriz. Do¤rudan do¤ruya kal-
d›r›lm›flt›r demek hatâl›d›r. (Büyük Millet Meclisi’nin flahs›nda var-
d›r, sesleri)” 4.
Kastamonu Milletvekili Halit Bey’in bu aç›klamalar› üzerine Zongul-
dak Milletvikili Tunal› Hilmi Bey, Saruhan Milletvekili Vas›f Bey, Karfle-
hir Milletvekili Yahya Galip Bey, Gümüflhane Milletvekili Zeki Bey, Ça-
nakkale Milletvekili Mehmet Bey, Yozgat Milletvekili Süleyman S›rr› Bey
söz alarak Halit Bey’in dikkat çekti¤i hususlar üzerinde söz alarak konufl-
mufllard›r. Bu konuflmalar esnas›nda konunun da¤›ld›¤› ve hattâ ve sapt›-
r›ld›¤›n› gören Adâlet Bakan› ‹zmir Milletvekili Seyyid Bey söz alarak flu
aç›klamalarda bulundu:
“Sayg›de¤er efendiler, izin verirseniz bendenizde bu Halifelik so-
runu hakk›nda biraz aç›klama yapay›m. Sorun çok önemli oldu¤un -
dan ve hattâ tarihimizde ve belki de bütün sosyal olaylar aras›nda en
büyük bir ink›lâp demek oldu¤undan bu konuda ne kadar söz söylen-
se yine azd›r. Onun için sabr›n›z› tafl›r›rsam beni ba¤›fllay›n›z. Benden
önceki konuflmac›lar bu konudaki görüfllerini belirttiler. Pek güzel ve
pek samimî söylediler. Bendenizde bu sorunla ilgili olarak uzun y›llar-
dan beri yapt›¤›m incelemeler sonucunda oluflan görüflümü belirtmek
isterim.
Geçen y›l Halifelik hakk›nda “Hilâfet ve Hâkimiyet-i Millîye” (Ha-
lifelik ve Millî Egemenlik) adl› bir kitap yay›nlam›flt›m. Dedi¤im gibi,
‹slâm tarihinde büyük bir ink›lâp yap›yoruz. Diyebilirim ki bundan
daha büyük ink›lâp olamaz. Bu ink›lâb›n büyüklü¤ündendir ki, zihin -
ler bununla pek meflguldür. Kalpler endifle ve tereddüt içindedir.
Onun için hepimizin vicdan› ve akl› istiyor ki konu tamamen aç›kl›k
kazans›n. Dost, düflman ne yapt›¤›m›z› ve ne yapmak istedi¤imizi bil-
sin. fiuurlu bir flekilde mi, yoksa fluursuz bir durumda m› bu ifli yap›-

4 Genç, a.g.e., s. 61-65.


H‹LÂFET TARTIfiMASI 171

yoruz, anlas›n. Yüksek Meclis, Halifelik sorunun fieriatla ve siyâset ile


ilgili yanlar›n› bilerek mi karar al›yor, yoksa bilmeyerek mi? Bu yön-
ler tamam›yla aç›kl›k kazans›n. Çünkü, tekrar ediyorum konu gerçek-
ten de çok önemlidir. ‹slâm dünyas›nda flimdiye kadar böyle bir ink›-
lâp meydana gelmemifltir. De¤il ‹slâm dünyas›nda, belki de yerküre-
sinde meydana gelen ink›lâplar›n en büyü¤ü, en önemlisidir.
Bunun için zihinlerde, düflüncelerde flüpheler ve tereddütler olma -
mal›d›r. Sorunu bilerek çözümlemek gerekir. Gerek dinî yan›n› gerek-
se siyâsî yan›n› bizim etrafl›ca bilmemiz gerekir. Bu taraflar› bilirsek
ne yapmak istedi¤imizi, ne yapaca¤›m›z› bilmifl oluruz. Benim as›l
amac›m sorunun dinî yan›n›, ‹slâmiyet’in Halifelik konusu hakk›nda -
ki görüflünü aç›klamakt›r. Siyâsî yönünü belirtmek amac›m›n d›fl›nda -
d›r. Ben ona kar›flmam. O taraf›n› Yüksek Meclis halleder.
Öncelikle flu yönünü arz edeyim ki, Halifelik konusu dinî olmak-
tan çok dünyevî bir sorundur. Ve inanç sorunlar›ndan de¤il, millete
âit hukuk ve kamu ifllerinden biridir. ‹nançla ilgisi yoktur. Her ne ka -
dar inançlarla ilgili olarak yaz›lan islâmî eserlerde bu konudan uzun
uzad›ya söz ediliyor ise de, bu, Halifelik sorununun ‹slâm inançlar›n-
dan say›ld›¤› için de¤il, belki bu sorun etraf›nda sonradan meydana
gelen bir tak›m hurâfeleri ve çürük fikirleri yok etmek içindir. ...bu
taraflar bu flekilde bilindikten sonra flimdide Halifelik konusunun as›l
fleriatla ilgili iç yüzünü aç›klayay›m. Her fleyden önce flu noktay› arz
edeyim ki, Halifelik, hükümet demektir. Do¤rudan do¤ruya millet ifli-
dir. Zaman›n gereklerine ba¤l›d›r. Onun içindir ki, Peygamber Efen-
dimiz vefatlar›ndan önce sahâbesine bu Halifelik konusunu aç›klama -
m›fllard›r.
Sayg›de¤er Efendiler, dinin as›l kanunu olan Kur’ân-› Kerîm’e
bafl vurursan›z görürsünüz ki, bizim Halifeli¤in flekli hakk›nda, yâni
‹slâm Halifeli¤i hakk›nda hiçbir âyet yoktur. Kur’ân-› Kerîm, hükü-
met ifli hakk›nda, yâni ülke yönetimi konusunda bize iki kural (düs-
tur) gösteriyor: Biri, bugün medenî dünyada geçerli olan dan›flma ku -
ral›d›r ki, bunu Kur’an bize 1300 y›l önce koymufltur. O da, “ve em-
172 MEHMET SARAY

rühüm flûra beynehüm” kural›d›r. Anlam›; “Müslümanlar›n ifli kendi


aralar›nda dan›fl›larak görülür” demektir. ... özetle, Müslümanlar da-
n›flma ile, meflveret ile ifl görmelidirler. Kur’anda sözü edilen ikinci
kural (düstur) da yönetenlere itâat etmek kural›d›r. Kur’ân-› Ke -
rîm’de “At›ullah’a ve at›ürresule ve ulü’l-emri minküm” âyeti vard›r.
Anlam›, Allah’a ve peygambere ve sizin içinizden emir sâhibi olanla-
ra (sizi yönetenlere) itâat ediniz demektir. ‹flte bu ikinci kurald›r. Bu
da anarfliyi, hükümetsizli¤i ortadan kald›rmak içindir. Ülkenin dirlik
ve düzenli¤ini sa¤lamak içindir ki, o emir, hükümete itâatin, dinî aç›-
dan (fleriat aç›s›ndan) yap›lmas›n›n farz edercesine yak›n derecede ge-
rekli (vâcib) oldu¤unu belirtiyor. Bu âyet kifliler üzerinde yönetme
yetkisi bulunanlar›n emrine itâat konusunda bir dinî görev yüklüyor.
‹flte ülke yönetimi konusunda Kur’ân-› Kerîm’de bu iki âyetden bafl-
ka bir yoktur. Gerçi, emânetleri, yâni memuriyetleri, hükümet görev-
lerini ehline vermek, do¤ruluk ve adâlete sayg› göstermek ve uymak
gibi konularla ilgili Kur’an âyetleri de vard›r. Lâkin bunlar do¤rudan
do¤ruya yönetim tarz› ile ilgili de¤ildir, ikinci derecededir.
Kur’ân-› Kerîm’de “Halife” deyimi vard›r. Fakat bu, Hazret-i
Peygamber hakk›nda, yahut sonraki Halifeler hakk›nda gelmemifltir.
Önceki peygamberler hakk›nda gelmifltir. Bir âyette, “Ya Davud’e,
inna caalnake halifeten fi’l-arz› fahküm beyne’n-nasi bi’l-hakk›” buy -
rulmufltur. Anlam›, “Ey Davut, biz seni yeryüzünde halife yapt›k, do -
lay›s›yla insanlar aras›nda do¤ruluk ve adâletle hükmet.” demektir.
Bu âyette Cenab-› Hakk buyurmaktad›r ki, “Seni, halife yapt›k, o hal-
de, öyle ise do¤rulukla hükmet” deniyor. ‹flte, bundan da anlafl›l›yor
ki, Halifelikten amaç adâlet da¤›tmak iflidir. Adâlet ve do¤rulu¤un
sa¤lanmas› ve çürük, uydurma ve as›ls›z olanlar›n (bat›l) ortadan kal-
d›r›lmas› iflidir. ‹flte Halifenin görevi bu amaç ve hedefi elde etmeye
çal›flmakt›r ki, bu hükümet vazifesidir.
Daha önce de söylemifltim. Hilâfet meselesi dinî olmaktan çok dün -
yevî ve siyâsal bir konudur. Do¤rudan do¤ruya milletin kendi iflidir.
Onun içindir ki, âyet, hadis, icma ve benzerlerine dayanarak apaç›k
H‹LÂFET TARTIfiMASI 173

hükümler ifâde eden metinlerde bu konu hakk›nda ayr›nt› yoktur.


Halife nas›l atan›r, nas›l göreve getirilir? Halifeli¤in flartlar› nelerdir?
Her halde, her durumda ve her zamanda bir halife atamak veya göre-
ve getirmek millet için gerekli midir? Gibi konular hakk›nda ne
Kur’ân-› Kerîm’de ne de Peygamberin hadislerinde bir aç›kl›k yok -
tur. Efendiler, dikkatinizi çekerim; t›rnak kesmek, sakal b›rakmak gi -
bi en önemsiz usûl ve âdetler, sa¤l›k iflleri ile ilgili konulara âit bir çok
hadisler oldu¤u halde Halifenin nas›l göreve getirilece¤i, nas›l tâyin
edilece¤i, Halifeli¤in flartlar›n›n nelerden olufltu¤u ve her zaman Hali-
fe atamak veya göreve getirmek gerekip gerekmedi¤i hakk›nda aç›k
ve kesin hiç bir hadis yoktur. Bunun hikmeti nedir? Âdetler ve usul -
lerle ilgili bir çok hadisler olsun da niçin Halifelik meseleleri hakk›n-
da aç›k bir hadis olmas›n? Bu, dikkat çekici de¤il midir? Bunun sebe-
bi fludur ki, Halifelik öyle zannedildi¤i gibi, dinin aslî sorunlar›ndan
de¤ildir. Siyâsal bir sorundur. Zamana, örf ve âdete göre de¤iflir. Za-
man›n gereklerine ba¤l›d›r. Onun içindir ki Peygamberimiz Efendi-
miz, demin söyledi¤im Halifelik meseleleri hakk›nda susmay› tercih
etmifllerdir.
Özet olarak, Resul-ü Ekrem Efendimiz Hazretleri Halifelik iflini
tamâmen ümmetine b›rakm›flt›r. Vefatlar› esnas›nda kendilerine bir
Halife atamad›klar› veya görevlendirmedikleri gibi bu konuda, hiç bir
tavsiyede de bulunmam›flt›r.
Sayg›de¤er Halid Beyefendi, “Ben sorunun fleriat ile ilgili yönüne
kar›flmam. Siyâsal yönünü düflünüyorum” dediler. Yâni sorunun siyâ-
sal yönünden endîfle ettiklerini söylediler. Bu konuda da bir-iki söz
söylemek isterim. Kimsenin kanâatini kötüye kullanmak istemem.
Söyleyece¤im sözler s›rf benim kiflisel görüflümdür. Bunu, yâni Halife-
lik sorununun siyâsî yönünü ben de çok düflündüm. Geçen y›ldan be-
ri baz› bas›n organlar› da bundan söz etti. Zannediliyor ki biz Halife-
li¤i kald›rsak M›s›r’da, Hindistan’da ve di¤er ‹slâm ülkelerinde çok
kötü etki yapacak. Bence bu bofl bir fikirdir. Emin olun efendiler, bu-
nun ‹slâm dünyas›nda hiç bir etkisi olamaz. Öncede söyledi¤im gibi
174 MEHMET SARAY

‹slâm dünyas›n›n bilginleri kimin Halife olaca¤›n› ve nas›l Halife ol -


mak gerekece¤ini bizden iyi bilirler. ‹slâm dünyas›n›n bize yard›m›n›
bilmiyorum, gerçekten var m›? Efendiler, befl on lira vermekle ona
yard›m denmez. Vaktiyle ‹stanbul’da cihât fetvas› ç›kar›ld›¤› zaman,
‹slâm dünyas›ndan bu dâvete kat›l›m konusunda hiçbir ses ç›kmad›.
Irak’›, Suriye’yi ve hattâ güya Halifelik baflkenti say›lan ‹stanbul’u ifl -
gal eden ordular Hindistan’›n Müslüman askerlerinden olufluyordu.
Beni Arapyan Han’›nda bir odaya kapayarak bafl›mda nöbet bekleyen
Müslüman Hint askeri idi. ‹çimizde fieyhülislâml›k yapm›fl olan kifli
de birlikte Malta’da esir yaflad›¤›m›z zaman ‹slâm dünyas›n›n hiç bir
yan›ndan bize yard›m eli uzat›lmam›flt›. Efendiler, kendimizi aldatma-
yal›m, gerçe¤i oldu¤u gibi görelim ve bizim onlara yard›m etmemiz
gerekir, hattâ bu bir gerekliliktir. Bütün Müslümanlar›n da birbirine
elden geldi¤i kadar yard›m etmesi bir gerekliliktir. Fakat bu Halifelik
sorunu de¤il, Halifelikten dolay› de¤il, din kardeflli¤i sorunudur. Müs-
lümanlar birbirinin kardefli oldu¤undand›r. Kur’an-› Kerîm “‹nne-
me’le-mü’minîne ›hvetün” buyuruyor. Yâni, müminler birbirinin
kardefli diyor. ‹flte ‹slâm dünyas› üzerine bize yard›m etmek bu din
kardeflli¤i dolay›s›yla zorunluluktur. Yoksa bir kiflinin Halife ad›yla
korkunç birfley gibi, bir makamda oturmas›ndan dolay› de¤ildir. ‹slâ-
miyet’te insanlar hakk›nda kutsall›k yoktur. ‹slâmiyet’te öyle H›risti-
yanl›k’ta oldu¤u gibi ruhbanl›k, yâni din adamlar› yönetimi yoktur.
Ayn› flekilde ‹slâmiyet’te ne dinî örgütlenme ne de idârî örgütlenme
yoktur. ‹slâm fleriat›, dinî örgüt kurmad›¤› gibi, yönetim örgütünü de
‹slâm ümmetine b›rakm›flt›r. ‹slâmiyet kutsal olarak yaln›z bir fleyi ta-
n›r ki, o da hak’t›r. Kutsal olan yaln›z hukuktur. Haklard›r, hakt›r.
Cenâb-› Allah’›n ad› da Hak’t›r kutsall›k da Ondad›r. Baz› dinlerin
baz› fleylere verdi¤i kutsall›¤› ‹slâmiyet vermemifltir...”
“‹slâmiyet’te hiçbir kimsenin di¤eri üzerinde kendili¤inden velâ-
yet [vekâlet, halifelik] hakk› yoktur. Hiçbir kimse baflkas›na söz geçir-
mek hakk›na sâhip de¤ildir. Hiçbir kimse baflkas›na öyle flunu yap,
bunu yapma; flurada otur, oraya gitme diyemez. Herkes hürdür. ‹ste-
H‹LÂFET TARTIfiMASI 175

di¤i yerde oturur, kalkar. ‹stedi¤i gibi hareket eder. Baflkas›na zarar
vermedikçe kimse ona kar›flamaz. Ayn› flekilde herkesin can›, ›rz› say -
g›de¤erdir ve sald›rgandan korunmufltur. Mülk edinme hakk› da böy-
ledir. Herkesin mal›, mülkü sald›r›dan korunmufltur. Herkesin kendi
mal ve mülkünde diledi¤i gibi tasarruf eder. Baflkas›na zarar verme-
dikçe hiç bir kimsenin kar›flmaya hakk› yoktur. Haklar bak›m›ndan
herkes eflittir. Öyle s›n›f ayr›cal›klar›, soyluluk düzeni gibi fleyler yok -
tur. ‹slâmiyet tam anlam›yla demokratik bir dindir ve hiçbir kimsenin
ayr›cal›¤›n› kabul etmez...”
...
“Kastamonu say›n milletvekili Halit Beyefendi hazretleride, ‘Halk
taraf›ndan öyle düflünülüyor. Halife olmazsa Cuma namaz› geçerli ol-
maz deniyor’ buyurdular. Birkez flunu arz edeyim ki, efendiler ‹slâm
dininde Allah ile kul aras›na girecek araç, arac› yoktur. Bu bir ‹slâm
gerçe¤idir. Ne fleyh, ne mürflid, ne müctehid, ne imâm, ne de bilmem
kim aslâ arac› olamaz. ‹slâmiyet’te ruhbanl›k, dinî örgütlenme yok-
tur. Papa, Hz. ‹sa’n›n hata yapmaz vekilidir. Hz. ‹sa ad›na emirler ve-
rir ve yasaklar koyar. ‹slâmiyet’te böyle bir fley yoktur. Hiç bir kifli
Hz. Peygamber’in fleriat ile ilgili hükümler koymakta vekili de¤ildir.
fieriat ile ilgili hükümlerde vekillik geçerli olmaz. ‹slâmiyet’te Allah
yolu aç›kt›r. Allah ile insan aras›nda aç›k bir yol vard›r. Herkes o yol-
da gidebilir. Hiçbir vas›taya ihtiyac› yoktur. Ne Kur’an’da ne de ha -
diste böyle bir fley bulamazs›n›z. Tam tersine, aksini bulursunuz...”
...
“Sayg›de¤er efendiler, ‹slâmiyet çok yüksek bir dindir. Bilgiyi,
kültürü, ilerlemeyi çok sever. Ak›ldan mant›ktan hiç ayr›lmaz. Yeryü-
zünde ‹slâm dini kadar hürriyetçi, ilerici bir din yoktur. Bütün dinî
hükümler, manevî yücelikleri ve yüksek fikirleri ihtiva eder. Ulaflmak
istedi¤i amaç, ahlâk›n güzelliklerini, insanl›¤›n erdemlerini kurmak ve
sa¤lamakt›r...”
...
“‹flte Cenab-› Peygamber böyle buyuruyor: Bilgi olan gerçek olan
176 MEHMET SARAY

söz, gerçeklere uygun bir söz, hukukî, sosyal, felsefî, ekonomik ve ahlâ-
kî bir ilke, her nerede bulunursa bulunsun, her kimin a¤z›ndan duyuru-
lursa duyulsun iflte o söz, iflte o gerçe¤in sözü, iflte o ilke, Müslümanla-
r›n yitirip de arad›¤› kendi öz mal›d›r. Hiç tereddüd etmesin, hemen al-
s›n. Nerede bulunursa bulunsun, herkesten çok bir Müslüman ona hak
sâhibidir. Herkesten önce als›n, onun öz mal›d›r. Bak›n›z bu ne yüksek
bir sözdür. ‹flâret etti¤i anlam ve mefhum bak›m›ndan, kavram bak›-
m›ndan ne büyük bir ilkedir. ‹flte bu hadisten de anlafl›l›yor ki, ‹slâmi -
yet bilgi ve kültüre, gerçeklere çok büyük bir de¤er veriyor. Hukukta
hürriyetçi bir din oldu¤u gibi bilimlerde ve fenlerde de hürriyetçi bir
dindir. Ak›l ve mant›¤› ve bilgiyi, kültürü pek çok sever. Câhillikten
ve körü körüne onu bunu taklît etmekten de pek nefret eder. Biz ba-
balar›m›z› böyle bulduk, onlar›n izinden ayr›lmay›z diyen dik kafal›-
lara Hz Kur’an ‘Entüm ve âbâeküm fi dalâlin mübîn’ yâni ‘siz ve ba-
balar›n›z aç›k ve âflikâr ve do¤ru yoldan sapm›fls›n›z’ buyuruyor...”
Efendiler, halk bu gerçekleri anlamazm›fl, bilmezmifl. Anlatal›m,
bildirelim, görevimizdir. Halk anlamam›fl, bilmemifl ise suç onlarda
de¤il, anlatmayanlardad›r, bildirmeyenlerdedir. Bundan sonra ol -
sun anlatal›m, uyaral›m, do¤ru yolu gösterelim, ayd›nlatal›m ve bu
zavall› ülkeyi art›k yürütelim (Bravo sesleri). Halifelik, Halifelik di -
ye çökmüfl gitmifliz. Periflan olmufluz. Ne mal›m›z, ne can›m›z, ne
mülkümüz kalm›fl. Bütün ülke yoksulluk içinde kalm›fl. Bu Halifeli -
¤in güzellikleri efendiler!... (Bravo sesleri). Art›k yürüyelim, dirile -
lim. Bütün uygarl›k dünyas› alm›fl yürümüfl, ilerleme yolunda dev
ad›mlarla gidiyor. Biz bunlar›n arkas›nda boynu bükük yetim gibi
bak›p bak›p da ‘Geçti kervan kald›k da¤lar bafl›nda’ m› diyelim?
Do¤rusu insan üzülüyor. Ne yalan söyleyeyim ayn› zamanda insana
hiddet de geliyor. Ne acayip fley! ‹slâm dini bu kadar yüksek ve iler -
lemeyi seven din olsun da biz Müslümanlar, milletler ve toplumlar
içinde en geride kalal›m.”
...
“‹‹flte efendiler, Halifelik ve ‹slâmiyet hakk›nda bildi¤imi anlad›¤› -
H‹LÂFET TARTIfiMASI 177

m› size söyledim. Bu, yirmi-otuz y›ll›k uzun ve yorucu y›llar›n› bilim-


sel araflt›rmalar›n ürünüdür... (Allah sizi milletimizle birlikte daim et-
sin sesleri ile)”5.
Adâlet Bakan› Seyyit Bey’in ‹slâm bilginleri ve hukukcular›na,
Kur’ân-› Kerîme ve Hz. Peygamberin hadislerine dayanarak hilâfet hak-
k›nda yapt›¤› bu tarihî aç›klamalar›n arkas›ndan söz alan Baflbakan ‹smet
Pafla flu konuflmay› yapm›flt›r: “S Sayg›de¤er efendiler, Halifelik makam›
hakk›nda verilecek karar için aç›lan tart›flmalarda dinî ve siyâsî iki
noktaya dokunuldu. Dinî tart›flmalarda bütün konuflmac›lar›n, lehte
olan ve sak›nca gören (bütün) konuflmac›lar›n tamamen görüfl birli-
¤inde olduklar› bir nokta vard›r. Halifelik makam›n›n kald›r›lmas›y-
la ‹slâmiyetin hükümlerinin korunmas›nda ve uygulanmas›nda hiçbir
eksiklik olmayacakt›r. Bunu bütün konuflmac›lar, Halit Bey’de öteki
arkadafllar da söyledi. Dinî bir tart›flma ortam›na girmek istemem.
Ancak, hiç bir yanl›fl anlafl›lma ile karfl›laflmamak için, bütün konufl-
mac›lar›n görüfl birli¤i içinde olduklar› noktalar› ve bak›fl aç›lar› ara -
s›ndaki fark› belirtmek için söylüyorum. Dediler ki: ‘Dinî esas üzeri-
ne bulunurken Cuma namaz›n›n k›l›nmas›nda Halifelik makam›n›n
bir etkisi, bir konumu oldu¤unu zannedenler vard›r; fakat bu çürük
bir fikirdir’. Uzun ve delillere dayanarak aç›klad›lar ki, çürük, bofl bir
fikirdir. Türkiye Cumhuriyetinde Halifelik makam› bulunmasa da,
‹slâm›n gereklerinin yürütülmesinde bütün hükümler ve ifllemler ta -
mamen olacakt›r. Hiç bir eksik bulunmayacakt›r...
Siyâsî yan›n› tart›flmaya geçiyorum. Bu konuda söz söylemek gö -
revimidir. ‹ç politikam›zda gösterilen endifle fludur: ‘Bunu halk nas›l
karfl›lar, nas›l düflünür, Yüksek Meclisiniz bu karar› verdi¤i zaman
halk›n e¤ilimlerine tamamen tercüman olacak m›d›r?’ gibi dört befl
kiflinin bile düflünmedi¤i bir düflünceyi burada bir kifli söyledi. Halk
dinî hükümlerin gerçe¤ine önem verir. Gerçe¤in ve dinî hükümlerin
nas›l oldu¤u aç›klanm›fl, anlat›lm›flt›r. Anlafl›lm›flt›r ki, ‹slâmiyetin hü -

5 Genç, a.g.e., s. 79-81, 91, 119-121, 127, 147-151, 157. Adâlet Bakan› Seyyid Bey’in bu tarihî
konuflmas›n›n tam metni s. 79-161 aras›nda verilmifltir.
178 MEHMET SARAY

kümleri tamam›yla yürürlükte olacakt›r. Halifelik makam›n›n hutbe -


de etkisi yoktur. Gerçek budur. Konunun bu yan›, do¤ru bir fikir ve
bilgi aç›s›ndan görüldükten sonra iki veya üç kifli bunun aksini zanne-
dersem bizim görevimiz aksini zannedenlere do¤ruyu, do¤ru yolu gös -
termektedir.
E¤er herhangi bir gerçe¤i uygulamak için, onun aksini zanneden
herhangi bir kimse bile bulunmas›n diye düflünürsek, gerçekleri, do¤-
rular› uygulayabilmek için, gerçekleflmesi mümkün olmayan, ç›kmaz
yollara yönelmifl oluruz. Biz bir karara varmak için iflin asl›na uygun
olan tedbirin ve bilgiyi aramaya mecburuz. Bir noktay› söylediler ki
bunu büyük bir üzüntü ile ba¤›rarak söylemeye mecburum. Güya ‹s-
tiklâl Savafl› s›ras›ndaki savaflmalar ve u¤raflmalar, Halifeli¤e dayan-
d›r›lan, Halifeye dayanan herhangi bir hareketlendirme, ‘Halifelik
makam›n› kurtaraca¤›z, flunu yapaca¤›z, bunu yapaca¤›z’ diye her-
hangi bir teflvik biçiminde ortaya ç›km›fl... Arkadafllar, Anadolu’nun
bütün ovalar›n› doldurdu¤umuz, henüz gözleri aç›k yatan flehidler
için bundan büyük sayg›s›zl›k olamaz. Düflünebilir misiniz ki: Befl y›l
bafl›ndan sonuna kadar tamamen ayaklanm›fl, bütün vergilerini, son -
rada ayr›ca var›n› yo¤unu vererek befl y›l bütün dünyaya karfl› diren -
mifl bir millet, hele de akla ve bilgiye uygun olmayan bir uydurma ile
bu büyük mücâdeleye at›lm›fl bulunsun...
Ba¤›ms›zl›k ülküsüyle, bu savafl›n ülküsü milletin yaflama nedeni
oldu ve milletin yaflama nedeni olarak da sonsuza kadar kalacakt›r.
Savafllar ve u¤rafllar s›ras›nda flu veya bu biçimde diye Halifelik ma -
kam›na dayanan herhangi bir kuvvet almad›k. Aksine olumsuz etkile-
rini gördük. Halife bütün etkisiyle, bütün vas›talar› ile, son âna kadar
milletin hayat› ve selameti, varl›¤› aleyhine ayak diredi. Savafl›mlar›-
m›zda baflar›m›z; halifelik makam›n›n, Türk milletinin ba¤›ms›zl›¤› ve
yazg›s› üzerinde herhangi bir rol oynamayaca¤›, oynamad›¤› düflünce-
sini fiilî ve maddî olarak gerçeklefltiren bir sonuçtur. Küçük bir hât› -
ra olmak üzere, bunun tamamen aksini Yüce heyete belirtmek iste-
rim. En güç anlar›nda toplanm›fl olan millete, subaylara, askere biz
H‹LÂFET TARTIfiMASI 179

tehlikeleri aç›k aç›k söyledik. Arkadafllar, Subaylar, askerler, biliniz


ki bütün dünya düflman›n›zd›r.. Halife düflman›n›zd›r. Münaf›klar
düflman›n›zd›r. fiu devlet, bu millet, flu millet hepsi düflman›n›zd›r.
Buras› istilâ etmifl, fluras›n› istilâ etmifl ve Halife sizi esir etmek iste-
yenlerle beraber olmufltur. Bunu aç›ktan a盤a söyledik. Tehlikeleri
bilerek, düflünerek, görerek belli bir amaca do¤ru yürüyen idrâk sâ -
hibi adamlar gibi toplanm›fl ve yürümüfllerdir. Gerçek bundan ibaret-
tir. Ülkenin dört bir yan›nda bunu bilen ve bu hat›ralar› yaflayan yüz
binlerce mücâhit var...”
...
“KK›saca efendiler, lehte ve aleyhte söyleyen konuflmac›lar politika -
da, Türkiye’nin iç ve d›fl politikas›nda var olan flimdiki fleklin, flimdi -
ki Halifeli¤in iki bafll› görüntüsünü belirtmifllerdir. fiehidlerin hü-
kümlerini, flehidlerin hât›ralar›na sayg› ülkenin ‹stiklâl Savafl›nda
harcad›¤› bütün u¤rafllara dinî ve mant›kl› bir sonuç sa¤lamak; ba-
¤›ms›zl›k temeli üzerine karar vermenize ba¤l›d›r. Türk Milletini ba-
¤›ms›zl›¤›, Türkiye’nin varl›¤›; her ülküden önce gerekli olan temel-
dir. Özellikle bu ülkü, tam bir aç›kl›k ve tam bir kesinlikle belirttikle -
ri ve aç›klad›klar› gibi dinî hükümlerle tamamen uyuflmaktad›r. Bu
esaslar çerçevesinde Yüce Meclisin verece¤i karar Türk Milleti için
mutluluk sebebi olacakt›r. Tam bir kesinlik ve samimîyetle uygulana -
cakt›r”6.
Baflbakan›n bu konuflmas›ndan sonra Meclis Baflkan› Fethi Bey gelen
yeterlilik önergelerinden sonra Halifeli¤in kald›r›lmas›n› sa¤layan yasay›
oylama sundu. Yap›lan oylama sonunda 3 Mart 1924’te Halifeli¤i kald›ran
yasa oybirli¤i ile kabul edilmifltir7. Bu yasay› Tevhid-i Tedrisat’› sa¤layan
kanunun ç›k›fl› ile fier’iye ve Evkaf Vekâleti’nin kald›r›l›fl› tâkip etmifltir.

ATATÜRK D‹N‹N ‹ST‹SMAR ED‹LMEMES‹N‹ ‹ST‹YOR


Böylece Atatürk, Cumhuriyet Türkiye’sinde yapmay› plânlad›¤› yeni-

6 Genç, a.g.e., s. 163-167, 175.


7 “Atatürk” maddesi, ‹A,, I, s. 774.
180 MEHMET SARAY

likler (ink›lâplar) için gerekli zemini haz›rlam›fl oluyordu. Ona göre mo-
dern bir Türkiye ve Türk cemiyeti yaratâbilmenin tek çaresi, Cumhuriyet
hükümetinin, ço¤u dinî tesirlerin alt›nda olan Osmanl› müesseselerinden
kurtulmas› idi. Bunu yapmadan giriflilecek ink›lâp hareketlerinin verimli
olamayaca¤›n› düflünüyordu. Zira, Osmanl› cemiyetine hâkim olan hukuk
nizâm› dahi a¤›r ‹slâmî tesirler alt›nda idi. ‹nk›lâplar yap›l›rken siyâset
adamlar›n›n halk›n dinî hislerini istismar etmemelerini istiyordu. Bu hu-
susta duydu¤u endifleleri flöyle ifâde ediyordu:
“‹‹nan›p ba¤lanmakla mutlu oldu¤umuz ‹slâm dinini, yüzy›llardan
beri al›fl›lageldi¤i gibi bir siyâset arac› haline düflmekten kurtar›p, yü -
celtmenin pek gerekli oldu¤u gerçe¤ini görüyor ve biliyoruz. Kutsal ve
tanr›sal olan inançlar›m›z› ve vicdan ifllerimizi, kar›fl›k ve de¤iflik olan
her türlü ç›karlarla h›rslar›n k›p›rdan›fllar›ndan bir an önce ve kesin-
likle kurtarmak milletimizin bu dünyada oldu¤u gibi öteki dünyada
da mutlulu¤unun gerektirdi¤i bir sorumluluktur. Ancak böylelikle ‹s-
lâm dininin yüceli¤i belirmifl olur”8.
Atatürk, hilâfet ile birlikte, bu mevzularla ilgili olarak hükümetin bün-
yesinde yer alm›fl olan fier’iye ve Evkaf Vekâletini de kald›rd›. Bu vekâlet
yerine, fler’î iflleri yürütmek üzere, Baflbakanl›¤a ba¤l› bir “D Diyânet ‹flleri
Baflkanl›¤›” ve evkaf ifllerini yürütmek için de “V Vak›flar Umum Müdür -
lü¤ü”nü kurdu9. Fakat, Anayasada yer alm›fl olan “T Türk devletinin dini,
din-i ‹slâm’d›r” ibaresine dokundurtmad›. Bu de¤iflikliklerden de anlafl›-
laca¤› gibi, Atatürk, köklü ink›lâplara gitmeden önce dinî müesseseleri
devletin kontrolüne almak istiyordu.
Bütün bunlara ra¤men, Atatürk, ink›lâplara hâlâ menfî tav›r tak›nmaya
devam eden baz› dinî çevrelerin varl›¤›n› müflâhade edince oldukça üzül-
müfltür. Nihâyet Atatürk, flöyle konuflmaktad›r:
“EEfendiler, yapt›¤›m›z ve yapmakta oldu¤umuz ink›lâplar›n gaye -
si, Türkiye Cumhuriyeti halk›n› tamamen ça¤›m›za uygun ve bütün

8 ‹. Ilgar, “Atatürk, Lâiklik, Din ve Devrim”, Atatürk, Din ve Lâiklik, s. 154.


9 Ç. Özek, Türkiye’de Lâiklik, ‹stanbul 1962, s. 35-38; A.F. Baflgil, Din ve Lâiklik, ‹stanbul 1977,
3. bask›, s. 188-193; R. Genç, Tü ürkiye’yi Lâiklefltiren Yasalar, Ankara 1998, s. 2-17.
H‹LÂFET TARTIfiMASI 181

mânâ ve biçimiyle medenî bir toplum hâline getirmektir. ‹nk›lâplar›-


m›z›n temel prensibi budur. Bu hakîkati kabul edemeyen zihniyetleri
de¤ifltirmek zaruridir. fiimdiye kadar milletin dima¤›n› pasland›ran,
uyuflturan bu zihniyette bulunanlar olmufltur. Herhalde zihniyetlerde
mevcut hurâfeler tamamen ç›kar›lm›fl olunacakt›r. Onlar ç›kar›lma -
d›kça dima¤a hakîkat nurlar›n› yerlefltirmek imkâns›zd›r...
Mevcut tarîkatlar›n gayesi kendilerine tâbi olan kimseleri dünye-
vî ve manevî olan hayatta mutlu k›lmaktan baflka ne olabilir? Bugün
ilmin, fennin bütün içeri¤iyle medenîyetin parlak izlerine filân veya
falan fleyhin uyarmas›yla maddî ve manevî saâdeti arayacak kadar ip -
tidaî insanlar›n Türkiye’deki medenî toplumun içinde var oldu¤unu
aslâ kabûl etmiyorum.
Efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki Türkiye Cumhuriyeti fleyhler,
dervifller, müritler ve mensuplar memleketi olamaz. En do¤ru, en ha-
kîkî yol, medenîyet yoludur. Medenîyetin emir ve talep etti¤ini yap-
mak insan olmak için kâfidir. Tarîkat liderleri bu dedi¤im hakîkati
bütün aç›kl›¤›yla idrâk edecek ve kendiliklerinden derhal tekkelerini
kapatacak, müritlerinin do¤ru yolu bulduklar›n› elbette kabûl ede-
ceklerdir...
Cumhuriyet Hükümetimizin bir Diyânet ‹flleri makam› vard›r. Bu
makama ba¤l› müftü, hatip, imâm gibi görevli bir çok memurlar› bu -
lunmaktad›r. Bu görevli kiflilerin ilim ve vazifelerinin derecesi bilin-
mektedir. Ancak burada vazifeli olmayan bir çok insanlar da görüyo-
rum ki, ayn› k›yâfeti giymekte devam etmektedirler. Bu gibiler içinde
çok câhil, hattâ okumas› yazmas› olmayanlara rastlad›m. Özellikle bu
gibi bilgisizler, baz› yerlerde halk›n temsilcileri imifl gibi onlar›n önü-
ne düflüyorlar. Halkla do¤rudan do¤ruya iliflki kurmaya âdetâ engel
olma sevdas›nda bulunuyorlar. Bu gibilere sormak istiyorum. Bu tu-
tum ve yetkiyi kimden, nereden alm›fllard›r? Millete hat›rlatmak iste-
rim ki, bu lâubalili¤e müsâade etmek, aslâ do¤ru de¤ildir. Herhalde
yetki sâhibi olmayan bu gibi kiflilerin, görevli olan kimselerle ayn› el-

10 Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, II, s. 217-218.


