You are on page 1of 426

Azra Erhat

MİTOLOJİ SÖZLÜĞÜ

Altıncı Basım: Ağustos 1996

Remzi Kitabevi A.Ş.

Selvili Mescit S. 3 34440 Cağaloğlu-lstanbul

Tlf: 522 7248 - 522 0583, Fax: 522 9055

ÖNSÖZ
MYTHOS VE MYTHOLOGIA
İlkin Söz vardı, der Kitap. Bunu Platon duysa, söz mü, hangi söz, diye sorar. Çünkü eski Yunan
dilinde söz kavramını vermek için bir değil, üç sözcük vardır: Biri "mythos", öbürü "epos", üçüncüsü
"logos". Mythos söylenen veya duyulan sözdür, masal, öykü, efsane anlamına gelir. Ama mythos'a
pek güven olmaz, çünkü insanlar gördüklerini, duyduklarını anlatırken birçok yalanlarla süslerler.
Bu yüzdendir ki Herodot gibi bir tarihçi mythos'a tarih değeri olmayan güvenilmez söylenti der,
Platon gibi bir filozof da mythos'u gerçeklerle ilişkisiz, uydurma, boş ve gülünç bir masal diye
tanımlar. Epos daha değişik bir anlam taşır: Belli bir düzen ve ölçüye göre söylenen, okunan sözdür,
epos insana tanrı armağanıdır, güzelim süslü sözleri bir araya getirerek büyüler dinleyicilerini bir
ozan. Ozanın sözünü tanımlayan epos böylece şiir, destan, ezgi anlamına gelmiş ve o gün bugün
epik ve epope diye Batılı dillerin hepsinde yerini almıştır. Mythos'la epos arasında ilkinden bir
yakınlık vardır, mythos söylenen sözün, anlatılan öykünün içeriği ise, epos da onun doğal olarak
aldığı ölçülü, süslü ve dengeli biçimidir. Epos ne kadar güzelse, mythos o kadar etkili olur, epos'la
mythos'un bu başarılı evlenmesidir ki, ilkçağdan kalma efsanelerin ürün vere vere günümüze dek
yaşamasını ve mythos kavramının çağlar ve uluslararası bir nitelik kazanarak ölmezliğe kavuşmasını
sağlamıştır.

Ama bir de logos vardı. Onun sözcüğünü başta Herakleitos olmak üzere İonya düşünürleri eski
deyimiyle "physiologoi", yani doğa bilginleri yapmıştır. Onlara göre logos gerçeğin insan sözüyle dile
gelmesidir. Logos bir yasal düzeni yansıtır, insanın bedeninde ve ruhunda bir logos bulunduğu gibi,
evrenin ve doğanın da logos'u vardır. Logos insanda düşünce, doğada kanundur, her yerde ve her
şeyde vardır, ortaklaşa ve tanrısaldır. Logos'u bulmak, sırlarını göz önüne sermek, insan sözüyle dile
getirmek düşünürün asıl ödevidir. Logos kavramıyla açılan bu çığır dosdoğru bilime varmış, öyle ki
logos-logia bugün herhangi bir araştırma dalında bilgini ve bilimi dile getirmek için kullanılan birer
ek olmuştur.

Mythos'la epos uyumlu bir bütün içinde birleştikleri halde, onlarla logos arasında ilkinden ve gün
geçtikçe kesinleşen bir karşıtlık baş göstermiştir. Birbirine zıt iki akım almış yürümüştür. Ege
kıyılarında filiz veren destanlar, övgüler, ezgilerin yanında, gene Ionya'da doğup gelişen bilim
kolları: Fizik Tiatematik, yer ve gök bilimi, tarih ve coğrafya. Bilginler mythos'un uydurduğu epos'un
dile getirdiği tanrı masallarını hor görür, yerdikçe yerer, evreni ve insanı anlatmakta bu türün
yalancı ve zararlı yollara saptığını ileri sürer dururlar. Ne var ki evren tanımını dile getirmek için bu
bilginlerin çoğu da epos biçimine, yani destana özgü heksametron ölçüsüne başvurmaktan
alamazlar kendilerini. Yalnız Herakleitos düzyazıyla dile getirir düşüncesini.

Platon'un tutumu daha da ibret vericidir. Homeros'u tanrılar üstüne yalanlar uydurdu, topluma
zararlı efsaneler düzdü-diye suçlamakla başımızı şişiren bu filozof "Devlet", ya da "Gorgias" gibi en
önemli dialoglarının sonunda gerçeğin gerçeğini, tanrılar katındaki hakikati gözümüzün önüne
sermek, fiziküstü kanıtlarla tanımlamak istedi mi, bir mythos uydurur. Ne yapsın ki mythos'tan ayrı
düşünemez, düşüncesi mythos kalıbına kendiliğinden girer. Mythos Yunan düşüncesiyle özdeştir
denebilir hem yalnız Yunan mı, insan düşüncesi ve onun ürettiği dille özdeş olsa gerek ki,
Homeros'tan bugüne dünya sanatçıları mythos'u kendilerine tükenmez bir esin kaynağı olarak
almışlardır.
Ama "mythologia" sözcüğünde mythos'la logos'un, karşıt bu iki kavramın birleştiğini görmüyor
muyuz? Mythologia efsaneler bilimi anlamına gelmez mi? Hem gelir, hem de gelmez. Erken ilkçağda
"mythologein" diye bir fiil vardır, masal anlatmak demektir, sözlü gelenekle dilden dile aktarılan
efsanelerin ozanlarca sürdürülmesini de belirtir. Mythologia kavramı da aynı anlama gelir. Hem
masal ve efsanelerin toplandığı kitap için, hem de ilkçağın sonlarında "mythos-graphos", yani
mythos yazarı denilen derleyicilerin yaptığı iş için kullanılır. Ama mythologia bugün taşıdığı geniş ve
kapsayıcı anlama gelmemiştir ilkçağın hiçbir döneminde. Mythos, çok tanrılı bir dinin tanrıları
üstüne anlatılan efsane, mythologia da bu efsanelerin bir araya geldiği kitap olduğuna göre,
mythologia ilkçağın din kitabı olmalı gerek, oysa değildir ve hiçbir zaman olmamıştır. Çünkü bu
efsaneler İnanç -tek tanrılı dinlerde söz konusu edilen inanç- düzeyine yükselmemiştir. Sözlü ya da
yazılı yazın ve sanat kollarının hepsinde durmadan konu edinilip işlenen ve işlendikçe değişen
mythos'lar ne kadar ozan, yazar, sanatçı varsa, o kadar biçim almış, bu nedenle hiçbir zaman belli
bir dinin tek kitabı halinde toplanamamıştır. Böyle bir çeşitlilik, böylesine öğreti ve yöntem yok-
luğu, bu tür başıboşluk, özgürlük ve özerklik başka hiçbir din ve efsanelerinde görülmemiştir. İlkçağ
mythos'u layiktir, din adamının değil, sanatçının uğraşıdır, onun anlamı, yön ve biçimi din alanında
verilmez, sanat alanında verilir. Asıl yaratıcısı da sözdür ve söz ustasıdır. Mythos, epos, giderek
logos bile birleşmişlerdir onun doğup gelişmesine. Gerçekle ilişkisi olup olmadığına gelince,
mythos'un gerçeğini sözün dışında aramak boşunadır. Asıl gerçek insan sözünün içinde, özünde,
şiirindedir. Bunu anladığı içindir ki, ilkçağ insanı sözle birbirinden renkli, büyüleyici ve inandırıcı
yapıtlar yaratabilmiş ve sözün bir kitap içinde donmasını önleyerek, çağdan çağa, insan kanı gibi
sıcak sıcak akmasını, böylece canlılığını sonsuzluğa dek aktarmasını sağlamıştır.

MYTHOS YARATICILARI
Herodot der ki, tanrı soylarını sayıp döken, tanrılara adlarını veren, niteliklerini tanımlayan ve
efsanelerini anlatan, Homeros'la Hesiodos'tur. Yani çok tanrılı ilkçağ dininin yaratıcıları,
peygamberleridir onlar demeye getirir. Ne var ki bu yaratıcılığın neye yarayacağını bilmez, bilemez
Herodot. Yunan mythos'unun yazına vurulması, evet, Homeros ve Hesiodos'la başlar, ama orada
kalmaz, Homeros'la Hesiodos'un yarattıkları tanrı soylarına ve efsanelerine -ki bu konuda ilk iki
yaratıcının bile söyledikleri birbirini tutmaz- ekler, katkılar yapılır, yazın türleri çoğaldıkça
mythoslar da yeni anlatımlar ve yorumlarla zenginleşir. Destan çağını İonya'da da, Yunanistan'da da
"melos" denilen lirik şiir türleri izler, çalgı eşliğiyle bir kişinin, ya da bir koronun söylediği bu
ezgilerde de mythos önemli bir yer tutar, "hymnos" denilen övgülerde başlıca konudur. Hele traged-
ya ile mythos yeniden doğar, tragedya yazarlarının elinde bir daha yitiremeyeceği bir öz ve anlamla
yüklenir: İnsanlık dramının aynası, simgesi oluverir. Konusunu gerçek olaylardan alan bir iki
tragedya dışında -ki bunlar da büyük tepkiyle karşılanmış ve tutunamamıştır- tragedyanın tek
kaynağı mythos'tur. Destandan tragedyaya tür ve görüş ayrılığının gerektirdiği büyük bir farklılık
vardır. Destanda başrolü oynayan tanrılar arka plana itilir, yeni tanrılar, yeni kahramanlar ön plana
alınıp tragedya yazarının seyircilerine yaşatmak istediği dramın gereklerine göre aydınlanır. Dram
insan dramıdır ama ipleri gene de tanrıların elindedir, onları destanda olduğu gibi bir dağın
tepesinden savaşı yönetir ya da bir insanın ölüm kalımını tartıya vurur görmeyiz, amaç ve eylemleri
saklı kalır, anlaşılmadığı oranda da korkuçtur; tragedya tanrıları, bilerek ya da bilmeyerek işlediği
bir suç için insanı yıkıma götüren amansız yazgıyı, lanete uğramış bütün bir soyun zincirleme suç ve
cezasını simgeler.

Tragedyanın bu açıdan aydınlattığı mythos böylece alabildiğine zenginleşir, ama iş bununla da


bitmez: Bin bir kent devletine ayrılmış olan Yunanistan'ın her bölgesi yerli mythos'unu yaratmak ve
yaşatmak hevesindedir. Koruyucu olarak seçtiği bir tanrı üstüne kendi bölgesiyle İlgili efsaneler
uydurmakta ya da olan efsaneleri kendi din ve devlet politikasına göre yorumlayıp değiştirmektedir.
Efsane çemberleri böylece genişledikçe genişler: Troya savaşı çemberine Atina, Thebai, Korinthos
çemberleri katılır, Odysseus'un serüvenleri destanına Argonaut'lar destanı eklenir, Dor ırklı boylar
İon mythos'unun kişileriyle boy ölçüşecek bir destan kahramanı yaratıp bütün efsanelerini Herakles
diye bir yarı tanrının çevresinde toplarlar. Mythos böylece içinden çıkılmaz girift ve karmaşık bir
toplam oluverir. Bu çokluğu aydınlığa kavuşturmak için gerçekten bir mythos bilimine gerek vardır:
O sırada, yani Yunan'ın klasik denilen parlak çağı sona erip de yaratıcılığı azaldığı, sanat gücünün
tükenmeye yüz tuttuğu Hellenistik denilen dönemde efsaneleri toplama ve derleme işine girişilir.
İskenderiye ve Bergama kitaplıklarının kurulup çalışmaya açıldığı elyazmalarının alabildiğine
çoğaltılıp eleştirildiği dönemdir. Bu dönemde türeyen mythos yazarları bir yandan başta Homeros
olmak üzere büyük yazın yapıtlarını şerhler, notlar ve açıklamalarla kopya etmeye, bir yandan da
efsaneler toplayıp kitaplar yazmaya koyulurlar. Bunların efsane derlemeleri bizim için önemli bir
kaynaktır. Roma imparatorluğu döneminde de efsane düzme süreci canlıdır. Roma, Yunan
mythos'undan esinlenerek kendi din ve mitolojisini kurmak hevesine kapılır. Yunan tanrılarını kendi
yerli tanrılarıyla bir tutarak adlarını değiştirir, efsanelerin kimini benimser, kimini atar, kimini yerli
efsaneleriyle karşıtırır. Ta ilkçağın sonuna kadar bu böyle gider. Yunan-Roma mitolojisi dediğimiz
bütün bu kaynaklardan ve daha sayamadığımız başkalarından alınmış, toplanmış, özetlenmiş
efsane, masal ve öykülerin toplamıdır.

AKDENİZ MİTOLOJİSİ
Şimdi sorarım size: Mitoloji diye bir kitap yazmaya girişince bu bin bir kaynak arasından
hangisini seçip de anlatsın çağdaş bir yazar? Kaldı ki mitoloji deyince başta Yunan-Roma mitolojisi
diye bir kavram akla gelir. Bu anlayış da hatalıdır. Aslında bir Akdeniz çevresi efsaneler topluluğu
vardır, onu Yunanistan ve Roma'ya mal etmemiz, bu efsanelerin Yunanistan ve Roma uyruklu
yazarların ka-lemiyle Yunanca ve Latince olarak yazılmış olmasından ileri gelir. Oysa bu efsanelerin
çıkış yeri ne Yunanistandır, ne de İtalya, Anadolu'dur, Girit'tir, Mezopotamya'dır, Fenike, Mısır'dır, ya
da bütün bu yerlerdeki sözlü geleneklerin karışımından ortaya çıkmış bir bütündür. Yunanlı ya da
Romalı kaynak yazarlar anlattıkları efsanenin asıl kaynağını araştırmazlar, onu bilseler bile kimi
zaman si-yasal amaçlar güderek saklarlar, bile bile değiştirirler. Hem ozanlar ve yazarlar özgür
müdürler? Kimin için yazdıkları, kime hizmet ettikleri belli olur. En büyük iki destan yazarı buna
örnektir: Homeros İonya'lıdır, gönlü Troya'dan yanadır, ama efendileri Troya savaşını kazanmış,
Anadolu'nun kilit noktası olan Dardanos kalesini yıkmış Akhalardır, onları kahraman göstermek
zorundadır, oysa asıl insan-kahraman Hektor'dur İlyada'da. Vergilius ise Augustus çağının kültür
politikasına hizmet etmekle görevlidir, Roma'ya bir kahramanlık geçmişi yaratmak amacıyla yazar
Aeneis destanını ve Homeros'un tam tersine asıl gücü kuvveti Troyalılarda göstermeye çalışır. Bu açı
ve erek farkları mythos anlatımında da farklılıklara yol açar.

İkinci bir güçlük mythos anlayışında gün geçtikçe artan değişik görüşlerdir. Son yıllara dek
"Yunan mucizesi" diye bir balon uçup dururdu. Batı dünyası insan değerlerinin dile geldiği ve büyük
sanat yapıtlarıyla ölümsüzlük kazandığı tek kaynağın Yunan-Roma uygarlığı ve kültürü olduğuna
inanırdı. Bu dar görüşlü açıdan bakılınca Yunan mucizesini yaratan asıl kaynak ve etkenlerin ne
olduğu araştırılmaz, görmezlikten gelinir, bu inancı sarsacak bir bulut ortaya çıktı mı, bile bile ve
bilimselliğe aykırı bir tek yönlülükle tartışmaya, giderek kavgaya girişilirdi. Troya'nın Çanakkale
yöresinde olmadığını, Schliemann-Dörpfeld-Blegen üçlüsünün gün ışığına çıkardıkları koca uygarlık
merkezinin Homeros'un İlyada'sıyla bir ilişkisi bulunmadığını ileri sürmekte direnen sözüm ona
bilginler bugün bile ortalıkta dolaşır ve kör görüşlerini kitaplara aktarmak yolunu bulurlar.
Arkeolojinin son buluşları tarihle ilgili bilim kollarını göz kamaştırıcı bir ışıkla aydınlatmaktadır ama
Anadolu arkeolojisi daha yenidir, Hititlere ancak son on, on beş yıl içinde yazılmış kitaplarda yer
verilir, yüzyılımızın başlangıcında yayımlanmış bir mitoljide bakarsınız ki Ana Tanrıça Kybele'ye
ancak yarım sütunluk bir yer ayrılmıştır. Apollon ya da Artemis'i Türkiye'nin Ege bölgesinde toprak-
tan çıkarılan anıtların ışığında yorumlamak, değerlendirmek daha hiçbir derli toplu mitoloji
kitabına erek ve görev olmamıştır. Kısacası ilkçağın yazılı kaynaklarıyla günümüzün buluşlarını bir
araya getirerek çok yönlü bir görüşle toplamaya daha pek az bilgin girişmektedir. Bu yolda
Halikarnas Balıkçısı çığır açıcı, yol göstericidir, yani Yunan'ı, Türk'ü olmayan, uluslararası tek
bilimsel gerçeği aramaya koyulan gerçek bir bilgindir. Onun açtığı yoldan gitmekle birlikte eski ya-
zın kaynaklarına da hakkını vermek "Mitoloji Sözlüğü" adıyla okuyucuya sunduğumuz bu kitabın tek
amacıdır. Hemen söyleyelim ki bu kitap bir denemedir, eksiklerini, yetersizliklerini bile bile
yayımlamaya giriştiğimiz bir deneme.

Yukarda sözünü ettiğimiz sorunları bir dereceye kadar çözümleyebilmek için bu "Mitoloji
Sözlügü"nü hem bir sözlük, hem de bir antoloji olarak düzenlemek yolunu seçtik. Efsanelik
kişilerden kim söz ediyorsa Homeros mu, Hesiodos mu, tragedya yazarları mı, onların anlatımını
elden geldiği kadar kendi metinlerinden vermeyi denedik. Burada Türkiye'de Türkçe olarak bulunan
kaynakların çokluğu bizi sevindirdi Tercüme Bürosunun açtığı çığır ve Milli Egitim Bakanlığı nın
yayımladığı İlk klasikleri çevirilerinden bu yana çok çalışılmış ve; Yunan-Latin yazınının ana
yapıtları bugün okunur bir dille kazandırılmış bulunmaktadır. Daha öteye gidilmiş, mitolojik öyküler
ve kişiler Batı yazınına olduğu gibi bizim de şiirimize konu olmuştur. Bizden önce Türkçe mitolojiler
de yayımlanmıştır. Elimize geçenleri çalışmamıza ortak ettik. Bu çapta bir mitoloji sözlüğü bir tek
kişinin yapacağı iş değildi. Batı kaynaklı bir tek mitoloji kitabını çevirmektense, kendi
olanaklarımızla, kendi yazılı kaynaklarımızdan faydalanarak özgün bir deneme yapmayı yeğ gördük.
Hangi kaynaklardan nasıl faydalandığımızı, bu kitabı nasıl hazırlayıp hangi yöntemlere göre
dizdiğimizi kitabın sonuna eklediğimiz Sonsöz'de belirtmekteyiz. Okuyucu bu bölümde, sözlüğü nasıl
kullanacağını da bulabilecektir.

Sözün kısası ben burada tek başıma değil, yapıtları ve çalışmaları elime geçen birçok yazarlarla
birlikte ortaya çıkmak istedim. Bu kaynakları bulmada ve değerlendirmede ister istemez kişisel
eğilimlerime göre bir seçme yaptım. Okuyucu bunu bana bağışlasın ve eleştirilerini, yergilerini,
önerilerini benden esirgemesin. Çabamın tek ödülü bu olabilir.

Borcum büyüktür: En başta hocam Prof. Dr. Georg Rohde'yi anmak isterim. Mythos ve
mythologia’nın ne olduğunu, böyle bir çalışmanın bilimsel yollardan nasıl sürdürüleceğini de
göstermiştir. Bu kitaptaki "Kybele" maddesini onun 1937'deki Türk Tarih Kongresinde verdiği tebliğe
borçluyum. Ama asıl esin kaynağım sevgili ustam ve dostum Halikarnas Balıkçısı'dır. Yurdumuzun
eşsiz değerlerine saygıyı ve sevgiyi o aşıladı bana. Çok borçlu olduğum bir kişi de, birlikte
çevirdiğimiz İlyada ve Odysseia'yı güzelim şiir diliyle Türkçeye kazandıran arkadaşım A. Kadir'dir. Bu
kitap Homeros'la doludur, nasıl olmasın ki Batı uygarlığının ilk ve en büyük ozanı yurttaşımız
Homeros burcu burcu Anadolu kokar.

Azra Erhat

İstanbul, 1972

A
olmuş, tanrıça böylelikle Samos'ta kalmak
Abas. istediğini belli etmiş. Samos Hera'sı diye
(1) İlyada'da adı geçen Abant'lar boyuna anılan ünlü bir heykel İlkçağ arkaik sanatının
adını veren kahraman. Poseidon ile su perisi en önemli yapıtlanndan sayılır. Sisamlılar Hera
Arethusa'nun oğlu. ve Admete adına yılda bir bayram yaparlardı.

(2) Aigyptos oğulları amcaları Danaos'un


Admetos.
kızlarıyla zorla evlenince, gerdeğe girdikleri
Pherai (bugün Elestino) şehrinin kralı.
gece kanları tarafından öldürülürler. Yalnız
Delikanlı olarak Kalydon avına ve Argonaut'lar
Hypermestra kocası Lynkeus'u esirger, ikisinin
seferine katılmış. Kyklop'ları öldürdü diye bir
birleşmesinden Abas adlı bir erkek çocuk
yıl Olympos'tan sürülen Apollon'u sığırtmaç
doğar (Tab. 10). Abas Argos'ta kral olur,
olarak kullanmış (Apollon, Kyklop’lar).
evlenerek Akrisios'la Proitos'u meydana getirir.
Pelias'ın kızı Alkestis'e gönül veren Admetos
Akrisios'tan Danae, Danae'den Perseus doğar.
onu elde etmek için arabasına bir aslan; bir de

Acca Larentia. yaban domuzu koşmak zorunda kalınca


Apollon tanrı ona yardım etmiş ve Admetos
(1) Roma'nın kuruluş efsanesi'nde sözü
Alkestis'i almış, ne var ki düğün günü Artemis'e
geçen çoban Faustulus'un karısı. Kocasının
kurban kesmeyi unuttuğu için, tanrıça
dağda bulduğu Romulus ve Remus bebeklerini
gerdeğini yılanlarla doldurmuş. Apollon
benimser ve kendi on iki çocuğuyla birlikte
Admetos'u bu beladan kurtarmış, bununla da
büyütür (Romulus).
kalmayıp Admetos'un kaderini de değiştirmeyi
(2) Roma'nın kuruluş dönemlerinde başarmış: Kader Admetos'un ölümü için
güzelliğiyle ün salmış bir kız. Bir bayram günü saptadığı gün Pherai kralı yerine ölecek başka
Hercules tapınağında tanrı ile tapınak bekçisi birini bulursa ertelemeye razı olmuş. Ama o
bahse girişirler, zar oyununda kim gün gelince Admetos yerini alacak kimseyi
kazanacaksa "ötekine bir ziyafet çekecek ve bulamamış: Ne anası, ne babası, ne uşağı,
bu güzel kızla yatmasını sağlayacaktır. Oyunu kimse ölmek istememiş, yalnız genç karısı
Hercules kazanır ve Acca ile sevişir. Kız Alkestis kendisini feda etmiş. Alkestis Hades'e
sonraları zengin bir Etrüsk'le evlenir ve yaşlı indikten sonra Herakles tarafından kurtarılır
kocası ölünce bütün varlığını Roma halkına (Herakles). Deli Dumrul efsanesine de konu
bağışlar. olan bu motifi Euripides "Alkestis" adlı
tragedyasında işlemiştir (Alkestis).
Admete.
Bir Samos (Sisam) efsanesine göre, Perseus Adonis.
soyundan olan Admete Argos'ta tanrıça Hera Köken ve kaynakları güney Akdeniz
tapınağının rahibesiymiş. Elli sekiz yıl bu çevresine uzanan tipik bir Anadolu efsanesi.
tapınağa hizmet ettikten sonra, babası Kybele-Attis mythos'unun bir başka anlatımını
Eurystheus ölünce Argos'tan kaçmak zorunda veren Adonis efsanesi bir toprak-bereket
kalmış. Tanrıçanın heykelini yanına alarak öyküsüdür. Birçok şiir ve masal yazarlarının
Sisam adasına sığınmış. Bir süre sonra özene bezene işledikleri bu öykü şöyle
Argos'luların parayla tuttukları korsanlar Hera özetlenebilir:
heykelini kaçırmaya kalkışmışlar, ama gemiye
Suriye kralı Theias, ya da Kıbrıs kralı
bindirilen heykel yelkenlerin açılmasına engel
Kinyras'ın Myrrha ya da Smyrna adında bir kızı ölürlerdi. Adonis bahçeleri denilen bu
varmış, tanrıça Aphrodite'in lanetine uğrayan çiçeklerin karşısında kadınlar yas tutar ve "O
bu kız babasına tutulmuş, onunla sevişmek ton Odonin" (Vah Adonis!) çığlıklarıyle
istemiş. Dadısının kurduğu bir düzenle dövünürlerdi.
babasının yatağına girmiş ve on iki gece
Adonis efsanesi Sümer ve Hitit
onunla sevişmiş, son gecesi de gebe kalmış. O
kaynaklarından gelmedir. Adonis İbranîce
gece babası, yanında yatan kadının kendi kızı
"efendi" anlamına gelen Tammuz (Türkçe
olduğunu anlamış ve bu korkunç günahı
Temmuz) adının yunancalaştırılmış karşılığıdır.
temizlemek için, kılıcıyla kızının üstüne
Tammuz-Adonis efsanesiyle Hitit bereket
yürüyüp onu öldürmek istemiş. Ama tanrılar
tanrısı Telepinu efsanesi arasında ilişki ve
Myrrha'ya acımışlar ve onu babasının elinden
benzerlik göze çarpmaktadır (Kinyas).
kurtarmak için bir mersin ağacına çevirmişler.
On ay kadar sonra ağacın kabuğu çatlamış, Adrastos.
gövdesinden dünya güzeli bir bebek çıkmış.
Talos'un oğlu, Argos kralı (Tab. 23).
Çocuğun güzelliğine vurulan Aphrodite onu
Efsanesi Thebai'ye karşı Yediler seferiyle
büyütsün diye yeraltı tanrıçası Persephone'ye
ilgilidir. Bir aile kavgası yüzünden yurdunu
vermiş. Ama Persephone de çocuğa tutulmuş,
bırakıp, dedesi Sikyon kralı Polybos'un yanına
onu Aphrodite'ye bir daha geri vermeye
sığınmak zorunda kalır. Bir süre sonra da onun
yaraşmamış. Tanrıçalar arasında kopan
vârisi olarak tahta çıkar, ama babasını öldüren
kavgaya yargıçlık eden Zeus, Adonis'in yılın
Amphiarâos'la görünüşte banşarak, kız kardeşi
dört ayını Persephone'nin, dört ayını da
Eriphyle'yi ona verir ve Argos krallığına döner
Aphrodite'nin yanında geçireceğine, geri kalan
(Amphiarâos, Eriphyle).
zamanda da istediği yerde yaşayabileceğine
karar vermiş. Adonis sekiz ay Aphrodi-te'nin Bu arada Oidipus oğullarından Eteokles,
yanında kalmayı seçince, tanrıçanın güzel kardeşi Polyneikes'i Thebai'den sürünce, bir
delikanlıya olan aşkını kıskanan öbür tanrılar yandan Polyneikes, öte yandan da adam
(Ares ya da Artemis) Adonis'in üstüne bir öldürdüğü için Kalydon'dan sürülen Tydeus,
yaban domuzu salmışlar, kasığından yaralanan Argos'a sığınırlar. Adrastos kızlarından birini
Adonis'de kanaya kanaya can vermiş. Toprağı Polyneikes'e, öbürü Deipyle'yi de Tydeus'a
sulayan kanından Manisa lalesi denilen bahar verir ve Polyneikes'le birlikte Thebai'ye karşı
çiçekleri bitmiş, öte yandan sevgilisinin Yediler seferine önayak olur. Falcı ve bilici
yardımına koşan Aphrodite'nin ayağına diken olan Amphiaraos bu savaşta bütün önderlerin
batmış, sıyrığından akan bir damla kan öleceğini, bir Adrastos'un sağ kalacağını
tanrıçanın çiçeği olan beyaz gülü kırmızıya öngörmüştü. Gerçekten de öyle olur, büyük
boyamış. yenilgiden sonra, Adrastos ölümsüz atına
binerek Argos'a kaçar. Sonra, ölen önderlerin
Kışın yeraltında saklanan, baharla birlikte
oğullarıyla Thebai'ye karşı Epikon'lar seferine
yeryüzüne dönen ve aşk cümbüşü içinde
katılır ve bu kez zaferi kazanır, ama savaşta
fışkırıp gelişen bitkisel varlığı simgeleyen
yitirdiği oğulunun yasına dayanamayıp ölür.
Adonis'e Suriye'de özellikle kadınlar
tapınırlardı: Yılda bir bahar bayramları
Aedon. (Yun. Bülbül).
yaparlar, saksılara, sepetlere tohum dikerler,
(1) İlkçağ yazarlarını çok etkileyen bu
onları sıcak sularla sularlardı, böylece hızla
efsaneye ilkin Homeros'ta rastlanır.
büyüyen bu bitkiler kısa zamanda solup
Odysseia'da (XIX, 518) anlatıldığına göre, anlatmasın diye dilini koparır. İki kız kardeş
Aedon Pandareos'un kızı ve Thebaili Zethos'un İtys'i kesip babasına yedirmekle öç alırlar.
karışıdır. Zethos'un kardeşi Amphion Niobe ile Tanrılar Prokne'yi bülbül, Philomela'yı
evlenip çok çocuğu olduğu halde, Aedon'la kırlangıç (başka bir anlatıma göre adı güzel
Zethos'un yalnız bir çocukları olur: İtylos. sesli anlamına gelen Philomela bülbül olur),
Aedon eltisini kıskanır ve bir gece en büyük Tereus'u da hüthüt kuşuna dönüştürürler.
oğlunu uykusunda öldürmeye kalkışır, ne var ki Aristophanes "Kuşlar" komedyasında bu dramı
yanılır, karanlıkta Niobe'nin oğlunu değil de Hüthüt'ün ağzından şöyle anlatır:
kendi çocuğunu öldürür. Tanrılar Aedon'a
acıyıp onu bir bülbüle dönüştürürler.
Uyan garip bülbülüm, uyan,
(2) Miletos efsanesi şöyledir: Aedon Milet'li Çöz tanrısal dilini,
Pandareos'un kızı ve Polytekhnos adlı Dök yüreğindeki acılan,
sanatçının karısıdır. Kocasıyla birlikte Anlat o kutsal ağıtlarınla
Kolophon' da mutlu günler yaşarlar, İtys Oğlumuz İtys'in başına gelenleri.
adında bir oğulları olur. Ama mutlulukları Kızıl boynundan su gibi aksın
başlarına vurur, gurura kapılırlar. Zeus ile Oğlumuzun adını inleyen sesin,
Sık fundalıklardan göklere yükselsin,
Hera'dan daha mutlu bir çift olmakla
Apollon, altın saçlı tanrı
övündükleri için, Hera ceza olarak kavga
Duyup bu acı yankıları,
tanrıçası Eris'i sokar aralarına. Karı koca
Alsın fildişi çalgısını,
birbirleriyle yarışmaya girişirler, Polytekhnos
Karşılık versin sana,
araba yapmakta, Aedon kumaş dokumakta. Tanrı koroları kursun yukarda,
Kim daha çabuk bitirecekse, öbürüne bir Ve ölümsüz dudaklarından çıkan
hizmetçi bulup getirecektir. Yarışmayı Aedon ezgiler
kazanır, kocası da gider Efes'ten onun kız Karışsın sesine mutlu yüceliklerde.
kardeşi Khelidon'u (Yun. Kırlangıç) alır, yolda
onu kirletir, saçlarını kesip köle kılığına sokar
ve kız kardeşine kim olduğunu bildirirse, onu Aello.
öldüreceğini söyleyerek Aedon'a verir. Aedon
Harpya'lardan biri. Adı Kasırga anlamına
kız kardeşinin bir gün çeşme başında dert
gelir (Harpyalar).
yandığını duyunca, onu tanır. İki kız kardeş öç
almaya karar verirler, İtys'i öldürüp pişirirler
Aerope.
ve babasına yedirirler. Polytekhnos işin farkına
Girit kralı Katreus'un kızı (Tab. 15).
varınca çılgına döner, iki kız kardeşi öldürmek
Girit'ten sürülüp Argos'a gelir ve ilkin
ister. Zeus araya girer ve birini bülbül,
Pleisthenes ile evlenir, sonra Atreus'un karısı
öbürünü kırlangıç haline sokar.
olur. Aerope, Agamemnon ve Menelaos'un
(3) Atina efsanesi: Tragedya yazarlarının anaları olarak gösterilir. Atreus'la Thyestes
ve özellikle Sophokles'in yitik "Tereus" arasındaki kardeş kavgasında ölür (Atreus).
tragedyasında anlatıldığı gibi, Prokne ile
Philomela Atina kralı Pandion'un kızlarıdır. Agamedes.
Prokne Trakya kralı Tereus'la evlenir ve İtys Agamedes üvey oğlu Trophonios'la birlikte
adlı bir oğulları olur. Ama Tereus Philomela ile Yunanistan'ın en ünlü mimarlarındanmış.
de sevişir ve olup biteni kız kardeşine Delphoi ve Thebai şehirlerinde yaptıkları
anıtlar parmakla gösterilirmiş: Delphoi'de İlyada'nın üçüncü bölümünde Helene
Apollon, Arkadya'da Poseidon tapınakları ve surların üstüne dizilmiş, savaş alanına bakan
Thebai'de Alkmene'nin yatak odası ellerinden Troyalı ihtiyarlara en başta eski eniştesi
çıkmış. Boiotia kralı da onlara hazinesini Agamemnon'u "hem iyi bir kral, hem güçlü bir
saklamak için sağlam bir yapı ısmarlamış. Para savaşçı" olarak tanıtır. Agamemnon'un krallık
hırsına kapılan iki mimar da hazine odasını, yetkisi Zeus'tan gelmiştir. Homeros onun
bir taşını yerinden oynatıp kolayca asasının, kral değneğinin tarihçesini çizerken
çıkarabilecekleri biçimde yapmışlar Geceleri (İl. II, 100 vd.), soyunu Pelops'a kadar götürür,
buraya girer, hazineden bir şeyler başka bir efsane koluna göre Agamemnon'un
araklarlarmış. Varlığının gün geçtikçe ilk atası Tantalos'tu. (Tab. 14 ve 15). İlyada'da
eksildiğini gören kral Girit'ten ünlü mimar Pelops oğullarının kan davasından söz
Daidalos'u çağırmış. Bir tuzak kurmuşlar ve iki edilmez, krallık normal yoldan Pelops'tan
hırsızı tam yakalayacakken, Trophonios Atreus'a, Atreus'tan Thyestes'e ve ondan
Agamedes'in kafasını keserek kaçmış. Agamemnon'a aktarılır; Atreus ile Thyestes

Başka bir anlatıma göre, Agamedes ile arasındaki kardeş düşmanlığı ve onun

Trophonios Delphoi tapınağını bitirince, sonucunda İşlenen korkunç suçlar daha çok

tanrıdan ücretlerini istemişler, Apollon da altı tragedyaya konu olmuştur (Atreus). Ama

gün yiyip içip eğlenmelerini, yedinci günü destan Agamemnon'u bir krala özgü bütün

emeklerinin karşılığını alacaklarını bildirmiş. nitelikleriyle canlandırır. Bu kral portresi

Öyle olmuş, yedinci gece uykuya dalınca iki üstünde durmaya değer.

mimar bir daha uyanmamışlar. Tanrı onlara en İlyada'nın konusu, Agamemnon ile
büyük ödül diye tatlı bir ölüm bağışlamış. Akhilleus arasındaki kavga Agamemnon
yüzünden kopar. Ve bu kavgada krallar
Agamemnon. kralının tutumu, karakteri ve kişiliği bütün
Agamemnon Yunan mythos'unda tektir, açıklığıyla ortaya serilir. Agamemnon kraldır
eşsiz bir tiptir, yalnız İlyada'da değil, ve her kral gibi kendi çıkarını, istek ve
efsaneler boyunca onun simgelediği kavramı buyruklarını emrindeki insanlarınkinden üstün
onun kadar etkin ve belirgin niteliklerle görmekte ve bu inanışa göre davranmaktadır.
canlandıran başka bir kişi yoktur. Agamemnon Tutsağı Khrysels'i geri vermek istememesi,
kraldır, krallar kralıdır, her biri bir bölgenin vermek zorunda kalınca Akhilleus'unkini
yönetimini elinde tutan birçok derebeylerinin almakta hiçbir sakınca görmemesi kavganın
başında, onları ordularıyla birlikte yöneten asıl nedenidir. Bu olayda karşısına çıkan kim
başkomutandır. Buyruğuna tek sınır, bölgesel olursa olsun paylar, tersler, hiçe sayar (İl. I,
kralların toplantısında çizilir, bu kurultayda da 102 vd.).
başlıca kural danışmadır. Yunan mythos'u
tanrılar tanrısı Zeus'un üstünde, ondan üstün
... Kalktı hırsla
bir güç bulunduğunu gösterdiği gibi, krallar
gücü yaygın Agamemnon, yiğit Atreus oğlu,
kralı Agamemnon'un kişiliğinde de krallığın
kapkara bir öfkeyle doluydu yüreği,
hem erdemlerim, hem de eksik ve zayıf yanıyordu iki gözü yalım yalım...
yönlerini önümüze serer. Bu bakımdan destana
olduu kadar, tragedyaya da esin konusu
olmuştur Agamemnon. Apollon'un Akha'lara gönderdiği salgının
nedenini bilen Kalkhas bu öfke karşısında
çekinir gerçeği söylemeye (İl. I, 78 vd.). kalkmaya,
bütün gözlerden uzakta, kapatmaya
kendine?
Kızdıracağım biliyorum Akha'ların saydığı Başbuğsun, yakışık almaz Akha oğullarını
adamı, yıkıma sürüklemen.
o adamın bütün Argos'lulara her yerde sözü Size diyorum Akha oğulları, hey,
geçer. Akha oğulları denmez size artık,
Kral azgın olur kızınca ayak takımından Akha kadınları demeli,
birine, sizi aşağılık herifler sizi,
bir zaman öfkesini yenerse de, unutamaz Hadi yurda dönelim gemilerimizle,
kinini, tek başına bırakalım Troya'da onu,
dışarı vurana dek taşır yüreğinde onu. otursun onur payının üstüne.
Yardım etmeyelim de görsün sonunu,
Saygısızlık etti Akhllleus'a, en üstün
Ama Agamemnon ne Kalkhas'ı dinler, ne de yiğidimize,
onun sözlerine uyulmasını salık veren aldı onur payını, yoksun bıraktı onu.
Akhilleus'u, bildiğini yapar. Bu davranışı tepki Akhilleus'un içinde büyük bir kin yok
uyandırır. Tepkinin, yalnız kavgaya tutuştuğu gene de;
Akhilleus'tan gelmemesi, ordunun alt hem gevşek davranmasaydı sana, Atreus
tabakasını simgeleyen bir askerin de kralı en oğlu,
ağır sözlerle kınaması dikkati çeker. Halkın bu senin son küfrün olurdu ona.

yöneticisini eleştirmesi dünya yazınında ilk


kez görülmektedir burada. Bu eleştiri
Bu sorunu Akha ordusunun nasıl
Akhilleus'un ağzından şöyle dile gelir.
çözümlediği de ilginçtir. Athena'nın verdiği
"Ey doymak bilmek adam... Seni gidi esinle Odysseus sıraları dolaşıp şöyle yatıştırır
edepsiz, çıkarma düşkün yürek... Seni şarap herkesi (İl. II, 193 vd.):
fıçısı, seni it gözlü, seni geyik yürekli...
Halkını kemiren bir kralsın sen". (İl. I, 122,
...bilemezsin Atreus oğlunun niyeti ne?
vd.).
Akha oğullarını yokluyor şimdi o,
Ama yiğidin sözlerinden daha da ama ezecek yakında başlarını...
şaşırtıcıdır Thersites'in, halktan bir adamın Öfkelenip de Akha'lara yıkım getirmesin
kralı kınaması (Thersitesj. Bu eleştiri yalnız sakın,
kralı degil, feodal Akha düzeninin tümünü Zeus'un beslediği kralların amansızdır
kapsamaktadır (İl. II, 225 vd.). öfkesi...
daha güçlüdür onlar senden.
Sense savaştan anlamaz korkağın birisin.
Gene mi bir isteğin var, Atreus oğlu? Ne kurultayda geçer sözün, ne savaşta
Barakaların tunçla, kadınla dolu. geçer.
Bir şehri alır almaz biz Akha 'lar Hem biz burada hepimiz kral değiliz ki.
onları sana verdiydik ilk peşin. Her taraftan bir ses çıkarsa iyi olmaz,
Bir de altın mı istiyor canın şimdi? bir tek baş olmalı, bir tek kral.
Tutup getirelim Troya'lılardan birini, Kurnaz Kronos oğlu şu değnekle bütün
gelsin babası kurtulmalık versin sana, yetkileri
altınla versin sana, öyle mi? size krallık etsin diye verdi Agamemnon'a!
Taze bir kadın mı istiyorsun yoksa, düşüp
varlık doğar: Agdistis. Hem kadın, hem erkek
olan bu yaratığı tanrılar ele geçirir ve erkeklik
Agamemnon gene de bir zorba olarak
uzvunu kesip atarlar, uzuvdan bir badem ağacı
gösterilmez İlyada'da, aslında talihsiz bir
meydana gelir, ırmak tanrı Sangarios'un
adamdır: Akhilleus'u kırdığına bin pişman olur,
(Sakarya) kızı bu ağaçtan bir badem koparıp
barışmak için ödün vermeye razıdır. Yiğidin
göğsüne saklar, bundan gebe kalarak Attes
olumsuz tepkisiyle karşılaştıktan sonra, bir
(başka kaynaklara göre Attis) adlı bir oğlan
daha aynı uysallığı gösterir ve özür dileyerek
doğurur. Onu dağa bırakır. Attes büyüyünce
barışır (İl. XIX, 85 vd.). Her davranışında sanki
öyle yakışıklı, öyle eşsiz güzellikte bir
bir sakarlık vardır Agamemnon'un: Aulis'te
delikanlı olur ki o zaman salt kadın olan
avlanırken Artemis'i kızdırması, bu yüzden kızı
Agdistis ona âşık olur. Ne var ki Attes
İphigeneia'yı kurban etmek zorunda kalışı bu
Agdistis'ten kaçmak İçin Pessinus'a gider ve
kralın hatalarını ne kadar pahalıya ödediğini
orada kralın kızıyla evlenmeye kalkışır. Tam
gösterir (İphigeneia). Karısının ve onun âşığı
düğün gecesi düğün ezgileri söylenmektedir ki
olan kendi amcaoğlunun elinden öldürülmesi
Agdistis birdenbire çıkagelir. Attes onu
bile aynı yarı komik, yarı trajik kaderin
görünce çıldırır ve erkekliğini keser, Pessinus
belirtisidir (Klytaimestra, Aigisthos).
kralı da aynı şeyi yapar. Attes ölür, Agdistis de
İlyada onun kahramanlıkları ve öldürdüğü sevgilisinin bedeninin bozulmamasını sağlar.
Troyalı yiğitlerin adıyla doludur, ama
Bu efsanenin başka bir anlatımı da
Agamemnon burada da tam başarılı değildir,
şöyledir: Phyrgia ilinin sınırlarında Agdos adlı
ne savaşta bir Akhilleus ya da bir Aias olabilir,
ıssız bir kaya varmış, orada Kybele tanrıçaya
ne de kurultayda bir Nestor ya da Odysseus
bir taş biçiminde tapılırmış. Zeus tanrıçaya
gibi üstün bir akıl gösterebilir. Onun kişiliğinde
tutulmuş, onunla birleşmeyi başaramayınca
Homeros ve yolunu izleyen bütün ozanlar
tohumunu bir kayanın üstüne bırakmış. Bu
krallık kurumunun kusur ve eksikliklerini
tohumdan Agdistis doğmuş, hünsa imiş,
ortaya sermek istemişlerdir sanki.
Agdistis'i Dionysos sarhoş ederek erkekliğinden
etmiş; uzvundan bir badem ağacı çıkmış,
Agaue.
bunun meyvesini Sangarios ırmağının kızı Nana
Kadmos ile Harmonia'nın kızı, İno ile göğsüne almış, gebe kalıp Attes'i doğurmuş.
Semele'nin kardeşi, Pentheus'un anası (Tab. Sangarios Nana'ya çocuğu dağa bırakmasını
18). Zeus'la Semele'nin aşkı üstüne dedikodu buyurmuş. Bebek gelen geçenin ilgisini
yaptığı için, Semele'nin oğlu tanrı Dionysos çekmiş, onu bir tekenin sütüyle beslemişler,
anasının öcünü almış. Bakhalar sürüsüne tekenin sütü olamayacağı halde, adının
katılan Agaue, oğlu Pentheus'u bir vahşi Phrygia dilinde teke anlamına gelen "attagus"
hayvan sanarak kendi eliyle parçalamış. Bu teke ile ilişkisini göstermektedir. Ne var ki bu
konu Euripides'in "Bakkha'lar" tragedyasında attagus sözcüğü "güzel" anlamına da gelebilir.
işlenmiştir (Pentheus, Bakkha'lar). Her neyse Agdistis ile Kybele ikisi birden gönül
vermişler bu güzel delikanlıya, ama Phrygia
Agdistis. kralı Midas onu kendi kızına almak istiyormuş.
Pausanias'ın anlattığı Agdistis efsanesi ana Derken Agdistis Attes'i çıldırtmış, delikanlı bir
tanrıça Kybele'nin Pessinus'taki kültüne ilişkin çam ağacının dibinde erkekliğini keserek can
bir efsanedir. Zeus bir gece düş görerek vermiş. Kybele tanrıça onu gömmüş, toprağa
tohumunu yeryüzüne döker. Bundan hünsa bir akan kanından biten menekşeler dibinde
öldüğü çamı çepeçevre sarmışlar. Midas'ın kızı kentler kurup yerleşirler (İo, Epaphos, Belos,
da umutsuzluğa düşerek canına kıymış, Kybele Europe).
onu da gömmüş ve onun mezarı üstünde de
menekşeler bitmiş. Ayrıca mezarı üstünde bir Aglaie.
badem ağacı büyümüş. Agdistis Zeus'a Adı parlak anlamına gelen Aglaie Zeus ile
yalvarmış Attis'in bedeni hiç bozulmadan Eurynome'den doğmuş üç Kharit tanrıçanın
kalsın, çürümesin diye, Zeus da bu dileğini biridir (Kharit’ler). Hesiodos'a göre Aglaie
yerine getirmiş. Attis'in saçları büyümeye, Kharit'lerin en gencidir ve tanrı Hephaistos'la
küçük parmağı da oynamaya devam evlenmiştir.
edecekmiş. Bu sözü aldıktan sonra Agdistis
sevgilisinin ölüsünü Pessinus'a götürmüş, orada Aglauros (yahut Agraulos).
gömmüş ve anısına bir bayram ile bir rahip Atina kralı Kekrops'un üç kızından biri.
heyeti kurmuş. Tanrıça Athena, içinde Erikthonoios'u sakladığı
Bu efsanelerde Agdistis ile ana tanrıça sepeti ona verip sakın açmamasını söyler. Ama
Kybele birbirine karışmaktadır. Motifleri kardeşleri Herse ve Pandrosos'la birlikte
toprak bereketini ve bitkinin öldükten sonra Aglauros merakını yenemez ve sepeti açarlar,
yeniden dirilmesini simgeleyen bu efsaneler içinde yılanlarla sarılı bir bebek görünce
daha çok alegorik birer anlam taşır. Bunlardan korkudan çıldırarak Atina Akropolünden
amaç, Pessinus'taki Kybele kültünde rahiplerin aşağıya atarlar kendilerini (Erikhthonios).
belli zamanlarda ve törenlerde erkeklik
uzuvlarını kesmelerinin nedenini ve kaynağını Agron.
anlatmaktadır. Kybele tanrıçanın ise Kos (İstanköy) adasında Byssa ve Meropis
Anadolu'da ve çevrede tarih öncesi çağlardan adlı iki kız kardeşiyle yaşayan ve yalnız toprak
Roma devrine değin çeşitli adlarla tapım işleriyle uğraşan bir delikanlı. Bu üç kardeş
gördüğü herkesçe bilinmektedir (Kybele). toprak tanrıçasından başka hiçbir tanrıya saygı
göstermedikleri için ceza olarak kuş biçimine
Agenor. sokuldular: Meropis baykuş oldu, Byssa martı
Epaphos'un oğlu, İo'nun torunu olan Agenor oldu, Agron da yağmurkuşu haline
tanrı Zeus'un soyundandır (Tab. 10). İo inek dönüştürüldü.
kılığında dünyayı dolaştıktan sonra Mısır'a
gelir, orada Zeus'tan olan oğlu Epaphos'u Aia.
doğurur, Epaphos da Nil tanrısı Neilos'un kızı Yun. "aia" veya "gaia" toprak demektir.
Memphis'le evlenir ve Libya adında bir kızları Aia, Kolkhis ülkesinin eski adıdır
olur. Afrika'nın bir bölgesine adını veren bu kız (Argonaut'lar).
tanrı Poseidon'la birleşerek ikiz doğurur:
Agenor ile Belos. Belos Mısır'a, Agenor ise Aiaie.
Fenike'ye yerleşir. Tyr ile Sidon kentlerinin Odysseia'da büyücü tanrıça Kirke'nin
kralı olur. Kızı Europe tanrı Zeus tarafından adasına verilen ad (Kirke).
kaçırılınca Agenor oğulları Kadmos, Phoiniks
ve Kiliks'i kız kardeşlerini aramaya gönderir, Aiakos.
bulup getirmedikçe dönmemelerini buyurur. Yunanlıların en dürüstü, en dindarı diye
Hiç biri de geri gelmez, Akdeniz çevresinde anılan Aiakos, Zeus'la su perisi Aigina'nın
oğludur (Tab. 21). Anasının adını alan Aigina ama hep omuz omza savaşırlar. Bu
adasında kral iken uyruklarının hepsi vebadan dayanışmayı şöyle tanımlar Homeros (İl. XIII,
ölmüş, Aiakos da babası Zeus'a yalvarmış ki 702 vd.).
adada bol sayıda bulunan karıncaları insana
dönüştürsün. Baştanrı oğlunun bu dileğini
Oileusun çevik oğlu Aias hiç, ama hiç
yerine getirmiş. Karıncalardan doğma bu
ayrılamaz Telamonun oğlu Aias'tan,
adamlara Myrmidon'lar (Yunanca "myrmeks"
yeni sürülen tarlada şarap rengi İki öküz
karınca demektir) denmiş. Aiakos'un torunu
nasıl
Akhilleus sonraları Myrmidon'ları kendi ordusu gönüldeş olur da çekerlerse sabanı;
olarak Troya seferine götürmüştür. boynuzlarının kökü bol bol ter döker,
Tanrıların çok sevdiği Aiakos'tan Yunanlılar gittikleri zaman yarık boyunca uca doğru
yalnız cilalı boyunduruk ayırır onları
bir dilekte bulunmuşlar: Ülkelerini kasıp
birbirinden,
kavuran kuraklığa son vermesi için Zeus'a
işte Aias 'lar da tıpkı öyle,
yakarmasını istemişler ve Zeus bu dileği de
omuz omza destek oluyordu birbirine.
yerine getirmiş.

Aiakos'un Aigina'dan Telamon ile Peleus,


bir denizkızı olan Psamathe'den (Yun. Kum) Bu iki yiğit Akha ordusunun canı ciğeridir,
Phokos (Yun. Fok balığı) adlı bir oğlu olmuş. katılmadıkları hiçbir savaş, başaramayacakları
Phokos'un atletik yarışmalarda başarılarını hiçbir yiğitlik yoktur.
kıskanan ağabeyleri Telamon ile Peleus Aias'lar arasındaki bu birlik, beraberliğin
kafasına bir disk atarak öldürmüşler onu. asıl nedenini, bu iki yiğidin nitelikleri ve
Aiakos da hak yerine gelsin diye sürmüş kaderleriyle birbirinden çok değişik
oğullarını Aigina'dan. olmalarında aramalı. Bunu daha iyi anlamak
Bu hakseverliği ona öldükten sonra Hades için her birini ayrı ayrı incelemeliyiz.
ülkesinde yargıç olmayı sağlamış. Gerçi (1) AİAS, OİLEUS OĞLU
Homeros destanlarında Aiakos'un böyle bir
Aias İlyada'da şöyle çıkar karşımıza (İl. II,
sıfatı yoktur, ama Platon onu ölüler yargıcı
526 vd.).
olarak gösterir ve Asya'lı Minos ile
Rhadamanthys'in yanıbaşında Avrupa'dan gelen
ruhları yargıladığını ileri sürer (Gorgias, 524a). Lokris'lilere Oileus oğlu çevik Aias komuta
eder,
Aiakosoğlu. Telamonun oğlu Aias'ınki kadar değil boyu
İlyada'da Akhilleus'a verilen soyadı (Tab. bosu
21). ondan ufak, hem çok ufak,
'kendirden' bir zırh giymiş küçümencik bir
adamdır ama,
Aias.
bütün Hellen'leri, Akha'ları kargı atmakta
İlyada'da iki Aias'ın adı geçer, biri, "küçük
geçer.
Aias" Oileus'un oğludur ve Lokris'lilerin önderi
olarak gelmiştir Troya savaşına, öteki, "büyük
Aias" Telamon'un oğlu, Akhilleus'un amca Aias kırk tane kara gemiyle gelmiştir
çocuğu ve Salamis adasının kralıdır (Tab. 14 ve Troya'ya, ama onun komuta ettiği bölükler hiç
21). Bu iki Aias birbirinden çok ayrı kişilerdir, benzemez öbür savaşçılara: Okçular
Lokris'liler, hafif silahları kullanmakta sorulduğunda, tanrı sözcüsü şu cevabı verir:
ustadırlar, öteye de hiç gidemezler (İl. XIII, Kassandra'nın kaçırılıp ırzına geçilmesinin
712 vd.). kefareti olarak her yıl Lokris'ten Troya'ya iki

Aias Hektor'a karşı teke tek savaşa da genç kız gönderilmeli ve Athena tapınağına

hazırdır, gemilerin yanındaki çetin boğuşmaya kurban edilmelidir. Bu töre de bin yıl

katılır. Patroklos'un ölüsünü Troyalıların sürdürülmelidir. Lokris'liler bunu yapmışlar,

elinden kurtarmaya da yardım eder. Ama sert, ikinci yılından sonra kızlar kurban edilmeyip

kavgacı ve kimi zaman kabadır; Patroklos'un Athena rahibesi olarak Troya'da

ölüsü için yapılan araba yarışmasında Aias alıkonulmuşlar.

İdomeneus'la kavgaya tutuşur, Girit'lilerin (2) AİAS, TELAMON OĞLU


önderi de şöyle tanımlar onu (İl. XXIII, 483
Telamon'un oğlu Salamis'li Aias Troya
vd.).
savaşına yalnız on iki gemi getirdiği halde,
Akha'ların, Akhilleus'tan sonra en yiğit
Aias, kavgacı başı, akılsız adam, savaşçısıdır. Görünüşü, boyu bosuyla küçük
Akha'lardan geri kalırsın her İşte, Aias'ın tam karşıtıdır. Akha'ların kalesi diye
senin aklında hiç çeviklik yok. anılan Aias'ı, Priamos surların üstünden
görünce, yanındaki Helene'ye sorar (İl. III, 226
vd.).
Aralarını sonunda Akhilleus bulur, yatıştırır
Aias'ı bu kötü huyu Aias'ın başına bela
olacaktır. İlyada'daki olaylardan sonrasını Kim o, öbürAkha'lı, soylu, iriyarı yiğit,
anlatan destanlarda Aias’ın işlediği büyük bir Argos'luları başıyla, geniş omuzlarıyla
suç söz konusudur: Troya şehrinin düştüğü, aşan?
Akha'ların eline geçtiği sırada Priamos'un kızı
Kassandra Athena tapınağına sığınmış,
Helene de bu yiğidin "eşi görülmedik Aias"
tanrıçanın heykeline sımsıkı sarılmıştır. Aias
olduğunu söyler.
kızı sığınağından ayırmak, dışarı çekmek ister
ve dinsel töreleri hiçe sayarak bu işi başarır. Savaşa hazırlanırken şöyle tanımlanır Aias
Akha'lar bu günahı kendisine ödetmek için (İl. VII, 206 vd.).
Aias'ı taşlamaya koyulurlar. Ne var ki bu kez
kendi de Athena sunağına sığınıp yalvarır.
Aias giydi ışıldayan tunç zırhını,
Tanrıça yiğidi böylece ölümden korumuş olur,
silahlarla sarıp sarmaladı bedenini, fırladı,
ama cezasız bırakmaz: Dönüş yolculuğunda tıpkı dev yapılı Ares gibi yürüdü,
Akha'lar korkunç bir fırtınaya tutulurlar, Kronos oğlunun, yürek kemiren savaş
Aias'ın gemisi batar, Poseidon yiğidi kurtarır, gücüyle
ama bu kez Aias Athena'nın öfkesine karşın birbirleri üstüne saldırttığı erler arasında
kurtulduğuna böbürlendiği için tanrıça Zeus'un savaşa giden Ares gibi tıpkı.
yıldırımını alarak kendi öldürür akılsız yiğidi. İşte böyle atıldı öne o,
dev yapılı Aias, Akha'ların kalesi.
Aias'ın işlediği günahların cezasını yurdu
Korkunç yüzünde bir gülümseme.
da çeker: Yiğit öldükten sonra bile uzun bir Geniş adımlar atıyordu altında ayakları,
süre Lokris toprağı verimsiz kalır, ikide bir uzun gölgeli kargısı sallanıyordu.
salgınlar baş gösterir. Delphoi'ye çare
Aias kalkanıyla dikkati çeker Akha'lar edeceğim diye bir sığır sürüsüne saldırır,
arasında. Korkunç diye nitelenen bu kalkan hayvanların hepsini bir bir öldürür, soykaları
yedi kat deri, bir kat da tunçtan yapılmıştır. çadırına taşır, öç aldım diye şenlik yapar. Bu
Hektor'la savaşta Troya'lı yiğidin kargısı altı işte tanrı parmağı vardır, Aias'ı tanrıça Athena
kat deriyi geçer, son katına saplanır kalır, bu korkunç yanılgıya düşürür. Aias kendine
derken Hektor, "ovada duran, kara, pürtüklü, gelip ne yaptığını, kimleri öldürdüğünü
iri" bir kaya parçası alır ve Aias'ın kalkanını görünce düşmanlarının karşısında rezil olmaya
tam göbeğinden vurur. Ama Aias daha büyük dayanamaz. Çektiği acı korkunçtur. Bunca
bir kayayla onu saf dışı eder (İl. VII, 268 vd.). büyük bir kahramanın böyle gülünç bir duruma

Aias Hektor'u alt etmekle kalmaz, düşmesi Aias'ın katlanacağı bir çöküntü

Troya'nın sayısız yiğidini tepeler, öldürür; değildir: Kılıcının üstüne atar kendini ve

saldırıda da, savunmada da hep başta gelir, canına kıyar. Sophokles'in bu tragedyasında

önde yürür, Akha'ların gevşediğini gördü mü, ününü ömrünün sonuna kadar koruyamayan

hemen koşar, kışkırtır onları, güçlerine güç büyük adamın dramı dile getirilmiştir.

katar. Aias kendi çıkarını hiç düşünmeyen


Aidoneus.
ülkücü bir kahramandır, savaşın en çetin
anlarında aslan gibi dövüşür, sorumluluk Yeraltı tanrısı Hades'in başka bir adı
duygusu Agamemnon'unkinden daha üstündür, (Hades).
Akhilleus'un bir kız uğruna savaştan
çekilmesini, savaş arkadaşlarını hiçe saymasını Aietes.
sert sözlerle kınar. Öyle ki tanrılar bile derin Güneş tanrı Helios ile Okeanos kızı
bir saygı beslerler Aias'a, Akha'lara söz Perseis'in oğlu (Tab. 8). Önce Korinthos
geçirmek için ona baş vururlar. tahtına çıkar, sonra Karadeniz'in güney-doğu
kıyılarında, Kafkas dağının eteklerinde
İlyada'da en erdemli yiğit olarak karşımıza
bulunan Kolkhis (bugünkü Gürcistan) ülkesine
çıkan Telamon oğlu Aias'ın adına birçok
kral olur. Büyücü Kirke'nin ve Minos'un karısı
efsaneler daha kurulmuştur. Bunların arasında
Pasiphae'nin kardeşi ve Medeia ile Apsyrtos'un
şair Sophokles'in "Aias" adlı tragedyasında ele
babasıdır.
aldığı yürekler acısı dramı üstünde duralım:
Kız kardeşi Helle ile Asya'ya kaçan Phriksos
Akhilleus öldükten, Troya savaşı da
Kolkhis'e sığınmış ve üstünde uçtuğu kanatlı
bittikten sonra, Thetis'in tanrı Hephaistos'a
koçu Zeus'a kurban ettikten sonra, altın
yaptırıp oğluna getirdiği silahlar kime kalacak
postunu Aietes'e armağan etmiş. Kral da onu
diye kavga kopar Akha komutanları arasında.
tanrı Ares'e adanmış ormandaki bir meşe
Thetis ister ki Akhilleus'tan sonra en yaman
ağacına asmış ve bekçi olarak önüne korkunç
savaşçı kimse o alsın silahları. O adam da
bir ejder dikmiş, Iason Argonaut'larla birlikte
Telamon oğlu Aias'tır, ama Agamemnon ile
altın postu almaya gelince, Aietes ona birçok
Menelaos ne yapıp yapıp silahlan Odysseus'a
sınamaları başarırsa postu vereceğini
verirler. Aias çileden çıkmış, küçük
söylemiş. Medeia'nın yardımıyla altın postu
düşürülmüş, ünü, değeri hiçe sayılıp ağır bir
çalıp kaçan Argonaut'ların peşine takılmışsa da
hakarete uğramıştır. O sırada bir bunalım
oğlu Apsyrtos'un, Medeia'nın kesip denize
geçirir, bizim bugünkü deyimlerimizle bir
serptiği parçalarını toplamakla vakit geçirmiş
şizofreni ya da paronaya krizi, bir gece pusu
ve umutsuzluğa kapılarak Kolkhis'e dönmüş.
kurar, elinde kılıcıyla Akha ordusunu yok
Orada da tahtından olmuş, yıllar sonra Aigina'ya tutulan Zeus onu Oinone adasına
yurduna dönen kızı Medeia'nın yardımıyla kaçırır. Aigina bu adada Aiakos'u doğurur.
tacını yeni baştan elde edebilmiş Sonradan Aktor'la evlenip, Patroklos'un babası
(Argonaut'lar). olacak Menoitios'u dünyaya getirir. Aiakos bir
süre sonra adaya bir Pelasg soyu yerleştirip
Aigeus. Oinone'ye anasının adını vererek Aigina der
Atina kralı Pandion'un oğlu, Theseus'un (Aiakos).
babası (Tab. 24). Pandion bir devrim sonucu
Atina'dan sürülünce, Aigreus onu kardeşleriyle Aigis.
birlikte yeniden tahta çıkarmayı başarır. Homeros destanlarında tanrı Zeus ve
Athena'nın kalıp sıfatlarından biri de "aigis
Aigeus iki kez evlendiği halde çocuğu
taşıyan"dır. Aigis, Zeus'un Girit mağarasında
olmaz. Bunun nedenini Delphoi tapınağında
tanrı sözcüsüne sormaya gider. Aldığı cevabı kendisini emziren keçi Amaltheia'nın derisiyle

pek anlamaz ama, dönüş yolunda Troizen'de yaptığı bir kalkandır. Yılanlarla çevrili,
ortasında bir Gorgo kafası bulunan aigis
kalır ve ora kralının kızı Aithra ile birleşir.
kalkanı korku salarak orduları bozguna
Aithra'ya, bir oğlu olursa, babasının adını
uğratırmış. Zeus'un Titanlara karşı savaşında
bildirmeden büyütmesini söyler. Aithra bir
kullandığı ve kendisinden başka yalnız
çocuk doğurur. Bu çocuk kahraman
Athena'ya verdiği bu kalkan kudretin bir
Theseus'tur. Delikanlılık çağına gelince,
simgesi olmuştur.
Theseus Atina'ya döner ve amcası Pallas'ın
tahta göz dikmiş elli oğlunu alt edip babasına
Aigisthos.
kendini tanıtır (Aithra).
Thyestes'ln oğlu (Tab. 14 ve 15). Atreus ile
Ama Aigeus mutsuz bir kraldır. Bunca
Thyestes arasındaki kardeş kavgasını sürdürür.
dertten sonra, Panathenaia bayramında
Atreus Thyestes'in oğullarını öldürüp kendisini
yarışan Girit atleti Androgeos'u öldürttüğü için
Mykenai'den kovunca, Thyestes kardeşinden
kral Minos'un korkunç isteklerine uymak
öç almak çarelerini arar. Bir tanrı sözcüsü ona
zorunda kalır: Her yıl Atina gençliğinden yedi
ancak öz kızından bir oğlu olursa, Atreus'u
erkek ve yedi kız Minotauros'a yedirilmek
öldürebileceğini bildirir. Thyestes de bir gece
üzere Girit'e gönderilmektedir. Theseus bu
gizlice kızı Pelopeia'nın koynuna girer ve onu
duruma bir son vermek üzere canavarı
gebe bıraktıktan sonra kaçar. Pelopeia
öldürmeye gider. Yola çıkmadan önce babasına
Aigisthos'u doğurur. Kimden olduğunu
söz verir ki zaferle dönerse, gemisine bir
bilmediği bu çocuğu kırlara bırakır, bir süre
beyaz yelken çekecektir. Dönüşte bu sözünü
sonra da kendisini tanımayan amcası Atreus'la
unutur ve gemisi kara yelkenleriyle girer
evlenir. Çobanların keçi sütüyle besleyip
limana. Theseus'un yolunu gözleyen Aigeus
büyüttükleri Aigisthos (adı Yun. keçi
kara yelkenleri görünce oğlunu öldü sanarak
anlamındaki "aix"ten türemedir) Mykenai
kendini denize atar. İçinde boğulduğu denize
sarayına gelir. Atreus onu iyi karşılar, kendi
adı verilerek Aigaios Pontos (Ege denizi)
oğluymuş gibi benimseyerek yetiştirir. Sonra
denmiştir.
da Thyestes'i öldürmekle görevlendirir. Ama
Aigisthos Thyestes'in kendi öz babası olduğunu
Aigina.
anlar ve onun yerine Atreus'u öldürür. Bir süre
Irmak tanrı Asopos'un kızı (Tab. 21).
baba-ogul Mykenai'de hüküm sürerler, sonra
Atreus'un oğlu Agamemnon tarafından
kovulurlar. Agamemnon Troya seferine çıkınca Aineias (Lat. Aeneas).
Aigisthos Mykenai'ye döner, kralın karısı Tanrıça Aphrodite ile Troya'lı prens
Klytaimestra'yı baştan çıkarır. Agamemnon Ankhises'in oğlu Aineias Homeros'un İlyada
Troya'dan dönünce ikisi birden kahpece destanında önemli bir rol oynamakla
vururlar onu. Aigisthos, yedi yıl hüküm kalmamış, klasik Latin şairlerinin en büyüğü
sürdükten sonra Agamemnon'un oğlu Orestes olan Vergilius'a da bir destan esinlemiştir.
tarafından öldürülür. "Aeneis", yani Aeneas destanı Troya'lı yiğidin
Kuşaktan kuşağa süregiden bu kan davası Troya yangınından sonra Anadolu'dan göçmesi
tragedya şairlerine tükenmez bir esin kaynağı ve İtalya'ya yerleşerek Roma şehrine temel
olmuştur. Aiskhylos'un "Agamemnon" ile olacak yeni bir yurt kurmasını anlatır.
başlayan "Oresteia" üçlüsü, Sophokles'in Aineias'ın bu iki destanda da beliren çok yönlü
"Elektra", Euripides'in "Elektra" ve "Orestes" kişiliğini incelemek gerekir:
adlı tragedyaları bu aile dramını çeşitli Soy ağaçlarından da belli olduğu gibi (Tab.
ayrıntılarıyla ve başka başka açılardan ele 17) Troya kral soyunun ilk atası Zeus ile
alarak canlandırırlar. Aigisthos adının Elektra'nın oğlu Dardanos'tur, Troya'nın
"Odysseia" da da sık sık geçmesi, Atreus kurucusu Tros ile kral soyu iki dala ayrılır: İlos
oğulları efsanesinin Homeros destanları kadar ile Assarakos, İlos'un torunu olan Priamos
eski olduğunu gösterir. (Od. I, 32-43; III, 256- Troya kralı, Assarakos'tan üreme Ankhises ise
275; IV, 518-537). Dardanie şehrinin yöneticisidir. Ankhises ile
Priamos ve Hektor ile Aineias aynı kuşaktan
Aigyptos. amcaoğullarıdır. Ama Aineias'ın Priamos
Belos'la Ankhinoe'nin oğlu (Tab. 10). oğullarından üstünlüğü bir tanrıçanın oğlu
Aigyptos ile ikiz kardeşi Danaos'un dedeleri olmasından gelir (İl. II, 819 vd.).
tanrı Poseidon, ataları da Zeus'la İo' dan
doğma Epaphos'tur. Afrika kıtasına egemen
Dardanie'lilerin başında Aineias var,
olan Belos oğlu Danaos'a Libya'yı, Aigyptos'a da
Ankhises 'in oğlu,
Arabistan'ı verir, ama Aigyptos gider,
tanrısal Aphrodite doğurdu onu
"Melampodes" (kara ayaklar) ülkesini, yani
Ankhisesten;
Mısır'ı fetheder ve oraya adını verir. bakmadı tanrıçalığına, birleşti İda
Aigyptos'un elli oğlu, Danaos'un da elli kızı eteklerinde bir ölümlüyle.
olmuş. Aigyptos bu kızları oğullarına almak
istemiş. Bu konuda iki kardeşin arası açılmış
Babası nasıl İda dağının eteklerinde
ve Danaos elli kızıyla birlikte Afrika'dan kaçıp,
yaşamışsa (Ankhises), Aineias'ın çocukluğu,
soylarının kaynağı olan Argos'a sığınmış.
delikanlılığı da oralarda geçer, Akhilleus’la ilk
Danaos kızları, kendilerini kovalayan Aigyptos
çatışması da orada olur (İl. XX, 90 vd.).
oğullarıyla evlenmek zorunda kalmışlar, ama
düğün gecesi kocalarını öldürmüşler. Tek Troya savaşında Aineias Priamos
başına desteksiz kalan Aigyptos da üzüntüden oğullarından hiç geri kalmaz, Hektor'la denk
ölmüş (Danaos, Danaos Kızları). gider, kimi zaman Hektor'u bile aşıp ona öğüt
vermek durumuna gelir (İl. XVII, 335 vd.).

Hektor kadar yiğitçe savaşır Akha'ların en


güçlü kahramanlarına karşı, ama her kezinde destanda anlatılmıştır: Tahta atın şehre
de bir tanrı korur, kurtarır onu. Savaş alınması ve Laokoon faciasından sonra
meydanında görelim onu (İl. V, 296 vd.). (Laokoon), Aineias babası Ankhises'i
omuzlarına alarak ve oğlu Askanios'u da
elinden tutarak İda dağına kaçar. Troya'nın
Kocaman kargısı, kalkanıyla Aineias yere
kutsal heykellerinden Palladion'u da
atladı,
yüklenerek yola koyulur, karısı Kreusa
Akhalar alıp götürmesinler diye ölüyü
arkalarından gelirken birden ana tanrıça
gücüne güvenen aslan gibi dolaştı
çevresinde, Kaybele tarafından kaçırılır (Kreusa). Eşi de,
önünde kargısını, yuvarlak kalkanını düşünde gördüğü Hektor'un tayfı da Aeneas'a
tutuyordu, batıda Hesperia ülkesine gidip Troya'yı orada
öldürmek için yanıyordu karşısına çıkanı, yaşatmasını buyururlar. Odysseia'nın
korkunç çığlıklar atıyordu. serüvenleri örnek alınarak anlatılan bu
yolculuk Trakya, Girit ve kuzeybatı Yunanistan
kıyılarından Sicilya'ya geçişle başlar, Ankhises
Derken Diomedes kocaman bir taş atar
orada ölür, sonra korkunç bir fırtına Aeneas'ı
üstüne, Aineias'ı kalçasından vurur, yiğit
Libya kıyılarına atar. Kartaca kraliçesi Dido
düşer, o sırada anası Aphrodite'nin telaşını
epizodu Odysseus'un Alkinoos'un sarayında
görmeli (İI.V, 311 vd.).
yaptığı gibi, Aeneas'ın o güne kadar olan
Aphrodite bu yüzden yaralanır. Aineias'ı serüvenlerini anlatmasına fırsat verir.
Apollon Troya kalesindeki tapınağa kaçırarak Aeneas'a gönlünü kaptıran Dido onu Afrika'da
kurtarır. Öbür tanrılar da katılırlar bu çabaya. alıkoymak istediği halde, tanrılar Aeneas'ın bir
Aineias'ın Troya önünde ölmeyeceği, Dardanos an önce yeni Troya'yı kurmak görevine
soyunu sürdürmekle görevli olduğu tanrı dönmesini buyururlar. Yiğit arkadaşlarıyla yola
Poseidon'un ağzından söylenir İlyada'da (İl. XX, koyulur, Dido canına kıyar (Dido). Güney
292 vd.). İtalya'da Cumae şehrine varırlar, Romalıların
inançlarına göre burada yeraltı ülkesine açılan
Avernus gölü vardır. Cumae'nin tanrı sözcüsü
... Kaderi kurtulmaktır Aineias'ın
Sibylla Aeneas'ı ölüler ülkesine götürür.
tohum ekmeden, iz bırakmadan ölmemeli,
Burada Aeneas, babası Ankhises'le görüşür ve
yok olmamalı Dardanos soyu,
ölümlü kadınların verdiği çocuklar arasında kendisini bekleyen parlak kaderi onun
Kronos oğlu Dardanos'u severdi en çok. ağzından öğrenir. Homeros'la Dante'nin yeraltı
İğreniyordu artık Priamos'un soyundan, dünyası anlatımı arasında yer alan bu parça
güçlü Aineias kral olacak Troyalılara, ilkçağ yazınının en belirgin, en ünlü
kral olacak çocuklarının çocukları. sayfalarındandır. Bütün bu bilgileri edindikten
sonra Aeneas yeryüzüne döner, İtalya kıyılarını
kuzeybatıya doğru izleyip Tiber ırmağının
Bu sözler, bizi dosdoğru Vergilius'un
arzına varır. Oranın yerlileri, Rutul'larla savaşa
Aeneis'ine götürür. Aineias İlyada'da pek rol
girişir ve arkadaşlarını ırmak ağzında bırakıp
oynamaz artık, Troya'nın yıkımından sonraki
içeriye doğru Pallantea şehrinin bulunduğu
olaylardaki rolü bütün ayrıntılarıyla Aeneis'te
yere varır. Burası Palantinus tepesiyle Roma
anlatılır.
şehrinin ilerde kurulacağı yerdir.
İlyada sonrası efsanelerinin çoğu bu Yunanistan'dan göçme olan kral Evandrus
Aeneas'ı iyi karşılar, başında oğlu Pallas'ın yabancı da olsa benimsenen kay-naklara
bulunduğu bir bölük askerle arkadaşlarının bağlama çabası, kültüre hizmet için en büyük
yanına gönderir. Bu arada Rutul'ların kralı örnekleri göz önünde tutarak yaratmakta
Turnus Troya'lılara saldır-mıştır. Aeneas onlara ulaşma amacı ve bu uğurda sonsuz bir
Turnus'u teke tek savaşta öldürür. Destan sorumluluk duygusu, bütün bunlar "pietas"
Aeneas'ın bu zaferiyle kapanır. denilen kavramın içerdiği ve Aeneis

On iki bölümlük Aeneis destanı bitmiş destanında canlandırılan Aeneas tipinin tam

değildir. Vergilius onu sona erdiremeden bir başarıyla simgelediği erdemlerdir.

ölmüş, eserini bitiremediği için onun


Aiolos.
yakılmasını da buyurmuştu. Roma’nın
kuruluşuna kadar olan olaylarla efsaneler (1) Yunan ulusunun efsanelik atası sayılan
tarihçilere konu olmuş ve uzun uzadıya Hellen ile Orseis adlı Nympha'nın oğlu, Tufan
anlatılmıştır. Vergilius'un Aeneis destanıyla en kahramanları Deukalion ile Pyrrha'nın torunu,
büyük başarısı kendi çağının ulusal kültürüne Doros ile Ksuthos'un kardeşi ve Sisyphos,
bir kaynak bulmuş olması, Roma'nın geçmişini Arthamas, Kretheus ile Salmoneus'un babası
ta Anadolu'nun büyük uygarlık merkezi (Tab. 20).
Troya'ya kadar götürmekle ona uluslararası bir Aiolos, Çanakkale yarımadasından
derinlik vermiş bulunmasıdır. Büyük Latin Menderes ırmağına kadar uzanıp, Midilli
şairinin amacı Augustus'un damgasını bastığı adasını da içine alan Aiolis kıyı bölgesine ve
çağının dünya ve İnsan görüntüsüne bir ufuk orada oturan soyla, onun konuştuğu Aiol diline
açmasıydı. adını vermiştir.
Önce İulius Caesar, sonra Augustus'un da (2) Deniz tanrı Poseidon'un oğlu, yellerin
soyu olan İulii'lerin Troyalı Aeneas ve yöneticisi, Aiolos Notos, Boreas, Euros ile
Ankhises'le tanrıça Aphrodite'de kaynak Zephyros adlı dört büyük yeli bir tulum içinde
bulduklarını, Roma'nın Akdeniz'in en soylu kapalı tutar ve ancak Zeus'tan aldığı
hanedanınca kurulduktan sonra düşman olarak buyruklarla ortaya salar.
bilinen batı ile doğuyu büyük bir birlik içinde
Odysseia destanında Odysseus'un Aiolos'un
barıştırmış olmasını göstermek, kendisinin de
adasına varışı anlatılır, bu ada şöyle nitelenir:
Homeros gibi ozanların ozanına dayanıp onun
yolunda, ondan esinlenerek destan yazdığını
dile getirmekle Aeneis destanı gerçekten çığır Yıkılmaz tunçtan bir duvarla çevriliydi bu
açmış, ilkçağla ortaçağ arasında köprü yüzden ada,
kurmuştur. Aeneas'ı da yeni bir tip insan şehir oturtulmuştu göğe yükselen bir
olarak canlandırmış olması üstünde durmaya kayanın üzerine.
değer. "Pius Aenas" (dindar Aenas) diye anılan
kahramanın tutum ve davranışı Homeros
Aiolos konağında bir düzine çocuğu ile
destanlarındaki yiğitlerinkinden farklıdır.
yiyip içmekte, şölen yapıp gönül
"Pietas" diye tanımlanan kavram dine saygıyı
eğlendirmektedir. Yeller tanrısı, Odysseus'u iyi
da aşan bir erdemdir, Augustus'un ve Augustus
karşılar, tam bir ay konukladıktan sonra içine
çağı insanının ülkü bildiği geçmişe, geçmişin
azgın yelleri sımsıkı bağladığı sığır derisinden
değerlerine bağlılık, ulusal tarih ve kültüre
bir tulum verir ona ve arkasından tatlı bir
sonsuz saygı ile onu soylulaştırmak için başka,
Zephyros yeli salarak uğurlar gemisini.
Böylece dokuz gün dokuz gece giderler, İthaka boyu şölen yaparlar. Bu yüzden de Zeus,
topraklarına yaklaşırlar ki, Odysseus uykuya Poseidon ve İris gibi Olympos tanrıları
dalar, onu kıskanan yoldaşları da teknenin ülkelerine sık sık uğrar, şölenlerine katılırlar.
dibindeki tulumu alıp çözerler. Yeller hep
Troya savaşının İlyada'dan sonraki
birden dışarıya fırlar, korkunç bir fırtına
bölümlerini anlatan "Aithiopis" destanı
kopar. Fırtına Odysseus'un gemisini gerisin geri
(kayıptır) adını bu ulustan aldığı gibi, baş
Aiolia adasına atar, ama bu kez tanrı onu sert
kahramanı da Eos'la Tithonos'tan doğma
sözlerle kovar, tanrıların lanetine uğramış bir
Aithiopia kralı Memnon'dur (Memnon).
adamı tutmaktan çekinir. Odysseia'nın X.
bölümünde (1-79) anlatılan bu serüven Aithra.
destanın en renkli öykülerinden biridir.
Troizen kralı Pittheus'un kızı. Aigeus
kısırlığı konusunda kâhine danışmaya gittiği
Aison.
Delphoi'den dönerken Troizen'de bir gece
Kretheus'la Tyro'nun oğlu, İason'un babası kalmış ve tanrının cevabını doğru yorumlayan
(Tab. 22). Kretheus'un Tesalya'da kurduğu Pittheus onun kızıyla yatmasını sağlamış, bu
İolkos şehri kendisine miras kalır, ama üvey birleşmeden de Theseus doğmuştu. Ne var ki o
kardeşi Pelias onu tahtından atıp tutuklar, gün Aithra tanrılara sunu sunarken Poseidion'a
üstelik de oğlu İason'u Kolkhis'e altın postu rastlamış ve deniz tanrısı ile sevişip kızlığını
almaya gönderir, bu tehlikeli seferden sağ yitirmişti. Bu yüzden Theseus'un tanrı oğlu
dönmeyeceğine inanarak (Argonaut'lar).
mu, insan oğlu mu olduğu belli değildir.
Gerçekten de bir süre sonra İason'un öldüğü
Aithra'yı Aigeus'la birlikte yaşadığı
haberi gelir. Pelias artık kardeşini korkusuzca
Attika'dan Dioskur'lar kaçırmışlar ve kardeşleri
öldürmeyi göze alır. Ancak, Aison'un boğa kanı
güzel Helena'nın yanına hizmetçi olarak
içerek kendi kendini zehirlemesine izin verir.
vermişler. Bir söylentiye göre Helena'yı Paris'le
Latin şairi Ovidius'a göre, İason Medeia ile
kaçmaya iten bu kadınmış. Troya düştükten
birlikte Yunanistan'a dönünce, büyücü kadın
sonra torunları Aithra'yı kurtarmışlar, ama
Aison'u diriltmekle kalmamış, onu bir iksirle
Theseus'un ölüm haberini alınca Aithra canına
gençleştirmiş de.
kıymış (Aigeus, Theseus).

Aither.
Aius Locutius.
Esir, yani dünyayı saran hava tabakasının
Lat. "aio" ve "loquor" söz söylemek, "aius
üstündeki arı ve ışıklı gök. Hesiodos'a göre
locutus" ise söylenmiş söz anlamına gelir.
Aither, Erebos ile Nyks, yani yeraltı
karanlığıyla, yeryüzü karanlığından doğmadır. Galya orduları Brennus komutanlığında
Roma'ya doğru ilerlerken (İ.Ö. 390) gökten
Aithiopes. gelen bir ses, şehrin yaban ellerin saldırısına
(Yun. yüzü yanıklar demek). Homeros uğrayacağını bildirmiş. Kimse bu sese kulak
destanlarında sık sık adı geçen bu efsanelik vermemiş, ama sesin dediği doğru çıkmış:
ulus Okeanos kıyılarında, güneşin doğup Galyalılar Roma'ya saldırmış, şehri yakıp
battığı uçsuz bucaksız bir ülkede oturur. yıkmışlar, yağma etmişler. Romalılar düşmanı
Güneşe böyle yakın oldukları için yüzleri kovduktan sonra, diktatör Camillus tanrı
yanmış ve esmerleşmiştir. Sonsuz bir mutluluk sesinin duyulduğu yerde bir tapınak
içinde yaşarlar, tanrılara kurbanlar kesip gün yapılmasını buyurmuş ve Palatinus tepesinin
kuzey eteğinde 'Aius Locutius' denilen tanrısal Kendisi daha çocukken, babası, Arkadya kralı
varlığa tapınak dikilmişti. Phegeus tarafından öldürülünce, anası tanrı
Zeus'tan oğlunun çabuk büyümesini dilemiş,
Akademos. Akarnan birkaç ay içinde erginlik çağına ermiş
Attika'lı kahraman. Akademos, Theseus ve Phegeus'la çocuklarını öldürerek öç almış.
güzel Helena'yı kaçırıp Afrika'da alıkoyunca, Sonra da batı Yunanistan'da adını taşıyan
kız kardeşlerini aramaya gelen Dioskur'lara Akarnania ülkesini kurmuş.
kızın saklandığı yeri bildirmiş.
Akastos.
Akademos'un mezarı Atina'nın
İolkos kralı Pelias'ın oğlu (Tab. 22).
dolaylarında, Kerameikos denilen bölgenin
Argonaut'lar seferine ve Kalydon avına katılır.
ötesindeydi. Kutsal bir ormanla çevrili bu
Pelias'ın kızları Medeia'nın öğütlerine uyarak
bölge de Platon "Akademeia" adıyla anılan
babalarını kesip kazanda kaynatınca, Akastos
ünlü okulunu kurmuştu. "Akademi" oradan
kral olur ve İason'la Medeia'yı İolkos'tan sürer
gelir.
(Pelias).

Akakallis. Kalydon avı sırasında Akastos'un başı derde


Kral Minos'un kızlarından biri. Tanrı girer: Arkadaşı Peleus kaza ile kaynatası
Apollon ile sevişmiş ve Miletos'u doğurmuş Eurytion'u öldürür ve bu suçtan kendini
(Miletos). arındırmak için Akastos'un sarayına sığınır.
Akastos'un karısı Peleus'a tutulur, onu baştan
Akamas. çıkarmaya uğraşır, başaramayınca, yiğidi
(1) Antenor'la Theano'nun oğlu, İlyada'da namusuna göz dikmiş olmakla suçlar. Akastos
adı geçen Troya'lı yiğit. Akha'ların kampına konukluk yasalarını çiğnememek İçin Peleus'u
saldırıda önemli bir rol oynar. Meriones kendi eliyle öldürmek İstemez. Bir gece av
tarafından öldürülür. yorgunluguyla uykuya dalmış olan konuğunu
dağ başında silahsız olarak vahşi hayvanlara
(2) Gene İlyada'da adı geçen ve Troya'lılar
yem olsun diye bırakır. Ama at adam Kheiron
safında dövüşen Trakya'lı önder. Telamon oğlu
Peleus'u kurtarır. Peleus da öfkesine kapılıp
Aias tarafından vurulur.
gider, Akastos'la karısını öldürür.
(3) Theseus'la Phaidra’nın oğlu, Troya
savaşında rol oynayan, ama İlyada'da adı Akhalar.
geçmeyen Akha yiğidi. Paris Helena'yı Homeros destanlarında ve özellikle
kaçırınca, Akamas güzel kadını geri istemek İlyada'da Yunanistan yarımadasından gelip
için Troya'ya elçi olarak gönderilir. Sonuç Troya seferine katılan savaşçıların hepsine
vermeyen görüşmeler sırasında Priamos'un kızı birden "Akhaioi", "Danaoi" ya da "Argeioi"
Laodikeia ile tanışır ve sevişir, bir oğulları bile denmektedir. İlk iki isim bir ülke adına
olur. Troya'nın düşmesine yol açan tahta atla dayanmayıp, yalnız bir ırk ya da ulus adı
giren sekiz Akha yiğidinden biridir. olarak kullanıldığından, İlyada çevirisinde
"Akhalar" ve "Danaolar" diye karşılanmış, Argos
Akarnan. diye bir kent bulunduğundan, Argos adı da
Alkmaion ile su perisi Kallirhoe'nin oğlu, genellikle bütün Peloponez'e verildiğinden,
ünlü kâhin Amphiaraos'un torunu (Tab. 23). "Argeioi" deyimi "Argoslular" diye verilmiştir.
Bu konu için İlyada çevirisinin önsözünde daha gelir ilkçağda, sonra da ortaçağın en büyük
ayrıntılı bilgi bulunabilir (s. 25). şiiriyle Dante. Ama Homeros'un taslağı, adları
kavramlarıyla o gün bugün hep yeni filiz veren
Akhates. bir ağaç gibi yaşar. Yeraltında akan ırmakları
Aineias'ın kara gün dostu. Troya şöyle tanımlar Homeros (Od. X, 508):
yangınından kaçan Aineias'ın yanından
ayrılmamış, onunla birlikte İtalya'ya kadar
Ama geçtiğin zaman Okeanos'u geminle,
gitmiş ve bütün serüvenlerini paylaşmış.
Orada alçak kıpı var ve Persephone 'nin
Latince "Fidus Achtes" diye anılan adı, sadık,
koruluğu,
vefalı dost anlamına gelen bir deyim olmuştur. uzun uzun kavaklar göreceksin, kısır
söğütler,
Akheloos. derin anaforlu Okeanos 'un kıyısında çek
Batı Yunanistan'ın Akarnania ile Aitolia karaya gemini,
bölgeleri arasında akan en uzun ırmağı. sonra çık yola, Hades bataklığına doğru,
Hesiodos'ta (Theog. 340) ve Homeros'ta (İl. orada Akheron 'a Pyriphlegeton ve Kokytos
akar,
XII, 84) adı geçen Akheloos, Okeanos'la
Styks 'ten gelen sular da dökülür oraya.
Tethys'ten doğma üç bin ırmağın en büyüğü ve
ırmak tanrılarının kralı imiş.

Akheloos'un birçok öyküleri vardır: Aeneas destanında da (Aen. VI, 295)


Herakles destanıyla ilgili bir efsaneye göre, anlatılan Akheron çamurlu suların kaynayıp
Akheloos Kalydon kralının kızı Deianeira'ya burgaçlandığı dipsiz bir bataktır. Kharon'un
aşıkmış, ama ırmak tanrının biçimden biçime kayığıyla bu çamur ırmağını geçtikten sonradır
girme, kimi zaman boğa, kimi zaman ejder ki varılır asıl Hades'e (Hades).
olma yetisinden ürken kız Herakles'Ie Akheron Yunanistan'ın Epir bölgesinde
evlenmeyi yeğ görmüş. Bu yüzden güçlü yiğitle akan bir ırmağın da adıdır. Belki ıssız bir
ırmak tanrı arasında yaman bir güreş başlamış. bölgede derin bir yarın içine dalıp kapkara bir
İlk karşılaşmada yenilen Akheloos koca bir batak olarak denize döküldüğü içindir ki,
yılan kılığına girmiş, Herakles onu tam ilkçağ bu ırmağın yeraltı dünyasına aktığına
boğacakken de azgın bir boğa oluvermiş. Bu inanmıştı. Yanlış bir etimoloji adını "Acılar
kez yiğit boğanın bir boynuzunu kopararak alt Irmağı" (akhos, Yun. acı demek) diye
etmiş Akheloos'u. Irmak tanrı Deianeira'dan tanımlardı.
vazgeçmiş, ama boynuzu geri almak için
Efsaneye göre Akheron Helios'la Gaia'nın
Herakles'e, Zeus'un keçisi Amaltheia'nın çiçek
(güneşle toprağın) oğludur. Olympos
ve yemiş saçan bolluk boynuzunu vermiş;
tanrılarıyla Titan'lar arasındaki savaşta
başka bir öyküye göre, ünlü bereket boynuzu
susuzluktan yanan devlere su içirdiği için
ırmak tanrının kendi boynuzuymus, çünkü
Zeus'un lanetine uğramış ve yeraltı ülkesine
yaygın toprakları sulayan ırmaklar bereketin
kapatılmıştır.
simgesidir (Deianeira, Herakles).

Akhilleus.
Akheron.
Akhilleus Yunan mythos'una en çok konu
Yeraltı dünyasını, ölüler ülkesini bize ilk
olmuş kişidir. Homeros'un büyük İlyada destanı
anlatan Homeros'tur. Onun ardından Vergilius
aslında İlyon, yani Troya şehrinin destanı
değil, Akhilleus'un destanıdır, bu kahramanın istemeye istemeye, tiksine tiksine.
bir eylemiyle başlar, bir eylemiyle biter. Ne
var ki İlyada'da anlatılan olaylar Akhilleus
Thetis ile Peleus'un düğünü Tesalya'da
efsanesinin ancak çok kısa bir bölümüdür. Bu
Pelion dağının tepesinde kutlanır, tanrıların
kahraman üstüne ilkçağın başından sonuna
hepsi de hazır bulunurlar. Kavga tanrıçası
dek uydurulan efsane ve masallar o kadar
Eris'in düğüne çağrılmadı diye kızıp masanın
çoktur ki, onları kapsayarak özetlemek için,
üstüne bir altın elma atması üç tanrıça
bölüm bölüm ayırmak gerekir.
arasındaki güzellik yarışmasına yol açar
(1) SOYU VE DOĞUŞU. (Paris). Uğursuz başlayan bu evlilik uğursuz
Soy ağaçlarından (Tab. 21) belli olduğu gider. Gerçi Thetis'in birçok çocukları olur,
gibi Akhilleus, Peleus'la Thetis'in oğludur. ama bir ölümlü ile evlendiğine üzülen ve
Thetis, bir Nereus kızı, yani bir deniz çocuklarını kendisi gibi ölümsüz kılmak isteyen
tanrıçasıdır (Tab. 6), ama Akhilleus ana Thetis geceleri kalkar, onları ateşin üstüne
tarafından olduğu kadar baba tarafından da tutarmış, bundan amaç gövdelerindeki
tanrılara ve en büyük tanrılara bağlıdır: ölümlülük tohumlarını yok etmekmiş. Birçok
Dedesi Aiakos, Zeus'la Aigina'nın oğludur, çocuğu böylece yanarak öldükten sonra, bir
Aigina ise ırmak tanrı Asopos'un kızı ve gece Peleus uyanmış, bakmış ki karısı olacak
Okeanos ile Tethys'in torunudur. deniz kızı küçük Akhilleus'u topuğundan
tutmuş, aleve vermiş. Tepesi atmış, çocuğu
Akhilleus'un. doğuşu üstüne anlatılan
kaptığı gibi, Thetis'i evinden kovmuş, bir
efsane şudur: Nereus kızı Thetis'e tanrılar
ölümlüyle düşüp kalkmaktan hoşlanmayan
tanrısı Zeus da, deniz tanrı Poseidon da
tanrıça da denizin dibine dalmış, bir daha
âşıktırlar, o kadar ki Zeus onunla evlenmeyi
varmamış kocasının yanına. Peleus yedinci
bile düşünür, ama bir kâhin (bir anlatıma göre
çocuğu olan Akhilleus'u böylece kurtarmış,
tanrıça Themis, bir başkasına göre
ama çocuğun dudakları ve sağ ayağının aşık
Prometheus) Zeus'a haber verirler ki,
kemiği yanmış, Peleus hekimlikte usta olan at
Thetis'ten doğacak olan çocuk kaderin
adam Kheiron'a vermiş Akhilleus'u, o da yanan
buyruğuna göre babasından daha güçlü
kemiği, koşmakta üstüne olmayan bir devin
olacaktır; bunun üzerine tanrılar Thetis'i bir
iskeletinden aldığı bir kemikle değiştirmiş
ölümlü ile evlendirmekten başka çare
(Kheiron), Akhilleus da bu yüzden böyle hızlı
bulamazlar ve kendisine koca olarak Phthia
bir koşucu olmuş. Başka bir efsaneye göre
kralı Peleus'u seçerler. Thetis bu evlenmeyi
Thetis oğlunu ateş üstüne tutmamış da, Styks
oğlu Akhilleus için silah istemeye gittiği
ırmağına batırmış, böylece gövdesini silah
Hephaistos'a yana yakıla şöyle anlatır (İl. XVIII,
işlemez hale getirmiş, ama topuğundan
429 vd.):
tuttuğu için bir orasından yara alabilirmiş.
Nitekim Akhilleus sonradan bu yerinden
Söyle, Hephaistos, Olympos taki tanrıçalar vurulup öldürülmüş.
arasında, yüreği benim gibi acılı biri var
(2) ÇOCUKLUĞU.
mı?
Zeus bunlar arasında bir bana verdi acıları, At adamın yanında Akhilleus büyütülür ve
bunca deniz tanrıçalarından bir beni verdi eğitilir. Kheiron'un anası da, karısı da çocuğa
ölümlü kocaya, Aiakos oğlu Peleus'a, bakmışlar, biraz yetişince at adam ona
katlandım bir adamın yatağına girmeye,
öğretmediğini bırakmamış: At yetiştirmesini, sana."
saz çalıp ezgi söylemesini, güzel konuşmasını
ve her şeyden önce de kargı atmakta,
Akhilleus gerçi kaderini kendi seçebilir,
savaşmakta, dövüşmekte, araba sürmekte ve
Thetis iki şıkkı şöyle dile getirmişti oğluna (Il..
koşmakta kimseden geri kalmamasını, çağın
IX, 411 vd.):
yiğitlerinin hepsinden üstün olmasını.
Erdemlerin her çeşidine de alıştırmış: Acıya
dayanmayı, yalan söylememeyi, ölçülü ve İki ayrı kader götürecek beni ölüme:
dayanıklı olmayı hep Kheiron'dan öğrenmiş. Burada kalır, savaşırsam Troya çevresinde,
Akhilleus Kheiron'dan öğrendiği hekimliği ve tükenmez bir ün var, dönüş yok.
edindiği ilaçlan Troya savaşında yaralılar Dönersem yurduma, sevgili baba toprağına,
üstünde kullanır. Kheiron'un yanında Pelion ünüm olmasa da çok yaşayacağım,
dağında ne kadar kaldığı belli değildir, ölüm öyle çabucak gelip çatmayacak.

İlyada'da Kheiron'dan eğitim gördüğü gerçi


söylenir, ama Troya'ya kendisiyle gelen lalası
Akhilleus az yaşasa da ünlü yaşamayı
Phoiniks onu nasıl büyüttüğünü şöyle
seçmiş ve bunun için Troya savaşına katılmaya
anlatmaktadır (İl. XI, 485 vd.):
karar vermişti, ama anası (ya da babası) onun
ölmesini önlemek için bazı düzenler
Tanrıya benzer Akhilleus, seni ben getirdim kurmuşlardı. Bu konuda anlatılan ve İlyada'da
bu hale, izine rastlanmayan efsane şöyledir: Akha
canım gibi sevdim, yetiştirdim seni önderleri Troya seferine gitmek üzere
bensiz ne şölene gitmek isterdi canın, hazırlığa başlayınca, o zaman genç bir
ne de evde yemek yemek isterdi, delikanlı olan Akhilleus sefere katılmamak İçin
oturturdum seni dizlerimin üstüne, Yunanistan'ın karşısındaki Skyros adasına
etini keser, ağzına verir, dudaklarına gönderilir ve orada kral Lykomedes'in
uzatırdım şarabı,
sarayında konuklanır. Ne var ki Akhilleus kız
göğsümde gömleğimi ıslatırdın boyuna,
kılığına girmiş ve kralın kızları arasına
arsızlık eder, şarabı püskürtürdün
karışmıştır. Haremde yaşayan Akhilleus'a
ağzından, senin yüzünden neler çektim ben,
neler. Pyrrha (kızıl saçlı) adı verilmiş, bir söylentiye
göre de Lykomedes'in kızlarının biriyle
sevişmiş ve ileride adı geçecek oğlu
(3) ALIN YAZISI. Neoptolemos (Pyrrhus) da ondan doğmuştu.
Öte yandan Akhaların kâhini Kalkhas'ın
Akhaların en büyük kahramanı
Akhilleus sefere katılmazsa Troya'nın
Akhilleus'un, Troya savaşının başarı ve
alınamayacağını bildirmesi üzerine, Odysseus
başarısızlık şanslarını elinde tutan o yenilnez
yiğidi aramaya çıkar, Skyros'a varınca kurnazca
savaşçının trajik bir yazgısı vardır, bunu
bir düzen tasarlar, gezgin satıcı kılığına girip
kendisi de, anası Thetis de şöyle dile getirirler
Lykomedes'in haremine sokulur ve kızların,
(İl I, 352 ve 414):
kadınların önünde bohçasını açıp bir sürü
kumaş dokuma ve işleme serer önlerine, ama
"Anam! Kısacık bir ömür sürmek için bohçanın dibinde birkaç kıymetli silah da
doğurdunsa beni..." vardır, Pyrrha kılığındakl Akhilleus bunları
"Uzun değil, kısacık bir ömür verdi kader
görünce dayanamaz, onları almaya, Andromakhe'nin babası Eetion'u öldürüp, şehri
kullanmaya can atar, böylece kimliğini açığa yağma eder, Lyrnessos'tan Briseis'i, Khryse'den
vurur. Odysseus da onu peşine takılıp, Akha Khryseis'i tutsak olarak alır, getirir, bu arada
ordusunun toplandığı Aulis'e getirir. Patroklos ile birlikte Ida dağındaki Troyalı
sürülere saldırır, çobanları Aineis'le kavgaya
(4) TROYA SEFERİ.
tutuşur. Bu dokuz yıl böyle geçtikten sonra,
İlk çıkarmanın Troya'nın çok güneyinde savaşın onuncu yılında İlyada destanına konu
Mysia bölgesine olduğu anlatılır. Akhalar olacak olaylar baş gösterir. İlyada'nın konusu,
Troas'a vardıklarını sanarak hemen yağmaya bilindiği gibi, Akhilleus'un öfkesi, küsüp
koyulurlar. Mysia'ya yerleşmiş olan Herakles'in savaştan çekilmesi ve Patrokolos'un
oğlu Telephos onları karşılar, aralarında savaş ölümünden sonra gene savaşa dönüp Hektor'u
başlar. Akhilleus kargısıyla Telephos'u yaralar. öldürmesidir. Bu olayların birbirini nasıl
Sonra da saldırganlar yanlış bölgeye izlediği İlyada maddesinde anlatılmıştır. Biz
çıktıklarını anlayarak denize açılırlar, ama bir burada Akhilleus'un kişiliği ve karakteri
fırtına onları gerisingeri Yunanistan kıyılarına üstünde duralım.
atar. Bu kez Aulis'ten değil, Argos'tan yola
(5) AKHİLLEUS'UN DRAMI.
çıkmaya hazırlanırken, Telephos çıkagelir,
Akhilleus'tan aldığı yara iyileşmiş değildir, Akhilleus, Homeros destanının baş
tanrı sözcüğü bu yarayı ancak Akhilleus'un iyi kahramanı, kollarından, bacaklarından güç ve
edebileceğini bildirmiştir (Telephos). canlılık fışkıran, tanrıça oğlu ve tanrılara denk

Akha donanması Argos'tan Aulis'e varır. Akhilleus yalnız kaba kuvveti mi simgeler?

Burada rüzgârların esmesini sağlamak için Kimsenin karşı gelemediği, düşmanlarını

İphigeneia'nın kurban edilmesine karar verilir. titreten, insafsızca kesip biçen, saldırıya geçti
mi "ovada bir yıldız gibi parlayan" Akhillus
Akhillus bilmeden bu işe alet olur,
Agamemnon kızını güya Akhilleus'a nişanlamak yalnız üstün bir savaşçı ve üstünlüğünü bildiği

için getirtir Aulis'e. Akhilleus durumu için de gururlu, onurlu, inatçı ve alıngan,

anlayınca, önlemeye çalışır, ama başaramaz çetin, hırslı, zalim ve duygusuz bir adam gibi

(Iphigeneia). mi gösterilir İlyada'da? Homeros yiğitlerin


yiğidini gerçi bu vasıflarla donatmış, bize hem
Akhilleus'un iyileştirdiği Telephos'un
olumlu, hem olumsuz görünen bu nitelikleri en
kılavuzluğunda gene Anadolu kıyılarına doğru
parlak ve çarpıcı renklerle belirtmiştir, çünkü
yola çıkılır ve Tenedos adasında durak yapıhr.
sanatı ondan yanadır, ama yüreği ondan yana
Bir efsaneye göre, Akhillus orada
değil, yüreği yurdunu savunan durgun, ölçülü,
Agamemnon'la ilk kez kavgaya tutuşur ve
erdemli kahraman insan Hektor'dan yanadır
Apollon'un oğlu Tenes'i öldürür (Tenes). Anası
Homeros'un. Gene de, tıpkı bir romancı gibi
Thetis'in bildirdiği bir tanrı buyruğuna göre,
Akhilleus'u bir insan olarak canlandırmayı
Akhillus Apollon oğlunu öldürürse Troya
amaç edinir ve akla karayı gereğince
önünde silahla öldürülmekten
karıştırarak, eşine az rastlanır bir ustalık ve
kurtulamayacaktır.
dünyanın başka hiçbir destanında görülmeyen
Troya önünde dokuz yıl kalınır. Bu sırada eleştirici bir anlayışla onu hem iyi, hem kötü
Akhilleus'un komşu bölgelere yaptığı bir adam olarak çıkarır karşımıza. Akhillus
çapulculuk seferleri İlyada'da ayrıntılarıyle böylece içinde karşıt eğilimlerin çarpıştığı
anlatılır: Mysia'nın Thebe şehrinde gerçek bir insan oluverir, yaşantısı da gerçek
bir dram olarak canlanır gözümüzde. toprak kızıl ırmağa döner, tanrılar bile

Akhilleus'un Agamemnon'a karşı öfkesinin dayanamaz bu manzaranın dehşetine (İl. XXI).

asıl nedeni sömürüye karşı ayaklanmadır: Aynı acımak bilmez azgınlıkla canını
Kendisi hiçbir çıkar gütmeden savaşır, didinir, almaktadır yere serdiği Hektor'un,
payı başkomutan alır (İl. I, 165 vd.): yalvarmalarına şöyle karşılık verir (İl. XXII, 345
vd.):

Kıyasıya savaşta benim kollarım görür en


büyük işi, Dizlerime sarılma, köpek, yalvarma bana
ama bölüşmede payın en okkalısı sana anan, baban adına!
gider, Gönlüm, yüreğim kışkırtıyor beni,
………… diyor, şunun etini parçala, çiğ çiğ ye,
Hem onur payımdan olayım, hem burada senin bana bu yaptıklarından sonra,
kalayım, ha, kimse uzaklaştırmaz başından köpekleri,
mal, mülk sahibi edeyim diye seni? getirseler bana kurtulmalığın on katını,
yirmi katını,
tartsalar şurada, daha çok veririz deseler,
Agamemnon özür dileyip elinden aldığı Dardanos oğlu altın koysa teraziye senin
Briseis'i geri vermeye razı olunca, Akhillus ağırlığınca,
dönmek istemez, erkektir, yapılan haksızlığı döşeğine yatırıp ağlamayacak sana seni
unutamaz. Bu kırgınlığını da şu basit, insanca doğuran,
sözlerle dile getirir (İl. IX, 340 vd.): köpekler, kuşlar yiyecek bütün bedenini,

Bir Atreus oğulları mı sever karılarını? Ama tutmaz sözünü, bir tanrının
Sever, korur karısını duygulu, akıllı her barakasına getirdiği ihtiyar Priamos'u görünce
adam. şaşırır, yüreği dayanamaz bahtsız kralın
Ben de yürekten seviyorum benimkini, ağlamalarına, kendi babasını hatırlar,
kazanmışım onu ben kendi kargımla. Patroklos'a ağlar, iki düşman hıçkıra hıçkıra
Agarnemnon oyun oynadı bana, aldı onur
dövünürler karşı karşıya, sonra (İl. XXIV, 514
payımı,
vd.):
beni bir daha kandırmaya kalkmasın sakın!

Akhilleus oturduğu yerden birdenbire


Acı ağır basınca bir çocuk gibi ağlar
kalktı,
dövünür Akhilleus, anasına yalvarır gelsin tuttu elinden kaldırdı ihtiyarı,
kurtarsın, çare bulsun, avutsun diye. Briseis acımıştı ak sakalına, ağarmış başına.
götürülünce çağırır onu, Patroklos ölünce Kanatlı sözlerle seslendi ona dedi ki:
çağırır onu. Yırtınır canından çok sevdiği "Talihsiz adam, ne acılar çekmiş yüreğin!
dostunu koruyamadı diye. Nasıl göze aldın gemilere gelmeyi tek
başına,
Bin pişman olur insanın aklını başından
nasıl göze aldın benim gözüme görünmeyi?
alan öfkeye, insanları birbirine düşüren
Ben ki öldürdüm nice soylu oğullarını senin.
kavgaya. Ama bu kez Patroklos'un öcünü Demirden bir yürek varmış göğsünde,
alacağım diye kudurur, ırmak başında Hadi gel, otur üstüne şu iskemlenin,
doğradığı yüzlerce düşmanın kanından kara ko uyusun bağrında acılar.
Ne yapalım yasımız çok büyükse, Danaos'un düşmanlığını özlerinde taşıyan bu
ne çıkar yürek donduran iniltilerden! ikizler daha ana karnındayken dövüşmeye
Talihsiz ölümlülere tanrılar şu kaderi başlamışlar. Babaları ölünce Argos'ta kimin
dokudu: kral olacağı konusunda birbirlerine girmişler.
Yaşayacak insanlar acı içinde".
Uzun bir savaştan sonra üstün gelen Akrisios,
Proitos'u Lykia'ya sürerek tahta oturmuş.
Priamos'u avutmak, konuklamakla kalmaz, Proitos da Anadolu kıyılarında kral İobates'in
gider, Hektor'un ölüsünü kendi yıkar, hazırlar kızı Anteia ile evlenmiş, karısından aldığı bir
ve babasına verir. Genç, yiğit ve ihtiyar baba ordu ile Yunanistan'a dönmüş ve Kyklop'ların
bakarlar birbirlerine doya doya, sevgiyle koca taşlardan bir surla çevirdikleri Tiryns'e
diyeceğim, çünkü ihtiyar, genç adamda kendi kral olmuş. İkiz kardeşler de bir anlaşmaya
oğlunu, genç adam da ihtiyarda kendi babasını varmışlar. Argos ilini ikiye bölerek hüküm
görür gibi olur. Savaş, düşmanlık, kin ve öfke sürmüşler.
yok olup gitmiştir, iki insandır karşı karşıya. Akrisios'un Danae adlı bir kızı vardı, bir
oğlu da olsun diye Delphoi tapınağına
(6) AKHİLLEUSUN ÖLÜMÜ.
başvurduğunda, tanrı sözcüsü Danae'nin bir
bk. Memnon, Pentbesileia. erkek çocuk doğuracağını, ama torununun
kendisini öldüreceğini bildirmiş Akrisios'a.
Akontios. Telaşa düşen kral, kızının herhangi bir erkekle
Keos adasında yaşayan çok yakışıklı bir ilişki kurmasını önlemek için çepeçevre tunçla
delikanlıymış. Günün birinde Artemis örtülü bir odaya kapatmış onu. Ama Zeus
şenliklerine Delos'a gitmiş ve yolda Atina'nın gönül vermişmiş Danae'ye, çarasini bulmuş,
en soylu ailelerinden birinin kızı olan altın yağmuru halinde akmış çatı aralığından
Kydippe'ye rastlamış. Görür görmez de Danae'nin içine kadar. Danae Perseus'u
tutulmuş ona. Ama soylu olmadığı için kızı doğurmuş. Olup bitene akıl erdiremeyen
kendisine vermeyeceklerini bilen Akontios bir Akrisios kızıyla torununu bir sandığa kapatarak
düzene baş vurmuş, bir ayva alıp üstüne şu denize atmış. Ana-oğul Seriphos adasında
sözleri kazmış: "Artemis tapınağı üzerine ant karaya çıkmışlar. Perseus binbir kahramanlık
içiyorum ki ben Akontios'a varacağım!" ve yaptıktan sonra Argos'a dönmek istemiş.
ayvayı kızın önüne atmış. Ayvayı eline alan Haberi alan kral Tesalya'da Larissa şehrine
Kydippe üstündeki yazıları yüksek sesle kaçmış. Kader gene de yakasını bırakmamış:
okumuş, meyveyi sonra da fırlatmış atmış, Bir rastlantıyla Larissa'da düzenlenen
ama yemini yemin sayılmış. Atina'ya yarışmalara katılan Perseus disk atarken, yel
döndükten sonra babası kızını üç kez almış attığı diski Akrisios'un kafasına indirmiş,
nişanlamış, ama tanrıça Artemis hep bir Argos kralı da böylece ölmüş (Danae,
hastalık çıkararak kızın evlenmesine engel Perseus).
olmuş. Delphoi tanrı sözcüsü Akontios'un
düzenini açığa vurunca Kydippe'yi Akontios'a Aktaion.
vermekten başka çare kalmamış. Çoban Aristaios'la Autonoe'nin oğlu,
Thebai'li bir avcı (Tab. 18). At adam
Akrisios. Kheiron'un Kithairon dağlarında yetiştirdiği
Abas'ın Proitos ile Akrisios adında ikiz Aktaion öyle yaman bir avcı olmuş ki, onun
oğulları olmuştu (Tab. 10). Ataları Aigyptos ile
üstüne yokmuş bütün bölgede. Gurura yıkılan surları yeniden yapmakta tanrı Apollon
kapılmış Aktaion, tanrıça Artemis'ten de usta Alkathoos'a yardım etmiş. Tanrı bu işi
avcı olmakla övünmüş, bununla da kalmayıp yaparken lyra'sını bir taşa dayamış, o taş
günün birinde tanrıçayı derede yıkanırken tarihsel çağlarda da, üstüne vurulduğu zaman
çıplak görmüş. Bu küstahlığa içerleyen tanrıça ses çıkarırmış.
Aktaion'u bir geyik haline dönüştürmüş ve elli
köpeğini de üstüne salmış. Parçaladıkları Alkestis.
geyiğin kendi efendileri olduğunu anlamayan Pelias'ın kızı, Admetos'un karısı (Tab. 22).
köpekler uluyarak Aktaion'u aramaya Kadınlar arasında yiğitlik ve fedakârlık örneği
koyulmuşlar, böylece Kheiron'un mağarasına olarak gösterilen Alkestis Euripides'e en güzel
kadar gelmişler. At adam da hayvanları tragedyalarından birini esinlemiştir.
avutmak için Aktaion'a benzer bir heykel yapıp
Genç ve güzel Alkestis kocası Admetos
önlerine dikmiş (Kheiron).
uğruna ölmeye razı olur (Admetos). Zehri
içmiş, can vermiş ve cenazesi mezara
Aleksandros.
indirilmiştir ki, ağıtlarla, iniltilerle çınlayan
Priamos'un oğlu Paris'in başka bir adı saraya Admetos'un dostu Herakles çıkagelir.
(Paris). Alkestis'in öldüğünü duyunca, ölüm tanrısı
Thanatos'un peşine düşer, onunla boğuşur ve
Alekto.
Alkestis'i kolları arasından koparıp Admetos'a
Öç tanrıçaları Erinys'lerin biri. Adı "öfkesi geri getirir. Bir başka anlatıma göre, ölüler
dinmez, barışmak bilmez" anlamına gelir ülkesinin acıma nedir bilmeyen tanrıçası
(Erinys). Persephone Alkestis'i görünce yumuşamış ve
onu daha genç ve daha güzel olarak
Alkaios. yeryüzüne, diriler arasına geri göndermiş.
Perseus ile Andromeda'nın oğlu,
Amphitryon'un babası (Tab. 13). Amphitryon Alkides.
yiğit Herakles'in ölümlü babası olduğundan, Herakles'e verilen bir addır (Alkaios,
Herakles'e ilkin Alkaios oğlu anlamına gelen Herakles).
Alkides adı verilmiş, sonra değiştirilmişti
(Herakles). Yiğit birçok şiirlerde bu isimle Alkidike.
anılır.
Salmoneus'un karısı, Aison ile İason'un
ataları (Tab. 22).
Alkathoos.
Pelops ile Hippodameia'nın oğlu. Atreus ile Alkimede.
Thyestes'in kardeşi (Tab. 14).
Aison'un karısı, İason'un anası (Tab. 22).
Oğullarından biri bir aslan tarafından
parçalanan kral Megareus kızını canavarın Alkinoos.
hakkından gelecek adama vereceğini Agamemnon İlyada'nın sevimsiz kralıysa,
bildirince. Alkathoos bu işe talip olmuş ve Alkinoos Odysseia'nın sevimli, konuksever,
aslanı öldürmüş. Böylece kızla birlikte krallığı uygar ve halksever kralıdır. Bugün Korfu adası
da elde etmiş. Kaynatası Megareus'un kurduğu olduğu genellikle benimsenen Skherie'ye
Megaira şehri Girit'lilerin saldırısına uğrayınca, yerleşmiş, denizci bir ulus olan Phaiak'ların
başıdır. Alkinoos, ülkesinin önderleri, tatlı sözlerle selam verirlerdi şehre inince
danışmanları ile birlikte yönetir ulusunu, on o,
iki kralın on üçüncüsü sayar kendini. Ama biz çok akıllıydı, iyi yürekliydi de ondan,

Alkinoos'u Homeros'un ağzından dinleyelim, yatıştırırdı bütün kavgalarını erkeklerin!

Odysseia'da bundan daha güzel, daha cana


yakın, tadına doyulmaz bir parça yoktur. Öyle bir cennettir ki Alkinoos'un ülkesi,
Phaiak'ları şöyle anlatır. Batı yazınında ilk "ütopya" diye
tanımlayabiliriz onu. İç ve dış düzeni
Odysseus'a bile parmak ısırtacak gibidir.
(Od. VI, 4 vd.):
Homeros bir mimarlık baş eseri olan bu sarayı
Eskiden Phaiak 'lar engin Hypereia 'da
anlatmakla bitiremez (Od. VI, 263 vd.).
otururdu,
güçte üstün, zorba Tepegözlere yakın, Alkinoos sarayının iç düzeni daha az parlak
Tepegözler onların topraklarını boyuna değildir: Şiir, oyun, yarışma Phaiak'ların
yağma ederlerdi. yaşamında büyük yer tutan uğraşlardı. Ozan
Tanrı yüzlü Nausithoos onları kaldırdı, Demodokos'un Troya savaşından söz açması
götürdü, yerleştirdi Skherie'ye, üzerinedir ki, Odysseus kimliğini açığa vurmak
alın teriyle yaşayan insanlardan uzağa. zorunda kalır ve serüvenlerini anlatmaya
Dört yandan surla çevirmişti kenti,
girişir (Demodokos). Ama Alkinoos'un dünya
evler kurmuş, tapınaklar yapmıştı
görüşü ve insanlık anlayışı sanata saygı İle de
tanrılara,
bitmez. Özgürlüğe olan eğilimi ilk ve orta
tekmil toprakları dağıtmıştı.
Ama o çoktan boylamıştı Hades ülkesini, çağları çok aşan modern denebilecek bir
düşünceleri tanrılardan gelen Alkinoos nitelik taşır. Konukluk kurallarına uyarak
kraldı şimdi. Odysseus'u hemen, kim olduğunu, nereden
geldiğini sormadan benimser, istediği an
gemileriyle onu yurduna göndermeye hazır
(Od. VII, 11): olduğunu bildirir ve bu sözünü hiç gecikmeden
Tekmil Phaiak'ları yönetirdi Alkinoos yerine getirir. Odysseus'u öyle beğenmiştir ki,
halkı sayardı onu bir tanrı gibi. kendisine damat edinmeyi özler, ama en ufak
bir baskıda bulunmaz, giderek, konuğuna
kılavuzluk etmedi diye kızı Nausikaa'yı kınar.
Ama bu saygının asıl nedeni Arete ile
evlenmiş olmasıdır. Arete erdem demek, bakın
Alkinoos eşini nasıl baş tacı eder (Od. VII, 67 (Od. VII, 299 vd.):
vd.):
Benim kızım ödevini tam yapmamış,
konuğum,
madem hizmetçileri vardı yanında,
Alkinoos kendine karı aldı onu.
ve madem sen yalvardıydın ona ilkin,
Arete 'yi öyle saydı, öyle saydı ki,
ne diye evimize getirmedi alıp seni?
hiçbir kadın böyle sayılmadı yeryüzünde,
erkeğinin buyruğunda, evinde yaşayan
hiçbir kadın,
Karısı Arete'ye saygısı da Homeros
hem kocası, hem çocukları saydı onu
destanlarında görülen kadına değer vermenin
yürekten,
daha yüksek bir aşamasını yansıtır. Kadın, adı
halk da bir tanrıça gibi baktı ona,
üstünde Erdem'in kendisidir ve erkeğin tahta oturttu (Epigon' lar).
başaramadığı bazı edimleri daha bir incelikle,
Dönüşte Alkmaion Delphoi'ye uğradı,
duyarlıkla, insanseverlikle yerine getirebilir
anasını öldürmek görevini yerine getirmenin
diye saymakta, sevmektedir onu. Phaiak'ların
gerekli olup olmadığını sordu, tanrıdan olumlu
sarayında asıl onun sözü geçmektedir.
cevap alınca Argos'a döndü ve Eriphyle'yi
Nausikaa’da bunu bildiği içindir ki,
öldürdü. Ama öç perisi Erinys'ler hemen
Odysseus'un saraya varınca dosdoğru Arete'nin
takıldılar peşine, ülkeden ülkeye kovaladılar
dizlerine kapanmasını salık verir ona. (Od. VI,
onu. Önce Arkadya'da Oikles'in yanına sığınır,
310 vd.).
orada da rahat bulamayınca, Psophis kralı
Konukseverlikte de, cömertlikte de ilk Phegeus'un sarayına varır. Phegeus onu
işmarı veren Arete'dir, yalnız Alkinoos değil, suçundan arındırır ve kızı Arsinoe'yle
bütün Phaiak önderleri de danışmanları da evlendirir. Ne var ki Psophis topraklarında
uyarlar sözüne. Yatağı o yapar, sandığı o korkunç bir kuraklık baş gösterir, gene Delphoi
hazırlar, rahatını o sağlar konuğun. Anasının tapınağına baş vurulur ve tanrı sözcüsü
kızı olan Nausikaa da kurtarmamış mıydı Alkmaion'un ikinci bir kez arındırılması
Odysseus'u ölümden? (Nausikaa). Erkeği gerektiğini bildirir. Gene yollara düşen ana
kadınsız olarak düşünmek olanaksızdır katili ırmak tanrı Akheloos'un yanına varır.
Homeros destanlarında. Kadın erkeğin Orada, ırmak ağzında anasının ölümünden
mutluluğudur. Odysseia'ya üstün uygarlık sonra meydana gelmiş bir toprak üstünde
havasını veren kişiler Arete, Nausikaa, ırmak tanrı Alkmaion'u bir daha arındırır.
Penelope gibi insanlığın daha ince, daha Akheloos da ona kızı Kallirhoe'yi verir, ama kız
duyarlı ve becerikli yönünü simgeleyen ona varmak için Harmonia'nın gerdanlığı ile
kadınlardır. peplos'unu şart koşar. Alkmaion gene Psophis'e
dönüp Phegeus'tan ister bunları, Apollon'un
Alkmaion. tapınağına adayacağını söyler. Yalan meydana
Argos'lu kâhin. Amphiaraos ile Eriphyle'nin çıkınca Phegeus konukluk kurallarını
oğlu (Tab. 23). Amphiaraos, öleceğini bildiği bozmamak için Alkmaion'u kendi eliyle değil,
Thebai seferine katılmadan önce, oğullarına oğullarının eliyle öldürür. Kallirhoe'nin
analarını cezalandırmak görevini yüklemişti. yakarması üzerine çabuk yetişen oğlu Akarnan
Epigon'lar diye anılan Yediler'in oğulları ikinci kan davasını sürdürerek Phegeus'un oğullarını
Thebai seferine önder olarak Alkmaion'u öldürür, Harmonia'nın uğursuz süslerini de
seçmişlerdi, bir tanrı sözü Alkmaion başlarına Apollon'a adak olarak Delphoi Tapınağına
geçerse zafer kazanacaklarını bildirmişti verirler.
çünkü. Gene de ikircikliydi. Alkmaion,
babasının can verdiği kente gitmekten Alkmene.
çekiniyordu. Bu kez de Eriphyle işe karıştı: Mykene kralı Elektryon'un kızı (Tab. 13).
Harmonia'nın gerdanlığından sonra, tanrı Kaza ile babasını öldüren amca oğlu
armağanı ünlü "peplos"unu da rüşvet alarak Amphitryon'la evlenmeye razı olur, ama önce,
oğlunun sefere çıkmasını sağladı. Savaşta kardeşlerini öldüren Taphos'luları
Epigon'lar üstün geldiler. Alkmaion Eteokles'in cezalandırmasını ister ondan. Amphitryon bu
oğlu Thebai kralı Laodamas'ı kendi eliyle işi yapmaya gitmişken, Zeus Amphitryon
öldürdü ve Polyneikes'in oğlu Thersandros'u kılığında Alkmene'nin yatağına girer, birleşir
onunla. Söylentiye göre, bu sevişme üç tam gözleyen Alkyone'nin önüne atmış. Alkyone de
gün sürmüş, Zeus güneşe bu süre dolmadan kendini dalgalara bırakınca tanrılar acımış bu
görünmemesini buyurmuşmuş çünkü. Tanrı bu karı-kocaya, ikisini de deniz kuşu yapmışlar.
süre içinde Herakles'i ana rahmine Dişisinin de denizde kuluçkaya yatabilmesi için
yerleştirmiş. Aynı gece sabaha karşı seferden Zeus Aiolos'a kış dönümünden yedi gün önce
dönen Amphitryon da güzel karısına kavuşur. ve sonra yelleri dindirmesini buyurmuş.
Ne var ki kocasının biraz önce boş bıraktığı
yatağa gene döndüğünü görünce Alkmene de, Alkyoneus.
karısından fazla bir iltifat görmeyince (1) Gök ile Toprak tanrıların meydana
Amphitryon da şaşmışlar. Daha sonra getirdikleri devler arasında en güçlülerinden
aldatıldığını öğrenen Amphitryon Alkemene'yi biri. Hesiodos'un Theogonia'sında adı geçmez,
diri diri yakmak istemiş, ama Zeus odun Makedonya'daki devler savaşına katılmış, ama
yığınını, üstüne yağmur yağdırarak söndürmüş. onu yere sermek olanaksızmış, çünkü anası
Amphitryon da tanrı buyruğuna boyun eğerek, Toprağın üstüne düştükçe doğrulur, kalkarmış.
karısının bir gece aralıkla doğurduğu Herakles bu yüzden onu sırtlanıp başka bir
Herakles'le İphikles'i bağrına basmış. Kocası ülkeye götürmüş ve bir okla öldürmüş
ölünce, Alkmene oğullarının izinden gitmiş. (Herakles).
Herakles tanrılara karışınca, Eurystheus'un
(2) Delphoi'li güzel bir delikanlı. Ülkeyi
hışmından kurtulmak için Atina'ya sığınmış,
kana boyayan Lamia canavarına yem olmak
sonra da oğluna bunca eziyet yapan o kral da
üzere seçilmiş. Yolda rastladığı bir başka
can verince, gözlerini oymuş. Ömrünün son
delikanlı onun yerine kurban olmayı kabul
günlerini gene Thebai'de geçirmiş, çok yaşlı
etmiş, canavarın mağarasına girmiş, onu
olarak ölen sevgilisini Zeus Mutlular Adasına
kafasından yakalayarak yere çalmış ve ezmiş
götürüp, yeraltı yargıcı Rhadamanthys'le
(Lamia).
evlendirmiş. Onun üstüne hiçbir ölümlü
kadınla da ilişki kurmamış Zeus (Amphitryon,
Aloeusoğulları.
Herakies).
Aloeus'un karısı İphimedeia tanrı
Poseidon'a aşıkmış, her gün deniz kıyısına
Alkyone.
gider, eliyle su alıp göğsüne dökermiş.
Rüzgârlar kralı Aiolos'un kızı Alkyone Sabah
Sonunda tanrı birleşmiş onunla, iki oğulları
Yıldızının oğlu Keyks'le evlenmiş. Karı-koca
olmuş: Otos ile Ephialtes. Ölümlü babaları
öyle mutluymuşlar ki Zeus ile Hera'ya
Aloeus olduğu için Aloeusoğulları deniyor
benzetirlermiş kendilerini. Tanrılar kıskanmış
bunlara. Devmiş her ikiside: Her yıl bir karış
bu mutlu yuvayı, Alkyone ile Keyks'i birer
enine, bir kulaç da boyuna giderlermiş, öyle ki
deniz kuşu haline getirmişler. Alkyon denilen
dokuz yaşına vardıkları zaman tanrılara savaş
bu masal kuşu, yuvasını dalgalar üstünde
açmaya karar vermişler. Bunun için de Ossa
kuran bir çeşit martı imiş. Ovidius bu öyküyü
dağını Olympos'un üstüne bindirip tepesine de
biraz değişik biçimde anlatır: Günün birinde
Pelion dağını oturtarak göğe tırmanacaklarını,
Keyks denizaşırı bir tapınağa gidecek olmuş.
denizleri topraklarla örtüp kurutacaklarını,
Alkyone yalvarmış gitmesin diye, ama
denizle karanın yerini değiştireceklerini
dinletememiş. Yolda Keyks korkunç bir
bildirmişler. Üstelik de âşık oldukları Hera ile
fırtınaya tutulmuş, gemisi batmış, kendisi de
Artemis'i kaçırmayı tasarlamışlar. Tanrıların
boğulmuş. Dalgalar ölüsünü kıyıya, dönüşünü
başına açtıkları dertlerden birini Homeros
şöyle anlatır İlyada'da (V, 385): Alpos.
Sicilya'da yaşayan korkunç bir dev.
Yolcuları pusuya düşürür, kayalar altında ezer,
Ares de bu yüzden çok acılar çekti,
sonra yermiş. Bu devi tanrı Dionysos öldürmüş:
Otos'la güçlü Ephialtes, Aloeus'un iki oğlu,
Thyrsos değneğini boynuna atınca, dev
vurdular onu kalın zincirlere,
tunç bir küpte kapalı kaldı tam on üç ay! çarpılıp denize, altında Typhon devinin
bulunduğu adanın yanına düşmüş.

Hermes kurtarır Ares'i, ama savaş tanrı Althaia.


bitkin durumdadır. Tanrıların canına tak der Kalydon kralı Oineus'un karısı, Meleagros
sonunda, cezalarını verirler bu azmanların. Bu ve Deianeira'nın anası. Oğlu Meleagros yedi
anlatıma göre Zeus yıldırımla çarpar, başka bir günlük iken Kader tanrıçaları Althaia'ya
anlatıma göre Apollon oklarıyla öldürdü gelmişler ve ocaktaki bir odunu göstererek, bu
onları. Cezaları Hades'te de sürdürülür! odun yanıp kül olunca Meleagros da ölecek
Yılanlarla bir sütuna bağlı oldukları halde bir demişler. Bunu duyunca Althaia ocağı hemen
baykuşun durmadan ulayarak ötmesini söndürmüş ve odunu alarak bir sandığa
dinlemek zorundadırlar. saklamış. Ne var ki Meleagros Kalydon avı
sırasında Althaia'nın kardeşleri olan dayılarını
Alpheios. öldürmüş. Anası da öfkeye kapılarak sakladığı
Peloponez'de, Elis ile Arkadya bölgeleri yarı yanmış odunu alıp ateşin içine atmış.
arasında akan bir ırmak. Bütün ırmaklar gibi Odun çabucak tutuşup kül olmuş, Meleagros
Okeanos ile Tethys'in oğlu sayılır. Artemis ve da o saat ölmüş. Althaia yaptığına bin pişman
nympha'lara saldırıları masal konusu olmuştur: olup canına kıymış (Meleagros).
Günün birinde Artemis nympha'larla ırmak
ağzında şenlik yaparken, Alpheios onlara Altis.
yaklaşmak istemiş, periler de yüzlerine çamur Olympia şehrinin yöresinde Zeus'a adanmış
sürerek kendilerini tanınmaz hale getirmişler. kutsal orman. Ünlü yontucu Pheidias'ın
Alpheios su perisi Arethusa'ya da tutkunmuş, atelyesi bu korulukta imiş.
onu Sicilya'ya dek kovalamış (Arethusa).
Amaltheia.
Alphesiboia. Birçok efsanelere göre, Amaltheia
Dionysos'un tutkun olduğu Asya'lı nympha. Rheia'nın, çocuklarını doğar doğmaz yutan
Tanrı onu elde etmek için binbir çare Kronos'tan kurtulup Girit'e kaçırdığı Zeus'a
düşünmüş, sonunda bir kaplan olup kızı dadılık eden nymphanın adıdır. Amaltheia
kovalamaya başlamış. Koşa koşa bir ırmağın çocuğu İda dağındaki bir mağaraya götürmüş
kıyısına gelmişler, kız ırmağı geçebilmek için ve orada bir keçinin sütüyle beslemiş. Bu keçi
tanrının kolları arasına girmeye razı olmuş. Helios'tan doğma korkunç bir yaratıkmış,
Dionysos'tan gebe kalıp Medos'u doğurmuş. Titanlar ondan öylesine korkarlarmış ki Gaia
Medos, Med'ler boyuna adını verdiği gibi, onu Girit mağaralarında saklamak zorunda
geçilen ırmağa da Tigris (Dicle) yani Kaplan kalmış. Zeus sonradan bu keçinin postu ile
ırmağı denmiş. Aigis kalkanını yapmış. Başka bir geleneğe
göre Amaltheia asıl bu keçinin adıdır. (Bellerophontes). Troya'nın önündeki bir
tepede mezarı bulunan Myrrhine ise
Tanrı çocuk o kadar güçlüymüş ki
tanrılaşmış bir kahramana benzer, çünkü halk
sütninesinin bir boynuzunu kırmış ve bunu
arasında adı başka, tanrılarca başkadır
kendisine bakan nympha'lara verip içini
(Myrina).
diledikleri gibi doldurabileceklerini söylemiş.
Böylece her türlü yemişle dolan boynuz Efsaneye göre Amazon'lar savaş tanrı Ares
"Bolluk Boynuzu" oluvermiş. ile Harmonia'nın (ya da Aphrodite'nin) kızları
sayılır. Savaşçı karakterleri böylece
Amata. kaynaklarından da belli olan bu kadınlar ok ve
Latium kralı Latinus'un eşi. Kızı Lavinia'yı yaydan başka bir de "labrys" denilen iki ağızlı
Rutul'lar kralı Turnus'a vermek istiyordu. Ne baltayı silah olarak kullanırlar. Bu baltaya hem
var ki Aeneas İtalya'ya ayak basınca kral Girit'te, hem Hitit kabartmalarında rastlanır.
Latinus kızını onunla evlendirmeye karar Amazon'ların at üstünde savaşmaları, atı
verdi. Troya'lılara düşman olan Amata Turnus'u yalnız arabaya koşmak için kullanan ilk
Aeneas'a savaş açmaya itti. Savaş Rutul'lar için Yunanlıları özellikle etkilemiş olsa gerek.
korkunç bir yenilgi ile sonuçlanıp Turnus da Homeros'ta Myrina'ya "çok zıplayan, yüksek
ölünce, Amata kendi canına kıydı. atlayan" denmesi acaba atlı bir tanrıça
olmasından mıdır? Amazon'ların yayıldığı
Roma'da Vesta rahibeleri, başrahip
bölgelerle Hitit'lerin bulunduğu bölgelerin
Pontifex Maximus tarafından görev başına
birbirini tutması da dikkati çekmekte.
getirildikleri gün Amata adıyla anılırlardı.
Amazon'ların Anadolu topraklarında bir Hitit
kalıntısı, ya da Hitit'lerle ilgili bir anı
Amazon.
olabileceği varsayımını bazı bilginlerde,
Anadolu'nun mythos'a katkıları salt efsane,
özellikle Halikarnas Balıkçısı'nda
uydurulmuş masal değildir. Anadolu kaynaklı
uyandırmıştır.
efsanelerin hemen hepsi olmuş olayları
yansıtır, yaşamış kişileri konu alır. Bu Amazon adının kökeni de yazarlarca şöyle
yüzdendir ki bir gerçek payı ve tarihsel bir açıklanır: A-mazon, yani memesiz demekmiş,
nitelik taşırlar. İzlerine destanlarda olduğu adın nedeni de bu savaşçı kadınların yayı
kadar, tarihçilerin ve coğrafyacıların göğüslerine rahatça dayayabilmek için bir
eserlerinde rastlamamız bunu kanıtlar. memelerini kesip çıkarmaları imiş.
Amazon'lar bu gerçeğin en belirgin örneğidir, Amazon'ların erkek gibi oluşu, savaşçı bir
çünkü efsaneleri yalnız bir olayı değil, bütün kadın topluluğu olmalarından ileri gelir.
bir düzeni dile getirir. Anadolu bin yıllarca Başlarında hiçbir erkek bulunmadan kendi
anaerkil bir toplum düzeni içinde yaşamış ve kendilerini yöneten Amazon'lar önder olarak
bu düzenin simgesi olan Ana Tanrıça'ya değişik bir kraliçe tanırlar, nitekim birçok
adlarla tapınmıştır. Amazon'lar işte bu düzenin kraliçelerinin adı geçer efsanede. Erkekleri
kalıntılarıdır, babaerkil özellikte ve nitelikte yanlarında köle ya da uşak olarak
olan Yunan mythos'unu bu kadar etkilemiş bulundururlar, onlarla cinsel alışveriş kurup
olmaları da ondandır. çocuk doğururlar, ama erkek çocuklarını sakat
eder ya da öldürürler, yalnız kız çocuklarını
Amazon'lardan dem vuran en eski kaynak
yetiştirip aralarına alırlar. Bu tutum
Homeros'tur: "Erkek gibi Amazon'lar" der ve
Anadolu'ya gelen Yunanlıları çok şaşırttığı
Bellerophontes'in onları yendiğini belirtir
içindir ki, Amazon'ları anlatmakla ana tanrıçası Kybele ile sıkı sıkıya ilişkili
bitiremezler. oldukları apaçık belli olan Amazon'ların

Yurtları üstüne kaynaklar birbirlerini pek efsaneleri de, tarihsel kimlik ve kişilikleri de

tutmaz. Çoğu efsanelerde Amazon'lar ana tanrıça üstüne olan bilgilerimiz

Karadeniz'de Thermodon (Terme) çayının değerlendirildikçe açıklık ve kesinlik

kıyısında Themiskyra şehrini kurmuşlar ve kazanacaktır (Artemis, Kybele).

orada oturmaktadırlar. Bu şehir bugünkü Fatsa


Ambrosia.
ya da Ordu yakınında olsa gerek Argonaut'lar
Kolkhis'e varmadan onlarla karşılaşırlar. Başka Homeros destanlarında Olympos tanrıları
kaynaklar onları Kafkas eteklerine, Trakya'ya "ambrosia" ve "nektar" ile beslenirler. Ölümsüz
ya da güney İskitya'da Tuna ağzına anlamına gelen ambrosia birçok çiçek
yerleştirirler. Anadolu'da hemen her yerde özlerinin katıldığı bir çeşit balmış. Ambrosia
adlarına rastlanması bu kaynakları yalancı ile beslenen tanrılar yaralanmaz olurlar, bu
çıkarmaktadır. büyülü bal insanlara da içirildi mi, onlara
gençlik, mutluluk ve ölümsüzlük sağlarmış,
Amazon'ların tarih öncesi çağlarda Batı
Anadolu'ya yayıldıktan sonra Yunanistan'a dek
Amores.
sokuldukları ve Atina önünde savaştıklan
Latince aşk anlamına gelen Amor (yahut
anlaşılmaktadır. Ege kıyılarında Amazon
Cupido) Roma imparatorluğu döneminde,
kraliçeleri tarafından kuruldukları söylenen
elinde yayla okluk bulunan tombul, kanatlı bir
şehirler şunlardır: Pitane, Myrina, Kyme,
çocuk olarak canlandırılmıştır. Sanatta
Gryneion, Smyrna. Ephesos ve Ptiene'nin ilk
çoğaltılan bu figür Venüs'ün çevresinde uçuşur
yerleşme yeri. Bir tanrıça sayılan Myrina'nın
gösterilir. Pompei fresklerinin mitolojik
Lesbos (Midilli) adasına göçüp oranın başkenti
sahnelerinde çok geçen Amores figürleri Batı
Mytilene'yi de kurduğu söylenir.
sanatına Rönesans'la girmiş ve Rokoko
Birçok Amazon'un büyük efsane yiğitleriyle üslubunun bir özelliği olarak XIX. yüzyıla kadar
ilişkisi olmuştur: Hippolyte'nin Herakles, tutunmuştur.
Antiope'nin Theseus, Penthesileia'nın Akhilleus
efsanesinde adı geçer (bkz. bu adlar). Ampelos.
Ephesos ve Smyrna şehirlerinin birer Adı üzüm kütüğü anlamına gelen Ampelos
Amazon tarafından kurulduğu anlatılır. Bu bir satyr'le bir nympha'dan doğma imiş. Tanrı
savaşçı kadınlar kimi ozanların ezgilerinde Dionysos bu güzel delikanlıya gönül vermiş ve
Efes Artemis'i ile ilişkili olarak gösterilir: bir karaağaç dalından salkım salkım sarkan
İskenderiye şairi Kallimakhos Artemis asmayı ona armağan etmiş. Ampelos ağaca
tanrıçaya övgüsünde cenkçi Amazon'ların tırmanıp bir salkım üzüm koparacakken
Ephesos kıyısında tanrıçaya bir heykel düşmüş ve ölmüş. Dionysos sevgilisini gökte bir
diktiklerini ve çevresinde savaş raksı yıldız haline dönüştürmüş.
yaptıklarını, birbirine vuran kalkanlarının ta
Sardes'e dek yankılandığını yazar. Amazon'lar Amphiaraos.
Ephesos'taki ünlü Artemis tapınağı ile de Öyküsü Thebai efsaneler zincirine bağlı
ilişkilidirler. Dünyanın yedi harikasından biri Melampus soyundan ünlü bir kâhin. Oikles ile
olan bu tapınağı Amazon'ların yaptığı ya da Hypermestra'nın oğlu, Alkmaion ile
orada rahibelik ettikleri anlatılır. Anadolu'nun
Amphilokhos'un babası (Tab. 23). Yolda başlarına gelen bazı olaylardan

Geleceği bilen, her edimin doğuracağı (Hypsipyle, Opheltes) sonra, Yedilerin

sonucu önceden gören tanrı sözcülerinin düzenledikleri Nemea yarışmalarında

hayatı yürekler acısıdır çokluk. Amphiaraos'un Amphiaraos atlama ve disk atmada birinci

da öyle, anlayışsız kimselerin çıkarlarına gelir. Thebai'ye varınca önderlerin her biri

kurban gitmiştir. şehrin bir kapısına dayanır. Aiskhylos'un ölmez


eseri "Thebai'ye Karşı Yediler" tragedyasında
Argos ili, kral Proitos zamanında üçe
Amphiaraos hem akıllı, hem yiğit bir adam
bölünmüştü: Bir bölümünü kendisi alır,
olarak tanımlanır (576 vd.):
öbürünü aynı soydan olan Bias ile Melampus
arasında böler. Bu soyların vârisleri arasında
kavga çıkar günün birinde: Melampus Sonra kardeşine, güçlü Polyneikes 'e
soyundan Amphiaraos, Bias soyundan çevirir bakışlarını;
Adrastos'un babası Talaos'u öldürür. Adrastos iki kez çağırır onu adını heceleyerek

Sikyon'a, ana tarafından dedesi Polybos'un ve şu sözler dökülür ağzından:


"Güzel iş doğrusu bu yaptığın,
yanına sığınır (Adrastos) ve o ölünce kral olur.
tanrıların seveceği, torunlarının
Bir süre sonra Amphiaraos ile Adrastos
övünecekleri
barışırlar, Amphiaraos bu barışı candan ister,
şanlı şerefli bir iş:
Adrastos ise art düşüncelerle karşılar. Bir yabancı orduyu üstlerine salıp
Amphiaraos'un kendisine karı olarak verdiği atalarının yurdunu, soyunun tanrılarını
Eriphyle'yi bir şartla alır: Kaynatasıyla perişan etmek!
arasında bir anlaşmazlık çıkacak olursa, Hangi dava insana ana sütünü kurutma
yargıçlığını Eriphyle yapacaktır. Amphiaraos hakkını verir?
bu şartı da kabul eder. Kılıçla fethedeceğin yurt toprağı mı
destek olacak senin davana?
Amphiaraos , Kalydon avına ve
Bana gelince, ben düşman ülkesinde saklı
Argonaut'lar seferine katıldıktan sonra, kâhin,
Adrastos onun Thebai'ye savaş açan ben bu toprağı besleyeceğim ölü bedenimle.
Yediler'den olmasını İster. O sırada Thebai'den Çarpışalım: Şerefsiz olmayacak beni
kardeşi Eteokles'in sürdüğü Polyneikes bekleyen ölüm!"
Adrastos'un konuğudur ve kardeşinden öç Böyle söyledi kâhin, kalın tunç kalkanını
almak için yardım istemektedir. Amphiaraos kaldırıp göğsüne.
bu seferin yıkımla sonuçlanacağını, kendisinin Hiçbir arma yoktu kalkanında;

de sağ dönmeyeceğini bilir, hem katılmak çünkü o kahraman görünmek değil,


kahraman olmak istiyordu.
istemez, hem de Adrastos'u vazgeçirmeye
Derin kazıyor yüreğinin
çalışır. Ama Polyneikes Eriphyle'yi baştan
derin düşünceler yetiştiren toprağını.
çıkarır: Kadmos'la evlenirken Harmonia'ya
Böylesi bir insana hem akıllı, hem yiğit
tanrıların düğün hediyesi olarak verdikleri hasımlar göndermelisin derim ben:
gerdanlığı armağan eder ona. Kadın büsbütün Tanrılara saygılı olandan korkulur.
Polyneikes'le Adrastos'tan yana döner, kocasını
zorlar sefere katılmaya. Amphiaraos verdiği
sözü tutmak zorundadır, sefere çıkar. Ama Düşman kardeşler Eteokles ile Polyneikes
gitmeden önce oğullarına yemin ettirir: birbirlerini öldürünce, şehir kurtulur, ama
Analarından öç alacaklardır. korkunç bir bozgun başlamıştır. Amphiaraos
İsmenos ırmağının kıyılarına doğru kaçar ve
tam düşmanı Periklymenos ona yetişecekken, Amphinomos.
Zeus'un saldığı bir şimşekle toprak yarılır ve Penelopeia'nın talipleri arasında en aklı
ünlü kâhini atları, arabasıyla yutar. başında olanıdır. Durgun ve ölçülü bir
Amphiaraos'un toprağa gömüldüğü yer adamdır, Telemakhos'un öldürülmesine karşı
Pausanias zamanında da gösterilirmiş. Zeus bu çıkar (Od. XVI, 394 vd.)
tanrı sözcüsüne ölümsüzlük bağışlamış: Öbür talipler gibi dilenci kılığındaki
Attika'da Oropos denilen bir yerde kâhinliğini Odysseus'a kötü davranmaz, dövülmesine karşı
sürdürürmüş. gelir, talipleri yatıştırmaya çalışır (XVIII, 121
vd.). Gene de taliplerin kaderini paylaşmaktan
Amphiktyon. kurtulamaz ve Telemakhos'un kargısıyla
Deukalion ile Pyrrha'nın oğlu, Hellen'in vurulur (Od. XXII, 90 vd.).
kardeşi (Tab. 20). Kızıyla evlendiği Atina'lı kral
Kranaos'u tahtından atarak yerine geçmiş, on Amphion.
yıl krallık ettikten sonra kendisi de Zeus ile Antiope'nin oğlu, Zethos'un ikiz
Erikhthonios tarafından sürülmüş. Efsaneye kardeşi (Tab. 9).
göre Attika başkentini tanrıça Athena'ya
Antiope ikiz çocuklarını doğurunca, amcası
adayıp ona Atina adını veren ve Dionysos'u
Lykos onları Kithairon dağına bırakıp,
Attika'da ilk konuklayan bu kraldır.
Antiope'yi de karısı Dirke'ye köle olarak verir.
Yunan kentleri arasında dinsel birlikler İkizler dağda çobanlar arasında büyür,
halinde kurulup, belli zamanlarda bütün Amphion'un müziğe yeteneğini fark eden tanrı
kentlerin elçilerini bir araya getiren Apollon (ya da Hermes) ona bir lyra armağan
"amphiktyonia"lara adını veren de oymuş. etmişti. Günün birinde Dirke'nin yanından
kaçan Antiope gelir, dağda oğullarını bulur ve
Amphilokhos. öcünü almaya iter onları. Ikizler Thebai'ye
Ünlü kâhin Amphiaraos ile Eriphyle'nin dönerler, Lykos'u öldürüp, Dirke'yi azgın bir
oğlu, Aikmaion'un küçük kardeşi (Tab. 23). boğanın boynuzlarına saçlarıyla bağlayarak
Epigon'lar seferine katıldığı, ama anası salıverirler hayvanı. Dirke kayalar üstünde
Eriphyle'nin öldürülmesinde bir rol oynamadığı parçalanıp can verir. Ölüsü bir ırmağa atılır, o
sanılır, çünkü Alkmaion gibi Erinys'lerin ırmağa Dirke adı verilmiştir sonradan. Zeus'un
saldırısına uğramaz (Alkmaion). Adı İlyada'da buyruğuyla Thebai şehrinin yönetimi bundan
geçmediği halde, Troya seferine katıldığı ve sonra Amphion'la Zethos'a geçer. Ikizler kentin
özellikle dönüş efsanelerinde rol oynadığı surlarını kurmaya koyulurlar. Ikizler
görülür: Troya düştükten sonra, babası gibi birbirlerine hiç benzemiyorlar, sert yaratışlı
tanrı sözcüsü ve falcı olan Amphilokhos Zethos avcı ve savaşçı idi, Amphion ise tam
Anadolu'da kalır, Kalkhas'la birlikte birçok tersine yumuşak, sevimli bir sanatçıydı.
kehanet merkezleri kurarlar (Kalkhas). Surları yaparken Zethos sırtında kocaman kaya
Efsaneye göre Amphilokhos Kilikya'da (Seyhan parçaları taşıyor, Amphion ise lyra çalıyor,
bölgesinde) Maİlos şehrini kurar, ama oranın çalgının güzel ve büyüleyici seslerine
krallığını kendisi gibi kâhin olan Mopsos ile kendilerini kaptıran taşlar yerlerinden
paylaşamadığından, onunla kavgaya tutuşur. kımıldıyor, istenilen sıraya girip yan yana
Bu çarpışmada her ikisi de can verir (Mopsos). diziliyorlardı.
Amphion Tantalos'un kızı Niobe ile
evlenmiş, Apollon'la Artemis Niobe'nin Amphitryon.
çocuklarını oklarıyla vururken Amphios'u da Tirnys kralı Alkaios'un oğlu (Tab. 13). Kaza
küstah bir soy yarattı diye öldürmüşler ile amcası Elektryon'u öldürür. Yurdundan
(Niobe). sürülüp Thebai'ye sığınır, ora kralı Kreon onu
bu suçundan arındırır. Amphitryon kendisiyle
Amphissos. birlikte Thebai'ye gelen amcakızı güzel
Bkz. Dryope. Alkmene'ye talip olur, ama Alkmene bu
evlenme için bir şart koşar: Amphitryon, bir
Amphitrite. zamanlar kral Pterelaos'un oğullarınca
Okeanos kızı Doris'in deniz tanrı Nereus'la öldürülen kardeşlerinin öcünü almalıdır. Kreon
birleşmesinden Nereides diye anılan elli kız da bu işe yardım etmeye söz verir, yeter ki
doğar. Ahenkli isimlerini dize dize saymakla Dionysos'un Thebai ülkesine saldığı Teumessos
bitiremez Hesiodos (Theog. 240 vd.). tilkisinden kurtarsın bölgeyi. Amphitryon bu işi
Amphitrite de bunlardan biridir, öyküsü, başarır, sonra da Alkmene'nin isteğini yerine
macerası yoktur her nedense. Günün birinde getirmek için yola çıkar.
Poseidon onu bir kumsalda kız kardeşleriyle Alkmene'nin kardeşlerini Taphos adasından
oynarken görmüş ve güzelliğine vurulmuş. gelme bir ordu öldürmüştü, bu adanın kentini
Ama kız çok utangaçmış tanrıdan kaçmış ve almak ise kralı Pterelaos'u öldürmeye bağlıydı,
Atlas'ın dünyayı omuzlarında taşıdığı uzak o da olanaksız, çünkü kralın saçında onu
ülkelere varmış. Poseidon da bir yunus balığı ölümsüz kılan bir altın tel varmış.
göndermiş peşinden, yunus Amphitrite'yi Amphitryon'a tutulan kral kızı Komaitho
sırtladığı gibi, getirmiş deniz kralına vermiş. babasının başından altın teli koparmış.
Evlenmişler ve o gün bugün mutlu bir çift Pterelaos ölünce, Amphitryon da Taphos'u ele
olarak yaşamışlar. Denizden olma bir sürü geçirmiş ve krallığını sefere katılan arkadaşı
yaratığın başında, köpükler arasında kayan bir Atina'lı Kephalos'a vermiş. Ama Komaitho'ya
arabada oturur gösterilen denizler kraliçesi, şükran beslemek şöyle dursun, onu öldürmüş
Poseidon'a vefalı bir eş olmuş, kimi efsaneciye ve Taphos'u yağma ettikten sonra Thebai’ye
göre çocuğu olmamış, ama Hesiodos onun dönmüş. (Alkmene).
Triton'u doğurduğunu şöyle anlatır (Theog. 230
Ne var ki o sırada Zeus Amphitryon
vd.):
kılığında Alkmene'nin koynuna girer, onu yiğit
Herakles'e gebe bırakır. O gece sabaha karşı
Toprağı sarsıp gümbürdeten Poseidon, Amphitryon da savaştan döner ve karısına
Amphitrite tanrıçayla evlendi kavuşup Iphikles'i üretir. Amphitryon
ve onların sevişmelerinden Alkmene'nin macerasını öğrenince, ona ceza
büyük Triton doğdu, gücü kuvveti sonsuz, vermeyi düşünür önce, ama Zeus buna engel
o Triton ki dalgaların dibinde, olur. Alkmene bir gün arayla Herakles'i, sonra
anasının ve soylu babasının yanında
da Iphikles'i doğurur. Amphitryon hangisinin
altından bir sarayda oturur
kendi oğlu olduğunu bilmek için çocukların
korkular saçarak çevreye.
odasına iki koca yılan koyar, İphikles ürker,
sekiz aylık Herakles ise oynayarak boğar
canavarları. Amphitryon böylece ölümsüz
çocuğun hangisi, ölümlünün hangisi olduğunu korkunç bir kuraklıkla karşılaşırlar, nedeni de
anlar. Başka bir anlatıma göre, bu işi Poseidon'un öfkesidir: Göz koyduğu Argos'un
Amphitryon değil de Zeus'u kıskanan Hera Hera'ya verilmesine kızmıştır. Danaos, kızlarını
yapmış. Amphitryon iki çocuğu birlikte su aramaya gönderir. Amymone bütün bir gün
yetiştirmiş ve Herakles'in yanıbaşında kırlarda dolaştıktan sonra yorgun düşüp
Minyen'lere karşı bir savaşta can vermiş. uykuya dalar. O sırada bir satyr'in saldırısına

Amphitryon Batı yazınında ilk aldatılan uğrar, kız uyanır, avazı çıktığı kadar bağırır ve

koca olarak yaşar. Ne var ki adı Homeros Poseidon'a yakarır. Tanrı çıkagelir, satyr'i

destanlarında geçtikçe, çok saygıdeğer, kovar, yabasını kayaya vurup bir kaynak

giderek mutlu bir kişi olarak tanımlanır, çünkü fışkırtır. Bu kaynak sonradan Amymone adını

büyük tanrı Zeus tarafından aldatılmak zül alır. Güzel kıza gönül veren Poseidon onunla

değil, şeref sayılır Homerik çağlarda. Sonraları birleşir ve Nauplios adlı bir oğulları olur.

görüşler değişmiş: Yunan ilkçağında Nauplios Argos ilinin güneyinde Nauplia

Euripides'in "Alkmene" (kayıp) adlı bir şehrinin kurucusudur.

tragedyası olduğuna göre, konu komik "Amymone" Aiskhylos'un "Yalvarıcı


sayılmamıştı daha, yeni komedya denilen Kadınlar" ile başlayan ve Danaos kızları ile
Hellenistik çağ tiyatrosu Amphitryon-Alkmene Aigyptos-oğullarının dramını anlatan trilogia'ya
serüvenini işlemeye başlar, Latin komedya eklenmiş bir satyr oyununun (kayıp) adı olsa
yazan Plautus "Amphitruo" adlı oyununda gerek.
aldatılmış koca motifini bütün çıplaklığıyla ele
alır, Amphitryon'un benzeri Sosias tipini de Anadyomene.
yaratarak Moliere'in tadına doyulmaz Tanrıça Aphrodite'ye verilen bir sıfat. "Su
"Amphitryon" komedyasına örnek olur. yüzüne çıkan, dalgalardan doğan" anlamına
gelir. Tanrıçanın, Uranos'un denize savrulan
Amykos. atmığıyla meydana gelmiş köpüklü dalgalardan
Poseidon'un oğullarından bir dev. Bursa'dan doğduğunu belirtir (Uranos, Aphrodite).
Karadeniz'e uzanan Bithynia bölgesinde
Bebrykes adlı bir boyun kralıymış. Yumruk Anaksarete.
dövüşünde pek usta olan bu dev hem çıplak Kıbrıs'lı bir kız: Güzel, ama duygusuz ve
yumrukla, hem de kestos denilen kurşunlu bir kalpsizmiş. İphis adlı bir delikanlı ona delice
eldivenle yarışırmış, ülkesine her geleni âşık olmuş, karşılık görmeyince, kızın kapısına
kendisiyle boy ölçüşmeye zorlar, çoğu zaman asmış kendini. Anaksarete buna da
yener ve öldürürmüş. Argonaut'lar Bebryk'lerin aldırmamış, delikanlının cenazesi evinin
ilinde Khalkedon'a (Kadıköy) vardıkları zaman, önünden geçerken pencereye çıkıp kaygısızca
Zeus oğlu Polydeukes onunla güreşmeyi göze seyretmiş. Tanrıça Aphrodite de bu kadar katı
almış ve korkunç devi yenerek yolculara karşı yürekliliğe kızarak Anaksarete'yi bir heykele
bu insafsızca davranmasına son vermiş dönüştürmüş.
(Argonaut'lar).
Androgeos.
Amymone. Minos ile Pasiphae'nin oğlu, ünlü bir atlet.
Danaos'un elli kızından biri. Amymone Atina'da Panathenaia bayramlarında
babasıyla birlikte Argos iline gelir. Orada düzenlenen bütün yarışmaları kazandığı için
kral Aigeus onu kıskanmış ve Marathon efendisi anlamına gelen bu adı, çocuk büyür
ovasında korku salan bir boğayı öldürmeye de bir gün Troya'ya kral olur umuduyla
göndermiş. Androgeos bu işi başaramayıp takmışlardır. Ama Hektor'un ölümünden birkaç
ölmüş. Minos da öç alması için tanrı Zeus'a gün önce Astyanaks dadısının kollarında
yalvarmış. Tanrı Attika'ya kıtlık salmış, kıtlığı dolaştırılan bir bebektir.
önlemek için Aigeus her yıl Girit'e Atina'dan
Andromakhe'nin anadan, babadan,
yedi delikanlı ile yedi genç kız göndermek
kardeşten yüzü gülmemişti. Uğursuz savaş
zorunda kalmış. Minotauros'a yem olan bu
Anadolu kıyılarına gelip çatınca, Troya
gençleri kurtarmak işini Theseus başarmış
yöresinde rahat kalmamıştı. Akha ordusu
(Aigeus, Theseus).
dokuz yıldır Troya kapıları önünde pinekliyor,
düşüremiyorlardı bir türlü Anadolu'nun kutsal
Androklos.
kalesini. Hele içi içine sığmayan genç ve
Atina kralı Kodros'un oğlu. Efsaneye göre atılgan Akhilleus çok sabırsızlanıyordu.
Efes bölgesine yerleşmiş Leleg'lerle Karia'lıları Şehirden çıkıp, dağda, bayırda davarlarını
kovan İon göçmenlerinin önderi olan Androklos otlamaya giden, atların çeşmeye süren tek tük
Ephesos şehrinin kurucusudur. Samos (Sisam) Troya'lıları her fırsatta kovalayıp öldürmekle
adasını da o ele geçirmiş. İon göçmenlerine bile doyuramıyordu kana susamışlığını.
bir tanrı sözcüsü kuracakları şehrin yerini Bölgede çapulculuk seferlerine çıkmış
kendilerine bir yaban domuzunun Akhilleus, Mysia'ya varmıştı. Kral Eetion'un
göstereceğini bildirmiş. Bir gece İon'lar sarayında yapmadığını bırakmamış, yaşlı başlı
ormanda balık kızartırken, balık sıçramış, bir kralı öldürmüş, yedi Oğlunun insafsızca
ateş kıvılcımı da koruluğa düşmüş, ağaçların canlarına kıymıştı. Andromakhe'nin anasını da
arasından bir yaban domuzu çıkmış. Androklos esirgememişti. "Ormanlık Plakos dağının
hayvanı oracıkta öldürmüş ve tanrı eteğinde kraliçeydi anam" diyor Andromakhe
buyruğunun gerçekleştiğini anlayarak Ephesos yana yakıla; kraliçeyi de Akhilleus esir
şehrini o korulukta kurmuş. sürüsüne katmış, Troya'ya getirmiş, sonra
büyük bir kurtulmalık karşılığında serbest
Andromakhe. bırakmıştı, ama zavallı kadın, Homeros'un
Andromakhe, Mysia bölgesinde Thebai dediği gibi,"hür gününü" görür görmez
şehrinin kralı olan Eetion'un kızıdır. Eetion kral ölmüştü.
Priamos'a dostluk bağlarıyla bağlıdır.
Andromakhe Troya sarayında kadınlar
Sarayında yedi oğlu ile büyüttüğü tek kızı
dairesinde, hizmetçileri arasında nakış
sevimli, uslu, akıllı Adromakhe'yi Priamos'un
işlemekle, mekik dokumakla vakit geçirir. Her
en değerli oğlu Hektor'a verir. Düğün dernek
geçen gün bir işkencedir, çünkü korku
nasıl olmuş? Andromakhe, Priamos'un oğulları
kaplamıştır yüreğini, ne kadar yiğit de olsa
ve gelinleri için yapılmış önü revaklı evlerin
Hektor'un bir gün düşman kargısı altında can
birine nasıl gelin girmiş? Bunu şairler bize
vereceğinden korkar. Troya ovasında yiğitler
anlatmaz. Mutlu günlerini bilmeyiz bu güzel
boğuşurken, rahat durmaz, dört duvar
karı-kocanın. Hektor'la Andromakhe ancak
arasında. İkide bir savaşı gözlemek için
yıkım gelip çattığı zaman, İlyada'da anlatılan
çocuğunu dadıya verip batı kapısının üstündeki
savaşın dokuzuncu yılında Troya sahnesine
kuleye çıkar. Bir gün Hektor savaştan ara
çıkarlar. Arada, bir çocukları olmuştur:
bulup şehre gelir, karısını evde arar, yok,
Astyanaks. Troya'lılar Hektor'un oğluna "şehrin
yiğit, batı kapılarına koşar, uzaktan
Andromakhe'yi ve yavrusunu görünce, Erkeğim benim, göçüp gittin genç yaşında,
gülümser. Andromakhe gözyaşları dökerek gittin, evimizde dul bıraktın beni,
ellerine sarılır (İl. 407 vd.). çocuğumuz da ufacık, körpecik,
bizden olan, kara talihli ikimizden,
bilmem, gençlik çağına erer mi ki,
Ah kocacığım, bu hırs yiyecek seni, bu şehir yerle bir olacak baştan aşağı,
yavruna, talihsiz karına acıma yok sende, sen öldün, onun koruyucusu bekçisi,
dul kalmama, biliyorum, az gün var, sen, soylu analarını, çocukları ayakta
Akha'lar üstüne saldırıp öldürecekler seni. tutan.
Sensiz kalmaktansa toprak yutsun beni Dile gelmez acılar bıraktın, Hektor, anana,
daha iyi babana,
Benim senden başka dayanağım yok, ama bana kaldı gene en büyük acı.
alıp götürdüğü zaman ölüm seni Ölüm döşeğinde uzatmadın ellerini bana,
yalnız acılar kalacak bana, şöyle güzel bir söz söylemedin ki,
Ne babam var benim, ne ulu anam... gözyaşı döke döke gece gündüz anayım onu.
Sen bana bir babasın, Hektor,
Ulu anamsın benim, kardeşimsin,
arkadaşısın sıcak döşeğimin. Gerçekten de çilesi bitmez
Burada, kalede kal, acı bana, Andromakhe'nin. Euripides'in "Andromakhe"
yetim koma yavrumuzu, karını dul koma. adlı tragedyasında, Akhilleus'un oğlu
Neoptolemos'un sarayında görürüz onu,

Hektor acır karısına, ne yapsın, bir korkak Neoptolemos kızı Hermione ile evlenmiştir,

gibi çekilecek değil ya savaştan Troya ama çocuğu olmamıştır, oysa tutsak olarak

ordusunun desteği, dayanağıdır. konağına getirdiği Andromakhe ona üç oğulla


bir kız vermiştir. Hermione bu Troya'lı kadını
Günler geçer, Hektor ile Akhilleus arasında
fena kıskanır, Neoptolemos'un Delphoi'ye
teke tek savaş başlar. Ölüm-kalım savaşı,
gidişinden faydalanarak, Andromakhe ile
İlyada destanının en dramatik sahnesi.
oğlunu öldürmek ister, Themis tapınağına
Hektor'un ölümüne karar vermiştir tanrılar.
sığındıkları halde, onlara kıyacaklardır ki, son
Yiğitçe dövüşerek can verir. Troya surlarından
dakikada kurtulurlar.
bir çığlıktır kopar, Andromakhe odasında
mekik dokurken duyar bu vaveylayı, deli gibi Euripides'ten çok daha güzel, çok daha

fırlar dışarıya; Akhillus'un arabasına bağlayıp insanca bir Andromakhe tipi yaratan şair XVII.

toz toprak içinde sürüklediği Hektor'un yüzyıl Fransız şairi Racine'dir. Hektor'u bir

ölüsünü görünce, düşer, bayılır. türlü unutamayan, Neoptolemos'un (Fransız


tragedyasında adı Pyrrhus'tur) aşkına karşılık
Bu işkence dokuz gün sürecektir: Her
vermeyen ve Hermione'nin kıskançlığını boşa
sabah Akhilleus ölüyü arabasına bağlayıp
çıkaran, yiğit ve bilinçli bir kadın, şefkatli bir
sürükler. Onuncu günü akşam kral Priamos
ana tipidir.
Akhilleus'un barakasına gider, yumuşatır
yüreğini ve ölüyü alır, getirir. Hektor'un Jean Anouilh'in "La Guerre de Troie n'aura

cenaze töreninde görürüz şimdi de pas lieu" (Troya savaşı olmayacaktır) piyesinde

Andromakhe'yi. Ozanlar arasında ağıda başlar, de Andromakhe ilginç, çekici bir tip olarak

şöyle der (İl. XXIV, 725 vd.): canlanır gözümüzün önünde.


Phrygialı bir genç kız kılığına girer de öyle
Andromeda. görünür Ankhises'e. Troyalı prens arzu ile
Aithiopia kralı Kepheus'la Kassiepeia'nın yanıp tutuşarak tanrıçaya yaklaşır.
kızı. Anası, Nereus kızlarının hepsinden daha Sevişmelerinin sonunda gülümser tanrıça,
güzel olmakla övünmüş. Nereus kızları da sevgilisine şöyle seslenir:
Poseidon'a dert yanmışlar, öç almasını
istemişler. Tanrı korkunç bir ejder salmış
Senin bir oğlun doğacak, Troya’lılara kral
Kepheus'un ülkesine, kasıp kavuruyormuş
olacaktır o.
ortalığı. Zeus-Ammon tapınağının kâhinine
Ve çocuklarına çocuklar doğacaktır
başvuran kral kızını canavara kurban ederse sonsuzluğa dek!
ülkesinin ejderden kurtulacağı cevabını almış.
Halk da Kepheus'u kızını feda etmeye
zorlamış. Sonunda Andromeda'yı bir kayaya Tanrıça doğuracağı oğlanı büyütmek için
bağlamışlar. Canavar da onu parçalamak üzere nympha'lara vereceğini, onu beş yaşında
yaklaşırken, birden yiğit Perseus gökten inmiş babasına tanıtacağını ve çocuğun kimin olduğu
atı Pergasos üstünde, Gorgo'yu öldürmüş, sorulursa sakın Aphrodite'nin oğlu olduğunu
kafasını eline almış, dönüyormuş ki, kayaya bildirmemesini, yoksa Zeus'un yıldırımına
bağlı güzel kızı görmüş. Tutulmuş da hemen çarpılacağını söyler ve Ankhises'i bırakıp gider.
ona, babasına gitmiş, demiş ki, kızını bana Bir efsaneye göre Ankhises tanrıçanın
verirsen, canavardan kurtarır, canavarı da sözünü tutmaz, fazlaca içtiği bir gün
öldürürüm. Öyle olmuş, Perseus ejderi Aphrodite ile sevişmiş olmakla övünür ve
öldürüp kızı almış. Sonra da evlenmişler, ne çarpılır. Bunun sonucunda topal - ya da kör -
var ki Andromeda amcasına Phineus'a kaldığı, Troya'dan kaçarken Aineias'ın onu
sözlüymüş, Phineus adamlarını toplamış, sırtına almasının nedeni bu olduğu anlatılır.
düğün gecesi saldırmış Perseus'a. Ama yiğit Troya'dan ayrılırken seksen yaşında olduğu da
Gorgo kafasını tutmuş karşılarına, hepsi birden söylenir. Vergilius'un Aeneis'inde Ankhises'in
taştan adam olmuşlar (Perseus). Sicilya'da Drepanon burnunda öldüğü ve
Aeneas'ın babası şerefine oyunlar tertiplendiği
Ankhises. söylenir. Roma'da tarihsel çağlara dek oynanan
Troya kral soyundan olan Asrakos'un oğlu Troya oyunları Aenas'ın kurduğu bu
Ankhises tanrıça Aphrodite ile sevişmiş ve yarışmalara dayanırmış (Aineias),
Aineias'ın babası olmuştur (Tab. 17). Homerik
denilen övgülerden Aphrodite'ye ayrılmış Ankhuros.
olanı, bu sevişmeyi en ufak ayrıntılarına dek Phrygia kralı Midas'ın oğlu. Başkentinin
anlatır: Tanrıça Ankhises'i İda yamaçlarında yanıbaşında büyük bir toprak kayması olmuş,
sığırlarını otlatırken görür, delikanlının derin bir yarık açılmış, öyle ki şehir de içine
güzelliğine vurulur ve dağa iner. Övgüde yuvarlanıp yıkılacağa benzediğinden Ankhuros
"canavarların anası, binbir pınarlı" diye bir tanrı sözcüsüne ne yapacağını sormuş.
tanımlanan İda dağına Aphrodite'nin inişi, Uçuruma en değerli nen varsa, onu atacaksın,
peşinde vahşi hayvanlar sürükleyen ana demiş sözcü. Kral da tutmuş, altın, elmas, en
tanrıçanın gelişine benzetilmiş, tanrıçanın kıymetli eşyalarını atmış, ama yarık bir türlü
büyüsüne kapılan hayvanların ormanlarda, kapanmamış. Ankhuros sonunda kendini atmış
fundalıklarda sevişmesi gösterilmiştir. Tanrıça
uçuruma, atar atmaz da yarık kapanmış. çarpışmada yargıçlık eder. Troya düştükten
sonra Antenor ve oğulları Akha'larca korunur.
Anna Perenna. Söylentiye göre Antenor'un evinin kapısına bir
Roma'nın biraz kuzeyinde Via Flaminia'ya pars postu konmuş, böylece bir zamanlar
açılan kutsal bir koruluk vardı. Bu koruluk çok Akha'lara konukluk eden bu soy esirgenmiştir.
eski bir tanrıçaya adanmıştı. İhtiyar bir kadın Troya efsanelerinden sonra meydan gelen
olarak canlandırılan Anna Perenna üstüne efsanelerde Antenor vatanını satan bir hain
çeşitli efsaneler anlatılırdı. Biri şu: Roma'da olarak görünür: Tahta atın şehre alınmasına,
çıkan bir iç savaş sonunda sınıflar arasında bir Palladion'un çalınmasına yardım ettiği
bölünme olmuş ve Plebs, yani halk Mons Sacer söylenir. Sonra da Antenor Trakya yoluyla ve
denilen kutsal tepeye çekilmişti. Halkın orada oğullarıyla birlikte kuzey İtalya'ya göçmüş ve
aç kalmaması için Anna adlı bir kadın her gün Po vadisine yerleşmiş. Venet'ler boyunun atası
kendi eliyle yaptığı çörekleri getirir, ucuz ucuz sayılırdı.
satarmış halka. Anlaşmazlık sona erip halk
şehre döndükten sonra Roma halkı kurtarıcısı Anteros.
saydığı bu kadını tanrılaştırmış. Eros tanrıya karşılık olarak gösterilen
tanrısal varlık. Daha çok erkekler arasındaki
Antaios.
sevgide adı geçer ve "seveni bahtlı eden,
Poseidon İle Gaia'dan doğma bir dev, sevgiye karşılık veren" anlamına gelir. Bir
Efsanesi Alkyoneus efsanesinin tıpkısıdır. başka yoruma göre Anteros Eros'un karşıtıdır,
(Alkyoneus). katı yürekli ve duygusuzdur, ama doğa dışı
sevgileri önleyerek bir düzen öğesi olarak rol
Anteia. oynar.
Homeros'un Anteia (İl. VI, 164), tragedya
yazarlarının Stheneboia diye adlandırdıkları bu Antheus.
kadın Lykia kralı İobates'in kızıdır. Kardeşi Antheus, Halikarnassos'un (Bodrum) kral
Akrisios tarafından Korinthos'tan sürülüp soyundan bir gençmiş, Miletos zorbası
Lykia'ya sığınan Proitos'la evlidir. Anteia Phobios'un sarayında yaşıyormuş ki, Phobios'un
Tiryns'e gelen Bellerophontes'e tutulur ve karısı, ona gönül vermiş, ama delikanlıyı
ondan yüz görmeyince yıkımını kurar kandıramamış bir türlü. Yakalanacaklarından
(Bellerophontes). korktuğunu, ya da konukluk kurallarına karşı
gelmekten çekindiğini İleri sürerek kraliçeyi
Antenor. oyalıyor, buluşmalarını erteliyormuş. Günün
Troya'lı ihtiyar, Priamos'un arkadaşı ve birinde kraliçenin sabrı tükenmiş öç almaya
danışmanı, Batı kapısında ihtiyarlar karar vermiş. Bir altın tası derin bir kuyunun
derneğinde bulunur ve Troya savaşından önce içine atarak, Antheus'a inip tası çıkarmasını
kaçırılan Helene'yi geri almak için elçi buyurmuş, delikanlı kuyunun dibine varınca
gönderilen Odysseus'la Menelaos'u evinde nasıl üstüne kocaman bir taş atıp onu ezmiş. Sonra
konukladığını anlatır. Antenor savaş sırasında da ne büyük bir suç işlediğini anlamış ve
da işi tatlıya bağlamaktan, Helena'yı pişmanlık duyarak kendini asmış.
mallarıyla Akha'lara geri vermekten yanadır.
Menelos'la Paris arasındaki teke tek
de mezarsız kalarak, ölüsünün üstüne toprak
Antigone. serpmeyi bile yasaklandırarak böyle bir işe
Oidipus'un kendi anası İokaste'den doğma girişecek olanı ölümle cezalandıracağını
kızı (Tab. 19). Antigone tragedya bildirir.
kahramanlarının en cana yakını, hayat Sophokles'in ölümsüz "Antigone"sinin
hikâyesi bize en çok dokunanıdır. Davranışı, konusu işte budur. Antigone Kreon'un bu
eylemiyle bugün bile çözümlenememiş bir emrine karşı gelir, kardeşini gömer ve
toplum sorununu dile getirdiği içindir ki, eyleminin suç değil, tersine borç olduğunu
çağdaş insanı derin derin etkileyen, sonsuzca ileri sürerek, yönetmene baş kaldırır, bununla
düşündüren bir kişilik taşır. Sophokles'le da kalmaz, suç ve devlet yönetimi konularında
işlenmeye başlayan Antigone dramı canlılığını yönetmenin kendisiyle tartışmaya kalkışır.
bugüne dek yitirmemiş ve Anouilh gibi Batının Sophokles'in erişilmez bir başarıyla dile
en seçkin tiyatro yazarlarına konu olmuş ve getirdiği bu tartışmadan bazı parçaları aşağıya
olmaktadır. alıyoruz (M.E.B. Yayınları, S. Ali çevirisi):
Kâhin Teiresias'ın açıklamalarından ne Antigone — Ben yaptığımı itiraf ediyorum,
korkunç bir suç işlediğini anlayınca, Oidipus hiçbir şeyi inkâr etmiyorum.
gözlerini kör ettikten sonra, Thebai'den ayrılır,
Kreon —Bu işi yasak eden emrimi bilmiyor
yollara düşer. Yurdu da, oğulları da lanet
muydun?
okumuşlardır ona. Yalnız kız Antigone bahtsız
kahramanı elinden tutup, ona hem destek, Antigone —Biliyordum. Nasıl bilmem?
hem de kılavuz olur. Kentten kente sürünüp Herkese ilan edildi.
dilenen babasıyla birlikte Attika ilçesi Kreon — Demek buna rağmen benim
Kolonos'a varır, orada halkı acındırmayı ve kral emrime karşı gelmeye cüret ettin?
Theseus karşısında babasını savunmayı başarır.
Antigone — Fakat bana bu emri veren Zeus
Böylece Oidipus'a bir sığınak bulup, onun öç
değildi, Hades'te hüküm süren Dike de biz
perileri Erinys'lerden kurtularak rahat bir
fanilere böyle bir nizam yüklememişti. Ve
ölüme kavuşmasını sağlar. Sophokles'in
senin emirlerinde, insan sözlerini tanrıların
"Oidipus Kolonos'ta" adlı bu tragedyasında
yazılmamış, değişmez kanunlarından daha
Antigone'nin güçlü kişiliği belirmekte, ilerde
üstün yapacak bir kudret bulunduğunu
ne korkusuz bir yürekle ne yaman bir eyleme
zannetmiyorum. Çünkü bu kanunlar yalnız
girişeceği sezilmektedir.
dün ve bugün yaşamıyorlar, bunlar ebediyen
Oidipus'un ölümünden sonra Antigone mer’idirler ve ne zamandan beri mevcut
Thebai'ye döner. Thebai'de krallığı olduklarını bilen yoktur.
paylaşamayan kardeşleri Eteokles ile
……………………
Polyneikes birbirlerine karşı amansız bir savaş
açmışlardır. Aiskhylos'un "Thebai'ye Karşı Kreon — Thebai'liler arasında bunu böyle
Yediler" tragedyasına konu olan bu savaşta iki gören yalnız sensin.
düşman kardeş birbirleriyle dövüşürken can Antigone — Hepsi böyle görüyorlar, fakat
verirler. Bu kez tahta çıkan Kreon Eteokles'in korkudan dillerini tutuyorlar.
yurdunu savunurken öldüğü için kahraman
Kreon — Bunlardan ayrı düşündüğün için
sayılıp törenle gömülmesini, yurduna
utanmıyor musun?
yabancıların yardımıyla saldıran Polyneikes'in
Antigone — Öz kardeşime saygı kayıtsız, şartsız, sertliği simgeleyen Kreon
göstermekte utanacak ne var? artık yıkılmış, çökmüş bir adamdır (Kreon,

Krneon — Onunla dövüşüp ölen de bir Haimon).

kardeşin değil miydi?


