You are on page 1of 102

 1) naked

insanın evrimi, yabancılaşma ve akıcı, çarpıcı konuşmalar, başarılı mike leigh filmi.

2) dr. strangelove*

soğuk savaş dönemini tiiye alan, savaş karşıtı ve bir o kadar izlemesi keyifli kubrick
filmi.

3)the sunset limited

siyah-beyaz, bilgi-cehalet, yaşam-ölüm, bütün zıtlıklar bir odada sadece iki oyuncunun
konuşması üzerine ilerliyor

4) novaya zemlya

hapishanelerde yer kalmayınca, rus ve çeçen suçluların, gözetimdeki bir adaya


yerleştirilmesi ve gelişen olaylar. medeniyetin, doğal şartlar konusu zorladığı takdirde
gelebileceği boyutlar ve rus gözünden insan doğası.

5) gattaca

yapay ve doğal yolla dünyaya gelme, genleriyle oynanmış insanlar,


mükemmeliyetçilik. çok başarılı bir bilimkurgu

6) flatliners

tıp öğrencilerin kendilerini kısa süreliğine, geçici olarak öldürmesi ve geri uyanmaları,
o beyaz ışık dediğim yerde ne gördüler

7) dream with the fishes

yaşam ve ölüm, ne kadarımız yaşama ne kadaramız ölüme tutunuyor ve hayatın


engellediği tutkuların peşinesadece ölüme yakınlaşınca mı gideriz. yaşama ne kadar
bağlıyız

8) doubt

dinin insan ilişkilerindeki sırları, gerçekten dine uygun yaşamak insan doğasına ne
kadar uygun

9) he was a quiet man

kimsenin göremediği bir insan kendisini nasıl gösterebilir, erkeklerin hayalarının


yasalarla sıkıştırıldığı bir dünyada insanların dikkatini çekmek için ne yapılabilir.
gerçek ve hayal, bunlara ayırdığımız süre ne. iş hayatında insanın toplumun gözündeki
yeri

10) dogville
kasaba ve şehir insanın yaşamı birbirinden ne kadar farklı, insana çeşitli fırsatlar
verilirse o insan ne kadar değişir, ya da dışarıdan farklı görünen, bir düzen içerisinde
kendisini gösterir mi. lars von trier'in diğer filmlerinden daha özel yere sahip çarpıcı
filmi

11) moon

aydan maden kaynağı sağlamakla görevli ve bunu belli bir yıl süresince yapan bir
insanın, iletişimsiz, rutin yalnız hayatı. harika bir bilimkurgu

12) bom yeoreum gaeul gyeoul geurigo bom

doğa ve insanın bir keşişin gözünden uyumu, çocukluk, gençlik, olgunluk ve yaşlılık.
hayatın 4 mevsimi. sembolik anlamlar. kim-ki duk'un en sevdiğim filmi

13) los cronocrímenes

zamanda kırılma üzerine enfes bir film. gerilim gücü yüksek, sürükleyici ve çarpıcı

14) house of games

gerçek ve kurmacanın birbiri içine geçtiği, psikolog bir kadınla poker oyunu içerisinde
gibi hissetiğiniz david mamet filmi. hasta ve normal, suçlu ve masum. zıtlıklar ve
filmin sonu çok iyi, tam bir gece filmi

15) the fountain

farklı yüzyıllarda geçen bir aşk epiği. mitolojik ve dini göndermeleri çok iyi.

16-17) the playerve barton fink

hollywood'un mutfağındaki sağlıksız koşulları gördüğümüz, hamamböceklerinin cirit


attığı (ırkçı bir benzetme değil) enfes iki film. şu iki arka arkaya izlerseniz, sinemadan
beklentiniz de değişir

18) last night

kıyamet kopsa insanlık bunu nasıl karşılar, o bir gün ve dünyanın farklı ülkelerindeki
insanlar

19) after hours

harika bir gece filmi daha. insanlara ne kadar sürede güveniriz, önyargılar bizi nereye
sürükler. bulmaca gibi ilerleyen bir film. martin scorsese'ten çok farklı bir film

20) englar alheimsins

delilik, aile, toplum, ilişkiler. sürrealist bir biçimde giden film konuşmaları, komplo
teoreliriyle sizi sizden alacak türde.
21) ı'm here

spike jonze'ten çarpıcı bir kısa film, 2 robotun zıtlıklar içindeki uyumu ve melankolik
bir atmosferde beraberlikleri

22) kes

ingiltere'deki buz gibi eğitim sistemi ve aile disiplini arasında sıkışan bir çocuğun,
kuşlarla ilişkisi. insandan daha çok hayvanlara yakınlaşan insanoğlu

23) bab'aziz

mistisizmin en güzel örneklerinden. masalımsı anlatımı ve insanı büyüleyen


ilahileriyle harika bir nacer khemir filmi

24) smultronstallet

rüyalar ve gerçek, de chirico'nun resimlerinden fırlamış gibi duran bir ingmar bergman
filmi. yaşlılık-gençlik, başarı-belirsizlik zıtlıkları içerisinde bir yol hikayesi

25) chasing amy

ne kadar medeni olursak olalım, ne kadar aldırmaz olursak da olalım ve en önemlisi


hangi ırktan olsak da olalım aşık olma insanın asla geçmişi sorgulamasına engel
olamıyor. çizgi roman sevenlerin kaçırmaması gereken bir film. kanımca kevin
smith'in en olgun ve güzel işi. sevdiklerimiz için ne kadar fedakarlık ederiz ve ne
kadar karşılık alırız.

26) her

black mirror'da da benzer bir bölümün işlendiği, iletişim çağındaki iletişimsizlik,


elektronik aletlere bağlılığımız ve ilişkiler. spike jonze ve güzel bir bilim kurgu

judgment at nuremberg

2.ci dünya savaşından midesi bulanlara ilaç gibi gelecek 2.ci dünya savaşı temalı
mahkeme filmi. alman insanın sınıflara göre hitlere bakış farkları. ön yargılar ve
sağlam bir özeleştiri içeren, insanlığı sorgulayan bir stanley kramer filmi

27) hidden

ırkçılık, önyargı ve merak. insanın kurtulmaya çalıştığı geçmiş ve belirsiz geleceği.


izleyeni rahatsız eden michael haneke'den tokat gibi bir film

28) strings

hamlet uyarlaması gibi duran, iplerle dünyaya bağlı ve herkesin bir iple birbbirine
bağlı olduğu sağlam bir animasyon.

29) akiresu to kame


post modern sanatı eleştiren çok başarılı bir takeshi kitano filmi. resim sanatının
geleceği ne, galeri ve sanatçı ilişkileri.

30) seconds

olmak istediğimiz kişi değilsek, yaşam çok rutin ve sıkıcıysa, bize başka biri olma
imkanını verseler, yeni bir başlangıç yapsak hayat nasıl olurdu?

31) la meglio gioventù

italya'nın 40 yılı bir ailenin gözünden aktarılıyor. çok uzun olsa da çok kısa gelecek
hayat gibi bir film

32-33) ghost worldve frances ha

yabancılaşma, tutunamama ve olgunlaştıkça biz gibi çehre değiştiren arkadaşlık. biri


çizgi roman uyarlaması diğeri siyah beyaz olan çok çarpıcı güzel 2 film. iki filmde de
kamera 2 kız arkadaşın değişen yaşamlarında hareket ediyor.

34) my dinner with andre

tek mekanda geçen, bir yemekte sohbet halinde devam eden filmde, siyaset, din, sanat
ne varsa bulacaksınız. anlatılarlar gözünüzün önünde canlanacak.

35) ılha das flores

bir domtesten çöplüğe kadar insanı huzursuz eden, keşke izlemeseydim diyeceğiniz
kısa film. tüketim toplumunun korkunç boyutları, bizim bildiğimiz ama görmek
istemediklerimizi göreceğimiz bir yapım

36) the broken circle breakdown

müzik-sessizlik, din ve inançsızlık. ve cevap verilmek istemeyen sorular. listenize


atacağınız soundtracklere sahip, sizi salya sümük ağlatabilecek bir film. filmin
zirvesinde yer alan tirad sahnesine özellikle dikkat. darwin ve bilimadamları...

37) la guerre du feu

80.ooo yıl öncesinde ilk ateşin homosapien-neandertal saflarda gidip gelen öyküsü.
çekildiği yıla göre çok iyi görselliğe sahip

38) también la lluvia

kristof kolomb üzerine film çekmek için bolivya’ya gelen, kendini daha üstün gören
insanların şahit oldukları. herşey satılık, yağmur bile. sömürgeci zihniyetin geçmişten
günümüze şekil değiştirmesi

39) ınherit the wind


taşrada bir okulda öğrencilerine darwin ve evrim üzerine bilgiler veren ileri görüşlü bir
öğretmenin, önce kasaba halkının sonra da hristiyanlığın savunucusu bir avukatın
elinden kurtulmak için verdiği hukuki mücadele. mahkeme salonunda dehşet
dialogların olduğu filmin yönetmen koltuğunda yine stanley kramer var

40) kynodontas

insana soğuk duş gibi gelecek bir yunan filmi. evinin dışarsına hiç çıkmamış
kardeşlerin, babadan aldıkları dadaist eğitimle yaşam mücadeleleri

41) mia aioniotita kai mia mera

yunanistan deyince, theodoros angelopoulos'u unutmak olmaz. yaşlanmış bir yazarın,


dantevari sokaklardan, sınıra, küçük bir çocukla yolculuğuna tanık oluyoruz.
cehennemden, arafa oradan cennete mistik bir yolculuk

42) angst essen seele auf

ırkçılık üzerine başarılı başka bir yapım. bu sefer zıtlıklar siyah-beyaz, eğitimli-cahil
ve yaşlı-genç olarak verilmiş. toplumun insan üzerideki baskısı. insanın diğer insanlar
için değeri.

43) el método

tek mekanda geçen enfes bir film. aynı zamanda the exam bu filmden etkilenmiştir. işe
alınabilmek için ne kadar ileri gidebilirsin. dışarısının distopik bir kaos içerisinde
anlatıldığı, başvuru odasında gerilimin sn derece kendisini hissettirdiği başarılı bir film

44) la planète sauvage

insanoğluna hayvanlar için empati kurmasına yardım edecek başarılı bir animasyon.
insanlar başka bir çeşit gelişmiş canlı tarafından aynı bizim hayvanlara yaptığımız gibi
tasmalarla gezdirilse, vahşi olanları hunharca katledilse ne yapardık?

45) punishment park

deneysel bir film. belgesel gibi ilerlerken mahkeme sahnelerindeki konuşmalar çok
can alıcı. cezanın affı için belli bir kilometreyi polislere yakalanmadan geçmeye
çalışan aktivist gençler ve karşısından zorba polis devleti

46) ıdiot

fyodor dostoyevski'nin budala romanının birebir sinema versiyonu. ben çok başarılı
buldum. bölüm bölüm anlatılmış. saflık ne kadar iyi bir meziyet ve dinin doğruluğun
temsilcisi gibi durmak bizi toplumda nasıl bir hale sokar.

47) god on trial

yahudi kampında ölmeden önce tanrıyı, kurdukları mahkemede sorguya çeken,


umutsuz insanların dramı. yahudiliğin başından beri, tanrının gazabı ve haklılığı
48) animals with the tollkeeper

tim roth'un oynadığı enfes bir film. yol hikayesi, fantastik öğeler herşey var filmde.
big fish'i beğenenler bu filme de hayran kalır. hayatın anlamı, yaşam ve beklentiler

49) adams æbler

bir kilisede kendisini tamamen tanrıya adamış peder ve ceza affı için yanında çalışan
suçluların hikayesi.

50)good night, and good luck.

1950'lerin amerikasında radyo-televizyon gazeteciliğinin ilk günleri george clooney'in


yönetmenliği altınd ele alınmış

51-52) scener ur ett äktenskap ve who's afraid of virginia woolf?

evliliğe karşı bakışınızı değiştirecek ve beraber bir ömrü sorgulatacak 2 film. tiyatro
oyununu sevenler bu iki filmi izlesin. bunları beğenen 1968 yapımı faces filmine de
bakmalı

53-54) deathtrap ve sleuth

2 film de poe, doyle gibi büyük yazarların eserlerine saygı duruşunda bulunurken,
sürpriz kurgusuyla sürükleyici bir biçimde kendisini izletiyor. tiyatro oyununu
sevenler bu iki filmi de izlesin

55) equus

atlara takıntılı bir ruh hastasıyla onu iyileştirmeye çalışırken kendi mantığını zorlayan
bir doktorun hikayesi. 12 kızgın adam'ın yönetmeni, sidney lumet'ten yine güzel bir
film. deliliğin sınırlarında gezdirecek türden. aile ve din iyi bir biçimde kaleme
alınmış.

56) sling blade

içerden çıkan sorunlu bir adama karşı toplumun önyargısı ve problemli bir aile hayatı
yaşayan çocuğun sıradışı arkadaşlığı

57) onibaba

savaştan kurtulanların eşyalarını çalan kaynana ve kızın kendi aralarındaki akıl almaz
mücedelesi. yerel efsanelerle birlikte sıradışı bir korku filmi

58) der siebente kontinent

haneke'den yine hayattan soğutacak bir film. tüketim toplumu içerisinde orta sınıfın
günlük yaşayışı bir makine gibi kayda alınmış. sürpriz sonuyla çok çarpıcı etkisi
altında bırakacak bir film
59) das boot

tek mekan filmlerinin padişahı. 3 buçuk saatin neasıl geçtiğini anlayamadığınız,


karakterleri ve konuşmalarıyla o dönemin siyaseti hakkında da bilgiler veren harika bir
alman filmi

60-61) stand and deliver ve the first grader

eğitimin rengi ve yaşının olmadığınu gösteren etkileyici 2 film, toplumun peşin


hükümlerini kıracak türden

62) carnage

tek mekanda geçen, karı-koca, eğitimli-az eğitimli, üst orta sınıf ve alt ortasınıf
çatışması. kahveden alkole erkek ve kadının karşı cinsin gözünden rollerinin ortaya
çıktığı güzel bir film

63) the hustler

hayat dersi niteliğinde bir film, hayattan darbe ala ala hayatı öğrenme üzerine bilardo
salolarında geçen güzel bir gece filmi

64-65) ...and justice for all. ve the verdict

mahkeme salonunda geçen iki güzel film. otoritenin sorgulanması ve insanların


güvendiği değerlerin aslında nasıl şekil değiştirebilen bir yapıda olduğunu görmemizi
sağlayan, adaleti adalet üzerinden eleştiren filmler

66) le hérisson

yaşamın anlamı, ön yargılar ve insanların oturdukları kata göre birbiri hakkındaki


peşin hükümleri. doğu-batı medeniyetlerinin insan yaşamına bakışı, dışarıyı görmeyi
bilen bir japon balığı misali küçük bi kız çocuğunun gözlerinden aktarılmış

67) the meaning of life

hayatın ne olduğu üzerine kaliteli parodiler ve terry gilliam'ın erken dönemleri

68) what ever happened to baby jane?

biri çocukken biri gençken iki ünlü kız kardeşin bir evde geçen karanlık macerası,
kıskançlık, geçmişten gelen nefretle birlikte korkutucu türden bir film. bunu beğenen
tystnadene izleyebilir

69-70-71) network ve quiz show ve they shoot horses, don't they?

televizyon ve programların günümüzdeki yeri. kamera arkasında dönen hileler,


insanların aç gözlülüğü ve medya patronlarının kan emiciliği
72) die fetten jahre sind vorbei

zengin insanların evine girip, modern işler çıkartan arkadaşların eskiden kendileri gibi
anarşist olduğunu iddia eden burjuva bir adamla dağ evinde geçen hikayesi.

73) they live

en güzel tüketim eleştirilerinden biridir. gözlük sahnesi unutulmazlar arasındadır.


medya, din kurumlarının nasıl paravanlar olduğunu görmek için bile izlenilebilir. uçuk
ve tadında

74) nightcrawler

karaktersiz bir insan nasıl olunabilir. aç gözlülüğün zirvede olduğu şok edici bir film.
kaza haberlerini yakalamaya çalışan insanların , onları satın alan kanal patronlarının
ve servis ettikleri izleyicilerin duygusuzluğu gerçekten çarpıcı. sürükleyici bir film

75) coherence

zamanda kırılma üzerine ağır ama güzel bir film. tek mekanda geçiyor.

76) medianeras

yabancılaşma, üst üste, yan yana ama yalnız yaşayan insanla yığını. güzel bir film.
amelie tarzını sevenler izlemeli

77-78) searching for bobby fischer ve fresh

satranç oynamayı sevenlere göre 2 harika film. 2 film de bir çocuğun gözlerinden
aktarılıyor. satrançtaki hamlelerin gerçek hayattaki yeri, öğrenen insanlar ve sürprizler

79) the quiet earth

kıyamet ve dünya üzerinde yalnız olduğunu düşünen bir bilimadamı. kilise sahnesi
için bile izlenebilir. 28 gün sonra ve ben efsaneyim filmlerini etkilediğini düşündüğüm
sahneler var

80) creation

darwin'in türlerin kökenini yazarken yaşadığı iç ve dıç zorluklar. aile ve din gibi
kurumların bu yeni fikirlere bakışı ve darwin'in sanrıları

81) mandariinid

savaş karşıtı çok beğendiğim filmlerden

82) le procès

şüphesiz ki kafka'nın dava kitabı daha güzeldir ama orson welles'in gözünden bu filmi
izlememek de olmaz. sahneler, mekanlar çok başarılı
83) den brysomme mannen

kuzey avrupa'nın cennet diye tanımlanan günlük yaşamına akılcı bir eleştri. sorunsuz,
dertsiz bir urban bir cennet teması sorun çıkartacak bir adamın terk etme isteğiyle
ilginç bir şekil alıyor. fntastik sayılabilecek film, güzel bir eleştiri sunuyor

84) rumble fish

küçük bir kasabada yaşamak, o kasabaya fazla olup yerel otoriteleri rahatsız etmek.
francis ford coppola'dan farklı bir film

85) the music never stopped

müziğin insan hayatındaki yeri, hatırlatma gücü son hippienin ağzından aktarılmış.
güzel bir doktor-hasta filmi. müzikleri harika

86) children of men

dünya nüfusunun artmasına karşı bir ütopyayla yaklaşan filmde 18 yıldır dünyada
bebek doğmuyor. sembolik göndermeleri olan, umudun savaşla mücadele ettiği bir
bilimkurgu

87) pleasantville

2 kardeş 60'ların televizyon dizisi içerisine girer ve oradaki ütopyayı altüst edecek
"başarısızlık"kavramını diziye taşırlarsa neler olur. çok iyi film, sanatla ilgilenen kim
varsa izlemeli

88) le tableau

sarayda yaşayan bitmiş "aristokrat" resimler ve onların saraya kabul etmediği, eksik,
eskiz niteliğindeki vahşi figürler. çok güzel bir animasyon. türkçeye mutluluğa boya
beni olarak geçti. resim sanatını sevenler kaçırmasın

89) saibogujiman kwenchana

delilik üzerine çok tatlı masalımsı bir film. old boy'un yönetmeni chan-wook park'un
ellerinden delilerinde gözlerinden göreceğimiz bir film

90) being there

hayatı boyunca evden dışarı çıkmamış bir uşağın farklı insanlarla hayatının kesiştiği,
harika bir toplumsal ve politik eleştiri içeren peter sellers filmi.

91) die welle

almanya'da yeniden nazizm canlanır mıydı? bu soru üzerine giden film, öğrenci ve
öğretmen arasındaki bu tartışmadan yola çıkıyor.
92) everything ıs ılluminated

ailesinin anılarını toplayan bir çocuğun, geçmişe yönelik yolculuğu, yanındaki


karakterler de filme uygun olarak çok sıradışı

93) never let me go

the island filmindense bu filmi tercih ederim. gen kopyalama, insanların kopya haline
gelmesi gibi ince konulara değinen filmin kitabı daha iyi ama kitabına yakın sadelikte
bir film.

94) detachment

eğitim üzerine en sevdiğim filmlerden. camus'den yola çıkan geçmişin gölgesinde


filminin yönetmeni tony kaye'den yine olay yaratan bir film. sistem eleştirisi, ırkçılık
gibi derin konulara güzel değinilmiş

95) cool hand luke

uyumsuz karakterin isavari hapishanedeki yaşamı. birey-toplum, itaat-asilik

96) unbreakable

en iyi çizgi roman filmlerindendir. hayatta herşeyin bir zıttı vardır ve bu zıtlıklar diğer
zıtlığı var edecektir, şüphe, sorgulama ve aksiyonsuz bir çizgi roman filmi

97) das experiment

para karşılığı bir grubun gardiyan diğer grubun suçlu olduğu deneysel bir alman filmi.
bu film psikoloji okuyanlara izlettiriliyormuş. gerçekten rolde olsa insana verilen
sorumluluklar dahilinde değişimi çok iyi anlatılıyor

98) persona

bergman'ın en iyi filmi, bilindiği üzere fight club'un da çıkış fikri bu filme
dayandırılıyor. insanın oynadığı roller jung'un persona, yani maske kavramına göre
anlatılmış. insanın gerçek kimliği ve toplumda oynadığı roller

99) a clockwork orange

suç ve ceza, anarşizm ve devlet baskısı gibi çatışmalarla dolu stanley kubrick filmi.
kitabını okumadım, gerek duymadım çünkü film çok yeterli geldi bana. kargaşa ve
deliliğin baskın olduğu güzel bir sistem eleştirisi filmi

100) stay

spoiler vermemek adına hasta-doktor ilişkisi üzerinden giden kolaj niteliğinde bir film
diyeceğim. harika bir sonu var bu filmle ilgili sakın spoiler yemeyin çünkü en çok
underated filmlerdendir.
................................................
101) agora

dinler catismasi, kitap ve bilim insani bir kadin. gunumuz adina cok izler
bulabilecegimiz yormayan bir film.

102) king lear

shakespeare`in unlu oyunun tv film versiyonu. her seyini kaybeden kralin uyanisi

103) jagten

çocuk taciziyle suçlanan ve mahvolan yaşamını toparlamaya çalışan bir adam. kırklı
yaşlarındaki lucas, kendine yeni bir sevgili, kreşte bir iş bularak boşanma sürecini
atlatmaya çalışır.

104) birdy

savaşı sorgulayan filmler içinde en önemli yapımlardan biri olan birdy, alan parker'ın
imzasını taşıyan unutulmaz bir yapım.
savaş çanlarının, her an başlayabilecek yeni bir savaşın habercisi olduğu şu günlerde,
savaşın insanlar üzerinde yarattığı farklı dehşet tablolarını yüzümüze vuran bir film
birdy.

105) mr. nobody

20. yüzyıldan 21. yüzyıl'a, farklı zaman dönemlerine uzanan bir hikaye.

başlıkta bahsi geçen bay hiçkimse, 2092 yılında dünyada kalmış son ölümlü olan 117
yaşındaki némo adlı bir adam. ölüm döşeğindeki némo genç bir çocukken bir peronda
durduğunu hatırlar. tren kalkmak üzeredir. annesiyle birlikte mi gitmeli, yoksa
babasıyla mı kalmalıdır? bu karar, sonsuz sayıda olasılığı doğuracaktır.

106) bi-mong

jin bir kabus görmüştür; rüyasında onun yüzünden bir trafik kazası oluyordur. uyanıp,
rüyasında gördüğü kaza yerine gittiğinde, kabusundaki gibi bir kazayla karşılaşır.
fakat kazaya ran adında bir kadın sebep olmuştur. jin kaza mahallinde ran'la
tanıştığında aralarında bir bağ olduğunu anlar. ran jin'in rüya gördüğünde yaptıklarını,
gerçek hayatta yapıyordur.

107-108-109) the life of david gale ve dead man walking ve dancer in the dark

ölüm cezası karşıtı 3 film

110) der himmel über berlin

melekler sehrinin agir abisi: insan olabilmek için dünyevi bir aşk arayışı içerisine
giren bir meleği konu alan film bölünmüş berlin'de geçer. melek damiel ve melek
cassiel'in gözünden şehirdeki farklı yaşamları izler, farklı dramlara tanık oluruz.
konumları gereği onlar da sadece pasif bir izleyici olmak zorundadırlar. damiel bunu
değiştirmeye karar verir... bir sirkte çalışan akrobat olarak çalışan genç bir kadına aşık
olan damiel, meleklikten vazgeçerek insan olmaya karar verir.

111) dekalog

kieslowski'nin yönettiği, tv için çekilmiş, her biri yaklaşık bir saat uzunluğunda 10
orta metrajlı film. konularını tevrat'taki 10 emirden almıştır.

112) the thirteenth floor

tematik olarak kardeşi sayılabilecek matrix'in ve existenz'in gölgesinde kalarak


seyirciyle randevusunu daha ziyade ev sinemasında yaşamak zorunda kalmış bu
sıradışı film, film-noir ve bilim kurguyu ustaca birleştirmiş görünüyor. izleyicisini
beyinsel egzersize tutuyor ve kimi sarsıcı sürprizlerle ödüllendiriyor. kendine ait
küçük ama fanatik bir hayran kitlesine de sahip.

113) watchmen

diger piyasa kahraman filmlerinin aksine daha karanlik ve amerikan ruyasinin distopik
etkileri uyerine duran watchmende kendilerine atfedilen “süper-kahraman” tanımının
aksine, ironik olarak süper güçleri olmayan bu kahramanlar, kanunlara bağlı olmadan
kendi çabalarıyla adaleti sağlamaya çalışmaktadırlar.

114) wag the dog

beyaz saray, skandallar ve savaş üzerine cesur bir film. seçimlere iki haftadan az bir
süre kala patlak veren skandal, başkanın yeni dönem için seçilmesini tehdit eder
niteliktedir. olayın boyutları genişleyip önlenemez bir hale gelmeden önce, siyaseti,
basını ve en önemlisi amerikan halkını idare etmek konusunda olağanüstü yeteneği
olan conrad brean adlı uzman beyaz saray'a davet edilir

115) into the wild

sahip olduklarini birakip yabana, eski ozune donme cabasi. aidiyetsiz, sarsici vedalar
ve yaban olma arzusu. gercek bir hikayeden beyazperdeye uyarlanan film muzikleriyle
de sizi derinden etkileyecek.

116) una pura formalita

gizemi, rahatsız edici mekanları ve dialogun ağırlıklı olduğu film tek kelimeyle sarsıcı.
sürpriz sonu, sorunlu karakterleri ve merak uyandıran sorgulamalarıyla kesinlikle çok
duyulmamış bir film.
yönetmen koltuğunda tornatore var ve diğer filmlerinden çok daha farklı bir neo-noir
örneği. roman polanski de oyuncu kadrosunda.

117) dark city

gunduzu olmayan bir dunya# ruyalarin y,neltigi karanlik atmosferin egemen oldugu
kaotik bir yasam. carpici bir bilim kurgu.
118) planet of the apes

1968 yapimi olani elbette.

evrim ve ilerleme karsiti, insanogluna tokat gibi bir son hazirlayan oncu bilim
kurgulardan. fransız yazar pierre boule'un ciddi bir alaycılık ve toplumsal eleştiri
barındıran la planete des singes isimli romanından uyarlanan maymunlar cehennemi,
iki oscar ödüllü ve sürükleyici bir yapım. sadece charlton heston gibi bir yıldızın
performansıyla değil; çizdikleri maymun bilimadamı ve bilimkadını portreleriyle tarih
kadar eski bir varoluş tartışmasını, ilerleme karşısında satükonun direnci temasını
beyazperdeye nefis bir şekilde taşıyan oyuncularıyla da göz dolduruyor.

119) waking life

rotoscopeteknigiyle yapilmis kitap gibi bir animasyon. genç bir adam, rüyaların gerçek
dünyadan ayrıldığı yeri aramaktadır. düş, uyanmak, gerçeklik gibi konular üzerine
farklı düşünen insanlarla konuşur. farklı yaşam deneyimleri, dünya görüşleri, rüyalara
değişik bakış açıları sunacaktır. bu ise gündelik yaşamdaki pek çok felsefi konu
üzerine düşünmeye iter izleyiciyi.

dijital kamerayla çekilen film daha sonra bilgisayar yardımı ile animasyon
görüntüsüne yaklaştırıldı. ortaya çıkan görüntü boyanmış gerçek görüntüleri
çağrıştırıyor. bu yeni animasyon teknolojisi ise bob sabiston tarafından yaratıldı.
ortaya çıkan estetik filmin düşsel temalarına gayet uygun.

richard linklater son derece şık bir şekilde felsefe yapıyor. düşler üzerinde gezenirken
de son derece ilgi çekici bir görsel dünya yaratıyor.

120) abre los ojos

gercek ve ruya, gecmis ve gelecek, her kavramin ikileminin islendigi film onemli
bilim kurgulardan.

121) eternal sunshine of the spotless mind

unutamadiginiz bir insani unutmak icin ne kadar ileri giderdiniz. sevdiginizi


beyninizden sildirmek mumkun olsaydi eger?

122-123) das leben der anderen ve the conversation

devlet gozetimi uzerine iki guzel film. izledikten sonra hapishanenin dogusunu okuyun
(faucoult).

124) hunger

ira ile ilgili olarak çekilmiş filmde, bobby sands’in insanlık dışı muamelelere maruz
kalışındaki sertliği adeta yaşıyorsunuz. diyalogsuz sahnelerin vuruculuğu ile başlayan
film, tüm filme yayılan dehşetli gerçeklik duygusu ile izleyeni kavrıyor. filmin
etkileyiciliği sadece sands önderliğindeki mahkumların direniş destanından ibaret
değil. zira hapishane mahkumlar için olduğu kadar gardiyanlar için de tam bir
cehennem. gardiyanların da alt üst olmuş psikolojisini izliyoruz filmde.

125) paris, texas

wim wenders yapimi paris, teksas tüm zamanların en etkileyici yol filmleri arasına
rahatlıkla girebilir. olağanüstü karakter çalışması, yerleşik hayatı ve konformizmi
tartışması ve nihilist karakterin gecmisle savastigi yol hikayesi...

126) big fish

burton´un son donemlerinde yaptigi eli yuzu duzgun son islerinden. william bloom,
babası kanser nedeniyle ölüm döşeğinde olduğu için, aile evine geri döner. gezgin bir
satıcı olan babasını yakından tanımak için, efsanevi bir kişiliği olan adamın
gençliğinde yaşadıklarına dair öyküler toplamaya başlar. babasının yaşadıklarına dair
efsaneler ve mitler, bir puzzle'ın parçaları gibi yerine oturacak ve anlaşılması güç olan
adamın yaşamını zaferleriyle ve zaaflarıyla ortaya dökecektir. (bir diger basarili
yapimi icin bkz: ed wood)

127) vozvrashchenie

yillar sonra eve donen baba ve onunla yola cikan iki oglun hikayesi# kapitalist elestiri
odaginda sosyalist babanin-erkin direttigi uretme mantigiyla surrealist bir yolculuk.

128) magnolia

tom cruise´un gozumdeki tek iyi filmi. magnolia, komik ve acıklı olaylarlar örülmüş
bir amerikan yaşam mozaiği. yalnız bir kentin portresinin çizildiği filmde biraz aşk,
biraz bastırılmış duygu patlamaları ele alınıyor.. pismanliklar, gecmisle yuzlersmeler
ve mitolojik olaylarla cok farkli bir film.

129) nostalghia

tanınmış bir rus şair olan andrei, 18. yüzyılda yaşamış ve bolonya'da eğitim görmüş
memleketlisi müzisyen sosnovsky'nin hayatını araştırmak için italya'ya gelir. güzel
italyan tercümanı eşliğinde toskana'dayken mutsuz evliliğinin, karısının ve
çocuklarının rusya'daki hatırası onu avlar. seyahati giderek içsel bir serüvene
dönüşürken mistik bir aydınlanma, şairin yolunu aydınlatacaktır.

130) ıvanovo detstvo

12 yaşındaki ıvan'ın çocukluğu, annesi ve ablasının faşistler tarafından gözlerinin


önünde öldürüldüğü gün biter. ıvan'ın babası da savaşta ölmüştür. yetim kalan ıvan,
orduya bağlı çalışan bir kurumda görev yapmaya başlar.

131) nattvardsgästerna

bergmandan varoluscu bir film daha. inancını kaybetmiş bir papazın tanrıyı
sorgulayışına hatta sorgulamaktan da yılmış durgunluğu anlatılıyor. ailesinin hayalini
gerçekleştirerek papaz olmuş, gençliğinde yüksek idealleri olan, karısına aşık, karısı
öldükten sonra hayatın ortasında şaşkına dönen ve hayatının anlam
132) un homme qui dort

modern yaşamın ağırlığını kaldıramayan, "tutunamayan" bireyler üzerine bir film.


artık hiçbir şey hissetmeyen isimsiz baş karakterin hikayesi, diyalog olmayan, sadece
bir dış sesin konuştuğu film boyunca anlatılıyor.