182 MEHMET SARAY

biseyi tafl›malar›nda ki sak›nca bak›m›ndan hükümetin dikkatini çe-


kece¤im”10.
Nihâyet Atatürk, Cumhuriyet Hükümetini de harekete geçirerek dinî
çevrelere karfl› yapt›¤› bu mücâdeleyi baflar›yla sona erdirmifl ve ink›lâpla-
r›na karfl› bu zümreden gelen muhalefeti tamam›yla ortadan kald›rm›flt›r.
Her ne kadar baz› küçük ve ferdî muhalefet sesleri ç›kmaya devam etmifl
ise de, bunlar Atatürk’ün, millî, demokrat ve medenî bir Türkiye ve Türk
cemiyeti yaratma çabalar›na bir mâni teflkil etmemifltir.
Araflt›rman›n bu safhas›nda zihinlerde belirme ihtimali olan flu so-
runun cevab› üzerinde biraz durmak ve izâhta bulunmak icap ediyor. Aca-
ba Atatürk’ün, dinî çevreler üzerine bu kadar yüklenmesinin sebebi nedir?
Daha önceki aç›klamalardan da anlafl›laca¤› gibi Atatürk, Müslümanlara
Oku!” olan ‹slâmiyet’in, “iinsanlara feyz ruhu vermifl” oldu¤u-
ilk emri “O
na inanan ve bunu herkesin huzurunda aç›klamaktan memnunluk duyan
bir insand›. Ona göre “DDinimiz akla, mant›¤a, hakîkate tamamen teva-
fuk ve tetabuk ediyordu... Hangi fley ki akla, mant›¤a, menfaat-i âm-
meye muvaf›kt›r, biliniz ki o bizim dinimize de muvaf›kt›r”. ‹nsanl›¤›n
terakkisine ve refah›na bu kadar aç›k olan, ilme ve ö¤renmeye de¤er veren
‹slâm’a, “HHayatta en hakîkî mürflid ilimdir” diyen Atatürk’ün muhalefet
etmesi imkâns›z bir husustur. Atatürk’ün muhalefeti ‹slâmiyet’e de¤il,
onun yüce ruhunu anlamayan veya anlamak imkân› bulamadan din adam›
pozisyonu kazanm›fl ve bunu istismar eden câhil kiflilere idi.
Atatürk’ün dinî konudaki verdi¤i mücâdelenin dinin asl›na de¤il, bilâ-
kis din perdesi alt›nda yürütülen taassuba ve dinin çeflitli maksatlarla istis-
mar vas›tas› yap›lmas›na karfl› oldu¤unu afla¤›daki flu örnek de aç›kça gös-
termektedir:
“2 Temmuz 1932 de toplanan I. Türk Tarih Kongresinin son gün-
lerinde, Atatürk tarih ö¤retmenlerini ve ö¤retim üyelerini Gazi Or-
man Çiftli¤inde bir çayl› toplant›ya ça¤›rd›. Bu toplant›da bizimle iki
saat konufltu. Bu arada ö¤retmenlerden biri Atatürk’e flunu sordu:
- Paflam, din lüzumlu bir fley midir? Halifeli¤in kald›r›lmas› iyi mi
olmufltur?
Atatürk bu soruya flu karfl›l›¤› verdi:
H‹LÂFET TARTIfiMASI 183

- Evet, din lüzumlu bir müessesedir. Dinsiz milletin devam›na im-


kân yoktur. Yaln›z fluras› vard›r ki, din Tanr› ile kul aras›ndaki kut -
sal bir ba¤l›l›kt›r. Mutaass›p ‹slâmc›lar›n din komisyonculu¤una izin
verilmemelidir. Dinden maddî ç›kar sa¤layanlar alçak kiflilerdir. ‹flte
biz, bu duruma karfl›y›z. Buna izin vermiyoruz. Bu gibi din ticâreti ya-
pan kimseler, saf ve masum halk›m›z› aldatm›fllard›r. Bizim ve sizin
mücâdele edece¤imiz ve etti¤imiz bu kimselerdir.
Dinle Hilâfeti birbirinden ay›rt etmek lâz›md›r. Birincisi ne kadar
faydal› ise, ikincisi o kadar lüzumsuz bir hal alm›flt›r. Halifeli¤i kald›r-
d›¤›m›z günden bu güne kadar kimsenin buna sâhip ç›kmamas›, Müs -
lüman dünyas›n›n Halife olmaks›z›nda yürüyece¤ine ve yürümekte ol -
du¤una en güzel örnek de¤il midir?”11.
Atatürk, ‹slâmî ilimlerden ve irfandan nasibini almam›fl olan câhil din
adamlar›yla, köklü ink›lâplara kalk›flman›n imkâns›z oldu¤unu anlad›¤›
için, onlar› saf d›fl› etmeyi veya tesirsiz k›lmay› daha uygun bulmufltur.
Büyük ekseriyeti hakîkaten yetersiz olan bu din adamlar› zümresinden,
Atatürk’ün yapmak istedi¤i ink›lâplar› idrâk etmesi veya ona destek olma-
s› beklenemezdi. Nitekim, Cumhuriyetin ilan› ile birlikte tatbike konan in-
k›lâplar›n ço¤una bu tip din adamlar› menfî tav›r tak›nm›fllard›r. Atatürk,
yapmak istedi¤i yeniliklere karfl› onlar› birer engel olarak gördü¤ü için,
kendilerini pasifize etmeyi daha uygun bulmufltur. Atatürk’ün, o devir din
adamlar›yla olan mücâdelesini baflka bir flekilde anlamak veya izâha kalk-
mak fevkalâde yanl›fl ve hatal› bir tutum olur.
Nihâyet Atatürk, iyi yetiflmemifl din adamlar› zümresinin muhalefetini
k›r›p gerekli kanunî tedbirleri ald›ktan, yâni din ifllerini devlet ifllerinden
ay›rd›ktan sonra, ink›lâplar›n› tatbike ve onlar› millete anlatmaya h›zla de-
vam etti.
Burada, ink›lâp nedir, niçin ve hangi sahâlârda ink›lâp yap›lmal›d›r?
sorular›n›n cevaplar› üzerinde baz› zarurî aç›klamalara ihtiyaç vard›r. Bu

11 Atatürk Önderli¤inde Kültür Devrimi. Kalk›nma ‹çin Bölgesel ‹flbirli¤i (RCD) Semineri
Tebli¤leri, 9-11 Kas›m 1967, Ankara 1972, s. 53-54’den naklen Gürtafl, Atatürk ve Din E¤iti -
mi, s. 54-55.
184 MEHMET SARAY

aç›klamay›, ink›lâplar›n yarat›c›s› ve plânlay›c›s› olan Atatürk, flöyle yap-


maktad›r:
Türk ink›lâb› nedir? Bu ink›lâp, kelimenin ilk anda iflâret etti¤i
“T
ihtilâl mânâs›ndan baflka, ondan daha genifl bir de¤iflmeyi ihtiva et-
mektedir. Bugünkü devletimizin flekli, as›rlardan beri gelen eski flekil-
leri bertaraf eden en geliflmifl tarz olmufltur.
Milletin, varl›¤›n› devam ettirmek için fertleri aras›nda düflündü-
¤ü ortak ba¤, as›rlardan beri gelen flekil ve mâhiyetini de¤ifltirmifl, yâ -
ni millet dinî ve mezhebî ba¤l›l›k yerine, Türk milliyeti ba¤›yla fertle-
rini toplam›flt›r.
Millet, beynelmilel umumî mücâdele sahas›nda hayat ve kuvvet se-
bebi olacak ilim ve vâs›tan›n ancak ça¤dafl medenîyette bulunabilece-
¤ini, bir de¤iflmez gerçek olarak tespit etmifltir.
Velhâs›l efendiler, millet, sayd›¤›m de¤iflimlerin ve ink›lâplar›n tâ-
bii ve zorunlu gere¤i olarak, genel idâresinin ve bütün kanunlar›n›n
ancak dünyevî ihtiyaçlardan ilham alan ve ihtiyac›n de¤iflip geliflme-
siyle devaml› olarak yenilenen bir dünyevî idâre zihniyetini, varl›¤›-
n›n flart› saym›flt›r.
E¤er alt› sene evvelki olaylar› hat›rlarsan›z, devletin fleklinde, mil -
let fertlerinin ortak ba¤lar›nda, kuvvetin kayna¤› olan medenîyet yo -
lunun tâkibinde, k›sacas› bütün teflkilât ve ihtiyâçlar›n› dayand›rd›¤›
hükümler aç›s›ndan büsbütün baflka esaslar üzerinde bulundu¤umu-
zu göreceksiniz. Alt› sene içinde büyük milletimizin hayat›n›n ak›fl›n -
da meydana getirdi¤i bu de¤iflimler, herhangi bir ihtilâlden çok fâzla,
çok yüksek olan en muazzam ink›lâplardand›r.
Bahsetti¤im büyük ink›lâp yolunda Türk milletinin flimdiye kadar
sarfetti¤i mesâî, dâhilî ve hâricî kas›tl› sebeplere karfl› yorulmaz, y›p-
ranmaz mücâdeleler içinde geçmifltir. Bu mesai, millî irâdenin direnen
varl›¤›ndan ve hukuk erbâb› elinde bulunan kanunlar›n ve toplanan
bilgilerin mevcudiyetinden kasten habersiz davranarak, önce Türk
milleti ve devletinin yeni mevcut fleklini fiilen meydana ç›karmak u¤-
runda verilmifltir. fiimdi vücuda gelen bu büyük eserin zihniyetini, ih-
H‹LÂFET TARTIfiMASI 185

tiyac›n› tatmin edecek yeni hukûkî esaslar›n› ve yeni hukûkî erbâb›n›


vücûda getirmek için teflebbüs etmenin zaman› gelmifltir...
Cumhuriyet Türkiyesi’nde eski hayat kâideleri ile eski hukuk ye-
rine yeni hayât kâidelerinin ve yeni hukukun geçmifl bulunmas›, bu-
gün kaç›n›lmaz bir oldu bittidir. Bu oldu bitti yeni kanunlar›m›zda
ifâde ve izâh olunacakt›r.
Yeni hukuk esaslar›ndan, yeni ihtiyâçlar›m›z›n talep etti¤i kanun-
lardan bahsederken sadece ‘her ink›lâb›n kendisine mahsus müeyyi-
desi bulunmak zarurîdir’ hikmetine iflâret etmiyorum. Beyhude bir si-
tem temayülünden nefsimi sak›narak, fakat Türk milletinin muâs›r
medenîyetin vas›flar›ndan ve feyizlerinden istifâde etmek için, en
az›ndan üç yüz seneden beri sarf etti¤i gayretlerinin ne kadar elemli
ve ›st›rapl› engeller karfl›s›nda heba oldu¤unu, büyük üzüntü ve ibret-
le göz önüne alarak söylüyorum”12.
Atatürk’ün bu izâhlar›ndan da anlafl›laca¤› gibi, O, her fleyden evvel
ink›lâb›n ihtilâlden farkl› oldu¤unu ve bu fark›n unutulmamas›n› istemifl-
tir. Atatürk’e göre, Türk ink›lâb›n›n en büyük hedefi, hâkimiyetin kay›ts›z,
flarts›z milletin elinde oldu¤u modern bir devlet kurmakt›. Bu yüzden ilk
f›rsatta saltanat› kald›rm›flt›. Ona göre, yeni Türk devleti flu üç temel ilke-
ye dayanarak yükselmeli idi:
a- Millîleflerek: Türk milletinin fertler aras›ndaki ba¤l›l›¤›n› Türk mil-
liyeti rab›tas›yla temin etmek. Yeni Türk devleti bir ümmet y›¤›n› yerine
Türk milliyeti üstüne kurulacakt›. Bu ise, ister-istemez Türk devletini lâik-
leflmeye götürmüfltür.
b- Medenîleflerek: Türk milletini ve devletini muâs›r medenîyet sevi-
yesinin üzerine ç›karmak. Bu da, ancak ilmin ve irfân›n önderli¤inde sa¤-
lanabilirdi. Böyle bir yol tâkip edilirken, uzun zamandan beri ilim ve irfân-
dan uzaklaflm›fl olan medrese mensuplar› ile dinî çevrelerin tesirinden uzak
durmak icap ediyordu. K›saca, lâikleflme kendili¤inden zarûri hale geliyor-
du.

12 Atatürk’ün Söylev Ve Demeçleri, II, s. 240-241.


186 MEHMET SARAY

c- Demokratlaflarak: Hâkimiyetin kay›ts›z flarts›z milletin elinde ol-


du¤u bir idâre kurmak gerekiyordu. Bu idâre flekli en az bat› demokrasile-
ri seviyesinde olacakt›. Demokraside, yâni milletin kendi kendini idâre et-
ti¤i bir sistemde, siyâsî kudret ve dinî kudretin birbirinden ayr›lmas› ister
istemez lâikli¤i getiriyordu.
Atatürk. tespit etti¤i hedefler istikâmetinde ink›lâplar› bir bir yapmaya
devam etti. Onun Türk milletine, milletin Ona olan sonsuz güven ve sev-
gisi sayesinde ink›lâplar, tahmin edilemeyecek kadar k›sa zamanda isteni-
len neticeleri vermeye bafllad›. Bu, Atatürk’ü son derece memnun etmekle
beraber, O daha da ileri gidilmesini ve “m medenîyet âilesinde lây›k oldu-
¤umuz” yeri almay› ve hattâ geçmeyi istiyordu.
Sonunda Atatürk, lâiklik konusunu halletmek için harekete geçti. Ver-
di¤i direktifle yak›n arkadafllar›ndan ‹smet Pafla ile, Necmeddin Sadak,
Mahmut Esat, fiükrü Saraço¤lu, Ruflen Eflref, Yunus Nadi, Celal Nuri, Fa-
lih R›fk›, Mazhar Müfit ve fiükrü Kaya Beyler’in önderli¤inde bir grup
mebus Anayasa’n›n 2. maddesi ve onunla ilgili olan 26. maddenin, devle-
ti tam mânâs›yla lâik ve demokrat bir Cumhuriyet olmaktan al›koydu¤u
gerekçesiyle, de¤ifltirilmesi için TBMM Baflkanl›¤›’na bir takrir vermifller-
di13. Bu takrir, Refet Bey’in baflkanl›¤›ndaki 10 Nisan 1928 tarihli Meclis
oturumunda hiç müzâkere edilmeden ittîfâkla kabul edilmek suretiyle Tür-
kiye devletinin lâik ve demokrat bir Cumhuriyet olmas› için ad›m at›lm›fl
oldu.
Art›k tamam›yla lâik bir devlet haline gelen Türkiye Cumhuriyetinde
ink›lâplar birbirini tâkip etmifl, milletçe ve devletçe her sahada büyük iler-
lemeler kaydedilmifltir. Atatürk, Cumhuriyeti ilân›n›n 10. y›ldönümünde
elde edilen baflar›lar› flöyle dile getiriyordu:
Türk milleti,
“T
Az zamanda çok ve büyük ifller yapt›k. Bu ifllerin en büyü¤ü, teme-
li, Türk kahramanl›¤› ve yüksek Türk kültürü olan Türkiye Cumhu-
riyetidir.

13 Özek, Türkiye’de Lâiklik, s. 39-40.


H‹LÂFET TARTIfiMASI 187

Fakat, yapt›klar›m›z› aslâ kâfi görmeyiz. Çünkü daha çok ve daha


büyük ifller yapmak azmindeyiz. Yurdumuzu dünyan›n en mâmûr ve
en medenî memleketleri seviyesine ç›karaca¤›z. Milletimizi en genifl
refah, vas›ta ve kaynaklar›na sâhip k›laca¤›z. Millî kültürümüzü mu-
as›r medenîyet seviyesinin üstüne ç›karaca¤›z.
Bunun için, bizce zaman ölçüsü geçmifl as›rlar›n gevfletici zihniye-
tine göre de¤il, asr›m›z›n sürat ve hareket mefhumuna göre düflünül -
melidir. Geçen zamana nispetle daha çok çal›flaca¤›z. Daha az zaman-
da, daha büyük ifller baflaraca¤›z. Bunda da muvaffak olaca¤›m›za
flüphem yoktur. Çünkü, Türk milletinin karakteri yüksektir. Türk
milleti çal›flkand›r. Türk milleti zekîdir. Çünkü, Türk milleti millî bir-
lik ve beraberlikle güçlükleri yenmesini bilmifltir. Ve çünkü, Türk
milletinin yürümekte oldu¤u terâkkî ve medenîyet yolunda, elinde ve
kafas›nda tuttu¤u meflale, müspet ilimdir. fiunu da ehemmiyetle teba -
rüz ettirmeliyim ki, yüksek bir insan cemiyeti olan Türk milletinin ta -
rihî bir vasf› da, güzel sanatlar› sevmek ve onda yükselmektir. Bunun
içindir ki, milletimizin yüksek karakterini, yorulmaz çal›flkanl›¤›n›,
f›trî zekâs›n› ilme ba¤l›l›¤›n›, güzel sanatlara sevgisini, millî birlik
duygusunu mütemâdiyen ve her türlü vas›ta ve tedbirlerle inkiflâf et-
tirmek milî ülkümüzdür.
Türk milletine çok yaraflan bu ülkü, onu, bütün befleriyete hakîkî
huzurun temini yolunda, kendine düflen medenî vazifeyi yapmakta,
muvaffak k›l›nacakt›r.
Bugün, ayn› inan ve kat’iyetle söylüyorum ki, millî ülküye, tam bir
bütünlükle yürümekte olan Türk milletinin büyük millet oldu¤unu
bütün medenî âlem, az zamanda, bir kere daha tan›yacakt›r.
Aslâ flüphem yoktur ki, Türklü¤ün unutulmufl büyük medenî vas -
f› ve büyük kabiliyeti, bundan sonraki inkiflâf› ile, âtinin yüksek me-
denîyet ufkunda yeni bir günefl gibi do¤acakt›r”14.
Atatürk’ün ortaya koydu¤u bu tablo ve netice, vatan›n› ve milletini se-

14 Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, II, s. 271-272.


188 MEHMET SARAY

ven her Müslüman Türk için bir gurur ve iftihar vesilesi olmufltur. Bu mut-
lu neticenin elde edilmesinde, muhakkak ki, din ifllerinin devlet ifllerinden
ayr› tutulmas›n›n son derece müspet tesiri görülmüfltür. Onun içindir ki,
bizlere bu sevindirici geliflmeyi sa¤layan büyük Atatürk’e, baz› mutaass›p
çevrelerin haks›z tarizlerine ald›rmadan, milletçe sonsuz flükran borçluyuz.
Burada, lâiklik ilkesi benimsendikten sonra dinin durumu ne olmufl-
tur? Devlet din iflleri hakk›nda herhangi bir tedbir alm›fl m›d›r? sorular› ak-
la gelebilir. Önce, lâik olan bir devlette, hukukî mânâda, flu üç hususun
varl›¤› zarûretini belirtmek lâz›md›r:
a - Din ve Devlet Ayr›l›¤›,
b - Dinî (Vicdanî) Hürriyet,
c - Dinî Eflitlik.
Acaba bu hususlar›n hepsi de gerçekleflmifl midir? Baz› zarûrî durum-
lar hâricinde, bu hususlar›n lâik Türkiye’de yer ald›¤› görülmektedir. Me-
selâ, uygulamada din ve devlet ayr›l›¤› hemen tahakkuk etmemifltir. Çün-
kü böyle bir ayr›l›k baz› sosyal, kültürel ve siyâsî flartlar›n tesiri alt›nda ce-
reyan eder. Bu husus, pek çok meselelerini bizden önce halletmifl olan Av-
rupa memleketlerinde daha kolay gerçeklefltirilmifltir. Oralarda sosyal, kül-
türel yap›, demokratik hayat›n erken geliflmesi ve H›ristiyanl›¤›n hususi-
yetleri lâikli¤in tam olarak kurulmas›n› sa¤lam›flt›r. Bat›l›laflma ülküsünde
olan Türkiye de Avrupa memleketlerini örnek alarak yola ç›km›flt›r. Fakat,
Türk milletinin tarihî, sosyal, kültürel flartlar› dolay›s›yla, Türk lâikli¤inde,
devlet ile din ifllerini bilhassa teflkilât yönünden ay›rmak pek kolay olma-
m›flt›r. Bunun içindir ki, devlet, Diyânet ‹flleri Reisli¤i’ni ve Vak›flar
Umum Müdürlü¤ü’nü Baflbakanl›¤a ba¤lamak mecburiyetinde kalm›flt›r.
Bu ise devlete, dinî meselelerde, bilhassa din e¤itimi ve din adam› yetifltir-
me hususunda baz› vazifeler yüklemifltir. Atatürk, devletin bu vazifesini
hissetmifl ve din adam› yetifltirecek okullar›n aç›lmas›n› istemifltir. Bir ar-
kadafl›n›n ifâde etti¤i gibi, “OOnun en büyük emeli, din adamlar›m›z›n
yaln›z dinî bilgilerle de¤il, aklî müspet ve teknik bilgilerle birlikte rü-
suha varm›fl olmalar›n› görmekti”15. Bu hususta bir baflka arkadafl› flun-

15 F. Altay, “Dindar Atatürk”, Atatürk, Din ve Lâiklik, s. 127.


H‹LÂFET TARTIfiMASI 189

lar› nakleder: “OO, dinin ve maneviyât›n ehemmiyetini çok iyi takdir et-
miflti. Kendisine bir defa bir ‹lâhiyât Fakültesinin aç›lmas›n›n do¤ru
olaca¤›n› söyledi¤im zaman:
-Çok hakl›s›n Yusuf Kemâl Bey, ama kime açt›raca¤›z? Meclis’te-
ki arkadafllar› görüyorsunuz, müspet ilmi kavramam›fl insanlar›n ye-
tifltirece¤i talebeden bu memlekete nas›l fayda beklenebilir?” demifl -
tir”16.
Fakat Atatürk, bir müddet sonra ayd›n din adamlar› yetifltirmenin zarû-
retini kuvvetle hissetmeye bafllam›flt›. Bu konuda, daha önce Kur’an’› ter-
cüme etmesini rica etti¤i Mehmet Âkif Bey’e, kendisi gibi iyi yetiflmifl bir-
kaç arkadafl›n› toplayarak, bir ‹lâhiyât Fakültesi kurulmas› için haz›rl›k
yapmas›n› söylemiflti17. Bu hususta son derece kararl› oldu¤unu flu sözle-
rinden de anlamaktay›z:
Milletimizin, memleketimizin irfan ocaklar› bir olmal›d›r. Bü-
“...M
tün memleket evlad› kad›n ve erkek ayn› surette oradan ç›kmal›d›r.
Fakat, nas›l ki, her alanda yüksek meslek ve ihtisas sâhipleri yetifltir-
mek lâz›m ise dinimizin felsefî gerçe¤ini araflt›rma, inceleme ve ö¤ret-
me bak›m›ndan ilmî ve fennî kudrete sâhip olacak seçkin ve hakîkî
âlimleri yetifltirecek yüksek müesseselere sâhip olmal›y›z”18. Fakat öm-
rü vefa etmedi¤inden bu son derece de önemli konuyu halletme f›rsat› bu-
lamam›flt›r. Onun vefat›ndan sonra da uzun zaman bu meselenin halli yo-
luna gidilmemesinin mahzurlar› çok geçmeden ac› bir flekilde anlafl›lm›fl-
t›r.
Çok partili hayata geçince bu yetersiz din adamlar› siyâsetle u¤raflma-
ya, siyâsî partilerde dini istismara bafllam›fllard›r ki19, bu, Atatürk’ün hiç
bir zaman arzu etmedi¤i bir geliflme idi. Bu, Diyânet ‹fllerini hükümete

16 Y. K. Tengirflek, “Îmân Dolu Varl›k Atatürk”, Atatürk, Din ve Lâiklik, s. 138.


17 Altay, “Dindar Atatürk”, Atatürk, Din ve Lâiklik, s. 127.
18 G. Jaschke (Türk terc.), “Yeni Türkiye’de Kur’ân-› Kerîm Kurslar›”, ‹slâm Tetkikleri Enstitüsü
Dergisi, C. V, Cüz, 1-4, (1973), s. 62.
19 Bu hususta daha genifl bilgi için bak›n›z, N. Ça¤atay, Türkiye’de Gerici Eylemler, Ankara 1972;
B. Savc›, Lâik Düflünce ve Hareketin Gerisindeki Tehlike, Ankara 1958, s. 5-18; T. Z. Tunaya,
‹slâmc›l›k Cereyan›, ‹stanbul 1962, s. 195-198.
190 MEHMET SARAY

ba¤lad›ktan sonra, devletin vazifesi oldu¤u halde, din e¤itimi ve din ada-
m› yetifltirme sorumlulu¤unu yerine getirmemesi veya getirememesinin bir
sonucu idi. Din ve devlet ayr›l›¤› ilkesi tam mânâs› ile gerçeklefltirilmedi-
¤i için buna ba¤l› olan dinî hürriyet ve eflitlikte arzu edilen flekilde sa¤la-
namam›flt›r. Devlet, din hürriyetinin suiistimal edilmesinden çekindi¤in-
den her türlü dinî cemiyet kurulmas›n› yasaklam›flt›r. Bütün bunlara ra¤-
men, devlet lâiklik ilkesini çi¤nememek flart› ile dinî vecibelerin rahatl›k-
la yerine getirilmesine müsâade etmifl ve bu, Anayasam›zca da teminat al-
t›na al›nm›flt›r20.
Lâikli¤in en önemli prensiplerinden biri topluma tam bir din ve vic-
dan hürriyeti sa¤lamas›d›r. Din hürriyeti bir yandan vicdan (inanç) hürri-
yetini, öte yandan ibâdet hürriyetini kapsar. Nitekim Atatürk, lâiklik pren-
sibini kabul ettikten sonra halka ve yetkililere s›k s›k flu önemli noktay›
hat›rlatmak lüzumunu hissetmifltir: “V Vicdan hürriyetine aslâ müdâhale
edilemez, zira bu ferdin tâbiî haklar›n›n en mühimlerinden biri adde -
dilir... Her fert, istedi¤ini düflünmek, istedi¤ine inanmak, kendine
mahsus siyâsî bir fikre mâlik olmak, mensup oldu¤u bir dinin icapla -
r›n› yapmak veya yapmamak hak ve hürriyetine sâhiptir. Kimsenin
fikrine ve vicdan›na hâkim olunamaz. Türkiye’de her yetiflkin (reflit)
dinini seçmekte hürdür. ‹bâdet hürriyetine gelince, insanlar hangi di -
ne mensuplarsa o din ile ilgili âyin ve merasimleri yapmakta serbest -
tir. Fakat, âyinler asayifl ve genel adaba ayk›r› olamaz, siyâsî gösteri
fleklinde de yap›lamaz”21. 677 say›l› kanunla tekke ve zaviyelerin kapa-
t›lmas›, tarîkatlar›n la¤vedilmesi ibâdet hürriyetine ayk›r› de¤ildir. Ata-
türk’ün dedi¤i gibi bunlar, “iirtica kaynaklar› ve cehâlet damgalar›d›r.
Türk milleti böyle müesseselere ve onlar›n mensuplar›na tahammül
edemezdi ve etmedi”22. Din ve vicdan hürriyetine iliflkin bu esaslar, bu-
günkü anayasam›z›n 24. maddesinde yer alm›flt›r. Buna göre herkes, vic-

20 S. Arma¤an, “Din, Vicdan Hürriyeti ve Lâiklik”, Millî E¤itim ve Din E¤itimi, Ayd›nlar Oca¤›’n›n
‹lmî Semineri, Ankara 9-10 May›s 1981, ‹stanbul 1981, s. 178-183.
21 Atatürkçülük, I, s. 111.
22 Afet ‹nan, Medenî Bilgiler, s. 56, 470-472.
H‹LÂFET TARTIfiMASI 191

dan, dinî inanç ve kanâat hürriyetine sâhiptir. Anayasam›z›n 14. maddesi


hükümlerine ayk›r› olmamak flart›yla ibâdet, dinî âyin ve törenler serbest-
tir.
Lâiklik prensibinin önemli unsurlar›ndan biri de devletin çeflitli dinle-
rin mensuplar› aras›nda kanun önünde ayr›m gözetmemesi, hepsine eflit ifl-
lem yapmas›d›r. K›saca, lâik devlet, bütün dinî inançlara eflit uzakl›ktad›r.
Anayasam›zda bu ilke eflitlik hakk›ndaki 10. maddede ifâde edilmifltir. Sö-
zü geçen maddeye göre, herkes “d din, mezhep ve benzeri sebeplerle ay-
r›m gözetilmeksizin kanun önünde eflittir”.
192
ATATÜRK VE D‹N*

Din lüzumlu bir müessesedir. Dinsiz milletlerin devam›na imkân yok-


tur. Yaln›z fluras› var ki din, Allah ile kul aras›ndaki ba¤l›l›kt›r. Softa s›n›-
f›n›n din simsarl›¤›na müsaade edilmemelidir. Dinden maddî menfaat te-
min edenler i¤renç kimselerdir. ‹flte biz bu vaziyete muhalifiz ve buna mü-
saade etmiyoruz. (1930)
K›l›ç Ali,
Atatürk’ün Hususiyetleri, s. 116.

Prof. Dr. Ethem Ruhi FI⁄LALI

Atatürk’ün görüfl ve ink›lâplar› aras›nda en çok istismar edileni, en çok


yanl›fl istikametlere çekilerek mahiyetlerinden sapt›r›lan›, bize göre, onun
din ve lâiklik hakk›ndaki görüflleridir. Öyle ki, bir tarafta materyalist ve
pozitivist anlay›fla mensup dinsizler veya dinle ilgisiz olanlar, kendi niyet-
lerini, Atatürk ve ink›lâplar›n›n ard›na gizleyerek, kas›tl› ve yanl›fl bir tarz-
da, onu din düflman› veya en az›ndan onun dini hiçe sayan bir önder oldu-
¤unu iddia edecek kadar ileri gitmifllerdir. Di¤er taraftan da, bu kas›tl› ve
yanl›fl propagandaya kap›lan menfaatleri zedelenmifl çok küçük zümreler
ile lâikli¤i kavrayamayan baz›lar›, Atatürk’ün din konusundaki müspet ve
›slah edici tavr›n›n araflt›rmak, gerçek önemi içinde ele al›p de¤erlendir-
mek ve gelifltirmek yoluna gitmemifl ve onun bu konudaki görüfl ve tavr›-

* F›¤lal›, Prof. Dr. Ethem Ruhi: “Atatürk ve Din”, Atatürkçü Düflünce El Kitab›, Atatürk Araflt›r-
ma Merkezi Yay., Ank., 1995, s. 265-277.
194 ETHEM RUH‹ FI⁄LALI

na bîgâne kalm›fllard›r. Böylece biri istismarc›, di¤eri de onu tan›mayan iki


ayr› kanat oluflmufltur. Neticede de olan, yine Atatürk’e ve Devlet’e olmufl
ve onun bu konudaki görüflleri, gerçek önemi ve mahiyeti içinde ele al›n›p
tart›fl›lmam›flt›r.
Bir insan›, görüfllerinden fikirlerinden tecrit etmek imkâns›zd›r. Atatürk
ve prensiplerinin anlafl›lmas› ve aç›klanmas› da, elbette, sahip oldu¤u ve or-
taya koydu¤u temel düflünce ve görüfllerinden ç›kacakt›r. Atatürk’ün din ko-
nusundaki görüfllerini ele al›p tespit ve tahliline geçmeden önce, bizim için
önemli bir iki hususa iflaret etmek isteriz. Herfleyden evvel, bir kimsenin di-
ni duygular› ve dini kültürü ile içinde do¤up büyüdü¤ü, terbiyesini ald›¤› ai-
le muhiti ve okul aras›nda çok s›k› bir alâka vard›r. Bu noktadan hareketle
Atatürk’ün hayat›na bakt›¤›m›zda, son derece önemli bir manzara ile karfl›-
lafl›r›z. Bir kere O, devrinin din kültürüne oldukça üst seviyede sahip Müs-
lüman ve mütedeyyin bir ana - babadan dünyaya gelmifl biridir ve ilk dini
bilgilerini de onlardan bilhassa annesinden alm›fl ve onun taraf›ndan yetiflti-
rilmifltir. Annesi Zübeyde Han›m, onu, geleneklere uygun olarak ilâhilerle,
yani Âmin Alay› ile mahalle mektebine bafllatm›flt›r. ‹lk ö¤renimini gördü¤ü
fiemsi Efendi Mektebi ve daha sonra devam etti¤i Selânik Mülkiye ‹dâdisi,
devrinin flartlar› içinde ciddi dini bilgiler veren ö¤retim kurulufllar›yd›. Hat-
ta daha sonra girdi¤i Selânik Askeri Rüfltiyesi de, Manast›r Askeri idâdesi
de, programlar›nda ayn› ciddiyet ve seviyede din kültürü veren müesseseler-
di. Esasen Atatürk’ün din kültürünün seviyesini görmek ve göstermek için
onun bu saha ile ilgili olarak tetkik etti¤i Caetani’nin ‹slâm Tarihi, Corci
Zeydan’›n Medeniyet-i ‹slâmiye Tarihi gibi bugün ancak bu sahan›n mü-
tehass›slar›nca takip olunabilen eserleri söylemek bile kâfidir. Onun bu sa-
hadaki vukufu öylesine sa¤lamd›r ki, daha sonra liseler için yazd›rd›¤› tarih
kitaplar›n›n “‹slam Tarihi” bölümünü, bizzat kendisi kaleme alm›flt›r. Ayr›ca
onun, Kur’an-› Kerim’i tercüme ve tefsir edebilecek ölçüde Arapça bilgisi-
ne sahip oldu¤u da bilinmektedir.1 Görülüyor ki, Atatürk’ün dini kültürü, ge-
rek seviye, gerek mahiyeti itibariyle dikkati çekecek derece ileridir.