Antikleia.
Antigone — Aynı ananın ve aynı babanın
İthaka kralı Laertes'in karısı, Odysseus'un
oğluydu.
anası. İnsanların en kurnazı Autolykos'un
Kreon — Ötekine karşı alâka göstermekle kızıdır. Autolykos Sisyphos'un sürülerini çalmış,
buna karşı günaha girmiyor musun Sisyphos da bu yüzden gelmiş, Autolykos'un
Antigone — Mezarında yatan ölü böyle sarayına yerleşmişti. Bir söylentiye göre,
hüküm vermeyecektir. Antikleia bu sırada onunla ilişki kurmuş, sonra
evlenmiş Laertes'le. Odysseus'u Sisyphos'un
Kreon —Fakat sen bir günahkâra karşı aynı
oğlu sayan efsaneler vardır. Antikleia oğlu
hürmeti gösteriyorsun.
Odysseus Troya seferine çıkıp dönmeyince,
Antigone — Onunla beraber ölen bir hasretine dayanamayıp canına kıymış.
kardeşti, bir köle değil. Odysseia'da anlatılan (XI, 85 vd.) ana oğlun
Kreon — Birinin koruduğu bu memleketi buluşması destanın en güzel parçalarından
öbürü harap ediyordu. biridir. Bazı bölümlerini buraya alıyoruz:

Antigone — Olsun, Hades ikisi için de aynı


mezar hakkını tanır. Birde baktım geçmiş, göçmüş anamın ruhu
çıkageldi,
Kreon — Ama orada da İyi odam, kötü
ulu yürekli Autolykos'un kızı Antikleia'nın
adamla müsavi muamele görmeyi istemez.
ruhu,
Antigone — Ölüm diyarında da böyle bir oysa kutsal İlyon'a giderken sağ
kaide olduğunu bana kim söyleyebilir? bırakmıştım onu,
görünce bir acıdım, bir ağladım...
Kreon — Düşmanımız, bizim İçin hiçbir
zaman, hatta ölümünden sonra bile, dost
değildir. Odysseus ölü ruhları diriltip konuşturacak
Antigone — Ben dünyaya kin değil, sevgi kandan önce Teiresias'a içirir.
paylaşmaya geldim. Sonra Odysseus olanı biteni ve Hades'e
neden indiğini bildirir, Antikleia da Ithake
sarayındaki durumu anlatır. Aralarında içli bir
Devletin baskısına karşı kişi özgürlüğünü
konuşma olur. Sonunda Odysseus anasına
savunan Antigone sonunda tam bir zafer
sarılmak ister.(Od XI, 203 vd)
kazanır. Gerçi Kreon ceza olarak onu
kayalıklara diri diri kapatır, ama Kreon'un oğlu
ve Antigone'nin nişanlısı Haimon babasını sert O böyle konuştu, benim gönlümse bir tek
sözlerle kınadıktan sonra, nişanlısını şey istiyordu
kurtarmaya koşar, Antigone'nin kendini asmış Kucaklamak geçmiş, göçmüş anamın
olduğunu görünce, kederinden Haimon da ruhunu,
canına kıyar. Anası Eurydike buna dayanamaz, Üç sefer atıldım üstüne, ah dedim anama
kendini öldürür. Devlet yasağında ve cezasında bir sarılsam,
üç seferinde de uçtu, gitti kollarımın
arasından, galiz küfürlerle kovan odur. İros'la Odysseus'u
üç seferinde de bir gölge oldu, düş gibi, güreştirmek ve iki dilencinin çilesinden
yüreğimdeki keskin acı her seferinde eğlenmek fikri de ondan gelmedir. Antinoos'un
büyüdü. tutum ve davranışı talipler arasında bile tepki
ile karşılanır. Yay germe oyununu önce kabul
eder, yarışmanın yapılması için önayak olur,
Antilokhos. sonra kimsenin başaramadığını görünce, bugün
Nestor'un oğullarından biri. Troya savaşına bayram, kutsal günde yarışma olmaz diye
katılır ve çevikliği, yiğitliğiyle dikkati çeker. vazgeçirmeye çalışır, Odysseus denemek
Akhilleus ile Patroklos'un en yakın arkadaşıdır. isteyince, sert sözlerle çıkıştı ona, ama
Patroklos ölünce çok üzülür ve acı haberi Penelopeia ile Telemakhos araya girince,
Akhilleus'a verme görevini üstüne alır. önleyemez yayı almasını (Od. XXI). Ölüm
Antilokhos'un İlyada'da sonuna kadar savaştığı okunu Odysseus ilkin Antinoos'a karşı yöneltir
görülür, ama Odysseia'da şafak tanrıça Eos'un ve bütün talipleri sıra ile öldürür. Her şey olup
oğlu Memnon'un eliyle öldürüldüğünü bittikten sonra İthake'lileri ayaklandıran, öç
öğreniriz. almaya kışkırtan Antinoos'un babası
Eupeithes'tir. Ne var ki karşılarına tanrıça
Antinoos. Athena çıkınca, İthake'liler korku ile kaçışırlar
Eupeithes'in oğlu Antinoos şımarık, (XXIV, 421-547).
tembel, gözü doymaz, Odysseus'un malını,
mülkünü vur patlasın, çal oynasın tüketmeye Antiope.
kararlı taliplerin başta geleni, en küstah, en Irmak tanrı Asopos ya da Thebai kralı
terbiyesiz ve en ahlaksız olanıdır. Saldırgandır, Nykteus'un kızı. Antiope çok güzel olduğu için
yüksekten atarak konuşur, ona, buna çatar, Zeus ona âşık olup bir satyr biçiminde yanaşır
asıl çekemediği kimse de amaçlarının (Tab. 9). Amphion ile Zethos'a gebe kalan
gerçekleşmesini önleyen Telemakhos'tur. Ona Antiope babasının öfkesinden korkup evden
karşı kurulan kumpasların, pusuların fikir kaçar ve Sikyon kralı Epopeus'un yanına sığınır,
babası hep Antinoos'tur: Pylos'tan dönüşünde sonra da onunla evlenir. Babası Nykteus
Telemakhos'u öldürmek için pusuya yatmaya üzüntüsünden canına kıymış, ama ölmeden
önayak olur (Od. VI, 669 vd.), bu plan kardeşi Lykos'a Antiope'yi bulup
gerçekleşmeyince, çok içerler ve daha kötü cezalandırmasını buyurmuş. Lykos Sikyon'a
şeyler kurmaya başlar (XVI, 362 vd.). saldırır, Epopeus'u öldürür ve Antiope'yi
Penelopeia tiksinir ondan, şöyle der (XVII, tutuklu olarak Thebai'ye geri getirir. Antiope
499): Amphion'la Zethos'u yolda doğurur.
Amcalarının buyruğu üzerine dağa bırakılan
ikizler çobanlarca yetiştirilirler (Amphion).
İğrenirim bunlardan, dadı, Thebai'de Lykos'la karısı Dirke'nin zincire
hep kötülük kurarlar,
vurup eziyet ettikleri Antiope tanrıların
ama Antinoos hepsinden beter,
yardımıyla zincirlerini çözer ve kaçıp
bu adam kara ölüm cadısına benzer.
ikizlerinin yanına sığınır. Ne var ki Amphion'la
Zethos önceleri analarını tanımazlar, onu
Kavgacı, sert, kaba ve zalim bir adamdır: Dirke'ye gerir verirler, sonra çobanlardan kim
Odysseus'un başına ilk tokmağı atan, dilenciyi olduğunu öğrenince analarını kurtarırlar ve
Dirke ile Lykos'tan da öç alırlar. Sonraları "Böyle dedi o, gülümsedi insanların,
Antiope Dionysos'ın öfkesine uğrayarak çıldırır, tanrıların babası,
Yunanistan’da bir yerden bir yere atar çağırdı yanına altın Aphrodite'yi, dedi ki:

kendini, ama günün birinde aklı başına gelir "Cenk işleri sana vergi değil, yavrum,
sen evliliğin gönül açan işlerine ver kendini
ve Phokos'a karı olur (Phokos).
çevik Ares'le Athena uğraşacak savaşla."

Aphrodite.
(1) DOĞUŞU. (2) KİŞİLİĞİ.
Aşk ve güzellik tanrıçası Aphrodite'nin Altın Aphrodite der Homeros bu tanrıçaya,
doğuşu üzerine iki ayrı kaynağımız vardır: Biri altın bir değer ölçüsü olmak üzere. Daha
Hesiodos, öbürü Homeros. Hesiodos başka sıfatlarla niteler onu şairler: Bu güzeller
Thegonia'da bu tanrıçanın denizin köpüklü güzeli tanrıça hep "gülümser"dir, işveli, cilveli
dalgalarından doğduğunu anlatır (Yun. Aphros ve gönül alıcıdır. Bunun sırrını Homeros,
köpük demek): Uranos, Gaia'dan doğan tanrıçanın ak köpüklerden olma bedeninde
çocuklarını, doğar doğmaz toprağın bağrına taşıdığı bir büyülü memelikte görür. Zeus'un
soktuğu için Toprak Ana şişmekte ve korkunç aklını çelmeyi aklına koyan Hera bu memeliği
sancılarla kıvranmaktadır, bu yüzden son oğlu ister günün birinde Aphrodite'den, şöyle
Kronos'a bir tırpan verir, Kronos da o tırpanla seslenir ona (İlyada, XIV. Bölüm, 198–201,
babasının hayalarını keser ve denize atar 213–218):
(Theog. 160 -206):

"........
Dalgalı denize atar atmaz onları. Sende şu sevgi, şu alım var ya,
Gittiler engine doğru uzun zaman, yani şu ölümsüzleri, ölümlüleri alt ettiğin,
Ak köpükler çıkıyordu tanrısal uzuvdan. işte onları bana ver bugünlük."
Bir kız türeyiverdi, bu ak köpükten,
Önce kutsal Kythera'ya uğradı bu kız.
Oradan da denizle çevrili Kıbrıs'a gitti, Aphrodite de verir memeliği:
Orada karaya çıktı güzeller güzeli tanrıça,
Yürüdükçe yeşil çimenler fışkırıyordu
Narin ayaklarının bastığı yerden. "… çözdü göğsünden nakışlı memeliğini,
Aphrodîte dediler ona tanrılar ve İnsanlar, alacalı bulacalı bir kurdeleydi bu,
Bir köpükten doğmuş olduğu için. alımlı ne varsa hepsi onun içindeydi,
sevgi onun içindeydi, istek onun içinde,
cilveleşme, şakalaşma onun içinde,
Homeros'a göre, Aphrodite Zeus ile en akıllı insanı ayartan aşk onun içinde."
Okeanos kızı Dione'den doğmadır. İlyada'da
yiğit Diomedes'le çarpışıp yaralanan
Sevgiyi, sevişmeyi simgeleyen bu tanrıça
Aphrodite'yi anası Dione kollarına alır, sever,
bu büyüyü kendi kendine değil, çevresini
okşar ve bileğinden akan özü silerek yarasını
saran başka tanrısal varlıkların aracılığıyla
iyileştirir, acılarını dindirir (İl. V.370 vd.). Dert
gerçekleştirir. Eros bazı efsanelere göre onun
yanan kızını da şöyle avutur Zeus:
oğludur, ama Theogonia'da Eros,
Aphrodite'den çok önce doğmuş evrensel bir
güçtür, sonradan katılır Aphrodite'nin alayına
(3) EFSANELERİ.
(Theogonia, 201 v. d.):
Kişiliği ile tanrılar arasında bunca önemli
bir yer tutan Aphrodite'nin efsaneleri azdır,
"Doğup da yürüyünce tanrılara doğru daha doğrusu kendine özgü öyküler az da,
Eros'la Himeros (arzu) takıldılar hemen
başkalarının baş kahraman oldukları öykülerde
peşine.
kendisine ikinci derecede bir rol düşmektedir.
İlk günden bu oldu onun tanrılık payı
insanlar arasında da, ölümsüzler Aphrodite topal tanrı Hephaistos'la
arasında da; evlendirilir, nasıl ve nedeni belli değil, ama
ona düştü kız cilveleri, gülüşmeleri, şairler onun çirkin kocasını aldatmasını
oynaşmaları, ballandıra ballandıra anlatırlar. Bu öykülerin
sevmenin, sevişmenin tadı büyüsü." başında Homeros'un Odysseia'sındaki serüven
gelir Bu serüveni kör ozan Demodokos anlatır
Alkineos'un sarayında toplanmış konuklara
Güzelliği, zarafeti ve bereketi simgeleyen
Ares'le Aphrodite'nin seviştiklerini güneş tanrı
Kharitler, Horalar ve düğün alaylarının başında
görür ve Hephaistos'a haber verir, ünlü
giden Hymenaios da Aphrodite'nin
demirci tanrı da kırılmaz, çözülmez
çevresindeki tanrılardır. Ne var ki aşk
zincirlerden büyülü bir ağ örer, yerleştirir onu
tanrıçasının kişiliği çelişkili ve belirsiz olarak
yatağının altına, sonra da yalancıktan Lemnos
canlandırılmaktadır efsanede. Savaş tanrı
adasına gider. İki tanrı sevişirlerken demir
Ares'le birleşmesinden (ki bu birleşme de
ağın içinde tutklu kalırlar, onları suçüstü
anlamlıdır) Phobos (bozgun) ve Deimos
yakalayan Hephaistos da acı acı bağırır,
(korku), bir de Harmonia doğar. Ahenk, uyum
sahneye seyirci olan tanrılar arasında da
anlamına gelen Harmonia'nın yanı başında
dinmez bir kahkaha kopar (Od. VIII, 295 vd.).
korku ve bozgun Aphrodite'nin kişiliğindeki
olumlu ve olumsuz yanları ve çelişkileri Aphrodite'nin başka sevgilileri de olur,
simgeler. Bu ikiliği en kesin bir tanımlama ile bunlardan biri Adonis (Adonis), öbürü Troya
Platon "Şölen" adlı diyalogunda dile getirir. kral soyundan Aineias'ın babası Ankhises'tir
Sokrates'in de bulunduğu bu şölene (Ankhises, Aineias). Tanrı Hermes ile sevişen
katılanlardan Pausanias şöyle der (Platon, Aphrodite'nin Hermaphroditos diye bir oğlu
Şölen, 180 d-e): olur, efsane yazarlarının kimine göre iki tanrı
İda, yani Kazdağının tepesinde sevişmisler,
"Herkes bilir ki, sevgi (Eros) Aphrodite'den
orada doğup ikisinin de adını alan çocuğu dağ
ayrılamaz. Aphrodite tek olsaydı, sevgi de tek
nympha'ları büyütmüş, başka bir anlatıma
olurdu, ama mademki iki Aphrodite var,
göre Halikarnassos kentinin batısındaki bir
sevginin de iki olması gerek. Hem bu tanrının
yarda biri Hermes'in öteki Aphrodite'nin birer
ikiliği nasıl inkâr edilebilir? Biri, yani en eskisi
tapınağı varmış, tanrılar orada sevişip
göksel dediğimiz Aphrodite ana karnından
birleşmiş ve orada doğup büyüyen çocukları
doğmuş değil, göğün kızıdır. Daha sonra gelen
Hermaphroditos'un başına Salmakis adlı su
bir başkası var ki, Zeus'la Dione'nin kızıdır,
perisi ile olan serüveni gelmiş
ona orta malı Aphrodite diyoruz. Bu tanrılarla
(Hermaphroditos, Salmakis).
ilgili iki tür sevgi de olacak ister istemez,
birine orta malı, öbürüne göksel diyeceğiz." Aphrodite'nin öfkeleri, öç almaları
korkunçtur: Şafak tanrıça Eos'a, Phaidra ve
Pasiphae'ya belalı aşklar esinler, kendilerine gün bugün çok ileri gidilmiş ve elde edilen
yeterince tapınmayan Lemnos kadınlarına bulgularla olayın hiç de mucize olmadığı,
ceza olarak kocalarının bile dayanamadıgı bir akılla algılanabilecek tutarlı tarihsel bir süreç
koku verir, Kinyras'ın kızlarını kendilerini olduğu anlaşılmaya başlanmıştır. Bilimin de
yabancılara satmaya zorlar. Üç Güzeller bugün asıl coşkusunu yaratan neden, mucizeyi
yarışmasında oynadığı rol ve Paris'le aydınlatmak yolunda sayısız ipuçlarının hemen
Helena'nın başına getirdiği bela, dillere destan hepsinin Anadolu topraklarında bulunması,
olmuştur. İlyada destanında oğlu Aineias'ın aydınlığın bir kez daha "Anadolu" denilen
koruyucusu olarak oynadığı rol bu kişi ile ilgili güneşin doğduğu ülkeden gelmiş olduğunu
bölümde anlatılır. Roma'da Venüs Genetrix gösterir. İpuçlarını izlemek, bulguları
olarak Aeneas destanıyla ilgili rolü Venüs çoğaltmak ve değerlendirmek durumundayız
bölümünde açıklanır. Eros ile Psykhe bugün. Bundan ötürüdür ki yeni bilimsel
masalında da adı geçer. Kişiliği Hellenistik gerçeklerin ışığında yeni yorumlar yaparak
çağdan sonra Rönesans sanatına da tükenmez denemelerimizi önermekten daha ileri
bir konu olmuş, resim ve heykelde işlendikçe gidemeyiz. Ama bu da az çekici bir iş değildir.
işlenmiştir.
Böyle bir denemeyi bu sözlükte Apollon
Kuşlardan güvercin ve serçe, çiçeklerden tanrının kökenleri ve kişiliği üstüne yapmak
gül ve mersin tanrıçaya adanmış sayılır. Onun istiyoruz. Bu tür denemelere bizden önce
kadar şairleri esinleyen bir tanrıça daha girişenlerden esinlenerek ve elimizdeki bilgi
yoktur, ama hiçbir şair de Aphrodite'yi Midillili ve görgülerden faydalanarak Apollon'un bir
kadın şair Sappho kadar güzel dile Anadolu tanrısı olduğunu tanıtlamaya
getirmemiştir. çalışacağız.

Friedrich Nietzsche'nin "Tragedyanın


Apollon.
Doğuşu" adlı eserinde yaptığı Yunan varlığı
İlkçağda Yunan denilen varlıkla Akdeniz üstüne yorum bugün de geçerlidir sanıyoruz.
çevresindeki uygarlık topluluğuna bir yenilik Yalnız tragedyada değil, ilkçağın Yunan
gelmiş olduğu su götürmez bir gerçektir. Bu denilen yaratıcılığında birbirinden ayrı iki
olaya geçen yüzyılda bir ad da takıldı, Yunan öğeyi ayırmak doğru olsa gerek: Bu yaratıcılık
mucizesi dendi. Mucize gibi gerçeküstü bir iki tanrının simgelediği iki karşıt varlığın
terim kullanılması, bu olayın nedenlerinin de, birleşmesinden doğmuştur. Bu iki tanrı da
kökenlerinin de o zamanlar pek Apollon'la Dionysos'tur. Apollon aydın, durgun,
aydınlanamamış olmasından, kısacası bilgi ölçülü gücü simgeler, ışıktır, doğayı görme,
yoksulluğundan gelmekteydi. Yunandan kalma varlığı akılla algılama ve akıl yetisine dayanan
yapıtların, özellikle yazı tanıtlarının çokluğu, yöntemlerle biçimlendirme gücü ve
bunların Batı uygarlığının bir başlangıcı diye yeteneğidir, Apollon plastik sanattır, ama aynı
karşımıza çıkması ve gerek doğa, gerekse zamanda da öngörmedir, anlama ve
insan üstüne düşüncesinin o günden bugüne kavramadır, ışığın doğayı bir projektör gibi
kesintisiz olarak süregelmesi bu olayın bir aydınlatıp karanlık kalan sırlarını
başlangıç sayılmasına yol açmış, bilimi bir çözümlemesidir. Ama bu güç, insanı bir seyirci
çeşit yetinmeye götürmüş, bir çeşit coşku ile ve bir taklitçi olmaktan da ileri götüremez,
asıl yolu olan inceleme, daha öncesini arama yaratıcılık insanın doğaya bir başka türlü
ve anlama çabasından saptırmıştır. Ne var ki o coşkuyla karışmasını şart koşar, karanlık
güçlerin gizemine ermesini. İşte bu gücü de varlığını dile getirir. Kaldı ki bu adın Apollon
Dionysos, şarap tanrı simgeler. Dionysos tanrının büyük annesi olarak gösterilen dişi
doğanın kendisi değil, bir ana tanrıça değil de, Titan Phoibe (Tab. 4) ile de bir ilişkisi vardır.
insana doğayla birleşmeyi sağlayan bir araçtır Yalnız şuna da dikkat edilsin ki hiçbir kaynak
sanki. İnsan için düşünülmüş, yaratılmış bir ya da efsanede Phoibos Apollon asıl güneşi
tanrıdır. Nitekim insan dişisinden doğmadır, simgeleyen Helios tanrı ve onun soyundan
insana karışır ve insan çilesini çeker, ta ki gelen tanrısal varlıklarla ilişkide
taşkın gücünün ne denli bir nimet olduğunu gösterilmemektedir. Bunun nedeni de
anlatabilsin insana. Dionysos'un doğudan Apollon'un güneş olmadığı, güneşi
geldiğini, Anadolu'dan çıkıp Yunanistan'a güç simgelemediğidir. Apollon güneş tanrı değildir,
bela girebildiğini efsane bağıra bağıra dile ne adı, ne de nitelikleri Yunan mythos'unda
getirir. Nietzsche'nin Yunan varlığına özgü en Güneş tanrı ile bir tutulduğunu belli etmez.
şaşırtıcı yapıtı saydığı tragedyayı bağışlayana Apollon kaynağında ve özünde bambaşka bir
kadar akla karayı seçmiştir bu tanrı. Ama varlıktır. Bu varlığı bize ilk niteleyen metin de
Apollon, durgun akıl gücü, bütün dallan ve Homeros'un İlyada'sıdır.
bunları esinleyen perileriyle Apollon öz Hellen İlyada'da tanrının adı Apollon ya da
varlığı sayılırdı, Nietzsche'nin de bundan
Phoibos Apollon diye geçer, bu ada eklenen
şüphesi yoktur herhalde. Delphoi tanrısı sıfat çokluk okçu, hedefi vuran ya da gümüş
Apollon bunca bilicilik merkezleri, tapınakları yaylıdır, bir iki yerde de kendisine "Lykegenes"
ve efsaneleriyle özbeöz Yunan, yani
denmektedir. Bizim "Lykiâlı" diye çevirdimiz
Yunanistan kökenliydi. Bu yanlışlığı bilim bu sıfat başka metinlerde geçen "Lykios" ve
Homeros'tan başlamak üzere metinleri iyice "Lykeios" sıfatları da göz önünde tutulursa,
okumamış olduğu için işlemiştir. Arkeolojinin tanrının Lykia bölgesiyle ilişkisini dile
katkıları da eklenirse, gerçeğin gün ışığına getirmektedir. Lykia'lı oldukları bilinen
yakında çıkacağı umulur. Bizimkisi yalnız bir
Sarpedon, Glaukos ve Pandaros'la ilgili
deneme. metinlerde şöyle bir deyim geçer tanrı için (İl.
(1) ADI VE EK ADLARI. IV,101,119): "Ün salmış okçu Lykia'lı Apollon"
(Pandaros). Tanrının Lykia ile yakın ilişkisi
Apollon adının Yunanca olmadığı artık
bilindiği halde bu sıfatın ışık ya da kurt
herkesçe bilinir. Ama asıl kaynağı bugüne
anlamına gelen “-lyk” kökünden türeme olup
kadar açıklanamamıştır. Acaba bu ad, kimi
olmayacağı tartışma konusu edilmiştir. Böyle
Hitit yazıtlarında rasgelinen Apulunas tanrının
bir tartışmanın yersizliği şuradan belli ki Lykia
adıyla bir olmasın? İlkçağdan beri bu adın
bölgesinin adı da “-lyk” kökünden gelme, bu
köken ve anlamını açıklamak için boşuna
kök ise Latince "lux"ta görülen ışık anlamlı
çabalar gösterilmiş: "Apollon" yani
köken olarak alınırsa bu anlam tanrının
cezalandırmak, ya da "apello" defetmek,
sıfatında da, Lykia ilinin adında da vardır.
kötülüğü önleyip korumak anlamına gelen
Kaldı ki "Lyke-genes" sıfatındaki -gen- eki soyu
fiillerden, ya da başka kökenlerden türemiş
yansıtır, Lykia soylu, Lykia'da doğmuş
olduğu ileri sürülmüştür, Ne var ki Yunanlılar
anlamına gelir İster istemez. Ama bu da Hitit
bile bu adı anlamamış olacaklar ki, tanrının
çivi yazıtlarındı geçen "Lukka" bölgesiyle bir
özünü belirtmek için bir ek ad takmışlar ona:
tutulabilir mi ve tutulursa Lykia'nın adındaki
Phoibos demişler. Phoibos'un anlamı belli,
Luk- kökeni Yunancada olduğu gibi ışık
parlak demektir ve tanrının ışık saçan aydınlık
anlamını İçerir mi, o başka bir sorundur.
Lykia'nın adı nereden geline olursa olsun, Akhilleus bile uzak duruyor savaştan,
Apollon Homeros destanlarında Lykla'ya sıkı Gemilerin yanında sindiriyor yürekler acısı
sıkıya bağlı, bu yüzden de merkezi öfkesini."

Anadolu'da, özellikli Troya'da olan bir tanrı ........"

olarak çıkar karşımıza.

(2) ANADOLULU TANRI. Diomedes, tanrıça Aphrodite'yi


yaraladıktan sonra, Apollon'un koruduğu
İlyada'da Lykia sözü geçince, iki yer dile
Aineias'a da aldırmaktan alamaz kendini
getirilir: Biri "anaforlu Ksanthos'un kıyılarında,
(İlyada, V. Bölüm, 432 v. d.):
uzak ve semiz Lykia toprakları", öteki Troas
bölgesine, özellikle Pandaros'un yurdu olan
Zeleie'ye yerleşmiş Lykia'lıların ili. Sarpedon'la "........
Glaukos, Ksonthos Lykia'sından, Pandaros ise gür naralı Diomedes sezdi birdenbire,
Aisepos Lykia'sından gelmişlerdir. Tanrının Aineias üzerine Apollon’un el uzattığını.
Troya çevresindeki şehirlerde de önemi O anda saldırdı Aineias’a,
büyüktür, nitekim rahibi Khryses İlyada'nın büyük tanrıya bile saygısı yoktu,
öldürmek için Aineias’ı,
başında şöyle seslenir tanrısına (İl. I- 37 vd.):
ünlü silahlarından soymak için,
saldırıyordu birbiri peşi sıra.
"........ ........"
Ey Khryse'yi, kutsal Killa'yı koruyan
gümüş yaylı,
Apollon da, anası Leto da ve kardeşi
Tenedos'un güçlü kralı, Smintheus,
dinle beni, Artemis de Troya kalesinin iç tapınağında
........" oturur gibidirler. Zeleie'den Pandaros'u savaşa
götürmek, Sarpedon'un ölüsünü yurdu Lykia'ya
taşımak hep Apollon'a düşer. Troya ile ilişkisi
Yerleri bugün kesinlikle belli değilse de, çok eskidir Apollon tanrının, Laomedon'a,
Zeleie, Killa, Khryse İda dağının eteğindiki Poseidon'la birlikte ücret almayarak
kentlerdir, Tenedos ise Bozcaada. Smintheus çekildikleri ünlü İlyon surunu yaptıkları
adı bu bölgede tanrının bambaşka bir isimle günden başlar. Ne var ki Poseidon kin tuttuğu
de anıldığını gösterir. Bunun dışında Apollon halde, Apollon bütün yüreğiyle Troya’lılardan
Troya şehrinin içine yerleşmiş gibidir.Troya yanadır. Bunu açık açık söyler, tartışmaya da
kalesi Pergamos tepesinden seslenir ovada girer. Athena, Olympos'tan İlion'a fırlayıp gelir
dövüşenlere (İl. IV, 507 vd.): (İlyada, VII. Bölüm, 20 v. d.):

"........ "Apollon birden onu karşıladı.


"Öfkelendi Apollon, Pergamos tepesinden Görmüştü tanrıçayı Pergamos kalesinden,
bağırdı Troyalılara, dedi ki: istiyordu zafer Troyalıların olsun.
Atları iyi süren Troyalılar, atılın ileri, Karşılaştılar meşe ağacı altında.
haydi, kalmayın Argos'lulardan aşağı, Önce Zeus'un oğlu kral Apollon dedi ki:
onların derileri ne taş, ne demir, "Ne diye geldin Olympos'tan, ulu Zeus'un
dayanamazlar et delen tunç kargılara. kızı,
Güzel saçlı Thetis’in oğlu bile, işte bakın, söyle hadi, niyetin ne,
nereye götürür seni ulu yüreğin? bir tanrı için işten bile değildi bu.
Oynak zaferi mi vermek istersin Danaolara?
Kırılan Troyalılara acımazsın, bilirim.
Gel dinle beni, en hayırlısı bu: Zeus Akhilleus'la Hektor'un ecelini tartıya
Gel bugünlük savaşa ara verelim, koyup Hektor'un ölümü ağır basınca,
sonra gene onlar düvüşsün dursunlar, Apollon’da Hektor'u kaderine bırakmak
vuruşsunlar İlyon’un sonu gelene dek, zorunda kalır ve tanrılara karşı bir tanrı
Aklınıza esmiş, ölümsüz tanrıçalar, belli, ağzından hiç duyulmamış bu eşsiz eleştiriyi
Gönlünüz bu şehri yok etmek ister." dile getirir (İl XXIV, 33 vd.):
........"

"........
Apollon Hektor'a gönülden kılavuz ve Phoibos Apollon ölümsüzlere şöyle dedi:
koruyucu olur, Athena'nın Troya'lı yiğidi "Amansız tanrılar, işiniz gücünüz kötülükte.
aldatarak öldürmek için kurduğu pis düzen Beneksiz keçilerin, sığırların butlarını,
karşısında Apollon'un tutumu öyle insancadır Hektor hiç mi yakmadı size?
ki, bayağı dokunur insana. Hektor'Ia yüz yüze Ölüyken bile yüreğiniz varmıyor onu
gelir, başka kılığa girmek, kendini saklamak kurtarmaya,
gereksinmesini duymaz. Hektor güvenle sorar onu görmesin mi karısı, anası, çocuğu,
görmesin mi babası Priamos, Troya halkı,
ona (İl. V, 247 vd.):
alıp saygı göstermesinler mi ölüsüne,
yakmasınlar, ateş payını vermesinler mi?
"Kimsin sen, sevgili tanrı, kimsin sen, bana Siz şu uğursuz Akhilleus'u
böyle soran?" tutuyorsunuz demek,
Oysa bilmez o töresince düşünmesini,
yumuşar bir yürek taşımaz göğsünde,
Apollon da şöyle karşılık verir:
azgın bir arslan gibidir tıpkı,
yaban gücüne, amansız yüreğine uyar da
"İda'dan bir savaş ortağı gönderdi sana hani,
Kronos oğlu, bir güzel doyurmak için karnını,
yanında durup seni koruyacak, kendine gelir saldırır insan kuzusuna.
gel hadi. Akhilleus da sıyrıldı tıpkı onun gibi
Altın kılıçlı Phoibos Apollon'u gönderdi, her türlü acıma duygusundan,
na buradayım, gör bak işte, insanlara saygıdan çekti kendini...
öteden beri korurum seni de, yüksek hem zararı var, hem yararı bu saygının.
kentini de." Bir gün sevdiğini yitirebilir insan,
yitirebilir kardaşından, oğlundan yakın
birini,
Hektor'Ia Akhilleus arasındaki son ve
ağlar sızlar, sonra taş basar bağrına.
korkunç çarpışma başlayınca dört döner
Hektor'un çevresinde, onu kurtarmak için (İl. Acıya dayanan bir yürek verdi
XX,443vd.): Moiralar insanlara.
Ama bu adam Hektor’un canını almakla
kalmadı ki,
Akhileus korkunç çığlıklarla atıldı öne,
bağladı arabasına, dostunun mezarı
Hektor'u öldürmek için yanıp tutuşuyordu.
çevresinde
Ama Phoibos Apollon kaçırdı Hektor'u,
sürükledi.
sakladı koyu bir bulutun arkasına,
İyi bir şey mi bu, güzel bir şey mi?
Boş toprağa sövmeye vardırdı işi bu adam. Lykia arasında sıkı sıkıya bağlantı kurulabilir.
Öfkemize dokunup kaldırmasın bizi ayağa,
Apollon Musa'ların yöneticisi, çalgı ve
açsın gözünü.
ezgiyi, şiir ve dansı, kısacası her türden sanatı
........"
esinleyen büyük yaratıcı tanrıdır. İlkçağdan
bugüne lirik şiirlerin hepsinde belli bir hava
Bu güzelim uygarca sözlere Hera gene bir içinde canlandırılır. İşte bu hava Lykia'da
sürü safsata ile karşılık verir: "Oymak tanrı, sezilir, ışıkla dokunmuş, müzikle yoğrulmuş
kötülerin dostu" der. Tanrılar arasında bu gibi bir şiir havasıdır bu. Gündüz gümüş yaylı
eşine rastlanmaz iyilik, kötülük tartışması da tanrıya bir altın taht kuran, gece çatır çatır
ışık tanrının yenilgisiyle biter. Apollon ne yıldızlarla birlikte kız kardeşi Aya doğru
yapsın, Aphrodite İle birlikte Hektor'un yükselen yalçın dorukları bu hava sarar, ak
ölüsünü korumaktan başka çare bulamaz (II. çöller gibi mavi engine kadar yayılan dalga
XXII, 185 vd.): dalga kumların arasından süzülerek, renk renk
çakıllar üstünde çağlayan dereler de
satyr'lere, nympha'lara yemyeşil birer yunak
Aphrodite kovuyordu köpekleri yanından,
olmaktadır. Kıyılarında dolaştınız mı,
Zeus 'un kızı, gece, gündüz,
Debussy'nin müziğini duyar, ağzında kavalıyla
gül kokulu tanrısal bir yağ sürmüştü
bir Pan ya da Marsyas'ın korularda hoplaya
ölünün bedenine,
Akhilleus onu sürüklerken yüzülmesin hoplaya oynadığını görür gibi olursunuz. Hele
diye derisi. Fethiye'nin görkemli kral mezarlarından
Phoibos Apollon, gökten ovaya başlayıp, Kekova, Kaş, Demre, Olympos ve
onun için kara bir bulut indirmişti, hepsi Anadolu'ya özgü adar taşıyan daha nice
gözden kaçırmıştı ölünün kapladığı yeri, kentler boyunca, her biri birer tapınak gibi
güneşin gücü, gövdesini saran deriyi karşımıza çıkan, kayalara oyulu ya da denizde
vakitsiz kurutsun İstemiyordu. yüzen o eşsiz mezarları, lahitleri gördük mü,
burası Apollon'un ülkesidir demekten alamayız
kendimizi. Buralarda akla kara, ışıkla karanlık
Apollon'un İlyada'da oynadığı bu rol onu
arasında yaman bir savaş verilmekte ve bin
OIympos tanrılarından büsbütün ayırmakta,
yıllardan beri süregelen bu savaşı insan aklı ve
bambaşka bir ahlak görüşü olan bir dünyanın,
sanatı kazanmaktadır. Anadolu bu zaferi
yani Anadolu'nun tanrısı olarak karşımıza
Apollon tanrı ile simgelemiş. Apollon Lykia
çıkarmaktadır.
denilen o ışık ülkesinde de yaşar, ta uzak
Lykia'da sürdürülen arkeolojik araştırmalar doğuda Nemrut dağının tepesindeki sivri
bu tezi gün geçtikçe pekiştirmektedir. külâhlı dev tanrı heykelleri arasında da baş
Ksanthos, Patara ve birçok anıtları gün ışığına yeri tutar. Homeros'tan Roma çağından sonraki
yeni çıkarılıp, Apollon'la Artemis'in anası Kommagene krallarının zamanına dek hep aynı
Leto'nun bölgede büyük bir yer tuttuğunu Anadolu'lu tanrıdır Apollon.
açığa vuran Letoon kutsal merkezi bu üç
tanrının Anadolu topraklarına ne denli kök (3) DOĞUŞU.
saldığını kanıtlar. Lykia yazısının çözümü de İlyada'nın ilk dizelerinde şöyle tanıtılır
bir gün başarılırsa, varsayımlarımızın hepsinin Apollon (İl. 1,9 ve 36): "Lete ile Zeus'un oğlu",
somut birer gerçek olacağı umulabilir. Ama bir "güzel saçlı Leto'nun doğurduğu". Titan kızı
başka yönden de bakılınca ışık tanrı Apollon'la Leto ile baştanrı Zeus'un birleşmesinden
doğmuştur Apollon ve onun kız kardeşi "........
Artemis (Tab. 5), ama bu doğum öyle olağan (Leto) iki koluyla Fenike ağacına sarılarak
bir doğum değildir, anlatmakla bitiremez onu dayadı çimenlere dizlerini,

şairler. Homerik denilen “hymnos”, yani ve çocuk gün ışığına çıkıverdi.


Sevinç çığlıkları kopardı tanrıçalar hep bir
övgüler arasında Apollon'a ayrılmış iki övgü
ağızdan.
vardır, biri Delos'lu Apollon'a, öteki Delphoi
İşte o zaman, ey Phoibos, yıkadı seni
tanrısına. Bilim bu iki övgü arasında bir zaman
tanrıçalar
ayrımı saptamış, besbelli ki Delos övgüsü daha kutsal elleriyle arı duru bir suda,
eski, Delphoi'ninki çok daha yenidir ve yepyeni bir kundağa sardılar,
sonradan eklenmiştir birincisine. Ayrıntıya incecik, kar gibi ak bir kundağa,
girmeden şunu söyleyelim ki araştırmaların sonra başına altın şeritler doladılar,
verdiği sonuç şu; Apollon tanrının asıl doğuş anası emzirmedi altın kılıçlı Apollon'u,
yeri Anadolu kıyıları, yani Lykia ve özellikle Themis tanrıça nektar sundu ona
Lykia'da tanrının doğduğu kent sayılan ve bal gibi ambrosia sundu ölümsüz

Patara'dır, ama sonradan önce adalarda, sonra elleriyle.


Dile gelmez bir sevinç kapladı yüreğini
Yunanistan'da kültü yayılınca birçok yerler
Leto'nun.
(tıpkı Homeros için olduğu gibi) tanrıya beşik
Bu sevinç bütün doğayı sarar:
olma şerefini elde etmek için efsaneler
....Çiçekler içindeydi şimdi, çiçekler içinde
düzdürmüşlerdir, bunların arasında başta Delos,
gelen ve en çok da tutunan Delos efsanesi. tıpkı ormanlarla kaplı bir dağ doruğu gibi.
Zeus'tan gebe kalan Leto tanrıçanın çocuğunu Ey uzağı vuran Apollon, ey gümüş yaylı,
doğurmak için yer araması, Hera'nın hışmına kimi vakit çıkarsın kayalı Kynthos'un
uğradığı için hiçbir yerde sığınak bulamaması doruğuna,
bu övgünün konusudur ve Leto maddesinde adalarda dolaşırsın, insanlar arasında kimi
ayrıntılı olarak incelenecektir (Leto). Burada vakit,

şu noktaya dikkat edelim ki Apollo'nun sensin efendisi Lykia'nın, sevimli


Maionia'nın efendisi,
doğumu bir "kral tanrı"nın doğumu sayılmakta,
Miletos da senindir, kıyıdaki o büyülü şehir
Homeros destanlarında da "anaks" efendi, kral
senin malın,
diye nitelenir Apollon, övgüdeyse şöyle
nice tapınakların oldu senin, nice kutsal
deniyor; koruların oldu;
yüce dağ başları senin oldu, ovalara bakan
dağ başları,
"...Titrer tanrılar tepeden tırnağa
senin oldu denize dökülen nice ırmaklar;
Zeus'un sarayında o bir yürüdü mü,
ama gönlünü sevindiren yer, ey tanrı,
yaklaşıp parlak yayını bir gerdi mi o,
Delos'tu asıl."
bütün tanrılar fırlar ayağa."

Bu övgüde Yunanistan'la tanrı arasında


Delos Adacığı da korkar böyle güçlü bir
bağlantı kuracak bir tek söz yok. Olympos
tanrıya sığınak olduktan sonra, Apollon onu
doruğunda tanrılar toplantısına varıp da aşırı
hor görüp denizin içine gömer diye. Doğum
bir saygıyla karşılandığı zaman bile Apollon
şöyle anlatılır:
sanki başka bir diyardan gelmektedir
Olympos'lu tanrılar arasına. Bu güçlü tanrının
Leto'nun oğlu olduğu, Leto'nun da Lykia'da Akdeniz kıyıları Apollon'un bilicilik
Leda yahut Lat adıyla anılan Anadolu'nun Ana merkezlerinden bir çelenkle çevrilmiş gibidir.
Tanrıçasından başkası olmadığı göz önüne Bunların kiminin izi silinmiş, Didyma tapınağı
alınırsa, Yunan tanrı dünyasına sonradan gibi, kimisi de akıllara durgunluk veren koca
katılan ve adı bile Yunanca olmayan bir anıt gibi dikilir karşımızda. Ama bunları
Apollon'un Kybele'nin oğlu Attis'le bir saymakla bitiremeyiz; Troya'nın yanıbaşında
tutulması gerekmez mi? Bu konuda Halikarnas Thymbra'lı Apollon tapınağı vardır ki, tanrı
Balıkçısının kılavuzluğuna dayandığımı ve Z. orada Helenos'la Kassandra'ya esinlemiş
Taşlıklıoğlu'nun "Tanrı Apollon ve Anadolu ile biliciligi, Laokoon o tapınağın rahibidir
Münasebeti" (İstanbul 1954) adlı (Helenos, Kassandra, Laokoon). Biraz ötede
araştırmasından faydalandığımı belirtmek Khryse, Killa, Zeleia var, yerleri pek
isterim. bilinmeyen bu merkezlerin de önemli olduğu
anlaşılır İlyada'dan. Sonra sırayla bugün de
(4) BİLİCİLİK MERKEZLERİ.
bilinen merkezler: Gryneion, Erythrai, Klaros,
Apollon'un esinlediği öngörme yetisiyle Didyma ve tanrının asıl doğum yeri ve yurdu
insanlar, kadın ya da erkek "mantis" yani sayılan Patara, bunların arasında daha bir sürü
bilici, falcı, kâhin olur. Biliciliğin ilkçağda kutsaklar ve Ksanthos (Kocaçay) vadisiyle
nasıl geliştiğini ve ne büyük bir rol oynadığını Pamphylia'ya kadar uzanan bütün Lykia kıyıları
tarihçiler anlatmakla bitiremez. Bu sanat, vardır. Biliciliğin de bu merkezlerden çıkıp
bilicilik merkezlerine tükenmez bir gelir Yunanistan'a yayıldığı hem efsane, hem de
kaynağı olmuş. Delos övgüsünde Leto kurak ve arkeolojik bulgularla kanıtlanır. Helenos'la
kayalık adacığa parlak bir gelecek müjdeler: Kassandra bir yana, Milletos'un kurduğu büyük
Didyma tapınağı ve onu işleten Brankhos
oğulları (Brankhos) da bir yana, Erythrai (Ildır)
"Senin olursa okçu tanrı Apollon'un
bilicisi Sibylla adıyla dünyaya ün salmıştı. Bu
tapınağı,
görürsün, insanlar yüzlük kurbanlarla nasıl
bilicilerin en ünlüsü Herophile, tıpkı İlyada'nın
buraya gelir, ilk dizelerinde adı geçen Khryses gibi
nasıl toplanır insanlar burada, ve dumanlar Smintheus Apollon'un tapıcısı bir kadındır.
tüter Smintheus ek adı, fare ve sıçan kovan
yanan yağlı etlerden, hiç durmadan; anlamına gelir ve Apollon tanrının
madem senin toprağında hiç bereket yok, "aleksikakos", yani kötülükleri defetme gücünü
sen de, beslenir semirirsin başka elden." dile getirir. Erythrai bilicisiyse, Anadolu'dan
Güney İtalya'ya göçüp orada kent kuran
Kyme'lilerin Sibylla'sıyla birlikte ilkçağ
Bir tanrıçanın ağzından dile gelen bu
dünyasının en ünlü dört kadın bilicilerinden
modern turizm anlayışı Yunanistan'da pek
biri sayılırdı. O kadar ki Raphael Vatikan'daki
tutunmuş ve Delphoi bu politikayı
Sixtina kilisesinin tavanına yaptığı freskin bir
benimseyerek göz kamaştırıcı bir zenginlik
köşesine Erythrai, bir köşesine de Cumae
toplamış, öbür bilicilik merkezlerini zamanla
Sibylla'sını oturtmuştur. Herophile adlı Sibylla,
gölgede bırakmıştır. Ne var ki bu sonradan
Pausanias'a göre, İda'lı bir nympha'nın
olmuş, ilk ve en eski bilicilik merkezleriyse
kızıymış. Bütün bunlardan anlaşılan şu ki,
Anadolu'dadır.
Apollon tanrıyla ilgili bilicilik Anadolu'dan
Boğazlardan başlayarak bütün Ege ve çıkmış ve yayılmıştır. Kalkhas ve Mopsos gibi
efsanelik kişilerin serüveni de aynı gerçeği tapınağının ne hazineler topladığı dillere
kanıtlar (Kalkhas, Mopsos). destan olmuştu.

Yunanistan'da Delphoi merkezinin Pythia tıpkı Sibylla gibi tanrı sözlerini ya


kuruluşuna değgin efsaneden de aynı sonuç da buyruklarını insanlara Homerik destanların
çıkarılabilir. Delos'lu Apollon övgüsünden epey vezni olan hexametron ile aktarır. Bu vezin ise
sonra ve onun örneği üzerine kaleme alınmış Daktyl'ler ve Kybele kültüyle ilişki
Delphoi'li Apollon övgüsünde şu efsane görünmektedir (Daktyl'ler). Bu nokta bir de
anlatılır: Apollon doğar doğmaz, başının Delphoi'nin dünyanın göbeği sayılması ve
üstünde kuğu kuşları uçuşmaya başlamış, omphalos kavramıyla Kybele kültüne özgü bir
tanrı Zeus da oğluna kuğuların çektiği bir motifi benimsemesi (Kybele), Andolu'lu
araba, başına bir altın külah ve eline de bir Apollon'la Anadolu'lu Ana Tanrıça ile bir bağ
rebap vermiş, gidip Yunanistan'da bir tapınak kurmayı esinler. Kaldı ki anası Leto ve kız
kurmasını buyurmuş. Ama kuğular onu kardeşi Artemis de doğrudan doğruya Kybele
Hyperbore'liler ülkesine uçurmuşlar ile bağlantılıdırlar (Artemis, Leto).
(Hyperboreoi). Orada bayram ve şenlikler
(5) NİTELİĞİ VE EFSANELERİ.
içinde yaşamış, sonra Yunanistan'a gelmiş.
Önce Boiotia'da Telphusa pınarının Apollon İlyada'nın ilk dizelerinde okçu
yanıbaşında kurmak istemiş tapınağını, tanrı olarak çıkar karşımıza. Okçu ve yaman
periden izin alamayınca (Telphusa), Korintos okçu oluşu onun doğu ile ilişkisini daha da
körfezinin kuzeyinde, Parnassos dağının pekiştirir; Olympos'a ilk ayak bastığı gün öbür
eteğinde yer yer ormanlarla örtülü yemyeşil tanrıların korkuyla yerlerinden fırlamaları da
bir ovaya inmiş, burada tanrıça Themis'e bundan, kargıcı Yunanlıların ödleri kopardı
adanmış bir sunak varmış, tanrıça kehanet çünkü Doğulu okçulardan. İlyada'nın konusu
verirmiş o sunakta. Ne var ki bölgeyi bir ejder Agamemnon'la Akhilleus arasındaki kavga ise,
kasıp kavurmakta, Python denilen bir canavar bu kavganın nedeni de Apollon'un öfkesidir.
ekinlerin hepsini yok etmekteymiş. Efsaneye Tanrının asıl niteliğini açığa vuran bu dizeleri
göre bu ejderi Hera salmışmış Leto ile aşağıya alalım (İl. 1, 45 vd.):
çocuklarının başına. Apollon Python'u öldürür
ve büyük bilicilik merkezini de ejderi
"........
öldürdüğü yerde kurar. Pytho diye anılan bu
indi Olympos'un doruklarından,
merkez sonradan Delphoi adını almıştır. Tanrı köpürmüş, öfkeli.
canavar da olsa bir cana kıydığı için arınmak Omuzlarında yayı, iki ucu kapalı okluğu.
zorunda kalmış, bir süre Tesalya'da Admetos'a Kımıldandı mı, oklar omzunda
sığırtmaçlık etmiş (Admetos); başka bir şangırdıyordu,
anlatıma göre Admetos'un yanındaki uşaklığı kızgın tanrı yürüyordu gece gibi.
Kyklops'u öldürdüğünden dolayıdır Yerleşti gemilerin ardına, saldı okunu,
(Kyklop'lar); dönüşünde de Pytho yarışmalarını bir vınlama çıktı gümüş yaydan,
kurmuş. Delphoi tapınağında dünyanın göbeği korkunç, acı.
Önce katırların, köpeklerin düştü peşine,
(Yun. Omphalos) sayılan bir çukurun üstüne
sonra saldı bir sivri ok insanların üstüne.
bir üçayak yerleştirilmiş, tanrının bilici kadını
Kavruluyordu birbiri peşi sıra bir yığın ölü.
Pythia bu üçayak üstüne oturarak ve çukurdan
Ordu içine tanrının okları yağdı tam dokuz
yükselen gazlarla kendinden geçerek fal gün.
verirmiş. Bu falcılık, bilicilik sanatıyla Delphoi
........"
Arakhne.
El sanatlarında Anadolu'nun Yunanistan
Kız kardeşi Artemis'le paylaştığı bu
üzerine üstünlüğünü dile getiren bir efsanedir
yetenek tanrıya büyük bir üstünlük sağlar.
Arakhne efsanesi.
Apollon ya da Artemis'in okuyla ölmek ansızın
tatlı bir ölüme kavuşmak anlamına gelir. Arakhne Lydia'lı bir kızmış, babası İdmon
Leto'dan doğma iki okçu tanrı bu yetilerinden Kolophon kentinde kumaş boyacılığı yaparmış,
birçok efsanelerde faydalanırlar (Niobe). kızı da iş işlemede, nakış yapmada, kilim
dokumada öylesine usta, öyle becerikliymiş ki,
Apollon'un sanat ve müzik yeteneği
yokmuş onun üstüne bütün bölgede. Dağdan,
üzerine de birçok efsaneler anlatılır.
ormandan periler bile gelir, şaşakalırlarmış
Musa'ların yöneticisi olarak ünü Yunan-Latin
yaptığı işlere. Lydia kızları, kadınları bilinçli,
şiirinden başlamak üzere Batı şiirinde bugüne
giderek gururlu olurmuş. Arakhne de
dek göklere ağmıştır (Musa'lar). Müzik
ölümlülere elişlerinin hepsini öğretmiş
alanında başka tanrılar ve ölümlülerle giriştiği
olmakla geçinen Atina'nın baş tanrıçası Athena
yarışmalar da birçok efsanelere konu olmuştur
ile gergefte boy ölçüşebileceğini ileri sürer
(Hermes, Pan, Marsyas).
dururmuş. Tanrıça buna kızmış, bir kocakarı
Işıklı tanrının aşkları da önemli bir rol kılığına girip çıkmış Arakhne'nin karşısına.
oynar efsanelerinde. Güzel delikanlılara Öğütler vermiş, daha alçakgönüllü olmasını,
olduğu kadar, doğayı simgeleyen perilere de tanrılarla boy ölçüşmekten sakınmasını salık
yönelmiş bu aşkların çoğu sonuç vermeyen vermiş. Ama Arakhne hiç oralı olmamış,
bahtsız sevgiler diye nitelenir (Daphne, Athena isterse gelsin nakışta yarışalım demiş.
Kassandra, Marpessa, Hyakinthos). Tanrıça da o zaman kim olduğunu açıklayarak
Apollon birçok ozanların babası sayılır başlamışlar gergef başında yarışmaya. Athena
(Linos, Orpheus, Aristaios). Olympos'un on iki büyük tanrısını işlemiş
nakısına, Arakhne ise tanrıların pek şanlı
Hekim tanrı olarak adı genellikle oğlu
olmayan serüvenlerini canlandırmış:
Asklepios'unkiyle birlikte anılır (Asklepios,
Paian). Adının geçtiği sayısız efsaneler için Zeus'un Europe'yi kaçırmasını, Danae'ye
yukarda gösterilen adlarla ilgili maddelere yaklaşmasını filan. İşlerini bitirince Athena
bakınız. bakmış ki kızın nakısı kusursuz,
kendininkinden aşağı kalmıyor, geçiyor bile.
Apsyrtos. Derken büyük bir öfkeye kapılıp kırmış
Bkz. Argonautlar. Arakhne'nin gergefini, yırtmış nakışını. Lydia'lı
kız üzüntüsünden kendini asmış. Ama tanrıça
Ara. hamarat sanatçıyı bir örümcek kılığına sokmuş
ki, sonsuzluğa dek tozlu duvar köşelerinde ag
Lanet, beddua, ilenme anlamına gelen
örsün de hiçbir faydasını görmesin.
yunanca kelime. Tragedyalarda bu kavramları
simgeleyen tanrıça. Kimi zaman çoğul olarak
Ares.
gösterilip öç perileri Erinys'lerle bir tutulur
(Erinys). Savaş tanrı Ares'in Roma'da karşılığı
Mars'tır. Roma devleti bu tanrıya ne kadar
değer vermiş, saygı göstermişse, Yunan
dünyası onu o kadar hor görmüş, sevimsiz, delinin biridir, kötünün kötüsüdür o,
giderek gülünç bir kişi olarak canlandırmıştır. bir o yana döner, bir bu yana.
Hele Homeros destanlarında kaba kuvveti
simgeleyen Ares'e eklenmedik aşağılayıcı sıfat
Asıl çekişmesi de Athena iledir, çünkü
kalmamıştır. Azgın, çılgın deli, uğursuz olarak
Athena aklın yönettiği savaşı, Ares ise
nitelendirilen Ares insanların baş belası, elleri
akılsızca, körü körüne çarpışmayı simgeler. Bu
kanlı, kaleler yıkan olumsuz bir varlıktır.
çatışmada elbette ki akıl üstün gelecek.
Doğuşunu üç dizede şöyle anlatan Hesiodos
Zeus'un kafasından çıkma, Zeus'un kalkanıyla
(Theog. 921) bir daha pek söz etmez bu
dövüşen Athena zaferi kazanacaktır. İlyada'nın
tanrıdan (Tab.5):
beşinci bölümünde tanrılar da Akha'larla
Troya'lılar arasındaki kıyasıya savaşa katılınca,
Hera görkemli son eşi oldu Zeus 'un Apollon önce Ares'in işe karışmaması için onu
Sevişti tanrıların ve insanların kralıyla Skamandros ırmağının kıyısına oturtur, ama
Hebe'yi, Ares 'i ve Eileithya 'yı doğurdu işler çatallaşıp Aphrodite’de yaralanınca, Ares
Hera çıkagelir; savaşı şöyle anlatılır (İl. V, 855 vd.):

Ares'in anası Hera ile herhangi bir ilişkisine "........


pek rastlanmaz destanlarda, hele babası Gür naralı Diomedes atıldı tunç
Zeus'un ondan hoşlanmadığı besbellidir. Troya kargısıyla,
savaşında yiğit Diomedes Athena'nın Pallas Athene tuttu yöneltti kargıyı
yardımıyla karnından yaralar Ares'i, o da tam Ares'in göbeği altına,

Zeus'un yanına sığınıp ağlaşır. Tanrılar karınlığın bağlandığı yere tam;


vurdu onu, yaraladı karnından,
babasının bu sızlanmalara verdiği karşılık
Sonra derisini yırtıp kargıyı çekti çıkardı.
şudur (İl. V, 889 vd.):
Ares kavgasına tutuşmuş dokuz on bin kişi,
savaşta nasıl bağırır çağırırsa,
tunç Ares de öyle bağırdı.
Böyle ağlaşıp durma dizimin dibinde,
Akhalarla Troyalıları yakaladı bir titreme.
dönek,
Savaşa doymaz Ares öylesine bağırmıştı.
Olympos'ta oturan tanrılar arasında
........"
benim en iğrendiğim tanrısın sen,
hep hırgür, kavga, savaş işin gücün,
ele avuca sığmaz huysuzluğun, biliyorum,
Bu dev tanrı Homeros destanlarında
anadan gelme sana, Hera'dan,
yürekli ve yiğit olarak bile gösterilmiyor.
ben de ona zorla dinletirim sözümü,
Dönekliği zaferi kimi zaman ona, kimi zaman
buna vermesinden ileri gelmiyorsa da, baş
Apollon'la Athena Ares'i şöyle kınarlar (İl. konusu savaş olan bir destanda savaş tanrının
V, 30; 830): bu kadar hor görülmesi şaşılacak bir şeydir.

Ares'in Aphrodite ile birleşmesinden


Ares, insanların baş belası Ares, Phobos (Bozgun), Deimos (Korku) ve bir de
ey kaleler yıkan, ellerin kanlı. Harmonia doğar. Phobos'la Deimos ayrılmazlar
…………….. babalarının yanından, Enyo adındaki kızı da
Yaklaş ona, saldırgan Ares 'ten çekinme, tanrı neredeyse oradadır. Ona kimi zaman Eris
(Kavga) de katılır. ırmak tanrı Alpheios'un sesiymiş bu. Kız sudan
dışarıya fırlayıp olduğu gibi koşmaya başlamış.
Odysseia'da anlatılan aşk macerasında
O koşmuş, ırmak kovalamış, sonunda gücü
(Aphrodite) Ares Hephaistos'un ağına düşüp
tükenen Arethusa Artemis'e yakarmış onu
yakalandıktan sonra hiç ses çıkarmaz, süklüm
kurtarsın diye. Tanrıça da önce kızı bir buluta
püklüm Trakya'ya doğru yol alır (Od. VIII, 359
sarmış, sonra bir kaynağa dönüştürmüş, ama
vd.). Ares'in yabani Trakya boylarının yanında
Alpheios gelip sularını sularına karıştırmasın
oturmaktan hoşlandığı ve bir geleneğe göre
diye, Arethusa yeraltına dalmış ve ancak
kızları olan Amazonların da oradan kaynak
Sicilya'da Ortyga adasında gene yeryüzüne
bulduğu söylenir. Thebai'de de Kadmos'un
çıkmış (Alpheios).
atası olarak tapım gördüğünü, bir ejderin
beklediği bir suyun kendisine adanmış Bu efsane, biri Elis'te, öbürü Sicilya'da
olduğunu anlatır (Kadmos). Arethusa adlı iki kaynağın varlığını açıklamak
için uydurulmuş olsa gerek.
Herakles destanında Ares, oğlu Kyknos'u
yiğitle olan savaşında korumak ister, Athena
Arges.
araya girip Kaderin Kyknos'un yenilmesine
karar verdiğini, buna karşı gelmenin akıl kârı Uranos (Gök) ile Gaia'nın (Toprak)
olmayacağını söyler, ama Ares akıl ve mantık birleşmesinden doğan tek gözlü devlerden
dinlemez, gene atılır körü körüne savaşa ve biri. Adı "ışık saçan" anlamına gelen Arges
Herakles'ten yara alarak gene utana utana Zeus'a yıldırım armağan eden Kyklops'tur.
döner Olympos'a. (Kyklopes).

Atina'da adam öldürmelerin ve dinsel


Argonaut'lar (Argo Gemicileri).
suçların yargılandığı Areopagos (Aerios Pagos),
İlkçağın büyük destansal öykülerinden biri
yani Ares tepesi diye bir yer vardır. Efsaneye
olan Argonaut'lar serüvenini bize bir tüm
göre, bu tepenin eteğinde bir kaynak fışkırır,
olarak Rodoslu Apollonios anlatmıştır. İ.Ö. III.
bu kaynağın dibinde de günün birinde Ares,
yüzyılda yaşayan Apollonios ünlü bir mythos
Aglauros’tan olma kızı Alkippe'ye Poseidon'un
yazarıdır. Bu konuyu kendisinden sonra
oğlu Halirrhotios'un saldırdığını görmüş ve
Apollodoros ve önce de büyük Dor şairi
öfkeye kapılarak öldürmüş saldıranı. Derken
Pindaros işlemiştir. Medeia ile İason efsaneleri
Poseidon Olympos tanrılarını tepede toplamış
ise tragedya yazarlarına ve özellikle
ve Ares'in bu suçunu yargılamalarını istemiş.
Euripides'le Seneca'ya konu olmuştur.
Tanrılar mahkemede Ares'in beraatına karar
vermiş. Bu uzun öyküyü, çeşitli bölümlerini
başlıklarla göstererek özetlemeye çalışalım.
Arete.
ARGO GEMİSİ.
Bkz. Alkinoos.
Adı "hızlı" anlamına gelen Argo gemisi
Karadeniz'in Kolkhis ülkesinde Altın Postu
Arethusa.
aramaya giden kahramanlar için yapılmış elli
Artemis'in çevresindeki avcı kızlardan
beş kürekli bir gemiymiş. Onu yapan ustanın
Arethusa günün birinde av yorgunluğunu
adı da Argos imiş.
gidermek için ırmağa girmiş, yıkanıyormuş.
Çırılçıplak yüzerken birdenbire ırmaktan
yükselen bir erkek sesi duymuş. Kıza tutulan
kurbanlar bilici İdmon tarafından iyiye
ARGONAUTLAR KİMLERDİR?
yorumlandı: İdmon'un kendisinden başka
Sefere katılanlar Troya efsanesi yolcuların hepsi geri dönecekti.
kahramanlarından önceki kuşaktan kişilerdir.
LEMNOS ADASI.
Mythos yazarlarının bunlar üstüne verdikleri
listeler birbirini tutmaz, ama genellikle en Birinci durak Lemnos adasıydı. Adanın
ünlü kahramanlar şunlardır: İason, gemi ustası kadınları kocalarını öldürmüşlerdi. Adada
Argos, dümenci Tiphys, ozan Orpheus, İdmon, erkek olmadığından Lemnos kadınları
Amphiaraos ve Mopsos adlı biliciler, Boreas'ın Argonaut'ları iyi karşıladılar ve onlarla
oğulları Kalais'le Zetes, Kastor'la Polydeukes, sevişerek gebe kaldılar (Thoas, Hypsipyle).
Peleus'la Telamon, Meleagros, Herakles ve
SEMENDİREK, KYZIKOS.
daha başkaları.
Çanakkale Boğazı'na girmeden Samothrake
ALTIN POST. (Semendirek) adasına vardılar ve ozan
Altın Post, bir zamanlar Athamas'ın Orpheus'un öğüdüne uyarak adadaki gizemlere
çocukları Phriksos'la Helle'yi sırtına alıp erdirildiler. Oradan da Marmara denizine
Yunanistan'dan Karadeniz'deki Kolkhis ülkesine girdiler ve Kapıdağ yarımadasına vardılar.
kaçıran kanatlı koçun pöstekisidir. Kız kardeşi Delion'Iar kralı Kyzikos'u yanlışlıkla öldürdüler
Helle Boğazları geçerken denize düştükten (Kyzikos).
sonra, Phriksos tek başına Kolkhis'e varır ve
MYSİA'DA HYLAS'IN KAYBOLMASI.
kendisini iyi karşılayan Aletes'e Zeus'a kurban
ettiği koçun altından olan postunu verir. Mysia kıyılarına vardıklarında (Mudanya
Aietes de bu eşsiz postu tanrı Ares'e adanmış limanına çıkmış olacaklar) Herakles ormana
bir korulukta saklar (Athamas, Phriksos, dalıp kırdığı küreğinin yerine yenisini kesmeye
Helle, Aietes). gitti, yanında Hylas adlı çok sevdiği bir genç
vardı. Delikanlıyı tatlı su aramaya
SEFERİN NEDENİ.
göndermişlerdi. Geri gelmeyince Herakles onu
İolkos kralı Aison tahtını üvey kardeşi aramaya koyuldu ve şafak sökerken hâlâ
Pelias'a kaptırmıştı. Aison'un oğlu İason dönmediklerinden gemi Herakles'i Mysia'da
delikanlılık çağına gelince Pelias'ın karşısına bırakarak yoluna devam etti (Hylas,
çıkıp tahtını geri ister. Pelias da ondan Herakles).
kurtulmak için önce Kolkhis'e gidip Phriksos'un
AMYKOS, PHİNEUS.
orada bıraktığı altın postu getirmesini
buyurur. İason bu sefere çıkmak zorunda kalır, Kadıköy'e yerleşmiş dev Amykos'u
Yunanistan'da ne kadar gözü pek, atılgan yiğit Polydeukes'in yenmesi üzerine yelken açan
varsa hepsini toplar ve Phriksos'un oğlu ünlü Argo gemisini fırtına Boğazdan uzaklara Trakya
usta Argos'a bir gemi yaptırdıktan, bu işte kıyılarına atar. Orada Poseidon'un oğlu kör kral
tanrıça Athena'dan da yardım gördükten sonra Phineus'a rastlarlar. Bu kral Harpya'lar
yola çıkar (Aison, Pelias, İason). belasına uğramıştır. Kanatlı, kadın yüzlü
canavarlar olan Harpya'ları rüzgâr tanrı
YOLCULUK.
Boreas'ın oğulları Kalais ile Zetes yener ve
Argo gemisi Tesalya'daki bir limandan kovarlar. Bu iyiliğe karşılık Phineus
denize indirildi. Tanrı Apollon'a yapılan Argonaut'lara ilerde karşılarına çıkacak
tehlikeleri nasıl atlatabileceklerini bildirir
MEDEİA, ALTIN POST'UN ALINMASI.
(Amykos, Harpya'lar, Kalais ile Zetes).
Argonaut'lar Altın Post'u geri istemek için
ÇARPIŞAN KAYALAR.
kral Aietes'in karşısına çıktıklarında, kralın kızı
Karadeniz'e çıkmadan, Symplegad'lar yani Medeia İason'u görür ve büyük bir aşkla ona
çarpışan kayalardan geçmeleri gerektiğini tutulur. Güçlü bir büyücü olan Medeia bundan
Phineus söyler Argonaut'lara. Mavi Kayalar böyle Argonaut'ların ve İason'un bütün işlerini
diye de tanımlanan bu iki kaya aralarından bir eline alır ve dileğince yönetir. Kral Aietes
gemi geçti mi, yerlerinden oynar ve birleşerek görünüşte Altın Post'u vermeye razıdır, ama
kapanır, aralarında ne varsa paramparça bir ejderi öldürmesini, ateş püsküren, tunç
olurmuş. Phineus Argonaut'lara şöyle bir ayaklı iki boğayı boyunduruğa koşup öldürülen
denemede bulunmalarını salık verir: Bir ejderin dişlerini ekmesini şart koşar, İason
güvercin uçursunlar kayaların arasından, ister istemez bu koşullara evet der. Medeia
güvercin geçebilirse, kendileri de arkasından araya girer, İason'a kendisini eş olarak almaya
geçmeye kalkışsınlar, yoksa vazgeçip gerisin söz verirse yardım edeceğini bildirir. Sonra da
geri Yunanistan'a dönsünler. İason yiğide büyülü bir merhem hazırlar. Bedene
kuyruğundan birkaç tüyünü yitirerek karşı sürüldü mü bu merhem deriyi silah geçmez
yöne geçer, arkasından Argo gemisi hale sokar, bir gün boyunca ne yaralanır, ne
Symplegad'ların arasına girer ve kuş gibi ancak de ölür. Ejderhanın dişlerini toprağa ektikten
pupası biraz zedelenerek geçer. Bundan sonra sonra silahlı adamlar biteceğini, aralarına bir
da Çarpışan Kayaların çarpışmaktan taş atarsa, bunların kavgaya tutuşup
vazgeçtikleri ve yerlerine mıhlandıkları birbirlerini öldüreceklerini de söyler.
anlatılır. İstanbul Boğazında akıntı yüzünden Medeia'nın dediği gibi olur, İason boğaları
oynak kayalar mı vardı, yoksa Boğazın boyunduruk altına sokmayı ejderin dişlerini
olağanüstü anafor ve akıntıları efsaneye böyle tarlaya ekip üstünde fışkıran silahlı adamları
bir imgeyle mi yansıtıldı? Her neyse bu engeli birbirlerine öldürtmeyi başırır. Ne var ki
de aştıktan sonra Argonaut'lar Yunanlıların Aietes gene de Altın Post'u vermeye razı
Pontos Eukseinos yani konuksever deniz olmaz. Argo gemisini yakmaya ve Argonaut'ları
dedikleri Karadeniz'e çıkarlar. öldürmeye kalkar, ama Medeia daha hızlı
davranmış, İason'la el ele vererek Altın Post'u
AMAZONLAR VE KOLKHİS'E VARIŞ.
bekleyen ejderi uyutmuş ve koçun pöstekisini
İlk durak Maryandyn'lerin ülkesidir. Kral alıp Argo gemisine kaçırmışlardır. Ertesi sabah
Lykos onları iyi karşılar, ama bir yaban Argo gemisi şafak sökmeden yola çıkar. Medeia
domuzu avında bilici İdmon ve dümenci Tiphys babasının kendilerine yetişememesi için
ölürler. Argonaut'lar daha öteye gidip korkunç bir çareye başvurmuştu: Yanına aldığı
Amazon'lar ülkesine çıkarlar. Amazon'ların küçük kardeşi Apsyrtos'u kesip doğradı ve
ülkesi Thermodon (Terme çayı) ve Themiskyra parçalarını yol boyunca serperek uzaklaştılar,
(Terme) şehriyle merkezlenir efsanede. Durak arkalarından gelen Aietes'le adamları
yapmadan Kafkas dağlarının göründüğü Apsyrtos'un parçalarını toplamakla vakit
kıyılara doğru ilerler ve Phasis ırmağına kaybettiler, bu yüzden Argonaut'lara
(Pasinus) yani Kolkhis (Gürcistan) ülkesine yetişemediler.
varırlar (Amazon'lar).
büyülü otlarla kaynayan bir kazana atar,
DÖNÜŞ YOLCULUĞU.
birden körpe bir kuzu çıktığını gösterir.
Destanın bu bölümü de karışıktır. Bir Pelias'ın kızları bu düzene kanarak babalannı
anlatıma göre Argo Karadeniz'de İstros (Tuna) öldürüp kazana atarlar. Dirilmedigini görünce
ırmağının ağzına varır ve ırmak yoluyla çılgına dönerler ve yurtlarından sürülürler
Adriyatik denizine çıkar (o zamanki coğrafya (Pelias).
görüşlerine göre Tuna Karadeniz'i Adriyatik
MEDEANIN SONU.
denizine bağlayan bir su yoluydu), ama
Zeus'un öfkesine uğrayıp fırtınaya tutulurlar, İason'la Medeia bu suçu işledikten sonra
Medeia'nın halası olan büyücü Kirke'yi bulmaya Pelias'ın oğlu tarafından İolkos'tan kovulurlar.
giderler, Kirke Medeia'yı kardeşini öldürmüş Korinthos kralı Kreon onları iyi karşılar, ama
olma suçundan arındırır ama, İason'u bir süre sarayında alıkoyduktan sonra,
konuklamak istemez; Argonaut'lar Seiren'ler Medeia'yı uzaklaştırmak çarelerini arar. İason
adasının önünden geçerken ozan Orpheus da korkunç karısından bıkmışa benzer,
canavarları büyüler, söylediği ezgi o kadar Kreon'un kızı Kreusa ile evlenmek üzere
güzeldir ki gemiciler Seiren'lerin sesine kulak Medeia'yı boşamaya ve Kolkhis'e geri
vermezler. Hera'nın koruyuculuğu altında göndermeye kalkar. O sırada büyücü kadın
Kharybdis'le Skylla uçurumlarını da geçerler. ömrünün en korkunç suçunu işler: Kreusa'ya
Bu kez fırtına onları Libya kıyılarına atar, güya düğün hediyesi olarak bir elbise gönderir,
oradan Girit'e geçerler. Girit'te eski tunç kız onu giyer giymez yanmaya başlar, bu işler
soyundan kalma Talos adında bir dev yaşar, olup biterken İason'dan olan iki oğlunu boğar
Talos tepeden tırnağa tunçtandır, yalnız ayak ve babalarına ölülerini gösterir. Bundan sonra
bileklerinden biri etten olup içinde bir kan atası Helios'un kendisine gönderdiği bir uçan
damarı bulunmaktaydı. Hephaistos'un yaptığı arabayla Atina'ya uçar. Orada Aigeus'a
bu robot adama Girit kralı Minos adayı koruma kendisiyle evlenirse çocuk doğuracağını söyler,
görevini vermişti. Argonaut'lar Girit'e Theseus'u öldürmeye çalışır, Atina'dan da
yaklaşınca Talos koca bir kaya alıp Argo sürülür. Kolkhis'e döndüğü ve daha birçok suç
gemisinin üstüne fırlatacak oldu, ama Medeia ve serüvenlerden sonra babası Aietes'le
onu büyüledi, dev birden ayağını burkarak barıştığı bazı efsanelerde anlatılır (Medeia).
bileğini sıyırdı ve damarından akmaya
başlayan kan bir daha durmadı, Talos böylece Argos.
can verdi (Talos). (1) Zeus ile Niobe'nin oğlu. Niobe Zeus'un
sevdiği ilk ölümlü kadındır. Argos'a Zeus
YUNANİSTANA VARIŞ.
Peloponez krallığını vermiş, bu yüzden de
İason Altın Post'u amcası Pelias'a vermek Argos denmiş bütün yarımadaya. Sonraları
üzere İolkos'a döner. Babası Aison'un öldüğü Argos adı yalnız batısındaki Argos kentine ve
haberini alır. Pelias'ın da tahtı geri vermeye Argolis denilen bölgeye ayrılmış. Argos İlyada
hiç de yanaşmadığını görür. Burada Medeia'nın destanında Yunanistan'dan gelip Troya'ya
tüyler ürpertici bir oyunu yer almaktadır: saldıranların tümünün yurdu olarak gösterilir,
Pelias'ın kızlarıyla arkadaşlık kurar, Argos'lu ise Akha'ların hepsine verilen genel
ihtiyarlamakta olan babalarını gençleştirmenin bir sıfattır.
çaresini kendilerine öğreteceğini söyler ve
(2) Argonaut'ların gemisi Argo'yu (argos,
örnek vermek üzere yaşlı bir koç alarak keser,
hızlı demek) yapan ve ona adını veren usta.
(3) Homeros destanlarında tanrı Hermes varmışlar. Ama Theseus kızı o adada bırakıp
"Argos’u öldüren" "Argeiphontes" ek adıyla gitmiş, bir gece kız uyurken gizlice kaçmış.
anılır. Tartışmalı yorumlara yol açan bu sıfatın Ariadne uyanıp bakmış ki adada yapayalnız,
anlamında bilginler karar kılmış gibidir. Çünkü ama üzülmeye vakit kalmadan tanrı Dionysos
böyle bir efsane vardır: Hermes'in öldürdüğü gelmiş, kızın güzelliğine vurulmuş ve onu alıp
Argos yüz gözlü bir devdir. Başka bir anlatıma Olympos'a götürmüş. Düğün hediyesi olarak
göre, Argos'un yüz değil de, ikisi kafasının Ariadne'ye Hephaistos'un yaptığı altın bir taç
önünde, ikisi arkasında yalnız dört gözü vermiş, sonra da taç gökte bir yıldız olmuş
varmış. Üstün bir gücü olan bu dev Arkadya (Theseus, Dionysos).
bölgesini yabani bir boğadan kurtarmış,
Tartaros'la Gaia'dan doğma Ekhidna canavarını Arima.
öldürmüş, sonra da Zeus'un inek biçimine Güneydoğu Anadolu'nun Kilikya bölgesinde
soktuğu sevgilisi İo'nun başına Hera tarafından bulunan dağlık bölgenin adı. Efsaneye göre bu
bekçi olarak dikilmiş. Argos ineği bir ağaca dağların altında iki ejder yatmaktadır:
bağlayarak gece, gündüz gözlüyormuş, Homeros'a göre Typhoeus'un ini buradadır (İl.
uyuduğu zaman bile gözlerinin hepsi II, 782), Hesiodos da Ekhidna canavarının
kapanmaz, ne kadarı kapanırsa, o kadarı açık orada kapalı olduğunu anlatır (Typhon,
kalıp bakarmış. Ama Zeus Hermes'e İo'yu Ekhidna).
kurtarmayı buyurmuş ve Hermes de Argos'u
öldürmeyi başarmış. Bunu nasıl yaptığı Arion.
konusunda söylentiler çeşitlidir: Kimine göre Herodotos'un anlattığı masallar arasında
uzaktan attığı bir taşla yere sermiş Argos'u, Arion'un masalı kadar sevimlisi yoktur. Hem
kimine göre Pan'ın kavalını çalarak devi tarihçi onu bir masal diye değil, gerçekten
büyülemiş ve bütün gözlerinin birden olmuş şaşılacak bir olay diye anlatır: Şairler
kapanmasını sağlamış, ya da büyülü bir anası Lesbos'ta Arion adlı bir ozan yaşarmış.
değnekle Argos'u bir daha uyanmayacağı bir Dili öyle tatlı, çalgısı öyle dokunaklı ki, ünü
uykuya daldırmış. Nasıl olmuşsa olmuş ama Midilli'den çok ötelere yayılmış. Günün birinde
Argos ölmüş, Hera da gözlerini kendisine özgü adası dar gelmiş Arion'a dünyayı göreyim deyip
ve çok sevdiği tavus kuşunun tüylerine Korinthos'a göçmüş. Ora halkını da büyülemiş,
yerleştirmiş. üstelik Korinthos'un yöneticisi Periandros'u da
dost edinmiş kendine. "Gitar çalmakta eşi
Ariadne. yoktu, diyor Herodot hemşerimiz, duyduğuma
Minos'la Pasiphae'nin kızı (Tab. 11). göre de, Dithyrambosu ilk söyleyen odur".
Theseus Girit'e Minotauros'la çarpışmaya Dithyrambos, tanrı Dionysos'a bir övgüdür, bu
geldiğinde Ariadne yiğidi görmüş ve görür tür, tragedyanın kaynağı sayılır. Arion onu
görmez de ona tutulmuştu. Minotauros'un yarattıysa, tragedyanın babası odur demek
bulunduğu bin bir dehlizli Labyrinthos (Dionysos).
mağarasında kaybolmaması için eline bir
Her neyse, Arion sanatıyla yalnız ün değil,
yumak iplik vermişti. Theseus da karışık ve
çok para da kazanmış, İtalya'yı, Sicilya'yı
karanlık dehlizlerden ilerledikçe yumağı açıp
gezmek hevesine kapılmış. Orada da bir süre
ipliği yere bırakıyormuş. Canavarı öldürdükten
kalıp, servetler topladıktan sonra, dost
sonra çıkış yolunu ona bu iplik göstermiş.
Periandros'un yanına dönecek olmuş.
Sonra da Ariadne'yi kaçırıp Naksos adasına
Taranto'dan gemiye binmiş, yolculuk için tarımsal konuları ele alan eserinde uzun bir
Korinthos'lu bir geminin tayfasıyla pazarlığa parça ayırmıştır. Serüvenini şöyle anlatır: Dağ
girişmiş, çünkü en çok bu şehir adamlarına ve su perilerini kovalamaktan hoşlanan
güvenirmiş. Ne var ki denize açılınca, Aristaios günün birinde ozan Orpheus'un karısı
gemiciler onu suya atıp paralarının üstüne Eurydike'nin peşine takılır, kaçarken
oturmayı kurmuşlar. Arion fiskoslarını duymuş Eurydike'nin ayağını yılan sokar, güzel kadın
ve varımı yoğumu alın, bana hayatımı düşüp ölür. Tanrılar da Aristaios'u
bağışlayın diye yalvarmış. Bir gece önce cezalandırmak için salgın düşürürler arı
düşünde Apollon'u görmüşmüş Arion. kovanlarına, arılarının hepsi ölür. Bu yıkım
Güvenmiş tanrıya ve bakmış ki başka kurtuluş karşısında Aristaios anası Kyrene'ye dert yanar,
yok, en güzel rubalarını giyip son bir kez Kyrene oğluna deniz ihtiyarı diye anılan kâhin
güvertede denize karşı saz çalmayı dilemiş. Proteus'a baş vurmasını salık verir. Aristaios da
Sonra da denize atacakmış kendini. Öyle güzel Odysseia'da Meneloas'un yaptığı gibi (Od. IV,
çalmış, öyle dokunaklı söylemiş ki, Apollon'un 365 vd.) gidip Mısır'da fok balıkları arasında
kutsal hayvanları yunus balıkları belirmiş yaşayan Proteus'u bulur ve onu sımsıkı
çevrede: Toplanmış, dinliyorlarmış ozanı. bağlayarak kehanetini ağzından alır: Dört boğa
Arion ezgisini bitirince denize atlamış, hemen ile dört düve kurban edecek, sonra derdine
yunus balığının biri onu sırtına almış ve çare bulacaktır. Aristaios kâhinin dediğini
Yunanistan'a kadar götürmüş. Hain gemiciler yapar, kestiği kurbanları dokuz gün sonra
Korinthos'a varınca, Periandros şairin ne yoklayınca, leşlerinden binlerce arı çıktığını
olduğunu sormuş, denize düşüp boğulduğunu görür. Bağışlandığını anlar.
söylemişler. O sıra Arion birdenbire
Yunanistan'ın bazı bölgelerinde, özellikle
çıkagelmez mi! Periandros gemicileri çarmıha
Tesalya, Boiotia ve Arkadya'da Aristaios bir kır
gerdirmiş, tanrı Apollon da Arion'un sazıyla
tanrısı olarak saygı görürdü (Eurydike,
üstünde yolculuk ettiği yunus balığını gökte Orpheus).
birer burca dönüştürmüş.
Arkas.
Aristaios.
Zeus'la Artemis'in avcı kızlarından
Tesalya'lı ırmak tanrı Peneus'un torunu Kallisto'nun oğlu, Arkadya bölgesinin efsanelik
olan Kyrene adlı nympha'yı tanrı Apollon atası.
görmüş ve sevmiş, alıp onu Libya'ya kaçırmış
Zeus'un gebe bıraktığı Kallisto doğurup da
ve orada Aristaios adlı bir çocukları olmuş.
öldükten yahut ayı kılığına sokulduktan sonra,
Çocuğu kırlarda at adam Kheiron ve
Zeus Arkas'ı büyütmek üzere Hermes'in anası
nympha'lar büyütmüş. Aristaios tarım ve
Maia'ya vermiş. Arkas ana tarafından
hayvancılıkla ilgili bilgilerin hepsini öğrenmiş,
Lykaon'un torunuydu. Bu kral Zeus'u sınamak
zeytincilik, hayvancılık ve özellikle arıcılıkta
istemiş, torununu doğrayıp parçalarını tanrının
ondan üstünü yokmuş.
sofrasına çıkarmış. Ama Zeus aldanmamış,
Aristaios sonradan Kadmos'un kızı Autonoe sofrayı devirdiği gibi, Lykaon'un konağına
ile evlenir ve Aktaoin adlı bir oğlu olur. Babası yıldırım yağdırmış, kralın kendisini de bir kurt
gibi dağda, bayırda yetişen Aktaoin usta bir haline sokmuş. Arkas'ın parçalarını bir araya
avcıdır.
getirip çocuğu yeni baştan diriltmiş.
Aristaios'a Vergilius "Georgica" adlı
Arkas delikanlılık çağma gelmiş,
avlanıyormuş ki, ayı olan anasına rastlamış, kazılarında elde edilen bulgular ise Ana
başlamış onu kovalamaya ve hayvanın sığındığı Tanrıçanın gelişmesinde başlangıç noktasını
Zeus tapınağına onun arkasından girmiş. İsa'dan önce 6100 yıllarına kadar indirmekle
Ülkenin yasalarına göre, tapınağa giren ölüm bu evreye ışık tutmakta ve daha sonraki
cezasına çarptırılmış. Ama Zeus acımış ana aşamaların belli bir açıdan incelenmesini
oğula ve ikisini de göğe alarak birer yıldız kolaylaştırmaktadır. Efes'te bulunan Artemis
yapmış. Kallisto Büyükayı, ya da yunanca bir heykelleri de Anadolu'nun, Yunanla ilgili
deyimle "Araba" olmuş, Arkas da Arkturos yani çağlarında bu tanrıçanın aldığı biçimi ortaya
arabanın sürücüsü. sermekle erken taş çağında başlayıp Roma

Arkas Lykaon'un oğlundan kendisine miras imparatorluğunun putperestlikten

kalan krallığa adını vermiş, Arkadya denmiş bu Hıristiyanlığa geçişine kadar olan sürede

bölgeye. Çok yararlı bir kral olmuş: tutarlı bir gelişmeyi izlemek olanağını

Uyruklarına buğday ekmesini, ekmek vermektedir. Adı ne olursa olsun toprak ve

yoğurmasını ve yün eğirmesini öğretmiş. bereket tanrıçası ancak uzun ve yaygın bir

Ölünce Arkadya üç oğlu arasında paylaşılmış. gelişme süreci içindeki aşamaların sayım ve
dökümünü Ana Tanrıçanın Anadolu'daki başlıca
Artemis. simgesi olan Kybele'ye ayırdığımız bölüme
bırakarak, burada yalnız Artemis'i tanıtma
Artemis, Akdeniz çevresinde bin yıllarca
çabasına girişelim. Yunan kaynaklarında adına
tutunmuş bir tanrıçaya belli bir süre içinde ve
rastlanan Artemis de zaman ve mekân içinde
belli bir bölgede verilen addır. Kaynağı Orta
bir gelişmenin ürünüdür. Homeros
Anadolu'da bulunduğu en son arkeoloji
metinlerinde sözü geçen Artemis'ten Latin
kazılarından kesinlikle anlaşılan ve genel
yazınındaki Diana'ya varmak için nice nice
olarak Ana Tanrıça diye tanımlanabilen bu
değişimlere uğramıştır bu tanrısal figür.
tanrısal varlık Yunan din ve efsanelerinde
Bunları özetlemek için yazılı kaynaklardan,
Artemis adıyla anılır. Bu tanrıçanın kültü
Efes'li Artemis'i tanımlamak için de Selçuk
Anadolu'dan Mezopotamya'ya, Suriye, Lübnan
müzesinde gözümüzle görmek mutluluğuna
ve Filistin yoluyla Mısır'a ve Ege adalarıyla
eriştiğimiz eşsiz heykellerden faydalanacağız.
Girit'e kadar bütün Akdeniz kıyılarını kapladığı
Ana Tanrıçanın gerek Kybele, gerekse Artemis
gibi, Yunanistan ve İtalya'ya da yayılmış,
adıyla tam anlamına varmak bugüne bugün
ayrıca kuzeyde İskandinav ülkelerine dek
pek az bilginin başarabildiği bir iştir. Bu işte
sokularak iz bırakmıştır. Toprak ve bereketi
öncülük, bizim tarih ve din tarihi bilginimiz
simgeleyen bu tanrıçaya, her çağ ve her
Halikarnas Balıkçısı'ndadır. Aşağıdaki
bölgede başka başka adlarla ve ayrı ayrı
inceleme, onun bulgularının, tanımlarının ve
biçimlerde tapınıldığı, bütün bu değişik ad ve
şaşırtıcı bir kavrama ve bağlantı kurma
biçimlerin ardında hep aynı görüş ve inanç
gücüyle aydınlatıp canlandırdığı gerçeklerin
özüne rastlandığı artık yadsınmaz bir gerçek
bir derlemesi sayılabilir.
olmuştur. Ne var ki isim ve biçim bolluğu
tanrıçanın geçirdiği evreyi izlemeyi (1) ADI VE EK ADLARI.
güçleştirmekte, bu karmaşık varlığı bir bütün
Artemis'in adı tıpkı Apollon'unki gibi
olarak görüp incelemeyi bilimin daha iyice
Yunanca değildir. Dokunulmamış, bozulmamış
çözümleyemediği bir sorun haline
anlamına yakın gelen "artemes" sıfatından
getirmektedir. Çatalhöyük ve Hacılar
üreme olduğunu kanıtlamak güçtür. Artemis'in
Apollon'un olduğu gibi parlaklık gösteren bir okuyla hedefi vuran" diye çevirdiğimiz halde
ek adı da yoktur. Adına takılan yüzlerce yersel tam anlam ve kaynaklarını bilmemekteyiz.
sıfatı ise onun tapınıldığı çeşitli ülke ve İlerde görüleceği gibi Artemis'le Helios
bölgeleri açığa vurmaktan başka bir işe soyundan bir ay ve büyü tanrıçası olan Hekate
yaramaz. Tek üstünde durulması gereken ve arasında yakınlık, benzerlik vardır, o kadar ki
kişiliğinin özünü yansıtan sıfatları ilkin bu iki tanrıça kimi yerde birbirine karışır.
Homeros destanlarında, sonra ilkçağ yazını Hekate'nin adı da Hekatos gibi
boyunca rastlanan okçulukla ilgili sıfatlarıdır. çözümlenmemiş bir kökendendir. Bu
İlyada'da bu tanrıçaya çokluk "ok taşıyan, ok aydınlanmamış köken Apollon, Artemis,
saçan, okçu tanrıça" denir, kardeşi Apollon Hekate üçlüsünün Anadolu ile daha bir
gümüş yaylı olduğu halde, Artemis için Altın ilişkisini mi dile getirir acaba?
sıfatının kullanılması dikkati çeker. İlyada'da
İlyada'nın XXI. bölümünde Akhilleus eliyle
Artemis için "altın yaylı, altın tahtlı ve
can veren Hektor'un savunulup
dizginleri altın kakmalı" deyimlerine rastlanır,
savunulmaması, tanrılar arasında tartışmaya
oysa ayla ilişkili bir tanrıçaya gümüşü, güneşle
neden olur. Apollon bezmiştir, insanları kendi
ilgili bir tanrıçaya altını daha çok
yazgılarına bırakmak düşüncesindedir. Artemis
yakıştırabiliriz. Başka bir sıfatı ise onun
ise, kardeşine sertçe çıkışır (İyada, XXI.
Apollon'la bağlantısını daha açıkça
Bölüm, 470 v. d.):
belirtmektedir. Deloslu Apollon'un bir tıpkısı
olan Artemis'e övgüde şöyle deniyor:
"Ama kız kardeşi, yabani hayvanlar
tanrıçası, çıkıştı ona,
"Artemis'i övelim, Musa, okçu tanrının kız konuştu avcı Artemis, küçük düşürdü onu:
kardeşini, ‘Kaçıyorsun demek, okçu tanrı,
Apollon'la birlikte büyümüştür ok atan o Poseidon'a bırakıyorsun zaferi büsbütün,
kız oğlan kız, hak etmediği bir ün veriyorsun ona.
atlarına yoğun sazlı Meles ırmağından su Ne diye bir yayın var senin, aptal,
içirir yaramadıktan sonra o yay işine?
ve Smyrna'dan hızla geçerek Bir daha duymayayım babamızın sarayında
sürer altın arabasını bağlık Klaros'a doğru, övündüğünü,
ki orada taht kurmuştur gümüş yaylı tanrı, Eskiden beri ölümsüz tanrılar arasında
orada bekler hedefi vuran tanrı yaptığın gibi,
kardeşi okçu tanrıçanın gelmesini." Poseidon’a baş kaldırıp karşı karşıya
savaşırım diye.’
........"
Homerik denilen bu övgünün
başlangıcındaki bu dizeler iki bakımdan ilgi
çekicidir: Biri Artemis'in İzmir, Klaros ve Yabani hayvanlar tanrıçası "potnia theron",
Homeros'un atası sayılan İzmir'deki Meles ana tanrıça Kybele'ye özgü bir sıfattır.
suyuyla ilişkisini açığa vurur, burada her iki İlyada'da, Artemis'in de bu nitelikle
tanrının da Ege bölgesinden oldukları, oradan adlandırılması dikkati çeker. Üstelik Artemis'in
kaynak alıp oraya yerleştikleri anlaşılır; Anadolu’yla ilişkisini daha bir açıklar, hatta
ikincisi Apollon için kullanılan "Hekatos" ve Ephesoslu Artemis'le ilişki kurar. Hele bundan
"Hekatebolos" ek adlarıdır ki bunları "okçu, sonra Hera'nın tartışmaya karışıp Troya'dan
yana olan Artemis'e karşı öfkelenmesi Ortygie, ya da Ortygia denilen yerde doğurdu.
büsbütün anlamlıdır (İlyada, XXI. Bölüm, 381 "Ortyks" Yunanca bıldırcın demek olduğuna
v. d.): göre, bu bıldırcın yeri, ya da adası neredeydi?
Bu da tartışma konusu. İlkçağda birçok yerler
Ortygia adıyla anılmakta, hepsi de Artemis'e
"Bana karşı komak mı şimdi niyetin,
yurt olmak hevesini gütmekteydi. Bir
utanmaz köpek?
açıklamaya göre Ortygia, Delos adasının eski
İstersen yay taşıyıcısı ol sen,
adıymış, üstünde doğduktan sonra Apollon
kadınlara karşı aslan yapmışsa da seni
Zeus adını Delos, yani Parlak Ada olarak
İstediğini öldürmek gücünü vermişse de değiştirmiş. Ne var ki bu açıklama övgüde
sana söylenene uymuyor, övgüde Delos'la Ortygia
zor ölçersin gücünü benim gücümle. ayrı yerler olarak gösteriliyor, şu farkla ki
Git dağlara, yaban keçilerini öldür, İnopos deresi, sözlüklerde Delos adasının bir
kendinden güçlüyle savaşmaktansa bu suyudur deniyor. Ortygia adlı Sicilya'da bir ada
daha iyi. var, ama o söz konusu olamayacağına göre,
Anlamak istersen savaşı, çık karşıma,
kalıyor Efes yöresindeki Ortygia. Bu konuda
gör senden ne kadar üstün olduğumu,
Halikarnas Balıkçısı'nın tanıklığına
gücünü benim gücümle ölçmek neymiş,
başvurmalıyız (Hey Koca Yurt, s. 219):
anla."
... İmparator Tiberius zamanında Anadolu'
da, her iki adımda bir, kutsal yerler ve
Aşağıda tanrıçanın niteliklerini ele alırken tapınaklar varmış. Katili olsun, hırsızı olsun,
incelediğimiz bu parçalar Artemis'in adı, bu yerlerin dokunulmazlığına kolayca
sanıyla bir Anadolu'lu tanrıça olarak karşımıza sığınabildiklerinden, ülkede güvenlik
çıktığını belirler. kalmamıştı. Onun için, Anadolu'daki kutsal
(2) DOĞUŞU. yerlerin temsilcileri Roma'ya senatoya
çağrılmışlar ki, bu yerlerin gerçeğiyle
Deloslu Apollon'a övgüde şöyle denir:
yalancısı ayrılabilsin...

Herkesten önce Efesliler huzura çıktılar ve


"........
şunları söylediler: Apollon'la Artemis
Selam sana, ey ulu Leto,
genellikle sanıldığı gibi Delos 'ta doğmuş
Bu parlak çocukların anası, mutlu ana,
değillerdir. Kendi ülkelerinde Kenkreios adlı
sensin kral Apollon'u, okçu Artemis'i
bir su varmış ve bir de Ortygia denilen bir
doğuran,
kayalı Delos'ta doğurduydun oğlunu, koruluk, Leto doğum sancılarıyla kıvranınca
vermiştin sırtını koca dağa, Kynthos'un oraya gelmiş ve bugüne bugün orada duran bir
sarp eteklerine, zeytin ağacına dayanarak doğurmuş bu iki
kızını Ortygie'de doğurduydun, tanrıyı. Bunun üzerine o koru tanrı
İnopos akıntılarının orada, buyruğuyla kutsallanmış, öyle ki Apollon bile
bir Fenike ağacı dibinde. Kyklop'ları öldürdükten sonra Zeus'un
........" öfkesinden orada korunmuş, yine orada Liber
baba (tanrı Bacchus) savaşta başarı kazanınca
tapınak çevresine sığınan Amazon'ları
Bu metinden açıkça anlaşılan şu ki Leto
bağışlamış. Tapınağın kutsallığı Hercules'in
önce Apollon'u Delos'ta, sonra da Artemis'i
Lydia 'ya egemen olduğu zamanda bu yiğidin İlyada'da Artemis'e verilen sıfatlar tanrıçanın
izniyle daha da artmış ve bu hak Perslerin değişmez nitelikleri olarak kalır. Artemis ok,
zamanında bile kaldırılmamış.(Tacitus yay, at ve arabayla yakından ilgilidir, ama bu
Annales, 3, 58, 61. D.N) araç ve silahları sonraki yazında olduğu gibi av

Bu Kenkreios denilen su, suyun ve avlanma amacıyla değil, çok daha önemli

yanıbaşındaki Kırkınca (köyün bugün adı bir iş için kullanır: Apollon gibi Artemis de

Şirince'dir) denilen köyün suyudur. insanları oklarıyla vurup öldürür. Ansızın ölüm

Kırkınca'lılar sularını oradan alırlar (s.221): erkekler için Apollon'un, kadınlar için
Artemis'in oklarıyla olur, bu çeşit ölüm ise
Ortygia denilen yer, Solmissos (Bülbül)
tatlı bir ölüm sayılır. Andromakhe'nin anası,
dağının kuzeyinde, Arvaliya vadisindedir. O
Niobe'nin kızları, daha başka kadınlar hep bu
yer şimdi Meryemana’nın evi olmuştur.
oklarla can verir, kimi zaman Artemis
Kenkreios suyu da Meryemana'nın kutsal suyu
öldürücü okunu öç ya da ceza amacıyla atar
oldu. Anadolu kurak olduğundan, su başları
(Niobe), ne var ki destanlarda kardeşiyle
eskiden beri kutsal sayılırdı. Prof. J. Garstang
paylaştığı bu üstün güç başka hiç bir tanrıya
"Hitit İmparatorluğu" adlı yapıtında, Hitit
vergi değildir. Çocuk doğururken ölen
kabartmalarının su başlarında olduklarını
kadınların ölümü de Artemis'ten gelmedir. Bu
yazar. Nitekim Sipylos (Manisa) dağının kuzey
yüzdendir ki doğumla doğrudan doğruya ilgili
eteklerindeki Hitit tanrıçası Hepa, yani
bir tanrıça olarak Hera Artemis'e "Sen kadınlar
Havva’nın önünde de su akar. Bizans çağında,
için bir aslansın" der (İl. XXI 483) ve Zeus
su kaynaklarının, ayazma olarak kutsal
babanın kızına bu yetkiyi verdiğine yakınır.
sayılması sürdürülmüştür. (Hey Koca Yurt)
İlyada'da sözü edilen başka efsanelerde de
Bu tez her bakımdan tutarlıdır: Artemis
Artemis doğa güçlerini ve özellikle hayvanları
övgüsünde tanrıçanın İzmir ve Klaros'la ilişkisi,
elinde tutan "potnia theron" olarak gösterilir,
Efes'li Artemis'e yurt olarak Efes'e çok yakın
Meleagros'un babası Oineus'a kızdığı için
bir yerin seçilmesi, Meryem Ana efsanesinin
ülkesine korkunç bir yaban domuzu salar
de bu yerle ilgili bulunması Ortygia denilen
(Meleagros), Agamemnon avlanırken kutsal bir
yerin bu olduğu görüşünü pekiştirir.
geyiğini öldürüp böbürlendiği için İphigeneia
Yunanistan'da birçok yerler kendilerine özgü
kurbanını şart koşar, böylece Troya savaşının
bir Artemis kültü edindikleri ve tanrıçaya
da, Akha'ların başkomutanı Agamemnon'un da
bölgesel adlar verdikleri halde, hiç biri doğum
kaderini dileğince saptar (Agamemnon,
yerini değiştirmek yoluna gitmemiş, veya
İphigeneia).
gitmişse de başaramamıştır. Artemis'lerin
çokluğu tanrıçanın asıl kaynağını unutursa Artemis'in avcı kız ve kesinlikle kız oğlan

bile, Efes'li Artemis'in bu adlı bütün tanrısal kız olarak nitelikleri Homeros destanlarında

imgelere kaynak ve örnek olduğu apaçıktır. pek belirtilmiş değildir. Yalnız Odysseia'da
denizden kurtulan Odysseus Phaiak'lar kralının
(3) NİTELİKLERİ VE EFSANELERİ. kızı Nausikaa'yı hizmetçilerinin arasında
Homeros destanlarında Artemis'in rolü görürken şöyle seslenir (Od. VI, 149 vd.):
Apollon'unki kadar büyük değildir. Anası Leto,
kardeşi Apollon, Ares, Aphrodite ve ırmak
"Yalvarırım, kraliçem sana,
tanrı Ksanthos'la birlikte Troya'lıları tutar, ister tanrı ol, ister insan.
onları savunmada gevşeyen Apollon'u azarlar. Yaygın göklerdeki tanrılardansan,
ulu Zeus'un kızı Artemis olmalısın, arkeolojide olduğu kadar, dünya din tarihinde
görünüşün, boyun bosun, dipdiri de çığır açmıştır, Çünkü çok memeli Artemis
bedeninle tıpkı osun. figürlerinden daha önce ortaya çıkıp Avrupa
........" müzelerinde korunan tek tük örnekler var
idiyse de, bu tanrıça tipinin Efes'e özgü olduğu

Burada Odysseus'un demek istediği şu: ve Efes'te yapıldığı kesinlikle bilinmiyor, yahut

Tanrıçaların da, kadınların da en güzelisin. bilinse bile Ege tarih ve sanatına ışık tutmak

Nitekim birçok yerlerde Artemis "Kalliste" (en amacıyla değerlendirilmiyordu. Bugün bu

güzeli) adıyla anılır. Doğada egemen, Artemis heykellerini canlı canlı karşımızda

canlıların ölüm, kalımını elinde tutan güçlü görmekle, yalnız bu tanrıçayı değil, onunla

tanrıça kavramından doğanın içinde ilgili bütün bir tanrı dünyasını, arkasında da

hayvanlarla birlikte yaşayan, ormanlarda koca bir tarih çağını aydınlatabiliyor, gizli ya

derelerde ağaç ve su perileriyle dolaşıp da karanlık kalmış birçok bilimsel sorunun

eğlenen avcı kız ve özellikle kız oğlan kız çözümüne gidebiliyoruz. Dahası var, değeri

tanrıça kavramına geçiş, yani Efes'li paha biçilmez, güzelliği dillere destan Artemis

Artemis'ten Hellenistik ve Latin şiirindeki Ege'nin şanını dünyaya yayarak Türkiye

Diana'ya geçiş kolayca anlaşılır doğal ve turizmine çok önemli bir ileri adım artırmıştır.

olağan bir geçiştir. Sürekli bir evre içinde Halikarnas Balıkçısı Cevat Şakir'in İngilizce

gördüğümüz Artemis figürü böylece avcılık ve olarak yazdığı ve İzmir Tercüman Rehber

bakirelikle ilgili efsane ve masallarda rol almış Derneğince 1971'de yayımlanan "Asia Minör"

(ör.Aktaion) ve ay tanrıçası Selene, gecenin adlı broşür Efes'li Artemis üstüne bütün

karanlık güçlerine egemen Hekate ile bir bilgileri toplamakta ve tanrıçanın bugüne dek

tutulmuştur. Biz yalnız şunu belirtmek isteriz yapılmamış bir tanımını yapmaktadır.

ki, mythos'un kaynağı sayılan Homeros Aşağıdaki yazıda bu broşürden

destanlarında karşımıza çıkan Artemis sonraki faydalanılmıştır:

yazının avcı tanrıçasından çok kişiliğinde dişi a) Kaynağı. Efes'li Artemis'in kaynağı hiç
yaratığın üç aşamasını, yani kızlık, kadınlık ve şüphe yok ki Anadolulu Ana Tanrıçadır.
analık aşamalarını da birleştiren büyük Efes'li Sümer'lerden önce var olduğu Çatalhöyük
tanrıçaya benzemektedir. Burdan çıkan sonuç kazılarından anlaşılan ve Sümer'lerce Mâ ya da
da şu ki, Yunan din ve efsanesindeki Artemis Marienna, Hitti'lerce Kupapa, Kubaba ya da
kaynağını Anadolulu tanrıçadan almaktadır, Hepa, Suriye'den Arabistan'a kadar olan
birçok mythos yazarlarının bugüne dek ileri bölgede Lat, Girit'te Rhea, Phrygia'da Kybele,
sürdükleri tezin tersine Yunan asıllı olan Lykia'da Leto olarak adlandırılan bu büyük
Artemis sonradan Asia'lı Ana Tanrıça ile bereket tanrıçasının Efes'e ne zaman geldiği,
birleştirilmiş değildir. Bu tanrıçanın başka orada Artemis adıyla kültünün ne zaman
önemli bir kaynağı da Girit'tir. Britomartis ve başladığı kesinlikle saptanamazsa da, bu
Diktynna diye anılan Girit'li Artemis'ten bu tanrıçanın Phrygia, Lydia ve Minoen Girit
adlar altında söz edilecek, Efes'li Artemis ise kültlerinin etkisi altında çeşitli evreler
ayrı bir bölüme konu olacaktır. geçirerek yukarda adları sayılan tanrıçalardan
ayrıldığı ve bugün Efes'li Artemis biçmine
(4) EFESLİ ARTEMİS.
girdiği apaçıktır. Bu evreyi çağı çağına
Ephesos kazıları sırasında bulunan biri izleyemezsek de, arkeolojik bulgularla yazılı
büyük, ikisi küçük üç Arte mis heykeli metinlerin karşılaştırılmasından Efes'li
Artemis'in İsa'dan önce II. bin yılda Efes aslanlar, keçiler, boğalar, griffon'lar, sfenks'ler
yöresine yerleşmiş olduğu kanısına varılabilir. ve arılar görülür, bunların ortada olanları üçer

b) İmgesi. Ana Tanrıça'nın bütün Akdeniz üçer dizilmiştir. Gövdesini saran bütün bu

çevresinde ve özellikle Orta Anadolu'da simgesel süsler tanrıçanın kutsal tahta

bulunmuş çeşitli imgeleri, idol, figürin ve yonutuna zaman zaman giydirilen birer giysi

küçük heykelleri arasında Efes'li Artemis niteliğinde olsa gerek. Nitekim Efes'te

apayrı bir yer tutar. Efes'teki Artemision adlı tanrıçanın giysilerini korumakla görevli soylu

tapınağında çok memeli, başı taçlı, gövdesi genç kızlar bulunduğu, bunların kız oğlan kız

birçok figürlerle örtülü, ayakta duran, büyük oldukları sürece hizmet gördükleri, evlenince

boy heykeli herhalde çok eski, ilkel bir ayrılıp yerlerini başka kızlara bıraktıkları

imgenin geliştirilmiş biçimidir. Bu ilkel imge bilinir. Tanrıça heykelinin değişmez kutsal

ise bir "ksoanon", yani hemen de hiç simgelerinden biri de üç sayısıdır. Bu sayı ile

yontulmamış bir tahta heykel, ya da Artemis'in üçlü karakteri dile gelmekte, hem

Pessinus'taki Kybele için olduğu gibi bir kız, hem evli kadın, hem de ana olarak yaşam

"diopetes" yani gökten düşmüş sayılan bir sürecinin bütününe egemenliği

taştı. Zamanla tanrıçanın imgesi zengileşerek, simgelenmektedir. Tanrıça evrenseldir: Sürekli

Artemis'in bütün niteliklerini dile getiren değişim halinde olan ayı etkisi altında tutar,

yüklü ve süslü bir heykel olmuştur. doğum yeri çok doğurgan diye bilinen
bıldırcınla ilgilidir, arıların kraliçesi, uygarlığın
Bu haliyle Artemis heykeli tanrıçanın
koruyucusudur, gökte ve yeryüzündeki gerçek
doğaya egemenliğini de, uygarlığın her
ve gerçeküstü bütün yaratıklar onun
türlüsünde yöneticiliğini de simgeler: Başının
buyruğundadır. İnsanların da, hayvanların da
üstünde üç kat kule biçiminde üç tapınak
ecesi, bütün doğanın yöneticisidir.
taşır, bununla kırları olduğu kadar şehirleri de
koruduğu gösterilir; derin ve ciddi bakışları Efes'li Artemis'in Ana Tanrıça ile paylaştığı

sonsuzluğa dikilidir, tanrıçanın ulu gücünü bu nitelikleri İonya'ya özgü bir biçimde ve

yansıtır, ensesi dolunay biçiminde bir diskle Prygia'da tapınılan Kybele'ninkilerden ayrı

çevrilidir, alnında hilâl taşır, böylece ay motif ve simgelerle dile getirmesi, üstünde

tanrıçası olduğu belirlenir, diskin her iki durulması gereken bir özelliktir, İonya,

yanında beşer griffon, yani kartal başlı aslan düşünürleri ve sanatçılarıyla uygarlık

vardır ve boynunda zodiak işaretlerinden dünyasına nasıl öncülük etmişse, Ana Tanrıça

örülmüş kalın bir gerdanlık sarkar. Onun imgesini yaratmakta da başka hiçbir ülke ve

altında da dört kat meme görülür. yörede erişilemeyen bir yetkinliğe ulaşmış,

"Polymastos" yani çok memeli diye tanımlanan göz kamaştırıcı bir başarı ortaya çıkarmıştır.

heykelin meme sayısı 17 ile 40 arasında Bu eşsiz sanat anıtıyla çığır açıcı eşsiz bir

değişir. Ama bu memelerin ucu olmadığından düşüncenin taşıyıcısı olan Efes'li Herakleitos

kimi bilginler bunları hurma ya da erkek arı arasında ilişki kurmamak için kör olmalı. Kaldı

gövdeleri diye yorumlamak yoluna ki doğada akışı görüp evreyi ilk dile getiren

gitmişlerdir. Tanrıçanın Arı Kraliçesi unvanıyla büyük filozofun düşüncesini Artemis

ilgili görülen bu sarkıntılar ne olursa olsun, tapınağında tanrıçanın imgesine baka baka

Artemis'in bolluk ve bereket simgeleridir. geliştirdiğini de biliyoruz.

Eteği altı kat dörtgen biçiminde plaklara c) Tapınağı. Artemis'in Efes'teki tapınağı
bölünmüştür, her dörtgenin içinde kabartma Artemision dünyanın yedi harikalarından
biriydi. İlkçağ yazarları onu anlatmakla esmesi, İngiliz çukuru denilen bir bataklık
bitiremezler. 190 metre boyunda, 55 metre haline dönmesi Hıristiyanlıkla başlayan
enindeki yapı İonya üslubunda 127 sütun korkunç bir çapulculuk hareketinin sonucudur.
üstüne kurulmuştu. 15 metre yükseklikteki bu Aziz Paulus'un Efes'e gelişinde yeni dine karşı
sütunların 36'sı kabartmalarla süslüydü, direnen Efes'liler Bizans imparatorluğunun
bunların biri ünlü heykeltıraş Skopas'ın elinden yağmacılığına karşı koyamamışlar, zamanla
çıkmıştı. Sunağı Praksiteles'in eseriydi, içinde dünya harikasının taşları bir bir sökülerek
bulunan Amazon'lar anıtının heykellerinin Ayasofya'nın yapımına yaramıştır. Eşsiz
yapılmasında Polykleitos, Pheidias, Kresilas, mermer ve taşların geri kalanı da Efes'teki Sen
Kydon gibi Yunan ilkçağının en büyük Jan kilisesinde kullanılmıştır. İki üç yüzyıl
sanatçıları çalışmış, resimleri Efes yurttaşı önce British Museum'un Efes'e yolladığı bir
olan Apelles'in elinden çıkmıştı. En parlak arkeolog grubu da ne bulduysa İngiltere'ye
çağında Artemision Atina'daki Parthenon'dan aktarmış, böylece Artemis'in dillere destan
dört kat büyük olup akıllara durgunluk veren tapınağı boyuna taşıp şehri sular altında
bir yapıydı. bırakan Kaystros'un (Küçük Menderes) da

Artemis'e adanmış kutsal bir alanda I.Ö. yardımıyla kurbağaların ötüşüp oynaştığı bir

652 yılında bitirilen ilk taş tapınak batak haline gelmiştir.

Kimmer'lerin Anadolu'ya saldırısında yıkılmış Artemision'da görevli bulunan çeşitli rahip


ve İ.Ö. 564-546 yıllarında, bir dünya harikası heyetleri ve tapınağın Ege'nin yaşamındaki
sayılan asıl Artemision kurulmuştu. Büyük engin rolü üstüne burada daha çok ayrıntıya
İskender zamanına kadar tapınak olduğu gibi gidemeyeceğimizden Halikarnas Balıkçısı'nın
kalmış ve Ege yöresini ele geçiren yabancı yukarda sözü geçen "Asia Minör" adlı kitabına
idarelerce de saygı görmüştü. İskender'in başvurulmasını salık veririz. Bu heyetlerden
doğduğu İ.Ö. 356 yılında Tapınak Herostratus Kybele bölümünde de söz edilecektir.
denilen ve bir deli olduğu ileri sürülen bir d) Etkisi. Ana Tanrıçanın bir simgesi olan
Efes'linin eliyle yakılmış. Bu kadar koca bir Efes'li Artemis'in Phrygia'lı tanrıça Kybele
yapının bir adam tarafından nasıl yok kadar etkisi olduğu ve adı ortadan silindikten
edilebileceği bir sır olarak kaldığı gibi, bu işte sonra da başka tanrısal varlıkların arkasında
tapınağın paha biçilmez hazinelerini ele gizli bir yaşam sürdürdüğü bir gerçektir.
geçirmeyi düşünen rahiplerin parmağı olduğu Artemis'i sürdüren en belirli tanrı kişiliği hiç
sanılır. 30 yıl sonra tapınağın yeniden şüphesiz ki Meryem Ana'dır. Aziz Paulus'u Efes
yapılmasına başlanmış ve Lydia kralları gibi tiyatrosunda dinledikten sonra ilkin direçle
İskender de yapımına büyük bağışlarla karşılayan ve isa ya da Meryem'den bize ne,
katılmıştır. Yunan ve Roma ilkçağı boyunca bizim tanrıçamız büyük Artemis'tir diyen
uygar dünyanın hayranlığını üstüne çeken Efes'liler zamanla gevşemişler, denemez.
Artemision barındırdığı sayısız rahip ve görevli Onlar, kültür süreçlerinde eşi az görülen bir
heyetleriyle başlı başına bir idare haline transposition örneği vermişler, yani
gelmiş, para basımı, kredi ve bankacılık inandıkları, tapındıkları büyük tanrıça
işlemlerine önayak olmuş ve bu yolda kendilerine yasak edilince, inançları yüzünden
uluslararası bir alışveriş kurumu meydana akla, hayale sığmaz İşkence ve saldırılara
getirmiştir. uğrayınca Meryem diye karşılarına çıkarılan ve
Bu dünya harikasının yerinde yeller zorla kabul ettirilen tanrısal varlığa Artemis'in
bütün niteliklerini aktarmışlar, böylece Karadeniz kıyılarında bir şehir kurup oraya
inançlarının özü korunduğu gibi Meryem Ana'yı yerleşir. Askalaphos'la İalmenos Argonaut'lar
yüceltmişler, onu da büyük bir ana, büyük bir seferine de katılırlar. İalmenos Helene'nin
tanrıça nitelikleriyle dünyada tutulabilen bir talipleri arasında yer alır.
varlık olarak yaratmışlardır. Onun içindir ki
(2) Yeraltı ırmaklarından Akheron'un oğlu.
Meryem Ana' nın Efes'e getirilmesi, Efes'te
Persephone ölüler ülkesine indiği zaman
Bülbül dağındaki tapı yerinde yaşayıp ölmesi
Hades tanrıçaya oruç tutup hiçbir şey yemezse
olayı bir gerçek olsun ya da olmasın, Meryem
gene yeryüzüne dönebileceğini söylemişti.
Ana imgesi Efes'le yakından ilgilidir, Meryem
Ama Persephone dayanamayıp bir nar ısırmış,
Ana Anadolu'nun ve özellikle Efes'in bir
Askalaphos da bunu görmüş, gitmiş, Hades'e
yaratısı, bir başarısıdır denebilir. Tarihte bir
haber vermiş, Persephone'nin anası Demeter
kültür sürecinin kesintisizce korunmasını
de öfkesinden onu gece kuşuna çevirmiş.
başarmak, insanlığa kök salmış birkaç inancın
Başka bir anlatıma göre, Demeter
çağlar boyunca ve gelip geçen sayısız uluslar,
Askalaphos'u kocaman bir kaya ile ezmiş de,
yönetimler, değişmelere karşın sürdürülmesini
Herakles Hades'e indiği zaman bu kayayı
sağla-mak uygarlık denilen büyük kavramın bir
kaldırmış. Askalaphos o zaman bir gece kuşu
belirtisidir. Bu yüzdendir ki Efesli Artemis
oluvermiş.
bugün karşımızda olanca canlılığıyla
yaşamaktadır. Askanios.
Aineias'la Kreusa'nın oğlu (Tab. 17). Başka
Asia.
bir kaynağa göre, Askanios Troya'da
Okeanos'la Tethys'in sayısız kızlarından
doğmamış, babası İtalya'ya göçtükten sonra
biri. Bir kaynağa göre, Asia Titan İapetos'la
Lavinia'dan olmuştu. Oysa efsanelerin çoğu
evlenip Atlas, Prometheus, Epimetheus ve Aineias'ın Troya yangını sırasında babası
Menoitios'u doğurmuştur. Başka kaynaklar
Ankhises'i omuzlarına alarak ve Askanios'u
bunun Asia değil, Klymene olduğunu ileri
elinden tutarak kaçtığını anlatırlar.
sürerler (Tab. 3).
Vergilius'un "Aeneis" destanında Askanios
Bu Okeanos kızı adını Asya kıtasına (Lat. Ascanius)'tan uzun boylu söz edilir.
vermiştir. Ne var ki Homeros destanlarında Ascanius babasının biricik umudu, büyükannesi
Asia bütün kıtanın değil, yalnız Batı tanrıça Aphrodite'nin gözbebeği, sevimli bir
Anadolu'nun adıdır. Özellikle, İlyada'nın ünlü delikanlıdır. Aeneas öldükten sonra Ascanius
dizeleri (İl. II, 459 vd.) eski Maionia, yani Latin'lere kral olur, Etrüsk'lere karşı savaşa
Gediz ovası için kullanılmaktadır. girişir ve babası Lavinium şehrini kurduktan
otuz yıl sonra kendisi Alba Longa'yı kurar.
Askalaphos.
Lavinia'nın kurduğu bir düzen sonucunda
(1) Ares'in oğlu. İtalya'da anlatıldığına Ascanius Latin'lerin hışmına uğrar ve Alba
göre, Aktor'un kızı Astyokhe savaş tanrıyla krallığı Lavinia'nin oğlu Silvius'a kalır.
gizlice sevişir ve Askalaphos'la İalmenos'u
Aeneis'te Ascanius'un başka bir adı
doğurur. Boiotia'da Orkhomenos şehrinde
İulus'tur. Roma'ya imparatorlar veren İulii soyu
hüküm süren bu iki kardeş Troya savaşına otuz
(Julius Caesar da bu soydandır) Aeneas'ın
gemiyle katılırlar (İl. 11, 512-516). Savaş
oğlundan ve dolayısıyla tanrıça Venus'tan
bitince İalmenos Yunanistan'a dönmez,
gelmekle övünürdü.
(2) EFSANESİ VE SANATI.
Asklepios.
Yunan dünyasında hekim tanrı olarak Asklepios böylece usta bir hekim olarak
büyük bir ünü olan ve Roma'lıların da yetişir, hekimliğin ve cerrahlığın bütün
Aesculapius adıyla benimseyip tapındıkları bilgilerini edinir, ama bununla da kalmaz
Asklepios, Apollon'un oğludur (Tab. 5). ölüleri diriltmek yoluna bile sapar. Bunun
Homeros destanlarında Apollon ordulara veba, sırrını efsane şöyle açıklar: Tanrıça Athena
kıran salan olumsuz, korkunç bir güç diye Gorgo canavarı öldüğü zaman bedeninden
canlandırıldığı gibi, iyileştirici, derde deva akan kanı toplamış ve Asklepios'a vermiş.
bulan tanrı anlamındaki Paian ek adıyla da Gorgo'nun sağ tarafındaki damarlarda dolaşan
anılır. Destanlar boyunca adı geçen hekimlerin kan zehirli, sol tarafındaki damarlardaki ise
hepsi (İlyada'da Makhaon ve Podaleiros) bu faydalıymış. Bu şifalı kanı Asklepios ölüleri
Paian tanrının oğulları ve öğrencileri diriltmek için kullanırmış. Epey adam da
sayıldığına göre, Asklepios'un da karışık bir diriltmiş, bunların arasında Kapaneus,
serüven sonucunda Apollon tanrıdan doğmuş Lykurgos, Minos'un oğlu Glaukos ve Theseus'un
olması bir rastlantı değildir. oğlu Hippolytos’da varmış (Phaidra). Zeus
doğal düzeni bozan hekim tanrının bu aşırı
(1) DOĞUŞU. gücünden kuşku duymaya başlamış, bu haddini
Thessalia kralı Phlegyas’ın Koronis adlı bir bilmezliği cezasız bırakmamış, Asklepios'un
kızı vardır. Apollon'la sevişir ve ondan gebe üstüne bir yıldırım salmış, yakmış, yok etmiş
kalır, ne var ki tanrının dölünü karnında onu. Ama Apollon da oğlunun öcünü almış,
taşırken Arkadya'dan gelme bir yabancıyı da Zeus'a yıldırımı bağışlayan Kyklop'ları
yatağına alır Koronis. Bu olayı tanrıya kutsal öldürmüş, sonra da oğlu Asklepios'u gökte
kuşu kuzgun haber verir, tanrı da öfkesinden burçlar arasına yerleştirmiş. Bir süre de
bembeyaz olan bu kuşun tüylerini karaya ayrılmış Olympos'tan (Admetos).
boyar. Şair Pindaros bu masalı benimsemez, Asklepios sanatını kızı Hygieia (Yun. sağlık
ışık tanrı Phoibos Apollon'un olayı kendi anlamına gelir) ve Asklepiades (yani
gözüyle gördüğünü ile süreri Koronis korkunç Asklepios-oğulları) diye sıkı bir lonca düzeni
bir cezaya çarptırılır: Bir odun yığınının içinde birleşen hekimlerin aracıyla ilkçağ
üstünde diri diri yanacaktır. Alevler Koronis'i sonuna dek sürdürmüş bir tanrıdır. Öyle ki,
yalamaya başlar, kadın can vermek üzeredir hepsi halefleri, rahipleri, oğulları sayılan
ki, Apollon kanından olan çocuğun yok yaşamış hekimler bile onun efsanelik
olmasına katlanamaz, ölünün karnından kişiliğinden faydalanmışlardır. Örneğin Kos
dölünü çıkarır ve büyümesi için at adam (Istanköy) adasında hekimlik yapan
Kheiron'a teslim eder. Bu olay hekim tanrının Hippokrates'in bile hayatının ne kadarı gerçek,
son anda kurtarıcı olarak yetişmesinin ne kadarı masal bilinmez bugün.
simgesidir. Asklepios'a hekimlik sanatını
öğreten Kheiron doğanın içinde yaşayan, (3) TAPINAKLARI.
doğanın sırlarına ermiş bir varlıktır. Sağlığın Asklepios tanrının tapınaklarına "
kaynağı da doğada olduğuna göre Kheiron'un Asklepieion" denir. Bunlardan en ünlü birinin
açık havada, güneşin altında, şifalı sulardan eski Pergamon, bugünkü Bergama'da bulunuşu
ve otlardan faydalanma yollarını bilmesi hekim tanrıya adanmış bu tapınak
şaşılacak bir şey değildir. hastanelerin ne biçim yerler olduğunu bize
açık açık göstermektedir.
Asterie.
Yunanistan'da en ünlü Asklepios tapınağı
Epidauros'tadır. Bugün bile kullanılmakta olan Titan çifti Koios'Ia Phoibe'nin kızı, Perses'in
tiyatrosu büyük heykeltıraş Polykleitos'un eşi ve Hekate'nin anası (Tab. 4). Zeus
planlarına göre yapılmış. Hiçbir Asklepieion Asterie'ye âşık olup onu kovalamaya başlar.
Bergama'nınki kadar yaygın ve çok yönlü Kız da bıldırcın biçimine girip habire kaçar,
değildir. Hellenistik çağda kurulmuş olan bu sonunda kendini denize atıp kayalı bir ada
kutsal alan Asklepios'tan başka tanrıça haline gelir. Bıldırcın anlamına gelen Yunanca
Hygieia'yı ve herhalde Asklepios kültünden ortyks kelimesinden bu adaya Ortygia denmiş.
önce Anadolu'da bulunan Telesphoros'u bir Sonraları Asterie'nin kız kardeşi Leto Apollon'la
araya getirmekte, ilkçağda şifalı su, iyi hava, Artemis'i bu adada doğurmuş Ortygia adasının
kaplıca gibi fizik tedavilerin yanıbaşında Delos'un eski adı olduğu ileri sürülür
telkin, eğlence ve kültür yoluyla hekimliğin ne (Artemis).
kadar ileri gittiğini göz önüne sermektedir.
Anadolu'ya özgü bir nitelik taşıyan bu Astraia.
Asklepieion'un başka hiçbir yerde benzeri Bazı mythos yazarlarına göre Zeus'la
olmadığı gibi, ne hazineler sakladığı da Themis'in kızı. Namuslu ve erdemli bir bakire
büsbütün ortaya çıkmış değildir. Simgelediği olan Astraia dünyanın altın çağlar yaşadığı
tüm tedavi anlayışının ve yönteminin izlerine dönemde insanlar arasında kalırmış. Ama
olsa olsa Selçuk ve Osmanlı çağlarındaki ahlaksızlık yeryüzünde artınca, Astraia kız
benzeri yapıtlarda rastlanır. kardeşi Pudicitia (Utanç) ile birlikte
gökyüzüne çıkmış ve Bakire burcu olmuş. Daha
Anadolu Asklepios efsanesine de bir
çok Latin yazarlarında adı geçer.
katkıda bulunmuştur: İnsanları iyi ede ede
ölüme meydan okuyan Asklepios'u Zeus
Astyanaks.
yıldırımıyla yere serince, ünlü hekimin son
Hektor'la Andromakhe'nin oğlu. Adını
deminde yazdığı bir reçete oradaki bir otun
Homeros, ünlü çiftin batı kapılarında
üstüne düşüvermiş, yağmur yağmış, yazının
buluştukları sırada şöyle açıklar (İl. VI, 399
özü böylece ota karışmış ve her derde deva
vd.):
sarmısak meydana gelmiş.

Asopos. Andromakhe karşıladı Hektor'u


Korinthos körfezine dökülen Peleponez dadı da arkasından geliyordu,
ırmağı; bütün ırmaklar gibi Okeanos'la memedeki yavrucağızı taşıyordu kucağında,
Tethys'in oğlu sayılır. Metope adlı bir ırmak Hektor'un gözbebeğiydi o,
kızıyla evlenip iki oğluyla yirmi kızı olur. ışıldayan yıldıza benziyordu,
Bunlardan Aiginia'yı (Tab. 21) Zeus kartal Hektor Skamandros’lu derdi ona,
başkaları Astyanaks, şehrin kralı, derdi,
biçimine girerek kaçırır. Korinthos kralı
İlyon 'u tek başına koruyan Hektordu da
Sisyphos olayı Asopos'a haber verir, o da
ondan.
öfkesinden taşıp bölgeyi altüst eder. Zeus
ceza olarak Sisyphos'u Hades'e atar, ırmak
tanrının üstüne de yıldırım salıp sularını geri Bebek babasının sorguçlu tunç tolgasnıdan
çekmeye zorlar (Sisyphos). ürküp ağlamaya başlayınca, Hektor onu
kollarına alır ve bir gün babası kadar ünlü
olması İçin yakarır. Ate.

Hektor'un ölümünden sonra, Andromakhe Eski Yunan düşününe özgü soyut bir
sevgili kocasına yaktığı ağıtta Astyanaks'ın kavram ve onu simgeleyen dişi cinsten tanrısal
yetim olarak çekeceği çileyi tasarlayıp dile bir varlık. Hesiodos'a göre Ate, kavga tanrıçası
getirir. Oysa onunla bile kalmaz, Akha'lar Eris'ten doğmuştur. Akıl, insanın gerçeği
Troya'yı yangına verdikleri gece yiğitlerden olduğu gibi görmesini, iyiyi kötüden ayırt
biri (Odysseus ya da Akhilleus) Hektor'un etmesini sağlayan yetidir. Aklı başından alınır,
çocuğunu surlardan aşağı atıp öldürür gözü karartılırsa, aldanır, basireti bağlanır ve
(Andromakhe). gaflete düşüp hata işler, suç işler, günah işler.
Bunun sonucunda da cezaya çarpılır.
At-Adam. Çağdaş dillerde karşılığı zor bulunan bu
Bkz. Kentauros. kavram Türkçemizde en iyi "gaflet" sözcüğüyle
karşılanabilir, ne var ki derin dinsel anlamı ve
Atalante. insanlık dramında bu kavramın oynadığı büyük
Arkadya (ya da Boiotia) bölgelerinde rol gene de yansıtılmış olmaz. En iyisi Yunan
Artemis'i simgeleyen bir avcı kız. Arkas'ın kaynaklarının kavramı nasıl tanımladıklarına
torunu, Lykurgos'un oğlu olan babası İasos bakmaktır. İlkin Homeros'u alalım. İlyada
erkek çocuğu olsun istermiş, Atalante kız destanının asıl konusu Akhilleus'la Agamemnon
olarak doğunca, onu bir dağ başına bırakmış. arasındaki kavga sona erince, krallar kralı
Bebeği bir dişi ayı emzirmiş, sonra da avcılar hata ettiğini kabul eder ve şöyle der (İl. XIX,
alıp büyütmüşler, yaman bir avcı olarak 85):
yetişmiş Atalante, koşuda kimse geçemezmiş
onu. Ama kız oğlan kız kalmak istediği içindir
Akhalar sık sık söylediler bana bunu,
ki, ırzına geçmeye yeltenen iki at adamı
bana çıkıştılar, ama suçlu değilim ben,
öldürdükten sonra, taliplerini kendisiyle
Zeus, Kader, karanlıkta yürüyen Erinys
koşuda yarışmaya zorlar, hepsini geçer ve o toplantıda çeldiler aklımı,
sonra da kargısıyla vurur öldürürmüş. Kalydon düşürdüler kötü bir çılgınlığa (Ate)
avına da katılıp orada büyük bir başarı aldığım gün Akhilleus 'un onur payını,
kazanmış olan Atalante'yi Melanion (ya da benim elimden ne gelirdi ki?
Hippomenes) yenmiş, koşuya başlamadan önce Tanrı getirir her şeyin sonunu.
yanına üç altın elma almış (bunlar İnsanları şaşırtan çılgınlık büyük kızıdır
Aphrodite'nin Kıbrıs'taki tapınağından, ya da Zeus 'un,
uğursuzun inceciktir ayakları, basmaz yere,
Batı Kızlarının bahçesinden gelmeymiş),
konar insanların kafalarına, bela olur,
Atalante'nin yaklaştığını görünce elmalardan
onu bunu alır ağının içine.
birini yere düşürür, kız da dayanamaz, eğilip
Bir gün Zeus'u bile şaşırttı o,
toplar, böylece geri kalırmış. Melanion yarışı
insanlardan, tanrılardan üstün Zeus'u.
kazandıktan sonra, Atalante'yle evlenmiş, ama
bir gün av dönüşü karı-koca Zeus'un (ya da
Kybele'nin) tapınağına girmişler, orada Ate Zeus'u bile aldatmıştır: Tanrı Mykene
sevişmişler. Bu saygısızlığa içerleyen tanrılar krallığını Perseus'un ilk doğacak olan torununa
ikisini de aslana çevirmişler (Meleagros). vereceğini söyledi ve bunun Herakles olacağını
sandı, oysa Hera'nın bir oyunuyla Herakles'ten vermek için kocasını Phriksos'u kurban etmeye
önce Eurystheus doğdu ve yiğit böylece bu zorlar. Nephele bunu önler ve çocuklarını altın
akrabasına kul, köle olmak zorunda kaldı. postlu bir koç üstünde Karadeniz'in Kolkhis
Zeus Ate'nin bu düzenine kızarak onu ülkesine kaçırır. Ama yolda Helle denize
saçlarından tutup tiksintiyle atar Olympos'tan düştüğünden Boğazlara Hellespontos (Helle
aşağı, Ate de gelir yerleşir insanların arasına. denizi) denmiştir (Phriksos, Helle).

Ate Kader'in elinde bir oyuncaktır ve Bir anlatıma göre, Athamas'a karşı büyük
insana kendi eliyle bilmeden, istemeden nice bir hınç besleyen tanrıça Hera onu delirtmiş.
nice suçlar işletir. Yunan tragedyasının başlıca Deliren Athamas kendi oğullarından birini
yürütücüsü bu amansız tanrıçadır. Oidipus öldürmüş ve karısı İno'yu da öldürmek için
babası Laios'u öldürüp anasıyla evlendiğini kovalamaya başlamış. İno kaçarak deniz
bilmez, Kaderce bile bile aldatılmış, kıyısına varmış ve öbür çocuğuyla birlikte
şaşırtılmıştır. Aiskhylos'un "Persler" denize atlamış. Sulara karışan İno sonradan
tragedyasında Kserkses de Ate'nin kurbanı bütün gemicilerin fırtınaya tutulunca
olur. Ate kralı bütün ordusuyla Boğazları imdadına koşan bir deniz tanrıçası olmuş.
geçmeye kandırır, Salamis'te ordu kırılınca Odysseus'u kurtarmakta da büyük bir rol
imparatorluk çöker, suç işlenmiştir, geri dönüş oynayan (Od. V, 333 vd.) İno'ya Leukothea (Ak
yoktur. Ate böylece gözü kararıp suç ve günah tanrıça) da denir (İno). Athamas, İno, Phriksos
işlemiş bahtsız - çoğu kez tanrıların lanetine tragedyalara konu olmuşlar ne var ki bu
uğramış - kişiyi öç tanrıçaları Erinys'Ierin eline tragedyalar yitik olduğundan, hangi efsaneleri
bırakır. Kişi kurtulacağına, daha beter batar. nasıl işledikleri belli değildir (Argonaut'lar).
Çıldırır ya da canına kıyar. Bir tanrı onu
suçundan arındırmak yolunu bulamazsa, Athena.
yeraltında da kurtuluş yoktur onun için. İşte (1) DOĞUŞU.
böyle zalim olarak canlandırılmıştır Kader ve
Zeus Olympos tanrılarının egemenliğini
onun yardımcısı Ate Yunan efsanesinde
kurduktan sonra ilkin Okeanos kızı Metis
(Erinys'ler).
tanrıçayla birleşir (Tab. 9). Metis Yunanca
Bir efsaneye göre, tanrı Zeus'un akıl, us, düşünme gücü demektir. Tanrılar
öfkelenerek yeryüzüne attığı belalı tanrıça tanrısının kendine ilk eş olarak Metis'i seçmesi
Anadolu'nun Phrygia bölgesindeki bir tepeye anlamlıdır, ama onu gebe bıraktıktan sonra
düşmüştür. Ate tepesi (Gaflettepe) adı verilen dölüyle birlikte kendi gövdesine alması daha
bu tepenin üstüne sonraları İlos İlion kentini da derin bir anlam taşır: Akıl gücü ve ancak
kurmuştur. İlion (Troya)'un başına gelen bütün onun aracıyla elde edilebilen dünya
belalar bundandır (İlos, Palladion). egemenliği baştanrıdan ayrılamamakta,
ürünleri de ancak onun kafasından
Athamas. çıkabilmektedir. Bu kavram ve düşünceyi şöyle
Yeller tanrısı Aiolos'un oğlu Boiotia kralı dile getirir Hesiodos (Theog. 886 vd.):
Athamas bulut tanrıça Nephele ile evlenir,
Phriksos'la Helle adlı biri oğlan, öbürü kız iki
çocuğu olur. Athamas Nephele'yi boşar, Tanrıların kralı Zeus ilk eş olarak
Kadmos'un kızı İno Nephele'nin çocuklarını Metis'i, bilge tanrıçayı seçti kendine.
Metis en çok şey bilendir
kıskanır, ülkede meydana gelen bir kıtlığa son
bütün tanrılar ve ölümlüler arasında.
Ama bu tanrıça tam doğuracağı sırada uğultusunu yansıtan bir ses benzetmesi
çakır gözlü Athena'yı. olabilir, ama Athena'nın denizle tek ilişkisi,
Zeus Toprağın ve Göğün öğütlerine uyarak anası Metis'in bir Okeanos kızı oluşundandır.
sevdalı sözlerle aldatıp eşini Acaba Tritogeneia adı buna mı çağrışımdır?
yuttu, gövdesinin içine aldı onu.
Sıfatları daha belirgin anlamlıdır: Aigis
kalkanını taşıyan "aigiokhos" (Aigis), gök gözlü,
İkinci süreç olarak Athena'nın Zeus'un çakır gözlü "glaukopis" sıfatı tanrıçanın en
kafasından çıkması şöyle anlatılır (Theog. 924 sevdiği kuş olan "glauks", baykuşla ilgili
vd.): görülmüştür, olabilir; son olarak "obrimopatre"
babası güçlü olan sıfatı doğrudan doğruya
baştanrı Zeus'un kızı oluşundandır.
Ve Zeus çıkardı bir gün kendi kafasından
çakır gözlü yaman Athena 'yı (3) NİTELİĞİ VE EFSANELERİ.
o dünyayı birbirine katan tanrıçayı,
İlyada'da Athena bir savaş tanrıçası olarak
o hiç yorulmadan orduları yöneten,
o cenk ve savaş bağrışmalarından hoşlanan
çıkar karşımıza, ama taraf tutar, Akha'lardan
yüceler yücesi sayılan tanrıçayı. yanadır, Akhilleus, Diomedes, Odysseus ve
Menelaos'u her fırsatta korur, Troya'lı yiğitlere
karşı pis pis düzenler kurmaktan hiç
(2) ADİ VE EK ADLARI. çekinmez. Aslında çirkin bir rol oynar
İlyada'da, bu erdem tanrıçası hiç haktan yana
Zeus'un kızı ve on iki, Olympos tanrısının
görünmez, davranışları hep hırs ve tutkuların
biri olan Athena (Tab. 5) çoğu zaman iki adla,
etkisiyle olur: Athena'nın Hera ve Poseidon'la
yani Pallas Athena diye anılır. Athena adının
birlikte babası Zeus'u nasıl zincire vurmak
kökeni bilinmedigi gibi, Pallas'ın kaynağı da
istediği anlatılır (I, 400), sevmediği, kendisine
tartışma konusudur. Pallas adlı bir Titan
rakip gördüğü Aphrodite ve Ares'e karşı
vardır, adının Yunanca; "pallo", kargı
tutumu insafsızdır, yenilip yaralanmalarına
sallamak, atmak anlamına gelen bir kökenden
yardım eder, sonra da yüksekten bakar onlara,
türemiş olduğu sanılır; ayrıca bir efsanede
babası Zeus karşısında da atıp tutar, onu
tanrıça Athena'nın Pallas adında Attika'lı bir
eleştirmekten çekinmez: Akhilleus'Ia Hektor
devi öldürdüğü de anlatılır (Pallas); Athena'nın
arasındaki savaşta ölüm kur'asını çekecek olan
ek adı bu devlerle ve kargı sallamakla ilgili
Zeus'u şöyle etkiler (İl. XXII, 127 vd.):
midir? Bilindiği gibi, bir efsaneye göre, tanrıça
Athena babası Zeus'un kafasından silahlı ve
elinde kargısı olarak çıkmıştır. Yoksa Pallas ek Ne diyorsun kara bulutlu babam, ak
adı, kız oğlan kız anlamına gelen bir sıfattan yıldırımlı!
mı türemedir ve Pallas Athena mı Kaderi çoktan belli, ölümlü bir adamdır bu,
anlaşılmaktadır? Bunu bugün kesinlikle kaçırmak mı istersin onu canlara kıyan
saptamak güçtür. İlyada'da Zeus sevgili kızına ölümden?
"Tritogeneia" diye seslenir, Triton'dan doğma Yap yapacağını ama, biz tanrılar
anlamına gelebilen bu ad da açık değildir, onaylamayız yaptığını.

deniz tanrısı Triton'la Athena'nın bir ilişkisi


yoktur görünürde, Amphitrite ve Triton
Kızının bu sert çıkışlarına yumuşakça
adlarında geçen bu "trit" kökeni denizin
karşılık verir tanrıların babası, uyar
isteklerine, güler, okşar onu. Ve burada Attika ilinin ve Atina şehrinin tanrıçası olma
Athena Deiphobos kılığına girerek aldatır hakkını şöyle kazanmış diye anlatılır: Poseidon
Hektor'u ölüme sürükler(Hektor, Deiphobos). tanrıyla Pallas Athena bu yetkiyi kazanmak

Odysseia'da Athena'nın rolü bir başkadır ve için yarışmaya girmişler, Olympos tanrılarını

anlamlıdır: Zeus'un kendi ağzından duyuyoruz da yargıç olarak almışlar: Poseidon Atina

ki Odysseus "ölümlülerin en üstünüdür akıldan akropolünün üstünde tuzlu bir göl meydana

yana", bu akıllı adamı akıl ve erdem tanrıçası getirmiş, Athena ise bir zeytin ağacı. Tanrılar,

Athena tutar, tutması da doğal görünür, zeytin ağacını tuz gölünden daha yararlı

İlyada'da Zeus'un oynadığı yönetici rolü, bularak yetkiyi Athena'ya bağışlamışlar,

Odysseia'da Athena oynar: Odysseus'un da, böylece Athena bölge ve kentin yönetimini

bütün ailesinin de kaderi onun elindedir, ne elde etmiş.

kadar olay, eylem ve konuşma varsa, hepsi Başka şehirler de Athena'yı koruyucu
Athena'nın buyruğu, kılavuzluğuyla olur, tanrıça olarak benimsemişlerdir, bunların
tanrıça Odysseus'a Telemakhos'a, Penelope'ye, başında Troya gelir. Troya'nın en büyük, en
Nausikaa'ya yapacağı işi, benimseyeceği eski ve kutsal tapınağı bugün de kalıntıları
davranışı esinlemek için bin bir kılığa girer, görülen Athena tapınağı olduğu gibi,
Mentes olur, Mentor olur, bir genç kız, bir tanrıçanın tahtadan yapılmış ve Pallaidon diye
küçük çocuk olur, ama her an varlığıyla oluşu anılan heykeli şehir varlığının simgesi sayılırdı.
etkiler yönetir. Odysseus'a karşı davranışında Bundan ötürüdür ki Palladion'un kaçırılmasıyla
da tutarlı bir duygusu belirir tanrıçanın: Çok ilgili birçok efsaneler doğmuştur (Palladion).
çile çekmiş yiğide acır, bunca akıl ve dirayetin
Pallas Athena'nın kültü en ilginç biçimiyle
boşa gitmesini istemez, İlyada'daki tutumunun Atina'nın klasik çağında kendini göstermiştir.
tam tersine hakkın üstün gelmesini ister. Onun
Tanrıçanın onuruna düzenlenen
içindir ki destan boyunca Athena'nın kılavuz
Panathenai bayramı Hellen dünyasında hem
rolündeki eylem ve davranışlarının,
din, hem de kültür ve sanat bakımından büyük
konuşmalarının anlatımına doyum olmaz,
bir yer tutmuş, Parthenon ve onun
tanrıça bu sevimli rolüyle başka destanlara,
kabartmaları gibi ilkçağın en değerli
şiirlere girmiş, denebilir ki Homeros
yapıtlarının bazılarını esinlenmiştir.
Odysseia'da Odysseus tipini yarattığı gibi
Athena tipini de yaratmış ve
Atlantis.
ölümsüzleştirmiştir.
Yunan ilkçağında mythos yaratma işine
Pallas Athena'nın efsaneleri o kadar çok
koyulmamış hiçbir yazar yoktur. Filozoflar bile
değildir, kız oğlan kız oluşu ve bu niteliğini
bu çabaya katılırlar, en başta da Platon. Bazı
yitirmekten çekinmesi, huylanması tuhaf bazı
diyologlarınm sonunda, gerçekdışı ve
masalların doğmasına yol açmıştır
gerçeküstü bir düzeni örnek olarak göstermek
(Erikhtonios, Aglauros). Odysseus'u tuttuğu
için canlandırdığı öbür dünya efsaneleri bir
gibi Argonaut'ları da tutar ve Argo gemisinin
yana, Timaios ve Kritias diyaloglarında, başka
yapılmasına yardım eder (Argonaut'lar). El
hiçbir kaynakta izine rastlanmayan bir yitik
işçiliğini ve el sanatlarını koruyan tanrıça
ülke masalı uydurur. Bunu niçin yapar?
olarak Arakhne efsanesinde rol oynar
Timaios'ta Atina'lı devlet adamı ve şair
(Arakhne). Atina'nın kurucusu ve koruyucusu
Solon'un Mısır'a gidişi anlatılır, Nil deltasında
olarak tanrıçanın oynadığı rol de ilginçtir;
bulunan Sais kentinin rahipleriyle konuşur
Solon, biri ona şöyle der (Tim. 22 b): köprüler, kanallar ve tünellerle bezenmiş

— Ey Solon, Solon, siz Hellen'ler hep çocuk kentler, limanlar kurarak ülkeyi son derecede

kalırsınız, yaşlanmış bir tek Hellen yoktur. uygar bir hale sokmuşlar. Ülkenin sosyal
yapısı, askerlik durumu üstünde durup,
— Ne demek istiyorsun?
başkentte yılda bir yapılan bir törene ve bu
— Ruhunuz genç hepinizin, çünkü eski bir tören sırasında kesilen boğa kurbanlarına
geleneğe dayanan ne bir görüsünüz var, ne de değindikten sonra, Kritias diyalogu birdenbire
zamanla kocalmış bir bilginiz. kesilir. Ancak Timaios diyalogunda Mısırlı
Bu sözün doğruluğu en iyi mythos'ta rahibin ağzından öğrenilen Atina'nın dokuz, on
görülür, zaman kavramı bilmez mythos, tarih bin yıl önce bu ülkeyle savaşa giriştiğidir.
dışı insan gerçeklerini yansıtmak, Atlantis fazla güç kazanmış ve Akdeniz'in
canlandırmak ve Atina devletine dokuz bin yıl büyük uluslarını köle durumuna sokacak bir
öncesine kadar uzanan bir tarih yaratmak saldırıya geçmiş de, Atina hem kenefini, hem
hevesine kapılmış olsa gerek. Her neyse, de bütün komşularını tek başına kurtarmış bu
günümüze dek romanlara, filmlere konu olan afetten. Ne var ki, bir gece deprem Atlantis'i
ve tarihçilerle coğrafyacıların üstünde kafa haritadan silince, Atina'nın oraya gönderdiği
patlattıkları Atlantis efsanesi, Timaios ordu Atlant'larla birlikte yok olur. Atina'nın bu
diyalogunda başlayıp, bitmemiş Kritias eski tarihi üstünde hiçbir bilgisi olmayışı, bu
diyalogunda yanda kalıyorsa da, şöyle ünlü olayı bir Mısır'lı rahibin ağzından
özetlenebilir: öğrenmesi bütün öyküyü Platon'un uydurduğu
kanısını uyandırmakla beraber, insanda tuhaf
Atlantis, Batıda Herakles sütunları
bir izlenim bırakmaktadır. Hiçbir zaman
(Cebelitarık) yoluyla Akdeniz'den Okeanos'a
çözülememiş bu gizdir ki, Timaios ile Kritias
çıkıldığı yerde karşılaşılan büyük bir ada ve
diyaloglarının ütopya, yani hayal beldeleri
çevresindeki takımadalara verilen admış.
anlatan öyküler arasında özlü bir yer
Korkunç depremler sonucunda suların altına
tutmasına yol açar.
gömülen bu ada bir zamanlar Libya ile
Asya'nın bir arada kapladıkları alandan daha
Atlas.
yaygınmış. Dünyanın kuruluşunda tanrılar
(1) Titan İapetos Okeanos kızı Klymene
yeryüzünü aralarında paylaşırken, Atina,
(başka bir kaynağa göre Asia) ile evlenir ve
tanrılardan Athena ve Hephaistos'a, Atlantis
Atlas, Menoitios, Prometheus, Epimentheus
de Poseidon'a düşmüş. Atlantis yerlilerinden
diye dört oğlu olur (Tab.3). İki tanrı kuşağı
Euenor'un bir kızı varmış. Poseidon, bu kızı
arasında bulunup Olympos'lulara baş kaldıran
sevmiş, onu merkez adaya bir kaleye
bu dev yapılı yaratıklara eserlerinde özel bir
yerleştirmiş ve beş kuşak erkek çocuk
yer ayıran Hesiodos Theogonia'da (Theog. 507
yetiştirmiş onunla birlikte. Tanrı sonra adayı
vd.) onları şöyle tanımlar:
on bölgeye bölmüş, en büyük oğlu Atlas'ı
hepsinin kralı olarak öbür oğulları arasında
dağıttığı bölgelerin başına getirmiş. Atlantis İapetos aldı Klymene'yi,
bitkileri, hayvanları ve özellikle madenleriyle güzel topuklu Okeanos kızını,
çok zengin bir ülkeymiş: altın, bakır, demir ve girdi onunla gerdeğe ve bir oğlu oldu:
"oreikhalkos" (yani dağ bakırı) diye ateş gibi Azgın yürekli Atlas tanrı.
parlak bir madeni varmış; yöneticiler surlar, Çılgınlığı ve aşırı gücü yüzünden
Atlas zorlu bir baskı altında kaldı:
Dünyanın bittiği bir yerlerde, Zeus da Argos'u öldüren yol gösterici
güzel sesli akşam perilerinin karşısında Hermes'e vermişti,
dimdik durup ayakta tutuyor göğü atları kamçılayan kral Pelops 'a vermişti o
başı ve yorulmaz kolları üstünde. da,
Akıllı Zeus 'un ona ayırdığı kader bu. Pelops da erlerin güdücüsü Atreus 'a
vermişti,
Atreus da bol sürüsü olan Thyestes 'e
Homeros'a göre, Atlas göğü değil de, "yeri, bırakmıştı ölürken,
göğü birbirinden ayıran direkleri" taşır Thyestes de onu, taşısın diye,
omuzlarında (Od. 1,54). Herodotos Atlas'ın Agamemnon 'a bırakmıştı,
Kuzey Afrika'da bir dağ olduğunu söyler (IV, Bunca adalarda, Argos 'ta boydan boya
184). Bu dağ şöyle meydana gelmiş: Perseus sözünü geçirsin diye.
Gorgo'yu öldürdükten sonra, Atlas'a canavarın
kafasını göstererek onu bir kayaya çevirmiş.
Belli ki Homeros Atreus-oğullarının başına
Atlas'ın çok çocuğu olmuş: Pleione'den kuşaktan kuşağa süregelen laneti bilmiyor,
Pleiade's ve Hyades kızları, Hesperis'ten daha doğrusu tragedyanın vazgeçilmez konusu
Hesperid'ler, yani akşam perileri. Dione ve olan suç ve lanet zincirlemesi destandan sonra
Kalypso da onun kızları olarak gösterilir. efsaneye katılmış bir motiftir. Atreus-oğulları
Atlas Herakles efsanesinde de rol oynar efsanesi bu ilenme sürecinin en parlak
(Herakles). örneklerinden biridir. İlk lanetleme Pelops'la
başlar: Atreus'la Thyestes babaları Pelops'un
(2) Atlantis'in yöneticisi. İapetos oğlu Atlas
bir nympha'dan olan oğlu Khrysippos'u anaları
ile hiçbir ilişkisi olmasa gerek (Atlantis).
Hippodameia'nın yardımıyla öldürürler. Pelops
iki oğluna lanet okur, onları sürer. Atreus'la
Atreus.
Thyestes Mykene'de kral Sthenelos'un yanına
Pelops'la Hippodameia'nın oğlu, sığınırlar. Sthenelos'un oğlu Eurystheus döl
Thyestes'in kardeşi, Homeros destanlarında bırakmadan ölünce, bir tanrı sözü
Atreus-oğulları diye anılan Agamemnon'la Mykene'lilere Pelops-oğullarından birini kral
Menelaos'un babası (Tab. 14 ve 15). Atreus ve olarak seçmeyi buyurur. İşte o andadır ki, iki
Atreus-oğullarının hayat hikâyesi destanlara kardeş arasında rekabetten doğan korkunç bir
da, tragedyalara da sonsuz bir konu kaynağı kin ve nefret başlar. Her biri ötekini ortadan
olmuştur. İnsanlık dışı eylem ve tüyler kaldırıp yerine geçebilmek için iğrenç
ürpertici faciaları canlandıran bu öyküler düzenler kurar. Atreus'un sürüsünde egemenlik
Yunan mythos'unun başlıca efsane simgesi altın postlu bir koyun vardır, bu
çemberlerinden biridir. hayvanı Artemis'e kurban etmeye ant içtiği
Atreus'a değgin ilk kaynağımız halde, sözünde durmaz ve pöstekiyi kendine
Homeros'tur. İlyada'da (İl.II,100 vd.) saklar. Ne var ki Thyestes Atreus'un karısı
Agamemnon'un kral değneği şöyle tanımlanır: Aerope'yi ayartır, kadın da altın postu gizlice
kocasından aşırıp âşığına verir. Mykene'liler
kardeşlerden hangisini kral seçeceklerini
Güçlü Agamemnon, elinde değneği, kalktı.
tartışınca, Thyestes hangisi altın postu
Hephaistos yapmıştı didine didine o
çıkarabilirse diye öneride bulunur. Pöstekinin
değneği,
çalındığını bilmeyen Atreus şartı kabul eder.
vermişti onu Kronos oğlu kral Zeus'a,
Thyestes altın postu ortaya koyup kral seçilir.
Ama Zeus Atreus'a düşünde Hermes'i gönderir; Atropos.
gerçek kralın başka bir tanrı işmarıyla Kaderi simgeleyen tanrıçalar üçtür. Üçüne
seçilmesi konusunda Thyestes'le anlaşmasını birden verilen ad. Moira ya da Ker'dir.
buyurur; güneş yolunu değiştirirse Atreus'un Hesiodos Theogonia'nın bir yerinde bu
kral olacağını, yoksa Thyestes'in tahtta tanrıçaların Gece'den (Theog. 218), başka bir
kalacağını bildirir Hermes. Bu kez de Thyestes yerinde de Zeus'la Themis'ten doğmuş
şartı kabul eder, ama o akşam güneş doğuda olduklarını söyler (Theog. 902 vd.). Adı "geri
batacak olur. Tanrıların Atreus'u tuttukları, dönülmez" anlamına gelen Atropos ömür
krallığı ona verdikleri besbellidir. Atreus tahta ipliğini büken Moira'lar arasında eceli, ölümü
çıkar çıkmaz, Thyestes'i kovar. Ama daha simgeler (Moira).
sonra karısı Aerope ile kardeşi arasındaki
gönül macerasını öğrenince büsbütün çileden Attis.
çıkar, kardeşiyle barışır gibi olur, onu Bkz. Agdistis ve Kybele.
Mykene'ye çağırır. Tyestes'in üç çocuğunu
doğrar, pişirir ve babalarının önüne koyar. Auge.
Tyestes farkına varmadan kendi çocuklarını Tegeia kralı Aleos'un kızı. Delphoi'deki
yer. Derken Atreus çocukların kesik kafalarını tanrı sözcüsü Aleos'a kızının doğuracağı bir
getirir, gösterir babalarına. Thyestes korkunç çocuğun amcalarını öldüreceğini bildirince,
lanetler savurarak masayı devirmiş, söylentiye Aleos Auge'yi tanrıça Athena'nın tapınağına
göre de güneş o gün öylesine ürkmüş, öylesine adamış. Ama yiğit Herakles kızı görüp sevmiş.
tiksinmiş ki gökteki yolunu tamamlamadan Auge bir süre sonra Telephos'u doğurmuş.
geri dönmüş. Dipsiz bir karanlığa bozulmuş Babası bunu öğrenince Auge'yle Telephos'u bir
ortalık. Thyestes bu kez Sikyon'a sığınır. Suç sandığa kapatıp denize atmış, ya da köle
ve günahların iyice izine dalar: Kendi kızı olarak satmış. Anadolu'nun Mysia kıyılarına
Pelopeia ile kızın haberi olmadan birleşir ve çıkmışlar. Auge kral Teuthras'la evlenmiş.
Aigisthos adlı oğlunu üretir. Sonra Pelopeia'yı Telephos gerçekten bir süre sonra amcalarını
oğluyla birlikte Atreus'un sarayına yollar, kral kaza ile öldürmüş (Telephos).
kadının kim olduğunu bilmeden onunla evlenir
ve Aigisthos'u da benimser. Ona gidip Augias.
Thyestes'i öldürmek görevini verir, ama
Helios'un oğlu, Aktor'un kardeşi, Elis kralı
Aigisthos son dakikada bu düzenin farkına
(Tab. 8). Argonaut'lar seferine katılmıştır.
varır ve kendi babasını değil, Atreus'u öldürür.
Herakles efsanesinde önemli bir rol oynar.
Atreus'un Aerope'den iki oğlu olmuştu: Augias'ın büyük, zengin sürüleri varmış, ama
Agamemnon'la Menelaos, Atreusoğulları diye ağıllarını temizlemeyi ihmal eltlği için,
anılan bu iki kahraman Homeros destanında davarları barınamaz olmuş. Augias yiğil
baş rolü oynarlar. Atreus-oğullarının laneti Herakles'i çağırıp ağıllarının temizlenmesini
süregider. Aigisthos, amcası Atreus'un istemiş, Herakles de bu işi bir günde
babasına karşı işlediği suçun öcünü yapacağını, ama karşılığında sürünün onda
Agamemnon'dan alır (Agamemnon, Aigisthos). birini alacağını bildirmiş. Pazarlıkta
uyuşmuşlar. Yiğit de Alpheios'la Peneus
ırmaklarını yataklarını değiştirerek sularını
ağıllardan geçirmiş ve bir günde hepsini konağına misafir gidince, dedesi ve
temizlemiş. Ne var ki Augias verdiği sözde amcalarıyla birlikte Parnesos dağında bir
durmamış, Herakles'e işin karşılığını ödemek yaban domuzu avına katılmış, canavarı
istememiş, ayrıca da onu kendi oğlu, vurmuş, ama bir yara almıştı. Yarasını
Herakles'in arkadaşı Phyleos'la birlikte iyileştiren de Autolykos olmuş, sonraları bu
mahkemeye vermiş. Yargıç her ikisini de suçlu yara izi Odysseus'un sütninesi tarafından
bularak ülkeden sürmüş. Bir orduyla geri gelen tanınmasına yol açar (Od. 386-407).
Herakles Augias'ı öldürmüş, kentini ele geçirip Başka anlatımlara göre, Autolykos
Phyleos'u babasının tahtına oturtmuş Amyntor'un öküz derisinden yapılmış sağlam
(Herakles). tolgasını aşırmış ve Odysseus'a vermişti. (İl. IX,
261 vd.), Eurytos'un sürülerini çalmış,
Aurora.
Sisyphos'a da aynı şeyi yapmak istemiş, ama
Şafak tanrıça Eos'un Latince adı (Eos). basaramamış. Sisyphos davarlarını geri almak
için konağına gelince, Autolykos Laertes'e
Autolykos. nişanladığı kızı Antikleia'yı önce Sisyphos'la
Antikleia'nın babası, Odysseus'un dedesi. birleştirmiş, bundan da amacı doğacak
Autolykos Hermes'in oğludur ve yakalanmadan torununun Sisyphos gibi kurnaz olmasıymış. Bu
hırsızlık yapma yeteneğini babasından anlatıma göre, Odysseus Laertes'in değil de,
almıştır. Odysseia'da şöyle tanıtılır (Od. XIX, Sisyphos'un oğluymuş. Homeros bu görüşe
395): katılmaz.

Başka kaynaklarda Autolykos'un Herakles'e


Anasının soylu babasıydı Autolykos, güreş öğrettiği, Argonaut'lar seferine katıldığı
hırsızlıkta ve yalan yere yeminde üstüne ve çaldığı hayvanların postunu boyayıp onları
yoktu. tanınmaz hale getirmesini başardığı anlatılır.
Hermeias tanrının kendisi vermişti bu yetiyi
ona, Automedon.
yaktığı kuzu ve oğlak butlarından
İlyada'da Akhilleus'un arabasını süren yiğit.
hoşlanmıştı çok,
Ege denizindeki adaların birinden Troya
hep yoldaş olurdu ona, bu yüzden isterdi
savaşına katılmaya gelmiş, sonradan
iyliğini.
Akhilleus'ın seyisi olmuştur: Ölümsüz atları
Ksanthos'la Balios'a bakar.
Odyseus'un sütninesi Eurykleia'nın Patroklos'un ölüsünü elde etmek için
anlattığına göre, Odysseus'a adını koyan yiğitçe savaşan Automedon Akhilleus'un en
dedesiymiş. Odysseus büyüyüp de Autolykos'un vefalı arkadaşlarından sayılır (Balios).
B
Eyuboglu çevirisi, s. 46):
Babys.
Güneş ışıklarıyla toprağı ısıtmaya
Tanrı Apollon'la flüt yarışmasına girişen başlarken, otlattığım öküz sürüsüyle yüksek
satyr Marsyas'ın kardeşi. Babys de kaval dağların başında düz ve kayalık bir yere
çalarmış, ama onun kavalı tek borulu ilkel bir varmıştım. Üç alay kadın, üç koro gördüm;
kaval olduğundan Apollon Babys'e önem birinin başında Autonoe, birinin başında
vermemiş, böylece Babys Marsyas'ın uğradığı Agaue, senin anan, birinin başında da İno
cezaya uğramamış (Marsyas). vardı. Hepsi serilmiş uyuyordu. Kimi sırtını
bir çam kütüğüne dayamış, kimi başını
Bacchus. toprağa, meşe yapraklarının üstüne koymuş;
Dionysos'un Latince adı. Bkz. Dionysos. uslu, edepli yatmışlardı, hiç de, senin dediğin
gibi, şarapla ve kaval sesleriyle sarhoş olmuş,
Bakkha'lar. ıssız ormanlar da Kypris'in peşine düşmüş
Tanrı Dionysos-Bakkhos'un dinsel değillerdi. Anan, boynuzlu öküzlerin
törenlerini kutlayan kadınlar alayı. Tıpkı böğürdüğünü duyar duymaz Bakkha'ların
tanrının kendisi gibi çıplak bedenlerini nebris ortasından ayağa kalktı; vücutlarını saran
denilen benekli ceylan postlarıyla örter, uykuyu kovmak için keskin bir çığlık kopardı.
başlarına sarmaşık çelenkleri sarar ve Bakkha'lar derin uykularını gözlerinden
ellerinde thyrsos, ucunda bir çam kozalağı sildiler; genç, ihtiyar, bakire, hepsi birden,
bulunan sarmaşık ve asma yaprakları sarılı görülmedik bir düzenle fırlayıp kalktılar.
uzun değnekleri ve Prometheus'un insanlara Önce saçlarını omuzlarına döktüler; çözülmüş
ateşi taşıdığı nartheks kamışıyla tanrının nebris'lerini bağlayıp sıkıştırdılar; sonra
peşinden koşarlar, geceleri dağda, bayırda, yanaklarını yalayan yılanları benekli
ormanlarda kendilerinden geçerek tanrıya postlarına kemer gibi sardılar. Bazıları,
karışırlar. O sırada doğa ile birlik olan kollarında taşıdıkları geyik, kurt yavrularına
Bakkha'lar üstün bir güçle önlerine gelen vahşi bembeyaz bir süt veriyordu; bunlar
hayvanları parçalarlar. Dionysos dinini çocuklarını yeni doğurup bırakmış, memeleri
benimsemiş bu kadınlara olgun ermişlik süt dolu kadınlardı. Nihayet hepsi sarmaşık,
anlarında Thyas (thyo, vecit halinde olmak), meşe ve çiçekli saparna dallarından
çılgınca kendilerinden geçtikleri zaman da çelenklerini başlarına geçirdiler, içlerinden
Mainas (mainomai, çıldırmak, taşkın bir biri thyrsos'unu yakalayıp bir kayaya vurdu:
coşkuya kapılmak) denir. Kayadan sabahın çiyi kadar duru bir su
Her iki hallerini ve özlerindeki niteliği fışkırdı. Başka biri nartheks'ini toprağa
canlandırmak için Euripides'in"Bakkha'lar" dokundurdu: Tanrı topraktan bir şarap gözesi
tragedyasından bir parçayı buraya almayı en kaynattı. Canı isteyen de süt içiyordu:
uygun bulduk. Euripides'in son eserlerinden Parmaklarıyla toprağı kazınca, topraktan oluk
biri olan bu oyunda koro hem Bakkha'lardan oluk süt akıyordu. Sarmaşıktı thyrsos'lardan
meydana gelmekte, hem de bir Bakkha olan bal damlıyordu. Ah, orada olup da bu
Agaue'nin korkunç dramı canlandırılmaktadır. mucizeleri göreydin, inanmadığın bu tanrıya
Bakkha'ları gören bir haberci onları, Dionysos şükürler ederdin. Biz, öküz ve koyun
dinini Thebai'den sürmeye kararlı kral çobanları, hep bir araya gelip gördüğümüz
Pentheus'a şöyle anlatır (M. Eğ. B. Yayınları, S. garip şeyler üzerinde konuştuk. İçimizden,
şehre gidip gelen ve konuşmasını bilen biri
dedi ki: "Ey, yüce dağ başlarında yaşayanlar, bellerini bükmüyordu. Alev alev yanan saçları
gelin, Pentheus'un anası Agaue'nin ardına vücutlarını yakmıyordu. Nihayet şehirlerin
düşelim; onu Bakkha'lardan ayırıp kralımızın erkekleri Bakkha'ların her şeyi alıp
gönlünü hoş edelim". Bu düşünceyi doğru götürdüklerini görünce öfkeyle silahlarına
bulduk; çalılıkların arasına saklanıp pusu sarıldılar ve işte o zaman, kralım, hiç
kurduk. Bakkha'lar, vakit gelince, görülmedik bir sahne gördük: Demir uçlu
thyrsos'larını sallayarak ayinlerine başladılar; oklar Bakkha'lardan bir damla kan akıtmadı;
hep bir ağızdan "İakkhos, Zeus'un oğlu mutlak bir tanrıdan yardım gören bu kadınlar
Bromios" diye bağırdılar. O zaman dağlar, thyros'larıyla erkekleri yaraladılar ve önlerine
taşlar Bakkha'larla bir olup coştu; vahşi katıp kovaladılar. Sonra geldikleri yere
hayvanlar bile cümbüşe katıldı; yer yerinden döndüler; tanrının onlar için yerden
oynadı. Ansızın Agaue'nin sıçrayarak yanımdan kaynattığı sulara koştular; orada kana
geçtiğini gördüm; saklandığım çalılıktan bulanmış vücutlarını yıkadılar. Yılanlar,
fırlayıp onu yakalamak istedim. O zaman yanaklarından damlayan kanları yaladı; güneş
Agaue Bakkha'lara: "Hey, benim rüzgâr kanatlı de vücutlarını kurutup parlattı. Kralım, bu
dişi tazılarım; erkekler bize pusu kurmuş. tanrı kim olursa olsun, bırak bu şehre girsin;
Gelin, gelin ardımdan, thyrsos'larınızı sallayıp büyük bir tanrı bu. Dediklerine göre,
koşun!" diye bağırdı. Kendimizi güç kurtardık; ölümlülere keder dağıtan şarabı veren oymuş.
kaçmasaydık Bakkha'lar bizi Şarap olmazsa insanlar için ne aşk kalır, ne de
parçalayacaklardı. Bizi tutamayınca, taze başka bir şey.
çayırlarda otlayan sürülere saldırdılar;
ellerinde bıçak mıçak yoktu. Görmeliydin, Bakkhos.
Bakkha'lardan biri, nazik elleriyle, memeleri Bkz. Dionysos.
süt dolu bir azgın ineği nasıl zaptediyordu.
Genç danaları parça parça ettiler. Kaburga Balios.
kemikleri, tırnaklı ayaklar havada uçuşuyor; (1) Yel tanrı Zephyros'la Harpya
bazen çamlara takılıp kalıyor; dallardan kan Podarge'den doğma iki attan biri. Ksanthos'la
damlıyordu. Bakkha'lara öfkeyle saldıran Balios'u Poseidon Peleus'a Thetis'le evlendiği
azgın boğalar bir anda yere seriliyor; binlerce gün düğün hediyesi olarak vermiş. Akhilleus da
genç kadın eli boğaları boynuzlarından tutup bu ölümsüz atları Troya savaşına getirmişti.
sürüklüyordu. Kralımın kirpikleri şöyle bir Homeros İlyada'da onları şöyle anlatır (İl. XVI,
defa açılıp kapanmadan Bakkha'lar 148 vd.):
hayvanların derilerini yüzüp hepsini didik
didik ettiler; sonra, havalanıp giden kuş
sürüleri gibi dalgalardan sarmaş dolaş indiler; Automedon koştu tez giden atları
Asopos ırmağının kıyılarına, Thebai'lilere boyunduruğa,
Yel gibi uçan atları, Ksanthos'la Balios'u,
bereketli başaklar veren ovalara rüzgâr gibi
onları Zephyros yeline kasırga Podarge
atıldılar. Kithairon kayalıklarının
doğurmuştu,
eteklerindeki Hysia ve Erythra şehirlerine
otlarken bir çayırda, Okeanos ırmağı
düşman orduları gibi girdiler; her şeyin altını kıyısında.
üstüne getirdiler. Evlerden çocukları alıp
kaçtılar. Omuzlarına attıkları hiçbir şey artık
kara toprağa düşmüyor; tunç ve demir bile Patroklos ölünce, Akhilleus'un atları ağlar
(İl. XVII, 426 vd.): Zeus acır onlara ve şöyle
seslenir yüreğinde: Bebryk'ler.
Anadolu'nun Bithynia bölgesinde yaşayan
bir boy (Amykos).
Zavallıcıklar, ne diye verdim sizi kral
Peleus'a,
Bellerophontes.
ne diye bir ölümlü insana verdim sizi.
Siz ki bilmezsiniz ölüm ne, yas ne, Bellerophontes efsanesi bugün de yaşar
bahtı kara insanlarla acı çekmeniz için mi? bizim için. Ateş nasıl yanar, alev nasıl kızıllık
Şu dünyada soluk alan, yürüyen saçarsa öyle yaşar. Mavi yolculukta geceyi
yaratıklar arasında korsanlar yatağı Ceneviz körfezinde
insandan daha acınacak bir yaratık yok. geçirdikten sonra, gemimiz masmavi bir
denizin yarlarla kesilmiş koyu yeşil kıyıları
boyunca gide gide Olympos kentine varır.
Zeus böylece yüreklendirir atları ve
Çıralı derler bugün oraya. Alacalı taşlar
katılırlar Akhilleus'un Hektor'la olan savaşına
üstünde gümbürdeyen bir çayın denize
(Ksanthos).
döküldüğü bu lahitler kentinin önü ak bir
(2) Akteon'un bir köpeğinin adı. kumsaldır, ardı da girift çalılıklarla yükselen
koca bir dağ. İşte bu dağda ateş yanar, toprak
Batieia. yer yer gazlar saçıp kendiliğinden tutuşur.
Bkz. Myrina. Yanar Taş dedikleri bu yer Lykia'nın en eski, en
güzel efsanesini bugün de canlandırır. Bu
Battos. efsaneyi Homeros'un ağzından duyalım:
(1) Tanrı Hermes Apollon'dan aşırdığı İlyada'nın VI. bölümünde Yunanistan'lı
sığırları sürerken dağda Battos adlı bir ihtiyara Diomedes'le Anadolu'lu Glaukos çarpışırken
rastlamış, kendisini ele verir korkusuyla ona savaşa ara verip soylarını soracak olurlar
demiş ki, kimseye bir şey söylemezsen sana birbirlerine, Glaukos'un anlattığı öykü
bir düve armağan edeceğim. Sonra da Lykia'nın en önemli efsanesini dile getirmekle
hayvanları saklamış ve kılık değiştirerek kalmaz, iki düşman savaşçıyı konuk ve dost
ihtiyarın karşısına çıkmış, yitirdiği sürüleri olarak da birleştirir (İl. VI. 152-211):
arar gibi olmuş. Battos da sözünü tutmayıp
hayvanların saklandığı yeri göstermiş. Tanrı
At besleyen Argos'un bir bucağında Ephyre
öfkesinden kayaya çevirmiş onu (Hermes).
İli vardır,
(2) Battos Libya'nın Kyrene kentinin Aiolos oğlu Sisyphos yaşardı orada,
kurucusu sayılır. Asıl adı, Aristoteles ya da insanların en kurnazıydı o,
Aristaios imiş de kekeme olduğu için Battos bir oğlu oldu, Glaukos'tu adı;
denmiş ona. Ama tarihçi Herodotos'a göre Bellerophontes doğdu ondan sonra,
Battos Libya dilinde "kral" demekmiş. Glaukos'un kusursuz oğlu.
Pausanias Battos'un Kyrene'yi kurduktan sonra, Erkeklik, güzellik bağışladı tanrılar ona.
Ama Proitos geçirdi gönlünden kötü şeyler,
düzgün konuşmaya başladığını anlatır.
kendisi ondan çok daha güçlüydü,
sürdü onu Argos'lular arasından;
Baukis.
Zeus almıştı Bellerophontes'i
Bkz. Philemon. Proitos'un eli altına.
Tanrısal Anteia, Proitos'un karısı, yanıp alıkoydu orada, verdi kızını,
tutuşuyordu, bütün krallık onurlarını bölüştü
Belterophontes'le, diyordu, gizlice bir Lykia'lılar da ayırdılar bahçelik, buğdaylık
sarmaş dolaş olsam, bir tarla,
ama birazcık olsun kandıramadı onu, ayırdılar en büyük, en güzel bir toprağı.
o sıra aklı başındaydı Bellerophontes'in. Karısı üç çocuk doğurdu bilgili
Kadın bir yalan attı kral Proitos'a, dedi ki: Bellerophontes'e:
"Bellerophontes'i öldürmezsen lanet sana, Isandros, Hippolokhos, Laodameia.
o benim zorla koynuma girmek istedi". Akıllı Zeus, koynuna girdi Laodameia'nın.
Böyle dedi o, kralı birden öfke kapladı. Laodameia, doğurdu tanrıya denk tunç
Ama saygı besliyordu yüreğinde, silahlı Sarpedon'u.
Bellerophontes'e kıyamadı. Ama bir gün tanrılar tiksindi
Gönderdi onu Lykia'ya, Bellerophontes'ten,
Eline uğursuz işaretler verdi, Aleion ovasında kaldı o tek başına,
üst üste katlanan bir levhaya insan uğrağından uzakta yedi kendi
yazdı bir sürü ölüm yazıları. kendini.
Kaynatasına göstermesini buyurdu, Savaşa doymayan Ares öldürdü oğlu
böylece yok olacaktı o. İsandros'u,
Bellerophontes tanrıların eliyle vardı çarpışırken ünlü Solymo'larla.
oraya. Kızdı dizginleri altın kakmalı Artemis,
Gelince Lykia'ya, Ksanthos nehrine, aldı Laodameia'nın canını.
yaygın Lykia'nın kralı onu saydı. Hippolokhos da baba oldu bana,
Ağırladı onu tam dokuz gün, ben övünürüm onun oğlu olduğum için.
dokuz tane öküz kurban etti. Troya'ya gönderdi beni o,
Gül parmaklı şafak görününce onuncu sıkı sıkı salık verdi bana:
günü. Hep yiğitçe dövüşeyim,
Bellerophontes'e sordu, üstün olayım başkalarından,
damadımdan getirdiğin işaret hani? dedi. utandırmayayım atalarımın soyunu,
Alır almaz damadının işaretini, onlar ki Ephyra'da, yaygın Lykia'da
buyurdu önce azgın Khimaira'yı en iyi, en ünlü kişilerdi.
öldürmesini; Övünürüm işte, bu soydan, bu kandan
tanrı soyundandı o, insan değildi. olmakla.
Önü aslan, arkası yılan, ortası keçiydi,
yalımlı nefesiyle kötü soluyordu.
Bellerophontes uydu tanrıların isteğine, Bu parçadan öğrendiğimize göre,
onu bir anda yere serdi. Bellerophontes Korinthos (Ephyra Korinthos'un
Çarpıştı sonra ünlü Solymo'larla. eski adıdır) kral ailesinden ve ünlü Sisyphos'un
Girdiği savaşların bu en çetiniydi. torunudur (Tab. 25). Ne var ki Glaukos
Erkek gibi Amazon'ları öldürdü sonra. Bellerophontes'in "ölümlü" babasıdır, yiğit
Dönüşünde kral ona zorlu bir tuzak kurdu: aslında Poseidon'un dölündendir. Tanrısal
Yaygın Lykia 'dan en iyi yiğitleri
nitelikleri de oradan gelme. Homeros'un bize
seçti gönderdi pusuya,
açıklamadığı Bellerophontes'in adı ve niçin
ama onlar bir daha dönmediler evlerine,
Tiryns kralı Proitos'un yanına sığındığıdır.
kusursuz Bellerophontes öldürmüştü
hepsini. Bellerophontes Belleros'u öldüren demek.
Kral da anladı onun tanrı soyundan Birçok yiğitler gibi Bellerophontes de kaza ile
olduğunu, adam öldürmüş, öldürdüğü bu Belleros'un kim
olduğu da pek bilinmiyor, ne var ki bu yüzden
yurdundan ayrılıp kendisini suçundan Beİlos.
arındıracak birinin yanına gitmesi gerekiyor. Libya adlı nympha'nın tanrl Poseidon'dan
Bu adam da Proitos'tur. Anteia kocasına doğurduğu ikiz kardeşlerden biri (Tab. 10).
Bellerophontes'i suçlayınca, Proitos konuğunu Öteki Agenor'dur. Agenor Suriye'ye yerleşiği
kendi eliyle cezalandırmaktan çekinir ve onun halde, Belos Mısır'da kalmış ve Nil ırmağının
içindir ki eline katlanmış tabletler, yani bir kızı Ankhihoe ile evlenmiş; Aigyptos'Ia Danaos
mektup verip kaynatası lobates'e gönderir. adlı ikiz çocukları olmuş (Aigyptos, Danaos).
Lykia kralı da konukluk kurallarına saygılıdır
ve ancak zorunlu kaldığı zaman ağır işlere Bendis.
koşar Bellerophontes'i. Yiğidin ağzı ateş saçan Trakya'lıların ay tanrıçası. Kültü, Perikles
Khimaira'yı nasıl öldürdüğü Homeros'ta zamanında Atina'ya yayılmıştı.
anlatılmamıştır. Hesiodos'a göre (Theog. 324):
Berekynthia.

Pegaros hakkından geldi bu Khimaira'nın


Ana tanrıça Kybele'nin ek adlarından biri.
koca yiğit Bellerophontes 'le birlikte. Berekynthes Phrygia'da oturan bir boya verilen
isimdir (Kybele).