133) harold and maude

hal ashby'nin artık kült olmuş, hayat, ölüm ve tuhaf bir aşk hikayesi üzerine çektiği,
büyük beğeni toplayan filmi harold and maude, filiminsanlarının kaçırmaması gereken
bir çalışma.

134) nebraska

iyiden iyiye yaşlanmakta olan alkolik baba woody grant, piyangodan büyük ödülü
kazandığını öğrenerek ödülünü almak için montana'dan nebraska'ya doğru uzun bir
yolculuğa çıkmaya karar verir. ailesinden kimse söylediklerini ciddiye almasa da
yirmili yaşlardaki oğlu pek de istemeyerek bu yolculuk esnasında babasının yanında
yer almaya karar verir.

135) anonymous

film, ingiliz edebiyatının ve hatta dünya edebiyatının en önemli yazarlarından biri olan
shakespeare’in eserlerinin üzerindeki şüpheyi tartışıyor. yıllardır alanın uzmanları
tarafından tartışılan bu konunun on yıldır aklını kurcaladığını söyleyen emmerich
nihayet gereken cesareti bularak filmi gerçekleştirmiş. konu, 16. yy. ingiltere’si olunca,
ortalık kabarık eteklerden, korselerden ve peruklardan geçilmiyor. fakat, filmi bir
kostümlü dramanın ötesine taşıyan, ileri sürdüğü tezin başarıyla altından kalkması ve
intihal üzerine yürütülen sofistike bir tartışma.

136) los lunes al sol

içinde yaşadığımız çağa dair dolaysız öyküler sunan yapım, tüm dünyada aynı kaderi
paylaşan milyonlarca insanın yaşadıklarını anlatmaya çalışıyor. ispanya'nın liman
kentinde yaşayan işsiz insanların öyküsü, son dönemin dikkat çekici filmlerinden
birine dönüşüyor.

137) temple grandin

olunce nereye gidiyorlar?

tüm hayatı boyunca ailesi ve arkadaşları başta olmak üzere tüm çevresi tarafından
yanlış değerlendirilen otistik bir kadının onlara unutamayacakları bir ders veren
etkileyici hikayesini anlatır. son derece carpici sorgulayici bir film.

138) leviathan

andrey zvyagintsev’in “kremlin’le polemiğe giren, yozlaşmaya karşı cesur bir başyapıt”
olarak tanımlanan filmi leviathan, eyüp peygamber’in öyküsünden esinleniyor.
rusya’nın kuzeyinde, barents denizi kıyısındaki küçük bir kasabada yaşayan kolya, bir
otomobil tamircisidir. kasabanın belediye başkanı vadim, kolya’nın dükkanını, evi ve
arazisiyle birlikte satın almayı teklif eder. ancak doğduğu yerden kopmayı istemeyen
kolya teklifi reddedince, hukuku kendine yontan dev mekanizmasıyla devlet
canavarına karşı mücadele etmek zorunda kalacaktır

139) deusynlige

hawaii, oslo ve schpaa'nın yönetmeni, dört yıllık aranın ardından yine ahlâk ve
bağışlama konularını işleyen bir dramla geri dönüyor. jan thomas, sekiz yıl hapis
yattıktan sonra dışarı çıkmıştır. org çalma yeteneği sayesinde, bir kilisede papaz
yardımcısı olarak işe girer. rahibe anna'ya geçmişi hakkında hiçbir şey anlatmaz,
ancak kiliseye bir gün agnes gelir. orgcuyu yıllar sonra da olsa tanımıştır. karşısındaki,
oğlunu öldürmekten hüküm giyen genç çocuktur.

140) ıdioterne

birlikte yaşayan bir grup zeki insan zihinsel özürlü taklidi yaparak, toplumun
değerlerini sarsmayı amaçlar. sık sık toplumun arasına karışıp rollerini
gerçekleştirirler. zaman zaman aralarına yeni isimler de katılmaktadır ve kendilerini
aşacak yeni oyunlar keşfetmekte zorlanmazlar.

141) pisma myortvogo cheloveka

nükleer bir felaketten sonra sığınakta bilimadamı larsen, ölecek derecede hasta karısı
ve talihsiz eski heykel enkazları arasındadırlar. yarı çıplak bir kadın, bedeninin yeni
koşullara daha çabuk uyum gösterebilmesi için çılgınca bir umut içindede yürür.
toplumun yetişkin, sağlıklı üyelerine bile yeterli yer olmayan sığınağa bir papaz ve bir
öğretmen, katalespi hastası olan çocukları yetimhaneden getirirler... nükleer katliam
ile bozulmuş ve ölü bedenlere dönüşmüş bir dünyayı görebilmek için birçok kez
sığınaktan çıkıyoruz...

142) joyeux noël

1914'ün yılbaşı arifesinde fransız, alman ve iskoç birlikler arasında savaş kıyasıya
devam etmektedir. savaşın olumsuz etkilerini üzerlerinde taşıyan askerlerin morali
iyice alt seviyelere inmiştir.

bu esnada eşine ender rastlanan bir olay gerçekleşir. yapılan bir anlaşma sonucu
birlikler bir günlüğüne ateşkes ilan ederek yılbaşını birlikte kutlamaya karar verirler.

143) disconnect

internetin iletişimi yok etmesini merceğine alıyor. ‘kesişen hayatlar filmi’ne metalik
renk skalası ve chat yazıları ilave edip ‘interaktif’ bir beden giydirirken, sahte takma
isim, sanal aşk, suçlu pazarlama gibi yeni nesil kavramları inceliyor.

144) soylent green

yıl 2022... aşırı nüfus yüzünden açlık sınırına gelen ve yeni besin kaynakları arayan
insanoğlu, new york’lu bir polisin peşine düştüğü karmaşık ilişkiler sayesinde yeni
açılımlar yakalayacaktır...

145) the thin blue line

çekildiği yılda belgesel tarihini alt üst etmiş bir film. filmdeki röportajlar ve itiraflar
kanıt olarak gösterildi ve yargılanan kişiyi idamdan kurtararak beraat ettirdi. film
1970'ler de işlenen bir polis cinayetini aydınlatmak için o dönemdeki görgü
tanıklarıyla, polislerle ve sanıklarla yapılan röportajlardan oluşuyor. film genel
anlamda 12 angry man'in gerçekte vücut bulmuş hali olarak tanımlanabilir.

146) cet obscur objet du désir

bunuel, filmin örgüsünde o dönemde yaşanan terörizme de, toplumda normal


karşılanmış haliyle yer verilmiştir.

kadın ve kukla adlı kitaptan sinemaya uyarlanan film bunuel'un sürrealistliğiyle başka
bir boyut kazanmış ve birçok ödül almış ve oscar'a da iki dalda aday gösterilmiş.

147) mephisto

bir alman tiyatro oyuncusu faust oyunundaki performansıyla beklemediği bir başarı
kazanır. bu arada, ikinci dünya savaşı almanya'sında naziler iktidara gelirler ve her
konuda olduğu gibi, tiyatro konusunda da ülkede karmaşa yaşanır. arkadaşları teker
teker öldürülen yada ülke dışına kaçan tiyatro oyuncusu, naziler karşısında oyununu
çok iyi sergilediğinin farkına varır ve içsel bir hesaplaşmaya girer.

148) the hit

felsefi bir mafya filmi. dev bir oyuncu kadrosunun yer aldığı temposu yüksek bir
macera... suç ortaklarını polise ispiyonlayan willie parker, ingiltere'yi terk ederek
ispanya'ya yerleşir. küçük bir köyde 10 yıl boyunca infaz edilecek günü bekleyen
parker'ı nihayet iki tetikçi takip etmeye başlar...

149) voksne mennesker

araştırmalara göre normal bir insan, bir gün içinde on emir’den en az 3 ya da 4 tanesini
çiğniyormuş.

"hadi şehre gidip bir gecede hepsini çiğneyelim!"

150) le feu follet

alain leroy alkolle olan problemleri yüzünden özel bir hastanede tedavi görmektedir.
çok sıkıntılı günler geçirmesine rağmen, eski arkadaşlarıyla tekrar takılmak için
hastaneyi terk eder. fakat arkadaşlarından hiçbiri ona yardımcı olmayacaktır. tersine
alain'in sıkıntısı gittikçe artacaktır.

151) death of a salesman


willy loman adlı karakterin trajik hikayesini anlatır.geçmiş hayatı ve şimdiki hayatı
birbirine karışmıştır.savaş sonrası ekomideki değişiklikler hayatını fazlasıyla
değiştirir.geçmişe dair olaylarla ilgili halusinasyonlar görmeye başlar.sonunda
ölmesinin hayatta kalmasından daha çok işe yarayacağını karar verir.

152) sans toit ni loi

nîmes şehri yakınlarındaki kırsal bölgede, bir hendeğin içinde donarak ölmüş genç bir
kızın cesedi bulunur. çeşitli "tanıklar" kızla daha önceki ilişkilerini anlatmaya başlarlar.
mona'nın bir yerden diğerine gezen, yaşayabildiği yerde, kim onu kabul ederse onunla
yaşayan, mesafeli, bağımsız ve pek de sempatik olmayan bir kız olduğunu söylerler.
kızın tanıştığı kişilerde bıraktığı bilgi parçacıklarından, orta sınıf bir ailenin çocuğu
olduğunu, sekreterlik eğitimi gördüğünü, bir ofiste çalıştığını ama bundan nefret
ettiğini, sonunda yollara çıktığını, eşyalarını ve çadırını sırt çantasında taşıdığını,
yiyecek ve kalacak yer dilendiğini, ve bazen biraz para kazanmak için çalıştığını
öğreniriz.
agnès varda'nın yine dokuz yıllık bir aradan sonra çektiği bu karanlık ve rahatsız edici
film, onun en iyi yapıtlarından birisidir.

153all the president's men

carl bernstein (dustin hoffman) ve bob woodward (robert redford) washington post
gazetesinin muhabirleri.. bürokratik yozlaşmanın, başkan nixon döneminde patlak
veren yüzü olan 'watergate' skandalını inceleyen iki gazeteci, kısa sürede kendilerini
müthiş bir komplolar zincirinin içinde buluyorlar

154)giordano bruno

italyan yapımı bir filmde giordano bruno adında, 17'nci yüzyılda venedik'te kiliseye
muhalif fikirleri yüzünden engizisyon mahkemesinde yargılanan eski bir rahibin ve
bilim adamının öyküsü konu ediliyor...

155)journal d'un cure de campagne

genç bir tatra papazı, iç karartan ambricourt köyünün sakinleri tarafından düşmanlık
ve güvensizlikle karşılanıyor. yalnızlıktan ve mide ağrılarından mustarip papaz, tek
teselliyi zeki bir adam olan torcy rahibinde bulur. papaz yerel şatodaki derin
çatışmalara müdahale etmeye çalışır. kont, kızının mürebbiyesiyle bir ilişki yaşamakta;
kontes ise hâlâ yıllar önce küçük yaşta ölen oğlunun yasını tutmaktadır. içi düş
kırıklığı ve kızgınlıkla dolu olan kızları ise intihar etmeye niyetlidir. minimalist
yönetmen robert bresson'un en iyi filmlerindendir.

156) enemy of the state

robert dean, tesadüfen önemli bir siyasi cinayetin delilerini ele geçirir. bir anda
hükümete bağlı bir istihbarat servisinin hedefi haline gelen dean için hayat kabus
haline gelir.
yüksek teknoloji ürünü haberalma cihazları ve tehlikeli ajanlar dean'in peşine
düşmüştür. devletin sahip olduğu, insanları kolayca gözetleyebilmeyi sağlayan yüksek
teknolojik imkanlar, ona neredeyse kaçacak nokta bırakmamıştır. ama tüm bu
imkansızlıklara rağmen dean, hayatını, ailesini ve kariyerini kurtarmak zorundadır.
gozetim toplumu uzerinde cok fazla okuma yaptiracak bir film.

157) a torinoi lo

yapıtları ve yaklaşımıyla çağdaş bağımsız sinemacıları etkileyen bela tarr’ın on yıl


aradan sonra çektiği bu ilk film, alman düşünür friedrich nietzsche’nin 1889’da
torino’da kırbaçlanan bir atı boynuna sarılarak kurtarmaya çabalamasıyla başlıyor. bu
mücadelesi nietzsche’yi öldüğü güne kadar yatağa bağlayacak, dilsiz bırakacak, çaresi
bulunmayan bir akıl hastalığına götürecektir. ancak filmin kahramanı, çiftçi sahibine
ayak uydurmaya çalışan yaşlı attır.

158) lord of war

uluslarası bir silah tacirinin itiraflari, biografisi ile silag tucarliginin uluslararasi
boyutlari. silahlarin gittigi ordular, devletler, diktatörler...

159) le temps du loup

dört kişilik bir aile, tatilini geçirmek üzere kır evine gelir. fakat beklenmeyen bir olay,
onları bambaşka sorunlarla başbaşa bırakacaktır. bir afetin ardından, aile ormanda
kaçışmaya başlar.

160) easy rider

iki maceraperest motorcu amerika'nın güneyine doğru dumanlı bir yolculuğa çıkarlar.
yolculukları esnasında amerikan ruhunu rüzgar gibi arkalarına alıp, ülkenin farklı
yüzleriyle karşılaşırlar. otostopçular, değişik mola yerleri ve hayatlarına girip çıkan
her şey onları yollara daha fazla bağlar.

peter fonda, dennis hopper ve terry southern tarafından yazılan film, katıksız bir yol
filmi. 68 kuşağının yollara ve özgürlüğe duyduğu bağlılığa dair yapılmış en güçlü film.
tüm karakterlerin neredeyse doğaçlama, içinden geldği gibi hareket ettiği tartışmasız
bir kült film.

161) spellbound

gerilim sinemasının büyük ustası alfred hitchcock “spellbound”da sigmund freud’un


psikanaliz teorileriyle bir cinayet çözümlemesi yapıyor. hitchcock’un düş sekansları
için ressam salvador dali’yle çalıştığı film, göreve yeni atanan müdürünü bekleyen bir
akıl hastanesinde başlıyor. doktor ballantine’in gelişiyle merakları bir kat daha artan
hastane sakinleri, doktorun kimi tuhaf hallerine anlam vermekte zorlanacak, hatta
içlerinde onun katil olduğunu ileri sürenler bile olacaktır.

162) kafka

uyarlanması en zor yazarlardan biri olarak bilinen franz kafka bu filmde soderbergh'in
usta yorumuyla unutulmaz bir film karakteri olarak çıkıyor karşımıza. olaylar 1919
yılında prag'da geçiyor. jeremy ırons'un kusursuz canlandırdığı kafka gündüzleri
büyük bir sigorta şirketinin kasvetli ofisinde çalışmaktadır, geceleri de
hamamböceğine dönüşen bir adam hakkında hikâyeler yazmaktadır. bir gün kafka'nın
yakın arkadaşı öldürülür ve şüpheler üzerinde toplanır. çekingen ve ürkek biri gibi
duran kafka harekete geçer ve arkadaşının sevgilisi gabriela'ya ulaşarak olayı
araştırmaya başlar. bu noktada film memur ajanların ve anarşistlerin kıyasıya kapıştığı,
işkence şatolarının yükseldiği, ürkütücü 'kafkaesk' bir dünyaya kapı açar.

163) natural born killers

medya, suc ve populer kulturun yozlastirdigi kitle.

kanun kaçağı, aşık ve seri katil olan mickey ile mallory'nin başına gelenler. route 666
otoyolu boyunca para ya da intikam değil, sadece öyle istedikleri için psikodelik toplu
cinayetler işleyen çiftimiz, medya tarafından baştacı edilirler. giderek efsanevi halk
kahramanlarına dönüşen ikilinin hikayesini tüm katliamlarından tek sağ kurtulan
kişinin ağzından dinleriz. oliver stone'un dehasını tüm dünyaya haykırırken
olabildiğince fazla insanı da rahatsız ettiği bu mutlaka izlenmesi gereken film,
medyayı ve kollektif bilinçaltımızda oynadığı rolü yargılaması açısından da, anaakım
filmler arasında bir yıldız gibi parlıyor.

164) waiting for godot

1949'da fransızca olarak kaleme alınan, tiyatro edebiyatının bu en absürd oyununda


durum şöyle cereyan et(me)mekte:

iki adam, vladimir (didi) ve estragon (gogo), cılız, çıplak bir ağacın altında, ıssız bir
patikada godot'yu beklemektedirler... godot'nun onlara randevu vermiş olduğunu
düşünmemizde bir sakınca yoktur!

165) the tree of life

tasrada dogan bir birey, büyüdükçe, yaşlandıkça yiten masumiyete şahitlik ediyor.
kendini hızla karmaşıklaşan modern dünyada giderek daha da kaybolmuş hissediyor.

bireyin ve insanlığın paralel hikayesini anlatıyor. bireyin büyüdükçe yiten masumiyeti,


insanlığın dünya üzerinde geliştikçe yiten masumiyetiyle kesişiyor. kainatın içinde
insanın yitişini, muhteşem görüntüler ve müzikler ile birleştirmiş, yenilikçi, zekice bir
yönetmenlik harikası.

166) brazil

geleceğin tuhaf ve gereksiz derecede karmaşık, fütüristik dünyasındayız. devlet


memuru sam lowrey, etrafını saran bu bürokrasi ve teknoloji cenderesinden bunalmış
bir istatistikçidir. kaçışı ve sükuneti, kendisini her şeyden izole ettiği hayallerde bulur.
rüyalarında sürekli olarak aynı kadını kurtardığını görür. sam'in yaşadığı gerçek
dünyayı ise, herşeyi görüp kontrol eden bir bilgisayar idare etmektedir. jill layton
isimli genç kadın terorist olmakla suçlandığında, düzenli olarak hata kontrolleri
yapmakta olan sam bunda bir yanlışlık olduğunu farkeder ve jill ile tanıştığında onun
rüyalarında kurtarıp durduğu kız olduğunu anlar. çıldırtıcı ve renkli bir görsellik sunan
filmiyle terry gilliam, 1984 ve bıçak sırtı gibi eserlerin vurgusunu da aşan ve ne zaman
geçtiği belli olmayan bir anti ütopyanın üzerinde geziniyor.
167) a scanner darkly

yina basarili bir underrated rotoscope: uyuşturucuyla savaşı kaybetmiş gibi görünen
geleceğin amerika'sındayız. substance d isimli uyuşturucuya bağımlı yaşayan ve bu
yüzden ikinci bir kişilik geliştirmiş olan gizli ajan fred, polis gücündeki bir çok
meslektaşından farklı değildir. kaderin oyununa bakın ki, fred'in ikinci kişiliği
uyuşturucu satıcısı bob'dan başkası değildir. fred'in birimi bob'u ele geçirmek üzere bir
operasyona başlar. ve işler bu kez "beklendiği gibi" gider. waking life'la epey sükse
yapan richard linklater'ın aynı yarı-animasyon tekniği ile uyarladığı a scanner darkly,
phillip k. dick'in en sevilen romanlarından biri.

168) metropia

petrol rezervleri tamamen tükenmek üzere, her tarafta gözetim kameraları var ve yerin
altından geçen devasa bir ağ ile tüm şehirler tren hatlarıyla biribirine bağlanmış
durumda. roger, stockholm banliyösünde oturan sıradan bir adam. büyük şirketlerin
egemenliğindeki dünyada birçok şey onu ürkütmekte. kafasının içinde bir takım garip
sesler duymaya başlayınca roger’ın tedirginliği giderek paranoyaya dönüşür: birileri
onu kontrol etmeye mi çalışıyor? öyleyse, neden?

169) something the lord made

"tanrıyı oynayanlar" içinde bulundukları zamanın kurallarına karşı gelerek, sağlık


alanında devrim yapmak isteyen iki adamın dokunaklı ve gerçek hikayesi anlatıyor.
1940'ların baltimore'unda, bu güne kadar denenmemiş tekniklerle kalp ameliyatı
yapmaya çalışan dr. alfred blalock ve laboratuvar teknisyeni vivien thomas kesinlikle
etkileyici bir takım oluşturuyorlar.

170) powder

bir çocuk, annesi ona hamileyken üzerine yıldırım düşmesiyle albino özellikte yani
vücudu renksiz olarak dünyaya gelir. annesinin ölümüne sebep olan bu olay onu
sadece renksiz değil aynı zamanda dünyanın en zeki insanı yapar. hafızası çok
gelişmiştir. öyle ki doğduğu günü bile hatırlar. hiç okula gitmeden bir üniversiteliden
bile daha çok bilgiye sahiptir. vücudunda yüklü olan fazlaca elektrik sebebiyle ne tv
izleyebiliyor ne yağmurlu havalarda dışarı çıkabiliyordur.

171) the gaze of odysseus

yıllardır amerika'da yaşayan yunanlı bir yönetmen, son filminin prömiyeri için
anavatanına döner. bir yandan da balkanlarda çekilen ilk görüntüler olarak kabul
edilen makedonyalı manaki kardeşlerin filmlerini bulmak niyetindedir. filmi, içerdiği
dini temalar yüzünden protestolara neden olur. yönetmen bundan sonra uzun bir
yolculuğa koyularak manaki filmlerinin izini sürmeye başlar. angelopoulos,
yüzyıllardır süren bir etnik kargaşayı ve varılan son noktayı, bosna savaşını durgun,
etkileyici bir dille anlatmayı başarmaktadır. modern mitolijinni babalarindan.

172) yume
akira kurosawa'nın 1990 yılında çektiği "düşler", sanatçının farklı hikayeler anlattığı,
birbirinden bağımsız sekiz kısa filmden oluşuyor. "sunshine through the rain", ailesi
tarafından dışarı çıkması yasaklanan bir çocuğun, toplum tarafından kutsal sayılan bir
günde yaşadıklarını anlatıyor. "the peach orchard", insanoğlunun doğaya
müdahelesinin yol açtığı sonuçları vurgularken, "the blizzard"la bir dağda mahsur
kalan insanların dramını perdeye yansıtıyor. "the tunnel", ölümlerinden sorumlu
olduğu ölü askerleri bir tünel çıkışında gören adamın dramını anlatıyor... "crows",
ünlü ressam vincent van gogh'un yaşadığı bölgeye ve sanatına dair bir çalışma..
güneşli bir yaz gününde yaşananları "village of the watermills" ile anlatan kurosawa,
son iki bölümde ("mount fuji in red" ve "the weeping demon") nükleer tehlikenin
insanlık üzerindeki etkilerini araştırıyor..

173) trois couleurs*

kieslowski'nin fransız bayrağının renkleriyle adlandırdığı meşhur üçlemesinin ikinci


ayağı olan beyaz, "eşitlik" temasını işliyor. bunu yaparken, en alışılmadık yöntemlere
başvuruyor ve alaycılıktan ödün vermiyor. öykünün merkez karakterinin, kendisini
küçük düşürmüş olan -julie delphy'nin canlandırdığı- eski karısını tekrar kazanmak
için intikam alarak onu incitmeyi seçmesi çok çarpıcı. usta sinemacı kieslowski,
modern ve en özgürlükçü toplumlarda bile "eşitlik" kavramının mümkün olamaması,
aşkta ve savaşta en "güçlü" olanın en "eşit" olduğu bir dünyada yaşıyor olmamız
durumunu dahice bir yöntemle tiye alıyor.

174) tyrannosaur

film, karısının ölümüyle acılara boğulan, şiddet ve öfkeyle kendini yiyip bitiren
joseph'ın öyküsünü, insanın içini paralayan bir aşk öyküsünü anlatıyor. acı, soğuk,
karanlık dünyasından kurtulmak isteyen joseph, umutsuzluk içinde debelenirken, dini
bir yardım kuruluşunda çalışan hannah ile tanışarak onun sayesinde pişmanlığını dile
getirme fırsatı bulur. hannah'nın dayakçı kocasına rağmen aralarındaki yakınlık artar,
ama bu beraberlik ancak yıkım getirecektir.

175) kárhozat

karrer hayatını yoğun bir depresyon içinde gayretle sürdürmektedir. bulunduğu çevre
monotondur ve yağmurlu ve çamurlu. yalnızlığın tükettiği karrer'in umutsuzluğu
titanik bar'ın ve bu barda çalışan güzel, akıldan çıkmayan şarkıcısının varlığı olmasa
çaresiz olabilirdi. ancak bu şarkıcı evlidir ve karrer onu kocasından ayırmaya
kararlıdır.

176) sliding doors

zamanlama, kader ve aşk üçgeni üzerine kurulu olan "silding doors", rastlantılar, zor
verilen kararlar ve tekdüze yaşamların süregeldiği modern dünyada, sadece bir kaç
saniyelik gecikmenin insan hayatını nasıl değiştirebileceğini sergileyen bir film.

177) finding forrester

16 yaşındaki jamal, okulundaki testlerde aldığı yüksek notlar nedeniyle şehrin en ünlü
okullarından mailor-collow'dan bir burs kazanır. kenar mahalleden gelmesi sebebiyle
zengin çocuklarının arasında önceleri zorluk çekse de, spordaki başarısı ve yazdığı
yazılar ile kendini sevdirmeyi başarır. birgün jamal iddia sonucu kendi halinde bir
yazar olan william forrester'ın evine birşey çalmak amacıyla girer.ancak evden
kaçarken sırt çantasını düşürür. çantasını geri aldığında ise yazarın defterlerine bazı
notlar bıraktığını görür. bundan etkilenen jamal ve forrester arasında sıradışı bir
arkadaşlık başlar. yıllar önce çok ünlü bir roman yazan fakat sonra yazmayı bırakan
forrester, genç çocuktaki yeteneğin farkına varmıştır.

178) the fly

seth brundle, karizmatik bir karakteri olan, hafif çılgın bir bilim adamıdır. kadın
gazeteci veronica quaife, maddenin teleportasyonu yani ışınlanma üzerinde çalışan bu
genç dahiyi haber konusu yapmıştır. genç kadın brundle'ın ilk defa bir canlıyı
ışınlamayı başardığı zafer anına şahit olur. ancak ışınlanma modülüne brundle ile
birlikte girmiş olan küçücük bir sinek, herkesin gözünden kaçmıştır. genç bilim adamı
ve güzel gazeteci arasında gelişen duygusal yakınlaşma, kısa süre içinde brundle'da
gelişen ruhsal ve fiziksel farklılıklar tarafından gölgelenecektir. brundle'ın moleküler
yapısının bir sineğinkiyle birbirine karışmış olduğu anlaşıldığında, iki sevgilinin
gözleri önünde gerçekleşen acı verici trasformasyon süreci, zamana karşı bir yarışa
dönüşür. 1958 tarihli kült yapımın david cronenberg tarafından bu tekrar çekimi, yeteri
kadar özgün olduğu gibi, içerdiği duygusal ve dramatik gerilimle de göz dolduruyor.

179) 3 women

bir solaryumda işe giren pinky utangaç, münzevi bir kızdır. orada çalışan ve duygusal
olarak kendine çok benzeyen millie'yle aralarında güçlü bir bağ oluşur. bir kaza
sonrasında bu iki kadın açıklanamaz bir şekilde zaman zaman kişiliklerini adeta değiş
tokuş eder ve sonra tekrar normale dönerler. yerel bir sanatçı olan üçüncü kadın ise
hikayenin etrafında pusuya yatmış şekilde sessizce dolaşmaktadır.

180) jesus of montreal

isa'nın son günlerini toplumda yerleşmiş inançların dışına çıkarak sahnelemeye çalışan
bir grup gencin yaşadıkları anlatılır filmde. ancak arastirma derinlestikce peygambere
ve dine bakışları da değişir ve durum kontrolden çıkar

181) precious*

tüm yaşadıklarına rağmen precious içinde bulunduğü durumu kaderinin bir parçası
olarak kabullenmiştir ve yaşadığı sorunlardan hayal dünyasında gezintiye çıkarak
kaçmaya çalışmaktadır. film, hayatın umutla bakılması gereken bir hediye olduğu
düşüncesi ile hareket ediyor ve aynı zamanda, çaresiz insanların yalnız olmadıklarını,
onlara her zaman yardıma hazır kurumların var olduğunu anlatıyor

182) el angel exterminador

mahvedici melek, gerçeküstücü sinemanın en önemli ismi luis buñuel’in pek çok
sinemasevere göre en iyi filmi. burjuvazi ve ahlâk sorgusunu, kendi
gerçeküstücülüğünün nimetlerini sonuna dek kullanarak yapan bunuel'den yine hayal
gücünü zorlayan ilginç bir film.
183) sanger fran andra vaningen

kuzey yarımkürede bir yerlerde gece vakti. şehirde bir dizi garip olay meydana
gelmektedir. bunlar görünüşte birbirine bağlı değildir. bir memur 30 senedir çalıştığı
işten atılmak istendiğini öğrenir; bir mülteci kalabalık bir sokakta dayak yer; bir
sihirbaz gösterisinin en heyecanlı yerinde korkunç bir yanlış yapar. bu kargaşa
ortasında karl sigortadan para alabilmek için mobilya dükkanını ateşe vermiştir.
cannes'da jüri özel ödülü kazanan, stilize, sıradışı, sınıflandırılması güç bir film.

184) adaptation

john malkovich olmak ile zekanın, tuhaf olan ile hayli ilgi çekici bir kesişmesini sunan
yönetmen, ilk uzun metrajından pek de farklı olmayan bir filmle geri dönüyor. üstelik
senarist yine john malkovich olmak filminin mucize adamı charlie kaufman öykünün
merkezinde yer alan karakter bizzat senaryoyu yazan charlie kaufman. susan orlean'ın
the orchid thief kitabını senaryolaştırmaya çalışmaktadır. başındaki orkide belası
yetmiyormuş gibi, bir de konvensiyonel bir gerilim senaryosu yazmaya çalışan ikiz
kardeşiyle uğraşmaktadır... filmin bu noktadan itibaren nerelere ilerlediğini öğrenmek
için izlemeniz lazım, zaten söylesek de inanmazsınız ! bir yaprağın damarları gibi
çatallanıp budaklanan yapım, günümüz sinemasının en yaratıcı yönetmenlerinden
biriyle, en çılgın senaristini biraraya getiriyor. charlie kaufman bu filmin senaristidir.

185) sybil

çocukluğunda yaşadığı tacizler nedeniyle 'çoklu kişilik bozukluğu’yla mücadele eden


genç bir kadının dramı.

186) no man's land

1993 yılında, bosna'daki savaşın en şiddetli çarpışmalara sahne olduğu günlerde, bir
grup bosna askeri, iki güç arasındaki, insandan arındırılmış bölgede yollarını
kaybederler. sırp askerlerinin kendilerine ateş açması sonucu boş bir sipere sığınırlar...

görünüşe göre bosna takımından sadece chiki, hayatta kalmayı başarmıştır. sırp
komutanın kurtulan olup olmadığını kontrol etmesi için gönderdiği iki kişiden sadece
nino, chiki'nin açtığı ateşten kendisini kurtarmayı başarır. ne var ki yaralıdır ve chiki
ile aynı sipere sığınmak zorundadır.

187) tinker, tailor, soldier, spy

soğuk savaş sonrası ingiliz istihbarat örgütü içinde yaşanan bir köstebek avını anlatan
film; örgütün iç çatışmalarını, hesaplaşmalarını, müthiş entrikaları, devletler arası
değiş-tokuşları, üstte ve altta var olan ilişkileri, stratejileri gözler önüne seriyor.

188) duvar

dördüncü koğuşun çocukları. dördüncü koğuşun çocuklarının sefaleti. işte koğuşun


kırık camları, hırsızları, katilleri, terk edilmiş çocuklar… umut ve özlem…
189) clean, shaven

clean, shaven akıl hastahanesinden yeni çıkan ve hala hasta olduğu su götürmez olan
peter winter'in karısı ölünce evlatlık verilen kızını arayışı ve gerçekle hayal alemini
birbirine karıştıran bir şizofrenin dünyayı algılamaya çalışması üzerine bir film.

190) alexis zorbas

basil (alan bates) bir yunan adası olan girit'te yaşayan ve son derece sosyal, kaba ve
hayatı seven köylü zorba'nın (anthony quinn) dostça davrandığı çekingen ve utangaç
ingiliz bir yazardır. zorba basil'in terkedilmiş maden ocağında çalışmayı kabul
ettiğinde genç adam dünyayı gözlemek yerine onun bir parçası olmaya başlar

191) benny & joon

araba tamircisi benny ve akıl hastası kız kardeşi joon birlikte yaşamaktadır. benny
günün birinde poker masasında bir iddiayı kaybeder ve sam adında tuhaf bir genci de
yanına almak zorunda kalır. sam ve joon arasında bir aşk başlar ve benny ilk kez
kıskançlığın ne demek olduğunu anlar.

192) johnny got his gun

1971 yapımı aynı adlı romandan bir anti-savaş filmi.


joe bonham (bottom), dünya savaşının son gününde bir top tarafından yaralanmış
halde hastanede yatmaktadır.gözlerini,ağzını,burnunu ve kulakların kaybetmiş
olduğunu farkeder.daha sonra doktorlarla mors alfabesiyle ölmek istediğini anlatmaya
çabalar yada savaşın dehşetinin yıkımının sergilendiği bir ucube şovuna koymalarını
ister.ancak sonunda ordu onu yaşayan bir ölü olarak kendi haline bırakır.