1 Sadi Borak, Atatürk ve Din, ‹stanbul, 1962, s. 6.68-9, 72-3


ATATÜRK VE D‹N 195

Di¤er taraftan onun, ‹slâm kültürü üzerindeki bu derin bilgilerin ya-


n›nda, samimiyetle inanan bir flah›s oldu¤u, gerek sözlerinden, gerek ta-
v›rlar›ndan vuzûhla tespit olunabilmektedir. Nitekim milli kurtulufl hare-
ketlerine giriflmek için Samsun’a ç›kaca¤› günün gecesi, anne ve k›zkar-
deflinin hay›r dualar›n› alarak yola ç›kan Atatürk, Erzurum Kongresi’nde
irâd etti¤i nutukta, sözlerini flöyle bitiriyordu: “En son olarak niyaz ede-
rim ki, Cenab-› Vâhibü’l Amâl Hazretleri, Habib-i Ekrem hürmetine, ne-
cib milletimizi muvaffak buyursun!, Amin.”2 Hac› Bayram türbesinde
edilen dualardan sonra Büyük Millet Meclisi’nin aç›l›fl›nda da yine dualar
edilir ve Mustafa Kemal, ilk hükümetin kuruluflunu müteakip yapt›¤› ko-
nuflmada: “.... Cenab-› Hakk›n avn-ü inâyeti bizimledir” diyerek, ihlâs›n›
göstermifl olur. Onun, Kocatepe’deki halini anlatan yaveri Muzaffer K›-
l›ç: “28 A¤ustos’ta Kocatepe’de bizim topçu ateflimiz bafllad›¤› zaman,
Mustafa Kemal: “Yâ Rabbi! Sen Türk ordusunu muzaffer et... Türklü¤ün,
Müslümanl›¤›n düflman ayaklar› alt›nda, esaret zincirinde kalmas›na mü-
saade etme!’ dedi. O anda gözlerinden birkaç damla yafl›n süzüldü¤ünü
gördüm” der. Zafer kazan›ld›ktan sonra da, Eylül 1922’de, “Büyük Asil
Türk Milleti” hitab›yla bafllayan tamiminde,3 “.... Türkiye Büyük Millet
Meclisi ordular›n›n flecâti, sür’ati, tevfikât-› Subhâniyeye vesile-i tecelli
oldu... Milletimizin istikbali emindir ve nusret-i mevûdiyeyi ordular›m›-
z›n istihsal etmesi muhakkakt›r” fleklindeki sözleriyle, salâbet-i imâniye-
sini ifade etmifl olur.
Bunun böyle olmas› da tabiidir, çünkü milletlerin tarihinde “büyük” s›-
fat›n› kazanm›fl önderler ve kahramanlar›n hepsi de mensup olduklar› mil-
letin sahip oldu¤u maddî ve manevî bütün de¤erleri ile bütünleflmenin s›r-
r›n› yakalam›fl ve bunlar›, hayatlar›nda, bizatihi tecelli ettirebilmifl insan-
lard›r. Atatürk de tarihin kaydetti¤i büyük insanlar›n ön s›ralar›nda yer al-
d›¤›na göre, elbette mensubu olmakla daima iftihar etti¤i yüce Türk mille-
tinin bütün maddî ve manevî de¤erleri ile, özellikle milletimizi as›rlard›r

2 Neda Armaner, Atatürk ve Din (10.11.1971’de A. Ü. ‹lahiyat Fakültesi’nde yap›lan konuflma


metni), s. 2.
3 Atatürk, ‹stanbul, 1970.. 1000 Temel Eser Dizisi, s. 162-3.
196 ETHEM RUH‹ FI⁄LALI

yo¤urmufl, ruh ve flekil vermifl manevî de¤erlerin en önemli unsurlar›ndan


biri olan, dinimizle bütünleflmifl ve ona olan inanc›n›, hayat›n›n her safha-
s›nda vicdan›n›n en mutena yerinde muhafaza etmifltir.
Esasen Atürk’ün din konusundaki görüfl ve düflünceleri dikkatle takip
edildi¤inde, onun din aleyhine veya dinle ilgisizlik anlam›na gelebilecek
herhangi bir söz ve tavr›na rastlamak flöyle dursun, her davran›fl›nda ve sö-
zünde, ihlasi inand›¤› ‹slâm dinine ve de¤erlerine kuvvetle sahip ç›kt›¤›n›
ve üzerine titredi¤ini müflahede ederiz. Meselâ O, 1 Kas›m 1922’de salta-
nat-› milliyenin tahakkukuna dair Büyük Millet Meclisi’nde cereyan eden
tarihî celsede flunlar› söylüyordu: “Ey Arkadafllar! Tanr› birdir, büyüktür...
Allah kullar›n›n gerek olgunlu¤a ulaflmas›na kadar içlerinden seçti¤i ara-
c›larla dahi kullar›yla ilgilenmeyi tanr›l›k gereklerinden saym›flt›r. Onlara
Hazret-i Adem Aleyhisselâmdan itibaren bilinen bilinmeyen ve say›s›z de-
necek kadar çok nebiler, peygamberler ve resuller göndermifltir. Fakat Pey-
gamberimiz vas›tas›yla en son din ve uygarl›k gerçeklerini verdikten son-
ra art›k insano¤lu ile arac›larla temas bulunma¤a lüzum görmemifltir. ‹n-
sanl›¤›n anlay›fl derecesi, ayd›nlanma ve olgunlaflmas›, her kulun, Tan-
r›’n›n kendisine verdi¤i ilhamla do¤rudan do¤ruya iliflki kurmak yetene¤i-
ne ulaflt›¤›n› kabul buyurmufltur ve bu sebepledir ki Cenâb-› Peygamber,
hâtemü’l - enbiya (sonuncu peygamber) olmufltur ve kitab Kitâb-› ekmel-
dir (en üstün kitapd›r). Son peygamber olan Muhammed Mustafa Sallalla-
hu aleyhi ve sellem, 1394 sene evvel Rûmi Nisan içinde ve Arabi Rabiyü-
levvel ay›n›n onikinci Pazartesi gecesi sabaha do¤ru tanyeri a¤ar›rken do¤-
du. Yüzü nûrâni, sözü ruhâni, olgunluk ve görüflte benzersiz, sözünde sa-
d›k ve yumuflak ve cömertlik yönünden baflkalar›ndan üstün olan Muham-
med Mustafa evvela bu özel ve üstün nitelikleriyle kabilesi içinde Muham-
medû-l - Emin (güvenilir Muhammed) oldu... Fahr-› Âlem Efendimiz, sa-
y›s›z tehlikeler içinde, sonsuz s›k›nt›lar ve güçlükler karfl›s›nda yirmi sene
çal›flt› ve ‹slâm dininin kuruluflu yolunda peygamberlik görevini yerine ge-
tirmeyi baflard›ktan sonra yüce Tanr›’ya kavufltu.4

4 Kemal Atatürk, Nutuk, ‹stanbul, 1961, III, s. 1241.


ATATÜRK VE D‹N 197

Ayr›ca, O, 7 fiubat 1923’te Bal›kesir Pafla Camii’ndeki meflhur Türkçe


hutbesinde de flu sözlerle bafll›yordu: “Ey Millet! Allah birdir, flan› büyük-
tür. Allah’›n selâmeti, ât›feti (sevgisi) ve hayr› üzerinize olsun. Peygambe-
rimiz Efendimiz Hazretleri, Cenab-› Hak taraf›ndan insanlara dini hakikat-
leri tebli¤e memur ve resul olmufltur. Koydu¤u esas kanunlar cümlemizce
malumdur ki, Kur’an-› Azimüflflandaki nusustur. ‹nsanlara feyz ve ruh ver-
mifl olan dinimiz son dindir, ekmel (en olgun) dindir. Çünkü dinimiz akla,
mant›¤a ve hakikate tamamen uyar. E¤er akla, mant›¤a, hakikate uymam›fl
olsayd›, bununla di¤er ilahi ve tabii kanunlar aras›nda tezat olmas› icabe-
derdi. Çünkü bütün evren kanunlar›n (alemin maddi ve manevi ilkelerini)
yapan Cenâb-› Hakt›r...”5.
Atatürk, Hz. Muhmamed’i cezbeye tutulmufl sönük bir dervifl fleklinde
gösteren bir eser hakk›nda: “.... bu gibi cahil adamlar, onun yüksek flahsi-
yetini ve baflar›lar›n› asla kavrayamam›fllard›r. Anlamaktan da çok uzak
görünüyorlar...”6 “O, Allah’›n birinci ve en büyük kuludur. Onun izinde
bugün milyonlarca insan yürüyor. Benim, senin ad›n silinir, fakat sonuca
kadar o, ölümsüzdür (1927)”7 diyordu.
Din ve peygamberi hakk›ndaki bu samimi inanc› sebebiyledir ki O,
birtak›m safsatalar, hurafeler ve ç›kar hesaplar›yla dinin saf ve temiz cev-
herini karartan, ‹slâm’›n özünde ve temelinde mevcut olan canl›, yarat›c›,
yap›c› ve hamleci ruhunu faydas›z laf kalabal›¤›na bo¤an ve en önemlisi
dini, bilhassa siyasî veya dünyevi bir menfaat vas›tas› olarak kullanmak is-
teyen zihniyetin mümessilleri ile amans›z bir mücadeleye girmifltir. Onun
bu davran›fl› asl›nda, gerçekçili¤inin ve dinimizin tarihi maceras›n› gayet
iyi biliflinin bir tezahürüdür. Çünkü en az ikiyüz seneden beri, dini, temel
prensiplerin ›fl›¤› alt›nda tefsir edecek ve yeniden kuracak ciddi çal›flmalar
yerine, birtak›m tekarlar yap›l›r olmufl ve müslümanl›¤› sadece flekilde gö-
ren, dindarl›¤› sakalda, giyim - kuflamda arayan bir zümre do¤mufltur.

5 Sadelefltirerek nakleden Sadi Borak, Atatürk ve Din, s. 29


6 fiemseddin Günaltay, Ülkü Dergisi. Cilt :9. Say›: 100, 1945, s. 3’den Utkan Kocatürk, Ata -
türk’ün Fikir ve Düflünceleri, Ankara, 1971, s. 206.
7 Ali R›za Ünal, Atatürk Hakk›ndaki An›lar›m, Türkiye Harb Mâlûlü Gaziler Dergisi, Say›:
158, 1969, s. 23’den, U. Kocatürk, ayn› eser, s. 208.
198 ETHEM RUH‹ FI⁄LALI

Bunlar, dini maddeci, flekilci ve hareketlerden ibaret olarak takdim ettikle-


ri; flekil ve hareketlere, maddeye ve bedene bir nevi kudsiyet izafe ettikle-
ri için, bunlara uymayanlar› dinsizlikle itham etmek veya öyle görmek ha-
tas›na düflmüfllerdir.8 Oysa dinin, ilk devirlerindeki canl› ve aktif hüviyeti-
ne kavuflturulmas›, cemiyet bünyesi içinde ça¤dafl ihtiyaçlara cevap vere-
cek sa¤lam bilgi ve anlay›flla mücehnez k›l›nmas›, yine dinin ve hitabetti-
¤i kitlelerin zaruret duydu¤u bir ifltir. San›yorum ki, Atatürk’ün bu gerçe-
¤i derinden yakalam›fl bir insan oldu¤u, flu sözlerinden gayet aç›k bir fle-
kilde anlafl›lmaktad›r:
“Din lüzumlu bir müessesedir. Dinsiz milletlerin devam›na imkân yok-
tur. Yaln›z fluras› var ki, din, Allah ile kul aras›ndaki ba¤l›l›kt›r. Mutaass›p
‹slamc›lar›n din simsarl›¤›na müsaade edilmemelidir. Dinden maddî men-
faat temin edenler, i¤renç kimselerdir. ‹flte biz bu vaziyete muhalifiz ve bu-
na müsaade etmiyoruz... (1930)”9
“Din vard›r ve laz›md›r. Temeli çok sa¤lam bir dinimiz var. Malzeme-
si iyi, fakat bina, uzun as›rlard›r ihmale u¤ram›fl. Harçlar döküldükçe yeni
harç yap›p binay› takviye etmek lüzumu hissedilmemifl. Aksine olarak bir-
çok yabanc› unsur -tefsirler (yorumlar), hurafeler (bofl inançlar)- binay› da-
ha fazla h›rpalam›fl. Bugün bu binaya dokunulamaz, tamir de edilemez.
Ancak zamanla çatlaklar derinleflecek ve sa¤lam temeller üstünde yeni bir
bina kurmak lüzumu has›l olacakt›r...”10
“Bizim dinimiz en makul ve en tabii bir dindir. Ve ancak bundan dola-
y›d›r ki, son din olmufltur. Bir dinin tabii olmas› için akla, fenne, ilme ve
mant›¤a tetabuk etmesi (uygun gelmesi) lâz›md›r. Bizim dinimiz bunlara
tamamen mutab›kt›r...”11
“Türk milleti daha dindar olmal›d›r, yani bütün sadeli¤i ile dindar ol-
mal›d›r, demek istiyorum. Dinime, bizzat hakikate nas›l inan›yorsam, bu-

8 Emin Ifl›k, Devlet Kuran ‹rade, ‹stanbul, 1971, s. 74 vd., 97 vd.


9 K›l›ç Ali. Atatürk’ün Hususiyetleri Ankara, 1930, s. 116.
10 Asaf ‹lbay Anlat›yor, Yak›nlar›ndan Hat›ralar, s. 102-103’den U. Kocatürk ayn› eser, s. 206.
11 Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, 1959,2. bs., ll.s. 90.
ATATÜRK VE D‹N 199

na da öyle inan›yorum. fiuura ayk›r›, ilerlemeye mâni hiç bir fley ihtiva et-
miyor... (1923)”12
“Milletimiz din ve dil gibi kuvvetli iki fazilete maliktir. Bu faziletleri
hiç bir kuvvet, milletimizin kalbi ve vicdan›ndan çekip alamam›flt›r ve ala-
maz. (1923)”13
“... ‹slâmiyetin ilk parlak devirlerinde mazi mahsulü olan sakim (yan-
l›fl) adetler bir zaman için kendini göstermeye, nüfuz ika›na (vukuuna)
muktedir (gücü), olmam›flsa da, biraz sonra ‹slâm hakay›k›nâ (hakikat›na)
temessük (sar›lma), ‹slâm esaslar›na tevfik-i hareket etmekten ziyade (uy-
maktan ziyade) mazinin miraslar›ndan olan adet ve itikadlar›, dine kar›fl-
t›rmaya bafllam›fllard›r. Bu yüzden ‹slâm cemiyetlerine dahil birtak›m ka-
vimler, ‹slâm olduklar› halde sükuta (düflmeye), sefalete, inhitata (afla¤›la-
maya) maruz kald›lar. Mazilerinin bat›l itiyad (al›flkanl›k) ve itikadlar›yla
‹slâmiyeti teflvifl (karma kar›fl›k) ettikleri ve bu suretle hakikat-› ‹slâmiye-
den uzaklaflt›klar› için, kendilerini düflmanlar›n›n esiri yapt›lar..”14
“Bunca as›rlarda oldu¤u gibi, bugün dahi, akvam›n (kavmin) cehlin-
den (cahilli¤inden) ve taassubundan istifade ederek binbir türlü siyasî ve
flahsi maksat ve menfaat temini için dini alet ve vas›ta olarak kullanmak te-
flebbüsünde bulunanlar›n, memleket içinde ve d›fl›nda mevcudiyeti, bizi bu
konuda söz söylemekten al›koyam›yor. ‹nsanl›k dünyas›nda, din hakk›nda-
ki ihtisas (uzmanl›k ve vukuf (derin bilgi)), her türlü hurafelerden ar›narak,
hakiki ulûm (bilim) ve fünûn (tekni¤in) nurlar›yla (›fl›klar›yla) musaffaa
(tertemiz) ve mükemmel oluncaya kadar, din oyunu aktörlerine, her yerde
tesadüf olunacakt›r. (1927)”15
“Bizim dinimiz milletimize, afla¤›l›k, miskin ve hor görülmeyi tavsiye
etmez. Aksine Allah da, Peygamber de insanlar› ve milletlerin yücelik ve
flereflilerini muhafaza etmelerini emreder (1923).”16

12 Ayn› eser, III. s. 70


13 Ayn› eser, II, s. 66-7.
14 Sadi Borak, ayn› eser, s. 36-7
15 Nutuk, II. s. 708.
16 Atatürk Diyor ki., ‹stanbul, 1980: M.E.B. s. 62.
200 ETHEM RUH‹ FI⁄LALI

Atatürk’ün ‹slâm dini ve bu dine inanc› hakk›ndaki, sadece bir kaç›n›


nakletti¤imiz bu sözlerinden sonra, onun, biraz evvel ifade etti¤imiz, dini
asli hüviyetine kavuflturma yolundaki icraat›n› ana hatlar›yla de¤erlendir-
meye çal›flal›m. Görülüyor ki, Atatürk’ün en hassas oldu¤u hususlar›n ba-
fl›nda dinin istismar edilerek yüceli¤inin zedelenmesi, “hakikat-› ‹slâmiye-
den” uzaklafl›ld›¤› için, flarktan garba kadar ‹slâm memleketlerinin düfl-
manlar›n ayaklar› alt›nda çi¤nenmifl ve düflmanlar›n esaret zincirine geç-
mifl olmas› gelmektedir.17 ‹stiklâl harbimize tekaddüm eden s›ralarda, Hi-
lafet merkezi olan ‹stanbul da dahil olmak üzere bütün ‹slâm memleketle-
ri düflmanlar›n iflgali ve boyunduru¤u alt›nda idi. Bu ise, tabiat›nda dina-
mizm ve istiklâl yatan bir din ve müntesipleri için, fevkalâde elimdi. Bu
duruma boyun e¤mek, teslimiyet göstermek, her fleyden evvel, inan›lan di-
ni akidelere sayg›s›zl›k demekti. ‹flte Kuvây-i Milliye ile giriflilen ‹stiklâl
Harbi, milli oldu¤u kadar dini flahlan›fl›n aç›k bir tezahürü idi. Mevcut flart-
larda, hilafet merkezi çaresiz, kadere r›za göstermifl ve sanki fonksiyonu-
nu itinam etmifl bir tav›r ve manzara içinde idi. Esasen as›rlar boyu “mahi-
yet-i fler’iyesi” tart›flma konusu edilmifl ve hakk›nda çok farkl› kanaatler
serdedilmifl olan “hilafet” müessesesi, son zamanlarda “sembolik” bir ma-
kam olmaktan öte bir mahiyet de arzetmiyordu. Filhakika “hilafet”, sade-
ce fiiiler için dinin asl›na dahil bir rükün; Haricilerin Necdiye kolu için
kendisine ihtiyaç bulunmayan bir makam ve Ehl-i Sünnet için de dinin as-
l›na dahil olmayan bir müessese idi ve halifelik için birtak›m zaruri flartlar
lâz›md› ki, bunlar›n önemli bir k›sm›n› mevcut halifelerde bulmak, fler’i
noktadan imkâns›z oldu¤undan, art›k bu müessese, sembolik manada siya-
sî bir âlem haline ink›lâb etmiflti. Art›k “milli hakimiyet” anlay›fl›n›n cari
oldu¤u bir devrede, fonksiyonunu tamamlam›fl bir müessese üzerindeki ›s-
rar, faydas›z ve lüzumsuz bir gayret olacakt›. Ayr›ca hilafetin ibkaas›, ‹s-
tiklâl Savafl›’n› henüz tamamlam›fl genç Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne,
zaruri birtak›m mükellefiyetler yükleyecek ve dün oldu¤u gibi bugün de
esir ‹slâm memleketlerinin iflgalinden kurtar›lmalar› için gerekli maddi ve
manevi tedbirlerin, bizzat “hilafet” merkezince yürütülmesi ve gerçeklefl-

17 Sadi Borak, ayn› eser, s. 35.


ATATÜRK VE D‹N 201

tirilmesini icabettirecekti. Bugüne kadar her gitti¤i yerde milyonlarca in-


san b›rakan; Yemen çöllerinde, Suriye, Irak ve M›s›r’›n muhafazas›nda on-
binlerce Anadolu evlâd›n› flehit veren genç millet için, kendini cihan›n hâ-
kimi zannetmek gafleti, art›k devam etmemeliydi.18
Di¤er taraftan Atatürk, 1 Mart 1924’te Büyük Millet Meclisi’nin 2.
Dönem ilk toplant›s›n› açarken flunlar› söylüyordu: “‹ntisâb ile mutmain ve
mes’ud bulundu¤umuz Diyanet-i ‹slâmiyeyi, as›rlardan beri muteâmil ol-
du¤u gibi bir siyaset vas›tas› mevkiinden tenzih ve ila etmek elzem oldu-
¤u hakikatini müflahede ediyoruz. Mukaddes ve lâhûti olan vicdaniyat›m›-
z›, mu¤lak ve mütelevvin olan ve her türlü menfaat ve ihtiraslara tecelli
sahnesi olan siyasetten ve siyasetin bütün uzviyat›ndan bir an evvel ve
kat’iyen kurtarmak, milletin dünyevi ve uhrevi saadetinin emretti¤i bir za-
rurettir. Ancak bu suretle, Diyanet-i ‹slâmiyenin yüksekli¤i tecelli eder.”
Bu maksad›n tahakkuku için baz› ad›mlar at›lmal›yd›. Nitekim 3 Mart
1924 tarihinde, arka arkaya teklif olunan üç kanunla hilafet kald›r›lm›fl
(Kanun No.: 431); fier’iye ve Evkaf ve Erkân-› Harbiye-i Umûmiye Vekâ-
letleri ilga edilerek (Kanun No.: 429) “Türkiye Cumhuriyeti’nde muâme-
lât-› nâsa dair olan ahkâm›n teflri ve infaz› T.B.M.M. ile onun teflkil etti¤i
hükümete ait olup din-i mübin-i ‹slâm’›n bundan ma’da iktikadât ve ibâ-
dâta dair bütün ahkâm ve mesâlihinin tedvini ve müessesât-› diniyenin ida-
resi için Cumhuriyetin makarr›nda bir Diyanet ‹flleri Reisli¤i makam› tesis
edilmifl”19 ve nihayet Türkiye dahilindeki bütün müessesât-› ilmiye ve ted-
risiye.... bilcümle medreseler Maarif Vekâletine devir ve raptedilerek”20
Tevhid-i Tedrisat (Kanun Nu. 430) getirilmifltir.
Bu kanunlar yanyana getirildi¤inde, dinin siyasete alet edilmemesinin,
dinin lây›k oldu¤u ehemmiyet içinde ele al›narak ona lây›k bir anlay›flla
yaklafl›lmas›n› istihdaf ediyordu. Esasen ink›lâb›n hassasiyetle üzerinde
durdu¤u husus, “efkâr ve itikâd-› diniyeye hürmetkâr” olmakt›.21 Bunun

18 Nutuk, II. s. 712


19 Zab›t Ceridesi. Cilt: 7, s. 23-26; Nutuk, II. s. 849-50.
20 Nutuk, II, s. 850.
21 Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, III, s. 78.
202 ETHEM RUH‹ FI⁄LALI

yolu da fikir, vicdan ve din hürriyetine sahip olmakla bafllar. Nitekim 1924
Anayasas›n›n 70. maddesinde fikir ve vicdan hürriyeti getirilmifl; 75. mad-
desinde din ve ibâdet hürriyeti teminat alt›na al›nm›fl; 80. maddesinde ise,
“hükümetin nezaret ve murakabesi alt›nda ve kanun dairesinde her türlü
tedrisat serbesttir” hükmü yer alm›flt›r. Bu Anayasa, bilindi¤i gibi, 1961
Anayasas›n›n kabulüne kadar yürürlükte kalm›flt›r. Bu hususlar, Ata-
türk’ün ifadeleriyle flöylece tebarüz ettirilmifltir:
“Din, bir vicdan meselesidir. Herkes vicdan›n emrine uymakta serbest-
tir. Biz dine sayg› gösteririz. Düflünce ve tefekküre muhalif de¤iliz...”22
“Din ve mezhep, herkesin vicdan›na kalm›fl bir ifltir. Hiç bir kimse, hiç
bir kimseyi, ne bir din ne de bir mezhep kabulüne icbâr edebilir. Din ve
mezhep, hiç bir zaman politika aleti olarak kullan›lamaz.”23
“Her fert istedi¤ini düflünmek, istedi¤ine inanmak, kendine mahsus si-
yasî bir fikre mâlik olmak, intihap etti¤i bir dinin icaplar›n› yapmak veya
yapmamak hak ve hürriyetine mâliktir. Kimsenin fikrine ve vicdan›na hâ-
kim olunamaz. Vicdan hürriyeti, mutlak ve taarruz edilmez. Ferdin tabii
haklar›n›n en mühimlerinden tan›nmal›d›r... Türkiye Cumhuriyeti’nde her
reflid dinini intihabda hür oldu¤u gibi, bu dinin merasimi de serbesttir, ya-
ni âyin hürriyeti masundur. Tabiat›yla ayinler, asayifl ve umumi adaba mu-
gayir olamaz; siyasî nümayifl fleklinde de yap›lamaz. Mazide çok görülmüfl
olan bu gibi hallere, art›k Türkiye Cumhuriyeti asla tahammül edemez.”24
“Türkiye Cumhuriyeti’nde, herkes Allah’a istedi¤i gibi ibadet eder.
Hiç kimseye dini fikirlerinden dolay› birfley yap›lamaz...”25
“Her fleyden evvel flunu en basit bir dini hakikat olarak bilelim ki, bi-
zim dinimizde bir özel s›n›f yoktur. Ruhbâniyeti reddeden bu din, inhisar›
kabul etmez...”26

22 Sadi Borak, ayn› eser, s. 82.


23 K›l›ç Ali. ayn› eser, s. 57.
24 A. Afet ‹nan, M. Kemal Atatürk’ten Yazd›klar›m, ‹stanbul, 1971, s. 85-6
25 Ayn› eser, s. 98.
26 Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, II, s. 144.
ATATÜRK VE D‹N 203

“Bilhassa bizim dinimiz için herkesin elinde bir ölçü vard›r. Bu ölçü ile
hangi fleyin bu dine uygun olup olmad›¤›n› kolayca takdir edebilirsiniz.
Hangi fley ki akla, mant›¤a, halk›n menfaatine uygundur; biliniz ki o bizim
dinimize de uygundur. Bir fley ak›l ve mant›¤a, milletin menfaatine, ‹slâ-
m›n menfaatine uygunsa kimseye sormay›n. O fley dinidir. E¤er bizim di-
nimiz akl›n, mant›¤›n uydu¤u bir din olmasayd› mükemmel olmazd›, son
din olmazd›.”27
Asl›nda din ve vicdan hürriyeti, ‹slâmiyetin vazgeçilmez düsturlar›n›n
bafl›nda gelir. Meselâ Kur’an-› Kerim’de, “Dinde zorlama yoktur”28 bu-
yurulduktan baflka, “Ey Muhammed! Rabbin dileseydi, yeryüzünde bu-
lunanlar›n hepsi inan›rd›. Öyle iken insanlar› inanmaya sen mi zorla -
yacaks›n?”29 buyurulur ve daha pek çok yerde, “Peygambere düflen sa-
dece tebli¤ etmektir...”30 hükmü yer al›r.
‹flte gerek 1924 Anayasas›nda gerek 9 Nisan 1928’de kabul edilen ve
Anayasa’n›n 2. maddesindeki “Türkiye devletinin dini, Din-i ‹slâmd›r”
hükmünün kald›r›lmas›ndan sonraki durumda, de¤iflkilik teklifinde “din
ile devletin ayr›lma prensibi, devlet ve hükümetin dinsizli¤in tervici mana-
s›n› tazammun etmemelidir. Din ve devlet ifllerinin birbirinden ayr›lmas›,
dinlerin, devleti idare edenlerle, edecekler elinde bir âlet olmaktan kurtu-
lufl teminat›d›r... Bu sebepledir ki, befleriyetin manevi saadetlerini deruhte
eden din, a¤yâr eli de¤meyen vicdanlarda bülend mevkiini ihraz ederek
Allah ile fert aras›nda mukaddes bir temas vas›tas› haline girmifl buluna-
cakt›r...”31 fleklinde ifade edilen anlay›fla göre hareket edilmifltir.
Kald› ki, medreselerin kapat›lmas›ndan sonra ve memlekete dini kül-
türün, birtak›m cahil ve mutaass›p din adamlar›n›n istismar›ndan kurtula-
rak lây›k oldu¤u hakiki mevkie oturtulmas›n›n ve ciddi bir tedris (okuma)
zaruretinin icabetti¤ini gören Atatürk, bu konuda flöyle diyordu: “Bizde

27 U. Kocatürk, ayn› eser, s. 209-210.


28 Bakara (2), s. 256.
29 Yunus (10), s. 99
30 Maide (5), 99 Krfl.: Al-i ‹mrân (3), 20; Nahl (16), 35, 82; Nur (24), 54, Ankebut (29), 18;
Gafliye (88), 21-22.
31 Zab›t Ceridesi, Devre: III, s. 3’den Çetin Özek,, Türkiye’de Lâiklik ‹st., 1962, s. 40.
204 ETHEM RUH‹ FI⁄LALI

ruhbanl›k yoktur. Hepimiz eflitiz ve dinimizin hükümlerini eflit olarak ö¤-


renmeye mecburuz. Her fert, dinini, din ifllerini, iman›n› ö¤renmek için bir
yere muhtaçt›r. Oras› da mekteptir.”32
“Milletimizin, memleketimizin kültür alanlar› bir olmal›d›r. Bütün
memleket evlâd›, kad›n - erkek ayn› surette, oradan ç›kmal›d›r. Fakat, na-
s›l ki, her hususta âli (yüksek) meslek ve ihtisas sahiplerini yetifltirmek lâ-
z›m ise, dinimizin gerçek felsefesini inceleyecek, araflt›racak, bilimsel ve
teknik olarak telkin kudretine sahip olacak seçkin ve gerçek din bilimi
adamlar›n› da yetifltirecek yüksek ö¤renim kurumlar›na sahip olmal›y›z”33
Atatürk’ün din e¤itim ve ö¤retimin en ciddi flekilde ele alman›n zaru-
retini ifade eden bu sözlerinden iki sene sonra, 1925 y›l›nda zaman›n Bafl-
bakan› ‹nönü, lâiklik ve tevhid-i tedrisat› dinsizlik telâkki edip tenkit eden-
lere cevaben flöyle diyordu: “... Yapt›¤›m›z ifli dine münafi (ayk›r›)) gör-
mek, yap›lan ifli görmemektir. Biz flu kanaatteyiz ki, yap›lan iflin dinsizlik-
le hiç bir münasebeti yoktur. Bu sistemde baflar›l› olal›m, on y›l azimle ve
baflar› ile tuttu¤umuz bu yolda yürüyelim, on sene sonra, bütün dünya ve
flimdi bize muâr›z (karfl›) olanlar, yahut tuttu¤umuz yoldan din nam›na en-
difle edenler göreceklerdir ki, müslümanl›¤›n as›l en temiz, en saf, en haki-
ki flekli bizde tecelli etmifltir...”34 Ne var ki, bu görüfl, devrin siyasî flartla-
r›, halk› idareye karfl› k›flk›rt›c› baz› softalar›n faaliyetleri, fieyh Said isya-
n›, Menemen vak’as›, Terakkiperver Cumhuriyet F›rkas›’n›n hakikati he-
nüz lây›k-› veçhile takip edebilmek imkânlar›ndan mahrum kitleleri tahrik
edercesine “f›rka, efkâr ve itikâdât-› diniyeye hürmetkârd›r” gibi slogan-
larla faaliyete giriflmesi ve nihayet tekke ve zâviyelerin kapat›lmas› ile
gayr-i memnunlar saf›na eklenmifl olan baz› tarikat müntesiplerinin k›p›r-
dan›fllar›, devletin ve siyasetin dinin tesirinden tamamen kurtar›lmas› ge-
rekti¤i yolundaki kat› lâik anlay›fl› kuvvetlendirmiflti.

32 Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, II, s. 90.


33 Ayn› eser, ayn› yer.
34 Muallimler Birli¤i Mecmuas›, Y›l: I, Say›: 4’ten Beyza Bilgin, “T
Türkiye’de Din E¤itimi,” An-
kara. 1980, s. 45.
ATATÜRK VE D‹N 205

Bize öyle geliyor ki, e¤er bu neviden birtak›m cahilâne ve taassupka-


râne hareketler olmasayd›, dinî e¤itim ve ö¤retim, inkitâa u¤ramaks›z›n,
ciddî flekilde devlet eliyle yürütülebilirdi. Esasen Tevhid-i Tedrisat Kanu-
nunun 4. maddesinde derpifl olunan “Maarif Vekaleti yüksek diniyât müte-
hass›slar› yetifltirmek üzere Dârü’l Fünûnda bir ‹lâhiyat Fakültesi tesis ve
imâmet ve hitabet gibi dini hizmetlerin ifas› vazifesi ile mükellef memur-
lar›n yetiflmesi için de yar› mektepler küflâd edecektir” hükmüne uyularak,
‹stanbul Dâru’l - Funûnu’nda ‹lâhiyat Fakültesi aç›lm›flt›; ama biraz evvel
bahsetti¤imiz sebeplerle, bu müessese 1933 y›l›nda kapanm›fl ve o y›ldan
itibaren 1949 y›l›nda Ankara Üniversitesi’ne ba¤l› ‹lâhiyat Fakültesi’nin
kurulufluna kadar, Türkiye’de Anayasa’n›n teminat› alt›nda bulunan Tev-
hid-i Tedrisata ra¤men, din e¤itim ve ö¤retimi yap›lamam›flt›r. Oysa aka-
demik seviyede yürütülecek bir din e¤itim ve ö¤retimi, ‹slâmiyeti ana kay-
naklar›na inerek en saf ve en temiz flekliyle ve zaman›n icaplar›na göre ye-
niden kurabilmeyi; dinin terkipçi ve asli hüviyetine kavuflturulmas› iflini ve
en önemlisi, Türkiye’nin modernlefltirilmesinde halk›n birlik ve beraberli-
¤ini sa¤lamay›, getirilen yeniliklerin halka benimsetilmesini kolayl›kla te-
min edebilir ve bugün zaman zaman karfl›lafl›lan baz› menfî neticelerin
do¤mas›na sebep olunmayabilirdi.
Devlet eliyle kültürlü din adam› yetifltirilmemifl olmas›, cemiyette in-
k›lâplara inanm›fl dindar vatandafllar taraf›ndan da yad›rganm›fl35 ve en
önemlisi mesuliyetsiz, nizams›z ve kanunsuz bir dinî ö¤retim furyas› bafl-
lam›flt›r. Bir fleyin hakikisinin olmad›¤› yerde, sahtesinin hüküm - fermâ
olaca¤› aflikârd›r. O zaman da böyle olmufltur. Bu durumun tehlikesini far-
kederek Atatürk’ün isabetle tepsit etti¤i esaslara dönmenin zaruretini gö-
ren hükümet, 1947 y›l›ndan itibaren ilkokulara din dersini koymufltur. Bu
mesut hadiseden üç gün sonra, Say›n Tahsin Banguo¤lu o zamana kadar
din e¤itimi yap›lamay›fl›n› flu ifadelerle dile getiriyordu: “Türkiye’de din
dersleri hiç bir zaman yasaklanmam›flt›r. Atatürk asla din aleyhtar› de¤ildi.
Fakat birtak›m softalar›n, din dersi ad› alt›nda fesat kar›flt›rmalar›na izin

35 Fehmi Yavuz, Din E¤itimi ve Toplumumuz, Ankara, 1969, s. 45,46.


206 ETHEM RUH‹ FI⁄LALI

vermek istemedik. Bu, toplumumuz için dinî müessesenin varl›¤›n› inkâr


etmek de¤ildir.”36
Böylece yeniden bafllat›lan din e¤itim ve ö¤retimi, 1949’da Ankara ‹lâ-
hiyat Fakültesi’nin aç›lmas› ile yeni bir merhale kazanm›fl ve daha sonra
‹mam Hatip Okullar› ve Yüksek ‹slâm Enstitüleri aç›lm›flt›r. Bu müessese-
ler, henüz istenilen ve özlenilen seviyede de¤ildir, ama ileriye ümitle bak-
mamaz› temin edecek sa¤lam ve ciddi bir potansiyele de sahiptir ve bun-
lar, Atatürk’ün ifadeleriyle “dinimizin gerçek felsefesini inceleyecek, arafl-
t›racak, bilimsel ve teknik olarak telkin kudretine sahip olacak seçkin ve
gerçek din bilimi adamlar›n› da yetifltirecek yüksek ö¤renim kurumlar›”
olmak gayreti içindedirler.