Bir anlatıma göre, yiğit kanatlı atı Bia.


Korinthos'ta bir çeşmede su içerken bulmuş, Güç, kuvvet anlamına gelen Kratos'la zor,
sağrısına binip doğru Khimaira'yı öldürmeye zorbalık, şiddet anlamına gelen Bia (ya da Bie)
gitmiş onunla (Pegasos). Bellerophontes'in tanrı ve kral yetkilerini simgeleyen birer
tanrıların öfkesine uğramasının nedeni şöyle kavramdır. Hesiodos bunların doğuşunu şöyle
açıklanır: Gurura kapılan yiğit kanatlı atının anlatır (Theog. 383 vd.):
sırtında Olympos'a kadar yükselmek istemiş,
Zeus da kızarak atmış onu gökten aşağı
yeryüzüne. Düştüğü Aleion ovası da Kilikya'da Okeanos kızı Styks Pallas 'la sevişti,
bir bölgedir. Bellerophontes'in kızı Laodameia, Zetos 'la Nike'yi doğurdu, güzel topuklu,
Sonra Kratos'la Bie'yi, o yaman çocukları;
İlyada'da Lykia'lıların başında savaşan Zeus
Zeus nerede oturursa, onlar oradadır,
oğlu Sarpedon'un anasıdır (Proitos, Anteia,
Zeus nerede yürürse, ardındadır onlar,
Khimaira, Sarpedon).
ayrılmazlar gümbürtülü Zeus'tan.

Bellona.
Romalıların savaş tanrıçası olarak Kratos'la Bie, Aiskhylos'un "Zincire
simgelendirdikleri Bellona (Lat. Bellum savaş Vurulmuş Prometheus" tragedyasında önemli
demek) zamanla Yunanlıların Enyo tanrıçasıyla bir rol oynarlar: Oyunun başında Prometheus'u
bir tutulmuştur. Mars'ın eşi olarak da kollarından tutarak Kafkas dağına sürüklerler
gösterilir. Bir savaş arabasında, elinde bir ve arkalarından gelen Hephaistos, Zeus'a baş
kılıç, bir kargı ya da yanan bir çırağı ile kaldıran insansever tanrıyı bir kayaya mıhlar.
canlandırılır, korku saçan bakışlarıyla Furia'ları Bu sahnede Bie sessiz bir kişi olarak bulunur.
andırır (Furia). Hephaistos'la konuşmayı Kratos yapar
(Kratos).
Efsaneye göre, Boreas Trakya'da oturan
Bias. gür sakallı, engin kanatlı, güçlü kuvvetli bir
Kâhin Melampus'un kardeşi, onun yaratıkmış. Titanlar soyundan olduğu için,
serüvenlerine katılır (Melampus). onlar gibi sert, dizginsiz ve azgınmış. Bir gün
Atina kralı Erekhtheus'un kızı Oreithya'yı
Biton. arkadaşlarıyla ırmak kıyısında oynarken
Kydippe'nin oğlu, Kleobis'in kardeşi görmüş, ona vurulmuş ve tozu dumana katarak
(Kleobis). üstüne yürümüş, onu kızıl kanatlarıyla sardığı
gibi doğru soğuk Trakya'ya kaçırmış ve Kalais
Bona Dea. ile Zetes'e gebe bırakmış. Boreas bir at
"İyi tanrıça" anlamına gelen eski bir Latium kılığına girerek Erikhthonis'in kısraklarına
tanrıçası. Kültü kır tanrısı Faunus'Ia ilgilidir. aşmış ve on iki tay üretmiş, bu taylar öyle
Bu tanrının kızı ya da karısı sayılan Bona hafif, öyle çevikmiş ki, buğday tarlaları
Dea'nın Roma'da Aventinus tepesinde bir üstünden geçerken başaklar eğilmez ve
tapınağı vardı, orada belli günlerde gizli denizin üstünden en ufak bir kırışık yapmadan
ayinler yapılır, bunlara yalnız kadınlar katılırdı uçarmış.
(Faunus).
Brankhos-Brankhosoğulları.
Bona Fides. Brankhos'un kişiliği ve efsanesi, Didyma'da
Verilen sözü ve içilen andı simgeleyen kurulmuş Apollon tapınağı ve bilicilik
tanrıça, Roma tanrıları arasında çok eskiden merkezinin ününü ve yaygınlığını sağlamak
beri yer alan bu kavramsal yaşlılığın Palatinus için uydurulmuştur.
tepesinde bir tapınağı vardı. Orada bulunan Brankhos Miletos'lu bir delikanlıymış. Anası
resmi dünya kadar yaşlı bir kocakarı olarak onu doğurmadan önce bir düş görmüş: Güneş
gösterilir ve rahipleri de içilen andı ışınları ağzından, boğazından girip karnına
simgelemek üzere ellerine beyaz bezler varıyor ve bedenini dolaştıktan sonra
sararlardı. Bona Fides, Roma'lıların, adına göbeğinden çıkıyormuş. Bu düşü hayra yoran
yemin ettikleri Dius Fidius'un dişi karşılığıdır. biliciler doğan çocuğa "Brankhos" yani boğaz
adını vermişler. Brankhos çok güzel bir
Boreas. delikanlı olarak yetişmiş, ovada sürülerini
Adı Türkçeye poyraz diye geçen kuzey otlatırken bir gün tanrı Apollon onu görmüş ve
rüzgârı, esiş yönüne göre bugün bizim yıldız sevmiş, bilicilik yetisini bağışlamış ona.
dediğimiz yele karşılıktır. Hesiodos'a göre, Miletos'un güneyinde kurduğu tapınakta bu
şafak tanrıçanın oğlu olan Boreas, Notos ve ustalığından faydalandığı gibi, soyu sopu da
Zephyros'un kardeşidir. Şairler Boreas'ı kara Brankhidai, yani Brankhosoğulları adıyla
bulutlarla gökten sağanak sağanak kopan ve falcılığı sürdürmüşler. Didyma Yunanistan'da
engin dalgalarla denizi allak bullak eden azgın Delfi'ye rakip bir bilicilik merkezi olmuş.
bir yel, buz gibi esen bir kasırga olarak Tarihçi Herodotos, Lydia kralı Kroisos'un
nitelerler. Odysseia'da önemli bir rol oynayan Delfi'ye verdiği kadar bol ve zengin
Boreas kimi zaman da arkadan püfür püfür armağanları Didyma'ya da bağışladığını söyler.
esince, gemicileri dosdoğru ereğe ulaştıran Tapınak o kadar zenginmiş ki, Milet, Pers
güzelim bir yel sayılır (Rüzgârlar). savaşlarına girişecekken, Didyma'nın
hazinesiyle bir donanma kurmayı düşünmüş. Saçlı, sakallı savaşçıların
ayaklarını yıkayacak kadınların.
Karadeniz'den Mısır'a kadar doksana yakın
Ve senin de, ey Didyma,
sömürge kuran Miletos işlek bir liman, bolluk
yabancılar el koyacak Tapınağına.
içinde yaşayan bir şehirdi. Milet'ten
Didyma'nın limanı Panormos'a gemiyle -
karayolu yokmuş o zaman - oradan da kutsal Pers savaşlanndan sonra yeni baştan
yol boyunca Didyma'ya fal baktırmaya gelen kurulan Didyma tapınağı Roma imparatorluğu
devlet adamları, işadamları bilicileri elbette zamanına kadar önemini sürdürmüş ve
ki memnun ediyorlardı, ama her müşterinin ortaçağda bir depremle yıkıldıktan sonra dev
nabzına göre şerbet vermek, yani falını kalıntıları bugüne kadar korunabilmiştir
arzuladığı sonuca yöneltmek de biliciye düşen (Didyma, Didymeion).
görevdi. Kolay iş değildi bu. Nitekim Lade
yenilgisiyle Milet, Pers'lerin eline düşünce, Briareus.
şehirde ne kadar erkek varsa hepsi öldürülüp, Uranos'la Gaia'nın yüzer kollu ve ellişer
kadınlar ve çocuklar köleliğe sürüklenince, başlı dev oğullarından biri, Kottos'la Gyes'in
Didyma tapınağı da yağmaya uğramış. kardeşi (Tab. 2), (Yüz, Kollular).
Brankhosoğulları bu durumda Pers kralıyla
anlaşmayı yeğ görmüş olacaklar ki, tapınak Briseis.
hazinesini ve daha önemlisi, Apollon'un dev Akhilleus'un Ege bölgesine yaptığı
heykelini Serhas'a verip onunla birlikte İran'ın çapulculuk seferlerinden getirdiği en değerli
Susa şehrine göçmüşler. Bir gün İskender'in tutsak Briseis'tir. Asıl adı Hippodameia olan
çıkageleceğini bilememiş Brankhosoğulları. Briseis Lyrnessos'a Apollon rahibi Brises'in
İssos savaşından sonra Büyük İskender'in ilk işi kızıdır. Brises'le, Khryse'nin Apollon rahibi
Miletos'a gelmek olmuş. Emeli, Anadolu'da Khryses kardeştirler. Briseis evli barklı bir
Yunan uygarlığını kalkındırmaktı. İon kadındı, Akhilleus kocasını öldürdükten sonra
şehirlerinin öcünü alacaktı. Bu amaçla Milet'te ele geçirir onu. Briseis de acısına katlanır,
kalmış ne kadar Brankhosoğlu varsa hepsini çünkü yıkılan yuvasına, yanan şehrine
kesmiş. İşin tuhafı, Milet'in başına gelecek ağlarken, Akhilleus'un temiz yürekli arkadaşı
yıkımı Delfi bilicileri önceden haber vermişti, Patroklos onu tatlı sözlerle avutmuş,
hem de Milet'lilerin kendilerine değil de, Akhilleus'a karı olacağına söz vermişti.
Argos şehrinin geleceğini öğrenmeye gelen Akhilleus'un barakasında sessiz, sedasız
Argos'lulara. Tarihçilerin bize sakladığı yaşamaktadır ki, günün birinde Akhilleus'la
aşağıdaki dizelerden -kehanetler her zaman Agamemnon arasında kopan kavga altüst eder
heksametron dizeleriyle dile getirilirdi- hayatını. Apollon tanrının öfkesini ve salgını
fışkıran sevinç Delfi'nin Anadolu'daki zengin önlemek için Khryseis'i babasına geri vermeye
rakibi Didyma'yı ne kadar kıskandığını belli razı olunca Agamemnon şöyle konuşur (İl. I,
etmiyor mu? 183 vd.):

Ve o gün, Miletos, işte o gün, sen ey kötü Phoibos Apollon istiyorsa Khryseis'i ille de,
düzenli kent, şu gemimle, yoldaşlarımla göndereceğim
bereketli bir av olacaksın düşmanlara, onu.
bir şölen sofrası sürü sürü insanlara! Ama barakandan alacağım, kendim gelip
senin onur payını, güzelyanaklı Briseis'i.
Senden ne güçlü olduğumu o zaman anla, Brises.
gör.
Lyrnessos'ta Apollon tanrının rahibi,
Korksun boy ölçüşmekten, ibret alsın,
Briseis'in babası. Akhilleus kentini yağma edip
kim benimle eşit görmek isterse kendini.
kızını götürünce Brises canına kıymış (Briseis).

Akhilleus bu sözlere çok öfkelenir, kılıcını Britomartis.


kınından çıkarmak, Agamemnon'un üstüne Zeus'un kızı olduğu söylenen bir Girit
yürümek üzeredir ki, tanrıça Athena elini tanrıçası. Adı "atlı bakire" anlamına gelen
tutar. Akhilleus da krallar kralına sövüp Britomartis Girit'in Gortyn şehrinde Artemis
saydıktan sonra, bir daha ne olursa olsun alayına katılırmış. Kral Minos ona vurulup
savaşa katılmamaya ant içip çadırına çekilir. peşine takılmış ve dokuz ay süresince
Bu arada Agamemnon, Khryses'i bir gemiye kovalamış kızı Girit'in dağlarında, ovalarında.
bindirip, babasına gönderir, tanrı Apollon'un Sonunda yakalanacağını gören Britomartis
öfkesini yatıştırmak için yüz sığırlık kurbanlar kendini denize atmış, ama bir balıkçı ağına
kestirir. Ama bununla da kalmaz, iki takılıp kurtulmuş. Bu yüzden de ona Diktynna,
habercisini Akhilleus'un çadırına yollar ve yani ağdan çıkma kız adı verilmiş.
kadını aldırır. Artemis gibi o da avcı kılığında, köpeklerle
Akhilleus'un dileği üzerine anası Thetis dağda, bayırda yalnız başına dolaşır ve
gider, Zeus'tan yalvarır Akhilleus savaşa erkeklerden kaçar bir kız tanrıça olarak
katılmadıkça Akha'lara zaferi vermesin diye. canlandırılır (Artemis).
Zeus sözünü tutar, öyle ki, Agamemnon bile
yaptığına pişman olur ve Akhilleus'la barışmak Bromios.
için elçiler gönderir ona. Birçok armağanlarla Tanrı Dionysos'a takılmış bir ad.
birlikte Briseis'i geri vereceğini, zaten o "Gümbürtülü" anlamına gelen bu ek ad tanrıya
kadına hiç dokunmadığını söyletir. Akhilleus yıldırımlar arasında doğduğu için verilmiş
gene de yumuşamaz (İl. IX, 336 vd.). olacak (Dionysos).
Patroklos öldüğü gün Briseis, Akhilleus'un
yanına döner. İki sevgiliyi ölünün üstünde Brontes.
ağlar görürüz. Sonra İlyada'da pek sözü Uranos (gök) ile Gaia'nın (toprak)
geçmez Briseis'in. Yalnız son bölümde birleşmesinden doğan tek gözlü devlerden biri
Akhilleus insanlık duygularına uyarak (Tab. 2). Adı "gürleyen" anlamına gelen
Hektor'un ölüsünü babası Priamos'a verdikten Brontes, Zeus'a gök gürültüsünü armağan eden
sonra, gece döşeğine uzanınca, uğruna çok acı Kyklops olsa gerek (Kyklops).
çektiği karısı Briseis de gelir, yanına yatar.
Busiris.
Homeros'tan sonraki öykülerde Briseis uzun
Yunan efsanesine göre, Busiris çok zalim
boylu, esmer, kalın kaşlı, parlak bakışlı bir
bir Mısır kralıdır. Öyle insafsız bir zorba imiş
kadın olarak tanımlanır. Akhilleus öldükten
ki, Nil bölgesine yerleşmiş deniz tanrı Proteus
sonra, ona son görevleri Briseis yapmış
bile ondan kaçmak zorunda kalmış. Busiris
(Khryseis, Akhilleus).
Batı kızlarını kaçırmak için bir haydut çetesi
kurmuş, altın elmaları almaya gittiği zaman
Herakles bu çeteye rastlamış ve haydutların pınara çevirirler, pınar Byblis'in çağlayan
hepsini öldürmüş. Günün birinde Mısır'da kıtlık gözyaşları gibi akar durur. Bu Ovidius'un
olmuş. Busiris Kıbrıs'tan gelme Phrasios adlı anlatımı.
bir biliciye ne yapmak gerektiğini sormuş,
Başka bir anlatım işi tersine çeviriyor:
bilici de demiş ki, yılda bir Zeus'un öfkesini
Doğadışı aşka kapılan Byblis değil,
yatıştırmak için, ona bir insan kurban kesmeli.
Kaunos’ınuş. Kaunos bu yüzden sürülmüş,
Busiris de işe hemen Phrasios'u kurban
Byblis de bu yüzden çıldırmış ve asmış
etmekle başlamış. Herakles Mısır'a uğrayınca,
kendini. Adını iki kente vermişler: Biri Karia'da
Busiris onun başına çiçek çelenkleri koymuş,
Byblis, öteki Fenike'de Byblos.
kutsal sargılarla sarmış kollarını ve sunağa
Bu öyküleri anlatanlar Kaunos şehrini
götürüp kurban etmek istemiş. Ama yiğit
görmemişlerdi herhalde, yoksa öykünün
sargıları çözerek, Busiris'i de, oğlunu da,
sonunu bambaşka biçimde getirirlerdi: Eski
orada kim var, kim yok herkesi öldürmüş.
Kaunos şehrinin (bugünkü Köyceğiz
Bir anlatıma göre, Busiris Poseidon'un
Dalyanı'nın) önünde göz alabildiğine uzanan ve
oğluymuş ve onu Mısır tahtına dünya seferine
ancak oraları iyi bilen gemicilerin şaşırmadan
çıkan Osiris oturtmuş. Belki Busiris Osiris
aşabildikleri bir sazlık vardır. Bu bataklık nasıl
adının bozulmuş bir biçimidir.
meydana geldi belli, Ege kıyılarındaki bütün
limanlar gibi bir ırmağın taşıdığı millerle
Byblis.
dolmuştur, ama şair görüşüyle bu yol yol
Miletos'un kızıymış Byblis, Miletos'un kızı bataklığın Byblis'in tükenmez gözyaşlarıyla
olmakla da Apollon'un torunu. Anasının kim meydana geldiği düşünülemez mi? (Kaunos).
olduğu konusunda söylentiler çeşitli, en akla
yakını şu: Anası Maiandros, yani Byzas.
Büyükmenderes ırmağının kızı Kyane'dir.
Bizans'ın kurucusu Byzas, tanrı Poseidon'la
Masmavi, koyu mavi anlamına gelen Kyane, bir Keroessa'nın oğludur. Keroessa da Zeus'un
ırmak kızı için güzel bir ad. Ama Byblis'in İo'dan olan bir kızı. İo onu Bizans'a yakın bir
serüveni acı: Bir ikiz kardeşi var Kaunos yerde dünyaya getirmişti. Oğlu da şehri orada
adında. Byblis ikizini öyle sever, öyle kurmuş ve Apollon ve Poseidon tanrılardan
beğenirmiş ki, doyamazmış okşamaya, yardım görerek surlarla çevirmişti. Günün
öpmeye. Bu sevginin kardeş sevgisinden öte birinde Trakya kralı Haimos şehre saldırınca,
bir şey olduğunun nasıl farkına vardığını uzun Byzas onu teke tek savaşta yenmiş ve
uzadıya anlatıyor bize Ovidius (Met. 451 vd.). Trakya'nın içine kadar kovalamış. Kral yokken
Byblis anlar sevgisinin doğadışı olduğunu, gene de Bizans İskitlerin saldırısına uğramış,
de dayanamaz, bir mektupla bildirir aşkını kuşatılmış boydan boya. Bu kez de Byzas'ın
Kaunos'a. O da öfkeyle, tiksintiyle kınar bu karısı Phidaleia kurtarmış şehri: Öbür
aşkı, ikizini bir daha görmemek için kaçar kadınlarla birlik olup sürüyle yılan atmışlar
yurdu Miletos'tan, gider, gider de Karia ile düşman karargâhına, böylece çekilmelerini
Lykia sınırında Kaunos kentini kurar. Byblis sağlamışlar.
çıldırır, o da düşer yollara, deli gibi dolaşır
Anadolu'yu boydan boya, rahat bulamaz hiçbir
yerde. Sonunda yüksek bir kayadan aşağıya
atar kendini, ama nympha'lar acır ona, kızı bir
C

Cacus.
Vulcanus'un oğlu, ağzı ateş saçan üç başlı
dev. Aventinus tepesinin bir mağarasında Camilla.
oturup komşu bölgeleri yağma ediyormuş. Vergilius'un Aeneis destanında anlatılan
Herakles Geyoneus'u öldürüp sığırlarına el Camilla efsanesi İtalya'nın halk masallarından
koyduktan sonra İtalya'ya gelince, Tiber esinlenmiş olsa gerek. Camilla Volsk'lar kralı
nehrinin kıyısında uzanmış, kestiriyormuş. Metabus'un kızıymış. Düşmanlarınca tahtından
Yiğit uyurken, Cacus gelmiş, birkaç hayvanını kovulan Metabus bebek yaşta olan kızını
aşırmış, iz bırakmamak için de sığırları alarak kaçıyormuş ki, Latium'da küçük bir
kuyruklarından çekerek geri geri götürmüş. ırmağın kenarına gelmişler. Düşman da
Herakles uyanınca işin farkına varmış. arkalarında ha yetişti ha yetişecek. Metabus
Mağaradaki hayvanların böğürmesinden, ya da çocuğu kalın kargısının ucuna bağlayıp karşı
başka bir anlatıma göre, kız kardeşinin Cacus'u kıyıya atmayı düşündü, ama Diana'ya
ele vermesinden, Herakles mağaraya girmiş ve yakararak, bu işi başarırsa kızını ona adamaya
ateş alev saçan Cacus'u boğazlamış. söz verdi. Camilla'yı attıktan sonra kendi de
yüzerek geçmiş ırmağı. İkisi de kurtulmuşlar.
Kırlarda büyüyen Camilla güçlü kuvvetli bir
genç kız olup Yunan Amazon'ları gibi avcı ve
savaşçı olarak yetişmiş ve Aeneas'a karşı
kahramanca savaştıktan sonra öldürülmüş.

Carna.
Roma'nın kurulduğu kırsal bölgede yaşayan
bir nympha. Roma'lılar Augustus çağına kadar
Carna'ya kutsal bir ormanda tapınırlardı.
Efsanesi şöyledir: Kız oğlan kız olan Carna,
gününü avlanmakla geçirir, yanına erkek
yaklaştırmazmış. Bir gönüllü çıktı mı, onu
peşinden ormana sürükler, yolunu şaşırtırmış.
Bir gün iki yüzlü tanrı İanus takılmış peşine ve
saklandığı kayanın arkasında onu yakalayarak
bozmuş kızlığını. Karşılık olarak da tanrısal bir
güç vermiş ona: Evlerden her türlü
uğursuzluğu defeder, özellikle yeni doğmuş
bebekleri beşikte kanlarını emen kuşlardan
korurmuş.
Sibylla kitaplarına danışınca, Demeter ve
Ceres. Dionysos kültünün Roma'ya alınması
Yunan bereket tanrıçası Demeter'in gerektiğini öğrenmişler. İ.Ö. 496 yılında bu iş
Latince karşılığı. "Topraktan bitmek" anlamına olmuş ve Ceres tapınağı Aventinus tepesine
gelen bir kökten türemiş olan Ceres adı kurulmuş (Demeter).
Latin'lerin de bu çeşit bir tanrısal varlığa çok
eskiden beri tapındıklarını gösteriyorsa da, Cupido.
Yunanistan'dan gelme tanrıça onun izlerini Yunan aşk tanrısı Eros'un Latince karşılığı.
silmiştir. Efsaneye göre, Etrüsk'ler yeni Adı, arzu anlamına gelir (Eros).
kurulmuş olan Roma cumhuriyetine saldırınca,
şehirde kıtlık baş göstermiş, Roma'lılar da
D
Daidalos. Daktyl'ler.
Kekrops, yani Attika'nın kral soyundan "Daktylos" Yunanca parmak dernektir.
gelme olduğu söyleyen Atina'lı sanatçı. Mitolojide ise bu adla anılan ve sayısı değişik
"Ustaca işlenmiş ya da işleyen" anlamına gelen olan birtakım cinlerin sözü geçer. Daktyloi,
adı, eli her sanata yatkın olduğu için kendisine yani parmak cinleri çokluk İda'lı diye
verilmiş. Gerçekten de Daidalos hem mimar, vasıflandırılıp Girit'li Zeus, anası Rhea, ya da
hem heykeltıraş, hem de her türlü mekanik Phrygia'lı tanrıça Kybele'yle ilişkili olarak
araçlar yapan ve Platon'un Menon adlı gösterilirler. Efsaneye göre, Daktyl'ler beş’tir
diyaloğunda sözü geçen canlı heykelleri (Men. ve doğuşları şöyle olmuştur. Tanrıça Rhea,
97d) bile meydana getiren çok yönlü bir Girit'in Diktys mağarasında Zeus'u doğurmak
yaratıcıdır. Atina'daki işliğinde yeğeni Talos'la için sancı çekerken, ellerini toprağa dayayarak
birlikte çalışırmış. Ne var ki günün birinde ıkınmış ve topraktan doğum sancılarını
Talos ölü bir yılanın dişlerinden esinlenerek hafifletecek güç almış. Sağ elinin toprak
testereyi icat etmiş, bunu fena kıskanan üstünde bıraktığı izden beş cin doğuvermiş,
Daidalos çırağını Akropol'den aşağı atarak bunlar tepeden tırnağa silahlı olarak çıkmışlar
öldürmüş. Davaya bakan Areopagos ortaya ve çıkar çıkmaz da yeni doğan Zeus
mahkemesi de Daidalos'u sürgüne mahkûm tanrının şerefine hora tepmeye başlamışlar.
etmiş. Usta sanatçı Girit'e gidip kral Minos'un Daktyller sonraları tanrıça Kybele'nin
emrine girmiş ve onun İçin türlü işler görmüş: hizmetine girerek, onun kültünde rol
oynamışlar. Kaynaklarda bu cinler çeşitli
alanlarda yararlı olarak gösterilirler:
Bir boğaya âşık olan Pasiphae'ye içine
Kureta'lar ya da Korybant'lar gibi baştanrı ve
girebileceği tahtadan bir inek yapmış
anasının tapım ve gizemlerinde gürültülü
(Pasiphae), Minotauros'u barındıracak
rakslarıyla yer alırlar, ayrıca, adlarından da
Labyrinthos'u kurmuş, Theseus'un buraya girip
belli olduğu gibi elişlerinde yaratıcı olurlar;
çıkması için de Ariadne'ye bir yumak iplik
Daktyl'ler bir efsaneye göre madenlerin ve
kullaması fikrini vermiş. Theseus'un
maden işlemeciliğinin bulucularıdır, bunun
başarısında Daidalos'un parmağı olduğunu
ötesinde de, çok önemli bir çığır açarak
öğrenince Minos çok kızmış ve ustasını oğlu
"heksametron" denilen vezni kurmuş olmakla
İkaros'la birlikte Labyrinthos'a kapatmış. Ama
ün salmışlardır. Bilindiği gibi, altı ölçülü
Daidalos oradan çıkmak çaresini de bulmuş:
destan vezni Homeros'un İlyada ve
İkaros'la kendisine birer çift kanat yapmış,
Odysseia'sında kullanılmakla Yunan şiirinin
ikisi de böylece uçup gitmişler. Ikaros
doğuşuna yol açmıştır, bu vezinse daktylos
babasının sözünü dinlemediği için denize
denilen bir uzun, İki kısa heceli ayak, yani
düştüğü halde, (İkaros) babası sağ salim
ölçülerden meydana gelir. Bu vezne parmak
Sicilya'nın Cumae şehrine inmiş ve kral
vezni denmesi parmaklardaki bir uzun ve iki
Kokalos'un yanında saklanmış. Daidalos'u
kısa boğumdan ileri gelmektedir. Ne var ki
Sicilya'ya kadar kovalayan ve sonunda da
Ege'de meydana geldiği apaçık anlaşılan ve
bulan Minos gene usta sanatçının uydurduğu
Yunan dilinin yapısına pek de uygun olmadığı
bir düzenle öldürüldükten sonra, Daidalos
gözle görülen bu vezin efsaneden de,
Kokalos'a olan şükran borcunu ona birbirinden
arkeolojik buluntulardan da anlaşıldığı gibi
güzel yapılar yapmakla ödemiş.
Ana Tanrıça kültüyle sıkı sıkıya bağlıydı. Elin
en ilkel insanlarda da büyü aracı olarak ne keskin bir kılıç sallandırılmasını da buyurmuş.
büyük bir değer taşıdığı öteden beri bilinirdi, Bir kılla tavana bağlı olup her an başına
ama Çatalhöyük'te meydana çıkarılan düşecek durumda bulunan bu kılıç damokles'e
fresklerden bu simgenin ne kadar geriye bütün varlıklarını zehir etmiş. Damokles'in
gittiği, eski taş çağını bulduğu görülmüştür. Bu kılıcı deyimi hep tehdit ve tehlike altında
inanç ve simgesi kesintisiz bir evrimle bulunan maddesel varlığı dile getirir.
Phrygia'lı Kybele ve Efes'li Artemis kültüne
gelmiş ve orada hem tapımın temeli olan raks Danae.
ve müziğin doğup gelişmesine, hem de Argos kralı Akrisios'la Eurydike'nin kızı
dünyada çığır açacak bir şiir ölçüsünün (Tab. 10). Tunç kaplamalı bir odaya kapatıldığı
yaratımına yol açmış olabilir. Halikarnas halde Zeus'tan hamile kalır ve Perseus'u
Balıkçısı'nın birçok eserlerinde önerdiği bu doğurur (Tab. 13). Danae çocuğuyla birlikte
görüş bugüne bugün büsbütün kanıtlanmış bir sandığa konarak denize atılır. Ama Zeus
değilse de, din tarihine de, yazın tarihine de onları korur ve Seriphos adasına çıkmalarını
ışık tutacak bir buluş olarak sağlar. Danae orada kral Polydektes'in kardeşi
değerlendirilebilir. Buluşun doğruluğunu Dyktis'in yanına sığınır, ne var ki Polydektes
pekleştiren kanıtlardan biri de bu vezinde beş güzel kadına göz koymuştur, onu elde
daktyl’den sonra altıncı ölçünün “spondaios” edebilmek için oğlu Perseus'u oradan
yani sunu diye adlandırılmış, yani beş ayak, ya uzaklaştırmak ister ve bu amaçla onu
da adım oynadıktan sonra şarap sunusu Medusa'yı öldürmeye gönderir. Bu arada kral
yapılması, böylece veznin doğrudan doğruya Danae’ye karşı da, kardeşi Dyktis’e karşı da
bir kutsal dansla ilgili olduğunu göstermesidir; zor kullanır, ama Perseus dönüp Medusa'nın
öte yandan ilkçağın bazı geç yazarlarında başını göstererek kralı taşa çevirir. Sonra tahtı
“Ephesia grammata” diye Efes’te Artemis Diktys’e bırakır ve anasını Argos'a geri götürür
tapınağında bulunan büyü formüllerinden söz (Akrisios, Perseus).
edilmekte ve bunlardan birinin metni
verildiğinde, bunun parmak vezinli altılık Danaos.
ölçüyle yazıldığı dikkati çekmektedir. İo soyundan gelme Argos kralı. Danaos,
Çıkan sonuç şu ki, Yunan şiirinin ana vezni Belos’la Ankhinoe’nin oğlu, Aigyptos’un ikiz
olan heksametron doğrudan doğruya kardeşidir (Tab. 10). Efsanesi İo döllerinin
Anadolu’lu Ana Tanrıçanın tapımından çıkmış Akdeniz’in güney kıyılarına, Suriye ve Mısır’a
ve uygarlıkta eşsiz bir ileri adım atılmasına, göçtükten sonra ana vatanları sayılan Mora
yani şiirin de, dansın da yaratılmasına önayak yarımadasına dönmelerini dile getirmek için
olmuştur. Bu önerinin daha yapılacak uydurulmuş olsa gerektir. Ne var ki Danaos
araştırma ve bulgularla büsbütün adını bütün soyuna vermekle de ün salmıştır:
aydınlanacağı umulabilir (Kybele). Bilindiği gibi Homeros destanlarında Troya
savaşına Yunanistan’dan gelme saldırganların
Damokles. hepsine birden Akha’lar, Argos’lular ya da
Sicilya'da Syrakusa zorbası Dionysos Danao’lar (Danaoi) denir. Bu adın kaynağı ise
mutluluğunu öven Damokles'e mutluluğundan açık değildir, kökeninin kuraklıkla bir ilişkisi
kendisine de pay vereceğini bildirmiş ve onu olduğu, Danaos’un da Danaos kızları
armağanlara boğmuş, ama başının üstünde efsanesinde rastlanan pınar arama motifiyle
bir araya getirilerek Mısır’dan gelmiş bir su
arayıcısı, izcisi olabileceği ileri sürülmüştür.
“Dan” kökü Halikarnas Balıkçısı’nın da Danaos Kızları.
belirttiği gibi en büyük tanrıların adında Amca oğullarıyla evlenmemek için babaları
görülen ve belkl bizim “tanrı” sözcüğümüzle Danaos yöneticiliğinde Argos’a kaçıp sığınan
bir tutulabilecek bir köktür. Zeus adının Danaos kızlarının serüveni Aiskhylos’un en eski
nesnel halinde ve hele Demeter (Dan- tragedyası sayılan “Hiketides” (Yalvarıcı
meter’den gelme), Poseidaion (Poti-dan,yani Kadınlar) oyununa konu olmuştur. Danos
koca tanrı) ve bazı ünlemlerde bu kökene kızlarından meydana gelen ve oyunda çok
rastlanır. Adı kadar Argos’a yerleşme efsanesi önemli bir rol oynayan koroda bu kızların
de anlamlıdır Danaos’un: Libya kralı olduğu Aigyptos oğullarına varmaktan ve özellilke
halde, elli kızını kardeşi Mısır kralı Aigyptos’un erkeklerle birleşmekten duydukları ürküntü ve
elli oğluna vermek istemez. Danaos bu yüzden tiksinti dile gelmektedir. Erkeklere karşı
de Afrika’dan kaçıp Argos’a sığınır. Athena’nın Amazon’ların tutumunu andıran bu davranış
öğüdüne uyarak elli kürekli bie gemi yapıp hem doğal (çünkü Aigyptosoğulları fazla
Akdeniz’e açılmış. Bir süre Rodos’ta kalmış ve yakınlarıdır), hem doğadışı sayılmaktadır
o sırada kızları Lindos Athena tapınağını (çünkü Danaos kızları doğa kanunu olan
kurmuşlar. Argos’a vardıklarında tahtta evliliğe de karşı koyarlar). Babalarının
Gelanor, ya da Pelasgos adlı bir kral varmış. öğütlediği suçu, Danaos kızları işleyip
Bu iki ad da aynı derecede anlamlıdır: Gelanor kocalarını öldürdükleri halde, yalnız biri,
Lykia dilinde kral anlamına geldiğinden, Hypermestra kocasını esirger. Aishyklos
Pelasgos’da Akdeniz çevresine yerleşmiş en Prometheus oyununda süreci şöyle anlatır
eski boyun adı olduğundan ötürü. Danaos’la (Prom. 855 vd):
Pelasgos arasındaki taht kavgasını efsane şöyle
anlatır: Danaos Gelanor’a tahtı elinden almak
niyetinde olduğunu bildirince tartışmaya Arzudan gözleri kararmış amca oğulları,
Güvercinlere saldıran çaylaklar gibi,
tutuşmuşlar, tanrılar krallığı kime uygun
Yasak gerdeklerin avcıları gibi,
gördüklerini bir işmarla belli etmişler.
Koşup gelecekler onların ardından.
Ormandan bir kurt çıkıvermiş ve oradaki bir
Ama tanrı hoş görmeyecek birleşmelerini.
sürünün başındaki bir boğaya saldırıp onu Pelagos topraklarında kalacak ölüleri.
öldürmüş. Argos’lular, kurdun Danaos’u, Karanlıkta pusu kuran kadın yüzlü cinayet
boğanın da Gelanor’u nsimgelediğine Hakkından gelecek hepsinin bir gece:
inanarak, Danaos’u kendilerine kral seçmişler. Her gelin öldürecek güveysini,
O da kurt tanrı diye Apollon Lykios’a bir Kızıl kanlara boyanacak hançerleri.
tapınak yaptırmış. Bu efsane de, Danaos Böylesi gelin güveylik düşman başına!
Kızlarının serüveni de, dışarıdan gelme bu Bir tek gelin yalnız, ana olmak hevesiyle
göçmenlerin ileri sürüldüğü gibi Argos’un Gevşeyip öldürmeyecek güveysini,
İkisi de kötü yollardan birisini seçecek,
yerlileri olmadıklarını, tam tersine zor
Katil olacağıma kahpe olurum, diyecek.
kullanarak Peloponez’e yerleştiklerini açığa
Ve işte ondan doğacak Argos’ta bir kral
vurur. Lykia’lı Apollon’la ilişkileri de bir
Soyu.
okadar anlamlı ve önemlidir (Aigyptos, Danaos
Kızları).
Ölüler ülkesinde Danaos kızlarının
cezalandırılması, onların dibi delik bir fıçıyı
sonsuzluğa dek doldurmak için uğraşmalrı “Benim geyiğim sen, kuzum sen
işkencesi efsaneye sonradan katılmış bir motif Benim biricik güvercinim sen
olsa gerek. Klasik Yunan yazarlarında bu motif Kuzu kurttan korkar, geyik aslandan

yoktur. Güvercin kartaldan kaçar


Ben sana acı vermek istemem
Ayaklarını kanatmasın çalılar
Daphne.
Yavaşla biraz düşeceksin
Defne ağacına dönüşen Thesallia ırmağı Geçtiğin keçi yolları dar
Peneus’un kızı Daphne güzelin güzeli bir Dur hele kaçma benden
nympha imiş. Kendini Gaia tanrıçaya adadığı Sevgimdir seni kovalayan…”
için erkekten kaçarmış. Tanrı Apollon ona
gönül vermiş, peşine düşmüş, kız kaçar, tanrı Daha sözünü bitirmeden avcı
kovalarmış. Tam yakalanacağı anda Daphne, Korkak adımlarla uzaklaştı Defne
babası ırmağa yakarmış onu kurtarsın diye. Kaçarken daha bir güzelleşti de
Ardında tir tir titreyen avcı
Birden bir defne ağacına dönüşmüş. Tanrı da
Tavşan kovalayan hırslı bir tazı
bakmış ki kolları arasında sıktığı gövde bir
Gibi düştü Defne’nin peşine.
ağaç kütüğü. Defne ağacını kendi kutsal ağacı
“Ben de yılmadan kovalayacağım
diye benimsemiş tanrı, sazını çalar, Musa’ların
Büyülediğin kimmiş öğren
korosunu yönetirken dallarından yaptığı Ben ne bir dağlı ne bir çobanım
çelenkleri eksik etmemiş başından. Oklardan sakınılmaz tanrıyım
İlkçağda Daphne efsanesinden en çok Koca Zeus’tur babam
Geçmişi, bugünü, geleceği
esinlenen şair Ovidius’tur. Bizde Melih Cevdet
Benimle bildi herkes, benimle bilir
Anday işlemiş bu konuyu. Onun şiirini olduğu
Saz tellerine ben verdim seslerini
gibi veriyoruz:
İlaçlar yaptım yabanıl otlardan
Ama bana çare değil şimdi hiçbiri
Kimden kaçıyorsun öyle sen
DEFNE İLE TANRI
Asıl sensin benim avcım
Eskiden çok eskiden yeryüzünde Beni sen vurdun can evimden”.
Güzelliği dillere destan Tavşan koşuyor, durmadan koşuyordu
Bir su perisi vardı adı Defne Ardında av köpeği ter içinde
Upuzun saçları altın sarısıydı Boynunu uzatmış, yetişmek üzere
Dolaşırdı kuytu ormanlarda bütün gün Birinde umut vardı, birinde korku
Defne ırmak tanrısının kızıydı Tavşan ensesinde nefesler duyuyordu
Babası Pene derdi ki, kızım Çünkü ışık gibi saran tanrıyı
Sen bana bir damat borçlusun Sevinin kanatlarıydı.
Sen bana bir torun borçlusun Gücü kalmamıştı artık Defne’nin
Defne dedi ki babacığım Koşamıyordu kaçamıyordu
Beni zorlama ne olursun Sapsarı, yalvardı babasına
Bırak beni kız kalayım ne olursun Pene’nin suları üstünde gezdirip gözlerini
“Cezasını çekiyorum güzelliğimin
Sıram sıram boynu büyük yavuklu Irmakların gücü de sen gibi tanrısalsa
Bekleyedursun bir yanda Ne yap yap değiştir beni
Defne başıboş gönlü özgür Başka bir biçime koy baba”.
İnatçı, hırçın ve gururlu
Koşup dururdu ormanda Yalvarması daha bitmemişti ki
Bir gevşeklik sardı her yerini döndürmüş onu. Her yıl bu pınarın önünde
Örtüldü göğüs yaprakla sunular sunulurmuş bu çoban tanrıya.
Kolları, saçları dal oluverdi.
Vergilius'un Beşinci Sığırtmaç türküsünde
Avcı kollarına aldığı zaman
Kalbi çarpıyordu Defne’nin iki çoban Mopsus'la Menalcas şöyle anarlar
Taze yaprakların altından. Daphnis'i (Çan yayınları, İ. Z. Eyuboglu
Yazık dedi tanrı çok yazık çevirisi):
Saramadan yitirdim seni
Bari benim ağacım ol da
Yaprakların çelenk olsun kahramanlara Yok olmuş artık Daphnis, nymphalar
Ezgilerde, türkülerde anılsın bundan sonra Onun yürekler acısı ölümüne ağlamışlar,
Yan yana adlarımız Bir tekgüdücü bile o acı günlerde
Yazık dedi tanrı çok yazık. Sürmemiş boğalarını ırmaklara,
Soğuk sulara, ey Daphnis.
Evet, o günler ırmaktan ne bir yudum su
içen,
Daphnis. Ne de bir tutam ot yiyen sürü olmuş
Öldükten sonra tanrılaştırılan Sicilyalı Otlaklardan.
sığırtmaç. Çoban şiirinin kurucusu sayıldığı Ey Daphnis, inlemiş o gün senin ölümüne
için, Theokritos da, Vergilius da onun adına Afrika 'nın aslanları bile.

şiirler yazdıkları gibi, Daphnis adını bu türün


bir simgesi olarak da kullanırlar. Öyküsü
şudur: Daphnis tanrı Hermes'le bir nympha'nın Dardanos.
oğluymuş. Doğar doğmaz anası onu defne Atlas'ın kızı Elektra ile Zeus'un oğlu (Tab.
ağaçlarından bir koruluğa bırakmış, periler de 16). Dardanos Samothrake (Semendirek)
alıp büyütmüşler, çoban olarak yetiştirmişler. adasında kardeşi İasion'la birlikte yaşarmış,
Daphnis öyle güzel, öyle yakışıklıymış ki, ama İasion ölüp adayı da su basınca, bir sal
nympha'lar da, kır tanrıları da tutkunmuş ona. üstünde karşıki kıyıya, yani Anadolu toprağına
Pan Daphnis'e kaval çalmasını öğretmiş, göçmek zorunda kalmış. Orada kral olan
Apollon da şiir düzmesini. Teuker iyi karşılamış onu. Teuker bölgenin en
Sürülerini otlatırken Daphnis ya kaval büyük ırmağı Skamandros'la en büyük dağı
çalar, ya da kendi uydurduğu türküleri İdaia'nın oğluymuş. Dardanos'a Teuker, kızı
çağırırmış. Ama genç yaşında canına kıymış. Batieia'yı vermiş ve öldükten sonra da tahtını.
Nedeni de şu: Daphnis Nomia adlı bir çoban Dardanos kendi adını taşıyan bir şehir kurmuş
kızıyla sevişirmiş. Nomia'ya ömrü oldukça - bugün Çanakkale'nin biraz ötesinde Troya
sadık kalacağına söz vermiş, ama kral kızı yolunda Dardanos tepesi diye bu tepe
güzel çobanı bir gece sarhoş edip baştan gösterilir - ve ülkeye kral olduktan sonra
çıkarmış, yatmış onunla. Öfkeye kapılan bütün bölgeye Dardanos adı verilmiş.
Nomia sevgilisinin iki gözünü kör etmiş. Dardanos böylece Troya kral soyunun atası
Daphnis de bir sürü dokunaklı yas türküleri olmuştur. Ayrıca Samothrake'den Kabir'ler
çağırır, güzel dünyayı göremediğine bir türlü (Kabir’ler) myster'lerini, giderek Kybele
katlanamazmış. Öyle ki, sonunda bir uçuruma kültünü Phrygia'ya getirmiş olduğu söylenir.
atmış kendini ve ölmüş. Söylentiye göre, Pallas heykeli olan Palladion'u Arkadya'dan
babası Hermes bir kayaya ya da bir pınara çalarak Troya'ya yerleştiren de oymuş derler.
Dardanos soyunun gelişmesi İlyada'da
Aineias'ın ağzından şöyle anlatılır (İL XX, 215 Deianeira.
vd.): Deianeira Kalydon kralı Oineus'la
Althaia'nın kızı ve Meleagros'un kız kardeşidir.
Asıl babası Oineus değil de, bir ara Kalydon
Bulut devşiren Zeus ilkin baba oldu
sarayında misafir kalan Dionysos’ınuş.
Dardanos 'a,
Deianeira kardeşi Meleagros gibi yiğit bir
Dardanos kurdu Dardanie 'yi,
O zamanlar kutsal İlyon yoktu, kızdır, savaş arabasını ve silahlarını
ölümlü insanların büyük şehri kullanmasını bilirmiş. Deianeira'nın acı
yoktu ovada. öyküsünü Sophokles "Trakhis Kadınları" adlı
Dardanos'lular çokpınarlı İda’nın tragedyasına konu etmiştir.
eteklerinde otururdu.
Herakles Hades'e inişinde Meleagros'un
Dardanos 'tan Erikhtonios doğdu,
gölgesine rastlar, Kalydon avında can veren
kral oldu,
yiğit ona kız kardeşi Deianeira ile evlenmesini
en varlıklı adamı oldu ölümlü insanların.
On bin kısrağı otlardı çayırlarda, salık verir. Herakles de yeryüzüne döndüğünde
sevinirlerdi körpe taylarına bakıp. güzel kıza gönül verir, ama onu alabilmek için
Boreas, otlarken gördü onları, vuruldu, önce Akheloos ırmağıyla dövüşmek zorunda
bir at oldu kara yeleli, bindi kısraklara, kalır (Akheloos). Sonra Deianeira ile evlenir ve
kısraklar gebe kaldı on iki tay doğurdular, Hyİlos adlı bir çocukları olur. Yiğit bir süre
taylar bereketli tarlada hoplayıp sonra karısı ve oğluyla Kalydon'dan ayrılır.
zıpladılar, Yolda derin bir ırmağı geçmeleri gerekir, at
koştular başakların tepesinde, başaklara
adam Nessos'a rastlarlar, Nessos ırmağı
dokunmadılar,
geçirmek için Daianeira'yı sırtına alır, o sırada
dört döndüler denizin engin sırtında,
kadına yanaşmak ister. Karısının çığlıklarına
alacalı köpükler üstünde dört döndüler.
koşan Herakles at adamı Lerna canavarının
Erikhtonios'tan Tros doğdu, Troya'lıların
kralı. kanına batırdığı zehirli oklarından biriyle
Kusursuz üç oğlu oldu Tros'un da: vurur. Nessos can çekişmekteyken Deianeira'ya
İlos, Assarakos, tanrıya denk Ganymedes. yarasından akan kanı alıp büyü gibi
En güzeliydi Ganymedes ölümlü insanların, kullanmasını öğütler. Bu iksirle kocasının
tanrılar kaçırdı onu Olympos'a, sevgisini her zaman için koruyabileceğini
Zeus 'a şarap sunan olsun diye, söyler. Trakhis'e varırlar, Herakles Deianeira
dediler güzelliğiyle yaşasın tanrılar ile Hyİlos'u oraya bıraktıktan sonra başka
arasında,
işlere koşar. Bir ara Oikhalia kralı Eurytos'u
İlos'un oğlu kusursuz Laomedon 'du.
yener, kızı İole'yi tutsak olarak alır ve
Tithonos'la Priamos doğdu Laomedon 'dan.
Deianeira'nın yanına gönderir. Zaferini
Lampos, Klytios, Ares 'in dölü Hiketaon
kutlamak için de karısından yeni bir gömlek
doğdu.
Assarakos'un oğlu Kapys, Kapys 'in oğlu ister. Kocasının tutsağı olan güzel İole'ye âşık
Ankhises'ti. olduğunu ve kendisini onunla aldattığını haber
Ankhises'ten ben doğdum, Priamos'tan alınca Deianeira korkunç bir öfkeye kapılır,
Hektor doğdu. kıskançlık içini kemirmeye başlar, o sırada
Övünürüm bu soydan, bu kandan olmakla. Nessos'un büyülü kanı aklına gelir, yeni
gömleği bu iksire batırarak Herakles'e
gönderir. Yiğit onu sırtına giyer giymez gömlek ölüm-kalım savaşına girişmişlerdir ki, tanrılar
derisine yapışır ve korkunç acılarla yakmaya Hektor'un öleceğine karar verirler. Athena
başlar. Gömleği çıkarayım derken, derisi de yeryüzüne iner ve önce Akhilleus'a görünüp
yüzülür. Bu dayanılmaz işkenceye son vermek kendisiyle birlikte çarpıştığını, Hektor'u gidip
için Herakles Oita dağında bir odun yığını kandıracağını söyler, sonra Deiphobos'un
hazırlatır, kendini alevlerin içine atar. kılığına girerek Hektor'a yaklaşır (İl. XXII, 226
Deianeira da duyduğu pişmanlığa dayanamaz, vd.).
canına kıyar. Trakhis'te mezarı varmış, gelen
Deiphobos kılığında Athena birkaç parlak
gidene gösterirlermiş (Herakles).
sözle iyice kandırır Hektor'u o da, güvenle
saldırır düşmana, atar kargısını (İl. XXII, 289
Deimos.
vd.).
Savaş tanrı Ares'in yanından ayrılmayan
Bundan sonraki sahne İlyada'nın en
Deimos'la Phobos dehşeti, panik, korku ve
dokunaklı, insanca değeri en yüksek olan
onun sonucunda meydana gelen bozgunu
sahnesidir. Deiphobos'un adı geçmez artık
simgelendirirler. Hesiodos bu iki tanrıyı şöyle
İlyada'da. Ama sonraki efsaneler Paris
tanımlar (Theog. 933 vd.) (Ares, Aphrodite):
öldükten sonra, onun Helene için Helenos'la
yarışmaya girdiğini, kadını kazanıp aldığını,
Bu arada kalkan delen Ares 'le onunla evlendiğini, sonra da Troya düşünce
Kıbrıslı Tanrıça Aphrodite'nin Odysseus'la Menelaos'un onun evine birlikte
Birleşmesinden saldırdıklarını, kendisini öldürüp bedenini
iki çocuk doğuytodu, Phobosla Deimos, paramparça ettiklerini anlatırlar. Homeros'un
Bozgun ve korku yaratan tanrılardır bunlar. en güzel, en temiz kişilerinden birini kirletip
Belalı, korkunç savaşlarda bu tanrılar
lekelerler böylece. Biz onlara kulak
iter kakarlardı ordu birliklerini
vermeyelim, bizim için Deiphobos İlyada'nın
Yakıp yıkıcı Ares 'in yardımıyla.
Deiphobos'u kalsın, yani kaderin elinde
oyuncak olup en sevdiği ağabeyisine kıyan
trajik bir kişi.
Deioneus.
İksion'un karısı olan Dia'nın babası. Deipyle.
Deioneus kızını İksion'a verdikten sonra Adrastos'un kızı, Tydeus'un karısı,
kendisine sunulması gereken armağanları Diomedes'in anası (Tab. 23), (Adrerstos,
isteyince, İksion onu ateş dolu bir kuyuya atıp Tydeus).
öldürmüş (İksion).
Deipylos.
Deiphobos.
(1) İlyada'da adı bir kere geçen Akha'lı bir
Priamos'la Hekabe'nin oğlu (Tab. 16). Troya savaşçı. Sthenelos'un arkadaşı.
savunmasında yiğitçe çarpışan savaşçılardan
(2) Troya'nın savaş sonrası efsanelerinde
biridir. Gözü pek ve akıllı olduğu için Hektor
uydurulan bir kişi. Deipylos, Trakya kralı
kardeşleri arasında en çok onu sever, ona
Polymestor'un Priamos'un büyük kızı İlione'den
güvenir ve bunun içindir ki tanrılar, özellikle
olan oğluymuş. Ama kral Priamos en küçük
Athena Hektor'un ölümünü sağlamak için onu
oğlu Polydoros'u ablasına emanet etmiş ki,
araç olarak kullanırlar. Akhilleus'la Hektor
Troya'ya bir şey olursa onu korusun diye. İlione
kendi oğlu Deipylos'la kardeşi Polydoros'u sancı çekiyor Leto, bütün tanrıçalar başında
karıştırmış ki, miras Polydoros'a değil de bulunduğu halde doğuramıyor bir türlü, ta ki
Deipylos'a kalsın. Ne var ki, Troya düşünce, Hera'nın Olympos'ta alıkoyduğu kızı ebe
Agamemnon Polymestor'dan Polydoros'u tanrıça Eileithyia yardıma gelsin.
öldürmesini istemiş, Trakya kralı bunu yapmış,
O gelince, onuncu günü dünyaya geliyor
ama Polydoros'u öldürdüğünü sanarak kendi
ikiz tanrılar. Ondan sonra da Delos'a "parlak"
oğlunu öldürmüş. Bir gün Deipylos, yani anlamına gelen adı verilir ve Zeus onu
Polydoros, Delphoi kehanetine başvurunca, toprağın dibine mıhlar, Kyklad
kâhin ona yurdunun yanıp yok olduğunu, takımadalarından biri oluverir. Ve hymnos dört
anasıyla babasının da öldüğünü bildirmiş, yılda bir Delos'ta kutlanan Apollon törenlerini
İlione'den gerçeği öğrenen Polydoros ablasını şöyİe anlatır:
kocası Polymestor'u kör edip öldürmeye
zorlamış. Polydoros üstüne İlyada'da bambaşka
bir öykü anlatılmaktadır (Polydoros, Nice tapınakların oldu, nice kutsal
Polymestor, Hekabe). koruların oldu;
yüce dağ başları senin oldu, ovalara bakan

Delos. dağ başları,


senin oldu denize dökülen nice ırmaklar;
Efsaneye göre, Poseidon günün birinde
ama gönlünü sevindiren ver, ey tanrı
yabasıyla denize vuracak olmuş, vurduğu
Delos'tu asıl.
yerden bir parça toprak, bir ada çıkıvermiş. Orada toplanırlar uzun etekli İyonya’lıların
Ama yalın kayalıkmış bu ada, üstünde bir ot senin,
bile bitmezmiş, üstelik de denizlerde yüzer, kadınlarını ve çocuklarını getirirler
dalgalarla oradan oraya sürünürmüş. yanlarında.
Sonra başlanır oyunlara,
Gel zaman, git zaman tanrıça Leto
sana bağlı olanlar gelirler ziyaretine,
doğuracak bir yer aramış (Leto, Apollon,
yumruk, ezgi, dans yarışmaları sunarlar.
Artemis). Zeus'tan gebe kaldığı için, Hera'nın
Onları oyunlarda gören sanır
hışmına uğramışmış, bu yüzden de hiçbir yer ölümsüzdürler.
onu barındırmak istememiş. Trakya'da Athos, Sanki onlar için zaman denen şey yok, yaş
Anadolu'da İda dağlarına, İmbros, Lesbos, yok.
Samos adalarına, Miletos ve Knidos şehirlerine Kim görse bu erkekleri, bu güzel kuşaklı
başvurmuş, ama ne dağ, ne ada, ne şehir, kadınları,
hiçbiri almamış Leto'yu Hera korkusundan. hızlı gemilerini ve bütün varlıklarını kim
Derken Leto gitmiş, gitmiş, karşısına bir yüzen görse onların,
sevinç ve coşkuyla dolar yüreği.
ada çıkmış, ona seslenmiş, demiş ki -Deloslu
Apollon'a Homerik hymnos'ta modern
denebilecek turistik bir görüşle diyor ve ant
içiyor ki- ada doğumuna izin verirse, oraya Demeter.
öyle bir tapınak yaptıracak ki, bütün geçimini Homeros destanlarında "güzel saçlı
dünyanın dört bucağından bu tapınağa gelecek kraliçe", "güzel örgülü Demeter" diye anılan
olan gezginlerden, yakarışlardan toprak ve bereket tanrıçası Demeter (adını
çıkarabilecek. Ve adada doğuyor Apollon'la "Ge-meter" toprak ana olarak açıklayanlar
Artemis. Ne var ki dokuz gün, dokuz gece vardır) Hesiodos'a göre Kronos'la Rheia'nın
kızı, ikinci tanrı kuşağındandır (Tab. 5). Demeter Olympos'tan kaçmış, yüreği
Rheia'nın ilk kızı Hestia'dan hemen sonra sızlayarak ıssız bir yere çekilmiş. Onun
doğmuştur. Öyküsünü kısaca şöyle anlatır küsmesiyle toprağın bereketi kalmamış,
Hesiodos (Theog. 911 vd.): insanlar kıtlık tehlikesine uğramışlar. Zeus
boşuna onu barıştırmaya çalışmış, boşuna
Hades'ten kızı geri vermesini istemiş: Tanrı
Demeter 'in de yatağına girdi Zeus.
kadın yalvarmalara kulak vermiyor, kendisine
Canlıları doyuran, tarlalar tanrıçasının.
Hades'in sunduğu nar meyvesini yemiş olan
Ak kollu Persephone'yi doğurdu Demeter,
Persephone bu sevgi büyüsüyle yeraltı
yeraltı tanrısı Aidoneus
kaçırdı onu anasının koynundan hakimine bağlanmış bulunuyormuş. Bütün
ve bilge Zeus bıraktı kızını ona. yalvarmalarının boşa gittiğini gören Zeus,
Persephone'nin yılın üçte ikisini yani çiçek
açma ve meyve zamanını, anası Demeter'in,
Demeter ekinleri ve özellikle buğdayı geri kalan üçte birini, yani kışı da kocası
simgeler, onun tek efsanesi mevsimleri Hades'in yanında geçirmesini kararlaştırmış.
simgeleyen bir efsanedir. Bu efsane Yunan Böylelikle toprağa yeniden bereket gelmiş.
dünyasının daha çok buğday üreten
Sıkıntılarla dolu bu dolaşmaları sırasında
bölgelerinde gelişmiş, tutunmuştur. En çok
Demeter bir kocakarı kılığına girmiş olarak
tapıldıgı yerler Eleusis ve Sicilya ovalarıdır,
Eleusis kralı Keleos'un evine uğramış. Kralın
ama tapımına Girit'te, Trakya'da ve
karısı Metaneira karşısındakinin tanrı
Peloponnesos'ta rastlanır.
olduğunu anlayamamış. Demeter'e oğlu
Demeter tapımında da, efsanesinde de kızı Demophon'u bakmak, büyütmek üzere vermiş.
Persephone'den ayrılmaz. Kimi zaman "Kore" Demeter bir tanrı besliyormuş gibi çocuğu
(genç kız) adıyla anılan Persephone ile nektar ve ambrosia ile beslemiş. Bir gün
Demeter'e "iki tanrıça" denir. Persephone'nin Metaneira, sütnineyi çocuğu alevler içine
Aidoneus, yani yeraltı tanrısı Hades tarafından tutarken yakalamış. Çok korkmuş olan
kaçırılması Demeter kültünün de kraliçeyeye, tanrıça olduğunu söylemiş, büyük
merkezindedir, tanrıçanın Eleusis'te kutlanan bir İşi bozduğunu bildirmiş: Demophon alevler
myster'lerinde de bu efsanenin derin sırlarına içinde bütün dünya bağlarından kurtulup
ermekle Demeter erenleri arasına karışılırdı. temizlenerek tanrı olacakmış; şimdiyse bir
Bu efsaneyi E. Peterich'in "Küçük Yunan ölümlü olarak kalmış.
Mitologyası"nda (M. Eg. B. yayınları, çeviren Başka masallara göre, Demophon'un erkek
S. Baydur) anlatıldığı gibi alalım: kardeşi Triptolemos tanrının evlatlığıymış.
"Persephone bir gün oyun arkadaşlarıyla Triptolemos kanatları bulunan sihirli bir
birlikte çayırda çiçek toplarken birdenbire yer arabayla bütün dünyayı dolaşıyor, insanlara
yarılmış, tanrı Hades arabasıyla dışarı tarla bakımını ve Demeter tapımını
çıkagelmiş, kızı yakaladığı gibi kaçıp gitmiş. ögretiyormuş. Anlatıldığına göre, tanrı kadının
Ümitsizlikten ne yapacağını bilmeyen tanrı kendisi, Keleos'la oğullarına Eleusis'teki
ana, kızını araya araya bütün dünyada Demeter tapınağını kurmak öğüdünü vermiş.
dolaşmadık yer bırakmamış. Sonunda her şeyi Bu tapınağın mysteria denilen gizli tapımı
gören ve bilen güneş tanrı Helios Kore'nin bütün eskiçağ boyunca büyük bir saygı
bulunduğu yeri söylemiş. Bunun üzerine görüyordu" (Eleusis, Keleos, Metaneira,
Triptolemos). çünkü Musa öğretmiştir onlara ezgi
söylemeyi,
Demeter'in İasion adlı bir ölümlüyle
Musa çok sever ozanlar soyunu.
macerası da anlatılır. Bu macera tanrıçaların
ölümlü erkeklerle sevişmelerine bir örnek
olarak gösterilir (Od. V. 125) ve İasion'dan Kral Alkinoos da hiçbir şöleninden eksik
zenginliği, bolluğu simgeleyen Plutos adlı bir etmez onu, şölene oturulacak mı, hemen
oğlu olur (İasion, Plutos). çağırır (Od. VIII, 44 vd.).
Atina'da her ekim ayında yalnız kadınların Gelince altın çivili bir koltuğa oturturlar
katıldıkları "Thesmophoria" bayramı kutlanır ozanı, yemek dolu bir masa çekerler önüne,
ve iki tanrıçaya da "thesmophoriai" yani yasa sazını asarlar başının üstünde bir çengele ve
getiren, insanlara doğal yasaları öğreten şölende, oyunda, bedenin de, ruhun da
tanrıçalar denirdi. Aristophanes devineklerini yöneten bu ozandır (Od. VLIL
"Thesmophoria Bayramını Kutlayan Kadınlar" 261 vd.).
adıyla bir komedya yazarak, kadınların nasıl
Ozan Demodokos birkaç kez sahneye çıkıp
bu gizli törenler sırasında kadın düşmanı
ezgi söyler. Odysseia'da, Ares'le Aphrodite'nin
Euripides'i suçladıklarını sahneye koymuştur.
aşklarını söyler (Od. VIII, 267 vd.), ve Troya
Romalıların tapındıkları Ceres, savaşını söyler, destanlık yiğitleri anar, o sıra
Demeter'den pek farklı değildir. Oysa Odysseus duygulanır, kimliğini açığa vuracak
Demeter'le Anadolu'nun bereket tanrıçası bir dilekte bulunur, şöyle der ozan (Od. VIII,
Kybele arasında hemen de hiçbir ilişki 487 vd.):
kurulamaz.

Demeter'e yazılmış birçok övgüler vardır.


Daha çok sayarım, Demodokos, seni tekmil
Bunların en önemlilerinden biri Homerik ölümlülerden.
denilen bir hymnos'tur, biri de İskenderiye'li Sanatı ya Musa öğretti sana, ya da Apollon.
şair Kallimakhos'tandır. Ne güzel söyledin Akha'ların destanını,
olduğu gibi,
Demodokos. neler yaptıklarını ne güzel söyledin,
Bunca bin dizelik Homeros destanlarında nelere katlandıklarım, neler çektiklerini.
Haydi şimdi geç başka bir konuya,
öylesine usta bir ya da birkaç ozanın sesini,
şu tahta at olayını anlat şimdi bize,
sözünü dinler de, bir tekinin adını öğreniriz
Athena’nın yardımıyla Epelos yapmıştı onu
yalnızca, o da Demodokos'tur. Demodokos
hani,
Phaiak kralı Alkinoos'un sarayında görevli
getirmiş Akropolis’e dayamıştı tanrısal
ozandır. Adından da belli olduğu gibi demos; Odysseus da kurnazca,
halkla ilişkilidir. Bu, ozan, halka söyler, İlyon'u yıkacak adamlarla doluydu içi.
halktan saygı görür; değerlidir, halkın saydığı Anlatabilirsen bunları, getirip bir biçimine,
ve sevdiği bir kişidir. Odysseus kendisi şöyle bundan böyle tekmil insanlara ben de
tanımlar ozanı (Od. VIII, 478 vd.): diyeceğim ki:
Tanrı sevdi onu, tanrısal bir şiir bağışladı
ona.
Ozanlar saygı görürler ve değerli bilinirler Odysseus'un da yiyordu içi içini,
bu yeryüzünde yaşayan tekmil insanlar yanaklarını ıslatıyordu kirpiklerinden sızan
arasında, yaşlar...
Pyrrha'nın bir oğlu olur, adı Hellen, onun da üç
oğlu olur: Doros, Ksuthos ve Aiolos. Doros'la
Yalnız Alkinoos farkına varır Odysseus'un
Aiolos doğrudan doğruya Dor ve Aiol ırklarının
ağladığının, susturur ozanı ve sorar konuğuna
atası, Ksuthos ise çocukları Akhaios'la İon
niçin acı gözyaşları döktüğünü "dinlerken
yoluyla Akha'ların ve İon'ların atası olur (Tab.
Argos'luların ve İlyon'un başına gelenleri".
20; Tufan, Hellen).
Odysseus da işte o zaman başlar Odysseia'
(2) İlyada'da adı geçen bir Deukalion daha
yi, yani geçirdiği bütün serüvenleri anlatmaya.
vardır: Girit kralı Minos'la Pasiphae'nin oğlu ve
Demodokos Odysseia destanının en Troya savaşına katılan Meriones'in dedesidir
sevimli, en ışıklı bir kişisidir. Homeros'un (Meriones). Theseus'un dostu olan bu
kendisi midir? Kör ozan üstüne nice söz Deukalion Kalydon avında da bulunmuş.
söylendi, nice mürekkep döküldü. Homeros
kör müydü, değil miydi diye tartışıldı. Devler ve Tanrılar Savaşı (Titanomakia).
Okuyucu kendi duygu ve izlenimine göre karar Hesiodos Olympos tanrılarına kadar
versin, ben bugüne dek okuduğum bunca birbirini izleyen soyları, kuşakları, saydıktan
yapıtların hiçbirinde şair Homeros'un gözü gibi sonra, şöyle der (Theog. 630 vd.).
gören göz görmedim.

Demophon. Titan tanrılarla Kronos oğulları


ki birileri, mağrur Titanlar, Othrys'de,
Bkz. Demeter.
öbürleri, tüm nimetleri verenler,
Olympos'un tepesinde oturanlar,
Deukalion. uzun zamandan beri savaşıyorlardı
(1) Soylar mythos'unda Hesiodos tunç soylu güçlü saldırılarla birbirlerine girerek.
insanların kendi elleriyle yok olduklarını, ad Yürekleri hınçla dolup taşarak
bırakmadan öbür dünyaya göçüp Hades'in tam on yıl cenkleşti durdular,
karanlıklarına gömüldüklerini söyler, ama bitip tükenmek bilmiyordu bu kavga,
bunun nasıl olduğunu anlatmaz. Tufan sözü ve belli değildi kimin kazanacağı.

kavramına rastlanmaz en eski Yunan


kaynaklarında. Ne var ki Yunan mythos'unun
Demek ki Zeus Kronos'u yenmekle
Tufan kahramanları Deukalion'la Pyrrha'nın,
egemenliği hemen ele alamadı,
insanlığın başına gelen yıkımlarının
Olympos'luların saltanatı ancak kendilerinden
kaynağında bulunan Prometheus ve
önceki kuşakla on yıl süren bir savaştan sonra
Epimetheus soyundan olmaları (Tab. 3)
kurulabildi. Bu başarının da ancak Yüz Kollu
Hesiodos'un Sümer, Babil ve Samî
Devlerin yeraltındaki hapislerinden
kaynaklarından bazı efsaneleri alıp, bazılarını
çıkarılmalarıyla sağlanabildiği belirtilir.
almadığını gösterir. Yunanlıların Tufan
Othrys'le Olympos ikisi de Thessalia'nın birer
efsanesi daha sonraki bir çağda, belki
yüksek doruğudur. Bu iki dağın tepesinden
Tesalya'da uydurulmuş ve kahramanları
sürdürülen savaş Theogonia'nın en renkli, en
Deukalion'la Pyrrha, Prometheus-Pandora
devinekli sahnelerindendir (Theog. 666-735):
mythos'una bağlanmış olabilir. Bu efsane
Hellen ırkının atasını kurma işine de yaramış,
şöyle ki Tufan'dan kurtulan Deukalion'la Ogün tanrı ve tanrıça hepsi
azgın bir cenk havası estirdiler, gözlerin gördüğü, kulakların işittiği
Hepsi, Titan tanrıları, Kronos oğulları göklerin yerle çarpışmasından doğabilecek
ve Zeus 'un gün ışığına çıkardığı görüntülere ve seslere benziyordu.
güçlerine dayanılmaz azgın devler, Daha büyük olamazdı gümbürtü.
Her birinin yüz kolu vardı onların Biri çökerken öteki üstüne düşse onun.
omuzlarında heybetle savrulan, Böylesine büyüktü gümbürtüsü
her birinin elli de kafası vardı birbiriyle cenkleşen tanrıların.
güçlü bedenlerinin omuz başlarında. Rüzgârlar da karışıp bu kaynaşmaya
Dikildiler Titanlara karşı korkunç savaşta savuruyorlardı sarsılan toprağı
koca ellerinde yalçın kayalarla. karıştırıp birbirine tozları,
Titanlar da atılıyordu şevkle sıra sıra, şimşekleri, yıldırımları, gümbürtüleri,
her iki taraf gösteriyordu var gücünü. büyük Zeus'un bu savaş silahlarını.
Çevrede sonsuz deniz homurdanıyordu, Bir yandan öbür yana taşıyorlardı
Toprak kükredi birden gür sesiyle, savaşların bağırış çağırışlarını.
engin gökler yankılanıp inildedi Yamandı gümbürtüsü bu korkunç savaşın
ölümsüzlerin saldırıları altında, ve yamandı gözlere sığmayan görüntüleri.
koca Olympos sarsılıyordu temelinden, Derken, herkes hışımla birbirine girmişken
ağır bir deprem iniyordu Tartaros'a kadar savaş duraklayıverdi birdenbire.
karışarak gümbürtüsüne korkunç Ama ön saftaki Kottos, Briareus, Gyes,
saldırışların, savaşa doymayan bu yüz kollu devler
savrulan kayaların, gürzlerin. azdırdılar yeni baştan savaşı:
Haykırışlarla yüklüydü atılan her şey, Üç yüz taş birden fırladı
iki tarafın birbirine karışan sesleri bu devlerin güçlü kollarından.
yükseliyordu yıldızlı göklere kadar, Kapkara saldırılarla ezdiler Titanları,
korkunç bir kargaşaya dönerken yol yol toprağın altına tıktılar onları,
boğuşmaları. vurdular zincire yendiklerini
Zeus da artık tutmaz oldu öfkesini. ve gökler ne kadar uzaksa topraktan
Yüreği dolar dolmaz öfkesiyle toprağın o kadar altına gömdüler onları.
bütün gücünü salıveriyordu ortaya. Bir örs gökten düşse dokuz gün, dokuz gece
Şimşekler saçıyordu gökten ve ancak onuncu günü varabilirdi yeryüzüne
Olympos'tan, ve tunç bir örs düşse yeryüzünden ancak
gürbüz elinden fırlayıp uçuyordu yıldırım dokuz gün, dokuz gece sonra varabilir
gök gürültüleri arasında parıl parıl, Tartaros'a.
sallayıp savuruyordu kutsal alevi Tunçtan bir duvar çevirmiştir orayı,
gittikçe sıklaşan şimşekleriyle. üç kat karanlık sarar dar boğazını,
Dört bir yanda, çatır çatır yanıyordu üstünde kökleri bitegelmiştir toprağın,
canlılara can veren Ana Toprak, ve ekinsiz, uçsuz bucaksız denizin.
bar bar bağırıyordu ateş alan ormanlar, İşte orada saklıdır Titan’lar karanlıkta
kaynıyordu karalar ve ekinsiz denizler, bulutları toplayan Zeus'un istemiyle.
yakıcı bir soluk sarıyordu yer oğlu Güçleri yetmez çıkmaya oradan
Titan'ları Poseidon kapamıştır tunç kapıları,
koskaca alevler karışırken bulutlara; dört bir yanda yükselir duvarları.
ne kadar güçlü de olsa Titan tanrılar Kalkan tutan Zeus'un buyruğuyla
kamaşıyordu gözleri şimşek ve durur orada sadık birer bekçi gibi
yıldırımlardan, Gyes, Kottos ve coşkun yürekli Briareus.
akıl almaz bir azgınlık sarmıştı evren
boşluğunu,
Sicharbas'ın altınları olduğu kanısıyla kardeşini
Dia. aldatmaya girişmiş, oysa torbalar kumla
Deioneus'un kızı, İksion'un karısı (İksion). doluymuş. Göçmenler, gide gide Afrika'nın
Libya kıyılarına varmışlar ve orada karaya
Diana. çıkmışlar. Önce Kıbrıs'a uğrayıp Aphrodite
Erken çağlardan beri Yunan Artemis'iyle tapınağından seksen genç kız kaçırarak
bir tutulan İtalya'lı bir tanrıça. Diana'nın kendilerine eş edinmişler. Libya yerlileri Elissa
Roma'da anlatılan efsaneleri Yunan ile adamlarını iyi karşılamış, bir öküzün
Artemis'inden esinlidir. Orestes İtalya'ya Tauris pöstekisine sığacak kadar toprağı seçip oraya
Artemis'ini getirmiş ve Nemi'ye yerleştirmiş. yerleşebileceklerini söylemişler. Elissa da bir
Gerçekten de Latium'un bu şehri çevresinde öküz derisini öyle ince şeritler halinde kesmiş
bir göl, kutsal bir koru ve Diana'nın bir ki, epey bir toprağı elde edip oraya bir kent
tapınağı vardı. Tauris'te olduğu gibi burada da kurmaya koyulmuş. Bu kent sonradan Kartaca
tanrıçaya insan kurban edilirdi. Tapınağa diye anılacak Roma'nın düşmanı, büyük Afrika
başrahip olabilmek için kendinden önceki kentidir. Elissa orada kraliçe olur, ne var ki
başrahibi tanrıçaya kurban etmek gerekirmiş yöre krallarından biri ona talip çıkar,
bu tapınakta. Başka bir efsaneye göre, tanrı evlenmek ister. Elissa bu isteği tiksintiyle
Asklepios'un dirilttiği Hippolytos Artemis'e karşılar, ama komşu krala karşı
kaçırılıp İtalya'ya getirilmiş ve Virbius adıyla koyamayacağını bildiği için, üç aylık bir
tanrıçanın kültüne girmişti. düşünme süresi ister, o sırada ölen kocasının
ruhunu yatıştıracağını söyler. Üç ay sonra da
Roma'lıların gözünde Diana avcı tanrıça
bir odun yığınının üstüne çıkarak kendini diri
değil de, daha çok Apollon'un kardeşi bir ışık
diri yakar.
tanrıçası sayılırdı (Artemis).
Vergilius'un bu efsaneyi kullanarak
Dido. yarattığı öykü şöyledir: Elissa'nın adı Dido'ya
Kartaca kraliçesi Dido'nun efsanesi çevrilir, Sicharbas Sychaeus olur. Destan,
Vergilius'un "Aeneis", destanına dokunaklı bir Aeneas'ın Kartaca topraklarına ayak
sevda romanı olarak girmezden önce de vardı basmasıyla başlar, kentini kurmakta olan
ve şöyle anlatılırdı: Fenike kenti Tyros'un kralı kraliçe Troya'lı kahramanı görür görmez
iki çocuk bırakarak ölmüş, biri kızı Elissa, çarpılır, tanrıça Aphrodite'nin düzenlerine
öbürü oğlu Pygmalion. Babası öldüğü zaman kurban gider. Aşkı ona her şeyi unutturur,
Pygmalion çocukmuş, ama halk onu krallığa Vergilius kraliçenin Aeneas'a Troya savaşını
seçmiş, amcası Sicharbas'ı da naip olarak nasıl anlattırdığını uzun uzadıya gözümüzün
saptamış ve Elissa'yı onunla evlendirmiş. Ne önüne serdikten sonra, bir av sırasında fırtına
var ki Pygmalion amcasının definelerine göz ve doludan kaçan Troya'lı kahramanla
dikerek Sicharbas'ı öldürtmüş. Bu korkunç Kartaca'lı kraliçenin nasıl bir mağaraya sığınıp
durum karşısında Elissa Tyros'tan göçmeye orda Eros'un oklarına dayanamadıklarını,
karar vermiş ve yanına kentin ileri büyük bir aşk harlayışıyla birbirinin olduklarını
gelenlerinden bir grupla Sicharbas'ın definesini anlatır. Hemen Fama diye bir tanrıça çıkar
de alarak denize açılmış. Yolda giderken ortaya, dedikoduyu simgeleyen, bu Fama
gemiden ağzına kadar dolu torbalar gider dünyanın dört bir yanına yayar haberi,
atıyorlarmış denize. Dido bu torbaların içinde Dido'nun Aeneas'la seviştiği haberini; Zaman
geçer, Dido aşkını kız kardeşi Anna'ya açar, bu
sırada komşu kral İarbas, Dido'nun bir Pers savaşlarından sonra İonya'nın yeniden
yabancıyla sevişmesini rezalet sayarak Dido'yı kalkınmasıyla Miletos Didyma tapınağını bir
sıkıştırır. Tanrılar da Odysseia misali araya daha kurmak ve bilicilik merkezini
girerler ve Aeneas'a haberci gönderirler ki, canlandırmak yoluna gider. Bu iş çok büyük
kaderi Dido'nun yanında keyif sürmek değil, çapta tutulur: Mimar olarak, Efes'te yanan
İtalya'ya gidip yeni bir kent, bir devlet Artemision'u yeniden yapan Panionios'la,
kurmaktır. Aeneas boyun eğer, gizlice Milet'li mimar Daphnis seçilir. Bitince Didyma
kaçmaya hazırlanır, Dido farkına varır, tapınağı dünyanın sekizinci harikası olacaktır.
aralarında sert bir tartışma, büyük bir kavga Ne var ki yeni Didymeion 150 yıl boyunca
kopar, kraliçe sevgilisini alıkoyamayacağını Milet'in hazinesini yıprattığı halde, bir türlü
anlar ve canına kıymayı göze alır; bir odun tamamlanamamış, tapınak hiçbir zaman doğru
yığını hazırlatır, Aeneas'la birlik, dürüst bir çatıyla örtülememiştir. Hıristiyan
beraberliklerini yansıtan ne varsa hepsini ortaçağında Didyma' nın hâlâ orada durduğu
oraya yığar, gece yarısı gene tanrıların dürtüsü ve belki de canlılığını sürdürdüğü tapınağın
üzerine Troya'lılar yelken açtıklarında, Dido tabanında çizili görülen haçlardan belli. Işık
gidişlerini gözler, sonra kılıcının üstüne tanrı Apollon'un gücünü Hıristiyanlar da kolay
atılarak kendini öldürür. Böylece hazırlanan kolay söndürememiş olacaklar ki, hemen
odun yığını ölüsünün yakıldığı odun yığını arkalarından gelen puta tapanlar haçları birer
olacaktır. Uzaklaşan Aeneas ufukta daireyle çevirmişler.
sevgilisininin yanan mezarından yükselen
Didymeion'a gelen duacılar, Panormos
dumanları görür. Bu serüven Latin şairinin en limanında karaya iner ve dört Idlometrelik,
güzel, en içli dizeleriyle dile gelmiştir. Anna
aslanlarla süslü yolu yürüyerek varırlardı
diye anılan kız kardeşi belki de ilerde Anna
tapınağa. Delphoi'de olduğu gibi Didyma'da da
Perenna adıyla tapılan Roma tanrıçasıyla bir
falcılar kadınmış. Ellerinde kutsal bir değnek,
tutulabilir (Aineias, Anna Perenna).
bir kuyunun üstünde oturur, kara sularda
gördükleri ışıltıları yorumlarlar ve bilicilere
Didyma-Didymeion.
fısıldarlarmış. Tanrı sarhoşluğuna kapılmış
İonya'nın en büyük kenti Miletos'un Didyma kadının ağzından gelişigüzel dökülen sözleri
denilen yerde kurduğu Apollon tapınağına vezinli dizeler halinde dile getirmek de bilici
"Didymeion" denirdi. İlkçağ yazarları bu adın rahiplerin göreviydi (Brankhos,
kaynağını vermiyorlar; ikiz tapınak, ya da Brankhosoğulları).
ikizler tapınağı anlamına gelen bu ad, iki
doruklu bir dağdan, ya da tanrı Apollon'un Dike.
sevdiği ikizlerden gelmedir diyenler var. Oysa
Dike, Themis'le Zeus'un kızı ve Eunomia ve
-Didym- kökü Yunanca değil, Anadolu'nun yer
Eirene'yle birlikte Hora'ların biridir. Adı Yunan
adlannın çoğu gibi, Yunan öncesi bir
dilinde birçok anlamlara gelir; simgelediği
zamandan kalma olsa gerek. Nitekim Apollon'a
başlıca soyut kavram hak, doğruluk ve
-Apollon adı da Yunanca değil, onu Yunan
adalettir. Dike sözcüğü, adaletin uygulandığı
diline bağlamak amacıyla yapılan bütün
mahkeme için de kullanılır, mahkemede
açıklamalar yetersizdir- Greklerin Anadolu'ya
verilen hüküm için de; "diken didonai"
gelmesinden önce tapındırdı herhalde
deyimiyse ceza görmek anlamına gelir.
Didyma'da.
Dike insanlar arasında yaşar, onun içindir
ki, şiirde de, düzyazıda da çok adı geçer. Dike kurulu bir insan cenneti.
kavramından Yunanlıların ne anladığını iyice
Hesiodos'un bu yüce görüşünü tragedya
kavramak için başlıca kaynaklarımız Hesiodos
yazarları da benimser, benimseyenlerin, dile
ve tragedya yazarları olsun. Bu kavramı
getirenlerin başında da Aiskhylos gelir. Ahlakı
incelemeye değer.
her şeyden üstün tutan bu şair, doğruların
Hesiodos'un ikinci büyük eseri "İşler ve ocaklarında mutluluğun ürünleri bulunduğunu
Günler"de Dike'ye 180 dizeye yakın uzun bir söyler (Ağam. 750 vd.); Sophokles de Elektra
bölüm ayrılmıştır. Bu bölüm Hesiodos'un bütün tragedyasında, işlenen suçun hemen peşinden
hayat felsefesini verir. Yalnız Hesiodos'u Dike'nin öç tanrıları Erinys'lerle birlikte
tanımak bakımından değil de, orta halli bir geldiğini ileri sürer (Elekt. 472 vd.).
insanın toplum içinde Dike tanrısal kavramını
Şiirde bir tanrısal varlık olarak
nasıl görüp, nereye yerleştirdiği açısından
canlandırılan Doğruluk gitgide soyutlaşır
incelemek istiyoruz bu parçayı. Bölüm bir
Yunan düzyazısında ve sonunda Platon'un
hayvan masalıyla başlar (İşl. 202 vd.);
bunca diyalogunda, özünün nitelikleri, toplum
"krallara" yani kadılara, yargıçlara seslenen
içinde yeri ve etkisi araştırılan "to dikaion"
şair hayvanlar dünyasında kaba kuvvetin diye dinsiz bir felsefe kavramına döner.
hüküm sürdüğünü, ama insanlar dünyasında
öyle olmadığını söyler. İnsanlar arasında Dike Diktynna.
vardır. Dike tanrı Zeus'tan gelir, Dike yani
Bkz. Britomartis.
doğruluk toplulukların varlığını ve
mutluluğunu sağlar. Hesiodos burada tanrıça
Diktys.
Dike'ye uzun bir övgü yazar. Kardeşi Perses'ten
Bkz. Danae.
haksızlık gören ve yargıçlarca korunmayıp
hakkını alamayan Hesiodos'un Dike'ye bu
Diomedes.
övgüsü patetik olmakla kalmaz, kendilerine
(1) Bir Trakya kralı. Ülkesine gelen
yargıç deyip de rüşvet alarak eğrilik yoluna
yabancıları atlarına yem olarak verirmiş.
sapan krallara da etkin bir derstir.
Herakles, Diomedes'i kendi atlarına yedirerek
Soylar mythos'u dünyayı bir cehenneme bu vahşi töreye son vermiş (Herakles).
çevirmekle bitmişti. Yoksulluk, umutsuzluk
(2) Tydeus'la Deipyle'nin oğlu, Troya
sarmıştı ortalığı, insan Pandora'nın işlediği suç
önünde savaşan Argos'lu yiğitlerin en yamanı
(ki buna da suç denmez ya, bir tedbirsizlikti
(Tab. 23). Diomedes'e verilen sıfatlar hep
sadece) yüzünden ne kadar kötülük varsa,
savaşta üstünlük gösterir niteliktedir. Babası
hepsini başlarına bela etmişlerdi. Bundan
gibi ünlü, güçlü bir at sürücüsü olmaya özenir
kurtuluşu adalete güvenle, Dike'yi insanların
Diomedes. Diomedes'e bütün bir bölüm
arasına almak, onu her işte uygulamakla
ayrılmıştır İlyada'da, orada tanrıça Athena ona
görmek ve salık vermek Hesiodos'un Yunan
destek olup, her türlü yiğitle, giderek
düşüncesine en büyük katkısıdır. Kratos'la
tanrılarla bile boy ölçüşmeye kışkırtır onu. İki
Bia'yı kendine başlıca yardımcı eden Zeus
benzetmeyle Diomedes'in atılganlığı dile
burada bir zorba olmaktan çıkıyor, insanlığa
getirilir.
yarar ve iyilik getiren tanrı, gerçek bir tanrı
oluveriyor. Yeryüzü de yeni baştan bir altın (İl. V, 142):
çağa, bir cennete dönüyor. Doğruluk üzerine Tıpkı bir aslan gibi kudurmuştu işte
dev yapılı Diomedes, Troyahlara Troya savaşı bitip de Argos'a dönünce kendisini
saldırınca. aldatan karısı Aigialeia'nın kurduğu tuzaktan
zor kurtulmuş. Bu ceza ona yaraladığı
Aphrodite'den gelmeymiş.
(İl. V, 87 vd.):
Diorfiedes "Thebai'ye Karşı Yediler"
Eriyen karlarla beslenip taşan bir ırmak
destanında da rol oynar. Babası Tydeus,
gibi
köpürüyordu Diomedes ovada. Adrastos'un damadı olmak bakımından bu
Zeus 'un yağmuru yağınca sağanak sağanak, seferde ön planda savaşmış ve büyük bir ün
birdenbire kabarır, taşar o ırmak, kazanmıştı. At adam Kheiron tarafından
akar hızla, yıkar sınırlarını, yetiştirilen Diomedes de dedesi Adrastos'tan
tutamaz onu üst üste yığılı toprak, Argos tahtını miras aldıktan sonra,babasının
bol çiçekli bahçelerin duvarları tutamaz öcünü almak üzere Epigon'lar seferine katılır.
onu, Diomedes gücü kuvveti ve gözüpekligiyle
gelir, yok eder insanların el emeğini.
Yunan efsanesinde Herakles'ten hemen sonra
Troya’lıların sıraları Tydeus-oğlunun elinde
gelen üstün bir yiğit sayılır.
oluyordu iste böyle darmadağın,
çok kalabalıktılar, ama dayanamıyorlardı.
Dione.
Hesiodos Dione'yi Okeanos'la Tethys'ten
Diomedes, Lykia'lı yiğit Pandaros doğma üç bin Okeanos kızı arasında sayar
tarafından yaralanınca büsbütün kudurur, art (Theog. 253). Homeros destanlarında bu
arda altı Troya'lı öldürür, iki esir aldıktan tanrıça Zeus'Ia evlenerek Aphrodite'nin anası
sonra Pandaros'u da tepeler (V, 290 vd.), olur. Güzellik tanrıçası oğlu Alneias'i korumak
Aineias'ı, iki insanın kaldıramayacağı kadar için savaşa karışıp da Diomedes'in kargısıyla
ağır bir taşla yaralar, o sırada oğlunun yaralanınca, Dione onu tam bir ana şefkatiyle
yardımına koşan Aphrodite ile çarpışır. sarar, öğütler verir, yarasını iyi eder (İl. V, 370
Aphrodite ile yetinmez, Ares'i de yaralar vd.):
Diomedes (V, 855 vd.). Destan boyunca Aphrodite, anası Dione nin kapandı
savaşta da, karada da ön planda görürüz dizlerine.
Diomedes'i. Odysseus'la birlikte gece keşfe Dione kollarıyla sardı kızını, okşadı diller
çıkar, Troya'lı gözcü Dolon'u öldürürler (X, 272- döktü:
"Hangi tanrı kıydı sana, yavrucuğum,
279), öldürmeden önce de birçok sırlar alırlar
göz göre göre bir kötülük mü işledin ki?"
ağzından. Sonra Trakya'lıların kampından
Karşılık verdi cilveli Aphrodite, dedi ki:
geçerken, korkunç bir katliam yaparlar,
"Tydeus oğlu, taşkın canlı Diomedes vurdu
önderlerleri Rhesos'u öldürüp, atlarını alıp beni,
götürürler. sevgili oğlumu, Alneias 'ı çekiyordum
Diomedes, taşkın canlı da olsa, yasa, töre savaştan;
bilmez bir yiğit değildir. Glaukos'la tekmil insanlar arasında onu severim en
çok.
çarpışmaktan vazgeçmekle konukluk
Kavga Troya'lılarla Akha'lar arasında değil
kurallarına saygısını belirtir (İL VI, 12 vd.)
artık,
(Glaukos, Bellerophontes). İlyada'dan sonraki
Danao'lar başladı ölümsüzlerle
destanlarda Odysseus'la birlikte Lemnos'a gidip çarpışmaya".
Philoktetes'i aradıkları anlatılır (Philoktetes). Karşılık verdi yüce tanrıça Dione, dedi ki:
"Aldırma kızım, sık dişini, bağrına taş bas. uzanan bütün Asya ülkesini, Barbarlarla
Biz Olympos 'ta saray kurmuş tanrılar Hellen'lerin karışık yaşadığı, güzel hisarlarla
çok çektik insanlardan, süslü şehirleri dolaştım. Oralarda korolarımı
epey de çektirdik birbirimize... topladım; dinimi, ayinlerimi öğrettim; şimdi
Diomedes'i de gök gözlü Athena saldı senin
kendimi Hellen'lere tanıtmak istiyorum.
üstüne.
Hellen toprağında Bakkha'ların keskin
Ama şunu bilmiyor Tydeus'un o çılgın oğlu:
çığlıklarıyla çınlattığım, kadınlarının çıplak
Ölümsüzlerle savaşan insan çok yaşamaz".
Böyle dedi, sildi iki eliyle vücutlarını ceylan postlarıyla sarıp ellerine
Aphrodite'nin bileğindeki özü, thyrsos'u, sarmaşıklı asayı verdiğim ilk şehir
yara iyi oldu, ağır acılar dindi. Thebai oldu.

Tanrı Thebai'de gerçekleştirmek istediği


amacı da anlattıktan sonra, Bakkha'lar korosu
Dionysos. girer ve aşağıdaki ezgiye başlar:
Dionysos adındaki tanrının ilkçağ din, Bakkhalar korosu:
efsane, sanat ve yazınında ne denli bir yer
Asya topraklarından geldim,
tuttuğunu Apollon'a ayırdığımız bölümün
yüce Tmolos'u aştım,
girişinde tanımlamaya çalıştık. Sabahattin tanrımız Bromios uğrunda
Eyuboğlu'nun Fransız bilgini Mario Meunier'nin durmadan, yorulmadan koşuyorum.
çevirisinden dilimize aktardığı "Bakkha'lar" Euhoi diye bağırarak
kitabının önsözünde söylediği gibi, Bakkhos'un şerefine.
"Euripides'in bu tragedyası eski Yunanistan'da Kim o, yolda gezen?
Dionysos dininin İncil'i yerinde" idi. Biz de, Kim o, kim o, yolda gezen?
dinsel kişiliği dal budak salmış, tapımı çeşitli Çekilsin herkes damının altına,
temizleyip kapansın bütün ağızlar;
ve ayrıntılı inanç ve görüşleri, insanlığın
şimdi ben, Euhoi sesleriyle
derine giden birçok düşüncelerini bir araya
Dionysos'u kutluyorum.
toplayıp yansıtan bu tanrının incelenmesine
"Bakkha'lar" oyunundan aldığımız bir parçayla
Ne mutlu bahtı açık olana,
başlamak istiyoruz. İnanıyoruz ki, bu parçanın ne mutlu tanrıların sırlarına erene!
gereğince yorumlanması bize Dionysos tanrıyı Hayatını temizleyip günahlardan,
bütünüyle kavramak ve doğru yolda anlamak ruhunu Bakkhos'a verene!
olanağını verecektir: Yıkayıp bütün kirlerini dağlarda,
Tanrının delisi olana!
Tragedya'nın açılışında Dionysos sahneye
Ne mutlu, yoluyla kutlayana
çıkarak şöyle konuşur:
Kybele anamızın cümbüşlerini;
Dionysos — İşte ben, Zeus'un oğlu ne mutlu, tyrsos'u sallayarak
Dionysos, Kadmos'un kızı Semele'nin yıldırım başına sarmaşıklı çelengi takarak
dolu şimşekler içinde doğurduğu tanrı, Thebai Dionysos'un ardından gidene!
toprağına ayak basıyorum. Tanrılığımdan Haydi, Bakkha'lar, durmayın,
indirin Bromios'u Phrygia dağlarından;
soyunup insan suretine girdim... Ben Lydia'nın
getirin Dionysos'u, tanrı babanın tanrı
altın ovalarından geliyorum. İran'ın güneşten
oğlunu,
kavrulan kırlarını, Baktria'nın uzun surlarını;
Hellen ülkesinin mutlu şehirlerine.
Media'nın buzlarla örtülü topraklarını, saadet
O tanrılar ki bu, anası, eski bir zamanda,
diyarı Arabistan'ı, tuzlu denizin kıyılarında
doğum sancıları içinde, Bakkhos alaylarının ardından!
çarpıldı Zeus'un yıldırımlarına; Sarılıp gezmek benekli ceylan postuna,
can verdi düşürüp karnındakini. serilip yatmak toprağa!
O zaman Kronos'un oğlu Zeus Yakalayıp boğazlamak yaban tekelerini.
aldı düşen çocuğu, Kanlarını içmek, çiğ çiğ yemek etlerini!
görmesin diye karısı Hera, Euhoi! diye bağırınca Bromios.
sokup kendi baldırına atılmak Lydia'nın, Phrygia'nın dağlarına!
altın kancalarla kancaladı. O zaman yeryüzünde derelerde süt akar,
Sonra, Moira'lar vakti doldurunca derelerde şarap akar, bal akar;
Zeus doğurdu boğa boynuzlu tanrıyı; yükselir sanki yerden,
başına bir çelenk taktı yılanlardan. Lübnan buhurunun dumanları.
Onun için Mainad'lar, Bakkhos, elinde kızıl alev saçan narteks,
yılanları toplar, saçlarına örerler. sihirli gür saçları rüzgârda,
koşturur peşinden dağlara düşmüş koroları.
Ey Thebai, Semele'yi besleyen toprak,
takın artık sarmaşık çelenklerini. Ve haykırır ruhları coşturan sesiyle:
Açılsın çiçekleri, açılsın "Hey Bakkha'lar, koşun,
güzel meyveli yeşil saparnanın! koşun Bakkha’lar!
Bürün yapraklarına meşelerin, çamların! Irmağından altın akan Tmolos'u
Giyin benek benek ceylan postunu, şenlendiren kadınlar!
süslen ak koyunların yününden örgülerle, Kutlayın Dionysos'u
yansın elinde narteks'lerin sönmez ateşi! derin gümbürtülü davullarınızla;
Yakındır yeryüzünün korolarla coşup Euhoi sesleriyle çağırın Euhios tanrıyı!
taşması. Phrygia 'dan kopup gelen güzel çığlıklar
karışsın, sizi dağdan dağa koşturan
Bromios geliyor, olaylarıyla, dağdan dağa, kavalların tatlı seslerine".
Dionysos delisi kadınların O zaman Bakkha, sevinç içinde,
gergeflerini, mekiklerini bırakıp sıçrar, çayıra giden bir tay gibi
kaçtıkları dağlara. anasının ardından;
atılır bir ok gibi ileri.
Ey karanlık diyarı Kureta'ların,
Girit'te Zeus'un doğduğu kutsal mağaralar,
orada icat ettiler, benim için, (1) ADLARI.
üç sorguçlu miğfer giyen Korybant'lar
Bu metinde de görüldüğü gibi tanrıya bir
çembere gerilen deriyi,
Orada karıştı coşkun davul sesleri
adla değil, birçok adlarla seslenilmektedir:
Phrygia kavallarının tatlı nefeslerine. Dionysos, Bakkhos, Bromios ve Euhios, biraz
Korybant'lar davulu Rhea anamıza verdiler ötede Dithyrambos ve başka metinlerde de
Bakkha'ların çığlıkları arasında İakkhos ve İobakkhos. Hiçbir Olympos tanrısı
gümbürdesin diye. bu kadar çok adla anılmaz, çok adlılık olsa
Onu coşkun Satryr'ler Ana Tanrıçadan olsa Anadolu Ana Tanrıçası Kybele ve onun
aldılar, benzeri Artemis'te görülür. Aynı kaynaktan
sesini korolara karıştırdılar, olduğu yukarda okunan parça boyunca da
Dionysos'a hoş gelen Trieterit
anlaşılan Dionysos'un adları anlamlıdır.
Bayramlarında
Birincisi yani Dionysos adı bugüne bugün
büsbütün açıklanmış değildir. Dio-ve -nysos
Koşmak ne güzel, dağlarda
diye iki kökenden katışıktır, Dio-Zeus'un Bakkha'lar alayının kırda, bayırda kendinden
özneden gayrı hallerinde görülen (Dios, Dia, geçmiş olarak tanrı coşkusu içinde koşunca
Dii) kökeni taşımakta, ki bu köken Latince bağırdığı "Euhoy" ya da "Euhay" seslerinden
Deus'ta görüldüğü gibi tanrı anlamına türemedir, İakkhos ise çığlık anlamına gelen
gelmektedir, buna Nysa eklenince, Dionysos "iakkhe" sözcüğünün erkek adına çevrilmesidir.
Nysa tanrısı, giderek Nysa Zeus'udur demek. Bromios'a gelince, açıkça bir ses
Neymiş bu Nysa? "Vahşi hayvanlar yatağı Nysa benzetmesidir ve gürleyen, gümbürtülü
dağı" deniyor Bakkha'larda, tıpkı İda dağı için anlamındaki bu sıfatın ve ondan türeme su,
Homeros metinlerinde söylendiği gibi. Ama ateş, fırtına ve davul gürültüsünü yansıttığı
Nysa, İda ile bir tutulmuyor, açıklamalarda görülür. Dionysos doğayla karışan, doğayı
Nysa, efsanelik bir dağ diye gösteriliyor: simgeleyen ve tanrı olduğuna göre, adları da
Hermes, Zeus'un buyruğuyla Dionysos'u insanın doğa karşısında çıkardığı ses ve
çocukken bu dağın perilerine emanet etmiş ünlemlerle dile getirilir. Bu adlarının ardında
(tıpkı Zeus'un Girit mağaralarında ya da kaynağında insan düşüncesi ve
nympha'larca büyütüldüğü gibi), bu dağ ise mantığıyla kurulmuş bir kavramsal sözcük
Homeros'un İlyada'sında Trakya'da gösterilir arama boşunadır. Dionysos coşkusu, yani şarap
(İl. VI, 133), ama Tesalya'da, Makedonya'da, ve sarhoşluk insanları içinde yaşadıkları
giderek Hindistan ve Arabistan'da da Nysa kalıpların baskısından da kurtardığı içindir ki,
dağları vardır, Anadolu'da aynı adı taşıyan bu tanrıya Yunanca "Eleutheros", hür, özgür,
birkaç dağ ve Aydın yöresinde Nysa özgürlük veren sıfatı takılmış, Roma dininde
(Sultanhisar) adlı bir kentin yıkıntıları da de Dionysos'un Latince adı, tam bu anlama
görülür. Dionysos'un baştanrısı olduğu dağ gelen Liber olmuştur.
hangisidir? Herhalde özellikle hiçbiri, bu Nysa
(2) DOĞUŞU.
adı Olympos ve İda gibi yüksek dağlara verilen
bir genel ad olsa gerek, tanrı da bir doğa Dionysos dışardan gelme bir tanrıdır, hem
tanrısı olarak yüksek bir dağın doruğunda yabancı, hem de Hellen pantheon'una aykırı
doğmuş ve o dağla simgelenmektedir. düşen bir tanrıdır. Bu tanrıyı benimsemekte
Yunanistan'ın güçlük çektiği, ona karşı
Dionysos adının etimolojisi böylece
direndiği Dionysos üstüne anlatılan efsane ve
açıklanmadığı gibi (kimi mitograflar bu adın
masallarda dile gelir. Denebilir ki, bütün
iki kez doğan anlamına geldiğini ileri sürerler,
efsaneleri bir tek motif üstüne kuruludur:
ne var ki bu açıklama Yunancada desteksiz
Tepki ve direnç.
kalır) tanrıya verilen öbür adlar da
anlamsızdır. Bakkhos ne demek? "Bakkheuo" Doğuş efsanesi buna örnektir: Anası
diye bir fiil, "bakkheion" diye bir isim geçer Kadmos kızı Semele Zeus'la birleşir, ama
sözlüklerde, bunlar Bakkhos coşkusuna seviştiği tanrının gücüne tam inanmamıştır ki,
kapılmak, Bakkhos gizemlerini kutlamak onu bütün araç ve gereçleriyle görmek ister,
anlamını taşır ve Bakkhos adının kendisini böylece yıldırımla çarpılıp ölür. Karnındaki
açıklamaz. Bakkhos adının Trakya kaynaklı yedi aylık çocuğu da Zeus alıp baldırına koyar
olduğu ileri sürülse de, İobakkhos olarak da ve ikinci bir doğumla meydana çıkarır. Bu
karşımıza çıkması düşündürücüdür ve Bromios, ikinci doğum motifini Athena'da da görmüştük,
Euhios ve İakkhos gibi, tanrının öbür adları şu farkla ki Athena Zeus'un kafasından,
gibi bir ses benzetmesi, bir ünlemden türediği Dionysos ise baldırından doğar. Efsanenin
kanısını uyandırır. Gerçekten de Euhios, anlam ve simgesi de şudur: Hellen'lerin
baştanrısı Zeus'tur, dışardan gelme bir tanrısal kaynağı açıkça ve bütün ayrıntılarıyla belli
varlığı ne yapıp yapıp onun buyruğuna olmaktadır. Dionysos bir Lydia-Phrygia
sokmak, ondan çıkmış olarak göstermek tanrısıdır, Homeros destanlarında düpedüz
gerekiyordu. Semele efsanesi işte bu amaçla Asia diye anılan yöreden gelmedir. Bakkha'lar
uydurulmuş, böyle bir bağlantı kurma korosunun İlk sözü "Asia topraklarından
çabasının ürünüdür. Bu efsanenin merkezi geliyorum" ve "Tmolos'u aştım" deyimi,
olarak gösterilen bölge de önemli: Boiotia ve tanrının kendini tanıtlamasına da tıpatıp
başkenti Thebai Yunanistan'da en tutucu ve uygundur: "Ben Lydia'nın altın ovalarından
gerici bir yöre sayılırdı, nitekim Semele'yle geliyorum". Daha sonra da Pentheus'la
doğum efsanesinden sonra, Pentheus tipi de konuşurken, "Vatanım Lydia'dır" der Dionysos.
buradan çıkmıştır (Semele, Pentheus). Kılığı kıyafeti; tavırlarıyla bu bölgenin
özelliklerini taşır da ondandır ki kadınca
Homeros destanlarında adı bir tek kez
gördüğü bu tutumu yadırgar Pentheus. Şöyle
geçen Dionysos için aynı tepkiyi dile getiren
der: "Yabancı bir sihirbazdan da
bir başka efsane anlatılır: Lykurgos efsanesi.
bahsediyorlar; Lydia'dan gelmiş; kokulu
Lykurgos Trakya'lıdır, ama o da Pentheus gibi
saçları, sarı perçemleri, mor yanakları
kovalamaya kalkar "Dionysos'un sütannelerini",
varmış; siyah gözlerinde Aphrodite'nin sihri
yani Bakkha'ları, bu yüzden de ceza görür, kör
parlıyormuş". Davul, dümbelek, tef ve flüt de
edilir (Lykurgos). Ne var ki İlyada'daki bu
Asya denilen bölgenin törelerindendir.
parçada Dionysos insandan korkup kaçan ve
Dionysos'un Manisa-Bozdağ-Sardes yöresiyle
denizin içindeki tanrılara sığınan bir ödlek gibi
gösterilir. Homeros destanlarının zamanından ilişkisi dram boyunca sık sık belirtilir: Dionysos
şöyle der Bakkha'lara: "... Alın Phrygia'dan
Euripides'in "Bakkha'lar"ı yazdığı çağa kadar
getirdiğimiz davulları, anamız Rhea ile benim
çok şey değişmiş ve Dionysos, dışardan gelme
için icat edilmiş olan davulları...", bu Rhea
bu güçlü tanrı Yunanistan'da epey tutunmuştur
denilen tanrıça Manisa dağı eteklerinde
besbelli.
kayaya oyulmuş heykeli bulunan Ana
(3) KAYNAK VE NİTELİKLERİ. Tanrıçadan başkası değildir. Dionysos
Sonradan ve bir amaçla uydurulduğu cümbüşleriyle Kybele'ninkilerin bir olduğunu
besbelli olan Semele ve Thebai hanedanından Bakkha'lar da söyler (yukarda. "Ne mutlu
doğuş efsanesi, tanrının kaynaklarını açığa yoluyla kutlayana/Kybele anamızın
vuran anlatımlarda da tutarsız değişiklikler cümbüşlerini"). Kybele ve Dionysos dinlerinin
yapılmasına yol açmıştır. Dionysos Thebai'de özünde bulunan orgiastik coşku, kendinden
Semele'den doğmuşsa, ta Hindistan ve geçme, vect karakteri her iki tapımda aynı
Arabistan'dan gelişi ne oluyor? Çelişki şöyle simgelere, aynı davranışlara, araç ve
çözümlenmiş: Yunanistan'da doğduğu halde gereçlere başvurulmasıyla da belirir,
tanrının Uzakdoğuya bir yolculuk yaptığı - Bakkha'ların çılgınlığı Kybele törelerinde
turistik bir gezi gibi bir şey - sonra da asma kendilerini hadım eden Pessinus rahiplerinin
kütüğü, şarap ve kendisine tapınanların tutumunu andırır. Kaldı ki gene aynı yukardaki
alayıyla birlikte yurda döndüğü ve dışardan parçada geçen Korybant ve Kureta gibi
getirdiği bu armağanları kendi yurttaşlarına deyimler Dionysos kültünü hem Kybele, hem
(Pentheus Dionysos'un teyze çocuğu olur) bin de Girit'li Zeus kültüne bağlamaktadır. Her
bir zorla benimsettiği anlatılıyor. Oysa üçünün de Anadolu-Girit kaynağından
Euripides'in tragedyasından da Dionysos'un asıl fışkırdığına hiç şüphe kalmamıştır (Kybele,
Zeus). türü olan tragedyayı esinlemiş olmak bu

Dionysos tanrının niteliklerini ele alacak tanrının bir tek tanrısal güç olarak değil de,

olursak, iki büyük alan ve akımı kavradığı göze kolektif bir güç olarak gerçekleşmesinden ileri

çarpar. İlkin bir doğa tanrısıdır, topraktan gelir. Adından ya da adlarından da belli ki

fışkıran bitkileri ve bu bitkiler arasında insanı Dionysos bir değil, bütün bir insanlık halidir.

en çok etkileyenleri, yaşamına yön verenleri Bu yüzden durgun değil, sürekli devinim,

simgeler. Kybele ve öbür doğa tanrıları gibi, değişim halindedir, evrensel yaşamın özellikle

doğayı en belirgin biçimlerle yansıtan insanın beden ve ruhu aracıyla yansıyıp

dağlarda, ormanlarda, yabani hayvanlar ve oluşmasıdır. Bakkha'lar tragedyasında bu halin

yaratıklarla bir arada yaşar ve coşar gösterilir. parlak bir belirtisi dile getirilmiştir: Dionysos

Osiris, Adonis, Attis gibi doğanın mevsim hem tanrıdır, hem insan. Bakkha'lar yerine ve

mevsim değişmelerini de kişiliğinde simgeler. anına göre kadın kişiliğinden vahşi hayvana,

Dionysos her bakımdan doğaya çevriktir, ama yırtıcı azmana dönüşür, böylece gerçeğin

onun simgelediği asıl büyük kuvvet doğanın gerçeküstüne ulaşması ve gerçeğe gerisin geri

kendisi değil, insanla doğa arasında bir ilişki, inmesiyle doğal bir kasırga olan hayatın

insanı doğanın sırlarına erdiren büyülü bir dalgaları yansıtılmış olur. Bu dalgalanmanın
insanlık dünyasında açtığı yaralar, yarattığı
güçtür. Yunan dili bu güce eren insanın
durumunu iki sözcükle yansıtmıştır: korkunç dramlar, facialar, afetler tragedya

"Mainomai" ve "enthousiasmos". Doğa sırlarına denilen o şaşırtıcı, tüyler ürpertici hayat

ve gücüne ermek, yani tanrılaşmak, insan için aynasında görülür. Kişinin bilinçüstü ve

ulaşımı en çok özlenen bir aşamadır. Dionysos bilinçaltına dek erişebilmesi bu tanrının

bu ereğe varmanın yolunu herkes için ve kolay etkisiyle olmuştur. Dionysos tanrının insana

kolay açar: Bu yol şarap ve sarhoşluktur. Asma verdiği bu gücü akıl ölçüsüne vurup

kütüğünün yeryüzüne yayılmasıyla uygarlığın değerlendirmek Euripides'in "Bakkha'lar"

buğdaydan sonraki aşaması gerçekleştirilmiş, oyununun belli başlı bir konusudur. Kaba aklı

ama insanlığın evresinde de yalnız tarımla simgeleyen Pentheus, Bakkha'ların çılgınlığını

açılamayan bir çığır açılmıştır, insan ancak bir ayıp, törelere ve ahlaka karşı işlenmiş bir

şarabı elde ettikten sonradır ki, yaratıcılığın suç sayar. Oysa tam tersine bu coşku insanı

kökeninde bulunan değişim yapma gücüne doğayla birleştiren, ona cenneti yeryüzünde

kavuşmuştur. "Mainomai" de "enthousiasmos" yaratan bir mutluluktur. Asıl akıl yolu da bu

da işte bu tanrıya erme, tanrıyla karışma ve mutluluğa erişmenin çarelerini arayıp

tanrılaşma yetisini dile getirir. Adları bulmaktır. Bu gerçek "Bakkha'lar"

"mainomaiden türemiş olan Mainad'lar bir tragedyasında kimi kez kâhin Teiresias'ın, kimi

çeşit çılgınlık içinde doğayı dolaşırlar, ama kez de Bakkha'ların ağzından şöyle dile

yaratıcılığın bu tanrısal soluğun dışarıya getirilir:

vurmasıyla elde edilebileceğini anlamıştır Teiresias — Yalnız, ikimiz, doğru


insan. Dionysos işte bu gerçeği, hem doğal, düşünüyoruz; ötekilerin akılları başlarında
hem de doğaüstü bir olayı dile getirip değil... En yüksek zekâların varacağı hikmet
simgeler. bile onlar karşısında âcizdir... Senin
(Pentheus'un) sözlerinde sağduyudan eser
Dionysos'un öbür doğa tanrılarından daha
yok... Senin alaya aldığın bu yeni tanrının
etkili, dininin öbür sanat kollarından daha
Yunan dünyasında ne büyük bir yer tutacağını
üstün, şiirin en insancası sayılacak bir yazın
anlatmaya benim gücüm yetmez. Delikanlı,
insanlar için en başta gelen iki tanrı vardır:
Biri Demeter tanrıça yahut toprak; ona
Bu sözlerden Dionysos dininin Euripides'in
dilediğin adı verebilirsin; ölümlülerin kuru
bu son tragedyasını yazdığı İ. Ö. V. yüzyılın
yiyeceklerini veren odur. Öteki de Semele'nin
sonlarında Yunanistan'da ne kadar yaygın ve
oğludur ve Demeter kadar kudretlidir: Üzüm
tutunmuş olduğunu gösterir. Bütün insanlara
suyunu bulup insana veren odur. Bu içki
seslenen Dionysos tapımı bir halk dini
dertlilerin derdini avutur; onu içenleri tanrı
olmuştur. Kara kafalıların, Pentheus gibi yarım
uykuya kavuşturur, onlara günlük üzüntülerini
akıllı yobazların kovmaya uğraştıkları bu tanrı,
unuttutur. İnsanların dertlerine başka deva
bin bir işkenceyle daha da yücelttikleri bu
yoktur. Bu tanrı, insanların tanrıları memnun
ermiş ilkçağda İsa dinine örnek olmuştur ve
etmek için içtikleri şarabın kendisidir; bundan
tıpkı Meryem Ana nasıl Artemis'in ve
ötürü saadetimizi ona borçluyuz... Bakkhos'un
Kybele'nin özelliklerini benimseyip
sarhoşluğunda da, çılgınlığında da geleceği
tutunabilmişse, İsa da ancak Dionysos dinine
görme kudreti saklıdır... Azgın kadınları
sırtını dayayarak yayılabilmiştir geniş halk
Aphrodite'ye iten Dionysos değildir. Bu itiliş
kitleleri arasına.
onların tabiatında vardır; insanın tabiatında
olan herşeydeyse, bir hikmet saklıdır". (4) ETKİSİ.

Dionysos dininden tragedyanın nasıl


Bakkha'lar korosu da şöyle ünler: doğduğu, Dithyrambos denilen bu tanrıya
Bromios, mutlu tanrıların en mutlusu, övgünün nasıl gelişip de akıllara durgunluk
Güzel çelenkli şölenlerin baş tacı! verecek bu şiir türünü ortaya çıkardığını
Odur koroların başında koşan, anlatmak bu sözlüğün sınırlarını aşmak olur.
kaval sesleriyle sevinip coşan; Biz Dionysos tanrının mistik akımlar, tarikatlar
odur tanrı sofralarında,
üstündeki etkisi ve özellikle bunun Anadolu'da
kederleri dağıtan,
gelişen biçimi üstünde durmak istiyoruz.
akınca şarap testilerinden
Bektaşiliğin ve günümüze dek yaygınlığını
pırıl pırıl özü salkımın,
dağılınca insanlara uyku
yitirmeyen başka tarikatların kaynağında
sarmaşıkla bezenmiş şölenlerde. ilkçağın Dionysos dini bulunduğu artık
…………… herkesçe görülen, ama daha etraflıca
Zeus 'un oğlu Dionysos incelenmediği için büsbütün gün ışığına
düşkündür sevincine şölenlerin! çıkmamış bir gerçektir. Halikarnas Balıkçısı'nın
Sever Dionysos Barış'ı, ortaya attığı bir görüşe göre zeybekler,
insanları rahata kavuşturan, ilkçağdan kalma "İobakkhi" adlı bir topluluktan
çocukları besleyip büyüten tanrıçayı. türemedir.
Odur veren zengine de, fakire de
keder dağıtan şarabın ferahlığını.
Dioskur'lar.
Sevmez Dionysos,
cömert günlerin, gecelerin
"Dioskuroi" Zeus'un delikanlıları anlamına
sevincine varamayan insanı. gelir. Bu isim, Leda'nın oğulları Kastor'la
Uyaklın dediklerine, Polydeuskes'e (yahut Polluks) verilir. Tanrı
kapılma gurura ve derin düşüncelere; Zeus'un Leda'ya yaklaştığı gece, Leda ölümlü
inan en basit halkın inandığına kocası Tyndareos'la da yatmış. Zeus'tan Helena
onun yaşadığı gibi yaşa. ile Polydeukes'i, Tyndareos'tan da Kastor ile
Klytaimestra'yı doğurmuş (Tab. 12). bir erkeğin rahminde büyü.
Birbirinden hiç ayrılmayan Kastor'la İstiyorum ki, ey Bakkhos, Thebai seni
Polydeukes kardeşliğin ve dostluğun simgesi iki kere doğmuş tanrı diye

olmuşlardır. Efsane, omuz omza vererek ansın ve kutlasın.

yaptıkları kahramanlıkları anlatır: Theseus kız


kardeşleri Helena'yı kaçırınca, Atina'ya karşı Kaynağının ne olduğu bilinmeyen bu
sefere çıkmışlar ve Theseus'un Hades ülkesine sözcüğün, yukardaki Euripides dizelerine
indiği bir sırada onu geri almışlar, ayrıca da dayanarak ve başındaki -di- ekine bakarak iki
Theseus'un anası Aithra'yı kaçırıp Sparta'ya kez doğmuş anlamına geldiği sanılmış ve
getirmişler (Aithra); Kalydon avına da, bilginlerce ileri sürülmüştür. Ama hiçbir çaba
Argonaut'lar seferine de katılmışlar sözcüğün doğru dürüst bir açıklanmasını
(Argonautlar, Amykos) ve her iki seferde sağlayamamış, Dithyrambos Yunancada
yararlık göstermişler. Ne var ki Helena uğruna Anadolu kökenli sayılan birçok sözcük gibi
açılan Troya savaşında bulunamamışlardı, karanlık kalmıştır. Ne var ki dithyrambos'un
çünkü daha önce talihsiz bir macerada can hem kullanılışından, hem "iambos" ve
vermişlerdi: Dioskur'lar Leukippos'un iki kızı "thriambos" gibi müzik terimleriyle
Phoibe ile Hilaira'yı kendilerine eş olmaları ilişkisinden, Dionysos dinine özgü bir terim
için kaçırmak istemişler, ama bu kızların hem olduğu anlaşılmaktadır. İambos, Yunan şiirinde
amca oğulları, hem de nişanlıları olan ve özellikle tragedyada konuşma bölümleri
Lynkeus'la İdas, Dioskur'ların peşine için kullanılan bir ölçüdür, Yunan şiirine ilkin
takılmışlar, aralarında çıkan kavgada Kastor hiciv türüyle girmiş, sonra da en yaygın bir
can vermiş, ölümsüz olan Polydeukes de vezin olmuştur. Thriambos'a gelince, bu da
yaralanmıştı. Zeus bu iki kardeşi birbirinden Bakkhos alaylarında tanrı şerefine söylenen bir
ayırmamak için, ikisini de göğe alıp yıldızlar ezginin, bir övgünün adıdır. Dithyrambos gibi
arasına yerleştirmiş (İkizler burcu). bu sözcüklerin de Dionysos diniyle birlikte
Sparta'nın Taygetos dağında dünyaya Anadolu'dan, özellikle Lydia-Phrygia'dan
geldikleri söylenen Dioskur'lar Dor ırkının geldiği şüphe götürmez (Dionysos). Bakkhos
temsilcileridir, Dor uygarlığının merkezi tanrının bir ses ve çalgı cümbüşü içinde
Sparta'nın Atina'ya karşı olan ezeli kendisini kutlamak için kullanılan ünlem ve
düşmanlığını simgelerler. çağrıları kendi adları olarak benimsediği
görülür. Dithyrambos'un kökenindeki anlam ne
Dirke. olursa olsun, tanrı Dionysos'u övmeye,
Thebai kralı Lykos'un karısı. Amphion ile kutlamaya yarayan bir sözcük olduğu anlaşılır.
Zetos'a eziyet eder ve cezasını bulur Terim şu bakımdan önemli ki, dithyrambos
(Amphion). bir yazın türü ve özellikle tragedyaya
doğrudan doğruya kaynak olmuş bir tür olarak
Dithyrambos. gösterilir. İlk tiyatro denemeleri dithyrambos
Dithyrambos, tanrı Dionysos'a verilen bir şairlerinden doğmuştur denir. Elimizde
addır. "Bakkha'lar" tragedyasının bir korosunda dithyrambos türünden birkaç örnek vardır, en
baştanrı Zeus'un ağzından şu sözler söylenir: ilginci Dor şairi Pindaros'tan bilinen birkaç
dizedir; bunların en dikkati çeken yönü de şu
ki, tanrı Dionysos için Olympos'ta Zeus'un bir
Gel, Dithyrambos, baldırıma gir,
şenlik hazırladığı anlatılır, büyük Ana 233-264).
Tanrıçanın yanı başında davul ve
dümbeleklerin çalındığı, bu arada vahşi Dryades.
hayvanlarıyla birlikte tanrıça Artemis'in de "Drys" Yunanca ağaç ve özellikle meşe
gelip raksa katıldığı, çam ağaçlarının altında ağacı anlamına gelir. Dryad da ağaç perilerine
meşaleler yanarak cümbüş yapıldığı belirtilir. verilen addır. Bunların kimi ağaçla birlikte
Bu dithyrambos'tan da Dionysos dininin biter ve onunla ölür, kimi de ölümsüzdür.
Anadolu'lu ana tanrıçaların ikisiyle de ilişkide Kardeşleri Hamadryad'lar gibi Dryad'lar da
olduğu ortaya çıkmaktadır. Dithyrambos bitkileri korur, ağaç sağlıklı ve canlı olduğu
türüne gelince, çalgı, oyun ve sözü bir arada zaman sevinir, yapraklarını yitirip kurumaya
birleştirdiği, bu terimle üçünün de dile geldiği yüz tuttuğu zaman derin bir yasa kapılır.
bellidir. Orpheus'un eşi Eurydike bir Dryad'dır
(Hamadryades).
Dolios.
Odysseia'da, Laertes'in bağına, bahçesine Dryope.
bakan ihtiyar ve sadık bahçıvan. Odysseus Dryope, kral Dryops'un biricik kızıdır. Oita
Troya savaşına gidince, bağlarına çekilen yaşlı dağının yamaçlarında babasının sürülerini
Laertes'e bekçilik eden odur. Odysseia'nın son otlatırken, ağaç perileri hamadryad'lar onu
bölümünde Odysseus talipleri öldürüp babası aralarına almışlar, türkü söylemesini, hora
Laertes'i bulmaya gelince, onu Dolios ve altı tepmesini öğretmişler. Kızı gören Apollon da
oğlu sevinçle karşılarlar ve ağırlarlar. ona tutulmuş. Dryope'ye yaklaşmak için bir
Öldürülen taliplerin öcünü almaya gelen kaplumbağa biçimine girmiş. Kız kaplumbağa
İthaka'lıları püskürtmeye yardım ederler (Od. ile oynamaya başlamış, onu kucağına almış,
XXIV). derken tanrı bir yılan olup kızla birleşmiş.
Dryope korkmuş, kaçmış, olup biteni kimseye
Dolon. bildirmemiş. Bir süre sonra da Andraimon adlı
Troyalı haberci Eumedes'in oğlu Dolon bir adamla evlenmiş ve Amphissos adlı bir
çirkin, ama tez ayaklı bir adamdır. Hektor onu çocuğu olmuş. Amphissos Oita'nın eteğinde
Akha'lıların gemilerine gözcü olarak gönderir, aynı adı taşıyan bir şehir kurmuş. Bir gün
bu işi başarırsa ona Akhilleus'un atlarıyla Dryope oğlunun kurduğu Apollon tapınağının
arabasını vereceğine ant içer. Ama Dolon, yanında eski oyun arkadaşları hamadryad’lara
gece keşfe çıkan Odysseus'la Diomedes'in sunu sunuyormuş ki, perileri onu kapıp
tuzağına düşer ve yakalanır. Öldürülmemek aralarına almışlar. Kaçırıldığı yerde bir kavak
için yalvarmaları yakarmaları, Troya'lıları ele ağacıyla bir kaynak ortaya çıkmış.
vermeleri boşunadır. Akha yiğitleri onu
amansızca öldürtükten sonra, ölüsünü bir ılgın Dryops.
ağacına asarlar (İl. X, 314-464) (Diomedes). Adı ağaç, meşe anlamına gelen kelimeyi
andıran Dryops, Yunanistan'da ilk yerleşmiş
Doris. Dryops boyunun atası sayılır. Kendisi
Okeanos'un kızı Doris, Pontos'un oğlu Apollon'un oğluymuş derler. Önce Parnassos
Nereus'la evlenir ve Nereus kızları diye anılan dağının eteklerine yerleşmiş olan soyu,
elli kızı olur (Tab. 6). Hesiodos Theogonia'da Dorların saldırısına uğrayınca, dört bir yana
bu kızların bazılarının adlarını sayar (Theog. dağılmış, kimi Euboia'ya, kimi Thessalia'ya,
kimi Peloponessos'a yerleşmişler. Kıbrıs
adasına göçenler bile olmuş.
E
yaratık, Pontos'la Gaia'nın dölünden
Eetion. Khrysaor'la Kallirhoe'den doğmadır (Tab. 6).
Mysia'da Thebe şehrinin kralı, Ekhidna şöyle tanımlanır (Theog. 295 vd.):
Andromakhe'nin babası. Akhilleus onu çok
saydığı için, öldürdüğü halde silahlarını
Kallirhoe yenilmez bir ejderha da yarattı
almamış, törenle gömmüştür. Nympha'lar
ne ölümlülere, ne de ölümsüzlere
mezarı üstüne bir karaağaç fidanı dikmişler
benzeyen.
(Andromakhe). Bir mağarada doğdu bu azgın yürekli
Ekhidna.
Egeria. Yarı bedeni bir genç kızdı onun,
Romalı su perisi. Egeria dindar kral Numa güzel yanaklı ve gözleri fıldır fıldır,
Pompilius'un karısı ya da dostu olarak yarı bedeniyse koskoca bir yılandı korkunç,
gösterilir. Geceleri onu ziyaret eder, din ve her yanı benek benek amansız bir yılan.

devlet yönetimi konusunda ona öğütler verir,


yol gösterirmiş. Numa öldüğü zaman Egeria o
Typhon'la çiftleştiği ve yeraltında,
kadar gözyaşı dökmüş ki bir pınar oluvermiş.
yeryüzünde ne kadar korkunç köpek ve
Nemi'deki Diana kültüyle ilgili olarak, Caelius
canavar varsa hepsini ürettiği anlatılır:
tepesinin eteğinde bir tapınağı varmış.
Geryon'un köpeği diye anılan Orthos, Hades
bekçisi Kerberos, bataklıklar canavarı Hydra,
Eileithyia.
ağzı ateş saçan Khimaira ve sonra da kendi
Zeus'la Hera'nın kızı, Ares, Hephaistos ve dölü Orthos'la birleşerek Phiks'i ve Nemeia
Hebe'nin kız kardeşi. Eileithyia doğumlara aslanını da doğurmuş. Ekhidna'nın ini efsaneye
bakan ebe tanrıçadır. Hera'nın sözünden göre Arima dağları denen Kilikia'dadır. Kendi
ayrılmaz, onun buyruklarını harfi harfine ölümsüz olduğu için yeraltında hep yaşar, ama
yerine getirirmiş. Nitekim Hera'nın hışmına dölleri Herakles ve Bellerophontes gibi
uğramış Leto ile Alkmene'nin doğumlarında yiğitlerin elinden can vermişlerdir (Typhon,
bulunmamakla Zeus'un evlilik dışı çocuklarının Herakles, Bellerophontes).
doğmasına engel olmaya çalışmış (Leto,
Alkmene). Ekhion.
Kadmos'un Thebai şehrini kurarken toprağa
Ekhetos.
diktiği ejder dişlerinden doğup da sağ kalan
Epeiros bölgesinin efsanelik kralı Ekhetos beş adamdan biridir. Kadmos'un kızı Agaue ile
kötülüğü, zalimligiyle ün salmıştı. evlenir ve Pentheus'un babası olur (Kadmos,
Bu kral, sevgilisiyle yattı diye kızını Pentheus).
gözüne tunçtan iğneleri sokarak kör etmiş ve
bir kuleye kapatmış, gene tunçtan arpa Ekho.
taneleri vermiş, bunları öğütür ve un yaparsa, Yankıyı simgeleyen nympha (Narkissos).
gözlerinin açılacağını söylemiş.
Elektra.
Ekhidna. "Parlak" anlamına gelen bu ad, birçok
Ejderler soyunu sayarken Hesiodos efsanelik kişilerin adı olmuştur.
Ekhidna'ya uzun bir parça ayırmıştır. Bu azman
(1) Okeanos'la Tethys'in kızı Elektra,
Pontos'la Gaia'nın oğlu Thaumas'a eş olur (Tab. esmesini sağlamak zorunda kalmıştır. Bunu
6). Birleşmelerinden şu tanrısal varlıklar kocasını affedemeyen karısı Klytaimestra,
meydana gelir: İris (Gökkuşağı), Harpya'lar ve Atreus-oğullarının baş düşmanı Aigisthos'la
Aello (Bora) ile Okypetes (Kasırga) diye kanatlı kocasını aldatır ve yıllar geçip Agamemnon
iki yaratık (Hesiodos, Theog. 266). dönünce iki âşık onu alçakça bıçaklarlar. Gene

(2) Atlas'la Pleione'nin "Pleiades" adlı yedi yıllar geçer, bu kez Elektra delikanlılık çağına

kızlarından biri (Pleiades). Efsaneye göre gelen kardeşi Orestes'i babalarının öcünü

Semendirek adasında oturan Elektra, Zeus'la almak üzere yetiştirir. Kardeşinin önce

birleşerek Dardanos'u İasion'u ve Harmonia'yı Aigisthos'u, sonra da Klytaimestra'yi

doğurmuş (Tab. 7). Adı Palladion efsanesine öldürmesine yardım eder. Ana katili olduktan

de karışmıştır: Zeus Elektra'yı elde etmek sonra, Orestes'in peşine Erinys'ler takılır.

isteyince, genç kız kutsal Palladion heykeline Elektra'nın rolüyse burada biter. Herhangi bir

sığınarak tanrıdan korunabileceğini sanmış, pişmanlık duyduğu tragedyada söz konusu

oysa Zeus buna çok kızmış ve heykeli tuttuğu değildir. Elektra kan davasının en belirgin

gibi gökten aşağıya atmış. Troya ovasına düşen simgelerinden biridir (Orestes).

Palladion Troya'daki tapınakta saklanmış.


Elektryon.
Başka bir anlatıma göre, Palladion'u Elektra,
Troya şehrini korusun diye kendi vermiş Perseus'la Andromeda'nın oğlu,
Dardanos'a (Palladion). Alkmene'nin babası (Alkmene).

(3) Bu adı taşıyan en ünlü kişi,


Elephenor.
Agamemnon'la KIytaimestra'nın kızı Elektra'dır
İlyada'da adı geçen Abant önderi. Abant'lar
(Tab. 15).
Euboia yarımadasına yerleşmiş bir kavimdir.
Homeros destanlarında adı geçmeyen Elephenor, Helena'nın eski taliplerinden
Elektra, tragedyanın en ünlü, en çok sözü olduğu için otuz gemiyle katılır Troya
edilen bir kahramanıdır. Aiskhylos'un savaşına. Homeros'a göre Agenor'la savaşırken
"Agamemnon" üçlüsünde, Sophokles'in öldürülür (İl IV, 463-472). Başka bir efsane
"Elektra", Euripides'in de hem "Elektra" hem onun Troya'dan döndüğü ve önce Sicilya
de "Orestes" tragedyalarında rol alır. Antigone açıklarında, sonra da Epir'de şehir kurduğunu
gibi insanlarüstü bazı yasaları korumayı, bazı anlatır.
ilkeler adına kendi kendine eyleme geçmeyi
göze alan yiğit bir kızdır. Ne var ki, eli kana Eleusis.
bulandığı, anasını öldürmek gibi korkunç ve Eleusis şehrine adını veren efsanelik kişi.
doğadışı bir suça karıştığı içindir ki, Elektra Hermes'in oğlu ve Triptolemos'un babası
-adının tersine- karanlık ve karmaşık bir olduğu söylenir. Demeter Triptolemos'u
kişilikle canlanır gözümüzün önünde. Hamlet ölümsüz kılmak için ateşe daldırırken, Eleusis
sorununu ilkçağ tragedyasında dile getiren olaya tanık olup bir çığlık atacak olmuş,
kişidir. Bu bakımdan tragedya yazarlarını Demeter de buna kızarak onu öldürmüş
çekmesi, büyülemesi, karakterini çeşitli (Triptolemos).
açılardan ele almayı esinlemesi şaşılacak bir
şey değildir. Elpenor.
Öyküsü kısaca şöyledir. Agamemnon Troya Odysseus'un arkadaşlarından biridir.
savaşına çıktığı zaman, Elis'te rüzgârların
Büyücü Kirke'nin konağında yiyip içer, Ama ay ışığı bu dağların sertliğini şeker gibi
keyfeder ve Odysseus ölüler ülkesine gitmek eritir ve çatık kaşlarını çözer. O zaman insan
üzere yola çıkacağı gece fazla şarap içmiş olan bir dünya manzarası değil, yeryüzüne paldır
Elpenor sızdığı damdan aşağı düşer ve ölür. küldür yıkılmış bir cennet görmüş gibi olur.
Ruhu Hades'te Odysseus'a yalvarır kendisini
Endymion efsanesi işte bu dekor içinde
gömsün diye.
doğdu. Endymion, Beşparmak dağında
sürülerini otlatan bir çobanmış. Kavalından
Empusa.
başka bir varlığı olmayan yoksul bir çoban.
Tanrıça Hekate'nin çevresinde bulunan Gündüz kayadan kayaya hoplayan boynuzlu,
korkunç bir görüntü. Hekate'nin insanları sakallı kara keçilerini gözler, yamacın mis
korkutmak için yarattığı bu canavar her çeşit kokulu kekiklerini yiyen sürünün titrek
kılığa girerek daha çok kadınlara ve çocuklara meleyişlerine kulak kabartırdı. Kavalı
görünürmüş. Bir ayağı tunçtanmış, insan etiyle Endymion'un biricik dostu, sırdaşıydı. Dağlarda
beslenir ve kurbanlarını avlamak için çok yapayalnız yaşamanın verdiği hürlük, açıklık
güzel bir kadın kılığına girermiş. duygusunu da, kalabalık şehirlerde oturan
hemcinslerine özlemini de hep bu kavala
Endymion. söylerdi. Endymion'un kavalı yalnız çobanın
sevincini, özlemini söylemekle kalmaz, kara
Parlak ayın çevresinde sapışız yıldız dorukların, yeşil çimenlerin, bulut bulut
rüzgarsızken duru gökyüzü yapraklarıyla sağa, sola serpilmiş ağaçların,
nasılyanarsa ışıl ışıl. cıvıl cıvıl akan suların da seslerini duyururdu.
Bütün doruklar, sivri kayalar ve çayırlar
Bu ıssız dağlarda Endymion'u ne gündüz
Nasıl serilirse göz önüne,
kavalını üflerken, ne gece taze çayırın üstüne
gökler yırtılıp da açılır,
tekmil yıldızlar görünür,
uzanıp sere serpe uyurken kimsecikler
ferahlar yüreği çobanın... görmezdi. Yalnız, ay ışığı görürdü onun gürbüz
bedenini, erkekçe güzelliğini. Ay tanrıçası
Selene, Endymion'a baka baka, gönül vermiş
Endymion efsanesi Homeros'un bu birkaç ona. Her gece üzerine eğilir, gümüş ışığıyla
dizesinden doğmuş gibidir. Ama bu efsanenin onu sarıp çayırın üstüne yatınca kollarını
asıl kahramanı eski adıyla Latmos, bugün sevgilisine açardı. Selene de gökte ne zaman
Beşparmak diye anılan dağdır. Beşparmak doğarsa, nerede doğarsa, hemen çobanına
dağının eteğinde Menderes ırmağı kendi koşar, gövdesini ışınlarıyla sarar, öperdi.
ovasınca akarak bin bir dolanışla gümüşten
Ne var ki, Selene bazı gece daha çok, bazı
aylar çizer. Koca ırmak Bafa gölüne ve batıda
gece daha az kalırdı sevgilisinin yanında. Ayın
Adalar denizine pırıl pırıl boşanır. Geceleri
Endymion'la hiç birleşmedigi karanlık geceler
Bafa gölü tepsi dolusu gümüştür.
de vardı. Onlar Beşparmakların dorukları gibi
Beşparmakların görkemi insan hayalini kara, korkulu bir bekleyiş içinde geçerdi. Ama
uzak geçmişlere, kıtaları sarsıp dağları bu bekleyiş uzun sürmez, ilk ay gökte gözüktü
birbirinin üzerine yığan büyük yersarsıntıları mü, Endymion'la Selene gene kavuşurlar,
çağına götürür. Beş doruğunu bir elin beş denizden yeni çıkmış balıklar kadar serin, diri,
parmağı gibi göğe uzatan bu dağa bakarken o parıltılı gövdelerini birbirlerine degdirirlerdi.
depremlerin gürleyişini duyar gibi olur insan. Her buluşmada ilk defa buluşuyormuş gibi
olurlar, hiç tatmadıkları bir tadı dudaklarında Roma'lılar Capitolium tepesinin eteğinde
eme eme duyamazlardı. Her öpüşte gövdeleri Saturnus'a bir tapınak kurmakla yatıştırmışlar
daha da aydınlanır, tepeden tırnağa nur tanrıyı (Saturnus, İanus).
kesilirdi, Endymion'la Selene için sevgi, ışığın
ta kendisiydi. Enyalios.

Ölümsüz tanrılar kimi zaman kıskanır Savaş tanrısı Ares'in ek adlarından biri.
insanların mutluluğunu. Sevgiyle insanların bir
çeşit ölümsüzlüğe ermelerini, tanrılara denk Enyo.
gelmelerini istemezler de ondan. Ama Savaş tanrı Ares'in çevresinde bulunan bir
tanrıların tanrısı Zeus, Selene ile Endymion'un tanrıça. Çokluk, onun Ares'in kızı olduğu
bu hep yenilenen bitimsiz sevgilerinden söylenir, Hesiodos, Phorkys'le Keto'nun kızları
hoşlanmış, Beşparmak dağlarının yoksul Graia (Kocakarı)'lardan biri sayar onu (Theog.
çobanına bir armağan vermeyi kurmuş. Dile 273). Homeros ise Ares' in yanından
benden ne dilersen, demiş ona. Endymion da ayrılmayan ve "iller yıkan" bir tanrıça olarak
ne dilesin, ölümsüz bir uykuyla uyumayı tanımlar ve şöyle der (İl. V,592):
dilemiş.

O gün bugün Beşparmak dorukları ay ... Başlarında Ares vardı, bir de ulu Enyo,
ışığında karlı gibi ağarır. Ulu çamları uyuyan amansız kavganın dizginini elinde tutardı o.
ve ışıklı düşler gören insanlara benzer.
Nereden geldiği belirsiz bir esintiyle
yaprakları ürperir, fısıldaşır zaman zaman. Ay
Eos.
ışığı göklere parmak uzatan doruklardan aşağı
Homeros'un "gül parmaklı" diye tanımlayıp
şu şırıltısı gibi şarıl şarıl akar. Yamaçlarda
destanlarının hemen her bölümünün başında
çobanların yaktığı ateşler mavi mavi tellenen
andığı şafak tanrıça Eos'u, Hesiodos Titan
ince dumanlar salar. Endymion'un kavalı
soylu Theia ile Hyperion'un birleşmesinden
yankılanır kayadan kayaya. Hep aynı sestir o,
doğmuş ve Helios (Güneş) ile Selene (Ay)
dağların ıssızlığını, insanların özlemini söyler.
tanrıların kardeşi olarak gösterir (Tab. 4).
Ayın çevresinde yıldızlar kıpırdaşır. Gökler
Eos'un evliliklerini şöyle anlatır Hesiodos
sanki yırtılmış, açılmıştır. Beşparmak'ların
(Theog. 378 vd.):
çobanı Endymion'un ışıklı, ölümsüz
mutluluğunu gözümüzle görebiliriz.
Şafak tanrıça Astraios'la birleşip
Entoria. coşku yürekli rüzgârları doğurdu,
Roma'da Saturnus tapınağının kuruluş gökleri arıtan Zephyros'u,
nedenini açıklamak için Erigone örneği üzerine azgın esişli Boreas'ı ve Notos'u.
Rüzgârlardan sonra Şafak tanrıça
uydurulmuş bir efsane (Erigone). Tanrı
günün müjdecisi Şafak yıldızını doğurdu
Saturnus, İtalya'da bulunduğu Altın Çağda
ve göklerin çelenk çelenk yıldızlarını.
İkarios adlı bir köylünün kızı Entoria ile
birleşmiş, biri İanus, dört oğlu olmuş. İkarios'a
da üzüm kütügüyle şarabı bağışlamış. Ama Sonra Tithonos'la birleşip Habeşistan kralı
Roma köylüleri bunun kıymetini bilmedikleri Memnon'u, Kephalos'la birleşip Phaeton'u
için, tanrı veba salmış ortalığa, sonun da doğurur. Efsaneye göre, Eos bir sabah Ares'le
de sevişmişti, onu kıskanan Aphrodite gül anası İo gibi tanrıça Hera'nın hıncına uğrar
parmaklı tanrıçayı durmadan âşık olmakla (İo). Çocuk doğar doğmaz Hera'nın buyruğuyla
cezalandırmış. Eos sevgililerini kaçırırmış: Dev Kureta'lar onu alıp kaçırır. İo bu kez oğlunu
Orion'u Delos adasına kaçırmış, Kephalos'u aramaya çıkar. Ama Zeus Kureta'ları öldürür
Suriye'ye, İlos'un oğlu, yani Troya soyundan ve İo'yu Suriye'ye Epaphos'un bulunduğu
olan Tithonos'u da Habeşistan'a kaçırmış; Byblos'a yöneltir. İo, Epaphos'u alıp Mısır'a
Güneş'in ülkesi sayılan Yüzü Yanıklara Eos'un döner. Epaphos manevi babası Telegonos'tan
oğlu Memnon kral olmuş, Memnon Troya sonra Mısır tahtına konar ve Nil ırmağının kızı
savaşından bir sonuç alınmadığını görünce, Memphis'le evlenir. Kızı Libya, torunları da
gelmiş Akhilleus'a karşı çarpışmış ve onun Agenor'la Belos'tur (Agenor).
elinden vurulmuş (Memnon). Tithonos'a Hellen'ler Epaphos adının "dokunma,
gelince, Eos onun için ölümsüzlük istemiş üstüne el değdirme" anlamına geldiğini ileri
Zeus'tan, tanrı da bağışlamış ona bunu, ne var
sürerlerdi. İo Mısır'a gelince Zeus elini sırtına
ki Eos sürekli olarak genç kalmasını istemeyi
değdirmiş ve böylece gene kadın olmasını ve
unutmuş, bu yüzden yıllar geçince Tithonos
oğlunu doğurmasını sağlamış. Oğluna da bu
buruştukça buruşuyor, küçüldükçe
nedenle Epaphos adı konmuş. Aslında
küçülüyormuş, Eos onu bir saraya kapatıp
Ephaphos bazı ilkçağ yazarlarının da belirttiği
kimselere göstermez olmuş, ta ki sonunda onu
gibi Mısır'ın öküz biçiminde simgelendirilen
bir çekirge haline sokmuş (Tithonos).
Apis tanrının Yunancalaştırılmış biçimidir.

Epaphos. Epeios.
Epaphos, İo'nun tanrı Zeus'tan olan Troya savaşına otuz gemilik bir filo ile
çocuğudur (Tab. 10). inek biçiminde dünyayı
gelen Akha önderi. Savaşta pek başarılı
dolaştıktan sonra İo Mısır'a varır ve oğlunu olmayan Epeios, bazı alanlarda üstün yararlık
orada doğurur. "Zincire Vurulmuş
göstermiştir: Patroklos için düzenlenen
Prometheus"ta İo'ya geleceği şöyle bildirir
yarışmalarda yumruk dövüşü birinciliğini alır.
(Aisk. Prom. 846 vd.):
Epeios'un başka bir yararlığı Troya'ya
sokulacak olan tahta atı yapmış olmasıdır.
O ülkede, karanın bittiği yerde, Onun sözü Odysseia'da geçer (Od. VIII, 493
Nil'in tam ağzında, bir set üstünde vd.).
Kanobos adında bir şehir vardır.
Troya dönüşünde önderi Nestor'dan ayrı
Zeus orada akıl sağlığını geri verecek
barışçı elinin dokunuşuyla. düşen Epeios Güney İtalya'ya varır ve orada bir
Doğuracağın çocuğun adı kara Epaphos şehir kurar. Orada yaptırdığı bir Athena
olacak tapınağına tahta atı yapmak için kullandığı
Zeus'un bir dokunuşuyla doğacağı için. bütün avadanlıkları tanrıçaya adamış derler.
İşte o toplayacak ürünlerini
taşkın Nil'in suladığı toprakların. Ephialtes.
Ondan sonraki beşinci kuşaktan elli kız
Bkz. Aloeusoğulları.
Argos 'a istemeye istemeye dönecekler
Yakınlarıyla evlenmekten kurtulmak için.
Epigon'lar.
Thebai'ye karşı Yediler'in seferi
İki kral soyunun atası olacak Epaphos da başarısızlıkla sonuçlanmıştı. Bu kez Epigon'lar,
yani birinci sefere katılan önderlerin oğulları bir tip olarak çıkar karşımıza. Prometheus'la
ikinci bir saldırıya kalkışmayı düşünürler. Pandora'nın kişilikleri onu büsbütün siler.
Delphoi bilicilerinden aldıkları bilgi şudur:
Epimetheus'la Pandora'dan, Deukalion'un
Başlarında Amphiaraos'un oğlu Alkmaion
karısı olacak Pyrrha doğar.
bulunursa, zaferi kazanacaklardır. Ne var ki
Alkmaion ikirciklidir. Anası Eriphyle, nasıl bir Erato.
zamanlar kocası Amphiaraos'u kandırmışsa,
Zeus'la Mnemosyne'den doğma dokuz
Polyneikes'in oğlu Thersandros'tan armağanlar
Musa'lardan biri. Sanatlardan lirik şiiri ve
alarak Alkmaion'u da kandırır (Eriphyle).
özellikle aşk şiirini simgeler ve esinler
Sefere katılanlar şunlardır: Amphiaraos'un iki
(Musa’lar).
oğlu Alkmaion'la Amphilokhos, Adrastos'un
oğlu Aigialeus, Tydeus'un oğlu yiğit Diomedes,
Erebos.
Parthenopaios'un oğlu Promakhos,
Yeraltı karanlığını simgeler. Erebos,
Kapaneus'un oğlu Sthenelos, Polyneikes'in oğlu
yeryüzünde karanlık saçan Nyks gibi Khaos'tan
Thersandros ve Mekisteus'un oğlu Euryalos.
doğmadır. Erebos'la Nyks birleşirler ve ışıklı
Epigon'lar saldırıya Thebai çevresindeki köy ve
varlıklar meydana getirirler: Aither (Esîr) ve
kasabaları yok etmekle başlarlar. Thebai'liler,
Hemera (Gün, Gündüz).
Eteokles'in oğlu Laodamas'ın önderliğinde
şehirden çıkıp saldırıya girişirler, ama
Erekhteus.
Laodamas Alkmaion'un kargısı altında can
Atina kralı, Pandion'un oğlu,
verir, Thebai'liler de püskürtülür. O gece,
Erikhthonios'un torunu (Tab 24). Dedesinin
bilici Teiresias'ın verdiği öğüt üzerine
efsanesinden ayrılmayan efsanesi sonradan
Thebai'liler şehri boşaltırlar, ertesi sabah
başka katkılarla değiştirilmiştir. Erekhteus'un
Epigon'lar girer ve Thebai'yi yağma ederler,
birçok çocukları olmuş, bunlardan yedi kızı
aldıkları doyumluğun bir bölümünü
birbirini o kadar çok severlermiş ki, biri
Delphoi'deki Apollon tapınağına adarlar.
ölürse, öbürleri de canlarına kıyacaklarına ant
içmişler. Günün birinde Atina Eleusis'le savaşa
Epimetheus.
girmiş ve Eleusis'e yardım eden Trakya kralı
Titan İapetos'la Klymene'nin oğlu, Atlas,
Eumolpos'a karşı koymak zorunda kalmış. Bu
Menoitios ve Prometheus'un kardeşi (Tab. 3).
savaşı nasıl iyi bir sonuca eriştirebileceği
Epimetheus, İapetos oğullarının en akılsızı ve
sorusunu Delphoi bilicisine sormuş. Aldığı
bu bakımdan Prometheus'un tam karşıtıdır.
cevap şu: Kral yedi kızından birini kurban
Zeus onu Prometheus'a karşı kullanır:
ederse zaferi kazanacaktır. Erekhteus bir
Prometheus'u ve onunla birlikte, desteklediği
kızını kurban eder, öbür altısı da intihar
insan soyunu yok etmek için yarattığı kadını
ederler. Savaşta, Poseidon'un bir oğlu olan
Epimetheus'a armağan olarak yollar (Hes. İşi.
Eumolpos'u yenince deniz tanrı öfkelenir ve
84 vd.), o da Prometheus'un Zeus'tan armağan
Zeus'tan Erekhteus'u öldürmesini ister. Zeus
alma dediğini unutur ve tanrıların özene
bahtsız kralın üstüne yıldırımını salar.
bezene yarattıkları Pandora'yı alır, onunla
evlenir (Pandora).
Erigone.
Epimetheus Yunan mythos'unda Adem'in İkarios adlı bir Atina'lının kızı. Tanrı
rolünü oynar, ne var ki ondan çok daha silik Dionysos Yunanistan'a ilk geldiğinde İkarios'un
evinde konuk kalmış, buna karşılık ona asma bu gence kral Kekrops sonradan Atina
kütüğüyle şarabı armağan etmiş. Kızı krallığını vermiş. Bir Nympha ile evlenen
Erigone'yle sevişmiş ve Staphylos (üzüm) adlı Erikhthonios Pandion'u yaratmış, Pandion'dan
bir oğulları olmuş. Bir gün tanrı İkarios'a bir da Erekhteus dolmuş (Erekhteus).
tulum dolusu şarap vererek, komşularını Erikhthonios'un dört atlı arabayı keşfettiği
şölene çağırmasını ve onlara şarabı ve Atina'ya para ve Panathenaia bayramı gibi
tattırmasını söylemiş. Ama sarhoş olan yenilikler getirdiği söylenir.
komşular İkarios'un kendilerini zehirlediğini
sanmışlar, onu sopalarıyla vurup öldürdükten Erinys'ler.
sonra, ölüsünü götürüp bir yere atmışlar.
Kimi zaman bir, kimi zaman birçok, kimi
Köpeği, Erigone'ye babasının atıldığı yeri
zaman da üç olarak gösterilen öç alma
göstermiş, kız da üzüntüsünden oradaki bir
tanrıçaları Erinys'lerin doğumunu Hesiodos
ağaca asmış kendini. Tanrı Atinalıları şöyle
şöyle anlatır: Kronos anası Gaia'nın verdiği
cezalandırmış: Bir delilik salgını baş göstermiş
tırpanla Uranos'un hayalarını keser
şehirde, genç kızlar çıldırıp asıyorlarmış
(Theog.276vd.):
kendilerini. Delphoi bilicisi bu olayı İkarios ve
Erigone'nin ölümleriyle ilgili gösterince,
Atina'lılar Erigone için bir bayram Koca Uranos geldi kara geceyle,
düzenlemişler. Bu bayramın bir benzeri de indi yere arzudan yanıp tutuşarak,
Roma'da vardı (Entoria). yaklaşıp sardı toprağı boydan boya.
Ama pusuda bekleyen oğlu
Erikhthonios. uzattı sol elini ve sağ elindeki tırpanla
koskoca, upuzun, sivri dişli tırpanla
Atina'nın ilk krallarından biri (Tab. 24). Adı
biranda kesti babasının hayalarını
"yün" ve "toprak" anlamına gelen iki kökten
ve kaldırıp attı arkasından bir yere.
türemedir. Efsaneye göre, Erikhthonios tanrı Ama boş değildi elinden savrulup giden:
Hephaistos'tan doğmadır. Günün birinde Kanlar fışkırıp saçıldı içinden
tanrıça Athena Hephaistos'un işliğine silah ve hepsi gömüldü kaldı toprağın bağrında,
ısmarlamaya gelmiş. Topal tanrı birdenbire ve bunlardan gebe kalan toprak yıllar sonra
tutulmuş ona, dayanılmaz bir istek duymuş ve doğurdu yaman Erinys'leri, öç tanrıçalarını.
başlamış kaçan tanrıçayı kovalamaya. Topal
olduğu halde, yetişmiş ona ve sarılırken,
Bu tanrıçalarla birlikte Devlet ve Orman
spermasını bacağına akıtmış. Kız oğlan kız
perileri doğmuştur, der Hesiodos. Sayılarını ve
tanrıça bir yün bezle spermayı silip, tiksinerek
isimlerini vermez. Sonraları Erinys'lerin üç
yere atmış. Toprak ana döllenmiş, bundan, bir
kadın ve adlarının da Alekto, Tisiphone,
erkek çocuk çıkarmış ortaya. Athena da
Megaira olduğu kabul edilmiştir.
çocuğu Kekrops'un kızlarına emanet etmiş
(Aglauros). Bebeği sepette iki yılan arasında Erinys'ler suçu işleyenin ve özellikle adam
gören Kekrops kızları çıldırarak kendilerini öldürenin peşine takılan köpekler diye
Akropolis'ten aşağıya attıktan sonra, düşünülür; bu köpekler dişidir, kan kokusunu
Erikhthonios ki topraktan doğma bütün hemen alıp koşarlar ve peşine takıldıkları
yaratıklar gibi yılan kuyrukluymuş, Athena'nın suçluyu sonsuzca kovalayarak çıldırtırlar.
tapınağına kadar sürünmüş ve kalkanının Erinys'lerin en çok rol oynadıkları şiir eseri
altına girerek büyümüş. Kutsal alanda yetişen Aiskhylos'un "Agamemnon", "Khoephoroi" ve
"Eumenides" trilogia'sıdır. Bu eşsiz tragedya sürgünleri tatlı gelir onlara. Bunlardan biri
anıtında son oyun Erinys'lerin adını Patroklos, öbürü de Akhilleus'un lalası
taşımaktadır, ne var ki Yunanlıların sık sık Phoiniks'tir. Her ikisi de yurtlarından
başvurduğu "euphemismos" denilen bir dil kovulmuş, Peleus'un yanına sığınmış kişilerdir
çaresiyle Erinys'lere "Eumenides" yani "iyi (Patroklos, Phoiniks). Ne var ki işledikleri
niyetliler" adı takılmıştır. Bundan amaç, suçlar Erinys'lerin kovalamasını gerektirmez.
amansız tanrıçaları yatıştırmak, kötülüğü Öç köpekleri herhangi bir adamı öldürenlerin
iyiliğe çevirmelerini sağlamaktır. Aynı görüşle, peşine takılmaz, onlar babasını ve özellikle
sert ve tehlikeli olarak bilinen Karadeniz'e anasını öldüren suçluyu kovalarlar. Yunan
"Pontos Eukseinos" yani konuksever deniz mythos'unda ünlü bir baba, bir de ana katili
denirdi. Eumenides tragedyasında babası vardır: Oidipus'la Orestes. Oidipus babası
Agamemnon'u öldüren anası Klytaimestra'dan Laios'u bilmeyerek öldürür, gördüğü ceza
öç alan Orestes'in peşine takılan Erinys'ler korkunçtur, oysa Orestes bile bile öldürür
sonunda birer af tanrıçasına dönüşürler, anası Klytaimestra'yı. Alkmaion gibi o da
Orestes de böylece suçundan ve çektiği vicdan babasının kanına giren anasını öldürür, ama
azabından arınmış, kurtulmuş olur. Bu sürecin suçu Alkmaion'unkinden daha da ağırdır, çünkü
nasıl sahneye konduğu üzerinde durmadan daha hesaplı, daha bilinçlidir (Alkmaion).
"suç" kavramını incelememiz gerek. Agamemnon tragedyasında Mykene kralıyla
İnsan ne zaman suç işler, yani adam birlikte Troya'dan dönen bilici Kassandra,
öldürür? Yunan efsanesinde adam öldürme Aigisthos'la Klytaimestra'nın cinayet
çokluk bir yanılgı sonucunda olur: Ate tanrıça hazırladıklarını sezer ve bu sezgiyi şu sözlerle
insanı gaflete düşürür ve insan istemeyerek, dile getirir (Ağam. 1186 vd.):
kimi zaman bilmeyerek öldürür, kan döker. Bir
de kan davası güderek, kısas kurallarını
Bir koro var ki, hiç ayrılmıyor bu evden,
uygulayarak adam öldürür. Her iki halde de
tek sesli söylüyor ezgilerini,
suçundan arınmak için çareler vardır, insan
ama sesi kulağa hoş gelmiyor,
tanrılara yakarmak, kurbanlar kesmekle affını
övgü değil çünkü söyledikleri,
sağlayabilir. Zeus'un kızları sayılan Litai insan kanı içmiş yüreklenmek için,
(Yalvarı) tanrıçalar suçlular adına aracı evet, insan kanı içmiş
olurlar, Zeus'tan bağışlamayı elde ederler bu evde oyalanan koro.
(Yalvarırlar). Suçtan arınma yalnız tanrılar Zor atarsın onu bu konaktan:
katında değil, insanlar arasında da mümkün Aynı soyun Erinys'leri bunlar.
olmalıydı; Homeros dünyasında bu suçun
cezası bizim hak ve hukuk anlayışımıza göre
Piyesin sonunda sahnede Agamemnon'la
hafiftir: Yurdunda adam öldüren yurdu için bir
Kassandra'nın yan yana yatırılmış ölüleri
pislik, bir uğursuzluk sayılır, bu yüzden de
görülür. Mykene'de yönetimi ele alan çift
sürülür, kendisi gidip sığınacak bir yer bulmalı,
kendi ölülerinin öcünü almak için kralı ve
kendisini arındırmayı göze alan bir temiz
Troyalı tutsağını öldürmüşlerdir. Bunların
adam bulmalı ve ona hizmet etmelidir.
öcünü alacak kuşak da yetişmekte, yedi yıl
Homeros destanlarında adı geçen birçok ünlü
sonrasını gösteren "Khoephoroi" (Sunu taşıyan
yiğitler suç işlemiş kişilerdir. Sürgünde
kızlar) adlı tragedyada Orestes öç alıcı olarak
yaşarlar, ama konukları seven ve koruyan Zeus
anasının karşısına dikilmektedir. Klytaimestra
tanrının kolu kanadı altında bulunduklarından
oğlunun ne amaçla geldiğini anlayınca, dürter, uyandırır köpekleri, Apollon oklarıyla
urbasını yırtıp memesini gösterir ve Orestes'in onları kovduktan sonra sahne değişir ve
ayaklarına kapanarak yalvarır. Ana oğul Atina'daki Akropolis görülür. Orestes'in davası
arasında şöyle bir konuşma geçer (Khoe. 922 Athena'nın tapınağı önünde görülecektir bu
vd.): kez. Tam bir mahkeme sahnesidir bu. İki hak

Klyt. —Ananı mı öldüreceksin, yavrum ve hukuk anlayışının çarpıştığı bir mahkeme:

benim? Geleneksel kısas kurallarını simgeleyen


Erinys'ler, kendini ve eylemini savunan bir
Or. —Seni ben değil, kendin öldüreceksin.
insanla karşı karşıya gelip tartışmaktadırlar,
Klyt. —Ama bak, ananın kinli sonuç mahkemenin vereceği oylara bağlıdır.
köpeklerinden sakın Orestes Athena tanrıçanın verdiği bir oy
Or. — Ya babamınkilerden nasıl kaçarım fazlasıyla beraat eder. Böylece tanrı kararı,
senden sakınırsam? kader ağırlığı yerine insanların mahkemesi,
yani Areopagos kurulmuş olur. Tragedyanın
Klyt. —Diriyken boşuna mı yakarıyorum bir
sonunda yenilgiye uğrayan Erinys'ler korosu
mezara karşı?
öfkeyle çekilmek üzeredir ki, Athena onları
Or. — Babamı öldürdün ya, senin de ölmen Atina'nın koruyucuları olarak şehirde kalmaya
gerek. çağırır, buna karşılık Atina halkından sonsuz
Klyt. — Demek bir yılan doğurmuş, saygı göreceklerdir. Erinys'ler değişir, iyi
büyütmüşüm ben. niyetliler diye çıkarlar ortaya, bunun simgesi
eski hukukla yeni hukuk anlayışının birleşmesi
Orestes anasını öldürür, daha önce
olsa gerek. Erinys'ler bundan böyle Atina'ya
Algisthos'u da vurmuştu, sahnedeki kapı açılıp
bet bereket saçacak tanrıçalar olarak intikamı
ge ne ikisinin ölüsü görülür. Orestes eylemini
değil, adaleti gerçekleştireceklerdir.
haklı gösterir: Evet, der, anamı öldürdüm,
Aiskhylos'un, Atina din ve devlet anlayışını
ama o da babamı öldürmüştü, tanrıların
yüceltmekte ve yeni yeni kavramlar kurup,
tiksindiği pis bir kadındı anam, oysa benim
onları canlandırmaktaki ustalığı bu üçlüde en
elime güç katan, Pytho tanrısı Loksias'tır, yani
yüksek zirvesine erişmiştir.
Apollon'dur. Böyle konuşurken, birdenbire yanı
başında kara urbalı kadınlar belirir, bakar ki Zaman geçince, Erinys'ler, insanları
Gorgo yüzlü, saçları yılanlarla örülmüş yeraltında cezalandıran tanrıçalar olarak
Erinys'ler bunlar. Ellerinden taptaze kan görülmeye başlar. Eski metinlerde beliren bu
damlamakta. Orestes bağırır, çağırır ve deli inanış Vergilius'un "Aeneis" destanında dile
gibi atar kendini dışarıya. Koro yakınır. Atreus' gelmektedir: Erinys'leri Tartaros'un dibinde
tan bu yana üçüncü ölüm kasırgasıdır bu. Sonu ruhlara ellerindeki kamçılar ve yılanlarla
nereye varacak? Ate'nin öfkesi dinecek mi? korku salıp eziyet eder görürüz. Cehennem
kavramına yaklaşan bu görüşler Roma mythos
Üçüncü "Eumenides" tragedyası Delphoi
ve şiirinde Etrüsk etkisiyle gelişmiş olabilir.
tapınağının önündeki bir sahneye açılır:

Apollon'a sığınmış olan Orestes evrenin Eriphyle.


göbeği sayılan taşın üstüne yıkılmış, Argos kralı Talaos'un kızı ve Adrastos'un
yalvarmaktadır. Erinys'ler korkunç hırıltılarla kızkardeşi. Thebai efsane çemberiyle ilgili
dört dönmektedir çevresinde. Apollon gelir, öyküsü Adrastos, Amphiaraos ve Alkmaion
onları uyutur, derken Klytaimestra'nın tayfı
adları altında anlatılmıştır.
Eros.
Eris. Eros, ilkçağın en eski metinlerinden beri
Ne kadar belalı tanrı ve tanrıça varsa, evrende birleşme ve üretmeyi sağlayan doğal
ölüm ve yıkım getiren ne kadar varlık varsa bir güç olarak karşımıza çıkar. Hesiodos
hepsi Nyks (Gece)'ten doğmadır. Kavga tanrıça yaratılışı anlatırken Khaos'tan hemen sonra
Eris, İhanet, Karasevda ve İhtiyarlık gibi Eros'u sayar, onun etkisini insan dünyasında
tanrılaşmış kavramlardan hemen sonra gelir açıkça gördüğü halde, ilk tanrılar arasına nasıl
doğum sırasında. Hesiodos ona "azgın yürekli" yerleştireceğini iyice bilemez, ama bu
der ve kendi doğurduğu varlıkları sayar evrensel ilkeyi gene de saymış olmak için
(Theog. 226 vd.). şöyle der (Theog. 116 vd.):

Sonra da ikinci eseri "İşler ve Günler" de


iki kavga ayırır, biri insana zararlı, biri faydalı Khaos 'tu hepsinden önce var olan,
ve şöyle tanımlar ikisini de (İşi. 11 vd.): sonra geniş göğüslü Gaia, Ana Toprak...
Ve sonra Eros, en güzeli ölümsüz tanrıların,
o Eros ki elini, ayağını çözer tanrıların,
İki türlü kavga vardır bu dünyada,
ve insanların da, tanrıların da ellerinden
biri övülmeye değer, öteki kötülemeye.
alır
Özden apayrıdır bu iki kavga,
yüreklerini, akıl ve istem güçlerini.
insanı kanlı savaşa götürür birisi,
kötüsü, hiçbir ölümlü sevmez onu.
Zorla girer bu kör dövüşüne Ama daha sonra, Eros'un devler, Titanlar
ölümsüzlerin zoruyla, buyruğuyla. gibi azman yaratıkların birleşmesinde ne gibi
Öteki kavgayı daha önce doğurdu yüce
bir rol oynadığını tanımlamakta güçlük çeker,
Karanlık.
giderek "parthenogenesis", yani kendi
Göklerdeki tahtında oturan Kronos oğlu
kendiliğinden doğurma ilkesini bazı tanrısal
toprağın özüne kattı onu.
İnsanlara yararlıdır o kavga, varlıklar için sürdürür. İlkçağın en içli ve
O kavga ki eli tutmaz insanları bile işe bilinçli aşk şairi Sappho da Hesiodos'a benzer
sürükler. bir tanımlama verir:

Hesiodos'un bu kavgasına rekabet ya da Gene Eros, elimi, kolumu çözen,


ekmek kavgası demeli. Yaşamın özünde görür hem tatlı hem acı Eros,
o karşı gelinmez yaratık
onu Hesiodos ve kardeşine kötü değil de iyi
sarsıyor beni.
kavgadan yana gitmesini öğütler.

Eriş, Üç Güzeller yarışmasında da bir rol


oynar, Peleus'la Thetis'in düğününe hır Hesiodos'tan başka theogonia ve
çıkarmasın diye çağrılmadığı için altın elmayı kosmogonia'larda da Eros'a yer ayrılır. Orfizm
tanrıların düğün sofrasına atar da, üstüne "en denilen ve şair Orpheus'tan geldiği ileri
güzeline" yazdığı altın elmanın kime verileceği sürülen mistik akımda da Eros'un dünyayla
kararı Paris'in yargısına bırakılır (Paris). Bu birlikte kaos'tan çıktığına, yahut da Gece'den
kavga Troya savaşı gibi yüce bir çatışmanın doğma evren yumurtası ikiye bölünüp yarı
kaynağıdır. kabuğundan gök, yarı kabuğundan toprak
ortaya çıkınca, Eros'un da doğduğuna Anteros (karşılık aşk). Bu efsaneler Eros'un
inanılmaktadır. özündeki çok yönlülüğü dile getirmek için

Platon'un "Şölen" adlı diyalogunda herkes sonradan uydurulmuştur. Ne var ki hiçbir tanrı

kendine göre sevginin tanımlamasını yaptıktan Eros gibi zaman ve mekâna göre değişik

sonra, Sokrates bir kadın bilici, Mantineia'lı biçimlerde yansıtılmamıştır, hiçbir tanrı Eros

Diotima'nın görüşlerini anlatır. Diotima'ya göre kadar şairlere konu olmamıştır. Böylece Eros

Eros bir tanrı bile değildir, ölümlüyle ölümsüz tanrı evrensel bir ilkeden, insanları oklarıyla

arası bir varlık, Yunanlıların "daimon", bizim kovalayan ve yaralayan kanatlı, alaycı ve

"cin" diyeceğimiz bir yaratıktır. Eros'un yaramaz, giderek tehlikeli bir çocuk biçimine

doğuşunu anlatmak için yepyeni bir efsane girmiş, bu biçimle de günümüze kadar

uydurulur: Yoksulluk tanrıça (Penia) ile Bolluk gelmiştir. İskenderiye sanatıyla başlayan bu

tanrı diye çevirdiğimiz, aslında her derde Eros simgesi Roma'da Amor-Amores diye epey

deva, hüner anlamına gelen Poros'un tutunmuş, şiirde olduğu kadar resimde de iz

oğluymuş. Sevgi'nin karakterini anasıyla babası bırakmış ve Rönesans'ta ikinci ve çok canlı bir

arasındaki karşıtlığın sonucu olarak şöyle gelişme görmüştür.

anlatır: "Bollukla Yoksulluktan doğan Sevgi'nin Eros'u ele alan en güzel efsanelerden biri
talihi de ona göre olmuş. Sevgi her şeyden Apuleius'un "Eros ile Psykhr" masalıdır.
önce her zaman yoksuldur, çoklarının sandığı Sembolik bir anlam taşıyan bu masal Psykhr
gibi hiç de öyle ince ve zarif değildir, tersine başlığı altında anlatılmıştır.
kabadır, pistir, evsiz, barksız, yalınayaktır,
açıkta, dağda, bayırda, kapı önlerinde, yol Eryks.
köşelerinde yatar, kalkar. Ne yapsın, anasına Üstünde ünlü bir Aphrodite tapınağı
çekmiş, yoksulluktan kurtulamaz. Babasına bulunan Sicilya dağına adını veren efsanelik
çeken tarafıyla da hep güzelin, iyinin kral. Aphrodite ile Poseidon'un oğlu olduğu da
peşindedir, yürekli, atılgan, dayanıklıdır, söylenir. Adı Herakles efsanesine karışmıştır:
yaman avcıdır, hep tuzaklar kurar, fikirlere, Geryoneus'tan aşırdığı sürüleri götürürken
buluşlara düşkündür, büyücülükte eşsizdir. Herakles bu Eryks'e rastlamış. Eryks yiğide
Aslında ne ölümlü, ne ölümsüzdür. Bakarsın meydan okumuş, güreşmişler ve Herakles
aynı günde bolluk içinde gelişir, yaşar, Eryks'i öldürmüş, ama krallığına el koymayıp
birdenbire de ölür, sonra yine babasının akrabalarından birinin günün birinde oraya
tabiatı gereği bir çaresini bulup dirilir. Bir yerleşeceğini söylemiş ve öyle olmuş: Tarihsel
şeyin eline geçmesiyle elinden kaçması bir çağlarda Dor'lardan bir grup Eryks dağına
olur. Öylece Sevgi her zaman ne yokluk yerleşmişler.
içindedir, ne de varlık içinde" (Şöl. 203c, d).
Sevgi'nin hiçbir zaman kanmadığı, hep arayan, Erymanthos.
arzulayan bir duygu olduğu dile getirilmiş (1) Apollon tanrının oğlu. Adonis'le
oluyor bu parçada. seviştikten sonra Aphrodite'yi hamama girer
Başka efsanelerde Eros'un Aphrodite ile görmüş, bu yüzden gözleri kör olmuş. Oğlunun
Hermes'in oğlu, ya da Eileithyia veya İris'in öcünü almak için Apollon da bir yaban domuzu
çocuğu olduğu söylenir. Uranos'lu olup Adonis'i vurup öldürmüş.
Aphrodite'nin Hermes'le birleşmesinden Eros (2) Arkadya'da akan bir ırmakla aynı bölge
doğmuş, Dione'nin kızı Aphrodite'den de deki bir dağın adı. Yaban domuzlarının çok
olduğu bu bölgede Artemis avlanmayı severdi. ama Eteokles gene anlaşmaya yanaşmaz.
(Od. VI, 103). Herakles de efsanelik yaban Bunun üzerine saldırı başlar. Eteokles
domuzunu öldürmüş (Herakles). Polyneikes'le teke tek savaşta can verdikten
sonra, Thebai'de törenle gömülür, oysa
Erysikhton. Polyneikes mezardan yoksun bırakılır
(1) Thessalia kralı Triopas'ın oğlu, ya da (Antigone). Epigon'ların Thebai'ye saldırısı
kardeşi. Tanrılardan korkmaz, taşkın bir sırasında Eteokles'in oğlu Laodamas kraldır.
adammış. Günün birinde Demeter'e adanmış
bir koruluğu kesmeye kalkışmış, tanrılar Euadne.
işmarlarla onu alıkoymaya çalıştıkları halde, İphis'in kızı Kapaneus'un karısı, kocasının
Erysikhton hiç aldırmamış, ağaçları bir bir odun yığınına atılarak, onunla birlikte yanar
kesmiş. Demeter de onu dinmeyen bir açlığa (Kapaneus).
çarpmış. Erysikhton ne yese doymuyormuş,
varını yoğunu yiyip bitirdikten sonra, kendi Euenor.
kendini de yemiş. Atlantis'in yerlisi (Atlantis).
(2) Kekrops'la Aglauros'un oğlu, Atina'lı
kahraman. Delos'taki Apollon Tapınağına Euenos.
gitmiş, Eileithyia' nın eski bir heykeliyle Tanrı Ares'in oğlu, Aitolia kralı. Kızı
dönerken, yolda ölmüş. Marpessa'ya bir talip çıktıkça babası onu
öldürür ve kafasını Poseidon tapınağına
Erythion. asarmış. Sonunda Marpessa'yı İdas kaçırır,
Geryon'un öküzlerini bekleyen sığırtmaç. Euenos da peşine takılır, ama İdas tanrı
Herakles bu sürüleri çalmak için Erythion'u da, Poseidon'dan kanatlı bir araba aldığı için onu
sürülerin bekçisi köpek Orthos'u da öldürür yakalayamaz. Euenos atlarını vurduktan sonra
(Hes. Theog. 292). kendini orada akan bir ırmağa atar. Irmak
Euneos adını alır (İdas, Marpessa).
Esîr.
Eumaios.
Bkz. Aither.
Eumaios, Odysseia'da önemli bir rol
Eteokles. oynayan İthake'li bir domuz çobanıdır.
Odysseus uzun serüvenlerinden sonra yurduna
Oidipus'la İokaste'nin oğlu, Polineikes'in
ilk ayak bastığında Eumaios'un yaptığı ve
kardeşi (Tab. 19). Kral Oidipus Thebai'den
yönettiği ahırlara gider ve babasının sadık
kovulunca, Eteokles'le Polyneikes aralarında
uşağı olan bu "tanrısal" çobanbaşı ile buluşur.
bir anlaşma yaparlar: Her yıl biri kral
Eumaios ihtiyar bir dilenci kılığında olan
olacaktır. İlkin tahta oturan Eteokles'tir.
Odysseus'u konuklamak, ağırlamakla kalmaz,
Polyneikes de şehirden ayrılır. Bir yıl sonra
konuğunun özlemini çektiği efendisi olduğunu
hakkını aramaya gelince, Eteokles yönetimi
anladıktan sonra da talipleri öldürmekte,
ona vermeye razı olmaz. Bunun üzerine
Polyneikes Argos kralı Adrastos'a başvurur malını, mülkünü yeni baştan ele geçirmekte
yardımcı olur ona. Odysseus'un sütninesi
(Adrastos). Thebai'ye karşı sefere hazırlanan
Yediler ordusu saldırıya başlamadan Eurykleia kadar sevimli, cömert ve akıllı bir

aralarından Tydeus'u elçi olarak gönderirler, kişidir. Odysseus'la aralarındaki konuşmalar


Odysseia romanının gerçekçi yanını ve çocuk ölmüş. Babası yiğidi bağışladığı halde,
zamanın yaşama koşullarını açığa vurup Herakles kendi kendine ceza vermiş, karısı
yansıtan değerli belgelerdir. Deianeira ve oğlu Hyİlos'la birlikte Kalydon'dan

Odysseus domuz çobanının kulübesine göçüp Trakhis'e yerleşmiş.

gelince, Eumaios onu saygıyla karşılar, ona bir


Euphrates.
döşek serer, yemek verir ve dilenci pozunda
olan efendisinin uydurduğu hayat hikâyesini Fırat nehrinin adını açıklamak için
dinledikten sonra, kendisinin de bir kral uydurulmuş bir efsane: Euphrates adlı bir
oğluyken nasıl kaçırılıp İthake'ye getirildiğini adam varmış, günün birinde oğlunu karısının
anlatmaya koyulur. Eumaios'un anlattığı bu yanında uyur görmüş ve onu bir yabancı
öykü ilginç bir roman ve o zamanki Akdeniz sanarak öldürmüş, sonra da yanlışlığını
çevresinde ise yoğun bir gidiş geliş olduğunu anlayarak kendini nehre atmış. O zamana
açığa vurur (Od. XV, 389 vd.). kadar Medos adını taşıyan nehre, içinde
boğulan Euphrates'in adı verilmiş.
Eumolpos.
Euphrosyne.
Poseidon'un oğlu, Trakya kralı. Atina ile
Eleusis arasında kopan savaşa karışır, bu Adı sevinç, neşe anlamına gelen
savaşta Atina kralı Erekhteus elinden öldürülür Euphrosyne üç Kharit'lerden biridir
(Erekhteus). Eumolpos Eleusis myster'lerinin (Kharit'ler).
kurucusu olarak tanınır. Eleusis başrahipleri
"Eumolpides" adını benimsemiş ve atalarının Europa.
Eumolpos olduğunu kabul ederlerdi. Poseidon'la Libya'nın oğlu, Fenike kralı
Agenor'un kızı Europa tanrılar tanrısı Zeus'un
Euneos. sevgisini kazanmakla ölmez bir ün salmış,
Euneos, İason'un Argonaut'lar seferinde bütün bir kıtaya adını vermiştir (Tab.11).
Lemnos adasına varınca Hypsipyle'den olan İo'nun serüvenine benzer bir serüven yaşayan
oğludur (Argonautlar, Hypsipple). Troya Europa'nın öyküsünü Edith Hamilton'un Ülkü
savaşına kendi katılmadığı halde, Akha'lara Tamer'ce yapılmış çevirisinden okuyalım
Lemnos şarabı gönderir (İl. VII, 467 72). (Varlık yayınları, s. 53).
Akhilleus esir aldığı Priamos oğlu Lykaon'u (Bu öykü, III. yüzyılda yaşamış
Euneos'a satar (Lykaon). İskenderiye'li bir şairin, Moskhos'un şiirinde
anlatılır).
Eunomia.
Zeus'la sevişmesi yüzünden adı coğrafyaya
Themis'le Zeus'un kızı, Hora’lardan biri geçen tek kadın İo değildir; Europa'nın ünü
(Themis, Hora’lar). daha da yaygındır. İo'nun yıllarca acı
çekmesine karşılık Europa, bir boğa sırtında
Eunomos.
denizler aşıvermenin yarattığı birkaç saniyelik
Kalydon kralı Oineus'un sarayında şarap şaşkınlık ve korku bir yana bırakılırsa, hiç
sunan delikanlı. Herakles'in ellerini yıkarken üzülmemiştir denebilir. Europa'nın Zeus'la
Eunomos yanlışlıkla suyu yiğidin ayaklarına seviştiği sıralarda Hera nerelerdeydi,
dökmüş, Herakles de çocuğa bir tokat atacak bilinmiyor. Bilinen bir şey var: Tanrılar tanrısı,
olmuş. Ama tokadı o kadar sert indirmiş ki gamsız, tasasız, gönlü ne dilerse onu
yapıyordu. Öyle tatlı, öyle güzel bir boğa ki bu,
Hiç boğaya benzemiyor, iyi bir insan gibi
Zeus bir ilkbahar sabahı gökteki sarayında
Yalnız konuşmuyor.
oturmuş, tembel tembel yeryüzünü
gözetliyordu. Gözleri, ansızın, kendisi için çok
ilgi çekici bir yaratığa ilişti. Güzel Europa, Europa, gülümseyerek, boğanın sırtına
uykudan uyanmış, gördüğü düşü yorumlamaya oturdu. Ötekilerin de binmesine fırsat vermedi
çalışıyordu. İki kıta, kadın kılığında, kendisini Zeus fırlattığı yıldırımların hızıyla denize
paylaşmak istemişlerdi düşünde. Europa'yı daldı. O ilerledikçe dalgalar iki yana
doğurduğunu ileri süren Asya, onu kendisi açılıyordu. Yanlarında, önlerinde, arkalarında
almak istemişti. Öteki kıta ise, Zeus'un garip deniz tanrıları Nereid'ler, borulannı
Europa'yı kendisine verdiğini söylemişti. öttürerek Tritonlar ve Zeus'un kardeşi
Gördüğü bu garip düşü yorumlayamadı Poseidon gidiyordu.
Europa; kendi yaşındaki kız arkadaşlarını Sulardan, gördüğü yaratıklardan korkan
topladı; deniz kıyısındaki çiçek tarlasına Europa, düşmemek için bir eliyle boğanın
gittiler. Orada oyunlar oynarlar, sepetlerini kocaman boynuzunu tutarken, öteki eliyle de,
çiçeklerle doldururlardı. Hepsi de bilirdi ki, en ıslanmasın diye mor eteğini topluyordu. "Bu
güzel sepet Europa'nın sepetidir... Hephaistos boğa olsa olsa bir tanrıdır" diye düşünüyordu.
yapmıştı o sepeti. Üstünde İo'nun öyküsü, inek Sonunda dayanamadı; kendisini ıssız bir yerde
oluşu, Argos'un öldürülüşü, sonra Zeus'un İo'yu tek başına bırakmaması için boğaya yalvardı.
yeniden kadın kılığına sokusu çiziliydi. Boğa, cevap vererek kendisinin tanrılar tanrısı
Yalnız sepetler mi, içlerini dolduran Zeus olduğunu, ona tutulduğunu, Girit adasına
çiçekler de ne kadar güzeldir... Nergisler, gittiklerini söyledi.
sümbüller, menekşeler, kırmızı yaban Bir süre sonra Girit'e ayak bastılar. Orada
gülleri... Aşk tanrıçası, Kharit'lerin arasında Mevsim'ler karşıladı kendilerini. Seviştiler;
nasıl ışıldarsa, Europa da yaşıtları arasında çocukları oldu. Europa'nın oğullarından ikisi,
öyle ışıldıyordu. Minos ve Rhadamanthys, yeryüzünde öyle
Zeus onu görünce dayanamadı. Zaten aşk tarafsız davrandılar ki, ölümlerinden sonra
tanrıçası Aphrodite, oğlu Eros'a söylemiş, o da ölüler ülkesine yargıç yapıldılar. Ama Europa,
oklarından birini Zeus'un kalbine saplamıştı. mitologya'da oğullarından daha önemli bir yer
Hera uzaklardaydı o sırada; ama Zeus yine de tutar.
ne olur, ne olmaz diye korktu. Bir boğa
kılığına girdi, Koyu kahverengi, kaşları yerinde Euros.
gümüş yaylar çizili, boynuzları yeni ayın Şafak tanrıça Eos'la Astraios, ya da
görünüşüne benzeyen güzel, çekici bir boğa Typhon'dan doğduğu söylenen dört ana
olup çıktı. Çiçek toplayan kızların arasına indi. rüzgârdan biri. Güneybatıdan eser, bizim
Yaşıtları gibi, Europa da boğayı görünce keşişleme dediğimiz rüzgârdır.
dayanamayıp yanına geldi. Onu sevdi, okşadı.
Eurybie.
Hemen eğildi boğa. Sanki Europa'nın,
Hesiodos'un Theogonia'sında Pontos'la
sırtına binmesini ister gibiydi:
Gaia'dan, yani denizle topraktan
doğmuş,Eurybie, Nereus, Phorkys, Thaurnas
Sırtına bindirip gezdirecek bizi, ile Keto'nun kız kardeşidir (Tab. 6).
Titan'lardan Krios'la birleşip, Astraios, Pallas
ve Perses'i doğurur. Eurylokhos.
Odysseus'un yoldaşlarından biri. Kirke'nin
Eurydike. konağına gidecek grubun başına seçilir, ama
Orpheus'un karısı, ağaç perisi. Serüveni büyücü kadının kurduğu tuzağa düşmez ve geri
için bkz. Orpheus. gelip Odysseus'a Kirke'nin arkadaşlarını
domuza çevirdiğini haber verir (Od. X, 205
Eurykleia. vd.); ölüler ülkesinin açıldığı çukur başında
Odysseus'un sütninesi. Odysseia'nın kurban keser (XI, 23 vd.); gemileri Seiren'lerin
başında Telemakhos'u yatak odasına önünden geçerken, Odysseus'u direğe iki kat
götürürken şöyle tanıtılır bize (Od. I, 425 vd.): bağlar (XII, 95 vd.), ama Güneş'in ineklerini
yemeyi o salık verir arkadaşlarına ve bu
yüzden de tanrıların lanetine uğrayarak
Telemakhos gidiyordu yatmaya, düşüne Odysseus'un bütün tayfasıyla birlikte can verir
düşüne.
(XII, 339 vd.).
Eurykleia, Peisenor oğlu Ops'un kızı,
çevresinde onun dört döne döne,
Eurymakhos.
çerağlar tuttu yoluna pırıl pırıl,
Onu Laertes parasıyla satın almıştı çok Polybos'un oğlu Eurymakhos, Odysseus'un
eskiden, karısı Penelopeia'nın talipleri arasında başta
körpecik bir kızken almıştı yirmi sığıra gelenlerdendir. Şöyle tanımlanır (Od. XV, 519
karşılık, vd.):
sayardı onu sarayında asıl karısı gibi,
ama yatağına almamıştı bir kere olsun,
ödü kopuyordu karısının öfkesinden. Eurymakhos'tu adı, yiğit Polybos'un parlak
İşte bu Eurykleia’ydı çerağı tutan, oğlu,
Telemakhos'u en çok seven de oydu, lthake'liler şimdiden bir tanrı gözüyle
bebekken dadılığa başlamıştı Telemakhos’a bakarlar ona,
bakmıştı ta çocukluğundan kocaman taliplerin en iyisidir gene de.
oluncaya dek.