193) the hours

20. yy.ın en önemli kadın yazarlarından biri olan ve kendi yaşamı da romanları kadar
çarpıcı geçen woolf´un yaşamı etrafında dönen bu ilginç çalışma, kesinlikle
kaçırılmaması gereken bir film.
mrs. dalloway romanı, bir kadının tüm yaşamının ipuçlarını gizleyen bir gününü
anlatır.

194) match point

modern bir suc ve ceza uyarlamasi. sansin hayatimizdaki yeri.

195) medea

konusu yunan efsanesine dayalı evripides'in aynı isimli antik yunan oyunundan
uyarlanan "medea" filmi ismini baş kadın karakterinden almaktadır. medea'nın, kocası
"kahraman" jason'dan iki çocuğu vardır. kral creaon'ın kızını jason'la evlendirmek
istemesi sebebiyle kral, medea'nın çocukları ile ülkeden gitmesini istemektedir.
jason'ın evlenmeyi kabul etmesi sebebinin çocuklarının güvenliği gösterir. bunun
üzerine medea, intikam almak için hayatında en değer verdiği şeylerden
vazgeçecektir...
196) ı origins

dr. ıan gray, gözde bulunan iris tabakasının her insanda farklı olduğu gerçeğinden
hareketle gözün evrimini araştıran bir moleküler biyologdur. tanıştığı genç bir kadına
aşık olup onu elinden kaçırdığında araştırmalarının hayatına işlediğini fark eder.
teorisini kanıtlamak uğruna dünyanın bir ucuna gidip tüm varlığını tehlikeye atmayı
bile göze alacaktır.

197) la faute à fidel!

film, 1970-71 arası dönemi ve yaşanan radikal değişimleri anna'nın kişisel öyküsüyle
bağdaştırıyor. kadın hakları adına verilen mücadele, faşist darbeler, emperyalizm
karşıtlığı... bu olayların fon oluşturduğu film, çatışan ideolojiler, sınıf, ulus, cinsiyet,
din ve aile bağları gibi konuları küçük anna'nın bakış açısından anlatıyor.

198) the magdalene sisters

son derece rahatsiz edici: 1964'te irlanda'da 3 genç kız, aileleri ve kilise tarafından
acımasız ve insanlıkdışı magdalene manastırı'na gönderilirler. burada suçlarının
cezasını çekeceklerdir. suçları bekar bir kadın olmak, güzel olmak, saf olmak, çok zeki
olmak ya da sessiz kalmak istemeyen bir tecavüz kurbanı olmaktır.

günahları için çalışmaları gereklidir... yılda 364 gün ve karın tokluğuna! üstelik
başlarına hiç ummadıkları şeyler gelecektir.

199) einstein and eddington

1. dünya savaşı sırasında bilim adamlarının yaşadıkları zorlukları ve bu zorlukları


aşmanın yine bilim olduğunu düşünen iki teorem çürütücünün, yani alman einstein ve
ingiliz eddington’ın gerçeklere dayanan hikayelerini, yarı belgesel yarı film havasında
izleyiciyle buluşturuyor.

1919 da afrika’daki güneş tutulması ile başlayan filmin hikaye zincirini anlatmak için
1914 yılına geri dönüş yapıyor.eddington, ingiltere’nin en iyi ölçüm yapan bilim
adamı olarak kabul edilirken,einstein şöhretten uzak, çekim kuvveti hakkındaki
görüşlerinde yeni yeni ilerleme kaydeden bir bilim adamı olarak tanıyoruz.bu sırada
yine fizikçi olan karısı ile olan ufak problemleri ve çocuklarıyla olan yakın ilişkisine
de anlatan hikaye, belgesellerin o sıkıcı havasını dağıtıyor.

200) walkabout

filmde, avustralya'nın ıssız çölllerinden birinde mahsur kalan genç bir kız ve onun
küçük erkek kardeşinin hayatta kalma mücadeleleri sırasında karşılarına çıkan,
gelenekleri gereği kabilesinden bir süreliğine uzaklaştırılarak tabiatın koynuna
'gezinti'ye (walkabout) gönderilmiş bir aborjin gencinden yardım görmeleri
anlatılmaktadır. filmin özgün adı da bu aborjin geleneğinden kaynaklanmaktadır

201) welt am draht


matrix´ın fıkır babası: kavanoydaki beyin...film, sibernetik ve gelecek araştırmaları
enstitüsü’nün en önemli projesi olan simulacron 1 isimli bir elektronik canavarının
politik, toplumsal ve ekonomik olayları öngörmesi ve de bazı kişilerinin onu kendi
çıkarları için kullanmak istemesi üzerine iyi ve kötü arasında başlayan bir savaş
üzerine kuruludur.

202) vanishing waves

yapay ağ transferi üzerine bilimsel bir çalışmada yer alan lukas, komadaki bir hastanın
bilincine girebilmek için sensörlerle kaplanarak sıvı dolu bir tankın içine girmektedir.
ilk başlarda tek gördüğü şey sinirsel ağ yolları ve elektrokimyasal iletilerin birbiriyle
çarpışmasıdır. ancak, yavaş yavaş berraklaşan görüntüler bu dünyada yaşayan çok
güzel bir kadının varlığını ortaya çıkarır. kimdir bu kadın? deneyimlediği, yakınlığını
ve tinselliğini gerçekmiş gibi hissettiği şey gerçekten bu kadının bilinci midir? yoksa
kendi deneyiminin yarattığı sanrının bir parçası mıdır?

203) altered states

ken russell'ın yönettiği william hurt'un başrolünde oynadığı bir gerilim filmi. bir
araştırmacının bilincin değişik durumlarını incelemeye karar verip, çeşitli
uyuşturucular kullanarak, kendini dışarıdan izole ettiği bir odada evrim geçirmesini
konu ediyor. paddy chayefsky'nin bir romanından uyarlanmış.

204) strange days

1999 yılında, yeni milenyuma geçişin arifesinde, batı toplumu yarı anarşik kontrolden
çıkmış bir hayat yaşamaktadır. kendi geçmişinin hayaletlerinden kurtulamayan los
angeles'lı genç bir polis eskisi olan lenny nero, şimdi artık kısaca "klip" denilen,
başkalarının yaşadığı anıların satıldığı karaborsanın simsarlarından biridir. kaybettiği
eski kız arkadaşı faith ile olan kendi kliplerinin de bağımlısıdır.

205) the science of sleep

kendi dünyasında yaşayamayı seven utangaç stephane, paris'te ufak bir apartman
dairesinde yaşamaktadır. yan dairesine taşınan stephanie?ye aşık olmaya başladığını
farkedince duygularını nasıl kontrol etmesi gerektiğini bilemez. hayal dünyası o denli
geniştir ki, bir süre sonra rüyalarındaki olayları kendi amaçları için kullanabilmeyi
başarır.
bir noktadan sonra rüyalar ile gerçeklerin birbirine karışması, stephane'ın gerçekleri
kavrayabilmesini zorlaştıracaktır. stephanie, kendisini reddetmiştir. ama acaba
gerçekten de reddetmiş midir, yoksa her şey, bir rüyadan mı ibaretir? gerçeklerden
duyduğu tatminsizlikten ötürü, rüyalarında yarattıklarıyla tatmin olmaya çalışan
stephane için yaşadığı hayatı algılamak oldukça zorlaşır.

2004 yılının en beğenilen filmlerinden biri olan ve çok kısa bir sürede, pek çok
sinemasever ve eleştirmen tarafından kült film statüsüne yükseltilen sil baştan filminin
yönetmeni michel gondry imzali.

206) the andromeda strain


michael crichton’ın çok satan bilim-kurgu romanından beyazperdeye uyarlanan the
andromeda strain, robert wise’ın imzasını taşıyor. bir araştırma uydusunun arizona
yakınlarındaki küçük bir kasabaya düşerek parçalanması beraberinde büyük tehlikeler
getirir. dünya dışından gelen ve son derece ölümcül olan bir virüs bu kaza sonrasında
serbest kalır ve kasabadaki hemen herkes kısa bir süre içinde ölür. olayı çözmek için
getirtilen bir grup doktor ve bilimadamı virüsü yok etmek için zamana karşı zorlu bir
yarışa girecektir.

207) novecento

usta bernardo bertolucci, toplumun, burjuvazi ve köylü sınıfı olmak üzere iki farklı
kanadını temsil eden alfredo ve olmo üzerinden zamanında komünizm ve faşizmden
çok çekmiş gerçekçi bir italya panaroması sunuyor.

208) berlin alexanderplatz

1928 yılının berlini'ndeyiz. franz biberkopf, kız arkadaşını öldüremek suçundan yattığı
cezaevinden yeni çıkmıştır. çıktıktan sonra eski günlerine geri dönmemeye ve yeni bir
başlangıç yapmaya karar veren franz, yıllar önce bıraktığı berlin'i beklediğinden çok
farklı bulur. dejenere olmuş bu berlin'de ister istemez uzak durmaya çalıştığı suç
dünyasının içine çekilecektir.

209) sala samobójców

polonyalı yönetmen jan komasa’nın ilk filmi ‘intihar odası’ günümüz internet
dünyasının gençler üzerindeki etkilerini anlatıyor.

210) la jetée

chris marker'in yönetmenliğini üstlendiği kısa film hem estetiği hem de öyküsü ile
olağanüstü. tüm film fotoğraflardan oluşuyor, sadece tek bir hareketli görüntü yer
alıyor filmde, ki o da belli belirsiz görünüp kayboluyor. müzikleri ve puslu fotoğrafları
ile yarattığı atmosfer bilim kurgu sinemasının en ilginç yapıtlarından birini ortaya
koyuyor.

film terry gilliam'ın 12 maymun isimli başyapıtına da esin kaynağı oldu. kısa filmin
yönetmeni marker, 12 maymun'da da senarist olarak yer aldı.

211) philadelphia

eşcinsel olan yetenekli avukat andrew beckett, çalıştığı hukuk bürosunda aıds olduğu
fark edilince işten çıkarılır. kendisine nedeninin aıds olduğunu açıklamamalarına
rağmen beckett, nedenin bu olduğundan emindir ve bu hukuk bürosuna dava açmaya
karar verir. başvurduğu avukatlarca bir süre reddedildikten sonra, en sonunda joe
miller’ı tutmayı başarır.

212) pink floyd the wall

pink floyd’un 1979 yılında yayınladığı albümle aynı adı taşıyan film, görüntüleri ve
elbette müzikleriyle ön plana çıkıyor. grubun efsanevi albümünün hakkını fazlasıyla
veren film, şüphesiz bütün zamanların en iyi müzikallerden…

diyalogun kullanılmadığı, kesintisiz müzikle ve karikatürist gerald scarfe'nin


çizimleriyle süslü film, uzun ve eşsiz bir klip havasında.

213) faust

faust'un modern bir uyarlaması olan filmde faust bulduğu değişik bir harita yüzünden
kendini kuklalar ve çamurdan insanların olduğu tekinsiz bir kukla tiyatrosunun içinde
bulur. film koltugunda grotesk stop-motion yonetmeni jan svankmajer var.

214) ın the name of the father

basit kaygıları olan saf irlandalı genç gerry conlon, 70'li yıllarda londra'ya gelir.
kendini hayatın akışına kaptıran delikanlı burada bir işgal evinde serbest bir hayat
yaşayan gençlerle birlikte zaman geçirmeye başlar. bir polis baskınında hiç ilgisi
olmadığı 1974 gyildford bombalamasından sorumlu tutularak tutuklanır.
o dönemin ingiltere'sinde şimdikinden çok farklı olarak, terörle mücadele adına insan
haklarının hiçe sayıldığı uygulamalar olmaktadır. yoğun fiziksel ve manevi
işkencelerin baskısı altındaki gerry'nin ömrünün sonbaharındaki masum babası da, suç
ortağı olarak hapse atılır. kadın bir avukatın yıllar süren çabalarının da yardımıyla,
gerry maruz kaldığı adaletsizliğe direnmeye calisir.

215) m

ıslık, balon, şeker, cinayet ! m, metropolis?in yaratıcısı fritz lang'dan suç, ceza ve
adalet hakkında siyah beyaz bir gerilim. seri cinayetler işleyen çocuk katili hans
becker tüm şehirde kaosa sebep olmuştur.
nazi-öncesi almanyasında berlinde yaşayan hansa karşı dönemin hükümeti çalışmakta,
ancak polis katile ulaşamamaktadır. polise karşı, yeraltı suç örgütlerinin katilin peşine
düşmesi olayların karışmasına sebep olacaktır. paranoya toplumunun en oncu
orneklerinden.

216) 99 francs

kendi reklam kapmanyasını sabote ederek sisteme karşı gelmeye başlayana karakterin
trajikomik hikayesi, frédéric beigbeder'in reklam şirketinde çalıştığı sıralarda yazdığı
kitaptan uyarlanan film, reklam dünyasını hedef alan eleştirel bir film.

217) benny's video

git gide yaşadığı hayata ve ailesine yabancılaşan 14 yaşındaki benny, vaktinin


neredeyse tamamını şiddet dolu videolar izleyerek ve kendi el kamerasıyla odasının
camından çekim yaparak geçirmektedir. gün geçtikçe akıl sağlığını yitirmeye başlayan
ve gerçeklik algısı değişen benny, tıpkı izlediği bir domuzun parçalandığı video gibi
kendi ev yapımı filmini çekecektir. tek fark, ailesinin evde olmadığı bir haftasonu
evine davet ettiği kızın bu videoda yer almasıdır.

şiddeti en saf haliyle önümüze sunan michael haneke’nin “duygusal buzlaşma” olarak
tanımlanan üçlemesinin ikinci filmi benny’s video, yönetmenin 5 yıl sonra çekeceği
funny games’e bir ön hazırlık görünümünde adeta.

218) about schmidt

hayatı, ailesi ve işiyle meşgulken herhangi bir sorun yaşamayan schmidt, emekliliğinin
ardından karısını kaybetmesiyle tepetaklak olur. üstelik kızı da, uygun olmayan bir
adamla evlenme planları yapmaktadır. geniş bir arazide bir uçandairenin açtığı
kocaman bir boşluğa benzeyen yaşamına bir anlam katmak isteyen orta yaşlı
adamımız; hem kendi yaşamını gözden geçirmek, hem de kızının yapmak üzere
olduğu hatayı engellemek üzere bir yolculuğa çıkar. senarist kimliğiyle tanıdığımız
yönetmen alexander payne?den bol ödüllü bir yapım.

219) this ıs england

1980'li yıllarda ingiltere'de gittikçe radikalleşen ırkçılık hareketlerine içeriden başarılı


bir bakış atan this is england, son yıllarda ırkçılık üzerine yapılmış en başarılı politik
filmlerden biri...

nükleer savaş sonrası harap ve bitap düşmüş avustralya. ilk filmden hatırladığımız
çılgın max, ailesini kaybettikten sonra kendisini yollara vurmuştur. insanların
ulaşımlarını sağlayacak petrol için yaşadığı bir bölgede çetelerin baskısı altında olan
bir grubun yanına sığınır ve güvenliklerini sağlamaya çalışır.

pek çok kaynakda ilk filmden daha başarılı bulunan devam filmi yol savaşcısı, bilim
kurgu-western-kara film arasındaki sınırları flu’laştırarak, oldukça etkileyici bir
çalışma ortaya çıkarıyor.

220) das cabinet des dr. caligari.

alman dışavurumcu sinemasının ilk örneği olarak kabul edilen, dr. caligari'nin
muayenehanesi, alman sinemasının altın çağini simgeleyen ve en çok tartışılan filmdir.
anlattığı gizemli cinayet öyküsünün yanı sıra resimli panolardan oluşan dekorları,
boyayla elde edilmiş gölgeleri, eğik bacalı, yamuk duvarlı evleriyle filmin yarattığı
fantastik ve ürkütücü dünya bugün bile ilgiyle izlenmesini sağlamaktadır. film,
döneminde ve sonrasında, pek çok övgüler aldığı gibi, aynı ölçüde eleştirilmiştir.
öyleki "kaligarizm" bir terim haline gelmiştir.

221) gandhi

gandhi (1982) mohandas karamchand gandhi'nin hayatını anlatan birçok ödülün sahibi
biyografik film. 20 yüzyılın ilk yarısında ingiltere'nin hindistan'da koloniler kurması
ve hindistan'ın durumu etrafında toplanan filmin yönetmenliğini richard attenborough
yaptı. gandhi rolüyle ben kingsley akademi ödülü aldı. ingiltere ve hindistan ortak
yapımı filmin prömiyeri 30 kasım 1982'de yeni delhi'de yapıldı.

222) pump up the volume

arizonadan doğu kıyısı'na göç etmiş olan mark zeki fakat utangaç bir gençtir.ailesi ona
arkadaşları ile konuşabilmesi için kısa dalga bir radyo hediye ederler, ancak o korsan
bir djey - hard harry- olmaya karar verir ve okul müdüründen nefret eden gençlerin
öfkeli sesi haline gelir.harry' nin dinleyicilerinden biri intihar ettiğinde ve harry okulda
bir kaosa sebep olduğunda, yöneticiler harry'nin yayınlarına bir son vermesi
gerektiğine karar verirler.

223) det sjunde inseglet

ölüm, din ve agnostizm üzerine bir başyapıt...

ortaçağ'da haçlı seferleri'nden dönen bir şövalye savaşlar sırasında hep ölümle burun
buruna gelse de, hayatta kalmayı başarmıştır. ancak tam huzura kavuşacağını
düşünürken, karşısına onun hayatını almaya gelmiş olan ölüm çıkar. ölümle pazarlığa
oturan savaşçı, onu bir satranç oyununa davet eder. yolculuğu sırasında kendisine eşlik
eden ölümle bir taraftan oyun oynayan şövalye, yol boyunca çok farklı insanlara ve
durumlara tanık olacaktır.

224) witness for the prosecution

usta yönetmen billy wilder'ın yönettiği film bir agatha christie uyarlaması. unutulmaz
finali ile klasikleşen filmin sonunda yaşananların, filmi izlemeyenler tarafından
öğrenilmemesi özen gösterilmiş hatta film ekibinde çalışanlarla bu konuda bir
antlaşma bile yapılmış...

225) tanin no kao

bir kaza sonucu yüzü tanınamayacak ve hatta korkulacak kadar yanan karakterin
toplum içerisine çıkabilmesi için özel bir maske geliştirilir. ancak bu maske karakterin
kişiliğinde hareketlenmelere neden olacaktır.

226) der name der rose

talya'nın kuzeyindeki bir kilise, gerçekleşen vahşi bir cinayetle karışmıştır. çalışkan ve
saygın bir rahip olan william, genç çömezi adso ile birlikte araştırma yapmak üzere
bölgeye gönderilir. kilisedeki rahipler, cinayetin şeytanın işi olduğuna ve kilisenin
lanetlendiğine inanmaktadırlar. cinayetlerin devamı gelince, bu inanış giderek güçlenir.
william, yaptığı araştırmalar sonucunda, limon suyuyla parşömene yazılmış gizli bir
not bulur. notta, uğruna cinayetler işlenebilecek bir kitaptan bahsedilmektedir. usta
fransız yönetmen jean jacques annaud'un yönettiği ve umberto eco'nun aynı isimli
romanından uyarlanan filmde william rolündeki sean connery'e, adeta sherlock
holmes'ün asistanı watson karakterini andıran genç adso rolüyle christian slater eşlik
ediyor.

227) when nietzsche wept

ırvin d. yalom'un aynı isimli, basıldığı 1992 senesinde çok ses getiren kurgu
romanından uyarlanan bu filmde, psikanalizm in öncüsü sigmund freud'un gençliği ile
de karşılaşıyoruz.

228) ta'm e guilass

iran'ın en önemli yönetmenlerinden abbas kiarostami, bu filminde intihar etmek


isteyen orta yaşlı bir adamın, kendisini gömmek için birisini ararken ki yolculuğunu
anlatıyor.bay badii yolculuğu esnasında üç farklı kişiden intiharından sonra kendisini
gömmesini rica eder: kürt bir askerden, afgan bir öğretmenden ve yaşlı türk bir
tahnitçiden. aralarından sadece biri bu teklifi kabul eder. ancak bay badii bu yolculuğu
esnasında bu kişilerden hayat dersi niteliğinde pek çok şey öğrenecektir.

229) z

gunumut turkiyesine bir ayna: liberal bir politikacı olan yves montand, barış
savunucularının gösterisinde devletin sağ kanadının organize ettiği bir suikaste kurban
gider. cinayetin hemen arkasından devlet ve ordu görevlilerinin yaptıkları tek şey,
olayı örtbas etmek için gerekli delilleri ortadan kaldırmaktır.
fakat prosedür gereği açılan davaya atanan savcı, olayın derinlerine indikçe karşılaştığı
akıl almaz gerçeklerle yılmadan tıpkı bir dedektif gibi araştırmasına devam eder. ama
bu araştırma sırasında karşısına çıkan engeller, devletin içinde tahmininden de derin
makamlardan gelecektir.
en iyi yabancı film oscar'ının da sahibi olan z, politik ve toplumsal olaylara
duyarlılığını sinemasına taşıyan yönetmen costa gavras imzalı.

230) pierrot le fou

ferdinand griffon'un zengin bir kadınla mutsuz bir evliliği vardır. televizyondaki
işinden de yeni kovulmuştur. paris'te katıldıkları sıkıcı bir partiden sonra karısını ve
çocuklarını terkedip çocuk bakıcıları olan marianne renoir ile kaçmaya karar verir.
birlikte gittikleri marianne'ın dairesinde bir ceset bulurlar. fedinand cezayir'li birtakım
gansterlerin marianne'ın peşinde olduğunu anlar. ölen adamın arabasını alarak paris'i
terkederler ve güneye akdeniz sahillerine doğru kaçmaya başlarlar.

231) last year at marienbad

büyük ve eski tarz bir lüks otelde, bir yabancı (giorgio albertazzi) evli bir kadını
kendisiyle kaçması için ikna etmek ister. ancak kadın (delphine seyrig) yabancıyla bir
önceki sene marienbad'da yaşadıklarını hatırlamamaktadır. alain resnais imzali.

232) noviembre

tiyatro ve sanatın, değişimi hızlandırıcı gücü, achero mañas ın hafif, idealist, hayat ve
umut dolu bu filmine ilham sağlıyor… yakın gelecekte, bir grup aktör, insanların
birbirleri için karşılıksız hiçbir şey yapmadıkları, aşırı bireyci doksanların son
dönemini hatırlar. oyunculuk okulunda hayal kırıklığına uğrayan ve hocasının
basmakalıp deslerinden bıkıp sokaklara yönelen alfredo baeza nın öyküsü anlatılmaya
başlanır. alfredo, sanatın dünyayı değiştirebileceğine ya da, belki daha doğrusu,
dünyanın vaziyetini değiştirirebileceğine hâlâ inanmaktadır. özgür düşünceli
arkadaşlarıyla biraraya gelip kasım adını verdikleri tiyatro grubunu oluşturur; para
kabul etmeyeceklerine dair temel bir prensibe dayanan kendi manifestolarını yaratırlar.

233) missing

costa-cavras imzali filmde, 1970'li yıllarda bir güney amerika ülkesindeyiz. açıkça
belirtilmese de, abd'nin desteğiyle kanlı bir askeri darbede bulunan cuntacı general
pinochet'nin şili'si burası. genç amerikalı charles horman aniden ortadan
kaybolduğunda karısı beth olayı araştırmak ister ve her kapıyı zorlar ama abd
büyükelçiliği dahil hepsinden geri çevrilir.

234) barfly

henry chinaski, içkinin esiri olmuş tatlı bir serseridir. zamanının çoğunu ucuz barların
karanlık köşelerinde geçirir. kendisi gibi sefil görünüşlü ama güzel bir kadına tutkuyla
bağlıdır.

birgün yazarlık yeteneğini keşfeden zengin bir yayıncı kadınla tanışır. bu, hayatında
büyük bir değişikliği beraberinde getirir. artık, ya yazdığı öykülere büyük paralar
öneren bu kadınla başarının peşinden koşacaktır, ya da bu sefil yaşama devam edip
özgürlüğün tadını çıkarmaya devam edecektir.

235) macbeth

shakespeare’in belki de en unutulmaz eserinin yine en unutulmaz sinema uyarlaması


orson welles'e ait. 1948 yapımı film döneminin sinemasal anlatım ve mekan seçimleri
açısından da öncü yapımlarından biri.

236) little miss sunshine

bu sevimli yol hikayesinde, bir ailenin yolculuk sırasında başlarından geçen


birbirinden ilginç ve komik olaylar, hayal bile edemeyecekleri bir sonla
noktalanacaktır. son yıllarda amerika'dan çıkan en kendine has ve sıradanlığı
ölçüsünde de sıcak aile ve yol filmlerinden biri

237) yeraltı

zeki demirkubuz'un dostoyevski'nin 'yeraltından notlar'ından ilham alarak çektiği son


filmi 'yeraltı' postmodern bir sekilde gunumuze uyarlanmis. tiradlar cok basarili.

238) 25th hour

spike lee yönetmen koltuğunda oturduğu filmini oldukça ufak bir bütçeyle çekmiş.
buna rağmen edward nortan, philip seymour hoffman, barry pepper gibi isimlerden
oluşan oldukça sıkı bir oyuncu kadrosunu barındırıyor. yönetmenin 11 eylül
olaylarının hemen arkasından motor dediği film, tüm amerika'da, özellikle de new
york'da yaşanan toplumsal değişimler ve hortlayan ayrılıkçı politikaları hedefine
alıyor.

239) happiness

yalıtılmışlık... yabancılaşma.. mutluluk. amerika'da hepsini birlikte alabilirsiniz. ya da


belki ayrı ayrı alma şansınız yoktur. yeni bir televizyon alın mutlu olun. yetmedi mi?
yabancılaşmayı deneyin. televizyon alacak paranız mı yok? o zaman yalıtılmış bir
hayat yaşayın. "mutlu olun", eğer işe yaramıyorsa "mış gibi" yapın. ikiyüzlülüğü de
ihmal etmeyin...
240) chinese coffee

orta yaşlı ve başarısız bir greenwich village yazarı olan henry lavine restorandaki
işinden kovulur; görünürde para istemek için arkadaşı ve akıl hocası jake'i ziyaret eder.
harry, ikisinin arkadaşlıkları uzerine olan yarı-kurgu son romanının manuskripti
hakkındaki fikrini almak istemektedir. jake başta romanı okuduğunu inkar etse de,
daha sonra "estetik sebeplerle" romana saldırır ve derindeki kıskançlık ve aldatılmışlık
duyguları yuzustune çıkarak travmatik bir yuzleşmeye yol açar.

241) dans la maison

arka sıradaki öğrenci göze çarpar; farklıdır, parlak bir zekâya sahiptir ama
uyumsuzdur. henüz 16 yaşındaki claude´da fazlası da vardır. claude, kompozisyon
ödevi için aradığı esin perisini sınıf arkadaşının evinde bulur ve yazma yeteneğiyle
birlikte keşfettiği keskin gözlemciliği röntgencilik boyutuna ulaşır. sıra dışı
öğrencisinin yeteneğinden etkilenen germain ise öğretmenin keyfini yeniden keşfeder.
ne var ki, özel hayatın ihlaliyle başlayan olaylar çığırından çıkar. claude kontrolünü
ufak ufak yitirirken, gerçek ile kurmaca ayırt edilemez hale gelir.

242) sideways

miles raymond, bütün hayatı bir yazar olabilme hayalleriyle geçmiş, ama evliliğindeki
gibi mesleğinde de başarısız olmuş, bir ingilizce öğretmenidir. en yakın arkadaşı jack
ise, hiç kimse tarafından tanınmayan bir televizyon oyuncusudur ve evlenmek üzeredir.
miles´ın son yazarlık denemesi de başarısızlıkla sonuçlanınca en yakın arkadaşı jack´i,
evlenmeden önce, bir haftalık bir yolculuğa davet eder.

243) rusalka

bu hüzünlü şehir masalının başkahramanı, deniz kenarındaki bir kulübede yaşayan


sekiz yaşındaki küçük alisa. alisa, balerin olmak ister büyüyünce, ayrıca özel bazı
yetenekleri de vardır: istediği zaman havayı değiştirebilir, dilekleri gerçekleştirebilir.
yıllar geçer, alisa şimdi moskova'dadır. on yedi yaşında, hayatın gerçekleriyle yüz
yüze, isteksiz ve umutsuz. görsel tarzı amélie'yi andıran denizkızı, aşk, modernlik,
yeni rusya'da maddiyatçılık ve moskova'nın modern yüzünü hem umut verici hem
üzücü hem de tuhaf olmayı başararak işliyor.

244) control

joy division vokalisti ıan curtis'in öyküsünü anlatan ve 2007 cannes film festivali
yönetmenler haftasının açılış filmi olan "control", topladığı övgü ve ödüllerle özellikle
öne çıkıyor. orijinal punk soundunun en ünlü takipçilerinden olan, çoğu müzik
eleştirmenince en önemli post-punk grubu kabul edilen joy division, sadece iki stüdyo
albümüyle büyük bir başarı yakalamış ve solistleri ıan curtis'in 1980 yılında intihar
etmesi üzerine dağılmıştı.

245) bir zamanlar anadolu'da

nuri bilge ceylan’a 64. cannes film festivali'nde jüri büyük ödülü kazandıran film, bir
doktorla savcının bir gecede geçen gerilimli hikâyesini anlatıyor.
246) mary ve max

stop motion tekniği ile çekilen film, mary and max herkesin hayatında bir dönem
yaşadığı olayları, dönem dönem hissettikleri duyguları yani hayattan küçük ama derin
bir parçayı bizlere sunuyor. adam elliot film boyunca insanların üzerlerinde bulunan
renklerin, sıfatların, kıdemlerin önemsiz olduğu, sadece çıplak iken sahip olduğumuz
özellikler ile başa çıkabileceğimiz bir konu olan “yalnızlık” tan kaynaklanan
sorunların odağında bulunan bir hikayeyi izleyici ile buluşturuyor. hikayesini gerçek
hayattan alan film komedi unsurları var olsa da intihar, yalnızlık, depresyon, şizofreni
gibi iç burkan detayları da bünyesinde barındırıyor.

247) nói albínói

noi, kuzey izlanda’da küçük bir yerleşim biriminde yaşayan 17 yaşında son derece
akıllı bir genç. fakat yaşadığı çevreden oldukça sıkılıyor ve oradan kaçmanın
hayallerini kuruyor. daha sonra hayatına yerel bir benzincide çalışan bir kız giriyor.
ikisi çevresi bembeyaz dağlarla çevrili, kısıtlı dünyalarından kurtulmanın yollarını
arıyorlar.

248-249-250) manhattan ve deconstructing harryvemidnight in paris

woody allen ve sehir, ressam ve yazar filmleri.

...........................................................................................................................................
..................................
251-opening night

1977 yapımı john cassavetes filmi. yaşlanmakta olan büyük broadway aktristi mrytle
gordon *, umutsuzluğa savaş açar ve kendi şeytanları ile boğuşur. dibe zil zurna
ilerlerken etrafındaki artık ona kadın olarak bakmayan eski aşkı yeni rol arkadaşı
maurice* ve yönetmeni manny*'nin de yakasına yapışır. iyi bir şeylere ihtiyacı vardır;
aslında bir idoldür hatta uğruna ölünür de-ki bu kafasını iyice karıştırır. "umut" arar,
sevilmek ister, kat hizmetçileri ve kapıcılara sarılır ancak. istediği şeyi bulamaz ama
aramayı da bırakmaz.

252-faces

mutlulukları sadece görünüşten ibaret olan bir çift...oldukça varlıklı yaşamlarında artık
ne birbirlerinden ne de yaşadıkları hayattan zevk alabilen bu orta yaşı geçmiş çift,
dillendirmeseler de evliliklerinin sonuna geldiklerinin farkındadırlar.

hızla ilerledikleri son ise her ikisinin de birbirlerini aldatmaları ile sarsırı bir noktaya
ulaşacaktır.mutsuz geçen yılların intikamını almak istercesine büyük bir öfke ile
ihanetleini taçlandıran ikili, eşşiz bir son yapacaklardır.

253- a woman under the ınfluence

3 adet john cassavetes filmi arka arkaya:


mabel longhetti alt-orta sınıftan los angeles’lı bir evkadınıdır; kişilik duygusu öylesine
zayıftır ki, kendini sadece kocasının sevgisi ve çocuklarının bağlılığıyla tanımlar.
kocası nick, bir inşaat ekibinin şefidir; coşkulu bir yapıya sahip, insanlarla birlikte
olmayı seven bir tiptir.
mabel umutsuzca onu hoşnut kılmak ister ve yalnız olduklarında bunu yapar da.
uyuşurlar ve birbirlerini severler. ama çevrede insanlar varsa, mabel biraz kaçık bir hal
alır. nasıl davranması gerektiğinden emin değildir, çünkü kim olduğundan emin
değildir. mabel çevresindeki her tür etkiye karşı savunmasızdır; güvensizdir, hiperdir,
maniktir.
fazlaca güler ve kendini zorlar. etrafta başkaları olduğunda iyi değildir. bu yüzden de
kocası sonunda yapması gerektiğini düşündüğü şeyi yapar ve onu bir akıl hastanesine
yatırır. peki o ne olacaktır? nick de mabel kadar çılgın, hatta belki ondan da çılgın
değil midir?..