LÜGATÇE
-A- -H-
A¤yar Yabanc›lar, baflkalar Hilâfetin ibkas›Hilâfetin devaml›l›¤›
Ahkâm Emirler, hükümler
Âmin Alay› Çocu¤un ilk mektebe -‹-
bafllad›¤› gün yap›lan tören ‹bka Devaml›, sürekli k›lma
Avn-ü inayeti Lütfü ‹nfâz Yerine getirme, yapma
(emri)
-B- ‹nhisar› Tekeli
Bülend Yüksek, yüce ‹hraz Elde etme, eriflme
‹ntihâb Seçme
-D- ‹tikâd-›
Dârü’l - Fünûn Üniversite diniyeye Dini inançlara
‹tmam Tamam
-E- ‹ntisâb Bir yere ba¤lanma ve
Efkâr Düflünceler (fikir) kap›lanma

-F- -L-
F›rka ‹nsan kalabal›¤›, grubu Lâhüti ‹lâhi

36 Vatan Gazetesi, 22 fiubat 1948’den Beyza Bilgin, ayn› eser, s. 57.


ATATÜRK VE D‹N 207

-M- -S-
Makkar›nda Baflkentinde Salâbet-› ‹mâniyesi Sa¤lam iman›
Mâsun Saklanm›fl Saltanat-›
Mesâlihinin ‹fllerinin milliye Millî egemenlik
Mes’ud Saadetli, bahtl›, bahtiyar Softa Mutaas›p
Mev’ud Vadolunmufl, söz verilmifl fiecaati Yi¤itli¤i
Muâmelât-›
nâsa Halk ifllerine -T-
Mu¤lak Çaprafl›k, anlafl›lmaz Tazammun Taahhüd, tekeffül,
Mugayir Ayk›r›, baflta türlü söz verme
Mutmain ‹çi rahat, flüphesi yok kimse Tedrisiye Ö¤retim
(emin) Tedvini Yap›m›
Müessesât-› Tervic Destekleme (bir fikri)
diniye Dinî müesseseler Teflri Kanun yapma
Müessesât-› Tevfikât-›
ilmiye ‹lmî müesseseler Sübhâniyye Allah’›n yard›m›
Mütelevvin Renkten renge giren, Tevhid-i
bir halde durmayan, Tedrisat Ö¤retimi birlefltirme
sebats›z, karars›z.
-U-
-N- Uzviyât›ndan Canl›l›¤›ndan
Nusret Yard›m, Allah’›n yard›m›
-V-
-R- Vesile-i tecelli Allah’›n lütufuna nail olma
Ruhbâniyyet Rahiplik, keflifllik
208
ATATÜRK’ÜN ‹ND‹NDE D‹N‹N ÖNEM‹*

Yazan: Gotthard JÄCHKE


(Çeviren: Nimet ARSAN)

Atatürk’ün hayat›n›n bafl›nda ve sonunda dindarl›¤› ile tan›nm›fl iki


sade Müslüman kad›n bulunmaktad›r. 1923’den ölümüne kadar ona çocuk
gibi ba¤l›l›k duydu¤u annesi Zübeyde Han›m, ve sevecen bir kardefl sev-
gisiyle ba¤land›¤› kardefli Makbule Han›m. Zübeyde Han›m Onun birden
akl›na gelen yüksek fikrine o kadar az uyabildi¤i halde, her zaman bunun
için kendisine Allah’›n lûtfunu dilemiflti. Makbule Han›m da kardeflinin
y›llar geçtikçe fieriattan daha çok uzaklaflmas›n› o kadar az anlayacak du-
rumda oldu¤u halde, ona karfl› sevgisini yitirmemiflti.
Küçük yaflta askerlik mesle¤ine heves etti. Annesi buna gerçekten
üzülmüfltü. l Askerlik hayat›n›n uzun y›llar›nda, özellikle 1915 Çanakkale
Savafl› s›ras›nda, askerler için dinin büyük önemi oldu¤unu anlam›flt›.
1917 tarihli “Yeni Mecmua” da onunla yap›lan bir konuflma vard›r. Orada
flöyle diyor: “Okuma bilen askerler Kur’an’› ellerinde tutuyorlar, ve Cen-
nete girmeye haz›rlan›yorlar, okuma bilmeyenler “Allah Allah” diye savafl
ça¤r›s›n› tekrarl›yorlard›.2
Kurtulufl Savafl› bafl›ndan beri dinî bir anlam tafl›yordu. Yunanl›lar›n
“Haçl› seferi”ne Türkler “Cihat” ile karfl›l›k vermifllerdi. Mustafa Kemal
imamlara savafl› “farz› ayn” olarak gösterme rolünün düfltü¤ünü anlam›flt›.
Kendisi de Allah’›n tehlike içinde bunalan millete gönderdi¤i “Gazi” ola-

* JASCHKE, Gotthard (Çev. Nimet Arsan): “A Atatürk’ün ‹ndinde Dinin Önemi”, Yusuf Hikmet
Bayur Arma¤an› (1985)’nden Ayr› Bas›m. Türk Tarih Kurumu Bas., Ank., 1985, s. 81.83.
1 Revue Internationale d’Histoire Militaire, No 50, 1981, s. 107.
2 Exerzierreglement für die Infanterie (1937) Ziffer 294.
210 GOTTHARD JÄCHKE

rak de¤erlendirilmiflti. Talihin döndü¤ü Sakarya Savafl›ndan sonra kendisi-


ne bu unvan verilmek suretiyle böyle biri olarak yüceltilmifl, tüm ‹slâm
Aleminde, özellikle Hindistan’da, hayranl›k duyulmufltu. Onlara hitabetti-
¤i 17 Mart 1920 tarihli beyanname flu sözcüklerle son bulmaktad›r: “Al-
lah’›n himayesi flefaati” için yalvar›r›z.” Ço¤u zaman da “Allah’›n hidaye-
ti” için dua etmifl, bir zaferden sonra Allah’a flükretmeyi hiç unutmam›flt›r.
1 Mart 1921 tarihli y›ll›k raporunda3 Mecliste flöyle diyordu: “Cenab›hak-
tan cümlemize muvaffakiyet dua ederken hakk› beka ve istiklâlimizi kur-
tarmak gibi bülent ve kutsî mücahede u¤runda ihraz› flehadet eden kardefl-
lerimizin mübarek ruhlar›na da fatihalar ithaf eylerim.”
Mustafa Kemal bafl›ndan beri hararetle arzu etti¤i ileriye do¤ru bir
geliflmenin olas›l›¤›n›, ancak Bat› uygarl›¤›na uyarken fieriata ba¤l› kal›na-
mayaca¤›n› gerçekten görüyordu. fieriat›n kamu hayat›ndan ayr›lmas› (Lâ-
iklik). Hilâfetin kald›r›lmas›n›n (3 Mart 1924) hemen ard›ndan medresele-
rin ve fleriat mahkemelerinin kapat›lmas›yla bafllad›, bunu ‹slâm alemin-
den önemli ölçüde ay›ran, Lâtin alfabesinin al›nmas›na kadar uzun bir di-
zi modernleflme tedbirleri izledi. Mustafa Kemal’in, asrî ve medenî kav-
ramlar›n, ancak ilerici bir anlamda anlafl›ld›¤› takdirde, Müslümanl›kla
ba¤daflaca¤› hususundaki görüflü bafllang›çta belli idi. 1 Mart 1922 tarihi
konuflmas›nda ilk defa bu sözcükleri kullanm›flt›: 4 “Terakk›yat› asriye mil-
letlerin medenî ihtiyaçlar›n› tevsi, teksir ve tenvir ve bu ihtiyacat› medeni-
ye ile mütenasip medenî haklar›n vücudunu iltizam eder.”
Büyük bir aç›klama seferine ç›k›p (16 Ocak - 24 Mart 1923) halk›
bu hususta ayd›nlatma yollar›n› arad›. Ay›n 31’inde flöyle diyordu: 5 “Al-
lah’›n emretti¤i fley, müslim ve müslimenin beraber olarak iktisab› ilmü ir-
fan eylemesidir.” Ve 16 Mart’ta: 6 “Elhamdülillah hepimiz müslüman›z,
hepimiz dindar›z... Hangi fley ki; akla, mant›¤a, menfaati ammeye muva-
f›kt›r, biliniz ki o bizim dinimize de muvaf›kt›r “diyordu. 1923 y›l› Eylül
ortalar›nda Frans›z yazar› Maurice Pernot’ya flunu söyledi: 7 “Memleketi-

3 Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri (ASD) I, s. 169.


4 ASD I, s. 223.
5 ASD II, s. 86.
6 ASD II, s. 127.
7 Revue des Deux Mondes, I. Février 1924. ASD III, s. 66.
ATATÜRK’ÜN ‹ND‹NDE D‹N‹N ÖNEM‹ 211

mizi asrilefltirmek istiyoruz... Türk milleti daha dindar olmal›d›r, yani bü-
tün sadeli¤i ile dindar olmal›d›r demek istiyorum. Dinime, bizzat hakikate
nas›l inan›yorsam, buna da öyle inan›yorum. fiuûra muhalif, terakkiye ma-
ni hiçbir fley ihtiva etmiyor.” Ve 1 Mart 1924’te 8 “Mutmain ve mesut bu-
lundu¤umuz diyaneti islâmiyeyi as›rlardan beri müteamil oldu¤u vechile
bir vas›tai siyaset mevkiinden tenzih ve ilâ etmek elzem oldu¤u hakikatini
müflahede ediyoruz” dedi.
Mustafa Kemal (Atatürk) hiç kimsenin ibadetini, özellikle namaz›n›
geleneklere göre yapmas›ndan kuflku duymam›flt›r. ‹badet hakk›na kar›fl-
maktan kaç›nm›flt›r. Ziya Gökalp’de 26’nci Surenin, 195’nci ayetine göre
Arapça Kuran okumaya (tilâvet) dokunulmamas›n› istemiflti. 9 22 Ocak
1932’de Haf›z Yaflar, Yerebatan Camii’nde buna yetkili olunmad›¤›na dik-
kati çekmiflti. Orada 36’nci surenin (Yâ Sîn) 83’üncü ayetini Arapça oku-
yup, sonra ekli bulunan Türkçesini aç›klam›flt›.10
Atatürk’ün ölümünden sonra Makbule Atadan (18 Ocak 1956’da öl-
müfltür) cenaze namaz› için özen göstermiflti. 19 Kas›m 1938’de cenazenin
Ankara’ya naklinden az önce Dolmabahçe Saray›nda gere¤i gibi yerine
getirildi.11 Onu izleyen y›llarda da hep mevlûd okuttu. Süleymaniye Ca-
mii’nde Kadir Gecesi (27 Ramazan 1374-19/20 May›s 1955) sonunda edi-
len dua afla¤›da yaz›l› bölümü ile çok dokunakl› olmufltu: l2
“Vatan›n kurtulmas› için cesaretle öne at›lan ve kahraman Mehmet-
çiklerimize önder olarak vatan› kurtaran, hür bir vatan üzerinde imânl›,
canl› ve ink›lâpç› bir nesil yetifltirmeyi kendine en büyük gaye edinen
Mustafa Kemal Atatürk’e de ikrâm eyle yâ Rabbi.”

8 ASD I, s. 330.
9 Türkçülü¤ün Esaslar›, Ankara, 1339 (1923), s 164.
10 Haf›z Yaflar Okur, Atatürk’le Onbefl Y›l. Dinî Hat›ralar, (1962), elefltirisi “Die Welt des Islams”
(WI) IX, s. 300’de.
11 ‹slâm Ansiklopedisi, s. 798; WI VIII, s. 236.
12 Türkçe ve Almancas› WI IV, s. 207’de.
212
ATATÜRK’ÜN D‹N VE ‹SLÂM D‹N‹
HAKKINDAK‹ GÖRÜfiLER‹

Yrd. Doç. Dr. Ahmet Vehbi ECER*

Mustafa Kemal Atatürk’ün Devlet hizmetindeki y›llar›n› baz› yazarlar


üç ana bölüme ay›r›rlar:
1. Kurtulufl
2. Kurulufl
3. ‹nk›lâplar
Kurtulufl dönemi Anadolu insan›yla birlikte yurdun düflmanlardan kur-
tar›lmas›d›r. Daha sonra yeni Türkiye Devleti’ni kurdu. Devlet olarak Türk
Devleti milletleraras› yerini ald›. Üçüncü aflama olan kalk›nma ve ink›lâp-
lar döneminde ilk olarak Türkiye Devleti’nin Cumhuriyet idaresi ile yöne-
tilece¤i 29 Ekim 1923’te karara ba¤land› ve ilân edildi. ‹flte bu tarihten iti-
baren Atatürk’ün ön ayak oldu¤u yeni Türkiye Devleti’ne millî, ça¤dafl bir
yap› kazand›rmak için yapt›¤› bir dizi ink›lâplar Türk halk›n›n büyük des-
te¤ine mazhar olmas›na ra¤men baz› kiflilerce ‹slâm dinine ayk›r› veya din
d›fl› olarak propaganda edilmifltir, günümüzde de halâ bu görüflü tafl›yanlar
maalesef mevcuttur.1

* Erciyes Üniversitesi ‹lahiyat Fakültesi Ö¤r. Üyesi


1 Amerikal› bilim adam› Justin Mc Carthy, diktatörce reformun olamayaca¤›n› flöyle anlat›r: “Bir ›s-
lahatç› yaln›z bafl›na kanunlar ç›kartabilir, yeni talimatlar ortaya atabilir ve emirler imzalayabilir
ama bunlar› yürürlü¤e koyamaz... Halk›n iste¤i olmaks›z›n cemiyeti de¤ifltiremez... Herhangi bir
reformun baflar›l› olabilmesi için reformu kabul edecek halk aras›nda taraftarlar›n olmas› kan›s›n-
day›m... Bu taraftarlar olmaks›z›n ne kadar de¤erli olursa olsun hiçbir reform baflar›ya ulaflamaz...
E¤er halk kendilerine empoze edilen reformlara ihtiyaç oldu¤unu anlayacak olursa bunlar kabul
edilebilir ama bunlara da diktatörce reform denilemez. Bunlar art›k halkç› reformlard›r. Atatürk,
Türk Milleti’nin de¤ifliklik arzusunu görmüfl, bütün büyük ›slahatç›lar gibi, milletini gitmek iste-
di¤i yere do¤ru ilerleyebilmesi için yol göstermifltir.” Bkz. Justin Mc Carthy. “Millî Felâket, Ye-
niden Do¤ufl, Türk Milleti ve Mustafa Kemal Atatürk”. Atatürk Cumhuriyet-Türk Tarihi (An-
kara Ü. Cumhuriyetin 60. y›l› seminer bildirileri). Ankara 1983. 5-11.
214 AHMET VEHB‹ ECER

3 Mart 1924 tarihli 431 say›l› kanunla Hilafetin kald›r›lmas›2 ça¤dafl


yönetime kavuflma bak›m›ndan büyük bir ad›m oldu. Bugün bütün ça¤dafl
din bilginlerinin ifadeleriyle hilâfet, bir dinî kurum de¤il, Peygamberin ve-
fat›ndan sonra tarihî flartlar›n do¤urdu¤u siyasî bir kurumdur. Zamanla bir
din kurumu olarak de¤erlendirilmifl, hilâfetin bafl›nda bulunan kifli de Müs-
lümanlar›n dinî lideri, Peygamberin yerine geçen kifli gibi görülmüfltür.
Hattâ (z›llullahi fi’l-arz) yâni Allah’›n yeryüzündeki gölgesi unvan› bile
verilmifltir. Halife terimine yanl›fl olarak ruhanî reis anlam› kazand›r›lm›fl-
t›r. Oysa ki islâm dininde bir din s›n›f› bahis konusu de¤ildir. Allah’›n gü-
cünü ve iktidar›n› paylayacak bir s›n›f olmad›¤› için iktidar›n din ad›na
paylafl›lmas› sözkonusu edilemez. ‹nsan Allah ad›na ifl yapan bir varl›k de-
¤ildir. Belki Allah’›n hoflnutlu¤unu kazanmak için ifl yapan, çal›flan varl›k-
t›r. Hz. Peygamberden sonra bafla geçenlerin dinî otoritesi olmad›¤› gibi
dinî bak›mdan Peygamberin yerine geçen kimseler de de¤ildir. Din buna
izin vermez. Peygamberimiz bile Kur’an’a göre sadece elçidir. Yüce Tan-
r›:
“Peygamberin görevi sadece tebli¤ etmektir (Maide/99)”
“Sana yaln›z tebli¤ etmek düfler (Al-i ‹mran/20)”
“Peygambere düflen sadece, apaç›k tebli¤dir (Nahl/35; Ankebut/ 18;
Nur/54)”
“Sana düflenin sadece aç›kça tebli¤ oldu¤unu bil! (Nah/82)”... bu-
yurur.
Ça¤dafl bir din bilginimiz de konu ile ilgili olarak flunlar› yazar:
“‹slâmda hilafet diye kutsal bir kavram yoktur. Hz. Ebubekir’e
halife denmesi Hz. Peygamberden sonra devletin reisi olmas›ndan -
d›r... Hz. Peygamberden sonra geldi¤i için, dinî bir otoritesi yoktur,
dinî bak›mdan Hz. Peygamberin yerine gelmifl de¤ildir... Bunun kut-
sal ve dinî manâs› olmad›¤› için Hz. Ömer Halife unvan›m almay› red -
detmifltir... ‹slâmda devlet baflkan›n›n âlimler de dahil, dinî otoritesi
yoktur, idarî ve siyasî otoritesi vard›r.” 3
2 Bkz. fierafettin Turan, Türk Devrim Tarihi, Ankara 1995. III, 44-62; Seçil Akgün, Halifeli¤in
Kald›r›lmas› ve Laiklik, Ankara; fi. Turan. Türk Kültür Tarihi, Ankara 1994, s.126-139.
3 Hüseyin Atay, Kur’an’a Göre Araflt›rmalar, Ankara 1963, I. 72.
ATATÜRK’ÜN D‹N VE ‹SLÂM D‹N‹ HAKKINDAK‹ GÖRÜfiLER‹ 215

Bu sebeple olmal› ki, Prof. Dr. Ethem Ruhi F›¤lal› bir eserinde “Din
görevlilerinin, din hizmetlerini yürütme ve halk› din bilgileri aç›s›n -
dan ayd›nlatman›n d›fl›nda, din ad›na ba¤lay›c› ve emredici hiçbir yet -
kileri yoktur” 4 aç›klamas›n› yapar. Atatürk bu hususu çok güzel anlam›fl
ve “Halife ve bütün dünya bilmelidir ki; varolan ve korunan halife ve
halifelik makam›n›n ne din, ne de siyaset bak›m›ndan hiçbir anlam› ve
varl›¤›n›n bilimsel nedeni yoktur” 5 demifltir.
Atatürk kurtulufl ve kurulufl döneminde kiflisel saltanata son vermifl,
Türkiye Devleti’nin hükümet fleklinin Cumhuriyet oldu¤unu ilân ederek,
egemenli¤in kay›ts›z flarts›z milletin oldu¤u fiilen göstermifltir. Türkiye
Cumhuriyeti Devleti’nin cumhuriyetçi, lâik, halkç› ve milliyetçi prensiple-
re dayand›¤› aç›klanm›flt›r. Ancak bu özelliklere sahip devlet anlay›fl›n›n
yerleflmesi ve kökleflmesi için bir dizi ink›lâplara ihtiyaç vard›. Bu ink›lâp-
lar›n hedefi “Türk Milleti’nin ça¤dafl bir toplum haline gelmesidir.” 6
Baflka ifadeyle bu ink›lâplar›n hedefi Türk Milleti’nin yaflama biçiminin
de¤ifltirilmesi, ça¤dafl medeniyete uygun bir yaflam ve kültür düzeyine ç›-
kart›lmas›d›r. Bu ise e¤itimle mümkündür. Atatürk Osmanl› dönemi e¤iti-
minden memnun de¤ildir. Zira O, Osmanl› e¤itimini bir gerileme sebebi
olarak görür ve flöyle der:
“fiimdiye kadar izlenen ö¤retim ve e¤itim yöntemlerinin milletimi-
zin gerileme tarihinde en önemli bir etken (âmil) oldu¤u kanaatinde-
yim”7

4 E. Ruhi F›¤lal›. Din ve Devlet ‹liflkileri, Mu¤la 1997, 58; Ayr›ca bkz. E. R. F›¤lal›, “Atatürk
ve Din”, Türk Kültür Dergisi, Say› 304, 1-12.
5 Ömer Kürkçüo¤lu ve arkadafllar›, Atatürk ‹lkeleri ve ‹nk›lâp Tarihi; Ankara 1989, 1-2. 26; T.
Z. Tunaya Atatürk’e halifeli¤in teklif edildi¤ini ve O’nun cevab›n› flöyle anlat›r:
“Hilâl-i Ahmer ad›na Hindistan’da bulunan bir heyetin baflkan› Rasih (Kaplan) Hoca, M›s›r’a u¤-
Ehl-i ‹slâm”,
rayarak Ankara’ya gelmiflti. ‹slâm Dünyas›n›n özlemini dile getirdi¤i kan›s›ndayd›. “E
Atatürk’ün halife olmas›n› istiyordu. Rasih Efendi’yi bu durumu tebli¤e memur etmifller. Musta-
fa Kemal’in cevab› tarihsel de¤er tafl›r: Konusu, anlam› olmayan efsaneli bir s›fat› tak›nmak gü-
lünç olmaz m›? Cevap ayn› zamanda bir siyasal ahlâk dersidir.” Tar›k Zafer Tunaya, Devrim Ha -
reketleri ‹çinde Atatürkçülük, ‹stanbul 1997, 118.
6 Ercüment Kuran, “Atatürk ‹nk›lâb›n›n Özellikleri”, Milli Kültür Dergisi, Temmuz 1980, Say›:
14, s. 9.
7 Türk ‹nk›lâp Tarihi Enstitüsü, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Ankara 1959, s.16.
216 AHMET VEHB‹ ECER

Gerçekten de Osmanl› Devleti’nin yap›s› gere¤i millî bir e¤itim izlen-


memifl, milliyetçilik ak›m›n›n geliflmesi engellenmifl, millî kültür oluflturu-
cu bir siyasete yönelinmemifltir. Kanunlar millî de¤ildir, e¤itim de kozmo-
polittir, tek tip insan yetifltirmeye yönelik de¤ildir. Özellikle Osmanl› Dev-
leti’nin son dönemlerinde farkl› metot ve amaçl› e¤itim kurumlar› vard›r.
Medreseler, tekkeler, az›nl›k (ecnebi) mektepleri, Tanzimat’tan sonra ku-
rulan Tanzimat mektepleri farkl› e¤itim ö¤retim yapt›ran farkl› amaçl›
okullard›r. Bu farkl› e¤itim kurumlar› farkl› kültürde insanlar, birbirini an-
lamayan insanlar yetifltiriyordu. Üstelik bu e¤itim kurumlar›; özellikle
medreseler:
1) Ça¤dafl de¤ildirler, tecrubî ve aklî ilimlere kapal› idiler: Felse-
fe, sosyoloji gibi derslerin medreselerde yeri olmad›¤› gibi fizik, kimya,
biyoloji... gibi hayatla ilgili dersler de yer alm›yordu.
2) Arapça d›fl›nda yabanc› dil (ecnebi okullar› hariç) bu okullara
girmemiflti: Medrese mezunlar› yabanc› dil bilmedikleri için dünyada ne
gibi geliflmelerin oldu¤unu takip etme imkan›na sahip de¤ildiler. Dünyaya
kapal›, ilmî, siyasî iktisadî... geliflmelerden habersiz olmaya mahkûm idi-
ler.
3) Güzel sanatlar›n birçok dallar›n› bu okullarda bulmak müm -
kün de¤ildi: Resim, müzik, Türk edebiyat› ve benzeri derslerin bulunma-
y›fl› medrese mezunlar›n›n Türk toplumuyla dostane iliflkiler kurmas›n›
zorlaflt›r›yordu. Zira hiçbir toplumu estetik zevklerden (müzikten, resim-
den, fliirden) yoksun düflünemeyiz. Bunlar toplumlar›n millî kültürlerinin
önemli unsurlar›d›r..
4) Medreselerde e¤itim-ö¤retim dili Arapça idi. Anadilden uzak
bir e¤itim-ö¤retim Türk toplumunu üretkenlikten mahrum b›rakm›fl -
t›: Çünkü yabanc› dil ile e¤itim kültür emperyalizminin daima arac› olmufl
ve millî uyan›fllardan toplumun uzaklaflmas›n› sa¤lam›flt›r. Bunun yan›nda
okutulan konular› ö¤renciler ezberlemeye, tercümeye çal›flm›fllar, konula-
r› tamamlayamad›klar› için ezbere yönelmifller, tart›flamam›fllard›r. Böyle
bir e¤itim sisteminde ilmî ve tenkitçi zihniyet geliflememifl, ilimde ilerle-
me sa¤lanamam›flt›r.
ATATÜRK’ÜN D‹N VE ‹SLÂM D‹N‹ HAKKINDAK‹ GÖRÜfiLER‹ 217

5) En önemlisi gençli¤in ve milletin yar›s› olan han›mlara ve k›zla-


ra e¤itim kurumlan kapal› idi: Osmanl› döneminde k›z çocuklar› okutul-
mazd›. Okutmak isteyen aileler sadece çocuklar›n› s›byan mektepleri’ne
gönderebilirler, orada k›zlar namaz sure ve dualar›n› ö¤rendikten, Kur’an
okumay› biraz söktükten sonra al›n›rlard›. Aç›kças› özel ders alan vezir,
pafla, vali... çocuklar› d›fl›nda kalan k›z çocuklar› cahil b›rak›l›rd›. Yani ha-
n›mlar ilim, irfan, kültür ve daha birçok yönlerden erkeklerden geri b›rak›-
l›rd›. Mustafa Kemal Atatürk, bu hususun dinî bir zaruretten do¤du¤unu
zannedenlere hitaben flöyle der:
“Bizim dinimiz hiçbir vakit kad›nlar›n erkeklerden geri kalmas›n› ta-
lep etmemifltir. Allah’›n emretti¤i fley müslüman erkek ve müslüman kad›-
n›n beraberce ilim ve irfan kazanmas›d›r. Kad›n ve erkek ilim ve irfan› ara-
mak, nerede bulursa oraya gitmek ve onunla donanm›fl olmak mecburiye-
tindedir.” 8
‹nsanlar ilk e¤itimlerini ve kültürlerini, kültür de¤erlerini anne kuca-
¤›nda elde ederler. Yeni nesillerin beden ve ruh sa¤l›¤› içinde olabilmele-
rinde aile bireylerinin e¤itimleri ile kültürleri önemli rol oynar. Zira toplu-
mun sa¤l›kl›, sa¤lam olmas›, kiflilerin millî ve manevî de¤erlere ba¤l›l›k-
lar› ailede alacaklar› kültüre ba¤l›d›r. Kad›n› cahil olan topluluklar, hasta
nesiller yetifltirirler ve toplum telafisi güç problemlere gebe olur.
6) Medrese ve medreseler d›fl›nda kalan tekke ve zaviyeler ile az›n -
l›k ve Tanzimat mektepleri ad›yla an›lan e¤itim kurumlar›nda birlik
ve beraberlik yoktu: Medreseler, tarikatlar, az›nl›k okullar› ve Tanzimat
mektepleri ile Osmanl› saray e¤itim kurumlar› farkl› kimlik ve k›yafete,
kültüre sahip farkl› kiflilikli insanlar yetifltiriyorlard›.
7) E¤itim ve ö¤retim millî fluurlanmaya, millî kültüre yönetik de -
¤ildi: Medreseler e¤itim-ö¤retimini Arapça yap›yordu. Ders konular› ta-
mamen dinî ilimlere yönelik idi. Arap dilinin önemi ve faziletleri yan›nda
Arap kültür ve geleneklerinin telkin edildi¤i, Türkçe’nin, Türk dili ve ede-
biyat›n›n, Türk Tarihi’nin küçümsendi¤i bir e¤itim kurumu idiler. Bu e¤i-

8 Osman Ergin. Türk Maarif Tarihi, ‹stanbul 1977, V. 1901.


218 AHMET VEHB‹ ECER

tim kurumunun Türk millî kültürüne hizmeti ve faydas› düflünülemezdi.


Aksine Türk toplumu, kendi millî karakterine ve tarihine uygun düflmeyen
Arap kültür ve geleneklerinin bask›s› alt›nda tutuluyordu.
‹flte bu farkl› kurumlarda farkl› ve yetersiz e¤itim görenler, birbirlerini
anlamayan, birlik ve beraberlik içinde olamayan gruplar›n oluflmas›na se-
bep oluyordu.9 Tehlikenin bu noktas›n› tespit eden Atatürk, Türk millî kül-
türünün oluflmas›na ve pekifltirilmesine yönelik bir millî e¤itim düzenlen-
mesine giriflti. Her türlü gayr-i millî tesirlerden ve taklitlerden uzak bir
millî kültürün oluflmas›na yönelik e¤itimin program›ndan bahsederken
flunlar› öneriyordu:
“Bir millî e¤itim program›ndan söz ederken eski devrin bofl inanç -
lar›ndan ve yarat›l›fl niteliklerimizle hiç de ilgisi olmayan yabanc› fi -
kirlerden, do¤udan ve bat›dan gelebilen bütün etkilerden tamamen
uzak millî karakterimiz ve tarihimizle uyumlu bir kültür kastediyo-
rum. Çünkü millî deham›z›n tam olarak geliflmesi ancak böyle bir kül -
tür ile sa¤lanabilir.” 10
Atatürk’ün iflaret ettikleri “millî karakter ve tarihimizle uyumlu” kül-
türün seviyesi de önemlidir. O, bu konuda diyordu ki:
“Milletimizi en genifl refah vas›ta ve kaynaklara sahip k›laca¤›z.
Millî kültürümüzü ça¤dafl (muas›r) medeniyet seviyesine ç›karaca -
¤›z.”11
‹flte bu hedefe varman›n yolu, e¤itimdeki karmaflay›, dejenere e¤itim-
ö¤retimi, farkl› kurumlar› ortadan kald›rmak ve bütün e¤itim kurumlar›n›
bir çat› alt›nda toplayarak düzene sokmakla mümkündü. Bu 3 Mart 1924
tarihli ve 430 say›l› kanunla sa¤land›. Bu kanunla Türkiye’deki bütün ilim
ve ö¤retim kurumlar› Milli E¤itim Bakanl›¤›’na ba¤land›. Bu kanunun 4.
maddesine göre “Maarif Vekaleti, yüksek diniyât mütehass›slar› yetifl -
tirmek üzere”, Üniversite bünyesinde ilâhiyat fakültesi kuracak, imâmet

9 A. Vehbi Ecer, “Atatürk’ün Kültür ve Din Anlay›fl›”, Ölümünün 50. Y›l›nda Atatürk (Panel ko -
nuflmas›), Kayseri 1988, s. 83-95.
10 Genel Kurmay Baflkanl›¤›, Atatürkçülük, ‹stanbul 1984, 1, s. 297; Atatürk’ün Söylev ve De-
meçleri, II., s. 16.
11 Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, II. s. 269.
ATATÜRK’ÜN D‹N VE ‹SLÂM D‹N‹ HAKKINDAK‹ GÖRÜfiLER‹ 219

ve hitabet gibi dinî hizmetleri görecek elemanlar›n yetiflmesi için imam-


hatip okullar› açacakt›. 12
430 Say›l› Kanun’un mahiyetini anlatt›¤›m›z 4. maddesini orijinal ifa-
deleriyle aynen al›yorum:
Madde 4- Maarif Vekâleti yüksek diniyat mütehass›slar› yetifltirilmek
üzere Darülfünun’da bir ilâhiyat fakültesi tesis ve imamet ve hitabet gibi
hidemat-› diniyyenin ifas› vazifesiyle mükellef memurlar›n yetiflmesi için
de ayr› mektepler küflat edecektir.
Bu kanun ç›kmadan önce, 31 Mart 1923 günü ‹zmir’de yapt›¤› bir ko-
nuflmada Atatürk yüksek din e¤itimi görmüfl din bilginlerinin yetiflmesini
istemifl ve flöyle demiflti:
“Milletimiz ve memleketimizin irfan ocaklar› bir olmal›d›r. Bütün
memleket evlatlar› ayn› surette oradan ç›kmal›d›r. Fakat nas›l ki her
alanda yüksek meslek ve ihtisas sahipleri yetifltirmek lâz›m ise, dini -
mizin felsefi gerçe¤ini araflt›rma, inceleme ve ö¤retme bak›m›ndan il -
mî ve fennî kudrete sahip olacak (güzide ve hakikî ülemâ-y› kiram)
seçkin ve hakikî alimleri yetifltirecek yüksek müesseselere malik olma-
l›y›z.” 13
1 Mart 1923 günü meclis aç›fl konuflmas›nda ise Tevhid-i Tedrisat ko-
nusunu flöyle dile getiriyordu:
“Efendiler, memleket çocuklar›n›n müfltereken ve mütesaviyen
(yani ortak olarak ve eflit flekilde) elde etmeye mecbur olduktan ilim
ve fenler vard›r. Yüksek meslek ve ihtisas erbab›n›n ayr›labilece¤i ö¤ -
retim derecelerine ulafl›ncaya kadar, E⁄‹T‹M VE Ö⁄RET‹MDE
B‹RL‹K, toplumumuzun ilerlemesi ve yükselmesi aç›s›ndan çok
önemlidir.”14
Prof. Dr. fierafettin Turan Tevhid-i Tedrisat kanununun do¤uraca¤›
faydalar konusunda flunlar› yazar:

12 Bkz fierafettin Turan, “Tevhid-i Tedrisat-Ö¤retiminin Birlefltirilmesi”, Atatürk Önderli¤inde


Kültür Devrimi (Seminer Tebli¤leri), Ankara 1972, s. 79-84.
13 Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, II., s. 90.
14 Atatürk Söylev ve Demeçleri, II., s. 300.
220 AHMET VEHB‹ ECER

“Ö¤retimin birlefltirilmesi yasas› ile elde edilen sonuçlar flöyle özetle-


nebilir:
a) Ö¤retim kurumlar›n›n “Medrese, okul, yabanc› okul” diye içerik-
te ve amaçta birbirine z›t üçlü bölünmüfllü¤üne son verilmifltir.
b) Din ve devlet ifllerinin birbirinden ayr›lmas›na koflut olarak e¤itim-
ö¤retimin lâikleflmesinin temelleri at›lm›flt›r.
c) Cumhuriyet kuflaklar›n›n hurafe denen bofl inançlardan ve ulusal ya-
rarlarla ba¤daflmayan yabanc› ç›karlardan uzak “ulusal kültür birli¤i”nin
gerçekleflmesi için gerekli ortam haz›rlanm›flt›r.”(*)
Atatürk’ün bu ve di¤er ink›lâplar› gerçeklefltirirken, onun kafas›nda,
baflka ifadeyle Atatürkçülü¤ün içinde ak›lc›, ilimci bir din anlay›fl› vard›r.15
Son zamanlarda, baz› çevrelerce, çevreler ve uydurma haber ve vesikalar-
la Atatürk’ü dine düflman gösterme veya Atatürk’ü dinsiz gösterme çaba-
lar›n› görmekteyiz.16
Atatürk’ün biraz sonra ele alaca¤›m›z din anlay›fl›n› ve Türk halk›n›n
hurafelerden uzak gerçek bir inanca sahip olmas› gayretlerini kavrayama-
yan kifliler Onun zaman›nda da ortaya ç›km›flt›r. Atatürk’ün bat›l ve fluur-
suz inan›fllar› tenkidini O’nun dinsizli¤i istedi¤i fleklinde yorumlayanlar
olmufltur.
Mustafa Kemal Pafla 16-17 Ocak 1923 tarihlerinde ‹zmit’te bir bas›n
toplant›s› yapm›flt›r. Bu bas›n toplant›s›nda gazeteci K›l›çzade Hakk›
Bey’in17 sordu¤u sorular bu bak›mdan çok mânidard›r. Bu gazeteci ile
Mustafa Kemal Pafla’n›n aras›nda geçen konuflmay› ‹smail Arar’›n “A Ata-
türk’ün ‹zmit Bas›n Toplant›s›” adl› kitab›ndan aynen naklediyorum:

* Turan, III, 70; 3 Mart 1924 tarihli kanunlar›n önemi hakk›nda Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yük -
sek Kurumu, Atatürk Araflt›rma Merkezi taraf›ndan (1995 y›l›nda) bir panel düzenlenmifltir.
Bkz. Türkiye Cumhuriyetinin Lâikleflmesinde 3 Mart 1924 Tarihli Kanunlar›n Önemi (Pa-
nel Tutanaklar›). Ankara 1995.
15 A. Vehbi Ecer, “Atatürk’ün Kültür Politikas›nda Ak›lc› Yön”. E.Ü. ‹lahiyat Fakültesi Dergisi,
Kayseri 1986. Say› 2, s.139-154.
16 Bkz. Gürbüz D. Tüfekçi’nin “Din Birli¤i ve Milliyetçilik” makalesi ve ek belgeleri. Saçak
Dergisi, Mart 1986, Say› 26, s. 15-42.
17 K›l›çzade Hakk› (1872-1959). 1898’de Topçu Harbiyesinden mezun oldu. Tabur komutanl›¤› ve
1903’te 3. Ordu istihbarat Baflkanl›¤› yapt›. Dinî yaz›lar› sebebiyle mahkeme karar›yla ordudan
at›ld›. ‹zmit ve Mufl Milletvekili oldu. Bkz. Cemal Kutay, Türkçe ‹badet, ‹stanbul. 1997. 303-
307; Arar. 112
ATATÜRK’ÜN D‹N VE ‹SLÂM D‹N‹ HAKKINDAK‹ GÖRÜfiLER‹ 221

K›l›çzade Hakk› Bey: - Pafla Hazretleri, yeni hükümetin dini olacak


“K
m›?
Gazi Pafla: Vard›r efendim. ‹slâm Dini’dir. ‹slâm Dini fikir hürriyeti-
ne mâni de¤ildir.
Hakk› Bey: Yeni hükümet bir din ile tedeyyün edecek (din’lenecek)
mi?
Gazi Pafla: Edecek mi, etmeyecek mi bilmem. Bugün mevcud olan
kanunlarda aksine birfley yoktur. Millet dinsiz de¤ildir, mütedeyyin (din-
dar)dir ve dini de ‹slâm Dini’dir. Yâni komünistlik gibi dini reddecek or-
tada bir sebep yoktur.”18
Atatürk’ün sa¤l›¤›nda O’nun dinsiz oldu¤unu zannedenler ve bu zanla-
r›ndan fayda umanlar bulundu¤unu biliyoruz. Atatürk’ün çevresinde bulu-
nanlardan Fransa’n›n Sorbonne Üniversitesi’nin psikoloji bölümü mezunu
olan, çeflitli devlet görevlerinde bulunan Münir Hayri Egeli (öl. 1970)’nin
hat›ralar› aras›nda çarp›c› örnekler bulmam›z mümkündür.19 Münir Hayri
Egeli bafl›ndan geçen bir olay› ve o zamanki havay› flöyle anlat›r:
“Atatürk için dinsiz diyenler oldu. Bunu bir moda imifl gibi yayanlar
vard›. Onun lâik anlay›fl›n› dinsiz gibi göstermekte fayda bulanlar oldu.
Fakat hakikat hiç de böyle de¤ildi. Atatürk lâikti ve yobaz aleyhtar› idi.
Size bafl›mdan geçen bir vakay› naklederek bafllayay›m:
Bir gün Necip Ali Ona:
- Efendim, Münir Hayri namaz k›lar, dedi.
En yak›n bir dostumun beni bu flekilde takdimini gören beni sevme-
yenlerin yürekleri sevinçten a¤›zlar›na geldi. fiimdi kovulaca¤›na hükme-
denler gülüfltüler.
Atatürk’le aram›zda flu konuflma geçti:
- Sahi mi?
- Evet Paflam
- Niçin namaz k›l›yorsun?