Antinoos'la birlikte Eurymakhos taliplerin


Eurykleia, Odysseia'da günlük hayatı en ciddiye alınması gerekenidir (Od. XV, 17):
yansıtan en canlı bazı sahnelerin
kahramanıdır: Telemakhos'un yolculuğunu o
Penelopeia’yı babası ve kardeşleri
hazırlar, gittiğini o bilir ve Penelopeia'dan
kışkırtırlar Eurymakhos’a varsın diye,
saklar (Od. II, 347-380); dilenci kılığında
ağırlığı en çok talipler arasında o artırır
İthake sarayına gelen Odysseus'un ayaklarını
çünkü.
yıkarken eski bir yara izinden onu tanır (Od.
XIX, 350-507); taliplerin ve özellikle
hizmetçilerin cezalandırılmasında önemli bir Antinoos'a kıyasla biraz daha efendi, daha
rol oynar (Od. XXII, 391-492). Evin kâhyası, nazik ve terbiyeli bir adam gibi davranır:
bekçisi, büyüğüdür, Odysseus'un sarayında Penelopeia'yı yatıştırır, oğlunun canına
oynayan dramın en sevimli kişisidir. kıyılmayacağını söyler (Od. XVI, 434 vd.), onu
pohpohlar, en güzel armağanlardan birini verir
(XVIII, 295 vd.) ama bütün bunlar yalan ve gerdeğe girmeye hazırlayan odur (Od. XXIII.
yapmacıktır, o da Odysseus'un varlığını 154 vd.).
sömürmeye bakar, Telemakhos'u ilk fırsatta
öldürmeye ve Penelopeia'nın hizmetçisi Eurypylos.
Melantho ile seviştiği halde, bir an önce (1) Troya'da Akha'lardan yana savaşan
kraliçeyle evlenmeye. Dilenci kılığında saraya Thessalia'lı önder. Troya'lılardan Hypsenor,
gelen Odysseus'a o da kötü davranır, kafasına Melanthos ve Apisaon'u öldürür. Paris'in kargısı
bir tokmak atar (XVIII, 396). Yay germe altında yaralanır, ama Patroklos yardımına
yarışmasında Antinoos'la ikisi en sona kalırlar, koşar.
ama başaramazlar (XXI, 186 vd.); Odysseus
(2) Kos (Istanköy) adasının kralı.
kendini belli edip meydan okuyunca,
Poseidon'un oğluymuş. Troya dönüşünde
Eurymakhos önce bütün suçu Antinoos'a
Herakles adaya uğrayınca Eurypylos ona karşı
yükleyip pazarlığa girişmek ister (Od. XXII, 60
gelmiş, bu yüzden de öldürülmüş.
vd.), Odysseus onu da bir okla yere serer ve
öldürür. (3) Telephos'un oğlu. Telephos, yarası
iyileşince, ne kendinin, ne de oğlunun
Eurymedon. Akha'lara karşı savaşmayacağına söz vermişti.
Ama Priamos'un kız kardeşi olan karısı, oğlu
İlyada'da iki Eurymedon'un sözü edilir, biri
Eurypylos'u Troya'ya gitmeye kandırmıştı. Bunu
Agamemnon'un seyisi, öbürü Nestor'un
bir armağan karşılığı yaptığı söylenir.
seyisidir.
Eurypylos, Akhilleus'un oğlu Neoptolemos'a

Eurynome. karşı savaşır ve onun eliyle öldürülür. Bu


çarpışmanın haberini, Odysseus ölüler
(1) Okeanos'la Tethys'in sayısı üç bini bulan
ülkesinde karşılaştığı Akhilleus'un ruhuna iletir
kızlarından biri. Hesiodos'un "Theogonia"sında
(Od. XI, 519 vd.).
anlatıldığına göre (Theog. 906-910):

Eurystheus.
Okeanos kızı Eurynome ile evlendi Argos kralı Sthenelos'un oğlu. Herakles
Zeus efsanesinde büyük bir rol oynayan kötü kişi.
güzelliği, görenleri büyüleyen uyum Eurystheus, Amphitryon'un amca oğlu ve onun
tanrıçayla; gibi Perseus'un torunudur. Zeus, Alkmene'yi
Üç kızı oldu ondan, Kharitler, Üç Güzeller:
Herakles'ten gebe bırakınca, Perseus
Aglaie, Euphrosyne ve sevimli Thalia,
torunlarından ilk doğacak olanın krallık elde
(Kharitler).
edeceğini bildirir. Hera da doğacağını bildiği
Herakles'in kral olmasını önlemek için,
(2) Penelopeia'nın yanında bulunan kâhya Eurystheus'un yedi aylık doğmasını sağlar.
kadın. İthake kraliçesi onu yanından ayırmaz, Böylece Eurystheus Tiryns, Mykene ve Argolis
onunla konuşur, ona dert döker, kendine bölgesine kral olur ve Herakles'i buyruğu
bakması için öğütler verir. Penelopeia'nın altına alarak, onu bir sürü güç işler başarmaya
çevresinde asıl hizmet gören odur, dilenci zorlar. Herakles büyük kahramanlıklarını hep
kılığında uykuya yattığı zaman Odysseus'un Eurystheus'un emriyle ve Eurystheus'un
üstünü örter (Od. XX, 4), kendini tanıttıktan çıkarına yapar. Onu kıskanan aman vermez
sonra yiğidi yıkayan, giydiren, Penelopeia ile kral yiğide eziyet etmekten hoşlanmaktadır.
Herakles öldükten sonra, Eurystheus soyunu (Herakles, İphitos, İole).
Mykene'den kovar. Bir süre sonra Herakles (2) Bir devin adı (Gigantlar).
oğullarının savaş ortağı olan Atina'ya karşı
sefere çıkar, ama İoalos tarafından öldürülür. Euterpe.
Zalim kralın kafası Alkmene'ye getirilince,
Musa'lardan biri, başı çelenkli, elinde bir
gözlerini oymuş (Herakles, Alkmene).
flütle şenliklere, bayramlara katılır, neşe
getirirmiş. Dionysos alaylarında da yeri vardır.
Eurythion.
Dithyrambos'u onun esinlediği söylenir
(1) Kentaur, yani at adamlardan biri.
(Musa'lar).
Lapith'lerden Peirithoos'un nişanlısını
kaçırdığından, Kentaur'larla Lapith'ler savaşına Evandrus.
yol açmıştı (Kentaur'lar).
Vergilius'un "Aeneis" destanında adı geçen
(2) Kalydon savaşına katılan yiğitlerden kahraman. Romulus tepesinde Roma şehrini
biri. Kardeşi Phokos'u öldürdükten sonra kurmadan orada Evandrus'un kurduğu
Peleus Eurythion'un yanına sığınmış, onun Pallantea kasabası vardı. Burayı da
eliyle arınmıştı, ama Kalydon avı sırasında Yunanistan'ın Arkadya bölgesinden gelme
kaynatasını da kaza ile öldürünce, başka yere Evandrus (Yun. Euandros, iyi adam anlamına
göçmek zorunda kalır (Peleus, Aiakos). gelir) kurmuştu. Bölgeye uygarlık getirmiş,
yerlilere okuma yazmayı öğretmiş, müzik ve
Eurytos. yararlı bazı sanatları da yaymıştı. Ayrıca
(1) Nerede olduğu iyice bilinmeyen Latium Yunanistan'dan bazı tanrı kültlerini de
Oikhalia şehrinin kralı, Herakles efsanesinde getirmişti. Hercules buralara gelince,
önemli bir rol oynayan kişi. Ok atmakta çok Evandrus onu Cacus'u öldürmüş olma suçundan
usta olan Eurytos'un dört oğlu, bir de İole adlı arındırmış, tanrı oğlu olduğunu anlayarak
kızı varmış. Ok atmakta kendisini yenecek Roma'nın yedi tepesinden Aventinus'la
olana kızını vermeye ant içmiş. Herakles Palatinus arasında büyük bir sunak kurmuş.
onunla boy ölçüşüp onu yenmiş, ama Eurytos Onun için, bu sunak sonraları da Ara Maxima
sözünde durmamış, yiğidin, sürülerini çaldığını olarak gösterilirdi (Cacus). Evandrus Aeneas'ı,
ileri sürmüş. Yalnız oğlu İphitos Herakles'ten babası Ankhises'le konukluk bağları kurmuş
yana çıkmış. Ne var ki birden çıldıran Herakles olduklarını hatırlayarak, iyi karşılar ve oğlunu
İphitos'u öldürmüş. Bunun cezası olarak da esir bir bölük askerle birlikte emrine verip
diye satılmış ve Omphale'nin sarayına düşmüş. Rutul'lere karşı savaşta yardımcı olmalarını
Özgürlüğüne kavuşunca, Eurytos'un sarayına sağlar (Aeneas).
dönüp onu öldürmüş ve İole'yi ele geçirmiş
F
Faunus gibi Fauna'nın adı da "quae favet"
Fama. (iyilik eden, lütuf gösteren) anlamına gelir.
Roma mitolojisinde ünü, halk sesini ve Kadınları kısırlıktan korurmuş.
dedikoduyu simgeleyen tanrıça. Fama,
Vergilius'un "Aeneis" destanında yarattığı bir Faunus.
simgesel varlıktır. Dido'nun Aeneas'a olan gizli Roma dininin en eski tanrılarından biri.
aşkını açığa vurur (Aen. IV, 173-188). Ficus'un oğlu ve Saturnus'un torunu olarak
gösterilir. Adı "qui favet" (iyilik eden, lütuf
Fames. gösteren) anlamına gelen bu tanrı bir yandan
Açlığı simgeleyen Fames Hesiodos'un sürülerin, tarlaların koruyucusu olarak Yunan
Eris'ten doğma olarak gösterdiği Limos'un etkisi altında Pan ile bir tutulmuş, öte yandan
Latince karşılığıdır. Vergilius bu simgesel adı Roma'nın kuruluş efsanelerine karışmıştır.
varlığı Ölüler Ülkesi'nde Yoksullukla yan yana Arkadya'daki Euandros'un İtalya'ya gelişiyle
gösterir. Ovidius'a göre, Açlık İskitya'da kurak ilgili efsanelerde rol oynadığı için (Evandrus),
bir toprak üstünde oturmaktadır. Erysikhton'a kültü Roma şehrinin en eski tepelerinden biri
dinmez açlığı veren odur (Erysikhthon). sayılan Palatinus'a yerleşmiş ve Lupercalia
bayramı (15 şubat) ile ün kazanmıştır.
Fatum. Faunus'un rahipleri Luperci'lerin kutladıkları
Roma mitolojisinde Kader'i simgeleyen bu bahar ve bereket bayramında delikanlılar
tanrısal varlık. Fatum, söz söylemek, çırılçıplak olarak dolaşır ve önlerine gelen
konuşmak anlamına gelen "fari"den türeme kadınlara kamçılarıyla vururlardı. Kısırlığı
olup, aslında "tanrı sözü" demektir. Sonraları defetmek, toprağın verimliliğini sağlamak ve
Yunan dinsel görüşlerinin etkisiyle Fatum, halkı kötü güçlerin etkisinden kurtarmak
Kader, tanrıçalarıyla bir tutulmuş ve Fatum amacı güdülürdü. Klasik çağlarda Faunus bir
sözcüğü dişi cinse dönerek Fata olmuştur. tanrı olmaktan çıkmış ve Yunan Satyr'leri gibi
Roma'da üç Fata tanrıçasının heykeli keçi ayaklı, sakallı, boynuzlu yaratıklar olarak
görülürdü ki bu heykeller Sibylla'ları dağda, ormanda, su kenarlarında nympha'ları
simgelerdi (Parca, Sibylla). kovalar gösterilmişlerdir.
Fransızca peri anlamına gelen "fée" bu Roma kuruluş efsanesinde bir tanrı olarak
Fata'dan gelmiştir. Halk arasında dişi cinsten değil de, Latium'un ilk krallarından biri olarak
Fata olduğu gibi, erkek Fatus'ların da varlığı gösterilir.
tasarlandı ve herkesin kendi cinsine göre
kaderi, alın yazısı bir genius, bir cin olarak Faustulus.
simgelendi (Genius). Alba kralı Amulius'un çobanı Faustulus
Romulus'la Remus efsanesinde önemli bir rol
Fauna. oynar. Amulius kızlarının doğurduğu ikiz
Roma tanrısı Faunus'un hem kız kardeşi, çocukları Tiber kenarına bırakmayı buyurunca,
hem de eşi. Falcı bir tanrıça olarak gösterilir Faustulus bir dişi kurdun emzirdiği ikizleri
ve Bona Dea ile bir tutulur (Bona Dea). Latin bulmuş ve karısı Acca Larentia'ya büyütülmek
Hercules efsanesinde rol oynar; Fauna, kral üzere götürüp vermiştir (Acca Larentia).
Faunus'un eşi, Hercules'le sevişmiş ve Latium'a Sonradan Faustulus çocuklara kim olduklarını
adını verecek olan kral Latinus'u doğurmuş. bildirmiş, Romulus’da tanrı ve kral soyundan
olduğunu anlayınca, gidip Amulius'u öldürmüş. istemiş tek başına, bunun için Flora'ya
İkiz kardeşler kavgaya tutuştukları zaman, başvurmuş. Flora da bir kadına dokununca onu
Faustulus araya girmiş ve öldürülmüş derler. gebe bırakan bir çiçek vermiş İuno'ya, tanrıça
Adı "faveo" fiilinden "uğurlu, verimli" anlamına da kendi kendine Mars tanrıyı getirmiş
gelen Faustulus'un Forum'da mezarı, Palatinus meydana. Roma'lılar yılın ilk ayına Mars (mart)
tepesinde de kulübesi gösterilirdi. Roma adını vererek onun Flora ve baharla ilişkisini
tanrıları arasında saygı görürdü (Romulus, belli etmek istemişlerdir. Flora'nın onuruna
Remus). Roma'da Floralia şenlikleri düzenlenirdi. Nisan
sonunda başlayıp mayıs ayma kadar süren bu
Feronia. şenlikler büyük bir coşkunlukla kutlanırdı.
Etrüsk asıllı bir tanrıça. Ormanları ve
kaynakları koruyan bu tanrıçanın kültü orta Fors.
İtalya'ya ve Etruria'ya yayılmıştı. Terracina'da Rastlantı, talih anlamına gelen Fors,
bulunan tapınağında köleler azat edildiği için, Fortuna tanrıçanın erkeğidir. Roma'lılar çok
Libertas, yani özgürlüğü simgeleyen tanrıça ile önem verdikleri bu tanrıları bir çift olarak
bir tutulmuştur. görür ve Fors'la Fortuna'ya birlikte tapınırlar,
yakınırlardı.
Fides.
Andı, yemini simgeleyen tanrıça. Fortuna.
İupiter'den daha yaşlı, ak saçlı bir kocakarı Roma'lıların en çok korktukları, en çok
olarak simgelendirilmesi, verilen söze saygının tapındıkları tanrıçalardan biri kör talihi
her türlü toplum düzeninin temelinde olduğu simgeleyen Fortuna'dır. Yunan Tykhe
anlamına gelir. Aeneas soyu ona Palatinus tanrıçasıyla bir tutulan Fortuna elinde bir
üzerinde bir tapınak yaptırmış. Fides'e kurban dümen (insanların hayatını yönetir çünkü) ve
keser, sunu sunarken rahipleri sag ellerine bir bereket boynuzuyla, çoğu zaman da kör olarak
beyaz sargı sararlardı. canlandırılır. Tapımını Roma'ya getiren kral
Servius Tullius imiş. Fortuna o kralı o kadar
Flora. sever ki, geceleri evine girermiş. Fortuna'nın
Çiçek ve bahar tanrıçası Flora, Roma'ya tapınağında Servius Tullius'un bir heykeli
Sabin'lerden gelme bir tanrıçadır. Çiçek açan buIunurmuş. Yunan etkisi altında Fortuna
her bitkinin yönetimi onun elindedir. Şair zamanla başka tanrıçalarla, özellikle İsis'le bir
Ovidius Flora üstüne Yunan mythos'undan tutulmuştur (Tykhe).
esinli bir öykü anlatır (Fast. V. 20 vd.): Flora
aslında Khloris adlı bir Nympha imiş, rüzgâr Furia'lar.
tanrı onu görüp kaçırmış ve evlenmiş onunla. Roma'nın ilkel din görüşlerinde Furia'lar
Her türlü bitki ve çiçek üstünde egemenliği yeraltından çıkıp insanların peşine takılan
bağışlamış Flora'ya. Ama Flora'nın gücü kötü cinlerdir. En erken çağlardan beri
bununla da kalmamış, tanrı Mars'ın doğmasına Furia'lar Yunan mythos'unun Erinys'leriyle bir
önemli bir etken olmuş: İupiter'in Minerva'yı tutulmuş ve efsaneleri birbirine karışmıştır
kendi kafasından çıkarmasına içerleyen İuno (Erinys'ler).
erkek araya girmeden bir çocuk doğurmak
G
toprağın bağrına saklamıştı onları,
Gaia. ve Uranos sürdürürken bu korkunç oyunu
koca Toprak inim inim inliyordu zorundan.
Homeros'ta hiç adı geçmeyen Gaia,
Hesiodos'un Theogonia'sında dünyayı, yeri,
evrensel bir öge olarak toprağı simgeler. Bir Son Titan oğlu Kronos'a babasının erkeklik
tanrıdan çok kozmik bir varlıktır Gaia, bütün uzvunu kestirdikten sonra Gaia bu kez kendi
öğelerin kaynağında bulunan ana ilkedir. doğurduğu Pontos'la birleşir ve ondan Nereus,
Hesiodos bu yolda doğada ana ilkenin ne Thaumas, Phorkys, Keto ve Eurybie'yi
olduğunu tanımlamaya çalışan İonya meydana gelini (Tab. 6). Hesiodos'tan gayrı
düşünürleri gibi davranır. "Bütün ölümsüzlerin kaynaklarda adı geçen Nereus'tan deniz
sürekli, sağlam tabanı" saydığı Gaia, evreni varlıklarını meydana getirir. Ama Gaia'nın öbür
bir düzen yöntemine göre meydana getiren ve çocukları da aralarında birleşerek yersel ve
düzensiz boşluktan çıktıktan sonra dişi-erkek göksel birçok varlıkların doğmasını sağlarlar;
birleşme yoluyla evrenin kendisini ve Bunların kimisi yıldız, yel ve gökkuşağı gibi
tanrılarını yaratır. Tab.1'de gösterildiği gibi görülen varlıklardır, kimisi de evrenin
Gaia "parthenogenesis" (kendi kendine mitolojik yorumunun yarattığı simgesel
doğurma) prensibine göre Gök'ü, Dağ'ları ve tanrılar dır.
Deniz'i yaratır; bu süreci şöyle anlatır
Gaia Uranos'un devrilmesini sağladığı gibi,
Hesiodos (Theog. 126 vd.):
tahta çıkardığı oğlu Kronos'un da devrilmesini
sağlar. Çünkü Kronos babası Uranos gibi
Toprak bir varlık yarattı kendine eşit: zorbaca davranır ve çocuklarını doğar doğmaz
Dört bir yanını saran Uranos, yıldızlı, yutar. Karısı Rheia Zeus'a gebe kalınca Gaia ile
Gök'ü, Uranos'tan doğuracağı çocuğu kurtarma
mutlu tanrıların sürekli, sağlam yurdunu çarelerini sorar. Bu kez de Gaia kızına kaderi
yüksek dağları yarattı sonra,
bildirmekle kalmaz - kader Uranos'un oğluna
koyaklarında tanrılar oturan dağları.
yenildiği gibi, Kronos'un da Zeus eliyle
Sonra denizi yarattı, ekin vermez denizi:
devrilmesidir - Kronos'u aldatmak çarelerini
Azgın dalgalarıyla şişen Pontos'u.
Kimseyle sevişip birleşmeden yaptı bunu. de gösterir ve Zeus'un Girit'te bir mağarada
gizlice doğmasını sağlar, Kronos'a da bir taş
yutturulur (Kronos, Zeus). Gaia birinci kuşak
Sonra ilkin Uranos'la birleşip erkek ve dişi devrimini hazırladıktan sonra, ikinci kuşak
Titan'ları, Kyklop'ları ve Hekatonkheir'leri devrimini de yürütür: Zeus'a ne yoldan
doğurur (Tab. 2). Bu doğurma sürecinden egemenliği elde edebileceğini o öğretir; çare
hemen sonra evrene egemenlik savaşının ilk Kronos kuşağından Titan'ları yenmek için
belirtisi Uranos tanrının doğan çocuklarını Kyklop'ları ve Hekatonkheir'leri kurtarıp
Gaia'nın karnına gerisin geri tıkmasıyla baş yardıma çağırmaktır.Zeus Gaia'nın dediğini
gösterir (Theog. 154 vd.): yaparak devlere karşı savaşı gerçekleştirir ve
Titanları devirerek dünya egemenliğini ele
geçirir.
Böylesine korkunçtu Toprak’la Gök’ün
oğulları. Gaia son olarak Tartaros'la birlikte
Babaları ilk günden iğrenmişti onlardan, Typhon'u doğurur (Typhon). Başka
doğar doğmaz gün ışınına çıkaracak yerde Theogonia'lara göre Tartaros'tan Ekhidna adlı
bir kızı olmuş ve Poseidon'la da birleşerek kılığına sokarak büyütmüş. Adına da Leukippos
Antaios devini doğurmuş (Antaios). Genellikle demişler. Ne var ki genç kız olunca Leukippos
devler, azmanlar, canavarlar hep Gaia'dan o kadar güzelmiş ki kız olduğunu saklamak
doğma sayılır. elden gelmezmiş artık. Büyük bir korkuya

Zamanla Gaia'nın mythos'ta yeri ve önemi kapılan annesi onu Leto tapınağına bırakmış

değişmiş, kozmik nitelikteki Ana Toprak, dinde ve tanrıçadan kızını erkek yapmasını

daha belirli birer tanrıça olarak görülen, bir yalvarmış. Tanrıça dileği yerine getirmiş ve

yandan Demeter, öte yandan Kybele gibi Leukippos'un cinsiyetini değiştirmiş (İphis).

toprak ve bereket tanrıçalarına yer vermiştir.


Ganymedes.
Gaia böylece daha kişisel ve insansal
tanrıçalarla ya birleşmiş, ya da kozmik öğe Ölümlülerin en güzeli sayılan Ganymedes
olarak felsefe alanına girmiştir. Gaia Dardanos soyundan, Troya kral ailesindendir
Yunanistan'da birçok kehanet merkezlerinin (Tab. 17). Homeros onun serüvenini şöyle
esinleyicisi sayılır, örneğin Delphoi'ye anlatır (İl. 230 vd.):
Apollon'dan çok daha önce yerleşmiş bilinir
(Apollon, Delphoi).
Erikhthoniostan Tros doğdu, Troyalıların
kralı.
Galateia. Kusursuz üç oğlu oldu Tros 'un da:
(1) Homeros ve Hesiodos'da adı geçen İlos, Assarakos, tanrılara denk Ganymedes.
Nereus kızlarından biri. Adı “sütbeyaz” En güzeliydi Ganymedes ölümlü insanların,
anlamına gelir. Çoban şiirlerinin ustası tanrılar kaçırdı onu Olympos 'a
Theokritos'un XI. şiirinde sözü geçen bu Zeus’a şarap sunan olsun diye,
dediler güzelliğiyle yaşasın tanrılar
Nereus kızına Sicilya'lı Kyklops Polyphemos
arasında.
vurgundur. Ama çirkinliğinden ötürü yanaşmaz
Galateia’sına, Tepegöz’de şiirde bu güzel kıza
olan aşkını ve aşkının karşılıksız kalmasından Ganymedes'e vurulup onu asıl kaçıran, ya
duyduğu acıyı dile getirir. Galateia'nın öyküsü da kaçırtan tanrı Zeus'tur. Ganymedes'i İda
şudur: Polyphemos'tan kaçan Nereus kızı tanrı dağının yamaçlarında sürülerini otlatırken
Pan'ın (ya da Faunus'un) oğlu Akis'i sever, görmüş de kuşu kartalı göndermiş delikanlıyı
onunla buluşup konuşurlar. Bir gün Tepegöz kaçırıp Olympos'a getirsin diye. Ya da kendi
Galateia'yı sevgilisinin kollarında uyur bulur, kartal biçimine girmiş ve oğlanı pençelerinin
deliye döner, Akis'e kaçma fırsatını vermeden arasına alıp kaçırmış. Her neyse, karşılık
koca bir kaya kaldırıp kafasına indirir. Akis olarak Zeus çocuğun babasına ölmez atlar
ölür. Galateia da sevgilisinin bir ırmak haline armağan etmiş, Ganymedes'i de tanrılar
gelmesini sağlar. sofrasında Hebe yerine şarap sunucusu olarak
(2) Lampros adlı bir adamla evli olan bir kullanmıştır.
Giritli kadın. Lampros çok fakirmiş, karısının
gebe olduğunu anlayınca, ona yalnız bir oğlu Gece.
olursa besleyebileceğini, yoksa dağa bırakmak Bkz. Nyks.
zorunda kalacağını bildirmiş. Kocası yokken
bir kız çocuk doğuran Galateia çocuğunun Genius.
cinsini kocasından saklamış ve kızı erkek Türkçe "cin" sözcüğünün kaynağında
bulunan Latince "genius" kavramı kişinin edinmişlerdir. Titan'ları yendikten sonra
içinde doğup gelişen tinsel varlıktır. Doğum Olympos tanrıları bu yaratıklara karşı koymak
günü, Genius'un bayramıdır. Ama yalnız zorunda kalmışlar. Çünkü Gigant'lar dağları üst
insanın değil, bir yerin, bir topluluğun da üste yığarak Olympos'a saldırmışlar. Bu kez de
genius'u olabilir. Örneğin zifaf yatağının da devleri yalnız bir ölümlü insanın
genius'u vardır, görevi gerdeğe giren çiftin yenebileceğini bildiren bir kehanet var
üretme gücünü artırmaktır. İnsandaki genius olduğundan, tanrılar Herakles'e başvurmuşlar.
onu canlı, neşeli ve iyimser tutan güçtür. Herakles de başta Zeus ve Aigis kalkanıyla
İnsan kendi ya da başkasının genius'u üstüne Athena olmak üzere, tanrıların yardımıyla
yemin eder. İmparatorluk çağında, Gigant'ları öldürmüş. Alkyoneus'u Herakles
imparatorun genius'u korkulur, güçlü bir varlık kendi öldürmüş (Alkyoneus), Ephialtes'i
sayılır ve imparator nasıl öbür insanlar üzerine Apollon'un bir oku, Eurytos'u Dionysos'un
egemense, bu genius'un da bütün öbür thyrsos'u, Enkelados'a gelince, o kaçabilmiş,
genius'lara hükmettiğine inanılırdı. Zamanla ama Athena üstüne Sicilya adasını atmış.
genius insanda ölmeyen, ölümden sonra var Tanrıça da Pallas'ın derisini yüzüp savaşta zırh
kalan tinsel varlık sayıldı (Manes). olarak kullanmış. Gigantomakhia, yani devler
savaşı bir söylentiye göre Trakya'da, bir başka
Geryoneus. söylentiye göre Arkadya'da olmuş.
Hesiodos Theogonia'nın iki yerinde (Theog. Bu konu Bergama'nın Zeus Sunağında en
285-90; 280-85) üç kafalı bu devden söz eder. parlak bir biçimde işlenmişti. Bergama'dan
Geryoneus, Poseidon'un oğlu Khrysaor'la alınıp Berlin Müzesine taşınan ve orada yeni
Okeanos kızı Kallirhoe'den doğmadır. Herakles baştan kurulan Zeus Sunağının frizi dev boyda
Eurystheus'un buyruğu üzerine gelip onu 118 kabartmadan meydana gelir; bu
adasında öldürür. kabartmaların her birinde Olympos tanrılarıyla
Erytheia adasının nerede olduğu tartışma Gigant'lar arasındaki savaş canlandırılır. Devler
konusu olmuştu. Kızıl toprak anlamına gelen aslan ya da boğa kafalı ve yılan kuyruklu
bu ada Batı kızlarının birinin adını taşıyan azmanlardır. Olympos tanrılarında Zeus,
İspanya kıyılarında bir ada olsa gerek Athena, Leto, Apollon, Artemis, Dione,
(Herakles). Aphrodite ve Nyks ile Moira'Iar savaşa katılır.
Devlerden Otos, Alkyoneus, Porphyrion ve
Gigant'lar. daha adları belirtilmeyen başkaları görülür.
Gigant'lan, yani Devleri, Uranos'la Gaia'nın Kabartmalarda devlerin tanrıların gücü altında
birleşmesinden doğan Titan'lardan ayırmalı. ezildikleri, gövdeleri paramparça edilip
Theogonia'da Hesiodos, Uranos'un kesilen korkunç acılar içinde kıvrandıkları an
hayalarından akan kanın toprağa damladığını canlandırılmıştır. Bergama'ya özgü patetik
ve bir süre sonra Gaia' nın devleri "parlak üslupta işlenmiş olan bu kabartmalar
zırhlı ve uzun kargılı" olarak meydana hellenistik denilen sanatın en görkemli örneği
çıkardığını yazar, sonra da söz etmez artık ve akıllara durgunluk veren bir anıttır.
onlardan. Ama başka mythos yazarları ve
özellikle plastik sanatlar, görülmemiş boyda Glaukos.
ve güçte olup, bedenleri birer yılan (1) Glaukos II (Tab. 25). Bellerophontes'in
kuyruguyla biten bu azmanlan konu torunu, Hippolokhos'un oğlu Glaukos, İlyada'da
parlak bir rol oynar. Homeros, dünya görüşü anlar düşmanının eski bir dost olduğunu (İl. VI,
üstüne en güzel sözlerinden birkaçını onun 214 vd.). Birbirleriyle dövüşmemeye karar
ağzına vermiş, Bellerophontes efsanesiyle verirler ve silahlarını değişirler (İl. VI, 229
Lykia'lıların Troya savaşındaki serüvenini onun vd.):
kişiliğinde anlamlandırmıştır. Işık ülkesinden
gelen ve adı denizin maviliğini, parlaklığını
Değişelim gel silahlarımızı,
yansıtan bu yigit ne kadar da sevimli! Anadolu
bellesin Akha'larla Troya'lılar,
insanı sanki o günden kendini bulmuş,
atalarımızın konuk kardeşi olmakla
yansıtmıştır onun kişiliğinde.
övündüğümüzü.
Anadolu'nun dört bir yanından Troya'yı Böyle konuşup atladılar arabalarından,
savunmaya gelenlerin listesi şöyle biter (İl. II, el sıkışıp ant içtiler.
876 vd.); Ama Kronos oğlu Zeus, tam o sıra,
Glaukos'un aklını başından aldı,
Tydeus oğlu Diomedes'le değişti silahlarını.
Lykia'lılara Sarpedon'la kusursuz Glaukos Altını tunçla değişti,
komuta eder. yüz öküzlük silahı dokuz öküzlük silahla.
Gelmişler uzak Lykia ülkesinden,
anaforlu Ksanthos'tan gelmişler.
Cömertlik Anadolu'da kalır. Diomedes
çekilir gider, Glaukos da Lykia'lı önder
Altıncı bölüme kadar Glaukos'un adı Sarpedon'la birlikte savaşa döner. “Kapkara
geçmez ama birdenbire Akha yiğidi Diomedes fırtına” gibi saldırırlar ve “zorlu savaşta bela”
ile karşı karşıya görürüz onu. Diomedes olurlar Akha'lara. Glaukos yaralanır. O sırada
saldırır, ama birden durur, içine bir kuşku Sarpedon Patroklos'un kargısıyla vurulup can
girer bu parlak yiğit bir tanrı olmasın diye, vermek üzereyken, Lykia'lıların kaderini
korkar tanrılarla boy ölçüşmekten.Kimsin diye Glaukos'un eline verir. (Sarpedon).
sorar. Glaukos'un verdiği karşılık şu (İl. VI, 145
Ne yapsın Glaukos, yaralıdır, eli, ayağı
Vd):
tutmaz, işte o zaman tanrısı gelir aklına,
Lykia'lıların büyük tanrısı, ışık tanrı Apollon,
Ulu canlı Tydeus oğlu, soyumu ne sorarsın ? ona yakarır (İl. XV, 515 vd.).
Yapraklar gibidir insan soyu. Apollon dinler onu, iyi eder yarasını.
Bir yandan bakarsın rüzgar onları döker
Glaukos da aslan gibi dövüşmeye koyulur yeni
yere,
baştan. Hektor'u bile kınar, savaş ortaklarını
bir yandan bakasın bahar gelir, yenilerini
korumuyor diye. Engin bir yas kaplar
yetiştirir,
Troya'lıları, Hektor utanır uzak illerden gelen
yeşerir orman, böylece soyların biri göçer,
biri doğar. cömert dostunu kurtaramadı diye, o güçle
İyicene bilmek istersen soyumuzu, saldırır Patroklos'a ve öldürür onu, Glaukos'un
-bilir onu birçok kişiler.- da sözü edilmez bir daha İlyada'da (Hektor).

(2) Glaukos I (Tab. 25). Sisyphos'un oğlu


Glaukos, yukarda sözü geçen Glaukos'un
Ve başlar Bellerophontes'in eşsiz
atasıdır. Sisyphos'un kurduğu Ephyra (sonradan
serüvenini, Lykia'ya göçüşünü anlatmaya
Korinthos olur) kentinde kraldır. Ölümüyle ün
(Bellerophontes). Diomedes'te şafak atar,
salmıştır bu Glaukos: Pelias'ın ölümü için Medusa ölümlüydü, oysaki kız kardeşi
düzenlenen yarışmalarda araba yarışına katılır ne ölüm bileceklerdi, ne ihtiyarlık.
ve yenilir, arabası devrilince de atları Buna karşılık yalnız Medusa girdi

parçalar, yer onu. Nedeni de Glaukos'un masmavi yeleli tanrının koynuna


Bahar çiçekleriyle dolu taze çimenlerde.
atlarına büyülü bir pınardan su içirmiş, ya da
Aphrodite'nin hışmına uğramış olmasıdır.
Çünkü daha hızlı olsunlar diye hayvanlarının Aiskhylos da şöyle tanımlar onları (Prom.
çiftleşmesine engel oluyormuş Glaukos. Bir 800):
başka anlatıma göre Glaukos ölümsüzlük veren
bir pınardan su içmiş, ölümsüz olduğuna
kimseyi inandıramadığı için de kendini denize Ejderha kanatlı Gorgo'lar,
atmış ve bir deniz tanrısı olmuş. Ama uğursuz o, insanları korkudan korkuya salan,
görenlerin soluğunu kesen Gorgo'lar.
bir tanrıymış, onu gören denizcinin teknesi
batar, kendisi boğulurmuş.
Saçları yılanlarla örülü, alınlarında yaban
Gordias. domuzu dişleri fışkıran, tunç elleri ve uçmak
Efsanelik Phrygia kralı. Gordias Gordion için altın kanatları bulunan bu yaratıkların
şehrini kurmakla ün salmıştı. Şehrin kalesine başlıca niteliği korku salmaktı. Adları bile
Gordias bir araba yerleştirmiş, o arabanın oku korku veren bir ses benzetmesi olsa gerek. Üç
öyle çapraşık bir düğümle bağlıymış ki, kimse oldukları halde, efsaneye adı karışan yalnız
çözememiş bu düğümü. Oysa tanrı sözcüsü bu Medusa'dır. Onun Perseus'la serüvenini bu
düğümü kim çözerse, Asya krallığını onun elde yiğidin adı altında okuyalım (Perseus).
edeceğini söylemişmiş Gordias'a. Bunu bilen
Sicilya'lı Diodoros Gorgo'lar üstüne başka
Büyük İskender Gordion'a gelince, kılıcını
bir yorum verir: Gorgo'lar Amazon'lar gibi
kınından çıkarmış ve düğümü keşivermiş.
savaşçı bir soymuş, Atlant'lara (Atlantis) yakın
Bir efsaneye göre, Ana Tanrıça Kybele bir uzak ülkede otururlarmış. Amazon'lar,
Gordias'ı sevmiş, ondan gebe kalarak kral kraliçeleri Myrina'nın (Myrina) yönetimi
Midas'ı doğurmuş (Midas). altında Atlant'ları yendikten sonra, bunlar
Amazon'ları Gorgo'lara saldırmaya itmiş.
Gorgo'lar. Gorgo'lar yenildikleri halde, kısa zamanda
Plastik sanatların alabildiğine davranabilmişler, ama sonra Perseus ve
faydalandıkları Gorgo'lar, Graia'lar gibi Herakles eliyle alt edilmişler (Herakles).
Phorkys'le Keton'un kızlarıdır (Tab. 6).
Aralarında Medusa'nın en çok ün saldığı bu Graia'lar.
canavar kızları Hesiodos şöyle tanımlar Pontos'la Gaia'nın oğlu Phorkys ve kızları
(Theog. 274 vd.): Keto birbirleriyle evlenirler ve olağanüstü
yaratıklar meydana getirirler (Tab. 6):
Graia'lar, yani Kocakarı'ları ve Gorgo'lar.
Gorgo'ları da doğuran Keto'dur
ünü büyük Okeanos'un ötesinde, Hesiodos Graia'ları şöyle tanımlar (Theog. 270
geceyle gündüzün sınırlarında otururlar vd.):
ince sesli Batı kızlarının yurdunda;
Sthenno, Euryale ve bahtsız Medusa;
Phorkys’le birleşen Keto Graia'ları
doğurdu,
güzel yüzlü, doğuştan ak saçlıdır onlar, Griffonlar.
ölümsüz tanrılar da Kocakarı der onlara,
Aiskhylos'un Prometheus'unda (804) ve
yeryüzünde dolaşan insanlar da.
Herodot tarihinde (III, 116 ve IV, 13) sözü
Pemphredo'nun güzel, Enyo'nun sarı
geçen efsanelik kuşlara yun. "Gryps", batı
tülleri vardı.
dillerinde de "Griffon" adı verilir. Aiskhylos bu
yaratıkları "havlamaz, uzun gagalı, kanatlı
Üçüncü Graia'nın adını söylemez, başka köpekler" olarak tanımlar. Başka bir
mythos yazıcılarına göre Dino imiş. Graia'ları söylenceye göre, gövdeleri aslan gövdesidir.
iki değil de üç diye kabul eden bu efsanelere Bu yaratıklar Hyperboreliler ülkesinde,
göre, Kocakarıların bir tek dişi, bir tek de İskitlerin elinde bulunan kutsal altınlara
gözü varmış ve aralarında değiş tokuş bekçilik etmektedirler. Oralarda bulunan tek
ederlermiş bunları. Graia'lar hiç güneş gözlü Arimaspes adlı boy bu altınları almak
görmeyen batıda yaşarlarmış. için Griffon'lara saldırırlar. Aiskhylos'a göre
Griffon'lar Zeus'un kutsal yaratıkları, başka bir
Graia'ların rol oynadıkları tek efsane
geleneğe göre Apollon'un bekçi köpekleridir.
Perseus efsanesidir. Bu yiğit Medusa'yı
Başka bir efsaneye göre Griffon'lar Hindistan'ın
öldürmeye gidince, önce yol üstünde bekçilik
kuzeyinde bulunan çöllerde altın arayıcılarına
eden Kocakarı'lara rastlamış. Gorgo'ların
karşı koymaktadırlar, çünkü yuvalarını altın
oldukları yere varmasını önlemekmiş
madenlerinin bulunduğu dağların eteklerine
görevleri. Ama bir tek gözleri olduğu için, kim
kurmuşturlar.
bekçilik edecekse o gözü takar ve yol ağzına
dikilirmiş. O sırada öbürleri gider, uyurmuş.
Güneş.
Perseus bu tek gözü çalmak ve Graia'ların
üçünü de uyutmak yolunu bulmuş. Böylece Bkz. Helios.
Gorgo'lara yaklaşıp Medusa'yı öldürmeyi
başarmış. Gözü de bir göle atmış (Perseus). Gün Işığı.
Bkz. Hemera.
Granikos.
Phrygia'da Adramyttion (Edremit) şehrinin Gyes.
kurucusu. Herakles Phrygia'ya geldiğinde kızı Uranos'la Gaia'nın yüzer kollu ve ellişer
Thebe'yi yiğide vermiş, o da karısının adına başlı dev oğullarından biri (Yüz Kollular).
Mysia'da Thebe şehrini kurmuş (Herakles).
H
sayılırlar. Kendilerinden de, ülkelerinden de
Hades. tanrılar ve insanlar nefret eder (Theog. 810):
(1) ADI. "Tanrılar sevmez o küflü puslu yerleri" der
Hesiodos, Homeros da "tanrıların bile
Yeraltındaki ölüler ülkesinin tanrısı Hades,
tiksindiği çirkef dolu ülke" diye tanımlar
Aidoneus ve Plüton (zengin) adlarıyla da anılır.
Hades'i (İl. XX, 65). Tanrı Hades ise gün
"Görünmez" anlamına gelen Hades adı hem
ışığının sızmadığı karanlık ülkesinden hiç
tanrının kendisi, hem de egemen olduğu ölüler
ayrılmaz, Olympos'lu tanrılar kuşağından
ülkesi için kullanılır. Hades tanrının bir özelliği
olduğu halde, onların arasına karışmaz,
kendisini görünmez kılan başlığıdır. Kuzey
şölenlerine katılmaz. Yalnız kendisini Paian
mitolojilerinde geçen ve Alman masallarında
tanrıya baktırmak üzere bir kez Olympos'a
"Tarnkappe" diye anılan bu başlığı Hades'ten
çıkmak zorunda kalır (İl. V, 395-404).
başka Athena, Hermes ve Perseus'la Herakles
de takmıştır. (3) EFSANESİ.

(2) DOĞUŞU. Hades üstüne anlatılan tek efsane,


Demeter'in kızı Persephone'yi kaçırmasıdır.
Hades, Kronos'la Rheia'nın oğludur (Tab.
Mevsim dönümünü, toprağın ve bitkisel
5). Hesiodos doğuşunu söyle anlatır (Theog.
doğanın yazın canlanmasını, kışın ölmesini
453 vd.):
simgeleyen bu efsanede Hades'in rolü, âşık
olduğu Persephone'yi kaçırdıktan sonra, bir
Rheia Kronos 'un yatağına girince daha yeryüzüne çıkmasını önlemek için bir nar
şanlı evlatlar doğurdu ona: tanesi yedirmesinden ileri gitmez. İnanışa
Hestia, Demeter, altın sandallı Hera göre, Hades ülkesinde bir şey ağzına koyan bir
ve güçlü Hades, yerin altında oturan, daha oradan ayrılamazdı. Kızın kaçırılmasında
yüreği acımak nedir bilmeyen tanrı. payı olan Zeus Demeter'in yalvarmaları
üzerine kızın altı ay yeraltında, altı ay
yeryüzünde kalmasını buyurur (Demeter,
Olympos'lular, yani üçüncü kuşak tanrıları
Persephone).
egemenliği ele alınca, dünya yetkilerinin
paylaşılmasında Hades yeraltını alır (Hom. İl. (4) HADES ÜLKESİ.
XV, 189 vd.): Yunanca "Hadou domos" yani Hades'in evi,
konağı deyiminde, domos sözcüğünün
düşmesiyle Hades, tanrı Hades'in yönettiği
(Poseidon konuşur):
ölüler ülkesinin de adı olmuştur. İlkçağ
Dünya üçe bölündü, üçümüz de aldık
yazınında yeraltında, ölü ruhların oturduğu
payımızı,
tasarlanan karanlıklar ülkesini anlatmayan,
kura çekildi, köpüklü deniz düştü bana...
canlandırmaya çalışmayan şair ve yazar pek
Sisli karanlıklar ülkesi düştü Hades’in
payına... yoktur. Homeros'la başlayan bu gelenek, Latin
şiirinde Vergilius'un Aeneis destanında
sürdürülüp en yüksek aşamasına çıkarılmış ve
Hades ve karısı Persephone amansız, o yoldan ortaçağda Dante'nin büyük eserini
insafsız, yürekleri hiçbir yakarış, hiçbir sunu etkilemiştir. Yunan mythos'un da canlı
ya da kurbanla yumuşamayan korkunç tanrılar oldukları halde Hades'e inip de dönen
kahramanlar şunlardır: Odysseus, Orpheus, orada Akheron, Pyriphlegeton ve Kokytos
Theseus ve Herakles. Sonradan Vergilius, akar,
Homeros'un Odysseia'sını örnek alarak, Aeneis Styks'ten gelen sular da dökülür oraya.

destanında kahraman Aeneas'ın da yeraltına


gidiş ve dönüşünü anlatmıştır (Aen. VI),
Kirke'nin saydığı bu dört yeraltı ırmağına
(Ölüler Ülkesi). Hades ülkesinin en kısa
bir de Lethe katılır. Odysseus, Kirke'nin dediği
tanımlanmasını Hesiodos yapar (Theog. 767
gibi gemisiyle bütün bir gün gittikten sonra
vd.):
(Od. XI, 8 vd.):

Orada yükselir yankılı konağı


Güneş batarken ve kararırken tekmil yollar,
Güçlü Hades 'le korkunç Persephone 'nin.
vardık sınırlarına derin akışlı Okeanos'un,
Azgın bir köpek bekler kapısını,
oradadır Kimmer'lerin ülkesi ve kenti,
amansız, sinsilikler ustası bir köpek,
oldum olası bol sisle ve bulutlarla örtülü,
girenlere yaltaklanır kuyruğu kulaklarıyla
parlak güneş onları ışınlarıyla, göremez
ama gireni bir daha bırakmaz dışarı,
hiçbir vakit,
pusuda bekleyip paramparça eder
ne yükseldiği vakit yıldızlı göğe,
çıkmak için kapıya gelenleri.
ne de gökten toprağa döndüğü vakit.
Öylece serili durur bir uğursuz gece
bu zavallı ölülerin üstünde.
Bu köpek Kerberos'tur (Kerberos).
Hesiodos sonra yeraltı ırmağı Styks'in adını da
sayar (Styks), ne var ki Hades'le Tartaros'u bir Dünyanın kuzey-batı ucunda bulunduğu
tutar ve geceyle gündüzün, ölümle uykunun sanılan Hades ülkesinin ancak kapılarına varır
bulundukları bu karanlık ülkesini Hades'i Odysseus ve orada Kirke'nin buyruğuna uyarak
anlattığından daha canlı renklerle anlatır bir çukur kazar, içine ballı süt, tatlı şarap, su
(Tartaros). ve un döker ve kurbanlar kesip kanlarını
Odysseia'daki Hades anlatımı: çukura damlatır, işte o sırada ölülerin ruhları
büyük bir kalabalık halinde kan içmeye
Homeros'un Hades anlatımı ilkçağ yazınının
gelirler. Teiresias kan içtikten ve Odysseus'a
ilki ve en canlısıdır. Uzun bir süre büyücü
geleceği açıkladıktan sonradır ki, öbür ruhlar
Kirke tanrıçanın adasında kaldıktan sonra,
da kandan paylarını alırlar. Bu Hades anlatımı
Odysseus artık İthake'ye nasıl varabileceğini
-daha doğrusu bu kan içme töreni - başka
yeraltı ülkesinde bulunan bilici Teiresias'a
hiçbir metinde söz konusu edilmediğine göre,
sormak ister, Kirke de ona Hades ülkesine
Homeros'ta izi kalmış çok eski ve ilkel bir
gitmenin yolunu gösterir (Od. X, 512 vd.):
yeraltı tasarısının kalıntısı olsa gerek.

Geçtiğin zaman Okeanos'u geminle, Haimon.


orada Alçak Kıyı var ve Persephone'nin Bu adı taşıyan birçok efsanelik kişi
koruluğu, arasında en önemlisi, Thebai kralı Kreon'un
uzun uzun kavaklar göreceksin, kısır
oglu Haimon'dur. Sophokles'in "Antigone" adlı
söğütler,
tragedyasında büyük bir rolü olan Haimon
derin anaforlu Okeanos'un kıpısında çek
Antigone'nin nişanlısıdır. Kreon Antigone'yi
karaya gemini,
mezara diri diri kapattıktan sonra Haimon
sonra çık yola, Hades bataklarına doğru,
kendini öldürür. Tragedyada Kreon'la Haimon Kreon —Bu kız, suçlu değil mi şimdi?
arasında devlet yönetimi konusunda ilginç bir
Haimon — Bütün Thebai bir ağızdan hayır,
tartışma yer alır: Tek kişinin buyruğuna boyun
suçlu değil diyor.
eğmeyi yönetimin kaçınılmaz koşulu sayan
Kreon — Vereceğim buyrukları bana halk
Kreon'a karşın Haimon akıl ve sağduyuya
mı öğretecek?
dayanan halkoyunu savunur. Önem ve
canlılığını bugün de yitirmemiş olan bu Haimon — Çocukça konuştuğunun farkında
tartışmadan birkaç parçayı aşağıya alıyoruz mısın?
(Çev. Güngör Dilmen): Kreon — Ben miyim bu devleti yöneten,
halk mı?

Kreon — Yakın akrabamın kanunsuz Haimon — Tek kişiyle devlet mi olurmuş,


davranışlarına göz yumacak olursam başkaları despotluk bu seninki.
büsbütün azar... Hayır, devlet kimi getirmişse Kreon — Devlet ona hâkim olanındır,
başa ona boyun eğmek, küçük, büyük anlaşıldı mı?
konularda ve haklı olsun olmasın, onu
Haimon — Sen ıssız bir çölün hâkimi
dinlemek gerekir. Yürekten söylüyorum şunu:
olmalıymışsın...
İtaat etmesini bilen iyi yönetici olur ilerde,
iyi başbuğ iyi yurttaştan yetişir... Anarşiden Kreon — Yasaları yürütmek mi suçum?
daha büyük bir kötülük yoktur, devleti Haimon — Tanrısal yasaları çiğnemekle
göçürür, ocakları söndürür. Anarşi parçalar kendi iktidarını gölgeliyorsun!
müttefikleri, hazırlar kaçınılmaz bozgunu.
Oysa buyruklara boyun eğmek güvenliğini
sağlar çoğunluğun. Öyleyse kurulu düzeni
Hamadryades.
destekleyelim ve hiçbir zaman kadına
yenilmeyelim... Adlarından da belli olduğu gibi
(hama+dryas, ağaçla birlikte demek)
Haimon — Tanrıların en büyük bağışı
Hamadryad perileri, kardeşleri Dryad'lar gibi
akıldır insanlara... Halkın gözünü yıldırmışsın,
ağaçları ve ormanları koruyan nympha'lardır.
işitmek istemediğin sözler kulağına gelmiyor,
Ağaçların yeşermesinden, canlı canlı bitip
ama gizliden gizliye konuşuyorlar, işitiyorum
büyümesinden zevk, kesilmesinden ya da
fısıltılarını, ülkede bu kıza acımayan yok, en
kurumasından sonsuz bir yas duyarlar. Kimi
haksız bir cezaya çarpıldı diye, oysa bütün
zaman da ağaçla birlikte ölürler. Böylece
kadınlar içinde en az layık böyle bir ölüme
ölümsüzle ölümlü arası varlıklar sayılırlar.
eyleminin ne soylu olduğu düşünülürse. Bu kız
Kimisi uzun ömürlü olur, "on palmiye ömrü"
savaşta ölen kardeşinin cesedini kurda, kuşa
yani dokuz bin yedi yüz yirmi yıl yaşarmış.
kaptırmamak için gömmüş onu, altın bir şeref
tacı hak etmiştir bu kız, ölümü değil. Böyle Ağaçların kesilmesini önlemeye çalışan,
karanlık söylentiler dolaşıyor kentte... başaramayınca da keseni korkunç cezalara
çarptıran ağaç perilerinin öyküsü anlatılır.
Kreon — Şaşıyorum, bozguncuları el
Bunlardan biri meşe ağacını kestiği için
üstünde tutmak erdem sayılıyor demek?
dinmeyen bir açlıkla cezalandırılan
Haimon — Suçluları el üstünde tut Erysikhton'un öyküsüdür (Erysikhton).
demiyorum sana.
Harpya'lar, kadın yüzlü, yaygın kanatlı, sivri
Harmonia. pençeli bir çeşit yırtıcı kuşlardır. Okeanos kızı
Harmonia ile ilgili iki efsane vardır, biri Elektra'nın Thaumas'la birleşmesinden doğan
Thebai efsaneler zincirine, öbürü Dardanos Harpya'lar çokluk iki olarak gösterilir: Birinin
soyuna bağlıdır. Birinde Harmonia, Aphrodite adı Aello (Kasırga), öbürünün Okypete (Hızlı
ile Ares'in kızı, ikincisinde Zeus ile Elektra'nın uçan, Bora) dir; bazı kaynaklarda sözü geçen
kızı olarak gösterilir. Ama her ikisinde de Kelaino’da fırtınadan önceki gök kararmasını
Kadmos'un karısıdır (Tab. 18). simgeler. Harpya'lar çocukları kaçırırlar ve
ölülerin ruhlarını alıp Hades'e götürürler diye
Thebai efsanesinde Kadmos ile Harmonia'
bir inanç vardı. Bu inancı en iyi canlandıran
nın düğünü üstünde durulur: Zeus Harmonia' yi
anıt, eski Lykia'nın Ksanthos (bugün Kınık)
kendi eliyle verir Kadmos'a ve Thebai
şehrinde bulunan ünlü mezardır. Bu mezarın
kalesinde düğününü yapar. Bütün tanrıların
iki yanındaki kabartmaların her birinde bir
hazır bulundukları bu düğünde geline
Harpya bebek gibi kundaklanmış bir ruhu
olağanüstü armağanlar verilir; biri Kharit'lerin
kollarında taşır görünür.
dokuyup işledikleri bir elbisedir, bunu
Harmonia'ya Athena (ya da Aphrodite) vermiş Harpya'lar asıl Phineus efsanesinde rol
derler, öbürü ünlü bir gerdanlıktır. Bu oynarlar (Phineus). Trakya kralı Phineus
armağanlar Thebai şehrinin başına bela olmuş, işlediği bir suçun cezası olarak kör olmuştur,
şehre karşı iki saldırıya yol açmıştır (Ehphyle, tanrılar bir de bela salmışlardır başına;
Amphiaraos, Alkmaion). Efsaneye göre tabağında ne varsa, hepsini Harpya'lara
uğursuzluğun nedeni, Athena ile Hephaistos'un kaptırır, yemeğe oturur oturmaz Harpya'lar
Harmonia'ya karşı, Ares'le Aphrodite'nin kızı uçagelir ve tabaklarını boşalttıktan sonra,
olduğundan ötürü, hınç beslemeleridir. Thebai pisliklerini bırakarak uçarlar. Argonaut'lar
kral soyunun kaynağında bulunan Kadmos'la Trakya'ya uğradıklarında Phineus
Harmonia'nın beş çocuğu olur, hepsinin de Harpya'lardan kurtarılmasını dilemiş onlardan.
kaderi olağanüstüdür, bunlar İno, Semele, Aralarında Boreasoğulları Kalais ile Zetes vardı
Agaue, Autonoe ve Oidipus soyunun atası ve bilici olan Phineus Harpya'ların ancak
Polydoros'tur (İno, Semele, Agaue, Aktaion, Boreas'ın oğullarınca yakalanabileceklerini
Labdakos). biliyordu. Bana karşılık, Boreasoğulları
Harpya'ları yakalayamazlarsa, kendileri
Dardanos'la İasion'un kız kardeşi olarak
ölecekti. Kovalamaca sırasında Harpya'ların
gösterilen Harmonia Semendirek efsanelerinde
biri Peloponez'de bir ırmağa düşer, öteki Ege
rol oynar. Kadmos ona Zeus'un kaçırdığı kız
denizinin bir adasına sığınır, ama tam
kardeşi Europe'yi ararken Semendirek
yakalanacakken kız kardeşleri İris
adasında rastlamış ve sevmiştir. Düğünü de
Boreasoğullarının önüne geçer ve "Zeus'un
gene aynı görkemle Semendirek'te yapılmıştır.
hizmetçileri" Harpya'ları öldürmelerini önler.
Kadmos'un karısı Harmonia, bazı Buna karşılık Phineus'a rahat vermeye ve
efsanelerde uyum, denge anlamına gelen Girit'te bir mağaraya saklanıp bir daha
adıyla Kharit'lerin biri sayılan Harmonia ile görünmemeye söz verirler.
karıştırılmıştır.
Harpya'lar Pandareos efsanesinde de rol
oynarlar (Pandareos).
Harpya'lar.
Adları "kapıp kaçanlar" anlamına gelen Bir efsaneye göre Harpya'lar rüzgar tanrı
Zephryros'la birleşip, Akhilleus'un ölümsüz ağaçlarının ülkesinde" tapınıldığı belirtilir.
atları Ksanthos'la Balios'u meydana getirmişler Sedir ağaçlarının ülkesi Lübnan, Filistin'dir,
(Ksanthos, Balios). Hepa-Hebe ise Tevrat'ta ilk insanın, yani
Âdem'in eşi ve bütün insanların anası olarak
Hebe. gösterilen Havva'nın ta kendisidir. Bu
Hebe, Yunanca gençlik demektir. Zeus'la bakımdan Hepa-Hebe ile Ana Tanrıça arasında
Hera'nın bu adı taşıyan kızları (Tab. 5) doğrudan bir ilişki kurulabilir ve Hepa-Hebe
Olympos'ta eli her işe yatkın bir çeşit ev adının Kybele'nin çeşitli adlarından biri olduğu
kızıdır. Asıl görevi tanrılara içki sunmaktır (İl. anlaşılır (Kybele).
IV, 1 vd.):
Heilebie.
Karia'da Kaunos şehri kralının kızı. Dolaylı
Tanrılar toplanmıştı Zeus 'un çevresinde,
olarak İo efsanesine adı karışır: Zeus İo'yu
altın avluda.
kaçırınca, babası İnakhos kızının taliplerinden
Ulu Hebe tanrı balı döküyordu herbirine,
Lyrkos'a İo'yu aramasını buyurur. Lyrkos
onlarda Troya'lıların şehrine bakıyorlardı
tepeden, dünyayı dolaşıp kızı bulamayınca, Argos'a boş
kaldırıyorlardı altın tasları birbirlerinin dönmekten çekinir ve Karia'da Kaunos şehrine
şerefine. yerleşir. Orada kral kızı Heilebie ile evlenir.
Çocuğu olmaz. Kocası kısırlığının nedenini
anlamak için tanrı sözcüsüne başvurmak üzere
Ama İlyada'da onu Athena ile Hera'nın Kaunos'tan ayrılır ve yolculuğu sırasında
arabasını hazırlarken (İl. V, 722-731) ya da karısını aldatır. Kaunos kralı onu dönüşünde
savaş dönüşü kardeşi Ares'i yıkarken (İl. V, ülkeden kovmak ister, ama Heilebie
905) görürüz. Daha sonraki kaynaklarda kocasından yana çıkıp babasını alt etmesine
Hebe'nin nektar sunucusu olarak görevi yardım eder.
Zeus'un kaçırdığı güzel delikanlı Ganymedes'e
verilir (Ganymedes). Hekabe (Latince Hecuba).
Hebe'nin kendine özgü bir efsanesi yoktur, Hekabe Troya kralı Priamos'un karısı,
yalnız Herakles efsanesinde adı geçer: Güçlü Hektor, Paris, Kassandra ve daha birçok
yiğit öldükten sonra Olympos'a varıp çocukların anasıdır (Tab. 16). Priamos
ölümsüzlüğe kavuşunca Hebe ile evlendirilir. Hektor'un ölüsünü geri almak için Akhilleus'un
Hebe ile Herakles'in evlenmesi simgesel bir barakasına gittiğinde kraliçeyi on dokuz
anlam taşıyan bir "hieros gamos", yani kutsal çocuğunun anası diye tanıtır (İl. XXVI, 492
evlenmedir. Çokluk en büyük tanrılar arasında vd.);
ve Anadolu'lu kaynaklarda görülen bu kutsal
evlenme motifinden, Yunan efsanesinde pek Oysa benim bahtım ne kadar kara,
önemli bir rol oynamayan Hebe'nin Yunan yiğit oğullaryetiştirdim yaygın Troya'da,
öncesi bir tanrıça olduğu sonucuna varılabilir. ama kalmadı bana onların hiçbiri.
Hebe, Hitit yazıtlarında Hepa, Hepat ya da Geldiği gün Akhaoğulları buraya
Hepatu diye adlandırılan büyük güneş tanrıça oğullarım vardı benim elli tane,
Arinna'nın Yunancalaştırılmış adı olsa gerek. on dokuzu bir ana karnından doğmuştu,
Hitit yazıtlarında bu tanrıçaya "sedir ötekileri saray kadınları vermişti bana..
Hektor anasının, babasının yalvarmalarını
dinlemeyip de Akhilleus'la savaşta can
Hekabe ilkçağ yazınında doğurgan ve
verince, Troya'da bir çığlıktır kopar, kral,
bahtsız ana tipini canlandırır. Homeros
kraliçe ve bütün halk dövünmeye, ağlaşmaya
destanlarında beliren bu karakteri sonraları
başlar, Priamos yas belirtisi olarak başını toza,
tragedyalarca daha da abartılmış ve Hekabe
toprağa bular (İl. XXII. 406 vd.):
çocuklarını bir bir yitirdikten, korkunç yıkım
ve İşkencelerine tanık olduktan sonra, gözü
dönmüş, köpek gibi kudurup saldıran anaç ... Anası da saçlarını yolup duruyordu,
varlığın simgesi olmuştur. Kimi efsanelerde fırlatıp atmıştı parlak başörtüsünü,
onun evlat acısına dayanamayarak gece, dövünüyor, oğluna baka baka

gündüz uluyan bir dişi köpek haline dönüştüğü haykırıyordu...


Başladı Hekabe kadınlar arasında uzun bir
de ileri sürülür. İlyada'da ilk karşımıza
ağıda:
çıktığında Hekabe tatlı dilli, cömert ve dini
"Bak anana yavrum, talihsiz anana,
bütün bir ana olarak gösterilir (İl. VI, 253 vd.).
senin acını göreyim, öldüğünü göreyim de,
Savaştan şehre dönen Hektor'un biraz bundan böylenasilyaşayayım ben, nasıl?
dinlenmesini, şarap içip serinlemesini ister, Gece, gündüz yüreğimin ışığıydın bu
ama oğlu buna yanaşmayınca, onun dileğini şehirde,
yerine getirir: Athena tapınağına sunu Troyalı kadınların, erkeklerin gücü, desteği,
sunmaya gider. Sonra bölümler boyunca bir tanrı gibi selamladı yavrum onlar seni,
Hekabe'nin sözü geçmez, ta ki Batı kapılarının sen onların büyük şanıydın sağken,
üstünden Hektor'la Akhilleus'un savaşını ama yavrum, kaderle ölümün elindesin

gözlemeye gelir. O zaman da surlar dışında şimdi".

kalıp tek başına düşmana karşı koyan oğlunu


içeri almak için şöyle seslenir (İl. XXII, 83 vd.): Aradan birkaç bin yıl geçti, ama Anadolu
kadınları gene bu sözlerle ağıt yakar ölen ana
"Hektor, yavrucuğum, saygı göster bu kuzularına.
memeye, Hekabe düşmana gidip yalvarmaya
onu ağzına uzattığım günleri getir aklına, kalkışan kral Priamos'u akıl ve sağduyu adına
unuturdun koynumda bütün dertlerini, alıkoymaya çalışır, başaramayınca gene
surlarımızın içinde yenmeye bak şu
tanrılara yakarış ve sunu sunma yoluna gider,
domuzu,
katlanır ve bekler. Gözünün bebeği, yiğit oğlu
gir içeri, canım oğlum, dışarda dikilme
Hektor'un ölüsü karşısına serilince de bağırmaz
karşısına.
Öldürürse seni bu adam, ey katı yürekli, çağırmaz, bir köpek gibi havlamaz da Anadolu
bir döşek üstüne koymayacağız ölünü, kadınına özgü bir ağırbaşlılık ve hayal gücüyle
ne ben ağlayacağım senin önünde, seni canlandırır onu gözünde (İl. XXIV, 575 vd.):
doğuran,
ne cömert karın ağlayacak, gözümün
bebeği, Şimdi sen, sözümü duyarmış gibi,
yiyecek seni çevik köpekler, yatıyorsun evinde taptaze,
bizden uzak, gemilerin orada". benzersin Apollon 'un tatlı okuyla vurduğu
insanlara.
İzmirli şair Homeros böyle canlandırıyor adla anılan bir tıpkısıdır (Artemis). Homeros
Hekabe'yi, Atina'Iı tragedya yazarı Euripides destanlarında hiç adı geçmez, buna karşılık
ise onu "Troya'lı Kadınlar" ve "Hekabe" adlı Hesiodos'un Theogonia'sında büyük bir yer
tragedyalarının baş kişisi yapmış, dramını tutar. Hekate, Titanlar arasında Güneş
derinliğine işlemiştir. Bu oyunlarda Hekabe'yi Soylular diye anılan tanrılar soyundandır (Tab.
Troya yıkıldıktan sonra köle olarak orada, 8). Koios ile Phoibe'nin iki kızları olur: Biri
burada sürünür görürüz. Kraliçe görkemini ve Leto (ki Zeus Leto'yu eş edinip onunla iki
erdemini sürdürür, ama kızı Polyksene'nin büyük Olympos tanrısını, Apollon ile Artemis'i
gözleri önünde Akhilleus'un ruhuna kurban üretir), öbürü Asterie'dir (Leto, Asterie).
edilmesini, üstelik de Trakya kralı Asterie Perses ile birleşip Hekate'yi doğurur.
Polymestor'a emanet edilen oğlu Polydoros'un Hekate'nin Titanlar kuşağında ne denli ayrı bir
da alçakça öldürülüp denize atıldığını yer tuttuğunu Hesiodos'un Theogonia'sından
görünce, korkunç bir öç alma eylemine girer öğrenmekteyiz. Ozan, Titanlar kuşağını saydığı
ve Polymestor'u kör edip, çocuklarını da parçanın sonunda Hekate'ye kırk altı dizelik
öldürür. Ne var ki Euripides de Hekabe'yi akıl uzun bir övgü düzmektedir (Theog. 404-450).
ve hak yolundan ayrılmayan ulu bir kişi olarak Theogonia'nın başlangıcındaki Musa'lara
gösterir. Bu tragedyalarda Hekabe yalnız Övgü'yü andıran bu parçada, Zeus, deniyor,
değildir, Troya'lı kadınların topluluğu içinde Hekate'yi "herkeslerden üstün tuttu" ve
direnci yansıtan büyük bir varlık, doğal analık evrende onur paylarını tanrılar arasında
gücünün simgesidir. Atina'Iı şairin ona paylaşırken, bu tanrıçaya karalarda,
tragedya boyunca "Phrygia'lı" demesi boşuna denizlerde ve göklerde bir yetki payı ayırdı.
değil, Phrygia'lı Ana Tanrıça Kybele'nin bütün Metinde şöyle denir (415-450):
niteliklerini içinde taşır ve dile getirir Hekabe
(Polydoros, Polyksene, Polymestor).
Ölümsüzlerin saygısı büyüktür ona,
Hekabe'nin en küçük oğlu Paris'le ilişkisi ve Bugün yeryüzünde kurban kesen her
onu karnında taşırken gördüğü düş için bkz. ölümlü
Paris. Hekate 'nin adını anar yakarışlarında,
Kimin dileğini iyi karşılarsa o tanrıça
Hekamede. Onun elde etmeyeceği şey yoktur,
Ona bütün mutlulukları vermek elindedir.
Güzel saçlı Hekamede Troya savaşı
Ünlü Gaia ile Uranos'un bütün çocukları
sırasında Akha'ların Tenedos'a (Bozcaada)
Kendi paylarından pay vermişlerdir ona...
yaptıkları bir baskın sırasında esir aldıkları
Kim hoşuna giderse Hekate'nin
kızdır. Akha'lar bu kızı Nestor'a köle olarak
Yardım görür ondan, destek bulur onda.
verirler ve İlyada'da onu Nestor'un barakasında Meydanlarda, kalabalıklar içinde
hizmet eder görürüz (il. XI, 624; XIV, 6). Kimi isterse onu parlatır Hekate.
Ölüm-kalım savaşlarında Hekate
Hekate. Dilediği savaşçıya yardım eder.
Hekate, Olympos tanrılarıyla ilişkili Dilediğine verir başarıyı, şanı, şerefi.
olmayan, hiçbir efsaneye adı karışmamış, Kurultaylarda saygın kralların yanındadır,
İnsanlar arasındaki yarışmalarda
kişiliği epey gizemli bir tanrıçadır. Aslında
Tanrısal gücüyle işe karışır,
Hekate, Anadolu'ya özgü bir tanrıça ve Efes'li
Zaferi kazanan alır güzel ödülü
Artemis'in belli bir niteliğini yansıtan ve başka
Ve şeref kazandırır yakınlarına.
Binicilerden de dilediğine yardım eder. Bu tanrıçanın karmaşık kişiliğini
Belalı engin denize açılanlar da açıklamakta bugünkü bilim de zorluk
Başvururlar Hekate'ye ve yeri sarsan çekmektedir. Dikkati çeken bir nokta da
tanrıya, tanrıçanın adıdır.Hekate, Apollon'la Artemis'in
Bereketli av sağlar onlara soylu tanrıça,
başlıca sıfatlarından olan hekatos-
Ya da tam başaracakları sırada
hekatebolos, yani hedefi vuran anlamındaki
Avlarını alır elinden canı isterse.
kelimeyle ilgilidir (Apollon). Leto'nun kardeşi
Hermes’le sürüleri üretir ağıllarda:
Öküzleri, keçileri, ak yünlü koyunları olması da onun Yunan din ve efsanesine
Azaltır ya da çoğaltır gönlünce. sonradan gelme bir tanrıça olduğunu belli
Ölümsüzler arasında yeri büyüktür eder. Hekate Yunan varlığına sonuna dek
Hekate'nin yabancı kalmıştır, asıl tapınıma Roma'da
Zeus gençliğin besleyicisi yapmıştır onu. rastlanır, burada ay tanrıçası, geceye ve
karanlığa egemen bir varlık, büyük ve sihri
elinde tutan bir kara güçler ecesi olarak
Hekate'ye Hesiodos pantheon'unda tanınan
karşımıza çıkar. Vergilius'un "Aeneis"
ayrıcalığın nedeni bilginleri epey
destanında Dido Aeneas'ı yanında
düşündürmüştür. Homeros destanlarında sözü
alıkoyamayacağını anlayınca, onu kendine
bile edilmeyen bu tanrıça Theogonia'da ancak
büyü yoluyla bağlamaya çalışır (Aen. IV, 511
Ana Tanrıça Kybele ile kıyaslanabilecek
vd.): Üstünde kendi ölüsünün yanacağı odun
evrensel bir nitelik taşımaktadır. Burada
yığınını hazırlattıktan sonra, bir Hekate
yüceltilen tanrıçanın kimi yerde Artemis, kimi
rahibesine büyü formülleri okutur; saçları
yerde Diktynna ya da Britomartis diye anılan
darmadağın olan bu kadın yüz tanrılar, Erebos,
Ana Tanrıça'yı bu denli andırması Hesiodos'un
Khaos, üç biçimli Hekate ve üç yüzlü bakire
ana yurdu ile ilgili görülmektedir. Bilindiği
Diana adına başlar yakarışa (Dido). Hekate'nin
gibi, eski Karia'da Stratonikeia'nın (Eskihisar)
bu üç kılığı acaba kısrak, dişi köpek ve dişi
kuzeyinde, bugünkü Yatağan'a yakın olan
kurt biçimleri midir? Diana'nın kız, kadın ve ay
Lagina'da (Lagina örenine en yakın ilçe
tanrıçası olarak üç biçimde canlandırıldığını
Turgut'tur) Hekate'nin çok ünlü bir tapınağı
da biliriz. Hekate kimi bölgelerde üç gövdeli
bulunmaktaydı. Görkemli bir yapı olan bu
bir heykel olarak imgelenir. Bu üçlü
tapınağın kalıntılarından birkaçı, özellikle bazı
karakteriyle Efesli Artemis'e ne kadar
kabartmalar İstanbul Arkeoloji Müzesinde
yakından bağlı olduğu, onun başka bir yan ve
korunmaktadır. Hesiodos ise babasının Ege
yönünü simgelediği apaçıktır.
kentlerinden Kyme'den Yunanistan'a göçmüş
bir göçmenin oğludur. Yunanistan'a yerleştiği
Hekatonkheir'ler.
Askra kasabasının yakınında ise Thespiai'da bir
Bkz. Yüz Kollular.
Hekate kültü bulunduğunu biliyoruz. Acaba
ozanın yücelttiği bu Hekate tapımını Hesiodos
Hektor.
soyu Lagina'dan mı Yunanistan'a
Troya kralı Priamos'la kraliçe Hekabe'nin
getirmişlerdir? Bu konu daha bilimce
en büyük oğlu Hektor (Tab. 16) Anadolu'nun ilk
aydınlanması gereken ve doğrudan doğruya
ulusal kahramanıdır, çünkü Troya savaşı
Anadolu kültleriyle ilişkisi olan bir sorundur.
Homeros'un İlyada destanından da anlaşıldığı
Bu konu için bkz. "Hesiodos, eseri ve
gibi bölgesel bir karşılaşma değil, Batı
kaynakları" adlı kitabın s. 53 ve 1. notuna.
dünyasının Çanakkale Boğazından
Mezopotamya'ya kadar uzanan Asya (bugün boylarınca ne denli benimsendiğini açığa
Küçük Asya deniyor) kıtasına ilk saldırışı, vurmaktadır. Daha sonraki bölümlerde de
uygarlık ve zenginlikte Batıyı çok aşmış olan örneğin Lykia'lı önderlerin savunmada ne
Anadolu'yu ele geçirmek için ilk denemesi, büyük bir yer tuttukları, giderek Hektor'u
girişimidir. Bunu ancak böyle anladıktan eleştirip ona yol gösterdikleri görülür
sonradır ki, Homeros destanını gereğince (Sarpedon, Pandaros). Troya'nın kaderini
değerlendirebilir, Troya savaşının gerçek elinde tutan Hektor bu savaş ortaklarına karşı
niteliğini anlayabilir ve Boğazların kilit sorumludur, onların istek ve öğütlerine saygı
noktasında çarpışan güçlerin asıl amacı açığa göstermek, kendi çıkarlarını düşündüğü kadar
vurulduktan sonra, savaşçılarının karakterine onların da görüşlerini hesaba katmak
ışık tutarak onları tarihteki benzerleriyle zorundadır. Bütün bu sorumluluk ve
karşılaştırabiliriz. Hemen söyleyelim ki üç, yükümlülüklerdi ki onu Anadolu'nun ulusal
dört bin yıl önceki Troya savaşıyla yakın savunucusu olarak diker gözlerimizin önüne.
tarihin Çanakkale savaşı arasında göze çarpan Bu görevi sonuna dek nasıl yerine getirdiği,
bir benzerlik vardır ve Hektor'u Mustafa üstünde durulmaya değer bir konudur.
Kemal'in atası olarak görmek yanlış bir yorum İlyada Hektor'u hem savaşta bir kahraman,
değil, tersine tarihi doğru değerlendirmenin
hem de günlük hayatında bir insan olarak
bir örneği, bir belirtisi sayılabilir. Troya'nın canlandırır gözümüzün önünde. Destanda onun
orta direği olan Hektor'un kişiliğini incelemeye kadar derinliğine işlenmiş bir tip daha yoktur.
girişmeden önce, Troya savaşı denilen büyük
Onun kişiliği Akhilleus'unkinin tam karşıtıdır:
çatışmaya bütün Anadolu'nun katıldığını Duygularını dışarıya vurmak, esintilerine
metinlere dayanarak göstermeliyiz. kapılıp davranmak şöyle dursun, dramı kendi
İlyada'nın ikinci bölümünde "Gemiler içinde sessizce oluşur ve bu dram tek bir
Katalogu" denilen bir parça vardır ki, burada kişinin değil de, bütün bir ailenin, giderek
Troya'ya saldıran orduların da, Troya'yı bütün bir toplumun sorunlarını içerdiği için,
savunan kuvvetlerin de sayımı, dökümü dallı budaklı, karmaşık ve çetrefildir. Hektor
yapılır. Destana sonradan katılmış, özellikle Troya savunmasının omuzlarına yüklediği ağır
İlyada Atina'da ulusal destan olarak sorumlulukla kendi kişisel ve duygusal
benimsenip de Atina'yı yüceleştirme amacıyla eğilimlerini birbirleriyle bağdaştırmakta
kaleme alındığı sanılan bu listede öylesine güçlük çeker ki, açığa vurmaktan
Yunanistan'dan gelme kuvvetlere çok yer çekindiği bu çatışma kendisinin modern
verilip, Troya'nın savaş ortakları kısa geçildiği anlamda bir tip, bir roman kişisi olarak
halde, savunmaya Anadolu'nun hemen her karşımıza çıkmasına, iç bunalımlarının da
tarafından güçler katıldığı anlaşılır, İlyada'da destanda şaşılacak bir belirti olan sessiz
altmış kadar dize tutan bu parçada (İl. II, 819- monologlarla dile gelmesine yol açar.
878) önce Toros bölgesindeki kentler ve ordu Hektor'un eşsiz kişiliğini kavrayabilmek için
komutanları sayılır, sonra da Trakya'dan başka onu hem insan, hem de kahraman olarak ele
Mysia, Paphlagonia, Maionia ve Lykia'ya kadar almalı, incelemeliyiz.
bir yandan Karadeniz kıyılarına, öte yandan
(1) İNSAN HEKTOR.
Akdeniz'e kadar uzanan yaygın bir bölgenin adı
geçer. Yunanistan'ı yüceltmek, Anadolu'yu Destan kahramanlarının hepsi gibi Hektor
küçümsemek amacıyla düzüldüğü açıkça belli da belli niteliklerle tanımlanır: Çevik ayaklı,
olan bu metin bile Troya savaşının Anadolu oynak tolgalıdır, tanrısal, Ares'in dengi,
Zeus'un sevdiği, giderek Zeus gibi akıllıdır. destanda. Eşine hem baba, hem ana, hem
Tolgası ışıldar, silahları da şöyle anlatılır (İl. kardeş, hem de sevgili olduğunu
VI, 319, XIII, 802 vd): Andromakhe'nin kendi ağzından duyarız şaşa
şaşa (İl. VI, 429 vd.), (Andromakhe). En ince
ayrıntısına kadar anladığı karısının üzüntüsünü
.... On bir dirsek boyunda kargısı elindeydi,
nasıl paylaştığını da bir görelim (İl. VI, 441
tunç temren dolanmıştı altın bir halkayla,
vd.):
önünde dört bir yana ışıklar saçıyordu.
Ares e benzeyen Priamos oğlu Hektor
başlarındaydı,
Ben de düşünüyorum bunları, karıcığım,
yusyuvarlak kalkanını tutuyordu önünde,
ama savaştan çekilirsem bir korkak gibi,
kalın tunçla örülmüş, sık deridendi bu
Troya erkeklerinden utanırım,
kalkan.
bakamam uzun entarili kadınların yüzüne,
Parlak tolgası sallanıyordu şakaklarında,
içimden de gelmez, ne yapayım;
sıralar boyunca bir gidip bir geliyordu.
ün kazanmak için hem babama, hem
kendime,
öğrenmişim atılgan olmayı,
Troya şehrinin koruyucusudur Hektor, onun
Troya'lılarla en önde dövüşmeyi
içindir ki oğluna "Astyanaks" (şehrin efendisi)
öğrenmişim.
adını takmıştır halk (Astyanaks). Güçlü ve Kafama, yüreğime, komuşum ben şunu:
merttir, öyle ki o yaşadıkça, savaştıkça güven Elbet bir gün yok olacak kutsal İlyon,
duyar kadın olsun, erkek olsun Troya'lıların Priamos ve onun iyi kargı kullanan halkı.
hepsi, o ölecek olursa şehrin de tutunamayıp O vakit ne Troya’lılann acısı umurumda
düşeceğine inanırlar. Bu güven ve bu inançtır olacak,
ki, Hektor'a karşı büyük bir sevgi uyandırmıştır ne Hekabe'nin, ne kral Priamos 'un acısı,
Troya'lılarda, topluca sevgi gösterilerinin de ne de kardeşlerimin acısı umurumda
yalnız Hektor için yapıldığını görürüz olacak.
Benim üzüntüm sensin asıl,
destanda. Bu sevgiyi Hektor davranışlarıyla
tunç zırhlı Akha'lılardan biri alacak hür
kazanmıştır. Büyüğünü de, küçüğünü de öyle
gününü,
sayar ve sever ki, örnek bir insan, çağdaş
götürecek seni gözyaşları içinde,
anlamda olgun ve yetkin bir insan sayabiliriz düşünüyorum o zaman çekeceğin acıyı,
Hektor'u İlişkileri bu bakımdan ele alınmaya bu yüzden arkada kalacak gözüm...
değer. Anasını da babasını da çok sever ve Köleliğe sürüklenirken çığlığını
sayar Hektor, ne var ki onları duygusal duymaktansa
nedenlerle onu görevinden alıkoymaya dağlar gibi toprak örtsün beni daha iyi.
çalıştıkları zaman, sessizce karşılar
önerilerini, ya da sözlerini niçin dinlemediğini
Tolgasından ürken yavrusunu gülerek
anlatır onlara. Surlar önündeki sahnede cevap
kollarına alıp öperken de şu dilekte bulunur
bile vermez yalvarmalarına (İl. XXII, 38-90),
koca Hektor, yurt içinde ölmeyi göze almış bir
şehre gelince dinlenip şarap içmek şöyle
kahramanın ağzından böyle alçakgönüllü,
dursun, herkese görevini hatırlatmakla yetinir
dokunaklı sözler duyunca gözyaşlarını tutamaz
(İl. VI, 264 vd.) Baba ve koca olarak Hektor'un
olur insan (İl. VI, 476 vd.):
eşsiz bir davranışı vardır, bu denli ince,
sevimli, çok yönlü bir insana rastlanmaz hiçbir
Ey Zeus, ey öbür tanrılar, başında...
benim oğlumun, Troyalılar arasında,
babası gibi kendini göstermesini nasip edin,
babası gibi güçlü, mert olmasını, Büyük Hektor karşılık verdi, dedi ki:
İlyon'da bütün gücüyle hüküm sürmesini.
Kanlı silahlarla savaştan dönerken o,
babasından çok daha üstün bu desinler, Oturtma beni, Helene,
mutlu olsun anasının yüreği. beni çok sevsen de dinlemem seni,
Troyalılara yardım etmek istiyor yüreğim.
Onlar benim yokluğumdan yakınmışlar...
Hektor herkese karşı yumuşak davranır, bir Ben gidip göreceğim evdekiler!,
kızdığı, azarladığı Paris'tir, kafasızlığıyla sevgili karımı göreceğim, yavrumu, bir
tanemi,
şehrin yıkımına sebep olan adam. Şöyle çıkışır
bir daha da ya dönerim, ya dönmem.
ona (İl. III, 38 vd.):
Akha'ların eliyle tanrılar belki de yok
ederler beni.
Seni alçak, seni parlak oğlan, seni çapkın,
seni ırz düşmanı seni!
Bu ölüm düşüncesi bir an olsun Hektor'un
Hiç doğmaz olaydın keşke,
ya da kalaydın ölümüne dek evlenmeden, aklından çıkmaz. Troya'nın ışığı, halkının
ne baş belası kesilirdin o zaman, gözbebeği bu kahraman kaderiyle pençeleşir
ne de yüz karası olurdun başkalarına. durur, ölümünün yakın olduğunu bilir.
Tanrılara güvenmenin de ne kadar yersiz
olduğunu sezer, nitekim onu yalnız Apollon
Hektor Helene'ye karşı uygarca ve korur, ama Zeus'un buyruğuyla o da kaderine
centilmence davranır. Öbür Troyalılar gibi o da bırakmak zorundadır Hektor'u, öbür tanrılarsa
kadını ayıplamaz, suçlamaz, güzel kadın da pis pis düzenlerle Hektor'u aldatmakta
onu herkesten çok sayar ve sever. Paris'i yarışırlar âdeta. Ama bu konuyu Hektor'un
savaşa çağırmak için şehre geldiğinde Helene kahramanlığını inceleyeceğimiz bölüme
onu alıkoymak ister, onunla dertleşmeye can bırakalım.
atar, ama Hektor güzel kadının uzattığı
iskemleye oturmaz, bir an önce karısını ve (2) KAHRAMAN HEKTOR.
çocuğunu bulmaya gider, çünkü girişeceği Ne kadar nankör bir görevi vardır
savaştan bir daha dönüp dönmeyeceğini Hektor'un Troya savaşında! Ordulara yön
bilmez (İl. VI, 344 vd.): vermek, güven aşılamak, güç esinlemek hep
ona düşer. Karar onun, sorumluluk ve
yükümlülük hep onun omuzlarındadır, buna
Ah kayınım benim,
karşılık da durmadan eleştiriye uğrar, herkesi
dayanılmaz kötülükler yapmış bir köpeğim
ben.
dinlemek, yatıştırmak, avutmak, savaş
Anamın beni doğurduğu gün, keşke, ortaklarını hoş tutmak, gücendirmemek onun
bir korkunç kasırga gelseydi, tek başına görevidir. Oysa kendisi için
alsaydı beni, bir dağın tepesine atsaydı, savaşmaz Hektor, bir çapkın adamın, soyunun
ya da bıraksaydı uğuldayan denizin içine... ve kentinin başına getirdiği belayı savmak için
Gel, kaymağım, otur şu iskemleye, dövüşür, bu belayı sayamayacağını, bütün
biliyorum, derdin en büyüğü senin soyuyla birlikte canım kentinin de yok
olacağını bile bile. Buna karşın gene de yiğitçe kurtarmak için canını kurtarması için. Ama ses
dövüşür Hektor. Yiğitliği Akhilleus'un bireyci, çıkmaz artık Hektor'dan, kendi içinde
bencil, inatçı yiğitliğinden ne kadar üstün, ne yapmaktadır artık tartışmayı, hesaplaşmayı.
kadar bilinçli ve insancadır! Ve en azından iki bin yıl sonra doğacak olan
roman türünün belli başlı bir öğesine örnek
Hektor'un kahramanlık dramı Sarpedon'un
olacak monologuna şöyle başlar Hektor (İl.
ölümünden sonra başlar asıl. Patroklos
XXII, 99 vd.):
Akhilleus'un silahlarını kuşanıp da ölüm
saçmaya başlayınca, Hektor başına gelecekleri
anlar, savaşa atılsın mı, atılmasın mı diye "Yazık bana, girersem surların içine,
ikirciklidir, bir an arabasına binip kaçmaya ilkin Polydamas yağdırır ayıbı başıma,
bile koyulur. O zaman da ortaklarının en ağır tanrısal Akhilleus'un baş kaldırdığı o
ve insafsız eleştirilerine uğrar. Lykia'lıların uğursuz gece
önderi Glaukos Patroklos ile Sarpedon buyurmuştu bana, Troyalıları şehrin içine
arasındaki savaşta Hektor Sarpedon'un al, demişti,
öldürülmesini önleyemedi diye onu kınar, dinlememiştim onu, dinleseydim keşke.
Çılgınlık ettim de ne oldu, yok ettim
Troya'lıları küçük düşürür ve ortaklarının artık
halkımı,
bıkıp gitmeye hazır olduklarını bildirir (İl.
Troya'nın erkeklerinden, kadınlarından
XVII, 140 vd.).
utanıyorum.
Bu sözler üzerine Hektor savaşa döner, Benden değersiz biri bir gün ya derse ki:
Patroklos'u öldürür, korkunç bir boğuşma Gücüne çok güvendi Hektor, kıydı halkına.
içinde onun ölüsünü kaçırmak, silahlarını Çok daha iyi olur karşı durmak Akhilleus'a,
soymak ve kendisi kuşandıktan sonra ya öldürüp onu dönerim geri,

Akhilleus'un karşısına çıkmak yürekliliğini ya da onun elinden şanla ölürüm şehrin


önünde.
gösterir. Oysa bu savaş başka türlü bir
Yoksa göbekli kalkanımı, güçlü tolgamı
savaştır. AkhilIeus tanrı Hephaistos'un
bırakıp bir yana,
kendisine yaptığı yeni silahlarla Orion yıldızı
kargımı da duvara dayayıp,
gibi alev alev ışınlar saçarak ilerlemektedir dosdoğru çıksam mı kusursuz Akhilleus'un
düşmanına karşı. Ve Hektor'u biraz önce ağır önüne,
yergilerle kınayan savaş ortakları, söz versem, desem ki geri vereceğiz
yardımcıları, kardeşleri, Troya'lı savaşçıların Helene'yi de, tekmil mallarını da,
hepsi çil yavrusu gibi dağılmış, hepsi vereceğiz, koca karınlı gemileriyle
sığınmışlardır Troya surlarının içine (İl. XXII, 5 Aleksandros'un Troya'ya getirdiği her şeyi.
vd.): -Bunlar kavgamızın başı değil mi?-
Alın, diyeceğim, götürün bunları Atreus
oğullarına.
Bir Hektor duruyordu olduğu yerde, Bir de desem mi paylaşalım hepsini
uğursuz bir kader mıhlamıştı onu bu şehirde nemiz var, nemiz yok.
İlyon'un dışında Batı kapılarının önüne. Ant içireceğim, desem, Troyalı ihtiyarlara,
desem saklamayacaklar şehirde hiçbir şeyi,
ikiye bölecekler, desem, bütün malı, mülkü.
Surların üstünden ihtiyar Priamos, perişan Ama yüreğim ne diye oyalanır böyle
Hekabe boşuna yalvarır dururlar bu kez şeylerle?
Hektor'a ölüme meydan okumaması, kentini Ona karşı olduğum gibi gidersem
bakalım acıyacak mı bana, saygı gösterecek (Akhilleus).
mi?
Silahsız gidersem böyle çırılçıplak,
bir kadın gibi öldürebilir beni o. Hektor'un son sözü de şudur:
Böyle enine, boyuna düşünmek de ne.
"Senin ne olduğun yüzünden belli,
En iyisi tez elden paylaşmak kozumuzu.
demirden bir yüreğin var göğsünde.
Bakalım Olympos'lu kime bağışlar ünü".
Ama uyanık ol, uğramayasın tanrı lanetine,
yiğit de olsan, Paris'le Apollon bir gün seni,
öldürecekler Batı kapılarının önünde".
Hektor böyle düşünürken Akhilleus
Söyler söylemez Hektor bu sözleri,
yaklaşır. Onu görünce bir titremedir alır
her şeye son veren ölüm kapladı bedenini.
Hektor'u, başlar koşmaya. İlyada'nın en ünlü Uçtu canı gövdesinden, yollandı Hades'e,
sahnelerinden biri de açılır gözümüzün önüne: gücünden, gençliğinden koptu, kaderine
Hektor önde, Akhilleus arkada üç kez ağlaya ağlaya
dolaşırlar Troya şehrini, binlerce korkulu göz
önünde oluşan bir ölüm-kalım yarışı. O sırada
İda dağının tepesinde tanrılar dernek kurmuş, Akhilleus'un, Hektor'un ölüsüne ve seyirci
gözlerler ve tartışırlar olayı. Zeus altın kalan bahtsız Troya şehrine yaptığı işkence
terazisini kurar, bir kefesine Hektor'un, bir dillere destan olmuştur: Hektor'u arabasına
kefesine Akhilleus'un ölümünü koyar, kaldırır bağlar, yedi kez dolaştırır Troya şehrinin
teraziyi, bakarız ki Hektor'un kurası ağır çevresinde, toz, toprak içinde. Bu korkunç
basıyor. Hektor ölecektir. Tanrılar işte o anda manzaraya tanrılar bile dayanamaz, Apollon,
el çekerler Hektor'dan, yalnız Athena Aphrodite yağlar sürerler bedenine, gece,
Hektor'un kardeşi Deiphobos'un kılığına girerek gündüz bekçilik ederler ölüsüne, sonunda
yiğide yanaşır, kendisini destekleyecekmiş gibi Priamos'u elinden tutarak götürürler
yapar. Hektor inanır, karşı durur düşmana, Akhilleus'a, azgın yiğit de geri verir ölüyü
ama bir antlaşma yapılmasını ister ki kim babasına (Apollon, Akhilleus, Priamos).
öldürecekse, ölenin bedenini geri versin Hektor'a yakılan ağıtlar ve Hektor'un
yakınlarına. Hakka, yasaya, insan saygısına cenaze töreniyle kapanır İlyada. Dinleyin
güveni vardır Hektor'un son demine dek. Oysa bakın, Boğazlara karşı yükselen Anadolu
nerede Akhilleus, yanaşmaz hiçbir kalesine nasıl gömmüşler Anadolu'nun bu ilk
antlaşmaya. Aslan gibi saldırır, Hektor özgürlük kahramanını (İl. XXIV, 784 vd.):
Deiphobos'u çağırır, bakar ki yok, anlar
aldatıldığını (İl. XXII, 303 vd.):
Dokuz gün odun taşıdılar yığın yığın.
Ölümlülere parlak şafak sökünce onuncu
Kaderim beni kıskıvrak bağladı işte. günü,
Gene de kıyasıya dövüşmek düşer bana, gözyaşı içinde götürdüler Hektor'un
bir yiğitlik göstereyim de öyle öleyim, ölüsünü,
duysun gelecekteki insanlar bile. koydular yığınların tepesine, verdiler
ateşe.
Gül parmaklı şafak sabah erken parlayınca,
Can verirken bir daha yalvarır Hektor ünlü Hektor'un ölüsü çevresinde toplandı
Akhilleus'a ölüsünü Troya'lılara geri versin bütün halk.
diye. Ama Akhilleus'un ret cevabıyla karşılaşır Hepsi geldi bir araya, topluluk kuruldu,
parıldayan şarapla söndürdüler odun canlanmaktadır, öyle ki sonraki yorumlar bile
yığınını, hep İlyada ve Odysseia'da atılmış anlatım
söndürdüler ateş gücünün sardığı her şeyi, temellerine dayanır. Onun içindir ki,
sonra topladı kardeşleri, dostları ak Helena'nın öykülerine, efsanelerine
kemikleri,
girişmeden, bu güzelin Homeros destanlarında
hepsinin yanaklarından iri yaşlar
nasıl karşımıza çıktığını bir görelim.
dökülüyordu.
Kemikleri alıp kodular bir altın kutuya, Troya ovasındaki savaşın en kızgın bir
erguvan rengi yumuşak örtülerle sardılar anıdır. Menelaos'la Paris teke tek savaşa
kutuyu. girişecekler ve kazanan Helena'yı alıp
Sarar sarmaz indirdiler derin bir çukura, götürecektir, böylece bu bitmez tükenmez
ekli kocaman taşlarla ördüler üstünü. savaş kendiliğinden sona erecektir. Başlarında
Sonra bir mezar tümseği yapmaya
Troya kralı Priamos olmak üzere ihtiyarlar Batı
başladılar,
kapısının üstündeki kulede savaşı
gözcüler diktiler çepeçevre, dört bir yana,
seyretmektedir. Birden Helene görünür (İl.
mezar bitmeden Akha'lar saldırmasın diye.
Bir mezar tümseği olunca toprak kabara 111, 154 vd.):
kabara,
gerisin geri döndü hepsi şehre,
Helene'nin görünce çıktığını kuleye
toplanıp bir güzel kutladılar çok ünlü şöleni
şu kanatlı sözleri söylediler usulcacık:
Zeusoğlu kral Priamos'un sarayında.
"Troya'lılarla Akha'ların, böyle bir kadın
İşte böyle yapıldı atları iyi süren Hektor'un
için
cenaze töreni.
yıllardır acı çekmeleri hiç de ayıp değil.
Yüzüne bakan ölümsüz tanrıçalara benzetir
onu.
Helena. Ama gene de binse gemiye keşke gitse,
Yunan efsanelik kişilerinin en ünlüsü, gitse de, bizi, çocuklarımızı belaya
sokmasa".
güzeller güzeli Helena (ya da Homeros'un
deyimiyle Helene) bin bir masal ve öyküye
kahraman olmakla kalmamış, kişiliği de sonsuz Priamos da tatlı tatlı konuşur Helene ile,
tartışmalara yol açarak, çeşitli görüş ve şöyle seslenir:
yönlerden yorumlanmıştır. Helena'nın
kişiliğinde ilkçağ Yunan dünyasının güzele
düşkünlüğü dile geldiği gibi, güzel ve iyi, yani Buraya, yanıma gel kızım, otur şöyle,
estetik değerlerle etik, ahlak değerleri gör bak işte, eski kocan, hısım, akraban,
arasındaki karşıtlık da yansımaktadır. Nitekim dostların.
Bence suçlu sen değilsin, tanrılar asıl,
Homeros'tan sonraki şair ve yazarlar
onlar yığdı başıma kan ağlatan savaşı.
(aralarında Platon da vardır) bir kadının bunca
savaşlara, Doğuyla Batı arasındaki bu çapta bir
çatışmaya etken olabilmesini ahlakdışı görüp, Bundan daha uygarca, daha insanca bir
Helena'nın kaçırılması olayını olduğundan görüş, bir davranış akla gelmez ve böylesini
başka türlü anlatmak yoluna gitmişlerdir. yaklaşık üç bin yıl önceki bir metinde bulmak
Helena'yı yaratan Homeros'tur, bu tip en duru, şaşırtır insanı. Ne var ki bu uygarlık, bu
en arı ve en canlı olarak destanlarında insanlık yalnız Troya'lılara vergidir, Akha'larsa
sert, kaba, hodbin, Yunan deyimiyle
barbardırlar. Helene bir Troya'lı gelin
Tanrıya böylesi hakaret başka hiçbir
olmuştur, odasında hanım hanımcık kumaş
metinde görülmemiştir. Ancak Homeros'un
dokuyan, güzelim nakışlar yaparken yurdunu,
romancıdan farksız derin psikolojik görüşüyle
eski kocasını, kızını düşünen ve özlem çeken
anlaşılabilir.
bir kadındır. Kendi kendini suçlar. Priamos'un
sözlerine şöyle karşılık verir (İl. m, 172 vd.): Odysseia'da Helene saygın bir kraliçe, iyi
bir ev kadını ve sevgi dolu bir ana gibi görülür.
Telemakhos babasını aramaya çıkıp
Senden hem korkarım, hem sayarım seni,
Menelaos'un sarayına varınca, en sıcak, en
sevgili kayınbabam,
candan konukseverliği Helene'den görür. Zeki
oğlunla buraya gelmeseydim keşke
kadın onu kendi çocuğuymuş gibi kucaklar,
evimi barkımı, o nazlı büyüttüğüm kızımı,
hısım akrabamı, can yoldaşlarımı sever, okşar, babası Odysseus'la ilgili bir sürü
bırakmasaydım, anı sayar, olayların da, kendinin de
kara ölüme razı olsaydım keşke. eleştirmesini yapar (Od. IV, 261 vd.).
Böyle olmadı ne yapalım ki, Üstün bir tavrı, Telemakhos'u anlayan,
bak eriyip gidiyorum gözyaşı döke döke.
acılarını paylaşan insanca bir davranışı vardır,
ona tekmil acılarını unutturacak bir ilaç verir,
"Köpek gözlü" der kendine. Priamos'a kendi eliyle işlediği bir yaşmak verir ve
olduğu kadar Hektor'a da sevgisi ve saygısı sonunda büyüler delikanlıyı, Telemakhos da
büyüktür. Ona da aynı pişmanlıkla yakınır (İl. Helene'ye bundan böyle bir tanrıça gibi
VI, 342 vd.). tapacağını söyler (Od. XV, 104 vd.).

Helene tam bilinçli bir insandır. Paris'i Homeros Helena üstüne söylenecek ne
eleştirir. Paris'i Menelaos'la teke tek savaştan varsa hepsini söylemişti, Homeros'un çizdiği
kaçıran tanrıça Aphrodite'nin çağrısına uymak Helena portresine kimse bir şey
istemez, Paris'in yatağına dönmekten tiksinir ekleyememiştir. Nesnel düşünceyi, halkoyunu
ve tanrıçaya karşı gelecek kadar yiğit ve ve Helena'nın başkalarınca eleştirilmesini de
yüreklidir, meydan okur ona (İl. III, 399 vd.): İthake çobanı Eumaios'un ağzından yapar (Od.
XIV, 68):

Gene mi sensin, tanrıça,


neden hep baştan çıkarmak istersin beni? Ah şu Helene bütün soyu sopuyla yok
Söylesene, niyetin ne, olaydı keşke,
beni daha uzaklara, Phrygia'ya, bunca insanın dizlerini kıran bu kadının
şirin Meionia'nın bakımlı bir iline götürmek kökü kurusaydı.
mi?
Oralarda, ölümlülerden bir adamın mı var
ki?.. İşte Özetle Homeros'un Helene'si. Ama
Paris'in yanına kendin git yerleş hadi. dediğimiz gibi, her yazar Helena portresine bir
Çık, ayrıl tanrılar yolundan, şey katmak istemiştir ve efsanesi aşağıda
bir daha ayak basma Olympos'a, özetleneceği gibi büyüdükçe büyümüştür.
ona bak, dert edin kendine onu,
sonunda da karısı yapsın seni, ya kölesi.
istemiş. Talipler kalabalık gelmişler, bir
(1) DOĞUŞU.
söylentiye göre 29, bir başkasına göre 99
Helene, Zeus'la Leda'nın kızıdır, "ölümlü" kişiymişler. Yunanistan'da ne kadar kral oğlu,
babası Tyndareos'tur, Klytaimestra kız kardeşi ne kadar yiğit varsa hepsi istemişler güzellerin
ve Dioskur'lar, yani Kastorla Polydeukes erkek güzelini. Yalnız Akhilleus daha evlenecek
kardeşleridir (Tab. 12). En eski metinlerde bu çağda olmadığı için talipler arasında değilmiş.
böyledir. Sonraları efsane değişmiş ve Leda'nın Tyndareos şaşırmış, ne yapacağını bilememiş.
yerini Nemesis almıştır. Zeus'tan kaçan öç Odysseus ona bir öğüt vermiş: Helene kocasını
tanrıçası Nemesis dünyayı dolaşmış ve kendi seçsin, ama seçmeden önce bütün
biçimden biçime girmiş, günün birinde bir kaz talipler seçeceği adamı korumaya, gerekirse
oluvermiş, Zeus da bir kuğu kuşuna dönüşüp savunmaya ant içsinler. Öyle olmuş ve Helene
yaklaşmış ona. Nemesis'in doğurduğu Menelaos'u seçmiş. Odysseus'a bu hizmetine
yumurtayı çobanlar bulup Leda'ya getirmişler. karşılık İkarios'un kızı Penelopeia'yı vermişler
Yumurtadan çıkan kızı Leda kendi çocuğu gibi (İkarios).
büyütmüş. Efsanenin başka anlatımları vardır:
Helene Lakedaimon'da mutlu bir ömür
Zeus bir kuğu kuşu biçiminde Leda'nın
sürerken, Paris Troya'dan konuk gelmiş
kendisine yanaşmıştır, Leda bir (ya da iki)
Yunanistan'a. Üç Güzeller yarışmasında
yumurta doğurmuş, bundan Helene çıkmış,
Aphrodite Troya'lı gence Helene'nin aşkını söz
birinden Helene ile Polydeukes, ötekinden
vermişti (Paris). Priamos'un en küçük oğlu da
Klytaimestra ile Kastor çıkmış diyenler de var,
armağanını almaya gelmişti. Menelaos onu bir
bir tek yumurtadan Helene, Kastorla
süre konuklar, sonra kendisi Girit'e, Katreus'un
Polydeukes'in doğduğu, Klytaimestra'nın da
cenaze törenine gitmek zorunda kalır
tanrıyla bir ilişkisi olmayıp Tyndareos'un kızı
(Katreus), Paris de Helene ile baş başa
olduğu söylentisi de vardır (Leda, Nemesis,
kalınca, güzel kadını kaçırır. Helene'yi
Dioskur'lar).
kandırdı mı, Helene ona gönül verip
(2) EFSANELERİ. kaçırılmaya razı oldu mu? Homeros da, öbür
yazarlar da bunu pek açıklamazlar. Paris
Homeros destanlarında bilinmeyen bir
Helene'yi baştan çıkarmakta güçlük çekmemiş
efsane, Helene'nin Lekadaimon'da Artemis'e
olacak, çünkü arkasında Aphrodite vardı ve
sunu sunarken Atina yiğidi Theseus'un
tanrıçanın buyruğu, istemiydi bu. Ne var ki
saldırısına uğradığı ve kaçırıldığı öyküsüdür.
Paris Helene'yi tek başına kaçırmaz, yanında
Atina'lılar Helene'yi kabul etmek istemedikleri
hazineler, göz kamaştırıcı mallar da alıp
için, Theseus kızı anası Aithra'nın yanına
götürür. Nitekim Helene'yi geri vermek söz
bırakmış (Aithra). Bir süre sonra, Theseus'la
konusu olunca hep bu mallardan da dem
arkadaşı Peirithoos'un yeraltı ülkesine
vurulmaktadır.
inişlerinden faydalanarak Dioskur'lar gelip kız
kardeşlerini geri almışlar. Theseus'un Helene'yi İki sevgilinin Troya'ya kadar olan yolculuğu
kirletmediği söylenir, bir efsaneye göre ona üstüne kaynaklar çeşitlidir: Üç günde Anadolu
bir çocuk yapmış ve bu da Agamemnon'la kıyılarına vardıkları, yok Fenike'de Sidon
Klytaimestra'nın kızı diye geçinen İphigeneia şehrine uğradıkları, uzun bir süre Kıbrıs'ta
imiş (İphigeneia). kaldıkları anlatılır. Ama asıl şaşırtıcı bir
efsane, Helene'nin Mısır'da kalışı efsanesidir.
Yurduna dönünce,, babası Tyndareos
Bunu Euripides "Helene" adlı tragedyasında
başına iş açacağa benzeyen kızını evlendirmek
işlemiştir. Efsanenin amacı Helena’nın
namusunu kurtarmaktır. Sözde Hera güzellik Helenos.
yarışmasında Aphrodite'ye yenilmeyi Priamos'la Hekabe'nin oğlu, Kassandra'nın
sindirememiş, Paris'i Helena'dan yoksun etmek ikiz kardeşi (Tab. 16). Kassandra gibi Helenos
için tıpkı Helena'ya benzeyen bir kadın da Apollon tanrının gözdesidir, ikisine de tanrı
yaratmış ve Paris'i bu Helena görüntüsüyle bilicilik yetisini vermiştir. İlyada'da "bilicilerin
Troya'ya göndererek, gerçek Helena'yı en iyisi" diye sözü geçen Helenos, savaşta da,
Hermes'in kılavuzluğunda Mısır'da kral dinsel konularda da Hektor'a öğütler verir ve
Proteus'un yanına yollamış. Helena da Troya Hektor yaşadıkça yiğitçe çarpışır. Ama
savaşının sonuna kadar Mısır'da kalmış da, ağabeysi öldükten sonra, Priamos onu da öbür
sonra Menelaos gelip onu almış. Tarihçi oğulları gibi hor görüp tersler (İl. VI, 76; VII,
Herodotos bu anlatımı benimser. Homeros 44; XXIV, 249).
destanlarında böyle bir öykünün izine bile
Helenos'a değgin efsaneler asıl İlyada'ya
rastlanmaz, yalnız Odysseia'da Helene'nin
konu olan olaylardan sonra başlar. Paris
dönüş yolunda Menelaos'la birlikte Mısır'a
ölünce, Helena'ya kimin koca olacağı
uğradıklarından söz edilir (Od. IV, 219 vd.).
tartışılmış, Helenos'la küçük kardeşi Deiphobos
Helena'nın Mısır'da kaldığı masalı İ.Ö. VI.
talip çıkmışlar. Ama Priamos Deiphobos'u
yüzyılda yaşayan şair Stesikhoros'un
seçince, Helenos küsmüş ve İda dağına
"palinodia"sına, yani kendi bir şiirini
çekilmiş. Akha'ların bilicisi Kalkhas, Troya'nın
yalanlamasına dayanmaktadır. Söylentiye göre
ancak Helenos'un bildireceği koşullar altında
Stesikhoros Helena'yı kınayan bir şiir yazmış,
düşeceğini söyleyince, Odysseus onu bulmak
sonra da gözleri kör olmuş, anlamış ki günah
ve ağzından söz almakla görevlendirilmiş. Zora
işlemiştir ve ilk şiirini ikinci bir şiirle
ve rüşvete dayanamayan Helenos şu üç koşulu
düzelttikten sonra gözleri açılmış. Helena
bildirir: Akhilleus'un oğlu Neoptolemos savaşa
birçok yerlerde tanrıça gibi tapım görürdü.
katılır, Akha'lar Pelops'un kemiklerini ve
İlyada'dan sonraki efsanelerde oynadığı rol Palladion'u ele geçirirlerse, şehir düşecektir.
onu Homeros destanlarındaki kişiliğinden Başka bir efsaneye göre tahta atın yapılıp
başka bir kişilikle gösterir. Bu efsanelerde surlardan içeri alınmasını salık veren de
Helena Yunanlıların çıkarına yardım eden ve Helenos’ınuş. Bundan sonraki öyküleri de
bu uğurda Troya'ya her türlü kötülüğü yapan karışıktır: Şehir düştükten sonra ölümden
hain ve belalı bir kadın rolündedir. Paris'ten kurtulmuş. Hekabe ile birlikte Trakya'ya gitmiş
sonra Deiphobos'la evlenir, sonra Menelaos'u ve anası acısından bir köpek haline gelince,
evine alarak Deiphobos'u öldürür, Akha'lara onu Trakya Khersonnesos'unda (Gelibolu
kapıları açar ve Troya katliamını körükler. yarımadası) "Köpeğin mezarı" denilen yerde
Helena üstüne uydurulan mistik bir gömmüş. Sonra Neoptolemos'un yanına
efsanede de Helena'nın Akhilleus'la evlendiği sığınmış, o ölünce karısı Andromakhe'yi almış
ve ölümsüzlüğe kavuşup Karadeniz'de Leuke da onunla bir oğlu olmuş. Bunlar hep sonradan
(Beyaz) denilen bir adada yaşadığı anlatılır. uydurulmuş ve Troya kral soyuna leke
getirmek için Yunanistan'da düzülmüş
Bütün bu uydurma efsaneler Homeros'un
masallardır. Vergilius "Aeneis" destanında
çizdiği Helena portresini karıştırmak ve
Helenos'u Epir bölgesinde kral olmuş ve
bozmaktan başka bir işe yaramamıştır.
İtalya'ya gitmek üzere oradan geçen
Troya'lıları iyi karşılar gösterir. var bu çocukların: Büyücü Kirke, Kolkhis kralı
Aietes, Minos'un karısı Pasiphae, Aietes'i
Heliadai (Helios Kızları). tahtından atan, ama yeğeni Medeia'nın eliyle
Güneş tanrı ile Okeanos kızı Klymene'nin öldürülen Perses. Helios'a Rhodos adlı nympha
çocukları, Phaeton'un kız kardeşleridir (Tab. Heliosoğullarını doğurur. Klymene de Helios
8). Phaeton Zeus'un yıldırımıyla vurulunca kızlarını. Phaeton da Helios'un oğlu sayılır.
Helios kızları içine düştüğü ırmak kıyısında Helios güçlü kuvvetli ve çok yakışıklı bir
gözyaşı döke döke kavak ağacına delikanlı olarak canlandırılır. Başı, saç
dönüşmüşlerdir. Gözyaşlarından amber biçiminde ışınlarla çevrilir. En eski inançlara
taneleri meydana gelmiştir. Söylentiye göre göre Helios ateş saçan çok hızlı atların çektiği
Phaeton'a Güneş'in arabasıyla atlarını veren, arabasıyla her sabah Şafak'tan hemen sonra
böylece yok olmasına yol açan Helios Hindistan'dan yola çıkıp gökteki yörüngesine
kızlarıymış, dönüşümleri bu sonuçlarının girer ve akşam da Okeanos ırmağına dalar.
cezası olmuş (Phaeton). Yorgun atlarını Okeanos sularında yıkadıktan
sonra doğudan batıya aynı yolu ertesi günü
Heliades (Heliosoğulları). gene izler. Yeryüzü Okeanos ırmağı üstünde
Heliosoğulları Güneş tanrının Rhodos adlı yüzen bir tabak gibi tasarlandığı için Helios'un
nympha'dan olan yedi oğludur (Tab. 8). Hepsi gece batıda batıp sabah doğudan doğması
usta gök bilginleriymiş, ama günün birinde olağan sayılırdı. Gök bilimi ilerledikçe güneşi
aralarında anlaşmazlık çıkıp birbirlerine simgeleyen Helios'un önemi azalmıştır.
düştüklerinden, bazıları Midilli, bazıları Nitekim Homeros'un Odysseia destanında bile
Istanköy, bazıları da analarının adını verdiği Helios yardımcı bir tanrı sayılır ve Odysseus'un
Rodos adasında kalarak orada Lindos, İalysos arkadaşları sığırlarını kesince kendi öcünü
ve Kamiros şehirlerini kurmuşlar. kendi alamaz, Zeus'a başvurmak zorunda kalır
(bkz. Od. XII, 260 373). Helios dünyanın gözü
Helikaon. sayılır, o her şeyi görür, örneğin Aphrodite ile
Troya'lı önder Antenor'un oğlu, Priamos'un Ares'in gizlice seviştiklerini (Od. VTO, 270),
kızı Laodike'nin kocası. Helikaon kardeşleriyle körlerin gözünü açar vb. (Orion).
birlikte Troya yıkımından kurtulur ve Antenor
ve Pulydamas'la birlikte kuzey İtalya'ya göçer Helle.
(Antenor). Çanakkale Boğazına adını veren Helle'nin
efsanesi Argonaut'lar bölümünde anlatılmıştır
Helios. (Argonaut'lar). Bir anlatıma göre Helle denize
Gaia ile Uranos'un çocukları Hyperion ve düştükten sonra tanrı Poseidon tarafından
Theia birleşirler, üç göksel varlık meydana kurtarılmıştır. Poseidon Helle'yi sevmiş, onunla
getirirler: Helios (Güneş), Selene (Ay) ve Eos birleşerek üç çocuk anası yapmıştır onu.
(Şafak) (Tab. 4 ve 8). Titanlar soyundan olan
Helios, Olympos'lu Apollon'dan ayrı bir tanrı ya Hellen.
da doğal bir güç, yani güneşin ta kendisi Hellen'lerin, yani bütün Yunan ırk ve
sayılır. Helios, Okeanos'la Tethys'in kızı boylarının atası sayılan efsanelik kişi. Hellen,
Perseis'le evlenir, birçok çocuğu olur; Deukalion'la Pyrrha'nın oğludur. Tufandan
herbirinin olağanüstü bir kişiliği ya da talihi sonra Tesalya'ya yerleşir ve bir dağ nympha'sı
olan Orseis'le evlenir. Doros, Ksuthos ve Aiolos
(2) NİTELİĞİ.
diye üç oğlu olur, bunlar da Dor, Aiol, İon ve
Akha boylarının ataları sayılır (Tab. 20). Hephaistos hem topaldır, hem çirkin. Bu
niteliğiyle Olympos tanrıları arasında tektir,
Hemera. bu yüzden de hor görülür tanrılarca.
Gündüzü ve gün ışığını simgeleyen Topallığının nedenini İlyada'da kendi anlatır:
Hemera, Khaos'tan çıkma Erebos'la Nyks'in, Troya savaşı konusunda Zeus'la Hera arasında
yani Gece'nin kızıdır. Aither (Esîr) ise onun kopan bir kavgayı yatıştırmaya çalışır ve
kardeşidir. Hesiodos'a göre Nyks ile Hemera Hera'ya şöyle der (İl. I, 586 vd.):
Tartaros'ta, yani yeraltında buluşurlar (Theog.
748 vd.).
Aldırma anacığım, sık dişini, bağrına taş
bas.
Seni çok severim, görmek istemem dayak
Orada buluşup selamlaşır Gece'yle Gündüz
yediğini.
tunçtan büyük eşiğe ayak basarken,
Tepem atsa bile koşamam yardımına;
Biri konağa girerken öteki çıkar,
ne yapayım, Olympos'luya karşı gelmek çok
ikisi hiç bir arada olmaz içeride:
zor.
Hep biri dışarıda, yeryüzünde,
Bir gün sana yardım etmek istedimdi hani,
öteki içeride, çıkmayı beklemektedir.
yakaladıydı beni bacağımdan,
Biri ellerinde götürür ışığı
attıydı tanrısal eşikten aşağı,
sayısız gözlerine insanların,
yuvarlandım gittiydim tam bir gün.
öteki Uyku'yu taşır kollarında,
Düştüydüm Lemnos adasına, batan günle,
Ölüm'ün kardeşi Uyku'yu,
birazcık canım kalmıştı, ha çıktı ha çıkacak.
sisli karanlığa bürülü belalı Gece.
Sintiler yerden kaldırdılardı orada beni.

Hephaistos. Ama Hephaistos aynı öyküyü başka türlü


anlatır İlyada'nın bir başka bölümünde: Thetis
(1) DOĞUŞU.
oğlu Akhilleus için yeni silahlar istemeye
Hephaistos, Zeus ile Hera'nın oğludur, ama gelince demirci tanrıdan, topallığı yüzünden
bir efsaneye göre, Hera onu kendi kendine anası Hera'dan neler çektiğini anlatır. Hera
doğurmuştur (Tab.5). Zeus'un Athena'yı topal oğlundan utandığı için onu dokuz yıl
kafasından çıkarmasını kıskanmış da, Okeanos ırmağının yanında saklamıştı (İl.
Hephaistos'u yaratmış. Hesiodos süreci şöyle XVIII, 394 vd.).
anlatır (Theog. 927 vd.):
Hephaistos bunun öcünü anasından alır:
İçine zincirler sakladığı bir taht yapıp, anasına
Hera tanrıça kimseyle sevişmeden, gönderir, Hera da tahtın üstüne oturur, ama
yalnız öfkeden ve kocasına hıncından oturur oturmaz da zincirler onu kıskıvrak
ünlü Hephaistos'u doğurdu kendi kendine. sarar, kurtulamaz bir daha. Olympos tanrıları
Ve Hephaistos en usta sanatçısı oldu Hephaistos'u çağırmak zorunda kalırlar.
gökler tanrısı Uranos torunlarının. Dionysos'u gönderirler, şarap tanrı da
Hephaistos'u bir eşeğe bindirip öyle getirir
Olympos'a.
Tanrılar ünlü topalı görünce kahkahayı cılız bacakları seğirtiyordu altında.
atarlar (İl. I, 599): Körüklerini ateşin içinden çekti,
topladı tekmil araçları gümüş bir sandıkta.
Bir süngerle sildi iki elini, yüzünü,
Koştu durdu oradan oraya soluya soluya, güçlü boynunu, kıllı göğsünü sildi,
tanrılarda gürül gürül bir kahkaha koptu. bir entari giydi, aldı eline koca bir değnek,
çıktı topallaya topallaya kapıdan dışarı.

Ama hiçbirinin elinden gelmeyen işler gelir


Hephaistos'un elinden: Her türlü madeni Değil bir tanrının, hiçbir çalışan insanın
işleyip olağanüstü güzellikte eserler böyle canlı bir tanımlanması bulunmaz ilkçağ
yaratmasını başarır topal tanrı. Zeus'la yazınında. Bu eşsiz parçayı, daha da üstün ve
Hera'nın yatak odası, Olympos tanrılarının şaşırtıcı bir metin olan Akhilleus'un silahlarının
evleri onun usta ellerinden çıkmadır. Thetis anlatılması izler. Hephaistos mucizeler
Hephaistos'un evine gelince, işliği şöyle yaratan bir ustadır. Daidalos insanlar arasında
tanımlanır demirci tanrının (İl. XVIII, 369 vd.): neyse, Hephaistos tanrılar arasında odur:
Sanatın ve işçiliğin yüceliği simgelenir onlarla.

Gümüş ayaklı Thetis Hephaistos'un evine (3) EFSANELERİ.


vardı, Güzellikten hiç nasip almayan Hephaistos
yok olmaz, tunçtan, yaldızlı bir evdi bu,
aşktan yana da pek talihli olmamıştır.
üstündü öbür ölümsüzlerin evlerinden,
İlyada'da Kharit'lerden Kharis, yani Zarafet'in
çarpık bacaklı tanrı yapmıştı bu evi.
kendisiyle evli olarak gösterilir (İl. XVIII, 382),
Hephaistos'u körükleri arasında çalışır
buldu,
Hesiodos Kharit'lerin en küçüğü Aglaie (parlak
kan ter içinde gidip geliyordu o yandan bu anlamına gelir) ile evlendiğini söyler.
yana, Homeros'un Odysseia destanında ozan
üçayak yapıyordu tam yirmi tane. Demodokos Aphrodite ile evli olan
Dayayacaktı onları sarayının dik duvarına, Hephaistos'un başına gelenleri anlatır: Ares'le
her üçayağın altına altın tekerlekler aldatıldığını bilen topal tanrı bir zamanlar
koymuştu, anası Hera'ya yaptığı taht gibi, bu sefer de İki
kendi kendilerine girsinler diye tanrıların sevgiliyi birden içine alacak bir yatak yapar,
toplantısına,
Lemnos'a gidiyormuş gibi evinden ayrılır ve
sonra gene gerisin geri eve dönsünler diye,
dönüşünde Ares'le Aphrodite'yi kıs kıvrak bağlı
görülmeye değer şeylerdi bunlar.
bulur. Ünlü topalın avaz avaz bağırarak dile
Yirmi tane üçayak bitmiş, hazırdı,
bir işli halkaları vardı takılacak,
getirdiği öfke onun kişiliğini açığa vuracak
onları yapıyordu Hephaistos, dövüyordu niteliktedir (Od. XVIII, 306 vd.):
bağlarını.

Zeus baba ve hep var olan öbür mutlu


Hephaistos Akhilleus için yeni silahlar tanrılar
gelin, şu gülünç, bayağı işlere bir bakın!
yapmaya söz verince, işe koyulması şöyle
Zeus'un kızı Aphrodite hor gördü beni,
anlatılır (XVIII, 410 vd.):
topalım diye hor gördü, sevdi Ares'i,
sevdi onu, yakışıklı, çevik ayaklı diye,
Soluyan topal yaratık örsten uzaklaştı, kabahat bende değil, sakat doğmuşsam,
kabahat anamda, babamda, beni dünyaya çıkışır karısına (ti. XV, 14 vd.):
getirmeselerdi!

Amma da düzen kurdun, yola gelmez Here,


Hephaistos Erikhthonios efsanesinde de rol savaş dışı ettin tanrısal Hektor'u,
oynar (Erikhthonios). İlk kadın Pandora'nın uğrattın orduyu bozguna.
bedenini kilden yontan odur (Pandora). Bu kötülüğün meyvesini sen toplayacaksın
Prometheus'u Kafkas dağının tepesine o önce,

çıkartır (Prometheus).
seni bir güzel pataklayayım da gör.
Unuttun mu seni havalarda astığım günü,
Hera.
bir örs bağlamıştım iki ayağına,
Homeros destanlarında "inek gözlü", "ak çözülmez bir altın zincir vurmuştum
kollu" ya da "altın tahtlı" diye nitelenen Hera ellerine,
(yahut Here) tipik bir Grek tanrıçasıdır, yani asılı kalmıştın havalarda, bulutlar
Yunanistan yarımadasının ırk, soy, din ve arasında.
dünya görüşlerini, çıkarlarını daha ileri bir
kültürün simgesi Ege ve Anadolu'ya karşı
Zeus Hera'ya bu cezayı Herakles'e ettiği
savunan, bu yüzden kişiliği ve efsaneleri hep
kötülük yüzünden vermiştir. Tanrıların tanrısı
bir kavga, kin, hınç ve geçimsizlik havası
oğlu Ares'te anasının kusurlarının tıpkısını
yansıtan sevimsiz bir tanrıçadır. Bütün
görür (Ares). Öbür tanrılar da aşağı yukarı
kusurlarıyla kadını canlandırır Hera. Dırdırcı,
Zeus gibi düşünürler. Anasını, babası Zeus'a
kıskanç, hırçın, inatçıdır, düzen kurar, ama
karşı korumaya çalışan Hephaistos bile
hiçbir işi açık değildir, hasır altından su
Hera'dan neler çektiğini unutamaz
yürütür, gizli kapaklı yapar ne yaparsa, sevgi
(Hephaistos).
ve nefretleri hiçbir mantığa dayanmaz, silah
ve yetkilerini kötüye kullanmaktan çekinmez, (1) DOĞUŞU, HAYATÖYKÜSÜ.
benzetmek gerekirse, her zaman ve özellikle
Hera, Kronos'la Rheia'nın kızı ve Zeus'la
zamanımızda örneklerine çok rastlanan varlıklı
öbür Olympos'lu tanrıların kız kardeşidir (Tab.
ve bencil burjuva kadınını simgeler. Zeus'un
5). Babası Kronos onu da doğar doğmaz yutar,
eşi, tanrıların kraliçesi ulu Hera'ya bu damgayı
sonra da kusar. Zeus dünya egemenliğini
basan Homeros'tur, ama ne tuhaf ki İonyalı
paylaştıktan sonra, Hera'yı kendine eş alır.
koca şairin çizdiği Hera portresi tutunmuş,
Hesiodos'a göre, Zeus tanrıçalar arasında Hera
Yunanistan'da yaratılan efsanelerinde aynı
ile son olarak evlenmiştir.
tiple karşımıza çıkmaktadır. Hera'yı kocası
Zeus'un ağzından dinleyelim (İl. VIII, 407): Hera çocukluğunun dünyanın ucunda,
Okeanos'la Tethys tanrılarının yanında
geçtiğini İlyada'da kendi anlatır (İl. XIV, 200
Çok değil Here'ye öfkem, kinim, vd.). Anası Rheia Titan'lar savaşı sırasında inek
her işime engel olmak onun huyu.
gözlü tanrıça Okeanos'la Tethys arasında çıkan
bir kavgayı yatıştırmak için batı kıyılarına
Troya savaşını tuttuğu Akha'lardan yana gitmek ister.
çevirebilmek için Zeus'u baştan çıkarıp Zeus'la Hera evlenmeden de sevişmişlerdir,
uyuttuktan sonra, birden uyanan tanrı şöyle ama sonra da düğünleri törenle kutlanmıştır.
En büyük tanrı çifti arasındaki kutsal düğün beni...
(hieros gamos) efsanelerde de, kültte de sık
sık tekrarlanır bir motiftir. Bir efsaneye göre
Sonra sayar bir bir yattığı ölümlü ve
bu düğün Batı Kızlarının (Hesperides)
ölümsüz kadınları, Hera ses çıkarmaz, ama
bahçesinde olmuştur, o bahçeden gelen altın
içine bal damladığı besbellidir. Epey naz eder,
elmaları da Gaia Hera'ya düğün hediyesi
utangaç tavırlar takınır:
olarak vermiştir. Hera da Okeanos kıyılarında
bulunduğu sırada elmaları kendi eliyle Batı
Kızlarının bahçesine ekmiştir. İlyada'da İda Korkunç Kronos oğlu, ne biçim söz çıktı
dağının Gargaros tepesindeki birleşme sahnesi ağzından?
de böyle bir kutsal düğündür. Destanın bu Yatağa yatıp sevişmemizi nasıl istersin
eşsiz parçasını özetlemeye değer (İl. XIV, ida dağının tepesinde, göz göre göre?
152353): Hera kocası Zeus'un İda dağından Ya hep var olan bir tanrı görürse bizi,
Troya savaşını yönettiği ve başarının biz uyurken gider, söylerse öbür tanrılara?
Bir daha ayak basamam senin evine,
Troya'lılarda olduğunu görür, bunu önlemek
ne yüzle çıkarım bu yataktan dışarı?
için, gidip dağ başında onunla sevişmeyi
geçirir aklından, gider odasında önce bir güzel
süslenir, sonra Aphrodite'den sevgiyi Hera'nın sıradan bir kadın gibi kendi
tutuşturan büyülü memeligini ister, onu da kocasıyla yatmaktan çekinmesini,
göğsüne taktıktan sonra Uyku tanrıyı baştan dedikodudan korkmasını Zeus gibi biz de
çıkarır ve onunla birlikte Gargaros doruğuna hayretle karşılayalım. Her neyse, Zeus buna
varır: da çare bulur:

Bulutlar devşiren Zeus onu gördü, Tanrılar, insanlar görecek diye korkma,
görür görmez aşk sardı düşünceli kafasını, altın gibi bir sisle örterim dört bir yanımızı,
öyle bir aşkı ilk birleştikleri gün duymuştu, güneş bile onu geçip göremez bizi,
ana, babalarından gizli çıktıkları gün her şeyi keskin ışıklarıyla gören güneş bile.
yatağa... Böyle dedi, aldı karısını koynuna, sarıldı,
tanrısal toprak yumuşak bir çimen saldı,
taptaze lotos bir halı serdi toprakla
Zeus eşine nereye gittiğini sorar, o da
aralarına,
masum tavırlar takınarak, Okeanos kıyısında safranlardan, sümbüllerden, tatlı bir halı,
deniz tanrıları çiftini barıştırmaya gittiğini ve uzanıverdi ikisi de halının üstüne,
önce kocasına haber vermek, ondan izin almak sardı onları güzel bir altın bulut,
için buraya geldiğini söyler. Zeus dayanamaz, buluttan çiy damlaları akıyordu pırıl pırıl.
savaşı filan unutup açığa vurur duygularını:

Bugün de Kazdağ'ın tepesine çıkın,


Sonra da gidersin oraya, ne olur Here, aralarında otlar fışkıran tepsi gibi serilmiş,
yatalım gel, sarmaş dolaş olalım yatakta, kocaman, dümdüz taşlar görürsünüz ve bu aklı
doyasıya, yeşilli halıların üstünde tanrıların seviştiğini
bugüne dek ne bir tanrıçaya, ne bir kadına geçirirsiniz aklınızdan.
karşı
yüreğime akan aşk böyle altüst etmedi
(2) EFSANELERİ.
Herakleidai, yahut Heraklesoğulları.
Hera'nın doğrudan doğruya efsanesi Bu ad, yalnız Herakles'in oğullarına ve
yoktur, ama Zeus'un aşklarında rol oynar, torunlarına değil , yiğidi ata olarak
onlara karışır, hele bu aşklardan doğan benimseyen birçok soylara verilmektedir (Tab.
çocukların yakasını bırakmaz, ömürleri 13). Herakles öldükten sonra,
boyunca kini, öfkesiyle izler onları. İlk ve en Eurystheusoğullarını da ezmeye çalışır.
büyük kurbanı, Alkmene'nin Zeus'tan Heraklesoğulları bu yüzden oradan oraya
doğurduğu Herakles'tir. Güçlü yiğidi üst üste sürünür, sonunda Atina'da yiğit Theseus'tan
kahramanlıklar yapmaya zorlayan Hera'dır. Adı yardım görürler ve düşmanlarını bir bir
Herakles'in bile "Hera'nın ünü" anlamına yenerek Yunanistan'da ve özellikle
geldiğini ileri sürenler bile vardır (Herakles). Peloponez'de egemenliği ele geçirirler.
İo, Epaphos, İno ve Athamas, Dionysos ve Heraklesoğullarının Yunanistan'da tutunması
Tityos efsanelerinde, Teiresias'ı kör etmekte Dor ırkının Peloponez'i ele geçirmesinin efsane
rol oynar. Üç Güzeller yarışmasında birinciliği alanına yankısıdır. Ne var ki yalnız Yunanistan
kazanamaması Paris'e ve Troya'ya dinmez kinin kral aileleri değil, Anadolu ve İtalya'da da bazı
bir nedenidir, öte yandan Akhilleus'un anası soylar Heraklesoğlu adını almışlardı. Örneğin
Thetis'i kıskandığı halde, onu büyüttüğü için Lydia kralı Kroisos (Karun), soyunun
oğlu Akhilleus'u tutar (Thetis). Bir efsane Herakles'in Omphale ile birleşmesinden
Menelaos'u ölümsüz kıldığını anlatır meydana geldiğini ileri sürer, Roma kralı
(Menalaos). Tarquinius da Herakles'in bir oğlunu atası
Devlere karşı savaşa katılmıştır. Bu sırada olarak kabul ederdi.
Porphyrion ona tutulmuş ve elbisesinin ucunu
yakalayarak onu kendine çekmek istemiştir, o Herakles.
sıra Zeus devi şimşekle yere sermiş. İksion da Helene kadın olarak neyse, Herakles de
Hera ile birleşmek istemiş, ama Zeus Hera'nın erkek olarak odur, yani Yunan ve Latin mythos
buluttan bir görüntüsünü yaparak onu yazarlarını sonsuzca esinleyen efsanelik bir
aldatmıştır (Prophyrion, İksion). kişi. Ne var ki Grek boylarının ve özellikle
Dor'ların kahramanlık görüş ve anlayışlarını
Hera Argonaut'lar seferinde Argo
kişiliğinde toplayan Herakles bir çeşit ulusal
gemicilerine yardımda bulunmuş, tehlikeli
kahraman olmuştur. İnsanın doğaya karşı
geçitleri geçmelerini sağlamıştır
yenilmez saldırma ve dayanma gücünü
(Argonaut'lar).
simgeler. Yaptığı işler hep iyiye dönüktür,
Kızı Eileithyia ile doğumlara gözcülük eden doğanın insanın başına saldığı afet ve
tanrıça Hera'nın en sevdiği kuş tavus kuşudur. musibetleri yok etmekle insanlığa sonsuz
Göz göz tüyleri, tanrıçanın İo'ya bekçi koyduğu iyiliği dokunur. Oysa kendisi trajik bir kişidir:
Argos'un yüz gözünü simgelermiş (Argos). Kahraman olmayı kendi seçmemiştir, tanrı
Yemiş olarak narı, çiçek olarak zambağı vergisi kuvvetinden de zevk duymaz, tersine
severmiş. onu dizgine vuramadığı için, istemeyerek suç
Roma'da Hera tanrıça İuno ile bir tutuldu işler ve dengeyi bir türlü bulamayıp kendinden
(İuno). geçer, çıldıracak gibi olur. Herakles'e bütün
işleri, kahramanlıkları zorla yaptırılır,
Herakles köledir, insafsız bir efendinin
buyruğunda ömrü boyunca çalışmak onun kara Herakles üstün bir eğitim görür:
kaderidir. İlk doğduğu günden beri peşini Amphitryon ona araba kullanmasını, Eurytos
bırakmayan Hera'nın kin ve öfkesi son demine ok atmasını, Linos da güzel saz çalmasını
kadar da rahata kavuşturmaz onu. Tam işleri öğretirler.
bitmişken korkunç bir yanlışlık yüzünden cayır
Delikanlılık çağına gelince boyu boşu ve
cayır yanar ve ölür. Ama böylece büsbütün
gücü olağanüstüdür. On sekiz yaşında
arınıp ölümsüzlüğe kavuşur.
Amphitryon'un sürülerini beklerken, babasının
(1) ADI. ve kral Thespios'un ülkesinde korku salan
Kithairon aslanını öldürür. Thespios da karşılık
Asıl adı Alkides, yani dedesi Alkaios'tan
olarak elli kızıyla yatmasını sağlar yiğide. Ne
gelme bir soyadıdır. Sonra Pythia kahini adını
var ki avdan her gece yorgun argın dönen yiğit
değiştirir, Herakles kor. Herakles adının
yatağına giren kızların hep başka olduğunu
"Hera'nın ünü" anlamına geldiğini İleri
anlamamış. Bu kızlardan elli tane oğlu olmuş
sürerlerse de "heros" yani kahraman sözcüğü
(Thespios).
ile ilişkisi daha akla yakındır.
Bundan sonra Thebai'lileri haraca kesen
(2) SOYU. Orkhomenos kralı Erginos'la dövüşüp onu
Herakles'in anası Alkmene’de, ölümlü öldürmüş. Thebai kralı Kreon ödül olarak kızı
babası Amphitryon’da Perseus'la Andromeda Megara'yı vermiş yiğide. Bu kadından da epey
soyundandırlar (Tab. 13). Zeus, Alkmene'nin çocuğu olmuş Herakles'in, ama günün birinde
atası Danae ile birleştiği gibi, Alkmene'yi de Hera yiğidin cinnet getirmesini sağlamış, kendi
aldatarak elde eder. Aynı gece Alkmene çocuklarını bir bir öldürmüş. Yiğit kendine
Herakles ve İphikles'e gebe kalır (Alkmene, gelince, Thespios'un yanına sığınmış ve kendini
Amphitryon). bu suçlarından arındırmış, ama Hera bununla
da yetinmemiş, Apollon kâhini Pythia
(3) HAYATI.
aracılığıyla yiğidin gidip Eurystheus'un
Alkmene gebe kalır kalmaz tanrıça Hera hizmetine girmesini bildirmiş. Suçlarının
ona karşı korkunç bir kıskançlık beslemeye kefareti olacak bu on iki yıllık hizmeti
başlar. Zeus'a söz verdirir ki Perseus soyundan başarıyla sona erdirirse, ölümsüzlüğe
ilk doğacak çocuk, insanlar üzerinde büyük bir kavuşacakmış.
egemenlik kuracaktır. O sırada Sthenelos'un
(4) HERAKLESİN ON İKİ İŞİ.
karısı yedi aylık gebeydi, Hera kızı ebe tanrıça
Eileithyia'ya onu yedi aylıkken hemen doğurtur Aşağıda sayacağımız işleri Herakles yalnız
ve Alkmene'nin doğumunu geciktirir. Böylece kollarının gücü ve silah olarak elinden hiç
Perseus soyundan ilk doğan erkek Herakles ayırmadığı topuzuyla başarmıştır:
değil, Eurystheus olur (Eurystheus). Nemea aslanı. Typhon'la Ekhidna
Hera Herakles'in elinden haklarını almakla canavarlarından doğma bu aslan Yunanistan'da
kalmaz, sekiz aylık olup ikizi İphikles'le Nemea bölgesini kasıp kavuruyormuş; yiğit
birlikte beşiğinde yattığı bir gün iki kocaman onu okları ve topuzuyla alt edemeyince,
yılan gönderir çocukları boğmak için. Iphikles kolları arasına almış ve elleriyle boğmuş. Bin
avaz avaz bağırdığı halde, Herakles yılanlara zorla yüzdüğü postunu da kendine zırh etmiş.
sarılır ve her elinde bir yılanı boğazından sıkıp Lerna ejderi. Dokuz kafalı bir yılan olan
boğar. "hydra" adlı ejderi Hera Argos bölgesindeki
Lerna bataklığına salmıştı. Herakles zehir tanrı da öç almak için boğayı kudurtmuştu.
saçan kafalarını bir bir koparmış ve ölümsüz Hayvan Girit ekinlerini yok ediyor, ülkeyi
olan kafasını da kocaman bir kayanın altına açlıkla karşı karşıya bırakıyordu. Herakles bu
gömmüş. azgın boğayı boynuzlarından yakalayıp

Erymanthos yaban domuzu. Arkadia'nın Yunanistan'a götürmeyi başarmış. Orada boğa

Erymanthos dağında korkunç bir yaban serbest bırakıldıktan sonra Marathon

domuzu varmış, Eurystheus bu hayvanın kapılarında Theseus'un eline geçmiş.

kendisine diri olarak getirilmesini buyurmuş. Diomedes'in atları. Trakya kralı


Herakles de aylarca izlemiş canavarı; o sırada Diomedes'in insan eti yiyen atları varmış.
da dağdaki at adam Pholos'un konuğu olmuş. Herakles Diomedes'le çarpışır, onu öldürüp
Bir gün at adamlarla tartışmaya girip ölüsünü atlarına yedirir. Sonra da ehlileşen
birçoklarını öldürmüş. Sonra yaban hayvanları Mykenai'ye getirir, ya da başka bir
domuzunun peşine düşüp onu bir ağ içinde anlatıma göre Olympos dağında vahşi
yakalamış. Eurystheus hayvanı görünce hayvanlara parçalatır.
korkusundan bir fıçının içine saklanmış. Amazon'lar kraliçesi Hippolyte.
Kyreneia geyiği. Altın boynuzlu, tunç Eurystheus'un kızı Admete, yiğitten Amazon'lar
ayaklı bu geyik Apollon'la Artemis'in koruduğu kraliçesi Hippolyte'nin büyülü kemerini ister.
sihirli bir hayvanmış. Herakles onu tam bir yıl Ares'in Hippolyte'ye armağanı olan bu kemeri
kovalamış, sonunda okla yaralayarak onu almak için Herakles Amazon'lar kraliçesini
yakalamış ve omuzlarına yüklenerek öldürmek zorunda kalır. Dönüşte yiğit Troya'ya
götürmüş, Eurystheus'a vermiş. uğrar, Laomedon'un kızı Hesione'yi deniz

Stymphalos gölünün kuşları. Gene canavarının elinden kurtarır, ama Laomedon

Arkadia'da Stymphalos gölünün üstünde söz verdiği atları teslim etmeyince, yiğit öç
alacağını söyleyerek Troya'dan ayrılır
gagalarıyla pençeleri tunçtan, insan etiyle
(Laomedon, Hesione).
beslenen korkunç kartallar varmış; Athena
tanrıça, Herakles'e bu kuşları ürkütmek için Geryoneus'un sürüleri. Dünyanın batı
ziller vermiş, Herakles de oklarıyla canavarları ucunda, Okeanos ırmağının bir adasında
öldürmeyi başarmış. Geryoneus büyük sığır sürülerini

Augias'ın ahırları. Elis kralı Augias'ın otlatmaktaydı. Herakles oralara kadar gelir,

ahırları dağ gibi üst üste yığılan gübreden Cebelüttarık boğazını geçer ve anı olarak geçit

kullanılmaz olmuş ve gübresiz kalan toprağı da yerine iki sütun diker (Cebelüttarık boğazına
Yunanlılar Herakles sütunları derlerdi).
bet bereketini yitirmişti. Eurystheus yiğidi
Herakles Okeanos ırmağını geçmekte güçlük
küçük düşürmek için bu ağılları temizlemesini
çeker, Libya çölünü geçerken Helios'a fazla
buyurmuş. Herakles de Alpheios'la Peneios
sıcaktan ötürü kızdığı için tanrıyı oklarıyla
ırmaklarının yataklarını değiştirerek sularını
tehdit eder, Güneş de ona Okeanos'u geçmek
oradan geçirip temizlemiş ortalığı. Ama bu iş
için altın sandalını verir. Yiğit böylece dev
için sürülerinin onda birini vereceğini söyleyen
Geryoneus'u, sürülerin bekçilerini öldürür ve
Augias sözünde durmamış, Herakles de kralı
sığırları alıp götürür. Galya, İtalya ve Trakya
oğullarıyla birlikte öldürmüş.
yoluyla Yunanistan'a döner ve sürüleri
Girit boğası. Girit kralı Minos bir beyaz
Eurystheus'a verir (Geryoneus.)
boğasını Poseidon'a kurban etmek istememişti,
Batı kızlarının altın elmaları. Hera'nın
Zeus'la evlenirken düğün hediyesi olarak aldığı sürgüne gitmek durumuna düşer, giderken
bu büyülü meyveleri Batı kızlarının bahçesinde karısı Deianeira at adam Nessos'un saldırısına
nympha'lar ve bir ejder korumaktaydı. uğrar. Yiğit oklarıyla onu yaralayınca Nessos
Herakles Nereus'tan izlemesi gereken yolu ölmeden Deianeira'ya büyülü bir iksir verir
öğrendikten sonra, Batı kızlarının bahçesini Trakhis'e yerleşen Herakles Eurytos ve
bulur, orada dünyayı omuzlarında taşıyan oğullarını öldürmekle sözünde dıurmayan kralı
Atlas'ı bir süre bu yükünden kurtarır ve cezalandırmış olur, kızı İole'yi de alır. O sırada
elmaları almaya gönderir. Dev altın elmaları Deianeira'dan yeni bir gömlek ister. Kıskançlık
getirir, ama dünyanın yükünü bir daha içinde kıvranan Deianeira da ona Nessos'un
omuzlarına almayı istemez. Herakles onu kanına bulanmış iksirle ıslattığı gömleği
aldatarak kaçar ve elmaları Athena'ya adar. gönderir. Yiğit gömleği sırtına geçirir geçirmez

Kerberosun ölüler ülkesinden korkunç acılarla yanmaya başlar, Deianeira

kaçırılması. Herakles'in başardığı en zor iş haberi alınca kendini asar, oğlu Hyİlos

budur. Hermes ve Athena'nın yardımıyla, babasının son buyruklarına uyarak yiğidi Oita

hiçbir ölümlünün geri gelmediği yeraltı dağının tepesinde kurulmuş bir odun yığınında

ülkesine iner, orada bağlı bulunan Theseus'u yakar. Zeus'un oğlu Herakles'i kaçırıp

kurtarır ve Kerberos köpeğini alıp yeryüzüne Olympos'a götürdüğü ve Hebe ile evlendirip

kaçırır. Eurystheus bu azmanı görünce ödü ölümsüzlüğe kavuşturduğu anlatılır.

kopar, yiğit de köpeği Hades'e geri götürüp Fizik ve moral gücün, kahramanlığın
bırakır. simgesi olan Herakles hem kahraman, hem de

Bunlar Herakles'in başlıca on iki işidir, ama tanrı olarak tapım görmüştür. Çok içen, çok

başarıları bununla bitmez, çilesi de tükenmez. yiyen canlı ve iyi kalpli bir dev olarak

Thebai'ye dönüşünde birinci karısı Megara'yı tanımlanan Herakles Greklerin gözünde

arkadaşı İoalos'a verir, sonra kral Eurytos'un kötüleri, sözünde durmayanları cezalandıran,

düzenlediği bir ok yarışmasını kazanır, ama insanın başına gelen afet ve belaları alt edip

kral bu yarışmanın ödülü olan kızı İole'yi ona yenen yiğitlik ve yüreklilik simgesidir.

vermez. Herakles öfkeye kapılarak Eurytos'un Heraklesoğulları denilen dölleriyle bütün

oğlu İphitos'u öldürür. Bu suçtan arınmak için Peloponez'e egemen olmuş, böylece

Lydia kraliçesi Omphale'nin hizmetine girer: Yunanistan yarımadasının atası sayılmıştır.

Bu kadın Herakles'i köle haline getirir, kadın Herakles'in adı hemen her destan ve şiirde
kılığına sokup yün eğirmesini sağlar. Ne var ki geçerse de, kişiliğini ozanlardan çok tragedya
bu sırada yiğit Kalydon avına ve Argonautlar yazarları işlemiştir. Bütün öykülerini buraya
seferine de katılabilir. Omphae'den kurtulunca almamıza olanak bulunmayan Herakles'in rol
Troya'ya gidip Laomedon'u öldürür. Olympos oynadığı bütün olaylar, adları başka
tanrılarının devlere karşı savaşlarına katılır, maddelerde geçen kişilerle ilgili olarak
Augias'tan öcünü alır, onu arındırmak anlatılmıştır.
istemeyen kral Neleus'a karşı savaşır, Sparta'ya
karşı bir saldırıya girişir vb. Sonra Kalydon'a Hercules.
gidip Deianeira ile evlenir, ama önce talibi Herakles'in Latince adı. Roma efsanesinde
ırmak tanrı Akheloos'Ia dövüşmek zorunda Yunanlıların Herakles tipi olduğu gibi
kalır. Kaynatası Oineus'un şarap sunucusu benimsenmiş, ancak öykülerine yerli bazı
Eunomos'u kaza ile öldürdükten sonra, gene öğeler katılmıştır. Örneğin Cacus adlı devi ve
ülkesine gelen yabancıların canına kıyan kral olan nympha'yı tanrılar tanrısı geceleri karısı
Faunus'u öldürdüğü anlatılırdı. Roma kralı Hera uykuya daldıktan sonra gelip bulur. Bir
Evandrus yiğidi konuklamış ve şerefine bir süre sonra Maia bir çocuk doğurur. Çocuk
tapınak kurmuş derlerdi. Hercules Roma kundaklanır, beşiğe yatırılır, ama doğduğu gün
efsanelerinde daha yumuşak bir kahraman Hermes olağanüstü işlere girişmekle kafa gücü
olarak canlandırılır, elinde bir sazla Musa'lara ve yetenekleri tanrıların hepsini aşan
karıştığı da görülürdü (Evandrus). üstünlükte olduğunu gösterir. Bebek Hermes
beşiğinde kalmaz, akşam olur olmaz kundağını
Hermaphroditos. çözer ve ayakları üstüne basıp olmayacak
Hermes'Ie Aphrodite'nin oğlu serüvenlere girişmek üzere yola çıkar:
Hermaphroditos'un adı Salmakis efsanesinde Mağarının önünde bir kaplumbağa görür,
geçmektedir (Salmakis). Erkek ve dişi cinsini hemen aklına bir cin fikir doğar, hayvanı
kendinde birleştiren Hermaphroditos tipinden öldürür, kabuğunu boşaltır ve koyun
insanların atası olarak Platon’da söz bağırsağından yedi tel gererek bir gitar yapar,
etmektedir. "Şölen" diyalogunda söz alan ondan güzel sesler çıkarmakla eğlenir, sonra
komedya şairi Aristophanes, insanların en ilkel da gider, Güneş tanrının Pieria ovalarındaki
çağlarda hem erkek, hem de dişi olduklarını, inek sürülerini bulur ve onlardan elli hayvan
sonra bu yüzden fazla güç kazandıkları için çalar. Tutar inekleri Kyllene'ye doğru sürer,
tanrılarca ikiye bölündüklerini anlatır, İki cins ama hırsızlığı belli olmasın diye inekleri
arasındaki tutku ve birbirleriyle birleşme gerisin geri götürür, kendi de oradaki çalı
isteği çok eski zamanlardaki bu birlikten çırpıdan ayağına tuhaf sandallar örerek
doğma imiş (Plat. Şölen, 189e-191d.). izlerini gizler. Yolda bir ihtiyara rastlar, ona
gördüğünü kimseye söylememeye yemin
Hermes. ettirir, karşılığında bir düve armağan
Hermes, Titanlar soyundan Atlas'la edeceğine söz verir (Battos). Kutsal inekleri
Pleione'nin kızı Maia'nın Zeus'la birleşmesinden bir mağaraya kapattıktan sonra, gider, gene
doğmuştur (Tab. 5), Tanrıların ve özellikle masum bir bebek gibi kundağına girer. Sabah
Zeus'un habercisi olarak görev alan Hermes, Apollon günle birlikte doğunca sürülerinin
Olympos tanrılarının en renkli ve özgün eksikliğinin farkına varır ve ihtiyar Battos'u
kişilerinden biridir. sorguya çekip gerçeği öğrenir. Gelip Hermes'i
beşiğinde bulur ve inekleri geri vermezse
(1) DOĞUŞU VE EFSANELERİ. Tartaros'a atacağını söyler. Bebek pozundaki
Hermes'in asıl efsanesi doğuşu ve ömrünün Hermes babası Zeus'un başına suçsuz olduğuna
ilk günleriyle ilgilidir. Bu eşsiz ve şaşırtıcı, bir ant içer, ama o sırada Apollon onu kolundan
bakıma da güldürücü efsane homerik denilen, tutup tartaklayınca birden yellenir, Apollon
ama Homeros destanlarından birkaç yüzyıl buna gülmemezlik edemez, konuyu Zeus'un
sonra Yunanistan'ın Peloponez bölgesinde yargıçlığına bırakmaya karar verir. Kararı
meydana geldiği besbelli "Hermes'e Övgü" adlı şudur: Hermes inekleri nerede sakladığını
şiirde uzun uzadıya anlatılmıştır. gösterecektir. Apollon mağaraya gelince
Hermes'in yaptığı gitarı görür, çıkardığı güzel
Zeus Maia ile Arkadia'nın güneyinde
seslere bayılır, sazı alıp inekleri bırakmaya
Kyllene dağının bir mağarasında buluşmakta
razı olur. Bir süre sonra Hermes Pan kavalını
ve sevişmektedir. Gölgeli mağaraya sığınmış
icat eder, Apollon syrinks denilen bu güzelim
kavalı da ister, karşılığında Hermes'e Hermes'in birçok efsanelerde rolü vardır:
kerykeion denilen sihirli altın değneği verip İda dağına Üç Güzeli o götürür, Paris'e altın
kavalı alır. Bu değnekle Hermes habercilerin elmayı verip yargıçlık etmesi buyruğunu o
ve hırsızların kralı olur. Oğullarının en sivri ulaştırır, Phriksos'la Helle'yi Yunanistan'dan
akıllısı, en kurnaz ve en canlısı olan Hermes'i Anadolu'ya götürerek altın postlu koçu
Zeus kendine ulak olarak seçer. Bundan böyle Nephele'ye o verir, Odysseus'u Kalypso'nun
bütün buyruklarını tanrılara da, insanlara da ellerinden kurtarmak için araya girdiği gibi,
Hermes aracılığıyla ulaştıracaktır. Ölülerin Kirke'nin büyülerine karşı koyacak bitkiyi de o
ruhlarını Hades'e götürmek de Hermes'in verir yiğide (Od. X, 277-307). Adının karıştığı
görevi olacaktır. Bu görevde Hermes'e en önemli serüven İo efsanesinde geçer: Hera,
Psykhopompos, yani ruhlar kılavuzu adı verilir. Zeus'un İo'ya sevgisini kıskanarak kızı bir ineğe

Homeros destanlarında Hermes'i bu dönüştürmüş, başına da bekçi olarak yüz gözlü

görevinde görürüz: Odysseia'da Odysseus'u Argos'u dikmişti. Zeus'un buyruğuyla Hermes

yıllardan beri mağarasında alıkoyan Kalypso'ya Argos'u öldürür (Argos) ve bu başarısıyla


Homeros destanlarında çok geçen, ama tam
Zeus haber ulaştırır, yiğide bir sal yapsın da
anlamı çözülemeyen Argeiphontes ek adını
onu yurduna göndersin diye. Bu haberi
alır. Gene Heranın almak istediği öcü boşa
nympha'ya götürmek için Hermes yola çıkar
çıkarmak içindir ki, küçük Dionysos'u kaçırır ve
(Od. V, 42 vd.):
önce Nysa dağına, sonra da Athamas'ın yanına
bırakır (Dionysos). Savaşlarda da yardımı
… Güzelim sandallarını bağladı ayaklarına, dokunur: Devler savaşında Hades'in başlığını
O altın kakmalı tanrısal sandallar takıp görünmez hale gelir, böylece dev
Taşırlardı onu denizin üstünde, Hippolytos'u öldürür, Zeus'un Typhon'la
Ya da sınırsız topraklar üstünde yel gibi
çarpışmasında bir düzen kurarak tanrılar
Hızlı.
tanrısını kurtarır (Typhon).
Aldı eline değneğini,
İsterse büyülerdi onunla gözünü insanların, Hermes hırsızların olduğu kadar,
İsterse uyandırırdı onları derin uykudan. tüccarların da koruyucusudur, ama asıl yararı
Aldı onu eline güçlü tanrı, uçtu gitti. yolculara dokunur: Yollara dikilen Hermes
Pierie’yi geçip indi havadan denize, heykelleri -ki bunlar bir tanrı büstü ve phaİlos
Kaydı dalgaların üstünde bir martı gibi, simgesini taşıyan yuvarlak kaidelerdi- çok
Balık avlarken ağır kanatlarını köpüklere
kutsal sayılan ilkçağın kilometre taşlarıdır.
Daldırır hani
Hermes çobanların bekçisi olarak omuzlarında
Dipsiz kıvrımlarında ekin vermez denizin,
bir koyun taşıyarak canlandırılırdı.
Hermeias da bin bir dalganın üstünde öyle
Gidiyordu. Efsaneye göre birçok çocukları olur: Biri
Odysseus'un kaynatası Autolykos'tur, babası
gibi kurnaz, hırsızlıkta becerikli bir adam
İlyada'da çok güzel bir rolü vardır kılavuz
(Autolykos).
tanrının: İhtiyar kral Priamos'u Hektor'un
ölüsünü almak için Akhilleus'un barakasına Pek güvenilmeyen bir kaynağa göre de,

götürür ve getirir. Akhilleus'un seyisi genç bir Hermes çobanlar tanrısı Pan'ın da babasıymış,

delikanlı kılığına girdiği halde, koruyucu Arkadia dağlarında Odysseus'un karısı

tavrından tanrı olduğunu anlar sonunda Penelope ile birleşip üretmiş onu.

Priamos (11. XXIV, 331-469; 679-694).


için anlatılır, oysa, Hero ile Leandros'un
Hermione. efsanesi aslında Boğaziçi'nde değil, Çanakkale
Menelaos'la Helene'nin kızı (Tab. 15). Boğazında geçer. Ama masal bu, sahnesi
Odysseia'da adı geçer (Od. IV, 414). nerede olursa olsun, bir hayal, bir de hakikat
payı taşır. İstanbul limanının süsü bugün de
dimdik ayakta duran sevimli Kızkulesi bu
... Başka çocuk vermemişti tanrılar masalı kendine yakıştırmış ya, doğru veya
Helene'ye,
yanlış, varsın sahibi o olsun bundan böyle.
ilk batında ay parçası bir kız doğurmuştu o,
yüzü altın Aphrodite'ye benzeyen Bir varmış, bir yokmuş, Çanakkale
Hermione'yi. Boğazının en dar olduğu yerde biri Sestos,
öbürü Abydos diye iki şehir varmış. Abydos,
Anadolu topraklarında, Sestos da karşıda
Telemakhos babasını aramak için yaptığı Trakya kıyısmdaymış. Boğazın en dar geçidi,
yolculukta Lakedaimon'a vardığı zaman, Nara-burnu yıllar yılı kahramanlık destanlarına
Hermione'nin düğünü yapılmaktadır, Menelaos sahne olmuştur gerçi, ama insanlığın kara
Troya'da iken kızını Akhilleus'un oğlu günlerini dile getiren bu olaylar, dalgalarının
Neoptolemos'a nişanlamıştır: bir aşk faciasına da sebep olduğunu
Tanrılar gerçekleştiriyordu şimdi bu unutturmuştur bize.
düğünü...
Abydos'ta bir kral oğlu yaşarmış, adı
deniyor. Oysa tragedya yazarları Leandros, Sestos'ta aşk tanrıçası Aphrodite'nin
Hermione'nin Orestes'le nişanlanıp evlendiğini bir rahibesi varmış, adı Hero. Hero ile
kabul ederler. Bir anlatıma göre Menelaos Leandros gönül vermişler birbirlerine. Neden
Troya'da iken bu düğün olup bitmiş de, sonra vermişler, nasıl vermişler? Masal açıklamıyor
Akhilleus'a verdiği sözü tutmak için babası onu bunları. Sevgililer birbirlerini niçin
Orestes'ten ayırıp Neoptolemos'a vermiş. sevdiklerini, sevgi kıvılcımlarının yüreklerinde
Hermione ikisi arasında kalmış. Fransız ne zaman çaktığını bilirler mi? Biz diyelim ki,
tragedya yazarları, özellikle Racine, bir bahar günü Sestos'ta bayram yapılmış,
Hermione'yi Neoptolemos'a nişanlı ve tutkun Aphrodite'nin çok genç ölen sevgilisi Adonis'in
gösterir, oysa Akhilleus'un oğlu "tutsağı şerefine bir bayrammış bu. Adonis, yahut
Andromakhe'yi sevmektedir. Orestes ise amca Temmuz (temmuz ayının adı oradan gelir)
kızı Hermione'ye karşılıksız bir aşkla ağaç kabuğundan doğmuş, çiçek gibi körpe,
yanmaktadır (Orestes, Neoptolemos). canlı bir çocukmuş. Aphrodite onu görür
görmez, güzelliğine vurulmuş, çocuğu yeraltı
Hero ile Leandros. tanrıçası Persephone'ye vermiş, büyütsün
Şu her gün karşımızda gördüğümüz diye. Ne var ki, karanlık ülkenin tanrıçası da
Boğaziçi'nin güzelliğini müjdeleyen Kızkulesi çocuğa tutulmuş. Aphrodite'ye geri vermek
var ya, bir zamanlar bu kulede bir kız istememiş. Tanrıların babası Zeus kızlarının
yaşarmış derler, ona âşık bir delikanlı her gece arasını bulmak için Adonis yılın üçte birini
Galata'dan kuleye yüzer, sevgilisine yeryüzünde Aphrodite ile, üçte birini
kavuşurmuş... Bir gece fırtına çıkmış, deniz yeraltında Persephone ile, geri kalanını da
delikanlıyı alıp götürmüş, ölü gövdesini ertesi kendi nerede dilerse orada geçirecek diye
sabah kulenin dibine atmış. Bu masal Kızkulesi kesip atmış. Ama Adonis yılın sekiz ayını
Aphrodite'nin yanında geçiriyor, yalnız dört ay Adonis bayramında gördüğü pembe beyaz kız
ini-yormuş karanlık ülkeye, Persephone şimdi gümüş ve altın rengi ışıltılar saçıyordu.
kıskançlığından bir yaban domuzu salmış Bir kulaç, bir kulaç daha, ona kavuşacak, ince
ormanlara, hayvan Adonis'i avlanırken gövdesini kollarında saracak, dudaklarını
yaralamış, öldürmüş. Can çekişen sevgilisinin dudaklarına alıp sevgisinin yumuşaklığını
yanına koşarken Aphrodite'nin ayağına bir gül tadacaktı. Leandros artık yüzmüyor, su
dikeni batmış. O güne kadar beyaz olan gül, fırtınası arasında uçuyordu. Son bir kulaçla
tanrıçanın kanıyla al renge boyanmış. Tanrıça, karaya ayak bastı, soluk bile almadan
Adonis'in gövdesinde ne kadar kan damlası kumsaldan yukarı koştu. Kulenin kapısı açıktı,
varsa, o kadar gözyaşı dökmüş, toprağa içeriye daldı merdivenleri tırmandı.
dökülen her damla kandan bir lale, her damla
İlk defa birbirine sarılacak bir kadınla bir
yaştan bir kırmızı gül fışkırmış. Bundan böyle
erkek nasıl bir an duraklar, karşılarına çıkan
bahar bayramında kadınlar, "Ah Adonis! Vah
mutluluğa nasıl şaşkınlıkla inanmadan
Adonis!" diye bağırıp dövünürler, tören
bakarlarsa, Hero ile Leandros da öyle
yaparlarmış.
durakladılar, bakıştılar. Meşale söndü, Sestos
Leandros, Hero'yu bu törenlerin birinde kulesi kapkara bir taş yığını gibi yükseldi gene
tepeden tırnağa kırmızı güllerle donanmış ay ışığında.
olarak görmüş belki. Çiçeklerin kadife
Bir gece, bir gece daha, her gece Leandros
kırmızısı, kızın sütbeyaz güzelliğini daha da
kulede sallanan meşaleye doğru yüzüyor, her
belirtiyordu. Abydos'lu kral oğlu Sestos'lu
gece Hero'ya kavuşuyor ve her sabah
rahibeye ne pahasına olursa olsun kavuşmak
doymadan, yaz gecelerinin kısalırına üzülerek
istedi. Ne yapsın ki, Hero rahibeydi, bir
dönüş yolunu tutuyordu. Yaz geçmiş, boğazda
erkeğe varamazdı, rahibe kaldıkça kızlığını
dondurucu poyrazlar esmeye başlamıştı. Ne
korumalıydı. İki sevgili bakışlarıyla mı
var ki, Sestos kulesinde meşalenin yandığını
anlaştılar, yoksa mektuplaştılar mı, efsane
gördü mü, ne rüzgâr, ne dalga, ne soğuk
bunu anlatmıyor, ne var ki, Leandros Anadolu
durdurabiliyordu Leandros'u. Denize dalar
kıyısından Sestos'a geçmek için yanıp
dalmaz en yüksek dalgalan yara yara yüzüyor,
tutuşuyordu. Bir gece dalgalara bakarken,
yorgunluğunu duymadan varıyordu karşı
Sestos'taki kulenin tepesinde bir ateşin
yakaya. Hero korkmaya başlamıştı, denizden
yandığını gördü. Hero kuleye çıkmış,
çıkan sevgilisinin buz gibi bedenini sararken
sevgilisine, "Gel, gel!" diye bir meşale
bir tehlike sezinleyerek ürperiyordu. Hızla
sallıyordu. Deniz durgundu, ay suda hafifçe
esen bora meşalesini söndürecek gibi oluyordu
dalgalanan ışıltılarıyla Leandros'a bir yol
bazı geceler. Yine de gelme diyemiyordu
çiziyor gibiydi. Leandros dayanıklı bir
Leandros'a. Öpüşmemek, kavuşmamak, biri
yüzücüydü.. Karşı kıyıda Hero'ya varan ışık
boğazın bir kıyısında, öbürü öbür kıyısında
yolu ise kısa görünüyordu. Dalgacıklar, "Gel,
bütün bir gece ayrı kalmak akla sığmayan,
biz seni götürürüz" der gibi fış fış ediyor,
olmayacak bir şeydi.
kuledeki meşale çağırıyordu. Leandros suya
Bir gece fırtına daha sert esti, Hero'nun
daldı, var gücüyle yüzdü. Boğazın serin
elindeki meşaleyi söndürdü, dağ gibi yükselen
akıntıları yanan gönlünün ateşini
dalgalar Leandros'un çırpınan gövdesini döve
dindireceğine, sevgiyle hızlanan gövdesine
döve Sestos'tan çok ötelere sürdüler. Delikanlı
arttıkça artan bir güç katıyordu. Hero'nun
bütün gücüyle karşı koymaya çalıştı, ama
elinde sallanan meşale gittikçe yakınlaşıyordu.
kulenin tepesindeki ışığı görmüyordu ki, çocuk doğurmuş (Aglauros, Erikhtonios,
nereye doğru yüzeceğini bilsin. Yol gösteren Kephalos).
ay ışığını kara bulutlar kaplamıştı. Leandros'un
yüreğindeki ateş yanıyordu daha, ama Hesione.
kollarının, bacaklarının gücü tükenmişti. Buz Troya kralı Laomedon'un kızı, Priamos'un
gibi bir donukluk sarıyordu bedenini. Ne ablası. Hesione, Telamon'la evlenir ve Teuker
olduğunu bilmeden bıraktı kendini denize. adlı bir oğlu olur. Bu evlenme korkunç bir
Sabaha karşı dalga ölüsünü attı Sestos serüvenle ilgilidir: Laomedon Troya surlarını
kıyılarına. Kurşun gibi bir sabahtı. Hero sönen yapan tanrı Poseidon'la Apollon'a söz verdiği
meşalesini yine yakmış, bitkin ellerinde ücreti ödemekten kaçınınca, deniz tanrı Troya
tutuyordu. Kıyıya çarpan ölüyü görünce, ona kıyılarına korkunç bir canavar salar. Halkın
ölümde olsun kavuşmak için kendini denize kanına giren bu ejderden kurtulmanın tek
attı. çaresi kralın kızı Hesione'yi canavara kurban
etmektir, der tanrı sözcüsü. Leomedon da razı
Herophile. olur, kızını bir kayaya bağlayıp bırakır. O
Sibylla adlı bilici kadınların ikincisi sayılır sırada oradan geçen Herakles canavarı öldürüp
(Sibylla). Herophile, İda dağının bir kızı kurtaracağına söz verir, yeter ki
nympha'sıyla bir çobanın kızıymış. Troya Laomedon ona ölümsüz atlarını vermeye ant
bölgesinde doğmuş. Troya savaşından çok içsin. Laomedon gene yemin eder, ama kızı
önce, şehrin Sparta'dan gelme bir kadın eline geçince, atları vermek istemez. Herakles
yüzünden yıkılacağını öngörüp bildirmiş. de Troya'ya bir saldırı hazırlar. İlk surları aşıp
Pausanias'ın anlattığına göre, Herophile tanrı şehre giren arkadaşı Telamon'dur. Herakles
Apollon'a bir övgü yazmış, bu övgüde ödül olarak kızı Telamon'a verir. Herakles'in bu
kendisinin tanrının hem eşi, hem de kızı ilk Troya seferin-den aldığı esirler arasında
olduğunu söylermiş. Herophile gezgin bir Hesione'nin küçük kardeşi Podarkes de vardır,
biliciymiş, yanında bir taş götürür, tanrı Hesione onun serbest bırakılmasını sağlar.
sözcülüğü yaptı-ğı zaman bu taşın üstüne Podarkes Tro-ya'ya döner ve Priamos adı
çıkarmış. Bir süre Samos'ta kalmış, ama altında tahta çıkar. Bir anlatıma göre Hesione
Klaros, Delos ve Del-phoi'nin Apollon Yunanistan'a giderken kaçmış ve Anadolu
tapınaklarında da görev almış. Troya kıyılarına dönüp Miletos'a sığınmış
bölgesinde öldüğü halde, Pausanias, (Laomedon).
Herophile'nin kullandığı büyülü taşın
Delphoi'deki Apollon tapınağında saklandığını Hesperid'ler.
yazar. Hesperos, ya da Batı Kızları diye anılan
Hesperid'ler Hesiodos'a göre Okyanus
Herse. ırmağının ötesinde, geceyle gündüzün
Atina kralı Kekrops'un üç kızından biri, sınırlarında oturan ince sesli perilerdir (The-
Aglauros'la Pandrosos'un kız kardeşi Bir og. 214 ve 275). Nyks, yani Gece tanrıça
anlatıma göre, Herse öbür kız kardeşlerinin bunları kendi kendine yaratmıştır. Daha
Athena'ya karşı İşledikleri suça katılmamış, bu sonraki efsanelerde Zeus'la Themis'in, ya da
yüzden de onlar gibi çıldırarak Atina Phorkys'le Keto'nun kızları oldukları söylenir.
akropolünden aşağıya atmamış kendini. Tanrı Kimi efsanelerde Hesperid'lere baba olarak
Hermes'le birleşip Kephalos diye bir erkek Atlas ya da Hesperos yıldızı verilir. Çokluk üç
peri diye bilinirler ve adları Aigle, Erythie ve Hesperos kızlarını doğurmuş (Hesperid'ler).
Hesperarethusa'dır, bu son ad kimi efsanede Hellenistik şairler Hesperos'Ia Phosphoros
Hesperia ve Arethusa diye ikiye bölünür ve yıldızını bir tutmuşlar, Romalılar da bu yıldızın
Hesperid'ler dört olur. Hesperid'ler dünyanın adını Latinceye çevirmişler, Lucifer yani ışık
batı ucunda, Mutlular Adalarının dolaylarında taşıyan demişler ona.
otururlarmış, ama zamanla coğrafya bilgileri
artınca, Hesperid'lerin yurdu Atlas dağlarının Hestia.
eteğinde bir yer sayıldı.
Ocağı simgeleyen Hestia, Kronos'la
Hesperid'lerin başlıca görevi, altın Rheia'nın birinci kızı, Zeus'la Hera'nın kız
elmaların bittiği bahçeye bekçilik etmekmiş. kardeşidir (Tab. 5). Poseidon ve Apollon ona
Bir zamanlar Gaia tanrıçanın Hera'ya düğün talip oldukları halde, Hestia evlenmek
hediyesi olarak verdiği bu elmaları dünyanın istememiş ve Zeus'tan ömrü boyunca kız oğlan
batı ucundaki bir bahçeye dikmişler ve kız kalma sözünü almıştır. Ayrıca tanrılar ve
başlarına bekçi olarak Hesperid'lerden başka insanlar arasında büyük bir şeref payı elde
bir de ejder koymuşlardı. Batı kızları bu etmiştir: Her tapınakta ve her evde sunağı
cennet bahçesinde ezgi söylemekle ve tanrı vardır. Ocak, tanrıların da, insanların da
balı akan pınarların başında hora tepmekle konutlarında dinsel bir merkez sayılır. Öbür
vakit geçirirlermiş. Altın elmalar ölümsüzlük Olympos tanrıları gidip geldikleri halde, Hestia
bağışlayan bir yemiştir. Herakles onları hep yerinde kalır. Bu yüzden adı hiçbir
koparmakla ölümsüzlüğe hak kazanmış olur efsaneye karışmaz. Kişiliği olmayan soyut bir
(Herakles). Altın elma motifi Üç Güzeller ve kavram olarak canlandırılır.
Paris efsanesinde de geçer.
Hiera.
Hesperos. Mysia'lı Telephos'un karısı. Akha'lar ilk
Homeros, adı akşam anlamına gelen Troya seferinde Mysia'ya çıkarma yapınca,
Hesperos'u şöyle tanımlar (İl. XXI, 317): Hiera ülkesi kadınlarının başına geçip
saldırganlara karşı koymuş ve Nireus'un eliyle
öldürülmüş (Telephos, Nireus). Hiera'nın
Gecenin karanlığında, başka yıldızlar
Helene'den de daha güzel olduğu söylenir.
arasında,
Akşam Yıldızı denen bir yıldız vardır hani,
yıldızların en parlağı, en güzeli. Himeros.
Adı arzu anlamına gelen ve aşk isteğini
simgeleyen soyut bir kavram. Aphrodite,
Yıldız olmadan önce Hesperos Atlas'ın oğlu Uranos tanrının denize dökülen spermasından
ya da kardeşiymiş derler. Atlas dağının köpükler arasında doğunca, Eros'la birlikte
tepesine ilk çıkan oymuş, yıldızlara bakarken Himeros da hemen peşine takılır. Olympos'ta
bir fırtına almış götürmüş onu, bir daha Musa'lar ve Kharit'lerle birlikte görülen
inmemiş yeryüzüne. Gökte bir yıldız olmuş Himeros'un adı hiçbir efsaneye karışmaz.
Hesperos, her akşam insanlara geceyi getiren
yararlı bir yıldızmış o. Atlas üstüne anlatılan Hippodameia.
efsanelere göre, Hesperos'un Hesperis adlı bir At evcilleştiren ya da alt eden anlamına
kızı olmuş, Hesperis de Atlas'la evlenip gelen Hippodameia adlı iki efsanelik kadın
vardır: öldürmüş de o yüzden Elis'ten kovulmuş derler

(1) Biri ve en ünlüsü Elis bölgesindeki Pisa (Khrysippos).

kralı Oinomaos'un kızıdır. Çok güzel olan bu Pelops karısı onuruna Olympia'da beş yılda
kızın birçok talipleri varmış, ama onu bir kutlanan bir Hera bayramı düzenlemiş
kıskanan, ayrıca damadı yüzünden tahtından (Pelops ve Olympia oyunları).
olacağını bilen babası kızını ancak araba (2) Hippodameia Adrastos'un kızı,
yarışında kendisini yenecek olan adama Peirithoos'un karışıdır. Kentaur'larla Lapith'ler
vereceğini bildirmişmiş. Böylece talipleri bir savaşı onun yüzünden olmuştur (Peirithoos).
bir yener, yendiklerinin de kafalarını keser,
evinin kapısına asarmış. Yarışta yenilmesine Hippokrene.
de olanak yokmuş, çünkü hem atları çok
At pınarı anlamına gelen Hippokrene
hızlıymış, hem de Oinomaos taliplerin arasına
Helikon dağında, Musa'ların kutsal
Hippodameia'yı bindirir, böylece onların
koruluğundaki bir pınardır. Kanatlı at
dikkatini çeker, şaşırtır, arabmın da daha ağır
Pegasos'un ayağını yere vurmasından fışkıran
olmasını sağlarmış. Günün birinde
Hippokrene'nin çevresinde Musa'lar toplanır,
Hippodameia'ya Pelops talip olmuş.
ezgi söyler, hora teperlermiş. Pınarın suyu
Hippodameia Pelops'u görünce, ona hemen
şairleri esinlermiş.
gönül vermiş ve yarışı kazanmasını sağlamış.
Bunun için de babasının seyisi Myrtilos'un
Hippolyte.
yardımını istemiş. Bir anlatıma göre Myrtilos
Amazon'ların kraliçesi. Kemerinin alınması
âşık olduğu Hippodameia ile bir gece yatma
Herakles'in dokuzuncu işi olarak anılır
sözünü alarak Oinomaos'un arabasının
(Herakles). Bütün Amazon'lar gibi kendisi de
civatalarını gevşetmiş, bir süre sonra
Ares'in kızı olan Hippolyte'nin Theseus
Oinomaos paramparça olan arabasından
efsanesinde adı geçer. Theseus'tan bir oğlu
düşerek ölmüş.
olmuş ve ona kendisi gibi Hippolytos adı
Hippodameia, ya da Pelops'un arabacı verilmiş. Ama çoğu efsanelerde Herakles'in eli
Myrtilos'a verdikleri söz üzerine efsane altında can verdiği kabul edilir.
kaynakları çeşitli anlatımlar verir: Kiminde
Pelops'un Myrtiios'u rüşvetle baştan çıkardığı, Hippolytos.
kiminde Hippodamela'nın kendisinin Pelops'u (1) Hippolytos, Theseus'la bir Amazon'un
arabacıyla aldattığı söylenir. Her ney se, oğludur, ama Amazon'un Melanippe mi,
Pelops Hippodameia'yı alıp yurduna Antiope mi, yoksa Hippolyte mi olduğu
götürürken yolda Myrtilos'u denize atmış, konusunda kaynaklar birbirini tutmaz.
arabacı da ölmeden önce Pelops soyuna lanet Hippolytos Amazon anasından av ve savaş
okumuş. Pelops oğullarıyla Atreus oğullarının merakını almıştır, Artemis'e saygısı büyüktür,
başına gelen korkunç belaların kaynağında Aphrodite'yi hor görür. Tanrıça da ondan öç
Myrtilos'un bu ilenmesi varmış (Pelops, alır: Üvey anası Phaidra'yı ona âşık eder.
Myrtilos). Phaidra tutkusunu Hippolytos'a açar, ondan
Efsanelere göre Hippodameia’nın altı karşılık görmeyince, Theseus'a yakınır,
oğluyla üç kızı olur. Oğullarının en ünlüleri Hippolytos'un onu kirletmek istediğini söyler.
Atreus, Thyestes, Alkathoos ve Pleisthenes'tir. Theseus öfkeye kapılır, ama oğlunu kendi
Eniştesi Khrysippos'u Hippodameia kendi eliyle öldürmekten çekindiği için Poseidon'a
yalvarır oğlunu cezalandırsın diye. Theseus'un yaygın gökle Olympos emanettir onlara,
her dileğini yerine getirmeye söz vermiş olan kapıları bir açarlar, koyu bulutlarla bir
tanrı da bir deniz canavarı gönderip kaparlar.