254- karamazovi

bir tiyatro yönetmeninin liderliğindeki bir grup praglı oyuncu, dostoyevski`nin


karamazov kardeşler romanının tiyatro uyarlamasını, bir fabrikanın sıra dışı ortamında
düzenlenen alternatif bir festivalde sunmak için krakov`a gelir. provalar sürüp gider ve
yıkık dökük fabrikanın eğreti sahnesinde inanç, ölümsüzlük ve kurtuluş konuları
işlenirken, tuhaf bir biçimde dostoyevski`nin bilindik temaları, tiyatro toplululuğunun
kendi aralarındaki ilişkilerde de kendini göstermeye başlar. böylece roman, oyun, film
ve "gerçek hayat" arasında bir etkileşim ortaya çıkar.

255- youth

gençlik, kayıp zamana, kaçırılan fırsatlara ve kaçıp giden sevgililere bir aşk mektubu.
mizahi yaklaşımı da esirgemeyen gençlik, michael caine’in canlandırdığı besteci fred
ile harvey keitel’in canlandırdığı yönetmen arkadaşı mick’i tatilleri boyunca izliyor.
iki yaşlı adam, isviçre’de lüks bir spa tesisinde ölüm, yaşlılık, sanatçılar, prostat, miss
universe ile gençlik anılarından söz ediyor, kendilerini ve hayatı gözden geçiriyorlar.
cannes’da altın palmiye için yarışan gençlik, sorrentino’nun alâmetifarikası ilginç
kamera açıları, çarpık yüzler, muhteşem müzikler ve stilize görseller geçidiyle yine
nefes kesici bir seyirlik sunuyor.

256- all about eve

margo channing, uzun tiyatro kariyerinin doruklarında, hırslı ve yetenekli bir


oyuncudur. hayatının, büyük bir hayranı olarak kendisiyle tanışmaya gelen genç eve
harrington'la karşılaştığında nasıl değişeceğinden habersizdir. eve, margo'nun sekreteri
olarak onunla yaşamaya başlar ancak aslında olmak istediği margo channing'in
kendisidir...

257- women in gold

viyana'da yaşayan yahudi bir kadın olan maria altmann, ikinci dünya savaşı'nın patlak
vermesi ve yaşadığı yerin nazi kuşatması altına girmesiyle viyana'yı ülkesini terk
etmek zorunda kalır. ülkesinden ayrı, mülteci olarak geçirdiği 60 yılın ardından maria,
viyana'ya geri dönmeye karar verir ve bunun için geçerli bir nedeni de vardır.
zamanında nazilerin el koydukları aile mirasını ve en önemlisi gustav klim'in,
teyzesini resmettiği önemli tabloyu geri almaya kararlıdır. 80 yaşındaki maria, yanında
genç ve deneyimsiz avukatı randy schoenberg ile birlikte avusturya hükümetinde
sürecek bir yolculuğa atılır. ne var ki bu yolculuk maria'nın geçmişindeki sır ve
gerçeklerin ortaya çıkacağı bir deneyime dönüşür.

258- the reflecting skin

çocuk, 1950'lerde köy yaşamının getirdiği sıkıntılarla baş etmeye çalışır ve kendi
fantezileri olayları algılamasında ona yol gösterir. babası ona vampir hikayeleri
anlattıktan sonra, yolun üst kısmında oturan dul kadının bir vampir olduğundan
emindir. erkek kardeşini, dul kadını görmemesi konusunda ikna etmeye çalışır. bunun
yanında kötü karakterli annesi ve taciz suçundan yargılanmış babasıyla yaşaması
gerekmektedir.

259- stuart*

stuart shorter -evsiz ve şiddetle dolu bir geçmişi olan alkolik - yardımsever bir yazar
olan alexander masters'la tanışır ve şanssız arkadaşlıklarına başlamış olurlar. alexander
stuart'ın karmaşık yaşamı ve travmatik çocukluğu hakkında daha fazla bilgi edindikçe
stuart'ın hikayesini kitap haline getirmek istediğini söyler.stuart hikayeyi geriden başa
doğru yazmalarını tavsiye eder. böylece bu "çok daha ilgi çekici olacaktı - tom
clancy'nin cinayet gizemi gibi ". onların ilgi çekici birliktelikleri ilerledikçe, stuart
azar azar hikayesini sondan başa doğru anlattıkça onun güçlü kişiliği sayesinde hikaye
daha çok traji-komik bir hale gelir. postahane soymak, intihara yeltenmek, pek çok
hayır kurumuna girmek... artık stuart'ın hayatının karmaşıklığının ve kötü bir şekilde
kontrolden çıkışının nasıl gerçekleştiğini alexander anlamaya başlıyordu.

260- last exit to brooklyn

1952’nin şiddet ve ahlaksızlıkla dolu brooklyn sokaklarında geçen, sert ama bir o
kadar da güzel yapılmış bir film olan last exit to brooklyn, yoksulluğun ve
umutsuzluğun ortasındaki bir dünyanın dağılmış karakterlerinin hayatlarını anlatıyor.

261- the young and prodigious t.s. spivet

10 yaşındaki dahi kartograf t.s spivet, montana’da küçük bir kasabada kovboy babası
ve bilim insanı annesiyle beraber yaşadığı çiftliği, smithsonian enstitüsü’nde bir ödül
almak için gizlice terk eder ve bir kuru yük treniyle yola koyulur
1952’nin şiddet ve ahlaksızlıkla dolu brooklyn sokaklarında geçen, sert ama bir o
kadar da güzel yapılmış bir film olan last exit to brooklyn, yoksulluğun ve
umutsuzluğun ortasındaki bir dünyanın dağılmış karakterlerinin hayatlarını anlatıyor

262- stockholm

film; bir adamın, partide hoşlandığı bir kızla tanışıp onu elde etmeye çalışmasıyla
başlar. fakat, kızımız adamı reddeder. tabii ki, kahramanımız bunun üzerine
vazgeçmediği için, kızın dikkatini kazanmaya çalıştığı esnada aralarında uzun ve
ilginç diyaloglara sahne olacak şekilde hikaye devam eder.

263- damnation
karrer hayatını yoğun bir depresyon içinde gayretle sürdürmektedir. bulunduğu çevre
monotondur ve yağmurlu ve çamurlu. yalnızlığın tükettiği karrer'in umutsuzluğu
titanik bar'ın ve bu barda çalışan güzel, akıldan çıkmayan şarkıcısının varlığı olmasa
çaresiz olabilirdi. ancak bu şarkıcı evlidir ve karrer onu kocasından ayırmaya
kararlıdır.

264- the double

simon çekingen bir adamdır; farklı bir dünyada insanlardan uzak yaşamaktadır. iş
yerinde küçümsenir, annesi tarafından hor görülür ve hayallerinin kadını tarafından
görmezden gelinir. yeni bir çalışanın gelmesiyle denge kurulacak gibi görünür. james
hem simon’ın tip olarak aynısıdır hem de karakter olarak tam tersidir; kendine güvenli,
karizmatik bir adamdır. simon james’in yavaş yavaş tüm hayatını çaldığını fark
edecektir.

265- calvary

günün birinde bir adam günah çıkartmak üzere rahip james’e gelir ve hiçbir kusuru
olmadığı için bir hafta içinde onu öldüreceğini söyler. şaşırıp kalan james diğer
rahiplerden kendisine bu konuda bir öğüt vermelerini ister. ancak, ölüm hazırlıkları
devam ederken, kısa süre önce intihara kalkışmış olan kızının çıkıp gelmesiyle işler
iyice karışır. yedi gün içinde rahip james’in hem bu adamın kim olduğunu bulması,
hem son hazırlıkları yapması, hem de çivisi çıkmış köyünün sırrını çözmesi
gerekecektir.

266- de helaasheid der dingen

gunther strobbe 13 yaşındadır ve tavan arasını babası, 3 amcası ve büyükannesiyle


paylaşır. gunther her gün edepsiz olayların yaşandığı ve sürekli içki içilen bir ortamda
yaşar. her şey, her gün aynı kaderi yaşayacağını gösterir.

267- guess who's coming to dinner

uzun süredir görmedikleri kızlarının evleneceğini ve o akşam yemeğe nişanlısı ve


onun ailesiyle geleceğini öğrenen anne baba drayton'lar hemen hazırlıklara başlar
fakat kızları, damadın siyah olduğu gerçeğini söylemeyi atlamıştı. amerikan
toplumunun gedikli konusu ırkçılığa, muhafazakarlık ile hümanitenin müsabakası
üzerinden yaklaşan 'guess who's coming to dinner', güçlü oyuncu kadrosu ve nefis
senaryosuyla eşsiz bir klasik.

268- kimssi pyoryugi

kim adında bir adam kendini han nehri’nin karanlık, suskun sularına atar. uyandığında
üstü başı kumla kaplanmış, yerde yatmaktadır. o zaman, kendisini öldürmeyi
başaramadığını ve nehirde bilinmeyen bir adaya sürüklendiğini anlar. nehir
kenarındaki binalardan birinin bir dairesinde yıllarca odasından dışarıya adımını
atmamış bir genç kız vardır. bir gün dürbünüyle bakmaktayken bir ada üzerinde tek
başına yaşayan bir adam gözüne ilişir ve merak eder. günler günleri kovalarken,
adamın yalnız ama halinden hoşnut yaşamı merakını öylesine artırır ki onca yıldan
sonra odasından dışarı çıkmasına sebep olur.
269- talk radio

radyo programcısı barry champlain'in yerel radyo programının ulusal yayına geçme
olasılığı kariyerindeki en büyük kırılma anıdır. dilbaz, alaycı, acımasız ama çoğu
zaman da fazlasıyla komik olan champlain insanları sinirlendirmede ve arayanların
bamteline basmada uzmandır.

270- suddenly, last summer

elizabeth taylor, katharine hepburn ve montgomery cliff’li göz alıcı bir kadro. gizemli
ölümünün sebebi çözülemeyen bir oğul, evlat acısı ile baş etmeye çalışan mağrur bir
anne, akıl sağlığı yerinde olmayan bir yeğen, olaylara garip bir şekilde dahil olan ruh
doktoru… tennessee williams’ın oyunundan uyarlama bir senaryo. kaçırılmayacak bir
film.1937, new orleans. zengin bir dul olan violet venable, her sene oğlu sebastian ile
birlikte yaz tatiline çıkar. ancak son tatillerinde sebastian ölür. olayın üzerinden bir
sene geçince, yeğeni catherine onu tatile birlikte çıkmaya ikna eder. ancak sebastian’ın
öldüğü gün, catherine gizemli bir şekilde aklı başında değilmiş gibi davranmaya başlar.

271- bad timing

viyana.. genç bir amerikalı kız hap içerek intihar teşebbüsünde bulunur ve hastaneye
kaldırılır. film bundan sonra sürekli geri dönüşlerle intihar girişiminin ardındaki sır
perdesini aralamaya çalışıyor. ‘‘hastalıklı bir beynin ürünü sapık bir film’’

272- reality bites

lelaina (winona ryder), bir tv sabah şovunda, yıldız sunucunun asistanı olarak
çalışmaktadır. boş zamanlarında ise çılgın oda arkadaşı vickie (janeane garofalo),
seksüel açıdan bastırılmış sammy (steve zahn) ve en iyi arkadaşı, zeki fakat isteksiz
isyankar tray (ethan hawke) hakkında sıra dışı ve genellikle terbiyesiz belgeseller
çekmektedir. bu sırada lelaina, video sektörünün ileri gelen patronlardan biri olan ve
ın your face tv de yayınlamak isteyen michael (ben stiller) ile tanışır ve kendisini bir
tarafta güvenilir, hayatı hızlı yaşayan michael ve diğer tarafta seksi, kendi halinde
tray'den oluşan garip bir aşk üçgeninde bulur.

273- le tout nouveau testament

bu gerçeküstü komedide tanrı, karısı ve kızıyla normal bir hayat süren sıradan bir
belçika vatandaşıdır ve bir apartman dairesinde yaşamaktadırlar. bir gün kızı ea,
babasının bilgisayarını karıştırıp bütün dünyayı bir kaosa sürüklediğinde baba-kızın da
arası açılır. küçük kız yeryüzünde yaşayan herkese kendi öleceği günün tarihini kısa
mesaj yoluyla atar. ardından da evden kaçıp altı havari bulmaya karar verir...

274- a dangerous method

dünya prömiyeri eylül ayında venedik film festivali'nde yapılan film, psikolojinin iki
büyük öncüsü carl jung ve sigmund freud arasındaki dostluğun nasıl bozulduğunu
anlatıyor. 1904 yılındayız. akli dengesi bozuk olan sabina spielrein adında bir rus
kadın, tedavisi için carl jung'a teslim edilir. burghölzli akıl hastanesi'nde, hocası
sigmund freud ile birlikte çalışmakta olan jung, bu hastasıyla yakınlaşmaya başlar.
ancak bu durum meşhur usta ile yükselmekte olan genç çırağının arasının açılmasına
neden olacaktır.

275- the servant

senatör mccarthy'nin abd'de 1950'lerde başlattığı komünist avı sırasında kara listeye
girdiği için ingiltere'ye yerleşmek zorunda kalan amerikalı yönetmen joseph losey'le,
ingiliz oyun yazarı senarist harold pinter'ın ilk kez birlikte çalıştıkları film "genç
hizmetçiler" olmuştur.

filmde üst sınıftan londralı genç aristokrat tony (james fox)'nin sıradan işlerini görmesi
için evine aldığı hizmetkâr barrett (dirk bogarde) ve onun sevgilisi vera (sarah miles)
ile olan tuhaf ilişkileri anlatılmaktadır. dalkavuk hizmetkâr barrett içki ve uyuşturucu
gibi bazı zaafları olan bu genç adamı zamanla avucunun içine alır, özellikle devreye
soktuğu çekici bir kadın olan vera'nın da yardımıyla tony'nin kız arkadaşı susan
(wendy craig)'ı devreden çıkararak evin kontrolünü yavaş yavaş ele geçirmeyi başarır

276- alice in den stadten

filmde, röportaj yapmak için gittiği abd'de herşeyi yabancı ve itici bularak bir kimlik
bunalımına giren ve amaçsızca turlayan alman gazeteci philip'in ülkesine geri
dönmeye karar vermesi, havaalanında karşılaştığı mutsuz ve umutsuz bir kadının
küçük kızı alice'i kendisine emanet etmesiyle de yaşamının akışının tamamiyle
değişmesi anlatılır.

277- conviction

1983'te kenneth waters isimli bir adam cinayetten tutuklanır. kardeşi olan betty anne
waters ise kocasından boşanmış, iki çocuklu işsiz bir annedir. fakat kardeşinin masum
olduğunu düşünen betty bunu kanıtlamak ister ve cinayet davasından yargılanan
kardeşini temsil etmek için hukuk fakültesine kaydolur. kardeşini hapisten kurtarmak
için pes etmeden mücadele veren bir kadının gerçek öyküsüdür.

278- the rainmaker

hukuk fakültesinden yeni mezun olmuş genç bir avukatın kariyerindeki ilk davasında
dev bir sigorta şirketiyle ve onun temsilcisi olan hukuk firmasının çevirdiği
düzenbazlıklara karşı verdiği mücadeleyi konu alıyor.matt damon'ın canlandırdığı
genç ve idealist avukat, yoksul halktan ve işçi sınıfından insanların sırtından
sistematik olarak büyüt servetler yapan güçlü bir şirketin işlerini alan bir sigorta
firmasının içyüzünü ortaya çıkarıyor.

279- jerry maguire

jerry maguire uluslararası spor idaresi' nin (smı) en üst cemsilcisi olarak camianın
tartışmasız lideridir. jerry güzel nişanlısı avery bishop' a bağlıdır ve iyi bir ilişkileri
vardır. tek sorun jerry' nin kendini otomatik pilota bağlamış olmasıdır. arkadaşlığı
iyidir, ancak cinsellikte kötüdür. jerry smı için yazdığı "düşündüklerimiz ve
söyleyemediklerimiz : işimizin geleceğidir." sloganı yüzünden işler karışır ve işten
çıkarılır. işinden atılmış ama kendine güvenli ve kim olduğunun farkında olarak
herşeye sıfırdan başlamak zorunda kalır.

280- the station agent

finbar mcbride, yalnız kalmak isteyen ve bunun için terkedilmiş bir tren deposuna
yerleşen sorunlu bir adamdır. fakat depoya ondan önce gelmiş olan olivia ve joe ile
tanıştığında, aslında ihtiyacı olanın ilginç bir arkadaşlık olduğunu anlar. olivia, 40
yaşlarında bir oyuncudur ve evliliğinin sonuna gelmiştir. joe ise 30'lu yaşlarında bir
aşçıdır. tek derdi insanlarla sohbet etmektir, karşısındakiler istemese bile. hayatları
beklemedikleri bir anda kesişen bu 3 insanın aralarındaki ilginç iletişim, aradıkları
yalnızlığı beraber paylaşabileceklerini gösterecektir.

281- nabbeun namja

bir üniversitenin önünde, kötü kılıklı adamın biri bankta tek başına oturan güzel bir kız
görür. yanına oturur. ama kız onun yanına oturmasından hoşlanmaz. sevgilisi
geldiğinde de sevgilisine adamı gösterip suratını buruşturur. adam kalkıp kızı öpmeye
kalkar. polis gelir, adamı güzelce tartaklarlar.adam kızı takip etmeye başlar. aslında bir
genelevde çalışmaktadır adam ve bir şekilde kızla yollarını kesiştirmeyi başarır. aykırı,
çok aykırı bir aşk filmi.

282- la fille sur le pont

adele yaşamının akışına hiçbir şekilde egemen olamamış, sürekli olarak sevmeye ve
sevilmeye hasret çekmiş bir genç kızdır. kaba hatlarıyla anlattığı yaşamına bakılırsa bu
genç kızın yaşamı sürekli kötü şanstan ve başarısız ilişkilerden oluşmuştur. bir
erkekten diğerine koşerken bir türlü dengesini bulamazken hatalardan ders almayı da
bilemediğini görürüz. bunları da şu sözlerle açıklar: "daha önce yaptığım hatalardan
ders almam gerekirdi. yapamadım. hiçbir zaman belli bir amaca hizmet edemedim.
hiçbir zaman mutlu olamadım. gerçek mutluluğu hiçbir zaman yakalayamadım."
adele'nin perdedeki görüntüsüne yapılan bir kesmeyle birkaç ay öncesine dönerek gece
karanlığında paris köprülerinden birine geçeriz. intihara yeltenen adele kendisini seine
nehrinin sularına bırakmak üzeredir. yakınlarda bir yerde bulunan gabor (daniel
auteuil), bunalımlı kızla konuşmaya ve bağlantı kurmaya çalışır. çeşitli sirklerde hedef
tahtasına bağladığı genç kadınlara bıçak fırlatarak geçimini sağlayan gabor açısından
bu tür köprüler yeni 'hedef tahtası' adaylarını bulması için en iyi mekanlardır. intihara
yeltenen genç kadınlara bu türden tehlikeli bir iş teklifi yapmakta ve
vazgeçirebildikleriyle beraber çalışmaktadır. adele'e de bunları söyler ve kendisiyle
çalışmasını teklif eder. ancak adele kararlıdır ve köprüden atlar. gabor da onun
arkasından atlar. gabor'un bir özelliği de, o güne kadar kendisine hedef görevini yapan
kadınların hiçbirisiyle yatmamış olmasıdır. buna kaşılık adele yoluna çıkan potansiyel
sevgili adaylarının hiçbirisine hayır dememiştir. şansları bu defa yaver gidecek midir?

283- krotki film o zabijaniu

toplumdan son derece kopuk bir hayat süren jacek, insanlarla iletişim kurmakta
zorlanan bir insandır. bir gün bindiği bir taksinin şoförünü öldürür ve yakalanarak
mahkemeye çıkartılır.görünüşte, cinayeti tamamen sebepsiz yere işlemiştir. lehine
olabilecek de tek bir delil dahi yoktur. avukatlık belgesini yeni kazanmış idealist
avukat piotr, bütün bu alehte durumlara rağmen jacek'in savunmasını üstlenir.
idealizm mi gerçekler mi galip gelecektir? tüm yaşananlar sonucunda, 'soğukkanlı bir
şekilde idam emri veren sistemin de, sıradan katillerden bir farkı var mı?' sorusu tüm
ağırlığı ile ortada durmaktadır.

284- der baader meinhof komplex

film, almanya'nın en önde gelen ve en tanınmış kökten solcu terörist grubu kızıl ordu
fraksiyonu'nun 1967'de başlayıp 1977'de çetenin ele başlarının hapiste ölü
bulunmalarıyla son bulan hikayesini anlatıyor. ancak, daha önce çekilen benzeri
filmlerin aksine "terörist şık" kavramını romantikleştirmeden.alman terörist grubu raf'ı
(kızıl ordu fraksiyonu) inceleyen der baader-meinhof komplex, 60'ların sonu ve
70'lerin başlarında hüküm süren, bombalama, adam kaçırma ve hırsızlık gibi birçok
olayın içine karışan alman terörist grubuna sert bir bakış atıyor.

285- love and death

başrollerini woody allen ve diana keaton'ın oynadığı rus edebiyatına eğleneceli ve bir
o kadar komik göndermelerin bulunduğu, aşk, ölüm ve ölümden sonraki yaşam gibi
konuların işlendiği tipik bir woody allen filmi.

286- the purple rose of cairo

cecilia, 1930'ların ekonomik kriz dönemi amerikası'nda, çok az para için ölümüne
çalışan, işe yaramaz kocası tarafından sürekli taciz edilen mutsuz bir garsondur. tek
kaçışı, tutku derecesinde sevdiği sinemadır. kahire'nin mor gülü isimli filmse
favorisidir. defalarca kez gittiği filmde bir gün baş karakter tom baxter perdeden inip
gerçek hayata karışır. üstelik cecilia'ya aşık olur!

287- the visitor

new york'a bir konferans için giden profesör walter vale, dairesinde yaşayan
yabancılarla karşılaşır. bu andan itibaren profesörün hayatı, tanıştığı yeni insanlarla
ilgili ciddi değişikliklere uğrar.

288- la vie de boheme

arnavut ressam rodolfo, oyun yazarı marcel ve besteci schaunard. üçünün de


problemleri aynıdır: kira ve yemek paraları yoktur ve farkedilmeleri için nafile bir
çaba içindedirler.bütün bunların arasında rodolfo ve sakin, sürekli olarak perişan halde
dolaşan bir kadın olan mimi arasında gelişen bir ilişki son derece gerçek bir hal alır,
özellikle de yoksulluk (ve rodolfo'nun göçmenlik problemleri) onları ayırdığında...

289- king of new york

film frank white (christopher walken) isimli bir adamın hapishaneden çıktıktan sonra
bir yandan gangsterlik yaparken bir yandanda bir hastanenin yapılmasına yardım
eden,özellikle arkadaşı ile (laurence fishburne) çalışan bir adamdan bahs etmektedir
fakat tabi ona new york'un kralı diyen polislerse (david caruso ve wesley snipes) onun
peşindedirler.genelde latin amerikalılar ve siyahlarla çalışmakta olan frankin bazı
adamları(özellikle siyah olanlar) onlardan nefret eden polis
memuru thomas fleniganı(snipes) hiç sevmemektedirler .bu arada frank ile avukatının
ilişkiside vardır.filmin başrollerinde christopher walken ve laurence fishburne
vardır.yardımcı rollerde david cruso,wesley snipes,steve buscemi,victor argo,theresa
randle,janet julian,joey chin,giancarlo esposito ve paul calderon vardır.film 1990da iyi
bir çıkış yapmış ve ünlü hit filmler arasında kendisine yer edinmeyide başarmışdır.

290- tracks

1977 yılında robyn davidson adında genç bir kadın, batı avusturalya’da brisbane'den
çölün ortasındaki alice springs'e

gitmek ister. 24 yaşında bir genç kadın olan robyn davidson, bu yolu yürüyerek
katetmeyi ailesine ve arkadaşlarına rağmen gerçekleştirmeye kararlıdır. öncelikle
yolculuğu için gerekli ekipmanı ve yiyeceği ayarlaması gerekmektedir. bir köpek ve
dört deveyle çıkacağı 2700 km'lik yolculuk için her şeyini tamamlaması 2 yılı bulur.
vahşi hayvanlar ve susuzluk gibi faktörleri de barındıran bu uzun yürüyüşüne ona
national geographic fotoğrafçısı rick smolan da eşlik edecektir. büyük yolculuktan
hemen önce tanışan ikilinin uzun bir yolu, doğayla ve birbirleriyle ilgili de keşfedecek
pek çok şeyi vardır.

291- wall street

işletme bankeri olan bud fox (charlie sheen) utanmazcasına açgözlü bir wall street
satın alma yöneticisi olan gordon gekko'nun (michael douglas) baştan çıkarıcı
büyüsüne kapılır. gekko fox'u kanatlarının altına alır ve bu şirket avcısını en tepeye
taşıyacak olan vicdansız taktikler konusunda eğitmeye başlar. ancak gekko
öğrencisine tanıdıklarının ve akrabalarının işlerine malolabilecek gizli bir satın-alma
düzmecesini haber verdiğinde, fox vicdanının sesini daha fazla göz ardı edemez ve bu
oyunu bozmaya karar verir.

292- another year

ilkbahar, yaz, sonbahar, kış... aile ve dostluk... aşk ve sıcaklık... mutluluk ve hüzün...
umut ve umutsuzluk... yoldaşlık... yalnızlık... bir doğum... bir ölüm... zaman geçip
gider... rolling stone, the new york times ve entertainment weekly gibi yayınların ilk
on listelerinde yer alan mike leigh’nin bu son dramı, evli bir çiftin hayatını bir yılın
dört mevsimi süresince takip ediyor. hepsi de hüzünden mustarip arkadaşları, iş
arkadaşları ve aileleriyle çevrilmiş gerri ile tom, yine de kendi sonbaharlarına kadar
mutlu kalmayı başarıyor.

293- gainsbourg

yaşamı boyunca protesto edilen, yasaklanan, tartışılan, skandalların baş kahramanı


fransız müzisyen, oyuncu, tabudeviren serge gainsbourg bu "kötü" şöhretiyle hem
popüler kültür hem de müzik dünyası için her zaman vazgeçilmez oldu. çizer joann
sfar kendi çizgi romanından uyarladığı bu ilk filmiyle gainsbourg'un 1940'lardan nazi
işgali altındaki paris'te geçen çocukluğundan 1991'deki ölümüne dek sınırlarda
yaşadığı hayatı anlatırken, onun isyankâr enerjisi, güzel kadınları ve muhteşem
müzikleriyle göz alıcı bir filme imza atıyor.
294- et maintenant on va ou?

savaşın ardından yaralarını sarmaya çabalayan köylüler müslümanı, hıristiyanı huzur


içinde, omuz omuza birlikteliklerini sürdürmekteler. ne var ki, dini çatışma haberleri,
zaten hassas olan dengeleri bozmak üzeredir. şiddet girdabına kapılmamaları için
erkeklere hâkim olma görevini, ne pahasına olursa olsun, yine kadınlar üstlenecektir.

295- precious*

tüm yaşadıklarına rağmen precious içinde bulunduğü durumu kaderinin bir parçası
olarak kabullenmiştir ve yaşadığı sorunlardan hayal dünyasında gezintiye çıkarak
kaçmaya çalışmaktadır. film, hayatın umutla bakılması gereken bir hediye olduğu
düşüncesi ile hareket ediyor ve aynı zamanda, çaresiz insanların yalnız olmadıklarını,
onlara her zaman yardıma hazır kurumların var olduğunu anlatıyor.

296- lawn dogs

louisville'in zengin mahallesi camelot garden'da çim biçerek geçimini sağlayan 21


yaşındaki trent burns, mahalle sakinleri tarafından küçük görülür. para kazanmak
zorunda olan trent, dişlerini sıkarak tüm hakaretlere ve kendisine sorun çıkaran
biriymiş gibi davranan güvenlik görevlisine katlanmaktadır. hiç arkadaşı olmayan ve
insanlara güvenmeyen trent'in hayatı, 10 yaşındaki devon stockard ve ailesinin
mahalleye taşınmasıyla değişecektir. sosyal ilişkileri güçlü ebeveynine benzemeyen
devon'ın da hiç arkadaşı yoktur. bir gün ormanda gezinirken, ancak korku
masallarında rastlanabilecek bir harabede yaşayan trent'le karşılaşır.
trent, 10 yaşındaki bir kızın beladan başka hiçbir şey getirmeyeceğini düşünür. ancak
zamanla ortak yönlerini keşfederek arkadaş olurlar. devon'ın anne ve babası bu
arkadaşlıktan rahatsız olunca işler birbirine karışır. ikiyüzlülük üzerine kurulmuş insan
ilişkilerinin sorgulandığı film, yabanıl ve samimi iki insanın dostluğu üzerine kurulu.

297- ıl y a longtemps que je t'aime

15 yılını hapiste geçiren, sessiz ve düşünceli juliette, özgürlüğüne kavuştuktan sonra


yıllardır görmediği kız kardeşinin yanına yerleşir. fakat hem hapis yılları hem de içeri
girmesine neden olan trajik olay herkesten gizlenir. bu durum juliette’in gerilmesine
neden olsa da, hem ailesinin desteği hem de kendisine yaklaşmak isteyen bir adam
hayata adapte olmasında yardımcı olur. 2008'in en önemli filmleri arasında
bulunduğunu söyleyebileceğimiz ıl y a longtemps que je t’aime, başroldeki kristin
scott thomas’ın oldukça etkileyici performansı ile unutulmaz bir deneyime dönüşüyor.

298- mystery train

bağımsız filmleri bağımlılık yaratan yönetmen jim jarmusch, mystery train ile, yolları
bir otelde kesişen insanların yer yer komik hikayelerini anlatıyor. memphis'te geçen 3
ayrı hikayeden oluşan film, aynı oteli uğrak yeri yapan ama hiç karşılaşmayan
insanları, bir trenin çektiği üç ayrı vagon misali anlatıyor.

299- der tunnel


tek amaci, ayni irktan olduklari halde almanlarin komünist dogu almanya'dan özgür
bati'ya kaçmasini engellemek olan berlin duvari'nin insasinin basladigi yillardayiz. su
sporlari sampiyonu harry melchior, konumundan ötürü kolayca diger tarafa
kaçabilecek durumdadir ama sevgili kizkardesi lotte'yi ardinda birakmayi içine
sindiremez. sonunda dayanamaz ve sahte belgelerle siniri geçer ama geride kalan
lotte'yi de kurtaracagina yemin eder.genç adam, bir mühendis olan en iyi arkadasi
matthis ile birlikte bir plan yapar: lotta'yi kurtarmak için duvarin altindan bir tünel
kazacaklardir. matthis de kaçarken yakalanip dogu'da kalan sevgilisi carola'yi bulmayi
hayal etmektedir. gruba annesini kurtarmak için katilan fred ile tek amaci özgürlüge
hizmet etmek olan idealist vic de dahil oldugunda harekete geçerler...gerçek bir
hikayeden yola çikan tünel, aslinda soguk savas süresince insanlik disi bir sekilde
ikiye bölünen bir halkin dramini arka planina yerlestiren heyecan dolu bir film.

300- sanger fran andra vaningen

kuzey yarımkürede bir yerlerde gece vakti. şehirde bir dizi garip olay meydana
gelmektedir. bunlar görünüşte birbirine bağlı değildir. bir memur 30 senedir çalıştığı
işten atılmak istendiğini öğrenir; bir mülteci kalabalık bir sokakta dayak yer; bir
sihirbaz gösterisinin en heyecanlı yerinde korkunç bir yanlış yapar. bu kargaşa
ortasında karl sigortadan para alabilmek için mobilya dükkanını ateşe vermiştir.

301- paris nous appartient

fransız yeni dalga akımının önemli filmlerinden “paris nous appartient”, usta sinemacı
jacques rivette’in ilk uzun metrajlı filmi. film, juan adlı genç bir ispanyol mültecinin
beklenmedik intiharı üzerine olayı araştırmaya başlayan anne’in başından geçenleri
anlatıyor. anne’in ağabeyi pierre, juan’dan sonra sıranın bir oyun sahnelemeye çalışan
gerard’a geleceğini söyler ve bu da genç kızı kendisini neyin beklediğini bilmeyen
yönetmene yardım etmeye iter.