18 ‹smail Arar, Atatürk’ün ‹zmit Bas›n Toplant›s›, ‹stanbul 1997, s.60.


19 Münir Hayri Egeli, Atatürk’den Bilinmeyen Hat›ralar, ‹stanbul 1959. Atatürk’le tan›flmas›
ve hayat› hakk›nda 7-12 sayfalar› aras›nda bilgi verir. Ayr›ca bkz. Dücane Cündio¤lu Türkçe
Kur’an ve Cumhuriyet ‹deolojisi, ‹stanbul 1998, s. 173-175.
222 AHMET VEHB‹ ECER

- Hiç! Sadece namaz k›l›nca içimde bir huzur ve sükûn hissederim.


Atatürk demin gülenlere döndü:
- Bir gemide kalsan›z ve batmak tehlikesinde olsan›z hiçbir ümidi-
niz kalmasa, ne diye hayk›r›rs›n›z? Herhalde yetifl Gazi demezsiniz,
Allah dersiniz. Bundan tabii ne olabilir.
Sonra bana döndü:
- Dünyadaki ifllerine zarar getirmemek flart›yla namaz›n› k›l, heykel de
yap, resimde...”20
Münir Hayri Egeli’nin hat›ralar›nda anlatt›¤›na göre Atatürk’ün huzu-
runda bulunanlardan birinin “Türklerin millî dininin flamanl›k oldu¤unu”
söylemesi üzerine Atatürk:
“Ahmak! Müslümanl›k da Türk’ün millî dinidir. Müslümanl›¤› Türkler
yaym›fllar ve Türkler kendilerine göre en genifl manas›yla anlam›fllar ve
benimsemifllerdir...” demifltir.21
fiunu kesinlikle ifade edelim ki Atatürk dine karfl› olmam›fl, dinin ge-
çerlik alan› konusunda baz› kiflilerle farkl› düflünceye sahip olmufltur. Ba-
zdan dinin ferde dönük imân ve ibadet k›s›mlar›n› bir tarafa b›rak›p, dinin
topluma dönük yönlerini ön plâna ç›kararak, bütün dünyevî, hukukî, tek-
nik iflleri din ile çözme taraftar› olduklar›n›, baflka türlü düflünenlerin de
dinsiz say›lmas› gerekti¤ini iddia etmifllerdir. Oysa ki; Atatürk, ‹slâm dini-
nin evrenselli¤ini dünya iflleriyle ilgisinde de¤il, ahirete dönük imân ve ah-
lâk ilkelerinde insanl›¤› kucaklay›fl›nda buluyordu. Ona göre dinin özü
Tanr›-insan iliflkisidir. Onun yeri kiflinin vicdan›d›r. O, flöyle der:
“Din lüzumlu bir müessesedir. Dinsiz milletlerin devam›na imkân
yoktur. Yaln›z fluras› vard›r ki din, Allah ile kul aras›nda ba¤l›l›k -
t›r.”22
“Milletimiz din ve dil gibi kuvvetli iki fazilete sahiptir. Bu fazilet-
leri hiçbir kuvvet, milletimizin kalp ve vicdan›ndan çekip alamam›flt›r

20 Egeli, s. 72-73; Sadi Borak, Atatürk ve Din, ‹stanbul 1962, s.72-73.


21 Cündio¤lu, 191.
22 Atatürkçülük, I. s. 453.
23 Atatürkçülük, I. s. 457.
ATATÜRK’ÜN D‹N VE ‹SLÂM D‹N‹ HAKKINDAK‹ GÖRÜfiLER‹ 223

ve alamaz.” 23
‹flte bu anlay›fl, yani dinin yerinin ferdin vicdan›d›r anlay›fl›, dinin Al-
lah ile kul aras›nda bir ba¤l›l›k oldu¤u fikri do¤ru olan bir anlay›flt›r. Di¤er
ilimlerle dinin çat›flmas›n› da önler. Zira, imân ve ahlâk alan›nda din, fizik,
kimya, biyoloji alanlar›nda tecrübî ilimler, hukuk, edebiyat, tarih, psikolo-
ji, sosyoloji... alanlar›nda sosyal ilimler, matematik, mant›k alanlar›nda zi-
hin ilimleri geçerli olacakt›r. ‹flte Atatürkçü düflünce sisteminin bu görüflü,
baz› geleneksel dindarlar›n anlay›fl›na ayk›r› düfltü. Ancak, Atatürk’ün bu
görüflü ‹slâm dininin özüne ayk›r› de¤ildi. ‹slâm bilginlerinin verdi¤i for-
mül: “‹slâm›n amelle, yani dünya ile ilgili konular›n›n zamana, mekana
(yani yerine) göre de¤iflebilir” olufludur.
Atatürk hukukî ve idarî alanlarda yüzy›llardan beri uygulanan hususla-
r›n, bu kural›n da gere¤i olarak, art›k ça¤›m›za hitabetmedi¤i kanaatinde
idi. Böyle düflünmenin de imân esaslar›n› zedelemedi¤i âflikard›. Ata-
türk’ün teflhisi flu idi:
“Temeli çok sa¤lam bir dinimiz var. Malzemesi iyi, fakat bina yüz -
y›llard›r ihmal edilmifl. Harçlar döküldükçe yeni harç yap›p binay›
takviye etmek lüzumu hissedilmemifl. Aksine olarak birçok yabanc›
unsur, yorumlar, bofl inançlar binay› daha fazla h›rpalam›fl”24
‹flte Atatürk’e, dine karfl›ym›fl gibi bak›lmas› veya gösterilmeye çal›fl›l-
mas› bu din anlay›fl›ndand›r. O, gerçek dine kar›flan ça¤a ters düflen yorum-
lar, hurafeler ve eklemelere itibar etmenin yanl›fll›¤›na iflaret ediyor. Bu
konuda bir gazeteciye söyledi¤i flu sözler çok anlaml›d›r:
“Türk Milleti daha dindar olmal›d›r, yani bütün sadeli¤iyle din -
dar olmal›d›r demek istiyorum. Dinime, bizzat gerçe¤e nas›l inan›yor-
sam, ona da öyle inan›yorum. Bilince ters ilerlemeye engel hiçbirfley
kapsam›yor. Halbuki, Türkiye’ye ba¤›ms›zl›¤›n› veren bu Asya mille-
tinin içinde daha kar›fl›k sun’i, bofl inançlardan (itikadât-› bat›ladan)
ibaret bir din daha vard›r.” 25
Atatürk’ün biraz sonra okuyaca¤›m sözleri 7 fiubat 1923’de Bal›kesir

24 Atatürkçülük, I. s. 459.
25 Atatürkçülük, I. s. 457.
224 AHMET VEHB‹ ECER

Zagnos Pafla Camii’nde yapt›¤› konuflmadand›r. Burada inanan, kültürlü


bir müslüman›n inanç özellikleri bütün aç›kl›¤›yla Atatürk’de de görülür.
Atatürk bu s›rada 42 yafl›ndad›r.
“Allah birdir. fian› büyüktür... Peygamberimiz Efendimiz hazret-
leri, Allah taraf›ndan insanlara dinî gerçekleri duyurmaya memur ve
elçi seçilmifltir. Bunun temel esas› hepimizce bilinmektedir ki, Yüce
Kur’an’daki anlam› aç›k olan ayetlerdir. ‹nsanlara feyz ruhu vermifl
olan dinimiz, son dindir. Çünkü dinimiz akla, mant›¤a, gerçe¤e tama-
men uyuyor ve uygun düflüyor. E¤er akla, mant›¤a ve gerçe¤e uyma -
m›fl olsayd›, bununla ilâhi tabiat kanunlar› aras›nda çeliflki olmas› ge-
rekirdi. Çünkü (maddî ve manevî) alem kanunlar›n› yapan Tan-
r›’d›r.”26
O, ‹slâm Peygamberi’ne en son Peygamber olarak inan›yor ve bu inan-
c›n› flöyle aç›kl›yordu:
“Hz. Muhammed Allah’›n birinci ve en büyük kuludur. Onun
izinde bugün milyonlarca insan yürüyor. Benim, senin, ad›n silinir, fa -
kat sonsuza kadar O, ölümsüzdür.”27
Ahmet Gürtafl’›n Diyanet ‹flleri Baflkanl›¤› taraf›ndan yay›nlanan
“ATATÜRK VE D‹N E⁄‹T‹M‹” adl› eserlerinde (Ankara 1982) yer alan
olaylardan biri fludur:
1930 y›llar›nda, ‹slâm düflman› bir flarkiyatç›n›n Hz. Muhammed hak-
k›nda yazd›¤› bir kitab› tercüme eden bir yazar eserini Atatürk’e takdim
eder. Atatürk kitab› inceledikten sonra tarihçi Prof. Dr. fiemsettin Günal-
tay’› ça¤›rt›r ve kitap hakk›nda f›kirini sorar. Günaltay’›n cevab›:
- Ele al›nacak bir fley de¤il, bir facia Paflam, olur.
Atatürk Günaltay’›n sözünü bitirmesini beklemeden yerinden f›rlar ve
yan›nda bulunan Baflvekil ‹smet Paflaya dönerek:
- Bu paçavray› toplat›n ve tercümeyi yapan› da devlet hizmetinde
kullan›lmamak üzere hükümet kap›s›ndan uzaklaflt›r›n28, der.
Kemal Ar›burnu’nun “Atatürk’ten Hat›ralar” adl› kitab›nda (Ankara
26 Atatürkçülük, I. s. 455.
27 Atatürkçülük, I. s. 455.
28 Ahmet Gürtafl, Atatürk ve Din E¤itimi, Ankara 1982, s. 35.
ATATÜRK’ÜN D‹N VE ‹SLÂM D‹N‹ HAKKINDAK‹ GÖRÜfiLER‹ 225

1976) bu olaydan sonra Atatürk’ün flunlar› söyledi¤i anlat›l›r:


“Muhammedi bana, cezbeye tutulmufl sönük bir dervifl gibi tan›t-
t›rmak gayretine kap›lan bu gibi cahil adamlar, onun yüksek flahsiye-
tini ve baflar›lar›n› asla kavrayamam›fllard›r... Cezbeye tutulmufl bir
dervifl, Uhud muharebesinde en büyük bir komutan›n yapabilece¤i
bir plân› nas›l düflünür ve tatbik edebilir? Tarih, hakikatleri tahrif
eden bir sanat de¤il, belirten bir ilim olmal›d›r. Bu küçük harpte bile
askerî dehas› kadar siyasî görüflüyle de yükselen bir insan›, cezbeli bir
dervifl gibi tasvire yeltenen cahil serseriler, bizim tarih çal›flmam›za
kat›lamazlar.” 29
Burada Atatürk’ün Hz. Muhammed’in kiflili¤i hakk›nda büyük ve sa-
mimi bir hassasiyet gösterdi¤i anlafl›lmaktad›r.
Atatürk’ün Kur’an’a hayranl›¤› vard›r. Osman Ergin’in Türk Maarif
Tarihi adl› eserinde nakletti¤ine göre güzel sesli, musikiflinas kiflilerle top-
lant› yapan Atatürk bu toplant›larda bunlara Kur’an da okutur ve dinler-
mifl. Bu kitapta verilen bilgilere göre musikiflinas ve güzel sesli Haf›z Ya-
flar Okur’a Yâ Sin Suresi’ni okutturur ve dinlermifl. Haf›z Yaflar Okur’un
beyan›na göre Atatürk’ün “gerek Kur’an, gerek mevlid okunurken çok
mütehass›s oldu¤u görünür”30 müfl.
Atatürk’ün Kur’an’la ilgili övücü beyanlar›n› bol miktarda bulmam›z
mümkündür. Kur’an’›n eflsizli¤ine, sa¤laml›¤›na inanm›flt›r. Ancak müslü-
manlar, bu temel kitab› ihmal etmifller. Allah’›n emirlerini do¤rudan do¤-
ruya Kur’an’dan ö¤renmemifllerdi. Atatürk bu uygulamaya, Kur’an’›n an-
lafl›lmadan tekrar›na karfl›d›r. Bu sebeple Kur’an’›n Türkçeye çevrilmesini
ve tefsirini teflvik etmifltir.
Konyal› Mehmet Vehbi Efendi’nin “Hülasatü’l-Beyan fî Tefsiri’l-
Kur’an” adl› eserini bu teflvik üzerine yazd›¤› bilinir. Osman Ergin’in
TÜRK MAAR‹F TAR‹H‹ adl› eserinde yazd›¤›na göre31 bu s›ralarda
Kur’an tercümeleri konusunda adeta bir yar›fl bafllad›. Arapça asl›ndan ve

29 Kemal Ar›burnu, Atatürk’ten Hat›ralar, Ankara 1976.


30 Osman Ergin, Türk Maarif Tarihi, ‹stanbul 1977, V. 1832.
31 Ergin, V. 1927-1935.
226 AHMET VEHB‹ ECER

bat› dillerinden Türkçeye tercümeler yap›ld›. Afyonkarahisar Mebusu Ka-


mil Miras taraf›ndan ikinci seçim devresine verilen bir kanun teklifiyle
Kur’an-› Kerîm’in Türkçeye tercüme ve tefsiri ile Hadis kitab› Buharî’nin
“Sahih’i”nin tercüme edilmesine oybirli¤iyle karar verildi. Bu ifl için Di-
yanet ‹flleri Baflkanl›¤›’n›n bütçesine 12.000 lira ödenek kondu.32 Kur’an
tercümesinin Mehmet Akif’e, tefsirinin ise Elmal›l› Mehmed Hamdi Ya-
z›r’a yapt›r›lmas›na kendilerine biner lira avans verilmesine karar verildi.
Hamdi Yaz›r “Hak Dini Kur’an Dili” adl› tefsirini tamamlad›. Devlet ta-
raf›ndan bast›r›lan bu eser hâlâ flaheser bir tefsirdir. Paras›z veya çok ucuz
fiyatla halka ulaflt›r›ld›. Ayn› karara binaen “Sahih-i Buharî Muhtasar›
Tecrid-i Sarih Tercemesi” ad›yla 12 ciltlik eser hadis kitab› olarak yay›n-
land›.
Atatürk müslümanlar›n dinlerini Kur’an’dan ö¤renmelerini istiyor. Hal-
k›n fluurland›r›lmas›n›n gerekti¤ini söylüyordu. Bu amaçla 1931 y›l›nda
tekbir, ezan, kâmet ve sâlâ’n›n Türkçe karfl›l›klar›n›n bulunmas› konusun-
da çal›flmalar yapt›rd›.33 Bu çal›flmalar›n bir k›sm› Diyanet ‹flleri Baflkanl›-
¤› taraf›ndan da benimsendi ve 4 fiubat 1933 tarihli bir tamiminde “...
fier’an memnu olmayan böyle Türkçe ezan ve kâmet hakk›nda baz› müfti-
ler taraf›ndan tereddüde meydan verildi¤i anlafl›lm›flt›r” cümlesiyle müfti-
lerin dikkati çekildi.34 Türkçe ezan’a tepki gösterenlere de M. Kemal Ata-
türk 5 flubat 1933 günü Bursa’da yapt›¤› bir konuflmas›nda “Meselenin
mahiyeti din de¤il dil’dir. Kat’î olarak bilinmelidir ki Türk Milleti’nin
millî dili ve millî benli¤i bütün hayat›nda hâkim ve esas olacakt›r.”35
cümleleriyle cevap verecektir. Bu tarihlerden sonra Anadolu’da bütün mü-
ezzinler minarelerde Türkçe ezan okumaya bafllad›lar. Ancak Arapça ezan›
yasaklayan bir kanun mevcud de¤ildi. Bu konuda Atatürk’ün vefat›ndan üç
y›l sonra (2 Haziran 1941 tarihinde) bir kanun ç›kart›ld›. Ceza Kanunu’nun
526. maddesine yap›lan bir ek madde ile Arapça ezan okuyanlara 10 liradan

32 Bir baflka araflt›rma eserinde bu ödene¤in 20.000 lira oldu¤u kaydedilir. Bkz. Cündio¤lu, 54.
33 Ergin, V, 1940 vd.
34 Sad›k Albayrak, Türkiye’de Din Kavgas›, ‹stanbul 1973, s. 262.
35 Cündio¤lu, 105.
36 Arapça ezan yasa¤› 16 Haziran 1950 tarihinde kald›r›ld›. Bkz. Gotthard Jaschke. Yeni Türkiye’de
‹slâml›k. Çev. Hayrullah Örs. Ankara 1972, s.46-47.
ATATÜRK’ÜN D‹N VE ‹SLÂM D‹N‹ HAKKINDAK‹ GÖRÜfiLER‹ 227

200 liraya kadar para, 3 aya kadar da hafif hapis cezas› öngörüldü.36
1923 y›l›na kadar cuma namaz› hutbelerinin bafltan sonra hepsi Arap-
ça olarak okunurdu. Anadolu Türk halk›n›n hepsi tamam› Arapça olan bu
hutbelerden hiçbir fley anlam›yor, sadece bafl›n› önüne e¤ip dinliyordu. Bu
husus hutbenin amac›na da uygun de¤ildi. Yap›lan uygulama yanl›flt› ve bu
yanl›fll›¤a -daha önceleri- parmak basanlar olmufltur.37 Atatürk’ün bu ko-
nuyu 7 fiubat 1923 günü cesaretle uygulad›¤›n› görüyoruz. Bir tarihçimiz
Mustafa Kemal Pafla’n›n bu tarihte Bal›kesir Zagnospafla Camii’nde ira-
detti¤i hutbenin süresi hakk›nda flunlar› yazar:
“fiimdi sizlere. Onun hayat›nda ilk ve son hutbesinden söz edece¤im,
bir saat yirmiiki dakika sürmüfl bu ilk Türkçe hutbede ülkenin o günkü
flartlar›n› oldu¤unca, camii ve minberi Onun kadar gerçek bir mümin
(inanm›fll›k) içinde baflka bir Allah kulunun anlatmas›n›n mümkün olma-
d›¤›n› da kavrayacak, e¤er göz p›narlar›n›zda flükran damlac›klar›na kay-
nak varsa iki damla yafl içinde bu ayr›cal›kl› insan›m›z› rahmet ve minnet
(le) anacaks›n›z.”38
Bu ifadelerden de anlafl›laca¤› üzere Atatürk 7 fiubat 1923 günü Bal›-
kesir’de camide cami minberinde - dinî terimiyle - bir hutbe okudu39 ve
daha sonra da cemaatin soracaklar› sorulara cevap verece¤ini söyleyerek
minberden indi. Cemaat taraf›ndan 20 soru soruldu.40 Bunlar aras›nda hut-
beler hakk›nda sorular da vard›. Hutbeler hakk›nda sorulan sorulara flöyle
cevap verdi:
“Hutbeler hakk›nda sorulan sorudan anl›yorum ki, bugünki hut -
belerin flekli, milletimizin duygusal fikirleri ve lisan› ile, medenî ihti-
yaçlar›yla uygun görülmemektedir. Efendiler, hutbe demek topluma

37 Türkçeye dönüfl konusunda ve Atatürk’ün fikirlerinden yararland›¤› bilginler hakk›nda bak›n›z:


Sadi Irmak, Atatürk’ün Yak›n Çevresi, 1981; Gürbüz O. Tüfekçi, Atatürk’ün Okudu¤u Kitap -
lar, Ankara 1983; fierafettin Turan, Atatürk’ün Düflünce Yap›s›n› Etkileyen Olaylar, Düflünür-
ler, Kitaplar, Ankara 1982; fi. Turan, Türk Kültür Tarihi, Ankara 1990; Ali Suavi (öl. 1877) bu
konuda çok ileri fikirlere sahiptir. Bkz. ‹. Hami Daniflmend. Ali Suavi’nin Türkçülü¤ü, Ankara
1942; Falih R›fk› Atay, Bafl Veren ‹nk›lâpç› Ali Suavi, ‹stanbul 1997.
38 Kutay, 149-150.
39 Borak, 29.
40 Borak, 31.
228 AHMET VEHB‹ ECER

hitabetmek, yani söz söylemek demektir. Hutbenin manâs› budur...


Hutbeden amaç, halk›n ayd›nlat›lmas› ve ona yol gösterilmesidir, bafl -
ka birfley de¤ildir. Yüz, ikiyüz, hatta bin y›l önceki hutbeleri okumak,
insanlar› cahillik ve ça¤›n gerisinde b›rakmak demektir. Hatiplerin
normal olarak halk›n günlük kulland›¤› dil ile konuflmalar› gereklidir.
Geçen y›l Millet Meclisi’nde söyledi¤im bir nutukta demifltim ki,
“Minberler halk›n ak›llar›, vicdanlar› için bir ilim irfan kayna¤›, ›fl›k
kayna¤› olmufltur.” Böyle olabilmek için minberlerde söylenecek söz-
lerin bilinmesi ve anlafl›lmas› ilim ve fen gerçeklerine uygun olmas› lâ-
z›md›r. Hutbeyi verenlerin siyasî olaylar›, sosyal ve medenî olaylar›
her gün izlemeleri zorunludur. Bunlar bilinmedi¤i taktirde halka yan-
l›fl afl›lamalar yap›lm›fl olur. Bu nedenle hutbeler tamamen Türkçe ve
günün gereklerine uygun olmal›d›r ve olacakt›r.”41
Atatürk’ün bu iflaretleri üzerine bu konu bütün yurt düzeyinde tart›fl›l-
d›.42 Ancak bu hutbeden dört y›l sonra 17 fiubat 1927 tarihinden itibaren
her camide okunmak üzere 51 konuyu içeren Türkçe hutbe kitab›n› Türki-
ye’deki bütün imam-hatiplere Diyanet ‹flleri Baflkanl›¤› da¤›tt›. O zaman›n
Diyanet ‹flleri Baflkan› Rifat Börekçi yazd›¤› Önsöz’de: “Hutbenin tama-
men Arapça okunmas›, hutbelerdeki mev’izelerden müstefit olmak is -
teyen ve lisan-› arabîye vâk›f olmayan müslümanlar›n (flu) dindarha-
ne emeline imkân vermemektedir.” der43 ve hatiplere rehber olmak üze-
re kitab›n yay›nland›¤›n› ifade eder. ‹flte 17 fiubat 1927 tarihinden itibaren
camilerimizde bugünkü uygulama bafllat›lm›fl oldu. Hâlâ da devam etmek-
tedir.44
Atatürk bütün bunlar› halk›n dinini anlayarak, bilerek uygulamalar›n›
sa¤lamak için yap›yordu. Dualar›n ve Kur’an’›n uygulanmalar›n› sa¤la-
mak için yap›yordu. Dualar›n ve Kur’an’›n Arapça olmas› ve Arapça d›fl›n-
da bir dille dualar›n ve Kur’an’›n okunmas›na imkân verilmemesi dinde

41 Atatürkçülük, I. 465-467; Borak. 31-32; Ergin. V. 1944.


42 Bkz. Ergin, V. 1944; Cündio¤lu, 43 vd.
43 Cündio¤lu, 53; Günümüz Türkçesiyle bu ifade flöyledir: “H Hutbenin tümünün Arapça
okunmas› hutbelerdeki anlat›lan (vaiz)lardan yararlanmak isteyen ve Arap dilini bilmeyen
müslümanlar›n samîmi inanc›na, amac›na olanak tan›mamaktad›r.”
44 Jaschke, 45
ATATÜRK’ÜN D‹N VE ‹SLÂM D‹N‹ HAKKINDAK‹ GÖRÜfiLER‹ 229

cehaleti do¤uruyordu. O, dine ve ibadet karfl› de¤ildi, fluursuzca, taklide


dayal› ve hurafeler içinde yüzen bir ibadet ve dine s›cak bakm›yordu. Mil-
letinin, daha dindar ama fluurlu, dinin asl›na uygun flekline inanan, dinini
iyi bilenlerden oluflmas›n› istiyordu. Bunun için milletinin dinin ana kita-
b› olan Kur’an’›n ne dedi¤ini bilerek O’na inanmas›n› diliyor ve flöyle di-
yordu:
“Türk Kur’an’›n arkas›ndan kofluyor, fakat onun ne dedi¤ini an-
lam›yor, içinde neler var bilmiyor ve bilmeden ibadet ediyor. Benim
maksad›m arkas›ndan kofltu¤u kitapta neler oldu¤unu Türk anla-
s›n”45
Atatürk, camilerde Kur’an’›n Türkçe mealinin okutulmas› hususunda
1932 y›l›nda uygulama denemeleri olmufl, 1932 y›l›n›n Ramazan ay›nda
‹stanbul’da, seri ve hitabeti güzel olan baz› haf›zlara,46 gene ‹stanbul’un
baz› camilerinde farkl› günlerde, farkl› namaz vakitlerinde Türkçe meal
okutmufl, Türkçe dua yapt›rm›flt›r. Bu uygulamalar, bizzat bu uygulamay›
yapan haf›zlar›n ve Atatürk’ün bu konuyla ilgili olarak Atatürk’ün yak›n›
durumunda olan Ayd›n Mebusu Reflid Galip (öl. 1934)’in. Bolu Mebusu
Hasan Cemil Çambel (öl. 1967)’in, Münir Hayri Egeli (ö. 1970)’nin hat›-
ralar›ndan anlafl›ld›¤›na göre47 flöyle olmufltur:
1932 y›l›n›n Ramazan ay›nda bir gün önce hangi camide, hangi haf›z›n
Türkçe Kur’an okuyaca¤› ilân ediliyordu. De¤iflik cami ve vakitlerde Ata-
türk’ün görevlendirdi¤i haf›z namazdan önce veya sonra va’z kürsüs’ne
ç›k›yor, haz›rlad›¤› surenin önce Arapças›n›, sonra Türkçe mealini okuyor,
arkas›ndan Türkçe dua yap›yordu. Atatürk’ün bu uygulamalar› ve bu uy-
gulamalarla yak›ndan ilgilenmesi o günkü flartlarda, yurtd›fl›nda ve içinde
akisler uyand›rd›. Bu uygulama günümüzde, radyo ve televizyonlar›m›zda

45 Gürtafl,41.
46 Bu haf›zlar aras›nda: Haf›z Sadettin Kaynak, Haf›z Yaflar Okur, Haf›z Burhan, Haf›z Kemal,
Haf›z Zeki, Haf›z Ali R›za Sayman, Haf›z Fahri, Haf›z R›za, Haf›z Nuri, Bkz. Ergin, V, 1948 vd.;
Cündio¤lu, 164.
47 Bu hat›ralardan bir k›sm› için bak›n›z: Ergin, V, 1907 vd; Cündio¤lu., s. 161-258.
48 Dücane Cündio¤lu, Türkçe Kur’an ve Cumhuriyet ‹deolojisi adl› kitab›nda “1932 Ramazan›
Kronolojisi” bafll›¤› alt›nda 9 Ocak - 8 fiubat 1932 tarihleri aras›ndaki uygulamalar› gün gün ele
al›r. Bkz. Cündio¤lu, s. 135-160.
230 AHMET VEHB‹ ECER

tatbik edilmektedir ve bu tatbikat› bugün hiçkimse yad›rgamamaktad›r.48


Burada bir hususa parantez aras› dikkatinizi çekmek isterim. Ata-
türk’ün hadis kitaplar›n› ve Kur’an’› tercüme ettirmeyi önemsemesi, hal-
k›n kaynaklar› bilmesi, haram›, helâli öz kayna¤›ndan ö¤renmesi için, ba-
z› din simsarlar›n›n ve arac›lar›n oyunca¤› olmamas›, halk›n fluurlu, bilgi-
li müslüman olmas› içindir. Ayn› y›llarda kaçak fieyhülislâm Mustafa Sab-
ri “Dinî Müceddidler” adl› kitab›nda “Kur’an’›n Türkçesine as›l Kur’an
yerine koyarak Türklerin namaz›n› bile iflte bu Türk Kur’an’› ile k›ld›rmak
isterler49 “ diye yazar. Bugün bile Atatürk’ün namazlarda Kur’an’›n Türk-
çesinin okutulmas›n› istedi¤ini yazan ve söyleyenler vard›r.50 Ancak Ata-
türk’ün Cumhurbaflkan› oldu¤u dönemde ‹stanbul Göztepe Camiî ‹mam›
Mehmed Cemaleddin Seven (öl. 1964) 1926 y›l›n›n Ramazan ay›n›n ilk
haftas›nda namaz› Türkçe olarak k›ld›rmaya bafllad›, yani Fatiha’y› küçük
sureleri, tekbirleri, selâm ve tahiyyeleri... Türkçelefltirdi. Bu hareketi üze-
rine Mehmed Cemaleddin Seven hakk›nda o zamanki Diyanet ‹flleri Bafl-
kanl›¤› taraf›ndan soruflturma aç›ld› ve 20 nisan 1926 gün ve 2759/ 1023
say›l› yaz›yla resmen görevinden azledildi.51 Atatürk bu azil olay›na hiçbir
müdahalede bulunmad›. Atatürk’ün amac›, namaz›n ibadet biçimlerinin
veya ibadet yerlerinin de¤ifltirilmesi olmam›flt›r. Daha önce de kaydetti¤i-
miz gibi. Onun amac› Türk halk›n›n dinlerinin gerçek ilkelerini, do¤rusu-
nu, bozulmam›fl›n›, eklenmemiflini... bilmeleri idi. O, ‹slâm dininin haram
ve helâllerinin, can›n, mal›n, dinin, akl›n, neslin korunmas›na yönelik ol-
du¤unu, ‹slâm dininin her ça¤›n dini oldu¤unu ,akla ve ilme dayand›¤› için
ça¤dafll›kla ters düflmedi¤ini bilmektedir ve özellikle ak›l ve ilimle uyum-
lu oldu¤unu vurgulamaktad›r. O, flöyle der:
“Bizim dinimiz akla en uygun ve en tabii bir dindir. Ve ancak bun-
dan dolay›d›r ki son din olmufltur. Bir dinin tabii din olmas› için akla,
fenne, ilime ve mant›¤a uygun olmas› lâz›md›r. Bizim dinimiz bunla-
ra tamamen uygundur... Bizim dinimiz için herkesin elinde bir de¤er

49 Mustafa Sabri, Dinî Müceddidler, ‹stanbul 1969., s.209.


50 O dönemde Ahmet A¤ao¤lu, ‹. Hakk› Baltac›o¤lu; Hamdullah Suphi Tanr›över. Ziya Gökalp, Ha-
flim Nahit, Tüccarzade ‹brahim Hilmi, K›l›çzade Hakk›, Tunal› Hilmi, Dr. Reflit Galip... gibileri.
51 Cündio¤lu, s. 58-59; Hutbelerin de tamam›n› Türkçe okudu. Bkz. Jaschke, 44.
ATATÜRK’ÜN D‹N VE ‹SLÂM D‹N‹ HAKKINDAK‹ GÖRÜfiLER‹ 231

ölçüsü vard›r. Bu de¤er ölçüsü ile herhangi bir fleyin bu dine uygun
olup olmad›¤›n› kolayca takdir edebilirsiniz. Hangi fley ki akla, man-
t›¤a, toplum ç›karlar›na uygundur, biliniz ki o dinimize de uygundur.
Birfley ak›l ve mant›¤a, milletin ç›kar›na, ‹slâm›n ç›kar›na uygunsa
kimseye sormay›n. O fley dinîdir. E¤er bizim dinimiz ak›l ve mant›kla
uyuflan bir din olmasayd›, en mükemmel din olmazd›, en son din ol -
mazd›.”52
Bu evrensel, yüce, ak›lc›, ilimci dinin tam olarak ö¤renilmesi, yaflan-
mas› ve korunmas› için ne gibi tedbirler almak gerekirdi. Atatürk bunun da
dinin temel kaynaklar›n›n Türkçeye çevrilmesi, herkesin dini hür olarak
ö¤renmesi, arac› s›n›flar›n kald›r›lmas›, hurafelerden dinin ay›klanmas›,
ak›l ve ilimle çat›flmaz halde olmas› gerekti¤inin düflünülmesi gibi... yol-
larla mümkün olabilece¤ini belirtti. Ama bütün bunlarla birlikte inanc›n te-
minat› olarak lâiklik ilkesini devletin temel prensipleri aras›na soktu. Lâ-
ikli¤in befl temel unsuru vard›r. Bunlar:
1. Din ve vicdan hürriyeti
2. Resmî bir devlet dininin bulunmamas›
3. Devletin din ve mezhep ayr›m› gözetmemesi
4. Devlet kurumlar›yla din kurumlar›n›n ayr›lm›fl olmas›
5. Devlet yönetiminin din kurallar›na ba¤l› olmamas›d›r. 53
Bu temel unsurlar› aç›klamak konumuzun da¤›lmas›na sebep olur. An-
cak Atatürk baz›lar›n›n ima ettikleri gibi lâiklikten dinsizli¤i anlamam›fl ve
kastetmemifltir. O der ki:
“Lâiklik yaln›z din ve dünya ifllerinin ayr›lmas› demek de¤ildir.
Tüm yurttafllar›n vicdan, ibadet ve din özgürlü¤ü de demektir... Lâik-
lik, asla dinsizlik olmad›¤› gibi, sahte dindarl›k ve büyücülükle müca -
dele kap›s›n› açt›¤› için, gerçek dindarl›¤›n geliflmesi imkân›n› temin
etmifltir. Lâikli¤i dinsizlikle kar›flt›rmak isteyenler, ilerleme ve canl›l›-
¤›n düflmanlar› ile gözlerinden perde kalkmam›fl do¤u kavimlerinin
fanatiklerinden baflka kimse olamazlar... Türkiye Cumhuriyeti’nde