Hippolytos'u parçalatır. Delikanlı Troizen'de bir Tanrıçalar arabalarıyla Olympos'a dönünce


(İl. VII, 432 vd.):
araba yarışına katılmışken ejderin saldırısına
Saatler güzel yeleli atlan çözdüler
uğrar ve dizginlerine dolaşarak kayaların
koşumdan,
üstünde can verir. Phaidra haberi alınca
çektiler tanrısal ahırlara,
kendini asar. Bu konuyu önce Euripides, sonra ışıldayan bir duvara dayadılar arabayı.
da Fransız targedya yazarlarından Racine
işlemiştir.
Ama Hora'ların teker teker adlarını ele
(2) Hippolytos devler savaşına katılan bir
alacak olursak, simgeledikleri varlıkları da
devin de adıdır. Savaşta Hades'in başlığını
daha iyi anlamış oluruz: Birincisi Eunomia
takıp görünmez olan Hermes bu devin
düzen ve düzensizliği, iyi yasalarla kurulmuş
hakkından gelmiş.
bir toplum düzenini simgeler. Dike hak ve
adalet anlamına gelir, Themis'in kızları
Hippomedon.
arasında ister yazında, ister yaşamda adı en
Adrastos'la birlikte Thebai' ye karşı ilk
çok geçen tanrıça odur. Eirene ise insanlara
saldırıya katılan yedi önderlerden biri. Dev
bereket ve mutluluk sağlayan barıştır (Dike,
boylu olan Hippomedon Thebai önünde
Eirene). Bu tanrıçalar doğal ve insansal
İsmarios'un eliyle öldürülmüş, ama oğlu
toplulukların can damarı, denge ve sürekliliğin
Polydoros Alkmaion'un yönetimindeki ikinci
başlıca etkenleridir.
sefere katılmış ve Epigon'larla birlikte
Thebai'yi almıştır (Thebai 'ye karşı Yediler). Hora'ları kimi zaman Aphrodite'nin
alayında Kharit'lerle birlikte, kimi zaman da
Hippomenes. Dionysos alayında, ya da Persephone'nin
Melanion adıyla da anılan Hippomenes arkadaşları arasında görürüz.
Atalante efsanesinde rol oynar (Atalante). Ellerinde birer çiçek, ya da bir yemiş
olarak canlandırılırlar, ama çokluk soyut
Hora'lar. kavramlar olarak tasarlanır ve efsanelerde rol
Hora'lar doğada düzeni simgeleyen üç almazlar.
tanrıçadır. Hora, Latince saat anlamına gelen
"hora" ile bir tutulduğu için adları "Saatler" Horatius.
diye çevrilir. Bu çeviri hem doğru, hem Horatius adı, Roma'nın üç efsanesinde
yanlıştır, çünkü bu tanrısal varlıklar bir ölçü, geçer.
bir düzeni yansıtmakla zaman ölçülerini de
(1) Roma'lılar Etrüsk'lere karşı savaşırken
içerirler, ama etkileri bu insansal kavramları
her iki ordu çok adam yitirmişti, ama kimin
çok aşar. Homeros'un İlyada'sında Hora’ları
yendiği, kimin yenildiği belli değildi. Bir gece
Olympos'ta görürüz (İl. V, 749 vd.):
her iki ordu bir ormanda karşı karşıya ordugâh
kurmuşken, birdenbire ormanda tanrısal bir
Gökyüzünün kapıları kendiliğinden ses duyuldu, ses şöyle diyordu: "Etrüsk'ler
gıcırdadı. Roma'lılardan bir adam fazla yitirdiler,
Saatler gözetir o kapıları, Roma'lılar zaferi kazanmıştır". Bunu duyan
Etrüsk'ler paniğe kapılıp kaçmışlar. Sesiyle öyküsünün kahramanı. Hyakinthos tanrı
düşmanı kaçıran Horatius da o ormanda Apollon'un can ciğer arkadaşıymış, iki dost bir
tanrılaştırılmış. gün disk atmada yarışırken tanrının fırlattığı

(2) Gene Etrüsk'lerle savaş sırasında tek disk gelmiş, Hyakinthos'un başına vurmuş.

gözlü diye anılan Horatius Cocles Roma'yı Delikanlının boynu bir çiçek sapı gibi kırılmış,

Tiber'in karşı kıyısında bulunan düşmana karşı çimenler al kana boyanmış. Arkadaşını kolları

korumak için tek başına bir köprüyü tutmuş. arasına alan tanrı da "Ah, senin yerine ben

Savaş sırasında bir ayağını da yitirmiş, ama öleyim!" demiş, o anda çimenler gene

Roma'nın düşmesini önlemiş. Horatius Cocles gövermiş ve Hyakinthos'un öldüğü yerde

şerefine Capitolium tepesinin eteğinde güzelim bir çiçek açmış. Hyakinthos, yani

Roma'lılar bir heykel dikmişler. sümbül demişler bu çiçeğe. Bir anlatıma göre
yel tanrı Zephyros tanrı Apollon'un delikanlıya
(3) Roma ile Alba arasındaki savaşta rol
sevgisini kıskandığı için hızla eserek diskin
alan üç Horatius kardeşler üç Curiatius
Hyakinthos'a çarpmasını sağlamış.
kardeşlerle teke tek savaşta çarpışmışlar ve
zaferi kazanmışlardı. Tarihsel bir olay sayılan Hyas.
bu çarpışma herhalde eski bir efsaneye
Atlas'la Pleione'nin oğlu, Hyad'lar ve
dayanmaktadır. Tragedyalara konu oluşu
Pleiad'ların kardeşi. Libya'da bulunduğu bir
şuradandır: Horatius kardeşlerin bir kız
sırada bir yılan, bir aslan, ya da bir kaplan
kardeşi Curiatius kardeşlerin biriyle nişanlıdır,
tarafından öldürüldüğü söylenir. Ölümüne
nişanlısının ölümüne ağlayan bu kızı
ağlayan kız kardeşlerini Zeus'a göre birer burç
çarpışmadan sağ dönen Horatius öldürür, ama
haline sokmuş (Hyades).
bu suçu Roma'yı kurtardığı için affedilir.

Hybris.
Hyades.
Yunan düşüncesinde büyük bir yer tutan
Hyad'lar gökte Pleiad yıldızlarına yakın
soyut bir kavramın simgesi. Hybris insanı suç
bulunan bir takımyıldızdır, baharda yağmur
işlemeye iteleyen ölçüsüzlük, hırs ve kendine
mevsiminin başlamasıyla görünürler, adları da
aşırı güvendir. Birçok tragedya kişilerinin
yağmur yağmak anlamına gelen "hyein"
başlarına gelen belalar hep bu Hybris
fiilinden türemedir. Gökte yıldız olmadan önce
yüzündendir. Hybris, fazla varlık, doygunluk
Hyad'lar Atlas'la Okeanos kızı Pleione'nin
anlamına gelen Koros'un ya anası, ya da kızı
kızları nympha'larmış. Sayıları iki ile yedi
olarak simgelenir. Koros'u olduğu kadar
arasında değişir. "Nysa nympha'ları" diye
Hybris'i de Yunan düşüncesine özgü birer
anılan bu kızlar Dionysos'a dadılık etmişler
kavram olarak başka dillere çevirmek güçtür.
(Dionysos), ama Hera'dan korktukları için
tanrısal çocuğu İno'ya bırakıp kaçmışlar. Zeus
Hydra.
onları gökte birer yıldız haline getirmiş. Başka
Yılan ya da ejder anlamına gelen Hydra,
bir anlatıma göre, kardeşleri Hyas'ın ölümüne
Typhon'la Ekhidna'nın kızı ve Kerberos,
dayanamayarak canlarına kıymışlar da sonra
Khimaira, Phiks gibi canavarların kız kardeşi
yıldız olmuşlar (Hyas).
sayılır. Hesiodos Hydra'yı şöyle tanımlar
(Theog. 310-315):
Hyakinthos.
Latin şairi Ovidius'un anlattığı bir çiçek
(Ekhidna) Hydra 'yı doğurdu onlardan Hylas'ı kaçırmış olmakla suçlamış ve onlardan
sonra, tutsaklar alarak Hylas'ı arayıp bulmalarını
Hydra o bataklıklar canavarı ki buyurmuş. Hylas'ı arama, bölgede yıllık
tüyler ürpertir bütün yaptıkları, törenler haline gelmiş: Rahipler dağa çıkar
o Hydra ki ak kollu Hera tanrıça
(dağ da Mysia Olympos'u, yani Uludağ olsa
büyütmüştü korkunç hıncını gidermek için
gerek) ve üç kez Hylas diye bağırarak kutsal
güçlüler güçlüsü Herakles 'e karşı.
alaylar düzenlerlermiş (Argonaut'lar).

Herakles ikinci iş olarak bu canavarı Hyİlos.


öldürür (Herakles) ve oklarını onun zehirli Herakles'le Deianeira'nın oğlu. Anası
kanına batırır. At adam Nessos'un Deianeira'ya Deianeira Herakles'e sihirli gömleği gönderip
verdiği iksire de bu canavarın kanı karışmıştır de yiğit korkunç acılar içinde yanmaya
derler, ayrıca bir ırmağa akan kanı ırmak başlayınca Hyİlos yanına gelir ve son
sularının zehirlenmesine ve bölgeye leş isteklerini dinler. Herakles öldükten sonra da
kokularının yayılmasına yol açmış. İole ile evlenir ve Herakles oğullarının başına
geçip Pelopenez'de tutunmaları için savaşır.
Hygieia.
Adı sağlık anlamına gelen Hygieia, hekim Hymenaios.
tanrı Asklepios'un kızı ve yardımcısıdır. Hygieia Düğün tanrısı Hymenaios. Apollon ve bir
yalnız hasta insanlara değil, hayvanlara da nympha'nın, ya da Dionysos'la Aphrodite'nin
bakar, dertlerine deva, hastalıklarına ilaç oğlu sayılır. Düğünlerde hazır bulunan bu
bulur. Hekimlikle ilgili bütün tanrılar gibi o da tanrı, lirik şiirin ayrı bir türü olan düğün
yeraltı simgeleri taşır ve özellikle yeraltı türkülerinde de anılır. Düğün türkülerinde
yaratıklarının en özgürü olan yılanla bir arada bağlama "O, Hymen, Hymenaios" diye bu
gösterilir. Hiçbir efsanesi yoktur (Asklepios). tanrının adıyla biter.

Bu düğün tanrısı üstüne çeşitli efsaneler


Hylas.
anlatılırdı, hepsi de güzelliğini yüceltmek
Hylas, kahraman Herakles'in gönül verdiği amacını güderdi. Hymenaios o kadar güzelmiş
yakışıklı bir gençtir. Yiğitle birlikte ki kızlar arasına girmiş de erkek olduğu
Argonaut'lar seferine katılır. Mysia bölgesinde anlaşılmamış, sonra da kızları korsanlar
karaya çıktıklarında Herakles kırılmış küreği kaçırınca, Hymenaios korsanların hepsini
için bir ağaç keserken, Hylas su bulmak için öldürmüş, kızları kurtarmış, ama onları ana ve
ormana dalar ve kaybolur. Bir söylentiye göre babalarına geri vermek için, çok sevdiği halde
nympha'lar bu güzel delikanlıya tutulurlar ve kendisine yüz vermeyen kızla evlendirilmeyi
onu ölümsüz kılmak için aralarına alırlar. şart koşmuş. Bir efsaneye göre, Hymenaios
Hylas'ın kaybolduğunun ilk farkına varan tanrı Dionysos'la Ariadne'nin düğününde sesini
Polyphemos'tur. Avazı çıktığı kadar Hylas, yitirmiş, onun için düğün türkülerinde onun
Hylas diye bağırır. Herakles de aramaya adını çağırmak töre olmuş. Başka bir efsaneye
koyulur, ama delikanlıyı bir türlü bulamazlar. göre Akşam Yıldızı Hesperos Hymenaios'un
Bu arada Argonaut'lar onları beklemeyerek güzelliğine vurulmuş, ondan ayrılmaz olmuş.
demir alırlar. Polphemos Mysia'da kalır ve Düğünle gecenin birleşmesini simgeleyen bu
önce Kios, sonra Prusa adını alan bir şehir efsaneye uygun olarak düğün türkülerinde
kurar. Bu bizim Bursa'dır. Herakles Mysia'lıları
Hesperos'un da adı sık sık anılır.
Hyperion.
Hymenaios elinde düğün meşalesi, kaval
ve gül çelenkleriyle canlandırılır. Adı "yukarıda giden, yani dünyanın
üstünde dolaşan" anlamına gelen Hyperion,
Hymnos. Uranos'la Gaia'nın oğludur. Kız kardeşi Theia
ile evlenerek, Helios, Selene ve Eos'u
Phrygia'lı bir çobanın adı. Hymnos
meydana getirir (Tab. 8). Hyperion'un efsanesi
Artemis'in yoldaşlarından Nikaia adlı bir
yoktur. Hyperion adı bazı metinlerde Helios'un
nympha'ya tutkundur, ama Nikaia aşktan
kendisine bir sıfat olarak takılır.
tiksinir, yanına erkek vardırmaz. Günün
birinde Hymnos dayanamaz, kıza tutkusunu
Hypermestra.
bildirir, Nikaia da öfkelenip bir okla vurur
delikanlıyı. Bütün doğa, giderek Artemis bile Danaos kızlarının en küçüğü. Aigyptos'un
ağlamış derler bu güzel çobanın ölümüne elli oğluyla evlenmek zorunda kalan Danaos'un
(Nikaia). elli kızı babalarından gerdeğe girerken
kocalarını öldürmek emrini alınca
Hyperboreoi. Hypermestra'dan başka hepsi babalarına uyup

Efsaneye göre, Boreas, yani kuzey kocalarını hançerlemişlerdir, yalnız

rüzgârının ötesinde Hyperboreoi denilen bir Hypermestra kocası Lynkeus'u esirgemiş ve

boy oturur. Dünyanın kuzey ucundaki bu onunla birleşerek Abas'ı dünyaya getirmiştir.
Babasına baş kaldırmak suçundan yargılanan
ülkede güneş hiç batmaz, yıl boyunca ılık ve
yumuşak bir hava eser, insanlar mutluluk Hypermestra’nın Argos mahkemesinde beraat

içinde yaşar, ölüm ve hastalık nedir bilmezler. ettiği anlatılır. Danaos kızlarının dramını

Yemyeşil ormanlarda, çimenli ovalarda "Hiketides" adlı tragedyasında işleyen

ömürlerini türkü söylemek, hora tepmekle Aiskhylos'un "Hypermestra'nın yargısı" adlı

geçirirler. Bu yüzdendir ki, tanrı Apollon bu kayıp bir tragedya da yazdığı bilinir (Danaos
kızları, Lynkeus).
cennet ülkesini kendine yurt edinmiş, her
fırsatta oraya girmeye bakar. Güzün soğuklar
Hypnos.
başlayınca beyaz kuğuların çektiği bir arabaya
binip Hyperbore'liler ülkesine uçar, kışı orada Hesiodos'a göre Nyks (Gece) kendi başına
geçirir. Tarihçi Herodotos bu ülkeyi Hypnos (Uyku) ve Thanatos (Ölüm) tanrılarını
anlatmakla bitiremez (Her. Tar. IV, 32 vd.). yaratmıştır. İkisi de Tartaros'ta otururlar
Yiğitlerden Perseus'la Herakles'in de (Theog. 758 vd.):
Hyperbore'liler ülkesine gittikleri anlatılır;
kimi efsanelerde altın elmaların bulunduğu
Orada oturur kara Gece'nin çocukları,
Batı Kızlarının bahçesi de bu ülkededir. Uyku 'yla Ölüm, o korkunç tanrılar.
Pythagoras'ın mistik inançlarıyla Güneş onlara hiç çevirmez ışınlarını
Hyperbore'liler ülkesi daha da süslenmiş, yılda ne göklere çıkarken, ne inerken,
iki kez ekin veren toprağı, çok uzun ömürlü biri dolaşır sırtında toprağın ve denizin
olan iyiliksever ve saf insanlarıyla ilkçağın tatlı bir huzur götürerek insanlara,
ütopyası haline gelmiştir (Apollon). ötekinin demirdendir yüreği, tunçtandır
canı.
Yakaladığı insan kurtulmaz hiç elinden
kin besler ölümsüz tanrılara bile.
yokken konuk gelen Promedon'a açılmış ve onu
zorla baştan çıkarmış. Sonra da onunla birlikte
Homeros Hypnos'un çok daha sevimli bir
Naksos adasına kaçıp oradaki bir tapınağa
portresini çizer; Hera İda dağının doruğunda
sığınmış. Hypsikreon karısını geri almak için
Zeus'la sevişmeye karar verince, gelir Lemnos
Naksos'a gidince, adalılar kadını kandırabilirse
adasında Uyku'yu bulur, Zeus'u uyutsun diye
geri alacağını, yoksa zor kullanmasını yasak
diller döker, armağanlar söz verir. Tatlı Uyku
ettiklerini söylemiştir. Hypsikreon da kadını
ise bir gün Herakles'i kaçırırken Zeus'tan
kandıramadıgı için Haksos'a Miletos'un savaş
yediği cezayı unutamaz, ama Hera ona
açmasını sağlamış.
Kharit'lerin birini vermeye ant içince
dayanamaz, Hera ile birlikte yola çıkar (İl. Hypsipyle.
XIV, 283 vd,):
Lemnos kralı Thoas'la Amazon Myrina'nın
kızı Hypsipyle tanrı Dionysos'un torunuymuş.
Vardılar canavarlar anası çok pınarlı Lemnos adasının kadınları Aphrodite'ye
Ida'ya, gereğince tapınmadıkları için tanrıça onları
Lektos burnunda fırladılar denizden, cezalandırmış: Bedenleri öyle pis kokuyormuş
ayak bastılar bereketli toprağa. ki, kocaları onlardan kaçıyor, başka kadınlarla
Ayakları altında ormanlı doruklar titredi. sevişmeyi yeğ görüyormuşlar. Lemnos kadınları
Uyku durakladı orada, da bir gece adada ne kadar erkek varsa
görünmeden Zeus 'un gözüne
hepsini öldürmüşler. Yalnız Hypsipyle babası
çok yüksek bir çamın üstüne kondu,
Thoas'ı öldürememiş, onu bir sandığa kapatıp
İda'da büyüyen en ulu çamdı bu,
denize bırakmış (Thoas). Kral kızı olduğundan
havada yüksele yüksele göğe varıyordu.
kadınlar onu Lemnos'a kraliçe seçmişler.
Uyku orada, çam dalları arasında,
bir kuş oluvermişti, dağlarda yaşayan, ince Argonaut'lar adaya çıktıklarında Hypsipyle
sesli, kraliçeymiş, önce Argonaut'lara saldırdıkları
tanrıların Khalkis, insanların Kymindis halde, erkeklerin kendileriyle yatmaya razı
dedikleri. olduklarını görünce yumuşamışlar ve Hypsipyle
de İason'la birleşerek ona birisi Euneos olmak
üzere iki oğul doğurmuş (Euenos). Argonaut'lar
Bir efsaneye göre, Hypnos Latmos
adadan ayrıldıktan sonra Lemnos kadınları
dağlarının çobanı Endymion'a tutulmuş ve
kralları Thoas'ın kurtulmuş olduğunu görmüşler
onun gözleri açık uyumasını sağlamış ki
ve kraliçelerini öldürmek istemişler. Hypsipyle
sevgilisini gece de doyasıya görebilsin diye.
bir gece kaçmış ve korsanların eline düşerek
Nemea kralı Lykurgos'a köle olarak satılmış.
Hypsikreon.
Lykurgos'la karısı Eurydike, Hypsipyle'yi
Hypsikreon'un serüveni Miletos öyküleri oğulları Opheltes'e dadı olarak vermişler, ama
adıyla geç ilkçağda yaratılan romanların birine bir gün Hypsipyle oradan geçen Yedilere yol
konu olmuştur. Öykü şudur: Hypsikreon adlı göstermek için çocuğu yalnız bıraktığında bir
bir Miletos'lu Promedon adlı bir Naksos'luyu yılan gelmiş, Opheltes'i boğmuş. Lykurgos'la
evine konuk edermiş. Hypsikreon'un karısı karısı Hypsipyle'ye ölüm cezası vermek
Neaira da adalı konuklarına tutkunmuş, ama istemişler, ama Yedilerden Amphiaraos araya
kocası evde olduğu sürece aşkını açığa girmiş ve Hypsipyle'nin Lemnos'a dönmesini
vurmamış, günün birinde Hypsikreon evde sağlamış.
İ
hizmet ediyormuş ki, kızı Persephone'yi
İakkhos. aramaya çıkan Demeter oraya uğramış.
İakkhos, Eleusis myster'lerinde rol oynayan Üzüntüden yüzü gülmeyen tanrıçayı İambe
bir tanrıdır. Başında mersin dallarından bir yaptığı şakalarla güldürmeyi başarmış. İlkin
çelenk, elinde bir meşale ile kutsal erenler Yunan taşlamalarının, sonra da tragedya ve
alayını yöneten genç bir adam olarak komedyalarda konuşma vezni olan "iambos"
gösterilir. Adı Bakkhos'un adı gibi gizli veznine adını veren bu İambe imiş.
törenlerde atılan "İakkhe" çığlıklarından
türemiş olabilir. Dionysos'la yakından ilişkisi İanus.
vardır. Öyle ki İakkhos, Anadolu'dan gelme Roma'ya özgü bir tanrı. Efsaneleri hep
tanrı Dionysos'un Yunanistan'da ve özellikle Roma dini ve uygarlığıyla ilişkili olan İanus,
Eleusis'te yaratılmış bir tıpkısı sayılabilir. Yunan tanrılarının Latin dünyasına
Kaynağı üstüne söylentilerin çeşitliliği bu etkilerinden sonra da Roma’nın başlıca tanrısı
tanrının kendine özgü bir kişiliği olmadığını olarak kalmış ve bir yerde İuppiter'den daha
gösterir. önemli sayılmıştır. Roma şehrinin kuruluşunda
büyük bir rol oynar.
Kimi efsanelere göre İakkhos, tanrıça
Demeter'in oğlu, ya da kocasıdır. Kimine göre Bazı efsane yazarlarına göre, İanus İtalya'
de Demeter'in değil de, onun kızı nın yerlisidir, bazılarına göre de İtalya'ya
Persephone'nin oğludur. Zeus'la Tesalya'dan göçmüş ve Roma'nın yedi
Persephone'nin birleşmesinden doğmuştur ve tepesinden birinde İaniculum diye kendi adını
Zagreus'tur, Zagreus'un başka bir adla taşıyan bir şehir kurmuştur. Tiber ırmağına
anılmasıdır (Zagreus). adını veren de oğlu Tiber'dir. İuppiter

Bambaşka bir efsane onun kaynağını Saturnus'u kovup da bu tanrı Latium'a


sığınınca,, onu karşılayan ve konuklayan
Phrygia'da gösterir: Tanrı Dionysos Phrygia
nympha'sı Aura ile birleşmiş, Aura’nın tanrıdan İanus'tur (Saturnus).

ikiz çocukları olmuş, biri de İakkhos’ınuş, ama İanus'un krallığı İtalya'nın altın çağına
Aura günün birinde çıldırmış ve ikizlerinin rastlar. İanus zamanında insanlar hep iyi ve
birini parçalayıp yemiş, o sırada Zeus'un namuslu imiş, tam bir barış ve uyum içinde
sevdiği başka bir Nympha İakkhos'u kaçırmış ve yaşarlar ve toprak da onlara her şeyi
Eleusis'teki Bakkha'lara götürüp bırakmış. Aura kendiliğinden bagışlarmış. İanus uygarlık
da kendini Sangarios (Sakarya) ırmağına atmış, yollarının hepsini açmış onlara: Gemiler
sonra da bir pınar olarak gene yeryüzüne yapmasını, para basmasını öğretmiş. Şehirler
çıkmış. Bu motif için bkz. Agdistis ve Attis kurdurup toprağı işlemeyi, yasalar çıkarmayı
efsaneleri. hep İanus'a borçluymuşlar. Saturnus, kendisini
konuklayan İanus'a geçmiş ve geleceği görme
İalmenos. yetisini bağışladığı içindir ki, İanus tanrıyı
Ares'in oğlu. İlyada'da adı geçer Roma'lılar iki çehreli olarak canlandırırlar.
(Askalaphos). Roma'nın altın paraları üstünde tanrının, biri
sağa, biri sola bakan iki çehreli bir profili
İambe. görünürdü. İanus her başlangıcın tanrısı
Kır tanrısı Pan'la su perisi Ekho'nun kızı sayılırdı, yılın ilk ayına onun adı verilmiş ve
sayılan İambe, Eleusis kralı Keleos'un evinde İanuarius denmişti. Kapıları bekleyen tanrı
sayılır, çünkü kapılar da kendisi gibi iki yana Başka kaynaklara göre İapetos Klymene ile
bakarlar. değil de Asia ile evlenir (Asia). Öbür Titan'Iar

Roma'nın koruyucu ve kurtarıcısı olarak gibi İapetos da Zeus'un eliyle Tartaros'a atılıp

İanus üstüne şu efsane de anlatılır: yeraltına kapatılır.

Romulus'un yönetimindeki Roma'lılar şehri


İasion.
kurduktan sonra Sabin'lerin karılarını kaçırıp
kendilerine eş ettikleri zaman, Sabin kralı Zeus'la Elektra'nın oğlu, Harmonia ve
Titus Tatius bir gece yeni kurulan kente Dardanos'un kardeşi (Tab. 7). Dardanos gibi
saldırmış, Capitolium tepesinin bekçisi Tarpeia Samothrake'de oturur, bazı kaynaklarda Giritli
da kaleyi Sabin'lere teslim etmek üzereymiş olduğu söylenir. Efsanesinin en çarpıcı yanı
ki, İanus tanrı bir sıcak su kaynağı fışkırtmış, Demeter'le olan aşkıdır. Tanrıçanın ona gönül
böylece düşmanı korkutarak püskürtmüş. Bu verip vermediği konusunda efsanelerde ayrılık
mucizeyi anmak için Roma'lılar ondan sonra varsa da, Demeter'le birleştiği ve aşklarından
Forum' da yaptıkları İanus tapınağının kapısını Plutos'un doğduğunda kaynaklar birleşir.
savaş sırasında hep açık tutar, tanrının şehri Odysseia'da Kalypso tanrıçaların ölümlülerle
düşmandan korumasını sağlarmış. İanus olan aşklarından dem vururken şöyle der (Od.
kapıları ancak barış zamanında kapanırmış. V, 125 vd.):
İanus kapısı imparator Augustus'tan önce
ancak bir kez (İ. Ö. 237'de), Augustus çağında
Güzel örgülü Demeter de gönül vermişti
ise üç kez kapatılmış. İasion a
İanus su perisi İuturna ile evlenmiş ve sarmaş dolaş olmuştu ikisi sevgiyle,
ondan Fons, ya da Fontus adlı pınar tanrı yatmışlardı üç kez sürülmüş bir tarlada,
olmuş (İuturna). ama Zeus o saat aldıydı bu haberi,
erkeği tepelediydi göz kamaştırıcı
yıldırımla.
İapetos.
Uranos'la Gaia'nın oğlu Titan İapetos, her
biri belalı bir efsanenin kahramanı oğullar Diodoros'a göre İasion Samothrake adasının
meydana getirmiştir (Tab. 3). Hesiodos bu gizemlerine ermişti, kardeşi Harmonia'nın
Titan'ın dölünü şöyle tanımlar (Theog. 507 Kadmos'la düğünü sırasında Demeter'e
vd.): rastlamış ve tanrıça ona gönlüyle birlikte
buğday tanelerini de armağan etmiş. Sonra da
İasion Kybele ile sevişmiş ve Korybas diye bir
İapetos aldı Klymene'yi,
oğulları olmuş. Korybas Korybant'lara adını
güzel topuklu Okeanos kızını,
vermiş (Korybant’lar).
girdi gerdeğe ve bir oğlu oldu:
Azgın yürekli Atlas tanrı.
Sonra getirdi dünyaya Menoitios'u, İason.
o kendini çok beğenen tanrıyı; Argonautlar seferinin kahramanı İason,
ve kıvrak, cin fikirli Prometheus'u, Kretheus'la Tyro'nun oğlu Aison'dan doğmadır
sonra da yarım akıllı Epimetheus'u, (Tab. 22). Amcası Pelias'la babası arasında
o ki bela oldu ekmek yiyenlere tahta kimin çıkacağı kavgasında İason'un İolkos
Zeus'un yoğurduğu bakireyi evine alarak.
sarayından uzaklaştırıldığı ve ormanlarda at
adam Kheiron tarafından yetiştirildiği anlatılır.
Yetişkin çağa gelince İason şehre döner. Kılığı
Pelias'la arasının açılmasına ve sürülmesine İdaia.
yol açar (Pelias). Efsaneye göre Pelias'a bir İda'lı anlamına gelen bu ad Troya
tanrı sözcüsü tek ayakkabılı adamdan bölgesindeki İda dağı ile ilişkisi olan iki
korkmasını söylemişmiş, tanrı Poseidon'a efsanelik kadının adıdır:
kurban kestiği ve kalabalık bir tören kutladığı
(1) Skamandros ırmağının tanrısıyla
bir gün İason sırtında bir pars postu ve her bir
birleşip Teuker adlı bir oğul doğuran bir
elinde bir kargı ile çıkagelmiş, üstelik Pelion
Nympha (Teuker).
dağının eteklerinde bir dereyi geçerken
sandallarından birini yitirmişmiş, onu böyle (2) Dardanos'un bir kızı. Trakya kralı
görünce Pelias şaşakalmış, tanrı sözünü Phineus'la evlenir. Bir efsaneye göre
ansımış, üstelik de İason babasının tahtını Phineus'un başına bela getiren odur (Phineus).
isteyince, onu ne pahasına olursa olsun
uzaklaştırmak gerektiği kanısına varmış. Bir İdaios.
anlatıma göre, Pelias İason'a tahtı vermem Girit ya da Troas'taki İda dağı ile ilişkili
dememiş de yalnız şöyle bir soru sormuş: Bir birkaç kişinin adı:
kral kendine kumpas kuran bir uyruğuna ne (1) Priamos'un bir oğlu.
yapmalı? İason da, onu uzaklara sürmeli
(2) Paris'le Helena'dan doğma bir oğul.
cevabını vermiş de onun üzerine Pelias İason'a
Kolkhis'ten altın postu gidip almasını (3) Priamos'un arabacısı.
buyurmuş. Her neyse, İason bu serüvene hayır (4) Dares'in oğlu, Troya'lı savaşçı.
dememiş ve Yunanistan'ın en seçkin yiğitlerini
(5) Korybant'lardan biri.
bir araya getirerek Argo gemisini yaptırmış ve
ünlü Karadeniz seferine çıkmış. Bu noktadan (6) Dardanos efsanesinin bir anlatımına
sonra İason'un kaderi Argonaut'ların kaderiyle göre, Dardanos'un İdaios'la Dimas adlı iki oğlu
birleşir (Argonaut’lar). Yunanistan'a olmuş. İdaios Troya'nın güneyindeki dağın
dönüşünde Medeia'nın büyülerine kurban eteğine yerleşmiş ve İda adını dağa vermiştir.
gider. Karadenizli büyücüden kurtulduktan Troya bölgesine Ana Tanrıça Kybele'nin
sonra İason İolkos'a döner, kendi ya da kültünü getiren de oymuş.
oğullarından biri bu şehirde krallığı ele geçirir
(Medeia). İdas.
Homeros İdas (destanda adı İdes olarak
İda. geçer) üstüne şöyle der (İl. IX, 557):
(1) Girit kralı Melisseus'un kızı. Rheia yeni
doğurduğu Zeus'u Kronos'tan kaçırıp kundakta
İdes bir zamanlar en güçlüsüydü dünyadaki
bebek olarak Girit'e götürünce, İda kendi adını
yiğitlerin,
taşıyan dağda onu kız kardeşi Adrasteia ile ince bilekli gelin Marpessa uğruna o
birlikte büyütür, besler (Zeus, Amaltheia). Phoibos Apollon 'a bile kaldırmıştı yayını.
(2) Korybas'ın kızı, Girit kralı Lykastos'la
evlenir ve Minos adlı bir oğlu olur.
İdas, birçok efsanelerde adı geçen bir
(3) Çanakkale bölgesindeki Kazdağı'nın eski kişidir: Kardeşi Lynkeus'la birlikte Kalydon
adı. avına ve Argonaut'lar seferine katılır,
Anadolu'da Mysia'yı ele geçirecekken Telephos tutar.
ona engel olur. Tanrı Apollon ve Dioskur'lara
Destan bölümleri boyunca İdomeneus en
karşı savaşı, efsanesinin en göze çarpar
seçkin Troya yiğitleriyle savaşıp, çoğunu alt
yanıdır: İdas, Euenos'un kızı Marpessa'ya âşık
eder, Deiphobos'a, Aineias'a, giderek Hektor'a
olur ve onu babasından kaçırır. Evlenirler, ama
bile karşı çıkar ve çok adam öldürür,
tanrı Apollon da kadına tutkundur, onu İdas'ın
öldüremediklerini de yaralar. Bütün bu
elinden almak ister, Apollon'la İdas birbirlerine
savaşlarında Meriones her zaman
girerler. Zeus çare olarak şunu buyurur:
yanıbaşındadır ve onu destekler.
Marpessa ikisi arasından seçsin. Kadın kocasını
İlyada'da anlatılan olaylardan sonra,
seçer.
İdomeneus'un şehri almak için yapılan tahta
İdas bir sürünün paylaşılması konusunda
atta bulunan yiğitlerden biri olduğu ve
Dioskur'larla kavgaya tutuşur: İdas bir hileyle
Akhilleus'un ölü törenlerindeki yumruk
bütün sürüyü ele geçirdiğinden Kastor'la
yarışında birinci geldiği anlatılır.
Polydeukes ona ve Lynkeus'a saldırırlar.
Çarpışma sırasında Kastor öldürülür, Zeus da
Polydeukes'i kurtarmak için araya girmek Kaç yoldaşı varsa savaştan kurtulan
zorunda kalıp İdas'ı şimşeğiyle çarpar hepsini Girit'e götürebilmiş İdomeneus,
(Lynkeus, Marpessa, Dioskurlar). deniz yutmamış onların hiçbirini.

İdmon.
Başka efsane yazarları İdomeneus'un dönüş
Argonaut'lar seferine katılan bilici. Aslında serüvenini bambaşka biçimde anlatırlar:
Apollon tanrının oğlu sayılır, ölümlü babası Girit'e varmadan donanması büyük bir
ise, Melampus'un oğlu Abas'tır. Adı "gören" fırtınaya tutulmuş, İdomeneus da sag salim
anlamına gelen İdmon Argonaut'ların yurda varırsa ilk karşısına çıkacak olan insanı
yolculuğunu öngörü gücüyle düzenledikten Poseidon'a kurban etmeyi adamış. Karşısına ilk
sonra bir anlatıma göre de Mariandyn'ler çıkan kendi oğlu (ya da kızı) olmuş, İdomeneus
ülkesindeki duraklarında bir ava katılarak bir sözünü tutmuş, kanını akıtmış, ama bir süre
yaban domuzu tarafından öldürülmüştür sonra Girit adasında çıkan bir salgının nedeni
(Argonaut'lar). bu suçta aranmış ve İdomeneus yurdundan
sürülmüş. Gitmiş güney İtalya'ya yerleşmiş.
İdomeneus.
İdomeneus üzerine şu masal da anlatılır:
Deukalion'un oğlu ve Minos'un torunu,
Thetis'Ie Medeia bir güzellik yarışmasına
Troya savaşına katılan Girit kralı.
girişmişler, İdomeneus'u da yargıç olarak
İdomeneus'un Molos diye bir üvey kardeşi var,
almışlar, Idomeneus ödülü Thetis'e vermiş,
onun oğlu Meriones Troya savaşında
Medeia buna çok kızarak bütün Girit'lilerin
İdomeneus'un hem seyisi, hem de en yakın
yalancı olduğu söylentisini yaymış. Ayrıca
savaş arkadaşıdır.
İdomeneus'la dölüne lanet okuyarak bir daha
Homeros'un parlak sıfatlarla nitelendirdiği sözlerine güvenilmemesini sağlamış. Bu masal
(tanrı gibi, alev gibi saldıran denir "Girit'lilerin hepsi yalancıdır" atasözünün
İdomeneus'a) bu yiğit İlyada'da "saçlarına kır kaynağında olsa gerek.
düşmüş" yaşlıca bir adam olarak gösterilir.
Ama kahramanlıkları destanda büyük bir yer
kızarmış, İkarios böylece Odysseus'la birlikte
İdyia. İthake'ye gitmek istediğini anlamış.
Okenos kızlarından biri olan Idyia, Kolkhis Odysseia'da taliplerle Telemakhos arasındaki
kralı Aietes'le evlenip Medeia'yı doğurmuş. tartışmalarda, talipler Penelopeia' nın babası
Bazı efsanelerde Aietes'in ikinci karısı, Ikarios'un yanına geri gönderilmesini ve
bazılarında birinci karısı olarak gösterilir Ikarios'un kendine yeni bir damat seçmesini
(Aietes). ileri sürerler. İkarios'un adı ancak
Penelopeia'nın babası olarak geçer
İkadios. (Penelopeia).
Tanrı Apollon'la Lykia adlı Nympha'nın
oğlu. Anadolu'nun Akdeniz kıyılarında doğmuş İkaros.
ve doğduğu bölgeye anasının adını vererek Girit'li mimar Daidalos'un oğlu İkaros
Lykia demiş, ayrıca orada Patara şehrini dünyada ilk uçan adam olarak ün bırakmıştır.
kurmuş. Apollon'a adanmış bu şehirde Baba-oğul kral Minos'un emriyle Labyrinthos'a
yaptırdığı tapınağı bir bilicilik merkezi haline kapatılınca, Daidalos oradan çıkmak ve kaçıp
getiren de İkadios’ınuş. Efsanesi Apollon kurtulmak çarelerini aramış. Uzun uzun
kültünün Anadolu'lu kaynağını belirtmek çalıştıktan sonra kendisi ve oğlu için birer çift
bakımından ilginçtir: İkadios Lykia'da kalmayıp kanat yapmış ve onları balmumuyla
İtalya'ya gidecek olmuş, ama yolda bir omuzlarına yapıştırmış. Uçmadan önce de
fırtınaya tutulan gemisi batmış, kendisini bir İkaros'a ne çok alçaktan uçmasını, ne de fazla
yunus balığı kurtarmış da, Parnassos dağının yükselip güneşin ışınlarına yakın gelmesini
eteklerine kadar götürmüş, İkadios orada salık vermiş. Ne var ki havalandıktan sonra
yunus balığını anarak şehre Delphoi (delphis İkaros babasının bu sözünü unutmuş,
yunus demek) adını koymuş (Apollon). başarısından dolayı gurura kapılmış, ya da
hava sarhoşluğuna tutularak yükseldikçe
İkarios. yükselmiş, güneşin ışınlarına aldırmamış,
(1) Kral Pandion zamanında Yunanistan'a giderek doğayı yenmek, özgürlüğe kavuşmak
üzüm bağını tanıtmış olmakla ün salan Atina'lı sevinciyle Helios'u hor görme suçunu da
kişi, Erigone'nin babası (Erigone). işlemiş. Güneş tanrı onun kanatlarını tutan
balmumunu eritmiş, İkaros da tepetaklak
(2) Tyndareos'un kardeşi ve özellikle
denize düşmüş ve boğulmuş. Ege'de Sisam
Penelope'nin babası olarak tanınan efsanelik
adasının çevresindeki denize İkaros denizi
kişi. İkarios, kızı Penelopeia'yı tertiplediği
denmiştir bundan böyle.
araba yarışında birinci gelene vereceğini
söylemiş, zaferi Odysseus kazanınca ona İkaros'un eşsiz serüveni her çağda
vermiş. Başka bir anlatıma göre, Odysseus sanatçıları esinlemiş, bunların arasında en
Tyndareos'a Helene'nin talipleri arasında etkili, ilginç eseri yaratan ortaçağ ressamı
seçmek için bir yol gösterince, Tyndareos ona Brueghel olmuştur (Daidalos).
ödül olarak Penelopeia'yı verdirmiş İkarios'a.
Kızı Odysseus'la evlenince, İkarios çiftin İksion.
kendisiyle kalmasını istemiş, Odysseus da İksion cehennemde sonsuzca cezaya
hayır dememek için seçme hakkını çarpılan büyük suçlulardan biridir. Tesalya'da
Penelopeia'ya vermiş. Kız da başını örtüp Lapith'lerin kralı iken, Deioneus'un kızı Dia'ya
talip olmuş ve babasına birçok armağanlar İlos'un Troya şehrini kurması şöyle
vermeye ant içmiş, ama evlendikten sonra anlatılır: Troas bölgesinden olan İlos günün
sözünü tutmadığı gibi kaynatasını kor haline birinde Phrygia'da ora kralının düzenlediği bir
gelmiş kömürlerle dolu bir kuyuya atıp yarışmaya katılır, birinci gelir ve ödül olarak
öldürmüş. Böylece yemin bozma suçuna bir de kız ve erkek elli köle ile yurduna döner, ama
ailesinden bir kişiyi öldürme suçu katılınca, kral ona bir de kara benekli bir inek verir ve
kimse İksion'u bu günahlarından arındırmak bilicilerin sözüne uyarak, ineğin ardından
için gereken töreleri yapmaya yanaşmamış. gidip duracağı yerde bir şehir kurmasını
Bir gün Zeus ona acımış, tutulduğu çılgınlıktan bildirir. İnek kuzeye doğru yol alır ve Ate
İksion'u kurtarmış, ne var ki İksion tanrıya tepesi denilen bir tepenin üstünde durur. Zeus
karşı da olağanüstü bir nankörlük göstermiş: tarafından atılınca Gaflet tanrıçanın düştüğü
Hera'ya vurulup tanrıçayı kirletmeye uğraşmış, tepedir bu (Ate). İlos orada bir şehir kurup
derken Zeus (ya da Hera'nın kendisi) tanrıçaya ona adını verir. Sonradan Troya adını da
benzeyen bir görüntü yapmış, İksion da onu alacak olan İlyon Skamandros'la Simoeis
Hera sanarak onunla birleşmiş. Bu ırmaklarının arasındaki ovada olup, daha önce
birleşmeden at adam Kentauros doğmuş . Bir Dardanos'un İda dağının eteğinde kurduğu
anlatıma göre bir at adam değil de, ne kadar Dardania'dan pek uzak değildir. Bir süre sonra
at adam varsa hepsi İksion'dan doğmaymış. İlos tanrı Zeus'tan girişiminin uğurlu olup
Ama Zeus bu korkunç günahı cezasız olmayacağını gösteren bir işmar diler, Zeus da
bırakmamış, İksion'u cayır cayır yanıp alevler gökten Palladion'u indirir İlyon üzerine.
saçan bir tekerleğe bağlamış, onun sonsuzluğa Palladion, tanrıça Pallas Athena'nın, sag
dek dönüp yanmasını sağlamış. Tanrı İksion'a elinde kargı, sol elinde öreke tutan dev boylu
ayrıca ambrosia yani ölümsüzlük şarabı içirdigi heykelidir. İlos heykelin düştüğü yere Athena
içindir ki, İksion'un cezasından ölüm yoluyla tapınağını kurar. Başka bir efsaneye göre, İlos
kurtulması da olanaksızdır. İksion, Theseus'un şehrin tapınağını kurmaktadır ki, gökten düşen
arkadaşı Peirithoos'un babasıdır. Palladion yapının açık çatısından içeri girip
yerini alır. Daha başka bir efsane de İlos'un bir
İlia. yangın sırasında Palladion'u alıp kurtardığını,
Roma'nın kurucuları Romulus'la Remus'un ama tanrıçanın yüzünü gördüğü için de kör
anaları Rea Silvia'nın başka bir adı (Rea). olduğunu anlatır. Athena yakarmalarına
yumuşamış da İlos'un gözlerini sonradan
İlos. açmış. Bir efsaneye göre İlos, oğlu
Troya kral soyunda bu ada iki kez Ganymedes'in Olympos'a kaçırılmasından
rastlanmaktadır: Birinci İlos, Dardanos'un üç sorumlu olan Tantalos'la Pelops'u Anadolu'dan
çocuğundan biridir, ama döl bırakmadan ölür. kovmuş (Tantalos).
İkincisi, Tros'la Kallirhoe'nin oğlu, İlyon yani
Troya şehrinin kurucusu ve Priamos'un İlyada.
dedesidir (Tab. 16 ve 17). İlos'un Laomedon Homeros'un İlias, ya da İlyada adlı büyük
adlı oğlundan başka Themisthe adında bir de destanı İlyon yani Troya destanı adını taşıdığı
kızı olur, bu kız kendi amca oğlu Kapys'le halde, Troya savaşı efsanesinin ancak kısa bir
evlenip Ankhises'i doğurur, böylece İlos Troya bölümünü yansıtır: Akhilleus'un orduların
kral soyunun hem Hektor kolu, hem de Aineias yöneticisi Agamemnon'a karşı öfkesi ve
kolunun atasıdır. savaştan çekilmesiyle başlar, Akhilleus'un
savaşa dönmesi, Hektor'u öldürüp Troya bıktığını, yurtlarına dönmek istediklerini
şehrinin çevresinde sürüklemesi, sonra da anlar. Thetis olayı. Ordu savaş düzenine girer.
ölüsünü babası Priamos'a geri vermesiyle Ozan bir daha Musa'ya seslenir ve Akha
biter. Yirmi dört bölümlü ve 16.000'den fazla ordularının, komutanlarının ve şehirlerinin
dizeli bu destanın bir özetini bölümlere adlarını, gemilerinin sayısıyla saymaya
ayırarak başlıklarıyla birlikte burada vermeyi koyulur. Aynı sayım Troya'lılar için de yapılır.
faydalı buluyoruz. Destanın 24 bölümü el Troya ordusu da safa dizilir.
yazmalarında Yunan alfabesinin harfleriyle
BÖLÜM III. (Γ) Antlar. Surların Üstündeki
gösterilmiştir, okuyucuların bu saymaya
Sahne - Paris'le Menelaos'un Teke Tek
rastlayabilecekleri düşüncesiyle, bölümlerin
Savaşı.
Yunanca sayılarını da parantez içinde
gösteriyoruz: İki ordu karşı karşıyadır: Paris Menelaos'la
teke tek savaşa girişmeyi teklif eder. Savaşı
BÖLÜM I. (A) Sesleniş - Akhilleus 'un
kazanan, Helena'yı alacaktır. Teklif kabul
Öfkesi.
edilir, Priamos'u çağırmaya giderler.
Ozan Musa'lara seslenip konusunu belirtir:
Sahne değişir: Priamos'la ihtiyarlar heyeti
Akhilleus'un öfkesi, bu yüzden Akha'lar
surların üstünde dizilip teke tek savaşı
arasında beliren veba salgını.
gözetlerler. Helene gelir, onlara Akha
Akha'ların Troya ovasındaki gemi yiğitlerini tanıtır. Teke tek savaş başlar,
ordugâhındayız. Tanrı Apollon'un rahibi Menelaos Paris'i alt etmek üzereyken tanrıça
Khryses gelir, Agamemnon'un tutsak olarak Aphrodite araya girip Paris'i kaçırır, Helene'yi
alıkoyduğu kızı Khryseis'i geri ister. de kocasının yanına götürür. Helene'nin
Agamemnon kızı vermediği için tanrı Apollon Aphrodite'ye, sonra da kocasına çıkışması.
Akha ordusuna veba salar. Dokuz gün, dokuz
BÖLÜM IV. (Δ) Yeminlerin Bozulması -
gece ordu hastalıktan kırılır. Bilici Kalkhas kızı
Agamemnon'un Orduları Teftişi.
geri vermeyi buyurur. Agamemnon kızı
vermeye razı olur, ama onun yerine Olympos'ta: Zeus, Hera ve Athena arasında
Akhilleus'un tutsağı Briseis'i alır, ama Akhilleus çatışma. Hera, Lykia'lı Pandaros'un savaşmama
da barakasına çekilir: Savaşa artık andını bozmasını sağlar. Menelaos'un
katılmayacaktır. Anası deniz tanrıçası yaralanması. Gene silaha sarılan orduyu
Thetis'ten öcünü almasını ister. Thetis Agamemnon gözden geçirir. Savaş başlar: Akha
Olympos'a çıkıp Zeus'tan yalvarır: Akhilleus yiğitlerinden Antilokhos, Aias ve Odysseus
savaştan ,uzak durdukça Akha'lar zaferi birçok Troya'lıyı öldürürler.
kazanamasınlar. Zeus söz verir, Akha'lardan
BÖLÜM V. (E) Diomedes 'in
yana olan karısı tanrıça Hera ile kavga
Kahramanlıkları.
ederler. Hephaistos tanrı onları yatıştırır.
Bütün bölüm Akha yiğidi Diomedes'in
BÖLÜM II (B) Agamemnon 'un Düşü. kahramanlıklarına ayrılmıştır: Korkunç bir
Toplantı. Gemilerin Sayımı. boğuşma başlar, tanrılardan Ares, Athena ve
Zeus Agamemnon'a yalancı bir düş Aphrodite de savaşa karışırlar. Aineias'la
gönderir: Troya'yı alabileceğini bildirir. Diomedes arasındaki savaş. Aphrodite'nin
Agamemnon Akha'ları toplantıya çağırır, onları araya girip yaralanması, Diomedes savaş tanrı
denemek ister: Herkesin dokuz yıllık savaştan Ares'i yaralar.
gönderilmesini salık verir. Odysseus'la
BÖLÜM VI. (Ζ) Hektor'la Andromakhe’nin
Diomedes görevlendirilirler. Yolda Troya'lıların
Buluşması.
gözcüsü Dolon'a rastlarlar, ağzından birçok
Hektor şehre gelir, anası Hekabe'ye Athena bilgi aldıktan sonra onu öldürüp dönerler.
tapınağına sunular koymasını söyler. Bu arada Trakya'lıların cins atlarını kaçırırlar.
Diomedes Lykia'lı Glaukos'la çarpışırken,
BÖLÜM XI. (Λ) Agamemnon 'un
aralarında konukluk bağları olduğu anlaşılır,
Kahramanlıkları.
savaştan vazgeçip silahlarını değiş tokuş
ederler. Bellerophontes efsanesinin Destanın yirmi altıncı gününde üçüncü
anlatılması. Hektor batı surlarının önünde büyük çatışma. Hektor'la Agamemnon'un
karısı Andromakhe ile küçük oğlu Astyanaks'a karşılaşması, Agamemnon, Diomedes ve daha
rastlar. Aralarındaki aile sahnesi. birçok Akha yiğidinin yaralanması. Akha'larda
telaş. Nestor, Akhilleus'un arkadaşı Patroklos'a
BÖLÜM VII. (H) Hektor'la Aias Arasındaki
dert yanar.
Çarpışma - Ölülerin Kaldırılması.
BÖLÜM XII. (Μ) Duvar Dibindeki Savaş.
Hektor, Akha'ların en seçkin yiğitlerinden
biri Telamonoğlu Aias'la teke tek savaşır. Başa Troya'lılar duvara saldırır. Kıyasıya
baş gelip ayrılırlar. Ölüleri toplamak için çarpışma. Lykia'lıların duvarda delik açmaları.
savaşa ara verilir. Akha'ların ordugâhı bir sur Korkunç boğuşma. Akha'ların gemilere doğru
ve bir hendekle çevirmeleri. Olympos'ta kaçışması.
tanrılar arasındaki tartışma.
BÖLÜM XIII. (N) Gemilerin Önündeki
BÖLÜM VIII. (Θ) Zeus'un İda Dağından Savaş.
Savası Yönetmesi.
Akha'lardan yana olan tanrı Poseidon
Zeus Troya savaşının yönetimini ele alır, savaşı Semendirek adasından gözler. İki Aias'ı
bunun için de gelir, İda dağının doruğuna Troya saldırısına karşı koymaya kışkırtır. Her
yerleşir. Üstünlük Troyalılardadır, Akha'lar iki tarafta da yararlık gösterenler olur, ama
hendeğe kadar çekilirler. Troya'lılar gemilere kadar sokulurlar.

BÖLÜM IX. (Ι) Akhilleus 'a Gönderilen BÖLÜM XIV. (Ξ) Zeus'un Aldatılması...
Elçiler - Yiğidin Barakasındaki Tartışma. Akha'larda şaşkınlık. Hera, Zeus'u baştan
Akha'lar toplantısında Akhilleus'un savaşa çıkarmak için bir düzen kurar. Tanrıça
dönmesini sağlamak için ona elçiler gönderme Aphrodite'den cinsel istek uyandıran
kararı verilir. Aias'la Odysseus elçi seçilirler. memeligini alır, süslenir püslenir ve İda
Akhilleus onları iyi karşılar, ağırlar, ama dağında Zeus'u bulup onunla sevişmesini
savaşa dönmeme kararını bildirir. Lalası başarır. Tanrı sevişmeden sonra uykuya dalar,
Phoiniks'in bütün yakarmaları boşa gider. o sırada Poseidon Akha'ların yardımına koşar.
Haberi alınca Akha'lar arasındaki üzüntü.
BÖLÜM XV. (Ο) Duvara İkinci Saldırış.
BÖLÜM X. (K) Odysseus’la Diomedes'in Zeus uyanır, Hera'ya çıkışır. Poseidon
Keşfe Çıkmaları - Dolon. uzaklaşır, Zeus Apollon tanrıyı Hektor'a
Gece toplanan kurultay: Akha'ların en yaşlı gönderir. Hektor gene duvara saldırır. Akha'lar
önderi Nestor Troya'lılar kampına gözcü gene gemilere kadar gerilerler. Durum
Akha'lar için çok kötüdür.
BÖLÜM XX (Y) Tanrıların Savaşa
BÖLÜM XVI. (Π) Patroklos Destanı. Karışması.

Patroklos gelir, Akhilleus'a bu korkunç Olympos'ta tanrılar toplantısı: Zeus izin


durumu bildirir, Akhilleus gitmeyecekse, kendi verir, her tanrı istediği gibi yardım
savaşa gidip dövüşmeye kararlıdır. Yiğitten edebilecektir savaşa. Tanrılar iki cepheye
silahlarını ister. Akhilleus arkadaşına ayrılır: Hera, Athena, Poseidon, Hermes,
silahlarını verir. Patroklos, Akhilleus'un Hephaistos Akha'lardan yana, Ares, Apollon,
silahlarıyla karşılarına dikilince, Troya'lılar Artemis, Leto ve Aphrodite Troya'lılardan
önce bozguna uğrar, sonra Lykia'lı önder yanadır. Akhilleus'un Aineias'la karşılaşması,
Sarpedon Patroklos'la dövüşür ve ölür. Baştanrı Aineias'ın savaş meydanından kaçırılması.
Zeus'un kadere boyun eğerek oğlu Sarpedon'u
BÖLÜM XXI. (Φ) Irmak Kıyılarında Savaş.
feda etmesi. Sarpedon'un ölüsü çevresinde
çarpışma. Patroklos Hektor'u batı kapılarına Akhilleus kudurmuş gibidir, önüne gelen
kadar kovalar. Apollon'un kışkırttığı Hektor, Troya’lıyı insafsızca tepeleyip Troya ovasında
Patroklos'u vurur. Patroklos'un ölümü. akan Skamandros ve Simoeis ırmaklarına atar.
Kanlarla kızıla boyanan ırmaklar kabardıkça
BÖLÜM XVII. (Ρ) Menelaos'un
kabarır. Irmak tanrı Skamandros, öfkelenir,
Kahramanlığı.
yatağından çıkıp Akhilleus'u kovalamaya
Akha yiğitleri Patroklos'un ölüsünü başlar. Derken ateş tanrı Hephaistos
Hektor'un elinden kurtarmak için dövüşürler, ırmakların karşısına dikilip alevleriyle onları
ama Hektor ölüyü silahlarından soymayı durdurur. Sahne Olympos'a yükselir: Tanrılar
başarır. Akhilleus'un ölümsüz atlarının arasında kavga, dövüş. Akhilleus Troya'lıları
ağlaması. Zeus Troya'lılara zaferi müjdeler. püskürte püskürte Troya'nın surları önüne
Akha'ların bozgunu. Patroklos'un ölüsü alınır gelir. Troyalılar surların içine sığınırlar.
ve kara haber Akhilleus'a götürülür.
BÖLÜM XXII. (X) Hektor'un Ölümü.
BÖLÜM XVIII. (Σ) Akhilleus'a Yeni Silahlar Bir Hektor surların dışında kalır. Priamos'la
Yapılması. Hekabe yalvarırlar içeriye girip korunsun diye,
Akhilleus'un korkunç yası. Deniz tanrıçası yiğit anasına, babasına aldırmaz. Hektor'un iç
Thetis'i çağırıp yeni silahlar istemesi. Thetis'in tartışması. Korkuya kapılması. Tanrılar
demirci tanrı Hephaistos'a başvurması. Silahlar seyircidir. Sonunda Zeus kader tartısını
destanı. kaldırır: Hektor'un ölüm kefesi ağır basar.
Apollon bile onu korumaktan vazgeçer.
BÖLÜM XIX. (T) Akhilleus'la Agamemnon
Tanrıça Athena Troya'lı yiğit Deiphobos'un
Arasındaki Barışma.
kılığına girip Hektor'u aldatır. Hektor
Thetis silahları oğluna götürür. Akha'ların Akhilleus'un karşısına dikilir. Çarpışırlar.
toplantısında Akhilleus'la Agamemnon Hektor ölür. Akhilleus ölüsünü yedi kez Troya
barışırlar. Ordular silah kuşanır. Savaş surlarının çevresinde sürükler. Troya
hazırlıkları. Akhilleus için kara belirtiler: surlarından seyredilen korkunç sahne.
Hektor'u öldürdükten sonra kendi ölümü de Andromakhe'nin bayılması.
yakındır.
yani Ak Tanrıça olur ve denizin köpüklü
BÖLÜM XXIII. (Ψ) Patroklos'un Ölüsüne
dalgalarını simgeler. İno'nun iki kişiliği vardır:
Düzenlenen Yarışmalar.
Athamas'ın ikinci karısı ve Phriksos'la Helle'nin
Akhilleus'un ordugâhında Patroklos'a üvey anası olarak çikin bir rol oynadığı halde
yapılan ölü törenleri. Akhilleus'un yası. (Athamas, Argonaut'lar), Ak Tanrıça olarak
Patroklos'un yakılması. Yarışmalar. fırtınaya tutulmuş gemicileri korumakta ve
özellikle Odysseus'u kurtarmakta çok sevimli
BÖLÜM XXIV. (Ω) Priamos'un Hektor'un
bir tanrıça olarak görülür. Poseidon korkunç
Ölüsünü Geri Alması - Hektor'a Ağıtlar.
bir fırtına ile Odysseus'un salını paramparça
Gece. Kral Priamos tanrı Hermes'in edip kendisini azgın dalgalar içinde boğmak
kılavuzluğunda Hektor'un ölüsünü geri almak üzereyken, Leukothea çıkar yiğidin karşısına
için Akhilleus'un barakasına gelir. Priamos'la (Od. V, 333 vd.):
Akhilleus arasındaki konuşma. Akhilleus
yumuşar: Hektor'un ölüsünü babasına geri
verir. Priamos ölüyle Troya'ya döner. Hektor'a Gördü onu güzel topuklu Ino, Kadmos 'un
ağıtlar yakılır. Dokuz gün Hektor'un ateş yığını kızı,
eskiden insan sesli ve Ölümlüydü bu Ak
için odun taşınır. Onuncu gün yapılan cenaze
Tanrıça,
töreniyle İlyada kapanır.
deniz tanrıları arasında sayılır oldu
sonraları.
İnakhos.
Gördü neler çektiğini, acıdı Odysseus'a,
Argos bölgesindeki ırmağın tanrısı. bir martı oldu, pır etti, çıkıverdi sudan,
Okeanos'la Tethys'in oğlu sayılır. Bir efsaneye geldi, oturdu salın üstüne, seslendi, dedi ki:
göre İnakhos, Argos'a insanların "Şu Poseidon, yeri sarsan, ne ister senden
yerleşmesinden önce yaşamış, ya da tufandan zavallıcık,
artakalan insanları toplayıp ırmağın kıyılarına ne diye bunca belayı salar senin başına?
yerleştirmiş. Hera ile Poseidon Argos'ta hangi Taş çatlasa yok edemez o seni.
Sen gel, yap ben ne dersem,
tanrının egemen olacağı tartışmasında
hiç benzemezsin akılsız bir adama:
İnakhos'u hakem almışlar, İnakhos da Hera'yı
Hadi çıkar rubalarını sırtından,
seçince, Poseidon öfkelenip ırmağın yatağını
yeller götürsün salını bırak,
kurutmuş, ancak yağmurlar mevsiminde suyu
ulaşmaya bak Phaiak’ların toprağına
olacağına karar vermiş. olanca gücünle yüze yüze,
İnakhos en geçerli efsanelere göre İo'nun orada kurtulmaktır kaderin senin.
babasıdır. İo'nun Zeus tarafından sevilmesi ve Al şu tanrısal yaşmağı vereyim sana,
göğsünün altına dola onu,
kaçırılması ona dert olmuş, kızını reddetmek
ne acı var artık, korkma, ne ölüm.
ya da tanrının peşine takılmak gibi aşırı
Ama değdiği zaman karaya ellerin,
davranışlarda bulunduğu için, onu yıldırım
onu çöz, at şarap rengi denize, uzağa,
çarpmış, böylece Zeus İnakhos ırmağını
atar atmaz da dön gerisin geri".
suyundan yoksun etmiştir (İo).

İno. Odysseus tanrıçanın dediğini yapar ve


Kadmos'la Harmonia'nın kızı, Semele ile kurtulur.
Agaue'nin kız kardeşi (Tab. 18). Bir deniz İno'nun deniz tanrıçasına dönüşmesi
tanrıçasına dönüştüğü zaman adı Leukothea,
üstüne de şu efsane anlatılır: Semele tanrı Herodot Perslerle Yunanlılar, yani Asya ile
Dionysos'u doğurup öldükten sonra İno, kocası Avrupa arasındaki savaşa hep kız kaçırma
Athamas'ı çocuğu almaya ve kendi çocukları olaylarının sebep olduğunu, bunun İo'nun
Melikertes ve Learkhos'la büyütmeye kandırır. kaçırılmasıyla başladığını yazar (I, 1-5): Argos
Ne var ki kıskançlıktan gözü kararan tanrıça kralı İnakhos'un kızı İo deniz kıyısında
Hera Zeus'un oğlunu barındırdıkları için İno ile oynarken Fenike'li gemiciler tarafından
Athamas'a fena kızar ve ikisini de çıldırtır. İno kaçırılıp Mısır'a götürülmüş. Buna misilleme
oğlu Melikertes'i bir kaynar su kazanma atıp olarak da Yunanlılar Fenike'de Tyr kralı
boğar, Athamas da Learkhos'u bir geyik Agenor'un (ki Agenor İo'nun torunudur) kızı
sanarak kargısıyla vurur. Yaptığını anladığı Europe'yi kaçırırlar, bununla da kalmazlar,
zaman İno Melikertes'in ölüsüyle birliklite Argonaut'lar seferini düzenleyip Kolkhis'li
denize atlar, ama deniz tanrıları ona acır ve Medeia'yı kaçırırlar, bunun karşılığı da Paris'in
kendisini bir denizkızına, oğlunu da Palaimon Helena'yı kaçırması ve onun sonucunda Asya
adıyla küçük bir tanrıya dönüştürürler. ile Avrupa'yı ilk büyük çatışmada karşı karşıya
Sisyphos'un düzenlediği İsthmos yarışmaları bu getiren Troya savaşıdır. Herodot bu yorumu
tanrı şerefine yapılırmış (Palaimos, Pers bilginlerinden aldığını söyler, ne tuhaftır
Melikertes). ki sözünü ettiği kişi ve olayların efsanelik

Roma'da Leukothea, tapınağı limana yakın olduğunu, gerçek olsalar da Mısır, Fenike,

bulunan Mater Matuta ile, Palaimon da Karadeniz ve Ege kıyıları arasında böyle

Portunus, limanlar tanrısıyla bir tutulmuştur. önemsiz olaylarla nasıl bir ilişki
kurulabileceğini açıklamaz, bu tutarsızlık
İo. üstünde hiç durmaz. Yalnız daha ileride
Mısır'dan söz ederken, bir boğa biçiminde
İo efsanesiyle Yunanistan yarımadası
tapınılan Apis tanrının adı Yunanca
Akdeniz uygarlığının birçok dinsel görüşlerini
Epaphos'tur der (II, 153), böylece İo'nun da,
ve onlardan doğma efsaneleri kendine mal
oğlu Epaphos'un da Mısır'lı tanrıların Yunan
etme, asıl kaynakları Anadolu, Fenike ya da
karşılıkları olduğunu kabul eder.
Mısır'da bulunan bu olguları kendi
topraklarında merkezleme çabasının tipik bir Yunan kaynaklarında İo efsanesi şöyle
örneğini vermektedir. Bu gerçeği ilkçağın ilk anlatılır: İo, Argos kralı İnakhos'un kızıdır
tarihçisi Herodot da sezinlemiş olacak ki, (Tab. 10), babası İnakhos sonradan adını alan
Akdeniz'in doğusuyla batısı arasındaki ırmağın tanrısı ve Okeanos'un oğlu sayılır;
çatışmayı ele aldığı büyük eserine İo kendisi de Argos şehrinin Hera tapınağında
efsanesiyle, bu konu bir masal değil de, rahibedir. Günün birinde Zeus İo'yu görür,
tarihsel bir olaymış gibi başlamaktadır. İnek kızın güzelliğine vurulup ona yanaşır. Hera
biçimine girip, karnında Hellen'lerin baştanrısı bunu öğrenince büyük bir kıskançlığa kapılır,
Zeus'un tohumunu taşıyarak kıtadan kıtaya baştanrı da sevgilisini karısının öfkesinden
atlayan, geçtiği yerlere adını veren İo korumak için onu beyaz bir inek haline
(İstanbul Boğazının adı Bosporos, İnek dönüştürür ve bu hayvanla hiçbir ilişkide
Geçididir) ve onun serüvenleri, onun dölüyle bulunmadığına Hera'ya yemin eder. Tanıca
ilgili olarak sürdürülüp anlatılan efsanelerin ineğin kendisine verilmesini şart koşar, İo'yu
hepsi böyle bir amaç güdülerek kurulmuşa alıp başına bin gözlü dev Argos'u bekçi olarak
benzer. diker. Zeus bu kez de Hermes'i gönderir,
Argos'u büyüleyerek öldürmesini sağlar. Ama
Hera bir at sineği musallat eder ineğe, İo deli babam,
gibi kıtadan kıtaya koşar, at sineğinden kovdu beni, attı evinden dışarı
kurtulamaz bir türlü. Bir denize, bir de boğaza Kendi için de, benim için de kötü bir şeydi

adını verdikten sonra, Kafkas dağlarında bir bu,


ama ne yapsın, Zeus'tu onu zorlayan.
kayaya mıhlanmış olan Prometheus'un
Biranda değişiverdi içim, dışım,
önünden geçer. Aiskhylos "Zincire Vurulmuş
birden şu boynuzlar çıktı başımdan.
Prometheus" targedyasında bu buluşmayı
Kerkhne'nin, Lerna'nın tatlı sularına
sahneye koyar: Orada İo başına gelenleri şöyle doğru.
anlatır (Prom. 640 vd.): Argos adında birini taktılar peşime.
Bu, Toprağın oğlu asık suratlı çoban
adım adım izliyordu beni,
İstiyorsunuz madem, hayır diyemem:
sayısız gözlerini dikerek üstüme.
Açıkça anlatayım her şeyi size,
Beklenmedik bir anda can verdi bu çoban,
Ama doğrusu anlatmaya utanıyorum da
bense hep o belalı iğnenin zoruyla
tanrısal bir kasırganın nasıl
Bu topraktan o toprağa koştum durdum.
allak bullak edip ben zavallıyı,
varlığıma yeni bir biçim verdiğini!
Geceler gecesi yapayalnızken odamda İo'nun kişiliğine ve efsanesine daha bir
şöyle sözler duyuyordum düşlerimde: kutsallık veren bu öyküden sonra Prometheus
"Ey mutlu genç kız, niçin yalnızsın
İo'ya kaderin kendisine neler hazırladığını
erkeklerin en yücesi özlerken seni?
bildirir: Mısır'a varacak, orada gene insan
Zeus yanıp tutuşuyor senin için,
biçimine girecek ve Zeus'un oğlu Epaphos'u
Aphrodite 'nin gerdeğine girmek istiyor
seninle. doğuracaktır (Epaphos). Akdenizin güney ve
Zeus'un isteğine karşı koma sakın, doğu kıyılarına yayılan iki dallı bir kral
kalk, git Lerna 'nın yeşil çayırlarına, soyunun atası olacaktır, dölleri soylarının
babanın koyun, sığır otlaklarına, kaynağı olan Yunanistan'a döneceklerdir
git ki Zeus görsün orada seni, (Aigyptos, Danaos). Bir efsaneye göre, İo'nun
doysun seni görmeye Zeus 'un gözü". başına bir dert daha gelir: Kuret'ler Epaphos'u
Ah! Hep böylesi düşler gördüm geceleri, kaçırırlar, ama Hera'nın bu düzeni de boşa
ve bir gün canımı dişime alıp çıkarıldıktan sonra İo Mısır'a döner ve orada
söyledim babama ne düşler gördüğümü.
bir tanrıça gibi tapım görür, İo'nun Mısır
O zaman babam Pytho'ya, Dodona'ya
tanrıçası İsis'e benzetilmiş efsanelik bir kişi
adam üstüne adam yolladı öğrenmek için
olduğu besbellidir (İsis).
tanrılar ne istiyor, ne istemiyor diye.
Ama gönderdiği adamlar dönünce
karışık, karmakarışık sözler ediyorlardı. İobates.
Sonunda günün birinde Lykia kralı, Akrisios ve Bellerophontes
anlaşılır bir söz geldi İnakhos'a, efsanelerinde rol oynar: Proitos ikiz kardeşi
bu söz açıkça diyordu ki babama: tarafından Argos'tan sürülünce, Lykia'da
At kızını evinden, yurdundan dışarı, İobates'in yanına sığınır ve bir süre sonra
gitsin, tanrılara bir kurbanlık gibi,
kralın kızı Anteia (ya da Stheneboia) ile
dolaşıp dursun dünyanın dört bir yanına,
evlenir. Sonra da İobates'in yardımıyla döner
yoksa Zeus yıldırımlarıyla
çarpıp yok edecek senin soyunu. Tiryns'te kral olur. Karısı Anteia
Apollon'dan gelen bu sözleri düyunca Bellerophontes'e iftira edince, Proitos yiğidi
Homeros'un dediği gibi "ölüm işaretleriyle" (İl. korkuyordu. Yiğit de İole'yi elde etmek için
VI, 169) İobates'e gönderir, o da yiğidin canına Oikhalia şehrini almak ve kızı kaçırmak
kıymak için ona Khimaira'yı öldürmesini zorunda kalır. İole ile evlenmek hazırlıklarına
buyurur (Bellerophontes). Yiğit İobates'in ona girişir, o sırada Deianeira'dan yeni bir gömlek
yüklediği bütün işleri başardıktan sonra, kralın ister. Büyülü gömlek bedenini yakar ve yiğit
kızıyla evlenir ve İobates ölünce Lykia kralı kendi yaptırdığı odun yığınına çıkıp ölünce
olur. İole'yi oğlu Hyİlos'a verir (Deianeira, Hyİlos).

İokaste. İon.
Tragedya yazarlarınca Oidipus'un hem İon, Ege kıyılarına yerleşmiş, İaones adıyla
anası, hem karısı olan kadının adı. Destanda anılan boylara Yunanistan'dan gelme bir
adı Epikaste olarak geçer. İokaste, Thebai'li kurucu ata bulmak amacıyla, efsanesi Atina'da
Menoikos'un kızı ve Kreon'un kız kardeşidir. uydurulduğu besbelli olan bir kişidir. Soy
Thebai kralı Laios'la evlenir ve Oidipus'u ağacından görüldüğü gibi (Tab. 20),
doğurur. Laios'un öldürülmesinden sonra oğlu Hellen'lerin büyük atası olarak gösterilen
olduğunu bilmediği Oidipus Thebai tahtına Hellen'in üç oğlu vardır: Ksuthos, Doros ve
çıkınca, İokaste onunla evlenir ve ikisi erkek, Aiolos. Doros'la Aiolos, Dor ve Aiol soylarının
ikisi kız dört çocukları olur (Tab. 19). İokaste doğrudan doğruya isim babaları, Ksuthos ise
işlediği doğadışı suçu öğrenince kendini asar oğlu İon aracılığıyla İon'lar, ya da İonyalılar
(Laios, Oidipus). denilen soya ata olmuştur. Bu süreç üstüne
efsane yazarlarından hemen de hiçbir bilgi
İolaos. edinilmez, tarihçilerse çeşitli amaçlarla çeşitli
Herakles'in üvey kardeşi olan İphikles'in biçimlerde anlatırlar İon efsanesini. Herodotos
oğlu. İolaos amcası Herakles'in yanıbaşında şöyle der (Tar. VII, 94): "İonyalılar
yiğidin bütün işlerine katılmış ve ona yardım Peloponez'de bugünkü Akhaia'da oturdukları
etmiştir. Herakles öldükten sonra oğullarının sürece, yani Danaos'la Ksuthos Peloponez'e
çabasını desteklemiş, efsaneye göre de gelmeden önce, Hellen'lerin söylediğine göre
Yunanistan'dan ayrılıp Sardinya adasına Pelasgoi Aigialees adını taşırlardı, Ksuthos
yerleşmiş, orada birçok şehirler kurmuştur. oğlu İon'dan sonra da onlara İones dendi".
Herakles kültünü Sardinya'ya sokmuş, kendisi Efsane şöyledir: Ksuthos'u iki kardeşi Doros'la
de Eurystheus'u cezalandırdığı için, Zeus'un Aiolos Tesalya'dan kovarlar, o da Attika'da
sevgisini kazanmış, Zeus onu öldükten sonra Atina iline yerleşir, orada Atina kralı
tanrılar arasına alıp, Hebe eliyle Erekhtheus'un kızı Kreusa ile evlenir
gençleştirmiştir. (Erekhteus), kral ölünce Attika'dan sürülür ve
Peleponez'in kuzey kıyısına, sonradan Akhaia
İole. denilecek bölgeye yerleşir; o zamanlan bu
Oikhalia kralı Eurytos'un kızı, Herakles'in bölgede Aigialeos'un Pelasg soyları otururlardı.
ölümüne sebep olan kadın (Eurytos, Ksuthos ölür, iki oğlundan biri Akhâios
Herakles). Eurytos kızını ok atmada birinci Tesalya'ya döner, öteki İon Aigialeas ülkesine
gelecek olana vereceğini söylemiş, yarışmayı saldırmaya hazırlanır ki, kral Selinos kızı
Herakles kazanınca, İole'yi yiğide vermek Helike'yi ona verip kendisine halef seçer.
istememiştir: Herakles'in çılgınlığa kapılıp İole' Selinos ölünce, İon Helike adlı bir kent kurar
den doğacak çocukları öldürmesinden ve halkına İones adını verir. O sırada Atina'lılar
Eleusis'e karşı savaşta kendilerine yardım
etmesi için İon'u çağrırlar ve İon Attika'da ölür. İphigeneia.
Soyu bir süre Aigialeos bölgesinde kaldıktan Agamemnon'la Klytaimestra'nın kızı,
sonra, Tesalya'dan gelen Akhaios'un saldırısına Elektra, Orestes ve Khrysothemis'in kardeşi
uğrar. Akhaios bölgeyi alır, Akhaia adını verir. (Tab. 15). Homeros destanlarında
Pausanias'ın anlattığı bu efsane belli ki Akhaia İphigeneia'dan pek söz edilmez, adı İphianassa
bölgesinin, İones ve Akhaioi adlarını taşıyan olarak birkaç kez geçer, efsanesi Troya
boyların kaynağını açıklamak amacıyla savaşıyla doğrudan doğruya ilgili olduğu halde,
kurulmuştur. Strabon'un anlatımı ise başkadır: Homeros ne Aulis'teki, ne Tauris'teki
Ksuthos Erekhteus'un kızıyla evlendikten sonra serüvenine dokunur. Bunun tam tersine
Attika'da dört kentler antlaşmasını kurar tragedya yazarları ve özellikle Euripides,
(Tetrapolis), oğullarından Akhaios ("İphigeneia Aulis'te" ve "İphigeneia Tauris'te"
Peloponez'de Akhaia bölgesini kurar, öbür oğlu adlı iki tragedyası vardır) İphigeneia tipine
İon da Attika'ya kral seçilir, bölgeyi siyasal ve büyük bir ün kazandırmış ve Troya savaşıyla
sosyal alanda düzene koyar ve soyunun doğrudan doğruya ilişkili tek kişi olarak
denizaşırı göçlere katılmasını sağlar. İphigeneia batı yazınını da etkilemiş, Racine
Tragedya şairlerinden Euripides'in "İon" adlı ve Goethe'ye konu olmuştur. Bizim burada
oyununda İon Ksuthos'un değil, Apollon'un oğlu anlatacağımız efsanesi doğrudan Euripides'in
olarak gösterilir. Tanrı Kreusa'yı Atina iki tragedyasının özeti olacaktır.
akropolünün bir mağarasında gebe bırakır, Akha ordusunun Troya'ya varmak için on
kadın İon'u doğurduktan sonra bebeği bir sepet yıllık bir zaman yitirdiği anlatılır. Bunun bir
içine koyup kayalık bir yere bırakır, Apollon süresi savaşa katılacak çeşitli filoların Aulis'te
onu tanrı Hermes'e verip Delphoi'ye gönderir. toplanmasıyla geçmiştir. Aulis Euboia
Orada tapınak rahibesi çocuğu büyütür. yarımadasının karşısında bir limandır. Akha'Iar
Ksuthos'la Kreusa evlendikten sonra bir türlü orada toplandıktan sonra gemilerin yola
çocukları olmaz, Apollon Tapınağına başvurup çıkması için uygun bir rüzgâr esmesini
bunun nedenini sorarlar, o sırada Kreusa İon'u beklemişlerdir. Ne var ki ortalık sütliman, en
görür, önce tanımak istemez, sonra kabul ufak bir hava estiği yok. Bunun nedeni
eder, tanrı buyruğuna uyarak genci alırlar, ordunun bilicisi Kalkhas'a sorulunca, verdiği
kendi oğulları olarak büyütürler, Atina cevap Agamemnon'u çileden çıkarır: Artemis
krallığına getirirler. Bu oyun Euripides'in mutlu tanrıça krallar kralı Agamemnon'a karşı kin ve
bir sonuca bağlanan tragedyalarından biridir öfke beslemektedir, avlanırken kendisine
ve böyle olduğu için de pek tragedya adanmış kutsal bir geyiği öldürdü diye, bu
sayılmaz. Bunun da amacı İonya'lıların yüzden de yellerin esmesini önlemektedir.
kaynağını Atina'ya, üstelik burada tanrı Tanrıça ancak Agamemnon kızı İphigeneia'yı
Apollon'a bağlamaktır. kendisine kurban verirse, öfkesinden
vazgeçecek ve filonun yola çıkmasını
İphianassa. sağlayacaktır. Bu haber Agamemnon'un
Homeros destanlarında Agamemnon'un kızı tepesine balyoz gibi iner. Önce böyle bir işe
İphigeneia'ya verilen ad (İphigeneia). hiç yanaşmaz, ama önderlerin ve özellikle
Menelaos'la Odysseus'un ısrarları üzerine
umumun çıkarını kendi çıkarından üstün
tutmaya yana yakıla karar verir. Kralın ailesi Zeus'un tohumundan, İphikles de
Mykene'de kalmıştır, Agamemnon karısı Amphitryon'un tohumundan meydana gelmiştir
Klytaimestra'ya haber gönderir, İphigeneia'yı (Tab. 13). İki kardeş arasındaki fark hemen
alıp gelmesini buyurur, güya kızı Akhilleus'a beşikte yattıkları ilk günlerinden belli olur:
nişanlayacaktır. Klytaimestra sevine sevine Hera'nın gönderdiği yılanı görünce, İphikles
gelir, kızını bekleyen kaderi ve Aulis'e çığlığı basar, hayatta kalmayı Herakles'e
aldatılarak getirildiğini anlayınca, köpürür, borçludur. İphikles, yiğidin bazı işlerine katılır.
Agamemnon'a karşı dinmez bir hınç yerleşir Onunla Orkhomenos'a karşı savaşır ve kral
yüreğinde. Kraliçe bunu hiç unutmayacak ve Kreon ödül olarak her iki kardeşe kızlarından
kocasını Aigisthos'la aldatmasına da, Troya birini verir. Ama Herakles ansızın çılgınlığa
dönüşü Agamemnon'u öldürmesine de bu kin kapılınca İphikles'in iki oğlunu ve kendi
sebep olacaktır. İphigeneia kurban edilmek çocuklarını da öldürür (Herakles).
üzere sunağa çıkar, bıçak tam boğazına
saplanacağı anda, söylentiye göre, Artemis İphiklos.
kıza acır ve onu havalara kaldırıp, kurban Teselya kralı Phylakos'un oğlu. Başına
bıçağının altına bir geyik koyar. Bunun üzerine tuhaf bir serüven geldiği anlatılır: Genç yaşta
rüzgârlar hemen esmeye başlar, filo Troya'ya iktidarsızlığa uğramış, babası, akrabaları olan
gitmek üzere yola çıkar. İphigeneia’nın bilici Melampus'a nedenini sormuş, Melampus
Aulis'teki serüveni de burada biter. da İphiklos'u iyi etmek için bir meşe ağacının
Tauris, yani bugünkü Kırım yarımadasında kabuğu altında saklanan bir bıçağı bulmak
İphigeneia Tauris'li Artemis tapınağında gerektiğini bildirmiş. Öyle olmuş, bıçağın
rahibedir. Yıllardan beri yerine getirdiği ödev, pasından yapılan iksirle İphiklos iyileşmiş ve
tapınakta bir çeşit kurban kesmektir: Gemileri Podarkes adında bir oğlu olmuş.
batıp Kırım'a çıkan yabancıları hep İphigeneia İphiklos'un, Odysseia'da (Od. XI, 290, 296)
kurban eder Artemis'e. Günün birinde zengin bir sürünün sahibi ve Neleus'la Pero
tapınağa iki yabancı gelir, bunlar efsaneleriyle ilgili olarak adı geçer (Neleus,
İphigeneia'nın kardeşi Orestes'le arkadaşı Pero).
Pylades'tir, amaçları Tauris'teki Artemis
heykelini alıp Yunanistan'a getirmektir, bu İphimedeia.
görevi onlara Delphoi'deki Apollon kâhini Bkz. Aloeusoğulları.
vermiştir. İphigeneia yabancıları tanır ve
onları kurban etmek şöyle dursun, onlarla İphis.
birlik olur, heykeli alarak Yunanistan'a (1) Erkek adı olarak: Thebai'ye karşı
kaçarlar. Orestes kız kardeşini arkadaşı Yediler seferine katılan bir yiğit ve Kıbrıs'lı
Pylades'e verir. İphigeneia, kız kardeşi Anakserete efsanesinde adı geçen bir kişi
Elektra'nın tam karşıtı sessiz, yumuşak, saf ve (Anakserete).
sevimli bir genç kız tipidir (Agamennon,
(2) Kız adı olarak: Girit'li bir masal
Klytaimestra).
kahramanıdır: İphis'in babası ille de bir erkek
çocuk istiyormuş, karısına kız doğurursa
İphikles.
kendisine göstermemesini, hemen dağa
İphikles Amphitryon'la Alkmene'nin oğlu,
bırakmasını buyurmuş. Kadın da kız doğurduğu
Herakles'in ikiz kardeşidir. Ama Herakles tanrı
halde, çocuğunu erkek olarak tanıtmış
kocasına, hem erkek, hem de kız adı olan gelip taliplerin şölenine karışınca, eğlence ve
İphis adını koymuş. İphis böylece büyüyüp maskaralığa düşkün talipleri iki dilenciyi
güzel bir delikanlı olmuş, günün birinde bir kız birbirleriyle dövüştürmeye girişirler. Odysseus
ona tutulmuş, iki genci nişanlamışlar. İphis'in soyunup iri bacakları, geniş omuzları ve güçlü
anası ne yapacağını şaşırmış ve tanrıça İsis'e kollan ortaya çıkınca, İros'u bir titremedir alır,
yalvarıp yardım dilemiş. Tanrıça da İphis'e kaçmaya çalışır, ama talipler yakasını
acımış, unu bir erkek yapmış, böylece bırakmaz, Odysseus da bir yumruğuyla
evlenmesini sağlamış (Galateia). kemiklerini kırıp onu dışarıya sürükler atar.
Talipler arasında da bir kahkahadır kopar (Od.
İphitos. XVIII, 1-107).
(1) Phokis bölgesinden gelen askerlerin
başında Troya savaşına katılan yiğit. İphitos İsis.
Argonaut'lar seferine de çıkmış. Aslında bir Mısır tanrıçası olan İsis, İsa'dan

(2) Oikhalia kralı Eurytos'un oğlu, İole'nin sonraki yüzyıllarda Yunan-Roma dünyasına

kardeşi. Herakles efsanesinde rol oynar. girmiş ve kişiliğinde birçok dişi tanrıları

Babası Eurytos gibi İphitos da usta bir okçudur. toplayarak bir süre tek tanrıça olarak tapım

Odysseia destanına göre, Odysseus'la İphitos görmüştür.

konukluk ve dostluk bağlarıyla birbirine Mısır efsanesine göre İsis kral tanrı Osiris'in
bağlıdır, Penelope'nin taliplerini öldürmeye kız kardeşi ve karısı, güneş tanrı Horus'un
yarayacak kocaman yayı Odysseus'a iphitos anasıdır. Karanlıklar tanrısı Set (Yun. Typhon)
vermiştir (Od. XXI, 13 vd.). Osiris'i öldürünce İsis kocasını aramaya çıkar,
bulur ve oğluna öcünü aldırtır (Osiris). Bu
İris. efsane ile Yunan mythos'unda mevsimleri
Thaumas'la Elektra'nın kızı, Harpya'ların simgeleyen Adonis-Attis, ya da Demeter-Kore
kız kardeşi. İris baba tarafından Pontos'a, ana efsaneleri arasında benzerlik olduğu gibi,
tarafından da Okeanos'a bağlıdır (Tab. 6). başında ay taşıyan bir inek biçiminde
Gökkuşağını simgeler, gökkuşağı da denizden imgelenen İsis'le İo arasında da bir ilişki
çıkarak gökle yeryüzü arasındaki ilişkiyi kurar kurulmuş, böylece zamanla İsis Yunan-Roma
göründüğü için, Olympos tanrıları İris'i de pantheon'unda çok önemli bir yer almıştır.
Hermes gibi ulak ve özellikle insanlara haber Yunanistan'ın İskender'den sonra, Roma'nın da
salmak için kullanırlar. Kanatlıdır, güneşte Augustus zamanında Mısır'a açılması, puta
gökkuşağının renklerini yansıtan ince bir tülle taparlığın son demlerinde tek tanrıya ve
örtülüdür. İris, tanrı Zeus ve özellikle Hera'nın özellikle tek bir ana ve bereket tanrıçasına
hizmetindedir. "Ayağı tez", "yel gibi uçan" diye mistik bir eğilimin baş göstermesiyle İsis, tıpkı
vasıflandırılan İris Homeros destanlarında Ana Tanrıça tipini simgeleyen Artemis-Hekate
önemli bir rol oynar. Kendisine verilen ya da Kybele gibi, toprak, toprak ürünleri,
buyruğu harfi harfine tekrar etmek İris'in deniz ve yeraltı ülkesine egemen olup yaşamla
özelliklerindendir. ölümü elinde tutan, ayrıca büyü yoluyla doğa
güçlerini yöneten bir tanrıça oluvermiştir.
İros. İsis'e özellikle Anadolu'da tapınıldığı Efes ve
İros Odysseia'da sözü geçen İthakeli bir Bergama'da adını taşıyan tapınakların
dilencidir. Odysseus dilenci kılığında İthake'ye kalıntılarından da anlaşılmaktadır.
verilen ltalia adı - güneye Ausonia denirdi
İsmene. -bütün yarımadaya yayılmış.
Oidipus'la İokaste'nin kızı, Antigone,
Eteokles ve Polyneikes'in kardeşi. İsmene, İthakos.
Antigone'nin tam karşıtı, ölçülü, haddini bilir, İthaka adasına adını veren kurucu
çekingen bir genç kızdır. Sophokles'in kahraman. Zeus soyundandır, iki kardeşiyle
"Antigone" adlı tragedyasında Antigone ile birlikte Korfu adasından İthaka'ya göçer ve
İsmene arasındaki diyalogda, İsmene şöyle adada İthaka şehrini kurar. Kentin başlıca
konuşur: çeşmesinin kuruluşu da ona atfedilir.

"Ah kardeşim, düşün bir kere, zalim talih


İtylos.
babamızı nasıl zillet içinde elimizden aldı,
nasıl kendi ayıplarını kendi ortaya dökerek Thebai'de anlatılan bülbül efsanesinde
kendi elleriyle kendi gözlerini çıkardı; anası İtylos, Aedon'la Thebai'li Zethos'un oğludur.
ve karısı - ikisi de aynı şahıstı - kendini asarak Aedon, eltisi Niobe'nin oğlunu öldürmek
günahkâr hayatına nasıl bir son verdi ve isterken kendi çocuğu İtylos'u öldürür ve ömrü
kardeşlerimizin ikisi de, aynı günde, boyunca dövündükten sonra bülbül haline
birbirlerinin eliyle nasıl yürekler acısı bir getirilip gene İtylos diye ağlar (Aedon).
ölüme kavuştular. Şimdi biz ikimiz kaldık.
Bak, eğer kanuna aykırı hareket edip İtys.
hükümdarın hükmüne ve kudretine karşı Aynı efsanenin Attika'da ve özellikle
gelirsek ne korkunç bir ölümle öleceğiz. tragedya yazarlarınca anlatılışında adı geçen
Hayır, bize yakışan, kadın olduğumuz ve çocuk, Itys, Prokne'nin oğludur, babası da
erkeklere karşı mücadele için Thebai efsanesinde olduğu gibi Zethos değil,
yaratılmadığımızı düşünmektir. Hem sonra Trakya kralı Tereus'tur. Atina kralı Pandion'un
böyle bir hükümdarın tebaası olduğumuz için kızı Prokne ile evlenir (Aedon).
bunlara, hatta daha beterlerine tahammül
etmemiz, lâzımdır. Bunun için, toprak altında İulus.
yatanlara yalvaracağım ve zor karşısında Aeneas'ın oğlu Ascanius'un (Yun. Askanios)
böyle yaptığım için beni affetmelerini İtalya'ya geldikten sonra aldığı ad. İulus
dileyerek, başımızdakilere boyun eğeceğim. Caesar'ın ve onun evlatlığına girdiği için
Çünkü yapamayacağın işlere kalkışmak akıl imparator Augustus'un da üye bulundukları
kârı değildir... Devlete karşı koymak elimden ünlü İulii soyunun atası sayılır. İulus Roma'nın
gelmez." (Antigone). metropolü olan Alba Longa şehrini kurmuştur.

İulus adının kaynağı şöyle açıklanır:


İtalos. Aeneas ortadan kaybolup Latium bölgesinde
İtalya'ya adını veren kurucu kahraman. savaş patlayınca, Ascanius Troya'dan gelme
Italos'un asıl kaynağı üstüne mythos yazarları askerlerle Latium'dan devşirme ordunun
arasında ayrılık vardır, Sicilya'dan, başına geçmiş ve Rutul'larla Etrüsk'lere
Yunanistan'ın batısındaki adalardan, daha başarıyla karşı koymuştur. Ödül olarak
başka yerlerden geldiği ileri sürülür. Çok iyi, kendisine İobum (ya da İolum) adı verilmiş ki,
hak ve barışsever bir kralmış, halkını öyle bu da İuppiter'in bir küçülmesi olsa gerek,
uygar bir hale getirmiş ki, önce yalnız kuzeye yani "Küçük İuppiter" olmuş. Oradan da İulus
çıkmış olsa gerek. pantheon'unun en eski, en büyük tanrısıdır.
Yunan dininin etkisiyle sonradan Zeus'la bir
İuno. tutulmuştur. Roma dininde İupiter gök, gün
Hera ile bir tutulan Romalı tanrıça. Aslında ışığı, hava, yıldırım ve şimşek gibi doğal
İuno ayın değişimlerini simgeleyen bir güçleri simgeleyen tanrıdır, bu yüzden de
tanrıçadır ve İuppiter, İuno, Minerva üçlüsü Fulgurator, Fulminator (şimşek çakan),
içinde Quirinalis sonra Capitolium tepelerinde Tonans, Tonitrualis (gök gürleten), Pulvius
tapınağı olmuştur, İuno'nun daha başka (yağmur yağdıran) sıfatlarıyla anılır. Doğanın
tapınakları da vardır: En önemlisi, Roma büyük yöneticisi sayılan bu tanrıya Roma'nın
kalesinde İuno Moneta'ya ayrılmış olanıydı kutsal tepesi Capitolium'da tapınılırdı. İupiter
(Moneta uyaran, hatırlatan demektir). I. O. Capitolinus'a dikilen tapınağa sonradan İuno
390 yılında Roma bir gece Galya'lıların ve Minerva da alınmış, böylece Capitolium
saldırısına uğrayınca, bu tapınağın kutsal üçlüsü adıyla bu tanrılara tapınılmıştır. Aynı
kazları ötüşleriyle halkı uyandırmışlar ve tepede İupiter Optimus Maximus (en İyi, en
şehrin kurtulmasını sağlamışlardır. büyük İupiter) Roma devletinin koruyucusu ve
yöneticisi olarak tapım görürdü. Konsullar
İuno'ya daha başka sıfatlarla da tapındırdı:
göreve başlamadan gelip ona yakarmak
İuno Lucina doğuma bakmakta ve doğumu
zorundalardı, zafer kazanan başkomutanlar
kolaylaştırmaktadır. İuno Lucina'ya sunu
zafer çelenklerini ve ilk kurbanlarını (ki bunlar
yapılırken herkesin kemer ya da kuşağını
beyaz boğalardı) ona adarlardı. İupiter
çözmesi gerekirdi, çünkü giyside herhangi bir
Roma'nın dış ilişkilerini ve uluslararası
düğüm gebe kadının kurtuluşunu önleyebilir
antlaşmalarını koruyan bir tanrı sayılırdı.
inancı vardır.
Tanrılar arasında tam bir otorite kurduğu gibi,
Roma'da İuno genellikle kadınların devlet otoritesini ve disiplinini simgelerdi.
koruyucusudur, kadınlar arasında da meşru Flamen dialis adıyla görevlendirilen başrahibi
yoldan evlenmiş olanların tanrıçasıdır. Mart İuno'nun başrahibesiyle evlenerek tanrılar
ayının ilk günü kutlanan Matronalia arasındaki kutsal birliği yansıtmakla
bayramında "matrones" yani evli barklı, yükümlüydü.
çocuklu kadınlar hem İuno'nun oğlu tanrı
İupiter'in siyasal rolü bununla bitmez,
Mars'ı, hem de Sabin kadınlarının
Feretrius adıyla Roma'nın savaş alanında da
kaçırılmasından sonra Romalılarla Sabin'ler
baştanrı sayılırdı: Düşmandan alınan bütün
arasındaki barışın kurulmasını anarlardı.
silahlar, öldürülen düşmanların soykaları bu
Roma dininde her erkeğin "genius"u İupiter'e adanır, ayrıca Stator unvanıyla
(Genius) olduğu gibi, her kadının da "İuno"su İupiter'in düşmana karşı koyduğu, Roma'ya
vardı. Bu koruyucu İuno yalnız ölümlülere saldırıların her türlüsünü durdurduğu sanılırdı.
degil, tanrıçalara da bakardı. Tanrıçanın "İuno Durduran anlamına gelen Stator sıfatının
Sororia" (kız kardeşi koruyan İuno) olarak kaynağı şöyle açıklanırdı: Roma'lılarla Sabin'
Horatius efsanesinde de rolü vardır (Horatius). ler arasındaki savaşta Roma'lılar Sabin'lerin
karılarını kaçırdıktan sonra, bir ara Sabin'ler
İupiter (yahut İuppiter). ağır basmış ve şehri almak üzereymişler ki,
Adı Zeus baba, baba tanrı ya da gök tanrı Romulus kılıcını kaldırarak Forum'da İupiter'e
anlamına gelen Di-es-piter (yani Zeus ant içmiş, düşmanı durdurursa olduğu yerde
pater)den türemiş olan İupiter aslında Roma bir tapınak kurmaya yemin etmiş. Tanrı da
Sabin'leri püskürterek Forum'da Palatinus suların koruyuculuğunu vermiş. Ovidius Lara
tepesinin dibinde İupiter Stator'a adanmış ve Lares tanrılardan söz ederken İupiter'in
tapınağa kavuşmuş. İuturna'ya olan aşkını, nympha'nın bin bir

Roma İmparatorluğu çağında imparatorlar biçime girerek tanrıdan kaçtığını anlatır

baştanrı İupiter'le ilişki kurmaya ve doğrudan (Lara). Bir efsaneye göre de İuturna tanrı
İanus'un eşi ve pınarlar tanrısı Fontus'un anası
doğruya İupiter Optimus Maximus'un
olarak gösterilir (İanus, Fontus).
kılavuzluğu ve koruyuculuğu altında
olduklarını belirtmeye çalışırlardı. Kimi
İustitia.
İupiter'i düşünde görüp ondan doğrudan
doğruya esinlendiğini ileri sürer, kimi İupiter'in Roma'da adaletin simgesi. Yunan tanrıları
sıfatlarını kendi adına taktırırdı. Taşra arasında Themis'e değil de, daha çok Dike'ye
kentlerinde ve ele geçirilen yabancı ülkelerde benzemektedir. İustitia Altın Çağda insanlar
Romalıların ilk işi Roma'da Capitolium arasında bulunurken (Soylar Efsanesi),
tepesindeki üçlü tapınağın bir tıpkısını insanların gitgide daha çok suç işlemesi onun
kurmak, böylece İupiter'in devlet tanrısı artık yeryüzünde tutunamamasına yol
olarak egemenliğini kabul ettirmekti. Bu açmıştır. Göğe çıkmış ve burçlar arasında
siyasal niteliğini İupiter Roma devletinin son Bakire burcu olmuştur.
demlerine dek koruyabilmiştir.
İuventus.
İuturna. Gençliği simgeleyen tanrıça. Roma'nın en
Eski adı Diuturna (diuturna sürekli, eski çağlarında Yunan tanrıçası Hebe ile hiçbir
ölümsüz demek) olan İuturna bir su ilişkisi olmadığı halde, sonradan bu iki tanrıça
nympha'sıydı. Kültü Latium bölgesinden benzeşmişlerdir. Ama İuventus'un asıl görevi
Roma'ya sonradan getirilmiş ve Forum'da genç delikanlılar çocuk elbisesini bırakıp "toga
bulunan bir suya "İuturna Havuzu" adı virilis" yani yetişkin erkek toga'sını giydikleri
verilmiştir. Bu pınarın şifalı niteliği olduğu gibi zaman onları korumaktır. İuventus'a
İuturna da iyileştirici bir tanrıça sayılırdı. Mars Capitolium'da İupiter, İuno ve Athena üçlüsüne
Meydanında, sulak bir bölgede bulunan ayrılmış tapınağın içinde ve özellikle
tapınağı Augustus zamanında buraları Athena'nın "cella"sında bir sunağın ayrılmış
kurutulunca kaldırılmıştır. olması bu tanrıçanın eskiliğine delildir. Roma
İmparatorluğu zamanında İuventus tanrıçanın
İmparatorluk dönemi şairleri İuturna'yı
koruyuculuğu altında bir çeşit gençlik
Aeneas'ın düşmanı Turnus'un kız kardeşi
dernekleri kurulmuş, bunlarla imparatorluk
sayarlar ve Turnus'la birlikte savaşa katıldığını
politikasının yayılmasına ve gençlerin askerlik
söylerler. İupiter'in sevdiği bu su perisine tanrı
öncesi bir eğitim görmelerine çalışılmıştır.
ölümsüzlük bağışlamış ve Latium 'daki bütün
K
takılacak ve inek nereye çökerse orada şehir
Kabir'ler. kuracaktır. Kadmos yola çıkar, biraz gittikten
Kabeiroi diye anılan tanrısal varlıklar. sonra bir inek sürüsüne rastlar, ineğin biri her
Kaynakları ve gerçek nitelikleri belli olmayan iki böğründe ayı simgeleyen iki beyaz küre
Kabir'lerin adı Dardanos efsanesinde geçer: taşımaktadır. Kadmos bu ineğin peşine takılır,
Semendirek adasında gizlemleri bulunan bu inek gider, gider, sonunda Boiotia bölgesinde
cinleri Troya yöresine Dardanos getirmiş bir yere çöküp yatar. Kadmos seçilen yerin
(Dardanos). Mitograflara göre babaları, ya da burası olduğunu anlar, ineği Athena'ya kurban
ataları Hephaistos, sayıları da üçtür. Musalara etmek ister, bunun İçin de arkadaşlarını su
ve Demeter, Persephone, Hades gibi tanrılara almaya gönderir. Ares Pınarı adlı çeşmenin
Kabir adının sıfat olarak takılması dikkati önünde bir ejderi tepeler. O sırada tanrıça
çeker. Roma çağında İupiter, İuno ve Minerva Athena ona görünür ve ejderin dişlerini
üçlüğüne de Kabir denmektedir. toprağa ekmesini söyler. Kadmos bunu yapınca
topraktan birdenbire silahlı adamlar çıkıverir:
Adları efsanelere pek karışmayan
Bunlara Spartoi, yani ekilmiş adamlar adı
Kabir'lerin Bergama akropolünde Zeus'un
verilir. Hepsi dev gibi yabani adamlardır.
doğuşuna tanıklık ettikleri, sonra da Rhea'nın
Doğar doğmaz birbirleriyle kavgaya tutuşurlar,
alayında bulunan cinlere karıştıklan söylenir.
yalnız beşi sağ kalır, bunlar da Kadmos'a şehri
Bütün bu belgelerden Korybantlar ve
kurmak için yardım ederler. Ne var ki Kadmos
Kuretalar gibi Ana Tanrıça tapımıyla ilgili
Ares'in kutsal ejderini öldürmüş olma suçunun
oldukları anlaşılmaktadır (Kybele).
cezasını çekmelidir: Yedi yıl boyunca tanrıya
köle olarak hizmet etmek zorunda kalır, sonra
Kader.
gelir Thebai'ye kral olur. Başta Athena olmak
Bkz. Moira.
üzere tanrılar onu korur. Zeus Ares'le
Aphrodite'nin kızı Harmonia'yı Kadmos'a eş
Kadmos.
olarak verir ve düğünleri parlak bir törenle
Thebai şehrinin kurucusu Kadmos, Thebai
kutlanır. Kadmos tepesi adını alan Thebai
efsanelerinin başında, özellikle tragedyaya
kalesine tanrılar armağanlarıyla birlikte
konu olmuş birçok kahramanın atası olarak
gelmişlerdir. Harmonia'ya verilen düğün
görülür. Efsanesi bütün Akdeniz bölgesine,
hediyeleri dillere destan olmuş, sonra da
Anadolu ve Afrika'ya yayılmış, kişiliği bölgenin
Thebai hanedanının başına gelecek birçok
yerli tipleriyle kaynaşmıştır.
belaları doğurmuştur. Bunların en önemlisi
Kadmos, Agenor'la Telephassa'nın oğludur, Kharit tanrıçaların dokuduğu bir elbise ve
İo soyundandır (Tab. 10). Europe, Phoiniks ve demirci tanrı Hephaistos'un yaptığı bir altın
Kiliks'in kardeşidir. Europe kaçırılınca, Agenor kolyedir. Söylentiye göre bu gerdanlığı
oğullarını kızı aramaya gönderir (Agenor). Kadmos'a Zeus kendisi vermiş, birine göre de
Anasını da birlikte götüren Kadmos bu Europe kardeşine hediye etmişti. Her iki
aramanın boş olduğunu anlar ve bir süre armağanın da sonraki efsanelerde sözü geçer
Trakya'da kaldıktan sonra, anası da ölünce, (Harmonia, Amphiaraos, Eriphyle, Alkmaion).
Delphoi kehanetine ne yapacağını sormaya
gider. Tanrı sözcüsü Eupore'nin izini Kaeira.
aramaktansa, bir şehir kurması gerektiğini Kodros'un oğlu Neleus efsanesinde rol
söyler. Karşısına çıkacak bir ineğin ardına oynayan Milet'li bir çömlekçi kız. Neleus
Atina'dan göçmeden, nereye yerleşmesi kâhinlerdendir. Homeros onu İlyada'da şöyle
gerektiğini tanrı sözcüsüne sormuş, aldığı tanıtır (İl. 69 vd.):
cevapta yeni yurdunun bir genç kızın elinden
suyla toprak alacağı yerde bulunduğu
Kalkhas, Thestor'un oğlu, tanrı
söylenmiş. Neleus da dolaşa dolaşa Miletos
sözcülerinin en büyüğü,
bölgesine gelmiş, orada bir mühür izini almak
biliyordu her şeyi, geçmekte olanı, geçmişi,
için yolda rastladığı Kaeira adında bir kızdan
geleceği.
çamur istemiş, kız da toprağa su karıştırarak Phoibos Apollon verdiydi bu hüneri ona,
bunu yapınca tanrı sözü yerine gelmiş. Neleus bu hünerle geldiydi ta İlyon 'a Akha’ların
Miletos'ta kral olmuş, ayrıca da dolaylarında gemileri.
üç şehir kurmuş (Neleus 2).

Kakasbos. Troya savaşından önce de, sonra da


Kalkhas'ın yönetmediği bir tek olay yoktur,
Lykia ve Pisidia bölgelerinde at üstünde
geleceği görür, haber verir, sözüne uyulursa,
ayakta durur gösterilen bir tanrı figürü.
doğru yoldan gidilmiş olur, uyulmazsa tanrı
Burdur'un Tefenni İlçesinde bu tanrı kayalara
belalarıyla karşılaşılır. Kalkhas'ın rol oynadığı
oyulmuş olarak görülmektedir.
olaylar şöyle özetlenebilir: Alkhilleus dokuz
yaşındayken, Kalkhas Troya'nın ancak Akhilleus
Kalais.
katılırsa alınabileceğini, ama savaşta yiğidin
Kalais ve kardeşi Zetes, rüzgâr tanrı
öleceğini bildirmiş de bunun üzerine
Boreas'ın oğullarıdır. Boreasoğulları diye de
Akhilleus'un anası Thetis onu kız kılığına
anılırlar ve kanatlı birer cin olarak
sokarak Skyros kralının kızları arasına saklamış
canlandırılırlar. Argonaut'lar efsanesinde rol
(Akhilleus). Akha ordusunun Aulis'ten ilk yola
oynayan Kalais'le Zetes, kral Phineus'u
çıkışında Kalkhas sunak sütünde bir yılanın bir
Harpyalardan kurtarmışlar (Argonautlar).
kuşu yediğini görünce, Troya şehrinin ancak on
yıllık bir abluka sonunda alınabileceğini
Kalamos.
söylemiş (Agamemnon). Ordunun ilk Mysia
Kamış anlamına gelen Kalamos, ırmak
çıkışında Telephos'un sözlerini onaylamış
tanrı Maiandros'un (Büyük Menderes)
(Telephos). İkinci Aulis durağında
oğluymuş. Rüzgâr tanrı Zephyros'la Hora'ların
İphigeneia'nın kurban edilmesini salık vermiş
birinin oğlu olan Karpos adlı bir delikanlıya
(İphigeneia). Troya savaşında ordular arasında
tutkunmuş. İki genç bir gün ırmakta yüzerken,
veba çıkınca, nedenini bildirmiş ve Apollon
Kalamos arkadaşını geçmek istemiş, Karpos bu
rahibi Khryses'e kızı Khryseis'in geri verilmesi
yarışmada boğulmuş. Kalamos buna o kadar
gerektiğini bildirerek, Agamemnon'u kızdırmış,
üzülmüş ki kuruya kuruya bir kamış haline
onunla Akhilleus arasında kavga çıkmasını ve
gelivermiş. Adı meyve anlamına gelen Karpos
İlyada'da konu olacak Akhilleus'un öfkesini
da güzün ölüp ilkyazda dirilen tarla yemişine
kışkırtmış (bkz. İlyada, birinci bölüm). Paris
dönüşmüş. Karpuz sözcüğü oradan gelmedir.
öldükten sonra, Troya'nın düşmesi için
Helenos'u ele geçirmek gerektiğini de o
Kalkhas.
söylemiş (Helenos). Tahta atın yapılmasını ve
Kalkhas Yunan efsanesinde, özellikle Troya
şehre sokulmasını salık verdiği gibi, kendisi de
destanlarında adı geçen en ünlü
atın içine saklananlardandır. Dönüş
efsanelerinde de Kalkhas'ın rolü büyüktür: Rhesos'un anasıdır (Linos, Rhesos).
Tanrıça Athena'nın Aias'a yapılan haksızlık
yüzünden Akha'lara kızdığını, bu yüzden Kallirhoe.
dönüşlerine engel olacakını bildiği için (Aias), Güzel akışlı anlamına gelen Kallirhoe
kendisi Akhalarla Yunanistan'a dönmek birçok efsanelik kişilerin adıdır:
istememiş; Amphiaraos'un oğlu bilici
(1) Okeanos'un, Tethys'in kızı Khysaor'la
Amphilokhos'la birlikte gemiye binip, Anadolu
birleşmesinden iki canavar, Geryoneus'la
kıyılarında Kolophon şehrine çıkmış ve orada
Ekhidna doğar (Tab. 6).
kalmış (Amphilokhos). Kader Kalkhas'ın
Anadolu'da ölmesini buyuruyor, kâhin de bunu (2) Irmak tanrı Akheloos'un kızı.
biliyordu: Kendisinden daha usta bir biliciyle Alkmaion'la evlenir ve Akarnan'ı doğurur
karşılaştığı gün Kalkhas'ın ömrü sona erecek (Alkmaion, Akarnan).
diye bir tanrı sözü varmış, Kolophon'da (3) Irmak tanrısı Skamandros'un kızı.
Kalkhas kâhini Mopsos'u bulmuş, birbirine Tros'la evlenerek İlos, Assarakos ve
sorular sormuşlar, Mopsos hepsini bilmiş, Ganymedes'i doğurur (Tab. 17).
Kalkhas bilememiş. Öfkesinden canına kıymış
(4) Libya kralı Lykos'un kızı. Bir efsaneye
ve Kolophon'un yakınında Notion şehrine
göre Troya savaşından sonra Diomedes'in
gömülmüş derler (Mopsos). Anadolu ile ilgili
gemisi fırtınaya uğrar ve Libya kıyılarına varır.
birçok efsanelerde Kalkhas'ın yanılgıları
Lykos onu Ares tanrıya kurban etmek ister,
anlatılır: Lykia kralı bir sefere çıkacak olmuş,
ama Diomedes'e gönül vermiş olan kızı yiğidi
sonucu üstüne Kalkhas'a da Mopsos'a da
kurtarır. Kallirhoe, Diomedes'ten yüz
danışmış, Kalkhas zafer kazanacağını, Mopsos
görmeyince kendini asar (Lykos).
yenileceğini öngörmüş. Mopsos haklı çıkınca,
Kalkhas kendini öldürmüş. Aiolya bölgesinde,
Kalydon.
Myrina yakınındaki bir kutsal koruluğa Kalkhas
Kalydon avı (bkz. Meleagros).
bir bağ ekmiş, ama ora bilicilerinden biri
bağının şarabını içemeyeceğini söylemiş,
Kalypso.
şarabı içmek üzereyken Kalkhas bu söze öyle
Odysseia'nın en sevimli kişilerinden
gülmüş ki boğulmuş ve şarabı içemeden
Kalypso'yu bir gizem perdesi örter. Adı da
ölmüş.
öyle: Yunanca saklamak, gizlemek anlamına
gelen "kalyptein" fiilinden türeme. Saklı
Kalliope.
tanrıça mı, saklayan tanrıça mı demeli
Adı güzel sesli anlamına gelen Kalliope
Odysseus'u, eşi Penelope'den sonra en çok
dokuz Musa'ların biridir. Hesiodos
seven bu kadına? Tanrıçalığı da bir tuhaf,
Theogonia'nın başında Musa'lara seslenip,
Homeros ona Olympos tanrıçalarının en
hepsinin adını sayarken Kalliope için "hepsinin
büyüklerine verdiği "dia theaon" (yüce tanrıça,
başı sayılan Kalliope" der.
tanrıçaların yücesi) unvanını verir, öte yandan
Erken ilkçağlarda Musa'ların yetki alanı da bir nympha olduğunu söyler. Başka mythos
sınırlanmış değildir, ama İskenderiye şiirinde yazarları, Atlas'la Pleione'nin kızı, yani
Kalliope lirik şiirin esin perisi sayılır. Başka Pleiad'ların biri olduğunu ileri sürerler, kimi de
kaynaklarda epik şiirin denir. Kimi efsaneye der ki güneş tanrı Helios'la Perseis'in kızıymış.
göre Kalliope Seiren'lerin, ozan Linos'un ya da Hiç önemi yok, Kalypso öyle kanlı canlı olarak
karşımıza çıkar ki, kimin nesi olduğunu çıktı karaya menekşe rengi denizden,
araştırmak aklımızdan bile geçmez. Nausikaa, yürüdü, gitti koca mağaraya doğru,
Penelopeia, Andromakhe gibi Homeros'un o mağarada güzel örgülü Nymphe

yarattığı ölümsüz, unutulmaz kadın otururdu.


Buldu onu İçinde mağaranın.
tiplerinden biridir. Odysseia'nın ilk
Kocaman bir ateş vardı ocakta,
dizelerinden şöyle tanıtılır bize (Od. I, 11
kokusu uzaklara yayılıyor, sarıyordu odayı
vd.):
çatır çatır yanan dağ servisinin, mazı
ağacının.
Kalypso içerde altın mekikle tezgâhına gide
Ölüm uçurumundan kurtulanlar
gele.
kurtulmuştu,
savaştan ve denizden dönenler dönmüştü,
bir Odysseus kavuşmamıştı yurduna ve
Hermes Kalypso'ya Odysseus'u yurduna
karısına,
göndermesi gerektiğini söyleyince, yüce
oyuk mağaralarda alıkoymuştu onu
Nympha'nın ilk tepkisi öfke olur, tanrılara
Kalypso yüce tanrıça,
yanıp tutuşuyordu, güzel peri, kocası olsun çatar kendisinin ölümlü bir erkekle sevişmesini
diye. kıskanıyorlar diye, ama sonra da Odysseus'a
tanrıların kararını bildirir ve ona bir sal
yapmasında yardım edip şöyle uğurlar
Ama Odysseus yurduna özlem çekmektedir sevgilisini (Od. V, 263 vd.):
(Od.V, 151 vd.):

Kalypso uğurladı Odysseus 'u adadan


Kıyıda oturur buldu (Kalypso) onu, beşinci günü,
boyuna gözyaşı akıyordu gözlerinden, onu yıkamış, urbalar giydirmişti güzel
tüketiyordu tatlı ömrünü, dönüşünü özleye kokulu
özleye, Bir tulum siyah şarap vermişti yanına,
Nymphe 'den hoşlanmıyordu artık o, daha büyük bir tulum dolusu da su,
İsteksiz uzanıyordu geceleri mağarada onun koymuştu kumanyayı bir meşin torbaya,
yanına. her türlü yiyecek vermiş bol bol.
Gündüzleri kayalarda, kumsallarda yer Ardından uğurlu, tatlı bir yel saldı,
bitirirdi kendini Odysseus da sevinç içinde açtı rüzgâra
gözyaşları, hıçkırıklar, iniltilerle yelkeni.
bakardı boyuna hasat vermez engine,
bakardı iki gözü iki çeşme.
Kalypso'nun başkaca da adı geçmez
destanda. Şimdi bakalım, tanrılardan uzak,
Sonunda tanrılar acır Odysseus'a, Zeus denizle çevrili ıssız bir adada oturan ve
Hermes'i buyruklarla gönderir Kalypso'ya. Olympos'luları hor görmese de, onlardan ayrı
Haberci tanrı Ogygie adasında güzel perinin bir biçimde yaşayan, onlara baş kaldırmayı göz
oturduğu mağaraya uçup gelir, gördüğü alan bu saklı tanrıça kim? Odysseia'ya
manzara şudur (Od. V, 55 vd.): yazdığımız önsözde (s. 31) bu soruya cevap
vermeye çalıştık: Bilginler uzun
araştırmalardan sonra Kalypso'nun Ogygie
Varınca ta uzaklardaki adaya,
adasının Malta olduğu sonucuna vardılar. Malta
müzesinde bizim Anadolu kazılarından bol bol haber verir, Meloslular da kendi törelerine
çıkan Ana Tanrıça heykelcikleri gibi geniş göre karılarını da şölene getirmek için izin
kalçalı figürinler bulunmaktadır, Malta adasına isterler. Yerliler bunu kabul eder, göçmenlerin
ise çok eski zamanlarda Fenikelilerin ayak karıları elbiselerinin altında kılıç, kama
bastığı ve oraya Maleth, yani saklı liman, saklı saklarlar, Kryassos'lular kocalarına saldırınca,
koy adını verdikleri anlaşılmıştır. Kalypso bu göçmenler silaha davranıp hepsini öldürürler.
Maleth adının Yunanca çevirisi olsa gerek. Kryassos şehrini yerle bir ettikten sonra Yeni
Olympos tanrı dünyasından uzakta, başka bir Kryassos diye bir şehir kurarlar, Kaphene'yle
tanrı düzenini simgeleyen kadının egemen Nymphaios birer tanrı gibi saygı görür.
olduğu anaerkil bir düzenin tanrıçası olan Plutarkhos'un anlattığı bu masal besbelli ki
Kalypso, Kybele'nin, yani Anadolu'nun Ana Yunanlı göçmenlerin Karia yerlilerine
Tanrıçasının bir benzeri, başka adla bir tıpkısı yaptıkları mezalimi örtmek için
olmasın? Odysseus, serüvenleri sırasında iki uydurulmuştur.
kez -biri Kirke, öteki Kalypso- kadın eline
düşer, kurtulamaz onların etkisinden. Bu iki Karkabos.
kadın tanrıça tipik Ana Tanrıça nitelikleri Kuzey Yunanistan'da Trakya ve Makedonya
taşır. Bunun ilerde daha belirgin biçimde bölgelerinde hüküm süren Triopas'ın oğlu.
aydınlanacağına güvenilebilir (Kirke). Triopas öyle zalim bir zorbaymış ki, Karkabos
yurdunu kurtarmak için babasını öldürmek
Kapaneus. zorunda kalmış, sonra da suçundan arınmak
Thebai'ye karşı Yediler seferine katılan için kral Tros'un yanına, Troas bölgesine
Argos'lu önderlerden biri (Amphiaraos, sığınmış. Troya kralları ona toprak vermişler, o
Adratos). Kapaneus, dev boylu, yaman bir da Zeleia diye bir şehir kurmuş (Erdek'in
adamdır, tanrılardan çekinmez, Thebai'ye güneyinde, bugünkü Sarıköy?), orada
saldırıda, şehri ateşe vermek ister, ama Zeus yerleşmiş. Karkabos, Troya savaşında
tam Kapaneus'un sura tırmanacağı anda onu Troyalılardan yana çarpışan Pandaros'un
yıldırımıyla vurur ve öldürür. Karısı Euadne, atasıdır (Pandaros).
ölüsünün yandığı odun yığınına atar kendini ve
onunla birlikte yanar. Oğlu Sthenelos Troya Kassandra.
savaşına katılır. Troya kralı Priamos'la karısı Hekabe'nin kızı
(Tab. 16). Kassandra, Troyalı kral çiftinin,
Kaphene. Hektor ve Paris'ten sonra, en ilgi verici
Anadolu'nun Karia bölgesiyle ilgili bir evladıdır. Bu genç kızın yürekler acısı bir
efsane. Kaphene, Karia şehri Kryassos'lu bir kaderi, trajik bir kişiliği vardır. Geleceği
kızmış, Melos adasından gelen göçmenler görme gücüyle yıkımları önlemeye çalışan,
Nymphaios adlı önderlerinin kılavuzluğunda ama sözünü geçiremediği için başına gelen
gelip Karia'ya yerleşince, Kaphene belalardan iki misli etkilenip üzülen bilicinin
Nymphaios'a gönül verir, ama Kryasos'lular bu dramını simgeler Kassandra; bugünün anlayış
göçmenlerin fazla yayılmasından korkarak ve deyimine göre uzağı gören bilinçli bir
onları yok etmek çarelerini düşünürler. insanın dramını.
Melos'luları büyük bir şölene çağırırlar, silahsız Efsaneler Kassandra'nın bu gücünü çeşitli
gelecekleri şölende onları topluca öldürmektir yorumlarla anlatır. Birine göre, Kassandra'yla
amaçları. Ne var ki Kaphene Nymphaios'a işi
ikiz kardeşi Helenos bebekken, Priamos'la Laokoon'un da yardımıyla atın içeriye
Hekabe Thymbralı Apollon şerefine, tanrının alınmasını önlemeye çalışmıştı. Troya yağma
şehir dışında bulunan tapınağında bir şenlik edilirken Kassandra'nın Athena tapınağına
düzenlemişler ve tören sonunda çocuklarını sığındığını, orada küçük Aias'ın saldırısına
tapınakta unutup gitmişler. Ertesi sabah uğradığını anlatan bir efsane de vardır. Aias
almaya geldiklerinde korkunç bir manzarayla Kassandra'yı sarıldığı tanrıça heykelinden
karşılaşmışlar: Kassandra'yla Helenos çekip uzaklaştırır, ama günah işlediği için
beşiklerinde uyuyorlar, ama iki yılan Akha'larca taşlanmaktan zor kurtarır kendini
çevrelerini sarmış, gözlerini, kulaklarını (Aias). Kassandra, Agamemnon'a köle olarak
yalıyordu. Bu eylemle çocukların duyuları verilir sonunda, ama bununla bilici kızın asıl
arınmış, insanların göremediği, duyamadığı çilesi başlar. Agamemnon Priamos'un kızına
gerçeklerin algısına açılmış oluyordu. İkisi de vurulur, onu kendine eş edip Mykene'deki
kâhin olmuştu. sarayına götürür. Kassandra o zamana kadar
kız oğlan kız kalmış, birçok talipleri çıktığı
Başka bir efsane Kassandra'nın biliciliğini
halde, evlenmemişti. Babası onu Othryoneus
şöyle açıklar: Tanrı Apollon Priamos'un güzel
adlı bir Anadolulu yiğide verecekken, bu
kızına âşık olur, kendini verirse ona bilicilik
adamın savaşta ölmesiyle Kassandra bekâr
yetisini armağan edeceğini söyler, Kassandra
kalmıştı (Othryoneus).
kabul eder, ama tanrıdan yetiyi aldıktan sonra
kendini vermeye yanaşmaz. Tanrı da öfkelenir, Kassandra'nın Agamemnon'un tutsağı
kızın ağzının içine tükürür, böylece verdiği olarak Yunanistan'a geliş efsanesi tragedyaya
armağanın etkisiz kalmasını sağlar: Kassandra konu olmuş ve Aiskhylos'a en güçlü
geleceği görebilecek, gördüğünü de oyunlarından biri olan "Agamemnon"u
haykıracak, ama kimseyi söylediklerinin esinlemiştir. Kassandra asıl bu dramla kendini
doğruluğuna inandıramayacaktır. Kassandra büsbütün dile getirmek firsatını bulur: Mykene
böylece Pythia ya da Sibylla gibi tanrıyı içine sarayında Agamemnon'un da, kendinin de
alan, tanrı gücüyle dolarak kehanette bulunan başına gelecekleri, Klytaimestra'nın eliyle
bir sözcü olur, Helenos ise daha çok kuşların öldürüleceklerini açık açık görür, haykırır,
uçuşuna ve dış işmarlara bakarak geleceği bağırır, dövünür, ama hiçbir şeyi önleyemediği
haber veren bir yorumcudur. Her ikisi de gibi, bu yıkımı da, ölümü de önleyemez. Bunu
talihsizdir. anlayınca Apollon'un bağışladığı bilicilik
hünerine lanet okur.
Kassandra Troya tarihinin bütün olaylarını
önceden görmüş ve söylemiştir: Paris,
Kassiepeia.
çocukken bırakıldığı İda dağından dönünce, bu
delikanlının hemen öldürülmesini istemiş, Andromeda'nın anası Kassiepeia
sonra Yunanistan yolculuğu dönüşünde güzelliğiyle fazla övünen bir kadınmış, Nereus
Helena'yı getirdiği zaman, bu kadının Troya'nın kızları, ya da Hera'yla boy ölçüşecek olmuş.
yıkımına yol açacağını, geri gönderilmesi Tanrıçalar da Poseidon'dan öçlerini almasını
gerektiğini bildirmiş. Priamos Hektor'un istemişler. Deniz tanrı bir ejder göndermiş,
ölüsüyle Akhilleus'un barakasından çıktığında, Kassiepeia kızını bu ejdere kurban etmek
daha Troya'da kimse farkına varmadan zorunda kalmış, tam canavarın eline
geldiğini o haber vermiş, şehrin yıkımına geçecekken yiğit Perseus kızı kurtarmış
yakın, tahta at surların önüne dikildiğinde, (Andromeda, Perseus).
Kassiepeia'nın yurdu üstünde mitograflar Kekrops'un krallığı sırasında tanrılar
arasında ayrılık vardır, kimi Suriyeli, kimi yeryüzündeki şehirleri aralarında paylaşmaya
Aithiopialı olduğunu yazar. Efsanesinin güney kalkışmışlar. Atina'ya Poseidon ve Athena talip
Akdeniz kıyılarıyla ilgili olduğu bellidir. olmuşlar ve armağanlar yarışmasına girmişler,
yargıç olarak aldıkları Kekrops da Poseidon'un
Kastalia. akropol'ün üstünde yarattığı tuz gölünü
Delphoili bir genç kızın adı. Apollon beğenmeyip zeytin ağacını diken Athena'ya
Tapınağının yanında tanrının saldırısına ödül verince, tanrı öfkesinden Afrika'yı sular
uğrayınca kendini orda fışkıran bir kaynağın altında bırakmış.
sularına atar. Kaynak, tanrı Apollon'a adanmış Kekrops barışsever, uygar bir kral olarak
ünlü Kastalia pınarı olur. anılır: Şehir kurmasını, ölüleri gömmesini,
giderek yazı yazmasını da o öğretmiş
Kastor. yurttaşlarına (Athena).
Bkz. Dioskurlar.
Keleos.
Katreus. Demeter efsanesinde rol oynayan efsanelik
Minos'la Pasiphae'nin oğlu ve Atreus'un Eleusis kralı (Demeter).
karısı, Agamemnon'la Menelaos'un anası olan
Aerope'nin babası (Tab. 15). Kentauroi (Kentaur'lar).
Kentaur'lar, yani at adamlar yarı insan,
Kaunos. yan hayvan bedenli yaratıklardır. Önden
Miletos şehrinin kurucusu Miletos'un oğlu, bakınca başları, göğüsleri ve kolları, kimi
Byblis'in ikiz kardeşi. Byblis’le doğadışı ilişkisi zaman da ön bacakları insan gibidir,
yüzünden Miletos'tan sürülmüş ve gidip karınlarından arkası at biçimindedir. Yeleleri,
Karia'da Kaunos şehrini kurmuş (Byblis). kuyrukları vardır. Dağlarda, ormanlarda
Kaunos şehrinin yıkıntıları bugün Köyceğiz yaşayan bu at adamlar çig et yer, çokluk
Dalyanının önünde göz alabildiğine bir sazlığın yabanıl ve azgındır.
dibindedir. Efsaneye göre, Kentauros (ya da
Kentaur'ların hepsi) Hera’nın bir görüntüsünü
Kekrops. alan Iksion'dan doğmadır (İksion). Yalnız iki at
Merkezi Atina olan Attika bölgesinin adamın kaynağı başkadır: Kheiron, Kronos'Ia
efsanelik kralı (Tab. 24). Doğrudan doğruya Philyra'nın, Pholos ise Silenos'la bir orman
topraktan fışkırmış olduğu söylenen Kekrops, perisinin birleşmelerinden doğmuştur
Attika'nın ilk kralı sayılır, bir zamanlar "Akte" (Kheiron, Pholos). Bu ikisi öbürlerine
(kıyı) diye anılan bölgeye onun adına benzemez, insansever, konuksever, bilgili ve
Kekropeia denmiş. Kekrops, Aglauros'la yararlıdırlar.
evlenmiş ve Erysikhton (Erysikhton) diye bir
Kentaur'lar Herakles efsanesinde rol oynar:
oğlu ve Erikhtonios efsanesinde rol oynayan üç
Herakles, Erymanthos yaban domuzunu
kızı olmuş (Aglauros).
avlarken Pholos'a konuk olmuş, at adam yiğide
Kekrops'un gövdesi onun topraktan doğmuş pişmiş etler ikram etmiş, kendisi de çiğ et
olduğunu şöyle belli edermiş: üstü insan, altı yiyecekken, Herakles şarap istemiş, Pholos
yılan biçimindeymiş. Dionysos'un Kentaur'lara armağan ettiği bir
testi şarabı bulunduğunu, ama hepsinin malı götürür, orada sevişirler ve tanrıça Phaethon'u
olduğu için bunu açmaya cesaret edemedigini doğurur (Eos). Ama Kephalos tanrıçanın
söylemiş, yiğidin ısrarı üzerine getirmiş ve yanında uzun zaman kalmaz, ondan ayrılıp
içmeye başlamışlar. Derken şarap kokuşuna Attika'ya gelir ve Prokris'le evlenir.
gelen at adamlar kocaman taşlar ve çam
Prokris'le evliliği de hadiseli geçer.
ağaçlarıyla Herakles'e saldırmışlar. Yiğit
Kephalos'la Prokris çok sevişmektedirler, ama
hepsinin hakkından gelmiş ve onları
günün birinde Kephalos karısını denemek
kovalarken Kheiron'u da bir okuyla yaralamış.
hevesine kapılır, evden gidiyormuş gibi yapıp
Herakles bu yarayı iyi etmeye çalışmış,
başka kılıkta karısının yanına sokulur ve onu
başaramamış, ölümsüz olan Kheiron o kadar
parlak armağanlarla elde etmeye çalışır.
acı çekiyormuş ki, ölmek istemiş,
Prokris uzun zaman dayandıktan sonra,
ölümsüzlüğünü yüklenecek birini aramış.
kanacak gibi olur, o sırada Kephalos kendini
Prometheus bu işe razı olunca, Kheiron
tanıtır. Prokris öfkesinden dağa kaçar,
ölümsüzlüğü ona vererek ölmüş.
Kephalos ardına düşer, sonunda barışırlar. Ama
Kentaur'lar üstüne çok revaç bulmuş, iş bununla bitmez: Bir gün Prokris kocasından
özellikle birçok ünlü kabartmalara konu olmuş şüphe edecek olur: Avlanırken bir Nympha'yı
bir efsane de Kentaur'Iarla Lapith'ler çağırdığı haberini kocasının uşağından alınca,
arasındaki savaştır. Parthenon tapınağının gizlice onu izlemeye koyulur. Kephalos
büyük heykeltıraş Phidias'ın elinden çıkma çalılıklar arasında çatırtılar duyunca, hedefini
metop kabartmaları işte bu savaşı canlandırır. şaşmaz bir okla Prokris'i vurur. Prokris can
Lapith'ler Thessalia'da oturan bir boydur. çekişmektedir, ölmeden hatasını kabul eder.
Bunların önderi Peirithoos Hippodameia ile Kephalos Areopagos mahkemesinde yargılanır,
evlenecekken, düğününe Kentaur'ları da suçlu görülüp sürülür. Kephalos arkadaşı
çağırır, şarap içmeye alışık olmayan bu at Amphitryon'un yanına sığınır ve onun
adamlar düğün şöleninde sarhoş olup gelini seferlerine, savaşlarına katılır (Amphtryon).
kaçırmaya kalkışırlar. Lapith'lerle Kentaur'lar
arasında korkunç bir boğuşma başlar. Sonunda Kepheus.
Lapith'ler savaşı kazanır ve at adamları (1) Arkadya kralı, Argonaut'lar seferine
bölgeden kovarlar. katılır ve Herakles efsanesinde rol oynar.
Deianeira'yı kaçırmak isteyen, sonra da Kepheus yönetimi kızı Sterope'ye bırakarak
ona Herakles'in ölümüne sebep olacak iksiri Herakles'le birlikte Lakedaimon'a karşı savaşa
veren at adam Nessos için bkz. Nessos, Dei- girişir. O sırada Sterope Gorgo'nun kafasından
aneira, Herakles. kesilmiş bir kılla düşmanı püskürtmek gücünü
elde eder. Ama Kepheus ve oğulları savaşta
Kephalos. ölürler.

Kephalos'un kaynağı üstüne anlatılan (2) Aithiopia kralı Belos'un oğlu,


efsaneler birbirini pek tutmamaktadır: Kimine Kassiepeia'nın kocası, Andromeda'nın babası.
göre Deukalion'un soyundandır, kimine göre Öldükten sonra yıldızlar arasına katılır
Hermes'le Herse'nin yahut da Atina kralı (Andromeda).
Pandion'un oğludur.
Ker-Keres.
En ünlü efsanesi Şafak tanrıça Eos
tarafından kaçırılmasıdır. Eos onu Suriye'ye Hesiodos'un Theogonia'sında Ker bir ölüm
tanrıçasıdır, şöyle tanımlanır (Theog. 211 vd.):

Tıpkı Hesiodos gibi Homeros da ölümü


Gece üç ölüm tanrısı yarattı: simgeleyen tanrıçaları insanın kader ipliğini
Korkunç Moros, kara Ker ve Thanatos'u büküp günün birinde kesen Moira'lar (Moira,
Uyku’yu ve sürü sürü Düş’leri. Lat. Parca) gibi görür ve Ker'i, ister tekil, ister
Kimseyle yatmadan kendi başına çoğul olarak bir insanın, ya da bütün bir
yarattı onları karanlık Gece.
ulusun alın yazısı diye canlandırır: Akhilleus
iki ayrı kaderle karşı karşıyadır, birinden birini
Ne var ki, birkaç dize ötede, Keres, yani seçmek zorundadır. Kısa ömürlü olup büyük bir
ölüm tanrıçalarından çoğul olarak dem vurulur ün kazanmayı seçer.
ve bunlar kader tanrıçaları Moira'larla bir Ölüm yazgısı, ecel anlamına gelen bu Ker
tutulur. iki düşmanı simgeleyen birer tanrıça gibi de
Homeros destanlarında, özellikle İlyada'da çıkar karşımıza. Akhalarla Troyalılar arasındaki
Ker, Keres kavramı sık sık karşımıza çıkmakta, savaşın en kızgın bir anındayız (İl. VIII, 70
bu kavramın üç anlamda kullanıldığı göze vd.):
çarpmaktadır.

Ker, ölüm anlamına gelen bir cins ismidir, Gökyüzünün tam ortasına gelince gün
kara, uğursuz ve belalı gibi sıfatlarla nitelenir bir altın terazi kurdu baba tanrı,
ve "getirdi aklına ölümü", "kara ölümden bir kefeye Troya’lıların kara ölümünü kodu,
tiksinir" gibi deyimlerde kullanılır. Kimi yerde bir kefeye Akha larm kara ölümünü.

has isim olup, ölümü simgeleyen tanrıça - ya


da tanrıçalar - için kullanılır (İl. XVIII, 535
Ker, yani ecelin tartılması olayı asıl
vd.):
Hektor'la Akhilleus söz konusu olunca,
dramatik bir nitelik kazanır (fi. XXII, 209 vd.):
Aralarında Kavga, Boğuşma ve uğursuz
Ölüm de vardı,
... Bir altın terazi kurdu baba tanrı
Ölüm kimini yakalıyordu yeni yaralanmış,
acıklı ölümün iki tanrıçasını kodu kefelere,
diri,
biri Akhilleus'unkiydi, biri at sürücüsü
kimini yarasız, beresiz yakalıyordu,
Hektor'unki,
bir sürü ölüyü de çekiyordu kargaşalıkta
ortasından tuttu, kaldırdı teraziyi,
ayaklarından,
ağır bastı Hektor'un kara günü,
sırtında bir elbise vardı, erlerin kanıyla
kefe düştü, yuvarlandı Hades'e dek.
kızıla boyalı.

Ecel gelip çatınca, hiçbir tanrının Zeus'un


Burada Ker, Thanatos tanrının dişisidir.
bile elinden bir şey gelmez. Burada Apollon
Başka yerde Ker bir değil, birçoktur (İl. XI,
tanrı Hektor'u korumaktan vazgeçmek zorunda
338):
kalır, Hektor her eylemiyle yavaş yavaş
Ker'ine, yani eceline kavuşacaktır.
... Gittiler kara Ölüm tanrıçalarının peşi Homeros ve Hesiodos'tan sonraki klasik
sıra...
çağda Ker'ler kendilerine özgü kişiliği yitirip
Moira'larla karışır, kimi zaman Erinys'lerden Hermeias'la gök gözlü Athene bana
güzel şeyleri bozan, kirleten bir çeşit kötü kılavuzluk etmişti.
kader diye söz eder, onları böylece
Harpya'lara benzetir. Halk geleneğinde
Herakles'in on ikinci işi sayılan bu başarısı
Ker'lerin ölülerin ruhlarıyla bir tutulduğu,
efsanede eşsizdir (Herakles). Kerberos ölüler
bunların kötülüğünden korunmak için onlara
ülkesinin bekçisidir, görevi dirilerin içeriye
Anthesteria bayramlarında kurbanlar kesildiği
girmesini ve bir girenin bir daha dışarıya
görülür.
çıkmasını önlemektir.

Keramos. Kerberos çokluk üç başlı - kimi anlatımda


Atina'nın Kerameikos mahallesine adını elli, ya da yüz kafalı - bir köpek olarak
veren efsanelik kişi. Dionysos'la Ariadne'nin gösterilir. Kuyruğu kocaman bir yılandır,
oğlu sayılan Keramos, adından da anlaşıldığı sırtında kara yılanlar dikilir. Bu korkunç hali
gibi, çömlekçilik sanatının kurucusudur. ve Hades'in giriş kapısında zincirlerle bağlı
Nitekim Kerameikos mahallesi gibi, Anadolu'da olduğu yerden havlamalarıyla ölü ruhları
adını taşıyan bütün bölgeler (Kerme dehşete düşürür. Vergilius'un "Aeneis"
körfezinde Keramos - bugün Ören - şehri ve destanında Aeneas'ı yeraltına götüren Sibylla
körfezin kendisi) seramik sanatının Kerberos köpeğine uyuşturucu bir besi atar da
merkezleridir. öyle girebilirler içeriye(Aen. VI, 417 vd.).
Kerberos'u yalnız Orpheus büyüleyip
Kerberos. yumuşatabilmiştir (Orpheus).

Hades'in köpeği Kerberos, başka birkaç


Keroessa.
canavarla birlikte Typhon'la Ekhidna'dan
doğmadır (Tab. 6) der Hesiodos (Theog. 310 Bizans'ın kurucusu Byzas'ın anası olan
vd.): Keroessa, İo ile Zeus'un kızı sayılır. İo, "altın
boynuz" diye anılan Halic'i geçtikten sonra,
oracıkta bir kız çocuk doğurmuş ve çocuğa
Ekhidna bir azgın canavar daha doğurmuş: boynuzla ilgili (keras boynuz demek) bir isim
Adı dile alınmaz Kerberos 'u. verilmiş. Bu Nympha'nın yetiştirdiği Keroessa
Hades 'in o tunç sesli, elli başlı, tanrı Poseidon'la sevişerek Byzas'ı doğurmuş.
o aman vermez, yırtıcı köpeğini.
Byzas kral olduktan sonra Keroessa'nın başka
bir oğlu kardeşine ve Bizanslılara karşı savaş
Odysseus ölüler ülkesine gittiğinde onunla açmış (Byzas).
doğrudan doğruya karşılaşmaz, ama
Herakles'in ruhu ona şöyle anlatır (Od. XI, 623 Keto.
vd.): Adı, Yunanca büyük deniz yaratıkları için
kullanılan (ketos balina demek) Keto,
Gaia'nın, Pontos, yani Toprağın Denizle
Bir ara buraya göndermişti beni o (yani birleşmesinden doğmuştur (Tab. 6). Aynı
Eurystheus),
anadan ve babadan olan kardeşi Phorkys'le
Kerberos köpeğini al getir, demişti,
birleşerek önce Graia'ları ve Gorgo'ları doğurur
aklınca bu onun bana yüklediği en güç işti,
(Graia, Gorgo), sonra, Hesiodos'a göre, bir de
ama ben köpeği alıp çıkarıverdim
yılan meydana getirir.
Hades'ten dışarı,
Bundan sonra da öğelerin bir bir
Khaos. ayrılmasıyla bir kosmogonia taslağı yapar
Yunan mitograflarının hepsine göre, dünya Ovidius.
var olmadan önce khaos vardı. Khaos sözcüğü
Yunanca açık, boş olmak anlamına gelen Kharites (Kharit'ler).
"khainein" fiilinden türeme olsa gerek. Kharit'ler göze hoş olanı simgeleyen
Khaos'tan boşluk, daha biçime girmemiş, tanrıçalardır, nitekim adları da parlaklık,
varlığa kavuşmamış öğelerin karışımı ışıltı, güzellik anlamına gelen "kharis"
anlaşıldığı aşağıdaki tanımlardan bellidir. sözcüğüyle ilgilidir. Yunan mythos'unun Üç
Hesiodos Theogonia'nın başında şöyle anlatır Güzeli'ni şöyle tanımlar Hesiodos (Theog. 907
Khaos'u (Theog. 116 vd.): vd.):

Khaos 'tu hepsinden önce var olan Okeanos kızı Eurynome'yle evlendi Zeus,
sonra geniş göğüslü Gaia, Ana Toprak, güzelliği görenleri büyüleyen uyum
sürekli, sağlam tabanı bütün ölümsüzlerin, tanrıçayla;
onlar ki tepelerinde otururlar karlı üç kızı oldu ondan, Kharit'ler, Üç Güzeller:
Olympos'un, Aglaie, Euphrosyne ve sevimli Thalia.
ve yol yol toprağın dibindeki karanlık
Tartaros'la...
Khaos'tan Erebos ve kara gece doğdu, Kharit'ler tanrıların da, insanların da
Gece'dense Esir ve Günışığı doğdu, yüreğine neşe ve sevinç serpen tanrıçalardır.
Erebos 'la sevişip birleşmesinden. Musa'larla birlikte Olympos'ta otururlar,
Apollon'un alayına katılarak hora teperler,
ezgi söylerler. Kharit'ler her çeşit sanat işini
Khaos'u ayrıntılarıyla anlatan bir başka şair
esinleyen ve koruyan, insanda ve tanrıda
de Ovidius'tur. "Değişimler" adlı eseri şöyle
yaratıcılık doğuran tanrıçalardır. Harmonia'nın
başlar. (Met. I, 1 vd.; çev. İ. Z. Eyuboglu):
elbisesinin nakışlarını onlar yapmıştır
(Kadmos, Harmonia). Athena’nın yanı başında
Anlatmak istiyorum değişen nesnelerin görünürler, Aphrodite'yle Eros'un ve kimi
yeni biçimler alışım. Sizin işiniz bunlar, zaman da Dionysos'un alayına katılırlar.
yardım edin bana başladığım işte ey
Aphrodite doğar doğmaz, Himeros'la
tanrılar!
birlikte onun ardına koyuldukları gibi onu
Ulaştırın bu türkümü doğanın
süslemede hep görev başında gösterilirler (Od
başlangıcından
VIII, 362vd.):
Günümüze değin, denizden, karadan bütün
bunları
kuşatan gökyüzü var olmadan, tek
... Gülümser Aphrodite de Kıbrıs'a gitti,
görünümlüymüş
Paphos'a
evren içinde doğa, khaos deniyordu ona,
kutsal bir koru tüten sunaklar vardı ya, işte
kımıldamaz, biçimsiz, düzensiz ağır bir
oraya,
yığın,
Üç Güzeller yıkadılar orada onu
karmakarışıkmış içinde nesnelerin türlü
ve ovdular ölümsüz tanrıların bedenini
türlü öğeleri.
parlatan yağlarla,
güzelim rubalar giydirdiler, gözlere şenlik.
almakla tam anlamıyla öldüren bir cin olduğu
görülür.
Tanrıça Thetis, oğlu Akhilleus'a yeni
silahlar yaptırmak için Hephaistos'un işliğine Kharon'un asıl rol oynadığı bir yapıt,

gittiğinde, tanrının Kharis diye karısıyla Samsatlı (Malatya bölgesinde) Lukianos'un

karşılaşır (İl. XVTlI, 382), Hera da İda dağında "Öbür Dünyada Konuşmalar"dır. Hermes'in

Zeus'u uyutmayı aklına koyunca, Hypnos, yani kılavuzluğunda yeraltına inen birçok ölüler -

Uyku tanrıya istediğini yapması için bir Kharit ve aralarında filozoflar - Kharon'la ve kendi

tanrıça vermeye ant içer (İl. XIV, 267). Bu kendileriyle konuşurlar, ölümden sonra her
türlü varlığın boş olduğu sonucuna varırlar.
Kharit'in adı Pasithea'dır.

Kharybdis.
Kharon.
Efsaneye göre, Sicilya'yı İtalya'dan ayıran
Yeraltı ülkesinde ölülere Akheron ırmağını
Messina Boğazında Kharybdis'le Skylla diye iki
geçiren sandalcı. Kharon abus çehreli, sert,
canavar vardır. Odysseus'un serüvenlerinde
kaba ve pinti bir ihtiyar olarak canlandırılır.
çok önemli bir rol oynayan bu canavarların
Ölü ruhlarına ırmağı geçirtmek için para alır,
ünü atasözlerine ve deyimlere geçecek kadar
onun içindir ki ölülerin ağzına bir obolos
yaygın olmuştur, nitekim Batı dillerinde
(metelik) konurdu. Para almazsa, Kharon
"Kharybdis'ten Skylla'ya düşmek" diye bir söz
ruhları kovar, taş çatlasa yumuşamazdı. Hele
vardır, yağmurdan kaçarken doluya tutulmak
toprağa gömülmeyen ruhların Hades
anlamına gelir.
bataklığını geçmeleri olanaksızdı, onun içindir
ki, ölülerin tek amacı toprağa kavuşmaktır. Odysseia destanından önce Kharybdis'in
Gömülemeyen ruhların yüz yıl havalarda adı Herakles efsanesiyle ilgili olarak geçer:
serseri dolaştıkları, bu korkunç çileden sonra Kharybdis, Gaia ile Poseidon'un
kaderlerinin ne olacağı konusunda bir karara birleşmesinden doğma ölümlü bir yaratıkmış.
varıldığı söylenirdi. Bu inanç destanda da, Çok oburmuş, ne yese doymazmış. Herakles
tragedyada da dramatik bazı kişilerin ele Geryoneus'tan çaldığı sürülerle önünden
alınmasına yol açmıştır (Elpenor, Polyneikes). geçerken Kharybdis hayvanlara saldırmış ve

Kharon Herakles efsanesinde rol oynar: hepsini yemiş. Buna öfkelenen Zeus.

Sandalcı, yiğidi öte tarafa geçirmek Kharybdis'in üstüne yıldırımını salarak onu

istemeyince, Herakles onu küregiyle döver, denizin dibine atmış. Kharybdis bundan böyle

zorla geçirtir kendini, Kharon bu işe razı bir deniz canavarı olmuş.

olduğu için bir yıl boyunca Hades'ten sürülür. Büyücü Kirke Odysseus'la arkadaşlarını
Aeneas Kharon'a Sibylla'nın kendisine verdiği adasından yola çıkardığı zaman, yolda
ve Proserpina'ya adanmış bir altın dalı karşılaşacağı bütün güçlükleri kendisine bir bir
sunmakla katı yürekli sandalcıyı yumuşatmak sayar. Atlatılması gereken en büyük bela
yolunu bulur. Skylla ile Kharybdis kayalarının arasından

Yunan efsanesinde pek belirli bir rol geçmektir. Skylla'yi anlattıktan sonra (Skylla),
Kharybdis'i şöyle tanımlar (Od. XII, 101 vd.):
oynamayan Kharon'un Roma'da Etrüsk etkisiyle
önemli ve belirgin bir kişilik kazandığı; Etrüsk
mezarlarında sık sık rastlanan simgesi, bu Göreceksin, Odysseus, daha alçak öbür
kişinin ölmekte olan insanı yeraltı ülkesine kaya (yani Kharybdis),
çok yakınlar birbirine bu kayalar, meydana çıkınca, kendini bırakıp tam üstüne
vurursun birinden öbürüne bir okla, düşer. Böylece korkunç tehlikeyi atlatır,
bir incir ağacı var üstünde, yaprak dolu, ellerini kürek gibi kullanarak oradan uzaklaşır.
kocaman,
tanrısal Kharybdis sömürür, yutar kara Homeros'un akıllara durgunluk verecek bir
suları ağacın altından. dakiklik ve canlılıkla anlattığı Kharybdis belki
Üç kez kusar günde ve çeker içine sömürür Messina boğazında bulunan zamanla
üç kez, efsaneleşmiş bir akıntı ve anafordur.
suları yuttuğu sıra varayım deme oraya
sakın, Kheiron.
yeri sarsan tanrı bile seni yıkımdan
Kronos'la Philyra'nın oğlu Kheiron at
kurtaramaz.
adamların en iyisi, en ünlüsü, en bilginidir. Adı
"Kheir", yani "el"den gelir, gerçekten de eli
Odysseus Kharybdis'in önünden geçip her şeye yatkındır. Bir doğa adamı olan
büsbütün yok olmaktansa, Skylla'ya altı Kheiron doğadan aldığı derslerle en büyük
arkadaşını kurban vermeyi yeğ görür. Ve yiğitleri yetiştirmiştir. Asklepios, İason,
geçidi şöyle anlatır (Od. XI!, 234 vd.): giderek tanrı Apollon bile ondan ders
almışlardır. Ama Kheiron'un en ünlü öğrencisi
Akhilleus'tur (Akhilleus). Kheiron'un,
Böylece girdik dar boğaza içimizi çeke çeke, Akhilleus'un babası Peleus'la özel bir ilişkisi
Skylla bir yanımızda, tanrısal Khraybdis vardır, onu her fırsatta korur, destekler:
Bir yanımızda.
Akastos'un sarayında başına gelen serüvenden
Ne korkunçtur bu canavar yutarken denizin
kurtarmış (Akastos), deniz tanrıçası Thetis'le
acı sularını,
evlenmesini salık vermiş, düğünde Peleus'a
kustuğu zaman da kaynayıp gümbürder
hedefini şaşmaz bir kargı armağan etmiştir
koca engin
ateşin üstünde dopdolu bir kazan (Peleus, Thetis). Thetis kocasını bırakıp
gibi köpükler yükselir iki kayanın denize dönünce, Peleus oğlu Akhilleus'u
doruklarına Kheiron'a emanet eder (Akhilleus). Kheiron
kadar, öğrencisini dillere destan olacak biçimde
sonra doruklardan aşağı yuvarlanır bu yetiştirir: Ona avlanmayı ve savaşmayı
köpükler. öğrettiği gibi, müzik, ahlak ve hekimlik
Bir daha yutunca acı sularını denizin, dersleri de verir. Akhilleus'un üstün
dibi görünür anaforların içinde.
yeteneklerini, Tesalya'nın Pelion dağı
Sarsılır gümbürtüyle çevresinde kayalar,
eteklerindeki mağarada hocası Kheiron'la
dipteki masmavi kumlar fırlar dışarı.
geçirdiği eğitim yıllarına borçludur.

Kherion'un ölümü Herakles'in elinden olur.


Odysseus bütün arkadaşlarını yitirdikten Kronos, deniz perisi Philyra'yla birleşmek için
sonra, batan gemisinin yelken direğini bir at biçimine girmiş derlerdi, Kheiron'un da
omurgaya bir kayışla bağlayarak, üstüne at adam olarak doğması ondanmış. Ne var ki
oturur ve Kharybdis'in önünden bir daha geçer, tanrı oğlu olduğundan ölümsüzmüş. Herakles
bu kez sözü geçen incir ağacına tırmanır, kendisine saldıran at adamları püskürtünce
anaforun salını yutup yeniden su yüzüne oklarından biri Kheiron'un etine saplanmış.
çıkmasını bekler. Sal birkaç saat sonra Yarasının iyileşmeyeceğini anlayan Kheiron da
ölümsüzlüğü Prometheus'la değişerek ölmeyi adası, Siderus limanı ve burnu; bunun
yeğ görmüş (Kentauroi). üstünde, dağda Hephaistos mabedi ve
topraktan kendiliğinden fışkıran büyük alev
Khimaira. bulunmaktadır ki, hiçbir zaman
İkisi de yeraltı yaratıktan olan Typhon'la sönmemektedir". Her iki yazar da doğal ateşin
Ekhidna'nın birleşmesinden Khimaira diye bir fışkırdığı yerde Hephaistos'a bir tapınak
canavar doğar. Hesiodos onu şöyle anlatır bulunduğunu söylemektedirler. Gerçekten de
(Theog. 318 vd.): bugün orada yapı kalıntıları ve Hıristiyanlık
çağına kadar uzanan bir tapınak yeri olduğunu
gösteren yazıtlar bulunmaktadır.
Khimaira 'yı da doğurdu Ekhidna,
söndürülmez ateşi üfleyen Khimaira'yı,
Khrysaor.
korkunç ve büyük, hızlı ve güçlü,
Khrysaor, Gorgo'lardan Medusa'nın oğlu
biryerine, üç kafalı Khimaira'yı:
Biri azgın bakışlı aslan kafası, sayılır (Tab. 6). Doğumunu şöyle anlatır
öteki keçi, öteki yılan, ejderha kafası Hesiodos (Theog. 280 vd.):
Pegasos hakkından geldi bu Khimaira'nın
koca yiğit Bellerophontes 'le birlikte.
Perseus kestiği zaman kafasını
Khrysaor’la Pegasos çıkıverdi kanından.
Homeros aşağı yukarı Hesiodos gibi Biri deniz kıyısında doğduğu için,
tanımladığı Khimaira'yı Bellerophontes öteki elinde altın kılıç tuttuğu için
almışlardı Pegasos'la Khrysaor adlarını
efsanesine bağlar (Bellerophontes).
Homeros'la Hesiodos'ta sözü geçmeyen bir
anlatıma göre, Bellerophontes Khimaira'ya Khrysaor, Okeanos kızı Kallirhoe ile evlenir
saldırmak için Pegasos atına binmekle ve Geryoneus'u üretir. Kallirhoe'den Ekhidna
kalmamış, kargısının ucuna (ya da kullandığı da doğar (Ekhidna).
oklara) kurşun koymuş, canavarın ağızlarından
fışkıran ateşle eriyen kurşunlar etini dağlayıp Khryseis.
yakmış, korkunç ejderha da böylece can
Troya savaşı bir kadın yüzünden çıkmıştır.
vermiş.
Bu savaşta kadınlar önemli bir rol oynar. Hele
Khimaira’nın bulunduğu yer Lykia'da ikisi, Helene'nin kaçırılmasından çok sonraki
Olympos (bugün Çıralı) kentinin arkasındaki olayları canlandıran İlyada'da Helene'den de
Yanartaş diye gösterilir. Burada ilkçağda daha büyük bir yer tutarlar: Bunlar Khryseis'le
olduğu gibi bugün de dağdan doğal gazlar Briseis'tir.
fışkırır ve bunlar kendiliğinden ya da bir
Destan bir korku sahnesiyle açılır: Akha
kibritle tutuşturulup hiç durmadan yanar. Öyle
ordusu salgından kırılmaktadır. Neden?
ki dağda yer yer yanan ateş denizden bile
Akhalar Troya'yı kuşattıktan sonra yıllarca
gözüküp gemicilere kılavuz olurmuş. İlkçağ
beklerler güçlü kentin surları önünde: Troya
yazarları da Khimaira ateşini bilir, ne var ki
düşmez de düşmez. Bu sırada, Akhilleus başta
yeri üstünde bir uygunluk yoktur
olmak üzere, saldırgan Akhalar çapulculuk
anlattıklarında, Plinius'a göre, "mons
seferlerine girişerek talan etmeye uğraşırlar
Chimaera" Phaselis'e yakındır, Skylax'ın
zengin Anadolu şehirlerini. Altın, tunç, demir,
açıklaması gerçeğe daha uygundur: "Dionysias
değerli silahlar almakla kalmazlar, yağma ve Poiniks'in kardeşi (Tab. 10). Kardeşleriyle
ettikleri şehirlerden seçkin kızlar, kadınlar da birlikte kaçırılan Europe'yi aramaya gider,
kaçırırlar. Yığın yığın mallar, sürü sürü bulamayınca Kilikya bölgesine yerleşir ve
tutsaklar ortaya konup Akha yiğitleri arasında buraya adını verir. Bir efsaneye göre Kiliks,
bölüşülür. En büyük pay her zaman krallar Europe'nin Zeus'tan olan oğlu Sarpedon'la
kralı Agamemnon'a gider. Troas bölgesine birlikte komşu Lykia'ya saldırır, zafer kazanır
yaptığı bir çıkarmada Akhilleus Khryse ve Sarpedon'a bu bölgenin krallığını verir
kentinin Apollon rahibi Kryses'in kızı Khryseisi (Sarpedon).
tutsak olarak almış, getirmiştir. Onu
barakasında karısı gibi kullanır, giderek sever, Kimmerioi (Kimmer'ler).
nikâhlı karısı Klytaimestra'dan üstün tutar Kimmer'ler Odysseia'da adı geçen efsanelik
onu. Ne var ki günün birinde Khryses zengin bir ulustur. Odysseus ölüler ülkesine
kurtulmalıklarla kızını geri almaya gelir, Kimmer'lerin oradan iner ve burayı şöyle
yalvarır, yakarır, Akha önderleri kızı geri tanımlar (Od. XI, 14 vd.):
vermek isterler, yalnız Agamemnon karşı koyar
bu isteğe ve Khryses'i sert sözlerle kovar.
Bunun üzerine rahip Apollon tanrıya yakarır ve Güneş batarken ve kararırken tekmil yollar
vardık sınırlarına deri nakışlı Okeanos 'un,
tanrı Khryses'in öcünü alır (İl. I, 43 vd.)
oradadır Kimmerlerin ülkesi ve kenti,
(Apollon).
oldum olası bol sisle ve bulutlarla örtülü,
parlak güneş onları ışınlarıyla göremez
Kikon'lar. hiçbir vakit,
Odysseus'un dönüş yolculuğunda,ilk uğrağı ne yükseldiği vakit yıldızlı göğe,
Kikon'lar adlı bir boyun oturduğu İsmaros ne de gökten toprağa döndüğü vakit.
kentidir, Bu Trakya şehri bugünkü Dedeağaç Öylece serili durur bir uğursuz gece
olsa gerek. Orayı Akhalar bir iyice talan bu zavallı ölümlülerin üstünde.
ederler. Neden? Kikon'lar Troyalıların savaş
ortağı olduklarından mı, yoksa giderayak bolca
Kimmer'lerin nerede oturduğu, güneş
mal edinmek için mi? Bu serüvenini anlatan
görmeyen bu ülkeyi batıya mı, kuzeye mi
Odysseus nedenini söylemez, ama oradan yedi
yerleştirmek gerektiği mythos yazarları
külçe altın, bir gümüş tas, on iki sağrak dolusu
arasında tartışma konusu olmuştur. Kimmer'ler
da İsmaros şarabı alır. Bir tasına yirmi tas su
diye bir ulusun varlığı ilkin Homeros'un
katılıp içilen bu bal gibi şarapla ileride
Odysseia'sında geçtiğine göre, onları bizim
Kyklops Polyphemos'u sarhoş edecektir
dünya haritamıza yerleştirmek için
Odysseus. Bu işleri yaptıktan sonra
Homeros'un dünya haritasını göz önüne
arkadaşlarının çabuk gemilere dönmelerini
getirmeli. Odysseia'nın önsözünde belirtildiği
buyurur, ama onlar şarap içip, yemek yemekle
gibi (s. 22 vd.) Odysseia'ya göre dünya -ki o
oyalandıklarından dağlardan inen atlı
zaman tanınan dünya yalnız Akdeniz
Kikon'ların saldırısına uğrarlar. Savaş, dövüş,
dünyasıydı- yuvarlak bir disk biçimindedir, bu
gene de ucuz kurtulurlar: Altı ölü verip
diski Okeanos ırmağı çepeçevre sarar. Güneş
kaçarlar (Od. IX, 38-61).
bu ırmakta batar -buraya batı denir-, gene
ırmağın karşı tarafında doğar -oraya doğu
Kiliks.
denir-. Kimmer'ler de Okeanos'un ötesinde
Agenor'un oğlu, Europe, Kadmos, Thasos
kuzeybatıya rastlayan bir bölgede aşkıdır. Bu aşktan Adonis doğar (Adonis).
düşünülmelidir. Güneş görmediği için karanlık Efsanenin başka bir dalında Kinyras tanrıça
sayılan bu ülkenin karanlığın ta kendisi olan Aphrodite'nin saydığı ve sevdiği bir kral olarak
ölüler ülkesiyle ilgili görülmesi doğaldır. gösterilir. Kıbrıs'ta bu tanrıçanın kültünü
kurmakla kalmamış, usta bir bilici ve müzikçi
Homeros'tan sonraki efsane ve görüşlerde
olarak adaya sanatları ve uygarlığı da
Kimmer'lerin, Kelt ya da İskit boylarının
getirmiş. Fenike'den gelme "kinnor" adlı bir
ataları oldukları ileri sürülür. Roma
sazla (Kinyras adı oradan türemeymiş) tanrı
dünyasında ise ölüler ülkesine girişin güney
Apollon'la yarışmaya girmiş ve Marsyas gibi
İtalya şehri Cumae'den olduğu sanılırdı. Bu
tanrının gazabına uğramış.
görüşü Vergilius'un "Aeneis" destanında
buluruz. Başka efsanelerde Kimmer'lerin Kinyras Kıbrıs adasında bakır madenlerini
yeraltında galerilerde oturdukları anlatılır; ortaya çıkaran, tunç işlemeciliğini kuran ve
burada belki batı Avrupa'da maden işleten ve adaya ilkçağdaki zenginliğini kazandıran kral
Akdeniz'den gelme kervanlara bakırla tunç olarak geçinir. Aphrodite onu sevdiği için uzun
satan uluslar söz konusudur. Tarihsel çağlarda ömürlülük bağışlamış, Kinyras da 160 yaşına
(İ. Ö. VII. yüzyıl) Kimmer'lerin Anadolu'ya kadar yaşamış.
saldırıp Phrygia başkenti Gordion'u yıktıkları
bilinir. Kirke.
Büyücü tanrıça Kirke tıpkı Kalypso gibi
Kinyras. Odysseus'un serüvenlerinde başlıca rol
Kıbrıs kralı Kinyras'ın adı İlyada'da geçer: oynayan kişilerdendir. Güneş tanrı Helios'la
Troya savaşına katılması için Agamemnon ona Okeanos kızı Perseis'ten doğmadır denir kimi
Odysseus'la birlikte Talthybios'u göndermiş, efsanelerde, kimine göre de Hekate'nin kızıdır
Kinyras da elli gemi yollamaya söz vermiş, ve büyücülüğü ondan almıştır. Kirke yalnız
ama Akhaları aldatmış: Bir gerçek gemi Odysseia'da değil, Argonaut'lar destanında da
donatmış, kırk dokuz tane de topraktan tekne söz konusu olur, Kolkhis kralı Aietes'in ve
yaptırıp, hepsini denize indirmiş, kırk dokuzu Giritli Minos'un karısı Pasiphae'nin kız
batmış, yalnız bir gemi varabilmiş Aulis'e. Ama kardeşidir (Tab. 8). Efsaneler Kirke'nin Aiaie
böylece Kinyras sözünü tuttu sayılmış. adasında oturduğunu belirtirler. Bu adanın
nerede olduğu az çok belli, çünkü bugün de
Kinyras Kıbrıs adasının yerlisi değildir:
italya'nın Sardunya karşısındaki Etruria
Suriye'nin Byblos kentinden gelmedir. Kendi ve
kıyılarında Capo Circeo diye anılan bir yer var,
oğlu Adonis'le ilgili efsanelerin Fenike kaynaklı
ama bu bir ada değil, bir burundur. "Aia",
oluşundan da bu çıkmaktadır. Kinyras Kıbrıs'a
"gaia" yani toprak anlamına geldiğine göre,
gelince Paphos kentini kurmuş, Kıbrıs kralı
efsanenin bu konuda bu kadarcık yanılması
Pygmalion'un kızını almış ve Adonis'ten başka
doğaldır.
bir oğluyla üç kızı olmuş. Tanrıça
Aphrodite'nin öfkesini üzerlerine çeken bu Aiolos'un adasından kovulduktan, yamyam
kızlar birer yosma olmuşlar: Kıbrıs'a gelen, Laistrygonlara epey kurban verdikten sonra
giden yabancılara verirlermiş kendilerini. Odysseus'aı arkadaşları Kirke'nin Aiaie adasına
Sonunda da Mısır'a göçmüşler. varırlar( İd X, L35 vd.):

Kinyras efsanesinin en ilginç yönü, onun


kızı Myrrha'ya (ya da Smyrna) olan doğadışı Gide gide Aiaie adasına vardık sonunda,
orada Kirke otururdu, güzel belikli, kötülük yapmayacağına ant içirecektir. Öyle
insan sesli korkunç tanrıça... olur, Kirke Odysseus'un gücü karşısın de
şaşakalır, güzelliğine, erkekliğine vurulur ve
onu yatağına aldıktan sonra, yoldaşlarını da
Odysseus arkadaşlarına besi sağlamak için
insan kılığına sokar. Odysseus böylece
ava gider, çıktığı tepeden Kirke'nin konağını
Kirke'nin konağında bir yıl kalır, yiyip içip
görür uzakta, dumanı tütmektedir sık çalılığın,
keyif sürmekte, Kirke de tıpkı Kalypso gibi onu
ormanın ötesinde. Korka korka birkaç
kendine koca etmek hevesiyle yanıp
arkadaşını gönderir oraya. Başlarında
tutuşmaktadır. Ne var ki Odysseus'un
Eurylokhos vardır (Od. X, 210 vd.).
arkadaşları onu uyarırlar, yurda dönmek
Odysseus'un arkadaşları dışarıya çağırırlar gerektiğini hatırlatırlar ona. Kirke razı olur,
Kirke'yi, oysa tanrıça onları içeri alır, yalnız ama önce ölüler ülkesine gidip Teiresias’ın
Eurylokhos kuşkulanıp dışarda kalır. Sonra da ruhuna danışmasının gerektiğini bildirir.
olan olur Odysseus'un arkadaşlarına: Kirke'nin Bundan sonra Odysseus'un Hades yolculuğu
onları domuza dönüştürmesini şöyle anlatır anlatılır (Od. X, 307'den XI sonuna dek).
Homeros (Od. X, 232 vd.): Dönüşte Odysseus gene Aiaie adasına uğrar, bu
kez, Kirke ona ilerdeki yolculuğun nasıl
düzenlenmesi gerektiğini, Seirenlerden, Skylla
Tanrıça onları içeride tahtlara, iskemlelere
ve Kharybdis'ten nasıl korunabileceğini
oturttu,
peynir, sarı bal ve arpa unu ezdi Pramnos bildirir. Kirke' nin sözleri tıpatıp doğru çıkar ve
şarabında, Odysseus sonunda selameti büyücü tanrıçanın
sağrağa korkunç ilaçlar karıştırdı öğütlerine borçlu olur.
büsbütün unutsunlar diye baba toprağını.
Kirke'nin kimliği ve nitelikleri üstünde
Verdi onlara bu içkiyi, onlarda hemen
bilginler çok durmuş, düşünmüştür. Kirke'nin
diktiler,
yeri, yurdu besbelli ki İtalya'dadır, bugün Capo
onlar diker dikmez içkiyi, Kirke hepsine
Circeo'nun bulunduğu bölgede Roma
değneğiyle vurdu
ve kapattı yoldaşlarımı domuz ağılına. çağlarında Feronia adlı tanrıçaya tapıldığı
Şimdi onlar tıpkı domuza benzemişlerdi görülür. Bu tanrıçanın "feri" yani vahşi hayvan
başları ve sesleri, kılları ve gövdeleriyle, sözcüğünden türeme adı, vahşi hayvanları
ama akıl vardı gene içlerinde eskisi gibi. dizgine alan tanrıça anlamını taşır. Bu Feronia
Ağlar, sızlar halde onları kapadı oraya, ile Kirke arasında bağlantı kurmamak
attı önlerine kayın kozalağı, palamut, olanaksız. Bölgenin Etruria yani Anadolu'dan
kızılcık yemişi, gelme Etrüsklerin yerleştiği yer olduğu da akla
hep yediği şeylerdi bunlar yerde sürünen
getirilirse, Kirke'nin, daha sonra da Feronia'nın
domuzların.
Anadolu'nun Ana Tanrıçası Kybele ile ilişkisi
göze çarpar. Kirke-Feronia, Artemis-Kybele
Tanrı Hermes Odysseus'un yardımına koşar; gibi doğaya hâkim, hayvanları evcilleştirip
büyücü Kirke'yi nasıl alt edeceğini söyler ona: arabasına koşan tanrısal varlığı simgeler. Bu
Kirke ona zehirli şarabı içirecegi anda, içine tanrıça dişidir, dişilik, doğurganlık ve bereket
tanrının onun için kopardığı "malü" diye sihirli kavramını erkeği boyunduruğa almak,
bir bitkiyi atacak ve kılıcıyla saldırıp tanrıçayı büyülemek, herhangi bir hayvan haline
alt edecek, kendisine ve arkadaşlarına bir getirmekle açığa vurur. Motifleri Ana Tanrıça
kültünün özelliklerini andıran Kirke efsanesi
Odysseia'da sözü geçen başka temalarda Kleobis'le Biton'u gösterir.
olduğu gibi peri masalı, çeşnisi de taşır. Bütün
bu öğeler Ana Tannça'nın kişiliği ve yaygınlığı Klotho.
tam bir aydınlığa kavuşacağı zaman gereğince Zeus'le Themis'in kızları olan kader
değerlendirilebilecektir. tanrıçaları Moira'ların biri. Adı bükmek,
Odysseia'dan sonraki efsanelere göre dokumak anlamına gelen Klotho hayat ipliğini
Kirke'nin Odysseus'tan birçok çocukları olur, büken tanrıça sayılırdı (Moira’lar).
biri Telegonos, öteki de Latinos'tur derler.
Telegonos'un İtalya'da Tusculum şehrini Klymene.
kurduğu, Latinos'un da Latinlerin atası Okeanos'la Tethys'in kızı. Bir kaynağa göre
sayıldığı hesaba katılırsa, Kirke-Odysseus İapetos'la evlenip Atlas, Prometheus,
macerasının İtalya efsanesince ne kadar Epimetheus ve Menoithios'un anası olmuştur
benimsendiği görülür. (Tab. 3).

Kleio. Klytaimestra.
Adı, kutlamak, övmek anlamına gelen Adı Klytaimestra ya da Klytaimnestra
"kleio" fiilinden türemiş olan Kleio (ya da Klio) olarak geçer. Tyndareos'la Leda'nın kızıdır.
Musaların biridir. İnsanların unutulmaması Leda kuğu kuşu haline girmiş tanrı Zeus'la
gereken ünlü, şanlı eylemlerini dile getirdiği birleştikten sonra, iki yumurta doğurmuş
için, tarih alanı ona ayrılmış, tarih yazarlarını derler, birinden Helena ile Polydeukes,
esinleyen peri sayılmıştır. Sağ elinde boru, ya öbüründen Klytaimestra ile Kastor çıkmış,
da gitar bulunur, kahramanlıkları dile getirir Helena ile Polydeukes Zeus'un dölleri,
bunlarla; kimi resimlerde elinde bir klepsydra, Klyaimestra ile Kastor ölümlü Tyndareos'un
yani su saati vardır, olayların akışını ölçmeyi çocuklarıymış (Tab. 12).
simgeler. Klytaimestra mythos'ta Helena kadar eşsiz
bir rol oynar, suç işleyen, adam öldüren,
Kleobis. kötüye varan yolların hepsini deneyen kadın
Arabayı çekecek ineklerin olmadığı bir olarak yazarları sonsuzca esinleyen bir tip
günde, Argos'taki Hera tapınağı rahibesi olan niteliğini kazanmıştır. Benliğinde zıt
anneleri Kydippe'nin arabasını, 45 menzil duyguların çarpıştığı öbür trajik kişiler gibi
uzaktaki tapınağa kadar, Kleobis'le Biton Klytaimestra'nın da destanda pek adı geçmez,
götürdüler. Kydippe, tanrıçadan, oğullarına, sözü edilse de işlediği suçların asıl etkeni
insanlar için en iyi şeyi bağışlamasını diledi. olarak gösterilmez, Klytaimestra aşığı
Hera da bu dileği yerine getirerek iki oğlanı Aigisthos'un elinde bir araçtır. Ancak tragedya
uyuttu, öylece öldüler. Argoslular iki kardeşin iledir ki, Klytaimestra özgür bir kişilik kazanır
heykelini Delphoi'ye adadılar. ve dramı daha derin, içindeki karşıt duyguların
Bu öykü Herodotos'un Tarihinde (I, 31) çarpışması daha karmaşık olduğundan
anlatılmıştır. Atinalı Solon zenginler zengini Aigisthos-Klytaimestra ikiliğinde baş rolü alır.
kral Kroisos'a konuk gidince, Kroisos ona bu Tragedya yazarlarından Aiskhylos da,
dünyada en mutlu insanın kim olduğunu sorar. Sophokles de, Euripides de Klytaimestra tipini
Solon ilk olarak yurdu için can veren Tellus'u kendi görüşlerine göre sonuna kadar
saydıktan sonra ikinci örnek olarak da işlemekten geri kalmamışlardır. Öyle ki
Klytaimestra nicelik ve nitelik bakımından da görmediğini, onun yüzünden kendi başına
efsanenin en göze çarpan kişilerinden biri bunca belalar geldiğini yana yakıla dile getirir.
olarak karşımıza çıkar, yani rol oynadığı
Ama Klytaimestra'nın kocasına olan asıl
tragedyalar hem çok, hem de bu
hıncı kadın yüzünden değildir. Onu koca, az
tragedyalarda oynadığı rol biricik ve eşsizdir.
daha evlat katili yapan kızı İphigeneia’nın
Bütün bu tragedyaları bir bir ele
kurban edilmesidir. Bunu Agamemnon'a bir
alamayacağımıza göre, hepsinin birden
türlü affedemez. Bu yüzden duyduğu kini öbür
esinlediği Klytaimestra tipini özetlemeye
çocuklarına da bulaştırır: Elektra'dan,
çalışalım.
Orestes'ten nefret eder. Elektra anasıyla sert
Klytaimestra'nın içinde başlıca yeri tutan tartışmalarından Klytaimestra'nın ileri sürdüğü
duygu, çağdaş bir görüşle nitelenecek olursa, bu İphigeneia olayının, aslında suçluluğunu
kıskançlık diye adlandırılmalıdır. Klytaimestra örtmek için bir bahane olduğunu yüzüne vurur.
ömrünün başından sonuna kadar kıskançlıkla Gerçekten de tragedyanın sahneye koyduğu
kıvranmış durmuş, onu suça iten duygu da bu Klytaimestra yüreğinde en ufak bir analık
kıskançlık olmuştur. Helena'nın ikizi olmakla duygusu olmayan bir kadındır, Orestes'e anana
başlar bu kompleks; gerçi Agamemnon'la kıyma diye yalvarır, ama onun öldüğü haberini
evlenmeden Klytaimestra'yı bazı efsaneler alınca tanrılara şükran adakları adayacak
Tantalos'la evli gösterir, bu Tantalos kadar sevinir.
Thyestes'in oğludur (Tab. 15). Agamemnon bu
Tragedyaların bazıları Agamemnon'un
Tantalos'u da, çocuklarını da öldürür,
öldürülmesinde Klytaimestra'yı asıl fail olarak
Klytaimestra'nın kardeşleri Dioskur'ların
gösterir, kiminde de Mykene'de yalnız kaldığı
saldırısına uğrayınca Klytaimestra ile
için Aigisthos'un zorlamasına dayanamayıp
evlenmek zorunda kalır. Uğursuzlukla başlayan
kendini veren ve âşığının elinde bir araç gibi
bu evlenme sonsuz bir kin ve suç zincirinin
kullanılan bir zavallı kadın pozundadır.
birinci halkasıdır. Agamemnon'la Klytaimestra Klytaimestra'nın ilginç ve karmaşık tipinin tam
mythos'ta geçinemeyen, birbirini sevmeyen
bir portresini okumak için Aiskhylos'un
çiftin ta kendisidir. İlyada'da bile krallar kralı
"Agamemnon", Sophokles'in "Elektra",
tutsağı Khryseis'i meşru karısı Klytaimestra ile
Euripides'in "Elektra" ve "Orestes"
bir tutmak cüretini gösterir (İl. 1,112 vd.):
tragedyalarını okumak gerekir.