302- kynodontas

üç genç kardeş, baskıcı anne babalarıyla, sanki paralel bir evrende, farklı bir
gezegende yaşar gibidir. farkında olmadıkları bir tutsaklıkta yaşadıkları bu evde,
günlerini hep aynı kaseti dinleyerek geçirirler. sürekli yeni kelimeler öğrenen bu
gençler için anlam bilindik sınırların çok dışındadır. izole yaşamlarını erkek kardeşleri
fark etmeye başlayınca, ailedeki dengeler alt üst olur.

303- the lobster

çok da uzak olmayan bir gelecekten ilginç bir distopya öyküsü anlatıyor bize the
lobster. yalnız kalmış, ilişkisi olmaya insanların tutuklandığı, alternatif bir gelecekte
geçen öyküde, bekar insanlar korkunç bir otele yerleştirildikten 45 gün sonra,
kendileriyle eşleşen kişiyle ilişkiye başlamak zorunda kalıyorlar. eğer ki ilişkilerinde
başarıyı yakalayamazlarsa, kendilerinin seçtikleri bir hayvana dönüştürülüyorlar!

304- eyes wide shut

psikolog bill harford (tom cruise) ve karısı alice'in (nicole kidman) dışarıdan
bakıldığında örnek bir evlilikleri vardır. bir davette karısının başka bir erkekle
ilgilenmesi, doktoru çılgına çevirince, kendisini cinsel fantezilerle dolu bir oyuna
teslim eder. bir hastasının kızı, bir kadın satıcısı ve şehre uzak bir malikanede
gerçekleştirilen sapkın bir maskeli balo gece boyunca karşılaşacağı garip şeylerden
sadece bazılarıdır...

305- upstream color

"gizli kimya”, bir organizmanın yaşam döngüsüyle bir araya gelmiş bir erkek ile bir
kadının öyküsüne uzanıyor. kimlik arayışıyla hayalleri iç içe geçiren bir bilimkurgu
evreninin sözünü veriyor.

306- another earth

güneş sistemindeki benzer gezegenin bulunmasının gecesinde, hırslı, genç bir


öğrencinin ve başarılı bir bestecinin yolları, üzücü bir kazada kesişir. mike cahill’in
uzaylı, alternatif evren, reenkarnasyon gibi kavramları iç içe geçiren bilimkurgusu,
dikkat çekici metinleriyle aradan sivriliyor. hal hartley usulü düşük bütçeli bir tür filmi
olarak anılabilecek eserin ‘el kamerası’ndan aşıladığı gerçeklik ve serbestlik mutluluk
verici. etrafta fazlaca muhafazakar ve emperyalist uzaylı istilası filmi dolaşırken,
“başka bir dünyada” şüphesiz alanında son derece dürüst bir denemeye dönüşüyor.

307- hable con ella

altın rengi, üzeri somon güllerle dolu perde pina bausch’un café müller adlı izletisini
sergilemek üzere açılır. izleyenler arasında birbirini tanımayan iki genç adam vardır.
bir hemşire olan benigno ve kırklı yaşlarında bir yazar olan marco. sahnede ahşap
iskemleler ve masalar arasında, henry purcell’in the fairy queen adlı eseriyle, kollarını
açmış danseden iki kadın vardır. performansın duygusallığı karşısında marco
ağlamaya başlar. benigno yanında oturan adamın ağladığını farkeder ve kendisinin de
bu gösteriden çok etkilendiğini söylemek ister ama cesaret edemez. aylar sonra iki
adam “el bosque” adlı benigno’nun çalıştığı özel bir klinikte tekrar karşılaşırlar. lydia,
marco’nun profesyonel boğa güreşçisi olan kızarkadaşı yaralanmış ve komadadır.
benigno ise klinikte çalışmakta ve komada bir başka genç kadına, bir bale öğrencisi
olan alicia’ya bakmaktadır. marco, alicia’nın odasının önünden geçerken benigno
onunla konuşmaya başlar. bu herşeyin altüst olduğu yakın bir dostluğun başlangıcı
olur. kliniğin dört duvarı arasında ne kadar süreceği belli olmayan bu zaman dilimi; 4
insanın hayatını, geçmişini, bugününü ve geleceğini bilinmeyen bir kadere doğru taşır.

308- wittgenstein

viyana doğumlu, cambridge mezunu filozof ludwig wittgenstein'in (1889-1951) yaşam


öyküsü. doğa ve dilin sınırları üzerine felsefe yapan wittgenstein (clancy chassay)
bertrand russell ve john maynard keynes gibi dönemin önemli entellektüelleriyle dost
oluyor. wittgenstein'in yaşamındaki gizemi, eşcinsel ilişkilerini, gururlu ve karmaşık
kişiliğini masaya yatıran, dahi yönetmen jarman'ın dahi filozofun hayatına baktığı
önemli bir film.

309- the plague dogs

richard adams'ın romanının animasyon tarzındaki adaptasyonu, bir deney


laboratuvarından kaçan iki köpeğn (snitter ve rowf), kurnaz bir tilkinin (the tod) de
yardımıyla vahşi batıda hayatta kalma çabalarını konu alıyor. laboratuarın müdürünün
işin sessiz kalması için bütün çabasına rağmen, özellikle de pek çok koyunun ölü
bulunmaya başlamasıyla dedikodular yayılır, bu dedikodular arasında iki köpeğin veba
taşıyıcısı olabileceği de vardır...

310- stories we tell

kim demiş hikâye anlatıcılığı sona eriyor diye! dünyanın en eğlenceli ama güvenilmez
hikâye anlatıcılarıyla tanışmaya ne dersiniz? sarah polley, hem yönetmen hem de
adeta bir dedektif gibi kendi ailesini sorguya çekiyor. geçmiş bilgi kırıntıları arasında
kayboluyor, onları birbiriyle çarpıştırıyor. bir süre sonra itirafların, gerçeklerin, aile
hikâyelerinin değişik bakış açılarından anlatılınca ne kadar farklılaştığını ortaya
koyuyor. bütün duyduklarımız başka yönlere doğru çatallanmaya başlıyor. hayır, bu
artık sıkılmaya başladığımız türden bir postmodern anlatı denemesi değil; aksine
hakikatin ve belleğin kaypaklık anlarının yakalandığı oldukça yaratıcı ve inanılmaz
etkileyici bir belgesel. polley, özünde oldukça kişisel bir meseleden yola çıkıyor ama
bunu kendi hikâyelerimizin bizi birey ve aile olma yönünde nasıl şekillendirdiğini
araştıran büyüleyici bir yolculuğa dönüştürüyor.

311- locke

kariyerinin en zorlu gününde, ıvan locke'u beklenmedik biri telefonla arar.


konuşmadan sonra, locke, direksiyonun başına geçer ve arabayı sürmeye başlar. locke
işini, ailesini ve kurulu düzenini kurtarmak için gece boyunca zamanla yarışmak
zorunda kalacaktır. senaryo yazarı olarak ünlenen steven knight'ın yazıp yönettiği, tek
bir mekânda, tek bir oyuncuyla çekilen gerçek zamanlı bu son derece sıra dışı gerilim,
eylül ayında yapılan venedik film festivali'nin en parlak filmlerinden biri. festivalin
artistik direktörünün, filmi ana yarışmaya almadığı için pişman olduğunu açıkladığını
dile getirmekte fayda var.

312- procès de jeanne d'arc

bresson'un filminde jeanne d'arc'ın azize gibi sorgulanmasını izliyoruz.

313- the three faces of eve

eve white başağrıları ve ara sıra meydana gelen bilinç kayıplarından müzdarip, sessiz,
çekingen, mütevazi bir eştir. sonunda psikiyatrist dr. luther'i görmeye gider ve hipnoz
altındayken tamamiyle yeni bir kişiliği açığa çıkar: canlı, vahşi, eğlenceyi seven eve
black. terapi devam ederken bir de üçüncü kişilik görünür, oldukça sağlam,kararlı jane.
bir çoklu kişilik vakasının gerçek hayat hikayesine dayanan bu film dr. luther'in eve'in
üç yüzünü birbiriyle barıştırmaya çalışmasını kaydeder...

314- loong boonmee raleuk chat

akut böbrek yetmezliği olan boonmee amca, son günlerini şehir dışında sevdikleriyle
birlikte geçirmeye karar verir. ilginçtir ki kırsaldayken ölmüş eşinin hayaleti, onunla
ilgilenmek için ortaya çıkar. ve uzun süredir kayıp olan oğlu da eve döner, ama artık
insan değildir.hastalığının nedenleri üzerine düşünürken boonmee bir yandan da ailesi
ile birlikte, ilk yaşamının doğum yeri olan, gizemli hilltop mağarasına doğru yola
çıkar.

315- ın the company of men

altı haftalık bir iş gezisine çıkan, yakın zamanda kadınlar tarafından incitilmiş iki
yönetici geçmişlerindeki kadınlarla hesaplaşabilmek için korkunç bir plan yaparlar:
kırılgan bir kadın bulup, onunla aşk yaşayıp daha sonra terk edeceklerdir. planlarını
uygulamak üzere cristine'i seçerler, bir süre için her şey planlarına uygun bir biçimde
gelişir. ancak, çok yakın bir zamanda hiçbir şeyin düşündükleri kadar basit olmadığı
ortaya çıkar.

316- crossroads

genç bir beyaz çocuk blues'cu olma sevdasıyla efsanevi blues'cu willie brown'ı bulur
ve ondan kayıp şarkısını bulmak için yardım ister. bu arada da willie'nin şeytana
sattığı ruhunu geri almak için yenilmesi zor bir gitarist olan jack butler'ı (steve vai)
gitar battle'ında yenmesi gerekir. ancak willie yerine genç blues sever kahramanımız
yarışır ve kazanır.

317- the fountainhead

ayn rand'ın aynı adı taşıyan romanından uyarlamadır. meslektaşlarından çok farklı bir
dünya görüşüne ve kariyer anlayışına sahip olan yetenekli ve yaratıcı mimar howard
roark'un hikayesi konu edilir. howard roark, mesleğinde farklı düşünceleri sebebiyle
dışlanır, yaratıcılığı meslektaşlarını kıskandırır, giderek iş yapamaz hale gelir. tüm bu
zorluklara rağmen roark, dünya görüşünden taviz vermezden ayakta durabilecek
midir?film, ayn rand'ın kurucusu ve savunucusu olduğu "objektivist felsefe"nin
howard roark karakteri üzerinden bir anlatısıdır.

318- victoria

berlin'e yeni taşınmış ve bu şehrin kurallarına göre yaşamayı öğrenmeye çalışan


victoria, berlin'de bir gece kulübünde arkadaşlarıyla eğlenmekte olan sonne ile tanışır
ve aralarında hızlı bir çekim yaşanır. ancak gece arkadaş grubunun ödemesi gereken
eski borç nedeniyle bambaşka bir noktaya sürüklenir. victoria sonne ve arkadaşlarına
yardım etmeye karar verir ve maceraya katılır. ne var ki çılgın bir macera gibi
başlayan bu olay, bir kabusa dönüşecektir. film tamamen tek sekans.

319- festen

bir yaz günü. kırsal kesimdeki bir malikânede, her yıl yapılan bir şölenin hazırlıkları
sürüyor. malikânenin sahibi ve ailenin reisi helge klingenfelt, 60. yaşgününü
kutlayacak. aile reisi en büyük çocuğunu çalışma odasına çağırıyor ve ondan, kısa süre
önce ölen ikiz kızkardeşi linda üzerine bir anma konuşması yapmasını istiyor. her şey
hazırlanıyor, konuklar masaya oturuyor. christian konuşmasını yapmak için ayağa
kalktığında, kimsenin olacaklar hakkında en ufak bir fikri olmadığını anlıyoruz. ama
çok geçmeden, hepsi de bunun asla unutamayacakları bir gece olduğunu anlıyorlar.
şölen, lars von trier, vinterberg ve iki başka yönetmenin "bireyci", "kozmetik" ve
"yapmacık" filmlere karşı bir "kurtuluş hareketi" olarak geliştirdikleri dogma 95
ruhuyla çekilmiş. ve ayrıca '98 cannes juri özel ödülü sahibi

320- il postino

1950'lerde italya'daki küçük bir adadayız. dünyaca ünlü şilili komünist şair pablo
neruda, siyasi sebeplerle ülkesi dışında yaşamak zorunda kaldığı sürenin küçük bir
kısmını burada geçirir. mektuplarını taşımakla görevli postacı naif mario, neruda'yla
kısa zamanda mesafeli bir dostluk kurar. usta ozanın verdiği tüyolarla hem içindeki
şairi ortaya çıkarır hem de esmer güzeli beatrice'nin kalbini kazanır.neruda genç
adama sosyalist fikirlerini aşılar ve kendini gerçekleştirmesine yardımcı olduğu
mario'nun gözünde giderek ilahlaşır. ama usta ozanın peşindeki siyasi rakipleri bir
yerde çok uzun süre kalmasına engel olmaktadır. ayrılık vakti yaklaşır.

321- ikiru

kanji watanabe, genç yaşta dul kalmış bir adamdır. ikinci bir izdivaç yapmayan kanji,
üzerine titrediği oğlunu tek başına büyütmeyi tercih etmiştir. aradan yıllar geçmiş,
oğlu büyümüş ve evlenmiş, kendisi de zamanla terfi ederek; belediyenin, halkla
ilişkiler şube şefliğine kadar yükselmiştir. bürokrasi değirmeni, kanji ‘nin kocaman
umutlarını öğüteli yirmi sene olmuştur. dairenin ve diğer dairelerin çalışanları gibi,
kanji ‘de aslında yirmi senedir hiçbir şey yapmamaktadır. imza atmak, kayıt tutmak ve
kayıtları, bir daha dikkate almamak üzere arşivlemek dışında…kanji ‘nin iş hayatı,
bulunduğu pozisyonu, oturduğu şef koltuğunu korumak üzerine şekillenmiştir. o da
hiçbir şey yapmamayı gerektirmektedir. zaten kanji ‘de istese bile bir şey yapacak
gücü olmadığını, genç yaşında öğrenmiştir. zampara bir adam olmayan kanji, özel
hayatını tümüyle oğluna adamıştır. oğlu koca adam olup evlenmesine rağmen,
kendisini hâlâ küçük bir çocuğun babası sanmaktadır. değişimi ve gerçekleri görebilse;
ne yapacağını, nereye gideceğini bilemeyeceği kocaman bir boşluğa düşecektir…kanji
‘nin hayatındaki tek yenilik, ara ara kendisini hissettiren ve giderek artan mide
ağrılarıdır.

322- permanent vacation

manhattan'ın ücra köşelerindeki charlie parker hayranı olan bir gencin hayatın
anlamını arayışı ele alınıyor. babası ortalarda olmayan, annesi de akıl hastanesinde
yatan genç, bir yolculuğa çıkar. yolculuk esnasında birbirinden ilginç karakterle tanışır
ve geçmişiyle ilgili de bir çok şey keşfeder.aidiyet kavramını ya da jarmusch'un kendi
deyimiyle hiçbir yere ait olamama kavramını irdeleyen film, kendini sürekli tatilde
olan bir turist gibi hisseden bir adamın hikayesi.

323- enemy

üniversitede tarih öğretmenliği yapan adam’ın seyrettiği bir filmde bilinç altına
kazınan bir sahne, onun filmi tekrar seyretmesine yol açar. o sahnede yer alan otel
görevlisinin kendisine birebir benzediğini fark ettikten sonra oyuncunun kim olduğunu
araştırmaya başlar. kısa bir arayıştan sonra bedeninin her yönüyle kendisinin kopyası
olan anthony ile tanışır fakat artık işler beklediği kadar sıradan seyretmemektedir.
sevgilisi, annesi ve anthony’nin karısı meseleye müdahil oldukları zaman adam için
neyin gerçek neyin hayal ürünü olduğunu çözmek korkunç güç bir hale bürünür...
324- awakenings

dr. malcolm sayer, insan ilişkileri çok zayıf olan ve hayatı boyunca labaratuvarlarda
bilimsel araştırmalar yapan bir doktordur. personel yetersizliği yaşayan bir hastane,
başka başvuru olmadığı için sayer'ı işe almak zorunda kalır. dr. sayer, tamamı çok
uzun yıllardır bilincini kaybetmiş ve hareketsiz görünen hastaları tedavi etmek ister.
bir konferansta başka bir hastalık için geliştirilen l-dopa adlı ilacın kendi hastalarına
da derman olabileceğini düşünen sayer, şansını denemek ister. ilacı leonard lowe
üzerinde denemek için izin alan doktor, ilk başta başarılı olur ancak zamanla ilacın
yan etkileri ortaya çıkmaya başlar.

325- ten canoes

artık size bir hikâye anlatmanın sırası geldi, ha? öyleyse bizimkilerden birini
anlatayım… çok uzun zaman önceydi. bizim zamanımızda, daha sizler, öbür sürü
okyanusu aşıp gelmemişti… iyi yağmur yağmıştı ve adamlardan on tanesi gumang,
yani kaz yumurtası toplamaya bataklığa gitmişti. adamlardan biri ters bir aşka
kapılmıştı, yaşlı adam da ona bir hikâye anlattı; en eskilerin, şu kaçık, vahşi ataların,
ruhlar çağından sonra, sellerin tüm toprağı örtmesinden sonra gelenlerin
hikâyelerinden birini.

326- la notte

yazar giovanni pontano, yaratıcılık krizinin yanı sıra, varoluşsal bir bunalım
geçirmektedir. karısı lidia’yla olan ilişkisi de yolunda değildir; aralarında iletişim
sorunu vardır ve yazarın dünyanın geri kalanıyla arasındaki başlıca sorun da budur
zaten. çift, giovanni’nin son kitabının piyasaya sürüldüğü gün, bir hastanede
kanserden ölmek üzere olan marksist editör tomasso’yu ziyaret eder. daha sonra
giovanni’nin kendisi için çalışmasını isteyen milano’lu bir sanayicinin evinde verilen,
erotik karşılaşmalarla dolu, gece boyunca süren uzun ve sıkıcı bir parti, genç çiftin
evliliğinin giderek anlamsızlaştığı gerçeğini daha da belirginleştirir. gecenin sonunda
sorunlarına ancak yüzeysel bir çözüm bulurlar

327- the big short

sektör dışından dört kişi büyük bankaların, medyanın ve hükümetin görmekten


kaçındığı şeyi, ekonominin küresel çöküşünü gördüğünde akıllarına bir fikir gelmişti:
büyük açık. cesur yatırımları, onları her şeyi ve herkesi sorgulamalarının gerektiği
modern bankacılığın karanlık, hassas noktasına götürecek.

328- le samourai

soğuk ifadesini hiç bir zaman kaybetmeyen, mükemmeliyetçi bir seri katil sonunda
açık verir.işlediği cinayetleri her zaman dikkatlice hazırlayan hitman jef costello,
sonunda, bir gece kulübü sahibini öldürürken biri tarafından görülür. cinayet işlendiği
esnada başka bir yerde olduğunu kanıtlamaya çabalasa da, köşeye sıkışır. kara film
olarak adlandıracağımız bu deneme, film boyunca dinginliğini koruyarak, uslubuyla
benzerlerinden sıyrılıyor.

329- tulitikkutehtaan tytto


ıris, aşkı arayan basit bir kızdır. kibrit fabrikasındaki ruhsuz işinden sıkılır ve hiçbir
erkeğin dikkatini çekemez. hayallerindeki "yakışıklı prens" ile tanışsa da bu ona
mutluluk yerine acı, acımasızlık ve sonunda intikam getirecektir.
feminist bir bakış açısını yansıtan kibritçi kız, izleyiciyi yüzünde acı bir tebessüm
ifadesiyle başbaşa bırakan, kusursuz bir mizansen başyapıtı...

330- pickpocket

michel zeki, çalışmayı pek sevmeyen ve içindeki bazı dürtüleri harekete geçiren
soğukkanlı bir insandır. bu yüzden yankesicilik yapar. ilk başlarda tek başına yaparken
daha sonradan başka yankesicilerle beraber organize olarak işi devam ettirir. michel'in
iş güç sahibi olan arkadaşı ona bazı iş teklifleri götürse de o bunlara riâyet etmez. zîra
insanların değişmesi çok zordur. suç işledikçe arkası geliyor, peki nereye kadar?

331- le scaphandre et le papillon

jean-dominique bauby 43 yaşında hastalanır ve bütün kas kontrolünü kaybeder. tek


kontrol edebildiği yeri, sol göz kapağıdır. beyni ve kulakları da çalışmaktadır. terapisti
henriette'in hazırladığı özel alfabe ile, her seferde sadece bir harfe gözünü kırparak
hayatını anlatan bir kitap yazar. film, fransız elle magazininin editörü jean-dominique
bauby'nin gerçek hayat hikayesine dayanmaktadır.

332- sileni

filmin konusu, özünde, bir akıl hastanesinin nasıl işletileceğine dair ideolojik bir
tartışma. böyle bir kurumu işletmenin esasında iki yolu var: ikisi de eşit derecede ifrat.
birincisi mutlak özgürlüğe teşvik eder. eski moda olan diğeriyse, çok denenmiş
denetim ve cezalandırma yöntemidir. ama bir diğer yol daha mevcut, ki bu da diğer
ikisinin en kötü özelliklerini bünyesinde birleştirir ve her şeyi daha da berbat hale
getirir. işte bugün içinde yaşadığımız tımarhane de budur

333- niagara, niagara

tourettes sendromlu bir genç kız olan marcy ( robin tunney ) ile kendi halinde sessiz
sakin bir erkek olan seth ‘in ( henry thomas ) peruk koymak için kullanılan siyah bir
kadın başı aramak için kanada’ya yaptıkları yolculuğu anlatır. seyahatlerinde marcy ,
yaptığı istemdışı hareketler, aniden atttığı çığlıklar, garip göz kırpma ve ilginç yüz
ifadelerini seth ‘ten saklayamaz ve ona tourettes sendromlu olduğunu anlatır. her şey
marcy ‘e ilaç almak için gençlerimizin bir eczaneye girmesiyle başlar. filmin ismi de
marcy’nin hastalığı sebebiyle niagara niagara diye tutturmasından gelir.

334- los olvidados

meksika sokaklarında geçen hikayede, sokaklarda yaşayan çocukların ve fakir ailelerin


çocuklarının dramı anlatılıyor. el jaibo hapisten kaçar ve arkadaşlarıyla birlikte suç
işlemeye devam eder. jaibo, kendisini hapse attıran adamı da öldürünce işler daha
karışık ve tehlikeli bir hal almaya başlar.

335- young torless


niteliksiz adam gibi benzersiz bir eseri bize bırakan robert musil'in romanından
uyarlanan film, "lise öğrencilerinin arasındaki iktidar ilişkilerini ve lise yıllarında
yaşanan psikolojik gelgitleri son derece içsel ve yer yer karmaşıklaşan bir dille anlatır.
bireyin iç dünyasını keşfediş serüvenini, sonsuzluk gibi kavramlarla ilk yüzleşmesini
bu kadar iyi ve ayrıntılı anlatan roman azdır."

336- zelig

1920'lerde, sansasyonel bir karakter olan leonard zelig, kimle tanışırsa onun
karakteristik özelliklerini taklit eden bukalemunvari bir adamdır. huzuru ise sadece
psikologunun kollarında bulmaktadır.

337- stroszek

alkolik sokak sanatçısı bruno, fahişe eva ve bunak komşuları küçücük hayatlarına
başkaları burnunu sokmadan yaşamak istemektedirler. ancak bir türlü aradıkları
huzuru bulamamaktadırlar. bu durumda artık kendi ülkeleri olan almanya'da
yaşayamayacaklarını anlayan üçlü, daha mutlu bir hayatı yakalayabilmek için bir
yolunu bularak amerika'ya göç eder. başlangıçta yaşadıkları yabancılığı alışma devresi
sansalar da işler bekledikleri şekilde gelişmez. onlar için bir türlü düzelmeyen işler
amerika'da yolunda gitmeyecektir.

338- ıdiots and angels

ngel, mahalledeki küçük barda vakit öldürüp, barın müdavimlerini azarlayıp duran,
bencil, ağzı bozuk, ahlaksızlığın dibine vurmuş bir adamdır. bir sabah uyandığında,
sırtında iki tane kanat peyda olmuştur. bu kanatlar yüzünden angel, hiç âdeti olmadığı
üzere, insanlara iyilik yapmaya başlar. çaresizce bu melek kanatlarından kurtulmaya
çalışır ama sonunda kendini, bu kanatları ün ve para kapısı olarak görenlerle mücadele
ederken bulur.

339- ordinary people

beth (mary tyler moore), calvin (donald sutherland), ve oğulları conrad (timothy
hutton), öteki oğullarının ölümünün acısıyla yaşamaktadırlar. bundan en çok etkilenen
conrad, acı ve suçluluk duyguları içinde intihar etmeye çalışıyor, ancak başarılı
olamayıp terapiye başlıyor. beth, ölen oğlunu daha çok sevdiğinden conrad'a yardımcı
olamıyor. calvin ise ikisinin ortasında kalıyor ve ortak bir yol bulup aileyi ayakta
tutmaya çalışıyor.

340- shame

toronto film festivali'nde görücüye çıkacak olan shame, cinselliğin merkezde olduğu
bir new york draması olarak niteleniyor. açlık (hunger)'dan hatırladığımız michael
fassbender'in brandon isimli new york'ta yaşayan bir seks bağımlısını canlandırdığı
film, asi kız kardeşinin brandon'ın yanına taşınmasıyla yaşanan olayları anlatacak

341- the arrangement


eddie anderson, bir reklamcıdır. çalıştığı şirketin vazgeçilmez elemanı olan eddie,
karısı florence ile birlikte maddi anlamda her şeye sahiptir. iyi bir yaşamı olan eddie,
zamanla kendini bir arayış içerisinde bulur ve varlığı tartışılır genç ve güzel bir kadın
olan gwen ile yasak ilişki yaşamaya başlar. yaratıcı bir reklamcı olan eddie'nin saklı
gerçeklik arayışları, başına gelen bir felaketten sonra ortaya çıkacaklardır.

342- another woman

50'li yaşlarını yaşayan felsefe hocası marion post (gena rowlands) son kocasıyla
evliliği rutin biçimde devam ederken, yan dairedeki psikiyatri seansından gelen
seslerle birlikte yaşamını sorgulamaya başlar. evliliğinde mutlu mudur? neden çocuk
yapmamış/yapamamıştır? kocası bazen gözüne bir yabancı gibi görünür olmuştur.
anılara dalmaya başlar. eski ilişkilerinin girdapları arasında sık sık bocalarken, hayata
dair sorgulamalarını '50 yaş krizi' ile birlikte derinleştirir. tüm yaşamı boyunca kariyer
yapmak için çabalamış, çeşitli kitaplar yazmış, konusunda uzmanlaşmış, hatta kendine
ufak bir hayran kitlesi bile edinmiştir. gençliğinden bu yana ailesinin gururu olmuştur.
bilginin peşinden gidişi, gençliğinde ilişki yaşadığı larry lewis'ten (gene hackman)
olacak çocuğunu bile aldırmasına neden olmuştur. marion'un yaşadığı bunalımın ve
içsel sorgulamalarının kökeninde ne vardır?

343- the act of killing

film, karaborsada sinema biletleri satan anwar ve arkadaşlarının ufak ‘sinema


çetesinden, daha sonra milyonlarca kişinin öldürülmesinden sorumlu paramiliter, aşırı
sağcı bir örgüte dönüşmesini anlatıyor. komünist olduğu varsayılan milyonlarca
entelektüel ve çinli azınlık 1965 yılında meydana gelen askeri darbe süresince grubun
yaptığı katliamlar sonucunda yaşamlarını yitirir. anwar, şimdilerde konforlu ve rahat
bir yaşam sürmekte, örgütün kurucu rol modeli olmanın keyfini çıkarmaktadır. film
boyunca, anwar ve arkadaşları yaptıkları katliamları bütün sıradanlığıyla anlatırken,
diğer yandan da bu anları tüm tuhaflıklarıyla, çok sevdikleri eski amerikan
filmlerinden sahnelermiş gibi canlandırıyorlar. insanlık suçlulularının, katillerin ve
faillerin akıllarının işleyişine tanık olduğumuz tedirgin edici bir sinema deneyimi ve
aynı zamanda kötülüğün bize tüm sıradanlığı ve yalınlığıyla göründüğü bir karabasan

344- fearless

korkunç bir uçak kazası. yüzlerce ölü. kazada neler oldu, insanlar neler yaşadı?
bilmiyoruz, tek bildiğimiz şey kazadan kurtulan bir adamın, max klein'in (jeff bridges)
aklını kaybetmek üzere olduğu. karısı (ısabella rossellini) onu anlayamıyor, çünkü
kazadan kurtulan bir insanı ancak kazadan kurtulan başka bir insan anlayabilir. max,
yaşamını değiştiren kazanın ardından susup bir kenara oturmak yerine korkularının
üzerine gitmeye, gündelik yaşamın içindeki ölümleri aramaya başlıyor.

345- ace in the hole

film bir basın eleştirisi ve reyting kaygısı ile bireysel özgürlüklerin ne kadar üzerine
gidilebileciğini,iyi bir senaryo ve kurgu ile ekrana yansıtıyor.filmde usta oyuncu kirk
douglas ve 1950'ler amerikan sinemasından tanıyacağımız jan sterling başrolleri
paylaşıyorlar.
346- `jeanne dielman, 23 quai du commerce, 1080 bruxelles`

genç, yalnız bir dul olan jeanne dielman değişmez bir düzen içinde oğlu sylvain ile
yaşamaktadır: oğlu okuldayken evle
ilgilenir, günlük ev işlerini yapar ve öğleden sonra müşterilerini alır.

347- still alice

mutlu bir evliliği olan üç yetişkin çocuk sahibi alice howland, kariyerinin zirvesinde
başarılı bir harvard profesörüdür fakat yavaş yavaş unutkanlığın hayatına hakim
olduğunu fark eder. kafa karışıklığının düşüncelerini ele geçirdiğini ve hafızasının yok
olmaya başladığını anlayınca hastalığına teşhis konur: alzheimer başlangıcı.
özgürlüğüne düşkün olan alice, benliğinin yok oluşuna rağmen hayatını sürdürmeye ve
anı yaşamaya çalışır. yürek parçalayıcı ve ilham verici olaylarla süslü still alice,
aklınızı yitirmenin nasıl bir şey olduğunu dikkate değer bir şekilde ortaya koyuyor.
film, lisa genova'nın aynı adlı romanından uyarlandı.

348- trust

lise terk maria coughlin ailesine hamile olduğunu açıklayınca, babası yere düşer ve
ölür. annesi onu evden atar, erkek arkadaşı ise terk eder. yalnız ve evsiz kalan maria,
matthew slaughter ile tanışır. matthew lise eğitimi almıştır ve elektronik aletleri tamir
etmeye mükemmel bir yeteneği vardır. fakat kaliteye olan mükemmelliyetçi yaklaşımı
yüzünden bir türlü iş bulamamaktadır. maria matthew\'in yardım teklifini kabul
ettiğinde, yaşarken değişmeye başladıkları bir ilişki başlatırlar.

349- yi yi

edward yang "yi yi" adlı filminde bir aileden yola çıkarak tayvan'da yaşamın yarattığı
gerilimi işliyor. orta yaşlı işadamı nj kişisel ve mesleki bir krizdedir. bu arada
büyükanne felç geçirir, eşi dini bir guruba katılır,duygusal kızı genç kızlığa adım
atmakta ve dahi oğlu uyumsuzluk çekmektedir. paralel öyküler, insanların yaptıkları
seçimlerin yaşamlarını nasıl etkilediklerini duygusal ve entelektüel bir boyutta
anlatıyor.

350- where the wild things are

arkadaşım canavar , annesiyle tartıştıktan sonra evini terk ederek deniz kıyısındaki bir
ormana kaçan max adlı çocuğun maceralarını konu alıyor. max, onu kimsenin
anlamadığını düşünerek bulunduğu ortama başkaldırır ve muzipliğin egemenliğindeki
vahşi şeyler ’in ülkesine doğru yola çıkar.bu macera filminin beyazperdeye
uyarlanması sırasında benzersiz bir teknik de kullanılıyor. oyuncuların sesleriyle hayat
verdikleri karakterler, canlı aksiyon, kukla ve bilgisayar animasyon teknikleriyle en
dinamik şekilde perdeye taşınıyorlar.

351- snowpiercer

buz ve karla kaplı bir dünyada, bir tren dolusu insan sosyal statusune gore vagonlarda
siralanmistir hayatta kalma cabasiyla alt-ust yapiyi ogrenme cabasi anarsist bir eyleme
donusur.
352- el cuerpo

ispanya sinemasının başarılı örneklerinden. hiç bitmeyen gizemi, sarsıcı sonu ve


izleyeni geren ışık kullanımıyla gerçekten güzel bir film. atış serbest,?