52 Atatürkçülük, I, s. 455.
53 Bkz.. Ü. Günay-H.Güngör-V. Ecer, Lâiklik, Din ve Türkiye, Ankara 1997.
232 AHMET VEHB‹ ECER

her yetiflkin dinini seçmekte hür oldu¤u gibi, belirli bir dinin merasi-
mi de serbesttir. Yani ibadet hürriyeti vard›r... Din bir vicdan mesele-
sidir. Herkes vicdan›n›n emrine uymakta serbesttir. Biz dine sayg›
gösteririz. Düflünüfle ve düflünceye karfl› de¤iliz. Biz sadece din iflleri-
ni, millet ve devlet iflleriyle kar›flt›rmamaya çal›fl›yor, kas›t ve fiile da -
yanan tutucu hareketlerden sak›n›yoruz...”54
Ak›l, mant›k, ilim, geliflme, dinamizm ve vicdan hürriyeti temellerine
dayanan, evrensel olan ve ça¤dafllaflmayla çat›flmayan ‹slâm dini ile lâik-
lik aras›nda bir z›ddiyet, ayk›r›l›k sözkonusu olmad›¤› gibi tam bir uygun-
luk da vard›r.55 Lâiklik dine sayg›ya ve gerçek dindarl›¤›n geliflmesine im-
kân sa¤lad›¤› gibi56 dinin siyaset alan›nda istismar›na karfl› da bir güven-
cedir. Hiç kimsenin dinini ö¤renmesi engellenemez, ancak ö¤renmenin ve
e¤itimin yeri ise okuldur. O, bu konuda flunlar› söyler:
“Müslümanlar›n toplumsal hayat›nda hiç kimsenin özel bir s›n›f
olarak varl›¤›n› korumaya hakk› yoktur. Kendilerinde böyle bir hak
görenler dinî hükümlere uygun hareket etmifl olmazlar. Bizde ruh-
banl›k yoktur, hepimiz eflitiz ve dinimizin hükümlerini eflit olarak ö¤ -
renmeye mecburuz. Her kifli dinini, din ifllerini, iman›n› ö¤renmek
için bir yere muhtaçt›r. Oras› da okuldur.”57
Atatürk, anlatt›¤›m›z fikir ve nakletti¤imiz faaliyetleri gözönüne al›-
n›rsa, herfleyde oldu¤u gibi, din konusunda da do¤ru olan›n aran›p bulun-
mas›n›, hürriyetçi, ak›lc› fluurlu bir dinî bilginin yayg›nlaflt›r›lmas›n› iste-
mektedir. Her türlü e¤itimin devletin okullar›nda devletin denetim ve kont-
rolünde, ça¤dafl e¤itim esaslar›na göre yap›lmas› Atatürk sayesinde sa¤lan-
m›flt›r.
Atatürk, müslüman olmayanlara karfl› da hoflgörülü, birlefltirici bir tu-
tum içindedir. O, bu konuda bak›n ne diyor:
“Bizimle beraber yaflayan müslüman olmayan unsurlar› ayn› hak

54 Atatürkçülük, I. s. 111.
55 Bkz. Ahmet Mumcu, Atatürk’ün Kültür Anlay›fl›nda Vicdan ve Din Özgürlü¤ünün Yeri, An-
kara 1991.
56 Bkz. E. Ruhi F›¤lal›, “‹slam ve Lâiklik”, Atatürk Araflt›rma Merkezi Dergisi, Kas›m 1995,
Say› 33., s. 653-686.
57 Atatürkçülük, I., s. 455.
ATATÜRK’ÜN D‹N VE ‹SLÂM D‹N‹ HAKKINDAK‹ GÖRÜfiLER‹ 233

ve yetkilere sahip kabul ediyoruz. Müslüman olmayan unsurlar›yla


birlikte hepimiz, bir devletin ayn› flekilde vatandafl›y›z. Ve bu sebeple
hepimizin hukuku birdir.”58
Atatürk söz ve davran›fllar›yla anlafl›laca¤› üzere inanan bir müslüman-
d›. Çünkü 1) Allah’a inan›yor, 2) Hz. Peygamber’e toz kondurmuyor,
3) Kur’an’a sayg›l›d›r. Ancak ‹slâm›n, amelle, dünya ile ilgili konular›nda
farkl› bir düflünceye sahipti. Dine özerklik tan›yordu. Bunun yan›nda dinin
yönetime kar›flmas›n›, siyasî istismar konusu yap›lmas›n› istemiyordu.
Türk toplumunun her ferdinin akla, ilme, dine sayg›l›, milletine, bay-
ra¤›na, topra¤›na ba¤l› olarak refah içinde hür ve müstakil bir devletin -
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin - yurttafllar› olarak yaflamas›n› istiyordu.
O, Türk halk›n› ‹slâm dininin gösterdi¤i birlik beraberlik içinde olmaya ve
çok çal›flmaya yönlendiriyordu.
Sözlerimi Atatürk’ün bir vasiyet niteli¤inde olan flu sözleriyle bitirmek
istiyorum. O kendini sevenlere hitaben flöyle diyor:
“Beni seven arkadafllar›ma tavsiyem fludur: fiahs›n›z için de¤il, fa -
kat mensup oldu¤unuz millet için elbirli¤iyle çal›flal›m; çal›flmalar›n
en yükse¤i budur... Bir amaca do¤ru yürürken, kiflisel düflünce ve
amaçlar› bir tarafa b›rakarak elele vermek icabeder. Baflar›n›n s›rr›
budur. Unutmamal›d›r ki, bizlerin gerçek görevi toplumumuzun gele-
cekteki yüksek menfaatlerini sa¤lamaya çal›flmakt›r.”59

58 Atatürkçülük, I., s. 523.


59 Atatürkçülük, I., s. 77.
234
ATATÜRK’ÜN D‹NÎ YÖNÜ VE D‹N E⁄‹T‹M‹NE BAKIfiI

Prof. Dr. Fahri KAYAD‹B‹*

Girifl
Atatürk, Atatürkçülük ve onun ilkeleri iyi bilinmeli ve do¤ru tan›t›lma-
l›d›r. Asla da istismar edilmemelidir.
Atatürk’ün dîni yönü ya tam tan›t›lamad›¤›ndan ya da iyi niyetli olma-
yan baz› kiflilerin yanl›fl tan›tma çabalar›ndan bir tak›m çevrelerde o bir din
düflman›ym›fl fleklinde yanl›fl imaj uyand›r›lm›flt›r. Atatürk’ün din düflma-
n›ym›fl gibi gösterilmesi ya kas›tl›d›r ya da bilgisizlikten kaynaklanmakta-
d›r. Bidat ve hurafeleri dindenmifl gibi kabul eden baz› kimseler, O’nun
bunlar› dinden ar›nd›rmak için yapt›¤› çabalar› dine karfl› hareketlermifl gi-
bi de¤erlendirdikleri de bilinen bir gerçektir. Di¤er taraftan dini ç›karlar›-
na alet edenlerin de kendilerinin bu tutumlar›na karfl› mücadele veren Ata-
türk’ü dine karfl›ym›fl gibi gösterme çabalar› olmufltur. Bir de Atatürk pa-
ralelinde görünerek Atatürk’ü dine karfl›ym›fl gibi gösteren baz› kimseler
var ki bunlar da bu tutumlar›yla zararl› olmaktad›rlar. Bu durumlar ise Ata-
türk’ün dini yönü konusunda zihinlerde kar›fl›kl›klar meydana getirmekte-
dir. Bunun için Atatürk’ün samimi inançl›l›¤›, ‹slâm dininin özüne ba¤l›l›-
¤›, ‹slâm dinine olan hizmetleri her f›rsatta topluma anlat›lmal›d›r.
Gerek Atatürk lehine din aleyhtarl›¤› yap›l›rken, gerekse din lehine
Atatürk aleyhtarl›¤› yap›l›rken Atatürk’ü dine karfl› gibi gösterme takti¤in-
de birleflen, fakat maksatlar› ve hedefleri de¤iflik olan bu iki ayr› kesimin
propaganda ve bask› gücü öyle boyutlara varm›fl ki bazen dindar olmakla
Atatürkçü olmak birbirine z›t olarak telakki edilmifltir. Oysa bu durum hiç
* ‹stanbul Üniversitesi ‹lahiyat Fakültesi.
236 FAHR‹ KAYAD‹B‹

de öyle de¤ildir. Atatürk hayat› boyunca din aleyhine bir tek söz söyleme-
di¤i gibi tam tersine dini, gerçek dindar›, hakiki din adam›n› öven, din e¤i-
timinin önemini belirten ve müslümanl›¤›ndan dolay› iftihar etti¤ini dile
getiren çok say›da sözleri vard›r. Kendisinin iyi bir din e¤itimi ald›¤› ko-
nuflmalar›ndaki zengin dini bilgilerden anlafl›lmaktad›r. 07.02.1923 tari-
hinde Bal›kesir Pafla Camii’nde irad etti¤i hutbesi kendisinin din konusun-
da da bir uzman oldu¤unu aç›kça göstermektedir.
Esasen Atatürk’ün hayat›na bakt›¤›m›zda, son derece önemli bir man-
zara ile karfl›lafl›r›z. Bir kere o, yaflad›¤› devrin din kültürüne oldukça üst
seviyede sahip müslüman ve mütedeyyin bir ana-babadan dünyaya gelmifl
biridir ve ilk dini bilgilerini de onlardan bilhassa annesinden alm›fl ve onun
taraf›ndan yetifltirilmifltir. Annesi Zübeyde Han›m, onu, geleneklere uygun
olarak ilahilerle, yani Âmin Alay› ile mahalle mektebine bafllatm›flt›r. ‹lk
ö¤renimini gördü¤ü fiemsi Efendi Mektebi ve daha sonra devam etti¤i Se-
lânik Mülkiye ‹dadisi, devrinin flartlar› içinde ciddi dini bilgiler veren ö¤-
retim kurulufllar›yd›. Hatta daha sonra girdi¤i Selânik Askeri Rüfltiyesi de,
Manast›r Askeri ‹dâdisi de, programlar›nda ayn› ciddiyet ve seviyede din
kültürü veren müesseselerdi. Onun Kur’an-› Kerimi anlayacak kadar Arap-
ça bildi¤i de göz önünde bulundurulursa dinî konulardaki uzmanl›¤› daha
da iyi anlafl›lm›fl olur.
Biz burada Atatürk’ün kendi yaflay›fl›ndan ve din konusundaki kendi
sözlerinden örnekler vererek onun gerçek dinî yönünü ortaya koymaya ça-
l›flaca¤›z. Böylece her iki kesimin tuttu¤u yanl›fll›k ve gerçekler ortaya ko-
nacakt›r.
Dinin Lüzumu Konusundaki Görüflleri
“Din lüzumlu bir müessesedir. Dinsiz milletlerin devam›na imkân yok-
tur.”1
“Din vard›r ve laz›md›r. Temeli çok sa¤lam bir dinimiz var. Malzeme-
si iyi; fakat bina uzun as›rlard›r ihmale u¤ram›fl. Harçlar döküldükçe yeni
harç yap›p binay› takviye etmek lüzumu hissedilmemifl. Aksine olarak bir

1 Laiklik ve Atatürk’ün Laiklik Politikas›, Genel Kurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüd Baflkan-
l›¤›, Ankara-1998 s. 45; Utkan Kocatürk, Atatürk’ün Fikir ve Düflünceleri, Ankara-1971, s .206.
ATATÜRK’ÜN D‹NÎ YÖNÜ VE D‹N E⁄‹T‹M‹NE BAKIfiI 237

çok yabanc› unsur (tefsirler, hurafeler gibi) binay› fazla h›rpalam›fl. Bugün
bu binaya dokunulamaz, tamir de edilmez. Ancak zamanla çatlaklar derin-
leflecek ve sa¤lam temeller üzerinde yeni bir bina kurmak lüzumu has›l
olacakt›r.”2
“Milletimiz, din ve dil gibi kuvvetli iki fazilete maliktir. Bu faziletleri
hiçbir kuvvet, milletimizin kalb ve vicdan›ndan çekip alamam›flt›r ve ala-
maz.”3
“Bizim dinimiz en makul ve en tabii bir dindir. Ve ancak bundan dola-
y›d›r ki son din olmufltur. Bir dinin tabii olmas› için, akla, fenne, ilme ve
mant›¤a tetabuk etmesi laz›md›r. Bizim dinimiz bunlara tamamen muta-
b›kt›r.”
“Türk Milleti daha dindar olmal›d›r, yani bütün sadeli¤i ile dindar ol-
mal›d›r demek istiyorum. Dinime, bizzat hakikate nas›l inan›yorsam, buna
da öyle inan›yorum. fiuura ayk›r› ilerlemeye mani hiç bir fley ihtiva etmi-
yor...(1923)
“Bizim dinimiz milletimize afla¤›l›k, miskin ve hor görülmeyi tavsiye
etmez. Aksine Allah da Peygamber de insanlar›n ve milletlerin yücelik ve
flereflerini muhafaza etmelerini emreder.”4
M. Hayri Egeli, “Atatürk’ten Bilinmeyen Hat›ralar” isimli eserinde flu
olay› naklediyor:
“Atatürk için dinsiz diyenler oldu. Bunu bir moda imifl gibi yayanlar
vard›. Onun lâik anlay›fl›n› dinsiz gibi göstermekte fayda bulanlar oldu.
Halbuki Atatürk yobaz aleyhtar› idi. Size bafl›mdan geçen bir vak’ay› nak-
lederek bafllayay›m:
Bir gün Necip Ali O’na:
Efendim, Münir Hayri namaz k›lar, dedi.
En yak›n bir dostumun beni bu flekilde takdim etti¤ini gören beni sev-
meyenler, flimdi kovulaca¤›m› zannederek gülüfltüler.
Atatürk’le aram›zda flu konuflma geçti:

2 Utkan Kocatürk, Atatürk’ün Fikir ve Düflünceleri, Ankara-1971, s. 206.


3 Utkan Kocatürk, a.g.e., s. 210.
4 Söylev ve Demeçler, II, 90; Ethem Ruhi F›¤lal›, Atatürk ve Din, Millî E¤itim, Ankara-1981, s.
134-135.
238 FAHR‹ KAYAD‹B‹

- Sahi mi?
- Evet, Paflam.
- Niçin namaz k›l›yorsun?
- Namaz k›l›nca içimde bir huzur ve sükûn hissederim.
Atatürk demin gülenlere döndü:
- Batmak üzere olan bir gemide bulunsan›z, herhalde, yetifl Gazi, de-
mezsiniz; Allah, dersiniz. Bundan tabii ne olabilir.
Sonra bana döndü:
- Dünyadaki ifllerine zarar getirmemek flart›yla namaz›n› k›l, heykel
yap, resim de.
Atatürk asla dinsiz de¤ildi, laikti. Taassubun fliddetli düflman›yd›.
Medreseleri la¤vettirdi¤i zaman, yak›n›nda bulunanlardan rahmetli Gâ-
lib’e:
- Yahya Galib Bey, Müslümanl›kta rahiplik yoktur. Medreseler, eski
Türklerin kurduklar› modern zihniyette üniversitelerin, taassubun elinde
›slah olmayacak kadar tereddiye u¤ram›fl harabeleridir. Bunlar› ne ›slah, ne
de idame ettirmek kabildir. Y›kmaktan kast›m›z budur. Müslümanl›kta
imam, cemiyetin en üstün adam›d›r. Dört befl yüzy›l birbirini tutmayan iç-
tihatlarla, esen rüzgarlara göre verilmifl fetvalarla inançlar›yla oynanan
Türk milletinin din duygular›n›, bir sürü skolastik cahilin eline b›rakama-
y›z. ‹lerde bu ifli bizzat elime alaca¤›m.”5
Atatürk, 16 Mart 1923’te Adana’da Türk Oca¤›’nda esnaf ve san’at-
kârlara yapt›¤› hitabede flöyle diyor:
“...Bilhassa bizim dinimiz için herkesin elinde bir miyar vard›r. Bu mi-
yarla hangi fleyin bu dine uygun olup olmad›¤›n› kolayca takdir edebilirsi-
niz. Hangi fley ki akla, mant›¤a halk›n menfaatine uygundur; biliniz ki, o
bizim dinimize de uygundur. Bir fley ak›l ve mant›¤a, milletin menfaatine
muvaf›ksa kimseye sormay›n, o fley dinidir. E¤er bizim dinimiz akl›n,
mant›¤›n tetabuk etti¤i bir din olmasayd› ekmel olmazd›, ahir din olmazd›.
Büyük dinimiz çal›flmayan›n insanl›kla alakas› olmad›¤›n› bildiriyor.
Baz› kimseler asri olmay› kafir olmak say›yorlar. As›l küfür, onlar›n bu
5 Sadi Borak. Atatürk ve Din, ‹stanbul-1962, s.79-80.
ATATÜRK’ÜN D‹NÎ YÖNÜ VE D‹N E⁄‹T‹M‹NE BAKIfiI 239

zann›d›r. Bu yanl›fl tefsiri yapanlar›n maksad›, ‹slamlar›n kafirlere esir ol-


mas›n› istemek de¤il de nedir?! Her sar›kl›y› hoca sanmay›n. Hoca olmak
sar›kla de¤il, dima¤lad›r.”6
Al›nt›lanan görüfllerinde görülmektedir ki Atatürk, ‹slâm’a içtenlikle
ba¤l›d›r ve dinin özgün haliyle korunup yaflan›lmas›n› istemektedir. ‹s-
lam’›n ak›l, ilim, fen ve mant›k dini oldu¤unu, insanlara ve milletlere kim-
lik ve kiflilikleriyle yaflama anlay›fl› telkin etti¤ini belirtmektedir. Bu se-
beple, Türk Milleti’nin dinini ö¤renmesi ve daha dindar olmas› gerekti¤i-
ni söylemektedir.
Hz. Muhammed (Sav) Hakk›ndaki Görüflleri
Atatürk’ün Hz. Muhammed (sav) hakk›ndaki görüfllerini bizzat kendi-
sinin çeflitli yerlerde çeflitli nedenlerle söyledi¤i sözlerinden anlamaktay›z.
Atatürk, Hz. Muhammed’ten sayg› ve övgüyle söz etmifltir ve aleyhinde
söz edenlere karfl› onu her zaman savunmufltur.
Atatürk, Hz. Muhammed (sav) hakk›nda flöyle diyor:
“O Allah’›n birinci ve en büyük kuludur. Onun izinden bugün milyon-
larca müslüman yürüyor. Benim, senin ad›n silinir, fakat sonuca kadar o
ölümsüzdür.”7
“Son Peygamber olan Muhammed Mustafa (sav) 1394 y›l önce Rumi
Nisan ay› içinde Rebiulevvel ay›n›n Onikinci Pazartesi gecesi sabaha do¤-
ru tan yeri a¤ar›rken do¤du. Gün do¤madan... Bugün o gündür. ‹nflaallah
büyük tesadüftür. Gerçekten Arap tarihiyle bu akflam do¤um gününün y›l-
dönümüne rastl›yor. Hz. Muhammed, çocukluk ve gençlik günlerini geçir-
di. Fakat henüz Peygamber olmad›. Yüzü nurlu sözü ruhani, olgunluk ve
görünüflte eflsiz, sözünde do¤ru, yumuflak huylu ve insanl›kta ötekilere üs-
tün olan Muhammed Mustafa önce bu özel vas›flar ve seçkinli¤iyle kabi-
lesi içinde “Muhammedü’l-emin” oldu. Muhammed Mustafa, Peygamber
olmadan önce kavminin sevgisine, sayg›s›na, güvenine ulaflt›. Ondan son-
ra ancak k›rk yafl›nda nübüvvet ve k›rküçüncü yafl›nda risalet geldi. Fahri-
alem Efendimiz sonsuz tehlikeler içinde bitmez s›k›nt› ve zorluklar karfl›-

6 Sadi Borak.. a.g.e., s. 33; Enver Ziya Karal. Atatürk’ten Düflünceler, Ankara-1969, s. 66-61.
7 Utkan Kocatürk, a.g.e., s .208.
240 FAHR‹ KAYAD‹B‹

s›nda yirmi y›l çal›flt› ve ‹slâm dinini yerlefltirmek için peygamberlik göre-
vini yapmay› baflard›ktan sonra cennetin en yüksek tabakas›na ulaflt›. Ken-
disinin irflad›na ulaflm›fl olan müslümanlar ve özellikle seçkin sahabe pek-
çok gözyafl› döktüler. Fakat insanl›k gere¤i olan bu üzüntülü durumun fay-
das›z oldu¤unu hemen anlayan anlay›fll› kifliler, Peygamberin arkas›ndan
a¤lamak de¤il, ümmetin ifllerini bir an önce güzel yürütmeye ulaflt›racak
tedbiri almak inanc›yla topland›lar. Resul-i Ekrem’e halife olacak bir emir
seçilmesi söz konusu edildi. Hz. Peygamber, dostu olan Hz Ebubekir’den
flahsen çok hofllan›rd›. Son nefeslerini yaflarken Ebubekir’in kendisine ha-
lef olmas›n›n uygun olaca¤›n› de¤iflik flekillerde iflaret de buyurmufllard›.”8
Atatürk, 30.10.1922 tarihli Meclis konuflmas›n›n bafllang›c›nda, Pey-
gamberlerin gönderilmesindeki ilahi usule, dinimizin son din ve Hz. Pey-
gamber oluflundaki hikmete temas ederken flöyle diyor:
“Ey arkadafllar! Tanr› birdir, büyüktür. Adat-› ilahiyyenin tecelliyat›na
bakarak diyebiliriz ki, insanlar iki s›n›fta iki devirde mütalaa olunabilir. ‹lk
devir, befleriyetin sabavet ve flehabet devridir. ‹kinci devir, befleriyetin rüflt
ve kemal devridir. Befleriyetin birinci devrede t›pk› bir çocuk gibi, t›pk› bir
genç gibi, yalandan maddi vas›talarla kendisiyle ifltigal edilmeyi istilzam
eder. Allah, kullar›n laz›m olan nokta-i tekamüle vüsulüne kadar, içlerin-
den vas›talarla dahi kullar›yla ifltigali, lazime-i uluhiyetten addeylemifltir.
Onlara Hz. Adem aleyhisselamdan itibaren mazbut ve gayr-› mazbut bildi-
rilen ve bildirilmeyen namütenahi denecek kadar çok nebiler, peygamber-
ler ve rasuller göndermifltir.
Fakat Peygamberimiz vas›tas›yla en son hakay›k-› diniyye ve mede-
niyyeyi verdikten sonra art›k befleriyetle bilvas›ta temasta bulunma¤a lü-
zum görmemifltir. Befleriyetin derece-i idrak, tenevvür ve tekemmülü, her
kulun do¤rudan do¤ruya ilhamat-› ilahiyye ile temas kabiliyetine vas›l ol-
du¤unu kabul buyurmufltur. Ve bu sebepledir ki, Cenab-› Peygamber, Ha-
temü’l-Enbiya olmufltur ve kitab›, Kitab-› Ekmeldir.”9

8 Nutuk-Söylev, II. cilt, Ankara. T.T.K. Yay›nlar›, 1989, Atatürk Araflt›rma Merkezi Yay›n›,
s.106-108.
9 Sadi Borak, a.g.e., s. 17.
ATATÜRK’ÜN D‹NÎ YÖNÜ VE D‹N E⁄‹T‹M‹NE BAKIfiI 241

Atatürk’ün son Peygamber Hz. Muhammed hakk›ndaki bu sevgi, say-


g› ve takdir dolu sözlerini duyan ve okuyan hiç bir kifli onu din düflman›
gösteremez. Bilakis onun dindarl›¤›na hayranl›k duyar.
Atatürk, Hz. Muhammed (sav) den takdirle bahsederken o devirler için
de hep “Hz. Peygamberin zaman-› saadetlerinde...” diye sayg› kelimeleri
kullan›rd›. Ayr›ca Peygamber Efendimizin dirayetli bir devlet adam›, iyi
bir baflkumandan oldu¤unu da s›k s›k tekrarlard›.”10
Atatürk, ölümünden onbefl gün kadar önce dünyadaki müslümanlara
gönderdi¤i mesaj›nda:
- Bütün dünyan›n müslümanlar› Allah’›n son Peygamberi Hz. Muham-
med (sav) in gösterdi¤i yolu takip etmeli ve verdi¤i talimatlar› tam olarak
tatbik etmeli. Tüm müslümanlar Hz. Muhammed’i örnek almal› ve kendi-
si gibi hareket etmeli; ‹slâmiyetin hükümlerini oldu¤u gibi yerine getirme-
li. Zira ancak bu flekilde insanlar kurtulabilir ve kalk›nabilirler.
Mustafa Kemal Atatürk, bu mesaj› Baflbakan ve D›fliflleri Bakan› vas›-
tas›yla dünyaya aç›klad›.
Atatürk’ün bu mesaj›, kendisinin ne kadar dindar ve gerçek müslüman
oldu¤unu aç›kça gösteriyor. Onun için Büyük Önder’e olan sevgimiz, say-
g›m›z ve ba¤l›l›¤›m›z› isbatlayabilmek ve tazeleyebilmek için bu mesaj›
hat›rlamal›y›z. Atatürk’ün ruhunu flad etmek istiyorsak, son sözlerine göre
hareket etmeliyiz. Do¤rusu Büyük Türk Liderinin son mesaj›, müslüman-
lar için yeni bir hayat›n müjdecisi olabilir. Müslümanlar Atatürk’ün sözle-
rine uyarak hem dünyada, hem ahirette yüksek mertebeye erebilirler.11

Atatürk’ün Kur’an-› Kerim Hakk›ndaki Görüflleri ve Çal›flmalar›


Cumhuriyetin ilan›ndan hemen sonralar› Kur’an-› Kerim’in Türkçe
tercümesi ve tefsiri üzerinde büyük bir yar›fl ve faaliyet görülmektedir.
Atatürk, 1930 y›l›nda, müslümanlar gerçek dinlerini ö¤rensinler diye,
Kur’an’› Türkçeye, yeni harflerle tercüme ettirmifl ve ayr›ca, Hz. Peygam-
berin hayat›yla ilgili bir kitab› çevirtmifltir.12

10 Gotthart Jaschke, “Yeni Türkiye’de Kur’an-› Kerim Kurslar›,” (Tercüme: Nimet Arsan), ‹slâm
Tetkikleri Enstitüsü Dergisi, cilt:5, cüz: 1-4, ‹stanbul-1973, s. 62-63.
11 Nedim Sabaî, Atatürk, (Urduca Yay›nlarda), A.Ü.Dil ve Tarih-Co¤rafya F. Yay›nlar› A.Ü. Bas›-
mevi, s. l02, (Trc.Prof. Dr. Harif Faruk)
12 Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, III, s. 85.
242 FAHR‹ KAYAD‹B‹

Hadimli Mehmet Vehbi Efendi’nin “Hülasat’ül-Beyan fi Tefsiri’l-


Kur’an” isimli eseri ile Muhammed Hamdi Yaz›r’›n “Hak Dini Kur’an Di-
li: Yeni Mealli Türkçe Tefsir” isimli eseri de dahil olmak üzere, Cumhuri-
yetin ilk onbefl y›l›nda, Kur’an-Kerim’in tercüme ve tefsirine dair yaz›l›p
neflredilen eser say›s› dokuza varmaktad›r.13
Bunlardan Elmal›l› Hoca’n›n tefsirini, Büyük Millet Meclisi’nin kara-
r› ile ve Diyanet ‹flleri Baflkanl›¤›’n›n bütçesine konulan tahsisatla yazd›-
r›ld›¤›n›, bafllang›çta mealin Mehmet Akif Bey merhum taraf›ndan yap›l-
mas›n›n kararlaflt›r›ld›¤›n›, fakat Mehmet Akif Bey’in bilahare bu görevi
b›rak›p, ald›¤› avans› da iade etmesi üzerine, hem mealin, hem de tefsirin
Elmal›l› Muhammed Hamdi Yaz›r Hoca taraf›ndan yap›ld›¤›n› biliyoruz.14
Atatürk, Kur’an-› Kerim”in Türkçeye çevrilmesinin gerekçesi konu-
sunda flöyle diyordu: “Türkler dinlerinin ne oldu¤unu bilmiyorlar, bunun
için Kur’an Türkçe olmal›d›r.”15
“Türk Kur’an’›n arkas›ndan kofluyor; fakat onun ne dedi¤ini anlam›-
yor; içinde ne var, bilmiyor ve bilmeden tap›n›yor. Benim maksad›m arka-
s›ndan kofltu¤u kitapta neler oldu¤unu Türk anlas›n.”16

Ramazan Ay›nda Kur’an Okutmas›


Atatürk’ün Kur’an-› Kerim’e karfl› ilgisi, sadece O’nun Türkçelefltiril-
mesi ve camilerde Türkçesinin de aç›klanmas› konular›na münhas›r de¤il-
dir. O, Kur’an-› Kerim’in nazm-› celilini de daima zevkle ve huflu ile din-
lemifltir. Bilhasa Ramazan aylar›nda buna özen gösterirdi. Bu konuda Ha-
f›z Yaflar Okur flöyle diyor:
“Ramazanlar›n Atam için çok büyük bir önemi vard›. Ramazan gelir
gelmez incesaz heyeti Çankaya Köflkü’ne giremezdi. Kandil geceleri de
saz çald›rmazlard›. Sadece beni huzurlar›na ça¤›r›r, Kur’an-› Kerim’den
baz› sureler okuturlard›. Ben okurken gözleri bir noktaya tak›l›r, derin bir
huflu ile dinlerlerdi. Ruhen çok mütelezziz oldu¤u her halinden anlafl›l›rd›.
13 Osman Ergin, Türk Maarif Tarihi, 5/1928-1931.
14 Ahmet Gürtafl, Atatürk ve Din E¤itimi, Ankara-1997, s. 39.
15 Osman Ergin, a.g.e., s. 5/1957.
16 Osman Ergin, a.g.e., 5/1950.
ATATÜRK’ÜN D‹NÎ YÖNÜ VE D‹N E⁄‹T‹M‹NE BAKIfiI 243

Ramazanlarda bir ay müddetle Hac› Bayram-› Veli ve Zincirlikuyu ca-


milerinde flehitlerimizin ruhuna hatm-i flerif okumam› emrederlerdi... Bü-
yük Atatürk bir çok vesilelerle flöyle demifltir:
- Mukaddes mihrab›, cehlin elinden al›p ehlinin eline vermek zaman›
gelmifltir.
Bunu, dini davran›fllar›na daima düstur yapm›fllard›r. Peygamber Efen-
dimizden de büyük takdirle bahsederlerdi. O devirler için hep “Hz. Pey-
gamberin zaman-› saadetlerinde...” diye sayg› kelimeleri kullan›rlard›. Ay-
r›ca Peygamber Efendimizin dirayetli bir devlet adam›, iyi bir baflkuman-
dan oldu¤unu da s›k s›k tekrarlard›.”17
Atatürk’ün Kur’an dinlemeyi sevdi¤ine dair, Florya Cumhurbaflkanl›-
¤› Köflkü’nde cereyan eden bir olayla ilgili hat›ras›n› da Mahmut Baler
flöyle anlat›yor:
Atatürk, Haf›z Yaflar’a hiddetle ba¤›rd›:
- Sen nerdesin be adam! Haf›z nerde diye ne zaman sorsam seni bula-
mazlar, hastad›r derler. Ama yalan, sen temaruz ediyorsun. Yani yalan ye-
re hastalan›yorsun. Senin bir fleyin yok.
Haf›z cevap vermeye haz›rlan›rken:
- Yeter, kafi, fazla konuflma! Bir iskemle al, masan›n sonundaki köfle-
ye otur, dedi.
Atatürk, güzel sesle okunan Kur’an’› dinlemeyi çok severdi. Haf›z’dan
uflflak makam›nda bir Kur’an okumas›n› istedi. Haf›z aya¤a kalkarak:
-Hangi sureyi emredersiniz? Diye sordu.
-Ne istersen onu oku, dedi. Haf›z okumaya bafllad›. Atatürk:
-Dur, hicaz makam›na geç, dedi.
Haf›z birden bire hicaz makam›na geçemedi. “H›››...h››” diye makam›
biraz arad›ktan sonra buldu ve okumaya devam etti. Sonra Atatürk, yüzü-
nü bana çevirerek:
“Mahmut Bey, Kur’an okur musunuz? Diye sordu.
- Okurum, Efendim.
- Buyurun, okuyun.