Doğrusunu isterseniz, Kodros.


asıl karım Klytaimestra 'dan üstün o kız, Poseidon'un soyundan olan efsanelik Atina
ondan aşağı değil yapısı, boyu bosu, kralı. Krallığı sırasında Atina Peloponez'lilerin
aklı, fikri yerinde, üstelik ev kadını. saldırısına uğramış, Delphoi kehaneti de
Peloponezliler Atina kralını öldürürlerse zafer
kazanacaklarını bildirmiş. Bunu haber alınca
Khryseis'ten daha güçlü bir kuma da çıkarır
Kodros hayatını yurduna feda etmeye karar
karşısına: Troya'dan Kassandra'yı sarayına
vermiş ve dilenci kılığına girerek şehirden
getirince, Klytaimestra'ya ona iyi
dışarı çıkmış. İki düşmanla karşılaşmış ve
davranmasını öğütler. Kadınlığı böylece hor
onlarla kavgaya tutuşmuş, birini öldürmüş,
görülen Klytaimestra ister istemez kendini
öbürünün eliyle de vurulup ölmüş. Atinalılar
kardeşi Helena ile kıyaslar, kadın ve eş olarak
işin farkına vararak ölüsünü Peloponezlilerden
bunca şımarıklığı olan Helena'nın hiç ceza
istemişler. Onlar da kralı öldürdüklerini ölüler ülkesinde akan ve Akheron'a dökülen bir
anlayarak saldırıdan vazgeçmişler. ırmaktır. Odysseus yeraltı ülkesine inecekken,
büyücü tanrıça Kirke ona Hades haritasını
Kodros'un mezarı tarihsel çağlarda Atina
şöyle çizer (Od. X, 508 vd.):
kapılarının birinin önünde gösterilirmiş.
Kodros öldükten sonra Atina tahtına oğlu
Medon çıkmış. Küçük oğlu Neleus da Miletos'a Ama geçtiğin zaman Okeanos'u geminle,
göçmüş (Neleus 2). orada Alçakkıyı var ve Persephone'nin
koruluğu,
Koios. uzun uzun kavaklar göreceksin, kısır
Uranos'la Gaia'nın oğlu, Titanlardan biri söğütler,
(Tab. 4). Erkek kardeşleri Okeanos, Hyperion, derin anaforlu Okeanos 'un kıyısında çek
karaya gemini,
İapetos ve Kronos'tur, kız kardeşleri Theia,
sonra çık yola, Hades bataklarına doğru,
Rheia, Themis, Tethys, Mnemosyne ve
orada Akheron, Pyriphlegeton ve Kokytos
Phoibe'dir. Koios'la Phoibe evlenirler, iki
akar,
kızları olur: Leto ve Asterie. Işığı simgeleyen
Styks 'ten gelen sular da dökülür oraya.
göksel varlıktan meydana getiren Koios' la
Phoibe Apollon ve Artemis'in atalarıdır.
Odysseus yeraltı dünyasına inmek için
Kokalos. çukuru orada kazacaktır. Pyriphlegeton
Sicilya'da Kamikos (sonradan Agrigentum adından da belli olduğu gibi (pyr ateş demek)
olur) şehrinin kralı. Daidalos havaya uçarak kaynar sulu bir ırmak olduğu halde, Kokytos'un
Girit'ten kaçtığı zaman Kokalos'un yanına suları buz gibi diye tanımlanır.
sığınmış ve saklanmış. Minos da Daidalos'u
aramaya çıkıp Sicilya'ya vardığında usta Komaitho.
yapıcıyı bulmak için bir düzene başvurmuş: Bir Bkz. Amphitryon.
iplikle bir şeytanminaresi almış, ipliği bir
ucundan öbür ucuna geçirmesini başarana Kore.
ödül vereceğini bildirmiş. Kokalos Kore ya da Kora, genç kız anlamına gelir.
dayanamayıp bunun çözümünü Daidalos'a Demeter'in kızı Persephone'ye verilen ikinci
sormuş, o da ipliği bir karıncaya bağlayıp bir isimdir (Demeter).
karıncayı şeytanminaresinin içinden geçirtmek
gerektiğini söylemiş. Kokalos bu çözümü Korinnos.
Minos'a bildirince, Girit kralı Daidalos'un Korinnos Troya’nın yerlisi bir ozanmış.
burada saklandığını anlamış, Kokalos'u Homeros'tan önce ve Troya savaşının olduğu
konuğunu teslim etmeye zorlamış, ne var ki sıralarda İlyada destanını yazmış. Yazı
Kokalos konukluk kurallarını çiğnememek için yazmasını da Palamedes'ten ögrenmişmiş
kızlarına Minos'u öldürmelerini buyurmuş, (Palamedes). Homeros destanlarını yazmak
onlar da kralın üstüne kaynar su dökerek için onun eserlerinden esinlenmiş.
ölümüne sebep olmuşlar (Daidalos).
Koronis.
Kokytos. Lapith'ler kralı Phlegyas'ın kızı, hekim
İniltiler ırmağı anlamına gelen Kokytos tanrı Askleplos'un anası (Asklepios).
ayinlerini baş döndürücü rakslarla,
Korybant'Iar. bağrışmalarla, flüt, davul ve tef sesleriyle
Korybantes ve Kuretai diye yazın kutlarlar, gümbürtülü bir vecit içinde
kaynaklarında geçen Ana Tanrıça'nın kendilerinden geçerek "enthousiasmos"
rahiplerini Euripides Bakkha'lar "tragedyasında denilen duruma girerek tanrıya karışmayı
şöyle tanımlar: sağlarlardı (Daktyller, Dionysos).

Kottos.
Ey karanlık diyarı Kureta’ların.
Uranos'la Gaia'nın yüzer kollu ve ellişer
Girit'te Zeus 'un doğduğu kutsal mağaralar!
başlı dev oğullarından birinin adı. Gyes'le
Orada icat ettiler, benim için,
Briareus'un kardeşi (Yüzkollular).
üç sorguçtu miğfer giyen Korybant'Iar
çembere gerilen deriyi.
Orada karıştı coşkun davul sesleri Kranaos.
Pbrygia kavallarının tatlı nefeslerine. Attika'nın ilk krallarından biri. Kranaos da
Korybant'Iar davulu Rhea anamıza verdiler Kekrops gibi topraktan doğma imiş (Kekrops).
Bakkha’ların çığlıkları arasında Kekrops'tan sonra tahta çıkan o olmuş ve
gümbürdesin diye. Attikalılara "Kranaos'lular", Atina'ya da Kranae
denmiş. Kranaos'un Atthis adlı bir kızı olmuş.
Attika bölgesi bu kıza göre adlandırılmış.
Kureta'lar Giritli ana tanrıça Rhea'nın,
Korybant'Iar da Phrygialı ana tanrıça
Kratos.
Kybele'nin rahipleridir. Burada iki ana
tanrıçanın ve onun hizmetinde bulunan Pallas'la Styks'in oğlu (Tab. 6), güç ve
efsanelik rahiplerin de birbirine karıştığı kuvvet simgesi (Bia).
görülür. Korybas Lydia ya da Phrygia dilinde
ilkin Attis'e verilen bir addır. Kureta'lar ise Kreon.
Zeus efsanesinde rol oynayan cinlerdir. (1) Korinthos kralı, İason'la Medeia
Toprağın oğulları oldukları söylenir: Rhea efsanesinde rol oynar: İolkhos'tan kovulunca
Girit'in Lyktos mağarasında Zeus'u doğurduğu İason'la Medeia Korinthos'a, Kreon'un yanına
zaman onu Amaltheia adlı nympha'ya teslim sığınırlar ve birkaç yıl barış içinde yaşarlar.
eder, Amaltheia da onu keçi sütüyle besleyip Ama günün birinde Kreon kızı Kreusa (ya da
büyütür (Amaltheia), ama tanrı bebeğin Glauke)'yi İason'a vermeye kalkışır, İason
seslerini Kronos duyup da öbür çocukları gibi Medeia'yı boşayıp Kreusa'yı almaya razı olur.
Zeus'u da bulup yutmasın diye, Rhea çocuğun Medeia'nın korkunç dramı bu olayla başlar:
çevresinde Kureta'ların coşkun rakslarla tunç Büyücü kadın bu evlenmeye ses çıkarmayacak
kalkanlarına vura vura gürültü yapmalarını gibi olur, kumasına armağan olarak bir gelinlik
emretmiş, böylece çocuğun bağrışmalarını gönderir. Kreusa gelinliği alır, giyer, sırtına
tunç sesleriyle boğuyorlarmış. Efsaneye göre geçirir geçirmez de cayır cayır yanmaya
Kureta'lar iki ya da dokuzmuş. Sonradan Zeus, başlar. Yanına varıp onu kurtarmak isteyen
Kybele ve Dionysos tanrılannın kültleri Kreon da aynı ateşle tutuşup yanar (Medeia).
birbirine karışmış ve Daktyl'ler, Korybant'Iar ve (2) Menoikeus'un oğlu Kreon, İokaste'nin
Kureta'lar, hepsi birden Ana Tanrıça Kybele'nln kardeşi ve Thebai kralı Laios'un kaynatasıdır
kültüne bağlanmıştır. Bu rahipler Kybele (Tab. 19). Adı Oidipus efsanesinde geçer:
Oidipus Thebai'den sürülünce şehre kral olur. da Kybele) tarafından kaçırıldığını anlatır.
Oidipus'un ölümünden sonra oğullan Aineias karısını aramak için şehre geri
Eteokles'le Polyneikes savaşa tutuşunca, Kreon döndüğünde, Kreusa'nın görüntüsü karşısına
Eteokles'in tarafını tutar, Polyneikes'i şehirden çıkıp yeni bir yurt kurmaya gitmesi gerektiğini
sürer. Antigone dramında büyük bir rol oynar bildirir (Aineias).
ve doğanın kanunlarını hesaba katmadan
devlet kanunlarını yürürlüğe koymaya çalışan Krinis.
yöneticinin iflasını simgeler (Antigone, Mysia şehri Khryse'de bulunan Apollon
Oidipus, Haimon). Smintheus tapınağının kurucusu. İlyada'da
Agamemnon'un tutsak tuttuğu kızı Khryseis'i
Kres. almaya gelen Khryses bu tapınağın rahibidir.
Giritlilere adını veren kurucu kahraman. Tapınağın kurulması efsaneye göre şöyle
Bir efsaneye göre tanrı Zeus'la İda dağının bir olmuş: Krinis günün birinde Apollon tanrının
nympha'sından doğmuştur, başka birine göre öfkesine uğramış, bu yüzden de evi barkı,
de Girit toprağından doğmuş ve Girit'in ilk tarlası, toprağı, nesi varsa sıçanların
konukları Eteokretes, yani gerçek Giritlilerin saldırısına uğramış. Sıçandan geçilmiyor,
atasıdır. Zeus bebekken babası Kronos'un sıçanlar her şeyi kemirip yok ediyormuş. Ama
elinden kurtarılmak için Girit'e bırakılınca Kres tanrı bir gün yeryüzüne inecek olmuş, Krinis'ln
adada hüküm sürmekteydi ve Zeus'u koruyan o sürülerine bakan çobana konuk olmuş ve
olmuştur. Minos'tan çok önce Girit'e yasalar ondan çok memnun kaldığı için bölgeyi
vermiş ve uygarlık getirmiştir. Efsanenin biri sıçanlardan temizlemeye karar vermiş,
Kres'i, Girit'i her türlü çıkarmaya karşı koruyan oklarıyla hepsini öldürmüş, bir yandan da
Talos adlı robotun babası sayar (Talos). Krinis'e Apollon Smintheus'a bir tapınak
dikmesini buyurmuş (Apollon Smintheus).
Kretheus.
Aiolos'la Enarete'nin oğlu. Tyro ile evlenir Krios.
ve Aison'u doğurur (Tab. 22). Kretheus, Uranos'la Gaia'nın oğlu, Titanlardan biri.
Tyro'nun tanrı Poseidon'dan olan Neleus ve Eurybie ile birleşir ve Astraios, Pallas ve
Pelias adlı oğullarını evlatlığa alır. Kretheus, Perses'i meydana getirir (Tab. 4).
İason ve Pelias'ın şehri olan İolkos'un
kurucusudur (Tyro, Pelias). Kritheis.
Ozan Homeros'un anası sayılan efsanelik
Kreusa. kişi. Kritheis Ege bölgesinin bir nympha'sıymış,
(1) Atina kralı Erekhteus'un kızı, İon'un İzmir'de akan Meles ırmağıyla sevişmiş ve
anası (İon). birleşmelerinden Homeros meydana gelmiş.

(2) Troya kralı Priamos'la karısı Hekabe'nin Başka bir efsaneye göre, Kritheis Kyme'li

kızı, Aineias'ın karısı (Tab. 17). En eski (izmir'in güneyinde Namurt) bir adamın

destanlarda Aineias'ın karısının adı Kreusa kızıymış, bu adam ölürken kızını kardeşi
Maion'a bırakmış. Kritheis amcasını bırakıp
değil, Eurydike'dir. Vergilius Aeneis destanında
Kreusa'nın Troya'nın yıkıldığı ve Aineias'ın Phemios adında bir İzmirliye kaçmış, bir gün

babası Ankhises'le oğlu Askanios'u alarak de Meles ırmağının kıyısında çamaşır yıkamaya

şehirden kaçtığı gece bir tanrıça (Aphrodite ya gitmişmiş ki Homeros'u doğurmuş. Bu efsane
koca ozana verilen Melesigenes (Meles'ten
doğma) adının nereden geldiğini anlatmaya
yarar.
Kronos'tan sonra Toprak Ana Kyklopları ve
Efsanenin başka bir anlatımında Kritheis
Hekatonkheir'leri doğurduğu halde, Uranos
adalı bir genç kızdır, Musalarla ilişiği olan bir
hepsini gün ışığına çıkar çıkmaz Gaia'nın
cinle sevişmiş, ama sonra da korsanlar
karnına gerisin geri tıkamakta, böylece onu
tarafından kaçırılıp İzmir'e götürülmüştür.
inim inim inletmektedir. Gaia bir düzen kurar
Lydia kralı Maion onunla evlenmiş, Kritheis de
ve o düzeni oğlu Kronos eliyle gerçekleştirir.
Meles ırmağının kıyısında Homeros'u doğurup
hemen sonra ölmüştür. Her iki efsanede de 3. EFSANELERİ.
Maion adlı birinin söz konusu edilmesi Kronos'la ilgili iki efsane de Hesiodos'un
özellikle Latin şairlerince Homeros'a verilen Theogonia'sında anlatılmaktadır. Homeros
Maionides, yani Maion oğlu, ya da Maionialı destanlarında adı geçer, Zeus'la Hera'ya soyadı
(Lydialı) ek adının açıklanması yapılıyor. olarak Kronides (Kronosoğlu) denir, Kronos'un
Zeus eliyle yeraltına kapatıldığına da değinilir,
Kronos. ama efsane olarak anlatılmaz. Uranos, Kronos,
(1) ADI. Zeus efsanesinde iki kez görülen babanın oğla
baskı yapıp oğlun ayaklanması ve babasını alt
Kronos adının zaman anlamına gelen
ederek egemenliğini elinden alması teması,
"khronos" sözcüğüyle aslında hiçbir ilişiği
hele doğan varlıkları yutmak gibi ilkel
yoktur, ama sonraki efsane ve açıklamalara
motiflerle Yunan mythos'una dışardan katılmış
göre bu iki kelime bir tutulmuş ve Kronos
öğelerdir. Kaynağı güneydoğu Akdeniz
tanrının zamanı, zamanın akışını, geçişini
çevresinde bulunan bu efsanelerin Yunanlılara
simgelediği ileri sürülüp, imgelerinde elinde
Fenikeliler yoluyla geçtiği sanılır. Homeros'un
bir tırpanla gösterilmiştir. Oysa efsanesinden
İonya'sında bunlar bilindiği halde pek
görüleceği gibi Kronos'un bu yorumu bir
tutunmadığı da destanlardan belli olmaktadır.
zorlama ürünüdür.
Hesiodos'un etki altında kalarak uzun uzadıya
(2) DOĞUŞU. anlattığı bu masallar Yunan mythos'unda tek
Uranos'la Gaia'nın son oğulları Kronos örnek olmak bakımından daha da ilgi çekicidir
Titanlar soyundandır ve babası Uranos'u (Theogonia).
erkeklikten yoksun etmekle birinci kuşak Kronos'un, anası Gaia'nın eline verdiği
tanrılarının egemenliğine son verip, ikinci çelik tırpanla babası Uranos'un hayalarını
kuşağı başa getirmiştir (Tab. 4), (Uranos, kesmesi tanrı kuşakları arasındaki çekişmenin
Gaia, Aphrodite). Beş erkek titan ve altı kız ilk aşamasıdır (Theog. 154-210). Uranos'un
titan'ın doğuşundan sonra Kronos'un dünyaya erkeklik aygıtından akan kanlardan Erinys'ler
gelişini Hesiodos şöyle anlatır (Theog. 137 (Erinys) ve spermasından da Aphrodite
vd.): (Aphrodite) doğar. Hesiodos'un Theog. 453-
506'da anlattığı Kronos-Zeus çekişmesi Zeus
maddesinde ele alınacaktır.
Bunlardan sonra Kronos geldi dünyaya,
o art düşünceli tanrı, Kronos'un Philyra ile birleşmesinden at
en belalısı Toprakoğullarının. adam Kheiron doğmuş (Kheiron). Başka
Ve Kronos diş biledi yıldızlı babasına. efsanelerde de Hephaistos, ya da
Aphrodite'nin babası olarak geçer.
Orfik tarikat geleneğinde Kronos Zeus'la verilerle bulguları bir açıdan inceleyip
barışmış ve Mutlular Adalarında yaşar gibi değerlendirmek yepyeni denebilecek bir
gösterilir. Bu kaynaklara göre Kronos uğraştır. Ana Tanrıça dinini aydınlatmak bugün
yeryüzünde iyiliği ve bereketi kuran ilk arkeoloji, tarih, din tarihi, mitoloji ve sanatla
tanrıdır. Onun egemen olduğu çağ Altın Çağına yazın tarihinin katışık görevi olmalıdır. Bütün
rastlar. Hesiodos'un da anlattığı Çağlar bu kolların çabası bir araya geldikten sonradır
Efsanesi Kronos'la ilişkili olarak özellikle ki, Ana Tanrıça'yı gereğince, gerçeklere uygun
Roma'da tutunmuş ve Saturnus çağı üstüne olarak tanıyabileceğiz ve anlayabileceğiz.
efsaneler birçok şairleri esinlemiştir (Soylar
Son yıllarda konuyu en çok aydınlatan
Efsanesi, Saturnus).
bilim dalı arkeoloji olmuştur. Çatalhöyük ve
Hacılar'da yapılan kazılar Ana Tanrıça
Ksanthos.
figürünün İ.Ö. 6500-700 yıllarına kadar
Kula at anlamına gelen Ksanthos uzandığını ortaya koymuştur. Sümer'den de
Akhilleus'un ölümsüz atlarından biridir. önceki bir kültür çağını yansıtan bu tarihler
Patroklos'la Hektor arasındaki savaşa Balios'la Ana Tanrıça'nın Anadolu'nun yerlisi olduğunu
birlikte katılır (Balios) ve Patroklos öldükten açığa vurmaktadır. İşin en tuhaf ve
sonra ağlar. Akhilleus'a Hektor'la savaşında da düşündürücü yönü de Ana Tanrıça yontularıyla
yardım eden bu ölümsüz at dile gelerek bir sırada Çalalhöyük'te bulunan çizgi
efendisine yakında öleceğini bildirir motiflerinin Anadolu'nun geleneksel halk
(Akhilleus). sanatlarını, örneğin bugün bile yaşayan kilim
motiflerini yansıtmasıdır. Yontuların heykel,
Kureta'lar. figürin ve idol biçiminde olanlarına gelince,
Bkz. Korybantlar. bunlar yazın kaynaklarındaki Ana Tanrıça
tanımlarına tıpatıp uymakta, çok sonraları
Kyane. tarihsel çağlarda anlatılan efsanelerini bile
Irmak tanrı Maiandros'un kızı, Kaunos'la dile getirmektedir. Oturmuş durumda, kalın
Byblis'in anası (Byblis). kalçalı, göbekli, dolgun memeli bir tanrıça,
kollarında çok daha ufak boyda bir erkek
Kybele. figürü taşımakta; bu figür göğsüne yapışmış,
Tarih öncesinin en gerilerinden tek tanrılı üstüne tırmanmış gibidir. Bu erkek, Tanrıçanın
dinlerin yerleştiği dönemlere kadar uzanan ve hem çocuğu, hem sevgilisidir, ilerde efsanesi
Akdeniz yöresini kapladıktan sonra, bir yandan anlatılacak Attis'in ta kendisidir. Oturmuş, ya
kuzey ülkelerine, öte yandan Asya'nın içlerine da doğurmak pozunda olan tanrıça ise iki
dek yayılan, birçok ulus, uygarlık ve yanındaki iki aslana dayanmaktadır. Tıpkı çok
kültürlerde değişik adlarla anılıp hep aynı sonraki heykellerinde görüleceği gibi, "potnia
prototipe indirgenebilen Ana Tanrıça dininin theron" yani hayvanların kraliçesi, doğa
kaynağı Anadolu'dur. Bu su götürmez gerçek üstüne sonsuz egemenliğinin bir simgesi olarak
gün geçtikçe daha belirgin biçimde aslanı yanından ayırmamaktadır. Kalın kalça,
gözümüzün önüne serildiği halde, kültü dal meme, karın altının bir üçgen biçiminde
budak salmış bu tanrıça figürünün değindiği belirtilmesi gibi motifler analığı ve dişiliği
bilim dalları o kadar çoktur ki, araştırmaları simgelemek bakımından Kybele'den Artemis'e
bir tek ilgi merkezinde toplamak, elde edilen kadar büyük ana tanrıça imgelerinde
bulunmak tadır.
Bir de arkeolojinin daha değinmediği, merkezlerinden olan Manisa'daki Mesir
toprak üstünde oldukları için belki hiç bayramı ve bu bahar bayramında camiden
değinmeyeceği Kybele anıtları vardır ki, aşağıya halka bereket ve doğurganlık sağlayan
ilkçağda Phrygia diye tanınan bölgede yaygın macunların atılması Anadolu'nun yerlisi olan
bir alana dağılmış kır tapınaklarıdır. bir inancın süregelmesi olabilir. Yukarda
Eskişehir'le Afyon arasında ulaşımı zor bir sözünü ettiğimiz bilim kollarında işbirliği ve
yöredeki bu anıtlardan en çok tanınanı daha derine giden kıyaslamak araştırmalar bu
Yazılıkaya diye anılan Midas anıtıdır. Çoğu alanda çok yararlı olabilir.
ormanlarda, yeşillik arasında bir kayaya
Yazılı kaynaklarımıza gelince, Kybele
yaslanmış olarak, ya da düzlükte birkaç
gerek şiir, gerek düzyazıyla en çok sözü edilen
basamak üstüne kurulmuş olan bu anıtlar birer
tanrıçalardan biridir. Bu alanda bilgilerimiz
cepheden ibarettir. Üçgen biçiminde bir çatı,
Yunan yazarlarından çok, Roma yazarlarından
altında bir taş duvar, duvarın içinde de çokluk
gelmedir.
bir niş oyulmuştur ve nişlerin kimisinde ayakta
bir tanrıça heykeli görülmektedir. Tapınakların (1) ADLARI VE SIFATLARI.
bazılarında tanrıça heykelinin iki yanında ön Hiçbir mitolojide hiçbir tanrı Ana Tanrıça
bacaklarını tanrıçaya dayamış iki aslan vardır, kadar çeşitli adlarda adlandırılmamıştır. Bu ad
tanrıçanın da, aslanların da seks yerleri ve sıfat çokluğu Ana Tanrıçanın kaynağı
zamanla aşınmıştır. Buraya Ana Tanrıçaya Anadolu'da olmak üzere uluslarüstü bir nitelik
tapınmaya gelen duacıların Kybele'nin kazandığını kanıtlamaya yeter. Kültepe
simgelediği bereket ve doğurganlıktan pay tabletlerinde adına Kubaba olarak rastlanır,
almak için seks yerlerine dokunup onları Lydia'da adı Kybebe, Phrygia'da Kybele olarak
aşındırdıkları bellidir. Ev biçimindeki bu basit geçer, Hitit kaynaklarında Hepat diye
tapınaklar Phrygia'da Kybele dininin kentler adlandırılır. Komana Pontika (Tokat bölgesinde
dışına da taştığını, bütün doğayaı yayıldığını Gümenek) ve Kayseri yöresindeki Komana
gösterir. Bu cephe tapınaklarında dikkati Kappadokika (Kemer) kentlerinde adı çok eski
çeken bir nokta bunların Lykia'daki kaya bir Anadolu adı olan Mâ'dır. Sümer'de
mezarlarına çok benzemeleridir. İstanbul Marienna, Hitit'te Arinna, Mısır'da İsis, Syria'da
Üniversitesi Film Merkezince çevrilmiş olan bir Lat, Girit'te Rhea, Efes'te Artemis, italya'da
belgesel filmden tanıdığımız bu Kybele Nemi gölü bölgesinde Venüs, Ana Tanrıçanın
anıtlarının arkeoloji buluntularıyla ve başka aldırı değişik adlardır. Ayrıca bazı yer
bölgelerde rastlanan buluntularla adlarından üreme sıfatlara Yunanca meter,
karşılaştırılıp değerlendirilmesi Ana Tanrıça Latince mater sözcüğü eklenerek tanrıçanın
dinini aydınlatmaya yarayabilir. Sözü geçen bölgesel niteliği de dile gelmektedir: Sipylene
filmin asıl değeri de Ana Tanrıçayı Sipylos (Manisa) dağının, İdaia Girit'teki İda ve
Çatalhöyük'ten Roma çağına kadar her çeşit Troya'ya hâkim Kazdağının, Berekyntia
anıt ve imgeleriyle ortaya sermekle kalmayıp, Sakarya kıyısındaki eski bir kalenin, Steunene
Anadolu halk törelerinde bu inançtan kalma iz Aizani (Çavdarhisar) yöresindeki Steunos
ve etkileri de ortaya koymaya çalışmasıdır: (Kesikmagara) mağarasının tanrıçası olduğunu
Phrygia ırmağı Sangarios'un kaynağında; suya belirtir; bu sıfatlar arasında en yaygın olan da
çiçek ve özellikle menekşe atmakla kutlanan Dindymene adıdır ki Dindymos dağının
Attis, yani bahar şenliklerinden bugün de bir tanrıçası anlamına gelir. Anadolu'da ise
şeyler kalmıştır. Kybele'nin tapım Dindymos adını taşıyan üç dağ vardır, biri
Phrygia' daki Murat dağı, öbürü Mysia-Phrygia (Agdistis), onu Pessinus kralının (kimi
sınırındaki Kapıdağ, üçüncüsü de tanrıçanın en kaynaklarda kral Midas'ın) kızıyla evlenmek
önemli merkezi olan Pessinus'a yakın Günyüzü üzereyken düğün yerinde birden karşısına
dağıdır. Pessinus da eski adı Justinianopolis dikilerek çıldırtır ve kendi kendini hadım
olan Sivrihisar'ın biraz güneyinde, Gordium'un etmesini sağlar. Attis kendi kestiği
güneybatısındaki Balhisar'dır. hayalarından akan kanla toprağı sular,
bitkilerin fışkırmasına yol açar ve bir çam
Ana Tanrıçanın Pessinus'tan da daha eski
ağacına dönüşür.
bir tapım merkezi Komana şehridir, ya da
şehirleridir. Tarih kaynaklarından burada Toprak-bereket efsanelerinin hepsinde,
tapınılan tanrıçanın şimşek, topuz ve çift özellikle Adonis mythos'unda (Adonis) görülen
ağızlı baltayla simgelenen bir savaş ve zafer bu ölme-dirilme motifi, Kybele kültünde
tanrıçası olduğu anlaşılır, Yunanlılar bu birtakım vecit, kendinden geçme ve esrime
tanrıçayı savaş tanrı Ares'in çevresindeki Enyo hallerine kanşmakta ve Ana Tanrıça tapımının
ile, Romalılarsa Bellona ile bir tutmuşlardır. özünde olan bir çeşit kurban töreniyle
Bu niteliğiyle Ana Tanrıça'nın kültüyle gerçekleşmektedir. Attis erkekliğini keserek
Karadeniz bölgesinde merkezlenen kendini nasıl tanrıçaya kurban ettiyse,
Amazonlarla ilişkisi olduğu sonucuna varılır ki, Kybele'nin başrahibi de kanlı bir törenle kendi
anaerkil bir toplumun ürünü olan savaşçı eliyle kendini hadım etmek zorundaydı. Attis
Amazonları efsanelerin hepsi ister Artemis, efsanesinde simgelendigi gibi, akan kan ve
ister başka adlarla anılan Ana Tanrıçanın yitirilen erkeklik gücü daha evrensel bir
hizmetinde, ya da onunla ilişkili olarak nitelik kazanarak bereket ve canlılığın daha
gösterir (Amazonlar, Artemis). geniş bir alana, yani bütün doğaya geçmesini
sağlamaktadır. Gizemli cümbüşler, şenlikler
(2) NİTELİĞİ VE EFSANESİ
arasında yapılan bu eylem gene Anadolu'ya
Bütün bu isim ve sıfatlardan anlaşıldığı özgü ve bazı tarikatlarda bugün başka biçimde
gibi, tanrıça doğayı bütün canlılığı, de olsa yaşayan bir törenin ilk örneğidir.
verimliliğiyle simgeleyen evrensel bir nitelik
(3) TAPIMI VE TARİHİ.
taşımaktadır. Toprak ve bereketin kaynağında
olmaktan başka, her türlü uygarlığın da etkeni Yazılı kaynaklar bize Kybele'nin
olarak daha sonraki dönemlerde, Efes Pessinus'taki tapımı üstüne ayrıntılı bilgi verir.
Artemis'inde görülen kuleli taçları başında Tanrıçaya orada bir idol biçiminde tapınılırdı.
taşımakla bir de meter turrita ya da turrigera Bu idol bir "diopetes" yani gökten düştüğü ileri
(Lat. kuleli ya da kule taşıyan ana demektir) sürülen bir meteorit, bir kara taştı.
olur. Romalıların Magna Mater (Büyük Ana) Pessinus'taki tapınağı siyasal güçlerden
diye andıkları tanrıça analık vasfını da yalnız büsbütün bağımsız bir din merkezi olarak
insan alanında değil, doğal ve evrensel bir ilke yönetilirdi. Bu dinsel yönetimin başında iki
olarak canlandırır. başrahip bulunur, bunların biri Attis adını
taşır, Megabyzos adıyla anılan ikincisi dışardan
Aslında bir tek efsanesi vardır, bu
gelme olması şart koşulan bir yabancıydı. Bu
efsanede hem tanrıçada analık kavramının
iki kral-rahibin Attis efsanesinde anlatıldığı
nasıl anlaşıldığı dile gelmekte, hem de
gibi erkekliklerini tanrıçaya adamış olması
tapımının biçimi saptanmaktadır: Tanrıça Attis
gerekiyordu. Galloi diye anılan öbür rahiplerin
(ya da Attes) adlı bir delikanlıya tutkundur
de vecit halinde hadım edilmeleri töredendi.
Phrygia'da yerli bir kült olduğu bütün ülkeler onu bir Phrygia tanrıçası olarak
kaynaklardan belli olan bu rahip devleti tanırlar. Nitekim Yunan ve Roma çağında
özekligini bögeye gelip yerleşen bütün Kybele kültü bütün töreleriyle Phrygia
yönetimlere karşı korumuştur. Gerek uygarlığına özgü bir belirti sayılır.
Komana'da, gerekse Pessinus'taki tapım
Klasik çağlarda Yunanistan'ın ve
merkezleri Hititlerin Anadolu'da kurdukları
Anadolu'nun dört bir yanına dağılan Phrygia
egemenlik döneminde büyük Hitit kralıyla iyi
köleleri ve dilenci rahipleri hor görüldüğü
ilişkiler kurmuş, rahip krallar büyük kralın
oranda gizemli bir din ve kültünün temsilcileri
siyasal yönetimini tanımakla birlikte onun din
olmakla saygı ve gıpta ile karşılanırlar, çünkü
merkezlerine karışmasına hiçbir zaman izin
Phrygia evrensel bir dinin merkezi olduğu
vermemişimin Phrygia dışardan gelme
kadar Yunanlılara yön veren bir sanatın,
ulusların iki kez saldırısına uğramıştır, biri İ.
müziğin ve bir de yaşam biçiminin, kılık
Ö. 1200 yıllarında Friklerin, ikincisi İ. Ö. 686
kıyafetin kurucusu, öncüsüdür. Phrygia
(ya da 676) sularında Kimmerlerin bölgeye
uygarlığı Ege kıyılarını kapladıktan sonra,
yayılmasıdır. Her iki saldırıda da Ana
Phokaialılarla Fransa'ya kadar da yayılır,
Tanrıçanın tapım merkezi uluslarüstü niteliğini
Marsilya'yı kuran göçmenlerin yeni yurtlarına
koruyarak bağımsızlığını ve din devleti olarak
taşıdıktan törelerin arasında bugüne dek
etkisini sürdürmek yolunu buluyor. Aynı süreç
Fransa cumhuriyetinin benimsediği Phrygia
Efes'teki Artemision'da da görülür, İonyalı
başlığı da yok mudur? Phrygialı olmak kültür
kolonistler din merkezine dokunmak şöyle
bakımından yetkin, üstün olmak anlamına
dursun, burada egemen olan tanrıçayı
gelir ve bu Roma imparatorluğu çağına kadar
benimseyip tapımını sürdürürler. Friklerle
süregelecektir.
tanrıçanın kaynaşması dikkati çeken bir
İlyada'da Kybele'nin adı hiç geçmediği
süreçtir: Ana Tanrıça kültünün yerli olup
halde, Phrygialılardan söz edilir: Bunlar Troya
Phrygia bölgesini ele geçiren ve yöreye adını
savaşında Troyalılara yardıma gelir (İl. II,
veren ulustan çok daha eski olduğu bütün
862):
kanıtlardan anlaşıldığı halde, tanrıça bu yeni
siyasal gücü ve etnik topluluğu öylesine
etkilemiş ki, tarihe Kybele bir Phrygia Askanios yönetir Phrygia'lıları,
tanrıçası olarak geçmişti. Phrygia krallarından uzak Askania 'dan gelmişlerdir onlar...
Midas'ın da, Marsyas'ın da Ana Tanrıça ile yakın
ilişkileri tarihe geçmiştir. Midas tanrıçanın
oğlu olmakla, Pessinus'taki tapınağını Askania Limne hem Gemlik, hem de
kurmakla övünüldü. Kimmerler de Phrygia Burdur gölünün adıdır. Uzak Askania dendiğine
devletini yıkar, ama Ana Tanrıça kültünü göre bu savaşçıların geldiği yöre Burdur
ortadan kaldıramazlar. Tersine bu tapım daha bölgesi olsa gerek. Ana Tanrıça üstüne en
çok Lydia yöresine kaydıktan sonra, zengin buluntuları sağlayan Hacılar da
Metragyrtoi diye anılan dilenci rahipler Burdur'a yakın değil midir?
Akdeniz çevresine yayılır ve birer misyoner Phrygialılardan kral Priamos kendisi de söz
gibi davranarak Ana Tanrıçanın mistik ve eder, Helene'ye anlatır (İl. III, 184 vd.):
gizemli dinini dört bir yana tanıtırlar. Öyle ki
Ana Tanrıça kültü Phrygialılardan çok eski
olduğu halde, bu dini benimseyen bütün Eskiden bağlık, bahçelik Phrygia'ya
gitmiştim, sonuçlar doğurmuştur. İ. Ö. 204 yılında
atları dörtnal giden bir sürü Phrygia'lı Pessinus'taki meteortaşı törenle Roma'ya
görmüştüm... aktarılmış ve Palatinus tepesine tapınağı
Orduları yayılmıştı Sakarya 'nın kıyılarına. kurulan Magna Mater'in şerefine Megalensia
Amazonlar gelmişti hani, erkek gibi, işte o
denilen bayramlar kutlanmaya başlamıştır. Bu
gün,
olay da kritik bir döneme rastlar: Roma Afrika
aralarına savaş ortağı almışlardı beni...
seferlerine çıkmak üzeredir, imparatorluğu
kurmaya yol açacak yayılma politikası
Phrygia'nın bir Amazon saldırısına yürürlüğe girmektedir. O sırada Roma'da bir
uğraması, Priamos'un da Phrygialıların taş yağmuru olur, halk heyecana kapılır, yeni
yardımına koşması anlamlı, ama İlyada'dan ve daha köklü inançlara özlem duyulmaktadır.
sonraki metinlerde Troyalıların Phrygialı diye Magna Mater bu gereksinmeyi karşılamış
anılması büsbütün ilginç ve dikkat çekici bir olacak ki, yeni dini kutlamakta şairler ağız
yöndür. Bir kültür taşıyıcısı olarak birliği ederler. Yeni efsaneler doğar: Ana
Phrygialıların Troyalıları da simgelemek için Tanrıça taşını Tiber'den yukarı taşıyan gemi
kullanılmaları ne zaman ve nasıl başlar? birden karaya oturur, o sırada Ana Tanrıçanın
Herhalde şairler, özellikle tragedya yazarları sesi duyulur: Temiz, afif ellerle şehre
şiir dilinde bu iki ulus adını karıştırmışlardır, alınmasını ister, derken Claudia Quinta adlı bir
ama bu olay sonradan çok önemli sonuçlar kız ortaya çıkar ve tanrıçaya yakarır,
doğurmuş, Roma'nın Aineas'ı kurucu ata olarak kirletildiği, kız oğlan kız olmadığı ileri
benimsemesiyle Phrygia uygarlığını da sürülmektedir, tanrıça afifligini kanıtlamak
kültürünün kaynağı saymış, Ana Tanrıçanın da için gemisinin kendi eliyle çekilmesine izin
bu kültür göçüyle birlikte Roma'ya alınmasını versin. Gerçekten de öyle olur, Claudia
sağlamıştır. Magna Mater'in Roma'ya nakli din halatları eline alır ve gemiyi Tiber'den yukarı
tarihinde eşine rastlanmayan bir olaydır. Roma şehrine kadar çeker. Kybele'nin
Ondan önce Atina Ana Tanrıçayı çağırmış, Phrygia'dan gelme tef, zil ve davul gibi
kültünü sınırları içine almakla geçirdiği bir çalgılarla, coşkun danslarla kutlanan törenleri,
bunalıma çare bulunacağına inanmıştır: rahiplerinin hadım oluşu, Attis efsanesinin bu
Peloponez savaşı denilen iki büyük Yunan törenlerde ve gizemlerde yinelenmesi Roma
şehrinin, Atina ile Sparta’nın amansız ve şairlerini öylesine etkilemiş, esinlendirmiştir
sonsuz savaşında Atina'lılar Phrygia'nın Ana ki, Kybele-Attis efsanesini konu edindikleri
Tanrıçasını getirterek şehirlerinde ona büyük şiirlerinde tanrıçanın Galli adlı rahiplerine
bir tapınak kurmuşlar, onu Demeter'le atıfla "galliambus" diye coşkun bir vezin de
birleştirip bir devlet tanrıçası olarak uydururlar. Ama Ana Tanrıça sanat yönünde
benimsemişlerdir. O sıralarda Delphoi tanrısı çığır açmakla kalmaz, Anadolu'nun kapılarını
Apollon'un rahipleri bu olayı desteklemiş açmıştır, yalnız uygarlık ve kültür merkezi
olacak: Tanrının kâhinleri, Sibylla'lar sayılan Anadolu'nun değil, bütün doğu Akdeniz
Anadolu'dan gelmeydi, iki tanrı ve iki din çevresinin. Roma ile Anadolu arasında kültür
arasında bağlantılar tarih öncesi çağlara dek köprüsü kurulmuştur, birkaç yıl sonra Romalı
uzanmaktaydı (Sibylla). komutan Manlius, Sipylos eteğindeki
Magnesia'da (Manisa) Syria kralı III. Antlokhos'u
Gene Sibylla kitaplarının önerisiyle Ana
yenip Orta Anadolu'ya ordusuyla ayak basınca
Tanrıça'nın Roma'ya getirilişi derin siyasal
Romalıları Pessinus tapınağının rahipleri
coşkun sevinç gösterileriyle karşılar. Bundan Birinci türden Hesiodos Theogonia'da şöyle
sonradır ki Roma Bergama krallığını miras söz eder (Theog. 139 vd.):
yoluyla elde eder ve Anadolu'ya egemenliğini
kurmakla bölgede çığır açıcı bir dönemin
Sonra Toprak Kyklop'ları doğurdu, azgın
başlamasını sağlar. Denebilir ki Romalılara
yürekli,
doğunun kapılarını açan Anadolu'nun yerlisi ve
Brontes'i, Steropes'i ve belalı Arges'i
simgesi olan Ana Tanrıçadır. Onunla ilişki
(ki bunlar vermiştir Zeus'a şimşekleri,
kurup Batı ile Doğu arasında köprü atmak ve yıldırımı).
kültürünün yoksun olduğu bir temeli kültür Her bakımdan tanrıya benziyordu bunlar
beşiği Anadolu'da arayıp bulmak Roma'nın ama bir tek gözleri vardı alınlarında.
siyasal dehasına bir örnektir. Başta Augustus Yuvarlak tek gözlerinden geliyordu adları,
olmak üzere imparatorların hepsi hiç zorlu, başarılıydılar hep yaptıklarında.
tükenmeyen bir özü gelip Anadolu'dan
almışlardır. Eşsiz bir uygarlık ve kültür
Uranos'un yeraltına kapattığı bu devleri
temeline oturtmayı başardıkları kültürleri
hemsoyları Yüzkollularla birlikte yeryüzüne
böylece hem italya'da, hem Anadolu'da
çıkarır ve Titanlara karşı savaşta silah arkadaşı
geliştikçe gelişmiştir. Bunun simgesi de
olarak kullanır.
binlerce yıl öncesi gibi Roma'nın egemenlik
çağında da gene aynı tanrıça, hangi adla Hades'e görünmez kılan başlığı, Poseidon'a
anılırsa anılsın, Anadolu'nun büyük Ana da üç dişli yabayı veren bu devlermiş.
Tanrıçasıdır. Kykloplar üzerine başka efsaneler de anlatılır:
Apollon Kykloplara düşman kesilir, çünkü oğlu
Kydippe. Asklepios insanları ölümden kurtarıyor diye
Kleobis'le Biton'un anneleri, Hera rahibesi Zeus'un öfkesine uğrar ve Kyklopların
(Kleobis). yıldırımıyla öldürülür. Apollon baştanrı Zeus'a
el kaldıramadığı için Kyklopları öldürmeye
Kydnos. kalkışır. Zeus buna kızar, bir an oğlu Apollon'u
Kilikya'da bugün Tarsus çayı diye anılan Tartaros'a atmayı düşünür, sonra bu kadar ağır
ırmağın tanrısı. Ana tarafından İapetos'un bir cezadan vazgeçip onu bir yıl için sığırtmaç
torunu sayılır. Kydnos'un Parthenios adlı bir olarak Admetos'un yanına yollar (Admetos,
oğlu varmış, Kydnos ırmağının denize Asklepios, Apollon). Bu efsanede Kykloplar
döküldüğü yerde bir şehir kurup ona Parthenia ölümsüz tanrılar değil, ölümlü yaratıklar
demiş. Bu şehir bugünkü Tarsus'tur. olarak gösterilmiştir.

Sicilyalı Kykloplar önce Homeros'un


Kyklopes (Kyklop'lar). Odysseia destanında, sonra da İskenderiye
Türkçeye "Tepegöz" diye çevirebileceğimiz şiirinde sözü geçen yaratıklardır. Odysseia
Kyklop'lar tek yuvarlak gözlü devlerdir. Yunan bunların yerlerini, yurtlarını Homeros
mythos'unda bu yaratıkların üç türünden söz destanlarına özgü kesinlikle belirtir: Kuzey
edilir: Biri Gaia ile Uranos'un oğulları göksel italya ve Sicilya kıyıları ve adaları söz
Kykloplar, öbürleri Odysseia'da adı geçen konusudur, nitekim Tepegöz masalları oralarda
Polyphemos gibi Sicilyalı Kykloplar, tutunmuş ve birçok yerlere Tepegözlerin,
sonuncuları da kaynakları Lykia'da bulunan özellikle Odysseia'da sözü geçen
duvarcı Kykloplardır. Polyphemos'un adı verilmiştir (Polyphemos).
Bu bölgenin yanardağ bölgesi oluşu, oralarda açıklanabilir. Kaldı ki efsane bu duvarcı
toprak altına kapatılan Tepegözlerin devlerin Anadolu'dan gelme, dağ kayalıklarına
demircilikle uğraşan birer cin olarak mezarları kazmakla ün salmış Lykia'dan gelme
canlandırılmalarına yol açmıştır: Bunlar olduğunu da ayrıca belirtmektedir. Bu sorunun
Hephaistos'un işliğinde -tıpkı italya'da (XVIII) efsane bakımından da, Anadolu ve özellikle
Akhilleus'un silahlarının yapıldığı bölümdeki Anadolu-Yunan ilişkilerinin aydınlığa
gibi- demir döverler, maden işlerler ve çıkarılacağı bir gelecekte
tanrılara silah yaparlar. Tek gözleri ateşin çözümlenebileceğine inanıyoruz.
karşısında kor gibi parlar, kraterlerden fışkıran
kıvılcımlar onların örsünden fırlayan Kyknos.
ateşlerdir, yersarsıntıları ve gürültüleriyle Kuğu kuşu anlamına gelen bu ad birçok
kendilerini belli ederler. Odysseia'da bunun efsanelik kişilerin adıdır:
tam tersine Kykloplar hayvancılıkla geçinen,
(1) Poseidon'un bir oğlu. Efsanesi Troya'nın
koyun ve keçileri bol olan ağıllarda,
İlyada'dan önceki olaylarıyla ilgilidir.
mağaralarda yaşayan yamyam devler olarak
Troyalılardan yana olan Kyknos Akhaların
gösterilir. Odysseus Kykloplar ülkesinde ve
boğaz kıyılarına çıkarma yapmalarına engel
özellikle Polyphemos'un mağarasında yaşadığı
olmak istemiş ve Akhilleus'la çarpışmış. Ama
serüveni en ufak ayrıntısına kadar anlatır (Od.
babası tanrı olduğu için Kyknos'un derisine
IX, 105 -567).
silah işlemiyormuş. Akhilleus onu kalkanla ite
Duvarcı Kykloplarsa Anadolu'da, ite bir kayanın altına kadar getirmiş, orada
Yunanistan ve Sicilya'da iri taşlarla örülmüş ezmeye çalışmış. Poseidon da oğlunu bir kuğu
kyklopeen denilen ne kadar sur varsa, kuşuna çevirip kurtarmış.
hepsinin yapıcıları sayılır. Bunlar ne cin, ne de
(2) Poseidon'un Kyknos adında bir oğlu
tanrıdır, tarih öncesi çağlarda şehir kalelerini
daha varmış, Troya'nın güneyinde,
yıkılmaz, aşılmaz ve alınmaz duvarlarla
Bozcaada'nın tam karşısındaki bir şehrin
çevirmek için efsanelik kralların, önderlerin
kralıymış. Adanın o zamanki adı
emrine giren bütün bir ulustur. Efsane
Leukophrys’miş. Anası bu Kyknos'u doğurunca
Kyklopların yardımıyla surlarını yaptıran
deniz kıyısına bırakmış, bebeği bir kuğu kuşu
krallar (Tiryns şehri için) Proitos ve (Argos
büyütmüş.
şehri için) Perseus'tur. Öte yandan bu duvarcı
Kyklopların Anadolu'nun Lykia bölgesinden Kyknos sonraları Laomedon'un bir kızıyla
gelme oldukları da efsanelerce belirtilir. evlenir ve Tenes adlı bir oğlu, bir de kızı olur.
Bütün bu kanıtlar bu tek gözlü devlerin Karısı ölünce Kyknos başka bir karı almış, ama
yorumlanmasında Hitit kabartmalarının göz üvey annesi Kyknos'a iftira etmiş, Kyknos da
önüne alınması gereğini pekleştirmektedir. buna inanmış, oğlunu bir sandığa kapatarak
Halikarnas Balıkçısı'nın önerdiği bu görüş denize atmış. Tenes Bozcaada'ya çıkmış,
tutarlı görünmektedir: sonraları adını vermiş Leukophrys adasına.
Kyknos bir süre sonra oğlunun suçsuz olduğunu
Tek yuvarlak gözlü devler Hitit
anlamış ve iftirayı yapan karısıyla ona tanıklık
kabartmalarında profilden görülen kişiler
eden kavalcıyı gereğince cezalandırmış, sonra
olabilir, dev oluşları ve çok iri duvarların
da Tenedos adasına oğluyla barışmaya gitmiş,
yapıcıları sayılmaları Anadolu'daki Hitit
ne var ki Tenes babasının kıyıya bağladığı ipi
surlarının kayaya oyulmuş olmasıyla
bir keserle kesip gemisini açığa atmış (Tenes).
Efsaneye göre Tenedos adasına kavalcıların
gelmesi de yasak edilmiş. Kythera'lı.

(3) Tanrı Ares'le Pelias'ın kızı Pelopeia'nın Aphrodite'ye verilen bir ek ad. Tanrıçanın
oğlu. Kyknos, zalim bir eşkıya imiş, Delphoi'ye denizin köpüklerinden doğunca ilk vardığı yer
gelen yolcuları durdurur, öldürür ve ölülerini Kythera adası olduğu için (Aphrodite).
babası Ares'e sunarmış. Apollon bu işten
bıkmış ve yiğit Herakles'i Kyknos'la çarpışmaya Kyzikos.
göndermiş. Herakles eşkıyanın hakkından Kapıdağ yarımadasının batı koyunda
gelmiş, ama Ares oğlunun öcünü almak üzere bulunan Kyzikos şehri (bugün Balkız) ilkçağda
yeryüzüne inince, onu da kalçasından Marmara'nın en zengin ve işlek limanlarından
yaralayarak Olympos'a dönmeye zorlamış. biriydi. Kurucusu Kyzikos'un efsanesi
Argonaut'lar seferiyle ilgili olarak anlatılır
(4) Phaethon'un arkadaşı Kyknos adlı bir
(Argonaut'lar). Kyzikos tanrı Poseidon'dan
adam varmış, Phaethon ölünce öyle güzel bir
türemiş olan Dolionların kralıymış.
sesle ağıt yakmış ki Apollon tanrı onu kuğu
Argonaut'lar şehre geldiklerinde kral, kâhin
kuşuna döndürmüş. Kuğu kuşlarının ölmeden
Merops'un kızı Kleite ile yeni evlenmişmiş.
ötmesi de ondanmış.
Kyzikos Argonaut'ları iyi karşılamış, yedirmiş,
içirmiş, yanlarına bol kumanya da vererek
Kylabras.
ugurlamış. Ne var ki Argo gemisi yola çıktıktan
Lykalı bir çoban. Phaselis (Tekirova)
sonra büyük bir fırtınaya tutulmuş, gece vakti
şehrinin kurulacağı yerde tarlaları varmış,
bir karaya varmışlar, ne bilsinler ki orası az
oraya şehir kurmaya gelen Lakios bu tarlaları
önce ayrıldıkları Dolionların ülkesi dir.
tuzlu balık karşılığında satın almış (Lakios).
Dolionlar bunları korsan sanarak saldırı ya
Sonraları Phaselis halkı Kylabras'a bir tapınak
geçmişler, kıyasıya bir savaş olmuş, savaşa
kurmuş, sunu olarak da tuzlu balık adarlarmış
kral Kyzikos da gelip katılmış ve İason'un
Kylabras'a.
elinden can vermiş. Sabah olunca bir de
bakmışlar ki korkunç bir yanılgıya düşmüş
Kyrene.
herkes. Argonaut'lar üç gün, üç gece yas
Kyrene, Peneus ırmağının torunu olan
tutmuşlar Kyzikos'un ölüsüne, sonra törenle
Tesalyalı bir nympha'dır. Pindos dağının
gömmüşler onu. Bu arada Kleite kederinden
eteklerinde sürüleri bekler ve öyle güçlü
asmış kendini. Kyzikos'un kral olduğu şehre de
kuvvetlidir ki, vahşi hayvanlarla boy ölçüşür.
adı verilmiş Kleite'nin ölümüne nympha'lar o
Günün birinde silahsız olarak bir aslanla
kadar ağlamışlar ki, gözyaşlarından bir kaynak
dövüşüp onu alt edince, güreşe tanık olan
fışkırmış, ona da Kleite adı verilmiş. İlginç bir
Apollon Kyrene'ye âşık olur. Hemen Kentaur
nokta da şu ki, Argonautlar efsanesinde
Kheiron'a gidip bu kızın kim olduğunu Öğrenir
Kyzikos'tan ayrılmadan önce gemicilerin şehre
ve Kyrene'yi altın arabasına bindirdiği gibi
hâkim olan Dindymos (Kapıdağ) üstüne bir
Libya'ya kaçınr. Orada Kyrene adını alan bir
Kybele heykeli diktikleri ve fırtınayı ancak bu
altın saraya yerleştirir. Kyrene'nin Apollon'dan
yoldan dindirebildikleri söylenmektedir.
bir oğlu olur, Aristaios adlı bu çocuğu Hera
tanrıçayla Toprak Ana büyütürler (Aristaios).
L
Labdakos. Laertes.
Kadmos'la Harmonia'nın torunu, Laios'un Odysseus'un babası. Oğlu Troya savaşına
babası ve Oidipus'un dedesi (Tab. 19). Thebai gidip dönmeyince derin bir yas kaplar
kralı olan Labdakos adını bütün soyuna Laertes'in yüreğini, İthake sarayından ayrılır,
vermiştir, Oidipus da Labdakos oğlu diye gider bağlarında herkesten uzak, çobanları ve
anılır. bahçıvanlarıyla birlikte yoksulluk içinde yaşar.
Odysseus'un ölüler ülkesinde rastladığı anası
Labrandos. Antikleia oğluna babası Laertes'in ne büyük
Labrandos Kuretaların biridir. Arkadaşları acılar içinde kıvrandığını anlatır (Antikleia).
Panamoros ve Palaksos'la birlikte Karia İthake'de Laertes'in sözü geçmez bile,
bölgesine gelir ve oradaki Labranda şehrine saraydaki rezalete karışmaz, malının,
adını verir. Labranda bugün Selimiye'nin biraz mülkünün Penelopeia'nın taliplerince tüketilip
yok edilmesine karşı koyacak güçte değildir.
Hele karısı Antikleia da canına kıyınca Laertes
kuzeyinde Türbe adlı bir kasabanın yerinde canlı bir cenaze oluverir. Penelopeia ona
bulunuyordu. sözde kefen dokur, her gün dokuduğu ve gece
söktüğü bezin Laertes'e kefen olduğunu
Labyrinthos. söyleyerek talipleri oyalar. Odysseus dilenci
Labyrinthos, sonsuz ve girift dehlizlerden kılığında İthake'ye ayak basınca babasının
meydana gelen bir yapıya verilen addır. yürekler acısı halini çoban başı Eumaios'un
Mısır'da bu çeşit yapılar yeraltında mağaralar ağzından haber alır. Ama ona ancak talipleri
kazılarak yapılırdı ve çokluk kral mezarı olarak öldükten sonra, Odysseia'nın yirmi dördüncü
kullanılırdı. Yunan mythos'unda bu kelime ve son bölümünde görünür. Homeros bu
Girit kralı Minos'un ünlü mimar Daidalos'a buluşmayı şöyle anlatır (Od. XXIV, 226 vd.):
yaptırdığı ve içinde Minotauros'u sakladığı yapı
için kullanılır. Labyrinthos kuruluşundan da
anlaşıldığı gibi Yunanca bir kelime değil, Odysseus yalnız babasını buldu bakımlı
bahçenin içinde,
Anadolu dillerinden üremedir. Girit'e de
çapalıyordu ihtiyar adam bir ağacın dibini,
oradan gelmiş olsa gerek. Girit Labyrinthos'u
entarisi eski ve yamalı ve pimpisti,
yeraltında değil, yer üstünde yapılmış bin bir
yamalı sığır derileri bağlamıştı
oda ve koridordan kurulu çapraşık bir yapıdır.
bacaklarına,
Efsaneye göre Minotauros'u öldürmeye giden sıyrıklardan korunmak içindi, dizlik yerine,
Theseus'a Ariadne bir yumak iplik vererek ellerinde eldiven vardı dikenler batmasın
onun Labyrinthos'a girdikten sonra yolunu diye,
şaşırmadan çıkmasını da sağlamıştır (Daidalos, başında da soğuğa karşı keçi derisi bir
Ariadne). takke,

Labyrinthos adı iki ağızlı balta anlamına


gelen ve Girit din ve sanatında olduğu gibi Odysseus onu ihtiyarlıktan çökmüş, gönlü
Anadolu'da da izleri görülen "labrys" büyük bir yas içinde görünce dayanamaz,
kelimesinden türemiş olabilir. ağlar. Kendini tanıtınca ihtiyar Laertes
birdenbire dirilir, gidip yıkanır, temiz bir
entari giyer ve tanrıça Athene'nin yaptığı büyü gemisinden on biri yok olur, bir tek gemisi
ile birden güçleşir, gençleşir. Öyle ki İthake kalır. Bu korkunç macera Odysseia'nın onuncu
halkı taliplerin ölümünden dolayı öç almaya bölümünde anlatılmıştır (Od. X, 80-132).
gelince, Laertes de oğlu ve torunuyla birlikte
silaha sarılır ve Eupeithes'i öldürür. Lakedaimon.
Zeus'la Taygete'nin oğlu, Peloponez'de
Laios. Lakedaimon ya da Sparta olarak anılan ünlü
Labdakos'un oğlu, Oidipus'un babası, şehrin kurucusu (Tab. 9). Efsaneye göre
Thebai kralı (Tab. 19). Sophokles'in "Kral Lakedaimon adlı kahraman bölgede kral olan
Oidipus" tragedyasına kaynak olarak aldığı ırmak tanrı Eurotas'ın Sparta adlı kızıyla
efsaneye göre, Laios İokaste ile evlenir ve bir evlenmiş, Eurotas ölünce de tahta çıkmış.
oğlu olur. Ama çocuk doğmadan tanrı sözcüsü Kentine karısının adını vererek Sparta demiş,
Laios'a doğacak olan çocuğun kendisini yönettiği halka da Lakedaimonlular diye kendi
öldüreceğini bildirir. Bunun içindir ki kral adını takmış. Tarihsel çağlarda bu kent hem
çocuğu doğar donmaz bir uşağına verip dağa Sparta, hem de Lakedaimon diye anılır.
bıraktırır. Ama tanrı sözü gene de gerçekleşir:
Günün birinde Laios Delphoi'ye giderken yolda Lakhesis.
bir yabancıyla kavgaya tutuşur, bu yabancı Zeus'la Themis'in kızları sayılan kader
kendi oğlu Oidipus'tur. Oidipus Laios'u Öldürür tanrıçaları Moiraların biri. Adı kader, alın
ve Thebai'ye vardıktan sonra anası İokaste ile yazısı anlamına gelen Lakhesis Moiraların
evlenir. Oidipus'un, babasını öldürmek ve ikincisidir (Moiralar).
anasıyla evlenmekle işlediği korkunç günahı
nasıl haber aldığı ve nasıl cezaya çarpıldığı Lakios.
Oidipus efsanesi ve tragedyasında anlatılmıştır Lakios'a Delphoi tanrı sözcüsü doğuya gidip
(Oidipus). bir şehir kurmasını buyurmuş, Lakios da
Anadolu'nun Lykia ile Pamphylia illerinin
Laistrygon'lar. sınırında bulunan Phaselis şehrini kurmuş. Bu
Odyssela'da adı geçen efsanelik bir boy. şehri kurmak için gereken toprakları tuzlu
Odysseus gemileriyle rüzgâr tanrı Aiolos'un balık karşılığında satın almış (Kylabras).
adasından ayrılınca altı gün yol alır, sonra da
Telepylos denilen çok güzel bir limana varır. Lamia.
Bütün gemiler bu sütliman koya girerler, Komedya'da adı geçen, kadın başlı, eşek
yalnız Odysseus kendi gemisini liman dışında bacaklı bir canavar, çocuklara korkuluk olarak
bir kayaya bağlar. Üç arkadaşını da kente gösterilirdi. Bir efsaneye göre Lamia güzel bir
gönderir, ama Laistrygonların kralı kızmış, Zeus ona gönül vermiş, onunla birkaç
Antiphates'in kızına rastlayan bu adamlar önce kez gelip sevişmiş, ama Lamia'nın her çocuk
bir dev anasının evine götürülürler, sonra da doğuruşunda kıskanç Hera gelir, doğan çocuğu
Antiphates adlı dev kral onları kesip yer, öldürürmüş. Sonunda Lamia gidip bir
bununla da kalmaz, Laistrygonlar limanda mağaraya saklanmış ve çocukları yaşayan
demirlemiş gemilere saldırır ve bütün analara düşman kesilmiş. Geceleri gözüne
gemicileri öldürüp şişlerler. Bir Odysseus'un uyku girmediği için gider, çocuklan kaçırır,
gemisi halatını çözerek kaçıp kurtulmak yermiş. Ama Zeus ona acımış, çok şarap içtiği
çaresini bulur. Böylece Odysseus'un on iki
geceler gözlerini çıkarıp yatağının yanındaki silahlı Sarpedon'u.
bir kaba koyarmış, o zaman uyur ve çocukları
rahat bırakırmış.
Başka bir geleneğe göre Sarpedon Zeus'la
Europa'nın oğludur (Tab. 11). Laodameia
Lampetie.
Artemis'in oklarıyla ölmüş.
Helios'la Neaira'nın kızı, Odysseia'da adı
geçen nympha. Lampetie kız kardeşi (2) Akastos'un kızı, Protesilaos'un karısı
Phaethusa ile birlikte babaları Helios'un Protesilaos Troya kıyılarına çıkar çıkmaz ölen
Thrinakie adasındaki kutsal sığırlarına bekçilik Akha yiğididir. Kocası Troya seferine çıkmadan
etmektedirler. Odysseus'un arkadaşlarının az önce evlenen Laodameia ölüm haberini
kutsal sığırları kesip yediklerini Helios'a haber alınca tanrılardan Protesilaos'u kendisine üç
veren onlardır (Od. XII). saat için bağışlamalarını diler. Bu dileği yerine
gelir, ama eşi Hades'e indikten sonra da
Lampsake. Laodameia canına kıyar (Protesilaos). Bir
Lampsakos (Lapseki) şehrine adını veren anlatıma göre Laodameia Protesilaos'un
kadın. Lampsake Babrykler kralının kızıymış. balmumundan bir heykelini yaptırmış ve onu
Boğazlar bölgesine Yunanistan'dan gelen koynuna alırmış. Babası bunun farkına varınca
göçmenler günün birinde kralın bulunmadığı heykeli ateşe atmış, Laodameia da heykelin
bir zamanda yerlilerin saldırısına uğramışlar ardından atlayarak diri diri yanmış.
ve Lampsake araya girmeseydi, hepsi
öldürüleceklermiş. Ama kral kızı göçmenleri Laodike.
kurtarmış, bunun için de onlar şehri aldıktan (1) Agamemnon'la Klytaimestra'nın kızı.
sonra Lampsake'ye bir tanrıça gibi tapınmışlar İlyada'da Agamemnon'un üç kızının adı
ve şehre adını vermişlerdir. Khrysothemis, Laodike ve İphianassa diye
geçer. Laodike tragedya yazarlarının sonradan
Laodamas. Elektra diye adlandırdıkları kız olsa gerek.
(1) Eteokles'in oğlu, Thebai kralı. (2) Priamos'un kızı (Tab. 16). İlyada'da
Thebai'ye karşı Epigonlar seferine karşı koyar şöyle tanımlanır (il. III, 124): "Güzellikten
ve şehrini savunurken ölür (Alkmaion). Başka yana en üstünüydü Priamos'un kızları
bir anlatıma göre Epigonlar şehri alınca arasında".
Laodamas kaçar ve kuzey Yunanistan'a sığınır.

(2) Antenor'un oğlu, İlyada'da adı geçen Laokoon.


Troyalı savaşçı. Aias tarafından öldürülür. Troyalı Antenor'un oğlu sayılan Laokoon,
Thymbralı Apollon tapınağında rahiptir. Ama
Laodameia. tanrının heykeli önünde karısıyla seviştiği için
(1) Bellerophontes'in kızı. Homeros günah işlemiş ve ApoIIon'un öfkesini üstüne
İlyada'da Laodameia'nın Zeus'la birleştiği ve çekmiştir. iki oğlu vardır.
Sarpedon'u doğurduğu söylenir (il. VI, 197 İlyada'da adı geçmeyen Laokoon
vd.): Vergilius'un "Aeneis" destanında Troya'nın
yıkılışıyla ilgili olarak anlatılan korkunç bir
maceranın kahramanıdır. Akhalar içi dolu
Akıllı Zeus, koynuna girdi Laodameia 'nın.
tahta atı Troya kapılarının önüne bırakarak
Laodameia doğurdu tanrıya denk tunç
Tenedos adasının arkasına saklandıklarında XXI, 441 vd.):
Troyalılar poseidon tanrıya şükretmek için on
bir kurban kesmek görevini Laokoon'a verirler.
Zeus buyurmuştu ikimize
Laokoon kocaman bir boğayı deniz tanrıya
demişti, soylu Laomedon 'a yardımcı olun,
adamak üzeredir ki dalgalardan olağanüstü
belli bir karşılıkla kiralamıştı bizi bir
büyüklükte iki yılan çıkar, bunlar babalarına
yıllığına,
yardım etmekte olan Laookon'un iki oğluna iş buyuruyordu bize, efendimizdi.
saldırırlar. Yılanlar çocukların gövdelerine Bir surla çevirdim ben Troya’lıların şehrini,
sarılıp onları boğmak üzereyken Laokoon geniş, çok güzel bir surdu bu,
araya girer, oğullarını kurtarmaya uğraşır, ama şehir bir türlü ele geçemez olmuştu,
bu kez yılanlar onu da boğumlarının arasına sense, çok kıvrımlı İda'nın ormanlık
alırlar ve üçünü de tüyler ürpertici biçimde yarlarında
öldürürler. Troyalılar bu manzarayı dehşetle kaypak kaypak yürüyen, boynuzlu
sığırlarını güdüyordun,
seyrettikten sonra, Laokoon'un Apollon'a karşı
ama güler yüzlü mevsimler gelip geçti,
işlediği günahı bilmedikleri için, şöyle
geldi yıllığı ödemenin günü,
yorumlarlar: Apollon'un rahibi kapı önüne
yüzsüz Laomedon vermedi karşılığını
bırakılan tahta heykelin şehir içine alınmasına
emeğimizin,
karşı gelmiş, giderek kargısıyla atın karnına meydan okudu birde utanmadan, bizi
vurmuş, oyuk olduğu sonucuna varmıştı. kovdu,
Denizden çıkan yılanların Laokoon'u ve dedi, ellerinizi, ayaklarınızı bağlayacağım,
çocuklarını boğması işte bu tutumun cezasıdır, dedi, satacağım sizi uzak adalara,
heykel ise tanrıların bir armağanıdır ve şehre üstelik kulaklarımızı tunç kılıcıyla
alınmalıdır. Casus Sinon'un da desteklediği bu kesecekti.
görüş tutunur ve tahta at surlardan içeri
alınır.
Poseidon bu hakaretten duyduğu öfkeyi bir
Aeneis'te canlandırılan bu olay bugün türlü unutamaz, Hesione'yi öldürecek bir deniz
Vatikan müzesinde görülen ünlü Laokoon ve canavarı gönderdiği gibi, Troyalıları tutmaktan
oğulları heykeline konu olmuştur. da kaçınır.

Laomedon’un Hesione'yi kurtardı diye


Laomedon.
Herakles'e verdiği sözü de tutmaması onun
İlos'la Eurydike'nin oğlu Laomedon
yiğit Herakles'in elinden öldürülmesine
Troya'nın ilk krallarındandır (Tab. 16, 17).
nedendir. Laomedon'un Herakles'e söz verdiği
Strymo ile evlenir ve Podarkes, yani Priamos'la
atlar tanrı Zeus'un Ganymedes'e karşılık Tros'a
Hesione'den başka birçok çocukları olur
armağan ettiği atlardır (Ganymedes).
(Hesione).

Tros'la İlos'un kurdukları Troya şehrine Lapithai (Lapith'ler).


surlar yaptırmak için Apollon ve Poseidon'dan Lapith'ler, hem efsane, hem de tarihte adı
yardım gören Laomedon yemin bozmuş, geçen bir Tesalya boyudur. Kendilerinden önce
güvenilmez bir kral olarak geçer efsanede. Bu bölgede oturan Pelasgları kovarak, Pindos,
günahı onun ve şehrinin başına birçok belalar Pelion ve Ossa dağlarının eteklerine
getirmiştir. Bu yüzden Troya'ya düşman kesilen yerleşmişler. Ne var ki adlarına birbirinden
Poseidon olayı Apollon'a şöyle hatırlatır (il. çok uzak yerlerde, örneğin Knidos ve
Rhodos'ta da rastlanır. bulundurulur ve bu aile bekçisinin heykeli

Lapith'lerin en başta gelen soyunun atası kuşaktan kuşağa aktarılır. Ev Larlarından başka

ırmak tanrı Peneus'tur. Peneus Kreusa (ya da kamu Larları vardır, bunlar Roma halkının

Philyra) ile evlenmiş, iki oğlu, bir kızı olmuş, topluca yaşadığı yerleri korur. Larlar bir

bu kız Apollon tanrıdan gebe kalarak bir oğul ellerinde bereket boynuzu taşıyan, kısa rubalı

doğurmuş, adı Lapithes. Bu Lapithes'in kendisi ve bir ayaklarının üstünde dönen delikanlılar

boyuna adını verir, başka başka bölgelerde olarak gösterilir.

şehirler kuran dört oğlu olur: Phorbas,


Latinus.
Periphas, Triopas ve Lesbos. Bir Lapith olduğu
bilinen İksion bir efsaneye göre Periphas’ın, İtalya'nın yerlileri Aborigenes denilen boya
başka birine göre de Phlegyas'ın oğludur adını veren Latinus üstüne iki ayrı kaynaktan
(İksion). gelme efsaneler anlatılır. Yunan kaynaklarına
göre Latinus, Odysseus'la Kirke'nin oğludur.
Lapith'lerin söz edildikleri efsanelerin
Roma asıllı efsanelere göre de Latinlerin bu ilk
başında Kentaurlarla olan çarpışmaları gelir
kralı Faunus'un oğlu ve Lavinia'nın babasıdır.
(Kentauroi). Kalydon avında da bulunmuşlar
Kızı Lavinia günün birinde hiç acı çekmeden
(Meleagros), Argonaut'lar seferine katılmışlar:
yanıp tutuşmaya başlayınca Latinus tanrı
Theseus'un arkadaşı Peirithoos, onun oğlu
sözcüsüne bu mucizenin nedenini sorar, aldığı
Polypoites, Mousos, Leonteus vb. Lapith
cevapta kızını, talibi olan Ruteller kralı
olarak tanınmıştır. İlyada'da adı geçen bu boy
Turnus'a değil de, Latin adını göklere
"taşkın canlı kargıcılar" diye nitelenir.
çıkaracak bir kahramana vermesi gerektiği
bildirilir. Latinus da Aeneas'ın Latium'a
Lara.
geldiğini görünce, Lavinia'yı ona verir.
Latin şairi Ovidius'a göre Lara'nın asıl adı
Öldükten sonra da İupiter Latiaris adıyla
geveze anlamına gelen "Lala"dır. Latium'un bir
tanrılaştırılır (Lavinia).
su perisi olan Lara İupiter'in buyruklarına karşı
gelmiş, tanrı gönül verdiği İuturna'yı elde Lavinia.
etmek için bütün nympha'lardan yardım
Kral Latinus'un kızı. Aeneas Latium'a
istediği halde, Lara hem yardımdan kaçınmış,
gelmeden önce Lavinia Rutullar kralı Turnus'a
hem de baştanrının bu tutkusunu İuno'ya ve
nişanlıdır, ama dedesi Faunus onun
İuturna'ya açmış. Buna öfkelenen İupiter kızın
evlenmesine engel olur, kızı dışardan gelecek
dilini koparmış, kılavuz tanrı Mecurius'a da bu
bir yabancıya, Latinlerin egemenliğini dünyaya
geveze periyi ölüler ülkesine götürmesini
yayacak olan bir kahramana vermek
buyurmuş. Ama Mercurius Lara'ya yolda
gerektiğini bildirir. Bir süre sonra İtalya'ya
tutularak onu Lares tanrılara gebe bırakmış.
ayak basan Aeneas'ı kral Latinus iyi karşılayıp
Roma mitolojisinde Lara hem dedikodu, hem
kendisine damat olacak adamın bu olduğu
de tam sessizliği, yani ölümü simgeler.
kanısına varır ve Lavinia'yı Aeneas'a verir. Ama
Troya soyundan bütün kişilere düşman kesilen
Lares.
tanrıça İuno Lavinia'nın anasının Turnus'la
Etrüsk asıllı tanrılar. Efsaneye göre Lara ile
birlik olup bu evlenmeye karşı koymasını
Mercurius'tan doğmadırlar. Lares tanrılar yol
sağlar. Aeneas Turnus'la teke tek savaşa girer,
ağızlarını, evlerin içini koruyan. cinlerdir. Her
kazanır ve Lavinia ile evlenir (Latinus, Aenas).
evde ölülerin ruhunu simgeleyen bir Lar
Leandros. Lethe.
Bkz. Hero. Unutmak anlamına gelen bir fiilden
türemiş olan Lethe sözcüğü allegorik bir
Leda. tanrıçanın adıdır. Hesiodos'a göre Lethe kavga
Leda'nın anası, babası üstüne kaynaklar tanrıçası Eris'in kızı ve Gece'nin torunudur.
birbirini tutmaz, genellikle Aitolia kralı Lethe Hades ülkesinde bir pınar olmuştur,
Thestios'un kızı olduğu kabul edilir. suyunu içen ruhlar geçmiş hayatlarını ve
Lakedaimon'dan kovulan Tyndareos Aitolia 'ya çektikleri acıları unutup öyle girerler ölüler
sığınınca Thestios ona kızını verir. Sonra da dünyasına. "Devlet" adlı eserinin sonunda ruh
Tyndareos Herakles'in yardımıyla Sparta göçümünü anlatan Platon Lethe'yi şöyle
tahtını gene ele geçirir ve Leda ile birlikte tanımlar (Dev. X, 621a): "Ruhlar boğucu,
oraya yerleşirler. korkunç bir sıcağın altında Lethe ovasına
gitmişler; ne ağaç, ne ot varmış bu ovada.
Leda'nın çocukları Helene ve Klytaimestra,
Akşam olunca Ameles (kaygısızlık anlamına
Kastor'la Polydeukes'tir (Tab. 12). Efsaneye
gelir) ırmağın kıyısında konaklamışlar. Bu
göre Zeus tanrı Leda'ya âşık olmuş ve bir kuğu
ırmağın suyu hiçbir kap içinde durmazmış;
kuşu biçiminde ona yanaşmış, Leda da bir
oysa herkes de bu sudan biraz içmek
yumurta yumurtlamış, yumurtadan iki ikiz
zorundaymış. Bazı ruhlar ölçüyü kaçırıp fazla
çocuk çıkmış: Zeus'un dölleri olan Helene ile
içermiş, içer içmez de, her şeyi unuturmuş".
Kastor ve Tyndareos'un çocukları olan
Platon ve neo-platonculugun etkisiyle Lethe
Klytaimestra ile Polydeukes.
unutmayı simgeleyen bir ırmak ve sonra da
Başka bir efsaneye göre, tanrısal soyut bir kavram haline gelmiştir.
yumurtayı yumurtlayan Leda değil, öç
tanrıçası Nemesis'tir. Zeus Nemesis'e Leto.
tutkunmuş, ama tanrıça onu istemezmiş,
Titanlardan Koios'la Phoibe'nin kızı Leto,
tanrıdan kurtulmak için bir kaz biçimine
baştanrı Zeus'la birleşerek Apollon'la
girmiş, ossaat tanrı bir kuğu kuşu olup ona
Artemis'in anası olur (Tab. 5).
yanaşmış. Nemesis'in yumurtladığı yumurtayı
Bir Anadolu tanrıçası olduğu adından,
da Leda alıp saklamış. Bu yumurtadan yalnız
efsanesinden ve tapınağının yerleşme
Helene doğmuş. Çok güzel bir kız olduğu için
yerlerinden belli olan Leto konusunda Apollon,
Leda onu öbür çocuklarıyla birlikte kendi
Artemis ve Kybele maddelerine bakılması.
kızıymış gibi büyütmüş (Helene, Klytaimestra,
Dioskurlar).
Leukippos.

Lesbos. Lykialı bir delikanlı. Serüveni ilkçağın aşk


romanlarından birine konu olmuştur.
Lapithes'in oğlu, Midilli adasına adını veren
Leukippos, Bellerophontes'in torunlarından
kahraman. Bir tanrı buyruğuna uyarak
olan Ksanthios'un oğludur. Lykia'da üstün bir
Yunanistan'dan ayrılıp Midilli'ye göçer, oradaki
savaşçı olarak tanınır, ama tanrıça
kralın kızı Methymna ile evlenir. Kendisi kral
Aphrodite'nin öfkesine uğrayarak kendi kız
olup adaya adını verdiği gibi karısının adı da
kardeşine gönül verir. Tutkusu gün geçtikçe
adanın büyük şehirlerinden birine verilmiştir
artar, onu yenemeyeceğini anlayınca, anasına
(Lapithai).
derdini açar ve ondan yardım ister, yoksa ve kansının yolladığı sihirli Gömlegi sırtına
kılıcıyla kendini öldüreceğini söyler. Anası iki geçirip yanmaya başlayınca bütün suçu
kardeşin gizlice sevişmesini sağlar, ama günün Likhas'tan bilir. Korkunç bir öfke içinde
birinde Ksanthios'a birisi kızının bir yabancıyla ağaçları köklerinden söken, sunakları deviren
yattığını ihbar eder. Ksanthios gece kızının ve avaz avaz bağıran Herakles Likhas'ı
odasına girer, kız saklanır, baba da onu kızının ayağından tutup denize fırlatır. Bahtsız adam
âşığı sanarak kılıcıyla vurur, kız acı bir çığlık da Euboia yakınında denize düşüp oradaki
atarak düşer, bu sırada Leukippos da Likhades adalarına adını verir (Herakles).
saldıranın babası olduğunu anlamayarak onu
öldürür. Bu korkunç hikâye sonucunda Linos.
Leukippos Lykia'dan ayrılmak zorunda kalır, Linos efsanesi bir çeşit ağıt yakma
Girit'e geçip orada bir koloni kurar, ama törenine bir kaynak bulmak amacıyla
oradan da kovulup Anadolu'ya döner, Miletos uydurulmuş olsa gerek.
bölgesinde bir şehir kurar. Maiandros
(1) Argos'ta anlatılan efsane şöyledir:
(Menderes) kıyısındaki Magnesia (Manias) şehri
Linos, kral kızı Psamathe'nin Apollon'dan gebe
kralının kızı bu Leukippos'a gönül vererek
kalarak doğurduğu bir çocuktu; kız babasından
yurdunu onun emrindeki düşmana teslim
korktuğu için bebeğini dağa bırakır, köpekler
etmiş.
gelir, Linos'u parçalarlar. Psamathe de yasını
ağıtlarla dile getirir. Babası işin farkına
Leukothea.
vararak kızını öldürür. Apollon tanrı da bu
Bkz. İno.
korkunç olayın cezası olarak Argos bölgesine
veba salar. Argoslular Delphoi bilicisinden
Liber.
aldıkları öğüt üzerine Linos ve Psamathe adına
Orta İtalya'nın eski bir tanrısı Liber, dişisi bir yas töreni düzenlerler, veba da böylece
Libera ile birlikte bağ, bahçe ve tarlaların sona erer. Linos törenlerinde ağıtlar okunur,
bereketini sağladıklarından Yunan yolda rastlanan köpekler öldürülürdü.
tanrılarından Bacchus ve Ceres'le bir
(2) Boiotia'da anlatılan Linos efsanesi biraz
tutulmuşlardır.
değişiktir: Linos Musaların birinin çocuğudur.
Müzikte usta olduğu için Herakles'i
Libya.
yetiştirmekle görevlendirilmiş, ama kulağı
Kuzey Afrika'ya adını veren nympha.
olmayan yiğit hocasından azar işittiği bir gün
Epaphos'un kızı olan Libya, İo'nun torunu olur
öfkelenerek onu öldürmüş. Daha başka bir
(Tab. 10). Büyükannesi İo nasıl Zeus tanrıyla
anlatıma göre Linos ağıt söylemekte o kadar
birleşmişse, kendisi de Poseidon'la birleşir ve
ustaymış ki, Apollon'la boy ölçüşecek olmuş da
Agenor'la Belos diye Fenike ile Mısır'ın
tanrı onu ölümle cezalandırmış.
efsanelik kurucularını doğurur. Libya, Agenor
yoluyla Kadmos'la Europe'nin ninesi olur
Litai.
(Agenor, Belos, Europe).
Bkz. Yalvarılar.

Likhas.
Lityerses.
Herakles'in arkadaşı ve habercisi. Yiğit onu
Phrygia kralı Midas'ın oğlu. Ekin biçmede
Deianeira'dan yeni bir gömlek almaya gönderir
onun üstüne yokmuş ve babasının kral olduğu
bölgeye kim gelse onu yarışmaya çağırır, Gittiler ossaat buluştular lotos yiyen
istemese de onu döve döve çalışmaya adamlarla,
zorlarmış. Eli çok çabuk olduğundan bizim dostlara hiçbir kötülük düşünmedi

hasımlarının hepsini yener, kafalarını keser, ora halkı,


lotos bile verdiler onlara yesinler diye,
bedenlerini de ekin demetleri arasına
bizimkilerden kiniyediyse lotosun bal gibi
baglarmış. Herakles, Lydia kraliçesi
yemişini,
Omphale'nin yanında bulunduğu sırada
kendinden geçti ve dönmeyi istemedi bir
Lityerses'le boy ölçüşmeye gelmiş. Zorbanın daha gemiye.
meydan okumasına hiç aldırmadan onu güzel Orada kalıp lotos yemekten başka şey
bir türküyle uyutmuş ve kafasını kesmiş. düşünmediler,

Phrygialılar ekin biçerken Lityerses'in akıllarını çelmişti bu yemiş, unutturmuştu


sılayı
serüvenini dile getiren bir türkü söylerlermiş.
Ama bakmadım gözlerinin yaşına,
Lityerse adlı bir türküde bu biçicinin ustalığı
sürükledim gemiye onları,
övülürmüş.
teknede, kürekçi sıraları altına çektim,
vurdum zincire
Lotophagoi (Lotosyiyenler). Sonra buyurdum öbür sevgili yoldaşlarıma,
Odysseia'da sözü geçen efsanelik boy. haydi, dedim, binin tez giden gemilere
Troya'dan ayrıldıktan sonra Trakya kıyılarına çabuk,
uğrayan Odysseus'un gemileri, oradan yelken korktum, biri lotos yer, sılayı unutuverir
açınca korkunç bir poyraz fırtınasına diye.
onlar da hemen bindiler ve oturdular
tutulurlar ve on gün denizde çalkandıktan
sıralarına,
sonra Lotosyiyenlerin ülkesine varırlar. Bu
küreklere sarılıp köpürttüler kırçıl denizi.
ülkenin kuzey Afrika'nın Trablusgarp kıyılarının
karşısında Cerba adası olduğu öteden beri
bilginlerce kabul edilir. Odysseus bu eşsiz
serüveni şöyle anlatır (Od. IX, 82 vd.): Lucifer.
Sabah yıldızı Phosphoros'un Latince adı
(Phosphoros). Hıristiyan edebiyatında şeytanın
Tam dokuz gün ölüm rüzgârları balıklı
bir adı.
denizde çalkaladı bizi
sonunda Lotosyiyenlerin toprağına vardık
Luna.
onuncu günü,
bir bu çiçeği yer buranın halkı, Adı ay anlamına gelen bir roma tanrıçası.
orada karaya çıktık ve biz gittik su almaya, Aventinus tepesinde bir tapınağı vardı, ama
arkadaşlar da çabucak hazır etti akşam hiçbir efsanesi olmadığı gibi zamanla Diana
yemeğini, tanrıçayla bir tutulmuş Luna adı da şiirde
oturup doyurduk karnımızı tez giden Yunanca Selene'yi çevirmeye yaramıştır.
gemilerin dibinde.
Yiyip içtikten sonra doyasıya, Lupercus.
yolladım arkadaşları, dedim gidin bakın,
Çobanların ve sürülerin kurtlara karşı
ekmek yiyen hangi insanların toprağına
koruyucusu sayılan eski bir İtalya tanrısı.
ayak basmışız.
Sonradan Faunus'la bir tutulmuş ve adı Faunus
Seçtim iki kişi, kattım yanlarına bir de
haberci. Lupercus olmuştur. Yunan din ve tanrılarının
etkisiyle Lupercus Pan'a da benzetilmiştir. Her çıkarmış. Bu efsane Arkadya bölgesinde Lykialı
yıl 15 şubatta kutlanan Lupercalia bayramı bir Zeus'un adına kutlanan törenlerde insan
bahar ve bereket şenliğidir: Çıplak Lupercus kurbanlarının nedenini açıklamaya
rahipleri alay halinde Palatinus tepesini yaramaktadır.
dolaşırlar ve kurban ettikleri bir keçinin
(3) Pandaros'un babası. Troas bölgesine
derisiyle yapılmış kamçılarla yolda
yerleşmiş Lykialı (Pandaros, Karkabos).
rastladıkları kadınları döverlerdi. Böylece
dövülen kadınların kısırlıktan kurtulup Lykomedes.
doğurgan olacaklarına inanılırdı.
Skyros adasının kralı. Thetis oğlu
Akhilleus'un Troya savaşına katılmasını
Lydos.
önlemek için onu Lykomedes'in sarayına
Lydia'lılara adını veren kurucu kahraman.
göndermiş, kralın kızları arasına saklamıştı
Tarihçi Herodotos'a göre Lydos Atys'in oğlu,
(Akhilleus).
Atys de Manes'in oğludur. Manes ise tanrı
Lykomedes Theseis efsanesinde de rol
Zeus'la Okeanos kızı Kallirhoe'den doğmadır.
oynar: Atinalı yiğit kendi ülkesinde
Lydos'un Tyrrhenos adlı bir de kardeşi vardır.
tutunamayınca Skyros adasına gider, akrabalık
Lydos nasıl Lydia'lılara isim babası olmuşsa,
bağlarıyla bağlı olduğu Lykomedes'in yanına
Tyrrhenos da Tyrrhenoi, yani Etrüsklere adını
sığınır. Lykomedes de Theseus kendi krallığını
vermiştir. Bu akrabalıktan anlaşılıyor ki,
ele geçirir korkusuyla onu bir kayalığın üstüne
efsane de Etrüsklerin Anadolulu kaynaktan
götürür ve uçurumdan aşağı atar (Theseus).
olduklarını kanıtlamaktadır.

Lykos.
Lykaon.
(1) Kadmos soyundan olan Thebai kralı.
(1) Priamos'la Laothoe'nin oğlu,
Antiope'nin amcası. Lykos, karısı Dirke ile
Polydoros'un kardeşi. Kaderi onunki kadar
Antiope'ye eziyet ederler. Antiope'nin de
acıdır. Patroklos öldükten sonra, Akhilleus
Zeus'tan olan İkizleri Amphion ve Zethos
savaşa katıldığı zaman, Skamandros kıyısında
analarının öcünü almak için Lykos'u öldürürler
öldürüp öldürüp ırmağa attığı kurbanlardan
(Antiope, Amphion).
biri de Lykaon'dur (İl. XXI, 34-135),
(2) Argonautlar efsanesinde adı geçen
(2) Pelasgos'un oğlu. Arkadya kralı Lykaon
Maryandyn'ler kralı. Lykos Argonautları batı
elli oğul babasıymış, ama tanrı saygısı, tanrı
Ege kıyılarında bulunan ülkesine vardıklarında
korkusu yokmuş ne kendinde, ne oğullarında.
iyi karşılar, konuklar ve ölen İdmon'la Tiphys'i
Zeus onları denemek istemiş bir gün: Yoksul
gömmelerine yardım eder, giderek kendi
bir köylü kılığına girerek Lykaon'un sarayına
oğlunu ölen dümencinin yerini tutmak üzere
konuk olmuş, kral da bu adamın bir tanrı olup
yanlarına verir. Argonautların Amykos'u
olmadığını anlamak için insan etinden
öldürmeleri bu zorbanın düşmanı olan Lykos'un
yemekler çıkarmış karşısına. Baştanrı büyük
çok hoşuna gitmişti (Argonautlar).
bir öfkeye kapılarak masayı devirmiş ve
şimşekler çakarak Lykaon'un oğullarını
Lykurgos.
yıldırımla çarpmış, yalnız birini sağ bırakmış,
Lykaon'un kendisini de bir kurt haline Trakya kralı Lykurgos'tan İlyada'da söz
getirdikten sonra sağ kalan oğlunu tahta edilmektedir. Savaş sırasında Akha yiğidi
Diomedes karşısında Bellerophontes'in torunu
Lykialı yiğit Galukos'u görünce bir tanrı sanır Anadolu'dan geldiği açıkça belli olan bu kült
onu ve tanrıya karşı savaşmanın sakıncalarına özellikle kuzey Yunanistan'a yerleşmekte
örnek olarak Lykurgos'un serüvenini anlatır (İl. güçlük çekmiş olsa gerek. Tragedya
VI, 130 vd.): yazarlarının biraz değişik motiflerle ele
aldıkları Lukurgos efsanesi bu gerçeği dile
getirmektedir.
Dryas’ın oğlu güçlü Lykurgos bile
onlarla kavgaya tutuşunca yaşamadı.
Lynkeus.
O bir gün, kutsal Nysa dağında
kovalamaya kalkıştı Dionysos 'un Elli Aigyptosoğullarından biri. Danaos kızı
sütninelerini, Hypermestra'nın kocası. Babalarının buyruğu
dayak yediler yiğit öldüren Lykurgos'un üzerine Danaos kızları gerdeğe girdikleri gece
üvendiresiyle, kocalarını hançerledikleri halde, yalnız
o vakit Dionysos'un ödü koptu, Hypermestra Lynkeus'u öldürmez.
denizin dalgalarına attı kendini, Hypermestra'nın kocasını esirgemesinin nedeni
Lykurgos 'un homurtusundan bir titreme çeşitli yorumlara uğramıştır: Kimine göre
almıştı Dionysos 'u,
Hypermestra Lynkeus'a tutulmuş, kimine göre
Thetis de hemen çekti onu içine.
de adam öldürmeyi başaramadığı ve Lynkeus
Rahat yaşayan tanrılar kızdılar o zaman.
kızlığına saygı gösterdiği için ona
Kronos'un oğlu kör etti Lykurgos'u,
kıyamamıştır. Danaos kızı Hypermestra'yı baba
üstelik çok da yaşamadı o,
ölümsüzlerden tiksindirmişti kendini. sözü dinlemedi diye mahkemeye vermiş, ama
Aphrodite'nin yardımıyla kız kurtulmuş,
Lynkeus'la evlenmiş ve Abas'ı doğurmuştur
Dionysos'la ilgili birçok efsaneler şarap (Hypermestra, Danaos Kızları).
tanrının ve kültünün benimsenmesine karşı
gösterilen tepkileri dile getirir (Pentheus).
M
Davaya bakan yargıç suçlamayı yerinde
Maia. görmüş ve tanrıyı Miletlilere ceza ödemeye
Atlas'la Pleione'nin kızı. Pleiad mahkûm etmiş. Irmak tanrının tapınağında
yıldızlarından biri (Tab. 7). Maia, Arkadya'nın para çok bol olduğu için bu cezayı rahipleri
Kyllene dağında tanrı Zeus'la birleşerek tanrı adına kolaylıkla ödemişler, ama koca
Hermes'i doğurmuştur (Pleiadlar, Hermes). ırmak limanları millerle boğmayı gene de
Maia, Zeus'la Kallisto'dan doğma Arkas'a sürdürmüş.
sütninelik ettiği için Hera'nın hışmına uğramış
ve ancak yıldız olarak göğe çıktıktan sonra Mainad'lar.
rahat etmiştir (Arkas). Mainas sözcüğü aslında Yunanca
"mainomai" fiilinden türemiş bir sıfattır. Tanrı
Roma'da Maia adlı eski bir tanrıçaya
etkisiyle kendinden geçen, coşup taşan ve
tapınırlardı, bu tanrıça sonraları Yunan dininin
doğaya, tanrıya karışarak öbür insanlarca
etkisi altında Hermes'in anası Maia ile bir
çıldırmış gibi görünen bir kişi, özellikle bir
tutulmuş ve mayıs ayı kendisine adanmıştır.
kadın için kullanılır. Mainas, çoğulu Mainades,

Maiandros. Dionysos alayını meydana getiren Bakkhaların


başka bir adıdır (Bakkhalar).
Maiandros, yani Büyük Menderes ilkçağ
yazınında en çok adı geçen ırmaklardan
Maion.
biridir. Bütün büyük su yolları gibi Maiandros
İlyada'da Lydia bölgesinin adı iki yerde
da Okeanos'la Tethys'in oğlu sayılır. Bu ırmak
Maionia (Meionie) diye geçer, kendinden
tanrının birçok kız ve erkek çocukları olmuş
sonraki şairler de Homeros'a Maionides
derlerdi: Samos (Sisam) adasına adını veren
demektedirler. Bu soyadı büyük ozanın Maion
Samia, Kaunos'la Byblis'in anaları olan Kyane,
adında bir atası olduğunu mu, yoksa sadece
Kallirhoe ve kendisi gibi bir ırmak olan
Maionia yani İzmir'i de içine alan Ege
Marsyas ve Babys (Marsyas, Byblis).
kıyıkarında doğduğunu mu belirler? Geç
uydurulmuş efsanelere göre Maion diye bir kişi
Maiandros'un adı ilkçağdan bu yana özel ad vardır, Homeros'u doğurduğu söylenen su
olmaktan çıkmış, kıvrıntılı akışı dolayısıyla perisi Kritheis'le evlidir, ya da onun babası,
ırmağın adı ırmak, yol kıvrıntısı ya da yani Homeros'un dedesi, başka bir söylentiye
mimaride yılankavi motifler, dilde dolambaçlı göre de manevi babasıdır. Bütün bu
konuşmalar için kullanıla gelmiştir. varsayımlar yersiz, Maionides soyadı da

Menderes ırmağının miller taşıyarak, eski Homeros'un doğup büyüdüğü bölgeye atıf olsa

zamanlarda denize açılan limanlar olan birçok gerek.

şehri toprak altında boğduğu bilinmektedir.


Makar.
Bugün bile göz göre göre izlenebilen bu süreç
ilkçağdan beri Ege şehirlerinin başlıca bir İlyada'da adı geçen Lesbos kralı. Kimliği
derdi sayılmaktaydı. Tarihsel çağlarda da bir üstüne kaynaklar birbirini tutmaz: Kimine göre
tanrı bilinen ve tanrı gibi tapınılan Menderes'e Makar, tanrı Helios'un oğlu, kimine göre de
karşı Milet halkının ayaklandığı ve tarlalarını Zeus'un soyundandır. Tufan'dan sonra bir
bataklık, limanlarını da ova haline getiren bu İonyalı göçmen kafilesiyle Lesbos'a gelip
insafsız tanrıya karşı dava açtığı anlatılır. yerleşmiş ve o zamanları boş olan komşu
adaları da birer oturma yerine çevirmiş.
Sonradan Lapithes'in oğlu Lesbos da Midilli'ye Epigonlar Thebai'yi aldıktan sonra, kâhin
göçünce Makar'la Lesbos iyi geçinerek Teiresias Delphoi'ye gitmek üzere yola koyulur.
adalarda ortak egemenlik kurmuşlar. Makar'ın Kör olduğu için kızı Manto'ya dayanarak yürür,
iki kızı varmış: Methymna ile Mytilene. ama yolda öldükten sonra, Manto tek başına
Methymna Lesbos'la evlenmiş, adanın bir Apollon tapınağına varır. Manto kendini
kentine adını verdiği gibi, kız kardeşi Mytilene tanrıya adar ve yıllarca Sibylla olarak görev
de sonradan başkent olacak şehri adlandırmış. yapar. Tanrı günün birinde ona Ege kıyılarına
gidip orada bir tapınak kurmasını buyurur:
Makhaon. Manto Klaros'u kurar. Argoslu Rhakios'la
Asklepios tanrının oğlu, kardeşi evlenip Mopsos'u doğurması çeşitli yorumlarla
Podaleiros'la birlikte (Podaleiros) Troya anlatılır: Birine göre Manto Apollon tanrıdan
savaşına Tesalya kentlerinden gelme otuz gebe kaldıktan sonra tapınaktan çıkarken
gemiyle katılır ve hekim olarak çok yararlık Rhakios'a rastlar ve tanrının ona seçtiği bu
gösterir. Menelaos vurulduğu zaman, Makhaon ölümlü kocayla birlikte Klaros'a gidip tapınak
hemen yardıma koşar (İl. IV, 211 vd.): kurar. Başka bir anlatıma göre Manto yalnız
başına gider Klaros'a, yolda korsanlar
tarafından kaçırılır, Rhakios adlı reisleriyle
Tekmil yiğitler sarmıştı Menelaos 'u. evlenir ve Mopsos'u doğurur. Klaros'ta
Tanrıya denk hekim durdu ortalarında,
Manto'nun kurduğu tapınağa oğlu Mopsos
sımsıkı kemerden çekip çıkardı oku,
başrahip ve bilici olur (Mopsos).
kırıldı okun sivrileri çekilirken dışarı doğru.
Çözdü ışıldayan kemeri, altından da kuşağı, Manto efsanesi belli bir amaçla
kuyumcuların işlediği karınlığı çözdü sonra. uydurulmuş bir efsaneye benzer. Anlaşıldığına
Kara okun yarasını görünce emdi kanı, göre, Anadolu'da bulunan Apollon tapınakları
acı dindiren ilaçları ustaca serpti üstüne. ve kehanet merkezleri Yunanistan'dakilerden
Bir zamanlar Kheiron vermişti babasına o hem daha eski, hem daha üstündü. Mopsos'la
ilaçları.
Kalkhas efsanesi de bu üstünlüğü açığa vurur.
Ama Yunanistan bu gerçeği tersine çevirmek
Savaş sırasında Makhaon Paris'in bir okuyla için bazı çarelere başvurmuş, Anadolu
yaralanınca, Akhaları bir telaştır alır, "bir sürü merkezlerinin Yunanistan'dan gelme efsaneler
insana bedel olan" bu hekimi Nestor arabasına uydurmuştur. Ege'nin en ünlü kehanet
bindirip kendi barakasına götürür ve tutsağı merkezlerinden olan Klaros'un Thebaili
Hekamede'ye baktırır. Troya ordusunda ünlü Teiresias'ın kızı ve adından uydurma bir kişi
bir hekim olarak geçinen Makhaon daha çok olduğu anlaşılan bu çeşit amaçlı efsanelerden
cerrah olarak iş görür, kardeşi Podaleiros ise biridir (Apollon).
tedavi ile uğraşır. Makhaon Telephos'un ve
özellikle Philoktetes'in yaralarını iyileştirmiş Maron.
olmakla ün salmıştı (Telephos, Philoktetes). Odysseia'da anlatıldığına göre Maron
Odysseus'un ilk uğrağı olan Trakya'nın İsmaros
Manto. şehrinde Apollon rahibidir. Odysseus bu kenti
Adı kehanet, falcılık anlamına gelen yağma ederken Maron'u korur ve sayar, rahip
Manto, ünlü bilici Teiresias'ın kızı sayılır. de bunun karşılığında ona birçok armağanlar
Babası gibi geleceği görme yetisine sahiptir. ve bal gibi tatlı bir kırmızı şarap verir.
Odysseus bu şarapla Tepegöz Polyphemos'u da görülür. Yılın ilk ayı sayılan mart ayı hem
sarhoş ederek tek gözünü çıkarır, böylece adını taşır, hem de kendisine adanmıştır. Bu
elinden kurtulur. Homeros Maron'un şarabını ay içinde şerefine kullanan bayramlarsa birer
şöyle tanımlar (Od. IX, 202 vd.): bahar bayramıdır ve tanrı burada toprak
bereketim simgeler. Ne var ki mart ayında
savaş mevsimi de başladığı için Romalıların iki
Yedi talant verdiydi, iyi işlenmiş altından,
kavramı bir araya getirdikleri, bu tanrıyla hem
baştan başa gümüş bir sağrak verdiydi,
doğanın yeniden doğuşunu, hem de insanda
ve on iki testi şarap eklediydi bunlara,
yeni yeni karşı koyma güçlerinin belirdiğini
tatlı, su katılmamış, tanrısal bir içkiydi bu.
Bu bal gibi tatlı kırmızı şarabı içeceğin simgelemek istedikleri sanılabilir. Mars ayrıca
vakit savaşçı gençliğin de tanrısıdır. Kurt kendisine
karıştır bir sağrak dolusunu yirmi ölçü adanmış bir hayvandır, Romulus'la Remus'u
suyla, emziren dişi kurdu da bu göreve Mars tanrı
yükselir bir de bakarsın sağraktan bir tatlı gönderdiğinden Roma halkının atası sayılır.
koku,
öyle bir tannsal koku yükselir ki, gel de Marsyas.
içme.
Marsyas efsanesi Anadolu'ya özgüdür ve
asıl anlamı ancak içinde oluştuğu dekor göz
(Odysseus, Potyphemos). önünde tutulursa anlaşılabilir. Aydın'dan
Muğla'ya gidildiğinde Çine ile Yatağan arasında
Tragedya yazarlarına göre Maron Dionysos
Gökbel denilen bir yer vardır, manzarası
tanrının torunu, ya da oğludur, Silenos'la
akıllara durgunluk veren bir yer: Yol orada 30
yoldaşlık eder ve onun gibi çok içer. Kimi
kilometrelik bir arayı 380° viraj yaparak alır,
yazarlar onu eli, ayağı titreyen, ama şarap içti
gökten düşmüş meteortaşlarına benzer
mi bütün gücünü bulan bir ihtiyar olarak
kapkara, korkunç biçimlerle üst üste yığılı
tanımlarlar. Roma'da Maron'u ayyaş diye
kayalar arasında yılan gibi sürüne sürüne, bin
simgeleyen bir çeşme vardı.
bir dönemeç yapa yapa ilerler. Kendinizi bu
dünyada değil, göklerin sarsıntısıyla yeryüzüne
Marpessa.
düşmüş bir gezegende sanırsınız. Göz
Euenos'un kızı, İdas'ın karısı. Kendisine âşık
alabildiğine ne bir ağaç, ne bir ot, ardı ardına
olan tanrı Apollon'la kocası arasında İdas'ı
dağlar, kayalar, taş yığınları, öyle baş
seçer (İdas).
döndürücü, tüyler ürpertici bir çevre ki, her
dönemeçte bir cin, bir şeytan, tarih öncesi
Mars.
çağlardan kalma bir sürüngenle
Mars, Yunan tanrısı Ares'in Roma dinindeki karşılaşacağınıza inanırsınız ve korkudan
karşılığıdır. Efsaneleri de Ares'in efsanelerini soluğunuz kesilir. Bu doğa dışı karaltı içinde
yansıtır, örneğin Latin şairi Lucretius'un "Doğa uzaktan bir şırıltı duyar gibi olursunuz,
Üstüne" adlı eserinin başına koyduğu Venüs'la yaklaşır, bakarsınız ki bir yarın dibinde bir
Mars'ın aşkı öyküsü doğrudan doğruya yeşillik kümesi, püfür püfür esen kavaklar, yer
Homeros'tan alınmadır. Mars Roma’nın savaş yer pembe zakkumlar ve yemyeşil bir su. Ne
tanrısıdır ve savaş tanrısı olarak saygı ve tapkı o? Bir ırmak, Çine çayı, ilkçağın Marsyas'ı
görür, ama yerli bir İtalya tanrısı olarak kavalını öttürüyor tatlı tatlı, acı acı, çünkü bu
savaşçı niteliğinden başka bir nitelik taşıdığı kavalcınınki kadar korkunç bir alın yazısı
olmamış başka hiçbir kavalcının. Dinleyelim lyra'sını yere atarak kırmış, Marsyas'ı da bir
Marsyas'ın serüvenini: ırmak haline getirmiş. Gökbel'de akan Çine

Tanrı Pan'ın yapıp kullandığı syrinks çayı işte bu ırmak-mış.

denilen yedi borulu kavala karşın, Marsyas iki


Mater Matuta.
borulu kavalın bulucusu sayılır. Bu yüzden de
kimi kaynaklarda Marsyas'ın Kybele'nin Roma'da matronlar yani evli kadınlar ve
alayından olduğu söylenir, çünkü Ana Tanrıça anaların tapındıkları eski bir tanrıça. Bayramı
kültünde tefle birlikte bu kaval kullanılırdı. Matralia adıyla 11 haziranda kutlanırdı.
Matuta adı sonradan bu tanrıçanın şafak ve
Ama asıl efsanesi şöyledir: Bu kavalı bulan
sabah güneşiyle bir tutulup, Yunanistan'dan
tanrıça Athena imiş, günün birinde kaval
gelme İno-Leukothea ile karıştırılmasına yol
çalarken bir derenin suyundan yüzüne bakacak
açmıştır. Efsaneye göre İno kendini denize
olmuş, kavalın yüzünü nasıl buruşturup
attıktan sonra bir denizkızı olmuş ve İtalya
çirkinleştirdigini görmüş ve kavalı öfkeyle atıp
kıyılarına çıkarak oraya sığınmıştır (İno).
dere kenarından uzaklaşmış. Bir başka
anlatıma göre Hera ile Aphrodite Athena'nın
Medeia.
kaval çaldığını görerek onunla alay etmişler,
Medeia efsanenin ve tragedyanın kadın
tanrıça da Phrygia'ya giderek duru bir suda
kahramanları arasında en güçlü, en çarpıcı bir
yüzünün gerçekten çirkin olduğunu görmüş de
tiptir. Kişiliği ve serüveni hemen her çağda
kavalı atarken, onu yerden toplayacak olanı
zamanın görüş ve eğilimlerine göre
en büyük cezalara çarpacağına ant içmiş,
yorumlanarak edebiyata ve sanata konu olmuş
Marsyas bunu nerden bilsin, yerde bulduğu
ve olmaktadır. Yerine göre egzotik ve ilkel
kavalı almış ve çalmaya koyulmuş. Marsyas
karakteri üstünde durulur, kendi kardeşini
bayılmış sesine, o kadar sevmiş ki dünyada
kesip parçalarını yol üstüne serpen, ondan da
bundan güzel ses veren saz olmadığını ileri
öte kendi karnından doğmuş çocukları öldürüp
sürmüş ve Apollon tanrının lyra'sıyla yarışmayı
babalarının önüne seren korkunç bir büyücü
bile göze almış. Tanrı bu yarışma için bir şart
kadın diye gösterilir, yerine göre de seven ve
koşmuş: Kim yenerse yenilene istediğini
hor görülen, özverisi karşılıksız kalan,
yapacak. Yargıç olarak Tmolos (Bozdağ)
yabancılık, itilmişlik, kıskançlık duyan bir
tanrısını almışlar. Birinci yarışma sonuç
kadının dramı canlandırılır gözümüzün
vermemiş, ikincisinde Apollon Marsyas'a
önünde.
meydan okuyarak kavalını tersine tutup
çalmasını buyurmuş, kendisi lyra'yı ters Medeia Kolkhis kralı Aietes'in kızı, tanrı
tutunca aynı sesleri çıkardığı halde, Marsyas Helios'un torunu ve tanrıça Hekate'nin
kavalını öttürememiş, bu yüzden de yenik yeğenidir, Güneş soylulardandır, akrabaları
düşmüş. Yarışmayı gözleyen Phrygia kralı olan Kirke ve Pasiphae gibi doğa dışı, tüyler
Midas gene de kavalın lyra'dan üstün olduğunu ürpertici serüvenlerin kahramanıdır (Tab. 8).
söyleyince tanrı onun kulaklarını eşek Bu serüvenlerin canlandırılmasında oynadığı
kulakları haline getirmiş (Midas). Ama bununla rol ilkel bir macera romanı kahramanının
kalmamış, Marsyas'ı tutmuş, bir ağaca rolüdür. Argonaut'lar destanı Odysseia'daki
bağlamış ve derisini yüzmüş. Marsyas bu olaylardan daha eskilerini dile getirmekle çok
korkunç işkence içinde can vermiş. Apollon daha yeni bir çağda kaleme alınmıştır. Bunun
sonradan yaptığına pişman olmuş derler, için bu destanın, daha doğrusu ilk macera
romanının kahramanları çarpıcı renklerle büyütmüş. Yılanlar da şükran borcu olarak
çizilmiş, canlandırılmıştır. Medeia'nın hem gözlerini, kulaklarını yalayıp arındırmışlar,
Argonaut'lar destanında, hem de böylece görme ve işitme yetisi öbür
tragedyalarda sözü geçen serüvenleri şu adlar insanlarınkinden çok üstün olmuş. Melampus
altında anlatılmıştır: Argonaut'lar, İason, kuşların ve öbür hayvanların dilini anlar,
Aietes, Pelias. onlarla konuşurmuş. Bundan başka hekimlikte,
hastaları büyüyle iyi etmekte ondan üstünü
Medeios. yokmuş.
Medeia ile İason'un oğlu. At adam Kheiron Melampus'la kardeşi Bias yurtları olan
tarafından yetiştirildiği söylenir. Başkaca Tesalya'dan ayrılıp, Pylos'ta amcaları Neleus'un
efsanesi yoktur. yanına sığınmışlar. Bias Orada Neleus'un
kızıyla evlenmek istiyormuş, ama Neleus kızını
Medos. Bias'a ancak Phylakos'un sürülerini getirirse
Medeia'nın bir oğlu. Bir kaynağa göre vereceğini söylemiş. Bu sürünün bekçisi ne
Medos, Kolkhisli büyücünün Atina kralı insan, ne hayvan hiçbir canlının yaklaşamadığı
Aigeus'tan olan bir çocuğudur, başka bir bir köpekmiş. Bias, onu alt etmeyi kardeşi
kaynak Meneia'nın Atina'dan Theseus'un Melampus'tan istemiş, o da ancak bir yıl
gelmesiyle kovulunca Asya'ya göçtüğünü ve hapiste kaldıktan sonra sürüyü alabileceğini
ora krallanndan biriyle evlenerek Medos'u bildirmiş. Gerçekten de öyle olmuş: Sürüyü
doğurduğunu ileri sürer. Her iki kaynağa göre almaya giden Melampus'u bir tahta kulübeye
Medos, Medlerin atası sayılır. kapatmışlar, o da kulübenin damındaki
böceklerin konuşmasına kulak misafiri olmuş,
Medusa. anlamış ki kirişler çökmek üzeredir, aradan da
Gorgolardan biri, Perseus kafasını kesince bir yıl geçmişmiş, bunu kendisini tutuklayan
akan kanından Pegasos'la Khrysaor doğar Phylakos'a bildirmiş, kulübeden çıkarılır
(Perseus). çıkarılmaz da dam çökmüş. Phylakos bu
şaşılacak adamdan oğlu İphiklos'un
Megaira. iktidarsızlığına çare bulmasını istemiş, bunu
Erinys'lerden biri (Erinys). da başarınca Melampus'a sürülerini vermiş. İki
kardeş bunları Neleus'a götürmüşler, Bias da
Melampus. kızla evlenmiş.
Adı kara, esmer ayaklı anlamına gelen Daha sonra Argos kralı Proitos'un çağırdığı
Melampus, Amythaon'un oğlu, Kretheus'le Melampus bu kralın kızlarını delilikten
Tyro'nun torunu ve birçok bilici ve falcı kurtarmış. Kızlar hep birden çıldırıp
kuşağının atasıdır (Tab. 23) Doğar doğmaz kendilerini inek sanırlar ve böylece
anası Melampus'un gövdesini gölgeye koymuş, Peleponez'i dolaşırlarmış. Melampus onları iyi
ama ayaklarını güneşte bırakmış. Bu nedenle etmek için Proitos'tan ülkesinin üçte birini
Melampus demişler ona . Biliciliği Melampus istemiş, kral vermeyince yapmam demiş ve
şöyle bir olaya borçluymuş: Çocukken ölü bir kızlar beter olmuş, sonunda Melampus ülkenin
yılan bulmuş, bir insan ölüsü gibi almış onu bir bir çeyreğini kendisi, bir çeyreğini de kardeşi
odun yığınının üstüne koyarak yakmış ve için istemiş, Proitos da bu şartı kabul etmek
cenaze törenini yapmış, sonra da yavrulannı zorunda kalmış. Melampus kızlar üstünde türlü
büyüler uygulayarak onları iyileştirmiş, sonra karısı Althaia’nın Meleagros diye bir oğulları
da kızların birini karı olarak almış ve Argos olur. Oineus tanrıça Artemis'e karşı suç işler,
krallığını kardeşi Bias'la paylaşmış. hasat bayramında bütün tanrılara kurban
kestiği halde, Artemis'i unutur. Bunun cezası
Melanion. olarak tanrıça Kalydon bölgesine korkunç bir
Bkz. Atalante yaban domuzu salar. Ekinleri yok eden bu
canavar yüzünden ülke açlık ve kıtlıkla karşı
Melanthios (yahut Melantheus). karşıyadır. Meleagros bu hayvanı avlamaya
Odysseia'da sözü geçen İthakeli keçi kalkışır ve bu işte bütün komşu ülkelerden
çobanı, hizmetçi Melantho'nun kardeşi. Kız yardım görür. Kalydon Avına ünlü, sanlı bütün
kardeşi gibi kendisi de efendisine karşı yiğitler katılır. Aitolların komşuları Kuretler de
nankörlük eder, yolda dilenci kılığında yardıma gelirler ve av iyi bir sonuç verir,
rastladığı Odysseus'u hırpalar, taliplerin canavar öldürülür. Ama Artemis kininden
tarafını tutar, onlarla Odysseus arasındaki vazgeçmez, avın paylaşılmasında Aitollarla
çarpışmada yardım için koşup hazine Kuretler arasında kavga çıkartır, avcılar
odasından silah getirmeye yeltenir, derken birbirlerine girerler, Meleagros bu sırada
Odysseus'la Eumaios'un bir düzeniyle orada dayılarını öldürür. Anası Althaia bunun üzerine
kıskıvrak bağlanır ve hizmetçiler asıldıktan oğluna lanet okur ve öç perileri Erinysleri
sonra Melanthios da avluya getirilip kulakları salar üstüne. Meleagros savaştan çekilir.
ve burnu kesilir, erkekliği koparılıp köpeklere Derken Kuretler Aitolların kentini yakıp
atılır ve en sonunda elleri, ayakları da yıkmaktadır, karısı, anası, bütün dostları
kesilerek olduğu yerde bırakılır. Meleagros'a öfkesinden vazgeçip yurdunu
savunması için yalvarırlar. Meleagros sonunda
Melantho. savaşa döner ve Kuretleri Kalydon'dan kovar.
Güzel yanaklı Melantho Odysseus'un Aynı efsanenin öbür anlatımında
sarayında, Penelopeia’nın hizmetinde bulunan Meleagros'un anası Althaia'nın oğlunun
elli hizmetçiden biridir. Hanımı onu ömrüyle yakından ilişkisi olan odunu yakıp
yetiştirdiği, şımarttığı halde, Melantho yakmaması teması üstünde durulur (Althaia).
haindir, taliplerden Eurymakhos'la sevişir. Kalydon avına kız kahraman Atalante de
Dilenci kılığında karşısına çıkan Odysseus'a katılmıştır, av sona erince Meleagros yaban
söver. Namussuz hizmetçilerle birlikte ceza domuzunun postunu Atalante'ye vermek ister.
görür ve taliplerin ölümünden sonra asılır (Od. Öbür avcılar buna karşı koyar, özellikle bir
420 -473). kadının kendilerinden üstün tutulmasına kızan
Meleagros'un dayıları meydan okurken yiğit
Meleagros. onları vurup öldürür, anası Althaia da odunu
Meleagros, Kalydon Avı diye anılan bir ateşe atarak oğlunun ömrüne son verir.
serüvenin kahramanıdır. Efsanesinin iki
anlatımı vardır. Birini Akhilleus'un lalası Melikertes.
Phoiniks Agamemnon'un gönderdiği elçileri Bkz. İno.
geri çevirip öfkesinden vazgeçmek istemeyen
yiğide ibret dersi olsun diye anlatır. Şöyledir: Melpomene.
Aitolia'da Kalydon bölgesinin kralı Oineus'la Musalardan biri, çokluk tragedyayı
simgeler (Musa). olan bu kuşlar iki gruba ayrılır, birbirleriyle
dövüşürlermiş, çarpışma da ancak bir grup
Memnon. büsbütün yok olduktan sonra sona erermiş.
Şafak tanrıça Eos'la Troya kral soyundan Mısır'da Üçüncü Amenotep'in diktiği heykele
olan Tithonos'un oğlu (Eos). Memnon Troya Memnon heykeli denmesi, her sabah şafak
savaşının İlyada'da anlatılan bölümünün sökünce bu heykelin tatlı ezgilerle gün
sonrasını ele alan "Aithiopis" adlı destanın doğuşunu selamladığı söylentisi, Memnon
kahramanıdır. Yazarı Miletoslu Arktinos olan kültünün Mısır'da da, Anadolu'da da yerleşmiş
bu destan yitiktir, ama konusunu biliriz. olduğunu belirtir.
Habeşistan kralı Memnon Hektor öldükten
sonra Troya'ya yardımcı gelir. Sırtında Men.
Hephaistos'un yaptığı silahlar vardır. İlkin Phrygia kültlerinde adı geçen bir ay
Aias'la karşılaşır, bu savaş sonuç vermez, sonra tanrısı, Anadolu'ya özgü bir tanrısal varlıktır.
Nestor'a sataşır, Nestor'un oğlu Antilokhos
babasını savunurken Memnon'un elinden Menelaos.
öldürülür. Derken Akhilleus araya girer. Çünkü Agamemnon'un kardeşi Menelaos, babası
Patroklos öldükten sonra Antilokhos onun en Atreus tarafından Pelops ve Tantalos
iyi dostu olmuştur. Akhilleus Antilokhos'un soyundan, anası Aerope tarafından da Giritli
öcünü almak ister, ama Thetis, oğlunun Minos'un, yani tanrı Zeus'la Europa’nın dölüdür
Memnon'u öldürdükten hemen sonra ölmesi (Tab. 15). Tanrı lanetine uğramış bahtsız bir
gerektiğini bilir, onun için Akhilleus'u bu soydan olduğu halde başına gelen belaların
savaştan alıkoymaya uğraşır. Akhilleus söz hiçbiri kendi işlediği bir suç yüzünden değildir,
dinlemez, öç almak için yanıp tutuşur. Bu kez Menelaos'un kendisi temiz, dürüst, yürekli,
iki tanrıça Eos'la Thetis tanrı Zeus'a olsa olsa biraz yumuşak bir insandır. Karısı
başvururlar, her ikisi de kendi oğlu için güzel Helena'nın evinde konukladığı Paris
yalvarır. Zeus Hektor'la Akhilleus için yaptığı tarafından bir yığın malla birlikte kaçırılması
gibi işi kader tartısına vurur: Memnon Menelaos'a karşı yapılmış büyük bir haksızlık,
ölecektir. Oğlu Akhilleus'un elinden can efsaneye aldatılmış koca olarak girmesi de bir
verince, Eos ölüsünü er meydanından alıp bahtsızlık sayılabilir. Menelaos etken değilse
güney topraklarına doğru taşımış, yolda da bol de başlıca edilgen kahramanı olduğu İlyada
bol gözyaşı dökmüş. Gün doğunca bitkiler destanında en parlak sıfatlarla nitelenir:
üstünde görülen çiy taneleri işte bu Ares'in sevdiği, Zeus'un beslediği, gür naralı,
gözyaşlarından gelmeymiş. yiğit Menelaos'tur, sarışın olduğu, bacaklarının
İlkçağ plastik sanatının konu edindiği biçimli, bileklerinin güzel olduğu belirtilir.
Memnon motifi Marmara'ya dökülen Aisepos, Helena bile bin pişmandır onu bıraktığına,
yani Gönen çayı ile de ilgilidir. Bir efsaneye şöyle der kocası için (Od. IV, 263): "Ne akıldan
göre Memnon'un mezarı Marmara yoksundu kocam benim, ne güzellikten
kıyılarındaymış, her yıl Memnon'un kuşları yoksundu".
Gönen çayının ağzına gelir, orada Habeş Menelaos Akha yiğitlerinin en
yiğidine ağlarlarmış. Memnon'un savaşta ölen seçkinlerindendir, Paris'le kozunu paylaşmak
arkadaşlarının ruhlarını taşıyan, yahut da için onunla teke tek savaşa girmeye can atar
kendisinin ölümsüzleşmiş küllerinden doğmuş (İl. III, 16 vd.):
kralı Tyndareos'un yanına sığınırlar (Atreus,
Çıktı tanrı yüzlü Aleksandros Troyalıların Aigisthos). Tyndareos iki kardeşe iki kızını
en önüne, verir. Helena'nın talipleri arasında Menelaos'u
omuzlarında bir pars derisi, kıvrık yayı, seçmesi, öbür taliplerin de bu evliliği
kılıcı. korumaya ant içmeleri üzerine karı-koca
Ucu tunçtan iki kargısını sallayarak Sparta'ya yerleşirler. Tyndareos'un ölümünden
zorlu savaşta çağırdı karşısına cenge, sonra Agamennon Mykene, Menelaos da Sparta
Argosluların en yiğitlerini. tahtına çıkar. Menelaos'la Helene dokuz yıl
Ares'in sevdiği Menelaos, kalabalığın içinde
kadar rahat ve mutlu yaşarlar, Hermione diye
onun uzun adımlarla öne atıldığını
bir kız çocukları olur. Bu sırada Paris
görünce,
Menelaos'un sarayına konuk gelir. Menelaos'un
sevindi kocaman bir ava gözü ilişen aslan
Asya'dan gelme konuğunu ağırladığı ve bir süre
gibi.
onunla birlikte Sparta'da kaldığı anlatılır, ama
bu arada Girit'te bulunan büyükbabası Katreus
Menelaos aslan gibi savaşır, bu arada da ölür, Menelaos Paris'i Sparta'da bırakarak
tanrılara yalvarır (İl. III, 352 vd.). Ama tanrılar cenaze töreni için Girit'e gider. Paris de
dinlemez sözünü, Menelaos tam Paris'in konukluk kurallarının hepsini çiğneyerek
hakkından gelecekken Aphrodite tutar kaçırır Helena'yı kaçırır (Helena). Acı haberi alıp
onu, Menelaos dövünür, ama ne yapsın, gene Sparta'ya dönünce Menelaos ağabeysi
de gevşetmez çabayı, Akhaları cenge kışkırtır Agamemnon'u, sonra da Nestor, Palamedes ve
(İl VII, 9 vd.): Odysseus'u yardıma çağırır. Helena'nın yeminli
bütün taliplerini toplamak ve Troya seferini
hazırlamak işine koyulurlar. Bu, kolay olmaz,
Sizi ödlekler sizi,
çünkü birçok Akha kral ve önderi uzun
Akha erkekleri denmez size, Akha kadınları
süreceği ve zor olacağı belli olan savaştan
demeli.
kaçınmak isterler (Odysseus, Akhilleus).
Bir Argoslu çıkmazsa Hektor'un karşısına
bizim için tam bir yüz karası olacak bu. Sonunda donanma Aulis limanında toplanır,
Agamemnon başkomutanlığı ele alır, ne var ki
çeşitli engeller Akha ordusunun Troya'ya
Kendi göze alır Hektor'a karşı dövüşmeyi, varmasını geciktirir (Agamemnon, İphigeneia).
ama Agamemnon bu çılgınlıktan alıkor Anadolu toprağına ayak bastıklarında
kardeşini. Menelaos ön sırada savaşmaya, Menelaos'la Odysseus Troya'ya elçi olarak
kendi davası uğruna kendi kendini savunmaya gönderilirler, amaç Helena'yı geri istemek ve
ve bu yolda ün kazanmaya can atar, ama savaşı önlemektir. Elçileri Troyalı Antenor
talihsizliği şuradadır ki, ne yapsa fayda karşılar ve sorunu kurultayın önüne getirir,
vermez, hep ikinci planda kalır, savaşta da, ama Paris baskı yaparak kadının ve mallarının
kurultayda da dizginler başkalarının elindedir. geri verilmesini önler (Antenor). Savaş başlar
Menelaos'un destanda, tragedyada ve ve bilindiği gibi on yıl sürer. Menelaos'un
başka türden yapıtlarda sözü geçen efsanesi savaşta oynadığı rol İlyada'da ayrıntılarıyla
bir tüm olarak şöyle özetlenebilir: anlatılmıştır. Menelaos'un serüvenleri savaş
Agamemnon'la Menelaos babaları Atreus'la sonrası efsanelerinde de büyük bir yer tutar.
amcaları Thyestes arasında süregelen kan Tahta atın içindeki yiğitlerdendir, Troya
davası sırasında Mykene'den sürülüp Sparta yangını ve yağması sırasında Helena'yı sığındığı
sunağın dibinde öldürmek ister, kılıcını büyüyüp yetişirler (Patroklos).
kaldırır, tam vuracakken güzel kadının perişan
halini, çıplak memesini görünce yumuşar, onu Mentor.
bağışlar. Hemen gemilerine binip denize Odysseia'da sık sık adı geçen bir İthakeli,
açılırlar. Bir fırtına onları Girit kıyılarına atar. Odysseus'un sadık dostu. Odysseus Troya
Menelaos burada birçok gemisini yitirir, ikinci seferine çıkmadan önce evini ve ailesini ona
yola çıkışında da Mısır kıyılarına atılır. emanet eder. Mentor da onun çıkarlarını
Menelaos, kendisini Sparta'da görmeye gelen taliplere karşı korumaya çalışır, ama
Odysseus oğlu Telemakhos'a Mısır'da beş yıl başaramaz. Tanrıça Athena Odysseia'da
kaldığını anlatır. Gene yola çıkınca bu kez Nil Telemakhos'a kılavuzluk etmek, ya da
ağzındaki Pharos adasında alıkonur ve ancak Odysseus'a taliplerin hakkından gelmek için
deniz ihtiyarı Proteus'u bağlayıp ondan öğüt yardımcı olmak istedikçe Mentor kılığına girer.
aldıktan sonradır ki yurduna dönmeyi başarır Bu yüzden Mentor bir has isim olmaktan
(Od. IV, 351-593). Böylece Menelaos Troya çıkmış ve yol gösterici, kılavuz rehber
seferine gitmek üzere Sparta'dan ayrıldıktan anlamına kullanılagelmiştir.
on sekiz yıl sonra yurduna dönmüş olur.
Agamemnon'un tersine aksiliklerle Mercurius.
karşılaşmaz, Sparta'daki tahtına oturur, eşi ve Hermes tanrının Roma dininde karşılığı.
çocuklarıyla birlikte rahat bir ömür sürer. Efsaneleri de Hermes'inkilerle bir tutulmuştur
Telemakhos'u konuklayan, ona yol gösteren, (Hermes).
armağanlar verip gönderen Menelaos görmüş,
geçirmiş, olgun ve babacan bir adamdır. Eşi Meriones.
Helena da uslanmış, yumuşak ve tatlı bir eş ve İlyada'da adı geçen Giritli önder.
bir anne olmuştur. İdomeneus'un arkadaşı (İdomeneus).

Menoitios. Merope.
(1) İapetos'la Klymene'nin oğlu, Pleiadlardan biri. Korinthos kralı
Prometheus, Epimetheus ve Atlas'ın kardeşi Sisyphos'la evlenir ve Glaukos'a ana olur
(Tab. 3). Bu Titan öbür kardeşleri gibi gururlu (Pleiadlar).
ve kendini beğenmiştir. Bu yüzden Zeus onu,
"duman duman yıldırımlarıyla vurarak Metaneira.
Erebos'un karanlıklarına yollar" (Hes. Theog.
Eleusis kralı Keleos'un karısı. Demeter'i
510-515).
evinde hizmetçi olarak çalıştırır (Demeter).
(2) Aktor'la Aigina'nın oğlu, Patroklos'un
babası (Tab. 21). Aigina tanrı Zeus'tan Aiakos'u Metis.
doğurduktan sonra Aktor'la evlenip Menoitios'u Adı akıl, us, bilgelik anlamına gelen Metis,
dünyaya getirir, böylece Aiakos'la Menoitios Okeanos'la Tethys'in kızı, yani ikinci kuşak
üvey kardeş olurlar. Akhilleus'la can yoldaşı tanrılardandır (Tab. 4). Zeus'un ilk eşi
Patroklos arasındaki kan akrabalığı da buradan olmuştur: Bir efsaneye göre Kronos'un yuttuğu
gelmedir. Menoitios, oğlu Patroklos kaza ile çocukları kusmasını sağlayan ilacı Zeus'a veren
bir arkadaşını öldürünce onu Peleus'un yanına odur. Zeus onunla birleşip Athena'ya gebe
gönderir. Akhilleus'la Patroklos da bir arada bırakınca, Uranos'la Gaia tanrıyı uyarmışlar,
Metis'ten doğacak bir erkek çocuğunun bağlayarak kral Midas'a götürürler. Bakkha
kendisini tahttan atıp yerine geçebileceğini sırlarına ermiş olan Midas Silenos'u hemen
bildirmişler, bunun üzerine de Zeus Metis tanır ve onu on gün, on gece sarayında
tanrıçayı yutmaya karar vermiş. Yuttuktan konuklayıp yedirir, içirir, sonra da İhtiyar
sonra Athena'yı kafasından doğurmuş yoldaşını tanrıya götürür, verir. Dionysos buna
(Athena). o kadar sevinir ki, Midas'a dilediğini vereceğini
söyler. Midas da her dokunduğu şeyin altın
Midas. olmasını diler. Tanrı bu dileğin ne kadar yersiz
Midas efsanede olduğu kadar tarih ve ve tehlikeli olduğunu anlar, ama söz vermiştir
arkeoloji kaynaklarında da adı geçen bir bir kere. Midas sarayına dönerken yolda
Phrygia kralıdır. Phrygia'da bulunmuş birçok kopardığı bir dal altın olur, yerden topladığı
anıtlar bugün de onun adını taşır, birçok bir çakıl taşı altın olur, kopardığı bir buğday
efsane ve masallar anısını yansıtır. Bu başağından altın taneleri dökülür, buna
efsanelerin hepsi bölgeye özgü nitelikte ve fazlasıyla sevinir, ne var ki sofrasına oturup
Ana Tanrıça Kybele'nin kültüyle ilgili ekmeği ağzına götürüp, şarabı dudaklarına
görünmektedir. degdirince ekmek de, şarap da altın külçesine
dönüşür ve bu böyle gider, ta ki kral
Herodot'a göre Midas, Phrygia'nın birinci
dileğinden vazgeçip tanrıya bir daha yakarsın.
kralı ve Gordium'un kurucusu sayılan
Bakkhos Midas'ı bağışlar, ona Sardes'e
Gordias'ın oğludur. Gordias'ın Ana Tanrıça ile
gitmesini, Paktolos (Sart) deresinin kaynağına
birleşmesinden, doğduğu söylenen Midas
dek çıkmasını ve topraktan fışkıran sularla
büyüyünce Kybele'nin başrahibi olmuş ve
başını ve ellerini yıkamasını buyurur. Kral da
tanrıçanın Pessinus'taki büyük tapınağını
öyle yapar ve ırmak sularında arınır, ama o
kurmuş. Midas’ın ilişkisi yalnız Kybele ile de
gün bugün Paktolos altın pulları
değildir, Kybele gibi Anadolu toprağına özgü
sürüklemektedir, altın diyarı Sardes'in
şarap tanrısı Dionysos'a da yakından bağlıdır.
zenginliği de oradan.
Midas üstüne anlatılan efsanelerin hepsinde
bu Phrygia kralı Dionysos'un bağışladığı Plutarkhos bu efsaneyi biraz başka
nimetlerden fazlasıyla pay almış, tanrının biçimde anlatır: Midas ülkesinin uzak bir ilini
peşinden giden alaya karışmış, sırlarına ermiş, gezmeye gitmiş, bir çölün ortasına düşmüş,
yoluna baş koymuş ve bölgesel törelerini içecek bir damla su bulamamış, Toprak Ana
savunan bir kişi olarak canlandırılmaktadır. Bu acınır, ona, çölün ortasında bir kaynak
efsanelerin yalnız Phrygia'yı değil, Lydia ve fışkırtmış, ama Midas kaynağa yaklaşıp su
Karia gibi Ege'nin geniş bir bölgesini içmeye yeltenince suyun altına dönüştüğünü
kapladıkları da dikkati çeker. görmüş. Bu kez kral tanrı Dionysos'a yakarmış,
Dionysos da kaynaktan saydam bir su akmasını
Ovidius'un "Değişimler"de anlattığı bir
sağlamış. Bu kaynağa Midas Pınarı denmiş.
efsanesi şöyledir: Silenos tanrı Dionysos'un
alayında ihtiyar, sarhoş bir satyr'dir, bir gün Kral Midas'ı asıl ünlü kılan masal
tanrı Phrygia ve Lydia dağ ve koruluklarında kulaklarıyla ilgili masaldır. Ovidius bunu tanrı
dolaştığı sırada Silenos uyuyakalır ve Pan'ın Apollon'la yarışmasına atıf yaparak
Bakkhalarla Satyr'ler onu sızdığı yerde anlatır, başka efsanelerde Apollon'la yarışan
bırakarak uzaklaşırlar. Köylüler onu bulur ve Pan değil, Marsyas'tır. Kral Midas bir gün
boynunda taşıdığı çiçek çelenkleriyle Tmolos (Bozdağ) dağının yamaçlarında
dolaşırken Apollon'la Pan'ın (ya da Marsyas'ın) kurutup normal insan kulağı biçimine sokunca,
yarıştıklarını ve bu yarışmaya yargıç olarak Midas halkın gözünde bir kahraman olmaktan
dağ tanrısı Tmolos'u seçtiklerini görür. Midas çıkar, halkı aldatan bir yalancı oluverir. Öyle
Apollon'un lyra'sını da, Pan'ın (ya da ki bahtsız kral yerlere kapanıp tanrıdan eşek
Marsyas'ın) kavalını da dinler. Ne yapsın ki kulaklarını geri istemek zorunda kalır.
kaval sesini daha çok beğenir. Bozdağ Dilmen'in piyesi bir efsanenin nasıl yeni yeni
eteklerinde bir dolaştınız mı, Sardes yorumlarla genişletilip yaşatılabilecegine
Tapınağının karşısında yükselen o bakır rengi örnektir.
dağa hiç baktınız mı bilmem, ama oranın
havasını, çevresini biliyorsanız, siz de Miletos.
Apollon'un sazına degil, Marsyas'ın kavalına Milet şehrinin kurucu kahramanı. Efsaneye
ödül verirsiniz eminim O çevreye başka ses göre Apollon'un oğludur. Girit'te doğmuş ve
yakışmaz çünkü, doğa kıvır kıvır koyun Minos onu Girit'ten sürmüş, Anadolu'ya gelince
sürülerini de, kavalıyla çobanını da de Maiandros ırmak tanrının kızıyla evlenmiş.
kendiliğinden yaratır gibidir. Her neyse Tmolos Kaunos'la Biblys'in babası sayılır. Başkaca bir
Apollon'a vermiş ödülü, ama yarışmaya tanık efsanesi yoktur.
olan Midas hiç gerekmezken kavalı daha çok
beğendiğini söylemiş. Apollon tanrı cezayı Minerva.
Marsyas'a vermiş, ama Midas'tan da öcünü Tanrıça Athena'nın Latince adı. Minerva
almış: Kralın kulaklarını uzatıp uzatıp eşek İtalya'nın yerlisi olmasa gerek. İlkin
kulağına çevirmiş. Midas eşek kulaklarını Etrüsklerin, sonra da Yunanlıların etkisiyle
Phrygialıların sivri külahı altında bir süre Roma'nın başlıca üç tanrısından biri olmuştur.
gizlemiş olsa gerek, berberi olmasa, belki İupiter, İuno ve Minerva Capitolium üçlüsü
sonuna dek gizleyebilecekti, ama her gün diye anılırdı. Kendine özgü bir efsanesi yoktur.
saçını, sakalını tıraş eden berber görmüş eşek
kulaklarını, kimseye açmadığı bu sırdan Minos.
kurtulmak için toprağa bir delik kazmış ve Zeus'la Europe'nin oğlu, Sarpedon'la
içine eğilerek, "Midas'ın kulakları eşek Rhadamanthys'in kardeşi sayılan efsanelik
kulaklarıdır" diye fısıldamış. Ama kazma Girit kralı (Tab. 11 ve 15).
vurduğu yerin çevresinde ossaat otlar,
Minos Girit tahtına çıkmak isteyince üç
kamışlar bitmiş, bunlar yel estikçe dile
kardeş arasında kavga kopmuş, ama Minos
gelerek, "Midas'ın kulakları eşek kulaklarıdır"
tanrıların kendisinden yana olduklarını ileri
diye yankılanmaya başlamışlar.
sürmüş, bunu tanıtlamak üzere de Poseidon
Bu efsanenin öyle yerli bir havası var ki tanrıdan bir dilek dilemiş, denizden bir boğa
çağdaş tiyatro yazarlarımızdan Güngör çıkarmasını istemiş, bu boğayı da sonra gene
Dilmen'e bir piyes esinlemiş. "Midas'ın tanrıya kurban etmeye söz vermiş. Dilediği
Kulakları”nda Dilmen eski efsaneye bir motif gibi olmuş, denizden köpükler gibi ak bir boğa
daha katar, Midas kulaklarından korkmakta, çıkagelmiş. Minos boğayı almış, tahta
utanmaktadır, ama ne zaman ki bu korkuyu oturmuş, ama hayvanı tanrıya kurban etmeyi
yenerek halkının karşısına çıkar, uzun kulakları unutmuş. Güzelim ak boğayı sürülerinin
bir ayıp değil, bir mucize, bir üstünlük arasına damızlık olarak göndermiş. Bu duruma
oluverir halkının gözünde. Onun içindir ki çok kızan deniz tanrı ak boğayı Minos'un
sonunda Apollon tanrı Midas'ın uzun kulaklarını
başına bela etmiş, bir efsaneye göre hayvan
kudurmuş, ortalığı kasıp kavurduğu bir sırada Minotauros.
Herakles'in elinden öldürülmüş, ama iş Adı Minos'un boğası anlamına gelen
bununla da kalmamış, kralın karısı Pasiphae Minotauros insan bedenli, boğa başlı bir
bu boğaya doğadışı bir aşkla tutulmuş ve canavarmış. Tanrı Poseidon'un kral Minos'a
onunla birleşmiş. Kral Minos güneş tanrı gönderdiği bir boğa ile Minos'un karısı
Helios'un kızlarından Pasiphae ile evlenmişti. Pasiphae'den doğmaymış. Minos bu korkunç
Bir zamanlar Europe gibi boğaya vurulan yaratığı saklamak için mimarı Daidalos'a
Pasiphae ak boğayla birleşebilmek için Labyrinthos sarayını yaptırmış (Pasiphae,
Daidalos'a bir inek heykeli yaptırır, içine girer Labyrinthos).
ve gebe kalarak Minotauros'u doğurur
Theseus Minos'un kızı Ariadne'nin
(Daidalos, Pasiphae). Ondan sonra da Girit
yardımıyla Minotauros'u öldürmüş (Ariadne,
sarayının yaşamı karmakarışık olur. Helios
Theseus).
döllerinin hepsi gibi Pasiphae de büyücüdür,
seviştiği boğayı öldürttü diye Minos'u büyüler, Minotauros Girit sanatında derin izler
yatağından yılanlar, çıyanlar, akrepler bırakmış olan Girit'e özgü bir boğa kültünün
çıkmasını sağlar, bunlar işi çapkınlığa vuran simgesi olsa gerek.
Minos'un yatağına giren her kadını sokup
öldürmekteymişler. Minos'un erkeklerle aşk Mnemosyne.
maceraları olduğu da ileri sürülür. Adı bellek anlamına gelen Mnemosyne
Pasiphae'den olan iki kızı Ariadne ile Uranos'la Gaia'nın kızıdır (Tab. 4). Efsaneye
Phaidra'nın ömürleri de garip serüvenlerle göre Zeus Pieria dağlarında dokuz gece yatmış
geçmiştir (Ariadne, Phaidra). ve Mnemosyne de dokuz Musaları doğurmuş.

Bu masallara karşın Minos efsaneye ilkel


Moira'lar.
çağların en doğru ve haksever kralı diye
Moira, pay ya da pay veren anlamına gelir.
geçmiştir. Tanrı Zeus'tan esinlenerek yasalar
Efsanede üç olarak gösterilen Moira, yani
çıkarttığı için öldükten sona Hades'teki üç
kader tanrıçaları Hesiodos'ta "yaşama
yargıcın biri olmuş. Minos arkeolojide adını
paylarımızı düzenleyenler" diye tanımlanır.
taşıyan çağlarda Girit'in komşu adalar ve
Alın yazısı ve kader üstüne Yunan ilkçağının
kıyılar üzerindeki egemenliğini simgeleyen
görüşü şudur: İnsan ana karnından doğar
Atina ile savaşı ve oradan üç yılda (ya da
doğmaz kader onun ömür ipliğini bükmeye
yılda) bir yedi delikanlıyla yedi genç kızın
koyulur, üç Moira her insanın ipliğini büker
Minotauros'a kurban olarak verilmesi efsanesi
dururlar, günün birinde de keserler, o anda
de böyle bir durumun dile gelmesidir. Masala
insan ölür. İlyada'da dövüşen bir savaşçı için
göre Minos'un bu seferi kardeşi Androgeos'un
şöyle deniyor (İl. IV, 517):
ölümünden öç almak içindir (Androgeos). Ama
Minos yalnız Yunanistan yarımadasına değil, Bitti ömür yumağı tam o sırada!...
Anadolu kıyılarıyla Sicilya'ya kadar da uzanmış Moira denince, çokluk ecel, ölüm akla
derler. Karya'ya geldiği, Sicilya'ya ise gelir, onun içindir ki Homeros destanlarında
Daidalos'u kovaladığı söylenir (Daidalos). kader diye çevrilen Moira uğursuz ve zorlu
Buralarda Giritlilerin koloniler kurdukları olarak nitelenir. Ne var ki Moira Zeus'tan da
anlatılır. daha güçlü ve üstündür. Tanrılar babası ona
karşı gelemez, onun kararını değiştiremez. Moneta, tapınağı Roma'da Capitolium
Savaş alanında oğlu Sarpedon yaralanınca Zeus tepesinde bulunan tanrıça İuno'nun bir ek
ikirciklidir, sevgili oğlunu alıp kaçırmayı adıdır. Bu adın nedeni İ. Ö. 390 yılında
geçirir aklından, ama Hera kaderi ileri sürerek Roma'nın Galyalıların baskınına uğradığı sırada
dikilir karşısına (Sarpedon). bu tapınağın kazlarının gece öterek düşmanın
gelişini haber vermesidir.
Homeros'ta bir ya da birkaç Moira'dan söz
edilir, ama adları söylenmez, Hesiodos bunları
Mopsos.
üç kız kardeş diye tanıtır ve adlarını verir.
Moiralar Zeus'la Themis'in kızları, Horaların İkisi de tanrı sözcüsü olan iki efsanelik
kardeşleridir (Theog. 905 vd.): kişinin adı.

(1) İdmon'la birlikte Argonaut'lar seferine


katılır ve Argo gemisinde kâhin olarak görev
... Klotho, Lakhesis, Atropos tanrıçalar
yapar. Seferin sonunda Libya'ya varıldığında
ki bilge Zeus büyük üstünlük vermişti
Mopsos bir yılan tarafından ısırılıp ölür
onlara,
ki onlar verir yalnız insanlara (Argonaut'lar).
mutlu ya da mutsuz yaşama paylarını. (2) Teiresias'ın torunu, Manto'nun oğlu.
Babasının kimliği üstüne kaynaklar ayrılır:
Bütün kâhinler gibi Apollon'dan doğma olduğu
Burada Moiralar yalnız ömür payını değil,
söylenir, ölümlü babası ise Argoslu Rhakios
bir de mutluluk ve mutsuzluk payını veriyor
imiş (Manto, Rhakios). Mopsos'un Kolophon
demektir insanlara. Kimi yerde Kederle bir
şehrini kurduğu anlatılır. Anası Manto'nun
tutulan Moiraların efsanesi yoktur (Kerter).
Klaros'taki Apollon tapınağını kurması üzerine
Onlar yarı dinsel, yarı filozofik bir görüşün
Mopsos oranın tanrı sözcüsü olur, bu sıfatla
canlandırılmış imgeleridir. Platon da Devlet'in
zamanın en büyük kâhini Kalkhas'la yarışmaya
son bölümünde, yeniden yeryüzüne çıkacak
girişir, Akhaların başkâhinini her bakımdan
olan ruhların Moiralara başvurduğunu anlatır
yener, üstünlüğü meydana çıkınca, Kalkhas
(Dev. X, 620 d-e):
öfkesinden canına kıyar (Kalkhas). Mopsos
"Bütün ruhlar hayatlarını, geçtikten sonra bundan sonra yine Troya'dan dönen
gene o sırayla Lakhesis 'e yaklaşmışlar. Amphilokhos'la birlikte Kilikya'da Malsos
Lakhesis her birine kendi perisini vermiş; bu şehrini kurarlar, teke tek kavgada birbirlerini
peri hayatı boyunca ona hizmet edecek, öldürürler (Amphilokhos).
seçtiği kadere göre yaşatacakmış onu. Bu peri
ilkin ruhu Klotho 'ya götürüp onun eli altından Morpheus.
ve döndürdüğü kirmenden geçiriyormuş; Uyku tanrısı Hypnos'un üç bin çocuğundan
böylece ruh seçtiği kadere bağlanıyormuş. biri sayılan Morpheus'un adı biçim anlamına
Ondan sonra Airopos, Klotho 'nun eğirdiği gelen "morphe" (Lat. forma) den türemedir.
kaderi ölçülmez hale sokuyor, sonunda ruh hiç Morpheus insanlara uykuda çeşitli biçimlerde
arkasına dönmeden Kaderin tahtı önüne gelip görünen düşleri simgeler. Uyku ve düş
duruyor, sonra öte yanına geçiyormuş". tanrılarının hepsi gibi Morpheus da kanatlıdır.
Kocaman, hızlı kanatlarıyla dünyanın bir
Moneta. ucundan öbür ucuna şıp diye uçarmış.
Haber veren, uyaran anlamına gelen
kadar insana da vergidir, giderek Olympos
Mucius Scaevola. tanrıları insanüstü doğa güçlerinden uzaklaşıp
Tarquinius kralları Roma'dan kovulunca insana yaklaşmayı amaç edindikleri zaman
Porsenna adında bir Etrüsk kralı şehri benimsedikleri bir güçtür. Musalar böylece
kuşatmış. Mucius adlı bir Romalı da düşman insan ve tanrı arası birer varlık olarak
karargâhına girip Porsenna'yı öldürmek düşünülebilir; insanı tanrı, tanrıyı insan yapar
istemiş, ama kralı tanımadığı için yanılarak bir Musalar. Onun içindir ki böyle duygulanır
başkasını öldürmüş. Yakalanıp Porsenna'nın şairler de onlardan söz ederken. İnsana
önüne getirilince Mucius orada bulunan bir yaşamanın asıl tadını bağışlayan bu tanrısal
ocağa sağ elini koyup büsbütün yanıncaya varlığı her alana, özellikle sanat alanına
kadar çıkarmamış. Bu eyleme şaşan Porsenna yerleştirmiş olmak ilkçağ düşüncesinin bir
Mucius'a kılıcının geri verilmesini buyurmuş, parıltısıdır. Kuru bir şair diye tanınan Hesiodos
kendisine de bunu niçin yaptığını sormuş. bile bakın nasıl coşar Musalardan dem
Mucius kendi elinin yanmasının önemsiz vurunca. Hesiodos kendi anlatır ki Helikon
olduğunu, çünkü kendisi gibi kurban olmaya dağının yamaçlarında sürülerini otlatan bir
hazır üç yüz Romalı bulunduğu söylemiş. çobanmış, "dünyanın yüz karası zavallı bir
Korkuya kapılan Porsenna hemen Roma ile yaratık" iken Musalar onu görür, çiçek açan bir
barış anlaşmasına girişmeyi yeğ görmüş. defneden kopardıkları bir dalı ona asa diye
Mucius'a da artık sag elini kullanamadığı için verir (Theog. 31 vd.):
solak anlamına gelen Scaevola adı takılmış.

Sonra tanrısal sesler üflediler içime


Musalar.
olacakları ve olmuşları yüceltmek için,
İlkçağ yazınında bir tanrısal varlık vardır ki ve hele övmek için kendilerini
ondan söz ederken her ozan, her yazar her söylediğim destanın başında ve
duygulanır, sesi bir başka içtenlik ve sonunda.
dokunaklılıkla çınlar kulaklarımızda. Bu varlık
Yunanca "mousa", Latince "musa" diye
adlandırılıp batı dillerinin hepsine giren esin Hesiodos böylece şair olunca, şu sözlerle
perisidir. Ama Musa yalnız şairlere şiirler tanımlar Musaları (Theog. 52 vd.):
esinleyen bir peri de değildir, etki alanı çok
daha geniştir. Adının kökeni asıl kimliğinin Olympos'lu Musalar, koca kalkanlı Zeus'un
açıklanmasına yardım eder: "Mousa" Yunanca kızları.
akıl, düşünce, yaratıcılık gücü kavramlarını Eleutheros yamaçlarının kraliçesi
içeren "men" kökünden gelmedir. Bu kök Mnemosyne
Zeus'un Musaları üretmek için birleştiği Titan Kronos oğluyla birleşip Pieria'da
tanrıça Mnemosyne'nin adında da görülür, getirdi onları dünyaya
Athena'ya gebe kalan Metis'in adında da (Tab. belaları unutturmak ve kaygıları dindirmek
4). O da demektir ki, kaba güçleri yenip başa için.
Dokuz gece buluştu onunla kutsal
geçtikten sonra kendi egemenliğini kurabilmek
yatağında
için Zeus tanrının ilk işi düzenli ve ölçülü
engin akıllı Zeus ölümsüzlerden uzakta.
oldukları oranda yaratıcı olan güçleri
Günler, aylar geçip bir yıl tamam olunca
benimsemek olmuştur. Musalar işte bu gücün dokuz kız getirdi dünyaya Mnemosyne.
ürünü ve simgesidir. Bu güç ise tanrıya olduğu
Dokuz eş yürekli kızdır bunlar (Demodokos). Bu tutum ve davranış
ezgiler söylemektir bütün İşleri, Homeros'la başlar, ilkçağın son demlerine
başka hiçbir kaygı yoktur yüreklerinde. kadar süregider, Musaların yetki alanları
Karlı Olympos'un en yüksek tepesinde, çağlar ve şairlere göre değişir. Genellikle
oradadır koroları ue güzelim yurtları,
şöyle bir bölümleme yapılır:
Kharitler de Himeros da başlarında
yükselir güzel sesleri havalarda, Kalliope, destan şairi ya da lirik şiir;
yürür dururlar Olympos yolunda, Kilo, tarih;
tanrısal bir ezgi sarar dört bir yanı,
kara toprak yankılanır tanrı övgüleriyle, Polhymnia, pantomim;
büyülü bir ses yükselir adımlarından Euterpe, flüt;
yürürken yüce babalarına doğru...
İşte böyle seslenir Olympos'lu Musalar Terpsikhore, dans;
dokuz tanrısal kızı ulu Zeus'un: Erato, korolu şiir;
Kilo, Euterpe, Thalia, Melpomene,
Melpomene, tragedya;
Terpsikhore, Erato, Polhymnia, Urania
ve hepsinin başı sayılan Kalliope... Thalia, komedya;
İşte budur Musaların insanlara verdiği,
Urania, gökbilimi.
Musalardan ve okçu Apollon'dan gelir
yeryüzündeki ozanlar ve çalgıcılar Musaların kendilerine özgü efsaneleri
nasıl Zeus'tan gelirse krallar. yoktur , tanrıların bütün şenliklerinde ezgi
Ne mutlu Musaların sevdiği insana söyler, dans ederler, Thetis'le Peleus'un,
bal akar onun dudakları arasından. Kadmos'la Harmonia'nın düğünlerinde
Bir insanın dertsiz başına dert mi düştü, bulunmuşlardır. Adlarının geçmediği hemen
üzüntüden kan mı kurudu yüreğinde,
hemen hiç şiir yoktur.
Musaların sevgilisi bir ozan
anlatınca eski insanların destanlarını,
Musaios.
övünce Olympos'un mutlu tanrılarını
unutuverir hemen dertlerini, Adı Musalarla ilgili efsanelik bir ozan.
çıkar, gider aklından üzüntüleri Yerine göre Orpheus'un arkadaşı, öğrencisi ya
şenletir onu tanrıçaların büyüsü. da oğlu sayılan Musaios Attika efsanesinde
Orpheus'a karşılık yaratılmış bir tip olsa gerek:
Mistik nitelikteki ezgileri Eleusis gizemleriyle
Homeros'un iki büyük destanı da Musalara ilişkili derlerdi.
seslenişle başlar, ama burada ozan tek bir
Musa'ya seslenir ve ona tanrıça der sadece: Mygdon.
İlyada'da adı geçen bir Phrygla kralı,
Söyle, tanrıça, Peleus oğlu Akhilleus'un Sangarios (Sakarya) ırmağı kıyılarında
öfkesini söyle... otururmuş da günün birinde Amazonların
Anlat bana, tanrıça, bin bir düzenli yaman saldırısına uğramış. O zaman kral Priamos
adamı... onun yardımına koştuğundan Mygdon da Troya
savunmasına katılır (İl. III, 181 vd.).

Musaların sevgilisi ozanın toplumda ne


Myrina.
kadar saygı ve sevgi gördüğü Odysseia'da
İlyada'da Troya şehrinin topografyası
canlandırılan Demodokos tipinden bellidir
üstüne çok az bilgi verilir. Verilenlerden biri sonra Phrygia'dan geçerek Kaikos (Bakırçayı)
Amazonlar kraliçesi Myrina ile ilgilidir (İl. II, kıyılarına gelmiş ve orada (yani Bergama
811 vd.): ovasında) yerleşmiş. Myrina'yı öldüren kral
Mopsos’muş. Efsane niteliğini taşımayan bu
olaylar tarihsel bazı olaylara göre kurulmuş
Şehrin önünde sarp bir tepe var,
olsa gerek (Amazonlar).
çıkılır ovanın dört bir yanından tepeye,
Batieia adını takmıştır ona halk,
Myrmeks.
ölümsüzlerse yüksek atlayan Myrrhine'nin
mezarı der. Adı karınca anlamına gelen Myrmeks
hamarat, becerikli bir Atinalı kızmış. Athena
da bu yüzden onu sever, tutarmış, ama günün
Bu bilgi açık seçik değildir, bu Batieia bir birinde Myrmeks tannçanın bulgusu olan
tanrıça mı ki ölümsüzler ona başka bir ad sapanı bulmuş olmakla övünmüş, Athena da bu
veriyorlar? Bir kaynağa göre Myrina ya da yalana kazarak onu bir karıncaya
Batieia Troas bölgesinin eski kralı Teuker'in dönüştürmüş.
kızıdır (Tab. 16). Teuker onu ülkesine konuk
gelen Dardanos'a verir, böylece Myrina Troya Myrmidon.
kral soyunun dişi atası olur. Akhilleus ve babası Peleus'un yönettikleri
Myrina üstüne anlatılan öbür efsaneler Tesalyalı boya adını veren kahraman. Zeus'un
şunlardır: Amazonlar kraliçesi Myrina Okeanos oğlu olmakla geçinir.
kıyılarında bulunan Atlantis ülkesine saldırmış
ve yaya üç bin, atlı yirmi bin savaşçı kadının Myrrha.
başında Atlantis ülkesinin başkentini almış. Kıbrıs kralı Kinyras’ın kızı (Kinyras, Adonis,
Erkeklerin hepsini kılıçtan geçirmiş, kadınları Smyrna),
da köle etmiş. Öbür Atlantlar teslim olmuşlar,
Myrina da cömert davranarak onlara bir kent Myrtilos.
kurmuş, bu kente Myrina adı verilmiş. Sonra Pelops'la Hippodameia efsanesinde adı
da onlarla birlikte Gorgolara karşı savaş geçen arabacı. Myrtilos Oinomaos'un
açmış. Gorgoları yenerek birçoğunu esir almış, arabasının cıvatalarını gevşetmiş, böylece
ama gece esirler bekçilerine saldırıp büyük Pelops'un yarışı kazanmasını ve Hippodameia
sayıda Amazon öldürmüşler. Amazonlar ile kaçmasını sağlamış. Hippodameia'ya âşık
bunların hakkından gelip, ölen arkadaşlarına olduğu ya da ondan yaptığı işe karşılık bir
büyük mezarlar yapmışlar. Gorgolar da gece yatma sözü aldığı söylenen Myrtilos'u
sonradan Perseus ve Herakles'in elleri altında Pelops denize atmış, Myrtilos da can verirken
yenilmişler (Gorgo, Perseus). Pelops ve soyuna lanet okumuş,
Efsaneye göre Myrina bu savaşlarla Pelopsogullarının başına gelen bütün belaların
kalmamış. Libya ve Mısır'a geçmiş, oraları da nedeni de buymuş (Hippodameia, Pelops,
ele geçirdikten sonra Arabistan ve Suriye Oinomaos).
yoluyla Anadolu'ya gelmiş ve Kilikyalılara
boyun eğdirmiş. Toros dağlarını da aştıktan
N
"Sakarya ırmağının kızı, su perisi Nana,
Naiades. sıcak bir günün akşamı serinlemek için,
Naisler ya da Naiaslar, adları yüzmek kendini Sakarya suyuna atmış. Şıpır şıpır
anlamına gelen fiilden türemiş olan su yıkanırken, bir badem ağacının dalı üzerine
perileridir. Ağaç perileri (Drysa, Hamadryas) eğilmiş. Su perisi bademi kırıp soymuş. Beyaz
gibi uzun ömürlü olurlar, ama ölümsüz badem İçini yemeden önce, her nedense,
değildirler. Yaşamları, içinde bulundukları badem içinin aklığını, teninin aklığı üzerine
kaynak, dere ya da ırmağa bağlıdır. tutmuş. Badem içini, yumuşak iki göğsü
arasında tutarken, hayret ve hayranlıkla
Kaynakları efsanelere göre değişir,
bakakalan gözleri önünde tuhaf bir şeyler
Homeros bunların bütün nympha'lar gibi
olmaya bağlamış: Sanki badem içinin ve
Zeus'un kızları olduğunu söyler. Kimi mythos
göğsünün aklığı eriyerek birbirine karışmaya
yazarı onları Okeanos soyuna bağlar. Asopos
koyulmuş. Nana böyle bakadururken, içine
gibi ırmakların perileri, ırmağın kızları sayılır.
tatlı bir baygınlık yayılmış. O sıralarda güneş,
Her suyun kendine özgü bir Naias'ı vardır,
pembe pembe batmaktaymış, bütün dünya
kiminin adı efsaneye geçmiştir (Arethusa,
pespembe bir boşluk olmuş. Uyandığında
Salmakis).
yıldızlar pırıl pırılmış. Tatlı tatlı esnerken,
Naiasların, sularını içen ya da sularına gebe kalmış olduğunun farkına varmış. Dokuz
dalan hastaları iyileştirme güçleri vardır. ay sonra, yüzüne; bakılmayacak güzellikte bir
Tersine kimi inançlara göre Naiaslar sularında oğlan doğurmuş".
yıkanan insanları çıldırtmış, ya da gizli bazı
hastalıklara çarptırmıştır (Nympha). Nannakos.
Masala göre, Nannakos çok eski
Naksos.
zamanlarda, Deukalion tufanından önce
Kyklad takımadalarından Naksos adasına yaşamış bir Phrygia kralıdır. Tufan olacağını
adını veren kurucu kahraman. Bir efsaneye öngörmüş ve olmaması için topluca
göre Naksos Karyalı göçmenlerin başında yakarmalar, yalvarmalar düzenlemiş. Bu
eskiden Dia adını taşıyan bu adaya gelmiş, dualar sırasında da Nannakos habire gözyaşı
yerleşmiş ve ona adını vermiştir. Bu olay dökermiş. Bu yüzden "Nannakos'un gözyaşları"
Theseus'tan üç kuşak önce olmuştur. diye bir deyim kalmıştır.
Başka bir kaynakta onun Endymion'la Başka bir efsaneye göre, Nannakos üç
Selene'nin oğlu olduğu, daha başkasında da yüzyıl yaşamış, ölünce de bütün halkının yok
Apollon'la Akallis'ten doğduğu söylenir olacağını bildiren bir tanrı sözü varmış, öldüğü
(Akallis). Efsanelerin birleştiği bir nokta gün halk topluca ağlamaya koyulmuş, biraz
Naksos adasının Anadolu'dan gelme sonra da tufan olmuş, böylece tanrı sözü
göçmenlerle meydana getirildiğidir. gerçekleşmiş.

Bu masallar Tufan efsanesinin Anadolu


Nana.
kaynaklı olduğunu açığa vurmaktadır.
Sangarios (Sakarya) ırmağının kızı,
Agdistis-Attis efsanesinde adı geçer.
Narkissos.
Halikarnas Balıkçısı serüvenini şöyle anlatır
Nergis çiçeğine adını veren Narkissos'un
(Hey Koca Yurt, s. 23):
öyküsü hemen her çağda şairleri esinlemiş bir
öyküdür. Onu en güzel anlatanlar arasında da keçi, ne bir sürü,
Latin şairi Ovidius önde gelir. Ovidius, Ne vahşi bir hayvan, ne ağaçtan düşen bir
Narkissos'la Ekho efsanelerini birleştirerek iki dal;

insanın aşk uğruna harcadıkları boşuna tek bir kuş bile yoktu onun sükûnunu
bozan.
çabaları bir tek dram olarak canlandırır. Onun
Çevresinde en yakın suyla beslenir bir çayır,
ustaca anlatımından birkaç parçayı aşağıya
ve oranın güneş ışığıyla ısınmasına engel
almayı uygun gördük. Verdiğimiz çeviri, 1944
olan orman.
yılı Tercüme Mecmuası'nda çıkan Can Yücel'in Pınar ve yerin güzelliği çeker onu kendine,
çevirisidir: uzanır Narkissos av yorgunluğu ve sıcağın
verdiği ağırlıkla yere.
Gidermek isterken susuzluğunu, artıyordu
Ekho görünce Narkissos'u bir ıssız kırda
bir yandan susuzluğu;
dolaşırken
içtikçe suya vuran güzelliğine hayran,
arzu sardı gönlünü, düştü gizlenerek
seviyordu tensiz bir hayali, vücut sanıyordu
izlerinin ardına;
sulardakini
bir çıranın ucuna sürülmüş yanıcı kükürt
Donakaldı Paros mermerinden bir heykele
beri getirilen alevi nasıl kaparsa
benzeyen o aynı yüzle
Ekho da yaklaştıkça ona daha yakından
kımıldamaksızm, bakıyordu kendine kendi
yanıyordu aşkla.
şaşkın şaşkın...
Kaç kere okşayıcı gözlerle ona sokulmak,
Bilmeden kendini arzuluyor, severken onu
kaç kere yumuşak dileklerini ona sunmak
kendini seviyor,
istedi;
isterken kendini istiyordu, içini yakan ateşi
yaradılışı vermedi izin söze başlamaya,
tutuşturan da kendiydi.
bekleyebilirdi ancak sözleri ki onlara cevap
Kaç kere faydasız öpücükler sundu aldatan
yollayacak.
pınara...
Ellerini kaç kere daldırdı, boşa kavuştu
kolları sularda.
Narkissos'la Ekho arasında anlamsız diyalog
Neyi gördüğünü bilmiyor, fakat yanıyordu
şöyle sürdürülür:
onunla,
gözleri aldatan hayal onu coşturuyordu.
Narkissos anlar başına geleni ve şöyle dile
Bağırdı: "Orada kim var?", "Var" diye cevap
getirir:
verdi yankı.
Anlıyorum, o benim, aldatmıyor beni artık
Narkissos, "Burada buluşalım" der, Ekho
hayalim.
da koşa koşa çıkar ormandan, ama oğlan
Tutuşturan da ben, yanan da.
kızı
Kendime olan sevgimle yanıyorum.
görünce kaçmaya koyulur:
Ne yapayım? İsteneyim mi? İsteyeyim mi?
"Ölmek yeğdir" diye bağırıyordu "olacaksa
İstenecek ne kaldı artık?
senin her şeyim".
Beni yoksul ediyor varlığım; arzuladığım
Ekho başka bir şey söylemedi: "Senin her
benimle.
şeyim ".
Ayrılabilsem vücudumdan; garip bir dilek
Bundan sonra da asıl Narkissos efsanesi
seven için ama,
başlar:
sevdiğim uzak olsa keşke. Kemirsin artık
Berrak bir pınar vardı, dalgalarında
gücümü acı,
gümüşler oynaşır,
ve geldi son günleri ömrümün, göçüyorum
Ona ulaşan ne bir çoban, ne otlayan bir
hayatımın baharında.
Ölüm gelmeyecek bana ağır dinecekse kullandıkları anlatılır: Aleos, kızı Auge'yi
acılarım. denizde boğmak görevini Nauplios'a verir,
Sevdiğim daha ömürlü olsun dilerim. Nauplios kızı kurtarır, Mysialı gemicilere satar,
Ve şimdi can verelim ikimiz bir solukta... Auge de Anadolu'ya varınca Telephos'u doğurur
Narkissos gün geçtikçe eriyip gider, Ekho
(Auge). Girit kralı Katreus kızları Aerope ile
da uzaktan seyreder sevdiğini, tekrarlar
Klymene'yi aynı amaçla Nauplios'a verir,
durur
Nauplios bu kızları da kurtarır ve Aerope'yi
iniltilerini ve bu güzelim şiir şu dizelerle
sona Atreus'la evlendirir, kendisi de Klymene'yi alır
erer: (Aerope). Oğlu Palamedes, Akhalardan
Şunlar oldu son sözleri, gözlerini haksızlık görüp taşlanınca, Nauplios
ayırmadan sulara bakan Narkissos'un: Akhalardan öç alma işine kovulur ve Troya
"Ey boş yere sevdiğim çocuk"; yer tekrar savaşında bulunan yiğitlerin karılarını baştan
iletti dediklerini. çıkarmaya uğraşır, başta Klytaimestra olmak
"Elveda" deyince o, bağırdı Ekho: "Elveda". üzere birçoklarının âşıklar tutup kocalarını
Yorgun başını dayadı sık çayırlığa, aldatmalarını sağlar, yalnız Penelopeia üstüne
ölüm kapadı efendilerinin güzelliğine
yaptığı deneme sonuç vermez. Akha
hayran gözlerini.
yiğitlerinin yurda dönüşlerinde can vermeleri
Hâlâ bakıyordu kendine, yeraltına
için de girişimde bulunur ve Oileus oğlu Aias'ın
göçtükten sonra bile;
bakıyordu Styks sularına. Dövündüler gemisinin kayalara çarparak parçalanmasını
bacıları Naias'lar sağlar. Mitograflar kendisinin de aynı biçimde
kesik saçlarını yanı başına koydular; öldürüldüğünü ileri sürerler.
dövündüler Dryas'lar,
Ekho da katıldı onlara. Tam sedyeyi, odun Nausikaa.
yığınını, titreyen meşaleleri Odysseia birçok öykülerden örülmüş uzun
hazırladılar, vücut yoktu hiçbir yerde,
bir romandır. Bu öykülerin en sevimlisi de
yerinde sarı göbeğini
Phaiak prensesi Nausikaa'nın yarıda kalmış
beyaz yaprakların kucakladığı bir çiçek
romanı olsa gerek. Homeros bu güzel kızı bize
buldular.
tanıttıktan ve Odysseus'la tanıştırıp onunla
olan gönül macerasına dokunduktan hemen
sonra, bu iki insanı ayırır ve bize genç kızın
Nauplios. uğradığı hayal kırıklığını sezdirmekle yetinir. O
(1) Tanrı Poseidon'la Danaos kızı ana kadar da Nausikaa'yi hayata açılan,
Amymone'nin oğlu, Peloponez'in ünlü sevebileceği bir erkeği bulup onunla
limanlarından olan Nauplia'nın kurucusu evlenmeyi özleyen bir kızın bütün duygularını
(Amymone). ince bir gerçeklikle canlandırır bize.
(2) Yukarda adı geçen Nauplios'un küçük Odysseia' nın VI. bölümünde Phaiak
torunu. Argonaut'lar seferine katılır ve prensesini yatak odasında uyur görür, tanrıça
dümenci Tiphys öldükten sonra, onun yerine Athena kızın bir arkadaşı kılığında düşüne
geçer (Argonaut'lar). Nauplios Palamedes'in girer (Od. VI, 15 vd.):
babası olarak Palamedes efsanesinde rol oynar
(Palamedes). Nauplios usta bir denizcidir, kimi
efsanelerde kralların, bu yeteneğinden Doğru yürüdü çok süslü yatak odasına,
bir kız yatıyordu orada,
faydalanarak Nauplios'ıı kötü işlerde
boyu bosu, görünüşü tanrılara denk, yalnız Nausikaa ürkmez yosunlarla örtülü
Nausikaa'ydı bu, ulu yürekli çıplak erkeği görünce, Odysseus'un sözleri de
Alkinoos'un kızı, yüreğine işler:
bir yanında bir hizmetçi yatıyordu, bir
yanında bir hizmetçi,
şipşirin, cana yakındı ikisi de, Yalvarırım, kraliçem sana,
pırıl pırıl kapı kanatları kapalıydılar. ister tanrı ol, ister insan.
Yaygın göklerdeki tanrılardansan,
ulu Zeus'un kızı Artemis olmalısın,
Tanrıça kızın yatağına yel gibi varır ve şu görünüşün, boyun boşun, dipdiri bedeninle
sözlerle kışkırtır. tıpkı osun!

Ne de kaygısız doğurmuş, Nausikaa, Sonra da anasının, babasının mutluluğunu


anan olacak kadın seni! över, ama asıl mutlu olacak insan bu güzel kızı
Güzel rubaların kalmış yüzüstü, alıp evine götürecek kocadır, der. Bu sözlere
oysa geldi çattı evleneceğin gün,
dayanılır mı, Nausikaa hizmetçilerini çağırır,
hazırlık yapmalısın düğüne,
Odysseus'u yıkamalarını, giydirmelerini
güzelce giyinip kuşanmalısın,
buyurur. Odysseus yıkandıktan sonra daha bir
seni sevenler de giyinip kuşanmalı.
Dillere destan olur böyle düğünler, yakışıklı ve alımlı olur:
mutluluk getirir babana, ulu anana.
Tan ağarırken gidelim yunmaya,
Zeus 'tan doğma tanrıça Athena
geleyim ben de, tutayım işi bir ucundan,
daha iri, daha kocaman görünmesini
çabucak olsun bitsin bu iş,
sağladı,
uzun zaman kız kalamazsın nasıl olsa.
saçları dökülüyordu basından kıuır kıvır,
tıpkı sümbül çiçekleri gibi.

Nausikaa şafakla birlikte kalkar,


babasından katır arabasını ister, ırmağa gidip
Olan olmuştur, Nausikaa gönlünü
çamaşır yıkamak istediğini söyler. Bu işe niçin
kaptırmıştır; şöyle der kendi kendine:
giriştiğini de söylemez, ama Alkinoos anlar her
nasılsa kızının düğün hazırlığı yaptığını.
Arabanın hazırlanması, kraliçe Arete'nin Demin yüzüne bakılmaz gibi geldi bana,
kızlara yıkanacak güzel rubalarla birlikte şimdiyse tanrılara benzer, engin gökte
kokulu yağlar ve bir sepet içinde günlük oturanlara.
kumanyalarını vermesi ayrıntılarıyla anlatılır. Ne olur, böylesine bir gün kocam desem,
kalsa burada, otursa bizim yanımızda...
Çamaşırlar yıkanıp durulanır, güneşe serilir,
kızlar oturup yemeklerini yerler, sonra da top
oynamaya koyulurlar. Top ırmağın gerisindeki Odysseus'la tatlı tatlı konuşur, onu şehre
koruluğa düşer, orada günlerce denizde götürürken aklına saplanmış olan konuya
yüzmekten bitkin düşmüş uyuyan Odysseus'u değinir, bir arada görünmeyelim der, çünkü
uyandırır. Odysseus bakar ki genç kızlar dedikodu olur, kral kızı kendine bir yabancı
oynaşıyor ırmak kıyısında. Bol yapraklı bir koca bulmuş derler, biz Phaiaklar dururken
dalla örter erkekliğini, çıkar Nausikaa'nın almış onu yanına yürüyor diye halkınca
karşısına yalvarır. Hizmetçi kızlar kaçışırlar,
kınanmaktan korktuğunu ileri sürer. Bu konu (1) Poseidon tanrının oğlu Nausithoos
düşmez ağzından. Kurnaz Odysseus da Phaiakların ilk kralıdır. Odysseus'ta Phaiak ili
bozuntuya vermez, Alkinoos'un sarayına bize şöyle tanıtılır (Od. VI, 4 vd.):
gitmek üzere kızdan ayrılınca Nausikaa'yı bir
koca bulmuş olma umudu, sevinci İçinde
Eskiden Phaiak 'lar engin Hypereia'da
bırakır.
otururdu,
Çok geçmeden acı yanılgısını anlar: Tepegözler onların topraklarını boyuna
Odysseus kimliğini açığa vurur, tek amacının yağma ederdiler.
İthake'ye karısının yanına dönmek olduğunu Tanrı yüzlü Nausithoos onları kaldırdı,
söyler. Nausikaa'nın romanı yıkılır. Odysseus götürdü, yerleştirdi Skherie'ye,
yola çıkmak üzere hazırlıklarını yapmış, alın teriyle yaşayan insanlardan uzağa.
Dört yandan surla çevirmişti kenti,
hamamdan güzel urbalar giyinmiş olarak
evler kurmuş, tapınaklar yapmıştı
çıkmakta ve şölene gitmektedir ki prensesle
tanrılara,
karşılaşır (Od. VIII, 458 vd.):
tekmil toprakları dağıtmıştı.
Ama o çoktan boylamıştı Hades ülkesini.

Sağlam yapılı kapının aralığında Nausikaa


dikildi karşısına,
Bu kral Alkinoos'un babası ve Alkinoos'un
göz göze geldi Odysseus 'la öylece ona
hem yeğeni, hem de eşi olan Arete'nin
baktı,
sonra seslendi, kanatlı sözlerle, dedi ki: dedesidir.
"Sağ, esen kal, konuğumuz, sağ, esen kal, (2) Theseus'u Girit'e götüren geminin
baba toprağına döndüğünde unutma, an dümencisi de Nausithoos adını taşır.
beni,
sen ilkin bana borçlusun kurtuluşunu". (3) Odysseus'un Kalypso'dan olma bir oğlu.
Çok akıllı Odysseus karşılık verdi ona,
dedi ki: Neikos.
"Ulu yürekli Alkinoos'un kızı, Nausikaa, Eris'ten doğma simgesel bir varlığa verilen
Zeus, Here'nin uzaktan gürleyen kocası, ad. Neikos çatışma, kavga anlamına gelir
eğer isterse, (Eris).
döneceksem ben yurduma, göreceksem sıla
günümü,
Neleus.
bir tanrı gibi tapacağım sana orada,
(1) Tyro ile Poseidon'un oğlu, Pelias'ın ikiz
her vakit, sabahtan akşama dek, gün
boyunca, kardeşi (Tab. 22). Tyro tanrı Poseidon'dan
can verdin bana sen, ey genç kız, can!" doğurduğu çocukları dağa bırakınca, onların
kısraklarca büyütüldükleri anlatılır. İkizler
yetişip ölümlü babaları Kretheus'un kral
Perde böylece kapanır, bir daha da olduğu İolkos'a dönünce anaları Tyro'nun üvey
Nausikaa'nın, o erdemli kral kızının adı anası Sidero'nun hışmına uğradığını ve çok
anılmaz Odysseia'da. hırpalandığını görürler, Sidero'yu öldürmeye
kalkarlar, kadın Hera tapınağına sığındığı
Nausithoos. halde Pelias onu vurur. Sonra kardeşiyle taht
Hızlı gemici anlamına gelen Nausithoos konusunda kavgaya tutuşur. İolkos'tan kovulur
birçok efsanelik kişilerin adıdır: ve gelir Peloponez'in Messenia bölgesinde
Pylos şehrini kurar. Neleus'un on iki oğlu olur, gururlarını cezalandırmış; mermer de böylece
Herakles'in açtığı bir savaşta on bir tanesi tanrıçanın heykelini yontmaya yaramış.
ölür, yalnız Nestor kurtulur. Nestor'un Troya
savaşı ve İlyada'daki rolü önemlidir (Nestor). Neoptolemos.