353- c'est arrive pres de chez vous

belçikalı 3 sinema öğrencisinin yönettiği “c’est arrivé près de chez vous”, bir katil
olan benoit’nın hayatından kesitler sunan bir kurmaca belgeseldir ( mockumentary).
remy, andre ve patrick adında üç sinema öğrencisi ödev olarak benoit’nın günlük
yaşamını ve günlük yaşamın parçası olan cinayet alışkanlığını filme almak isterler.

zaman ilerledikçe farkederler ki benoit, diğer katillerden farklıdır. zeki, entelektüel ve


sosyal bir insandır, oldukça normal bir yaşamı ve mutlu bir ailesi vardır. bir yandan
bütün olağanlığı ile benoit’nın günlerini ve işlediği cinayetleri filme alan ekip, diğer
yandan bu cinayetlerin bazılarına yardım ederler.
son derece komik ve farklı bir film.

354- kkeut-kka-ji-gan-da

filmin anti-kahramanı, başına gelen trajikomik olaylar ve kötü karakterlerle örülü


kadrosuyla hollywood klişelerin çok ötesinde bir film. aksiyonu bol, kurmacaları
kurnazca hazırlanmış türün dışında farklı bir polisiye.

355- eyes of laura mars

öncü bir gerilim filmi katilin gözleri konusunun babalarından. mutlaka izleyin rahat
uyuyamayacaksınız.

356- nazarin

inanç ve masumiyet çevresinde kramazov kardeşleri anımsatan bunuel filmi.


yoksulluk, sorgulama ile zamanının ötesinde farklı bir bunuel filmi.

357- goksung

true detective sevenlerin kaçırmaması gereken bir film. çoğu korku filminde
göremeyeceğimiz sahneleri barındıran yapımda süper polis ya da dürüst din adamları
yer almıyor. çaresizlik ve sıkışmışlık hissi ile eminim ki izlediğiniz hiç bir salgın
filminde bulamayacağınız bir tadı yakalayacaksınız.

358- la cara oculta

korku filmi klişelerini yerle bir eden farklı bir o kadar da gizemli bir film.

359- musaranas

bu film hakkında çok fazla spoiler vermek istemiyorum ama agorafobisisi olanlar
izlesin:)
360- the judge

babam ve oğlumdan daha çok seveceğiniz daha sıcak ve daha farklı bir hollywood
yapımı. yer yer klişeler olsa bile hayat kokan, film izledeiğinizi unutturan "film"lerden.
mahkeme salonu kokanyapımları sevenlere şiddetle öneririm.

361- wandafuru raifu

biraz ağır gelse de ölümden sonra yaşam mitine uzak doğu gözüyle bakış imkanı
veriyor. yeryüzü ile cennet arasında bir istasyonda, yeni ölenlere yol gösteren,
anılarını hatırlayıp önemli olanlarını bulmalarına yardım eden rehberler vardır. sevilen
yönetmen hirokazu kore-eda'dan öbür dünya hakkında içten ve yaratıcı bir film

362- mientras duermes

insanların mutsuzluğuyla hayata bağlı mutsuz bir insan. izleyicinin karnına sağlam bir
yumruk atmayı başaran filmi ileri sarmadan izlemek gerçekten büyük bir başarı. üst
üste yan yana sıkışıp kaldığımız apartman ve iletişimsizlik. buz gibi yalnızlık
dumanlarının tüttüğü ispanyol filmi.

363- der junge törleb

lise öğrencilerinin arasındaki iktidar ilişkilerini ve lise yıllarında yaşanan psikolojik


gelgitleri son derece içsel ve yer yer karmaşıklaşan bir dille anlatan film,
bireyin iç dünyasını keşfediş serüvenini, sonsuzluk gibi kavramlarla ilk yüzleşmesini
bu kadar iyi ve ayrıntılı anlatan roman tadında.

364- the sheltering sky

on yıllık evliliğin ardından fas’ın tanca limanına gezgin olarak gelirler.

birbirlerini derinden sevmelerine karşın artık ilişki kuramayan çiftin birbirlerine


ulaşma arayışlarını bu yeni coğrafyada giderek derinleştirerek dışsallaştırırlar. yorgun
evliliklerini, hatta yorgun ruhlarını canlandırmayı beklerken bu yolculuk sapsarı çöl
ortamında izleyeni yoracak türden bir film.

365- vanya on 42nd street

senaryosunu david mamet'in yaptığı, çehov'un vanya dayı eserinden uyarlanan teatral
film pek bilinmeyen şaheserlerden.

366- absence of malice

basınla toplum ve adalet sistemi arasındaki ilişkileri irdeleyen filmde özellikle de


basının görevleri ve sorumlulukları arasındaki dengenin ne kadar önemli olduğuna
vurgu yapılmıştır. filmin afişlerinden birinde yer alan ve ünlü hukuk kuralı "bir kişi
suçu ispatlanana kadar masumdur" özdeyişinin tersten ifadesi olan "amerika'da bir kişi
masumiyeti ispatlanana kadar suçlu mudur?" cümlesi filmin bir özeti gibidir.
367- the accused

kadının onuru karşısında hukuğu arkasına alan erkek egemenliğinin çetin savaşı.
thelma ve louise gibi çarpıcı ve kışkırtıcı bir film. günümüz türkiye'sinden çok izler
göreceğimiz aşikar.

368- `peur(s) du noir`

korkular üzerine yapılmış başarılı bir animasyon. psikoloji ile ilgilnenler göz atmalı.

369- meetings with remarkable men

kendi varoluşunu sorgulatan yol filmi. çölde geçen mistisizmle dolu harika bir film.
yine köşede kalmış başucu filmlerinden.

370- el-haimoune

bab-ı aziz'in yönetmeni nacer khemir'in üçlemesinin önemli bir parçası.

neo noir ve femme fatale konulu filmlerden ekliyorum. son zamanlarda sağlam filmler
keşfettim çoğunluğu ağır ilerliyor ama sinema benim için bu: hareketli imgeler. göz
yoran, hareketli sonuna kadar sürpriz bekleten filmler değil. bilinmeyen filmler
yazayım derken çok uzaklara gitmişim ve atladığım filmler olmuş.
karanlıkta geçen, kasvetli, gizemli suçun kötülüğün kol gezdiği, diğerlerinde ayrılan
yapıda filmleri seçmeye çalıştım:

371- winter's bone

oldukça sert ve çarpıcı olan filmde, hasta olan annesiyle,yaşadığından bile emin
olmadığı babasını yeniden bir araya getirmek isteyen ree'nin babasını bulmak için
atıldığı macerayı izliyoruz. karanlık karakterleri ve güney gotiği için bile göz
kırpmadan izlenebilecek bir film.

372- the killing

eski bir mahkum olan johnny clay, beş yılını alcatraz'da hapishanede geçirmiştir.
sevgilisi fay ile evlenip düzenli bir hayata geçmeden önce son bir soygun yapmayı
kafasına koyan clay, bir yarış sırasında, odalardan birinde bulunan iki milyon dolarlık
parayı çalmayı planlamaktadır. bunun için bir ekip oluşturan clay; bir polis, gözlemci,
keskin nişancı ve güreşçiden oluşan çetesiyle birlikte hazırladıkları kusursuz soygun
planını gerçekleştirmeye çalışacak.

373- reprise

erik ve philip, yazıya tutkun olan iki yakın arkadaştır. özellikle erik, yapıtlarını
yayınlatabilmek için yayıncıların kapısını sürekli olarak aşındırsa da aldığı red cevabı
değişmemektedir. eric her seferinde yeni hayalkırıklıkları ile cebini doldururken philip
bir gecede hiç beklenmedik bir şekilde meşhur olur.

fakat birden altı ay sonrasına, bir akıl hastanesine gidiveririz. philip hastaneden
taburcu olmaktadır. artık içinde yazmaya dair hiç istek kalmamıştır. ama eric,
arkadaşının yazıya geri dönebilmesi için elinden geleni yapacaktır.

374- mulholland dr.

mulholland otoyolu boyunca hiç bir şey göründüğü gibi değildir. mulholland otoyolu,
hollywood'un gerçeküstü evreninde geçen karmaşık bir hikayedir. bu öyküde şehrin
şizofrenik doğasını keşfederek, masumiyet ve ahlaksızlığın, iyilik ve kötünün, iffet ve
namussuzluğun, eşine kolay rastlanmayan karışımına tanık olacaksınız. duygusal
deneyimlerin labirentinde dolaştıran, kabuslar ve rüyalarınızı aynı uykuda buluşturan
bir psikolojik hikaye...

375- delicatessen

post apokaliptik bir dünyada, yemek o kadar az bulunur bir şeydir ki, bazıları tuhaf
yemek alışkanlıkları geliştirmiştir. eski bir palyaço, şarküteriye iş başvurusunda
bulunur ve dükkan sahibinin kızına aşık olur. oysa aynı zamanda genç adamın ev
sahibi de olan babanın, genç aşıkla ilgili başka planları vardır. hiç de hoş olmayan
planlar.
genç kız babasının planlarına engel olmak için isyancılar denilen bir grupla bağlantı
kurar. oysa bu sonuncular, göründüklerinden daha tehlikelidirler.

376- lost highway

los angeles’da yaşayan ve bir gece kulübünde caz saksafon çalan fred madison (bill
pullman) adlı bir adamın başından geçen garip olaylarla başlıyor. karısı renee’nin
(patricia arquette) kendisini aldattığı paranoyasıyla yaşayan madison, evinin dışarıdan
kamerayla çekilmiş görüntülerinin yer aldığı bir kasetler almaya başlar. gizemin ve
paranoyanın zirve yaptığı filmlerden. lynch dünyasına adım atmak için iyi bir
başlangıç filmi. rüya/gerçek.

377- dolores claiborne

başarılı bir stephen king uyarlaması filmde, taşrada yaşayan dolores, 18 yıl önce
kocasının esrarengiz bir şekilde ölümünden sorumlu tutulmuş ve gerçek açığa
çıkmadan aklanmıştır. bakıcılığını yaptığı bir kadının da ölümüyle dolores şimdi bir
kez daha, yıllar önce onu mahkum etmeyi başaramamış bir dedektifin pençesinde
bulur kendisini.
gerçekleri ortaya çıkarma gücü ise, yıllar önce gittiği büyük şehirden iyi bir muhabir
olarak dönen kızı selena'da vardır. genç kadın, kendisini de ilgilendiren aile sırlarına
dek uzanan bir esrar perdesini kaldırabilecek midir?

378- lone star

pek bilinmeyen bir film olan lone starın konusu kısaca şöyle: beyaz, siyah, latin ve
kızılderili ırklarının iç içe yaşadığı teksas’ın sınır kasabalarından biri olan rio’da bir
çölde uzun yıllar öncesine ait bir iskelet ile yanında bir şerif rozeti bulunur. ceset,
zamanında kasabayı haraca bağlamış, etrafına korku salmış, cinayetler işlemiş olan
şerif charlie wade’e (kris kristofferson) aittir. wade ile aralarında husumet olan
yardımcısı buddy deeds (matthew mcconaughey), rio’nun şimdiki şerifi sam deeds’in
(chris cooper) babasıdır ve tam bir dürüstlük timsali olarak efsane olmuştur. bulunan
kemikler üzerine başlayan soruşturma, yıllar önce yaşanmış bazı olayların yeniden
masaya yatırılmasına yol açar.

379- misery

rahatsız edici gerilim içeren film yine stephen king uyarlaması. paul sheldon kolay
okunan popüler romanlar yazarıdır. artık kariyerinde bir dönüm noktasında olduğunu
düşünür, seri maceralarını yazdığı karakteri misery chastain'in öldürüp diziyi bitirir.
paul taşrada geçirdiği bir araba kazasından yaralı kurtulur.

onu bulup evinde bakmaya başlayan annie wilkes, şans eseri paul'un sadık
okurlarından biridir ve kahramanı misery chastain'in de sıkı bir hayranıdır. son kitabı
okuyup misery'nin ölümüyle şoke olan kadın öfkeye kapılır ve paul'u ayağından feci
şekilde yaralayarak onu yatağa hapseder. hem bölge şerifi hem de menajeri umutsuzca
paul'ü ararken o, gardiyanı annie'ye özel bir misery macerası daha yazmak zorundadır.

380- chinatown

eski polis jake gittes özel dedektif olarak çalışmaktadır. los angeles'ın su idaresinden
sorumlu hollis ı. mulwray'i takip etmek için eşi evelyn tarafından kiralanır. evelyn
eşinin kendisini aldattığını düşünmektedir. takibe başlayan jake gerçekten de hollis'in
başka bir kadınla beraber olduğunu görecektir. ancak olaylar beklediği gibi gelişmez.
hollis gizemli bir şekilde öldürülür. jake olayın peşini bırakmaya yeltense de, bir
karabasının içine düşmüştür. olaylar onun yakasını bırakmayacak, evelyn sandığı
kadının hollis'in gerçek eşi olmadığını anlayacak ve herşey daha da çetrefilleşecektir.

381- blood simple

teksas'ta bir bar işleten marty, karısı abby'nin kendisini aldattığından şüphelenmektedir.
onu izlemesi için özel dedektif visser'i görevlendirir. abby'nin gerçekten de
barmenlerden ray ile yattığı ortaya çıktığında marty bu kez visser'e onları öldürmesi
için para verir. oysa visser'in kendi planları vardır. usta sam raimi'nin coen kardeşler
üzerindeki etkisini görebildiğimiz film, gerilimiyle izleyeni koltuğa çiviliyor.

382- el aura

espinoza, utangaç ve insanların çıkarcılığından dem vuran bir tahnitçidir. yıllardır


sürekli olarak tek bir şeyin hayalini kurmuştur: kusursuz bir düzende işleyen ve geride
hiçbir ipucunun kalmadığı bir soygun!

bu hayalini kendisine takıntı haline getiren espinoza, polislerin iyi bir soygunun
kanıtlarını bulamayacak kadar aptal, soyguncuların da nasıl iyi bir soygun
yapabileceklerini bilemeyecek kadar beceriksiz olduklarını düşünmektedir. bir gün,
sürekli hayalini kurduğu o mükemmel 'suç'un fırsatını, hiç beklemediği bir şekilde
yakalar. artık kusursuz bir kurguda işleyebileceği suç, çok yakınında onu
beklemektedir. ricardo darín'in oynadığı arjantin-ispanya ortak yapımı film başarılı bir
neo noir örneği.

383- el secreto de sus ojos


yine arjantin-ispanya ortak yapımı ve ricardo darín başrolde. 1999 yılında geçen
hikaye zamanda geriye dönüşlerle anlatılıyor: 1974 yılı haziran ayında hükümete bağlı
bir adalet görevlisi olan benjamin esposito genç bir kadının buenos aires
yakınlarındaki evinde vahşice tecavüze uğraması ve öldürülmesi olayını incelemek
üzere görevlendirilir ve suç mahaline gittiğinde gördükleri karşısında dilini yutmuşa
döner, bu olayı çözmeye çalışırken sürekli daha fazla kendini bu davanın içine
karışmış bulur. tutku ve gizem üzerine çok etkili bir film. (intikam temasını sevenler
izlemeli)

384- u turn

oliver stone'un değeri bilinmemiş filminde, bobby cooper (sean penn), mafya
borcundan kurtulmak için las vegas'a kaçarken arabası bozulan genç bir dalavereci. bir
u-dönüşüyle yaşamının akışı değişen ve hayalet kasabası örneği garip bir yerde
arabasının tamir edilmesini bekleyen bobby, burada tanıştığı güzel ve çekici grace'in
(jennifer lopez) etkisine kapılıyor ve olaylar gelişiyor. grace'in yaşlı kocası rolündeki
nick nolte ve kasaba şerifinin dahil olduğu "garip" insanlar labirentinde kaybolan
cooper'ın yakasına yapışan talihsizlik tüm film boyunca sürüyor. "kaybedenler",
stone'un "katil doğanlar" filmini hatırlatan kamera, kurgu çalışması ve zekice yazılmış
diyaloglarıyla öne çıkıyor. araba tamircisini canlandıran billy bob thornton ve kör
sokak dilencisi rolündeki jon voight'e dikkat

385- following

christopher nolan’ın “femme fatale” temasından karanlık, daraltıcı mekan atmosferine


kadar birçok klasik film-noir öğesi barındıran filmi takip’te, yönetmen bu klasik
temaları alıp daha ilk filminden oluşturduğu kendine has sinemacılığıyla birleştirip
başarılı bir kolaj yapıyor.
yeni romanı için aradığı ilhamı bir türlü bulamamış genç yazar, sokaklarda dolaşıp
insanların peşinde dolanmakta, kendine esin kaynağı aramaktadır.
bill takma adıyla dolaşan genç yazar, bir gün siyah takım elbiseli, şık giyimli bir
adamın peşine takılır. takıntı haline getirdiği cobb ismindeki gençle sonunda tanışan
bill, cobb’un profesyonel bir hırsız olduğunu öğrenir. cobb’un yaşam tarzından çok
etkilenen bill, sarışın çekici bir kadınla da tanışınca yavaş yavaş ait olmadığı suç
dünyasının içine çekilecektir.

386- salinui chueok

1986 yılında güney kore, askeri bir diktatörlük altındadır. ülkede yasaklar ve baskılar
tüm sıkılığı ile devam ederken bir gün, tecavüze uğrayarak vahşice bir cinayete kurban
giden bir kadın bulunur. hemen başlayan soruşturmanın başına, yerel polis dedektifi
park doo-man getirilir. fakat olayı çözmek için kullandığı yöntemler, herşeyi berbat
etmekten başka bir işe yaramayacaktır.
başarısızlıkla sonuçlanan soruşturma yöntemleri nedeni ile bir çok tanığın zarar
görmesi sonucu, seul'dan yeni bir dedektif olan seo göreve atanır. zeki, kurnaz ve işini
bilir tavırlarına rağmen seo'nun da soruşturmada son derece başarısız olması, olayları
iyice sarpa sardıracaktır.

387- spoorloos
birbirlerine aşık olan çift, tatil yapmak amacıyla arabalarına atlayıp yola koyulurlar.
çiftimiz güle oynaya yollarına devam ederlerken saskia rex'e, belirli aralıklarla
gördüğü ve her seferinde aynı kurgunun yaşandığı, özünde ikisinin de birbirlerine
kavuşamadıklarını anlatan rüyalarından bahseder. peşisıra patlak veren ve küçük bir
anlaşmazlık sonucu yaşanan tartışma; saskia'nın rex' kendisini hiç bırakmaması için
yemin ettirmesiyle son bulur ve dinlenmek üzere bir benzin istasyonunda mola verirler.
saskia, kahve almak için markete gider ve geri dönmez. yeniden çekilen hollywood
versiyonuna bakmayın. çok sert ve sıradışı bir film.

388- mou gaan dou

köstebek filminin babası. mafyanın polisin içine, polisin de mafyanın içine


yerleştirmiş olduğu köstebekler, yıllar boyu büyük bir gizlilik içerisinde işlerini
yapmayı başarmışlardır. ama artık teşkilatları içerisinde bir köstebek olduğunu her iki
taraf da bilmektedir. bundan sonra her iki köstebek için de tek bir amaç kalmıştır:
kimin gerçek köstebek olduğunu göstererek kendini aklamak. spoorloos ve ınfernal
affairs filmlerini izledikten sonra hollywood filmlerinden soğuduğunuzu
hissedeceksiniz hatta üzerine the player ve barton fink'i izlerseniz önyargınızın daha
da arttığını fark edeceksiniz.

389- zodiac

hollywood'u da pek yabana atmayalım. san francisco'yu yıllarca dehşete boğmuş bir
seri katil, bu katili yakalamayı kendilerine takıntı haline getirmiş dört adam ve
gerçeklerden yola çıkan bu hikayeyi perdeye taşıyan, seri katil filmlerinin başarılı
yönetmeni david fincher... seri katilin bıraktığı ipuçlarını takip ederek olayı
aydınlatmayı kendilerine saplantı haline getiren bu dört adamın hayatı, artık katilin
hareket alanı içinde şekillenmektedir. yıllar boyu saldırılarını kesmeyen ve yok olmuş
görünürken birden bire yeniden ortaya çıkan bu seri katil, sadece onu yakalamaya
çalışanların değil, bütün şehrin kabusu olacaktır. kurbanlar sadece öldürülenler değil,
şehirde yaşayan tüm insanlardır.

390- a history of violence

çok farklı bir çizgi roman uyarlaması ve farklı bir cronenberg filmi: tom stall, sakin bir
amerikan kasabasında, örnek bir yaşam sürmektedir. ailesine olan bağlılığı ve
çevresindekilere olan saygılı davranışlarıyla tanınır. fakat bir gün başına bela olan
serserilere haddini bildirince, işler değişir.

391- miller's crossing

1930'larda, çete savaşlarının ve mafyanın en tepede olduğu dönemlerde geçen miller's


crossing, şehrin en önemli gangsteri olan leo ve onun sağ kolu tom'un çevresinde
şekillenen olayları anlatır.
film, başka bir mafya lideri olan johnny caspar'ın, leo'dan bernie adlı bir serseriyi
öldürmesi için izin istemesiyle açılır. leo, caspar'ın bu isteğine izin vermez. çünkü
bernie, leo'nun sevgilisi verna'nın kardeşidir. tom, her ne kadar leo'ya bu durumun
başına iş açabileceğini ve kimseye güvenmemesi gerektiğini söylese de, leo onu
dinlemez. artık etraflarındaki aşk, ihanet, ve ölüm oyunlarının bir parçası olduklarını
anlama zamanları gelmiştir.

392- chinjeolhan geumjassi

intikam meleği'nde; işlemediği bir suçu üstlenmek zorunda kalıp kyoungju kadın
hapishanesi'nde 13,5 yıl yatan lee geum-ja'nın hikayesi anlatılıyor. hapise düştüğü gün
intikam alma sürecini başlatan ve bu amaçla ileride özel bir hizmet talep edeceği
mahkum arkadaşlarına akla hayale gelmedik güzellikler yapan lee geum-ja; kendisini
bu duruma sokan kişiyi bizzat kuracağı mahkemede yargılayacağı günün hayaliyle
yaşamaktadır. bu arada intikam almayı düşündüğü kişinin de kendine göre planları
vardır; kuzey kore'li casusu, soyguncu çifti, kocasını ve kocasının metresini
öldürdükten sonra pişirip yiyen cadısı, menfaatçi rahibi, sakat pastacısı ve çılgın
fahişesi ile fellini biçimciliğine sahip grotesk bir sirki andıran intikam meleği; chan-
wook park'ın intikam üçlemesinin en iyi görüntü ve ses çalışmasına sahip.

393- heathers

okulun en popüler üç kızı heather ı, heather ıı ve heather ııı kodadlı zengin ve kibirli
kızlardır. veronica (winona ryder) en az onlar kadar popüler olmasına rağmen bu üç
kızdan ölesiye nefret ediyor. hatta kendi kafasına uygun bir erkek arkadaş ( christian
slater) da bulunca onları tek tek ortadan kaldırma planlarına da başlıyor… çevrildiği
yıl hiç de büyük ilgi görmeyen film, şimdilerde bir kült film olarak anılıyor.

394- brick

öğlenleri tek başına yemek yiyerek okuldaki bütün gruplardan uzak durmaya çalışan
brendan, bir süredir haber alamadığı eski kız arkadaşından gizemli bir telefon alıyor.
emily kısa süren telefon görüşmesinde, brendan'dan yardım istiyor... emily hakkında
bilgi toplamaya çalışan brendan, bir süre sonra eski kız arkadaşının cesedini buluyor
ve yakın bir arkadaşının yardımı ile okulun karanlık yeraltı gruplarına girerek kız
arkadaşının gizemli ölümünü araştırmaya başlıyor. brick, klasik bir öyküyü, hiç klasik
olmayan bir yöntemle bir okul atmosferinde anlatıyor ve son derece ilginç bir kara
film örneği ortaya koyuyor. filmi izlerken gözlüklü, asosyal brendan yavaş yavaş
humphrey bogart'a dönüşüyor. sıradan okul çevresi ise california'nın karanlık yeraltı
bölgelerine... bütün kara film klişelerini hiç beklemediğimiz oyunlarla destekleyen,
donnie darko gibi filmlerle karşılaştırılan, benzerini zor bulacağımız türde bir film.

395- drive

sürücünün yasa dışı hayatı, güzel komşusu ırene'nin (mulligan) hapisteki kocasına
yardım etmeyi kabul etmesiyle daha da tehlikeli bir hale bürünür. zira bir anda
kendisini los angeles'ın en tehlikeli adamlarının hedef listesinde bulur. şimdi hem
kendi hayatını, hem ırene ve oğlununkini kurtarmak için yapacağı tek şey en iyi bildiği
şekilde sadece araba sürmektir!

396- o homem que copiava

andré, bir kırtasiyede fotokopici olarak çalışan fakir bir gençtir. bir gün evinin
penceresinden dürbünle etrafa bakarken gözü karşı apartmandaki bir daireye ilişir.
dairesinin penceresinden birkaç saniyeliğine gördüğü silvia'ya aşık olur.
silvia'yla konuşmak için mağazasına giden andré'nin mağazadan bir şey satın almak
için paraya ihtiyacı olur. çalıştığı kırtasiyede bir ellilik kopyalar. devamı da gelir, hatta
parayı elde etmenin daha tehlikeli yollarını arar.

397- the man who wasn't there

1949 yazında geçen film, küçük bir kuzey california kasabası santa rosa'da berberlik
yapan ed crane'in hikayesi.
yaşantısından hiç de memnun olmayan bir adam olan ed (billy bob thornton), karısı
doris'in (francis mcdormand) kendisine sadık olmadığını ve çalıştığı mağazanın
müdürüyle birlikte olduğunu farkettikten sonra, ortaya bir şantaj yapma fırsatı çıktığını
ve böylece hayatını değiştirebileceğini farkeder ve müdürden 10 bin dolar sızdırır.
ancak, yaptığı plan geri teper ve adam öldürmeye dek giden yolda çok daha karanlık
sırlarla karşılaşır.

398- l.a. confidential

1950'lerin başlarında los angeles'dayız. küçük bir kasaba olmaktan sıyrılan, hızla
gelişen bir şehir burası. savaş sonrası nüfus patlaması, televizyonun günlük yaşama
girmesi gibi genel etkenler, amerikan rüyalarından birini yani los angeles'ı bir
hayalşehir, geleceğin metropolü haline getiriyor. ancak bu hayallerin ardındaki gerçek
çok başka. tehlikeli tutkuların ve dolandırıcıların şehrinde yaşam hiç de sanıldığı kadar
kolay değil. polis ve mafyanın karşılıklı oluşturdukları düzenle yaratılan kaos ve
şiddet filmin odak noktası.

399- siworae

lake house filminin orijinali...

400- santa sangre

akıl hastanesinde beyaz duvarların arasında kendini kuş zanneden ve bir ağacın
üzerinde yaşayan fenix (kendi küllerinden doğan anka kuşu) var karşımızda. geçmişe
dönüşlerle fenix'in neden akıl hastanesinde olduğunu öğreniriz öncelikle.
ailesi ile birlikte gösteriler yaptıkları sirklerinde güzel bir çocukluk geçirmektedir
fenix. ancak çapkın bir adam olan babasının annesini sirkteki dövmeli kadınla aldattığı
gece her şey değişir. kendi dinsel mitini yaratan enfes bir film. akıl sağlığı normal
olanlara göre değil. gececiler izlesin bu filmi.
................................................................................................................................
401- naboer

silent hill sevenler dikkat!

kız arkadaşı ıngrid tarafından terkedilen john'un yaşamı, esrarengiz komşuları kim ve
anne'le tanışınca epey değişir.
bedeninde izlerle uyandığı tutku dolu sevişmelerin sabahlarını, iş arkadaşlarının
şaşkınlıkla şahit oldukları halsizlikler ve hafıza kayıpları izler. genç adam, giderek düş
ile gerçeği birbirine karıştırmaya başladığı bir sırada, daha da şaşıracağı gelişmelerle
sarsılacaktır.
402- being john malkovich

bucuklu katlar, tuhaf karakterler ve bunlarin ortasinda usta bir kuklaci. unlu bir
oyuncunun icine acilan pencere. spike jonze´un en usta islerinden.

403- body heat

avukat ned racine'in son derece sıradan bir hayatı vardır. fakat matty walker adında
(hali vakti yerinde bir adamla evli) o güzeller güzeli kadınla karşılaşınca herşey
değişir. ne matty'nin uğrunda cinayet işlenecek bir kadın olduğunun farkındadır. ve bu
gerçekleşir. femme fatale sevenlere ozellikle tavsiye ederim.

404- the ghost writer

eski bir ingiliz başbakanının yazacağı otobiyografiyi tamamlaması için "vekil bir
yazar" tutulur. ancak yazar kendi hayatını tehlikeye atacak bir sır keşfeder...

405- riget

krallık, danimarka'daki en gelişmiş teknolojik imkanları en ileri seviyedeki hastanedir.


üstün kadrosu ve sınırsız olanlakları ile modern tıbbın simgesi gibidir. ancak
hastanenin inşa edildiği yer eski bataklıktır ve bu bataklık korkunç sırlara gebedir.
hastanenin içinde doktorların arasında gelişen garip olaylarla hastane koridorları
arasında gezinen ruhlar arasında bir parallelik vardır. şeytani bir güç krallık'ın
köklerini sarmıştır. kieslowski'nin dekalog'undan sonra sinema dünyasının en önemli
tv projesi sayılan krallık içerdiği gerilim öğesi kadar keskin toplumsal hicivleriyle de
dikkati çekiyor.

406- pi

bir matematik dehası olan max sorunlu bir kişiliğe sahiptir ve insan hayatının belki de
en önemli buluşuna ulaşmak üzeredir. son on yıl boyunca sayısal olarak tabiatın bir
kodlanma sistemine sahip olduğunu keşfetmiş fakat bunu çözmeyi başaramamıştır. her
şey ama her şey onu bir tek sonuca götürmektedir. ulaştığı sonuç onu daha büyük
kaoslara bunun da ötesinde problemin merkezi olarak kendine yöneltmektedir.
bulduğu sır için belki de insanlar birbirlerini bile öldüreceklerdir. bunu herkesten
saklamalıdır. max zincirin ilk halkası olan kodu kırmayı deneyerek bu riski yok
etmeye karar verir.

407- collateral

harika bir gece filmi. tek mekan tek gece ve mann. karsinizda buz gibi soguk bir kara
film. los angeles şehrinde zamana karşı gerçekleşen bir ölüm-kalım kovalamacasını
konu alıyor. tam bir keşmekeşin hüküm sürdüğü bu büyük şehirde yıllardır taksi
şoförlüğü yapan max'in sıradan yaşamı, bir gece arabasına aldığı vincent adlı garip bir
adamla tanışmasıyla tahmin edemeyeceği ölçüde değişir.

408- kiss kiss bang bang


hırsızlık yaparak hayatını sürdüren harry, ilginç tesadüfler sonucunda kendini bir
dedektif rolünün elemelerinde bulur. hollywood'a giden bu yolda başarılı olabilmek
için oyunculuk dersleri almaya başlar. okul yıllarından arkadaşı harmony ile uzun
zaman sonra tekrar bu derslerde karşılaşır. harry genç kadını bu kez etkilemeye
kararlıdır. bunun için de atılgan halleri ve kahramanlık numaraları devreye girer ama
her şey göründüğü gibi değildir, oyun gerçek olmaya başlar.

409- ınsomnia

iki polis dedektifi genç bir kızın cinayetinin araştırmasında yerel polise yardım etmek
için norveçin kuzeyinde bir kasabaya gelirler.bir şüphelinin kovalanması sırasında
dedektif jonas engström(stellan skarsgård) kazayla ortağını vurur.ilerleyen günlerde
dedektif bu olayın etkisiyle uykusuzluk çekmeye başlar.
yönetmenliğini erik skjoldbjærg'ın yaptığı polisiye filmin 2002 yılında al pacino'nun
başrolünde oynadığı yeniden çevrimi bulunmaktadır.

410- prisoners

çocuğunuzu korumak için neler yaparsınız? keller dover (jackman) her anne babanın
en kötü kabusuyla karşı karşıya. altı yaşındaki kızı anna arkadaşı joy ile kaybolmuştur.
dakikalar saatlere döndükçe, panik gittikçe artar. tek ipucu sokaklarına çok önce park
etmiş döküntü bir karavandır.

411- l'aveu

sıkıyönetimde hedefine amerika’yı alan gavras bu kez oklarını kominist partiye


döndürmüş. bu sefer de partinin batı ile en ufak bir ilişki şüphesi olan herhangi bir
kişiye bile zorla bir itiraf imzalattırılıp vatana ihanetle suçlanabileceğini gayet çarpıcı
bir şekilde anlatıyor. yine de gavras partinin başında iktidar tutkusu taşıyan kişilerden
kaynaklı yanlış uygulamaların buna yol açtığını söyleyip halka dayalı bir iktidardan
yana olduğunu da belirtmeyi unutmuyor.

412- kokuhaku

bu filme ilgili bir sey okumayin. bilmeden oturun izleyin sadece. turunu bile
ogrenirseniz spoiler yersiniz...