17 Gotthard, a.g.m., s. 62.


244 FAHR‹ KAYAD‹B‹

Ben, gençli¤imde iken ezberleyip haf›zamda olan bir sureyi, besmele


çekerek tatl› bir makamla okumaya bafllad›m. Kendileri de, etraf da flafl›r-
d›. Biraz sonra bana da:
- Hicaz makam›na geçin, dedi.
Ben hüzzam makam›yla okumaya bafllad›¤›m sureyi, musikiyle olan
alakama dayanarak, hiç duraklamadan hicaz makam›na geçtim ve okuma-
ya bafllad›m. Haf›z’a dönerek:
- Bak buraya! ‹flte zeka ile aptall›¤›n mukayesesi! Sana, Kur’an oku,
dedim. Hangi sureyi istersiniz, diye sordun. Bu flark› de¤il ki be¤endi¤imi-
zi okuyal›m; Allah’›n kelam›... Ne diye soruyorsun. Nereden istersen ora-
dan oku. Sonra, hicaz makam›na geç, dedim. Makam› bulmak için
Kur’an›n azametini berbat ettin. fiaflk›n herif!
Diye beni takdirle gösterdikten sonra tekrar, iflte zeka ile flaflk›nl›¤›n
mukayesesi, diyerek Haf›z’› susturdu. Ve Afet Han›ma dönerek:
- Afet Han›m, Mahmud’a imam›n hediyesini getir, ver, dedi.
Bana herhalde bir cübbe geliyor, diye beklerken, Afet Han›m, elinde
büyük ve renkli bir kutu içinde Türk Oca¤› sigaras› getirdi. Ve bana uzat-
t›. Atatürk:
-Bu kutuyu aç ve arkadafllar›na ikram et,
Ben:
Efendim, müsaade buyurursan›z, unutam›yaca¤›m bu mutlu günün ha-
t›ras› olarak bu kutuyu sakl›yay›m, dedim.
- Hay›r, siz sigaralar› da¤›t›n, hat›ras›n› saklay›n, dedi.18
Atatürk’ün her Ramazan’da, k›z kardefli Makbule Han›m’a, Annesinin
ruhu için hatim indirilmesini rica etti¤i ve haf›z için, içinde para bulunan
bir zarf verdi¤i de bilinen bir husustur.19
Görülüyor ki Atatürk, Kur’an-› Kerim’in indi¤i ay olan Ramazan ay›n-
da çeflitli flekillerde Kur’an okutmaktad›r. Üstelik okuyuflta daha düzgün
okumalar› konusunda haf›zlar›n dikkatini çekmektedir.
18 Mahmut Baler, Hayat›n› Tercüman ‹çin Yazd›, (Baldan Damlalar) Tercüman Gazetesi, s. 2.
19 Ahmet Gürtafl, a.g.e., s. 155.
ATATÜRK’ÜN D‹NÎ YÖNÜ VE D‹N E⁄‹T‹M‹NE BAKIfiI 245

Atatürk Din ‹stismar›na ve Hurafelere Karfl›d›r


Atatürk, hurafeye, safsataya, yobazl›¤a, taassuba ve dinin politik istis-
mar›na daima karfl› koymufl; dini, toplumu sömürme arac› haline getirmek
isteyen din bezirganlar›na fliddetle çatm›flt›r. Burada, Atatürk’ün dini konu-
da verdi¤i mücadelenin dinin asl›na de¤il, bilakis din perdesi alt›nda yürü-
tülen taassuba ve dinin çeflitli maksatlarla istismar vas›tas› yap›lmas›na
karfl› oldu¤unu gösteren baz› sözlerine yer vermek istiyorum.
“2 Temmuz 1932’de toplanan Birinci Türk Tarih Kongresi’nin son
günlerinde Atatürk, tarih ö¤retmenlerini ve ö¤retim üyelerini Gazi Orman
Çiftli¤i’nde bir çayl› toplant›ya ça¤›rd›. Bu toplant›da bizimle iki saat ko-
nufltu. Bu arada ö¤retmenlerden biri Atatürk’e flunu sordu:
- Paflam, din lüzumlu bir fley midir? Halifeli¤in kald›r›lmas› iyi mi ol-
mufltur?
Atatürk, bu soruya flu cevab› verdi:
- Evet, din lüzumlu bir müessesedir. Dinsiz milletin devam›na imkan
yoktur. Yaln›z fluras› vard›r ki, din Tanr› ile kul aras›ndaki kutsal bir ba¤l›-
l›kt›r. Mutaass›p ‹slamc›lar›n din komisyonculu¤una izin verilmemelidir.
Dinden maddi ç›kar sa¤layanlar alçak kiflilerdir. ‹flte biz, bu duruma karfl›-
y›z. Buna izin vermiyoruz. Bu gibi din ticareti yapan kimseler, saf ve ma-
sum halk›m›z› aldatm›fllard›r. Bizim ve sizin mücadele edece¤imiz ve etti-
¤imiz bu kimselerdir..
Dinle hilafeti birbirinden ay›rdetmek laz›md›r. Birincisi ne kadar fay-
dal› ise ikincisi o kadar lüzumsuz bir hal alm›flt›r. Halifeli¤i kald›rd›¤›m›z
günden bugüne kadar kimsenin buna sahip ç›kmamas›, müslüman dünya-
s›n›n halife olmaks›z›n da yürüyece¤ine ve yürümekte oldu¤una en güzel
örnek de¤il midir?!”20
“Bütün müstebit hükümdarlar hep dini alet edindiler. ‹htiras ve istib-
datlar›n› terviç için hep s›n›f-› ulemaya müracaat eylediler. Hakiki ulema,
dini bütün alimler hiç bir vakit bu müstebit tacdarlara inkiyad etmediler;
tehditlerden korkmad›lar. Bu gibi ulema kamç›lar alt›nda dö¤üldü; memle-

20 Atatürk Önderliginde Kültür Devrimi, Kalk›nma ‹çin Bölgesel ‹flbirli¤i Tebli¤leri, 9-11 Ka-
s›m 1967. Ankara-1972, s .53-54.
246 FAHR‹ KAYAD‹B‹

ketlerinden sürüldü; zindanlarda çürütüldü; dara¤açlar›nda as›ld›. Lakin


onlar yine o hükümdarlar›n keyfine, dini alet yapmad›lar.”21
Cehalet ve taassup, dini istismar için en müsait ortam› meydana getir-
di¤inden ve bunu gidermek için gerçek din bilginleri yetifltirmenin gere¤i-
ni ise flöyle vurgulamaktad›r:
“Fakat bunca as›rlarda oldu¤u gibi, bugün dahi, akvam›n cehlinden ve
taassubundan istifade ederek, binbir türlü siyasî ve flahsî maksat ve men-
faat için dini alet ve vas›ta olarak kullanmak teflebbüsünde bulunanlar›n
dahil ve hariçte mevcudiyeti, bizi bu zeminde söz söylemekten, maatees-
süf, henüz müsta¤ni bulundurmuyor. Befleriyette din hakk›ndaki ihtisas ve
vukuf, her türlü hurafelerden tecerrüd ederek hakiki ulum ve fünun nurla-
riyle musaffa ve mükemmel oluncaya kadar din oyunu aktörlerine her yer-
de tesadüf edilecektir.”22
Dini konularda sözleriyle uygulamalar› birbirini tutmayan kimselerin
esas maksatlar›n› da flu sözleriyle ifade ediyor:
“Masum halka, befl vakit namazdan maada, geceleri de fazla namaz
k›lmay› vaaz ve nasihat etmek, belki ömründe hiç namaz k›lmam›fl olan bir
politikac› taraf›ndan vaki olursa bu hareketin hedefi anlafl›lmaz olur
mu?!”23
“...‹slâm dinini, yüzy›llardan beri al›flageldi¤i üzere bir siyaset arac›
durumundan uzaklaflt›rmak ve yüceltmek gerekli oldu¤u gerçe¤ini görüyo-
ruz Kutsal ve ilahi inançlar›m›z› ve vicdani de¤erlerimizi, karanl›k ve ka-
rars›z olan ve her türlü menfaat ve ihtiraslara görünüfl sahnesi olan siyaset-
lerden ve siyasetin bütün k›s›mlar›ndan bir an önce ve kesin olarak kurtar-
mak milletin dünyevî ve uhrevî mutlulu¤unun emretti¤i bir zarurettir. An-
cak bu suretle ‹slam dininin yüceli¤i belirir.”24
Bu sözlerden anlafl›ld›¤› üzere Atatürk, din istismar› yapmaya fliddetle
karfl›d›r. Siyasî ve flahsî nedenlerle din istismar› yap›lmas›na, dinin siyase-

21 Sadi Borak.. a.g.e., s. 39.


22 Enver Ziya Karal, Atatürk’ten Düflünceler, Ankara-1969, s. 72.
23 Enver Ziya Karal, a.g.e., 73.
24 Ethem Ruhi F›¤lal›, Atatürk ve Din, Millî E¤itim, Ankara-1981, s.135.
ATATÜRK’ÜN D‹NÎ YÖNÜ VE D‹N E⁄‹T‹M‹NE BAKIfiI 247

te alet edilmesine asla tahammülü yoktur. Müslüman olduklar› halde çö-


ken ve y›k›lan milletlerin, geçmifllerinin yanl›fl al›flkanl›klar›na ve inançla-
r›na ‹slâm’› dayanak yapt›klar› ve ‹slami gerçeklerden uzaklaflt›ktar› için,
yok olduklar›n› söyler. Dinin hurafelerden ve bat›l inançlardan ar›nd›r›lm›fl
olarak insanlara sunulmas›n› ister.25
Atatürk, gerçek dine ne kadar taraftar ise hurafelerden ve bid’atlardan
oluflan; akla, mant›¤a ve bilime yer vermeyen din anlay›fl›na o kadar kar-
fl›d›r. Zaten bu hurafe ve bid’at anlay›fl›na ‹slâm dini de karfl›d›r. Bu konu
ile ilgili olarak Atatürk flöyle der:
“Türk milleti daha dindar olmal›d›r, yani bütün sadeli¤i ile dindar ol-
mal›d›r demek istiyorum. Dinime, bizzat hakikata nas›l inan›yorsam, buna
da öyle inan›yorum. fiuura muhalif, terakkiye muhalif hiçbir fley ifade et-
miyor. Halbuki Türkiye’ye istiklâlini veren bu Asya milletinin içinde daha
kar›fl›k, sun’i, itikad-› bat›ladan ibaret bir din daha vard›r. Fakat bu cahil-
ler, bu acizler s›ras› gelince, tenevvür edecekler. Onlar ziyaya takarrüp
edemezlerse kendilerini mahv ve mahkum etmifller demektir. Onlar› kurta-
raca¤›z!”26
Gene bir konuflmas›nda:
“…Herhalde zihniyetlerde mevcut hurafeler kamilen tardolunacakt›r.
Onlar ç›kar›lmad›kça dima¤a hakikat nurlar›n› infaz etmek imkans›zd›r.
Ölülerden istimdat etmek medeni bir heyet-i ictimaiyye için fleyndir. (ay›p-
t›r)”27
Atatürk’ün Gerçek Din Bilginlerini Takdiri ve Övgüsü
Dini flahsi ç›karlar›na ve menfaatlerine alet edenlere karfl› olan Atatürk,
gerçek din bilginlerini ise her zaman takdir etmifl, hizmetlerini övmüfl ve
onlarla övünmüfltür.
Atatürk, 24 Eylül 1924 tarihinde Amasya’da, flerefine verilen bir ziya-
fetin sonunda, sözü Milli Mücadele’ye getirerek flöyle diyor:

25 Sabri Hizmetli, “Mustafa Kemal Atatürk’ün ‹slâm Tarihi Anlay›fl›,” Atatürk Araflt›rma Merke -
zi Dergisi, c. l5, s. 44, s. 466.
26 Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, III, Ankara-1981, s. 570.
27 Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, II, s. 214-215.
248 FAHR‹ KAYAD‹B‹

“Efendiler! Bundan befl sene evvel buraya geldi¤im zaman bu flehir


halk› da, bütün millet gibi, hakiki vaziyeti anlam›fllard›. Fikirlerde kar›fl›k-
l›k vard›. Dima¤lar adeta durgun bir haldeydi. Ben burada bir çok zevatla
beraber, Kamil Efendi Hazretleriyle de görüfltüm. Bir cami-i flerifte haki-
kati halka izah ettiler. Efendi Hazretleri halka dediler ki:
-Milletin flerefi, haysiyeti, hürriyeti, istiklâli hakikaten tehlikeye düfl-
müfltür. Bu felaketten kurtulmak, icap ederse vatan›n son ferdine kadar öl-
meyi göze almak laz›md›r. Padiflah olsun, halife olsun, isim ve ünvan› ne
olursa olsun, hiç bir flah›s ve makam›n mevcudiyetinin hikmeti kalmam›fl-
t›r. Tek kurtulufl çaresi, halk›n do¤rudan do¤ruya hakimiyeti ele almas› ve
iradesini kullanmas›d›r.
‹flte Efendi Hazretlerinin bu yol gösteren va’z ve nasihat›ndan sonra
herkes çal›flmaya bafllad›. Bu münasebetle Müftü Kamil Efendi Hazretle-
rini takdirle yadediyorum. Ve genç Cumhuriyetimiz, bu gibi ulema ile ifti-
har eder.”28
Bir baflka konuflmas›nda da hakiki alimlerden flöyle bahsediyor
“Efendiler! Bir fikri daha tashih etmek isterim. Milletimizin içinde ha-
kiki ulema, ulemam›z içinde, milletimizin bihakk›n iftihar edebilece¤i
alimlerimiz vard›r. Fakat bunlara mukabil ilmi kisve alt›nda ilmi hakikat-
lerden uzak, lüzumu kadar teallüm edememifl, ilim yolunda lay›k› kadar
ilerleyememifl, hoca k›yafetli cahiller de vard›r. Bunlar›n ikisini birbirine
kar›flt›rmamal›y›z. Seyahatlerimde bir çok hakiki münevver ulemam›zla
temas ettim. Onlar› en yeni ilmi terbiye alm›fl, sanki Avrupa’da tahsil et-
mifl bir seviyede gördüm. ‹slâmiyetin hakikatlerine ve ruhuna vak›f olan
alimlerimizin hepsi bu kemal mertebesindedir.29
Nitekim Atatürk’ün övgüyle bahsetti¤i müftüler ve din adamlar› ülke-
nin kurtulmas› için millî mücadelede de kendilerine düflen görevleri yeri-
ne getirmifllerdir.
Mondros Ateflkesi (mütarekesi,30 Ekim 1918) sonras›nda bat› ülkeleri
hemen ülkemiz aleyhine faaliyete geçmifltir. ‹ç ve d›fl ihanet odaklar› el ele
28 Sadi Borak, a.g.e., s.64.
29 Sadi Borak, a.g.e., s. 38-39.
30 Ali Sar›koyuncu, Millî Mücadelede Din Adamlar›, Diyanet ‹flleri Baflkanl›¤› Yay›nlar›, Ankara.
1995. c.1, s.17-18.
ATATÜRK’ÜN D‹NÎ YÖNÜ VE D‹N E⁄‹T‹M‹NE BAKIfiI 249

vererek anayurdumuz Anadolu, ‹ngiliz, Frans›z, ‹talyan ve Yunanl›lar›n ifl-


galine u¤ram›flt›r.
Böyle bir anda milletin ruhunda ve benli¤inde mevcut olan direnme
gücünü ateflleyen hocalar, müftüler, din adamlar›, Millî Mücadele fikrinin
do¤uflunda önemli bir faktör olmufllard›r. Ölüm kal›m mücadelesinin ilk
günlerinde halk Mustafa Kemal Pafla’n›n da belirtti¤i gibi, “Hakiki vaziye-
ti alamam›fllard›, fikirlerde kar›fl›kl›k vard›, dima¤lar adeta durgun haldey-
di.” Pek çok din adam› gene Mustafa Kemal Pafla’n›n ifadesiyle “hakikati
halka izah ettiler... do¤ru yolu gösteren vaaz ve nasihatlerden sonra herkes
çal›flmaya bafllad›.”
Bu cümleden olarak ‹zmir’in iflgalinden sadece 4 saat gibi k›sa bir sü-
re sonra düzenledi¤i mitingde; “iflgal edilen bir memleket halk›n›n silâha
sar›lmas› dini bir görevdir” diyen Müftü Ahmet Hulusi Efendi’nin etraf›n-
da Denizli’ler hemen birleflmifllerdir.
Din adamlar› Millî Mücadele k›v›lc›m›n› atefllemekle kalmad›lar. Ki-
mileri ellerinde silah beldelerini de korumufllard›r. Örne¤in ‹sparta’da Ha-
f›z ‹brahim Efendi DEM‹RALAY, Afyonkarahisar’da da Hoca ‹smail fiük-
rü ÇEL‹KALAY adlar›nda gönüllülerden alayl›lar teflkil etmifllerdir.
Öte yandan hiçbir Müdafa-i Hukuk Cemiyeti yoktur ki, onun içinde
veya bafl›nda bir din adam› bulunmas›n. Bilindi¤i üzere TBMM bu kuru-
lufllar›n üzerine bina edilmifltir. Yine Mustafa Kemal Pafla, 19 May›s
1919’da Anadolu topraklar›na ayak bast›¤›nda onu karfl›layanlar›n bafl›nda
din adamlar› ön saflarda yer alm›fllard›r.
K›saca ilk direnifl fetvas›n› veren ve örgütünü kuran Denizli Müftüsü
Ahmet Hulusi Efendi’den, ‹zmir Valisi ‹zzet Bey’in Yunan iflgaline karfl›
ç›kmamas› üzerine, “Vali Bey... bu sakal›m kan›mla k›zarabilir, ama bu al›-
na Yunan alça¤›n› sükunetle selamlam›fl olman›n karas›n› sürerek huzuru
ilahiye ç›kamam” diye hayk›ran ‹zmir Müftüsü Rahmetullah Efendi, Mus-
tafa Kemal Pafla’ya “Paflam! Bütün Amasya emrinizdedir” diyen Müftü
Hac› Tevfik Efendi’den Millî Mücadele’nin meflru oldu¤una dair fetva ve-
ren M. Rifat Efendi ve daha niceleri, Mustafa Kemal Pafla’n›n “Ya ‹stiklal
Ya ölüm” parolas› etraf›nda birleflmifllerdir.31

31 Enver Ziya Karal, a.g.e., s. 69.


250 FAHR‹ KAYAD‹B‹

Atatürk, ‹stiklâl Savafl›’ndan sonra da yapt›¤› yurt seyahatlerinde din


adamlar›yla sohbet etmifl ve gerçek din alimlerini daima takdir etmifl, hiz-
metlerini övmüfl ve onlarla iftihar etmifltir.

Atatürk’ün Din E¤itimine Verdi¤i Önem


Atatürk, genel e¤itime önem vermesinin paralelinde din e¤itimine de
önem vermifltir. Din e¤itimini, millî e¤itimin ilk hedefleri aras›na almakla ki-
flilerin dinini, diyanetini ö¤renmek mecburiyetinde oldu¤unu belirtmifl ve
okullar› bu e¤itimin tek yeri olarak göstermifltir. O, bu konuda flunlar› söyler:
“Müslümanlar›n toplumsal hayat›nda hiç kimsenin özel bir s›n›f olarak
varl›¤›n› korumaya hakk› yoktur. Kendilerinde böyle bir hak görenler dini
hükümlere uygun hareket etmifl olmazlar. Bizde ruhbanl›k yoktur, hepimiz
eflitiz ve dinimizin hükümlerini eflit olarak ö¤renmeye mecburuz. Her kifli
dinini, din ifllerini, iman›n› ö¤renmek için bir yere muhtaçt›r. Oras› da
okuldur.”32
3 Mart 1924 tarihli Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile Türkiye’deki bütün
e¤itim ve ö¤retim kurumlar› Milli E¤itim Bakanl›¤›’na ba¤land›. Bu kanu-
nun din e¤itimi ile ilgili 4. maddesi aynen flöyledir:
Madde 4- Maarif Vekaleti yüksek diniyat mütehass›stan yetifltirilmek
üzere Darülfünun’da bir ilahiyat Fakültesi tesis ve imamet ve hitabet gibi
hidemat-› diniyyenin ifas› vazifesiyle mükellef memurlar›n yetiflmesi için
de ayr› mektepler küflat edecektir.
Atatürk, bu kanun ç›kmadan önce, 31 Mart 1923 günü ‹zmir’de yapt›-
¤› bir konuflmada yüksek din e¤itimi görmüfl din bilginlerinin yetiflmesini
istemifl ve flöyle demiflti:
“Milletimiz ve memleketimizin irfan ocaklar› bir olmal›d›r. Bütün
memleket evlatlar› ayn› surette oradan ç›kmal›d›r. Fakat nas›l ki her alan-
da yüksek meslek ve ihtisas sahipleri yetifltirmek laz›m ise, dinimizin fel-
sefi gerçe¤ini araflt›rma, inceleme ve ö¤retme bak›m›ndan ilmi ve fenni
kudrete sahip olacak (güzide ve hakiki ülema-y› kiram) seçkin ve hakiki
alimleri yetifltirecek yüksek müesseselere malik olmal›y›z.”33

32 Osman Ergin, Türk Maarif Tarihi, 5/1736.


33 Yahya Akyüz, “Atatürk’ün Türk E¤itim Tarihindeki Yeri,” Atatürk Araflt›rma Merkezi
Dergisi, c. IV, s. 10, Ankara-l987 s. 84.
ATATÜRK’ÜN D‹NÎ YÖNÜ VE D‹N E⁄‹T‹M‹NE BAKIfiI 251

Bir defas›nda Meclisi aç›fl konuflmas›nda e¤itimi yayg›nlaflt›rarak köy-


lüyü de e¤itmenin gere¤ini flöyle vurgular:
“Efendiler! Yüzy›llardan beri milletimizi yöneten hükümetler, maarifi
yayg›nlaflt›rmak arzusunu aç›klaya gelmifllerdir. Ancak bu arzular›na erifl-
mek için Do¤u’yu ve Bat›’y› taklitten kurtulamad›klar›ndan, sonuç mille-
tin cehaletten kurtulamamas›na müncer olmufltur.
Bu hazin gerçek karfl›s›nda bizim takibe mecbur oldu¤umuz maarif siya-
setimizin ana hatlar› flöyle olmal›d›r: Demifltim ki, bu memleketin sahibi ve
hey’et-i içtimaiyemizin unsur-› esasisi köylüdür. ‹flte bu köylüdür ki, bugü-
ne kadar nur-› marifetten mahrum b›rak›lm›flt›r. Binaenaleyh bizim takip
edece¤imiz maarif siyasetinin temeli, evvela mevcut cehli izale etmektir. Te-
ferruata girmekten ictinaben, bu fikrimi bir kaç kelime ile tavzih için diye-
bilirim ki, alel›tlak umum köylüye, okumak, yazmak ve vatan›n›, milletini,
dinini, dünyas›n› tan›tacak kadar co¤rafî, tarihî, dinî ve ahlakî malumat ver-
mek ve a’mal-i erbaay› ö¤retmek, maarif pro¤ram›m›z›n ilk hedefidir. Bu
hedefe varmak, e¤itim tarihimizde kutsal bir merhale teflkil edecektir.”34

Atatürk Erkekler Kadar Kad›nlar›n da E¤itimine Önem Vermifltir.


‹slam Dini’nin “Oku” emri kad›n ve erke¤i ay›rt etmeksizin her ikisi-
ne beraberdir. Ayr›ca Hz. Peygamber (sav): “‹lim her kad›n ve erkek üze-
rine farzd›r.” diyerek ilmin her iki cinse farz oldu¤unu belirtmifltir.
Atatürk, bu konuda:
“Bizim dinimiz hiçbir vakit kad›nlar›n erkeklerden geri kalmas›n› ta-
lep etmemifltir. Allah’›n emretti¤i fley müslüman erkek ve müslüman kad›-
n›n beraberce ilim ve irfan kazanmas›d›r. Kad›n ve erkek ilim ve irfan› ara-
mak, nerede bulursa oraya gitmek ve onunla donanm›fl olmak mecburiye-
tindedir.”35
Atatürk, bir di¤er konuflmas›nda ise:
“...Bizim ulvi dinimiz, her müslim ve müslimeye ilim tahsilini farz k›-
l›yor ve her müslim ve müslime, ümmeti tenvir ile mükelleftir.”36
34 Osman Ergin,, Türk Maarif Tarihi, ‹stanbul- 1977. V. 1901.
35 Sadi Borak, a.g.e.,s.38; Utkan Kocatürk, a.g.e., s. 212.
36 Ahmet Vehbi Ecer, Atatürk’ün Din ve ‹slam Dini Hakk›ndaki Görüflleri, Kayseri-1998. s. 5.
252 FAHR‹ KAYAD‹B‹

Diyerek insanlar› ayd›nlatmada kad›n ve erke¤in müfltereken mükellef


oldu¤unu belirtiyor. Çünkü insanlar ilk e¤itimlerini ve kültürlerini, kültür
de¤erlerini anne kuca¤›nda elde ederler. Yeni nesillerin beden ve ruh sa¤-
l›¤› içinde olabilmelerinde aile bireylerinin e¤itimleri ile kültürleri önemli
rol oynar. Zira toplumun sa¤l›kl›, sa¤lam olmas›, kiflilerin millî ve manevî
de¤erlere ba¤l›l›klar› ailede alacaklar› kültüre ba¤l›d›r. Kad›n› cahil olan
topluluklar, hasta nesiller yetifltirirler ve toplum telafisi güç problemlere
gebe olur.37 Kad›n›n e¤itimi toplumun tümünün e¤itimi demektir.
Atatürk’ün din e¤itimi konusundaki görüflü, görüldü¤ü gibi, dini ger-
çekleri ilmi bir zihniyetle ele al›p araflt›racak bilginleri yetifltirmek üzere
kurulacak yüksek e¤itim ö¤retim kurumlar›na sahip olman›n yan›nda, her
ferde dininin, diyanetinin, iman›n›n mutlaka mekteplerde ö¤retilmesi ve
hepimizin bunlar› mütesaviyen ö¤renmek mecburiyetinde oldu¤umuzdur.
38 Bu konuda da kad›n ve erkek ayr›m› yoktur.

Atatük’ün Camiilerde Verilen Hutbeler Konusundaki Görüflleri


Günümüzde hutbeler, cuma ve bayram günleri cami minberlerinde hal-
ka verilen en önemli yayg›n din e¤itimi vas›tas›d›r. Her cuma ve bayram
yüz binlerce insan camilerde Türkçe olarak okunan hutbeleri dinlemekte
ve bu hutbelerle din konusunda bilgilenmektedirler.
Atatürk 7 fiubat 1923 günü Bal›kesir Pafla Camiinde güzel bir hutbe
okudu ve irad etti¤i bu hutbe ile günümüz hatiplerine iyi bir hutbe örne¤i
b›rakt›. Hutbeden sonra cemaat taraf›ndan 20 soru soruldu.39 Bunlar ara-
s›nda hutbeler hakk›nda sorulan sorulara flöyle cevap verdi:
“Hutbeler hakk›nda sorulan sualden anl›yorum ki, bugünkü hutbelerin
flekli, milletimizin fikri hisleri, dili ve medeni ihtiyaçlar›yla uygun görül-
memektedir. Efendiler! Hutbe demek, nasa hitap etmek, yani söz söylemek
demektir. Hutbenin manas› budur. Hutbe denildi¤i zaman bundan bir tak›m
mefhum ve manalar istihraç edilmemelidir. Hutbeyi irad eden hatiptir. Ya-
ni söz söyleyen demektir.

37 Ahmet Gürtas, a.g.e., s.69.


38 Sadi Borak a.g.e., s. 31.
39 Sadi Borak a.g.e., s. 31-32; Osman Ergin, a.g.e., V. 1944;
ATATÜRK’ÜN D‹NÎ YÖNÜ VE D‹N E⁄‹T‹M‹NE BAKIfiI 253

Hutbeden amaç, halk›n ayd›nlat›lmas› ve ona yol gösterilmesidir, bafl-


ka birfley de¤ildir. Yüz, ikiyüz, hatta bin sene evvelki hutbeleri okumak,
insanlar› cehl ve gaflet içinde b›rakmak demektir. Hatiplerin normal olarak
halk›n günlük kulland›¤› dil ile konuflmalar› gereklidir. Geçen y›l Millet
Meclisi’nde söyledi¤im bir nutukta demifltik ki, “Minberler halk›n ak›llar›,
vicdanlar› için bir ilim irfan kayna¤› olmufltur.” Böyle olabilmek için min-
berlerde söylenecek sözlerin bilinmesi ve anlafl›lmas› ilim ve fen gerçek-
lerine uygun olmas› laz›md›r. Hutbeyi verenlerin siyasi olaylar›, sosyal ve
medeni olaylar› her gün izlemeleri zorunludur. Bunlar bilinmedi¤i takdir-
de halka yanl›fl afl›lamalar yap›lm›fl olur. Bu nedenle hutbeler tamamen
Türkçe ve günün gereklerine uygun olmal›d›r ve olacakt›r.”40
Atatürk’ün bu iflaretleri üzerine bu konu bütün yurt düzeyinde tart›fl›l-
d›.41 Ancak bu hutbeden dört y›l sonra 17 fiubat 1927 tarihinden itibaren
her camiide okunmak üzere 51 konuyu içeren Türkçe hutbe kitab›n› Tür-
kiye’deki bütün imam-hatiplere Diyanet ‹flleri Baflkanl›¤› da¤›tt›. O zama-
n›n Diyanet ‹flleri Baflkan› Rifat Börekçi yazd›¤› önsöz’de: “Hutbenin ta-
mamen Arapça okunmas›, hutbelerdeki mev’izelerden müstefit olmak is-
teyen ve lisan-› arabiye vak›f olmayan müslümanlar›n (flu) dindarane
emeline imkan vermemektedir” der42 ve hatiplere rehber olmak üzere ki-
tab›n yay›nland›¤›n› ifade eder. ‹flte 17 fiubat 1927 tarihinden itibaren ca-
milerimizde bugünkü uygulama bafllat›lm›fl oldu. Hala da devam etmek-
tedir.43
Atatürk bütün bunlar› halk›n dinini anlayarak, bilerek uygulamalar›n›
sa¤lamak için yap›yordu.44 Günümüzde bu görüfller istikametinde hutbele-
rin haz›rlanmas› ve hatiplerin kendilerinin iyi hutbe haz›rlay›p okumalar›
çok önemli bir husustur. Halk›n minberde kendi dilinden okunan hutbeyi
anlamas› ve hutbeyle din konusunda bilgilendirilmesi önemlidir.

40 Osman Ergin. a.g.e., V, 1944; Dücane Cündio¤lu, Türkçe Kur’an ve Cumhuriyet ‹de-
olojisi, istanbul-1998, s.43 vd.
41 Bkz. Dücane Cündio¤lu, a.g.e, s.53.
42 Gotthart Jaschke, a.g.e., s.43.
43 Ahmet Vehbi Ecer, a.g.e, s. 16.
44 Osman Pazarl›, Sosyoloji, Lise III. S›n›f, Remzi Kitabevi, istanbul-1979, s.63.
254 FAHR‹ KAYAD‹B‹

Lâiklik Dinsizlik De¤ildir


Atatürk, laikli¤in din aleyhtar› bir zihniyetle uygulanma ihtimalini gö-
zönüne alarak flöyle demifltir:
“Laik hükümet tabirinden dinsizlik manas›n› ç›karmaya yeltenen fesat-
ç›lara f›rsat vermemek laz›md›r.”45
Ayn› zamanda Atatürk, Laikli¤in din ve vicdan hürriyetinin teminat›
oldu¤u konusundaki görüfllerini flöyle belirtmektedir:
“Laiklik yaln›z din ve dünya ifllerinin ayr›lmas› demek de¤ildir. Tüm
yurttafllar›n vicdan, ibadet ve din özgürlü¤ü de demektir... Laiklik, asla
dinsizlik olmad›¤› gibi, sahte dindarl›k ve büyücülükle mücadele kap›s›n›
açt›¤› için, gerçek dindarl›¤›n geliflmesi imkan›n› temin etmifltir. Laikli¤i
dinsizlikle kar›flt›rmak isteyenler, ilerleme ve canl›l›¤›n düflmanlar› ile
gözlerinden perde kalkmam›fl do¤u kavimlerinin fanatiklerinden baflka
kimse olamazlar... Türkiye Cumhuriyeti’nde her yetiflkin dinini seçmekte
hür oldu¤u gibi, belirli bir dinin merasimi de serbesttir. Biz dine sayg› gös-
teririz. Düflünüfle ve düflünceye karfl› de¤iliz Biz sadece din ifllerini, millet
ve devlet iflleriyle kar›flt›rmamaya çal›fl›yor, kas›t ve fiile dayanan tutucu
hareketlerden sak›n›yoruz...”46. Asl›nda iyi incelendi¤i takdirde Laiklik bu
haliyle ‹slâm Dini’nin özünde mevcuttur.
Ak›l, mant›k, ilim, geliflme, dinamizm ve vicdan hürriyeti temellerine
dayanan, evrensel olan ve ça¤dafllaflmayla çat›flmayan ‹slâm dini ile laik-
lik aras›nda bir z›ddiyet, ayk›r›l›k söz konusu olmad›¤› gibi tam bir uygun-
luk da vard›r.47 Laiklik dine sayg›ya ve gerçek dindarl›¤›n geliflmesine im-
kan sa¤lad›¤› gibi48 dinin siyaset alan›nda istismar›na karfl› da bir güven-
cedir.49

45 Atatürkçülük, I, III.
46 Ahmet Mumcu, Atatürk’ün Kültür Anlay›fl›nda Vicdan ve Din Özgülü¤ünün Yeri, An-
kara-1991.
47 Bkz. Ethem Ruhi F›¤lal›, “‹slam ve Laiklik” Atatürk Araflt›rma Merkezi Dergisi, Kas›m, l995,
Say› 33, s. 635-686.
48 Ahmet Vehbi Ecer, a.g.e., s.19.
49 Ali Fuat Baflgil. Din ve Laiklik, 2. bs. ‹stanbul, 1962, s. 171.
ATATÜRK’ÜN D‹NÎ YÖNÜ VE D‹N E⁄‹T‹M‹NE BAKIfiI 255

Sonuç
Atatürk’ün din konusunda anlatt›¤›m›z fikirleri ve uygulamalar› onun
Allah’a, Peygamber’e, Kur”an’a inanan samimi bir müslüman oldu¤unu
göstermektedir. O, dinin özüne ve asl›na ba¤l›yd›. Bid’atlere, hurafelere,
dinin menfaat ve siyaset ç›karlar›na alet edilmesine karfl›yd›. Türk insan›-
n›n dininin asl›n›, kat›ks›z ö¤renmesini ve yaflamas›n› istiyordu. E¤itimin
okullarda yap›lmas›n› istiyordu. Halk›n din e¤itimini do¤ru-dürüst ve ye-
terli flekilde almas›n› istiyordu. Laiklikle din ve vicdan hürriyetini teminat
alt›na almak istemiflti. Ord. Prof. Ali Fuat Baflgil’in de belirtti¤i gibi,”La-
iklik; devrimizin ihtiyaçlar›ndan do¤ma bir zarurettir. Laik olmayan bir
devlette, din hürriyetinin güvenilir bir teminat› yoktur... Laiklik prensibini,
samimiyetle kabul ve tasvip eden ve o yolda uygulamaya geçen bir devlet-
te, bütün aksakl›klar bertaraf edilmifl olur.”50
Atatürk, ülkemizde ve ‹slâm dünyas›nda esaretten ve çaresizlikten kur-
tulma yolunu açmas›yla ‹slâm dinine ve ‹slâm dünyas›na en büyük hizme-
ti yapt›¤›n› iyi anlay›p ve anlatmak gereklidir. Ba¤›ms›zl›k mücadelesinde
di¤er ‹slâm ülkelerine de öncülük etmifltir.
Atatürk dinin de¤il; cehalet, bidatler, hurafeler ve din istismarc›lar›n›n
karfl›s›ndayd›. Bu da baz› çevrelerce din düflmanl›¤› fleklinde alg›lanm›fl
veya gösterilmifltir. Oysa ki Atatürk Hz. Peygamber zaman›ndaki gerçek
‹slâmiyetin yan›ndayd›. Bu durumu bir konuflmas›nda flöyle ifade ediyor-
du:
“...Tereddütsüz diyebilirim ki, bugünkü ‹slâm dini baflka, Peygamberin
zaman›ndaki ‹slâm dini baflkad›r. Gerçek ‹slâmiyet, yarat›l›fltan gelen man-
t›kl› bir dindir. Hayalleri, yanl›fl düflünceleri, bofl inançlar› hiç sevmez,
özellikle nefret eder...”51

50 T.B.M.M. Zab›t Ceridesi, VII, 3.3.1340 (1924), s.58-60; Genifl bilgi için bkz. , Haz›rlayan
ve Sadelefltiren Prof. Dr. Reflat Genç, Türkiye’yi Laiklefltiren Yasalar, Ankara-I998, s.l47-I5l.
51 A.g.e., s. 147-151.
256
ATATÜRK, B‹L‹M VE D‹N

Prof. Dr. Ramazan BOYACIOGLU*

‹slâmda, Müslümanlarda Bilim ve Din


‹slâm dünyas›nda Emevi hanedan›n›n y›k›lmas› ve Abbasîlerin yöneti-
mi ele geçirmesiyle idari, askerî, siyasî ve ilmî sahalarda çok büyük de¤ifl-
meler olmufltur. Bu dönem ‹slâm kültür ve medeniyetine damgas›n› vuran
çok önemli bir süredir. ‹slâm dünyas›nda çok çeflitli kurumlar ve bilimler
bu dönemde flekillenmifltir. Filolojik, dinî, sosyal ve tabii bilimler sahas›n-
da ilk çal›flmalar›n bir k›sm› Emeviler döneminde bafllam›flsa da, bu çal›fl-
malar›n sistemli bir flekilde ele al›narak her birinin ayr› bir bilim dal› hali-
ne gelmesi Abbasiler döneminde olmufltur. Bu dönemde yap›lan fetihler
sonucunda, genifl bir alana yay›lan Müslümanlar Eski Yunan, ‹ran ve Hint
kültürlerine büyük ilgi duymufllar ve eski dünyan›n bilimsel ve felsefî
eserlerini, Arapçaya çevirme ihtiyac›n› hissetmifllerdir. Bu sahada yap›lan
ilk çal›flmalar, Abbasi Halifesi Me’mun döneminde (813-833), Beytü’l-
Hikme kuruluncaya kadar fazla verimli olmam›fl ve kiflisel baz› çal›flma-
lardan öteye gidememiflti. Emeviler döneminde yaln›zca t›p, kimya, astro-
nomi alan›nda yap›lan çal›flmalar, Abbasi halifesi Mansur döneminde
(754-775) geniflleyerek cebir, geometri, mant›k ve felsefe alanlar›n› da içi-
ne alm›flt›r.1
Daha sonra Selçuklular›n tarih sahnesine ç›kmas›yla, bu bilimsel çal›fl-
malara daha da h›z verilmifltir. Özellikle Selçuklu sultan› Melikflah zama-

* Cumhuriyet Üniversitesi ‹lahiyat Fakültesi, ‹slâm Tarihi Ö¤retim Üyesi.