(2) Atina kralı Kodros'un oğlu Neleus Adı yeni savaşçı anlamına gelen
efsaneye göre bir bölük Attikalı ve Messenialı Neoptolemos Akhilleus'un oğludur. Onu kız
ile birlikte İonya'ya göçmüş ve orada Miletos kılığında Skyros kralı Lykomedes'in hareminde
şehrini kurmuş (Kadros). bulunduğu sıralarda üretmişti. Akhilleus orada
Pyrrha adıyla saklandığı için, oğluna
Nemeia. Neoptolemos'tan başka Pyrrhos (yani kızıl

Herakles efsanesinde sözü geçen Nemeia saçlı) adı verilmiş (Akhilleus).

aslanı, Pontos'la Gaia soyundan Ekhidna'nın Babası Troya savaşına gidince,


Orthas köpeğiyle birleşerek meydana getirdiği Neoptolemos'u dedesi Lykomedes yetiştirir.
canavarlardan biridir (Tab. 6): Hesiodos'a Akhilleus öldükten sonra da Troya şehrinin
göre, Hera'nın beslediği bu aslan Nemeia ancak oğlu savaşa katılırsa düşeceği üstüne bir
bölgesine korku salmaktaydı ki, Herakles onun fal çıkmış, delikanlıyı alıp getirmek üzere de
hakkından geldi (Ekhidna, Herakles). elçiler gönderilmiş. Bunlar Neoptolemos'la
birlikte Troya'ya giderken Lemnos adasında
Nemesis. durak vermişler, orada Akhilleus'un oğlu hasta
Nemesis hem soyut bir kavramı simgeler, olan Philoktetes'i Troya'ya gelmeye kandırmış
hem de tanrısal bir varlık olarak canlandırılır. (Philoktetes). Troya'da Akha ordusu
Hesiodos'a göre Gece tanrıça Nyks'in kızıdır. Neoptolemos'u coşkuyla karşılamış, yiğit
Zeus ona tutulur, ama Nemesis tanrıdan babası gibi yararlık göstererek Telephos'un
kaçmak için bin bir biçime girer, sonunda bir oğlu Euryplos'u öldürmüş ve adını taşıyan bir
kaz olur, tanrı da kuğu kuşu biçiminde onunla savaş oyunu (pyrrhike) düzenlemiş. Troya
birleşir. Nemesis'ten doğan yumurtanın atında bulunup şehrin ele geçmesine yardım
Leda'nın eline geçtiği ve Helene ile eden savaşçılardandır. Şehir düştükten sonra
Dioskurların bu yumurtadan çıktıkları anlatılır Hektor'un oğlu Astyanaks'ı surdan aşağı atarak
(Leda). öldürür ve Andromakhe'yi esir olarak alır
(Andromakhe). Babasını anmak üzere de
Kavram olarak Nemesis tanrısal “öc”ü
mezarı üstünde Priamos kızı Polyksene'yi
simgeler, kimi zaman Erinyslere karışır, ama
kurban eder (Polyksene).
çokluk insanlarda ölçüsüzlüğü, kendine ve
talihine aşırı güveni cezalandıran varlık olarak Neoptolemos savaş dönüşü Epir bölgesine
gösterilir. Ate ile Hybris'in hemen ardından yerleşir. Peleus'un ülkesine dönmeyip de Epir'e
gelir. Bu nitelik de tragedyada büyük bir rol yerleşmesinin nedeni üstüne efsaneler
oynar. birbirini tutmaz. Neoptolemos birçok
efsanelerde Hermione'nin kocası olarak
Marathon'a yakın küçük bir Attika kentinde
gösterilir. Ama Menelaos kızından çocuğu
Nemesis'in bir tapınağı varmış, tapınaktaki
olmadığı halde, Andormakhe'den üç oğlu
tanrıça heykelini ünlü heykeltıraş Pheidias
olmuş. Bunu kıskanan Hermione'nin teyze oğlu
Paros mermerinden yontmuş. Bu mermeri
ve nişanlısı Orestes eliyle Neoptolemos'u
Persler Atina'yı aldıktan sonar zafer anıtı
öldürmesi tragedya yazarlarının işledikleri bir
olarak dikmeye hazırlanırken, Nemesis ölçüsüz
motif olmuştur (Hermione, Orestes). denir ve Homeros da, Hesiodos da ballandıra
ballandıra sayarlar adlarını (Il. XVIII, 38-49 ve
Nephele. Theog. 240-264), çünkü denizin köpüklü
(1) Athamas'ın birinci karısı, Phriksos'la dalgalarını, renklerini ve çeşitli hallerini
Helle'nin anaları (Athamas). Athamas İno ile simgeledikleri gibi bu kızlar, efsanelerde
evlenmek için Nephele'yi boşar, bulut tanrıça önemli yer tutup rol oynayan kişiler de
da çocuklarını kurtaracak altın postlu koçu çıkmıştır aralarından: Akhilleus'un anası Thetis
gönderir onlara (Helle). bir Nereus kızı, Poseidon tanrının eşi
Amphitrite de bir denizkızıdır.
(2) Bulutu simgeleyen bir varlık olarak
Nephele'nin İksion efsanesinde adı geçer. Nereus kızları, babalarıyla birlikte denizin
İksion, Hera'ya âşıktır, muradına ermemesi dibindeki bir sarayda yaşarlar. Bu saray da Ege
için Zeus Hera biçiminde bir bulut yaratır ve denizinde, Knidos, yani Tekirburnu
İksion'un onunla birleşmesini sağlar. Bu açıklarındaki bir magaradaymış. Orada altın
Nephele Kentaur'ların anası olur (İksion, tahtların üstünde otururmuş Nereus'un
Kentaur'lar). birbirinden güzel elli kızı. Su yüzüne pek
çıkmazlarmış, Nereus kimi kez yüze çıkarmış,
(3) Aristophanes'in "Nephelai" (Bulutlar)
beline kadar. Işte o zaman, elli denizkızı,
adlı komedyasında bulutlar birer kadın olarak
deniz yüzünde oynayan ve koro halinde türkü
simgelenmiştir, bunlar Okeanos kızlarıdır, kimi
söyleyen bir dans ve ezgi çemberi, ya da
zaman Olympos'un tepesinde, kimi zaman
çelengiyle sararlarmış onu çepeçevre. Nereus
Okeanos'un kıyılarında, Batı Kızları'nın
kızları günlerini iplik dokumak, nakış yapmak
bahçelerinde otururlar. Sokrates ve genellikle
ve şarkı söylemekle geçirirler, dalgalarla
filozoflarla alay ettiği bu oyunda Aristophanes
oynaşırlar, yunus balıkları ve efsanelik deniz
belki de halk masallarından ve onlardan
yaratıklarıyla birlikte yüzüp gezerlermiş.
alınmış motiflerden esinlenmiştir.
Nereus kızları Amphitrite'nin alayında yer
alırlar. Kimi zaman bir olaya karışıp yeryüzüne
Nereus - Nereus Kızları.
geldikleri de görülür. Akhilleus arkadaşı
Nereus Deniz İhtiyarlarından biridir,
Patroklos ölünce derin bir yasa kapılır, anası
Gaia'nın Pontos'la yani Toprak'ın Deniz'le
Thetis'i yardıma çağırır, o da kız kardeşleri
birleşmesinden doğmuştur (Tab. 6). Hesiodos
Nereus kızlarına dert yanar (Il. XVIII, 38 vd.):
şöyle tanıtır onu (Theog. 233 vd.):

... Ulu anası bir çığlık attı, başladı


Deniz doğru sözlü Nereus 'u yarattı:
inlemeye,
En büyüğüdür o bütün çocuklarının,
denizin dibinde ne kadar Nereus kızı
babacan tanrı derler ona,
varsa...
çünkü hem dürüst, hem yumuşak huyludur,
tekmil tanrıçalar sardı çevresini,
doğruluktan hiç ayrılmaz düşünceleri,
hep doğruluktan, iyiden yanadır. (Birkaç dize adları sayılır):
Denizin dibinde daha ne kadar Nerus kızı
varsa
Nereus Okeanos kızı Doris'le evlenir, Doris
doldurmuşlar gümüş ışınlarla mağarayı,
de, "ekin vermeyen denizin ortasında" tam elli hepsi de durmadan dövüyorlardı
kız doğurur Nereus'a. Bunlara Nereus kzları göğüslerini.
ve durmadan nutuk çeker, herkes de sabırla
dinler onu. İlkçağın bir özelliği olan yaşa ve
Thetis'in ardından, dalgaları yara yara
yaşlıya saygı duygusunun ne kadar derine
Troya'ya giderler ve orada kıyıya çıktıkları bile
gittiği Homeros destanlarında Nestor'a verilen
görülür.
önem ve değerle ölçülebilir.
Nereus, bütün deniz tanrıları gibi biçim
Nestor Neleus'la Khioris'in en küçük
değiştirmek yetisine sahiptir. Herakles
oğludur (Tab.22). Herakles'in öldürdüğü
Nereus'tan Batı kızlarının bahçesine varmak
Neleusoğullarından bir o sağ kalmıştır. Ayrıca
için yolu sorunca, Deniz İhtiyarı cevap
anası Khloris bir Niobe kızıdır, kardeşlerinin
vermemek için bir sürü hayvan biçimine girer,
Apollon'la Artemis'in oklarıyla öldürülmesini
Nereus kızları da yiğide yardım ederler ve
görmüştür. ApoIIon bu soya acımış ve bu kadar
babalarından istediği bilgileri nasıl
çok ölüme karşın Nestor'a çok uzun bir ömür
alabileceğini öğretirler ona (Herakles).
bağışlanmasını sağlamış. Pylos kralı da
böylece üç kuşak boyunca yaşamış.
Nessos.
Troya savaşına gelmeden önce Lapith'lerle
Herakles efsanesinde önemli bir rol
Kentaur'lar arasındaki savaşa, Kalydon avına,
oynayan at adam. Herakles Pholos'la birlikte
kimi kaynaklara göre Argonautlar seferine
Kentaur'ların saldırısına uğrayınca Nessos'a
katılmış. Bunları ve daha başka yaşantılarını
karşı da savaşmış ve onu püskürtmüştü. At
ballandıra ballandıra anlatır İlyada boyunca.
adam da Euenos ırmağı kıyısına sığınmış,
Karısı Helene kaçırılınca Menelaos'un ilk işi
orada yolculara ırmağı geçirtiyordu. Yiğit
Nestor'u gidip bulmak olur, savaşı planlayan
karısı Deianeira ile bu ırmağı geçecek olunca,
odur. Ayrıca doksan tane gemiyle sefere
Nessos sırtına aldığı Deianeira'nın ırzına
katılır. Agamemnon'la Akhilleus arasındaki
geçmek istemiş. Herakles'in attığı bir okla can
kavgada hemen arabuluculuk işine girişir (İl. I,
verdiği sırada Deianeira'ya bir iksir vermesi,
248vd.):
kadının Herakles'e bu iksire batırdığı bir
gömlek göndermesi, yiğidin de bu gömleği
giyer giymez korkunç acılar içinde yanıp Kalktı ayağa güzel konuşan Nestor,
tutuşması ve sonunda da ölmesi Deianeira ve Pylos 'un gür sesli sözcüsü.
Herakles maddelerinde anlatılmıştır (Pholos, Dilinden sözler akardı baldan tatlı,
Euenos). ölümlü iki insan kuşağının yaşayıp
göçtüğünü görmüştü,
Nestor. tanrısal Pylos 'ta doğup büyümüşlerdi
beraberce.
Akhaların danışmanı, Pylos kralı ihtiyar
Şimdi üçüncü kuşağın başındaydı o.
Nestor Homeros'un yarattığı eşsiz bir tiptir.
Böylesi ihtiyar tipine ilkçağ yazınında bir daha
rastlanmaz, bir eşini daha bulmak için En doğru öğüdü verir, herkes de haklı
Shakespeare'leri, Balzac'ları beklemek gerekir. olduğunu kabul eder, ama kavga gene de
Nestor ihtiyardır, ama mutlu bir ihtiyardır, çok sürüp gider. Nestor yalnız düşüncede değil,
görmüş, geçirmiş, bilgisi, görgüsü yüzünden de komutanlıkta da üstündür, orduları savaşa
öyle bir üstünlük duyar ki, geçilmez kışkırtmada Agamemnon'un hayranlığını
ukalalığından. Sağa, sola öğütler verir, bitmez kazanır (İl. IV, 310 vd.):
tükenmez anılar anlatır, her kıssadan hisse alır
arabayla Lakedaimon'a, Menelaos'un yanına
Bir zamanlar savaşta çok usta olan bu yaşlı gönderir. Odysseia'nın III. bölümünde anlatılan
adam, bu buluşma destanın en canlı
işte böyle güven veriyordu onlara. parçalarındandır.
Sevindi kral Agamemnon görünce onu,
seslendi şu kanatlı sözlerle, dedi ki: Nikaia.
"İhtiyar, sende bu ne yürek böyle, Geç ilkçağın mitograflarının yazdığı bir
bu güç bacaklarında da olsa keşke,
efsaneye göre, Nikaia Sangarios (Sakarya)
dizlerin de yüreğine tıpatıp uysa.
ırmağı ile tanrıça Kybele'nin kızıdır. Kız oğlan
Oysa kaçınılmaz ihtiyarlık kemiriyor seni.
kız kalmaya ant içen bu nympha erkekten
Keşke başka bir ihtiyar olsa senin yerine,
kaçar, yalnız avcılıktan hoşlanırmış. Hymnos
sen de delikanlılar arasına kanşabilsen
hani. adlı bir çoban gönül vermiş ona, ama Nikaia
delikanlıyı yanına yaklaştırmamış, karşı
koymaya çalıştığı bir anda da attığı bir okla
Sözüyle, eylemiyle Nestor bir an olsun onu yere serip öldürmüş. Tanrı Eros kızın bu
Troya savaşından uzaklaşmaz, onun gösterdiği davranışına çok içerlemiş ve Dionysos'a ait
varlığı pek az yiğit gösterebilir. Hemen her olacağına karar vermiş. Nikaia'yı derede
bölümde rolü vardır, Akhaların büyük yıkanırken çıplak gören şarap tanrı kıza
girişimleri hep onun kafasından çıkar. Bunları tutulmuş, kendisini Hymnos gibi öldürmeyi
desteklemek için gösterdiği örnekler birçok kurduğunu anlayınca da, Nikaia'nın su içtiği bir
eski zaman olaylarının canlı canlı ırmağa şarap karıştırmış. Kız sarhoş olunca
anlatılmasına yol açar. Dionysos muradına ermiş. Nikaia gebe kalmış.
Nestor Troya savaşına iki oğlu Antilokhos Önce canına kıymayı denemiş, ama sonra
ve Thrasymedes'le gelir. Savaşta oğullarının tanrıya boyun eğmiş ve ona birçok çocuklar
yararlık göstermesini sağlar, İlyada'da bu doğurmuş. Dionysos da Hindistan'a yaptığı
ihtiyarın başına bir dert gelmez, ama yolculuk dönüşünde Nikaia'nın şerefine bir
İlyada'dan sonraki olayları anlatan destanlar şehir kurup ona sevgilisinin adını vermiş. Bu
Antilokhos'un Memnon'un saldırısına uğrayıp şehir ilkçağda Nikaia, bugün Iznik diye anılan
öldürüldüğünü anlatırlar. Akhilleus arkadaşının şehirdir.
öcünü alarak Memnon'u öldürür (Antilokhos,
Memnon). Nike.
Nike zaferi simgeleyen bir tanrıçadır.
Nestor rahat bir dönüş yolculuğu yapar.
Kanatlı, hızla uçan bir kız olarak canlandırılır.
Pylos'ta yönetimi yeni baştan eline alır ve
Hesiodos'a göre, Nike Pontos'lular soyundan
oğulları arasında zevkli bir ömür sürer.
Pallas'la Okeanos kızı Styks'ten doğmadır (Tab.
Odysseia'da Telemakhos'un babasından haber
6). Olympos tanrılarından önceki kuşaktan
almak ve İthake'deki karışık duruma bir çare
olduğu halde, kimi mitograflar onu Athena'nın
bulmak için Nestor'a danışmaya gittiğini
oyun arkadaşı olarak gösterirler. Nike tanrıça
görürüz. Pylos'taki sarayında Nestor yine o
Athena'nın bir ek adı olduğu gibi Atina'da
Nestor'dur, Troya anılarını Telemakhos'un gözü
Zafer tapınağı da Athena'nın sayılırdı.
önünde canlandırmakla kalmaz, ona tutacağı
yolu gösterir, bir baba gibi ona bakar ve
Niobe.
yanına kendi oğlu Thrasymedes'i verip bir
Niobe, babası Tantalos ve kardeşi Pelops
gibi (Tab. 14) Anadolu'ya özgü efsanelik bir Akheloos ırmağı kıyısında oynaşan su
tiptir. Bu üç kişinin efsanesi de Anadolu'da perilerinin
kaynak bulur, oradan Yunanistan'a yayılır ve Yatakları var derler ya, işte oralarda,

yerli Yunan efsanesi gibi gösterilir. Niobe tanrı buyruğuyla taş olmuştur Niobe,
yüreğine sindirir durur acılarını.
babası Tantalos'un kral olduğu Sipylos (Manisa)
dağının yöresinde doğmuş ve yaşamaktadır.
Tanrıça Leto ile birlikte büyümüş, onunla Niobe gerçekten de taş kesilmiştir.
arkadaşlık etmiş olması hayatının bu Efsanesi bugün de yaşar: Manisa'da kadın yüzü
dönemine rastlar herhalde. Ama efsaneye biçiminde bir kaya vardır, bir derenin üstüne
göre Niobe Thebai kralı Amphion'la evlenmiş sarkan kapkara, pürtük pürtük bir kaya, göz
ve ondan birçok çocukları olmuştur yerindeki oyuklarından su sızar; Niobe'nin
(Amphion). Dramı çok çocuklu olmasından gözyaşları derlerdi ve derler. Ağlar durur yaşlı
ileri gelir. Her çeşit sanatçıya tükenmez bir ana yitirdiği bunca çocuklarına. Ama birkaç
esin kaynağı olan Niobe'nin öyküsünü en açık kilometre ötede, Sipylos dağının
seçik biçimde Homeros anlatır: Priamos oğlu yamaçlarında, çalılıklar arasında başka bir
Hektor'un ölüsünü almak için Akhilleus'a kaya, Ana Tanrıça Kybele'nin anıtı vardır
geldiğinde, Akha yiğidi ölüyü geri vermeye Manisa'da. Kybele ana, Niobe ana, bir de öç
razı olur ve ihtiyar kralı barakasında konuklar, alan, analıkta her ölümlüden üstün olduğunu
ama şafak söküp de ölüyle birlikte Troya'ya açığa vuran Leto ana. Bunlar hep aynı inanç
dönmeden önce de biraz yemek yemesini ve efsane zincirinin halkalarıdır. Niobe
ister, onu kandırmak için de Niobe'yi örnek kayasının biraz ötesinde Mesir bayramı
olarak gösterir (Il. XXIV, 603 vd.): kutlanır bugün de Manisa'da, bir bahar ve
bereket bayramıdır bu, camiden aşağı halka
atılan kutsal macunlar kısırlığı önler,
Güzel saçlı Niobe 'nin de yemek geldi
aklına, doğurganlığı kamçılarmış. Kybele, Leto, Niobe
oysa on iki çocuğu ölmüştü sarayında, aynı simgenin başka başka kişilerde
altı kızı, ergen altı oğlu. canlandırılmasıdır. Niobe efsanesi özbeöz
Apollon öfkelenmişti Niobe'ye, Anadolu efsanesidir, Thebai ile Amphion'la
öldürmüştü oğullarını gümüş yayıyla, hiçbir ilişkisi yoktur gerçekte. Nitekim
kızlarını da okçu Artemis öldürmüştü, Niobe'nin asıl dramı yurdu olan Sipylos dağının
Niobe güzel yanaklı Leto ile bir tutuyordu eteklerinde geçer ve çocuklarının babası olan
kendini, Amphion'dan hiçbir söz edilmez, giderek
diyordu Leto iki çocuk doğurdu, bense bir
Amphion'un tanrılarca öldürülen çocukların
düzine.
babası olduğu bile belirtilmez. Anadolulu Ana
İki kişi, Apollon 'la Artemis, öldürdü
Tanrıça kültü anaerkil bir toplum düzenine
hepsini.
Ölüler yatıp kaldılar kanlar içinde, dayanır, üretilen varlığın babası aranmaz,
kimsecikler yoktu onları gömecek, üretme önemlidir ve anaç varlık taşır çocuğun
herkesi taşa çevirmişti Kronos oğlu. yaşamı boyunca sorumluluğunu ve gururunu.
Göklü tanrılar gömdü ölüleri onuncu günü, Nitekim Leto -ki Kybele'nin Lykia yöresindeki
işte o gün yemek geldi Niobe 'nin aklına, bir tıpkısıdır- Zeus'tan gebe kalmış der efsane
gözyaşı dökmekten yorgun düşmüştü. -bu efsanenin de babaerkil düzen yerleştikten
Bugün Sipylos kayalarında, ıssız sonra uydurulduğu açık- ama Apollon'la
doruklarında, Artemis'in doğumlarında da, sonraki
eylemlerinde de baba tanrının hiçbir rolü kendisine Egeria adlı nympha esinlemiş
yoktur (Leto, Kybele). (Egeria). Numa aya dayanan ve uğurlu ile
uğursuz günleri sayan bir yeni takvim de
Niobe dramı tragedya yazarlarını olduğu
yapmış, mucize yaratmak, sofraları nefis
kadar plastik sanatları da esinlemiştir: Dünya
yemekler ve şaraplarla donatmak, pınarlardan
müzelerinin birçoklarında tanrılarca öldürülen
bal akıtmak gücüne de sahipmiş. Çok yaşlı
Niobe çocuklarının heykelleri sergilenmiştir.
olarak öldüğü zaman İaniculus tepesinde
Ne tuhaf ki hiçbiri Manisa'daki gözlerinden şıp
dikilen mezarına iki tabut koymuşlar, birinin
şıp yaşlar damlayan kara kaya kadar dokunaklı
içinde kendi ölüsü, öbüründe kendi eliyle
değildir.
yazdığı kutsal kitaplar bulunuyormuş. Mezar
(2) Geç çağlarda Yunanistan kaynaklı bir
dört yüzyıl kadar sonra açılınca kitaplar
Niobe daha uydurulmuştur: Peloponez'de
olduğu gibi bulunmuş, kendi ölüsünün
yaşamış ilk adamın kızı olarak gösterilir, yani
saklandığı tabutsa boşmuş.
ilk kadın, bir çeşit Havva, bütün canlıların
anasıdır. Zeus tanrı onunla birleşerek Argos ve Numitor.
Pelasgos'u üretmiş (Tab. 9). Bu Niobe, Zeus'un
Numitor Romulus'la Remus'un dedesi ve
yaklaştığı ilk ölümlü kadınmış. Bu efsaneden
Roma kral soyunun atasıdır. Alba kralının iki
Ana Tanrıça imgesinin yaygınlığı ortaya çıkar:
oğlu varmış: Numitor'la Amulius. Babaları
Yunanistan da kurucu kahramanlarına, Argos
ölünce Amulius tahta geçip kardeşi Numitor'u
ve Pelasgos gibi yerli atalarına bir ana bulmak
kovmuş, hak aramayacağından emin olmak
hevesine düşmüş ve ilk kadınla ana tanrıça
için de oğlunu öldürmüş, kızı Rea Silvia'yı da
motiflerini birleştirerek Niobe adlı bir efsane
evlenemesin diye Vesta tanrıçasına rahibe
kişisi uydurmuştur.
yapmış. Tanrı Mars'tan gebe kalan Rea,
Romulus'la Remus'u doğurur, ikizlerin Tiber
Nomia.
kıyısına bırakılması ve orada bir dişi ayı
Bkz. Daphnis.
tarafından emzirilip büyütülmeleri Romulus
maddesinde anlatılmıştır. Romulus kendisini
Notos.
yetiştiren çoban Faustulus'tan doğuşu
Adı Türkçe Lodos diye anılan güney hakkındaki gerçeği öğrenince saraya baskın
rüzgârı. Hosiodos'a göre bütün rüzgârlar gibi yapar, amcası Amulius'un öldürüp dedesi
Notos da Astraios'la Eos'un oğludur (Tab. 6; Numitor'u tahta oturtur.
Rüzgârlar).
Nyks (Gece).
Numa Pompilius.
Adı gece anlamına gelip yeryüzü
Sabin kaynaklı Numa Roma'nın kuruluş karanlığını simgeleyen Nyks, Hesiodos'un
efsanesinde ikinci kral olarak gösterilir. Theogonia'sında önemli bir rol oynar. İlk
Kendisi Romulus'un Roma'yı kurduğu gün öğelerin doğuş süreci şöyle anlatılır
dünyaya gelmiş, tahta çıkınca da Romulus'a Theonogia'da: Khaos'tan önce Gaia, sonra
bir tanrı gibi tapınılmasını sağlamış Erebos'la Nyks, yani yeraltı ve yeryüzü
(Romulus).Tanrılara saygılı dindar bir kral karanlıkları çıkar. Nyks'le Erebos sevişip
olarak geçinir: Roma pantheon'una birçok birleşirler, bu birleşmeden Aither'le Hemera,
tanrı kattığı gibi, rahip heyetleri de kurmuş. Esîr'le Gün, yani ışıksal varlıklar doğar. Sonra
Din konusunda yaptığı bütün bu yenilikleri Nyks kendi kendine üretmeye koyulur, ortaya
çıkardığı varlıklar kötülüğü, açlığı, yıkım ve Nympha'lar ikinci derecede önemli
ölümü simgeleyen karanlık güçlerdir: Üç ölüm tanrıçalar sayılmakla birlikte, doğa ve insanlar
tanrısı Moros, Ker, Thanatos, Hypnos (Uyku) ve üstüne etkili ve güçlü bilinirler, bu yüzden de
Oneiros (Düş); Hesperides, yani Batılı Gece büyük tanrıçalar gibi "yüce" ve "ulu"
Kızları; Kader tanrıçaları Klotho, Lakhesis, sıfatlarıyla anılırlar: Doğadaki yerlerine göre
Atropos; öç tanrıçası Nemesis ve kavga adlan değişir: Dryas, Hamadryas, Naias, Oreas
tanrıçası Eris; bir de her türlü kavga, dövüş, adlı periler birer nympha sayılır, Nereus kızları
katil, çekişme, didişmeyi simgeleyen tanrılar; da denizde yaşayan nympha'lardır.
gaflet tanrıçası Ate, belleği uyuşturan Lethe Nympha'ların Zeus, Hermes, Apollon,
ırmağı ve en sonunda "belaların en kötüsü olan Dionysos gibi büyük tanrılarla ilişkileri olduğu,
ant tanrı Horkos". Hesiodos Hades dünyasını Kirke ve Kalypso gibi nympha'ların Odysseus
anlatırken, Gece'ye ve ondan doğmuş gibi bir ölümlüye gönül verdikleri masal ve
varlıklara büyük bir yer ayırır ölüler arasında. efsanelerde uzun uzadıya anlatılır. Doğa
Bütün bu adlara ayrı ayrı bakınız. içinde yaşadıkları için asıl erkek arkadaşları
Pan, Satyr'ler, Silen'ler ve Priapos'tur. Bu
Nykteus.
cinlerle türlü ilişkiler kurarlar, ama nympha'lar
Antiope'nin babası, Thebai kralı (Antiope). çokluk erkekten kaçar, erkek düşmanı
perilerse Artemis'in avcı kızları arasında yer
Nympha. alır. Çeşitli nymphalar ve efsaneleri için
Aslında başı örtülü, yani gelin anlamına adlarına bakınız.
gelen nympha kırlarda, sularda, ormanlarda
yaşayan doğal ve tanrısal varlıkların dişi Nysa.
olanlarına verilen addır. Homeros'a göre Bkz. Dionysos.
nympha'lar Zeus'un kızlarıdır. Olympos'ta
toplantıya çağrılınca tanrılar, nympha'lar da Nysos.
gelir katılırlar (İl. XX, 6 vd.):
Geç çağlarda uydurulan bir efsaneye göre
Nysos Dionysos'un lalasıdır. Nysos adını tanrı
Themis dört bir yana gidip buyurdu vermiştir ona. Dionysos Hindistan'a yaptığı
tanrılara, yolculuk sırasında Nysos'a Thebai şehrinin
gelip, Zeus'un evinde toplanın dedi. yönetimini vermiş, dönüşünde kenti tanrıya
Okeanos 'tan başka hiçbir ırmak geri vermek istememiş. Dionysos da lalasıyla
gelmemezlik etmedi, tartışmaya girişmemiş, bir fırsat kollamış.
gelmemezlik etmedi hiçbir nymphe, Şehirde Bakkhos şenliklerini kutlama günü
ne güzel korularda, ne dere kaynaklarında gelince Dionysos Bakkha'lar alayıyla birlikte
oturanlar,
Nysos'u tahtından devirip kovmuşlar.
nede yeşeren çayırlarda oturanlar.
O
Menelaos'la Helene'nin Telemakhos'u
Odysseia. ağırlamaları - Mısır yolculuklarını ve Proteus'u
İlyada bir olayın, Odysseia bir kişinin anlatmaları. Sahne değişmesi: İthake'de
destanıdır. Çağdaş okuyucu destan da demez talipler Telemakhos'u yolculuk dönüşünde
Odysseia'ya, onu daha çok bir romana, bir öldürmeye karar verirler. Limanda pusu
filme benzetir. Gerçekten de konusuyla kurmaları - Penelopeia'nın üzüntüsü ve düşü.
romanı, kuruluşuyla filmi andırır Odysseia. V. (ε) Ikinci tanrı toplantısı - Hermes'in
Troya destanında olaylar düz akışlı bir Kalypso'nun adasına gönderilmesi - Hermes'le
anlatımla ortaya serilmiştir. Odysseia'da tam Kalypso'nun konuşması - Odysseus'un gitmesi
tersine olaylar zaman içinde geliştikleri gibi için bir salın hazırlanması - Yola çıkış ve on
anlatılmaz, geriye dönmeler, anılar, yedi günlük yolculuk - Fırtına -Salın
atlamalar, sahne değiştirmelerle canlandırılır. paramparça oluşu - Tanrıça İno ile buluşma -
Destan beş ana bölümden oluşmaktadır. Odysseus'un iki gün, iki gece yüzüp Phaiak'lar
Bunlar birbirinden ayrı, bağımsız öykülerdir: toprağına ayak basması - Çalılıkta uykuya
dalması.
I. Telemakhia (I-IV)
VI. (ζ) Phaiak kralı Alkinoos'un sarayında:
II. Kalypso'nun adasında (V)
Nausikaa'nın düşü - Yunaklara gidiş -
III. Phaiak'ların ülkesinde (VI-IX) Odysseus'un uyuduğu çalılığın yanı başında
IV. Odysseus'un serüvenleri - kendi kızların çamaşır yıkaması - Odysseus'un
ağzından -(IX-XII) uyanması, Nausikaa'ya yalvarması, yıkanıp
giydirilmesi - Şehre gitmek üzere yola
V. İthake'de (XIII-XXIV).
koyulmaları.
Bu ana bölümlerin destanın XXIV bölümüne
VII. (η) Tanrıça Athena ile Phaiak kızı
göre dizilişi şöyledir:
kılığında Odysseus'u Alkinoos'un sarayına
I. (α) Tanrıçaya sesleniş - Konunun götürür - Sarayın tanımlanması - Odysseus'un
bildirilmesi - Tanrılar toplantısında Alkinoos ve karısı Arete tarafından iyi
Odysseus'un Kalypso'nun yanından ayrılması karşılanması - Alkinoos'un Odysseus'u yurduna
gerektiğine karar verilmesi - Tanrıça göndereceğine söz vermesi - Odysseus gerçek
Athene'nin Mentes kılığında Ithake'ye gelmesi kimliğini açıklamadan Phaiak iline nasıl
ve Telemakhos'u uyarması - Ithake sarayında geldiğini anlatır.
taliplerin şöleni.
VIII. (θ) Şölen - Ozan Demodokos'un Troya
II. (β) Ithakelilerin toplantısı - savaşından menkıbeler anlatması - Yarışmalar
Telemakhos'la talipler arasındaki tartışma - - Odysseus'un disk atması - Demodokos'un
Telemakhos babasını aramak üzere yola ağzından Ares'le Aphrodite'nin sevişmesi -
çıkmaya karar verir - Hazırlık - Yola çıkış. Odysseus'un yol hazırlıkları - Kimliğini
III. (γ) Pylos'a, Nestor'un sarayına varış - açıklaması.
Konuklanma - Nestor'un anılarını ve IX. (ι) Odysseus serüvenlerini anlatmaya
bildiklerini anlatması - Telemakhos'un başlar. Kikonlar - Fırtına ve lotos yiyenler
Nestor'un oğlu Peisistratos'la birlikte ülkesi - Kyklops Polyphemos'un magarasındaki
Lakedaimon'a gidişi. dram - Kurtuluş.
IV. (δ) Menelaos'un sarayına varış - X. (κ) Rüzgâr tanrı Aiolos'un adası -
Rüzgârların kapandığı tulumun açılması - Taliplerin öfkesi - Penelopeia ile talipler
Fırtına - Laistrygonlar kentinde on bir geminin arasında sert konuşma - Kraliçeye müjdeyi
yok oluşu - Odysseus'un tek gemiyle Kirke'nin veren Eumaios ağıllara döner.
adasına varışı - Arkadaşlarının domuza
XVII. (ρ) Telemakhos saraya gelir,
dönüştürülmesi - Kirke'nin yanında geçen yıl -
yolculuğunu anasına ve dadısına anlatır -
Ölüler ülkesine gidiş için hazırlık.
Sarayda şölen hazırlığı - Odysseus dilenci
XI. (λ) Ölüler ülkesine varış - Odysseus'un kılığında Eumaios'la saraya gider - İhtiyar
anası Antikleia'nın ruhu ve ana-oğul arasındaki köpeğinin kendisini tanıması - Talipler
konuşma - Bilici Teiresias Odysseus'a İthake'ye dilenciyi hırpalar -Penelopeia onu korur ve
dönmenin çarelerini söyler - Ölülerin geçit yanına çağırtır.
resmi: Kadınlar, erkekler - Dönüş.
XVIII. (σ) Saray dilencisi İros'la Odysseus
XII. (μ) Kirke adasına varış - Elpenor'un arasındaki güreş - Taliplerin Odysseus'u
cenazesi - Skylla ile Kharybdis geçidi - Güneş horlamaları - Penelopeia'nın bir koca
tanrının kutsal sığırları - Tayfanın işlediği seçeceğini bildirmesi - Gece herkesin yatması.
büyük suç - Kasırgada hepsinin boğulması -
XIX. (τ) Telemakhos silahları saklar -
Odysseus tek başına Kalypso'nun adasına çıkar.
Odysseus Penelopeia ile buluşur - Dadısı
Serüvenlerini anlatması burada biter.
Eurykleia ayaklarını yıkarken onu yara izinden
XIII. (ν) Odysseus'un Phaiak ilinden tanır -Odysseus karısına kendini tanıtmadan
uğurlanması - Uyku - İthake'ye varış - onun gördüğü bir düşü yorumlar - Ayrılıp
Athene'nin Odysseus'u çoban Eumaios'un yatmaya giderler.
kulübesine götürmesi - Telemakhos'u geri
XX. (υ) İkisinin de uyku tutturamaması -
getirmek için Lakedaimon'a gitmesi.
Tanrı işmarları - Sabahki toplantı - Evde
XIV. (ξ) Eumaios'un dilenci kılığındaki ternizlik - Çobanların Odysseus'a davranışı -
Odysseus'u iyi karşılaması - Odysseus'un Telemakhos'la talipler arasındaki çatışma -
uydurduğu masallar - Çobanlarla birlikte Şölen.
akşam yemeği.
XXI. (φ) Penelopeia Odysseus'un büyük
XV. (ο) Telemakhos'un Lakedaimon'dan yayını getirip yarışmayı başlatır - Taliplerin
ayrılması - Denize açılışı. Sahne değişir: hiçbiri yayı geremez - Odysseus dener ve yayı
Odysseus Eumaios'a sorular sorar; babasının gerer - Taliplerin şaşkınlığı.
durumunu öğrenir - Eumaios'un hayat hikâyesi
XXII. (χ) Odysseus'un talipleri bir bir
- Telemakhos'un gemisi İthake'ye varır: Konuğu
öldürmesi - Silahların hazine odasından
bilici Theoklymenos'u şehre gönderip kendinin
getirilmesi - Athene'nin işe karışması - Ozan
Eumaios'un kulübesine çıkması.
Phemios'la haberci Medon'dan başka herkesin
XVI. (π) Telemakhos'un Eumaios'un öldürülmesi - Suçlu hizmetçilerin asılması -
kulübesinde sevinçle karşılanması - Eumaios Penelopeia'nın çağırılması.
Penelopeia'ya oğlunun döndüğünü haber
XXIII. (ψ) Penelopeia önce Odysseus'u
vermeye gider, baba-oğul ağıllarda yalnız
tanımaz, çekingen davranıp onu dener - Karı-
kalırlar - Odysseus kim olduğunu açıklar -
koca birbirlerine kavuşup odalarına çekilirler,
Baba-ogul sevinçle birbirlerine sarılırlar,
çektiklerini birbirlerine anlatırlar - Ertesi
taliplerin hakkından gelmek için plan kurarlar
sabah Odysseus babası Laertes'e gider.
- Telema-khos'un gemisi limana girer:
XXIV. (ω) Taliplerin ruhları Hades ülkesine karşılaşmadığı güçlüklerle karşılaşır. Gerçi
iner. Sahne değişir: Odysseus'un babasıyla Herakles doğanın çeşitli canavarlarını alt
buluşması, çobanların sevinci - Sahne değişir: etmiş, kötülüğü simgeleyen güçleri yenip
Taliplerin öldükleri haberi yayılır, akrabaları iyilerinin zaferini sağlamıştı çoğu kez, ama
öç almaya gelir - Athene araya girip barışı Odysseus'un karşısına çıkan doğal güçlükler
sağlar. Son. doğa unsurlarının kendileridir: Odysseus
denizle pençeleşmek zorundadır. İşlediği ve
Odysseus. destanlarda da önemi belirtilmeyen, bizce
Odysseus Yunan mythos'undan günümüze büsbütün önemsiz bir suç yüzünden deniz
kalmış en ünlü kahramandır. Uluslararası bir tanrı Poseidon (destanlarda adı Poseidaon'dur)
kişi olmuştur denebilir, çünkü serüvenleri ona amansız bir kin ve garez bağlamıştır,
zamanımızda çok tutunan macera romanına yiğidin bütün çabalarını boşa çıkarmak, onu
çığır açtığı gibi, kendisi de modern insanda denizde boğmak, yok etmek ister. Poseidon
aranan erdem ve nitelikleri kişiliğinde Yunan insanlarının düşman saydıkları halde
topladığı için uygarlık, insanlık tarihine bir hakkından gelmeye uğraştıkları denizi
prototip, bir ilk örnek olarak girmiştir. simgeler; onunla savaşında da Odysseus
Serüvenlerinin anlatıldığı Odysseia ise "Odise" doğada en tehlikeli güce karşı koyup onu
diye dillere girmiş, aşılmaz engellerle dolu, yenmenin yollarını bulan insanı. Bu bakımdan
sonu gelmeyen yolculukların adı ve sıfatı Odysseus eşsiz bir kahramanıdır, macera
oluvermiştir. kahramanı değil de, çağımızın büyük
keşiflerine yol açan arayıcı, bulucu ve yaratıcı
Serüvenlerinin anlatımına girişmeden
zekâyı simgeleyen insan tipi. Bu bilinç ve akıl
kişiliğinin çeşitli nitelikleri üstünde durmalıyız
gücü ona kendi amacına varmak, kendi
Odysseus'un. Homeros destanlarında bu çok
çıkarını sağlamak için işlediği, ya da işlemek
yönlü, çok bilmiş, çok akıllı ve görmüş,
zorunda kaldığı birçok kötülükleri,
geçirmiş yiğide verilen çeşitli sıfatlar arasında
insafsızlıkları, ahlak bakımından su götürür
üçü üstünde durmaya değer: "Polymetis",
davranışları affettirir.
"polymekhanos", "polytlas". Üçünün de başında
çok anlamına gelen "poly" eki bulunmaktadır. Odysseus kafa üstünlüğüyle kalmaz,
Odysseus'un kişiliğinde çokça bulunan bedence de üstündür. Güzel ve güçlüdür bir
niteliklerin birincisi akıl, ikincisi çare bulma kere, kadınların ona bayıldıkları, bağlandıkları
yetisi, üçüncüsü de sabırdır. Cin fikirli, yani birçok örneklerde görülür: Penelopeia kocasını
çok akıllıdır, kurnazdır, güç durumların içinden otuz yıl bekleyecek kadar sadık bir karıdır,
sıyrılmak için bin bir düzen ve çare düşünür, Kalypso ile Kirke tanrıça oldukları halde
durmadan düşünür, içinde bütün olanakları Odysseus'u severler, koca olarak almaya can
tartışıp durur Odysseus, istediği amaca atarlar, ya Nausikaa, gencecik yaşında
varmak için de gerekince yalan söylemesini, denizden çıkmış o korkunç yaratığa gönül verir
masal uydurmasını, elâlemi kandırmasını ve de acı bir hayal kırıklığına uğrar. Odysseus'un
en çetin, en çetrefil durumların en korkunç gücü ve güzelliği erkekleri de şaşkına
tehlikelerin içinden yağdan kıl çekercesine çevirecek niteliktedir: Phaiaklar ilinde
sıyrılmasını bilir. Bunun dışında öylesine bir yarışmaya başlayınca herkesi yener, dilenci
karşı koyma, bir dayanma gücü vardır ki, kılığında kollarını bacaklarını açtı mı, korku
akıllara durgunluk. Odysseus hiçbir yiğidin salar ortalığa, hele yayı germesinde, kimsenin
yerden bile kaldıramadığı yayı gerip okunu
tam hedefine vurmasında ne yaman atlet İphitos).
olduğu ortaya çıkar. Odysseus genç de değildir Troya savaşına katılmadan Odysseus İthake
üstelik bu başarıyı kazandığı zaman: Otuz tahtına çıkar. Babası Laertes'in -sonradan
yıllık savaş, denizlerde sürünme, bin bir acıya Odysseia'da görüleceği gibi- bir devlet
katlanma onu yıpratmıştır. Bu olgun ve yetkin adamından çok sürüleri, ağılları, bağ ve
yiğidin yine de bu kadar üstün bir direnme bahçeleriyle ilgili bir adamdır, -varlığı da
gücü göstermesi, onun kişiliğinde ilkçağın oradan gelmedir- oğlunu nasıl tahta geçirdiği
insan idealinin dile geldiğini gösterir. Bakalım anlatılmaz, ama delikanlının kral olunca bir eş
şimdi mythos bu ideal insan tipini ne gibi seçmesi epey olaylı geçer: Odysseus
masallarla donatmış, süslemiştir. Yunanistan'ın birçok kral oğulları ve
(1) ADI VE DOĞUŞU. derebeyleri gibi Helena'ya talip olur, ama
güzel kıza taliplerin fazlalığından ürkerek
Odysseus adının kaynağını açıklamak için
ondan vazgeçip İkarios'un kızı Penelopeia'yı
ta ilkçağda yapılan çabalar sonuç vermemiş,
ister. İkarios, Helene'nin babası Tyndareos'un
adın asıl anlamı anlaşılamamıştır. Batı
kardeşidir. Odysseus Tyndareos'u kendine dost
dillerindeki Ulysse'nin türediği Latince
edinmek için, taliplere Helene'nin seçeceği
Ulyxes'e gelince, yiğidin bir Yunan lehçesinden
kocaya arka olmaya ant içirmesini önerir.
alınmış adıdır.
Herkesçe benimsenen bu öneri ilerde Troya
Odysseus, kuzeybatı Yunanistan kıyılarının seferine yol açacaktır.
karşısında bulunan İthaka (Homeros
Odysseus Penelopeia ile evlenir.
destanlarında İthake diye geçer) adasında
Telemakhos diye bir erkek çocukları olur, ama
doğmuştur. Babasının adı Laertes, anasının ki
çocuk daha kundaktadır ki, Helena'nın
Antikleia'dır. Yalan dolanda usta Autolykos'un
kaçırıldığı, kocası Menelaos'un yardım istediği
kızı olan Antikleia'nın Laertes'le evlenmeden
haberi duyulur. Odysseus savaşa gitmemek için
önce Sisyphos'la yattığı, Odysseus'un bu
elinden geleni yapar: Delirmiş gibi davranır,
birleşmeden doğduğu konusunda Antikleia ve
ama Palamedes yalanını yüzüne vurur, yiğit de
Autolykos maddelerine bakınız.
Palamedes'e karşı ilerde korkunç bir öç
(2) ODYSSEUS'UN GENÇLİĞİ. almayla sonuçlanacak derin bir kin besleyerek
sefere çıkmak zorunda kalır (Palamedes).
Efsane yiğidin delikanlılık yılları üstüne
pek fazla bilgi vermez. Akhilleus gibi Atreusoğullarının davasını benimser: Bir
Odysseus'un da Kheiron'a çömez olduğu efsaneye göre Helene'yi geri istemek için
söylenir. Odysseia'da gençliğiyle ilgili bir tek Troya'ya gider, bu elçilik başarısızlıkla
olayın sözü geçer: Dedesi Autolykos'a konuk sonuçlanınca Lykomedes'in sarayında saklanan
gitmesi, bir yaban domuzu avına katılması ve Akhilleus'u bulup getirmek için yola çıkar ve
orada bacağından yaralanması, ki bu yara izi kurduğu düzenle genç yiğidin savaşa
İthake'ye dönüşünde dadısı Eurykleia katılmasını sağlar (Akhilleus). Kıbrıs kralı
tarafından tanınmasına yol açar (Eurykleia). Kinyras'a elçi giden de odur (Kinyras).
Yunanistan'da kara yolculukları yaptığı da
(3) TROYA SAVAŞI, (İlyada).
bilinir: Bunların birinde Lakedaimon'a gitmiş
de konuğu İphitos'la karşılaşmış, İphitos da Mysia'ya çıkarma ile sonuçlanan ilk seferde
ona Eurytos'un ünlü yayını vermiş, ki bu yayla Odysseus büyük bir rol oynamaz: Telephos'un
Odysseus talipleri öldürecektir (Eurytos, yarasının, yarayı açan kimse onun eliyle
iyileştirilmesi gerektiğine ilişkin tanrı sözünü bırakılır.
yorumlamakla kalır (Telephos). İkinci seferin
Troya'dan ayrılış bir filo halinde olmaz,
başında Aulis'te İphigeneia'nın kurban
yola çıkış günü üstüne Agamemnon'la
edilmesine önayak olur (İphigeneia).
Menelaos arasında görüş ayrılığı vardır,
Troya önündeki on yıllık savaş süresi Menelaos Nestor'la birlikte denize açılır,
boyunca Odysseus'un hem savaşçı, ordu Odysseus arkalarından gelir, Tenedos'ta
komutanı, hem danışman, elçi, arabulucu onlardan ayrılır, Troya'ya döner ve
olarak oynadığı rol, gösterdiği canlılık ve Agamemnon'un filosuna katılır. Denize
atılganlık anlatılmakla bitmez. İlyada'nın açıldıklarında bir fırtına onları ayırır. Odysseus
hemen her sayfasında adı geçer. Savaşların on iki gemisiyle Trakya'da Kikonların ülkesine
hepsine katılır, sürüyle Troyalı öldürür, soyka çıkar. İsmaros kentini alır, halkını öldürür,
alır, başkalarını savaşa sürmekte, onlara yalnız Apollon rahibi Maron'u esirger, ondan on
yardım etmekte herkesi geçer, gece keşfe iki küp İsmaros şarabı armağan alır. Bu şarap
çıkmak gibi tehlikeli görevler yüklenir ve sonraları Tepegöz Polyphemos'u sarhoş etmeye
hepsinden önemlisi, Troya şehrinin savaşla ele yarayacaktır. Gece dağdan inen Kikonların
geçirilemeyeceğini anlayarak, tahta at fikrini saldırısına uğrarlar, Odysseus altı adamını
ileri sürer ve bu düzenin gerçekleşmesinde yitirip denize açılır.
önayak olur. Odysseus'un bu yiğitlikleri,
Güneye doğru yol alıp Mora yarımadasının
yararlıkları İlyada'da bütün ayrıntılarıyla
ucuna varmak üzeredir ki, sert bir poyraz
anlatılmıştır (İlyada).
fırtınası onu önce Kythera adasına atar. Lotos
İlyada'da sözü geçmeyen, tragedya gibi yiyenlerin ülkesine çıkarlar. Yerliler
daha sonraki kaynaklarda anlatılan başka olay Odysseus'un arkadaşlarına lotos denilen
ve efsaneler için de Aias, Hekabe, Helerte, yemişten yedirir, bu yemiş onlara sılayı
Deiphobos vb. maddelere bakınız. unutturur, orada kalmak isterler, Odysseus
onları zorla gemilere bindirir. Kuzeye doğru
(4) DÖNÜŞ YOLCULUĞU (Odysseia).
yol alırlar ve keçilerle dolu bir adaya çıkarlar.
Odysseia adıyla anılan Odysseus'un dönüş Orada et kumanyası yaparlar. Odysseus yanına
destanını bundan önceki maddede özetledik. on iki yoldaşını alarak bu adanın biraz
Ne var ki Odysseia'nın kuruluşu çetrefil ötesinde bulunan Kykloplar, yani Tepegözler
olduğundan efsaneleri burada zaman akışına iline geçer. Bir mağaraya girerler, buranın
göre bir daha ele almakta fayda vardır. zengin bir mandıra olduğunu görürler. Akşam
Troya savaşına hazırlık on yıl sürer, Troya olunca Tepegöz sürüleriyle döner, mağaranın
savaşı da bilindiği gibi o kadar bir zaman kapısına kocaman bir kaya dayar ve
kaplar. Savaş bittikten sonra yurtlarına dönen Odysseus'un arkadaşlarını ikişer ikişer yemeye
Akha yiğitleri belli süreler içinde yurtlarına koyulur. Odysseus'un kurnazca düzenleri
varırlar. Yalnız Odysseus İthake adasına bir burada başlar: Tepegöz'ü sarhoş edip, gözünü
türlü ulaşamaz, bir on yıl daha denizlerde çıkarır, adının Kimse olduğunu söylediği devin
sürünür ve Akdeniz'i boydan boya dolaştıktan, yardım alıp kendisini kovalamasını önler ve
bir sürü kıyıya, adaya çıktıktan ve akla, hayale mağaradan çıkmak için sürülerin altına girip
sığmaz serüvenler yaşadıktan sonra, on iki saklanmayı başarır. Ama tanrı Poseidon'un
gemisinin ve yoldaşlarının hepsini yitirir ve tek amansız öfkesini de üstüne çeker, çünkü
başına, yabancı bir tekneyle İthake'ye Tepegöz tanrının oğludur.
İlkçağdan beri Sicilya ile bir tutulan kalırlar. Odysseus adamlarına sığırlara
Tepegözler ilinden yeller tanrısı Aiolos'un dokunmamalarını söyler, ama kumanyaları
adasına varırlar. Aiolos Odysseus'u iyi karşılar, tükendiği için tayfanın kendisi yokken
ağırladıktan sonra ona bütün yellerin içinde hayvanlardan birkaçını kesmelerini
kapalı bulundukları bir tulum verir, arkasından önleyemez. Teiresias'ın da bildirdiği gibi bu
da tatlı bir yel salarak gemileri uğurlar. suç onların ölümüne sebep olacaktır. Gemi
Odysseus uykuya dalınca tayfaları tulumu yola çıkar çıkmaz Tanrı Zeus'un saldığı bir
açarlar, bütün yellerin dışarı fırlamasıyla şimşekle paramparça olur, tayfaların hepsi
korkunç bir fırtına kopar. Aiolos adasına ikinci boğulur, Odysseus yelken direğinin üstünde
bir çıkışlarında kovulurlar. Odysseus'un filosu dalgalara göğüs germek, akıntıya kapılıp
altı gün kürek çekerek kuzey yönünde yol alır Khrybdis geçidini bir daha aşmak ve dokuz gün
ve Laistrygonların ülkesine varır. Korsika denizde çalkandıktan sonra Kalypso'nun
olduğu ileri sürülen bu ülkenin Telepylos adlı adasına çıkmak yolunu bulur (Seirenler,
limanında kralın kızı olan bir dev anasıyla Kharybdis, Skylla, Kalypso).
karşılaşırlar. Kız babasına haber salar, Malta olduğu sanılan Ogygie adasında
Odysseus'un tayfası bu kez dev yamyamların geçirdiği zaman belli değil: 10, 8, 5, 1 yıl
saldırısına uğrar, limana girmiş olan gemiler
diyenler var. Sonunda tanrıça Athena'nın
parçalanıp içindekiler öldürülür, yalnız liman yalvarması üzerine Zeus Odysseus'u
dışında demirlemiş olan Odysseus'un gemisi kurtarmaya karar verir: Hermes'i yiğidi
kurtulur.
bırakması için Kalypso'ya gönderir. Ulu
Tek gemiyle daha kuzeye doğru giderek nympha Odysseus'a bir sal yapmakta yardım
Aiaie adasına çıkarlar. Büyücü Kirke'nin eder, yanına her türlü kumanya vererek onu
toprağıdır burası. Latium kıyılarında bugün uğurlar. Yıldızlara baka baka yol alırken tanrı
Capo Circeo diye anılan yer olduğu ileri Poseidon Odysseus'un salını görür, bir fırtına
sürülür. Odysseus'un Kirke ile olan macerası salarak batırır. Tanrıça İno'dan yardım gören
için Kirke maddesine bakınız. Yiğidin Kirke'nin Odysseus yüze yüze Phaiak'ların toprağında
yanında bir ay ya da bir yıl kaldığı söylenir. karaya çıkar. Nausikaa ile buluşması,
Ondan Telegonos adlı bir oğlu, ya da Alkinoos'un sarayında konuklanması ve bir
Telegonos ve Nausithoos diye iki oğlu olmuş. Phaiak gemisiyle İthake'ye gönderilmesi için
Nausikaa, Alkinoos, Eumaios vb. maddelere
Kirke Odysseus'u bilici Teiresias'ın ruhunu
bakınız.
bulmak ve ondan İthake'ye dönüş yolunun ne
olacağını öğrenmek için ölüler ülkesine yollar. Bundan sonrası zaman sırasıyla anlatılır
Yiğit bu olağanüstü yolculuğu başardıktan Odysseia'da: Odysseus'un tanınması
sonra Kirke'nin yanına döner. Bu kez Kirke ona (Eurykleia), taliplerden öç alması (Antinoos),
karşısına çıkacak olan tehlikeleri sayar. Denize karısı Penelopeia'ya kavuşması (Penelopeia)
açılınca Kirke'nin dedikleri olur: Sekenlerin bu sözlükte, yukarda gösterilen adlar altında
önünden geçerler, Kharybdis'le Skylla anlatılmıştır.
canavarlarının önüne gelirler, Odysseus birkaç Odysseus'un yurduna dönüp, tahtına
yoldaşını feda ederek bu tehlikeyi de aşar.
kavuştuktan, malını, mülkünü sömüren
Güneş tanrı Helios'un beyaz sığırlarının asalaklardan öç alıp evini ve ailesini düzene
otladığı Thrinakie adasına ulaşırlar. Yel kavuşturduktan sonra ne yaptığı Odysseia'da
esmediği için orada karaya çıkmak zorunda bildirilmez. Daha geç dönemlerden kalma
metinlerde Odysseus'un efsanesi alabildiğine bir adama rastlar, kimin çekilip yol vereceği
uzatılır, ama kaynak değeri olmayan bu konusunda kavgaya tutuşurlar. Oidipus adamı
metinleri hesaba katmak doğru olmaz. ve arabacısını öldürür. Bir anlatıma göre,
Oidipus Laios'a rastladığı sırada Delphoi'den
Oidipus. dönmekteydi. Tanrı bilicisi ona kendi babasını
Oidipus Yunan mythos'unun en trajik öldürüp anasıyla evleneceğini bildirmişti.
kahramanıdır. Onun kişiliğinde tragedyanın Oidipus sarsılmış, çileden çıkmıştı, Korinthos'a
özü ve trajik kavramınının asıl anlamı belirir. bir daha dönmemeye kararlıydı. O sırada
Trajik kişi tek başına ya da bütün soyuyla kavgaya tutuştuğu adamı gözü karararak
birlikte tanrı lanetine uğramış kişidir, kaderin öldürmesi doğaldı.
oyuncağı olur ve istemeyerek, bilmeyerek suç Bu olaydan sonra Thebai'ye vanr. Sphinks
ve günah işler, bundan ötürü de ya dışardan ya denilen canavar şehirde korku salmakta,
da içinden gelen korkunç belalara uğrar. sorduğu bilmecelere cevap veremeyenleri
Oidipus insanın tüyler ürpertici bir dramını parçalayıp yemektedir. Sorular da şunlardır:
dile getirdiği içindir ki, adı tıp ve ruh-bilime Kimi zaman iki, kimi zaman üç, kimi zaman
varıncaya kadar insanla ilgili bütün bilim ve dört ayak üstünde yürüyen ve doğal yasalara
sanat dallarına karışmış, her alanda derin iz karşıt olarak en çok ayağı olduğu zaman en
bırakmıştır. güçsüz olan yaratık hangisidir? İki kız
Serüveni şöyle özetlenebilir: Oidipus kardeştirler, biri ötekisini doğurur ve ikincisi
Thebai kral soyundandır (Tab. 18, 19). birincisinden doğmadır. Oidipus birinci
Kadmos'la Hormania'da kaynak bulan bu soyu bilmeyece insan, ikincisine de Gün ve Gece
bir tanrı yetiştirmiş, ama belki bu tanrıya, diyerek doğru cevaplan vermiş. Sphinks
Dionysos'a karşı koyduğu için lanete uğramış, kendini tünediği kayadan aşağı uçuruma
akıl almayacak yıkım ve acıların birbirini atarak ölmüş. Thebai halkı da rahat bir nefes
izlemesini görmüştür. Oidipus, Thebai kralı almış ve kurtarıcısı bildiği Oidipus'a Laios'tan
Laios'un oğlu, Labdakos'un torunudur. Anası boş kalan taçla birlikte dul karısı İokaste'yi
bazı kaynaklarda Epikaste diye anılan vermiş. Oidipus; bir daha Korinthos'a anasının,
İokaste'dir. lokaste gebe iken bir düş görür, babasının yanına dönmemek amacıyla
Teire-sias bu düşü şöyle yorumlar: Kraliçenin Thebai'ye kral olmuş ve İokaste ile birleşerek
karnında taşıdığı çocuk babasını öldürecektir. dört çocuk üretmiş: Eteokles, Polyneikes,
Doğar doğmaz bebek dağa bırakılır, ayak Antigone, İsmene.
bilekleri delinmiş, içinden bir kayış Yıllar geçer, Thebai şehrinde veba baş
geçirilmiştir. Ayağı şiş anlamına gelen Oidipus gösterir. Salgının nedenini öğrenmek için
adı da ondan. Çocuğu bir çoban bulur, götürür Oidipus kaynı Kreon'u Delphoi'ye gönderir.
Korinthos kralı Polybos'a verir. Polybos'la karısı Gelen cevap şudur: Kral Laios'un katili
Priboia'nın çocukları olmamıştır, Oidipus'u öz bulunmalı ve şehirden sürülmelidir. Oidipus
evlat gibi büyütürler, çocuk da onları ana- hemen araştırmaya koyulur ve suçluya karşı
baba bilir. Delikanlılık çağına gelince bir korkunç tehditler savurur. Bilici Teiresias'a
dedikodu işitir: Kralın oğlu değil de, bulunmuş katilin kim olduğunu sorar. Kâhin cevap
bir çocukmuş diye. Gerçeği tanrı Apollon'dan vermekten çekinir. Oidipus, Teiresias ve Kreon
öğrenmek üzere Delphoi tapınağına doğru yola arasında kavga kopar. İokaste araya girer ve
koyulur. Thebai'ye yakın dar bir geçitte arabalı bir zamanlar gördüğü düşe, Laios'un da dar bir
geçitte öldürüldüğüne değinecek olur. Bu
sözleri duyunca Oidipus'un içine kuşku girer. Oinomaos.
Bu sırada Korinthos'tan bir ulak gelir, Tanrı Ares'in oğlu, Elis kralı Oinomaos
Polybos'un öldüğünü, Oidipus'un kral olmak güzel Hippodameia'nın babasıdır. Kızına çıkan
üzere Korinthos'a çağırıldığını bildirir. Oidipus talipleri Oinomaos araba yarışında denemeyi
gene de ikirciklidir: Babasının ölümü kendi şart koşuyordu. Yarış başlayınca Elis kralı Zeus
elinden olmamıştır, ama anasının bulunduğu tapınağında bir koç kurban ediyor, bu sırada
yere gitmekten çekinir. Derken ulak kendisinin rakibinin yol almasına izin veriyordu, ama
Polymos'la Periboia'nın oğlu olmadığını, saraya atları ölümsüz olduğundan, yarışa başlar
bir çoban tarafından bulunup getirildiğini başlamaz öbürüne yetişiyor, onu geçiyor ve
söyler. Çoban da getirilip gerçeği açığa kim olursa olsun kafasını keserek evinin
vurunca Oidipus'la iokaste'nin artık şüpheleri kapısına asıyordu. Böylece on iki kuru kafayı
kalmaz. Kraliçe sarayın içine sığınıp canına dizmiş bulunuyordu. Sonunda Hippodameia'ya
kıyar, Oidipus da anası ve karısı olan kadının talip olarak Pelops çıkageldi. Kız bu talibe
iğnesiyle gözlerini kör eder. gönül verdi ve ikisi birden Oinomaos'un
Sophokles'in "Kral Oidipus" tragedyasında arabacısı Myrtilos'u baştan çıkararak Pelops'un
dile getirilen bu dram Oidipus'un Thebai'den yarışı kazanmasını sağladılar. Oinomaos
sürülmesi, kızı Antigone'ye yaslanarak arabadan yere düşerek dizginlere dolaştı ve
Attika'da Kolonos iline gelmesi ve orada öldü, ya da Pelops'un elinden öldürüldü
ölmesiyle sonuçlanır. Oidipus'un öleceği toprak (Hippodameia, Pelops, Myrtilos).
tanrılarca kutlanacağı haberi yayılınca
Kreon'la Polyneikes Oldipus'un Thebai'ye geri Oinone.
gelmesini isterler, ama kör kral Attlka'da Oinone İda dağının nymphalarından biridir.
kalıp. ölmeyi seçer. Kendisini süren oğullarının Priamosoglu Paris dağa bırakılıp çobanlarca
ikisine de, yurdu Thebai'ye de lanet okur. yetiştirildiği sırada Oinone ile tanışır ve
Ölümünden sonra oğulları arasında kopan sevişir, ama Üç Güzeller yarışmasında yargıçlık
kavga ve Thebai şehrinin üstüne çöken ettikten sonra da şehre inmek üzere
yıkımlar bu ilenmenin sonucudur (Antigone, Oinone'den ayrılır. Geleceği bilen Oinone onu
Eteokles, Kreon). vazgeçirmeye uğraşır, başaramaz, ancak bir
gün yaralanırsa onu gelip bulmasını söyler.
Oileus. Apollon tanrının kendisine verdiği şifalı otlar
Lokrislilerin kralı Oileus "küçük" Aias'ın vardır. Paris Troya savaşının sonlarında
babasıdır (Aias). Argonaut'lar seferine katılmış Philoktetes'in attığı bir okla yaralanınca
ve Stymphalos gölünün bir kuşundan alınmış Oinone'nin bu sözünü hatırlar, ona haber
tüyle yaralanıp ölmüş. gönderir, ama nympha yardıma gelmez. Paris
ölünce Oinone pişman olup canına kıyar
Oineus. (Paris).

Kalydon kralı, Meleagros'la Deianeira'nın


Okeanos.
babası. Herakles efsanesinde rol oynar.
Herakles, Meleagros maddelerine bakınız. Hesiodos'a göre, Toprak ana Gaia Khaos'tan
çıkar çıkmaz kendi kendine Uranos'la Pontos'u,
yani Gök'le Deniz'i yaratır, sonra da Uranos'la
"sarmaşıp kucaklaşıp doğurdu derin anaforlu
Okeanos'u" (Tab. 1, 2). Okeanos, Gaia'nın on Okeanos'la Tethis'ten doğma üç bin dişi
iki Titan evladından birincisidir. Ama Titanlar varlık da vardır: Okeanos kızları. Bunların
arasında ayrı bir rol oynar, tanrı kuşaklarının arasında Metis, Dione, Thetis, Euirynome,
kavgasına karışmamış, dünyanın ucuna çekilip Phlyra gibi tanrı ya da kahramanlarla birleşmiş
oraya yerleşmiştir. Yunan erken ilkçağının ünlü kişiler bulunur.
dünya görüşüne göre, yeryüzü yuvarlak ve
Okeanos'la Tethys tanrılardan uzak,
yassı bir diske benzer, Okeanos bu diski
kendilerine göre bir hayat sürerler. Olympos
çepeçevre sarar. Okeanos aslında bir deniz
tanrılarından bazılarını saraylarında konuk
gibi değil, evrensel bir ırmak ve ırmakların
ettikleri de olur. İlyada'da Hera şöyle anlatır
babası olarak tasarlanır. Derin anaforlu,
(İl. XIV, 200 vd.):
burgaçlı diye nitelenmesi akan bir su
olduğundandır. İnsan dünyanın ucuna doğru
hangi yönden giderse; gitsin Okeanos'a batar, Gidiyorum bol besi veren toprağın bir
ertesi sabah gene Okeanos sularından doğup ucuna,
yükselir. Batı Kızlarının bahçesi Okeanos tanrıların atası Okeanos'la, ana Tethys'i
görmeye,
kıyılarındadır (Herakles). Odysseus Ölüler
onlar almışlardı beni Rheia nın elinden,
Ülkesine varmak için Okeanos kıyılarına gelir.
saraylarında iyice beslemişler,
Anası Antikleia şaşar buraya kadar
büyütmüşlerdi.
gelebildiğine (Od. XI, 155 vd.):

Aiskhylos'un Prometheus tragedyasında


Nasıl geldin, çocuğum, sisli karanlıklar
Okeanos Zeus'a karşı ayaklanan Titan'ı
ülkesine, diri diri?
Olympos tanrılarıyla banştırmaya uğraşan bir
Yaşayan insanlar kolay kolay göremez
buraları, arabulucu rolünde çıkar karşımıza. Koro da
büyük ırmaklar var arada, korkunç akıntılar Okeanos kızlarından meydana gelmiştir.
var: Okeanos'un uzlaştırıcı tutumu Prometheus
Önce Okeanos var, bulamazsın bir sığ tarafından şiddetle kınanır, tanrı da
yerini, çabalarından vazgeçerek yatağına döner.
sağlam yapılı bir gemin yoksa aşamazsın
onu. Olympos.
Olympos Yunanca bir kelime değildir. Bu
Sonraları coğrafya bilgileri artınca, adın kaynağı ve anlamı büsbütün
Okeanos büyük denizlere, özellikle batıda açıklanmamışsa da, eski Anadolu dillerinden
Atlantik Okyanusuna verilen ad olmuştur. geldiği ve genellikle yüksek dağ anlamına
kullanıldığı anlaşılmaktadır. Dorukları gökte
Hesiodos Theogonia'da Okeanos'un Titan
bulutlara karışan ulu dağların tanrılara konut
kız kardeşi Tethys'le evlendiğini söyler.
olduğu inancı Yunan'a Sümer'den gelmiş
Denizde dişi unsuru simgeleyen Tethys'in
olabilir. Nitekim Olympos tanrıları diye anılan
Ürettiği yaratıklar sayılmakla bitmez.
Zeus kuşağı yalnız Olympos dağında görülmez
Okeanos'la Tethys'ten, önce bütün ırmaklar
-ki asıl Olympos dağı yanlış bir düşünceye göre
meydana gelir. Bunların birkaçı sayılır
Makedonya-Tesalya'da bilinir- İda dağı gibi
Theogonia'da, toplamının üç bin olduğu
başka yüksek dağlarda da toplanırlardı. Ayrıca
söylenir.
Anadolu'da sayısı yirmiye varan Olympos adlı
dağlar olduğu gibi, Girit'te, Kıbrıs'ta ve erince Herakles Omphale'den ayrılır ve
Yunanistan'da bu adı taşıyan dağlar çoktur. ölmeden daha birçok işler görür (Herakles).
Homeros destanlarında tanrılar Olympos
dağında şölen yapar, insan sorunlarını tartışır, Oneiros.
toplantılarda aralarında sohbet ya da kavga Bkz. Nyks.
eder gösterilirler. Olympos daha çok gök tanrı
Zeus'un merkezidir, Apollon ve Musalar gibi Opheltes.
daha çok oyun ve ezgiden hoşlanan tanrılar Bkz. Hypsipyle.
Parnassos ya da Helikon dağlarında
toplanmaktadırlar. Ophion.
Olympos adını taşıyan efsanelik kişiler de Orfik görüşlere dayanan bir kaynağa göre
vardır.- Ophion eşi Okeanos kızı Eurynome ile birlikte
Titanlara hükmedermiş, sonra Kronos'la Rheia
(1) Girit'e adını veren Kres'in oğlu. Kronos
yönetimi ele almışlar ve Ophion'la Eurynome'yi
bu Olympos'a Zeus'u emanet etmiş ve tanrıyi
Tartaros'a kapatmışlar.
kendi büyüttüğü halde, devlere onu tahtından
etmelerini önermiş. Zeus da öfkelenerek
Ops.
Olympos'un üstüne şimşek çakmış.
Öldürdükten sonra pişman olmuş ve Roma dininde bolluğu simgeleyen tanrıça.
Olympos'un mezarı bulunduğu dağa adını Saturnus'un dişi karşıtı olarak gösterilir ve
vermiş. Sabin kaynaklı olduğu söylenirdi. Ops'un
Capitolium tepesinde bir tapınağı vardı.
(2) Kybele'nin kocası olarak gösterilen bir
Olympos vardır. Mysia Olympos'una (Uludağ)
Orcus.
adını veren oymuş.
Romalıların halk inançlarına göre Orcus
(3) Ünlü bir flüt çalgıcısı. Marsyas'ın oğlu ölümü simgeleyen cin ya da ölüler ülkesinin
ya da çömezi olarak gösterilir. Apollon'un kendisidir. Etrüsk mezarlarında uzun saçlı,
öldürdüğü Marsyas'ı gömmüş, ona ağıt yakmış. sakallı bir tanrı olarak gösterilen Orcus
sonradan Yunan tanrılarının etkisi altında
Omphale. Plüton ya da Dis Pater adını almışsa da, Orcus
Herakles efsanesinde rol oynayan Lydia günlük dilde anılan bir tanrı olarak kalmıştır.
kraliçesi. Herakies çıldırıp İphitos'u
istemeyerek öldürünce, bu suçtan nasıl Oreithyia.
arınacağını öğrenmek için Delphoi'deki Apollon Atina kralı Erekhteus'un kızı. Irmak
tapınağına başvurur. Bilici de üç yıl köle kıyısında oynarken rüzgâr tanrı Boreas
olarak çalışması gerektiğini bildirir. Lydia kralı tarafından Trakya'ya kaçırılır. Kalais'le Zetes'i
Tmolos'un dul karısı, Omphale yiğidi satın alır, doğurur (Boreas, Kalais veZetes).
ona birçok işler gördürür, ayrıca koca olarak
da kullanır. Sanatçılar Herakles'i uzun Lydia Orestes.
entarisi giymiş olarak Omphale'nin dizlerinde Agamemnon'la Klytaimestra'nın oğlu.
iplik bükerek gösterirler. Kraliçe de aslan Elektra, İphigeneia, Khrysothemis'in kardeşi
postuna bürünmüş, yiğidin topuzunu onun (Tab. 15). Orestes, Atreusoğullarının
kafasında sallamaktadır. Arınma süresi sona zincirleme suçlarını anasını öldürmekle
sürdürür, ama tanrı lanetini de kendi dramıyla dramlarına konu olan serüven şudur:
sona erdirir. Elektra maddesinde belirtildiği Orestes'le Pylades Tauris'e varınca tanrıçaya
gibi, üç büyük tragedya yazarı birçok kurban edilmek üzere tutuklanırlar. Ülkenin
oyunlarında Orestes'e baş rolü ya da çok kralı Thoas onları Artemis tanrıçanın
önemli bir rol vermişlerdir. Orestes efsanesi rahibesine teslim eder, bu rahibe de
de başlıca buı kaynaklara dayanır. İphigeneia'dır. İki kardeş birbirlerini tanırlar,

Troya savaşı efsanesinde Orestes'in adı İphigeneia onları kurtarmaya ve Artemis

Akhaların Mysia'ya ilk çıkışları ve Telephos'la heykelini de alıp onlarla kaçmaya karar verir.

ilgili olarak geçer: Telephos Akhilleus'un Yabancılar ve heykelle birlikte denize

elinden yaralanıp, yarasını ancak Akhilleus'un açılabilmek için bir düzen kurar, Thoas'ı

iyi edebileceğini öğrenince, Aulis'te İkinci aldatarak kaçarlar. Attika'ya varırlar, Artemis'e

sefere hazırlanan Akha ordusuna gelmişti. Bir bir tapınak yapıp içine heykeli koyarlar.

casus olarak yakalanmak üzereyken orada Orestes efsanesinin son bölümü Hermione
bulunan küçük Orestes'i rehin olarak. almış ve ile evlenmesine değgindir. Orestes'le
böylece istediğini elde etmişti (Telephos). Hermione'yi babaları daha çocukken

Troya savaşından sonra Agamemnon nişanlamışlardı, ama Troya savaşından sonra

yurduna döner dönmez öldürülünce, Elektra Menelaos kızını Neoptolemos'a verir. Tauris

küçük kardeşi Orestes'i kaçınr ve Phokis kralı dönüşünde Orestes nişanlısını kaçırmaya

Strophios'un sarayına gönderir. Orestes orada kalkar, Naoptolemos'la kavgaya tutuşurlar, bir

büyür, kralın oğlu Pylades'le birlikte Mykene ayaklanma olur, Akhilleus'un oğlu ölür. Orestes

sarayına gelirler. Klytaimestra'ya Phokis'ten de Hermione'yle evlenir, Argos'a kral olur ve

gelme iki haberci olduklarını, kendisine çok uzun bir ömür sürer.

Orestes'in öldüğünü bildirmeye geldiklerini


Orion.
söylerler. Kraliçe sevincinden tanrılara sunular
sunmaya gitmişken Orestes kendini Elektra'ya Orion, tanrı Poseidon'un oğlu, dev bir
tanıtır ve Klytaimestra ile Aigisthos'un avcıdır. Bütün devler gibi Toprak'tan doğma
öldürülmesini birlikte planlarlar. Aigisthos olduğu söylenir, ama babası deniz tanrı gibi
kırdan döner, pusuya düşürülerek öldürülür. dalgaların üstünde yürüme gücü de varmış.
Klytaimestra oğluna yalvarır, ama Orestes onu Çok yakışıklı olduğu için kadınlardan sevgi
da Aigisthos'un ölüsü üstünde bıçaklar, Ana görmüş. İlkin Side adlı çok güzel bir kızla
kanı döker dökmez öç perileri Erinysler evlenmiş, ama Side Hera ile boy ölçüşmeye
Orestes'in peşine takılırlar. Orestes çıldırır ve kalkınca, tanrıça onu Tartaros'a atmış. Merope
Erinyslerden kurtulmak için oradan oraya atar adlı ikinci bir kadınla olan macerası Orion'un
kendini. Sonunda Atina'nın Oreopagos kör olması, sonra da karanlıktan ansızın
mahkemesi onu suçundan arındırır. Kan davası güneşe bakmasıyla gözlerinin yeniden
da burada biter. açılmasıyla sonuçlanır. Sonunda da Şafak
tanrıça gönül verir ona. Tanrıça sevgilisini
Beraatından sonra Orestes Apollon tanrıya
Delos'a götürür, bırakır. Ama orada güzel
ne yapması gerektiğini sorar. Pythia onun
delikanlı Artemis elinden öldürülür, nedeni
Tauris'e Artemis heykelini almaya gitilmesini
tanrıçanın kendisine, ya da bir avcı kızına
buyurur. Orastesles Tauris'e gider ve orada kız
yanaşmak istemesidir. Artemis Orion'un üstüne
kardeşi İphigeneia İle buluşur. Euripides'in,
bir akrep salar, akrep delikanlıyı topuğundan
sonra da Goethe'nin "iphigeneia Tauris'te"
sokar. Artemis de akrebi bir burç, Orion'u da en yüce dağları çığlıklarıyla doldurdular...
gökte bir yıldız haline getirir. Orion yıldızının Orpheus, oyuk kaplumbağa kabuğundan
Akrep burcundan her zaman uzaklaşması sazıyla

bundandır. yaslı sevgisini avuttu durdu.


Hep seni söylerdi, tatlı eşi, hep seni,
onunla baş başaydın ya hani yalnız
Orman Perileri.
kıyılarda,
Bkz. Nympha lar. gün doğar seni söylerdi, gün batar seni.
Gitti sokuldu Taenarius dağının
Orpheus. boğazlarına kadar,
Orpheus dillere destan olmuş bil ozandır. yüksek kapılarının oraya yeraltı tanrısı
İlkçağda ünü orfizm denilen mistik bir akım Dis'in.
yaratacak kadar çok yayılmış, kişiliği üstüne girdi kapkara bir korkuyla
gölgelenmiş ormana,
anlatılan masallar her türden sanatçıyı
ölü ruhların ve titreten kralların
esinlemişti. Çalgısı vahşi hayvanları
karşısına dikildi,
büyüleyen, ezgisiyle ölümü bile alt eden bu
insan yakarışlarıyla yumuşamayan
ozanı biz burada kuru kuru anlatmak
yüreklerin dikildi karşısına.
istemedik. Latin şairi Vergilius'un "Geórgica" Ve Erebus konutlarının en kuytu
adlı eserinden alınmış bir parçayla tanıtalım yerlerinden
dedik. Aşağıdaki A.Kadir'in Türkçeleştirdigi hafif ruhlar çıkageldi, onun ezgileriyle
parça kitabın IV. bölümünde Aristaios'Ia sarsılan,
ilgilidir; arı yetiştirmekte olan Aristaios ve görüntüleri çıkageldi ışıktan yoksun
Orpheus'un eşi Eurydike'nin ölümüne sebep olanların,
olmuştu (Aristaios, Eurydike). yapraklar arasında saklanan kuşlar kadar
çoktular,
gecenin ya da kasırganın dağlardan
Yabana atılmaz bir tanrı öfkelenmiş savurduğu kuşlar kadar çok.
kovalar seni; Artık Orpheus, bütün belalardan
bir suç işledin sen, büyük bir suç, kurtulmuş, geri dönüyordu,
çekersin bugün onun cezasını: ve kendisine geri verilen Eurydike,
Bir belaya çattıydı Orpheus, kara bahtlı, gelmekteyken,
şimdi senin üstüne bindirmeye çalışır o Proserpina’nın koştuğu şarta uyarak
belayı, kocasının ardından yürüye yürüye
kader engel olamazsa, bindirecek de. havanın daha yüksek katlarına doğru,
Deliye döndü Orpheus, kaçırılınca karısı, Orpheus birden bir çılgınlık etti, boş
kudurdu. bulundu,
Irmak boyu palas pandıras kaçarken senden ölüm tanrıları bağışlamasını bilseler,
o kadın, bağışlanır bir çılgınlıktı bu:
kaçarken bir uçuruma atar gibi kendini Eurydike'si ışığın altına tam çıktı
tepetaklak, çıkacakken,
dolanıverdi bacaklarına korkunç bir yılan. unutup duruverdi, gönlüne yenildi döndü
Ömrü o kadarmış kadının, görmedi boylu baktı arkasına.
çimenler yüzünden İşte biranda bütün çabalar oracıkta uçtu
oralara sinen zehirli yaratığı. gitti,
Yaşıtları, dağ perileri, başladılar bir bir anda kopuverdi amansız zorbayla
ağızdan, yapılan anlaşmalar,
bir gümbürtüdür yükseldi, hem de üç kez, uzaklara kadar.
Avernus batağından. Ne bir tutku yumuşatmış Orpheus 'un
Haykırdı Eurydike: "Bu ne, Orpheus, bu yüreğini,
ne? ne de bir evlilik bağı yumuşatmış,
Bu ne çılgınlık böyle, seni de yok eden, yürür gidermiş kuzeyin buzlarında bir
zavallı beni de? başına,
İşte gene geri çağırır beni zalim kader, karlı Tanais ırmağı kıyısında yürür
uyku kapatır kararan gözlerimi, gidermiş,
dört yanımı saran gece götürür beni, ve kışı hiç bitmeyen Ripha dağlarında
elveda! yürür gidermiş dövüne dövüne
Giderim İşte uzata uzata ellerimi sana, Eurydike 'nin kaçırılışına,
artık senin olmayan güçsüz ellerimi", Dis'in boş armağanlarına dövüne dövüne.
dedi ve birdenbire bir duman gibi karıştı O kadar bağlıydı ki Orpheus Eurydike'ye,
hafif yellere, Kikonların bütün kadınlarım hor gördü.
gitti karşıt yöne doğru, görünmez oldu, Onlar da paramparça ettiler sonunda
ve Orpheus göremedi bir daha delikanlıyı
ruhlara tutunup dil dökmeye çalışan kutsal törenlerde ve gece şenliklerinde
Eurydike'yi. Bacchus'un,
Yeraltı sandalcısı da aradaki bataklığı bir saçtılar parçalarını ta uzaklara, tarlalara,
daha komadı geçsin. kırlara.
Ne yapsındı? Nereye gitsindi? Kime Ama Orpheus 'un boynundan kopan
başvursundu? mermer gibi başı
İkinci kez kaçırılmıştı karıcığı. Hebrus ırmağının ters akıntıları arasında
Bir daha ölü ruhları nasıl yumuşatırdı, çalkalanıp giderken bile
tanrıları nasıl? soğumuş diliyle çağırıp durdu Eurydike'yi,
Eurydike, buz kesilmiş, gidiyordu işte, canı da "Ah kara bahtlı Eurydike!"diye
Styks sandahyla uçuyordu uzaklara. bağırdı uçarken,
Ya Orpheus ne oldu? Derler ki onun için: "Ah kara bahtlı Eurydike!"
Issız Strymon ırmağı kıyısında ağlamış tam Ve ardından ırmağın bütün kıyıları
yedi ay, “Eurydike! Eurydike! Eurydike!"
havada asılı bir kayanın altında ağlamış, diye yankılandı durdu,
buz gibi mağaralarda anlatmış durmuş ırmağın bütün kıyıları baştan başa.
başından geçeni,
kaplanları büyülemiş, ayaklandırmış meşe
ağaçlarını ezgileriyle;
Orphik (ya da Orfeizm, yani Orpheus
bir kavak ağacının gölgesinde bir bülbül
Tarikatı).
vardır hani,
Bu konuda Behçet Necatigil'in 100 Soruda
arar durur kaybolan yavrularını içi yana
yana, Mitologya'sında çıkan özeti buraya almayı
yuvayı gözetleyen katı yürekli bir çiftçi uygun gördük.
alıp götürmüştür yavruları daha kanatları "Bir din hareketi olan Orphik; şarkıcı,kahin
çıkmadan,
büyücü Orpheus'a bağlanır: Orpheus, Orphik
bülbül de bütün gece durmadan fır döner
dinin kurucusu sayılır. Trakya'da doğan bu
ağlar,
hareket, oradan VI. yüzyılda Yunanistan'a ve
konar bir dala, başlar yeniden ezgilerine
aşağı İtalya'ya geçti. Orphik dionysik-mistik bir
yanık yanık,
tutar acıklı iniltileriyle dört biryanı, ta kurtuluş dinidir. Homeros'taki tanrıların
dindiremedikleri bir ruh ihtiyacını karşılar, efsanelerlyle benzerlikler gösterir. Soylar ve
giderir. Orphik elinin mythos'u şöyledir: kuşaklar arasında çarpışma, inek ve boğa
Başlangıçta Khronos (Zaman) evreni yarattı. biçiminde tanrıça ve tanrı motifleri de
Evrenden tanrı Phanes doğdu. Hem erkek, Hesiodos'un Thegonia'sında ve İo-Epaphos
hem dişi olan Phanes, Nyks (Gece)'i doğurdu; efsanelerinde rastlanan motif ve imgelerdir.
onunla birleşerek Gaia (Toprak), Uranos (Gök) Bunların Mısır kaynaklı oldukları ve Yunan
ve Khronos'u dünyaya getirdi. Khronos'un oğlu Mythos'una Fenike yoluyla girdikleri sanılır.
Zeus, Phanes'i yutarak dünya egemenliğini ele Osiris ayrıca Mısır'da çok tutunmuş tanrı kral
geçirdi. Zeus, kızı Persephone-Demeter'le inancını ve insanın ölümünden sonra
birleşip Dionysos Zagreus'u yarattı. Dionysos- mumyalaşıp yaşamını sürdürdüğü görüşünü
Zagreus, Titanlar tarafından parçalandı, yansıtır.
yutuldu. Bunun üzerine Zeus, yıldırımlarının
Efsanesi şöyle özetlenebilir: Krallık
alevleriyle Titanları mahvetti. Ama Titanların
kurumunun tipik bir simgesi olan tanrı Gebeb
külünden insan soyu vücuda geldi. İnsan
yetkilerini oğlu Osiris'e bırakır. Osiris de kız
soyundan Titanların kötü, yutulmuş Dionysos
kardeşi ve eşi olan İsis'in yardımıyla bu görevi
çocuğun tanrısal iyi huyları birleşti. Athena,
en iyi biçimde sürdürür: İnsanların iyiliği için
parçalanan çocuğun yüreğini kurtarmıştı. Zeus
çalışır, onlara tarımı, bağcılığı ve çeşitli el
bu yüreği yedi, sonra da Dionysos-Lyseus
sanatlarını öğretir. Ne var ki kardeşi Set (Yun.
(Kurtarıcı)'u yarattı... İnsandaki tanrısal ruh,
Typhon) onu kıskanır, öldürmeye karar verir.
bedende (soma) bir mezarda (sema) gibi
Bir gün şölene çağırır, yakalar, bir sandığa
hapistir, öte dünyaya kavuşmaya çabalar. kapatıp ırmağa atar. Haberi alan İsis ossaat
Dionysik taraf, Titanik unsurlardan
sandığı aramaya çıkar ve uzun dolaşmalardan
temizlenmek ister. Bunun için de ruh,
sonra Fenike'nin Byblos kentinde bulur. Ora
günahından temizlenmek üzere, birçok
kralı bu sandığı yaptırmakta olduğu sarayına
vücutlarda dolaşır. Arınma, dürüst bir yaşayış,
tahta olarak kullanmaktadır, İsis sandığın
canlıların verdikleri besinlerden (et, yumurta) kendisine geri verilmesini sağlar, onunla
el çekiş sayesinde olacaktır. İyileri mutlu bir
Mısır'a döner. Set bir kez daha Osiris'in
öte dünya bekler,kötülerse ölüler hâkiminin
gövdesini ele geçirir, onu on dört parça
karşısına çıkacaklar, Tartaros bataklığına
halinde doğrayarak oraya buraya serper, İsis
götürüleceklerdir... Orphikçilerin öğretileri,
parçaları toplamaya koyulur, erkeklik
filozof Pythagoras (İ. Ö. VI. Yüzyıl)’ın
uzvundan başka bütün parçalarını bir araya
felsefesine derin bir etki yaptı".
getirip başka tanrıların yardımıyla ilk mumyayı
hazırlar... Kocası öldükten sonra İsis Nil
Osiris.
deltasında Horus'u doğurur, onu Set'ten
Osiris bir Mısır tanrısıdır. Yunan korumak için gizlice büyütür, yetiştirir,
mitolojisiyle doğrudan doğruya ilişkisi yoktur. babasının öcünü almak görevini yükler ona.
Ama efsanesi ve kişiliği Yunan mythos'unu Horus da Set'le teke tek savaşa girişir, bu
etkilemekle kalmamış, çevresindeki bazı dövüşmede düşmanının erkekliğini koparır, Set
tanrısal varlıklar Yunan-Roma pantheon'una de Horus'un gözünü oyar. Hekim tanrı Thot her
girmiş ve tutunmuştur; örneğin İsis (İsis). ikisini de iyi eder, tanrılar mahkeme kurar,
Osiris efsanesi Akdeniz yöresine özgü bir doğa Set'i Horus'a gözünü vermeye mahkûm ederler,
bereket efsanesidir. Bu bakımdan Adonis- Horus da gözü babası Osiris'e verir, kendisi de
Aphrodite, Attis-Kybele ve Demeter-Kore gözünün yerine bir yılan koyar. Bu yılan (adı
Uraeus'tur) krallık simgelerinden biridir. Osiris
de egemenliği oğluna bıraktıktan sonra Othryoneus, o güzel kızı kendine almak
Mutluları Ülkesine göçer. için,
Bu efsaneyi anlatırken yazar Plutarkhos, yerine getirirsen Priamos'a verdiğin sözü,

Set'in Yunanlıların Typhon'uyla bir tutulması tekmil ölümlüler arasında överim seni.
Ama biz de biliriz böyle söz tutmasını,
gerektiğini bildirmiştir (Typhon).
Atreus oğlunun güzellikte üstün kızını
veririz sana.
Orthos.
Argos'a götürür eveririz seni,
Ejder soyundan Ekhidna ve Typhon'dan düzenli İlyon'u gel bizimle yok et,
doğan bir köpeğin adı (Tab. 6). Bu köpek denizleri aşan gemilerimize gidelim, gel
Geryoneus'un öküzlerini beklerken? Herakles'in hadi,
eliyle öldürülür (Herakles). gidelim düşünelim şu evlenmeyi.
Elimiz çok açıktır çeyizden yana.
Othryoneus.
Çanakkale Boğazında olduğu sanılan
Düşmanın ölüsüyle bu çeşitten alaya
Kabesos şehrinin önderi Othryoneus Troya'ya
Homeros destanlarında sık sık rastlanır, ilkel
Priamos kızı Kassandra'yı istemeye gelmiş,
bir katı yürekliliği dile getiren bu alayların
buna karşılık şehri Akhalardan kurtaracağını
hep Akhaların ağzından duyulduğu da ayrıca
söz vermişti Priamos'a. Kral da kızını
dikkati çeker.
vereceğine ant içmişti, ama düğün
gerçekleşmeden Akha yiğidi İdomeneus onu
Otos.
öldürür, öldürdükten sonra da şöyle alay eder
Bkz. Aloeusoğulları.
onunla (İl. XIII, 374 vd.):
P
anlaşılmaktadır. Mektubu Akha ordugâhında
Paian. bir yere atar, ayrıca da Palamedes'in bir
Bkz. Asklepios. kölesini satın alarak, efendisinin yatağı altına
bir torba altın koymasını sağlar. Her şeyi
Paktolos. ortaya vurur, Akhalar Palamedes'i linç ederler.
Lydia'da akan Sart çayının tanrısı. Zeus'un Palamedes'in bu haksız ölümü dillere destan
oğlu ve Pelops'un dedesi olur. Günün birinde olmuştur.
tanrıça Aphrodite'nin gizli törenleri Öte yandan kaynaklar Palamedes'in kurnaz
kutlanırken kendi kız kardeşini kirletmiş, Odysseus'tan daha yararlı, daha değerli bir kişi
bundan dolayı orada akan ve altın sürüklediği olduğunu da belirtirler: Adı avuç, el anlamına
için Khrysorrhoas adını taşıyan dereye atmış gelen palame'den türemiş olan Palamedes
kendini, o günden sonra da bu dereye Paktolos Yunan alfabesine birçok harfler katmış.
denmiş. Alfabeyi Kadmos tanıtmış Yunanistan'a ama
Palamedes kuşların uçuşuna bakarak
Palaimon. Hellenlere özgü bir harf olan Y (üpsilon)'u
Bkz. İno. bulmuş. Ayrıca sayıları tanıttığı, ayların
süresini yıldızlara göre saptadığı, para
Palamedes. kullanmasını, dama oyununu ve zarları
Nauplios'la Klymene'nin oğlu (Nauplios). keşfettiği söylenir.
Homeros destanlarında adı geçmediği halde, Babası Nauplios Palamedes'in öcünü alır,
Troya- savaşı efsanelerinde önemli bir rol ama o da korkunç biçimde ölür.
oynar: Helene kaçırılınca akrabası Menelaos'u
avutmaya çalışır, kadını barışçı yollarla geri Palinurus.
almak için Troya'ya elçi gider. Bu çabalar
Palinurus, Aeneas'ın dümencisidir.
sonuç vermeyip Akha ordusu hazırlık yapmaya
Vergilius'un Aeneis destanında anlattığına göre
başlayınca, Menelaos'la birlikte Odysseus'u
Troyalıların filosu Sicilya'dan İtalya'ya doğru
çağırmaya giderler. Ama kurnaz yiğit savaşa
yol aldığında tanrıça Venüs bir tek adamın
gitmek niyetinde değildir, delilik taslar: Bir
öleceğini, ama buna karşılık herkesin
tarlada sabana bir öküzle bir eşek koşmuş,
kurtulacağını bildirmişti. Gece dümendeyken
toprağa tuz ekmektedir. Palamedes düzeni
tanrılar Palinurus'un gözlerine uyku dökerler,
anlar, Odysseus'un gerçekten deli olup
dalarken bir dalga alır, götürür onu. Aeneas
olmadığını denemek için oğlu küçük
uyanır, dümencisinin yok olduğunu görür.
Telemakhos'u sabanın önüne atar. Odysseus da
Üzüntüsü büyüktür. Sonraları Aeneas yeraltına
sabanı hemen durdurmakla deli olmadığını
gittiğinde Palinurus'un ruhuna rastlar. Ölü
açığa vurmuş olur. Sefere katılır, ama
dümenci gömülmek ister, bunun için de
Palamedes'e karşı korkunç bir öfke ve kin
ölüsünün hangi kıyıya atıldığını bildirir
bağlar. Bu kin sonradan Palamedes'in ölümüne
Aeneas'a. O da dönüşte ölüyü bulur, gömer ve
sebep olacaktır.
o kıyıya Palinurus burnu adını verir.
Odysseus şöyle öç alır: Ele geçirdiği bir
Troyalıya zorla bir mektup yazdırır, sözde Palladion.
Priamos'un yazdığı bu mektuptan Palamedes'in Palladion, Pallas Athena'nın sihirli
Troyalılara casusluk teklifinde bulunduğu nitelikler taşıyan heykeline verilen addır.
Troya şehrinin tarihine sıkı sıkıya bağlı olan bu arkadaşına tıpatıp benzeyen bir heykel yapmış
heykelin Homeros destanlarında adı geçmez. ve ona aigis kalkanını giydirmiş. Athena bu
Palladion daha sonraları ve özellikle Roma'nın yapıtı Olympos'ta Zeus'un yanı başında dikmiş,
kuruluş efsanelerinde rol oynar. Bu heykel bir tanrıymış gibi tapınılırmış ona. Palladion
arkaik sanatta örnekleri görülen bir ksoanon, orada kalmış, ta ki günün birinde Zeus'un
yani tahtadan yapılmış ayakta bir kadın kovaladığı Elektra heykele sarılmış, tanrı da
heykeli olsa gerek. Ne var ki İlyada'da söz öfkelenerek heykeli alıp Troya bölgesinde Ate
konusu olan Athena tapmagındaki heykel tepesi denilen yere atmış (Elektra 2, Ate). İlos
oturmuş olarak canlandırılır: Hektor savaş o sırada kendi adını taşıyacak olan İlion
alanından ayrılıp anası Hekabe'ye Athena'ya (Troya) şehrini kurmaktaymış, böyle bir
sunular sunmasını söylemek için şehre heykelin gökten düşmesi hayra yorulmuş,
geldiğinde şöyle konuşur (İl. VI, 270 vd.): şehre getirilip Athena tapınağına
yerleştirilmiş. Bu efsaneyi anlatan mitograflar
Palladion'un üç karış boyunda olduğunu, sag
Ama sen, elinde sunularla topla yaşlıları,
elinde bir kargı, sol elinde de bir öreke ile bir
git doyumluk toplayan Athena'nın
iğ taşıdığını yazarlar. Başka efsanelere göre
Tapınağına,
Palladion'u Dardanos Semendirek adasından
Evindeki en güzel, en büyük örtü
hangisiyse, getirmiş ve kaynatası Teukros'a armağan etmiş
hangi örtüye en çok değer veriyorsan al (Dardanos). Troyalıların bu kutsal yapıtın bir
onu, tıpkısını yaptıkları, çalınmasın diye asıl
ört güzel saçlı Athene 'nin dizlerine... Palladion'u tapınağın mahzenine kapatıp,
sahte heykeli dışarıya oturttukları da anlatılır.
Bir efsaneye göre, Troyalıların kâhini Helenos
Daha sonraki efsanelere göre, Palladion
Palladion heykeli şehirde kaldıkça, Troya'nın
Troya şehrini koruyan, o var oldukça şehrin
alınamayacağını bildirmiş, bu söze dayanarak
düşmesini, düşman eline geçmesini önleyen
da Odysseus'la Diomedes gece gizlice şehre
bir tabudur. Başta Roma olmak üzere birçok
girmişler, heykeli çalıp götürmüşler. Bu işte
şehirler Palladion'a sahip olduklarını ileri
güzel Helena Akhalı yiğitlere yardım etmiş
sürmüşler, böylece Palladion adlı heykeller
(Helenos, Helena).
çoğaldıkça kaynaklarını anlatan efsaneler de
çoğalmış ve giriftleşmiştir. Bunları şöyle Başka kaynaklara göre, Palladion heykeli

özetleyebiliriz: Troya'da kalmış ve Troya yangınında Aineias


1da dağına sığındığında onu beraberinde gö
Tanrıça Athena çocukken deniz tanrısı
türmüş, sonra İtalya'ya da almış. Sihirli heykel
Triton'un yanında büyümüş (Tritogeneia adı
böylece Roma'da Vesta tapınağına getirilip
bununla ilgili olabilir), Triton'un da Pallas adlı
bırakılmış. Roma'nın kutsal ateşini koruyan
bir küçük kızı varmış, iki kız çocuk savaş
Vesta rahibeleri Palladion'a tapınmakla
oyunları oynarmış, ama günün birinde
görevliydiler.
birbirlerine darılmışlar, Athena Pallas'ı
dövmek üzereymiş ki Zeus kızı için telaşlanıp Palladion Kassandra efsanesinde de geçer,

aigis kalkanını Pallas'ın önüne dikmiş, çocuk Kassandra'nın Troya yağmasında bu heykele

korku içinde donakalmış ve Athena'nın attığı sarılıp sığındığı ve Oileus oğlu Aias'ın onu

kargıdan korunamayıp yaralanmış, düşmüş ve oradan çekerek büyük bir günah işlediği

ölmüş. O sırada pişmanlık duyan Athena anlatılır (Aias). Atina'da da Palladion


heykelinin Atina'ya geldiğini ileri süren bir (5) Gene Attika efsanesinde rol oynayan
efsane vardır. bir kişi Pandion'un oğludur ve Pallantidai
adında 50 tane oğlu vardır, bunlarla birlikte
Pallantidai (Pallasoğulları). Theseus'a karşı gelir, oğullarıyla birlikte
Pallas’ın oğulları, Atina kralı Pandion'un Theseus’un elinden öldürülür (Theseus).
torunları ve Aigeus'un yeğenleri. Aigeus'un
dölü olmadığını sanarak Atina tahtına talip Pan.
olurlar, ama Troizen'de büyüyen Theseus Tanrı Pan, efsanesi ve kişiliği hakkında
Atina'ya gelip babası Aigeus tarafından Behçet Necatigil'in "100 Soruda Mitologya" daki
tanınınca, bunu protesto etmeye kalkarlar. anlatımını aşağıya alıyoruz:
Atinalılar Theseus'u kral seçince de babaları "Dağlık Arkadia'da küçükbaş hayvanların,
Pallas'la birlikte Theseus'a karşı savaş açarlar çobanların tanrısı. Keçi ayaklı Pan, Hermes'in
ve öldürülürler. Theseus elli amca oğlunu ve oğludur. Tanrıların, çokluk, insan kılığında
amcası Pallas'ı da öldürdüğü için bir yıl değil de hayvan kılığında düşünüldüğü ilk
Troizen'de gönüllü sürgün olarak kalır. Başka zamanlarda Pan da keçi kafalıydı; sonradan
bir anlatıma göre Atina mahkemesi Theseus'u bu keçi kafasından sadece boynuzlar ve sakal
beraat ettirir (Aigeus, Theseus). alıkonarak, yüzü insan yüzü oldu. Pan Çoban
kavalını sever, azgın tekeler gibi güzel
Pallas.
nymphaların peşine düşerdi. İnsanların,
Tanrıça Athena'nın adının başına takılan hayvanların uyuduğu kızgın, ıssız yaz
bir ad. Bu adın Athena ile ilgisi üstüne öğlelerinde birdenbire, beklenmedik
efsaneler pek birbirini tutmaz (Athena, gürültüler koparır, dört bir yana 'panik'
Palladion). korkular saçardı. Marathon savaşı gecesi
(1) Titanlardan Krios'la Eurybie'nin oğlu, Persleri bu şekilde paniğe uğrattığı için,
Astraios'la Perses'in kardeşi (Tab. 4). Atinalılar savaştan sonra tanrı Pan'a Akropolis
Hesiodos'un Theogonia'sına göre Pallas, eteğinde bir tapınak yaptılar. Pan sözü
Okeanos kızı Styks'le birleşir ve Zetos'la Yunancada 'bütün' anlamına geldiğinden
Nike'yi, bir de Kratos'la Bie'yi meydana getirir. mistikler, sonraları Pan'ı her şey yapabilir bir
tanrı payesine çıkardılar. Plutarkhos,
(2) Arkadya kralı Lykao'nun oğlu. Bir
Korfu'nun güneyinde sefer eden bir gemideki
efsaneye göre bu Pallas kızını Troya kral
gemicilerin, Paksos adasından gelen bir ses
soyunun atası Dardanos'la evlendirmiş ve
duyduklarını anlatır. Gemi dümencisinin adını
Palladion'u ona vermiş (Dardanos, Palladion).
söyleyen bu ses, dümenciye 'Ulu Pan öldü!'
(3) Vergilius'un Aeneis destanında adı haberini vermiş, dümenci aldığı bu haberi
geçen Pallas Evandrus'un oğludur. Aeneas'la emredilen yerde karaya doğru seslenince,
birlikte İtalyalı Turnus'a karşı savaşmış ve onun karadan korkunç bir inilti, bir feryat
elinden öldürülmüştür. Roma'nın Palatinus duyulmuş, Pan'ın ölümünden ötürü tabiat yas
tepesine adını veren bu Pallas’mış (Euandrus). tutmaya başlamıştı. Bu haber imparator
(4) Attika efsanelerinde adı geçen bir dev. Tiberius (I. S. 14-37) zamanında olmuştu.
Tanrıça Athena bu devi öldürmüş ve derisini Latin mitologyasında Pan'ın yerini tanrı
yüzüp ona bürünmüş, bu devin kanatlarını da Faunus tutar" (Faunus).
ayaklarına bağlamış (Athena).
Pandareos. Pandaros.
Odysseia'da Penelope çok bunaldığı bir Pandaros'un adı İlyada'da Troas bölgesine
gece, canını alsın diye tanrıça Artemis'e yerleşmiş Lykialıların önderi olarak geçer. İda
yakarır, o sırada da Pandareos ve kızlarının dağının eteğinde bulunan Zeleia kentinden
başına geleni anımsar ve anlatır (Od. XX, 65 gelmiş ünlü bir okçudur Pandaros. Babası,
vd.): Karkabos'un oğlu Lykaon'dur (Karkabos). Troya
savaşına katılışı şöyle anlatılır (İl. II, 824 vd.):

Öyle kaçırmamış mıydı kasırgalar


Pandareos'un kızlarını? Sonra Zeleia 'da oturanlar gelir, İda’nın ta
Daha önce tanrılar ana babalarını yok dibinde,
etmiştiler Aisepos 'un kara sularını içen zengin
ve öksüz bırakmıştılar kızları konaklarında, Troyalılar.
o zaman tanrısal Apbrodite beslemişti Başlarında Lykaon'un ünlü oğlu Pandaros
onları, var,
Here onlara güzellik ve akıl vermişti, Apollon kendisi vermiştir Pandaros'a
tekmil kadınlara verdiğinden daha çok. yayını.
Ulu Artemis bağışlamıştı boyu bosu.
Athene de öğretmişti güzel işler işlemeyi.
Ama bir gün Aphrodite çıkmıştı koca Pandaros'u tanrı Apollon'un koruduğu
Olympos'a, yiğidin Akha yiğidi Diomedes'e meydan
bu kızlara iyi bir kısmet bağışlamasını okurken söylediği sözlerden belli (İl. V, 102
dilemişti, vd.):
iyi bir koca dilemişti yıldırım seven
Zeus'tan,
işte o zaman Harpyalar gelip bu kızları Ulu canlı Troyalılar, atları mahmuzlayan
kaçırdılar, erler kalkın,
hizmet etsinler diye verdiler uğursuz vuruldu işte Akhaların en yiğidi,
Erinyslere. Lykia 'dan çıktığımda yola,
Zeus'un oğlu gerçekten sürdüyse beni öne,
sanmam dayansın zorlu okuma bu adam.
Pandareos efsanesi Girit ve Anadolu ile
ilgili bir efsanedir. Şöyle anlatılır: Rheia yeni
doğan Zeus'u Kronos'tan kaçırmak için Ok atışı İlyada'nın ilk bölümünde tanrı
Girit'teki mağaraya kapatınca bekçi olarak Apollon'un Akha ordusuna veba salmak için ok
başına bir altın köpek dikmiş, Kronos devrilip atışını ne kadar andırır (İl. IV, 116 vd.):
Zeus egemen olunca bu köpek Girit'teki Zeus
tapınağına bırakılmış. Pandareos köpeği
Kaldırdı okluğun kapağını Pandaros tam o
tapınaktan çalmış, Lydia'da Sipylos dağına
sıra,
götürmüş ve Tantalos'a emanet etmiş. Derken
hiç atılmamış kanatlı bir ok çıkardı,
Zeus ikisine de öfkelenerek, hırsızlık ettiği kara acılar kaynağıydı bu ok.
için Pandareos'u taşa çevirmiş, yalan yere Kirişin üzerine yerleştirdi yakıcı oku.
yemin ettiği için de Tantalos'u Sipylos dağının Yurduna, kutsal Zeleie şehrine dönüşünde
altına tıkmış (Tantalos). değerli kurbanlar kesmeyi adadı, ilk
kuzulardan, şu oku elimle kırıp atmazsam yanan ateşe.
ün salmış okçu Lykialı Apollon'a. Benimle boş yere gelmiş o.
Oku arka kanatlarından, kirişinden tuttu,
yaklaştırdı kirişi memesine, demiri yaya.
Yusyuvarlak gerilince gıcırdadı koca yay. Pandaros kargıyla vurur Diomedes'i, ne var
Kiriş inledi, sivri ok fırladı birden, ki Lykialı yiğidin kargısı delemez Akhalının
uçtu kalabalığa doğru, vınlaya vınlaya. zırhını, tanrıça Athena'nın yönelttiği
Diomedes'in kargısıyla canını alır Pandaros'un.
Bu korkunç çarpışmada ise koruyucu Apollon
Anadolulu tanrı Apollon'un tuttuğu bu yiğit
Aineias'ı kurtarmak zorundadır, kendi
Troya düşmanı tanrıların elinde bir oyuncak
yetiştirdigi ünlü okçuyu feda etmekten başka
olur ama, Paris'le Menelaos arasındaki teke
çare bulamaz (İl. V, 216-280).
tek savaş başlayıp, öbür savaşçılar işe
karışmamaya ant içince, Athena Pandaros'u
Pandion.
kışkırtır andı bozmaya. Bir okla yaralar
Pandion iki Atina kralının adıdır (Tab. 24).
Menelaos'u. Diomedes'le karşılaşmasının iyi
sonuç vermemesi de bu ünlü okçunun Troya (1) Pandion I. Erikhthonios'un oğlu,
savaşına yaya gelmiş olmasından, arabası Erekhtheus'un, Prokne ve Philomela'nın
bulunmamasındandır. Ölümünün nedeni olacak babasıdır. Prokne'yi Trakya kralı Tereus'a o
bu duruma şöyle yakınır (İl. V, 193 vd.): vermiş, kızlarının başına gelenlere
üzüntüsünden ölmüş (Aedon).

(2) Pandion II. Yukarda adı geçen


Atlarım, arabam da yok ki bineyim.
Pandion'un küçük torunu, Aigeus'un babası,
Ama Lykaon'un sarayında on bir araba
durur, Theseus'un dedesi.
yepyeni, kız gibi arabalar,
örtüler serilmiş, üzerlerine, Pandora.
her araba önünde iki tane at, Hesiodos'un hem "Theogonia", hem de
kızılca buğday, ak arpa yiyen atlar, "İşler ve Günler" adlı eserlerinde uzun uzadıya
kargı atan yaşlı Lykaon demişti bana anlattığı Pandora efsanesi Ortadoğu ve
çıktığım gün derli toplu evinden,
özellikle Samî kaynaklı olsa gerek, çünkü ilk
atlara, arabaya bin demişti,
kadının yaratılışı, yani Âdem'le Havva
önderlik et zorlu savaşta Troyalılara,
efsanesinin Yunan mythos'una aktarılmış bir
atları düşündüm de dinlemedim onu
kopyasına benzer. Kadını her kötülüğün, her
-dinleseydim ne iyi olurdu -
edemezler, dedim, karınlarını doyurmadan, dert ve belanın başlangıcında görmek Yunan
düşmanla kuşatılmış insanlar arasında görüşlerine pek uymaz, nitekim Hesiodos'tan
yemsiz kalmasınlar, dedim. sonra bu efsaneyi işleyen pek olmamıştır.
Bıraktım onları, İlyon'a yaya geldim, Yunan yazınında Homeros şiiri ve onun dile
güvenmiştim yayıma. getirdiği iyimser, gülümser dünya görüşü alr
Oysa yayım hiç yaramayacakmış işime. basmış, karamsarlığı olduğu kadar kadın
Bir gün dönersem yurduma, düşmanlığını da silip süpürmüştür. Hesiodos'un
gözlerimle görürsem toprağımı, karımı,
yansıttığı akım başka çag ve ülkelerin sanatını
yüksek çatılı büyük evimi görürsem,
etkilediği içindir ki, Pandora efsanesini buraya
gelsin o gün koparsın başımı bir yabancı
almayı uygun gördük. Aşağıdaki anlatım, "İşler
adam,
ve Günler"deki an-latımdır, Pandora ile
Prometheus efsanelerinin bir karışımını verir: altın gerdanlıklar taktılar boynuna.
Horalar bahar çiçekleriyle donattılar
saçlarını,
Tanrılar yeraltına gizlemiş besinleri. Hermeias doldurdu göğsüne yalanı dolanı,
Yoksa insan bir gün çalışıp rızkını sağlar, uzaktan gürleyen Zeus'un oluyordu isteği.
sonra bir yıl sırt üstü yatardı, Ses koydu içine o tanrılar kılavuzu
asar bırakırdı sabanını ocak başında, ve Pandora adını taktı.
çözerdi çiftini çubuğunu, öküzlerini. Pandora demek bütün tanrıların armağanı
Zeus kızınca Prometheus'a, demekti,
kendini aldatan o sivri akıllıya, çünkü bütün Olymposlular insanların
sakladı varını yoğunu insanlardan, başına bela etmişti onu.
o gün bugündür dertlere boğdu Tanrıların babası kurunca bu düzeni,
insanoğlunu, Epimetheus'a gönderdi Pandora'yı
Zeus gizledi besini insandan. kılavuz tanrı Hermeias'la.
Ama İapetos'un güçlü oğlu Prometheus Epimetheus unuttu Prometheus'un
çaldı Zeus'un ateşini insanlar için, dediğini:
sakladı onu narthex kamışının içinde. Zeus'tan armağan alma demişti ona
Kızdı bulut devşiren Zeus, dedi ki ona: Prometheus,
“İapetos oğlu, sivri akıllı kişi, alırsan, ölümlüleri derde sokarsın demişti.
seviniyorsun ateşi çaldın, beni aldattın Armağanı aldı ve alınca anladı
diye, başına bela aldığını.
ama bil ki dert açtın kendi başına da: Eskiden insanoğulları bu dünyada
aldığın ateşe karşılık bir bela dertlerden, kaygılardan uzak yaşarlardı,
öyle bir bela salacağım ki insanlara, bilmezlerdi ölüm getiren hastalıkları.
sevmeye, okşamaya doymayacaklar bu Pandora açınca kutunun kapağını,
belayı", dağıttı insanlara acıları, dertleri.
Böyle dedi ve kah kah güldü insanların ve Bir tek umut kaldı dışarı çıkmadık
tanrıların babası. kapağı açılan dert kutusundan.
Namlı şanlı Hephaistos'u çağırdı hemen: Umut tam çıkacakken Pandora kapamıştı
“Bir parça toprak al, suyla karıştır dedi, kapağı,
içine insan sesi koy, insan gücü koy, böyle istemişti bulutlar devşiren Zeus.
bir varlık yap ki yüzü ölümsüz tanrıçalara O gün bugündür insanların başı dertte,
benzesin, toprak bela doludur, deniz bela dolu,
Bedeni güzelim genç kızlara. geceler dert doludur, gündüzler dert dolu,
Athena, sen de ona el işlerini öğret dedi, belalar başıboş dolaşır sessizce
renk renk kumaşlar dokumasını öğret. ölümlülerin çevresinde,
Nur topu Aphrodite, sen de büyülerinle derin düşünceli Zeus ses vermedi onlara
kuşat onu, sessizce gelişlerini duymasın diye insanlar.
istekler, arzularla tutuştur gönlünü. Görüyorsun ya Zeus'un dilediğine karşı
Yüz gözlü devi öldüren Hermeias, sen de konmaz.
bir köpek yüreği, bir tilki huyu koy içine".
Böyle dedi Zeus, onlar da yaptılar dediğini:
Koca Hephaistos, topal tanrı hemen
bir kız biçimine soktu toprağı. Pandrosos.
Gök gözlü Athena süslü kuşağını sarıverdi Atina kralı Kekrops'un üç kızından biri
beline. (Aglauros, Erikhtonios).
O canım Kharitler ve o güzelim Peitho
Athena, Aphrodite bu güzellik yarışmasına
Parcae (Parkalar). katılırlar, ama Zeus her nedense kararı bir
Roma dininde kader ve ölümü simgeleyen ölümlünün vermesini yeğ görür ve tanrıçaları
tanrıçalar, Moiralarla bir tutulmuştur. İlk Hermes'le birlikte İda dağına gönderir. Bu
zamanları Parca doğuma da bakan bir tanrıça göreve neden Paris'in seçildiği hiçbir efsanede
sayılır, sonra Yunan etkileri pekleşince belirtilmez. Priamos oğlunun alın yazısı bunu
Romalılar üç Parca olduğuna, birinin doğuma, gerektiriyordu herhalde. Yarışmanın bir
ikincisinin evlenmeye, üçüncüsünün ölüme pazarlık konusu olduğu ayrıca dikkati çeker:
baktığına inanırlardı. Forum'da bulunan üç Tanrıçaların üçü de elmaya karşılık Paris'e bir
heykel (Tria Fata) olarak simgelenirlerdi. bağışta bulunmaya söz verirler. Hera Asya
krallığını, Athena sonsuz akıl ve başarı,
Paris. Aphrodite ise Spartalı Helena'nın aşkını
Paris, öbür adıyla Aleksandros, Troya kralı veririm demiş, o kadar. Paris altın elmayı
Priamos'la karısı Hekabe'nin en küçük oğludur Aphrodite'ye verir, tanrıçalar arasında en
(Tab. 16). Kraliçe onu doğurmadan birkaç gün güzeli olduğundan mı, yoksa Helena'nın aşkını
önce uykusunda bir düş görmüş: Karnından her şeyden üstün tuttuğundan mı, efsane bunu
çıkan bir alev Troya surlarını sarıyor, bütün da açıklamaz.
şehri yangına veriyormuş. Falcılar bu düşü Bundan böyle Paris'in aklı fikri tanrıçanın
kötüye yorumlamışlar, doğacak olan çocuk verdiği sözün gerçekleşmesindedir. İda'dan
şehri yıkıma götürecek demişler. Bebek şehre iner, orada kendini kral Priamos'a
doğunca da Priamos onu İda dağına bırakmak tanıtır. Bu konuda anlatılan efsane şöyledir:
üzere bir uşağına vermiş. Uşak Paris'i dağa Troya'da yarışmalar düzenlenir, bu
bırakmış, vahşi hayvanlar hakkın dan gelir diye yarışmaların ödülü İda dağında yetiştirilmiş bir
düşünmüş. Ama öyle olmamış, bir dişi ayı boğadır. Paris boğa ile birlikte şehre gider ve
gelip bebeği emzirmiş. Bir süre bu böyle yarışmalara katılıp birinci gelir, o sırada
gitmiş, sonra çocuğu Agelaos adındaki bir kendisini kıskanan kardeşleri onu öldürmeye
çoban bulmuş, evine götürmüş ve kendi kalkarlar, Paris Zeus sunağına sığınır ve kız
çocuklarıyla bir arada büyütmüş. Paris kardeşi bilici Kassandra onun kim olduğunu
çobanlar arasında güzelliği, yararlılığıyla anlar, Priamos'la Hekabe ölü sandıkları
dikkati çekermiş.. sürülerine çok İyi baktığı oğullarını sevinçle kucaklarlar. Troya
İçin,ona koruyucu anlamına gelen Aleksandros sarayında yaşamaya başladıktan bir süre sonra
adını takmışlar. Dağda Oinone adlı bir nympha Paris Yunanistan'a gitmek üzere gemiler
ile sevişmiş. Evlenmişler, ama mutlulukları hazırlatır ve muradına ermek için Sparta'ya
uzun sürmemiş (Oinone). varır. Bundan sonrası Helene başlığı altında
Paris efsanesine burada Üç Güzeller masalı anlatılmıştır.
karışır. Peleus'la Thetis'in Olympos'ta kutlanan Troya savaşı sırasında Paris'in tutum ve
düğününde, kavga tanrıça Eris'in, davranışı pek parlak değildir. İlyada'da zayıf,
çağrılmadığına kızarak, ortaya bir altın elma korkak, bencil, tembel ve sorumsuz bir insan
atması, üstünde "en güzeline" diye yazılan bu olarak gösterilir. Hektor'un tam karşıtıdır.
elmayı kime vereceğini bilemediği için Zeus'un
Ağabeysi onu ağır sözlerle azarladığı,
yargıç olarak Paris'i seçmesi İdalı çobanın
Menelaos'la kozunu paylaşmak için teke tek
hayatını altüst eder. Üç büyük tanrıça, Hera,
savaşa kışkırttığı halde, Paris her fırsatta
kaçmak yolunu bulur (Hektor, Helene). Gene Aktor ve Aigina'nın soyundan olmakla akraba
de yakışıklı, güzel silahlı, çevik bir savaşçı sayılırlar (Tab. 21), ama arkadaşlıkları
olarak canlandırılır ve birçok Akhaları nasıl alt Patroklos'un Akhilleus'la birlikte Peleus'un
ettiği anlatılır. Akhilleus'un ölümü Paris sarayında büyümüş olmasından ileri gelir.
efsanesinin son bölümüdür. Hektor ölmeden Patroklos'un ruhu nasıl bir adam öldürerek
Akhilleus'a kendisinin de Apollon'un yardımıyla Peleus'un yanına sığındığını İlyada'da şöyle
Paris'in elinden öldürüleceği günün uzak anlatır (İl. XXIII, 83 vd.):
olmadığını bildirmişti. Öyle olur: Akhilleus
Memnon'u öldürür ve Troyalıları gene surların
Birlikti büyümemiş miydik, Akhilleus, slzin
içine sığınmaya zorlar, tam o sırada Paris'in
evde.
attığı bir ok Akha yiğidinin tek silah geçer
Opoeis’ten beni size Menoitios getirmişti,
yerine, yani topuğuna saplanır. Ama Akhilleus
ufaktım, bir kaza çıkmıştı elimden,
öldükten hemen sonra da Paris Philoktetes'in öldürmüştüm Amphidamas'ın çocuğunu,
bir okuyla kasığından vurulur. Can çekişirken yapmıştım bu deliliği istemeye istemeye,
Oinone'yi çağırır. Kadın geImeyince ölür öfkeye kapılmıştım aşık oynarken.
At sürücüsü Peleus evine almıştı beni,
Parthenopaios. özene bezene büyütmüş, seyis yapmıştı
Thebai'ye karşı Yediler seferine katılan sana.

önderlerden biri. Atalante ile Meleagros'un


oğlu olduğu söylenir. Kız oglan kız anlamına
İlyada'da Patroklos her an Akhilleus'un
gelen parthenos'tan türemiş olan adının
yanındadır, onu sevgisiyle, ögütleriyle
kendisine anasının uzun yıllar
destekler. Yiğit öfkeyle savaştan ayrılıp bir
evlenmediginden verildiği ileri sürülür. Boyu
daha dövüşmek istemeyince, Patroklos onu
boslu, yakışıklı, yiğit bir erkek olarak
yola getirmek için boşuna uğraşır,
canlandırılır. Thebai surları önünde öldürülür.
Agamemnon'un gönderdiği elçileri kabul eder,
küskün arkadaşının takındığı yakışıksız tavrı
Pasiphae.
örtmeye çalışır. Aklıaların çok kötü duruma
Girit kralı Minos'un karısı Pasiphae, tanrı düştüğünü görünce, dayanamaz, Akhilleus'tan
Helios'la Perseis'in kızı, Perses Aietes ve silahlarını ister. Ünlü yiğidin yerine kendisi
büyücü Kirke'nin kardeşidir (Tab 8). savaşacaktır. İlyada'nın Patroklos'un
Pasiphae'nin Minos'la evlenmesi, Girit kralına yiğitliklerine ayrılmış XVI. bölümünde sayısız
Poseidon'un bağışladığı boğa ile birleşmesi ve Troyalı öldürür, bu arada Zeus oğlu
Minotauros'u doğurması hakkında Minos, Sarpedon'un kaderi de Patroklos'un elinden
Daidalos, Minotauros maddelerine bakınız. can vermektir (Sarpedon). Apollon
Güneş soylulardan Pasiphae kardeşleri ve Patroklos'un yaptığı bu kıyıma son verir:
yeğenleri (Hekate ve Medeia) gibi doğa dışı ya Patroklos Hektor'la çarşıpır ve öldürülür.
da doğa üstü güçlerden faydalanan gizemli bir Patroklos son nefesini verirken Hektor'a
kişidir. Kızları Pheidra ve Ariadne de anaları ölümünün yakın olduğunu bildirir. Akhilleus
gibi talihsiz aşklara çarpılırlar. barakasındadır, savaş meydanında olup
bitenlerden haberi yoktur. O sırada
Patroklos. Patroklos'un ölüsünü almak ve onun taşıdığı
Menoitios'un oğlu Patroklos Akhilleus'un Akhilleus'un silahlarına sahip çıkmak için
can yoldaşı, en yakın arkadaşıdır. İkisi de
korkunç bir boğuşma başlar. Akhalar bütün töreninden sonradır ki Priamos Akhilleus'tan
çabalarına karşın Patroklos'un ölüsünü Hektor'un ölüsünü istemeye gider.
Troyalılara kaptırırlar. Nestor'un oğlu
Antilokhos acı haberi Akhilleus'a getirir. O Pedasos.
sırada yiğidin yası şöyle dile getirilir (İl. XVIII, Ksanthos ve Balios gibi, Akhilleus'un
1 vd.): ölümsüz atlarından biri. Sarpedon tarafından
öldürülür (İl. XVI, 153 vd.).

Böyle dedi, Akhilleus 'u kapkara bir yas


Pegasos.
bulutu kapladı.
İki eliyle aldı ocağın küllerini, Medusa’nın kanından doğma kanatlı at.
döktü başının üstüne, kirletti güzelim Perseus ve Bellerophontes efsanelerinde
yüzünü. önemli bir rol oynar. Hesiodos Pegasos'un
Sonra uzandı boylu boyunca tozun, doğuşunu şöyle anlatır (Theog. 270 vd.):
toprağın içine,
elleriyle çekip kopardı, kirletti saçlarını.
Phorkys’le birleşen Keto Graiaları
doğurdu...
Akhilleus bir daha anası Thetis'i çağırır, Gorgoları da doğuran Keto'dur...
Hephaistos'a yeni silahlar yaptırmak için Sthenno, Euryale ve bahtsız Medusa...
gitmesini ister ve dileği yerine gelince savaşa Perseus kestiği zaman kafasını
katılır (Hephaistos, Akhilleus, Thetis.) Khrysaor’la Pegasos çıkıverdi kanından.
Biri Okeanos 'un kaynaklarından doğduğu
Akhilleus Hektor'u öldürmekle Patroklos'un
için,
öcünü almış olur, ölüsünü de daha önce
öteki elinde altın kılıç tuttuğu için
Troyalıların elinden kurtarmıştı, ama Patroklos
almışlardı Pegasos'la Khrysaor adlarını.
bununla yetinmez, ruhu Akhilleus'a görünüp Pegasos bırakıp davarlar anası toprağı
gömülmek istediğini, kemiklerinin arkadaşına havalandı gitti ölümsüzlere doğru.
ayrılmış altın çanakta korunması gerektiğini Zeus 'un sarayında oturur şimdi
bildirir. Akhilleus da dostuna şöyle cevap verir şimşekle yıldırım taşıyıp onun adına.
(İl. XXIII, 94 vd.):

Adı, kaynak anlamına gelen Yunanca


Buraya ne geldin, iki gözüm, "pege" sözcüğünden türemiş sayılan Pegasos
bütün bunları ne söylersin bana? pınar ve çeşme başlarında bulunmaktan hoşl
Bilmiş ol, yapacağım her dediğini, nırmış. Bir gün ayağını yere vurarak Helikon
hadi yaklaş bana, sarılalım birbirimize,
dağının eteğinde Hippokrene, at çeşmesini
bir ancık da olsa ağlayalım doya doya.
meydana getirdiği anlatılır (Medusa, Perseus,
Böyle dedi, uzattı dost ellerini,
Bellerophontes).
ama hiçbir şey tutamadı eliyle,
ruh kaçmıştı bir duman gibi Pegasos gökte bir burç haline getirilmiştir.
yerin altına, ıslık çala çala.
Peirithoos.
İlyada'ya göre Dia'nın Zeus'tan olan, başka
Akhilleus Patroklos'un anısına yarışmalar
kaynaklara göre İkson'dan olan oğlu, ünlü
düzenler, bunların yapılması için de savaşa bir
Lapith. Lapithlerle Kentaurlar savaşına katılır,
süre ara verilir. Patroklos'un cenaze
Hippodameia ile evlenir ve Theseus'un en belayı savacak kimsesi yoktur yanında.
yakın dostu olarak yiğidin bütün serüvenlerine Ama duyar hiç olmazsa yaşadığını senin,
katılır (Hippodameia, Theseus). oğlum dönecek Troya'dan, göreceğim onu,
der.

Pelasgos.
Akdeniz yöresiyle Yunanistan'da oturan en Oysa, bilindiği gibi, Akhilleus Troya'dan
eski soyun adı Pelasgoi, Pelasglardı. Zeus'la dönmez, orada ölür. Bir efsaneye göre
Niobe'den doğmuş olduğu söylenilen Pelasgos Peleus'un Akhilleus Troya'dayken öldürdüğü
da bu soyun atası olarak gösterilir (Niobe 2). Akastos'un oğulları onu tahtından atıp İstanköy
adasına sürerler.
Peleus.
Aiakos'un oğlu Peleus, Telamon'un kardeşi Pelias.
ve Akhilleus'un babasıdır (Tab. 21). Ömrü Tryro ile Poseidon'un oğlu, Neleus'un ikiz
olaylarla dolu geçmiştir: Telamon'la birlikte kardeşi (Tab. 22). Ölümlü babası Kretheus
üvey kardeşleri Phokos'u öldürdükleri için olduğu için Pelias, İason'un babası Aison'un
yurtlarından sürülürler (Aiakos). Peleus üvey kardeşidir (Aison). Tyro tanrıdan gebe
Tesalya'ya Phthia kralı Eurytion'un yanına kaldığını saklamış ve doğurduğu ikizleri dağa
sığınır. Kral onu suçundan arındırdığı gibi kızı bırakmış. Nasıl büyütülüp krallık için kavgaya
Antigone'yi de ona karı olarak verir. Ama tutuştukları konusunda efsaneler birbirini
Peleus'un başına bir bela daha gelir: Kalydon tutmaz, ama Pelias'ın kardeşi Neleus'u tahttan
avı sırasında kaynatasını istemeyerek öldürür attığı, onun da göçüp Pylos'a yerleştiği
ve gene yollara düşer. Bu kez İolkos'ta kral anlatılır (Neleus). Pelias, Aison'un oğlu İason'la
Akastos'un sarayına gider, ama orada da kralın da kozunu paylaşamaz ve İason'dan kurtulmak
karısıyla başı derde girer (Akastos). Karısı için onu Karadeniz'in Kolkhis ülkesine altın
ölünce tanrılar onu Thetis'e koca olmak için postu almaya gönderir, İason Medeia ile
seçerler. Nereus kızı önce Peleus'la birlikte dönünce, büyücü prenses Pelias'ın
evlenmemek için bin bir kılığa girer, ama kızlarını babalarını sözde gençleştirmek
Peleus, arkadaşı olan at adam Kheiron'un amacıyla kesip bir kazana atmaya kandırır. Bu
yardımıyla onun hakkından gelir. Düğün korkunç işlemden sonra Pelias'ın oğlu Akastos
yapılır, pek uğurlu olmadığı hemen meydana İason'la Medeia'yı İolkos'tan sürer
çıkar (Akhilleus, Paris). Akhilleus Troya (Argonaut'lar, İason, Akastos).
savaşına gittiği zaman Peleus Phthia'daki
sarayında onu uzun zaman bekler, ihtiyar Pelopeia.
Priamos da Akhilleus'u yumuşatmak, Hektor'un Thyestes'in kızı (Tab. 14, 15). Bilmeden
ölüsünü ellerinden alabilmek için babasının babasıyla yatar ve Aigisthos'u doğurur.
anısını getirir gözlerinin önüne (İl. XXIV, 486 Sonradan Atreus'a karı olur, böylece
vd.): Pelopsogullarının zincirleme suç ve ilenme
sürecine karışır (Atreus, Aigisthos).
Tanrısal Akhilleus, getir aklına babanı.
Şimdi olmalı o da benim yaşımda, Pelops.
varmıştır uğursuz ihtiyarlığın eşiğine. Tantalos'un oğlu, tanrı Zeus'un torunu,
Belki çevresinde bugün komşuları üzer onu, Yunan efsanesinin en ilgi çekici
kahramanlarından biridir (Tab. 14, 15).
Anasının Ege ırmaklarından Ksanthos, ya da Penates.
Paktolos'un kızı olduğu ileri sürülür. Pelops Roma'da yurdu ve aile ocağını koruyan
babası Tantalos gibi Anadolu'da doğmuş, tanrıdır. Her evde Vesta ve Lares tanırılarıyla
büyümüştür, onun Yunanistan'a göçmesi birlikte Penatlara da tapıldıgı gibi, kültleri
uygarlığın Yunan yarımadasına Anadolu'dan kamu alanına yayılmış, köylerden şehirlere
geldiğini kanıtlayan bir belirtidir. kadar her yerin Penates tanrıları olmuştur.
Efsaneye göre tanrılarla haşır neşir olan
Tantalos onları denemek için bir şölende Penelope.
onlara kesip doğradığı oğlu Pelops'u yiyecek Homeros destanlarında adı Penelopeia
olarak verir, tanrıların hepsi bu korkunç diye geçen İkarios'un kızı, Odysseus'un karısı
oyunun farkına varırlar, yalnız kızını yitirmiş Penelope Yunan mythos'unun en ünlü
olmanın acısıyla dalgın olan Demeter kişilerindendir. Eşinden ayrı kaldığı yirmi, otuz
Pelops'un bir omzunu yer. Zeus tanrı çocuğun yıl sürece başka kocaya varmamak için ayak
bedenini yeni baştan yaratıp diriltir, diremesi, Odysseus'a sadık kalması onu
Demeter'in yediği omuz yerine de fildişinden evlilikte vefa ve sevginin simgesi haline
bir omuz koyar Pelops'a. Tanrı Poseidon sokmuştur. Onun adı kadar, yıllar yılı gündüz
Pelops'a gönül verir, bir süre şarap sunucusu dokuyup gece söktüğü bez de dillere destan
olarak kullanır, sonra gene yeryüzüne gönderir olmuştur.
ve kanatlı atlar armağan ederek Oinomaos’a Odysseus Tyndareos'un kızı Helene'ye talip
karşı yarışa girişmeyi buyurur. Bilindiği gibi olacakken, ondan vazgeçer ve akrabası
Elis kralı Oinomaos kızı Hippodameia'yı ancak penelope ile evlenir (Odysseus). Bu mutlu
kendisini araba yarışında yenecek olana çiftin Telemakhos diye bir çocukları olur, ama
vermeye ant içmişti. Pelops Oinomaos'u yener Telemakhos daha kundakta bebekken babası
ve Hippodameia ile evlenir (Oinomaos, Troya savaşına gitmek zorunda kalır.
Hippodameia). Pelops yerli kahramanIardan Penelopeia'nın çilesi o zaman başlar. Bunu
ne kadar üstün olduğunu böylece tanıtlamış kaynanası Antikleia'nın ağzından duyarız (Od,
olmakla kalmaz. Olympos oyunlarını kurar ve XI, 181 vd.);
Yunanistan'da bu yoldan büyük bir çığır açar.
Mora yarımadasına adının verilmiş olması
Ege'den gelme bu göçmenin efsanede Karın büyük bir sabırla bekler seni evinde,
gösterilen yerinden de daha büyük bir yer Gündüzleri ağlaya ağlaya tüketir kendini,
bir geceleler geçirir ki düşman başına…
tuttuğunu, daha derin bir çığır açtığını açığa
vurmaktadır.

Pelops'un Hippodameia'dan olan Odysseia destanı başladığı sırada İthake


oğullarının tanrı lanetine uğramış olmaları sarayının Penelope'ye taliplerle dolduğunu
Pelops'un kendisine yardım etmiş olan arabacı görürüz, adanın, komşu ülkelerin ileri
Myrtilos'u denize atıp öldürmekle işlediği gelenleri hep kocasız kalan güzel kadını almak
suçtan İleri geldiği söylenir (Myrtilos). isterler, daha doğrusu Odysseus'un mal mülk
dolu, sürüleriyle zengin krallığını ele
Pemphredo. geçirmektir amaçları. Üstelik de saray sahipsiz
Phorkys'le Keton'un kızı (Graialar). kaldığı, Laertes ihtiyarladığından ötürü,
Telemakhos da çocuk olduğundan karşı yarışma ya sokmak gelir aklına: Odysseus'un
koyamadıkları için talipler saraya yerleşmişler, büyük yayını getirtecek, onu gerip ok atmayı
Odysseus'un nesi var, nesi yoksa hepsini kim başarırsa ona varacağı kararını Odysseus'a
sömürüp tüketmektedirler. Telemakhos'la bildirir. Böylece Odysseia'nın son sahnesine,
aralarında bir tartışmadır gider, yani taliplerin öldürülmesine yol açan çareyi
Penelopeia'nın bu kadar yıl sonra bir koca düşünmüş olur.
seçmesini ister talipler, bunun gerçekleşmesi
Odysseus taliplerden öç aldıktan sonra
için de babasına çeyiziyle birlikte geri
kendini Penelope'ye tanıtmakta epey güçlük
verilmesini, babasının da uygun göreceği bir
çeker. Bu adamın kocası Odysseus olduğuna
kocayı kızına seçmesini. Telemakhos anasını
bir türlü inanmaz ve onu habire denemeye
korur, evinden etmek istemez. O bir yandan
koyulur. O kadar ki Telemakhos bile anasının
talipleri oyaladığı gibi, Penelopeia da ikide bir
tutumuna şu sözlerle içerler (Od. XXIII, 97
taliplerin karşısına çıkar, tatlı umutlarla onları
vd.):
aldatır. İthake sarayına dilenci kılığında gelen
Odysseus'a Penelope şöyle anlatır bu işi (Od.
XIX, 137 vd.): Ana, kötü ana, yüreği taştan ana!
Ne diye böyle uzak durursun babamdan,
ne diye yanma oturup konuşmaz, sorular
Tanrı bir bez dokumayı kodu aklıma ilkin, sormazsın ki?
kocaman bir tezgâh kurmuştum odamda, Kim dayanır senden başka, hangi kadının
arşın arşın bez dokuyordum habire, yüreği
taliplere de şöyle laf ediyordum arada bir: baba toprağına dönen kocasından böyle
"Delikanlılar, madem tanrısal Odysseus uzak durmaya,
öldü, sürüne dilene yirmi yıl sonra dönen
çaresiz varacağım içinizden birine, kocasından?
ama ne olur, bekleyin bir parça daha, Oldum olası taştan katıdır bilirim yüreğin
bitsin bu dokuma, boşa gitmesin bunca senin.
iplik,
bir kefen dokuyorum yiğit Laertes'e,
gün gelirde, ölüm onu yere sererse upuzun, Oysa bu sözler, Odysseus'un çok hoşuna
Akhalı kadınlar ne der sonra bana". gider, karısının ne kadar şüpheci ve akıllı
Böyle derdim, kanardı bu sözlere taşkın olduğunu anlar. Kavuşmaları da o oranda tatlı
yürekleri. olur (Od. XXIII, 209 vd.).
Oysa ben, gündüzleri dokuduğum koca bezi
bir çerağ önünde sökerdim geceleri.
Penia.
Kandırdım onları işte böyle tam üç yıl,
Yoksulluğu simgeleyen bir tanrısal varlık.
ama dördüncü yıl başlayıp çatınca ilkyaz,
bir hizmetçi, saygısız bir köpek, duyurur Platon'un "Şölen"inde anlatıldığı gibi Penia bir
onlara bunu, gece Poros'la birleşmek yolunu bulmuş ve
geldiler yakaladılar beni, bağırdılar, Eros'a gebe kalmıştır (Eros).
çağırdılar.
Penthesileia.
Adı Akhilleus efsanesine karışan ünlü
Penelope Odysseus kadar kurnaz ve
Amazon kraliçesi. Efsaneye göre, öbür
düzenbazdır. Son çare olarak talipleri bir
Amazonlar gibi Penthesileia da Ares'ln
kızıymış, Kaystros (Küçük Menderes) adlı bir ve Kirke, Aietes, Pasiphae ve Perseis'i doğurur
oğlu, Ephesos diye bir torunu olmuş. (Tab. 8).

Hektor öldükten sonra Penthesileia bir


Persephone.
bölük Amazon'la Priamos'un yardımına koşar
ve çok yararlık gösterir. Akhilleus'a karşı Zeus'la Demeter'in kızı (Tab. 5). Kore, genç
koymayı göze alır, savaşta sağ memesinden kız adıyla da anılan Persephone'nin Hades
vurulur ve ölür. Ama Akhilleus can çekişirken tarafından yeraltına kaçırılması, Demeter'in
Penthesileia'nın güzelliğine vurulmuş ve onu yası ve Persephone'nin ölüler ülkesinin
bir türlü unutamamış. Thersites de yiğidin bu tanrıçası olarak Hades'te kalması için
tutkusuyla alay etmiş de bu yüzden Akhilleus Demeter, Hades, Adonis maddelerine bakınız.
onu öldürmüş (Thersites).
Perses.
Pentheus. Bir kaynağa göre Titanlardan Krios'la
Agaue'nin oğlu, Kadmos'un torunu Eurybie'nin oğludur (Tab. 4), Asteria ile
Pentheus (Tab. 18) şarap tanrı Dionysos'un evlenir, Hekate'yi üretir. Başka bir kaynak
teyze oğludur, ne var ki Bakkhos dininin Helios'la Perseis'in oğlu, Kirke, Aietes ve
Yunanistan'a ve özellikle Thebai'ye girmesine Pasiphae'nin kardeşi olduğunu ileri sürer (Tab.
yobazca direnir. Ne korkunç bir ceza gördüğü, 8).
kendi anasının elleriyle nasıl parçalandığı
Euripides'in "Bakkha'lar" tragedyasın da Perseus.
sahneye konmuştur (Bakkhalar, Agaue). Zeus'la Danae'nin oğlu Perseus (Tab. 10,
13) İo'nun döllerindendir. Dedesi Akrisios'un
Pergamos. kızından doğacak torununu yok etmek için
Pergamon (Bergama) şehrinin kurucusu Danae'yi nasıl tunçla örtülü bir odaya
sayılan kahraman. Bir kaynağa göre kapattığı, Zeus'un bir altın yağmuru biçiminde
Akhilleus'un oğlu Neoptolemos'la içeri yağıp kızı gebe bıraktığı, Perseus
Andromakhe'den doğmadır. Yunanistan'dan doğduktan sonra anasıyla birlikte bir sandığa
Anadolu'ya kaçar ve Bergama'nın bulunduğu kapatılarak denize atılışı, Seriphos adasına
yerdeki kralı öldürüp kral olur, şehre de kendi çıkışı, ora kralının Danae'ye göz koyması
adını verir. Akrisios ve Danae maddelerinde anlatılmıştır.

Perseus efsanesi dünyanın başka birçok


Pero. folklorlarında bulunan masal motifleriyle
Neleus'la Khloris'in kızı. Çok güzel olduğu süslüdür. Bu efsane şöyle özetlenebilir:
için birçok talipleri varmış, ama kızından Seriphos kralı Danae'yi elde etmek ister, bu
ayrılmak istemeyen Neleus onu kendine amaçla da Perseus'u başından atmaya çalışır.
İphiklos'un sürülerini getirecek olan adama Delikanlıyı Medusa'nın kafasını kesmeye
vereceğini söylemiş, kardeşi Melampos'un gönderir. Perseus yola koyulur, tannlardan
yardımıyla Bias bunları kaçırıp kızla evlenmek Hermes'le Athena onu Gorgolara bekçilik eden
hakkını elde etmiş (Metampus, İphiklos). Graiaların yanına götürürler (Graialar),
Perseus bunları uyutup Gorgolara yaklaşmak
Perseis. yolunu bulur. Bu iş ancak kanatlı sandallar
Okeanos kızı Perseis tanrı Helios'la birleşir giymek ve başına Hades başlığını geçirerek
görünmez hale gelmekle olur. Tanrılar gire mezlerdi o saraya.
Perseus'a keskin çelikten bir orak da verirler,
Günlerden bir gün, ana yanından ölümlü
böylece Gorgoların karşına çıkar (Gorgolar).
olan bir delikanlı Güneş'in ülkesine adımını
Üç Gorgo'dan yalnız Medusa
attı. Gidip Güneş'in kendisiyle konuşmak
ölümlüdür.Öbürlerine sataşmadan onu bulup
istiyordu. Bunu gerçekleştirmek için de,
öldürmek gerek. Perseus üç canavarı uyur
yapamayacağı şey yoktu. Uzaktan görünen
bulur, kanatlı sandallarıyla havaya uçar ve
saray, gözleri kamaştırıyordu. Yine de yürüdü,
Athenanın Medusa'nın üstünde bir kalkanı ayna
yürüdü, sarayın merdivenlerini tırmanıp
gibi tutmasından faydalanarak canavarın
önüne ilk gelen odaya girdi. Rastlantıya bakın
kafasını uçurur. Medusa'nın kesik boynundan
siz, girdiği odada Güneş oturuyordu. Artık
Pegasos atıyla Khrysaor fışkırır (Pergasos,
dayanamadı delikanlı, gözlerini kapadı.
Khrysaor).
Güneş'in gözünden bir şey kaçar mı hiç?
Dönüş yolunda Perseus Habeşistan'dan
'Yaklaş yanıma delikanlı' dedi, 'sarayıma neden
geçer ve bir kayaya bağlı olarak kurban
geldin, söyle bana'.
edilmek Üzere bulunan Andromeda'yı kurtarır
Delikanlı, 'Öğrenmek istediğim bir şey var'
(Andromeda). Babasının ve amcasının isteğine
dedi, 'onun için geldim. Anneme bakılırsa
karşın karı olarak aldığı Andormeda ile birlikte
benim babam senmişsin. Önce inanmadım,
Seriphos'a döner, anasına göz koymuş olan
ama annem öyle üsteledi ki gelip sana
kralı Gorgo başıyla taşa çevirir ve Seriphos
sormaya karar verdim'.
krallığını kendisini kurtaran Diktys'e
bıraktıktan sonra asıl yurdu olan Argos'a Güneş, parlayan tacını çıkardı başından.
döner. Bir disk atma yarışında Akrisios'u kaza 'Gel otur şuraya Phaeton' dedi, 'annen doğru
ile öldürür, öldürdüğü adamın dedesi olduğunu söylemiş. Ben gerçekten senin babanım.
anlayınca, çok üzülür, Argos tahtına çıkmayı Sözüme inanmazsın belki; onun için bir şey
kabul etmez, Tiryns'e kral olan akrabası dile benden, dileğini hemen yerine getireyim.
Megapenthes'e Argos'u verip kendisi Tiryns'i Böylece inanırsın baban olduğuma. Styks
alır. Perseus'la Andromeda'nın birçok Çocukları ırmağı üstüne yemin ediyorum, ne istersen
olur. yapacağım'.

Phaeton, her gün gökyüzünde ışıklı


Phaethon. arabasını süren Güneş'e bakar, "Şu arabayı bir
Phaethon, bir kaynağa göre Eos'la gün de ben sürebilsem' derdi. Babası Styks
Kephalos'un, başka bir kaynağa göre de Güneş üstüne yemin etmişti bir kere, artık
tanrı Helios'la Okeanos kızı Klymene'nin cayamazdı; hemen dileğini söyledi.
oğludur (Tab. 8). Adı parlak, pırıldayan
'Bugün arabanı ben sürmek istiyorum, tek
anlamına gelen bu delikanlının öyküsü en iyi
dileğim bu'.
Ovidius'un "Değişimler" adlı eserinde
anlatılmıştır. Bu öyküyü özetleyen E. İşte o zaman, Güneş tanrı, yaptığı
Hamilton'un anlatışını (çev. Ülkü Tamer) aşağı yanlışlığı anladı. 'Oğlum', dedi, 'sen ölümlü bir
da veriyoruz: kişisin. Benim arabamı ise tanrılar bile
kullanamaz. Zeus'un bile elinden gelmez bu.
"Güneş'in sarayı pırıl pırıl bir yerdi.
Yolu düşün bir kere. Denizden tepelere çıkan
Boydan boya yaldızlar içinde ışıldardı gece,
yokuş öyle dik, öyle yalçındır ki düşersin.
gündüz. Değil ölümlüler, bazı tanrılar bile
Atlar desen azgın mı azgın. Öğle vakti aşağıya
bakamazsın, o kadar yüksekte olursun. İniş günden beri Eridanos kıyılarında yel estikçe
yolu da diktir. Ben bile zor iniyorum o yolu. usul usul sallanır dururlar".
Yukarda neler var diye merak ediyorsun
herhalde. Ben sana söyleyeyim neler var. Phaethusa.
Korkunç yaratıklar var bir kere, Boğa var, Helios'un kızı, Odysseia'da adı geçen
Aslan var, Akrep var, Yengeç var hepsi seni nympha. Kız kardeşi Lampetie ile birlikte
öldürmeye kalkarlar. Gel vazgeç bu dilekten, Güneş'in sığırlarına bekçilik eder (Lampetie).
başka bir şey iste, hemen yapayım'.

Phaethon bu sözleri duymadı bile; kafası Phaiaklar.


azgın atlarla ışıklı arabadaydı. Zaten Odysseus yıllarca denizlerde süründükten
yıldızlar, gökyüzünden çekilmeye sonra Skherie denilen bir adaya çıkar. Burası
başlamışlardı artık, şafak her yanı gül denizci bir boy olan Phaiakların ülkesidir.
pembesine boyamıştı. Atlar kapıda hazır Nausithoos'un oğlu Alkinoos'tur bu ülkenin
bekliyorlardı. Tartışmaya vaktileri yoktu. kralı (Nausithoos, Alkinoos). Phaiak'lar uygar,
Güneş baba, oğlunun dileğini istemeye iyi mimar ve üstün denizcidirler. Tanrı Athena
istemeye kabul etti. şöyle tanımlar onları (Od. V, 32 vd.):

Şimşek gibi fırladılar kapıdan. Atlar,


sürücülerinin acemi birisi olduğunu İyi karşılanmaz burada yabancılar,
anlamışlardı; iyice azdılar. Yokuşu öyle hızla güler yüz gösterilmez dışardan gelene,
çıktılar ki, seyredenlerin ödleri koptu. tez giden gemilerdir tek güvendikleri,
Phaethon da korkular içindeydi. Heyecandan yeri sarsan tanrının armağanıdır onlara,
dizginleri bırakıverdi. koca enginleri aşarlar bu gemilerle,
gemiler kanat kadar, düşünce kadar
Bardağı taşıran son damla oldu bu. Atlar, hızlıdır.
Doğu Rüzgârını da geçerek yeryüzüne inmeye
başladılar. Arabanın sıcaklığından İda,
Helikon, Parnassos ve Olympos tepeleri Nitekim Odysseus'u bir süre konuklayıp,
tutuşuverdi. Vadileri ateş sardı. Irmaklar serüvenlerinin öyküsünü dinledikten sonra
buhar oluverdi. Nil ırmağı kaçacak delik Phaiak'lar onu bir gemiye bindirip, bir gece
aradı, sonunda başını bir yere sokuverdi. O içinde İthake'ye bırakırlar. Uykuda geçirdiği bu
gün bugündür Nil'in kaynağı nerededir, yolculuk Odysseus'a bir düş gibi gelir, Phaiak
bilinmez. gemicileri onu kıyıya mallarıya birlikte bırakıp
gitmişlerdir çünkü. Ama Poseidon baş düşmanı
Tanrılar tanrısı Zeus baktı ki, iş çığırından
Odysseus'un kurtulduğuna içerler, Phaiak
çıkıyor. Hemen yıldırımını aldı eline,
gemisinin İthake'den döndüğünü görünce,
Phaethon'a doğru fırladı. Yıldırım gidip, genç
Zeus'la şöyle bir konuşma geçer aralarında
sürücüye çarptı; delikanlı arabadan düşüp
(Od. XIII, 149 vd.):
Eridanos ırmağının sularına gömüldü. Irmak,
gövdesinden fışkıran alevleri söndürdü, onun
içini serinletti. Korulardan naiadlar geldiler, 'İsterdim şimdi de Phaiakların şu güzel
büyük bir üzüntüyle Phaethon'u gömüp mezar gemisini
başında yas tuttular. Güneş Helios kızları da paramparça etmek kılavuzluktan dönerken
geldiler mezar başına; ama gelir gelmez de sisli denizde,
hemen birer kavak ağacı oluverdiler. O anlasınlar ne demekmiş kılavuzluk etmek
ona, buna, adanın bütün kadınları. Bir efsaneye göre şair
isterim sarılsın şehirleri koskoca bir dağla'. Sappho da ona âşık olmuş, Phaon yanaşmadığı
Bulutlan devşiren Zeus ona karşılık verdi, için kendini bir kayadan denize atarak
dedi ki: öldürmüş.
'Benim de gönlüme, kardeş, en uygun
görünen şu:
Philemon.
Gemiyi olduğu gibi görünce şehir halkı,
taşa çevir onu kıyıya yakın bir yerde, Philemon'la Baukis efsanesi Bergama'ya
İnsanlar şaşıp kalsın bir gemiye benzeyen özgü bir efsanedir. Bu güzel öyküyü Halikarnas
kayaya, Balıkçısı'ndan esinlenerek yazılmış bir
ve koskaca bir dağla sarıver şehirlerini'. anlatımla veriyoruz:

Evvel zaman içinde, Bergama denilen


Öyle olur, Phaiakların gemisi taşa çevrilir şehrin bulunduğu yeşil ovanın bir köşesinde
ve Alkinoos'u şehirlerinin liman olmasını ulu bir ağaç varmış; bu ağaç çınar, söğüt,
önleyecek dağın önlerine dikilmemesi için meşe, güren veya ıhlamur ağaçlarının
tanrılara yakarır görürüz. Ünlü Skherie hiçbirine benzemezmiş; benzemez, çünkü
adasının bugünkü Korfu olduğu genellikle hem çınar, hem de ıhlamur agacıymış. İri
kabul edilir. gövdesinden fışkıran iki koca dal birbirine
dolanır, düğüm olup kenetlendikten sonra biri
Phaidra. bir yana çınar yaprakları, öbürü öbür yana
ıhlamur yaprakları salar, yayıldıkça yayılırmış.
Girit kralı Minos'un kızı, Ariadne'nin kız
Her bahar dalları yeni özlerle beslenip şişen,
kardeşi (Tab. 11). Phaidra Atina kralıyken
yapraklarının yeşil kubbesi hışırtılı bir gölgeyle
Theseus'un karısı olur, oysa yiğit daha önce
toprağı serinleten bu eşi görülmedik ağacın bir
Amazonlardan biriyle evlenmiş ve Hippolytos
masalı varmış. Bu masalı size anlatayım:
adında bir oğlu olmuştu (Hippolytos). Phaidra
Theseus'tan iki çocuk doğurduktan sonra üvey Bir varmış bir yokmuş, Philemon'la Baukis
oğlu Hippolytos'a âşık olur ve ona aşkını açmak adında bir karı-koca varmış. İkisi de yaşlı, çok
cüretinde bulunur. Delikanlının, bu doğa dışı yaşlıymış. Bunca yıllık karı-koca oldukları
sevgiyi nefretle karşıladığını görünce, onu halde Philemon'la Baukis ilk evlendikleri günkü
Theseus'a suçlar, babasının kovduğu kadar sevişirlermiş. Gövdelerini ağırlaştıran,
Hippolytos da arabasından düşerek ölür. yüzlerini kırış kırış eden yaş gönüllerinin
Phaidra bu suçu işledikten sonra üzüntüsünden tazeliğini almamış, sevgilerinin ateşini
canına kıyar. söndürmeni işti. Yoksul evceğizlerinde
mutluluk hiç solmayan bir çiçek gibi açar,
Phaon. serpilirmiş. Gündüz Philemon tarlada, Baukis
Lesbos (Midilli) adasında anlatılan bu ocak başında çalışırlar, günlük ekmeklerini
efsanenin kahramanı: Phaon yaşlı, yoksul çıkarırlar, ufak varlıklarının hem efendileri,
çirkin bir salcıymış, günün birinde salına hem uşakları olup tek başlarına buyruk
tanrıça Aphrodite'yi bindirmiş. İhtiyar bir yaşarlarmış. Katı yürekli, para canlı adamlar
kadın kılığında olan tanrıça ona ücret niyetine çevrelerini sarmış. Ama Philemon'la Baukis
ufacık bir şişe vermiş. Phaon şişenin içindeki komşularına aldırış etmezler, kendi
iksiri sürdükçe gençleşir, güzelleşirmiş. O ocaklarının cörmert ateşinde ısınıp, sevgi ve
kadar yakışıklı olmuş ki gönül vermiş ona mutlulukla dokurlarmış ömürlerini.
Günün birinde tanrılar tanrısı Zeus yüce dolduruyordu tanrılara. Ne var ki, taslar
Olympos dağından yeryüzüne inmeyi kurar. doldukça, testideki şarap eksileceğine,
Oğlu kılavuz tanrı Hermes'e: "Gel şu Frigya çoğalıyordu. Philemon'la Baukis bu mucizeye
ovasına gidelim de, ölümlü insanların nasıl önce şaşakaldılar, sonra evlerine gelen tanrı
yaşadıklarını bir görelim, der. Kesilen misafirlerinin gerçekten tanrı olduklarını
kurbanların dumanı çoktandır göğe anladılar. Dize gelip, yakardılar.
yükselmiyor. İnsanlarda tanrı saygısı, sevgisi
Zeus ayağa kalktı. Gelin, dedi Philemon'la
kalmadı mı yoksa?". Ayakları kanatlı tanrı
Baukis'e. Tanrılar önde, ihtiyarlar arkada, bir
Hermes bu yolculuğa dünden hazırdır. İki tanrı
yamaca tırmandılar. Bir de dönüp baktılar ki,
tanınmamak için eski püskü rubalar giyip
şehir sulara boğulmuş, yalnız kendi
hemencecik yola koyulurlar. Bergama ovasına
kulübelerinin bulunduğu tepecik yüzüyor,
inince, tanrı misafiriyiz diye birçok evlerin
yoksul evceğizlerinin yerine de pınl pırıl beyaz
kapısını çalarlar. Ama ev sahipleri: "Yolunuza
mermerden bir tapınak yükseliyormuş.
gidin, sizi misafir edecek yerimiz yok!" diye
Tanrılar tanrısı dile geldi: "Ey iyi insanlar,
karşılık verirler. Böylece çaldıkları her kapı ev dedi, dileyin benden ne dilerseniz. İyiliğiniz,
sahiplerinin yürekleri gibi kapalı kalır cömertliğiniz karşılıksız kalmayacak". Yaşlı
tanrılara. Enikonu taban teptikten sonra, iki
karı-koca birbirlerine bir şeyler fısıldamışlar,
tanrı, damı yerden az yükselen Philemon'un sonra Philemon şöyle demiş tanrıya: "Tanrım,
yoksul kulübesine varırlar. Kapı hemen açılır senden ne dileyelim? Biz bugüne değin bir
ve tanrılar küçücük evin kapısından eğilerek
yastıkta kocadık, yediğimiz yemek, içtiğimiz
girerler. su ayrı gitmedi. Bugünden sonra da bizi
Philemon'la Baukis misafirleri içten gelen ayırma, birimiz önce ölüp, ötekini kollarıyla
bir sevinçle karşılarlar. Onları ağırlamak için mezara taşımak acısını çekmesin. Daha ne
alçak sedirin üstüne saman dolu torbalar kadar yaşayacaksak, yan yana yaşayalım,
koyarlar. Baukis ocaktaki külleri eşeleyip, sonra da ikimiz birlikte can verip ölelim."
ateşe kuru yapraklarla ağaç kabukları katar.
Zeus bu dileği kabul etmiş, Philemon'la
Uzun uzun üfler, sonra alev dillerini çürük Baukis'i Frigya ovasının yüceliğinde kalan
zeytin kökleriyle örter. Philemon da bahçeden tapınağa bekçi yapmış. Aradan birkaç yıl daha
bir lahana getirir. Baukis lahanayı ayıklayıp geçmiş. Bir gün ihtiyar karı-koca tapınağın
ateşe koyarken, kocası asılı duran kuru etten eşiğinde güneşleyip, Philemon Baukis'e, Baukis
bir dilim keser. Yemek pişedursun, karı-koca de Philemon'a sevgi dolu gözlerle bakarken,
bir tahta kaba su koyup ateşin yanında ısıtırlar birbirlerinin kollarından taze dallar, yeşil
ve misafirlerinin ayaklarını yıkarlar. Kaba, yapraklar fışkırdığını görmüşler. İkisinin de
ama tertemiz havlularla silerler. ayakları toprağa gömülmekte, gövdelerini
Yemek pişince, karı-koca titrek elleriyle kabuk sarmaktaydı. Kollarını birbirlerine
masaya mis gibi kokan yabani nane sürttüler. dolayıp son bir öpüşle vedalaşmışlar. Ağaç
Philemon bir ayağı kısa olan masanın altına kabuğu dudaklarını artık örtüyormuş ki,
kırık bir çanak parçası koydu. Sonra da zeytin, oradan geçen bir yolcu bir dalın öbür dala
kırmızı turp, salata ve külde pişmiş seslendiğini işitmiş. Ne oluyoruz, ağaçlar mı
yumurtaları dizdi sofraya. İki tanrı doya doya konuşuyor? diye duraklamış, kulak vermiş,
yiyorlardı. Philemon da arada bir tahta ama rüzgârda tatlı tatlı sallanan yaprakların
testiden sirkeye benzer bir şarap fısıldayışından başka bir şey duymamış.
Helenos onlara Philoktetes'i getirmezlerse
Philoktetes. şehri alamayacaklarını bildirir. Bu kez
Philoktetes'ten İlyada'da şöyle söz edilir Lemnos'a elçiler gönderilir. Başta Odysseus
(İl. II; 717vd.): vardır, yanında da Akhilleus'un oğlu
Neoptolemos, ya da Diomedes. Philoktetes
önce direnir, gelmek istemez, ama Odysseus
İyi ok atan Philoktetes 'in buyruğunda yirmi yeni bir düzenle elinden oklarını alınca
gemi var,
Troya'ya gitmekten başka çaresi kalmaz.
binmiş her gemiye elli kürekçi,
Orada ordu hekimlerinden Podaleiros (ya da
hepsi de okla iyi savaşmasını bilen erler.
Makhaon) yarasını ameliyat eder. Apollon tanrı
Ama Philoktetes kutsal Lemnos adasında
yatıyor korkunç acılar içinde; hastayı derin bir uykuya daldırır, o uyurken
Akhaoğulları bıraktılar adada onu, hekimler yarasını çürümüş etlerden ve irinden
bacağından yara açmış uğursuz birdeniz temizlerler, at adam Kheiron'dan aldıkları bir
yılanı, ot koyarlar üstüne. Böylece Philoktetes kısa
kıvranır durur orada acıdan. bir zamanda iyileşir.
Özleyecekler birazdan kral Philoktetes’i
Troya savaşından sonra Philoktetes
Argoslular.
yurduna sağ salim döner, Odysseia'da mutlu
bir dönüş yolculuğu yapan savaşçılar arasında
Homeros bu birkaç satırla Philoktetes'in adı geçer.
bütün dramını özetlemiş olur. Bu öykü
Sophokles'e bir tragedya esinlemiştir. Philomeides.
Philoktetes Herakles'in arkadaşıdır, yiğit Aphrodite'ye verilen bir sıfat. Gülmekten
ölürken oklarını ona bırakır, çünkü üstünde hoşlanan, gülücük seven anlamına gelir.
can verdiği odun yığınını Philoktetes
tutuşturmuştu. Ama Herakles arkadaşından Philomela.
nerede öldüğünün bildirilmemesini ister. Bkz. Aedon.
Sonraları Philoktetes birçok sorularla
karşılaşınca, ayağıyla üstüne basarak odun Philyra.
yığınının yerini belli eder, böylece yeminini At adam Kheiron'un anası (Kheiron).
bozmuş olur. Sonradan başına gelen belalar da Efsaneye göre Kronos ona gönül vermiş, ama
bundan ötürüymüş. karısı Rheia'nın kıskançlığından korktuğu için
Philoktetes Helene'nin taliplerindendir. at kılığına girmiş ve Philyra ile öyle birleşmiş,
Troya seferine hemen katılır, ama Troya'ya onun için de Kheiron yarı at, yarı insan olarak
varmadan Tenedos'ta kurban kestiği sırada bir doğmuş. Başka bir anlatımda Philyra'nın
yılan sokar ayağını. Yara irinlenir, derinliğine tanrıdan kaçmak için kısrak olduğu, Kronos'un
işledikçe işler, üstelik öyle pis kokar ki da ona bir at biçiminde yaklaştığı söylenir.
Philoktetes'in yanında kalınmaz olur. Odysseus Kheiron'un doğduğu Pelion dağında oğluyla
öbür Akha yiğitlerini Philoktetes'i Lemnos oturan Philyra ona çömezlerini yetiştirmede
adasına bırakmaya kandırır. Yaralı kral bomboş yardım edermiş (Akhilleus).
adada tam on yıl kalır ve oklarıyla avladığı
kuşlarla beslenir. On yıl geçip Troya Phineus.
düşmeyince, Akhaların ele geçirdikleri kâhin Bkz. Argonautlar, Harpyalar.
Neoptolemos onu törenle gömer (Akhilleus):
Phlegeton.
Adı alev anlamına gelen bir kökten türemiş Phokos.
olan Phlegeton, Pyriphlegeton adıyla da anılır. Adı fok balığı anlamına gelen Phokos
Kokytos'la birlikte yeraltı ülkesinde akan bir Aiakos'la Psamathe'nin oğlu, Peleus ve
ırmak olarak gösterilir. Bir ateş ırmağı olduğu Telamon'un kardeşi (Tab. 21). Kendisine bir
adından belli. balık adının verilmesi bir Nereus kızı olan
anası Psamathe'nin insan olan Aiakos'tan
Phlegyas. kaçmak için fok kılığına girmesinden ileri
İksion'un babası. Asklepios'u doğuran kızı gelmiş. Phokos doğduğu Aigina adasından
Koronis'in ırzına geçen Apollon tanrıdan öç ayrılıp orta Yunanistan'da Phokis bölgesini
almak için Delphoi'deki tapınağını yıkmak kurmuş, sonra yurduna dönüşte kendisini
istemiş. Phlegyas bu suçundan dolayı Hades'te kıskanan kardeşleri Peleus'la Telamon
büyük bir cezaya çarpılmış. tarafından öldürülmüş. Anası Psamathe
Peleus'un sürüldüğü Tesalya'daki davarlarını
Phobos. yiyip yok eden bir kurt salmış peşine, sonra da
Bkz. Deimos. Thetis'in dileğine uyarak kurdu bir taş heykel
haline getirmiş (Peleus, Telamon).
Phoiniks.
(1) Agenor'un oğlu, Europe, Kiliks ve Pholos.
Kadmos'un kardeşi (Tab. 10). Babası onu da Herakles efsanesinde, özellikle
öbür kardeşleri gibi, kaçırılan Europe'yi Erymanthos domuzu avında rol oynayan at
aramaya gönderir. Phoiniks Fenike'ye yerleşir adam. Herakles bu ava çıktığında Pholos'un
ve Sidon şehrini kurar. Fenike adı onun inine konuk olmuş, at adam onu ağırlamış,
adından gelmedir (Agenor, Europe). kendisi çig et yediği halde, yiğide etler
kızartıp yedirmiş; bir ara Herakles şarap
(2) Akhilleus'un lalası. İbret verici hayat
isteyecek olmuş, Pholos da bir fıçı şarabım
hikâyesini İlyada'da kendi ağzından duyarız (İl.
var, ama bu Kentaurların kamu malıdır demiş.
IX, 44 vd.): Phoiniks Boiotia kralı Amyntor'un
Yiğit yine de açtırmış fıçıyı. Şarap kokusuna
oğluymuş, babası, anasını bir kapatmayla
gelen at adamlar taşlar, dallar ve yanan
aldatırmış, anası da şu kapatmayla yat da,
çerağlarla saldırmışlar, kavga çıkmış ve at
ihtiyar babandan soğusun demiş ona, Phoiniks
adamlar birçok ölü verdikten sonra
öyle yapmış, ama babasının lanetine uğrayıp
çekilmişler, ne var ki Pholos bir ölünün
yurdundan sürülmüş. Peleus'un yanına
gövdesinden çıkardığı oku ayağı üstüne
sagınmış, Myrmidonların kralı da onu dostça
düşürüp yaralanmış. Pholos bu yaradan dolayı
karşılayıp Akhilleus'a yönetici olarak vermiş.
can verince Herakles çok üzülüp onu törenle
Phoiniks Troya savaşında Akhilleus'un yanından
gömmüş (Herakles).
ayrılmaz, yiğit öfkeyle barakasına çekilince,
ona öğütler, örnekler vererek yola getirmeye
Phorkys.
çalışır. Patroklos ölünce Akhilleus'un derin
Pontos'la Gaia’nın oğlu, Nereus, Thaumas,
yasına katılır. Akhilleus ölünce Phoiniks
Keto ve Eurybie'nin kardeşi (Tab. 6). Keto ile
Neoptolemos'u almaya gider ve onunla
evlenen Phorkys Graialar ve Gorgoların
Troya'ya dönmek üzeredir ki yolda ölür.
babasıdır.
kurulmasına da katılmış.
Phosphoros.
Sabah yıldızına verilen ad; ışık getiren Pleiad'Iar.
anlamına gelir. Adı Latinceye Lucifer olarak Gökte yedi yıldıza çevrilen yedi kız kardeş.
çevrilmiştir. Şafağı haber veren yıldız olarak Yunanlıların "Pleiades" dedikleri bu yedi
şiirde adı sık sık geçer. yıldızlı burç, yedi kandilli Süreyya, yani Ülker
burcudur. Efsaneye göre, Pleiadlar, Atlas'la
Phriksos. Pleione'nin kızlarıymış (Tab. 7). Adları da şu:
Athamas'la Nephele'nin oğlu. Üvey anası Alkyone, Merope, Kelaino, Elektra, Sterope,
İno Phriksos'la Helle'yi bir sandık içinde denize Taygete, Maia. Bu kızların dördü Zeus, ikisi
atınca Nephele çocuklarını bir altın postlu Poseidon, biri Ares'le evlenir, yalnız Merope
koçun sırtına bindirip kaçırır. Helle denize ölümlü bir erkeğe, Sisyphos'a eş olur. Onun
düşüp boğulur, Phriksos ise Kolkhis'e varır ve için de Merope Ülker burcunun en sönük
koçu Zeus'a kurban ettikten sonra postunu yıldızıymış derler. Hesiodos "İşler ve Günler"de
kendisini konuklayan kral Aietes'e armağan şöyle söz eder Pleiadlardan (İşi. 383 vd.):
eder (Argonautlar, Athamas, Nephele).

Ekinini biç, görünce gökte


Phrygios.
Pleiad yıldızlarını, Atlas'ın kızlarını.
Adı Phrygialı anlamına gelen Phrygios bir Görünmez oldukları zaman da
Miletos kralıdır. Miletos krallığına Phobios'tan ek toprağını.
sonra geçer (Antheus), Miletos'ta bir Artemis O yıldızlar kaybolur kırk gün, kırk gece.
şenliğinde gördüğü Myus (bugün Afşartepe)
zorbasının kızına âşık olur, böylece Miletos'Ia
Myus şehirleri arasındaki savaşa son verir. Bir efsaneye göre, yedi kız kardeş anaları
Pleione ile birlikte Boiotia'da gezinirken, avcı
Picus. Orion'a rastlamışlar, Orion tutulmuş onlara,
beş yıl kovalamış Pleiadları, sonunda kızlar
Adı, ağaçkakan anlamına gelen Picus
birer güvercin olup uçmuşlar, Zeus da
Latium'un en eski krallarından ve yerli sayılan
hallerine acıyarak göğe almış onları.
boydandır. Faunus'un babası, kral Latinus'un
Değişimlerinin nedeni başka türlü de açıklanır:
dedesi olduğuna inanılırdı. Picus ünlü bir
Zeus babaları Atlas'a gök kubbesini
biliciymiş, bunun için de geleceği görme
yükleyince, ya da kız kardeşleri Hyadlarla
yetisine sahip ağaçkakan kuşunu hep yanında
birlikte kardeşleri Hyas'ın bir yılan tarafından
taşırmış. Efsane yazarları büyücü Kirke'nin kral
sokulup öldürülmesine fazlaca üzülmüşler de
Picus'u bir ağaçkakan kuşuna dönüştürdüğünü
ondan dönüşmüşler.
ileri sürerler. Bu kuş Roma dininde önemli bir
rol oynar, Mars'a adanmış bir hayvan olup Bir anlatıma göre, Troya düştüğü zaman,
Romulus'la Remus'un kurtarılmalarında dişi Dardanos soyunun atası Elektra aşırı bir
kurt kadar rol oynamış. üzüntüye kapılıp kız kardeşlerinden ayrılmış
ve gökte gezegen oluvermiş (Elektra).
Pitane.
Mysia'da Pitane (Çandarlı) kentini kuran Pleione.
Amazon'un adı. Kyme ve Priene şehirlerinin Zeus'la Tethys'in kızı. Pleiadlardan başka
bir de Hyadlar adlı beş kızı ve Hyas adlı bir efsane daha anlatılır: Gemisi fırtınaya tutulup
oğlu olmuş. Kızlarıyla birlikte yıldız olmuş Datça yarımadasına atılmış. Podaleiros'u
(Pleiadlar, Hyas). oradaki bir keçi çobanı kurtarıp ülkenin
kralına götürmüş. Bu kralın kızı Syrna damdan
Plutos. düşüp kemiklerini kırmışmış, Podaleiros onu
Adı zengin, zenginlik anlamına gelen iyi etmiş, karşılık olarak kızı da, yarımadayı da
Plutos, Demeter'le İasion'un oğlu sayılır. ele geçirmiş. Eşinin adına Syrnos diye bir kent
Hesiodos Theogonia'da şöyle tanımlar onu kurmuş bu yarımadada.
(Theog. 970 vd.):
Podarge.
Harpyalardan biridir, yel tanrı Zephyros'la
Yüceler yücesi tanrıça Demeter
birleşip, Akhilleus'un ölümsüz atları
sevişip kahraman İasion'la
Ksanthos'la Balios'u doğurur (Balios).
bereketli Girit'in nadaslı tarlalarında
cömert Plutos'u getirdi dünyaya.
Bütün karaları, denizleri dolaşır Plutos, Podarkes.
kime rastlar, kimin eline düşerse, (1) Podarkes, Troya kralı Priamos'un
zengin eder onu, berekete boğar. gençliğinde taşıdığı ad; ayağı çabuk, hızlı
anlamına gelir.

Daha sonraları Plutos bereket tanrıçası (2) İlyada'da adı geçen Tesalyalı yiğit,
Demeter'in grubundan ayrılarak soyut bir İphiklos'un oğlu, Protesilaos'un kardeşi.
kavramı simgeleyen bir tanrı olmuştur.
Aristophanes'in "Plutos" adlı komedyasında kör Poias.
olarak canlandırılır. Philoktetes'in babası. Argonaut'lar seferine
katılmış ve usta bir okçu olarak Herakles'in
Podaleiros. işlerinde yiğide yardımcı olmuş. Bir efsaneye
Tanrı Asklepios'un oğlu, Makhaon'un göre Herakles'in odun yığınını tutuşturan odur,
kardeşi, İlyada'da adı geçen hekim. Makhaon'la yiğit oklarını da Philoktetes'e değil, Poias'a
Podaleiros güzel Helena'ya talip olmuşlardı, vermiştir (Phihktetes).
Troya savaşına da bu yüzden Tesalya'dan
gelme otuz gemiyle katılmışlar ve her ikisi de Polluks.
savaşçı ve hekim olarak yararlık göstermişlerdi Dioskurlardan Polydeukes kimi zaman
(Makhaon). Polluks diye de anılır. Özellikle Latin
kaynaklarında adı daima Pollux'tur
Efsaneye göre Podaleiros Troya savaşından
(Dioskurlar).
diri çıkar ve şehir düştükten sonra kâhin
Kalkhas'la kara yolundan Kolophon'a gider.
Polybos.
Kalkhas orada ölünce Podaleiros, Delphoi'ye
Oidipus efsanesinde sözü geçen Korinthos
gidip nereye yerleşmesi gerektiğini tanrıya
kralı. Çocuğu olmadığı için Oidipus'u kendi
sormuş, aldığı cevap da şu olmuş: Öyle bir
oğluymuş gibi benimser ve ölünce de tahtını
ülke seç ki gök yıkılsa sen altında kalmayasın.
ona bırakır (Oidipus).
Bu ülkeyse çepeçevre yüksek dağlarla çevrili
Karia Khersonessos'u, yani Datça
yarımadasıymış. Karia'ya gelişi üstüne bir
kurban edilmesini ister, bu isteği Agamemnon
Polydamas. gelir Polymestor'a bildirir. Kızı kurban ederler.
Adı İlyada'da Pulydamas olarak geçen Hekabe kızının ölüsü üstünde ağlar,
Troyalı bir yiğit. Savaşta Hektor'un yanı dövünürken, birden daha korkunç bir haber
başında çarpışır, büyük yararlık gösterir, Akha alır: Polydoros'un ölüsü kıyıya vurmuştur.
duvarına saldırı planını hazırlar ve Troyalıların Bahtsız kraliçe birden güçlenir ve öcünü tüyler
surların içine sığınmalarını salık verir. Hektor ürpertici bir vahşetle alır. Polymestor'la iki
öldükten sonra Helene'nin geri verilip savaştan oğluna pusu kurar, çocukları babalarının gözü
vazgeçilmesini isteyen de odur. önünde öldürdükten sonra, kralı da gözlerine
iğne batırarak kör eder (Polyksene, Hekabe,
Polydeukes. Polymestor, Deiphylos).
Bkz. Dioskurlar. Vergilius'un "Aeneis" destanına göre,
Polymestor Priamos'un oğlunu öldürdükten
Polydoros. sonra, Trakya kıyılarında bir yere gömmüştür.
(1) Kadmos'la Harmonia'nın oğlu. Nykteis'le Aeneas Trakya kıyılarına uğrayınca, tanrılara
evlenerek Labdakos'un babası ve Oidipus'un sunu sunmak için bir ağacın dallarını koparır
dedesi olur (Tab. 19). ve bakar ki dallardan kan damlaları akmakta
(2) Homeros destanlarında ve tragedyada ve topraktan yükselen bir ses üstünde
adı geçen Polydoros, Priamos'la Laothoe'nin bulundukları höyüğün Polydoros'un mezarı
oğlu olarak gösterilir. Kişiliği ve öyküsü olduğunu söylemektedir. Bunun üzerine
destana göre başka, tragedyaya göre başkadır. Aeneas akrabasına gereken ölü törenlerini
yapar ve öyle ayrılır Trakya'dan (Aen. 111, 40
İlyada'da Polydoros Priamos'un en küçük
vd.).
oğlu olarak tanımlanır. Çok genç olduğu İçin
babası onun Troya savaşına karışmasını
Polyksene.
istemez, gene de Polydoros bir yolunu bularak
Priamos'la Hekabe'nin en küçük kızları
Akhilleus'un karşısına dikilir, onunla savaşır ve
(Tab. 16). İlyada'da adı geçmez, ama sonraki
ölür (il. XX, 407 vd.).
destanlarda, özellikle Akhilleus efsanesinde
Polydoros, Euripides'in "Hekabe" adlı önemli bir rol oynar: Kardeşi Troilos atlarına
tragedyasında önemli bir rol oynar: Dram su almaya gelir, o sırada Akhilleus Troilos'a
Polydoros'un görüntüsünün sahneye çıkmasıyla saldırıp onu öldürür, ama kovalayıp da eline
başlar. Genç Troyalı yürekler acısı serüvenini geçiremedlği Polyksene'ye aşkla tutuşur. Kimi
kendi anlatır: Priamos'la Hekabe'nin oğludur, efsane bu öyküyü şöyle uzatır: Akhilleus
Troya savaşı kızışınca, babası onu birçok Polyksene ile evlenebilmek İçin Priamos'a
altınla birlikte Trakya kralı Polymestor'a Akha ordusundan ayrılmaya söz vermiş, bu işin
emanet etmiştir. Troya düşünce, Polymestor pazarlığını yapmak için de Thymbralı Apollon
altınlara el koymak için kendisini öldürmüş, tapınağına gitmiş, Paris onu okuyla orada
ölüsünü de denize atmıştır. Dalgalar şimdi öldürmüş.
topraktan, mezardan yoksun ölü bedenini
Başka destanlarda Polyksene'nin Troya
kıyıdan kıyıya atmaktadırlar. O sırada Hekabe
yangını sırasında Diomedes, ya da Odysseus
Troyalı kadınlarla birlikte Trakya kıyılarına
tarafından yaralandığı ve öldüğü anlatılır. Ama
sığınır, tek kalan çocuğu Polyksene ile avunur.
Polyksene üstüne en dokunaklı öykü
Oysa Akhilleus'un ruhu Polyksene'nin kendisine
Euripides'in "Hekabe" adlı tragedyasında rastlanabilecek tabiat tasvirleriyle başlar:
sahneye konandır: Neoptolemos babası Tepegöz'ün adası, mağarası, ağılları tadına
Akhilleus'u düşünde görür, yiğit öfkelidir, doyulmaz bir anlatımla canlanır gözümüzde.
Polyksene'nin mezarı üstünde kurban Odysseus birkaç arkadaşıyla mağaraya girmiş,
edilmesini ister. Akhalar bu emri yerine Tepegöz'ü beklemektedir, dev adam akşam
getirirler. Genç kız anası Hekabe'nin olup da sürüleriyle dönünce Odysseus
yalvarmalarına, direnmelerine karşı kurban kendisini ona gemisi batmış bir yolcu olarak
edilir. Bu kurbandan amaç yalnız Akhilleus'un tanıtır ve konukseverliğine sığınarak yalvarır.
öfkeli ruhunu yatıştırmak değil, aynı zamanda Sonra da şöyle anlatır Odysseus (Od. IX, 287
Akhalara uğurlu bir dönüş sağlamaktır vd.):
(Hekabe).