413- état de siège

1970'li yılların başlarında uruguay'da abd uluslararası kalkınma kurumu görevlilerinin


tupamaro gerillaları tarafından kaçırılır ve sorgulanır. abd'nin latin amerika'daki cunta
yönetimlerine verdiği desteği ve "arka bahçesi"nde oynadığı oyunları anlatan başarılı
bir yapım.

414- glengarry glen ross

ünlü oyun ve senaryo yazarı david mamet'ın bir eserinden uyarlanan filmin tamamı 2
gün içerisinde geçiyor. bir grup emlak pazarlamacısı bağlı oldukları şirket tarafından
eğer adamakıllı birer satış yapmazlarsa kovulacaklarını anlıyorlar. bu bir grup emlak
satıcısının o akşam yaşadığı çelişkiler ve ayakta kalabilmek için verdikleri haybeye
mücadele içlerinden bazılarını çalıştıkları büroyu soymaya bile itecektir. özellikle
yıldız oyuncu kadrosuyla dikkat çeken film başarılı bir tiyatro uyarlaması olarak
biliniyor.

415- coffee and cigarettes

farklı zamanlarda ve farklı mekanlarda insanlar hayat, müzik, sinema gibi konularda
sohbet ederler. fazla ortak noktaları olmayan bu insanların tek ortak paydası ise sigara
ve kahvedir. bazıları her ikisine de bağımlıdır, bazıları nefret eder, ayrıca bırakmaya
çalışanlar, başlamayı düşünenler de eksik değildir. hepsi birbirinden ilginç kısa filmler,
kimi zaman son derece eğlenceli kimi zaman da beklenmeyen bir hüzün
barındırmaktadır. yönetmen bazılarında ciddi ciddi sigara ve kahvenin felsefesini
yapmayı da ihmal etmez.

416- the talented mr. ripley

bir hiç olarak kendin gibi yaşamaktansa, bir başkasının hayatını çalarak önemli biri
gibi yaşa..." mantığını hayatının felsefesi haline getirerek tehlikeli ve entrikalarla dolu
bir hayat için şeytanla anlaşma yapınca; kendini bir anda, yıllarca sadece buzlu camlar
ardında izlemekle yetindiği büyüleyici dünyanın içinde buluverir

417- cache

georges, bir televizyon kanalı için edebiyat programı hazırlayıp sunuyor. karısı ile
birlikte son derece rahat ve huzurlu bir yaşamı var. bir gün kaynağı belirsiz bir paket
alıyor. içinden, georges'un ailesiyle birlikteyken gizlice çekilmiş görüntülerinin olduğu
bir video kaset çıkıyor! zamanla, yeni paketler gelmeye başlıyor ve georges, paketleri
yollayan kişinin kendisini yakından tanıdığını anlıyor. artık sadece karısı ile birlikte
polise gidip gitmeme konusunda karar vermek kalıyor. ve zaman geçtikçe georges'un
geçmişindeki bazı olaylar ile paketler arasındaki ilişki belirginleşmeye başlıyor...

418- la double vie de véronique

veronika polonya'da yaşamaktadır, veronique ise paris'de. birbirinden haberleri bile


olmayan bu iki insan, bir şekilde birbirlerinin hayatlarını etkileyeceklerdir.

veronika bir müzik okuluna girer ve çok çalışır. ancak ilk performansını verirken ölür.
veronique'nın hayatı da bu noktadan sonra değişmeye başlar ve aniden şarkıcı
olmamaya karar verir.

419- das weiße band

birinci dünya savaşı’ndan kısa bir süre önce, almanya’nın kuzeyinde bir protestan
köyü. yaşamı inanç, iş ve feodal toplum yapısı yönetmektedir. köyde ritüel cezaları
andıran esrarengiz kazaların meydana gelmesiyle, köy halkının huzuru kaçar. fail
henüz meçhuldür ve öğretmenin şüphelerine de kimse inanmak istemez.

filmin öyküsü 1913 yılında almanya'nın kuzeyinde öğrencilere sıra dışı cezalar verilen
bir köy okulunda geçiyor. haneke bu filmde faşizmin ortaya çıkışında okulda verilen
eğitimin rolünu gozler onune seriyor.
420- ink

her gece, ışıklar sönüp tüm şehir uykuya daldığında, insan gözünün göremediği iki güç
arasındaki ezeli ve ebedi mücadele tekrarlanır. aydınlığın gücü, rüyalarımıza umut ve
güzel rüyaların kuvvetini taşırken; karanlığın gücü, karabasanlar ve kabuslarımızdan
sorumludur.

421- la mala educacion

iki erkek çocuk, ıgnacio ve enrique, 60'lı yılların ispanya'sındaki bir katolik okulunda
öğrencidirler. burada geçirdikleri zaman boyunca aşkı, sinemayı ve korkuyu
keşfederler. okulun müdürü ve edebiyat öğretmeni peder manolo, bu keşiflerin hem
şahidi olur, hem de bir parçası...

422- rope

kusursuz cinayetin mümkün olabildiğini kanıtlamak isteyen iki arkadaş, bir


arkadaşlarını iple boğarlar ve cesedi eve saklarlar. o gece evde bir parti vereceklerdir.
gelen konuklar onların farklı hallerinden şüphelenmezler. tek bir kişi hariç: rupert
cadell. suç ve ceza'dan çok etkilenen bu iki genç kusursuzluğun mümkün olmadığını
ilerleyen saatlerde öğreneceklerdir.

423- la piel que habito

pedro almodóvar, psikolojisi bozuk bir plastik cerrahın saplantılarını ve hücrelerle


ilgili yaptığı araştırmalar sayesinde yeni bir insan derisi yaratmasını konu alıyor.

424- seppuku

17. yüzyıl japonya'sında savaş yılları geride kalınca samuraylar da işsiz kalmıştır.
monarşik düzenin öğüttüğü ronin'ler, barış zamanında birer posa olarak görülmekte ve
birer birer harakiri yapmaktadırlar. hatta açlık yüzünden onurlarından bile vazgeçip,
otorite sahiplerinden para istemekte ve aksi taktirde kapılarının önünde harakiri
yapmakla tehdit etmektedirler. böyle bir ortamda yine eski bir samuray olan hanshiro,
yerel bir lordun huzuruna çıkar ve seppuku töreni için izin ister...

425- nueve reinas

dokuz kraliçe, hiçbir şeyin aslında göründüğü gibi olmadığı, gölgelerle dolu bir
evrendeki hileli oyunlar üstüne akıl çelici bir çalışma. ikisi de dolandırıcı olan juan ile
marcos, bir bakkalda tanışırlar; marcos, daha deneyimsiz görünen juan’a, kötü bir
durumdan kurtulması için yardımcı olur. marcos, çaylak juan’a bir anlaşma önerir: 24
saat boyunca birlikte bir dizi dümen çevireceklerdir.

426- american psycho

"ı shot andy warhol"un yaratıcısı mary harron'dan rahatsız edici, çarpıcı bir film. fatih
özgüven'in dilimize kazandırdığı, bret easton ellis'in "amerikan sapığı" romanından
uyarlanan "american psycho", patrick bateman (christian bale) isimli genç bir wall
street zengininin işlediği cinayetleri ve tüketim kültürünün bireyde yarattığı
yabancılaşmayı konu alıyor.

427- london

kokainden beyni uyuşmuş bir genç adam olan syd (evans), eski sevgilisi london’ı (biel)
yeniden birlikte olmaya ikna edebilmek için davetli olmadığı bir partiye gider. bu parti,
çiftin geçmişine doğru bir yolculuk yapmamızı da sağlayacaktır. partinin sonundaysa
her ikisinin de tahmin edemeyeceği şeyler yaşanır...

428- a serious man

hikayeci anlatimda devrim niteliginde bir film. amerikan banliyosunde yahudi bir
ailenin sorunlarina odaklanan film coen kardeslerin yapisokumcu anlatimyla degeri az
bilinen filmlerden. ilerisi icin kult adaylarindan.

429- angel heart

louis cypher adlı gizemli bir müşteri, özel dedektif harry angel'dan johnny favourite
adında bir adamı bulmasını ister. verilen ipuçlarını değerlendiren angel, hedefine
doğru ilerledikçe bir takım doğaüstü olaylarla karşılaşır. . alan parker´dan son derece
kara bir film.

430- black sunday

30 ocak 1972 tarihinde britanya askerleri, kuzey irlanda’nın derry şehrinde, insan
hakları için düzenlenen yürüyüşe katılan 13 silahsız sivil vatandaşı vurarak öldürür.

"kanlı pazar" olarak bilinen bu olay, modern irlanda sorunu tarihinde önemli bir
dönüm noktası olur. hafif ölçekte bir uzlaşmazlığı iç savaşa dönüştüren gelişmeler,
çoğu genç irlandalı'nın ıra ordusuna katılmasına ve şiddet dolu 25 yıllık bir mücadele
devrinin başlamasına neden olur.

431- shallow grave

trainspotting ile dünya çapında ün kazanan iskoç yönetmen danny boyle'un ilk uzun
metrajlı filmi olan mezarını derin kaz, yönetmenin trainspotting'de daha da büyük
başarıyla devam ettirdiği, sıkça tarantino'nun sinemasıyla karşılaştırılan mizahi gerilim
tarzının daha düşük bütçeli, mütevazi bir öncülü olarak tanınıyor.

432- true romance

bir çizgi roman dükkanında çalışan çekingen ve asosyal bir tezgahtar olan clarence
woley, nadiren dışarı çıktığı gecelerden birinde karşılaştığı çekici bir kadın olan
alabama'ya ilk görüşte aşık olur ve aşkına karşılık bulur. fakat bir süre sonra
alabama'nın kimligini ogrenmesiyle isler iyice karisir. taranti´nun parmak izleri olan
film oyuncu kadrosuyla da goz dolduruyor.

433- dead man's shoes


kasabaya dönen ağabey flash backler ve gizem.

434- manhunter

emekli fbj ajanı will graham, çok tehlikeli bir seri katili yakalamak için göreve döner.
graham, psikopat düşünce tarzını çözme konusundaki yeteneğine ek olarak, daha önce
yakaladığı ünlü katil dr. hannibal lecter'ın da yardımıyla kızıl ejder olarak bilinen
korkunç caninin peşine düşer.

thomas harris'in kızıl ejder adlı kitabından michael mann tarafından sinemaya
uyarlanan yapım, hannibal lecter efsanesinin gençlik dönemini de kapsamaktadır.

435- brainscan

interstar ve parliement sinema kulupculer oyun delilerinin sevecegi bir film. puanina
aldanmayin: 16 yaşındaki michael, çatı katındaki odasında korku filmleri, video
oyunları ve metal müzik ile vakit geçirmekten hoşlanan ve yalnız olmayı seven bir
gençtir. daha heyecan verici şeyler arayan michael sonunda brainscan isimli interaktif
korku oyununu sipariş eder. cd\\'yi takıp oynamaya başlayan michael, oyunda elinde
keskin bir bıçak ile bir yatak odasına girerek uyumakta odan bir adamı vahşice öldürür.
öldürdüğü adamın ayağını keserek buzdolabına koyan michael,bir gün sonra
uyandığında kasabada bir cinayet işlendiğini öğrenir. trickster\\'ın gitgide etkisi altına
giren michael, evdeki buzdolabını açtığında ise kesilmiş bir ayak bulacaktır...

436- darkman

onun sahip olduğu herşeyi yok ettiler.şimdi suçun yeni bir düşmanı var ve adaletin de
yeni bir yüzü. dr.peyton westlake'in(liam neeson) labaratuarı sadist robert durant (larry
drake)tarafından yerle bir edilince,westlake intikam için ava başlar. sam raimi'den
aksiyon yüklü bir macera. degeri bilinmemis cizgi roman filmi.

437- intacto

nazilerin toplama kampından kurtulmayı başaran tek yahudi'nin organize ettiği bir
şans kulübü... hayatlarında bir kez dahi olsa, gerçek şansı yakalamış insanların üye
olarak kabul edildiği bir oyun... bahisler açıldığı zaman, sadece gerçekten şansı yaver
gidenler oyunu sürdürebileceklerdir.

438- tous les matins du monde

'tous les matin du monde sont sans retour' (dünyanın bütün sabahları geri dönüşsüzdür)

sözü üstüne kurulmuş, renkleri ve müzikleri için özellikle seyredilmeye değer olan,
pascal quignard'ın aynı isimli romanından sinemeya uyarlanmış, 1991 yapımı fransız
filmi.

439- layer cake

filmin isimsiz kahramanı her zaman bakımlı ve şıkıtr. o tam bir profesyoneldir.
kokainden ecstasy'e dek her tür uyuşturucu işine bulaşmasına rağmen ellerini temiz
tutmayı bilmiştir. şimdiye kadar polise yakalanmamış ve soğukkanlılığını korumuştur.
artık küçük bir serveti vardır ve suçtan uzak bir hayat sürmeye karar verir. ama emekli
olmadan önce, suç organizatörü jimmy price'ın ona verdiği son iki görevi yerine
getirmesi gereklidir...

440- state of grace

gecmisle yuzlesme ve karanlik bir atmosfer. pek bilinmeyen basarili cete filmlerinden.

441- también la lluvia

yağmur bile, yönetmenlik, kristof kolomb ve temel insan hakları mücadelesini bir
araya getiriyor. senaryosu ken loach’un daimi senaristi paul laverty tarafından yazılan
film, ıcíar bollaín’in 2007 yapımı dedektiflik hikâyesi matahariler’in başarısını takip
ediyor. takıntılı idealist sebastian, kristof kolomb ile ilgili bir film çekmeye kararlıdır,
ama bu hıristiyan kahramanın mitini tersine çevirecek, açgözlülüğünü ve vahşi
eğilimlerini gösterecektir. en ucuz ve latin amerika’da en “yerli” ülke olan
bolivya’daki çekimler sırasında, kolomb’dan 500 yıl sonra toplumsal huzursuzluk
patlar. halk en temel hayati madde olan su için savaşmaya başlamıştır.

442- adams æbler

hapisten yeni çıkan neo-nazi adam, topluma hizmet etmek üzere papaz ıvan'ın yanına
gönderilir. ıvan ona kilisenin önündeki elma ağacının meyveleriyle bir elmalı kek
pişirme görevi verir. bu arada elmalar kuşların, solucanların ve şimşeklerin saldırısına
uğrar. ıvan, şeytan tarafından sınandıklarına inanır. adam ise tanrı tarafından
sınandıklarını düşünmektedir, çünkü belki de kötülük diye bir şey yoktur

443- the salton sea

cok bilinmeyen bir film. video klip etkisinde goruntuleri ve karanlik figurleriyle farkli
bir film.

444-point break

los angeles'ta eski başkanların maskeleriyle banka soygunları yapan bir çete türemiştir.
sörfçülerden şüphelenen fbı, genç bir ajanı johnny utah'ı onların arasına sokar. fakat
gruba sızan johnny, kısa zamanda karizmadik lider bodhi'nin etkisine girer.

445- nikita

bir soygun sırasında yakalanıp hapse düşen nikita'nın kaybedecek hiçbir şeyi yoktur.
fransız gizli servisi, kendileri için tetikçi olmasını teklif eder. kabul etmemesi
durumunda ise zaten cenazesi kaldırılacaktir.

446- ajeossi

tae-sik'in hayatının anlamı sadece küçük bir kız olan so-mi'dir. yitik bir antikahraminin
zamanla degisen hayati ve sirlarla ortulu gecmisi uzak dogu motifleriyle suslenmis.
447- rounders

mike, hukuk fakültesi öğrencisidir. kumar tutkunu olan yakın arkadaşı worm un
hapisten çıktığında, geçmişte verdiği sözleri unutup, yeniden poker dünyasının büyülü
havasına kapıldığını görür. bundan sonra mike arkadaşının hatrı için tekrar poker
masalarına dönmek ya da kendi hayatına devam etmek arasında büyük bir ikilem
yaşamaya başlar. begenen poker duskunu arkadaslar: lucky you filmine de bir bakin.

449- the manchurian candidate

harvey kore savaşından bir kahraman olarak döndüğünde birliğinin diğer askerleri
onun niye bir madalya aldığını bile hatırlamamaktadır. kısa bir süre sonra askerlerden
ikisi kabuslar görmeye başlarlar. bir diğeri harvey'i araştırmaya karar verir. hükümet
ve ordu, hangi karanlık sırları gizlemektedir ?
1963 yılında en iyi yardımcı kadıncı oyunu ve en iyi kurgu dallarında oscar'a aday
olan film, sinema tarihinin en önemli yapımları arasında listeleniyor.

450- jacob's ladder

silent hill sevenler dikkat!

bir vietnam gazisi olan jacob singer (tim robbins), gerçeği hayalden ayıramayan,
halüsinasyonlarla dolu bir hayat yaşıyor. vietnam'dayken devlet tarafından şiddet ve
gücünü arttıran ama aynı zamanda yavaş yavaş delirmesini sağlayan bir ilaç verildiğini
hatırlıyor. yaşadığı hayatın bir türlü gerçek olduğunu inanamayan jacob, aklını
kaybetmemek için herşeyi yapmaya hazırdır.

451- mirrormask

sandman ile isimlerini duyurmuş olan ingiliz yazar neil gaiman ve usta grafik sanatçısı
dave mckean, güçlerini efsanevi bir yapımcıyla birleştirirse neler olur? eğer bu isim
kült olmuş the dark crystal ve labirent filmlerini gerçekleştirmiş jim henson
productions ise deymeyin keyfimize. filmde gerçek aktörlerin yanısıra mckean'in
tasarımları ve bilgisayarla yaratılmış mekanlar yer alıyor.

452- payback*

yonetmenin diger filmden farkli olarak kurguladigi p.s.u max payne´i animsatan
cizgisiyle film-noir turune de goz kirpiyor. basarili bir kaybeden filmi. herkesin kotu
oldugu gri bir dunya.

453- musíme si pomáhat

ikinci dünya savaşı'nda alman işgali altındaki çekoslovakya'da direniş ve düşmanla


işbirliği konularını işleyen bu çarpıcı ve deli dolu güldürü, 1960'larda çek sinemasında
bir gelenek haline gelen ve toplumsal sorunlara ince bir mizahla yaklaşan absürd
hümanizm akımının yeni bir örneği. bu yıl en iyi yabancı film dalında oscar'a aday
olan film, savaşa psikolojik açıdan yaklaşıyor. çekoslovakya'nın nazi'lerce işgal
edilmesinden sonra sıradan insanların maruz kaldıkları terörü, yapmak zorunda
kaldıkları zor seçimleri ve karşılaştıkları ahlâksal ikilemleri anlatırken bu insanların bu
zor dönemi atlatmak için geliştirdikleri olağanüstü mizah duygusuna parmak basıyor.

454- yongseoneun eupda

patoloji uzmanı kang (seol kyeong-gu) son zamanlarda seri bir katil tarafından
parçalanmış bir kadın cesetini inceler.dedektif min (han hye-jin), fanatik çevreci lee
sung-ho'yu (ryoo seung-beom) olayın baş şüphelisi olarak gösterir.ancak kang'ın kızı
kaçırıldığında, kang ve cinayetlerle ilgili önemli ipuçlarına sahip lee arasında kedi fare
oyunu yaşanmaya başlar.

455- whatever works

bir zamanlar fizik profesörü olan boris, dünyanın patlayacağını düşünen, kendini dev
aynasında görürken, tüm insanlığa karşı hissettiği nefreti gizlemeyen tuhaf bir adamdır.
bir gün yolu güneyli saf kız melody st. ann celestine ve tutucu ailesiyle kesişir.

456- the big kahuna

iki kaşarlanmış endüstriyel yağ satıcısı ile araştırma bölümünde görevli bir genç, bir
fuarın son gecesinde, iyi bir potansiyel müşteriyle karşılaşmak için bir otelde bir araya
gelirler.

üç adamın da hayattan beklentileri farklıdır. özellikle dindar, tecrübesiz ve ilk fuarının


heyecanını atamamış olan genç, diğerlerinin tarzından ciddi şekilde rahatsız olur.
aralarından en tecrübelisi karısından yeni ayrılmıştır. fiziksel ve ruhsal olarak
çökmüşken şimdi de diğerlerinin arasında barış yapmak zorundadır.

457- wristcutters*

desiree ile yaşadığı ayrılık sonrası umutsuzluğundan kurtulamayan zia bileklerini


keserek intihar eder ve kendini sadece intihar eden insanların olduğu büyük çöllerle
kaplı, sağda solda eski lastiklerin ve yanmış kanepelerin görüldüğü bir öteki dünyada
bulur.

458- synecdoche, new york

tiyatro yönetmeni olan caden cotard, bir yandan işiyle uğraşırken, bir yandan da
hayatındaki kadınlarla uğraşmaktadır. aklına son tiyatro oyunu için bir fikir gelen
cotard, bir deponuun içerisine new york'un doğal büyüklükte olan bir kopyasını yaratır.

eternal sunshine of the spotless mind ve being john malkovich gibi filmlerin
hayalgücü sınır tanımayan senaristi charlie kaufman'ın yazıp, ilk defa yönetmen
koltuğuna oturduğu filmi synecdoche, new york, ilginç senaryosuyla dikkatleri üzerine
çekiyor.

459- murder in the first

5 dolar çaldığı için en azılı mahkumların kapatıldığı alcatraz hapishanesine gönderilen


henri young, kaçmaya çalışırken yakalanır ve hücreye kapatılır. karanlık ve soğuk bu
hücrede, 3 yıl acımasız gardiyan milton glenn’in işkencesine maruz kaldıktan sonra
çıktığında bir caniye dönüşen henri, şimdi ise bir mahkumu öldürmek suçundan birinci
derece cinayetle yargılanmaktadır.

460- living in oblivion

olabilecek bütün aksaklıkların gerçekten olduğu bir film setinde geçen bir günlük bir
çekimi anlatıyor film. yönetmeni, oyuncuları, teknik ekibi ve de seyirciyi çileden
çıkaran aksaklıklar bunlar; patlayan lambalar, atlanan replikler, kayıp kameraman.
film icinde film, ruya icinde ruya...

461- the long good friday

harold, gayrı menkul işine girmeye çalışan bir gangsterdir. ortakları ile bulaşacağı gün,
şehrin hiç olmadık yerlerinde bombalar patlamaya başlar. bu durum harold'ın işlerini
zora sokar. harold, bu nedensiz yere patlayan esrarengiz bombaların kime ait
olduklarını bulmaya karar verir. olayın ardındaki isimleri bulması uzun sürmez, ancak
bu kanlı olayların olmasını engellemez. hatta asıl olaylar şimdi başlamaktadır...

462 -only god forgives

on yıl önce bir cinayet işleyen julian, şimdilerde sürgündedir ve bangkok'ta


yaşamaktadır. burada görünürde kardeşi billy ile birlikte bir boks klübü işletmekte
olan julian, esas gelirini buradan yürüttüğü uyuşturucu ağından kazanmaktadır. güzel
zamanlar, billy'nin genç bir kızı öldürmesiyle sona erer. zira billy de kendini bangkok
sokaklarını temizlemeye adayan gizemli intikam meleği chang tarafından
öldürülmüştür. olayların bu raddeye gelmesi ailenin güzel ve tahammülsüz annesi
crystal'ı da devreye sokar. crystal'ın kışkırtmalarıyla intikam almaya karar veren julian,
kardeşini öldürenlerin peşine düşerek intikam arayışına çıkar. 'intikam meleği'ni hedef
aldığı bu savaş, başta sadece iki kişinin yer alacağı, sonrasındaysa sadece bir tanesinin
hayatta kalabileceği türden olacaktır...

463 - bound

senaristlikten gelme wachowski kardeşler klasik kara film formlarıyla oynayarak


başarılı bir ilk film yapmışlar. corky adlı bir genç kadın, beş yıl cezaevinden kaldıktan
sonra salıverilir. taşındığı apartmanda, kara parasını aklamaya çalışan cesar adlı bir
gangsterin kızarkadaşı olan violet ile tanışır.

464- crime d'amour

ısabelle, christine’in altında çalışmaktadır. birbirlerinden çok farklı olmalarına rağmen


kafa yapıları aynı olan ikili arasında bir ilişki söz konusudur. christine, ısabelle’in
parlak fikirlerinden kendine pay çıkarmaya çalışınca çokuluslu bir amerikan şirketinin
fransa bürosunda çalışan bu iki güçlü ve çekici kadın arasında bir çekişme başlar.
christine üst pozisyonda ve acımasızdır. aşağılanan ve her şeyini kaybetme noktasına
gelen ısabelle, öç almaya karar verir. hayal gücünü kullanır ve ince hesaplar yaparak
inanılmaz bir cinayet planlar. ani uyuşturucu bağımlılığı ve bütün diğer gariplikler,
aslında ustalıkla kendini kurtarmayı tasarladığı cinayet planının parçasıdır.

465 - der amerikanische freund


filmde ripley (d.hopper), sahte tabloları, sanat koleksiyoncularına bile yutturarak
muazzam servet edinmiş, kovboy şapkasını kafasından çıkarmayan bir amerikalı
olarak karşımıza çıkar. önceden tanıdığı bir mafya patronu ripley’den geçmişi temiz
bir kiralık katil bulmasını ister. ripley’in aklına gelen çerçeveci zimmermann (bruno
ganz)’dır. kan kanseri olan zimmermann bu işi özgür iradesiyle kabul eder. ancak
sonrasındaki geri dönülemez gelişmeler ripley’i ilginç kararlar vermek durumunda
bırakır.

466- the friends of eddie coyle

eddie coyle (robert mitchum) hapse geri dönmek üzere. hapse girmemek için
federallerle çalışmaya karar veren eddie, onlara silah kaçakçılarının isimlerini vermek
zorunda kalıyor. ama aynı zamanda banka soygunurehincilik yapan dostlarına kaçak
silah sağlıyor. bu ikilemden kurtulmak eddie için ölüm kalım mücadelesi anlamına
geliyor. george v.higgins`in romanından uyarlanmış bir kara-film.

467- blast of silence

frank bono (allen baron) adında bir kiralık katil noel haftası sırasında cleveland'dan
new york'a ikinci dereceden bir gangster olan troiano (peter h. clune)'yu ortadan
kaldırmak üzere gönderilmiştir. yalnız, içine kapanık ve pek konuşkan olmayan frank
bu farklı görevi nedeniyle her zamankinden daha temkinli olmak zorundadır. zaten
pek arkadaşı olmayan bu yalnız adam, kurbanını takip ettiği günlerde gereksiz
temaslardan kaçınmak ve eşgalini belli etmemek için bir kat daha yalnızlığa gömülür.

468- straight time

kazananların değil, sadece kaybedenlerin olduğu bir dünya... max dembo, geçmişte
çok karanlık suçların içine batmış bir soyguncudur. yıllardır hapis yattıktan sonra şartlı
tahliyeyle serbest bırakılır. uzun yıllardır içinde bulunduğu bu karanlık dünyanın
kurallarından çok sıkılmıştır ve artık düzgün bir iş, ev ve arkadaşlarla çevrili düzenli
bir yaşam istemektedir. fakat ruhuna işlemiş olan o suça bulanmış 'kendini yok etme'
durumundan bir türlü kurtulamaz ve yine, uzak olmak istediği bataklığın içine çok
kolay bir şekilde çekiliverir.

469- the killing of a chinese bookie

cassavetes (anti)gangster filminde, küçük çaplı bir emprezaryonun cafcaflı hayat


tarzını ve lekeli ahlâk anlayışını masaya yatırırken, ben gazzara'ya en iyi
performanslarından birinde rehberlik ediyor…

los angeles'ta aynı zamanda striptiz kulübü olan bir gece kulübünün sahibi ve kalitesiz
sahne şovlarının yöneticisi cosmo vitelli, her ne olursa olsun gösterinin devam etmesi
gerektiği ilkesinden şaşmaz. her şeye rağmen, sanatsal ve ticari bağımsızlığı için
mücadele eder. cafcaflı bir hayat tarzı ve güzel kadınlara temayülü olan, konuşması
kaba ama kendisi garip bir şekilde ahlâkçı bir adam olan vitelli, onun adına çalışan
kızları sömürmeksizin gece kulübünü ayakta tutmaya çalışır. bir gün özel bir kulüpte
kumar oynamak üzere cömertçe bir davete kapılır. pokerdeki şanssızlığı, onu vahşi bir
haraç, ikili oynama ve para karşılığı cinayet ağı içine savurur. ona tanınan kredi
yüzünden büyük para kaybedince de, mülkünü ipotek etmek isteyen gangsterlerden,
borcunun silinmesi karşılığı, sadece "çinli bahisçi" diye bilinen, yaşlıca ve rakip bir
yeraltı liderini öldürmesi yolunda baskı görür. cosmo çok geçmeden, belden yukarısı
çıplak kızların çalıştığı kulübünün, örgütlü suçun kalleşliğinin yanında zemzemle
yıkanmış olduğunu anlayacaktır…

470- a simple plan

olaylar bir yılbaşı öncesinde minnesota’daki küçük bir kasabada geçer. bu kasabada
yaşamını sürdüren hank'in güzel bir karısı ve yöredeki hububat değirmeninde iyi
sayılabilecek bir işi vardır. bir gün hank'in çalıştığı firmaya hank’in ahmak kardeşi
jacob davetsiz misafir olarak çıkagelir. yanında zenci düşmanı arkadaşı lou da
vardır.çok geçmeden yakınlarda bir uçak kazası meydana gelir ve düşen uçağın
enkazını görmeye giden hank, jacob ve lou, çürümüş bir cesedin yanında bir çanta
bulurlar. bu çantanın içerisinde 4 milyon dolar vardır.

471- badlands

1959 yılında, pek çok insanı öldürmüş bir katil olan kit (martin sheen) ile yeni kız
arkadaşı holly (sissy spacek), güney dakota'dan montana'ya giderken suç ve cezanın
hayal alemine dalmış kendi halinde bir çifttir. gerçek mermi kullanırlar ve insanları
öldürürler ama herşey aslında onlar için bir oyundur.

472- the last seduction

bridget ve clay gregory çifti aşırdıkları uyuşturucu hapları satarak yüzbin dolar nakit
parayı cebe indirmişlerdir, ancak bu yasa dışı alışveriş karı kocanın hayatını mutlu bir
yönde değil yaptıkları bir münakaşa sonrasında bridget''in paralarla birlikte evden
kaçmasıyla berbat bir şekilde sonuçlanır. kocasından ayrılmayı ve kendisine yeni
hayat kurmaya başlayan bridget çekici güzelliği olan fakat soğuk bir kadındır. sarsici
bir neo-noir. femme fatale sevenler dikkat.

473-mother's day

kötü sonuçlanan bir banka soygunundan sonra eve dönen 3 kardeş annelerinin evi
haciz yüzünden kaybettiğini öğrenir. bir gece yeni ev sahipleri ve misafirleri doğum
günü partisi için bir araya gelmişlerdir. evdekiler habersiz şekilde 3 kardeşin rehinesi
olmuştur ve onları kötü bir doğum günü partisi beklemektedir. anneleri kız kardeşleri
de eve gelir anne olarak çocuklarını korumak için elinden geleni yapacaktır. dehşet
dolu gecede anne oğlunun kaçmasıyla bütün kontrolü ele alır, sırlar ortaya çıkar,
hataların cezalandırılacağı bu gecede rehineler bununla baş etmek zorunda
kalacaklardır. gerim gerim geren bir tek mekan filmi.

474-shock corridor

akıllı gazeteci johnny barrett, akıl hastanesinde işlenen bir cinayeti çözüp pulitzer
ödülü’nü kazanmayı kafaya koymuştur. yapılacak en kurnaz hareket de deli numarası
yaparak akıl hastanesine girmektir. johnny'nin hastanedekilerle iletişime geçmesi çok
zor olmaz, ancak hiçbir şey göründüğü gibi değildir. ortada içinden çıkılması güç bir
durum vardır, dahası yavaş yavaş kendisinde de delilik emareleri görünmeye
başlamıştır.

475-fukushu suru wa ware ni ari

ıwao enokizu açıklanamayan dürtülerle vahşi cinayetler işleyen orta yaşlarında bir
adamdır. sonunda tüm japonya polisi'nin aradığı bir kaçağa dönüşmüş fakat bir şekilde
yakalanmamayı başarmıştır. bu sırada randevuevi işleten bir kadınla tanışmış ve
birbirlerine aşık olmuşlardır. ancak bu şartlarda daha ne kadar beraber olabilirler?

476- sunset blvd.

film genç senarist joe gillis'in bir havuzda kanlar içinde yüzüstü yatarken görüntüsü
eşliğinde, anlatıcı joe'nun bizi altı ay öncesine götürmesiyle açılır. yazdığı senaryoları
satamadığı ve kimseden ödünç para bulamadığı için maddi durumu kötüleşen joe'nun
başı eski borçlarıyla derttedir. arabasını borçlarına karşılık geri almak isteyen
alacaklılarından kaçarken sunset bulvarı'ndaki bir eve sığınır. evin sahibi sessiz filmler
zamanının ünlü aktrislerinden norma desmond'dır. eski ününü hemen geri
kazanabileceğini sanan norma, kendi yazdığı bir senaryoyla sinema dünyasına geri
dönmeye hazırlanmaktadır. joe kendisine senaryo yazımı konusunda yardım
edebileceğini söyleyince norma onun evde yaşamasına izin verir.