1 Selahattin Çaymar, Ya’kûbi ve Tarihçili¤i, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Bas›l-
mam›fl; Yüksek Lisans Tezi, 1998, s.l.
258 RAMAZAN BOYACIO⁄LU

n›nda (1073-1092), Nizamülmülk’ün kurdu¤u medreselerle ve medrese


sisteminin geliflmesiyle, yüksek ö¤retim çok verimli bir flekilde teflkilat-
lanm›flt›r.2
Emeviler, Abbasiler ve Selçuklular döneminde yap›lan tercümeler ve
aç›lan medreseler sayesinde, dünya çap›nda bilim adamlar› yetiflmifltir.
Bunlardan birkaç örnek verecek olursak: T›p ve felsefe alan›nda, Razi
(do¤. 865), ‹bn Sina (980-1073), ‹bn Rüflt (1126-1198), ‹bn Zuhr (ö. 1161),
Ebu’l-Kas›m el-Zehravi (ö. 1009); matematik ve astronomi alan›nda, el-
Harezmi (ö. 846), en-Neyrizi (ö. yaklafl›k 922), ‹bn Heysem (ö. 1039) ‹b-
nü’s-Semh (ö. XI. yy), ‹bnü’s-Saffar (ö. XI. yy), ‹bn Ebi’r-Rical, Cabir b.
Eflah ve el-Bitruci (ö. XII. yy); simya alan›nda, Cabir b. Hayyam, flair
Ebu’l-Atahiyye, el-Biruni, (ö. 1048); botanik ve zooloji alan›nda, Ebu
Hanife ed-Dineveri (ö. 895). Daha bunlar gibi her alanda bilim adamlar›
yetiflmifltir.3
Bu bilim adamlar›, öteki milletlerden de¤iflik konularda yapt›klar› ter-
cümeleri ve kendi özel çal›flmalar› sayesinde ortaya koyduklar› bilimlerle,
flöhret bulmufllar ve bunlar›n yazd›klar› eserler, y›llarca Bat›da ders kitab›
olarak okutulmufltur.4
Osmanl› devletinin ilk ça¤lar›nda da, bu bilimsel çal›flmalara mümkün
oldu¤u kadar de¤er verilmifltir. Kanunî zaman›na gelinceye kadar, bilim ile
dinî ilimleri uzlaflt›ran gerçek araflt›rmac›lar varl›klar›n› korumufllard›r. Fa-
tih Sultan Mehmet, yapt›rd›¤› medresede kelam ve felsefe derslerinin oku-
tulmas›n›, vakfiyesine yazd›rm›flt›r. Ama sonra gelen cahiller, önceki bil-
ginlerin eserlerini ve yapt›klar› çal›flmalar›n as›llar›n› araflt›r›p sormadan,
red ve inkar etmifllerdir. Bu cahil kifliler, bilginlerin yapt›¤› çal›flmalar› fel-
sefe bilimleri diye kötüleyip yermifllerdir. Böylece felsefe ve bilim, gerek-
siz görülüp medreselerden kald›r›lm›flt›r. Bundan sonra Osmanl› ülkesinde,
bilimsel çal›flma durmufl ve bunlar› okutacak kimse de kalmam›flt›r.5
2 Ayd›n Say›l›, Ortaça¤ ‹slâm Dünyas›nda ‹lmi Çal›flma Temposundaki A¤›rlaflman›n Baz› Temel
Sebepleri, Araflt›rma Dergisi, (D.T.C.F. Felsefe Araflt›rma Enstitüsü), I, Ankara, 1964, s. 32.
3 Do¤ufltan Günümüze Büyük ‹slâm Tarihi III, ‹stanbul 1986, III, s. 523-54.
4 Bu konuda genifl bilgi için bkz., Mahmut Karakafl, Müsbet ‹limde Müslüman Alimler, Kültür
Bakanl›¤› yay›nlar›, Ankara 1991.
5 Kâtip Çelebi Mizanu’l-Hakk fi ‹htiyari’l-Ahakk, Tercüman 1001 Temel Eser, Yay›na haz. Or-
han fiakir Gökyay, ‹stanbul 1980, s. 20-21.
ATATÜRK, B‹L‹M VE D‹N 259

Medrese programlar›ndan müsbet ve tabii bilimlerle felsefe tamamen


ç›kar›l›nca; medresede yaln›zca f›k›h, hadis, tefsir gibi ‹slamî ilimlerle, dil
ve edebiyat ö¤retimi kalm›flt›r.6
Hristiyan Avrupa ayn› dönemde bilimle felsefeyi, dinin hizmetkâr› sa-
yarken; ‹slâm dünyas›nda aklî ve naklî ilimler, veya evâil ilimleri ve ‹sla-
mî ilimler s›n›fland›r›lmas› yap›lm›fl; ‹slamî ve nakli ilimlere “ulûm-u
memduha (övülmüfl ilimler)” , akl›n ortaya koydu¤u ilimlere de “ulûm-›
mezmume (yerilmifl ilimler)” adlar› tak›lm›flt›r.7
Oysaki Yüce Allah, Kuran’daki de¤iflik ayetlerde ak›la önem vermifl
ve akl›n kullan›lmas›n› istemifltir. Buna örnek verecek olursak, Kur’an’da,
baz› olmufl veya olacak olaylar anlat›ld›ktan sonra, “ak›l erdirmiyor musu-
nuz?”, “belki akl›n›z› çal›flt›r›rs›n›z”, “keflke akl›n›z› çal›flt›rsan›z” gibi
ayetler; ya da “ak›llar›n› çal›flt›ranlar için yer yüzünde ibretler vard›r”, “on-
lar ak›llar›n› çal›flt›rm›yorlar m›?” fleklinde aç›klamalar; ya da, inanmayan-
larla ilgili olarak “...onlar sa¤›rlar, dilsizler ve körlerdir. Onun için ak›lla-
r›n› çal›flt›rm›yorlar” 2/171 gibi ayetler; yahut “ O, geceyi, gündüzü, güne-
fli, ay› ve y›ld›zlar› kendi emriyle sizin hizmetinize verdi. fiüphesiz bunda
akl›n› çal›flt›ran toplumlar için deliller vard›r.” 16/12 gibi, tam 47 de¤iflik
ayette akl›n kullan›lmas› istenmifltir.
Yine Kur’an, insanlar›, ilk inen ayette görüldü¤ü gibi okumaya, arafl-
t›rmaya ve bütün bilimleri ö¤renmeye yönlendirmektedir. Kur’an’da bi-
limle ilgili olarak, ya da yine de¤iflik ayetlerde bilimle ilgili kelime say›s›-
n›n alt›yüzün üzerinde oldu¤u görülmektedir. Buna birkaç örnek verecek
olursak:
“...De ki, hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?...” 39/9
“...Rabbim, benim ilmimi art›r, de” 20/14
“...E¤er bilmiyorsan›z bilim (zikir) ehline sorunuz” 16/43
“ Kullar› içinde ancak bilim adamlar›, Allah’tan (gere¤ince) korkar-
lar...” 35/28

6 Say›l›, a.g.m., s.34.


7 A.g.m., s.32.
260 RAMAZAN BOYACIO⁄LU

“Allah, melekler ve âdil olan ilim adamlar› tan›k olmufllard›r ki,


O’ndan baflka ilah yoktur...” 3/18
“Fakat onlardan, ilimde uzmanlaflm›fl olanlar ve inananlar, sana indiri-
lene ve senden önce indirilene inananlar, namaz› k›lanlar, zekat› verenler,
Allah’a ve ahiret gününe inananlar...‹flte onlara büyük ödül verece¤iz”
4/162
“...Önceden kendilerine ilim verilenlere, o (Kur’an) okununca derhal
yere kapan›rlar” 15/107
“...Kendilerine ilim verilenler, onun (Kur’an’›n) gerçekten Rabbin ta-
raf›ndan geldi¤ini bilsinler ve ona inans›nlar...” 22/54
“‹flte insanlar için verdi¤imiz bu örneklere, ilim adamlar›ndan baflkala-
r› ak›l erdiremezler” 29/43
Ayr›ca, yine Kuran’dan, insanlar› de¤iflik bilimleri ö¤renmeye sevke-
den bir kaç ayet örnek verecek olursak, mesela:
Astronomi ile ilgili olarak, “fiüphesiz göklerin ve yeryüzünün yarat›-
l›fl›nda, gece ile gündüzün birbiri ard›nca geliflinde, düflünen bir topluluk
için pek çok deliller vard›r.”2/164, ya da “Göklerin ve yerin yarat›l›fl›nda
gece ile gündüzün birbiri ard›nca geliflinde ak›l sahipleri için deliller var-
d›r” 3/190. “O, gökleri, gördü¤ünüz gibi direksiz yaratt›.”31/10, veya
“Üstlerindeki gö¤e bakmazlar m› ki, onu nas›l bina etmifl ve donatm›fl›z?”
50/6 vs. ayetler vard›r.
Astrolojiye örnek olarak ise,” Sana hilallerden sorarlar: Deki: Onlar
insanlar ve hac için zaman ölçüsüdür.”2/18, veya, “Ay için birtak›m men-
ziller tayin ettik...”36/39, ya da, “Ne günefl aya yetiflebilir ne de gece gün-
düzü geçebilir...”36/40, yahut, “Günefl ve ay bir hesaba göre hareket eder”
55/5 vs.
Geometriye örnek olarak: “...Sonra gö¤e do¤ru yönelerek yedi gök
olarak onlar› düzenlemifltir.”2/29, veya, “Allah gö¤ü bina edip yükseltmifl
ve ona flekil vermifltir” 30/28 vs.
Mekani¤e örnek olarak: “..‹zni ile denizde yüzüp giden gemileri, ne-
hirleri, belli yörüngelere yürüyen ay ve günefli gece ile gündüzü sizin em-
rinize veren Allah t›r.” 14/32-33, ya da, “Üzerinizde kanat ç›rpan dizi dizi
ATATÜRK, B‹L‹M VE D‹N 261

kufllar› görmezler mi?”67/19, veya, “Gö¤ü O yükseltti ve ölçüyü (mizan)


koydu” 55/7vs.
Fizi¤e ya da Kimyaya örnek olarak, bir ayette, “Yeflil a¤açtan sizin
için atefl ç›karan Odur”36/80 derken, baflka ayetlerde, “...Rabbimiz! Sen
bunu (gökleri, yeri ve aralar›ndakileri), bofluna yaratmad›n.”3/191 fleklin-
de, ya da, “Gö¤ü, yeri ve ikisi aras›ndakileri biz bofl yere yaratma-
d›k...”38/27 fleklinde, baflka bir ayete ise, “Sizin için hayvanlardan da al›-
nacak ders vard›r. Ba¤›rsa¤›ndakiler ile kan aras›ndan, içenlere halis ve içi-
mi kolay süt içiririz. Hurma a¤açlar›n›n meyvelerinden ve üzümlerden
hem içki hem de güzel güzel g›dalar edinirsiniz...”16/66-67, yine baflka bir
ayette, “Sonra buhar (gaz, duman) halinde olan gö¤e yöneldi.”41/l1 vs. de-
nilmektedir.
Her fleyi sudan yaratt›¤›, “Allah bütün canl›lar› sudan yaratm›flt›r. Ki-
mi karn› üzerinde sürünür, kimi iki ayakla yürür, kimi dört ayakla yürür.
Allah’›n her fleye gücü yeter” 24/45
Do¤umlara örnek olarak, “Yerin yetifltirdiklerinden, kendilerinden
ve daha bilmediklerinden çiftler yaratan Allan›n flan› çok yücedir.” 36/36,
veya, “Allah sizi yerden bir bitki gibi yetifltirmifltir.” 71/17 vs.
Botani¤e örnek olarak, “ Orada (Yeryüzü) her güzel çiftten bitkiler
yetifltirdik.”50/7, “Biz ona (Yeryüzüne) su indirince harekete geçer kaba-
r›r her güzel çiftten bitkiler yetifltirir.” 22/5 vs.
Jeolojiye örnek olarak, “Allah yedi gök ve o kadar da yerden yarat-
m›flt›r.”65/12, “De ki, Yeryüzünde dolafl›n , Allah›n yaratmaya nas›l baflla-
d›¤›n› bir görün...” 29/20, “Biz yeryüzünü bir beflik da¤lar› birer direk (ka-
z›k) k›lmad›k m›?” 78/6-7, “Biz, (Yeryüzüne) demiri de indirdik ki onda
büyük bir güç, insanlar için yararlar vard›r.” 57/25 vs.
Uzuvlarla ilgili olarak, “...kulak, göz, kalp; bunlar›n hepsi yapt›¤›n-
dan sorumludur” 17/36.
Psikoloji ile ilgili olarak, “Sana ruh hakk›nda soru soruyorlar. Deki:
Ruh, Rabbimin ifllerindedir. Size ancak az bir bilgi verilmifltir.” 17/85.
Co¤rafya konusunda, “Hiç yeryüzünde dolaflmad›lar m›? Ki, orada
ak›l edecek kalpleri, iflitecek kulaklar› olurdu.”22/46, “Yeryüzünü size bo-
262 RAMAZAN BOYACIO⁄LU

yun e¤diren O’ dur. Öyleyse yerin s›rtlar›nda dolafl›n...” 67/15, “Yeryüzün-


de dolaflabilesiniz diye, orada, yollardan, genifl geçitlerden geçebilmeniz
için onu size yayan O’dur.” 71/19-20,vs.
Arkeloji ile ilgili, “Yeryüzünde dolafl›p kendilerinden önce geçmifl ki-
flilerin sonlar›n›n nas›l oldu¤una bakmazlar m›?” 30/9
Tarih konusunda ise, Kuran ayetlerinin üçte birini, geçmifl ümmetle-
rin k›ssalar› oluflturur.
Filoloji konusunda, “Dillerinizin ve renklerinizin de¤iflik olmas›...”
30/22, ayeti ile, “...‹nsana bilmediklerini ö¤retti. Kalemle ö¤retti.” 96/4
ayeti di¤er edebi ilimleri de içine al›r.
Genel genetik ile ilgili olarak, “‹nanmayanlar, gökler ve yeryüzü ya-
p›fl›kken onlar› ay›rd›¤›m›z› ve bütün canl›lar› sudan yaratt›¤›m›z› görmez-
ler mi?” 2l/30, “..Sen yeryüzünü kupkuru (ölmüfl) görürsün; fakat Biz,
üzerine ya¤mur indirdi¤imizde o, k›p›rdan›r, kabar›r ve her çeflitten iç aç›-
c› bitkiler verir.” 22/5, “...Yine benim iznimle anadan do¤ma körü ve ala-
cal›y› iyilefltiriyordu...” 5/l10.
Felsefe ile ilgili, pek çok ayet vard›r. Bunlar, bakmay›, tedbir almay›,
kainat›, varl›klar›, nesneleri, geçmifl bilimleri düflünmeyi emreder. Birkaç
ayet örnek gösterecek olursak. “Göklerin ve yeryüzünün hükümranl›¤›na
Allan›n yaratt›¤› her fleye... bakm›yorlar m›?” 7/185, ayr›ca, “Ufuklarda ve
kendi nefislerinde ayetlerimizi gösterece¤iz.” 41/53, ayr›ca “Onlar görme-
diler mi?..” 30/22,23,24,25,46, ya da, baz› insanlar›n söylediklerine cevap
olarak, “Dünya hayat›ndan baflka gerçek yoktur. Ölürüz, yaflar›z. Bizi an-
cak zaman yok eder, dediler. Bu konuda onlar›n hiçbir bilgisi yoktur. On-
lar yaln›zca zannediyorlar” 45/24vs.
Zaman›n rölatif (izafî) oldu¤u ile ilgili, Kur’an’da üç de¤iflik ayet
vard›r. Bunlardan birinde flöyle denilmektedir: “Senden acele azab istiyor-
lar. Allah sözünden asla dönmeyecektir. Rabbin kat›nda bir gün, sayd›kla-
r›n›zdan bin y›l gibidir.”22/47. ‹kinci bir ayette ise flöyle denir: “Gökten
yere kadar buyru¤u (iflleri) O yönetir. Sonra o buyruk, sizin hesab›n›za gö-
re, bin y›l tutan bir gün içinde O’na yükselir.”32/5. Üçüncü bir ayette ise,
“Birisi, yüksek derecelere sahip olan Allah kat›ndan, inkarc›lara gelecek
ATATÜRK, B‹L‹M VE D‹N 263

ve engelleyicisi olmayan bir azab› soruyor. Melekler ve Ruh, miktar› elli-


bin y›l olan bir günde O’na yükselirler” 70/l-4, denilmektedir.
‹flte Kur’an ya da ‹slâm, insanlar› bilime ve bilimin her çeflidini ö¤ren-
meye teflvik ederken; zamanla Kur’an’dan ve ‹slâm’dan uzaklafl›lm›fl, böy-
lece müslüman ülkelerdeki insanlar bozulmufllar ve bilimsel çal›flmalar da
durmufltur. Bu yüzden, devletin ve milletin ilim ve irfan yuvas› olan med-
reseler, tekkeler ve zaviyeler zamanla önemini yitirmifller; dahas›, bu tür
kurumlar, asker kaçaklar›na ve tembellere, s›¤›nak; bofla ömür tüketenlere
de bar›nak olmufllard›r.8
Bunun sonucu olarak da, geçmiflte her biri birer uygarl›k örne¤i olan
‹slâm beldeleri, zamanla harabe halini alm›flt›r. Eskiden, önüne gelen her
güce meydan okuyacak kadar kahramanl›k gösteren o müslümanlar›n to-
runlar›, zamanla, sefalet batakl›klar›na düflmüfller ve korkunç bir flekilde
tembelli¤e do¤ru yuvarlanm›fllard›r. ‹slâm ülkeleri genifl bir mezaristana,
müslümanlar ise canl› ve miskin birer cenazeye dönmüfllerdir. Bu dönem-
de insanlar art›k hurafe ve bidatlara inanm›fllar, ölülerden, cahil fleyh ve
dervifllerden medet umar olmufllar;9 Kur’an’dan ve ‹slâm’dan uzaklaflabi-
lecekleri kadar uzaklaflm›fllar ve basit ilmihal bilgileriyle yetinmifllerdir.
Sonunda, bilimsel çal›flmadan yoksun kalan Osmanl› Devleti, Bat›’ya
muhtaç olmufl; Bat› ise, onun çökmesi için elinden geleni yapm›fl ve onu,
hasta adam ilan etmifltir. XX. Yüzy›l›n bafllar›nda, varl›¤› ile kurumlar› ile
zaten çökmüfl bulunan ve hasta adam denilen Osmanl› devleti, Birinci
Dünya Savafl›na girmekle de, sonunu haz›rlam›flt›r.
Atatürk’ün Din Anlay›fl›
Bundan sonra, zavall› ve periflan Müslüman Türkleri, içerisine düfltük-
leri bu durumdan, Mustafa Kemal Atatürk ve arkadafllar›, kurtaracaklard›r.
Önce ülkenin kurtuluflu için, ‹stiklâl mücadelesini bafllatan Atatürk, ‹stik-
lâl mücadelesinin zaferle neticelenmesinden sonra, ülkenin kalk›nmas› ile
birlikte, Türk milletinin siyasal, sosyal, ekonomik ve di¤er alanlarda oldu-
8 Medreselerle ilgili olarak bkz.. Ramazan Boyac›o¤lu, “Beyanü’l-Hak’ta Ulema, Siyaset ve Med-
rese”. Cumhuriyet Üniversitesi ‹lâhiyat Fakültesi Dergisi, II., Sivas 1998, II, s. 72.
9 Hurafeler ve bat›l inançlarla ilgili genifl bilgi için bkz., Mehmed fiemseddin (Günaltay), Hurafat -
tan Hakikate Hurafeler ve ‹slâm Gerçe¤i, Yay›na haz..Ahmet Gökbel, ‹stanbul 1997.
264 RAMAZAN BOYACIO⁄LU

¤u gibi, dinî ve ilmî yönden de akl›n ve ça¤dafl bilimin gerektirdi¤i flekil-


de ilerlemesi için, bir tak›m icraatlara giriflmifltir. Büyük bir komutan, bü-
yük bir devlet adam›, büyük bir ink›lâpç› olan Atatürk’ün, dini bilgilerinin
de yeterli oldu¤u anlafl›lmaktad›r. Atatürk’ün, din konusunda yapt›¤› aç›k-
lamalar›ndan, bunu çok iyi bir flekilde anl›yoruz.10 Ata’n›n karfl› ç›kt›¤› din
ise, hurafelerden ve bidatlardan oluflan; akla, mant›¤a ve bilime yer verme-
yen bir din anlay›fl›d›r ki, zaten bu anlay›fl da ‹slâm de¤ildir. Bu konu ile
ilgili olarak Atatürk:
“Türk milleti daha dindar olmal›d›r, yani bütün sadeli¤i ile dindar ol-
mal›d›r demek istiyorum. Dinime, bizzat hakikate nas›l inan›yorsam, buna
da öyle inan›yorum. fiuura muhalif (anlay›fla ters), terakkiye mani (ilerle-
meye engel), hiçbir fley ihtiva etmiyor (içermiyor). Halbuki Türkiye’ye is-
tiklâlini veren (ba¤›ms›zl›¤›n› sa¤layan) bu Asya milletinin içinde daha ka-
r›fl›k, sun’i (yapay), itikat-› bat›la’dan (bat›l inançlardan) ibaret bir din da-
ha vard›r. Fakat bu cahiller, bu acizler s›ras› gelince, tenevvür edecekler
(ayd›nlanacaklar). Onlar ziyaya (ayd›nl›¤a, ›fl›¤a) takarrüp edemezlerse
(yaklaflamazlarsa) kendilerini mahv ve mahkum etmifller demektir. Onlar›
kurtaraca¤›z.”11
Yukar›daki cümlelerden de anlafl›ld›¤› gibi Atatürk, bat›l inançlardan
oluflan dine karfl› oldu¤u gibi, afla¤›daki konuflmas›ndan da anlafl›laca¤› gi-
bi, hurafe ve bid’atlara de karfl›d›r; ölülerden, yalanc› evliyalardan yard›m
isteyenlere de karfl›d›r, k›sacas› cehalete karfl›d›r. Bu konuyla ilgili olarak
flunlar› dile getirir:
“Efendiler! Yapt›¤›m›z ve yapmakta oldu¤umuz ink›lâplar›n gayesi,
Türkiye Cumhuriyeti halk›n› tamamen asri (ça¤dafl) ve bütün mana (an-
lam) ve eflkaliyle (biçimleriyle) medeni (uygar) bir heyet-i ictimaiyye (top-
lum) haline îsal etmektir (ulaflt›rmakt›r). Bu hakikati kabul etmeyen zihni-
yetleri (kafalar›) tarumar etmek (da¤›tmak) zaruridir. fiimdiye kadar mille-
tin dima¤›n› (beynini) pasland›ran, uyuflturan bu zihniyette (düflüncede)
bulunanlar olmufltur. Herhalde zihniyetlerde (kafalarda) mevcut hurafeler

10 Bu konu ile ilgili olarak bkz. Osman Zümrüt, Atatürk’ün ‹slâm Dini Anlay›fl›, Kültür Bakanl›¤›
Yay›nlar› Ankara 1998.
11 Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri III, Ankara 1981, s. 70.
ATATÜRK, B‹L‹M VE D‹N 265

kamilen (tümüyle) tardolunacakt›r (uzaklaflt›r›lacakt›r). Onlar ç›kar›lma-


d›kça dima¤a (beyine) hakikat nurlar›n› (gerçek ayd›nl›¤›) infaz etmek
(sokmak) imkans›zd›r. Ölülerden istimdat etmek (yard›m istemek) medeni
bir heyet-i ictimaiye için fleyndir (ay›pt›r).
Bugün ilmin, fennin, bütün flümulüyle (kapsam›yla) medeniyetin mu-
vacehe-i flulepafl›nda (ayd›nl›¤› karfl›s›nda) filan veya filan fleyhin irfladiy-
le (yol göstermesiyle) saadet-i maddiye ve maneviyye (maddi-manevi
mutluluk) arayacak kadar iptidai (ilkel) insanlar›n, Türkiye camia-i mede-
niyesinde (uygarl›k toplulu¤unda) mevcudiyetini (varl›¤›n›) asla kabul et-
miyorum.
Efendiler ve Ey millet! ‹yi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti fleyhler,
dervifller, müritler, mensuplar (birine ba¤lanm›fl) memleketi olamaz. En
do¤ru, en hakiki (gerçek) tarikat (yol), tarikat-i medeniyedir (uygarl›k yo-
ludur). Medeniyetin emir ve talep etti¤ini yapmak insan olmak için kafidir
(yeterlidir)12.
Atatürk baflka bir konuflmas›nda da ilimle ilgili olarak flöyle demekte-
dir:
“Efendiler! Dünyada her fley için, medeniyet için, hayat için, muvaffa-
kiyet (baflar›) için en hakiki mürflid ilimdir, fendir. ‹lmin ve fennin haricin-
de (d›fl›nda) mürflit aramak gaflettir, cehalettir, dalâlettir”13.
Atatürk, baflka bir konuflmas›nda, yapt›¤› ink›lâplar›n dine uygun oldu-
¤unu anlatt›ktan sonra, dinimizin son din ve mükemmel din oldu¤unu
aç›klar:
“Hangi fley ki akla, mant›¤a, menfaate-i ammeye (halk›n yarar›na) mu-
vaf›kt›r (uygundur), biliniz ki o bizim dinimize de muvaf›kt›r. Bir fley ak›l
ve mant›¤a, milletin menfaatine, ‹slâm›n (müslüman›n) menfaatine muva-
f›ksa (uygunsa) kimseye sormay›n. O fley dindir. E¤er bizim dinimiz akl›n,
mant›¤›n tetabuk etti¤i (uygun düfltü¤ü) bir din olmasayd› ekmel olmazd›,
ahir din olmazd›”14

12 Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri II, s. 214-215.


13 A.g.e., s. 194.
14 A.g.e., s. l27.
266 RAMAZAN BOYACIO⁄LU

Yukar›da bahsetti¤imiz gibi yüce Allah da Kur’an’da 47 yerde akl› ve


mant›¤› çal›flt›rmam›z› emreder. On yedi de¤iflik yerde ise düflünceyle ilgi-
li ayet vard›r. Yine yüzlerce ayette ilim kelimesi ya da ilim kelimesinden
türemifl kelimeler kullan›lm›flt›r.
Atatürk, yine dinle ilgili olarak, arkadafllar›yla yapt›¤› konuflmalar›n-
dan birinde, din hakk›nda ne düflündü¤ü soruldu¤u zaman, dinin varl›¤›n›
ve gereklili¤ini belirttikten sonra, dine yabanc› unsurlar›n, yani hurafe ve
bidatlar›n girdi¤ini, ama zamanla bunlar›n giderilerek yeniden sa¤lam te-
meller üzerine oturaca¤›n› flöyle dile getirmifltir:
“Din vard›r ve laz›md›r. Temeli çok sa¤lam bir dinimiz var. Malzeme-
si iyi, fakat bina, uzun as›rlard›r ihmale u¤ram›fl. Harçlar döküldükçe yeni
harç yap›p binay› takviye etmek lüzumu hissedilmemifl. Aksine olarak, bir-
çok yabanc› unsur (tefsirler, hurafeler), binay› daha fazla h›rpalam›fl. Bu-
gün bu binaya dokunulamaz, tamir de edilemez. Ancak zamanla çatlaklar
derinleflecek ve sa¤lam temeller üstünde yeni bir bina kurmak lüzumu ha-
s›l olacakt›r.”15
Atatürk’ün Adalet Bakan› olan Seyyid Bey, 3 Mart 1924’te, Türkiye
Büyük Millet Meclisi’nde, yapt›¤› tarihî konuflmas›nda, ‹slâm konusunda
ve ‹slâm’›n ak›la verdi¤i önem konusunda flunlar› dile getirmifltir:
“Beyler, ‹slâmiyet çok yüce bir dindir. E¤itimi, ilerlemeyi çok sever.
Ak›ldan, mant›ktan hiç ayr›lmaz. Yeryüzünde ‹slâm dini kadar özgürlü¤ü
seven, ilerlemeyi seven bir din yoktur. Dinin bütün hükümleri, büyüklük
ve yüceliklerle doludur. Ulaflmak istedi¤i amaç, ahlak›n güzelliklerini, in-
sanl›¤›n erdemlerini kurmak ve sa¤lamakt›r. Hz. Muhammed, do¤rulu¤un-
dan flüphe edilmeyen bir hadisinde, ‘Ben güzel ahlak› tamamlamak için
gönderildim’, diyor ve bir hadisinde de, ‘akl›. Tanr› belgesi’ olarak aç›kl›-
yor... Zaten Kur’an da bafltan bafla, akl› ve ak›ll› kiflileri ve anlay›fl çabuk-
lu¤unu yüceltiyor. Onun için ‹slâmiyet, ak›l ve mant›kla birliktedir... ‹slâ-
miyet, e¤itimle birliktedir. Bilim ve e¤itimden hiçbir zaman ayr›lmaz. He-
piniz bilirsiniz ‘Bilim, Çin’de olsa da gidiniz, ö¤reniniz’ ve ‘Beflikten me-
zara kadar bilim ö¤reniniz’ hadislerini hepiniz bilirsiniz... Tirmizi’nin Sü-

15 Muzaffer Erendil, ‹lginç Olaylar ve Anekdotlarla Atatürk, Ankara 1998. s. 153.


ATATÜRK, B‹L‹M VE D‹N 267

neni’nde flöyle bir hadis vard›r: ‘Hikmet (bilgi), mü’minin aramakta oldu-
¤u öz mal›d›r. Onu nerede bulursa, onu alma¤a herkesten çok hak sahibi-
dir.”
Seyyid Bey, konuflmas›n›n baflka bir bölümünde de flunlar› dile getir-
mifltir.
“Bir zamanlar Avrupa, bilgisizlik karanl›¤›nda iken; Do¤u, uygarl›k
yollar›nda hayli ilerlemiflti. O zamanlar dünyada en ilerlemifl ve en uygar
yerler ‹slâm ülkeleri idi. Bütün Avrupa, k›sacas› ‹ngilizler, bütün ilimleri
ve tekni¤i, flimdi ‹spanya denilen Endülüs’ten alm›fllard›r. Amerikal› Üni-
versite Profesörü Draper, ‹limle Dinin Çat›flmas› adl› bir kitap yazm›flt›. Bu
adam, bu kitab›nda, ‘Bir kafada, bir ak›lda, din ile bilim birleflmez. Bir
kimse bilim adam› ise, dindar de¤ildir; dindar ise, bilim adam› de¤ildir’ di-
yor. Fakat yine kendisi, bu kitab›nda aç›kça; ‘Benim bu kitapta dinden
maksad›m ‹slâm dini de¤ildir. Özellikle Katolik dinidir, ‹slâm dini de¤il-
dir’ diyor... Tereddütsüz diyebilirim ki, bugünkü ‹slâm dini baflka, Pey-
gamberin zaman›ndaki ‹slâm dini baflkad›r. Gerçek ‹slâmiyet, yarat›l›fltan
gelen mant›kl› bir dindir. Hayalleri, yanl›fl düflünceleri, bofl inançlar› hiç
sevmez, özellikle nefret eder...”16
Seyyid Beyin çok uzun konuflmas›ndan verdi¤imiz bu k›sa bilgiden
sonra, Atatürk’ün konumuzla ilgili aç›klamalar›na devam edecek olursak;
Atatürk geri kalm›fll›¤›m›z› ise flu flekilde dile getirmifltir:
“Ehl-i ‹slâm›n duçar oldu¤u zulüm ve sefaletin elbette bir çok müseb-
bipleri vard›r. Alem-i ‹slâm, hakikat-› diniye (dinsel gerçekler) dairesinde
(içerisinde) Allah›n emrini yapm›fl olsayd›, bu ak›betlere (sonlara) maruz
kalmazd›. Allah›n emri çok çal›flmakt›r. ‹tiraf edeyim ki, düflmanlar›m›z
çok çal›fl›yor. Biz de onlardan ziyade çal›flmaya mecburuz. Çal›flmak de-
mek, bofluna yorulmak, terlemek de¤ildir. ‹cabat-› zamana göre ilim ve fen
ve her türlü ihtiraat-› medeniyyeden (uygarl›¤›n bulufllar›ndan) azami de-
recede istifade etmek zaruridir... Bizim dinimiz milletimize hakir (baya¤›),
miskin ve zelil (afla¤›lanan) olma¤› tavsiye etmez. Bilakis Allah da Pey-

16 T.B.M.M. Zab›t Ceridesi, VII, 3.3.1340 (1924) s.58-60, Genifl bilgi için bkz., Haz›rlayan ve Sa-
delefltiren Prof. Dr. Reflat Genç. Türkiye’yi Lâiklefltiren Yasalar, Ankara 1998. s. 147-151.
268 RAMAZAN BOYACIO⁄LU

gamber de insanlar›n ve milletlerin izzet (yücelik) ve flerefini muhafaza et-


melerini (korumalar›n›) emrediyor.”17
Yine Atatürk, düflmanlar›m›z›n bizi, dinin etkisi alt›nda oldu¤umuzdan
geri kald›¤›m›z› söylemelerine karfl›l›k flu konuflmay› yapm›flt›r:
“Düflmanlar›m›z, bizi, dinin taht-› tesirinde kalm›fl olmakla itham ve
tevakkut (duraklama) ve inhitat›m›z› (çöküflümüzü) buna atfediyorlar. Bu
hatad›r. Bizim dinimiz hiç bir vakit kad›nlar›n erkeklerden geri kalmas›n›
talep etmemifltir. Allan›n emretti¤i fley, müslüm ve müslümenin (inanan
kad›n ve erke¤in) beraber olarak iktisab-› ilm ü irfan eylemesidir (ilim ve
irfan elde etmesidir); kad›n ve erkek, bu ilm ü irfan› aramak ve nerede bu-
lursa oraya gitmek ve onunla mücehhez olmak (donanmak) mecburiyetin-
dedir”18
Atatürk, kad›nlarla ve kad›nlar›n okumas› ile ilgili olarak da flu görüfl-
lerini dile getirmifltir:
“Kad›n›n en büyük vazifesi anal›kt›r. ‹lk terbiye verilen yerin ana ku-
ca¤› oldu¤u düflünülürse, bu vazifenin ehemmiyeti lay›k›yla anlafl›l›r. Mil-
letimiz kuvvetli bir millet olma¤a azmetmifltir. Bugünün levaz›mat›ndan
biri de kad›nlar›m›z›n her hususta yükselmelerini temindir. Binaenaleyh
(bundan dolay›) kad›nlar›m›z da alim ve mütefennin (teknik bilgi sahibi)
olacaklar ve erkeklerin geçtikleri bütün derecat-› tahsilden (ö¤retim basa-
ma¤›ndan) geçeceklerdir. Sonra kad›nlar, hayat-› ictimaiyede (sosyal ha-
yatta) erkeklerle beraber yürüyerek birbirinin muin ve müzahiri (yard›m-
c›lar›) olacaklard›r”19.
Sonuç olarak flunu söyleyebiliriz ki, ‹slam dini gelifli itibar›yla bilime
önem vermifl, nakli ve akli ilimler aras›nda ayr›m yapmam›fl, her ikisini de
ayn› de¤erde tutmufltur. ‹lk dört halife döneminden itibaren Emeviler, Ab-
basiler ve di¤er dönemlerde bilim ve ilim alan›nda pek çok say›da çal›flma-
lar yap›lm›fl, eserler telif edilmifltir.

17 Erendil, a.g.e., s. 91-92.


18 Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri II. s. 86.
19 A.g.e., s. 85-86.
ATATÜRK, B‹L‹M VE D‹N 269

Bu alanda özellikle Abbasiler döneminde, Beytü’l-hikme’lerin kurul-


mas› ve Yunan felsefesinden yap›lan tercüme hareketleriyle doruk noktas›-
na ç›km›flt›r. Ancak daha sonra siyasal nedenler baflta olmak üzere, daha
pek çok sebeplerden dolay› bilimler aras›nda ayr›mlar yap›lm›fl; naklî ilim-
ler, aklî ilimlere tercih edilmifltir. Bunun sonucunda din istismarc›lar› orta-
ya ç›km›fl ve insanlar›n, gerçek dinle hiç ilgisi olmayan hurafelere ve bi-
datlara sapmalar›na neden olmufllard›r. Bütün bunlar, Türkiye Cumhuriye-
tinin kurucusu ulu önder Atatürk’ün, Türkiye Cumhuriyetini kurmas›na
kadar devam etmifltir. Atatürk devleti kurduktan sonra, yapm›fl oldu¤u di-
¤er ink›lâplar yan›nda din konusunda da, bat›l inançlar ve hurafelere karfl›
u¤rafl vermifltir. 1930 y›l›nda, müslümanlar gerçek dinlerini ö¤rensinler di-
ye, Kur’an’› Türkçeye, Yeni Harfler ile tercüme ettirmifl ve ayr›ca, Hz.
Peygamberin hayat›yla ilgili bir kitab› çevirtmifltir.20 Böylece, ‹slâm’›n bi-
lime vermifl oldu¤u gerçek de¤eri, yeniden ortaya koymaya çal›flm›flt›r.
Tekke, zaviye ve medreseleri kapat›p, Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile ça¤dafl
e¤itim müesseselerini kurarak, Türkiye’nin bilim alan›nda ilerlemesini
sa¤lam›flt›r.
Son cümle olarak, Atatürk’ün yapm›fl oldu¤u ink›lâplar, bilime ve ak-
la uygundur; vatan›n ve milletin menfaati için yap›lm›flt›r. Öyleyse, bilime
ve akla uygun olan, vatan›n ve milletin yarar›na yap›lm›fl olan her fley, ‹s-
lâma uygundur; vatan ve millet yarar›na yap›lan bütün çal›flmalar›, ‹slâm
teflvik eder.

20 A.g.e., III. s. 85.


270

You might also like