477- werckmeister harmoniak

küçük bir macar kasabasına bir sirk gelir. bir kamyona yüklenmiş dev bir balina ölüsü
"prens" adlı sunucu tarafından kasaba halkına gösterilecektir. ancak "prens" ortaya
çıkmaz. sessiz bir kalabalık dondurucu soğukta kamyonun çevresine toplanır. bu
bekleyiş kasabada büyük bir gerginliğe yol açar. insanlar içlerindeki şiddeti dışa
vurmaya hazırdır. darbe söylentileri ortada dolaşmaktadır. ortam insanları ayartmak,
yoldan çıkarmak için çok uygundur. karanlık armoniler bir süre komünizmle
yönetilmiş bir ülkede düzeni ve barışı yok edip anarşik bir ortam yaratmaya
çabalayanlara karşı sessiz bir çığlıktır.

478- scenic route

ayrı düşmüş çok iyi arkadaş olan mitchell (josh duhamel) ve carter (dan fogler), eski
pikapları bozulup kendilerini ıssız çölde bıraktığında bir yol gezisindedirler. en yakın
arkadaşı gibi kimse bir adamı eleştirmez ve çölün acımasız yanları kendilerini alaşağı
ederken, tereddütsüz bir vahşilikle birbirlerinin hayat kararlarına saldırmaya başlarlar.
kim olduklarına ve ne olabileceklerine dair sorular sorarken, ajitasyonları fiziksel
yüzleşmeye ve nihai bir bıçak çılgınlığına dönüşür. rahatsızlık diye başlayan şey bir
anda gerçek bir ölüm kalım meselesi olur.

479- swimming with sharks

sinema okulundan yeni mezun olan guy'ı, gerçek hollywood ile tanıştıran, stüdyo
başkan yardımcısı ve iflah olmaz patronu buddy ackerman'ın sarf ettiği bu hoş geldin
cümlesidir. ve bu daha bir başlangıçtır.

480- animals with the tollkeeper


surrealizmin derinliklerinde yuzen bu filmde, new yorklu taksi şoförü henry’nin
arabasına günün birinde üç kişi biner ve kendilerini bilinmeyen bir yere götürmesini
söylerler. yaşamı hayal kırıklıklarıyla geçmiş olan henry bir süre düşünür ve kararını
verir, bu üç adamla nereye olduğu kestirilemeyen bu yolculuğa çıkacaktır. üstelik o
yolculuk sırasında yaşamı kendisininki gibi hayal kırıklıklarıyla geçmiş çok güzel bir
kadınla da tanışır. devamında hem düşlerinin peşinde koşmanın gerekliliğini hem de
bunun olanaksızlığını keşfedeceklerdir.

481-smoke

müdavim ve müşterilerin hikayelerinin anlatıldığı brooklyn'de bir tütün dükkanı filmin


esas mekanı. yıllar boyunca her gün, aynı saatte, aynı yerin fotoğrafının çekilmesi ve
değişmiyormuş gibi görünen ama bambaşka bir hal alan hayatların hikayesi.

482- przypadek

witek, varşova'ya giden trenin arkasından koşmaktadır. film, bu koşunun 3 farklı


olasılıkla sonuçlanmasının ardından witek'in hayatının geri kalan kısmının nasıl
gelişeceği üzerine varsayımları anlatır.ilki; trene yetişir ve orada dürüst bir komünist
ile tanışır. bundan sonra parti'nin aktif bir üyesi haline gelir. ikincisi; trene yetişmek
için koşarken istasyon görevlilerinden birine çarpar ve çıkan arbede sonucunda
tutuklanır. cezasını çekmek üzere çalışmak üzere gönderildiği parkta, kendisi gibi
cezalandırılmış olan karşı görüşlü biriyle tanışır. böylece karşı tarafın bir üyesi haline
gelir.üçüncüsü; treni kaçırır ve kimse ile tartışmadan yoluna gidecek iken okuldan bir
kız ile tanışır. ileride bu kız ile evlenip, okulunu bitirip, bir doktor olarak huzurlu ve
apolitik bir hayat sürmeye başlar.

483- the right stuff

amerika'nın gökyüzüne hakim olma ve uzaya yolculuk hayalleri destansı ve


görkemliydi. philip kaufman'ın tom wolfe'un the right stuff' adlı romanından
uyarladığı, yedi cesur astronot ve maceracı bir test pilotunun yaşamını, ve yaşadıkları
renkli dönemi anlatiyor.

484- antikörper

film dostoyevski’nin “ıf there is no god, then everything is allowed.” (tanrı yoksa, her
şey mübahtır.) sözleri ile açılır.kamera basit bir apartman dairesinin içinde dolanmaya
başlar.sonradan azılı bir seri katil olduğunu öğrendiğimiz gabriel engel yeni
kurbanının vücudundan boşalttığı kan ile son eseri olan tablo üzerinde
çalışmaktadır.bu giriş sahnesinde verilen engel’in iç sesi bize katil hakkında çok
önemli ipuçları verir.“dünya adil değildir.

485- la leggenda del pianista sull'oceano

virginian adındaki transatlantikte görev yapan danny boodman, 1900 yılının ilk
haftasında balo salonunda üstünde t.d. lemons yazan bir kutunun içinde yeni doğmuş
bir bebek bulur. bebeği herkesten gizleyen danny, onu evladı gibi görmeye başlar. ona,
kendi adını, bulduğu kutunun üstünde yazanları ve bulduğu yıl olan 1900 (novecento)
ismini koyar.
yasal yollarla elinden alınır korkusuyla novecento’yu asla gemiden indirmez. fakat
novecento 8 yaşındayken, danny makine dairesindeki bir kaza yüzünden ölünce yetim
kalır. bir gece piyano çalmaya başlayan novecento gemideki herkesi kendine hayran
bırakır; piyano çalmaktan vazgeçmeyen novecento, yayılan ününe rağmen, doğup
büyüdüğü gemiyi asla terk etmeyecek, arkadaşlığı, aşkı ve hayatı da burada
tanıyacaktır.

486- au hasard balthazar

filmin baş kahramanı bir eşektir ve doğduğunda ilk sahipleri olan çocuklar tarafından
bir oyun olarak vaftiz edilirken balthazar ismi verilmiştir. filmde balthazar'ın
doğumundan ölümüne kadar olan çileli öyküsü ve ona paralel olarak olayın geçtiği
köyün ve oradaki yaşamın öyküsü 'resmedilir'. eşek kimisi şefkatli kimisi zalim çeşitli
sahipler arasında el değiştirdikçe ve onlardan eziyet gördükçe bir anlamda yüklerini
çektiği bu insanların günahlarını da çeker.

487- lola rennt

genç ve güzel bir kız olan lola'nın sevgilisi, mafya için kuryelik yapmaktadır. son
işinde lola (franka potente) onunla buluşmakta gecikince manni (moritz bleibtreu)
alması gereken 100.000 dm'lik parayı kaybeder. mafyanın sevgilisini öldürmemesi
için lola'nın 20 dakika içinde o para çantasını bulması veya biryerden bu parayı temin
etmesi gerekmektedir. zamana karşı yarış başlamıştır...

488- ınterstate 60*

geleceğe dönüş’ün senaristi bob gale’in senaristliğini ve yönetmenliğini yaptığı,


modern ve fantastik bir yol masalı anlatan ınterstate 60, sıradışı görüntüleriyle ve
yaptığı göndermeleriyle yalnızca bir yol hikayesinden çok daha fazlası.

489- les yeux sans visage

doktor génessier, kızı christiane'ın bir trafik kazası sonucunda mahvolan yüzünü
normal hale getirmek için ona söz verir. maske takarak yaşayan kızına yeni bir yüz
nakletmek için yardımcısı louise ile birlikte genç kızları kaçırıp onların yüzünü alır.
fakat hiçbir deri christiane'ın dokularıyla uyuşmaz.

her seferinde başarısız nakiller gerçekleştiren doktor, genç kızları kaçırmaya devam
eder.

490- the fisher king

dj olan jack, canlı bir telefon konuşmasının ardından hızlı ve renkli hayatına veda eder.
ciddiyetsiz bir tavır ile bir kişinin hayatına yanlış bir yön vermiş ve hayatının hatasını
yapmıştır. yaklaşık üç yıl sonra intihara eğilimli bir ayyaşa dönüşen eski dj jack lucas,
hayatı, kendi oyun alanına çeviren sokaklarda yaşayan bir şizofrenle karşılaşır. bu
ilişki bizi yaşadığımız dünyada gerçek delilerin kimler olduğuna dair bir sorgulamaya
itecektir. terry gilliam'ın mükemmel bir senaryo ve örnek oyunculuklarla oluşturduğu
doruklarda dolaşan bir deneyim; yaşadığımız dünyada dışladığımız çılgınlara, kendi
dünyalarında yaşayanlara farklı bir gözle bakmamızı isteyen bir masal; çağdaş
sinemanın en etkileyici anları arasında yer alabilecek pek çok unutulmaz sahneye
sahip olan bir başyapıt...

491- le huitieme jour

georges(pascal duquenne), down sendromundan muzdarip, özürlü biridir. bir tedavi


merkezinde yaşamaktadır. harry(daniel auteuil) ise bir iş adamıdır. iş yaşamında çok
başarılıdır ancak özel yaşamında işler yolunda gitmez. karısı onu terk ettiğinden beri
sefil durumdadır ve kızlarına da yeterince vakit ayıramamaktadır. bir gün az kalsın
arabayla georges'u ezecek gibi olur. bu tuhaf tanışmadan sonra onu başından savmaya
vicdanı elvermez ve sıradışı birliktelikleri başlar. 8 gün boyunca yaşananlar harry'i çok
değiştirecektir.

492- ıncendies

yazar wajdi mouawad'ın bol ödüllü tiyatro oyunundan sinemaya taşıdığı trajik bir
hikâye ile karşımızda.
aile dostları olan bir avukatın çağrısı üzerine annelerinin ölümünün ardından
kendilerine yazılmış bir mektupla karşılaşan ikiz kardeşler jeanne ve simon, ölen
annelerinin son arzusunu yerine getirmek amacıyla lübnan'a doğru yola çıkarlar.

493- equilibrium

sanatin yasaklandigi# platon onermelerinde devletin tek hakim oldugu bir gelecek.
biçimsel olarak matrix'e, öyküsü ile de fahrenheit 451'e benzetilen film, karşı ütopik
bilim kurgu filmlerinin şimdilik en son örneği. filmleri önceki klasik yapımlarla
karşılaştırmayı, ve özgün olanın altında buzağı aramayı çok seven eleştirmenlerin ve
sinemaseverlerin filmi karalama çalışmalarına rağmen, yeni keşiflerde bulunmaya açık
olanları ödüllendiren bir yapım.

494- papurika

baslangic filminin fikir babasi bu animede herkesin birbirinin düşlerini download


edebildiği bir dünyada yaşamak nasıl olurdu dersiniz? gelin bu sorunun cevabını
paprika'da arayalım...
terapistlerin, hastalarının düşlerine girmelerini sağlayan özel bir makine bir gün
gizemli bir şekilde çalınınca dünya üzerinde ciddi bir karmaşa yaşanmaya başlar.
insanların bütün rüyalarının ortaya dökülmesi ile düş ile gerçek arasındaki o sınır
kalkacak ve cehennemi bir kaos hakim olacaktır. bütün bu karmaşayı ise
durdurabilecek tek bir kişi vardır: genç terapist paprika!
venedik film festivali'nde gösterildiğinde büyük bir beğeni ile karşılanan paprika,
insan zihni ile oynayan kurgusu ile seyircinin kafasını karıştıran başarılı bir animasyon
örneği olarak karşımıza çıkıyor.

495- broken flowers

jim jarmush'un 21yy varoluş sorularına komik ve minimalist bir göndermesi. film bill
murray'in canlandırdığı don johnston karakterinin bitik hayatının gizemli bir mektup
ile tekrar ivme kazanması üzerine kurulmuş.
496- before sunrise

tek gunde gecen masal gibi bir film. avrupa'da bir tren yolculuğu sırasında tesadüf
eseri tanışan iki genç... jesse ve celine, viyana'da trenden inerek ertesi gün sabaha
kadar şehri dolaşıp birlikte vakit geçirmeye karar verirler. viyana sokaklarında
durmaksızın dolaşıp kafelerinde bir şeyler içmek için konaklayan ikili, birbirlerine her
an daha da yakınlaşırlar. zitliklarla kurgulanmis film her konuda farkli ve etkileyici.

497- ex machina

genç bir yazılımcı, insan banzeri bir yapay zekanın geliştirildiği nefes kesici bir
bilimsel proje için seçilir

498- predestination

tıpkı bir önceki filmlerinde olduğu gibi yine ünlü aktör ethan hawke ile işbirliği yapan
spierig kardeşler bu sefer looper ile azınlık raporu'nun karması olacak bir bilimkurgu-
gerilim çeşitlemesine imza atıyorlar. yılın sürpriz polisiye soslu bilimkurgusal
hadiselerinden biri olmaya aday film kendi kulvarında bir hayli iddialı görünüyor.

499- clerks

patronu arayıp, tek çalışanı olduğu marketi pazar günü de açması gerektiğini
söyleyene dek, dante hicks sıradan bir tatil günü planlamaktadır. öğlen 2'de
arkadaşlarıyla oynayacağı hockey maçı tehlikeye girmiş ve kız arkadaşı tarafından
sürekli okula dönmesi için beyni bulandırılırken şimdi de eski kız arkadaşı caitlin'in
evleneceği haberi yayılır. yandaki videocu ise dante'nin kadim dostu sarkastik
randall'a emanettir. randall işe sürekli geç gelir, marketi sömürür, müşterilerle kavga
çıkarır ve dante'nin başını devamlı surette belaya sokar. bütün bunlar yetmezmiş gibi
marketin hemen önünde gençlere uyuşturucu satan muhteşem ikili jay ve silent bob
ortalığı karıştırmaya ve tuhaf bir şekilde her durumdan galip çıkmaya devam
edeceklerdir. yönetmen kevin smith'in sonradan muhteşem bir tutkal ile birbirine
bağlayacağı ve yarattığı evrene view askew adını vereceği filmler silsilesinin birincisi.
bu siyah beyaz başyapıtı hiç unutmayacaksınız, acı, hüzünlü ve gerçekten çok komik
ritmini de...

500- the abyss

soğuk savaş dönemi sırasında bir amerikan nükleer denizaltısı bilinmeyen bir
düşmanın saldırısına uğrar ve deniz tabanına oturur. amerikan donanması yakınlardaki
bir petrol istasyonunun çalışanlarından olayın sebebini araştırmalarını ister ve onlara
destek olarak bir özel tim ve yüksek teknolojiyle donatılmış bir araştırma denizaltısı
gönderir. elde ettikleri veriler ve tesbitleri sonucunda takım "kaza"nın sebebinin dünya
dışı varlıkların saldırısı olabileceği yargısına varır, fakat araştırmalarında
ilerleyebilmek için "abyss" adı verilen derin sualtı kanyonuna girmek zorundalardır.

the abyss önceden de karamsar gelecek tasarımlarına filmlerinde (terminator, aliens)


çokça yer veren james cameron'ın geleceğin dünyası ve uzay maceralarından "şimdiki
zaman"a dönerken bilim-kurgu tecrübesini beraberinde getirdiği ve "gerçek dünya"ya
uyguladığı çarpıcı bir yapım.

çekildiği dönemin (1989) standartlarına göre şaşırtıcı derecede karmaşık görsel


efektlerin kullanıldığı film özel efekt dalında oscar da kazanmıştı.

...........................................................................................................................................
......................................................
şu filmler için altyazı arıyorum:

after last season


les derniers jours d'emmanuel kant
koinonia
sobachye serdtse
kandisha
mindwalk

şu filmlerin altyazısını bulamadım. bunun gibi 3-4 film daha var çok konuşma geçtiği
için anlamak zor oluyor. bir diğeri de da var bu filmlerin altyazısı elinde olanlar bana
yazabilir mi?

bu filmlerle birlikte bir kac turkce kitap oneriyorum:

- film çözümlemesinde jungcu yaklaşım


- bilim kurgu sinemasını okumak
- sinema ve varoluşçuluk
- sinema modern mitoloji
- çağdaş fantazya

ekstra+ goruntu ile ilgilenenlere: sinemacının gözü

-kitap ve film onerilerinizi bekliyorum, iyi seyirler-

24.02.2016 13:46 ~ 03.09.2016 00:01 kaedeoky

 maşallah dedirtmiştir

26.02.2016 01:03 mehcekemen

 emeğe saygı diyerekten verdim şukelayı.

23.03.2016 13:01 eylul firtinasi

 takdir-i şayan bir liste oluşturmuş filmlerdir.

23.03.2016 15:34 psyche sthenos

 bu arada arkadas uyardi 150 156 arasi yokmus aksam halledexem. begenenler icin
daha kapsamli bir liste

(bkz: konularına göre film tavsiyeleri)


a)hapishane

the shawshank redemption


the green mile
american history x
sleepers

1-das experiment
2-le trou
3-duvar
4-papillon
5-celda 211
6-un prophète
7-cool hand luke
8-hunger
9-dead man walking
10-starred up

extra dizi
oz
kısa film
room 8
extra anime
rainbow*
extra film
novaya zemlya
vhs zamanı eskilerden
the running man
extra uzak doğu ağlatan cinsten
7-beon-bang-ui seon-mul

b)zaman yolculuğu/paralel evren

back to the future


terminator 2
twelve monkeys/la jetée
the butterfly effect

1-donnie darko
2-los cronocrímenes
3-lola rennt
4-mr. nobody
5-the double life of veronique
6-primer
7-predestination
8-the thirteenth floor
9-abre los ojos
10-the fountain

extra anime:
toki o kakeru shôjo
steins;gate
extra dizi:
the lost room
çok ilgisi olmasa da:
moon
zaman demişken:
groundhog day ve pleasantville
bizden:
aaah belinda
zor anlaşılanlardan:
coherence
extra romantik komedi
happy accidents
sliding doors

c)intikam

the prestige
léon
gladiator
kill bill

1-dogville
2-memento
3-el secreto de sus ojos
4-unforgiven
5-la piel que habito
6-dead man's shoes
7-cidade de deus
8-akmareul boatda
9-munich
10-yongseoneun eupda

extra anime
gankutsuou
gungrave
berserk
extra kısa film
the punisher*
extra alternatif film
payback*

d)zeka

a beautiful mind
good will hunting
limitless
sherlock holmes
1-pi
2-2001*
3-rain man
4-strange days
5-gattaca
6-der name der rose
7-`flatliners
8-whatever works
9-house of games
10-finding forrester

extra anime

one outs
monster
desu nôto
extra dizi
true detective
`extra basit film
la habitación de fermat

e)başarı

forrest gump
black swan
slumdog millionaire
the pursuit of happyness

1-my left foot


2-lord of war
3-the fighter
4-magnolia
5-shine
6-scarface
7-the aviator
8-jerry maguire
9-bugsy
10-catch me ıf you can

extra yeni filmler


the theory of everything
the great gatsby
the ımitation game

f)ruhu şeytana satmak

angel heart
mephisto
faust
ghostrider
1-rosemary's baby
2-lesson faust
3-crossroads
4-o brother, where art thou?
5-the ımaginarium of doctor parnassus

extra kısa film


beat the devil
extra film
fallen
chasseur
extra anime
mushishi
extra yerli yapım
arkadaşım şeytan

g)okul

dead poets society


hababam sınıfı
scent of a woman
rushmore

1-ondskan
2-die welle
3-detachment
4-les quatre cents coups
5-kes
6-les choristes
7-la mala educación
8-pink floyd the wall
9-the breakfast club
10-the first grader
11-grease
12-the great debaters
13-stand and deliver
14-klass
15-freedom writers
16-whiplash
17-iki dil bir bavul
18-half nelson
19-pay ıt forward
20-kokuhaku

extra dizi
the wire
the white shadow
extra anime
slam dunk
gto

h)çete

a clockwork orange
snatch
cidade de deus
green street hooligans

1-rumble fish
2-bande à part
3-state of grace
4-la haine
5-this ıs england
6-tropa de elite
7-gran torino
8-eastern promises
9-the warriors
10-boyz n the hood

extra çerezlik
serbuan maut
death sentence
seven psychopaths
the outsiders
biyeolhan geori

i)mitoloji

pan's labyrinth
300
troy
prometheus

1-medea
2-reconstruction
3-spartacus
4-orfe
5-ımmortals
6-die niebelungen
7-woman in the dunes
8-edipo re
9-jason and the argonauts
10-ugetsu monogatari

extra belgesel
clash of the gods
extra anime:
fate/zero
j)tek mekan

the shining
cube
the man from earth
saw

1-das boot
2-rope
3-rear window
4-who's afraid of virginia woolf?
5-my dinner with andre
6-sleuth
7-glengarry glen ross
8-russkiy kovcheg
9-el método
10-god on trial
11-the sunset limited
12-the big kahuna
13-a torinói ló
14-waiting for godot
15-conversations with other women
16-carnage
17-london
18-phone booth
19-127 hours
20-buried

extra filmler
chinese coffee
locke
tape

k)distopya/post-apokoliptik/siberpunk

matrix
the truman show
dark city
mad max 2

1-blade runner
2-planet of the apes
3-the road
4-metropolis
5-last night
6-brasil
7-melancholia
8-children of men
9-blindness
10-en brysomme mannen
11-the city of lost children
12-delicatessen
13-never let me go
14-the quiet earth
15-equilibrium
16-metropia
17-the age of stupid
18-thx 1138
19-her
20-snowpiercer

extra film
waterworld
extra mini dizi
black mirror
extra animasyon
wall-e
extra anime
ergo proxy
akira

l)gizem

se7en
gone girl
l.a. confidential
the usual suspects

1-chinatown
2-rashomon
3-le procès
4-lost highway
5-salinui chueok
6-mulholland dr.
7-blow-up
8-mou gaan dou
9-the conversation
10-dial m for murder
11-spoorloos
12-contact
13-the game
14-el cuerpo
15-the wicker man
16-dolores claiborne
17-lone star
18-the girl with the dragon tattoo
19-mystic river
20-dans la maison

extra film
broken flowers
extra animasyon
who framed roger rabbit
extra dizi
six feet under
twin peaks
extra anime
monster

m)akıl hastası/hastanesi

one flew over the cuckoo's nest


the silence of the lambs
fight club
shutter ısland

1-m
2-santa sangre
3-network
4-sling blade
5-eraserhead
6-spider
7-birdy
8-repulsion
9-the cabinet of dr. caligari
10-shock corridor
11-the tenant
12-we need to talk about kevin
13-session 9
14-k-pax
15-girl, ınterrupted
16-ı stand alone
17-stay
18-take shelter
19-eliza graves
20-saibogujiman kwenchana

extra film
melancholia
taxi driver
dr jekyll and mr hyde
persona
sucker punch
extra anime
perfect blue

n)çizgi roman

the dark knight


watchmen
oldeuboi
v for vendetta

1-chasing amy
2-ghost world
3-unbreakable
4-american splendor
5-sin city
6-the crow
7-constantine
8-road to perdıtıon
9-darkman
10-a history of violence

extra film
frailty
spawn
crying freeman
scott pilgrim vs. the world
extra anime
one-punch man

o)anarşizm

nineteen eighty-four
fahrenheit 451
bonnie and clyde
full metal jacket

1-naked
2-lord of the flies
3-die fetten jahre sind vorbei
4-tatar ramazan
5-natural born killers
6-ınto the wild
7-they live
8-falling down
9-the loneliness of the long distance runner
10-easy rider

extra filmler
law abiding citizen
hets
collateral
sans toit ni loi
kein system ist sicher

p)gerçeküstü

le fabuleux destin d'amelie poulain


eternal sunshine of the spotless mind
the fall
holy motors

1-der himmel über berlin


2-animals with the tollkeeper
3-seconds
4-bom yeoreum gaeul gyeoul geurigo bom
5-neco z alenky
6-jacob's ladder
7-videodrome
8-le charme discret de la bourgeoisie
9-being john malkovich
10-el angel exterminador
11-barton fink
12-big fish
13-wristcutters*
14-mirrormask
15-pierrot le fou
16-synecdoche, new york
17-underground
18-adams æbler
19-spellbound
20-taxidermia
21-ınterstate 60*
22-the holy mountain
23-bab'aziz
24-adaptation
25-el topo
26-he was a quiet man
27-little otik
28-woman in the dunes
29-trilogia*
30-inland empire

extra dizi:
carnivàle

extra animasyon
mary and max
le tableau
la planète sauvage
extra anime
nekojiru-so
extra film :
upside down
tideland

r)adalet
12 angry men
the devil's advocate
dancer in the dark
ı am sam

1-judgment at nuremberg
2-ınherit the wind
3-the life of david gale
4-murder in the first
5-...and justice for all.
6-to kill a mockingbird
7-the verdict
8-philadelphia
9-primal fear
10-a few good men

extra film
anatomy of a murder
witness for the prosecution
the rainmaker

s)uyuşturucu

requiem for a dream


pulp fiction
trainspotting
lock, stock and two smoking barrels

1-withnail & ı
2-fear and loathing in las vegas
3-true romance
4-walk the line
5-enter the void
6-blow
7-a scanner darkly
8-spun
9-ex drummer
10-the basketball diaries

extra film
factory girl
extra dizi
breaking bad
narcos

t)rüya

otto e mezzo
ınception
angel-a
the wizard of oz

1-living in oblivion
2-waking life
3-the cell
4-smultronstallet
5-yume
6-bi-mong
7-la science des reves
8-3 women
9-the mirror
10-2046

extra film
ınk
bis ans ende der welt
extra anime
sen to chihiro no kamikakushi
papurika

u)ırkçılık

schindler’s list
django unchained
the pianist
monster’s ball

1-angst essen seele auf


2-something the lord made
3-blood diamond
4-crash
5-12 years a slave
6-white dog
7-do the right thing
8-malcolm x
9-the color purple
10-guess who’s coming to dinner

extra film
büyük adam küçük aşk
hotel rwanda
mississippi burning
romper stomper

iyi seyirler

not: tavsiyeler, istekler ve listelerinizi bekliyorum

savaş karşıtı:
birdy
lord of war
no man's land
johnny got his gun

bilim-kurgu

the thirteenth floor


a scanner darkly
the fly

surreal

bi-mong
vanilla sky
big fish
yume
sliding doors
the wizard of oz
o anjo exterminador
the science of sleep
pierrot le fou
last year at marienbad

mitoloji - modern yorumlama

the gaze of odysseus


medea

varoluşçuluk

der himmel über berlin


mr. nobody
un homme qui dort
ıdioterne
yeraltı

yabancılaşma
(medeniyetten kaçış)

ınto the wild


paris, texas
nebraska
los lunes al sol
sans toit ni loi
le feu follet
trois couleurs*
tyrannosaur
kárhozat
sånger från andra våningen
walkabout
tanin no kao
kış uykusu
happiness
bir zamanlar anadolu'da
mary ve max
nói albínói

inanç sistemi

dekalog
vozvrashchenie
nattvardsgästerna
deusynlige
leviathan
voksne mennesker
something the lord made
der name der rose
ta'm e guilass

distopya-medeniyetin çöküşü

watchmen
pisma myortvogo cheloveka
soylent green
le temps du loup
brazil
metropia
strange days
la jetée
mad max 2

sistem eleştirisi

cet obscur objet du désir


natural born killers
snowpiercer
dark city
hunger
duvar
the magdalene sisters
pink floyd the wall
last year at marienbad
malcolm x
sometimes in april
hotel rwanda

evrim

planet of the apes


powder
ı origins

gözetim toplumu

das leben der anderen


the conversation
enemy of the state
benny's video
dans la maison

komünizm

la faute à fidel!
the andromeda strain
novecento
skazka skazok
diarios de motocicleta
soy cuba
oktyabr
tri pesni o lenine
che
4 luni, 3 saptamâni si 2 zile
before night falls

sanat

3 women
vargtimmen
benny & joon

teatral

mephisto
death of a salesman
the big kahuna
waiting for godot
jesus of montreal
mindwalk
macbeth
chinese coffee

bilim

einstein and eddington

ahlak felsefesi

joyeux noël
sosyal ağ
(simülakrlar-simülasyon)

disconnect
welt am draht
vanishing waves
altered states
sala samobójców

önyargı

jagten
easy rider
clean, shaven

hukuk mücadelesi

the thin blue line


philadelphia
ın the name of the father
m
witness for the prosecution

suç ve ceza

the hit
25th hour

psikoloji

sybil

psikaytri

eternal sunshine of the spotless mind


spellbound
das cabinet des dr. caligari.

felsefe

magnolia
a torinói ló
match point
det sjunde inseglet
when nietzsche wept

yeraltı edebiyatı
(kafkaesk)

kafka
berlin alexanderplatz
barfly
leaving las vegas
de helaasheid der dingen
bukowski*
factotum
blue valentine
gainsbourg
control

alter-ego

anonymous
adaptation

politik

wag the dog


tinker, tailor, soldier, spy
missing
reds
the revolution will not be televised
libertarias
machuca
the wind that shakes the barley
la historia oficial
z
no
bahoz
shooting dogs
der baader meinhof komplex
ıdi i smotri
la noche de los lápices
voces inocentes
cautiva

metinlerarasılık

nostalghia
alexis zorbas
faust

feminizm

the hours
thelma ve louise
polytechnique
fried green tomatoes
sedmikrásky
the stoning of soraya m.
volver
todo sobre mi madre
rusalka
4 luni, 3 saptamâni si 2 zile

tüketim bağımlılığı

99 francs
falling down

hayatın anlamı:
(yaşam-ölüm)

waking life
harold and maude
temple grandin
the tree of life
about schmidt
little miss sunshine
finding forrester

devrim

gandhi
persepolis
good bye lenin!
bronenosets potyomkin
viva zapata!
la battaglia di algeri
ıl conformista
land and freedom
giu la testa
oktyabr
chelovek s kino-apparatom
lista de espera
la chinoise

ölüm cezası karşıtı filmler

the life of david gale`


dead man walking
dancer in the dark

woddy allen evreni

manhattan
deconstructing harry
midnight in paris

problemli evlilik
1-scener ur ett äktenskap
2-who's afraid of virginia woolf?
3-eyes wide shut
4-fa yeung nin wa
5-american beauty
6-breaking the waves
7-a woman under the ınfluence
8-gone girl
9-antichrist
10-blue valentine

ex: the war of the roses

samuray:

hiç heveslenmeyin, zatoichi, last samurai ve kill bill gibi çok bilindikleri
yazmayacağım:

1- shichinin no samuraiaka seven samurai


2- seppuku aka harakiri
3- yojimbo aka the bodyguard
4- tsubaki sanjuroaka sanjuro
5- joi uchi hairyo tsuma shimatsu*aka rebellion samurai
6- rashomon
7- tasogare seibeiaka the twilight samurai
8- mibu gishi de aka when the last sword is drawn
9- dai-bosatsu toge aka the sword of doom
10- miyamoto musashiaka samurai ı*
11- sanbiki no samurai aka three outlaw samurai
12- hitokiri aka tenchu!
13- kedamono no ken aka sword of the beast
14- kagemusha aka shadow warrior - the double
15- kakushi-toride no san-akunin aka three rascals in the hidden fortress
16- ghost dog the way of the samurai
17- ran
18- kiru aka kill
19- kozure okamiaka lone wolf and cub*
20- ıchimei aka hara-kiri*
21- kakushi ken oni no tsume aka the hidden blade
22- ame agaruaka after the rain
23- goyokin
24- chushingura
25- jusan-nin no shikaku aka 13 assassins
26- kumonosu-jo aka throne of blood
27- bushi no ichibun aka love and honor
28- samurai
29- adauchi
30- rurouni kenshin meiji kenkaku roman tan aka rurouni kenshin
rurouni kenshin ve samurai champloo animeleri

sağlam bir liste:

bu zehirlenmeye en iyi gelecek film:

joker
the decalogue

13 iskambil

as
the man from earth

papaz
2001 a space odyssey

kız
the sunset limited

vale
naked

10'lu
god on trial

9'lu
the matrix

8'li
agora

7'li
the broken circle breakdown

6'lı
ınherit the wind

5'li
whatever works

4'lü
planet of the apes

3'lü
ı origins

2'li
persepolis
altın 11

1-the ınvention of lying


2-bruce almighty
3-the meaning of life
4- dogma
5- life of pi
6- womb
7- the magdalene sisters
8- the stoning of soraya m.
9- the name of the rose
10- contact
11- the verdict

belgeseller

zeitgeist
charles darwin and the tree of life
your ınner fish
the atheism tapes
religulous
what darwin didn't know
david attenborough's first life
root of all evil?

You might also like