Böyle dedim, hiç karşılık vermedi bu katı


Polymestor.
yürek,
Trakya kralı, Priamos'un arkadaşı, Troya
ellerini açıp atıldı arkadaşlarımın üzerine,
kralının kendisine emanet ettiği Polydoros'u yakaladı ikisini, çarptı kafalarını yere
kahpece öldürür, Hekabe'nin elinden cezasını enikler gibi,
görür (Hekabe, Polydoros). ossaat beyinleri fışkırdı, ıslattı dört bir
yanı,
Polymnia. ayırdı onları parça parça, hazırladı
Musalardan biri, pantomimi simgeler yemeğini,
dağda büyümüş bir aslan gibi, hepsini yedi,
(Musalar).
bitirdi,
ne bağırsak kodu, ne et kodu, ne de ilikli
Polyneikes.
kemik.
Oidipus'un ogulllarından biri (Tab. 19). Adı
çok kavgacı anlamına gelen Polyneikes kardeşi
Eteokles'le Thebai tahtı için çarpışır, önce Odysseus tanrı ve insan yasalarına saygısı
şehirden Kreon'un gücüyle kovulur, Thebai'ye olmayan bu azman yaratığa karşı başka türlü
karşı Yediler seferinde Eteokles'i öldürerek davranmak gerektiğini hemen anlar ve bir
kardeşinin elinden ölür ve ölüsü Kreon'un düzen kurmaya koyulur. Çıkıp kaçmak
koyduğu yasağa karşın Antigone tarafından olanaksızdır, çünkü Tepegöz mağaranın ağzını
gömülür (Antigone). yerinden oynatılmayacak kadar ağır bir
kayayla örtmüştür. Odysseus başka bir çare
Polyphemos. düşünür: Ertesi sabah Polyphemos sürüleriyle
Polyphemos, Odysseia'da anlatılan eşsiz ve yaylaya çıktıktan sonra, orada bulunan bir
çok ünlü bir peri masalının kahramanıdır. uzun sopayı alır, ucunu sivriltir ve ateşe koyup
Kyklops Polyphemos, deniz tanrı Poseidon'un kızdırır. Akşam dev gene gelir ve akşam
oğlu olarak gösterilir, tanrının Odysseus'a karşı yemeğini hazırlamak üzere Odysseus'un iki
dinmez bir hınç, amansız bir kin beslemesi de arkadaşını daha alır. Bu korkunç yemeğini
bu oğlunun tek gözünü kör ettiğinden hazırlarken Odysseus'a adını sorar, kurnaz yiğit
dolayıdır (Odysseus). şöyle cevap verir (Od. IX, 366):

Odysseia'da bütün bir bölümü kaplayan


(Böl. IX) bu masal ancak romanlarda Benim adım Kimse, beni böyle çağırır
anam, babam ve bütün arkadaşlarım. bilir, onun için arkadaşlarından kalanları besili
koçların altına bağlar, kendisi de en güzel
koçu seçer, karnının altına dolgun yapağısına
O sırada yanına almış olduğu şarap
tutunarak asılır, böylece sabah Tepegöz
tulumundan sunar Tepegöz'e, dev kana kana
sürülerini mağaradan çıkarınca,sırtlarını
içer, siyah şarabı çok beğenir ve bu armağana
yokladığı halde Odysseus'la arkadaşları
karşılık şöyle der Odysseus'a:
kurtulur. Koşa koşa gemilerine gidip binerler
ve denize açılırken şöyle seslenir Odysseus
Tekmil arkadaşlarından sonra yiyeceğim yamyam Polyphemos'a (Od. IX, 502 vd):
Kimse'yi,
hepsini yiyip bitireceğim, sonra onu,
Ölümlü insanlardan biri, Tepegöz sorarsa
bu da konukluk armağanım olacak sana.
sana,
nasıl oldu da böyle kör oldu gözün,
Ama şarap etkisini yapmaktadır: Tepegöz dersin ki, Odysseus kör etti beni, kentler
sırt üstü devrilip sızar, o sırada Odysseus yıkan,
yurdu İthake 'de olan Odysseus Laertes'in
arkadaşlarıyla birlikte kazığı ateşten çıkarırlar
oğlu.
ve yattığı yerde geğire geğire kusan, ağzından
insan etleri ve şarap dökülen sızmış devin tek
gözüne batırırlar. Manzarayı şöyle anlatır Polyphemos kudurmuş gibidir, arkalarından
Homeros (Od. IX, 389 vd.): koca kayalar fırlatır denize, ama bununla da
kalmaz, babası Poseidon'a yakarır
Odysseus'tan öcünü alsın diye. Ve deniz tanrı
Cızırdayıp tütüyordu göz kapakları ve
onu dinler, dileğini yerine getirmektir derdi
Kirpikleri
köklerine dek çatır çatır yanan günü, o günden sonra da rahat yoktur artık
gözbebeğinin içinde... denizlerde çilekeş kahraman için,
Bir canavar gibi uludu, yankılandı koca yoldaşlarının hepsini yitirecek, yaban ellerde
kayalar, dilenecek de ancak ondan sonra tek başına
girecek delik aradık korkudan hepimiz. varabilecektir yurduna.
Çekti çıkardı gözünden kana bulanmış
kazığı, Polypoites.
çıldırmış elleriyle fırlattı, attı uzağa,
Troya savaşına Tesalya şehirlerinden gelme
başladı haykıra haykıra komşusu Tepegözü
bölüklerin başında katılan Polypoites'ten
çağırmaya.
İlyada'da şöyle söz edilir (İl. II, 738 Vd.):

Ne var ki onlar dışardan ne olduğunu


Argissa’da, Gyrtone’de, Orthe’de,
solunca, "Kimse"nin kendisine işkence
Eleone'de ,süt beyaz Oloosson 'da
yaptığını söyler, devler de arkadaşlarının
otururlar.
çıldırdığına inanıp uzaklaşırlar. Ama yılmaz sauaşçı Polypoites'in buyruğundalar.
Odysseus'un düzeni bununla bitmez: Ölümsüz Zeus 'un oğlu Pelrithoos'tur onun
Tepegöz'ün sabah mağaradan çıkma yolunu babası.
bulacağını ve elleriyle ortalığı yoklayarak Ünlü Hippodameia sevişmişti Peirithoos'la,
Odysseus'la arkadaşlarını bulup kıstıracağını kıllı azmanları tepeleyip, Pelion dağından
Aithiklere doğru sürdüğü gün doğurmuştu Hint-Avrupa dillerindeki biçimiyle
onu. karşılaştırılacak olursa, "denizin efendisi"
anlamına gelir. Hesiodos'un Theogonia'sında
Poseidon, Kronos'la Rheia'nın oğlu olarak
Peirithoos'un ölümünden sonra oğlu
gösterilir (Tab. 5). Kronos öbür çocukları gibi
Polypoites kral olur, Helena'nın talipleri
Poseidon'u da doğar doğmaz yutar, sonra Zeus
arasında bulunduğundan, Troya savaşına katılır
anası Rheia'nın yardımıyla kaçırılıp babasına
ve İlyada'da birçok yiğitleri öldürdüğü
öbür kardeşlerini kusturunca Poseidon'a da
gösterilir: Kırk gemiyle geldiği savaşta
deniz egemenliğini verir. Poseidon sonra
arkadaşı Leonteus'un yanı başında çarpışır.
Amphitrite ile evlenir ve Triton'u üretir.
Patroklos'un ölüsüne yapılan oyunlara da,
Destanlarda Poseidon'a verilen sıfat
tahta ata giren yiğitlere de katılır. Troya
"Enosigaios" yani yeri sarsan, titretendir.
düştükten sonra Leonteus'la birlikte bilici
Poseidon elinde tuttuğu üçlü yabayla yalnız
Kalkhas'ı Kolophon'a götürür (Kalkhas).
dalgaları kabartıp denizi altüstü etmekle
kalmaz, çepeçevre sardığı toprakları da
Pomona.
sarsar. Güçlü bir tanrıdır, Zeus'la boy
Roma mitolojisinde meyveleri geliştiren
ölçüşmekten çekinmez, onun buyruklarına baş
nympha. Roma'dan Ostia'ya giden yol üstünde
eğmekten hoşlanmadığı gibi, öbür tanrılarla
kutsal bir koruluğu vardı. Şairlere göre
birlik olup tanrılar babasını zincire vurmaya
Pomona ya da Picus'la bir aşk macerası
bile kalkışmıştır (İl. I, 400). Troya savaşında
yaşamış, ya da kendisi gibi bir bereket tanrısı
keyfine göre kimi zaman Akhaları, kimi zaman
olan Vertumnus'un karısı olmuştur.
Troyalıları tutar ve Zeus'a şöyle meydan okur
(İl. XV, 185 vd.):
Pontos.
Adı deniz anlamına gelen Pontos,
Pesiodos'un Theogonia'sına göre, Gaia'nın tek Yiğitliğine yiğittir, bilirim onu (Zeus'u),
başına meydana getirdiği bir tanrısal varlıktır ama beni küçümsemek ne oluyor eşitim ben
(Tab. 1). Gaia sonra Pontos'la birleşir ve onunla,
bana zorla baş eğdirecek olan o mu?
Nereus, Thaumas, Phorkys, Keto ile Eurybie' yi
Rhea doğurdu Zeus'u, beni, ölülere
doğurur (Tab. 6). Efsanelerde rol oynamaz.
hükmeden Hades'i,
dünya üçe bölündü, üçümüz de aldık
Portunus.
payımızı,
Çok eski bir Roma tanrısı, ilkin geçitleri kura çekildi, köpüklü deniz düştü bana,
koruduğuna, sonra da limanların tanrısı her zaman orada oturayım diye...
olduğuna inanılır, Roma'nın limanına yakın bir Zeus'a bulutlar arasında engin gök düştü.
tapınağı bulunur ve yolda bir bayramı Ama toprakla koca Olympos'tan herkesin
kutlanırda Mater Matuta'nın oğlu sayılırdı. payı var,
bu yüzden yaşamam ben Zeus'un keyfince,
gücü varsa, rahat otursun kendi payında,
Poseidon.
ülkesinde,
Olymposlu tanrılar arasında denizi
korkutmasın elleriyle, alçak yerine komasın
simgeleyen ve denizin mutlak hâkimi sayılan beni.
Poseidon Homeros destanlarında Poseidaon
diye anılır; Poti-dan'dan türeme bu ad başka
Olympos'ta oturmaktan da pek hoşlanmaz, ödemeyince denizden bir canavar salar
çok daha büyük bir rol oynadığı Odysseia kıyılara (Laomedon, Hesione). Laokoon'un
destanında onu Habeşistan'a gider ve gelir ölümüne de gene bir deniz canavarı sebep
görürüz (Od. I, 22 vd.): olur (Laokoon). Poseidon yakınlarının ya da
tuttuğu kimselerin yakarmalarını dinler,
dileklerini hiç şaşmadan gerçekleştirir
Poseidon uzakta oturan Yüzü Yanıklara
(Hippolytos).
gitmişti o gün,
dünyanın en ucundaki insanlardır Yüzü Birçok şehirlerin koruyucusu olmak için
Yanıklar, başka tanrılarla yarışmaya girdiği ve çokluk
ikiye bölünmüşler, kimi batan günde onlara yenildiği görülür: Örneğin Atina halkı
oturur, kimi doğan günde, Poseidon'un tuzlu gölü yerine Athena'nın
kurbanlık boğa ile koç almaya gitmişti zeytin ağacını seçer (Kekrops).
oraya,
orada dalmıştı şölende gönül eğlendirmeye. Poseidon'un aşkları da efsane konusu
olmuştur. Asıl karısı Amphitrite ile denizin
altındaki sarayda -ki bu saray Ege kıyılarında
Poseidon Odysseus'a karşı dinmez bir kin İmroz ya da Tenedos'un dip yarlarında bilinir-
besler. Bunun nedeni de oğlu Polyphemos'un rahat bir ömür sürer. Ne var ki ürettiği döller
tek gözünü kör etmesidir (Polyphemos). Yüzü hep dev, azman ya da yamyamdır.
Yanıklardan dönüşünde deniz tanrı Odysseus'u Amphitrite'den çocuğu olmamıştır.
bir sal üstünde görür, kendi kendine öfkeli
öfkeli konuştuktan sonra eyleme geçer (Od. V, Priamos.
291 vd.): Laomedon'un oğlu, Troya kralı Priamos kral
olarak da, baba olarak da büyük bir rol oynar
İlyada destanında. Karısı Hekabe kadar ünlü,
Böyle dedi, yığdı bulutları üst üste
dramı onunki kadar dokunaklıdır.
bir anda allak bullak etti denizi,
üçlü yabasını tutuyordu elinde, Troya kral soyunun doğrudan doğruya
salıverdi çeşitli yellerin kasırgasını tekmil, vârisidir Priamos (Tab. 16), babası Laomedon,
toprağı, denizi kapladı bulutlarla, anası da ırmak tanrı Skamandros'un kızı olarak
karanlık boşandı göklerden,
gösterilen Strymo'dur. Ama atalarıyla değil,
Euros'la Notos ve uluyan Zephyros,
asıl kendi sayısız oğul ve kızlarıyla da ün
ve koca dalgalarla açık gökten kopan
salmıştır. Oğlu Hektor'un ölüsünü istemek için
Boreas
Akhilleus'a gittiğinde kendi söyler elli çocuk
estiler dört bir yandan boğuşa boğuşa.
yetiştirdiğini ve hepsinin gözü önünde bir bir
öldüğünü (İl. XXIV, 495-500).
Zeus'un buyruğuyla Odysseus'un İthake'ye
Priamos'un çocukluğu üstüne bir efsane kız
dönmesini önleyemeyince, bu kez onu
kardeşi Hesione ile ilgilidir (Hesione). Bu
kurtaran Phaiaklar üstüne yağdırır öfkesini
efsanede adının ilkin Podarkes olduğu, sonra
(Phaiaklar).
da Priamos'a çevrildiği anlatılır. Satılmış
Adının geçtiği başlıca efsaneler şunlardır: anlamına gelen bu ad, ablası Hesione'nin
Apollon'la birlikte Troya surunun yapılmasını düğün hediyesi olarak Herakles'ten küçük
üzerine alır, Laomedon sözleşilen ücreti kardeşinin serbest bırakılmasını istemesine
dayanır. Priamos'un gençliği üstüne bir şey senden çok üstündür Peleusoğlu,
anlatılmaz. Troya savaşında çıkar karşımıza, o o katı yürekli adam alt eder seni.
sırada da yaşlı, çok yaşlı bir kraldır. Yaşından
dolayı savaşa katılamadığı halde, ihtiyarlar
Akhilleus'un elinden can veren öbür
derneğinin başında erdemi, onuruyla yönetir
oğullarını sayar ve şöyle der:
bütün eylemleri. Helene davasının Menelaos'la
Paris arasında tek tek savaşta
çözümleneceğine karar verilince, ant Ama sen, Akhilleus'a alt olup ölmezsen,
töreninin yapılması için Priamos çağrılır ve halkımız daha çabuk unutur bu acıyı…
onu Batı kapısındaki kulede görürüz (İl. III, 149 Bana da acı, şu talihsiz babana,
vd.): bunca acıdan bir parça aklı kalmış
ihtiyarcığa.

Priamos 'un çevresinde kurmuşlardı


ihtiyarlar derneğini. Oğullarının nasıl öldürüldüğünü anımsar,
İhtiyarlık onları savaştan alıkoyuyordu, kızlarının, gelinlerinin esir olarak
ama çok iyi konuşan adamlardılar, götürüleceklerini, kendisinin de öldürülüp
ormanda, ağaçları dolana dolana incecik leşinin köpeklere atılacağını öngörür.
öten Hektor'un bu sözlere, eşi Hekabe'nin
ağustosböcekleri gibi tıpkı. yalvarmalarına karşın oğlu surlara
Kulede böyle oturuyordu Troyalı ulular.
sığınmayınca, donakalır ve sonuna kadar
seyreder işkencesini, sonra da hıçkıra hıçkıra
Helen'yi çağırır ve şöyle der ona (İl. III, 162 ağlar, toz, toprak üstünde yuvarlanır, ama ilk
vd.): tepkisi kendini dışarı atmak, Akhalara gidip
oğlunun ölüsünü kurtarmaktır. Gitmeye karar
verir ve hiçbir engel alıkoyamaz onu.
Buraya, yanıma gel kızım, otur şöyle, Hekabe'nin gitme diye yalvarmalarına, hazırlık
gör bak işte, eski kocan, hısım akraban, yapmada ağır davranan oğullarına bir ihtiyara
dostların. yakışacak biçimde sertçe davranır, şöyle
Bence suçlu sen değilsin tanrılar asıl,
azarlar onları (İl. XXIV, 218 vd.):
Onlar yığdı başıma kan ağlatan savaşı...

Sarayın uğursuz kuşu musun ne?


Bu birkaç söz Priamos'u nitelemeye yeter.
Gideceğim, alıkoyamazsın beni,
Uygardır, akıllı ve yetkindir, hiçbir öfke, kandıramazsın beni ne desen...
giderek hiçbir acı bile gölge düşürmez insanca Hadi çabuk olun, ödlekler, baş belaları,
olgunluğuna. Hektor Akhilleus'la savaşa girmek siz öleydiniz keşke Hektor öleceğine,
üzereyken oğluna kulenin üstünden seslenip öleydiniz hızlı gemilerin önünde, topunuz
içeri sığınmasını salık verdiğinde gerçekçi bir birden!
görüş dile getirir (İl. XXII, 38 vd.):

Sonra da tanrıların yardımıyla Akhilleus'un


Hektor, yavrum, dostlarından uzak durma barakasına varır, görünmeden içeri girer ve
öyle, Akhilleus'un dizlerine, ellerine sarılarak şöyle
erişirsin kaderine, bekleme bu adamı, der (İl. XXIV, 486 vd.):
kendisi kadar uzun ve yukarıya doğru kıvrık
Tanrısal Akhilleus, getir aklına babanı. olarak gösterilirdi. Bununla bereketi simgeler
Şimdi olmalı o da benim yaşımda, ve bitkilere erişilecek bir örnek diye dikilirdi.
varmıştır uğursuz ihtiyarlığın eşiğine. Bu haliyle Priapos Dionysos alayına girmiş,
Belki çevresinde komşular bugün üzer onu, gövdesi ve tutumuyla Satyrlere, Silenlere
belayı savacak kimsesi yoktur yanında. benzediği için bu tanrılara karışmıştır. Efsane
Ama duyar hiç olmazsa yaşadığını senin, onun tanrı Dionysos'Ia tanrıça Aphrodite'den
gün boyunca sevinir gönlünde, doğma olduğunu da ileri sürerdi. Dionysos
oğlum dönecek Troya 'dan, göreceğim onu,
alayında bir eşek üstünde canlandırılması da
der.
şöyle açıklanırdı: Bir Bakkhos töreni sırasında
Priapos çok içmiş ve alayda rastladığı Lotis
Ve bu sözlerle ancak insan sözünün adlı bir nympha'ya âşık olmuştu. Gece
yaratabileceği mucizeyi yaratır: Akhilleus'un Bakkhalar uykuya dalınca Lotis'in yanına
çelik gibi sert, acımak bilmez yüreği birden sokulan Priapos tam muradına ermek
yumu-şayıverir. Gözünden yaşlar boşanır, üzereyken bir eşek anırmış, kız uyanmış ve
kalkar, ihtiyarı elinden tutup kaldırır, kendi kaçmış. Priapos da olduğu yerde ve durumda
babasıymış gibi okşar, avutur, yedirir, içirir ve kalakalmış, herkese alay konusu olmuş.
oğlunun ölüsünü kendi eliyle yıkayıp Roma'da efsane Lotis'in yerine Vesta'yı koyar,
hazırladıktan sonra ona verir. İhtiyar da eşeğin anırması da tanrıçayı tehlikede
acısının onurlu sevinci içinde alır, götürür onu olduğunu bildirerek uyarması içinmiş. Vesta
Troyalılara. Hektor gibi Priamos da Anadolulu bayramında eşeklerin çiçek çelenkleriyle
bir kahraman insandır, Kızı, tanrı sözcüsü süslenmesi de oradanmış.
Kassandra şöyle seslenir onu görünce (İl. XXIV, Aphrodite'nin Priapos'u doğurması üstüne
703 vd.): de şöyle bir masal anlatılıyor: Aphrodite
Olympos tanrıları arasına gelince güzelliğiyle
hepsini büyülemiş, o kadar ki Zeus bile âşık
Gelin, Troyalı erkekler, kadınlar, gelin,
olup onunla sevişmiş. Aphrodite gebe kalmış,
gelin, görün Hektor'u, gelin,
ama Hera doğacak çocuk babası gibi güçlü,
sağken, savaştan dönerken o
nasıl sevinirdiniz nasıl, gelin hadi, anası gibi güzel olur da bütün öbür tanrıların
görün şehrimizin ışığını, Hektor'umuzu, hakkından gelir korkusuyla Aphrodite'nin
tekmil halkın ışığını gelin, görün. karnına kem göz koymuş, çocuğun sakat
doğmasını sağlamış. Priapos kocaman bir
phaİlos'la dünyaya gelince, tanrıça oğlundan
utanmış, tanrılara göstermemek için de onu
Priapos.
kırlarda bırakmış. Priapos'u çobanlar bulup
Boğaz kıyılarında Lampsakos (Lapseki)
büyütmüşler ve erkekliğine tapınır olmuşlar.
şehrinin büyük tanrısı Priapos Yunan
Priapos'un bir kır tanrısı olması bu yüzdenmiş.
mitolojisine sonradan girmiş ve epey yer etmiş
tanrısal bir varlıktır. Bağları, bahçeleri kem Başka kaynaklarda Priapos Aphrodite ile
gözlere karşı koruyan bu tanrının en göze Adonis'in oğlu olarak gösterilir. Mythos
çarpan niteliği phaİlos'u, yani erkeklik yazarlarından Diodoros, Priapos'la Osiris'i
uzvuydu. Yamrı yumru bir adamcık olarak karşılaştırır, Lapsekili tanrıyla Mısır tanrısı ve
imgelenen Priapos'un phaİlos'u neredeyse onun efsanesi arasında bir bağ kurar: İsis
kocası Osiris'in erkeklik uzvunu bulunca onu karaciğerini bir kartala yedirir, Epimetheus'un
bir tanrı haline sokmuş, bu tanrı da başına kadın belasını salar. Neden bu eşi
Priapos’muş. Gene Diodoros Priapos'la görülmedik, olağanüstü cezalar?
Hermaphroditos'u bir tutar. Bütün bu İapetosoğulları Titan soyundan oldukları için
olgulardan çıkacak sonuç Priapos'un bir mi? Hayır. Zeus'un İapetosogullarına özel bir
Anadolu tanrısı olduğu ve böyle olmakla hıncı vardır, bu hıncın asıl nedenini de onlara
Adonis, Osiris, Isis, giderek Dionysos ve verilen sıfatlardan anlıyoruz: Bu Titanların
Aphrodite gibi Yunan mythos'una sonradan dördü de kafa gücünden pay almışlardır,
girdiği sonucu çıkar. Türkiye müzelerinde akıldan yana üstündürler ve bu üstünlükleriyle
Priapos heykelleri çoktur. övünüp Zeus'a karşı gelmeye yeltenirler. Akıl
gücüyse Zeus'un tekelindedir, o bu güçle ele
Proitos. geçirmişitir dünya egemenliğini. Bu gücü
Bkz. Abas, Akrisios, Bellerophontes. başkasında görmek dinmez bir öfke doğurur
içinde. Prometheus da bu öfkeyi körükler
Proitos Kızları. durur: Sivri aklını, geleceği önceden görme
Bkz. Melampus. gücünü Zeus'u aldatmak, kuşkulandırmak,
küçük düşürmek için kullanır. Burada
Prokne. Hesiodos'un pek üstünde durmadığı,
Bkz. Aedon. Aiskhylos'un alabildiğine işlediği bir temaya
ışık tutmalıyız: Üçüncü devrimin hazırlanması.
Prokris. Adı "önceden gören" anlamına gelen
Bkz. Kephalos. Prometheus kâhindir ve Gaia, Kronos'a nasıl
devrileceğini haber verdiyse, Prometheus da
Prokrustes. Zeus'un bir gün tahtından düşeceğini bilir.
Atina ile Megara yolu üstünde bulunan bir Aiskhylos'a göre Prometheus, Klymene'nin
haydut. Biri küçük, biri büyük iki yatağı varmış değil, başka bir adı Themis (Adalet) olan
ve gelen, geçen yolcuları soyduktan sonra Gaia'nın oğludur. Bu bilgiden edindiği
uzun boyluları küçük yatağa yatırır, ayaklarını üstünlükle P'rometheus, Zeus'u sürekli bir
keser, kısaları büyük yatağa yatırır, kuşkunun baskısı altında tutar. "Prometheus"
ayaklarından çeker, uzatırmış. Bu korkunç tragedyasının ekseni olan bu tema Hesiodos'ta
eşkıyayı Theseus öldürmüş (Theseus). da sezilir. Ancak onu göz önünde tutarsak,
Mekone olayını gereğince anlayabiliriz.
Prometheus. "Theogonia"da (535-560) anlatılan bu efsane
Prometheus, Titanlar soyundandır: etiolojik, yani açıklayıcı bir nitelik taşır:
Hesiodos'a göre İapetos'la Okeanos kızı Kurban törenlerindeki bazı geleneklerin
Klymene'nin oğludur. Bu Titan çiftinin dört nereden geldiğini bildirir; ama bizim için asıl
oğlu olur: Atlas, Menoitios, Prometheus ve önemi Zeus-Prometheus kavgasını bambaşka
Epimetheus. Dördünün de kaderi tüyler bir motif üstüne kurmasıdır: Prometheus
ürperticidir: Zeus, Atlas'ı dünyanın ucuna dikip başlangıçtan beri insanlardan yana geçmiştir,
gök kubbesini omuzlarına yükler, Menoitios'u onlara dayanarak Titanların öcünü almak ve
yıldırımla çarparak yerin dibine kapatır, Olymposluların egemenliği yerine insanların
Prometheus'u zincirlerle bir sütuna bağlar ve egemenlisini getirmek emelindedir. Yeni bir
devrimin hazırlayıcısıdır. Zeus'u aldatmakla
onu insanlara karşı kışkırtır. Kurduğu düzen ele alsa, karşımıza bir yargılama sahnesi koyar
tanrılar İçin küçük düşürücüdür. Zeus bile bile ve tu tuklusu, tanıkları, yargıçlarıyla bir
aldanır, ama oldu bittiyi önleyemez. Bu onur duruşmayı canlandırırdı. Biz de örneğin
yarasından öç almak içindir ki ateşi vermez Kafka'nın "Duruşma"sını inceler gibi
olur İnsanlara. Prometheus da tanrıyı bir daha inceleyelim "Zincire Vurulmuş Prometheus"u.
aldatır ve ateşi çalıp götürür, insanlara verir. Anlayışına, günümüzün gözüyle ancak bu
İki kez küçük düşürülen tanrılar tanrısı artık yoldan varabiliriz.
kaba kuvvete başvurmak zorundadır: Eşi
Prometheus savunuyor ve ne diyor bu
görülmedik, korkunç cezalar salacaktır
savunmada? İki kavram üstünde durup
Prometheus'un başına.
direniyor, değer olarak benimsediği iki
Hesiodos'un öyküsünde Aiskhylos'un kavram: Bilinç ve özgürlük. Bilinç ve özgürlük
Promeiheus'unu, giderek Goethe'nin verdiği insana özgü değişmez değerler olarak her
Prometheus yorumunun tohumlarını bile zaman ve uygar her toplumda
bulabliriz: Zeus aldatılmış, İnsanların gözünde benimsenegelmiştir. Bunları savunurken
küçük düşürülmüş, gülünç olmuş bir tanrıdır. Prometheus bugün de bir sanığın duruşmada
Egemenliği gerçek bir güce dayanmaz, çünkü başvuracağı kanıtlamaya başvuruyor: Ne
akıl gücü tanrılardan insanlara geçmiştir. yaptımsa, diyor, bile bile yaptım. Eyleminin
Devrim, üçüncü ve son devrim olmuş bitmiştir: uzun bir düşünme ve tartışma sonucu bilinçli
İnsan kendi gücünün bilincine varmış tanrıya ve istemli bir eylem olduğunu ileri sürerek, bu
karşı ayaklanmıştır. Ona isterse tapar, isterse eylemin suç olarak yorumlanmasından
hiçe sayar onu, güçsüz ya da güçlü olduğu doğacak bütün tepkilere sonuna kadar
oranda tapar ya da hiçe sayar. Tanrı, insanın katlanmaya hazır olduğunu bildiliyor. Bu bilinç
elinde bir oyuncaktır, asıl tanrı, yani asıl hem gurur, hem bir katlanma duygusu
yaratıcı insanın kendisidir. doğuruyor içinde. Şu sözlerle dile getiriyor

Aiskhylos'un "Prometheus"unda yalnız duygularını:

tanrıların rol oynadığı belirtilir durur. Oysa bu


tragedya bütün koşulları ve sorunlarıyla Ama ben biliyordum başıma gelecek olanı:
İnsanlık dramını yansıtır, demiştik. Bile bile, isteye isteye suç işledim.
Prometheus insanın temsilcisidir, içinde Bana gelince, ben bu çileme katlanacağım.
çırpındığı olaylar da günümüzün deyimiyle
politik diye nitelenebilecek insan toplumlarına
özgü olaylarıdır. Ama Prometheus ne Çilesine katlanamayıp, ölmeyi özleyen
bakımdan insandır ve dramı niçin insanlığın İo'ya Prometheus şöyle der:
dramı oluyor?

Prometheus ateşi tanrılardan çalmış ve Benim acılarıma hiç katlanamazdın demek!


insanlara vermiş, tanrıların kurmuş olduğu Kader ölmeme de izin vermiyor benim:
düzene karşı geldiği için de zincire vurulmuş Yalnız ölüm kurtarabilirdi beni,
yaman bir ceza çekmektedir. Mıhlanmış oysa benim işkencelerimin sonu yok
Zeus tahtından düşmedikçe.
olduğu kayadan bize seslenip, eylemini,
eyleminin uyandırdığı tepkiyi, kendini ve
karşısındakileri eleştirip değerlendirmektedir. Hiçbir umuda yer vermeden düşünce ve
Prometheus olayını bugün bir tiyatro yazarı davranışında direnen Prometheus'un bu bilinçli
tutumunu başkaları anlamaz ve gurur ya da paylarına düşen alanı yönetirken Zeus'un
kibir diye nitelerler. Koro şöyle der: buyruğuna uymak zorundadırlar. Piyeste
karşımıza çıkan tanrıların hepsi bu düzeni
benimsemiş, Zeus'un buyruklarını isteyerek
Sözünü sakınmıyorsun,
yada istemeyerek yerine getirmektedirler. Tek
başına gelen boyun eğdirmiyor sana.
baş kaldıran Prometheus'tur. Kavga Zeus'la
Prometheus arasındadır ve bir özgürlük-kölelik
Okeanos da şöyle: kavgasıdır. Evreni yöneten, tanrıların ve
insanların egemeni Zeus özgürdür, prangaya
vurulmuş, ıssız bir kayalıkta sonsuzluğa dek
yine de uslanmış değilsin, diretiyorsun, işkencelere mahkûm, ölümsüz olduğu için
dertlerine dert katmaktan korkmuyorsun.
canına kıyma özgürlüğünden de yoksun
Benden öğüt dinlersen, dikine gitme.
Prometheus köledir. Ama bakalım gerçekten
de öyle mi?
"Sözünü sakınmıyorsun" diye çevirdiğimiz Prometheus'u kayaya çakan Kratos (Güç)
Yunan "agan eleutherostomeis" deyimi, "dilin şöyle diyor:
fazla özgür" anlamına gelir. Prometheus'a
bilinci özgürlük sağlamaktadır. Dramın özü de
bu özgürlük-köle sorunudur. Onun asıl önemini Her varlık çoktan bir kaderle yükümlenmiş,
Tanrıların başıdır yalnız yükümlü olmayan:
de biz ancak tragedyanın yazıldığı çağı göz
"Zeus 'tan başkası özgür değildir".
önünde tutmakla anlayabiliriz. V. yüzyıl
Atina'sında kölelik de, zorbalık da yasalara
uygun canlı kurumlardı. Prometheus herhangi Olaylar da Kratos'un bu sözünü
bir köle gibi "desmotes", yani zincire doğrulamaktadır: Sert, amansız, insafsız bir
vurulmuştur; işkencesenin büyüklüğü zincire zorba gibi dünyayı keyfine göre yöneten Zeus
vurulmuş olmasında değil, bir tanrı iken köle her isteğini yüzde yüz gerçekleştirmektedir.
durumuna düşürülüp, köleliğinin bu kadar kötü Evren "Prometheus" tragedyasında Prometheus
koşullar içinde geçmesindedir. Ne var ki ve İo gibi Zeus'un kurbanları, Kratos, Bia,
köleliği doğal ve olağan sayan bir ortamda Hephaistos'la Hermes gibi Zeus'un uşakları ve
Zeus-Prometheus ilişkisini bir sorun olarak Okeanos gibi Zeus'un dalkavuklarıyla
ortaya atmak, yargılarcasına tartışmak ve dolmuştur. Geçmişi yendikten sonra, Zeus
hakkın köleden yana olduğunu belirterek, bugün ve yarını da yasalarının tekeline
zorbalığı bütün ayrıntılarıyla eleştirip yermek geçirmişe benzer. Oysa gerçek tam tersinedir:
Aiskhylos'un tek başına giriştiği ve başarıyla Gerçekte Zeus köle, Prometheus özgürdür. Bu
sonuçlandırdığı koca bir iştir. Tragedyasına özgürlüğü Prometheus nasıl ele geçirmiştir?
eşsiz bir değer veren bu sorunu adım adım Burada efsaneyi bir yana itip, kendi çağımızın
inceleyebiliriz "Prometheus"ta. egemenlik kavgalarına bakabiliriz: Yönetimi
Titanları yenip yönetimi ele aldıktan ele geçirmiş nice iktidar sahibi kişi ya da
sonra, Zeus bir düzen kurmaya girişmiştir. Bu partiler vardır ki, karşılarına dikilip direnen
düzende kendine krallık tahtını ayrıdıgı halde, tek tük düşünce sahiplerini susturup yok
öbür tanrılara da şeref payları, egemenlik edebileceklerini sanırlar, oysa sonuç
alanları dağıtmıştır. Ne var ki bütün tanrılar umduklarının tersine çıkar: İktidar sahipleri
devrilir gider, düşünce sahipleri yener ve kalır. başarmaktadır. Düşüncesi günümüzün
İnsan toplumunun bu değişmez yasasının olaylarını aydınlatacak kadar derine giden bu
bilincine varan Aiskhylos onu Prometheus diye yazarın sanat ustalığı da şaşırtıcıdır: Okuyucu
bir efsanelik kişinin ağzından bildiriyor bize dikkat etti mi ki başlangıçta Zeus'un uşakları
dek: Akıl gücü kaba güçten üstündür, Prometheus'u kaba güce başvurarak
düşünceye gem vurulamaz, özgür düşünce tutukladıkları sahnede, Prometheus bir tek
tutuklanamaz, susturulamaz, alt edilemez, söz söylemez: Kayaya çakılmasına, zincire
olaylar nasıl gelişirse gelişsin, gelecekte vurulmasına ve Kratos'un sövüp saymalarına
egemenlik kaba kuvvetin değil, özgür sessizce katlanır, ama tragedyanın sonunda
düşüncenindir. Aiskhylos toplumların Zeus'un casusu Hermes'le kölelik-özgürlük
yöneliminde, geçmiş, hal ve geleceği bu tartışmasında tanrıları beş paralık ettikten
açıdan eleştirerek, bize eşsiz değerde bir sonra, başına saldıkları doğal belaları bir bir
politika dersi veriyor bu tragedyasıyla Akıl izleyip diliyle canlandırır gözümüzün önünde,
gücünün kaba kuvveti nasıl yendiğini adım dünya başına yıkılıp koruyla birlikte gömülüp
adım izledikten sonra, akıl gücü üstüne yok olana dek konuşmakta direnir
kurulan yönetimin akla ve özgür düşünceye Prometheus. Son sözünü söyler ve sonra ölür.
saygıyı elden bırakıp, ona sırt çevirince, nasıl Kıyamet de kopsa son söz özgür düşüncenindir,
zayıfladığını ve devrilmek tehlikesiyle karşı demek istiyor Aiskhylos.
karşıya geldiğini gösteriyor. Zeus bütün
kurbanları, uşakları, dalkavuklarına karşın bir Proserpina.
çocuk gibi zayıf ve çaresizdir: Onu yıkımdan Roma dininde ölüler ülkesi tanrıçası
kurtaracak tek kişi akıl gücünün taşıyıcısı Persephone'nin karşılığı. Yunan mitolojisinin
Prometheus'tur. Zeus tutukladığı düşmanının etkisi altında kalmadan önce bir kır tanrıçası
elinde tutukludur aslında. Efsane, olsa gerek.
Prometheus'a, geleceği öngören bilici der,
çagımızsa biliciye inanmaz, ama düşünürün Protesilaos.
akıl gücüyle geleceği öngördüğünü, insanlığa Troya savaşında rol oynayan Tesalyalı
yaptığı bu hizmete karşılık kör iktidarların önder, İphiklos'un oğlu ve Podarkes'in
baskısına uğrayıp olmadık cezalara çarpıldığını agabeyisidir. Troya savaşına kırk gemiyle
da bilir. Aiskhylos'un tragedyasını bu açıdan katılır, ama Anadolu kıyısına ayak basar
okuyun, göreceksiniz ki çağımızın dramını basmaz öldürülür. Homeros şöyle anlatır bu
yansıtır. acıklı serüveni (İl. II, 695 vd.):
Bu kadarıyla "Prometheus" politik piyesin
ta kendisidir, ama Aiskhylos politika
Sonra Phylake'de oturanlar gelir...
anlayışının en derinini yansıtmakla kalmamış,
Eskiden onlar cenkçi Protesilaos 'un
uygarlık değerlerinin ne olduğunu kavrayıp buyruğundaydılar,
dile getirmekle insancı eserin en özlüsünü de kara toprak yuttu şimdi Protesilaos'u,
vermiştir. Ateşi tanrılardan çalıp insanlara yarım kalmış bir saray bıraktı Phylake'de.
vermek ne demektir? Başkalarının bir efsane bir de iki yanağını yırtan bir karı.
niteliğinden öteye götüremedikleri bu Öbür Akhalardan çok önce atlayınca
sembolü Aiskhylos insanlık açısından ele alıp, gemisinden karaya,
uygarlığın tarihçesini çizmek gibi tiyatro bir Dardanoslu öldürdü onu.
eserlerinde eşine rastlanmayan güç bir işi
Görür görmez siz onun uykuya daldığını,
ossaat saldırın var gücünüzle,
Protesilaos'un yeni evlendiği karısı ne yaparsa yapsın koyuvermeyin, tutun
Laodameia'ya doyamadan ölmesi onun acıklı sımsıkı.
alın yazısıdır (Laodameia). Bir efsaneye göre Her kılığa girecek, her biçimi alacak,
genç kadının böyle vakitsiz dul kalması kan benzeyecek yerde sürünen tekmil
kocanın tanrılara borç olan törenleri yapma hayvanlara,
dan gerdeğe girmelerindendir. su olup akacak, ateş olup yakacak,
bırakmayın sakın, tutun daha sıkı.
Ne zaman dile gelip başlarsa konuşmaya,
Proteus.
zoru bırakın, çözün bağlarını,
Deniz ihtiyarı Proteus, Odysseia'da uzun sor ona, yiğidim, başına bu dertleri ören
boylu anlatıldığı gibi, Mısır'da Nil ırmağının kim,
ağzındaki Pharos adasına yerleşmiş bir sor nasıl döneceğini balıklı denizde.
tanrıdır. Görevi Poseidon'un fok balıklarına ve
öbür deniz yaratıklarına bekçilik etmektir.
Onun olağanüstü kişiliğini Telemakhos'a Menelaos ve arkadaşları bu denizkızının
Menelaos tanımlar. Troya dönüşü Menelaos getirdiği dört fok derisinin altına yatarlar, yeni
Helene ile birlikte Mısır'a vardıklarında uzun yüzülmüş bu deriler öyle pis kokar ki
bir süre denize açılmazlar. Bir tanrı yollarını neredeyse bayılacak olurlar, ama dayanırlar
bağlamaktadır, Menelaos bunun kim olduğunu ve Proteus foklarının arasına yatıp uykuya
ve nasıl yola çıkabileceğini öğrenmek için dalacakken onu yakalarlar, Proteus aslan,
Proteus'a başvurmak zorunda kalır. Ne var ki ejderha, pars, domuz kılığına girer, fayda
denizin tekmil girdisini çıktısını bilen bu vermeyince, su olur, ağaç olur, ama sonunda
ölümsüz, pusuya düşürülmeden sırlarını sırlarını açar ve Menelaos'a yolu gösterir.
açıklamaya yanaşmaz. Proteus'un kızı babasını Bu masal tragedya yazarı Euripides ve
nasıl konuşmaya zorlayacağını şöyle anlatır Latin Şairi Vergilius tarafından da işlenmiştir.
Menelaos'a (Od. IV, 400 vd.):
Psamathe.
(1) Adı kum anlamına gelen Psamathe
Gün dolanıp varınca göğün ortasına,
Nereus kızlarından biridir. Kendisine vurulan
çıkar dalganın sırtına denizin yalan bilmez
ihtiyarı, Aiakos'la sevişmek istemez, bir fok balığı
saklanır Zephyros'un karayeli altında, kılığına girer, ama Aiakos gene de ona yanaşıp
sonra gider, oyuk mağaralara uzanır, Phokos'a gebe bırakır (Aiakos, Phokos). Phokos
Alacalı enginde çıkıp sürüyle yatarlar üvey kardeşleri Peleus ve Telamon tarafından
Çevresine öldürülünce Psamathe Peleus'un sürülerine
güzel deniz tanrıçasının yüzen ayaklı fok korkunç bir kurt saldırtır (Peleus).
balıkları,
(2) Linos'un anası, Apollon'un sevgilisi
derinlerin ekşi deniz kokusunu yayarlar
ortalığa. (Linos).
İhtiyarın tekmil düzenlerini anlatayım
şimdi sana: Psykhe.
En önce fokları sayacak o, Ruh anlamına gelen Psykhe Latin yazarı
sonra ayıracak onları beşer beşer, Apuleius'un "Dönüşümler" adlı eserinde
uzanacak aralarına sürüdeki çoban gibi. anlattığı "Eros'la Psykhe" masalının
kahramanıdır. Bir Miletos efsanesine dayanan karşı sefere çıkar. Kendi oğullarıyla
bu güzel ve ünlü masalda sonraları bütün Elektryon'un oğullan savaşta birbirlerini
dünya folklorunda kullanılacak motif ve öldürürler. Elektryon'un kızı Alkmene amca
temalar görülmekte, masal türünün en eski oğlu Amphitryon'a varmak için Pterelaos'u
kaynaklarının da Anadolu'da bulunduğu ortaya öldürmesini şart koşunca Amphitryon Taphos
çıkmaktadır. Masalın ayrıca simgesel bir adasına karşı sefere çıkar. Ölümsüzlüğü bir
anlamı da vardı: Sevgi ile ruh birbirlerinden kıla bağlı olan Pterelaos'u Amphtryon'un nasıl
ayrılmaz, ama bu birlik ancak birçok engelleri Komaitho'nun yardımıyla öldürdüğü
yenmek, birçok düşman güçleri alt etmekle Amphitryon maddesinde anlatılmıştır.
gerçekleşir. Apuleius bu neoplatoncu görüşleri
çok renkli ve dokunaklı bir öyküde dile Pygmalion.
getirmiştir. Yalnız Ovidius'un anlattığı Pygmalion'la
Çok uzun olduğu için buraya Galateia öyküsü çağımızda Bernard Shaw'un
alamayacağımız Eros'la Psykhe masalının bir tiyatro oyunuyla ün kazandığından burada E.
anlatımı "Mavi Anadolu" kitabımızda bulunur Hamilton'un (Ülkü Tamer çevirisi) anlatımıyla
(Bilgi Yayınevi, 1969, s. 135 vd.). Masal şöyle verilmektedir:
özetlenebilir: Psykhe Miletos kralının kızıdır, "Kyproslu bir heykelci olan Pygmalion,
üç kız kardeşin üçüncüsü ve en güzelidir, ama kadınlardan nefret ederdi. Ant içmişti: ömrü
güzelliği yüzünden Aphrodite'nin hışmına boyunca evlenmeyecekti. Sanat yetiyordu
uğramıştır: Tanrıça onun tek başına bir dağa kendisine.
bırakılmasını, kendisine koca olacak ejdere
Günlerden birinde bir kadın heykeli
varmasını buyurur. Oğlu Eros'tan da bu dileğini
yapmaya karar verdi. Artık bilinçaltının
yerine getirmesini ister. Ama Eros Psykhe'yi
itmesiyle mi verdi bu kararı, yoksa insanlara
görür görmez ona vurulur, kızı bir saraya
kusursuz bir kadının nasıl olması gerektiğini
yerleştirip geceleri gizlice yanına gelir.
mi göstermek istedi, orası bilinmiyor. Uğraştı,
Sevgilisine görünmez, kendisini görmek için
didindi, o zamana kadar yapılmış en güzel
herhangi bir girişimde bulunmamasını da
kadın heykelini yaptı. Yaptığıyla yetinmedi,
öğütler. Ama Psykhe dayanamaz, bir gece Eros
kerelerce düzeltti heykelini, usta
kanatlarını yaymış, uyurken yağ kandilini
parmaklarıyla yeniden, yeniden biçimlendirdi.
yakar ve yanına varıp ona bakar. Sevgi tanrı
Sonunda da o fildişi parçasına tutuluverdi.
olduğunu görünce elleri titrer ve bir damla
Hani insan da o heykeli ilk görüşte canlı bir
kızgın yağ Eros'un omzuna damlar. Tanrı uyanır
kadın sanırdı; hem öyle bir kadın ki,
uyanmaz sevgilisini bırakıp gider. Uzun bir
güzellikte eşi, benzeri yok...
süre birbirlerinden ayrı eriyip dururlar.
Sonunda Aphrodite ikisine de acır, Psykhe'nin Bir süre, çocuklar oyuncaklarıyla nasıl
bir sürü olmayacak işler yapmasını buyurur. oynarlarsa, Pygmalion da heykeliyle öyle
Cinler, periler kıza yardım ederler ve sonunda oynadı. Ona çeşit çeşit elbiseler giydirdi,
Psykhe Eros'a, yani can sevgiye kavuşur. küçük kuşlar, pırıl pırıl çiçekler armağan etti.
Gece olunca yatağına yatırdı onu, öptü,
Pterelaos. kokladı. Düşlerinde hep onun canlandığını
gördü. Ama sonunda cansız bir şeyi sevdiğini,
Perseus soyundan gelme Taphos kralı.
o acı gerçeği anlayıverdi.
Mykene tahtını elde etmek için Elektryon'a
Aşk tanrıçası bütün bunları görüyor, bu olmuş bu benzetmede Troyalıları Pygmelere
yepyeni aşk çeşidiyle yakından ilgileniyordu. saldıran turnalarla kıyaslar (İl. III, 2 vd.):
Mutsuz delikanlıya yardım etmeye karar
verdi.
Troyalılar yürüdüler kuşlar gibi, çığlık
Venüs bayramı gelmişti. Halk, aşk çığlığa,
tanrıçası için kurbanlar kesiyor, her yerde turnalar göklere yükselir de hani,
şenlikler yapılıyor, şölenler veriliyor,sevgililer kasırgadan, sağanak sağanak yağmurdan
Venus'e yakarıyorlardı. Pygmalion da aşk kaçıp
tanrıçasının Tapınağına giderek yakardı ona; Okeanos akıntılarına doğru bağıra çağıra
karşısına, yaptığı heykele benzeyen bir kız uçarlarsa nasıl,
Pygme cücelerine korkunç bir savaş, ölüm,
çıkarmasını diledi. Sonra evine dönüp fildişi
yokluk getirerek savaş vakti...
sevgilisinin karşısına geçti. Uzun uzun baktı
heykele, eğilip o cansız dudaklarından öptü
onu.
Pylades.
Ansızın irkilerek geri çekildi Pygmalion.
Öptüğü dudaklar her zamanki gibi soğuk Phokis kralı Strophios'un oğlu Pylades
değildi, ılıktı. Bir daha öptü; o ılık dudakların Orestes'in en yakın ve sadık arkadaşıdır.
gittikçe ısındığını, yumuşadığını duydu. Büyük Birlikte büyümüşlerdir, Pylades Orestes'e
bir sevinçle sarıldı heykele; Venüs, bu büyük babasının öcünü almakta yardım eder. Tauris'e
aşkı karşılıksız bırakmamış, sevgilisini yolculuğuna da katılır (Orestes).
canlandırmıştı.
Pyramus ile Thisbe.
Öyküsünün bundan sonrası anlatılmamış;
Bu aşk öyküsünü Ovidius'a uyarak E.
yalnız sevgililerin evlendiği, heykelin Galateia
Hamilton (Ülkü Tamer çevirisi) iyi anlatmış,
adını aldığı, bir de çocukları Paphos'un bir
olduğu gibi alıyoruz:
şehre isim babası olduğu biliniyor".
"Bir zamanlar kara dut ağacının yemişleri
Pygme'ler. kar gibi beyazdı. O dutlar nasıl oldu da
Cüce denebilecek kadar kısa boylu olan ansızın renk değiştirdi, bilir misiniz? Garip,
Pygmeler soyunun adı İlyada'da geçer. garip olduğu kadar da üzücü bir öyküdür bu,
Bunların Mısır'ın güneyinde ya da Hindistan'da gencecik iki sevgilinin ölümünü anlatır:
yaşadıkları sanılırdı. Pygmelerin leylek ya da Doğu ülkelerinin en güzel kızı Thisbe ile
turna kuşlarına karşı savaşı masal konusu en yakışıklı delikanlısı Pyramus, Semiramis'in
olmuştur. Nedeni de şöyle anlatılır: Oinoie adlı ülkesi Babylon'da yaşarlardı; evleri birbirine
çok güzel bir Pygme kızı tanrıçalardan Hera'yı öylesine yakındı ki, birinin duvarı aynı
hiç saymazmış. Günün birinde evlenmiş ve bir zamanda ötekinin de duvarıydı. Komşulukları
çocuk doğurmuş. Çocuğun doğduğu gün zamanla aşka çevrildi. Evlenmek istediler,
Pygmeler kadına ve kocasına armağanlar anneleri, babaları bırakmadı. Ama aşk yasak
getirirken Hera Oinoie'yi birdenbire kaçırmış tanır mı hiç? Alevi ne kadar örtülse ateşi o
ve bir leylek haline getirmiş. Kadın da oğlunu kadar yakıcı olur. Tutuşan yürekler soğur mu
geri almak için Pygmelere saldırır dururmuş. bir daha?
Leylek sürüleri bu yüzden Pygmelerin
Pyramus'la Thisbe'nin evlerini ayıran
başdüşmanı olmuş. Homeros dillere destan
duvarda ufacık bir delik vardı; iki sevgili gözleri yerde yatan Pyramus'a ilişince bir
geceleri o delikten konuşabiliyorlardı. anda neler olduğunu anladı. Sevgilisinin
Karanlıkta dudaklarını deliğe dayıyor, bir kollarına attı kendini, uzun uzun
yandan öteki yana öpücükler gönderiyorlardı. dudaklarından öptü. 'Ben geldim, Pyramus'
Sabaha kadar, şafak yıldızları söndürüp de diye bağırdı, 'ben geldim, bak, ben, Thisbe'.
günün ilk ışıkları çimenlerdeki çiyi Pyramus bin güçlükle gözlerini açıp son bir
kurutuncaya kadar, birbirlerine aşklarını kere baktı Thisbe'ye... Sonra ölüm geldi,
fısıldıyorlardı. gözkapaklarını kapadı.

Sonunda artık bu duruma dayanamaz Thisbe kılıcı aldı eline; 'Benim için
oldular, bir gece kaçmaya karar verdiler. öldürdün kendini' dedi, 'ama ben de cesurum,
Ninos'un mezarı yanındaki bir dut ağacının benim de içim aşkla dolu. Ancak ölüm
altında buluşacaklardı. ayırabilirdi bizi; oysa şimdi o birleştirecek'.

O gün içleri içlerine sığmadı; güneş batıp Üstünde daha Pyramus'un kanı kurumamış

da karanlık çökünce Thisbe evden sıvıştı, olan kılıçla kendi kendini vurdu.

mezara geldi. Pyramus oralarda yoktu. Genç Anneleriyle babaları da, tanrılar da
kız, sevgilisini beklerken ansızın bir kükreme acıdılar iki sevgiliye. Anneleriyle babaları,
duydu. Arkasına bakınca ay ışığında bir dişi ölülerini yakıp küllerini bir kaba koydular.
aslanın durduğunu gördü. Karnını yeni Tanrılar da, onların anısını sürdürmek için,
doyurmuştu aslan, ağzı kanlıydı, besbelli bütün ülkelerde kara dut ağaçları
mezarın yanındaki kaynaktan su içmeye yetiştirdiler".
geliyordu, öyle korktu ki Thisbe, hemen kaçtı;
ama kaçarken de sırtındaki örtüyü düşürdü. Pyriphlegeton.

Aslan geldi, örtüyü parçaladı, sonra dönüp Bkz. Phlegeton.


ormana gitti.
Pyrrha.
Bir süre sonra Pyramus göründü. Ne o?
Epimetheus'la Pandora'nın kızı,
Yerde Thisbe'nin örtüsü vardı, üstelik kan
Deukalion'un karısı (Deukalion).
içindeydi. Bir kuşku kapladı delikanlının
yüreğini, ama Pyramus aslanın yerdeki ayak
Pyrrhos.
izlerini görünce bu kuşku büyük bir üzüntüye,
Bkz. Neoptolemos.
anlatılmaz bir yasa döndü. Hep kendinin
yüzündendi, daha önce gelip Thisbe'sini
Pytho.
tehlikelere karşı koruyamamıştı. Örtüyü aldı
eline; 'Seni ben öldürdüm' dedi. Kılıcını çekti Apollon tapınağının kurulduğu Delphoi'nin
sonra, dut ağacının yanına gitti, 'Sen de eski adı. Pytho şairlerce "kayalık" ve "taşlı"
benim kanımı içeceksin şimdi' dedi. Kılıcı olarak anılır. Bu ad tapınak ve koruluğa yılan
bütün gücüyle göğsüne sapladı. Fışkıran Python'un adından gelmedir.
kanlar ağaçtaki dutları kızıla boyadı.
Python.
Aslandan korkup kaçan Thisbe, sevgilisini
Tanrı Apollon'un Parnassos etegindeki bir
bekletmemek için mezar başına döndü. Beyaz
su başında bulup öldürdüğü yılan. Bütün
dut ağacını aradı bulamadı; bir kara dut ağacı
ejderler gibi Python da Toprak Ana'dan
vardı orada. Önce yanıldığını sandı, ama
doğmadır. Delphoi yöresinde bulunan kehanet
merkezinin bekçisiydi. Apollon Delphoi'ye öldürmek zorunda kaldı (Apollon).
kendi kehanetini yerleştirmeden bu canavarı
R
Rea Silvia. Korkuyordu Uranos 'un mağrur
İlia olarak da anılan Rea Silvia, Roma torunlarından biri
şehrinin kurucuları Romulus ve Remus ölümsüzler arasında kral olacak diye.
ikizlerinin anasıdır. Aeneas'ın soyundan olan Gaia ve Uranos bildirmişti ki ona
Rea'yı amcası Amulius çocuk doğurmasını ne kadar güçlüler güçlüsü de olsa
önlemek için Vesta rahibesi yapmıştı, ama kendi oğluna yenilmekti kaderi.

tanrı Mars ona yaklaşmış ve ünlü ikizlere gebe


bırakmıştı. Rea'nın ikiz doğurması, Amulius
"Rheia bu duruma çok üzülür ve Zeus'u
tarafından Tiber'e atılması, Tiber tanrısının
dünyaya getirmeden önce Uranos'la Gaia'nın
karısı oluşu ve ikizlerin Roma'yı kurmaları
yardımıyla Girit'in Lyktos mağarasına saklanır,
hakkında Numitor, Romulus maddelerine
orada doğurur. Sonra da koca bir taşı bezlere
bakınız.
sarıp Kronos'a verir; tanrı bunun bir taş
olduğunu anlamadan midesine indirir
Remus.
(Kronos).
Romulus'un ikiz kardeşi. Serüven ve ölümü
Zeus'un Girit mağarasında nasıl büyüyüp
hakkında Romulus maddesine bakınız.
Kronos'u ve onun soyundan olan Titanları alt
ettiği Zeus ve Titanlar başlıkları altında
Rhadamanthys.
incelenmiştir. Rheia'nın Daktyller efsanesinde
Zeus'la Europe'nin üç oğullarından biri
adı geçer, doğurmak için iki eliyle toprağa
(Tab. 11). Zeus'la serüveni bittikten sonra
yaslanmış da parmak izlerinden Daktylos, yani
Europe Girit kralının karısı olur. Üvey babaları
parmak adlı cinler türemiş. Rheia'nın Ana
ölünce Europe'nin oğullarından Minos tahta
Tanrıça’nın bir tıpkısı, ya da başka adla anılan
çıkar, Rhadamanthys de Girit'e yasalar verir.
bir benzeri olduğu hakkında Kybele maddesine
Bölgesel töreleri bir hukuk düzeni içine sokup
bakınız.
kaleme aldığı bile söylenir. Bu yararlığından
dolayıdır ki, Zeus ona Aiakos ve Minos'la
Rhodope.
birlikte yeraltı yargıçlığını vermiştir (Minos).
Bir Efes efsanesinin kahramanıdır:
Rhodope kendini tanrıça Artemis'e adamış ve
Rhakios.
ömrü boyu kız kalacağına yemin etmişti. Ne
Mopsos efsanesinde adı geçen kişi (Manto,
var ki günün birinde dağda kendisi gibi afif bir
Mopsos).
delikanlıya rastlar. İkisi birden avlanırken
temizliklerine içerleyen Aphrodite onları
Rheia (veya Rhea).
birbirlerine âşık eder. Dayanamaz, dağda
Uranos'la Gaia'dan doğma Rheia, anası
sevişirler. Artemis, yeminini bozduğu için
Gaia'nın birinci tanrı kuşağında yaşadığı
Rhodope'yi bir pınar haline dönüştürür,
serüvenin bir tıpkısını ikinci kuşakta yaşar
Rhodope'nin kızlığını yitirdiği mağarada akan
(Tab. 2, 4, 5). Kardeşi Kronos'a eş olur ve
bu su kız kalmaya ahdetmiş Efesli genç kızlar
onunla üçüncü tanrı kuşağı olan Olymposluları
için bir deneme aracı olmuştu: Kızlar
üretir. Ne var ki Rheia çocuk doğurdukça
yeminlerini boyunlarına bağladıkları bir tablet
Kronos onları yutar, bunun nedenini şöyle
üstüne yazar, bu suya girerlerdi, derin
anlatır Hesiodos (Theog. 462 vd.):
olmayan su kızlar yeminlerini tutmadılarsa
boyunlarındaki tableti örtecek kadar çeşmeye su almaya gittiğinde tanrı Mars'ın
yükselirdi. saldırısına uğrar, gebe kalır. Amcası Amulius
onu da bir kuleye kapatıp doğurduğu ikiz
Roma. çocukları bir sepetin içinde Tiber nehrine
Roma şehrinin kurucu kahramanı üstüne attırır. Suları kabarık olan ırmak birden alçalır
kaynaklar birbirini tutmaz. Birine göre ve bebekleri sığ bir yerde bırakır. Oraya bir
Odysseus Kirke ile yaşadığı sırada ondan dişi kurt gelir, yavrularını yitirmiştir, iki
birkaç çocuğu olmuş, bunların biri de Roma çocuğu emzirmekten zevk duyar. Sonra da
şehrine adını veren Romos’muş. Daha Faustulus adlı bir çoban yetişir, çocukları alıp
güvenilir bir kaynak kurucu olarak Roma adlı karısı Acca Larentia'ya götürür (Faustulus,
bir kız gösterir. Aeneas'la Odysseus bir arada Acca Larentia). Çocuklar büyür, güçlenirler.
Latium kıyılarına vardıklarında yanlarında Günün birinde Remus Aventinus tepesinde kral
getirdikleri Troyalı esirler arasında Roma adlı Amulius'un sürülerini bekleyen çobanlara
biri varmış. Denizlerde sürüklenmekten saldırır. Çobanlar Remus'u tutuklayıp kralın
bıkmış, usanmış olan bu kız öbür esirleri önüne çıkarırlar, kral onu sorguya çeker. Bu
gemileri ateşe vermeye kandırmış, böylece olay sırasında orada bulunmayan Romulus
yolculuk sona ermiş ve göçmenler de Palatinus Faustulus'un yanına dönünce, çobandan nasıl
tepesinin eteğine yerleşerek ilk Roma şehrinin bulunduğunu öğrenir ve hemen Amulius'un
temellerini atmışlar. Bundan dolayı da Roma sarayına koşar. Başlarında bulunduğu gençlerle
hem şehrin adı olmuş, hem de bir tanrıça gibi sarayı ele geçirirler, Amulius'u devirip yerine
saygı görmüş. Bu efsanenin politik nedenlerle Numitor'u koyarlar. Sonra da ikizler gidip
kurulduğu besbelli. kendileri bir şehir kurmak üzere Alba'dan
ayrılırlar. Şehrin nerede kurulacağı konusunda
Romulus. aralarında bir tartışma çıkar, fallara
Romalılar şehirlerinin kuruluş efsanesini başvururlar, kuşların uçuşundan bir anlam
masal değil de bir gerçekmiş gibi göstermeye çıkarmaya karar verirler: Remus Aventinus
ve geliştirmeye, impartorluk ve emperyalizm tepesine çıkar, orada altı akbaba görür,
üstüne kurulu devletlerine bir arka plan, çok Romulus ise Palatinus tepesinde on iki akbaba
eskilere kadar uzanan bir tarih yaratmak görür; o kazanmıştır, şehrin yerini saptamak
amacıyla çok önem verirlerdi. Bunun içindir ki ona düşer. Ama Remus küskündür, Romulus
Romulus-Remus efsanesinde birçok gerçekler seçtiği yerde sapanla bir sınır çizip de bu sınırı
efsaneleştirilmiş, yerine göre efsaneler de aşacak kimsenin öldürüleceğini söyleyince
gerçekmiş gibi gösterilmektedir. Bu karışım gülerek çizginin üstünden atlar. Romulus da
içinde gerçeği masaldan ayırmaya uğraşmadan onu öldürür.
olguları kısaca özetlemekten başka çare Böylece tek başına yönetmen kalınca
yoktur. Romulus kurduğu şehri doldurmaya bakar.
Efsane Alba kralı Numitor'la kardeşi Capitolium tepesinde bir sığınak kurar: Yörede
Amulius arasındaki taht kavgasıyla başlar: bulunan bütün suçlular, hırsızlar, katiller,
Amulius kral olmaya hak kazanmış Numitor'u eşkıyalar orada sığınmak fırsatını bulur.
hapse atar (Numitor), dölsüz kalsın diye de Romulus da bunlara kral olur. Ama aralarında
kızı Rea Silvia'yı Vestal, yani Vesta rahibesi kadın pek azdır. Romulus bir çare düşünür: Bir
yapar (Rea Silvia). Rea gece uykusunda, ya da bayram şenliğine komşu Sabinleri çağırır,
bunlar silahsızken kızlarına saldırıp onları
kaçırırlar. Sabinler silahlarıyla bir daha olmuş, Notos'a bugün kıble Koreas'a yıldız
çarpışmaya gelince, Sabin kadınları babaları denilmiştir. Zephyros batı rüzgârı, yani bizim
ve kardeşleriyle kocaları arasına girerek karayel'dir. Euros ise doğu rüzgârı yani
dövüşmelerini önlerler. Bu arada Tarpeia adı keşişleme. Bu rüzgârlar Yunan şiirinde,
altında anlatılacak bir ihanet olayı olur. özellikle Odysseia'da çok önemli bir rol oynar.
Romulus yenmiş, şehrinin temelini kurmuştur. Özgün ve renkli kişilikleri vardır Bunu
Romulus tanrı Jüpiter'e adak adar, şefaatini açıklamak için aşağıda biri Hesiodos, öbür ikisi
diler. Öyle olur: Romalılarla Sabinler bir Homeros'tan üç şiir parçası veriyoruz:
konfederasyon kurarlar, Romulus'la Tatius
Hesiodos, Theog, 378:
birlikte hüküm sürerler, ama sonunda Tatius
haince öldürülür. Romulus'un ölümü hakkında
söylentiler çeşitlidir: Bir kaynağa göre Roma Şafak tanrıça Astraios'la birleşip
şehrini İ. Ö. 754'te kurduktan sonra 33 yıl coşkun yürekli rüzgârları doğurdu,
hüküm sürmüş, sonra da Mars alanında gökleri arıtan Zephyros'u,
azgın esişli Boreas'ı ve Notos'u.
ordusunu teftiş ederken birden gökler
boşanmış, şimşekler çakmış ve kasırga
geçtikten sonra bakmışlar ki kral ortada yok. Homeros, Odysseia, V, 291: Poseidon Yüzü
Romalılardan biri Romulus'u düşünde Yanıklardan dönerken Odysseus'un Phaiak
gördüğünü, kralın tanrı olup göklere uçtuğunu, toprağına yaklaştığını görür, başına bir bela
Quirinus adını aldığını bildirmiş Romalılara. salar:
Bundan böyle de Romalılar Romulus'a Quirinus
diye tapınmışlar ve Quirialis tepesinde büyük
bir tapınağını kurmuşlar. Başka bir kaynağa ... Yığdı bulutları üst üste
göre Romulus'un ölümü hiç de öyle parlak Bir anda allak bullak etti denizi,
olmamış, zorbalığından bıkmış olan senatörler üçlü yabasını tutuyordu elinde,
salıverdi çeşitli yellerin kasırgalarını
kasırgayı fırsat bilerek kralı öldürmüşler ve
tekmil,
Quirinus ve düş masalını da halkı kandırmak
toprağı, denizi kapladı bulutlarla,
için uydurmuşlar.
karanlık boşandı göklerden.
Euros'la Notos ve uluyan Zephyros,
Rutuller. ve koca dalgalarla açık gökten kopan
Latium'un yerlisi sayılan bir boy. Aeneas Boreas,
İtalya'ya ayak bastığında Rutuller, önderleri estiler dört bir yandan boğuşa boğuşa.
Turnus'un komutanlığında ona karşı koymuşlar,
göçmen Troyalıların Latium'a yerleşmesini
Homoros, Odysseia, X, 19 vd.: Aiolos
önlemeye çalışmışlar (Aeneas, Turnus).
Odysseus'a bütün rüzgârların kapalı olduğu bir
tulum verir:
Rüzgârlar.
Efsanede dört büyük rüzgârın adı geçer,
bunlar Notos (Lodos), Boreas (Poyraz), Yüzdü dokuz yaşında bir sığırın derisini, bir
Zephyros ve Euros'tur. Görüldüğü gibi Notos ve tulum yaptı,
Boreas rüzgârları adlarını biraz değişiklikle bağladı tulumun içine azgın yellerin
bizim poyraz ve lodosa vermişlerdir. Ne var ki yollarını,
bunların doğrultusunda 45 derecelik bir kayma çünkü Kronos oğlu yellerin yöneticisi
yapmıştı onu, adamlarının,
dilediği yeli durdurur, dilediği yeli salardı. ve perişan olduk, ölecektik neredeyse.
Parlayan gümüş bir sicimle bağladı bu Çözdüler tulumu, fırladı dışarı tekmil
tulumu rüzgarlar.
koca karınlı geminin dibine, sımsıkı, kopan fırtına sürdü bizi açık denize,
en ufak bir yel bile dışarı sızamazdı. çok uzaklara sürdü baba toprağından.
Sonra saldı ardımızdan bir Zephyros yeli,
ama varamadık o ara çılgınlığı yüzünden
S
İlkçağdan bu yana birçok sanatçının şiirine,
Sabazîos. resmine, heykeline konu olan bu masalı
Sabazios çok eski Phrygialı bir tanrıdır. bugünkü çerçevesine yerleştirdiniz mi, masal
Sonraları Yunan dünyasınca da benimsenmiş gerçeğin verdiği anlamla derinlik kazanır,
ve coşkulu kültü Dionysos'unkine benzediği masala sahne olan yer de zamanın akışı içinde
için Dionysos'la bir tutulmuştur. Efsaneye göre sanki duralar, ölümsüzleşir.
Zeus bir yılan biçimine girmiş, Persephone'ye Bodrum'un hemen yanında, deniz
yaklaşmış ve Sabazios'u öyle üretmiştir. Yılan kıyısında, bir zamanlar "Salmakis" denilen,
bu tanrının mysterlerinde önemli bir rol oynar, bugün "Bardakçı" diye anılan bir tatlı su
tanrının kendisi de yılan biçimine girermiş, o kaynağı vardır. İçecekleri suyun az kireçli
biçimde Asyalı bir nympha ile birleşerek döller olmasına önem veren Bodrum'lular sularını ya
üretmiş. Sabazios insanlara öküzlerini denizden kayıkla, ya karadan eşekle bu
evcilleştirmek ve sabana koşmak fikrini Bardakçı kaynağından getirirler. Su, kıyının iki
vermiş, bazı imgelerinde başının öküz adım ötesindeki bir kayadan denize akar.
boynuzlarıyla gösterilmesi de ondanmış. Bardakçı iki, üç yüz metre genişliğinde bir
Yunan pantheon'una sonradan girme olduğu kumsaldır, karadan yana kayalı, uçurumlu bir
için efsanelerde adı pek geçmez. Mysterleri dağ amfiteatrıyla çevrilidir.
üstüne de bilgilerimiz azdır (Dionysos).
Bardakçı'da gökten düşme bir cennet
parçası gibi küçücük, berrak bir göl varmış.
Sagaritis.
Mersin ve yabani sakız ağaçları bu göle yeşil
Ovidius'un anlatımına göre Sagaritis Attis
bir çelenk olurlarmış. Bu güzel gölde Salmakis
efsanesinde rol oynayan bir ağaç perisidir.
adlı bir su perisi yaşarmış, Salmakis, tanrıça
Attis, tanrıça Kybele'ye afif kalacağına söz
Artemis'in buyruğunda bir dağ ya da orman
verdiği halde bu nympha ile birleşir, Kybele de
perisi olmadığından, avcılık etmez, yani
öfkesinden Sagaritis'in içinde yaşadığı ağacı
zavallı hayvancıkları öldürmezdi; onun için de
keser, böylece nympha'nın yaşam özünü
elinde ok ve yay taşımazdı. İşi gücü gölün
kurutur, Attis'i de çıldırtır (Kybele).
yemyeşil sularında çırpınıp yıkanmak,
çırılçıplak cümbüş etmekti. Uzun saçlarını göl
Salmakis.
kıyısında biten mersin ağacından yaptığı
Nice nice efsaneler vardı ki, kaynaklarının
taraklarla tarardı. Saçlarını tararken küçücük
Anadolu'da bulunduğunu kimse bilmez. Bu
gölden başka aynası yoktu. Salmakis bu
masallara sahne olan yerler efsane
aynaya baktıkça kendi güzelliğine şaşakalır,
kitaplarında bütün renk ve çizgi özellikleriyle
gülüşünü güneşli yamaçlarda çmlatırdı. Hep
anlatılmıştır, masalı okurken onları gözümüzle
göle dalar, yıkanır çıkar, kendi kendine türkü
görür gibi oluruz. Ama hayal gözüyle
söyleyerek, yamaçtaki dağ çiçeklerini toplar,
gördüğümüz bu manzaraları gerçek
saçına takar, boynuna ve kollarına dolardı.
dünyamızda aramaya pek koyulmayız. Oysa,
Suya daldığı zaman su olur, akar, takındığı
masal, içinde doğduğu dekora ne kadar
çiçeklerle dağda gezerken dağ yamacının canı
bağlıysa, dekor da kaynak olduğu masalın
olur, akaçlara karışır, türküsü de salman
anılması, anlatılmasıyla canlanır ve asıl
dalların yaprak fısıltısı haline gelirdi.
kişiliğini ondan alır.
Bir gün Salmakis göl kıyısında çiçek
Salmakis efsanesi için de bu böyledir.
toplarken güzel bir delikanlı görmüş.
Delikanlının adı Hermaphroditos'tu. Bardakçı sarmış, acıtırcasına kavramıştı. Dudaklarını
düzlüğünün bir yanında tanrı Hermes'in dudaklarına kenetlemişti. Nasıl yılan,
tapınağı, öte yanında bir Aphrodite tapınağı pençesine düştüğü kartala büklüm büklüm
varmış. İki tanrı sevişmişler, Aphrodite gebe dolanırdı, nasıl denizin dibinde ahtapot,
kalmış ve nur topu gibi bir oğlan doğurmuş. dokunaçlarıyla tuttuğu balığı fırıl fırıl
Babasının ve anasının adlarını birleştirerek kavrarsa, Salmakis de delikanlıyı öyle sarıp
Hermaphroditos adını takmışlar ona. On beş bağrına basıyor, döne döne suyun dibine
yaşına varınca genç yerinde duramamış, başını çekiyordu.
alıp yeryüzünü gezmeye, görmeye çıkmış. Yolu
Hermaphroditos kurtulayım die
Salmakis gölünün önüne düşmüş.
çırpınırken, peri kızı, tanrılara seslenmiş,
Körpe delikanlıyı görünce Salmakis'in gönlü "Size yalvarırım, ikimizi birbirimize
sevgiyle harlamış. Saçını başını şöyle bir kavuşturun!" diye yakarmış. Tanrılar dileğini
düzeltmiş, güzelliğiyle delikanlının gönlünü yerine getirmişler: Kızla erkeğin iki gövdesini
büyülemeyi tanrılardan yalvarıp, bir tek gövdede birleştirmişler, öyle ki, o
Hermaphroditos'un yanına varmış ve: "Sen bir gövde ne erkek, ne dişi, aynı zamanda hem
tanrı mısın, değil misin? Tanrıysan, sevgi erkek, hem dişi olmuş. Batıda "hünsa"
tanrısı Eros'un kendisinin herhalde" demiş, "ne anlamına gelen "hermafrodit" sözü işte bu
mutlu seni doğuran anaya, seni emziren efsaneden gelir.
sütnineye! Kız kardeşlerin de seni görmekle
Bugün Bardakçı'da Kaplankaya denilen
sevinirler. Annen, sütninen, kardeşlerin mutlu,
yüksek bir tepe vardır. Hermes ve
ama gelin olarak sana varan kız onlardan yüz
Aphrodite'nin tapınakları olsa olsa bu tepenin
kere, bin kere daha mutlu. Nice zevkler
üzerinde olabilirdi. Tepenin denize inen
tadacaktır o! Bugüne değin evlenmedinse, gel
yamacında dikilitaşlara, anıtlara, dolmenlere
birbirimize varalım; yok, bir gelinle gerdeğe
benzeyen dev kayalar yükselir. Bu dik
girdinse, yine de sevişelim şuracıkta,
dorukların arasında yer yer yeşil kadife gibi
duyacağımız zevk hırsızlama bir zevk olsun".
çimen parçaları göverir. Denize varınca, kimi
Salmakis böyle demiş. Ama çocukluk kumsalla, kimi cilalı taşlarla çevrili berrak,
çağından yeni çıkmış olan Hermaphroditos tabii havuzlar vardır. Taşlar bu havuzları
çekingen, sıkılgan bir gençti. O ana kadar kemerler ve köprü cüklerle aşarlar; taşların
böyle şeyleri hiç aklından geçirmemişti. altından denize girer ve irili ufaklı beş, altı
Yanakları utançla kızardı. "Git oradan!" diye havuzu dolaşırlar. Salmakis gölü bu havuzlar
öte dürttü peri kızını. Salmakis, içi acıyla olsa gerek.
burkularak, bir çalının ardına çekilip gizlendi.
Bu efsane nasıl doğdu, neden doğdu? diye
Kendini ıssız yerde yapayalnız bilen genç önce
soracak olursak, ilkçağ masalcıları Salmakis
ayağını suda çalkaladı, sonra soyundu,
gölünün suyunda gevşetici, erkeklik gücünü
çırılçıplak göle daldı.
azaltıcı bir özellik vardı da ondan diye karşılık
Dibi görünen serin suda bir fildişi heykel verirler. Belki yalan, belki gerçek,
gibi yüzüyordu. Peri kızının gözleri arzu bilemiyoruz. Masalda gerçek aranmaz ki,
ateşiyle yanıp çaktı. "Artık benimsin!" diye bir şiirinin tadına vanlır yalnız.
sevinç çığlığı saldı ve kınından sıyrılan bir kılıç
gibi çıplak ve parlak gövdesiyle göle atladı. Salmoneus.
Hermaphroditos'u elleri, kolları, bacaklarıyla Deukalion'la Pyrrha'nın soyundan Aiolos'la
Enarete'nin oğlu (Tab. 20, 22). Gençliği destanı boyunca. Hektor'a bile çıkışıp yol
Tesalya'da geçen Salmoneus güneybatı gösterdiği görülür büyük Sarpedon'un (İl. V,
Yunanistan'da Elis'e yerleşmiş ve Salmone diye 472 vd.):
bir şehir kurmuş. İlk karısı Alkidike'den Tyro
adlı bir kızı olmuş, karısı ölünce de Sidero ile
Nereye gitti senin eski gücün?
evlenmiş. Sidero üvey kızı Tyro'ya eziyet etmiş
Ordusuz, yardımcısız koruyacaktın şehri
(Tyro).
hani
Salmoneus kendini beğenmiş, haddini kayınlarınla, kardeşlerinle tek başına?
bilmez bir adammış. Zeus'la boy ölçüşmeye Ama şimdi göremiyorum onların hiçbirini,
kalkmış, tanrı gibi gök gürleteceğim diye sinmişler aslan karşısında köpekler gibi,
tunçla döşediği bir yol açmış, üstünden demir Biz nasıl dövüşüyoruz, baksana bize,
biz ki yardımcınızdan başka bir şey değiliz.
tekerlekli bir araba geçirmiş, araba ağır
Ben ta uzaklardan geldim yardıma,
zincirler sürüklüyormuş arkasından. Böylece
anaforlu Ksanthos'tan geldim, uzak
gürültü patırtıyla giderken bir yandan da
Lykiadan.
şimşek niyetine yanan çeraglar salıyormuş
Sevgili karımı, yavrumu kodum orada,
sağa, sola. Zeus bu ölçüsüzlüğe içerlemiş, yoksulların göz dikeceği bir sürü mal, mülk
gökten yağdırdığı yıldırımla hem Salmoneus ve kodum:
arabasını, hem de Salmone kentini yakıp yok Savaşa sürüyorum Lykialıları gene de,
etmiş. kendim de en öndeyim işte bak.
Oysa Akhaların alıp götüreceği bir şeyim de
Sangarios. yok.
Böyleyken yerinde saymaktasın sen,
Sangarios, Sakarya ırmağının Yunanca
karılarını korumaları için, öbür ordulara
adıdır. Bütün ırmaklar gibi o da Okeanos'la
bile
Tethys'in oğlu sayılır.Troya kraliçesi Hekabe
buyuramıyorsun karşı koymayı.
onun kızıymış derlerdi. Sangarios'un adı birçok
Sımsıkı bir ağa düşüp, yem olacaksın
efsanelere karışmıştır, en ünlü ve önemlisi düşmana.
tanrıça Kybele ile ilgili kızı Nana ve Agdistis Düşman yerle bir edecek düzenli ilinizi.
efsanesidir. Sen gece, gündüz yormalısın kafanı,
ünlü yardımcıların önderlerine dört
Sarpedon. bucakta
(1) Bellerophontes'in kızı Laodameia'nın yalvarmalısın dayanmaları için yılmadan.
Böyle karşı koyabilirsin acı günlere.
koynuna tanrı Zeus girer, bu birleşmeden de
Sarpedon doğar (Tab. 25). Sarpedon İlyada'da
Troya savaş ortaklarının en ünlüsü, en Sarpedon öğüt vermekle de kalmaz,
insanıdır, onun dramı Hektor'unkinden aşağı Akhaların kurduğu duvara saldırıda en başta
kalmaz. Bu Zeus oğlu bu, bir çıkar gütmeden, gelir, eylemiyle, kafasıyla önderdir. Şöyle
sırf Anadolu topraklarını saldırıya karşı denir İlyada'da (İl. XII, 289 vd.):
korumak için gelmiştir ta uzak Lykia'dan, tanrı
Apollon'un yönettiği ışık ülkesinden.
Sarpedon'un gücü hiç gevşemez, Troyalıların Ama akıllı Zeus, Argoslularm üstüne
yıldığı olur da Lykialı yiğitlerin yüreği tam bir oğlu Sarpedon'u salmasaydı,
bilinç ve yurtseverlik aşkıyla çarpar İlyada ne Troyalılar, ne de ünlü Hektor
kapıları kıramaz, duvarı yaramazdı.
Kıvrık boynuzlu öküzlerin üstüne atılan
bir aslan gibi saldı onu.
Ayıp size, Lykialılar, nereye kaçarsınız
böyle?
Yiğitliği göstermenin işte tam sırası.
Krallığın, önderliğin yasalarını bilir
Ben kendim çıkacağım bu adamın
Sarpedon, şöyle düşünür kendisine verilen
karşısına,
yetkiler ve bunların yüklediği ödevler üstüne
bakalım burada Troyalıları kesip biçen kim,
(İl. XII, 310 vd.): kim bunca kötülük eden adam?
Birçok soylu yiğitlerin dizlerini çözdü o.

Glaukos, Lykia'da neden çok sayarlar bizi,


neden oturturlar bizi baş köşeye,
İşte o sırada Zeus karışır işin içine, karışır
neden etlerle, dopdolu taslarla ağırlarlar,
da ne olur, kendinden güçlü Kader'e boyun
neden bakarlar bize tanrıymışız gibi,
eğmek sevgili oğlunun ölümüne seyirci kalmak
ulu Ksanthos kıyılarında neden geniş
zorundadır. Şöyle bir konuşma geçer karısı
topraklarımız var,
hem bağ olmaya, hem buğday olmaya Hera ile arasında (İl. XVI, 43 3 vd.):
elverişli?
Öyleyse burada bizim ödevimiz ne,
Çok yazık, insanlar arasında en sevdiğim
Lykialıların ön sıralarında savaşmak değil
Sarpedon'a!
mi?
Menoitiosoğlu Patroklosun elinden ölmek
Ey can yoldaşım benim
onun kaderi.
savaştan kaçmanın sonu ne,
İçimde yüreğim bir o yana gider, bir bu
yaşlanmadan, ölümsüz yaşamak mı?
yana,
Bunu bilseydim, ne kendim savaşırdım en
gözyaşı döktüren savaştan geri alıp onu,
önde,
kaçırıp bıraksam mı Lykia 'nın semiz
ne de seni yollardım erlere ün veren
toprağına,
savaşa,
yoksa bıraksam ölsün mü
neylersin, ölüm tanrıçaları gözler
Menoitiosoğlunun elinden?
yolumuzu,
bir ölümlü kaçamaz onlardan, kurtulamaz.
Hadi gidelim, görelim, bakalım,
Bunun üzerine bir sürü gevezelik eder
biz mi düşmana ün veririz,
Anadolu düşmanı Hera, demagoji yapar sizin
yoksa düşman mı ün verir bize?
anlayacağınız, hiç olur muymuş adam
kaçırmak, sonra öbür tanrılar da kaçırmak
Bu tanrı oğlu halktan bir insan gibi istermiş oğullarını, sonu neye varırmış bu işin.
konuşur, İlyada'da demokrasi ilkelerine - ki bu Zeus'un yüreği sızlar, yas işmarı diye kan
ilkeler daha yoktu ortada - onun kadar damlaları akıtır yeryüzüne. Sarpedon can
inanmış, onun kadar sorumlu bir kişi daha verir, son deminde görevi Glaukos'a geçer
gösterilemez. (Glaukos) ve ölür. Zeus tanrının tek
yapabildiği oğlu Lykialı Apollon'u çağırmak,
Gün gelir ki Sarpedon Akhilleus'un arkadaşı
ona Sarpedon'un ölüsünü yurduna götürmesini
Patroklos'la boy ölçüşmek zorunda kalır. Bu
buyurmaktır (İl. XVI, 668 vd.):
savaşın kendisi için son savaş olduğunu sezer
gibidir, gene de kışkırtır yoldaşlarını
savaşmaya (İl. XVI, 422 vd.): Sevgili Phoibos, hadi git şimdi,
al götür Sarpedon'u kargı yağmurunun Capitolium tepesinde Saturnia diye surla
altından, çevrili bir yerleşme yeri kurmuş. Orada onu
sil gövdesinden kara kanı, kendisinden daha eski bir tanrı, yani İanus
götür uzaklara, ırmağın sularında onu yıka. karşılamış. O çağ Latium bölgesinde altın çağ
Tanrı merhemi sür gövdesine, tanrısal
diye anılırdı. Saturnus yerli halka tarım ve
rubalar giydir.
bağcılığı öğretmiş, bolluk ve mutluluk içinde
Hızlı kılavuzlara ver, götürsünler
yaşamalarını sağlamış. Şairlerin anlatmak,
Sarpedon'u,
ver ikiz tanrılara, Uyku'yla Ölüm'ün eline, övmekle bitiremedikleri Saturnus çağının
çabuk götürüp bıraksınlar semiz Lykia anısına Roma'da Saturnales denilen bayramlar
toprağına, kutlanır, aralık ayı ve yıl sonuna rastlayan bu
kardeşleri, akrabaları onu orada gömer, şenliklerde halk hiçbir sınır ve ölçü tanımaz,
bir mezara, yazılı taşın altına. sınıflar birbirlerine karışır, öyle ki köleler
Ölümlülere gösterilecek saygı işte bu. efendilerine buyurur, soylular kölelerine
hizmet ederlermiş. İmparatorluk döneminde
Saturnus yalnız Kronos'la bir tutulmamış,
Apollon babasının dediğini yapar. Bir daha
Afrika ile ilişkiler sonucunda Kartaca'nın büyük
da sözü edilmez Sarpedon'un İlyada'da.
tanrısı Baal'i de kişiliğinde simgeler olumuştur.
(2) Zeus'la Europe'nin oğlu. Minos ve
Hesiodos'un Theogonia'da "Soylar efsanesi"
Rhadamanthys'in kardeşi Sarpedon'la (Tab. 11)
diye dile getirdiği çağlar efsanesi Ovidius'a
yukarda adı geçen yiğit arasında nasıl bir bağ
"Değişimler" adlı kitabının en güzel şiirlerinden
olduğu mitograflarca tartışma konusudur. Bir
birini esinlemiştir. Bu parçayı aşağı da
efsaneye göre, Sarpedon krallığı Minos'un
veriyoruz (çev. İ. Z. Eyuboglu):
elinden almak istemiş, ya da Minos'la ikisi aynı
delikanlıya gönül vermişler (Miletos) ve onun
içindir ki Sarpedon Girit'ten Anadolu kıyılarına İlkin altın çağ çıkmış ortaya.
sürülmüş. Orada Miletos'la birlikte Miletos Ne acı çekme varmış, ne öç alma, ne de
şehrini kurmuş. Mitografların içinden yasalar,
çıkamadıkları bu sorun Lykia-Karia ve Girit doğrulukla, bağlılıkla kendiliğinden
arasındaki sıkı bağlantı göz önünde tutulursa yürütürmüş işlerini insanlar.

çözümlenebilir. Bu isim ve efsaneden de belli Bulunmuyordu korkudan, cezadan bir İz,


okunmuyordu tunç üzerine kazılmış
ki Sarpedon Ege deniz uygarlığına özgü bir
korkutan
kişidir, bu uygarlıksa hem Yunanistan'ın ya
sözler de.
bancısı, hem ondan üstün olduğu içindir ki,
Titremezdi zavallı halk korkudan
yadırganmakla ve Minotauros gibi efsanelerin yargıçların önünde,
doğmasına yol açmaktadır (Minotauros, yaşar giderdi onların yardımına
Theseus). başvurmadan.
Daha kesilmemişti dağlardan çamlar,
Saturnus. indirilmemişti pırıl pırıl sulara,
İtalya'nın en eski tanrılarından biri, yabancı ülkeleri görmek için.
Bilmiyordu ölümlüler
sonradan Yunan-Kronos'uyla bir tutuldu.
yaşadıkları kıyılardan başkasını,
Efsanesi şöyledir: İupiter (yani Zeus) onu
İller çevrilmemişti derin hendeklerle,
tahtından atıp Olympos'tan kovunca Saturnus
yokmuş kılıçlar, tulgalar
ilerde Roma’nın kurulacağı yere gelmiş ve
dayanmaksızın ordulara, güvenlik içinde
gönlünce yaşıyordu uluslar.
Güçlük çıkarmadan, el sürülmeden, Seirenler (Sirenler).
yarılıp eşilmeden saban demiriyle
Seirenler (adları Batı dillerine Siren diye
toprak veriyordu bütün ürünlerini
geçmiştir) Yunan mitolojisinin uydurduğu
kendiliğinden.
efsanelik yaratıklar arasında günümüze dek
Sevinç, kıvanç içindeydi yaratıklar
tutunan ve başka mitolojilerin etkisi altında
Yer yorulmadan azık verdiğinden.
Toplarlardı kocayemişleri, dağ çileklerini, karışıma, değişime uğrayan denizkızlarıdır.
kalın dallarda asılan dutları, kızılcıkları. İlkin Odysseia'da sözü geçen Seirenler kadın
Palamutlar dökülürdü kocaman İupiter gövdeli, kuş kanatlı ve güzel sesli olarak
ağaçlarından. tanımlanır. Sonradan ortaçağın yarattığı ve
Önsüz, sonsuz bir bahardı, özellikle kuzey folklorunda görülen figürlerin
okşardı Zephyros 'un sessiz sessiz esen etkisiyle Sirenler kanatlı olmaktan çıkmış ve
tatlı, ılık soluklu yelleri yarı insan, yarı balık biçiminde denizkızları
yeni açmış tohumsuz çiçekleri.
diye canlandırılmıştır. Bugün de Siren ya da
Ürünler saçardı ekilmemiş toprak,
denizkızı deyince, belden yukarısı kadın,
ağır başaklarla ağarıyordu sürülmemiş
belden aşağısı pullu pullu ve yüzgeçli olan
tarlalar.
yaratıklar akla gelir. Ne var ki bu imge Yunan
Irmaklar akıyordu kıvrım kıvrım
sütten, tatlı tanrılık besinlerden ırmaklar, mythos'una büsbütün yabancıdır, Seiren
damlıyordu altın sarısı ballar figürünün aşağıda verilen metinden de
süresiz yeşil kalan ağaçlardan süzülüyordu. anlaşılacağı gibi, balıkla hiçbir ilişkisi yoktur.
Atılınca karanlık Tartaros'a Saturnus,
Kirke Odysseus'u uğurlamadan önce yolda
girmiş Jüpiter'in buyruğuna evren,
ne gibi tehlikelerle karşılacağını kendisine
başlamış altından düşük,
bildirir (Od. XII, 39 vd.):
keskin parıltılı tunçtan değerli
gümüşün çağı.

Seirenlere varacaksın sen en önce,


onlar büyüler yakınlarına gelen bütün
Satyrler. insanları,
kim yaklaşırsa bilmeden ve dinlerse onları,
Satyrler ve Silenler doğayı simgeleyen
yandı,
cinlerdir. Dionysos alayında yer alırlar.
bir daha evinde onu ne karısı karşılar, ne
Gövdelerinin belden üstü insan, belden aşağısı
çocukları.
ise at ya da teke biçimindedir. Uzun ve dolgun Seirenler onu çayırda çınlayan ezgileriyle
bir kuyrukları vardır, ayakları at tırnağı büyüler,
biçiminde, erkeklik uzuvlarıysa dolgun ve çayırın çevresinde kemikler vardır, öbek
kalkıktır. Kırlarda dolaşır ve Mainadların, öbek,
nymphaların peşine takılırlar. Hayvanca bunlar kemikleridir etleri çürüyen
duygularının yankısı yüzlerinde de görülür. insanların,
Satyrler daha çok plastik sanatlarda ve büzük büzük durur kemiklerin üstünde
deriler.
resimlerde canlandırılmıştır. Efsanelerde pek
Durma orada, yürü, arkadaşlarının da tıka
bir rol oynamazlar. Marsyas bir Satyr'di
kulaklarını,
(Silenler).
tatlı balmumuyla tıka ki, onların sesini
dinlemesinler,
istersen dinle sen, ama bağlasınlar ayakta olup olmadığı zamanımızın bilgin ve
seni, gezginlerini ilgilendirmiştir. Bu masala
hızlı geminin içinde iplerle bağlasınlar simgesel bir anlam vermek isteyenler de
kollarından, bacaklarından orta direğe, olmuştur. Doğadan gelen bir çağrıya
ondan sonra dinle Seirenleri doya doya.
dayanamayıp kendini ölüme atan erkek motifi
nice nice şiir ve masallara konu olmuş,
Öyle olur, Odysseus Klrke'nin dediğini Heine'nin "Lorelei”ına karşılık bizde Melih
yapar ve Seirenlerin önünden geçerken bağlı Cevdet Anday'ın "Kolları Bağlı Odiseus" şiiri
olduğu yelken direğinden kopmayı nasıl akla gelir. Bu uzun şiirin son bölümü doğrudan
arzuladığını anlatır bize, ama Seirenlerin doğruya Seirenlere. değgindir, bu büyülü
sesinden başka biçimlerine değgin bir şey ezginin bambaşka yönden, şair yönünden bir
söylemez. Öbür Yunan mythos yazarlarının yorumunu verir:
Seirenleri uzun uzadıya tanımlamaları erken
çağlardan beri vazo resimlerinde çok büyük
Kürekçiler hasatsız denizi
bir yer tutmalarından ileri gelir. köpürttüler kürekleriyle,
Mitograflar genellikle Seirenlerin ırmak tez yürüyüştü gemi gün batarken
tanrı Akheloos'un kızları olduğunu kabul ulaştı Sirenlerin adasına,

ederler, anası Musalardan biriymiş, yüreğim kopacak gibiydi,


kanatlanıp uçacak gibiydi, ama
Melpomene ya da Terpsikhore. iki, dört ya da
Sirenlerin izi bile yoktu ortada.
üç kız kardeş oldukları söylenir, adları da
Yalnız bir ezgi, ta derinden,
verilir. Yaman şarkıcı, hatta çalgıcı oldukları,
ta içerimden gelen bir ezgi
bir trio yapıp, birinin lyra, öbürünün flüt başladı yavaş yavaş yükselmeye;
çaldığı, üçüncüsünün de ezgi söylediği o yabansı, o büyülü türküleri ben
efsanelerde söz konusudur. söylüyordum sağır gemicilere,
Odysseus'tan başka Argonautların da yalnız ben duyuyordum Sirenleri.
Kirke, bilge tanrıça, selam sana!
Seirenlerin önünden geçtiği, ama o sırada
Sağ salim geçtim kendimi.
Orpheus'un denizkızlarınkinden daha güzel bir
ezgi tutturduğu için arkadaşlarını Seirenlere
kavuşmak isteğinden vazgeçirdiği de anlatılır.
Ovidius'a göre Seirenler bir zamanlar kuş Selene.
kanatlı değil de, herkes gibi kızlarmış, Selene Ay'ın simgesidir. Hyperion'la
Persephone'nin arkadaşlarıymış. Ama Theia'nın kızı, Güneş tanrı Helios'la Şafak
Persephone Hades tarafından kaçırılınca ne tanrıça Eos'un kardeşidir (Tab. 8). İki atın
yapıp yapıp ona yetişmek için kanat çektiği gümüş tekerlekli bir araba üstünde
bırakmışlar ve yerde, gökte arkadaşlarını gökleri dolaşan güzel bir kadın olarak
aramaya koyulmuşlar. Daha başka yazarlar bu canlandırılır, birçok sevgilileri olduğu anlatılır:
niteliklerinin bir tanrı cezası olduğunu ileri Zeus'la birleşmiş ve ondan Pandia adlı bir kız
sürerler. Kaynakları ne olursa olsun Yunan doğurmuş, Arkadya'da tanrı Pan'la sevişmiş,
mythos'unda Seirenlerin Harpyalara Pan’da ona bir beyaz öküz sürüsü armağan
benzedikleri, onların bir başka türünü etmiş. Ama en ünlü aşkı Beşparmak dağlarının
simgeledikleri açıktır. çobanı Endymion'dur. Endymion'dan elli kızı
olduğu bir efsanede anlatılır (Endymion).
Seirenler efsanesinin bir gerçekle ilişkisi
Artemis'le ilişkileri için Artemis maddesine her işimle başarılı oluyormuş. O sırada Babil
bakınız. kralı Ninos Baktriana ülkesine karşı savaş
açmış, büyük bir orduyla saldırdığı halde,
Semele. ülkenin başkentini bir türlü ele
Kadmos'la Harmonia'nın evlenmesinden geçiremiyormuş. Semiramis'in kocası da
dört kız doğar: İno, Autonoe, Agaue ve Semele ordudaymış, savaş uzadığı için karısını yanına
(Tab. 18). Zeus Semele'ye aşık olur, ama karısı getirtmiş, Semiramis de kaleyi almak için bir
Hera onu kıskanır; ihtiyar bir sütnine şekline çare düşünmüş: Orduları ovada çarpışırken,
girerek yanına gelir ve Semele'ye, "Zeus'a arkasından bir bölük askerle boş kalan kaleye
yalvar da sana kendini tanrı olarak bütün tırmanmış ve hayretten donakalan düşmanı
görkemiyle göstersin" der. Semele kanarak yenerek kaleyi teslim almış. Kral Ninos da
Zeus'tan bunu ister. Zeus da şimşek ve Semiramis'in aklına ve yürekliliğine olduğu
yıldırımlarla kendisini gösterince Semele kadar güzelliğine de çarpılmış. Kâhyasından
yanar; yanarken de karnındaki yedi aylık kadını istemiş, onun yerine kendi kız kardeşini
çocuğu, Zeus'un oğlu Bakkhos'u düşürür, Zeus vermeyi öne sürmüş, ama adam razı olmamış.
çocuğu kurtarır, baldırının içine saklar. Vakti Gözlerine mil vurulacağını anlayınca da kendi
gelince Bakkhos, ya da Dionysos adıyla anılan kendini öldürmüş. Ninos Semiramis'le
tanrı Zeus'un baldırından yeniden doğar evlenmiş, ölünce de tahtını ona bırakmış.
(Dionysos). Semiramis kraliçe olunca önce kocasına
büyük bir anıtkabir yaptırmış, sonra da ünlü
Semiramis. asma bahçelerinin yapımına girişmiş. Dillere
Babil kraliçesi Semiramis'in öyküsünü ünlü destan olan Babil şehri ve bahçeleri cennetin
mitograflardan Sicilyalı Diodoros anlatmıştır. yeryüzündeki imgesiymiş. Diodoros onları en
Suriye'de Askalon yöresinde bir göl varmış, bu ufak ayrıntılarına dek anlatır. Fırat ve Dicle
gölde Derketo adında kadın yüzlü, balık ovalarında daha birçok bayındırlık yapılarını
gövdeli bir tanrıça yaşarmış. Aphrodite bu tamamladıktan sonra Semiramis dış seferlere
tanrıçaya kızmış ve onu bölgenin de çıkmış, Asya'da ele geçirdiği ülkelerde
çobanlarından birine âşık etmiş. Derketo nur büyük yapılar meydana getirmiş, en sonunda
topu gibi bir çocuk doğurmuş, ama bir erkekle da Mısır'da Amon tapınağına nasıl gidip
birleştiğine içerlediği için çobanı öldürmüş, geleceğini öğrenmek istemiş; tanrı sözcüsü,
doğurduğu kız çocuğu da bırakarak gölüne oğlu kendisini tahttan devirmeyi düşündüğü an
dalmış. Bebeği ak güvercinler mandıralardan öleceğini bildirmiş. Semiramis daha sonra
aşırdıkları süt ve peynirle beslemişler adına da Hindistan'a kadar uzanmış, yorgun düşmüş ve
bunun için Semiramis, yani Suriye dilinde gerisin geri Babil'e dönerken oğlunun
"güvercinlerden gelme" denmiş. kendisine suikast hazırladığını öğrenmiş. Bunu
Semiramis büyüyüp güzel bir genç kız duyar duymaz tahtı oğluna bırakarak ortadan
olmuş. Günün birinde kralın kâhyası kaybolmuş. Söylentiye göre kraliçe bir
mandıraları geziyormuş ki, kızı görmüş, güvercin olup göğe uçmuş.
beğenmiş ve kendine karı olarak Ninive'ye
götürmüş. Semiramis güzel olduğu kadar da Servius.
akıllıymış, kocasına her işinde yardım ediyor, Roma'nın altıncı kralı sayılan Servius
öylesine yerinde öğütler veriyormuş ki adam Tullius'un hayatı üstüne birçok efsaneler
anlatılırdı. Kral Tarquinius'un evinde köle tanrının hem "meşru karısı" hem de "kızı"
olarak hizmet eden bir kız varmış, bir gece olarak tanımlarmış. Delos, Klaros, Samos,
ocaktan çıkan bir Lar tanrı gelip onunla hatta Delphoi'ye de gider, yanında taşıdığı bir
birleşmiş, kız gebe kalıp Servius'u doğurmuş. taşın üstüne çıkar, öyle fal bakar, kehanet
Çocuk bir gece uyurken başının çevresini okurmuş. Herophile Troas bölgesinde öldüğü
alevler sarmış, bunu gören Tarquinius'un karısı halde, bu taş Delphoi'de kalmış, Pausanias
Tanaquil alevin söndürülmesini önlemiş, bebek zamanında gösterilirmiş.
gözlerini açar açmaz da alev yok olmuş.
İkinci ünlü Sibylla gene Ege kıyılarından
Olağanüstü bir kişi olduğunu anlayan kral
Erythreia kâhiniymiş. Onun da babası ölümlü,
kızını ona vermiş, öldüğü zaman da yerine
anası bir nympha'ymış ve onu Korykos dağının
Servius geçmiş. Ama kral tahta oturmadan
(Kırandağ) bir mağarasında doğurmuş. Doğar
önce seçimini halkoyuyla da onaylatmış.
doğmaz kâhinliğe başlamış, ağzından dökülen
fallar da dize halindeymiş. Daha çocukken
Sibylla.
Apollon tapınağına adanmış. Bu Sibylla ile çok
Sibylla bir ad mı, ya da bir meslek adı mı? uzun ömürlü ya da hiç ölmeyen Sibyllaların
Apollon kültüne bağlı, geleceği bilen, öngören çığırı açılmış oluyor. Söylentiye göre her biri
tanrının esiniyle dolup onun ağzından fal 110 yıl tutan dokuz insan ömrü yaşamış.
bakan, olacakları açıklayan Sibylla kâhini bir
Bundan sonra Sibylla'ya (yahut Sibyllalara)
midir, hepsi mi? Pek belli değil. Apollon
Roma kaynaklarında rastlanır. Vergilius da
kâhinlerinin hepsine Sibylla denmiyor, örneğin
(Aen. VI, 1 vd.), Ovidius da (Met. XIV, 124153)
Delphoi'deki kâhinin adı Pythia'dır. Sibylla adı
Cumae Sibylla'sından uzun uzadıya söz
Anadolu'daki bilicilik merkezlerindeki kâhin
ederler. İtalya'ya göçen bu kâhin Erythreia
kadınlara veriliyor, sonra da bu adın Kyme
Sibylla'sının kendisiymiş. Vergilius ona
merkezinin güney İtalya'daki Cumae şehrine
Deiphobe adını verir, Glaukos'un kızı olduğu ve
taşınmasıyla Cumae kâhinine. Sibylla kelimesi
Cumae'de Phoibos'la üç yol ağzı tanrıçası
bir ses benzetmesi de olabilir: Kâhinin
Hakabe'ye hizmet ettiğini söyler. Aeneas'ı
kendinden geçip vecit halinde solurken
ölüler ülkesine götürüp getiren odur. Bu kâhin
çıkardığı ıslık gibi seslerin bir yansıması, ada
üstüne çeşitli efsaneler anlatılırdı: Apollon
dökülmesi olabilir. Sorun aydınlanmamıştır
ona ömür bağışlamış, elinde ne kadar kum
bugüne bugün. Ama en yeni buluntular,
tanesi taşıyabilirse, o kadar yıl
Smintheus Apollon tapınağının Çanakkale'nin
yaşayabileceğini bildirmiş, ama yurduna bir
Ayvacık ilçesi, Gülpınar bucağında ortaya
daha dönmemesini de şart koşmuş,
çıkmasıyla kaynaklarımızı aydınlığa varacak
Erythreia'ya ayak bastığı gün ölecekmiş.
biçimde yorumlamak olanaklarını bize
Sibylla da Cumae'ye göçmüş, (bir söylentiye
verecektir belki.
göre Aeneas'la birliklte) ama günün birinde
Pausanias ilk Sibylla'nın Smintheus yurdundan kâhine bir mektup gelmiş, üstünde
Apollon'un hizmetinde, Herophile adlı bir kız Erythreia toprağıyla yoğurulmuş bir mühür
olduğunu yazar: Bu kız İda dağının bir varmış, kâhin ona dokunur dokunmaz ölmüş.
nympha'sıyla ölümlü bir babadan dolmuş Ya da şu: Apollon kâhinine gönül vermiş,
(Herophile). Apollon tanrıya övgüler düzdüğü ağzından çıkacak ilk dileği gerçekleştirmeye
gibi, Troya savaşının da Spartalı bir kadın söz vermiş, Sibylla da uzun ömür istemiş, ama
yüzünden çıkacağını bildiren bu Sibylla kendini sonsuz gençlik istemeyi unutmuş. Tanrı,
kızlığını kendine verirse, gençliğini de eder ve Neleus'la Pelias tarafından öldürülür
bağışlayacak olmuş, ama kız buna (Tyro, Neleus).
yanaşmamış. Bu yüzden de ihtiyarladıkça
ihtiyarlamış, buruşmuş, büzülmüş, sonunda bir Silenos.
ağustosböcegi haline gelmiş, Cumae'deki Silenos kocalmış Satyr'lere genellikle
Apollon tapınağında bir kafes içinde kalırmış. verilen addır, ama Silenos adında bir kişi de
Çocuklar ona, "Sibylla ne istiyorsun?" diye vardır. Kır tanrısı Pan'ın ya da Hermes'le bir
sorarlar, o da, "Ölmek istiyorum" cevabını nympha'nın oğlu diye geçinir. Tipik Anadolulu
verirmiş. bir imgedir: Yassı burunlu, çirkin, ihtiyar, hep
Roma tarihinde çok büyük bir yer tutan, eşek üstünde ve hep de sarhoş olduğu için
devlet politikasına âdeta yön veren Sibylla eşeğinden ikide bir düşen koca karınlı bir
kitaplarına gelince, bunları da İtalya'ya Cumae adam olarak canlandırılır. Dionysos alayında
Sibylla'sı getirmiş, derlerdi. Tarquinius dolaşır, Dionysos tanrıyı yetiştiren oymuş
Superbus çağında Sibylla dokuz kitabıyla derler. Ama öylesine akıllı ve bilgedir ki
birlikte Roma'ya gelmiş ve krala bunları insanlar hayat sırlarını onun ağzından almaya
satmak istemiş, Tarquinius istediği fiyatı çok can atarlar (Midas). Boğa bakışlı bu ihtiyarı
yüksek bulunca, Sibylla kitapların üçünü ateşe Vergilius'un VI. çoban şiirinde çobanlar
atmış, pazarlıkta gene uyuşamayınca daha üç konuşmaya zorlar, ama en güzel, en anlamlı
tanesini yakmış, sonunda Tarquinius geri kalan tanımını bize Platon "Şölen" diyalogunda verir.
üç kitabı satın almış ve İupiter Capitolinus Alkibiades orada Sokrates'i bir Silen'e benzetir
tapınağına koymuş. Roma din ve devletiyle ve şöyle der (Şöl. 215 d-d):
ilgili her sorunda bu kitaplara başvurulur, "Ben Sokrates'i övmek için, dostlarım, bazı
tutulacak yol onlardan alınan esinlere göre benzetmelere başvuracağım. Şaka ettiğimi
çizilirdi. Sibylla kitaplarını saklamak ve sanacak Sokrates. Ama bu benzetmeleri şaka
korumak için rahip heyetinin göreviydi. Ana için değil, doğruyu göstermek için
Tanrıça Kybele'nin Pessinus'tan Roma'ya kullanacağım. İlkin bu adamı Silen
getirilmesi de bu kitapların esin ve isteğiyle heykellerine benzeteceğim. Hani şu heykel
olmuştur (Kybele). dükkânlarında görülen düdüklü, kavallı
Silenlere. Bu Silenler ortadan ikiye bölünür ve
Side. içlerinden küçük küçük tanrı heykelleri çıkar.
Yunanca nar anlamına gelen Side birçok Onu Satyr Marsyas 'a da benzetebilirim.
efsanelik kadınların adıdır: Görünüş bakımından bu Silenlerin tıpkısıdır
Sokrates. Yalan mı? Daha başka benzerlikler
(1) Tauros'un kızı, Pamphylla'da Side
de var aranızda, söyleyeyim de bak. Bir defa
şehrinin isim anası.
her şeyle saygısızca alay edersin; doğru değil
(2) Belos'un kardeşi, Algyplos'la Danaos'un
mi? Değil dersen, tanıklar getiririm. Kaval
anaları, Fenike'de Sidon şehrine adım vermiş.
çalmasını bilmez misin? Öyle bilirsin ki,
(3) Danaos kızlarından biri, Peloponez'deki Marsyas hiç kalır yanın da. Çünkü o eninde
Side adlı küçük şehre adını vermiş. sonunda kamışlardan nefes kuvvetiyle
çıkardığı seslerle büyütüyordu insanları. Hoş,
Sidero. bugünkü kavalcıların da yaptığı başka bir şey
Salmoneus'un ikinci karısı, Tyro'ya eziyet değil. Olymposla Marsyas'tan öğrendiği
havaları çalar. Bu havalar ister iyi çalınsın, Dido'nun önünde Troya'nın yıkılışını anlatırken
ister kötü, tanrıdan gelme oldukları için, dile getirir (Verg. Aen. II, 57 vd.).
insanları büyüler, sırlara ve tanrılara ermek
isteyenleri meydana çıkarır. Seni Marsyas'tan Sinope.
tek ayıran şey, çalgısız, kavalsız sadece Sinope Karadeniz'de Sinop şehrine adını
sözlerle aynı şeyi elde etmendir. Bir başkası veren efsanelik kişidir. Asopos ırmak tanrının
konuşsun, istediği kadar da usta bir sözcü bir kızıymış. Efsanesi şöyledir: Zeus Sinope'ye
olsun, ne söylese hiçbirimizi hemen de hiç âşık olmuş ve her dilediğini yerine getirmeye
ilgilendirmez. Ama sen konuştun mu, yahut söz vermiş. Genç kız da kızlığına
da senin sözlerini kötü bir sözcüden de olsa, dokunmamasını dilemiş. Tanrı yeminine bağlı
dinledik mi, kadın, erkek, çoluk çocuk kalarak onu kız bırakmış ve götürmüş,
duraklar, kulak kesilir, kendimizden geçeriz ". Karadeniz kıyılarına koyuvermiş. Sinope
sonradan aynı düzenle tanrı Apollon'u da,
Simoeis. ırmak tanrı Halys'i de kandırmış ve hiçbir
Simoeis (Dümrek çayı) Skamandros'la Troya ölümlüyü de yanına yaklaştırmamış.
ovasında akan suyun adıdır. Bütün ırmaklar
gibi o da Hesiodos'a göre Okeanos'la Tethys'in Sisyphos.
oğludur, İlyada'da sık sık sözü geçer. Akhilleus İlkçağın efsanelik kişileri arasında
Troyalıları kesip kesip Skamandros ırmağına zamanımızın yazar ve düşünürlerini en çok
atınca yiğidi kovalamak ve alt etmek üzere ilgilendiren biri de Sisyphos'tur. Prometheus
arkadaşlarına yardım eder (Skamandros). Bu gibi insanları tanrılara karşı tuttugundan,
ırmak tanrının iki kızı olmuş; biri Troya'nın Odysseus gibi insan aklı ve kurnazlığıyla
kurucusu Tros'un anası, öbürü Assarakos'un tanrılara bile üstün olduğundan olsa gerek.
karısı ve Kapys'in anasıymış. Sisyphos tanrılara karşı suç işlemiş kişidir,
onlarla boy ölçüşmeye giriştiği için de ölüler
Sinon. ülkesinde korkunç bir cezaya çarpılır. İlkin
Sinon Akhaların Troya'dan çekilirken orada adına Odysseia'da rastlanır. Hades'te gördüğü
bıraktıkları casustur. Troyalıları aldatıp tahta Sisyphos'u şöyle tanımlar Odysseus (Od. XII,
atı içeriye almalarını sağlamak için bir sürü 593 vd.):
yalan uydurur: Akhaların onu tanrılara kurban
etmek istediklerini, ellerinden kaçtığını ve
Sisyphos'u gördüm, korkunç işkenceler
Troya'ya sığındığını. Tahta atı Odysseus'un
çekerken;
Palladion'u çalmasına karşılık Athena
Yakalamış iki avucuyla kocaman bir kayayı,
tanrıçaya bir sunu olarak bıraktıklarına, bu
ve kollarıyla, bacaklarıyla dayanmıştı
atın içeriye alınması için surlarda bir gedik kayaya,
açmak gerektiğine Troyalıları kandırır, gece de habire itiyordu onu bir tepeye doğru,
Troyalılar kurtuluş şerefine şölen yapıp bol bol işte kaya tepeye vardı, varacak, işte
yedikten, içtikten sonra uyudukları bir sırada tamam,
Tenedos'tan geri dönen Akha ordusuna kapıları ama tepeye varmasına tam bir parmak
açtığı gibi, atın içindeki Akha savaşçılarını da kala,
dışarıya çıkarır, böylece şehri ateşe verip bir güç itiyordu onu tepeden gerisin geri,
aşağıya kadar yuvarlanıyordu yeniden baş
Troya'nın düşmesine yol açar. Bu çirkin kişiyi
belası kaya,
ve onun tüyler ürpertici eylemlerini Aeneas
o da yeniden itiyordu kayayı tekmil zaman Sisyphos'un kral olduğu Korinthos'tan
kaslarını gere gere, geçmiş, Sisyphos bunu görmüş, derken Asopos
kopan toz toprak habire aşarken başının kızını aramaya çıkınca kimin kaçırdığını
üstünden, söylerim, ama sen de şehrimin kalesinde bir
o da habire itiyordu kayayı, kan ter içinde.
kaynak fışkırmasını sağlarsın demiş. Asopos
buna razı olmuş, Sisyphos da Zeus'u ele
Çağımız Fransız yazarlarından Albert vermiş. Tanrılar tanrısının affedeceği suç mu?
Camus "Le Mythe de Sisyphe" adlı Bir söylentiye göre suçluyu hemen yıldırımla
denemesinde Sisyphos'u anlamsızlığın çarpmış, başka birine göre onu alıp Hades'e
(absürde) bir simgesi diye tanımlar. Yaptığı iş götürsün diye Thanatos, yani ölüm cinini
anlamsız ve yararsızdır, ama bu işi sonsuzluğa göndermiş ona. Sisyphos, yutar mı, ne yapmış
dek görmekle yükümlüdür Sisyphos. Bu yapmış, kıskıvrak bağlamış koca ifriti. Öyle ki
korkunç işkencenin bir gün biteceğini bile insanlar ölmez olmuş ortalıkta. Zeus gene de
umamaz. Sisyphos umutsuz kahramandır, ama çare bulmak zorunda kalmış, kurtarmış
insan kahramandır, çünkü bilinçlidir. Camus Thanatos'u, eski düzeni yeni baştan kurmuş,
insan yaşamının anlamsızlığı içinde insan ama ilk kurban olarak da Sisyphos'u almasını
onurunun gene de, dış etkenlerin buyurmuş ölüme. Ne var ki Sisyphos ölmeden
anlamsızlığına, koşulların kaçınılmaz baskısına karısına tembih etmiş sakın cenaze töreni
karşın zorunlu olan yükü bile bile taşımak yapmasın diye. Mezarsız, törensiz çırçıplak
olduğunu belirtir ve Sisyphos'un bu korkunç çıkmış Hades tanrının önüne, ah vah etmiş,
işkenceden her şeye karşın bir zevk karısından yakınmış durmuş, bir yeryüzüne
duyduğunu, bilincin verdiği sevinçle bir çeşit gideyim de ağzının payını vereyim demiş
mutluluğa, umutsuzluğun mutluluğuna ölüler ülkesi padişahına. O da bırakmış gitsin.
erişebileceğini ileri sürer. Sisyphos'u da Gidiş o gidiş, bir daha döner mi Sisyphos
böylece anlamsızlığı akıl ve bilinç gücüyle cehenneme? Yıllar yılı yaşamış, ama öldüğü
yenen insan kahraman olarak karşımıza diker. zaman da bir daha kaçmamasını sağlamak için
Tanrı ne yaparsa yapsın onu yenememiştir. işte o cezaya çarpmış tanrılar onu. Çarpmazlar
mı?
Camus gibi biz de Sisyphos'un suçu neydi
diye soracak olursak, yanıtı şöyle olur: Sisyphos üstüne daha birçok suçlar
Sisyphos fazla akıllıydı, aşırı kurnazdı, ömrü yüklenir. Uyduran uydurmuş. Karısının
onu, bunu aldatmakla geçmiştir. Autolykos Pleiadlardan biri, Merope, olduğunu, Gaukos'la
sığır sürülerini çalmış, Sisyphos da gelmiş, her Bellerophontes'in atası bulunduğunu
hayvanın tırnağı altına önceden yazmış olduğu söylemekle yetinelim biz. Kendisi Aiolos'un
adını göstererek sığırları geri almış. Ama o oğlu, yani Deukalion soyandandır (Tab. 20).
sırada Autolykos kızı Antikleia'yı Laertes'le
evlendiriyormuş, düğünden bir gece önce Skamandrios.
Sisyphos kızın yatağına girmeyi ve onu Bkz. Astyanaks.
Odsseus'a gebe bırakmayı başarmış.
Odysseus'un bu kadar akıllı ve kurnaz oluşu Skamandros.
Laertes in değil de, Sisyphos'un oğlu Troya ovasında akan ırmak (bugün Küçük
olduğundanmış. Bu bir, ikincisi Zeus'a karşı: Menderes). Skamandros'un bir adı da
Baştanrı Asopos'un kızı Aigina'yı kaçırdığı Ksanthos, yani kızıl sudur, çünkü içinde
yıkanan koyunların tüylerini kızıllaştırır mış.
Bir anlatıma göre, Aphrodite güzellik ... Kabarcıklar fışkırıyordu güzel
yarışmasında Paris'in önüne çıkmadan önce sularından,
saçlarına kızıl bir renk vermek için başını büyük bir ateşte nasıl kaynarsa bir kazan,
Ksanthos'a daldırmış. Skamandros adının erir içinde semiz bir domuzun içyağı,
kaynağı dar şöyle açıklanır: Troas bölgesine altında yanan kuru odun her yandan
geldiğinde Herakles susamış ve Zeus'tan su kabartır onu,
istemiş, tanrı da ufak bir pınar fışkırtmış işte Ksanthos 'un güzel suları da, ateşin
altında,
topraktan, yiğit daha da kazınca (Yunanca
yalım yalım öyle yanıyor, kaynıyordu.
skapto kazmak demek) büyük bir su kaynağı
Ksanthos akamaz olmuş, durmuştu,
bulmuş ve buna Skamandros adını vermiş (Tab.
boğuyordu onu Hephaistos 'un zorlu nefesi.
16).

İlyada'da sık sık sözü geçen Skamandros


Zeus'un oğlu büyük bir tanrı olarak tanımlanır. Irmaklar pes der ve ateş suyu yenmiş olur,
Akhilleus arkadaşı Patroklos'un öldürüldüğüne tanrılar da savaşmaktan vazgeçerler.
içerleyip Troyalıları bir bir kılıçtan geçirip
ölülerini ırmağın içine atınca, yiğitle ırmak Skylakeus.
tanrı arasında yaman bir çatışma olur (İl. XXI, Lykialı Glaukos'un arkadaşı Skylakeus Troya
300 vd.): savaşma katılan Lykialılar arasında sağ kalıp
yurduna dönen tek savaşçıdır. Geldiğinde
Lykialı kadınlar ona kocalarını sormuşlar,
Irmağın taşan suları altında kalmıştı ova, hepsinin öldüğünü söyleyince kadınlar onu
sürüyle ölü yüzüyordu suyun üstünde,
taşlayıp öldürmüşler. Bu olay Bellerophontes'in
güzel silahları yüzüyordu ölü delikanlıların.
tapınağına yakın bir yerde olmuş. Sonradan
Zeus Skylakeus'un tanrılaştırmasını buyurmuş.
Irmak köpürür ve Simoeis'i yardıma çağırır:
Skylla.
Skylla, Kharybdis'le birlikte Odysseia'da
Karşı duralım bu adamın gücüne, sözü geçen deniz canavarlarının en
canım kardeşim, ikimiz, birden,
korkuncudur (Kharybdis). Kimden, nasıl
yok edecek neredeyse kral Priamos'un ilini
doğduğu pek belli değildir, kimi efsane
Troyalılar dayanamayacak bu savaşa.
yazarları onu Phorkys'le Hekate'nin, kimi de
çabuk yetiş imdada hadi,
Typhon'la Ekhidna'nın kızı sayarlar. Odysseia'
kaynak sularıyla doldur yatağını,
akıt bütün selleri, hadi, durma, da Odysseus bu canavan kendi anlatır,
bir büyük kasırga kopar, Skylla'nın en canlı imgesi de budur, Homeros'a
ağaçlar, taşlar gürlesin çatır çatır, kulak verelim (Od. XII, 85 vd.):
durduralım şu azgın adamı.

Skylla oturur mağarada, ulur acı acı,


Öyle olur, gökten inen ırmağın koca sesi benzer yeni doğmuş bir eniğin sesine,
dalgası kabara kabara kovalar Akhilleus'u, ama ama kendisi öyle korkunç bir canavardır ki,
Hera araya girer ve Hephaistos'u ateşle salar istemez kimse onu görmek, istemez bir
tanrı bile.
ırmakların üstüne, ortalığı ateş kaplar:
On iki ayağı var, biçimsiz ve güdük on ikisi
de,
upuzun boyunları var, tam altı tane, İmgesi masal havasına bürünmüş olarak
her boynun üstünde korkunç bir kafa var, çizilen Skylla'nın aslında ne olduğu, dev bir
her kafada üç sıra diş, üst üste, sımsıkı, ahtapot mu, bir deniz canavan mı, pek belli
kapkara ağızlar durmadan ölüm saçar. değil.
Mağaranın kovuğunda bele kadar
gömülüdür o, Smintheus.
uzatır başlarını korkunç uçurumdan dışarı,
Smintheus, tanrı Apollon'a İlyada'da
gezdirip bakışlarını kayalarda, olduğu
verilen bir ad ya da sıfattır. Destanın başında
yerden
avlar yunus balıklarını, köpekbalıklarını, Troas bölgesinde bulunup yeri bugüne dek
ve indirir gövdeye sürülerle deniz saptanmamış olan Khryse kentinin rahibi
canavarını. Khryses Agamemnon'un tutsağı olan kızı
Khryseis'i geri istemek için Akhaların Troya
önündeki ordugâhına gelir ve tanrı Apollon'a
Odysseus ya Kharybdis'e yaklaşıp büsbütün şöyle yakarır (İl. I, 37 vd.):
yok olmak, ya da Skylla'ya altı gemiciyi kurban
vermek şıkkından ikincisini seçer. Tam
Kharybdis'in anaforlarından kurtulmak Ey Khryse'yi, kutsal Killa'yı koruyan,
üzeredirler ki, aşağıda anlatılan acıklı olay gümüş yaylı,
olur (Od. XII, 243 vd.): Tenedos'un güçlü kralı, Smintheus, dinle
beni,
bir gün sana yaraşır bir tapınak yaptıysam
Sapsarı bir korku kapladı o zaman bütün boğaların, keçilerin yağlı butlarını
arkadaşları. yaktıysam senin uğruna,
Ölüm Kharybdis 'ten gelecek diye biz tam şu dileğimi tez elden yerine getiriver:
bakarken, Gözyaşlarımm öcünü al Danaolardan,
Skylla daldı geminin içine ve kaptı, kopardı oklarınla.
en güçlü kürekçilerimi, en iyi altı yoldaşımı;
dönünce ben gemiye ve arkadaşlarıma
bakayım diye, Tanrı da rahibinin dileğini yerine getirir ve
gördüm tepemde onları, elleri, ayaklarıyla Akha ordusuna korkunç bir veba salar. Bunun
çırpınırlarken, üzerine Agamemnon rahibin kızını babasına
havada sallanıp bağıra bağıra geri göndermeye karar verir, bir gemiyle
çağırıyorlardı Khryse kentine yollarlar. Bu kentin yeri
beni adımla, bugüne dek bilinmiyordu, Smintheus
son kez anıyorlardı adımı, ecel terleri döke Apollon'un adı da, nitelikleri de doğru dürüst
döke.
açıklanamıyordu. Smintheus'un "fareleri
Denize uzanan burunda bir balıkçı
kovan" tanrı olduğu sanılıyor, ama bu ek ad da
yaban öküzü boynuzundan yalancı yemini
gereğince açıklanamadığı gibi, İlyada'da bu
uzun olta sırığıyla küçük balıklara doğru
kadar büyük bir tanrı olarak gösterilen
sarkıtır hani,
nasıl yakalayıp yere atarsa çırpınan Smintheus'un kim olduğu da kesinlikle
balıkları, bilinemiyordu. Bu sözlük dizilmeye
öyle çırpınıyordu işte yoldaşlarım havada, başladıktan sonra Smintheus Apollon'un
kayaların üstünde. tapınağının ve Khryse şehrinin yerinin
bulunması Anadolu din tarihi ve mitolojide adalete dayanıp doğrudan aynlmaması ve hele
çığır açacak bir olay diye nitelenebilir: gece, gündüz var gücüyle çalışması gerekir.
Çanakkale'nin güneyinde, Gülpınar bucağının Hint-Avrupa kaynaklı dünya görüşlerine
hemen altında Bahçeleriçi denilen mevkide dayanan bu mythos Yunan yazınında pek yankı
Smintheus Apollon tapınağı ortaya çıktı. Bugün uyandırmamışsa da, Roma dünyasında epey
Baba burnu diye denize uzanan bir çıkıntının tutunmuş ve işlenmiştir. Theogonia ile işler ve
hemen arkasında eski Khryse kentinin Günler arasında ana görüş bakımından hem bir
bulunduğu anlaşılmaktadır. Burada topraktan benzerlik, hem bir çelişki vardır: Her iki
kalıntıları çıkarılmakta olan Apollon Smintheus yapıtta sözü geçen Prometheus efsanesi, İşler
tapınağı Hellenistik çağda başlanılıp Roma ve Günler'de Pandora masalıyla tamamlanmış
döneminde onarılan büyük bir yapı olarak ve bu bakımdan karamsarlıkta daha ileri bir
karşımıza çıkıyor: Ölçüleri 24,30 m x 43,52 aşamaya varmışsa da, İşler ve Günler'de altın
metredir, önde 8, yanlarda 14'er sütun, dört çağ Kronos'un egemenlik dönemiyle bir
tarafında 11 basamaklı kocaman bir tapınak. tutulur, insanlar için ykım Olymposlu tanrıların
Tapınağın friz, heykel ve sütun kalıntıları saltanatıyla başlar. Çağların (Hesiodos çağ
çıkarılmış, Khryse'yi Troas İskenderiye'sine değil de soy diyor) madenlere göre
bağlayan bir köprünün izleri de bulunmuştur. adlandırılması İran-Babil kaynaklı bir görüşe
Smintheus Apollon'un kült merkezini ortaya dayanır. İşler ve Günler'de soylar efsanesi
çıkaran bu arkeolojik araştırma Çanakkale Pandora efsanesinden hemen sonra gelir (İşl.
Müzesi tarafından yönetilerek Khryse'nin de 110-202); Hesiodos'a göre beş soy vardır:
yerini saptamaktadır. Arkeologların kanılarına Altın, gümüş, tunç ve demir soyları, bunların
göre Krhyse Lysima-khos'un yaptırdığı ve aralarına Hesiodos bir şey daha sokar:
Büyük iskender'in adını taşıyan Alexandria Homeros destanlannda sözü geçen yarı tanrı
Troas'a bağlı büyük bir din ve kült merkezidir. kahramanlar soyu. Şöyle tanımlar her birini:
Demek oluyor ki en eski çağlardan Homeros
ALTIN SOY:
destanlarında tuttuğu yeri bu merkez tarihsel
dönemlere kadar korumuştur. Sürdürülecek
araştırmaların bizi Apollon Smintheus'u kişiliği Olympos'ta oturan ölümsüzler yarattı
üstüne de aydınlatacağına şüphe yoktur ölümlü insanların ilk soyunu altından.
(Apollon). O zamanlar Kronos'un gökleri tuttuğu
Zamanlardı,
Soylar - Çağlar Mythos'u. tanrılar gibi yaşıyordu insanlar,
kaygısız, rahat, acısız, dertsiz.
Hesiodos'un, kardeşi Perses'e gerçekleri
Belalı ihtiyarlık çökmüyordu üstlerine,
açıklamak ve doğru yolu göstermek amacıyla
kolları, bacakları her zaman dipdiri
yazdığı "İşler ve Günler" (Yunanca Erga kai
sevinip coşuyorlardı gamsız şölenlerde,
Hemerai) adlı didaktik eserinde tatlı uykulara dalar gibi ölüyorlardı.
Theogonia'daki yöntem insanlar dünyasına Dünyanın varı, yoğu onlarındı,
uygulanır: Tanrılar gibi insanlar da bazı toprak kendiliğinden bereket saçıyordu.
aşamalar geçirip bugün bulundukları duruma Sayısız nimetler ortasında, rahat, memnun,
gelmişlerdir. Ne var ki tam karamsar bir yaşayıp gidiyordu insanoğulları
görüşle, insanların iyiye değil, kötüye tarlalarında.
gittikleri ve sonlarının büsbütün yıkım olacağı Bu ilk insanlar ölüp toprağa karışınca,
kanısındadır. Bunu önlemek için kişinin birer cin oldular Zeus 'un dileğiyle,
iyi birer cin, toprağı ve insanları koruyan gürbüz omuzlarına çakılı kolları.
cinler. Tunçtandı silahları, tunçtandı evleri.
Yaman bir şerefe konmuş oldular böylece. tunçla kazıyorlardı toprağı,
çünkü kara demir yoktu henüz.
bunlar kendi elleriyle yok olup,
Cin olarak çevirdiğimiz Yunanca çekti gittiler öbür dünyaya.
"daimon"dur (Daimon). Ve dünyada ad bırakmadan gittiler.
küflü, paslı Hades'in ürpertili
GÜMÜŞ SOY: karanlıklarına.
kapkara ölüm rüzgarları aldı onları,
bırakıp gittiler, pırıl pırıl gün ışıklarını.
sonra gümüşten ikinci bir soy yarattı
olympos'ta oturan ölümsüzler.
bunların boyları- posları da, akılları da
KAHRAMAN SOYU
çok başka türlüydü,altın soylulardan.
çocuklar,yüzyıl çocuk kalıyordu.
evlerinde analarının dizinde çocukça
Toprak yeniden örtünce bu soyu da,
oynaşarak.
bir kuşak daha yarattı Zeus, Kronos’un
büyüyüp ergin çağa gelince,
oğlu.
pek uzun sürmüyordu hayatları,
Daha bereketli, daha doğru, daha yürekli
başlarını derde sokuyorlardı
olan bu soy,
çılgınlıklarıyla.
yarı tanrı kahramanlar getirdi dünyaya.
ölçü nedir bilmiyordu coşkunlukları,
İşte ondandır bu sınırsız topraklarda
ölümsüzleri saymıyor,tapınaklara
bizlerden önce gelen koca yiğitler.
gitmiyorlardı,
Çetin savaşlarda, yürek acısı
oysa uygar insanların yasasıydı bu.
kargaşıklarda
kronos'un oğlu Zeus kızdı onlara,
yitti, gitti bu kahramanların hepsi,
gömdü toprağa saygısız yaratıkları,
kimi yedi kapılı Thebai'nin duvarları
yeraltı cinleri oldu gümüş soylular.
önünde,
Bunlar şerefçe altındadır ötekilerin.
Oidipus sürüleri uğruna, Kadmos’un
Toprağında,
kimi gemilerde, denizler ötesindeki
TUNÇ SOYLULAR Troya'da,
güzel saçlı helena uğruna.
Sarıldılar herşeyi örten ölüm yorganlarına.
Bir üçüncü soy yarattı tanrılar tanrısı Zeus.
Kimilerine de Kronos oğlu Zeus,tanrılar
Bu tunç soylular,gümüş soylulara hiç
Tanrısı,
Benzemiyordu,
insanlardan uzakta,dünyanın sınırlarında,
birer kütük gibiydi bunlar,güçlü kuvvetli
bir yurt ve bir hayat verdi, mutlu ve
korkunç,
ölümsüz.
işleri güçleri azıtmak,saldırmak,
Orada, o mutlu adalarda yaşıyor şimdi
öldürmekti,
onlar,
bunlar ekmek yemiyordu,taş gibiydi
engin derin Okeanos'un kıyılarında.
yürekleri,
O mutlu yiğitlere,yılda üç kez ürün verir,
korku salıyordu gittikleri yerlere
çiçekler,tatlı meyveler saçan Ana Toprak.
önünde durulmuyordu güçlerinin,
yenilmek nedir bilmiyordu.
DEMİR SOYU
Sparta.
Peloponez’de Sparta ya da Lakedaimon
İnsanoğullarının,beşinci soyuna gelince, olarak anılan şehrin kurucusu, Eurotas
keşke o soydakilerden biri olmasaydım ben, ırmağının kızı.
keşke daha önce ölsem, ya da daha
doğmasaydım! Spartoi.
Çünkü bu beşinci soy demir soyudur.
Ekilen adamlar anlamına gelen Spartoi
onlar gündüzleri didinir, ezilirler,
Kadmos’un toprağa ektiği ejder dişlerinden
geceleri kıvranır dururlar
çıkan ve doğar doğmaz da birbirlerini öldüren
tanrıların yolladığı türlü dertlerde.
Belalarla karışık biraz sevinçtir
adamlardır (Kadmos).
bulabildikleri.
Ama bir gün gelecek, Kronos'un oğlu Zeus Sphinks.
bu ölümlü insan soyunu da yok ediverecek. Oidipus efsanesinde adı geçen kadın yüzlü
O zaman, ak saçlı insanlar soyu gelecek, ve göğüslü, aslan ayak ve kuyruklu dişi
o zaman , ne baba oğluna benzeyecek, canavar (Oidipus). Hesiodos’un Theogonia’sına
ne de oğulları babalarına, göre Sphinks (ya da Sphiks) Ekhidna ve
ne ev sahibi konuğunu bilecek, sevecek,
Orthos’tan doğmadır (Tab. 6).
ne dost dostunu, ne kardeş kardeşini
bu günkü gibi.
Staphylos.
Yaşlanır yaşlanmaz,hor görülecek ana
baba, Üzüm salkımı anlamına gelen Staphylos
kaba kaba çatacaklar onlara, birkaç efsanelik kişilerin adıdır:
Tanrı saygısı bilmeyecek bu (1) Aitolia kralı Oinos’un çobanı.
mutsuzlar.
Keçilerinden bazılarının sürüye katılmakta
karınlarını doyuranların, karınlarını
geciktiklerini ve yedikleri bir yemişle zıplayıp
doyurmayacaklar.
hopladıklarını görmüş, bunu krala söylemiş.
Ne yeminin değeri kalacak, ne doğrunun,
nede iyinin. Oinos da (Yunanca şarap demek) bu yemişi
Yalnız kötülere, azgınlara gidecek sıkmış, şarap yapmış. Şaraba kralın adını
saygıları, vermişler, yemişe de Staphylos demişler.
hak güçlünün olacak yalnız, vicdan (2) Silenos’un oğlu, şaraba su kaymasını ilk
kalmayacak.
o denemiş.
Kötü insan saldıracak iyi insana,
yalana dolana kaçıp, andlarını (3) Dionysos tanrının Giritli Ariadne’den
çiğneyecekler, olan bir oğlu.
zavallı insanların ayaklarına dolanacak,
kıskançlığın kem gözleri, kem dilleri. Stentor.
O zaman bırakıp yeryüzünü, Olympos'a İlyada’da bir kez adı geçen bir savaşçı.
gidecek.
Savaş narası attığında sesi elli adamın sesine
insanları bırakıp, tanrılara sığınacak,
bedel olduğundan tunç sesli Stentor diye
ak yüzlü, ak alınlı Aidos'lar,Nemesis'ler.
anılır.
Yalnız acılar kalacak, ölümlü insanlara,
çare bulamaz olacaklar kötülüklere karşı.
Styks’i getirir. Styks üzerine yemin eden
Sterope. yeminini bozacak olursa, korkunç bir cezaya
Atlas’la Pleione’nin kızı, Pleisdlardan biri çarpılır; Bir yıl boyunca ağzına ne tanrı balı,
(Tab. 7). Oinomaos’un anası diye geçinir. ne de tanrı şarabı koyabilir, soluk alamaz,
sonra da dokuz yıl boyunca tanrılardan,
Steropes. toplantı ve şölenlerden uzak durmak
Uranos (Gök) Gaia’nın (Toprak) zorundadır. Styks karanlıkta gürül gürül akan
birleşmesinden doğan tek gözlü devlerden Okeanos’un bir kolu sayılır, suları koca ırmağın
biri. Adı “parlak, ak, parıltılı” anlamına gelen sularının onda biri kadardır.
Steropes Zeus’a şimşeği armağan etmiştir
(Kyklopes). Symplegadlar.
Bkz. Argonautlar.
Stheneboia.
Bkz. Anteia. Syrinks.
Arkadya bölgesinde yaşayan bir orman
Styks. perisi. Tanrı Pan onu sevmiş ve peşine takılıp
Styks, Hesiodos’a göre Okeanos’un kızları kovalamaya başlamış. Tam yakalayacakken
arasında en başta gelenidir. Pontos’un Syrinks bir saz haline dönüşmüş. Bir dere
döllerinden Pallas’la birleşir ve Zelos, Nike, kenarından topraktan fışkıran saz yel estikçe
Kratos’la Bia’yı doğurur (Tab. 6). Gene tatlı tatlı ötüyormuş. Pan bu kamışları alıp
Hesiodos’a göre Zeus titanları yenip tanrılar balmumuyla birleştirmeyi düşünmüş, böylece
arasında şeref paylarını dağıtırken Styks ilk Pan flütü diye anılan Syrinks kavalını meydana
yanına gelen olmuş (Theog. 397 vd.): getirmiş. Söylentiye göre Pan ilk yaptığı kanalı
Efes’teki bir mağaraya bırakmış. Bu mağarada
kızların kız olup olmadıkları denenirmiş:
Styks olmuştu ilk gelen Olympos’a İçeriye bir kız girip kapanınca mağaradan
Yüce babasının öğütlerine uyarak, kaval sesleri gelirmiş; kız gerçekten kız oğlan
Zeus üstün paylar verip yüceltti onu;
kızsa uyumlu tatlı ezgiler gelir, mağara kapısı
Onun adına yamin edecekti tanrılar
kendiliğinden açılır ve kız başı bir çam
Ve çocukları kendi yüce katında oturacaktı.
çelengiyle süslü olarak çıkarmış, yok değilse,
Zeus hepsine verdiği sözü tuttu,
Benimsedi Kratos’la Bie’yi, Güç’le Kudret’i. korkunç çığlıklar duyulur ve birkaç gün sonra
kapı açılınca kızın yok olduğu görülürmüş.

Styks bir yeraltı ırmağı olarak görülür, Şafak.


tanrılar bu ırmak üzerine yemin ederler. Bkz. Eros.
Yemin Olympos’ta olursa, Zeus İris’i gönderir,
T
Kendisi Zeus'la Plüton'un oğlu sayılır (Tab. 14).
Talos. Karısının adı üstüne kaynaklarda ayrılık vardır,
(1) Girit efsanesinin robot insanı. Talos ama çocuklarının Pelops'la Niobe olduğu
adaya adını veren Kres'in, ya da tanrı genellikle kabul edilir (Pelops, Niobe).
Hephaistos'un oğlu, yahut da tunç soyundan Soyu sopuyla lanete uğramasını gerektiren
artakalan bir insanmış. Minos, ya da Zeus onu suçun ya da suçların ne olduğunu efsaneler
Girit'e bekçi olarak dikmiş, Talos her gün açıkça dile getirmez: Tantalos Sipylos (Manisa)
silahlarıyla adayı çepeçevre dolaşır, dağında krallık kurmuş, çok güçlü ve zengin
yabancıların karaya çıkmasını önlermiş. bir adammış. Asıl suçunun bu üstünlüğü,
Daidalos'un Girit'ten kaçmak için kanatlar tanrıların kendisine bağışladığı nimetlerden
yapıp havalanması da ondanmış. Talos gurur duyması, şımarıp ölçüyü kaçırması
yaklaşan gemilerin üstüne koca taş parçaları olduğu ileri sürülür. Gerçek neden başka olsa
atar, bu engeli de aşmak çaresini bulanları gerek: Tántalos da öbür Anadolulu tanrı ve
daha da korkunç bir biçimde yok edermiş: kahramanlar gibi, Olymposluların düzenine
Ateşin içine atar, tunçtan gövdesini kor haline aykırı düşen bir din ve efsane çemberinin
getirir, sonra da yolculara sarılır, onları cayır kişileridir. Anaerkil bir düzeni, Ana Tanrıça'nın
cayır yakarmış. Talos'un bedenine silah egemen olduğu bir din görüşünü simgelerler.
işlemezmiş, yalnız ayağının bileğinde bir Sipylos yamaçlarında kayaya oyulmuş bir
damar varmış. Medeia büyüleriyle o damarı Kybele heykelinin bulunması, Niobe
bulup yırtmış, Talos da böylece ölmüş efsanesinin bu dağın eteğindeki Sardes'e
(Argonautlar). yerleştirilmesi buna kanıttır. Başka bir din ve
(2) Daidalos'un çırağı Talos bir Atinalıdır. düzen adına baş kaldırdıkları içindir ki cezaya
Testereyi icat ettiği için ustası onu kıskanmış, çarpılmışlar, lanete uğramışlardır.
Akropol'den aşağı atmış (Daidalos). Tantalos bir söylentiye göre Hermes'e
Zeus'un köpeğini vermemek için yalan yere
Talthybios. yemin etmiş, Zeus'un öfkesi bu yüzdenmiş. Ya
Agamemnon'un habercisi. Krallar kralıyla da tanrıların sofrasına çağrılmış da tanrı
birlikte Troya savaşına katılır ve çeşitli sırlarını açığa vurmuş, ya da tanrı balıyla
görevler görür: Briseis'i Akhilleus'tan almak, şarabı aşırmış. Kendisine yüklenen çok daha
İphigeneia'yı Aulis'e getirmek, Kinyras'ın büyük bir suç tanrıları denemek için oğlu
ülkesine elçi gitmek ona düşmüşmüş. Pelops'u doğrayıp tanrıların önüne
Talthybios'un Sparta'da bir sunağı varmış, çıkarmasıdır. Tantalos işkencesi diye dillere
uluslararası hukuku ve elçilik haklarını geçmiş olan cezasını Homeros Odysseia'da
koruyan bir kahraman sayılırmış. şöyle anlatır (Od. XI, 582 vd.):

Tanrıların Doğuşu.
Tántalos'u gördüm, korkunç işkenceler
Bkz. Theogonia.
çekerken:
Duruyordu bir gölün içinde, ayakta
Tantalos.
yüksele yüksele çıkıyordu su çenesine
Lydia kralı Tantalos hem efsanede dal kadar,
budak salmış lanetli bir soyun atası, hem ama içmek için davrandı mıydı, damlasını
ölüler ülkesinde çektiği ceza ile ünlüdür. alamıyordu suyun,
ihtiyar adam eğiliyor, eğiliyor, eğiliyordu, derin yeridir. Titanlarla tanrılar arasındaki
su da çekiliyor, çekiliyor, yok oluyordu savaşta deprem Tartaros'a kadar uzanır, bu
emen toprakta, savaşta yenilen Titanları da Zeus Tartaros'a
ve bir çamur peyda oluyordu ayaklarının kapatır. Tartaros'un en iyi tanımlandığı yapıt
dibinde, kapkara,
Hesiodos'un Theogonia'sıdır. Şöyle denir
ossaat bir tanrı kurutuveriyordu gölü.
(Theog. 736 vd.):
Yemişler sarkıyordu başının önünde dallı
budaklı ağaçlardan,
armutlar, narlar, pırıl pırıl elmalar,
Orada durur yan yana kaynaklar,
ballı incirler, tombul zeytinler sarkıyordu,
bütün varlıkların son uçları
ama ihtiyar adam, koparayım diye ellerini
kara toprağın ve sisli Tartaros'un,
uzattı mıydı,
ekinsiz denizin ve yıldızlı göğün
bir yel geliyor, savuruyordu onları kara
tanrıları ürküten pis, küflü köşeler.
bulutlara.
Öylesine derindir ki bu yerler
bir yılda varılamaz dibine,
kapılarından girildikten sonra.
Tarkhon. Bora üstüne bora savurur insanı
bir o yana, bir bu yana, korkunç bir hızla.
Roma'nın kuzeyinde bulunan Tarquinii ve
Ve işte orada yükselir konağı kara Gece'nin
daha başka şehirleri kurmakla ün salmış Etrüsk
kasvetli, korkunç bulutlar içinde.
kahramanı. Telephos'un oğlu olduğu söylenir.
Etrüskleri Lydia'dan, yani Anadolu'nun Ege
kıyılarından İtalya'ya o götürmüş. Tarkhon ak Tartaros'un derinliğini belirtmek için
saçlı olarak doğmuş, bu da şanlı bir alın Hesiodos bir de şöyle der:
yazısına delilmiş.

Bir örs gökten düşse dokuz gün, dokuz


Tarpeia.
gece,
Tarpeia Capitolium'a ve orada bulunan
ancak sonuncu günü varabilirdi yeryüzüne
Tarpeia kayasına adını veren Romalı kızdır.
ve tunç bir örs düşse yeryüzünden ancak
Adam öldürenler bu kayadan aşağı atılıp dokuz gün, dokuz gece sonra varabilir
öldürülürdü. Tarpeia'nın kendisi de bir Tartaros'a.
suçludur: Babası Spurius Tarpeius Capitolium
kalesinin bekçisiymiş. Sabinler kaçırılan
kızlarını geri almak için kalenin dibinde
Teiresias.
ordugâh kurup şehri sardıklan sırada Tarpeia
Thebaili Teiresias efsanede sözü geçen
Sabin kralı Tatius'u görmüş ve ona âşık olmuş,
bilicilerin en ünlüsüdür. Troya savaşı
kendisini karı olarak alırsa, kalenin kapılarını
efsanelerinde de, Thebai çemberinde de çok
açmaya söz vermiş krala. Öyle olmuş, ama
önemli bir rol oynar. Öldükten sonra bile
Sabin kralı Tarpeia'yı almak şöyle dursun,
Odysseus ruhuna sorular sormak için uzun ve
ordusuyla kaleye saldırdığında kızı
tehlikeli Hades yolculuğuna girişir. Büyücü
kalkanlarının altında ezip öldürmüşler.
tanrıça Kirke Teiresias'ı şöyle tanımlar (Od. X,
491 vd.):
Tartaros.
Tartaros yeraltındaki ölüler ülkesinin en
Gidilecek Hades'in ve korkunç Epigonlar Thebai'yi alınca Teiresias öbür
Persephone 'nin ülkesine, Thebaililerle göçmüş, yolda Telphusa
danışmak için Thebaili Teiresias'ın ruhuna, kaynağından su içerken ölmüş. Başka bir
henüz yitirmemiş aklını bu kör bilici, anlatıma göre şehirde kalmış, ama Thebaililer
Persephone bir ona bilinç bağlamıştır
onu kızıyla birlikte Delphoi'ye, Apollon tanrıya
ölülerden,
adanmak üzere göndermişler, yolda
bir odur düşünen, ötekiler uçuşurlar
ihtiyarlıktan ölmüş.
gölgeler gibi.

Teisiphone.
Teiresias üstüne birçok efsaneler anlatılır: Adam öldürme suçlarının öcünü alan
Teiresias Spartoi soyundandır (Spartoi), Erinyslerden biri (Erinys).
çocukluğunda Kithairon dağında gezerken
çiftleşen iki yılana rastlamış, çocuk bir sopa Tekmessa.
alıp dişi yılanı öldürmüş, ossaat erkekken Troya önünde büyük Aias’ın kapatması, bir
birdenbire dişi olmuş, yedi yıl sonra gene aynı Phrygia kralının kızıydı. Sophokles'in "Aias"
yerde aynı olayı görmüş, bu kez erkek yılanı tragedyasında önemli bir rol oynar (Aias).
öldürmüş ve yine erkek olmuş. Başına gelen bu
olayın ünü tanrılara kadar uzanmış, Hera ile Telamon.
Zeus bir gün, aşkta kadın mı daha çok zevk Aiakos'la Endeis'in oğlu, Aias'ın babası,
duyar, erkek mi konusunda tartışırlarken, Peleus'un kardeşi (Tab. 21). Çocukluğunda
Teiresias'ın fikrini almayı düşünmüşler. Peleus'la birlikte üvey kardeşleri Phokos'u
Teiresias'ın yanıtı şaşırtıcı olmuş: Erkek bir öldürmeleri üzerine (Phokos) Telamon
zevk duyarsa, kadın onun dokuz mislini duyar Aigina'dan sürülür, Salamis'e yerleşir (Aiakos).
diye buyurmuş, Hera da kadınlığın sırları açığa Herakles'le birlikte Argonaut'lar seferine,
vuruldu diye Teiresias'a kızmış, gözlerini kör Kalydon avına katılır. Gene Herakles'le birlikte
etmiş. Buna karşılık Zeus ona kâhinlik hünerini birinci Troya seferine gider ve Herakles
ve yedi kuşak boyunca yaşamasını bağışlamış. Laomedon'un kızı Hesione'yi kurtarınca
Teiresias'ın en ünlü kehanetleri şunlardır Telamon bu kızla evlenir. Bu evlenmeden
Amphitryon'a karısı Alkmene'nin kiminle Teukros doğar (Teukros). Troya savaşı
yattığını açıklar, Laios'a doğacak olan sırasında Telamon Salamis'te oğullarının
çocuğunun kendisini öldüreceğini haber verir, dönmesini bekler. Teukros Aias'sız yurda
Oidipus'u aydınlatır, Thebai'den kovulmasını dönünce öfkelenir ve onu kovar. Nasıl öldüğü
salık verir, Thebai'ye karşı yediler seferinde belli değildir (Aias).
şehrin nasıl korunabileceğini gösterir; daha
sonraki efsanelerde Teiresias her işe karışan Telemakhos.
bilici tipi olarak canlandırılır: Pentheus'a tanrı Odysseus'la Penelope'nin biricik oğulları.
Dionysos'a karşı gelmemesini, Narkissos'un Babası Troya savaşına gidince Telemakhos
öleceğini ve daha birçok olaylarda geleceği daha kundakta çocuktur. Adı ilkin Odysseus'un
haber veren odur. Odysseia'da oynadığı role kendisini savaşa götürmek için gelen elçilere
göre Teiresias'ın bilicilik hünerini ölümünden oynadığı oyun sırasında geçer (Palamedes).
sonra da sakladığı anlışılır. Bu da Zeus'un ünlü Sonra Odysseia'nın başında ona gene rastlanır:
kâhine bir armağanıymış. Büyümüş, delikanlı olmuştur, İthake sarayında
taliplerin babasının malını, mülkünü çarçur anasını tanımaz, Auge'nin de oğlunu
etmelerine üzülür, onları kovmak için elinden tanımaması az daha ana ile oğlun
bir şey gelmez, sonunda babasının yaşayıp evlenmelerine yol açacakken vaktinde önlenir.
yaşamadığını öğrenmek için yola çıkmaya Auge kral Teuthras'in kendisiyle evlenir, bir
karar verir: Troya'dan dönen yiğitlere süre sonra Teuthras ölünce Mysia krallığı
babasından haber sormaya gidecektir. Mentor Telephos'a kalır.
kılığında tanrıça Athena'nın kılavuzluğunda
Bu sırada Akhalar Troya'ya karşı ilk
olan bu yolculuk Odysseia'nın ilk dört
seferlerine girişirler, donanma yanlış rota ile
bölümünde anlatılmış, bu yüzden de bu
Mysia kıyılarına yanaşır. Telephos Troya kral
bölümlere Telemakhia denmiştir (Odysseia).
soyuyla akrabalığı yüzünden Akhalara karşı
Nestor ve Melenaos'un konaklarına varır,
koyar, yiğitçe çarpışır ve birçok önemli kişileri
onlarla görüşür, Troya savaşçılarının anılarını
öldürür, ama AkhilIeus karşısına dikilince
uzun boylu anlatmalarına fırsat verir
korkuya kapılıp koşmaya başlar. Tanrı Dionysos
(Menelaos, Helena). Dönüşünde taliplerin
araya girer ve Telephos'un bir asma kütüğüne
kurduğu pusuya düşmez, İthake limanına
ayağının takılıp düşmesini sağlar. Arkasından
girmeden şehir dışındaki bir kumsala çıkar,
gelen AkhiIIeus da onu kalçasından vurur. Akha
biraz önce de Odysseus aynı yere çıkmış ve
donanması çekilip gider, sekiz yıl kadar uzun
domuz çobanı Eumaios'un kulübesinde konuk
bir zaman da Anadolu kıyılarına uğramaz olur,
edilmiştir. Baba-oğul önce tanışmadan buluşup
ama Telephos'un yarası iyileşmemektedir.
konuşurlar, sonra Odysseus dilenci kılığı
Danıştığı biliciler yarayı kim açtıysa o
altında gerçek kimliğini açıklayınca, taliplerin iyileştirebilir derler. Telephos da bu kez
hakkından gelmek için planlar kurarlar.
Aulis'te Akhilleus'u bulmaya gelir. Euripides
Telemakhos talipleri öldürmekte babasına
"Telephos" adlı (kayıp) tragedyasında Mysialı
yardım eder, anasıyla babasının buluşmasına
kahramanı dilenci kılığında çıkartırmış
seviniri Başkaca da bir rolü yoktur
Akhilelus'un önüne, ağlatır, sızlatır, istediğini
Odysseia'da. elde ettirirmiş. AkhiIIeus kargısının pasından
bir parça sürer yaraya, Telephos iyileşir ve
Telephos.
şükran borcunu Akhalara Troya'ya çıkacak
Herakles'le Auge'nin oğlu Telephos doğru yolu göstermekle öder. Telephos Troya
dramatik bir öykünün kahramanıdır. Daha savaşına karışmaz, ama oğlu Eurypylos Mysialı
anasının karnındayken tanrı sözcüsünün bir bölükle Priamos'un yardımına koşar
doğacak olan çocuğun dayılarını öldürecegini (Eurypylos).
bildirmesi ana-ogul Auge ile Telephos'un bir
sandıkla denize atılmalarına yol açar. Telkhines.
Kurtulurlar ve Mysia kıyılarına çıkarlar (Auge).
Poseidon'la ilgili kötü cinler. Yarı insan,
Başka bir anlatıma göre yalnız Auge Mysia'ya
yarı balık biçimindeymişler, yılan kılığına
gider, kral Teuthras'a satılır, Telephos ise
girdikleri de olurmuş. Telkhinler Rodos
Arkadya'da bir dağa bırakılır, orada çobanlarca
adasında yaşarmış ve dünyada ne kadar
büyütülür ve dağda kaza ile iki adam öldürür:
deprem, kar, dolu, yağmur gibi afetler varsa,
Bu iki adam kendi dayılarıdır. Telephos
hepsi onların elinden çıkarmış. Tufanı da onlar
Arkadya'dan sürülür. Delphoi tapınağına gidip
önceden bilip haber vermişler. Rodos adasının
tanrı sözcüsünü yoklar, Mysia ya gitmesi
sularına Styks'in sularını kanştırarak toprağın
gerektiği cevabını alır. Mysia'ya gelir, ama
verimsiz olmasına yol açmışlar. Tufandan Dünyanın bütün ırmakları da Okeanos'la
kaçarken biri Lykia'ya gelmiş ve orada, Tethys'ten doğma sayılır. Bir efsaneye göre
Ksanthos ırmağı kenarında Lykialı Apollon'a bir Tethys Zeus'un Kronos'a karşı savaşı sırasında
tapınak kurmuş, derlerdi. Hera'yı yanına almış ve büyütmüştü. Hera İda

Telkhinlerin bazı efsanelerde Kabeirlerle dağında Zeus'u bulup onunla sevişmeyi

karıştırıldığı görülür, o zaman da sanatçı cinler kafasına koyunca, kavga etmiş olan Okeanos'la

olarak gösterilirler: Maden işlemesini bilirler, Tethys'in yanına gitmek üzere olduğunu, onu

tanrı heykelleri ve Poseidon'un yabasını bildirmeye geldiğini ileri sürer (Hera).

yapmışlar. Ama aslında kötü ve yararsız


Teukros.
olduklarından Apollon oklarıyla, ya da Zeus
yıldırımlarıyla onları öldürmüş. Denizde birer (1) Skamandros'la İda dağı nympha'sı
kaya olmuşlar. İdaia'nın oğlu, Troya kral soyunun atası (Tab.
16). Bir efsaneye göre Teukros Troas'ın yerlisi
Tenes. değildir, Ege kıyılarına Girit'ten babası
Skamandros'la birlikte gelmiştir. Anadolu'ya
Tenedos'a (bugün Bozcaada) adını veren
göçmeden önce kehanete başvurmuşlar,
kurucu kahraman. Kyknos'un oğlu sayılır
nereye yerleşmeleri gerektiğini sormuşlar,
(Kyknos). Üvey anası Tenes'i kendisine göz
dikmiş olmakla suçlar. Kyknos da buna inanır tanrı sözcüsü de "yer oğullarının saldırısına

ve Tenes'le kız kardeşini bir sandığa kapatıp nerede uğrarsanız" yanıtını vermiş. Troya
yöresine gelip açıkta yattıkları bir gece
denize atar. Poseidon tanrı gençleri korur ve o
zaman Leukophrys adıyla anılan Tenedos'a farelerin kalkanlarını, yaylannın kirişlerini

çıkarır. Sonraları Kyknos yanlışlığını anlar ve kemirdigini görmüşler, kehanetin gösterdiği


yerin burası olduğunu anlayarak oraya
Tenes'le barışmak üzere Tenedos'a gelir, ama
Tenes babasının gemisini karaya bağlayan yerleşmişler ve Apollon Smintheus'a (fareleri

halatı keser, böylece her türlü ilişkiyi kovan Apollon) bir tapınak kurmuşlar. Teukros

koparmış olur. Akhalar Troya'ya sefer sonraları Dardanos'u konuk eder ve kızı Batieia

yaptıklarında Tenedos'a varınca, Tenes onları ile evlendirip tahtını ona bırakır (Dardanos,
Smintheus).
taşlar, ama Akhilleus'un kargısıyla vurularak
ölür. (2) Telamon'la Hesione'nin oğlu, Aias'ın
kardeşi (Tab. 21). Troya soyundan olduğu
Tereus. halde Teukros agabeysi Alas'la birlikte Akhalar
Bkz. Aedon. safında dövüşür, ordunun en usta okçusudur,
birçok savaşçıyı öldürür. Aias'ın ölümü
Terpsikhore. sırasında Mysia'ya yaptığı bir çapulculuk
Musalardarı biri, dansı ve hafif şiiri seferine çıktığından orada yoktur ve olayları
simgeler (Musalar). önleyemez. Dönüşünde büyük bir umutsuzluğa
kapılıp canına kıymak ister. Dönüşü de uğursuz
Tethys. olur, Salamis'e vardığında babası Telamon
Uranos'la Gaia'nın kızı, dişi Titanlardan Aias'ı getirmedi diye onu adaya almaz (Aias,
sonuncusu (Tab. 1, 2). Denizin verimliliğini Telamon). Kıbrıs'a gider, orada Yeni Salamis
simgeleyen Tethis tanrı Okeanos'la birleşir ve diye bir şehir kurar, Kıbrıs kralının kızıyla
üç bini aşkın dişi varlık doğurur (Tab. 4). evlenir, birçok çocuğu olur, biri Kilikya'da Olbe
kentinin kurucusu genç Aias'tır. üstünmüş, bir theogonia, bir kosmogonia, bir
de titanomakhia yazdığı söylenir. Müzikte de
Teuthras. birçok yenilikler yapmış, ama ölçüyü kaçırıp
Mysia kralı, Telephos efsanesinde sözü Musalarla boy ölçüşmeye kalkışıp
geçer. Krallığı Kaikos (Bakırçay) ırmağının olanaklarından yoksun edilince, lyrasını bir
agzındaymış. Efsanesi de şöyledir: Dağda ırmağa atmış, bir daha da şarkı söylememiş.
avlanırken Teuthras'ın karşısına bir yaban Bazı kaynaklarda Homeros'un bu Thamyris'in
domuzu çıkmış, kendisini öldürmemesi için çömezi olduğu söylenir.
insan sesiyle yalvarmış, vurulduktan sonra da
Artemis Orthosia tapınağına sığınmış. Kutsal Thanatos.
hayvanı öldürdü diye Teuthras cüzam ve bir Ölümü simgeleyen tanrı. Nyks'in çocuğu,
çeşit çılgınlığa çarpılmış, ama sonradan Uyku'nun kardeşidir. Birbirinden ayrılmayan
iyileşmiş. Auge ile Telephos'u Mysia'da Hypnos'la Thanatos yeraltında Tartaros'un
konuklayan odur (Auge, Telephos). derinliklerinde otururlar (Hes. Theog. 755
vd.).
Thalia.
Bitkisel gelişmeyi, doğanın fışkırmasını Thaumas.
dile getiren bu ad: Pontos'Ia Gaia'nın oğlu, Elektra ile evlenir
ve İris'le Harpyaları üretir (Tab. 6).
(1) Musalardan birinin adıdır. Yetki alanı
komedyadır. Apollon'la sevişip Korybantları
Theano.
doğurduğu da anlatılır (Musalar).
Troyalı Antenor'un karısı Theano Athena
(2) Zeus'la Eurynome'nin kızı, Kharitlerin
Tapınağının rahibesidir. Troya kadınları,
biri (Kharitler).
başlarında kraliçe Hekabe olmak üzere,
Athena tanrıçaya parlak bir şal adamaya
Thamyris.
geldiklerinde, Theano onları karşılar ve sunu
İlyada'da adı geçen Trakyalı bir ozan.
yaparken de tanrıçaya yakarır (İl. VI, 298 vd.).
Serüvenini İlyada'da Homeros şöyle anlatır (İl.
Theano'nun Antenor'dan birçok çocukları olur,
II, 594 vd.):
kocasının başka bir karıdan olan oğlunu da
özene bezene yetiştirir. Antenor'la birlikte
Musalar buluşmuşlardı eskiden Dorion'da, Troya'yı ele verdiği anlatılan efsanelerinden
keseceklerdi Trakyalı Thamyris’in şarkısını biridir (Antenor).
Oikhalia'dan gelmişti Thamyris,
kendine güveniyor, övünüyordu, Thebai'ye karşı Yediler.
kalkanlı Zeus 'un kızlarını, Musaları bile Bkz. Amphiaraos, Eteokles, Adrastos.
yenerim diyordu şarkı söylemede.
Onlar da kızdılar, kör ettiler onu,
Theia.
tanrısal şarkıyı aldılar elinden,
Uranos'la Gaia'nın kızı, dişi Titanlardan
çalgı çalmayı unutturdular ona.
biri, Hyperion'la evlenir ve Eos, Helios ve
Selene'yi doğurur (Tab. 4).
Çok yakışıklı diye bilinen bu ozan lyra
çalmakta da, ezgi söylemekte de çok
efsanesi, öyküsü yoktur. Her yerde ve her
Themis. zaman vardır o kadar.
Themis, Uranos'la Gaia'nın kızıdır, yani Ürettiği tanrısal varlıklarla sürdürür
ikinci tanrı kuşağından ve dişi Titanlardandır. etkisini, bu varlıklar da tanrılardan daha güçlü
Hesiodos, Themis'in adını Titanlar arasında oldukları için, ehramın tepesinde oturur
saydıktan sonra, uzun süre ondan söz etmez, gibidir Themis. Adı da koymak, yerleştirmek,
ta ki Olympos tanrıları Titanları yensin ve oturtmak anlamına gelen bir kökten türemiştir
Zeus, Kronos'tan doğma öbür kardeşleriyle (Hora’lar, Moira’lar).
egemenliği paylaşıp yeni düzeni kursunlar.
Ondan sonra da Zeus her kuşaktan tanrıçalarla Theogonia.
birleşme ve üretme yoluna gider. İlk evliliği Yunanlılann en eski ve en önemli
Metis’ledir, onu Athena'ya gebe bırakır. İkinci theogoniası olan Hesiodos'un eseri besbelli ki
evliliği, Titan kızı Themis'ledir. Hesiodos bu doğulu kaynaklara dayanmakta, Fenikeliler
birleşmeyi kısaca şöyle tanımlar (Theog. 901 yoluyla Sümer ve Babil inanç ve efsanelerini
vd.): yansıtmaktadır. Ne var ki bağdaşım tam
olmuştur: Hesiodos'un tanrıların doğuşunu,
Sonra ışık saçan Themisle evlendi Zeus, tanrı soylarının ve kuşaklarının birbirlerini
bu tanrıçadan doğdu Horalar: izleyip gelişmelerini dile getiren yapıtı, Yunan
Eunomia, Dike ve bereketli Eirene, kaynaklı inanç ve efsaneleriyle kaynaşmış ve
ki korurlar insanların ekip biçtiklerini. tutarlı bir bütün haline gelmiştir. Hele
Ve Moiralar, akıllı Zeus 'un çok saydığı Hesiodos'un kurduğu yönetim, Homeros
Klotho, Lakhesis ve Atropos, destanlarında da uygulanan şecere gösterme
ki onlar verir yalnız İnsanlara eğilimiyle tam bir uyum içinde ilkçağın
mutlu ya da mutsuz yaşama paylarını.
sonlarına dek benimsenmiş ve ozanlara olduğu
kadar, hellenistik çağın ve Roma'nın

Peki Themis kimdir? Doğada mevsimlerin, mythograph denilen mythos yazarlarına da

yılların ve sanatların düzenini sağlayan bir örnek olmuştur. Dünyanın yaratılışı için de bir

tanrıça üçlüsüyle canlı varlıkların arasında yorum veren Theogonia, Yunanlıların tek

hayatla ölüm dengesini kurup, kader ipliklerini dinsel kitabı olarak kalmış denebilir, ama şunu

ellerinde tutan ikinci bir tanrıça üçlüsünü da belirtmeli ki, bu gelenek yazma kaynak

doğuran bu güçlü tanrısal varlık kimdir ve neyi olmaktan öte gidememiş, ne tam anlamıyla

simgeler? Themis, kanundur, kuraldır, yasanın dini ve kültü, ne de bambaşka bir yol tutan

ta kendisidir. Ama gelip geçici yasa değil, düşünce akımını etkileyememiştir. O kadar ki,

tanrılar dünyasında da, insanlar dünyasında da Hesiodos'un, çoğu yabancı kaynaklardan aldığı

değişmez, evrensel ve ölümsüz doğa yasasıdır. kimi tanrısal varlıkları Yunan yazını doğa dışı,

Tanrısal yasadır, onun karşıtı insansal yasa ise yaban ve kaba sayarak yadırgamış ve atmıştır.

Nomos'tur. Hesiodos'un Theogonia'sı gene de tek

Themis Olympos'ta yaşar. Tanrıların yaratılış mythos'u olarak ayrıntılarıyla

toplantılarına başkanlık eder, Olympos'taki incelemeye değer.

düzeni de o korur. Homeros da tanır, bilir onu, Her şeyden önce Khaos vardı der Hesiodos,
Hera'yla, Zeus'la konuştuğunu gösterir (Khaos) ama Khaos'un ne olduğunu
İlyada'da. Ama çok söz edilmez Themis'ten, tanımlamaz, hemen Khaos'tan Gaia yani
Toprak'ın çıktığını anlatır ve ne olduğunu tam Rheia ile evlenir ve şu evlatları doğurur:
anlatmadığı bir birleşme ilkesi olarak Eros'u Hestia, Demeter, Hera, Hades, Poseidon ve
yani Sevgi tanrıyı da araya sokar, ama belli ki en sonuncusu Zeus.
Yunan kaynaklı bu varlığı, saydığı öbür
unsurlarla iyice birleştiremediği için
Ama koca Kronos yiyordu ilk çocuklarını
"parthenogenesis" yani kendi kendine
analarının kutsal karnından çıkıp da
doğurma, meydana getirme ilkesine uyarak,
dizleri üstüne oturdukça her biri.
Khaos'tan Erebos'u (yeraltı karanlığı) ve Nyks'i
Korkuyordu Uranos 'un mağrur
(yerüstü karanlığı) yani Gece'yi çıkarır ve şöyle torunlarından biri
der (Theog. 126 vd.): ölümsüzler arasında kral olacak diye.

Toprak bir varlık yarattı kendine eşit: Uranos'la Gaia bunun böyle olacağını
Dört bir yanını saran Uranos, yıldızlı Gök'ü, bildirmişlerdi Kronos'a. Ne var ki Rheia'ya
Mutlu tanrıların sürekli, sağlam yurdunu.
yardım edenler onlardır. Zeus doğar doğmaz
Girit'e kaçırırlar, Kronos'a da bir taş
Gaia sonra kendi kendine yüksek dağları ve yuttururlar. Zeus büyüyünce, babasına bu
Pontos'u, yani denizi yaratır. Sonra da taşla birlikte yuttuğu bütün kardeşlerini de
Uranos'la sevişip üç kuşak dev yaratır: kusturur. Egemenliği ele geçirmek için
Titanlar, Kykloplar ve Hekatonkheirler. hazırlığa girişir, ilk iş Uranos'un yeraltına
kapattığı Yüz Kollu devleri ve Kyklopları
Bu Titanlar tanrıların ikinci kuşağı sayılır,
kurtarmak. Tepegözlerden gök gürlemesini,
birinci kuşak Gaia ile Uranos olmak üzere.
şimşek ve yıldırımı alır, Yüz Kolluların da
Burada Theogonia boyunca hep rastlanacak bir
yardımıyla korkunç bir savaşa girişir.
süreçle karşılaşırız: Bir kuşak kendinden
Titanomakhia denilen bu savaş babasının
sonraki kuşağın doğup gelişmesine izin
kardeşleri Titanlara karşıdır (Devler ve
vermez, çünkü gücünün elinden
Tanrılar Savası). Bu yaman savaşta zaferi
alınacağından, egemenliğinin başka ele,
kazanan Zeus üçüncü kuşağı, yani Olympos
sonraki kuşağa geçeceğinden korkar. Bu
tanrılarının saltanatını kurar.
yüzdendir ki Uranos çocuklarını yok etmeye
uğraşır (Uranos).

Gaia son doğan oğlu Kronos'un eline bir Mutlu tanrılar bitirince bu işlerini,
şereflerini zorla kurtarınca Titanlardan,
tırpan verir ve koca Uranos gece arzudan
uydular Toprak Ana'nın öğütlerine,
yanıp tutuşarak indiği, sardığı zaman Toprağı,
engin bakışlı Zeus'a başvurdular,
pusuda bekleyen Kronos fırlar, tırpanla keser
ölümsüzlerin başına geçmesini,
babasının hayalarını. Denize saçılan sperma Olympos'un kralı olmasını istediler ondan
köpükleriyle kanlardan tanrıça Aphrodite ve ve Zeusgeçip başına tanrıların
Erinysler doğar (Aphrodite, Erinys). Kronos yetki paylarını dağıttı her birine.
egemenliği ele alır, ikinci tanrı kuşağı
birincisini yenmiştir, Hesiodos erkek Titanların
dişi Titanlarla evlenmelerini ve bu Theogonia Zeus'un ve öbür Olympos
evlenmelerden doğan çocukları sayar. tanrılarının evlilikleriyle, çocuklarını saymakla
sona erer.
İkinci kuşağın da dramı vardır. Kronos
kralları kızdırmak için laf ederdi,
Theoklymenos. gelişigüzel,
Argosluları güldürsündü yeter ki,
Melampus soyundan bir kâhin. Odysseia'da
İlyon 'a gelen en çirkin kişiydi o,
sözü geçer: Telemakhos Pylos dönüşünde bu
bacakları çarpık, bir ayağı aksaktı,
kâhini gemisine alır ve İthake'ye konuk olarak
sırtı kambur, göğsü çöküktü içeri,
götürür. Argosludur, ama adam öldürdüğü için
kafası omuzlarının üstünde sivriydi,
sürülür. Theoklymenos kuşların uçuşundan tek tüktü başında saçı.
anlam çıkarır: Odysseus'un yakında geleceğini
ve talipleri öldüreceğini önceden haber verir.
Thersites Agamemnon'a karşı orduda
Theonoe. hemen hemen herkesin düşündüğünü dile
Bir roman kişisi: Kâhin Kalkhas'ın kız getirdiği halde, büyüğe saygısızlık etti diye
kardeşi olarak gösterilir. Günün birinde Odysseus'un hışmına uğrar, tartaklanır (İl. II,
kumsalda oynarken korsanlarca kaçırılır, Karia 257 vd.):
kralına satılır. Babası Thestor onu aramaya
çıkar, gemisi batar, o da Karia kıyılarına çıkar
Bak sana diyeyim, bu dediğim de olacak
ve kralın sarayına köle olur. Theonoe'nin kız
hani,
kardeşi Leukippe de babasının dönmediğini böyle zıpırlık eder görürsem seni bir daha,
görünce erkek kılığına girer ve Karia'ya gelip varsın Odysseus'un omuzları üstünde
aynı saraya rahip olur. Theonoe kız kardeşini durmasın başı,
tanımaz, yakışıklı rahibe gönül verir, ona bana bir daha Telemakhos'un babası
teklifte bulunur. Leukippe hiç yanaşmayınca, demesinler,
Thestos'u onu öldürmekle görevlendirir. tutup anadan doğma etmezsem seni
Thestos da kızını tanımaz, tutuklu olduğu yere çırılçıplak,
ayıp yerlerini örten gömleğini çıkarmazsam
girip kaderinden yakınacak olur. Kız babasına
sırtından,
kendini tanıtır, derken Thestor Theonoe'yi
adamakıllı pataklamazsam seni,
öldürmeye kalkar, kılıcını kınından çıkarırken
göndermezsem tez giden gemilere ağlaya
Theonoe babasını anarak ağlar, hepsi birbirini
ağlaya.
tanırlar. Karia kralı da üçünü birden Böyle dedi, değneğiyle sırtına, omuzlarına
armağanlara boğup yurtlarına geri gönderir. vurdu,
Thersites oldu iki büklüm,
Thersites. gözlerinden yaşlar aktı tane tane.
Troya önündeki Akha ordusunda bir asker Sırtında altın değnekle vurulan yerde
olan Thersites İlyada'da krallar kralı kanlı bir şiş peyda oldu birdenbire.
Diz çöktü, baktı acı acı, sildi yaşlarını,
Agamemnon'a dil uzatmaya yeltenen bir
tatlı bir gülme aldı herkesi.
adamdır (Agamemnon). Destanın yalnız bir
bölümünde adı geçen Thersites şöyle
tanımlanır (İl. II, 212 vd.): Thersites'e Shakespeare'in "Troilus'la
Kressida" dramında da rastlarız. Shakespeare
herhalde yukardaki dizelerden esinlenerek
Yalnız Thersites kopardı yagarayı, konuştu
ileri, geri,
Thersites'i Akha ordusunun soytarısı olarak
o Thersites ki saçmalar dururdu biteviye, canlandırır.
bulunuyordu. Medeia bu gencin tahta göz
Theseus. dikeceğini anlamış, onu şölende zehirlemeyi
Theseus, Dor ırkının büyük kahramanı kararlaştırmıştı, ama Theseus, sofraya
Herakles'in örneği üzerine Atina'da uydurulmuş oturunca etini kesmek için Aigeus'un kılıcını
bir kişidir, efsanesi de Herakles efsanesinin çıkarmış, böylece babası oğlunu tanımış,
motifleriyle bir araya getirilmiş, bu Medeia'yı kovarak Theseus'u bağrına basmıştı.
yakıştırmalara Atina'nın ülkülerini yansıtan Bu arada Aigeus'un kardeşi Pallas'ın elli oğlu
kişisel ve toplumsal bazı temalar eklenmiştir. Theseus'u devirmek için ona pusu kurmuşlar,
Ayrıca Atinalılar Theseus'u efsanelik değil de yiğit de hepsini öldürmüş, bu suçundan
tarihsel bir kişi sayarlardı. "Theseus'suz hiçbir arınmak için de bir yıl Atina'dan uzaklaşmıştı.
şey yoktur" Atina'da özdeyiş olmuştu. Ama Atina bir yıl sonra Theseus'u çağırır,
çünkü Girit kralı Minos'a yedi kızla yedi erkek
Aigeus'la Aithra'nın oğludur (Tab. 24), ama
gönderip onları yem olarak Minotauros'a
asıl babasının Aigeus değil de, tanrı Poseidon
vermek zorundadır. Theseus Atinalı gençlerle
olduğu ileri sürülürdü (Aigeus, Aithra).
birlikte Girit'e gider ve Ariadne, Minotauros
Troizen'de dedesi Pittheus'un yanında büyüyen
maddelerinde anlatıldığı gibi, Atina'yı bu
Theseus Atina kralının oğlu olduğunu
korkunç vergiden kurtarır. Dönüşte Ariadne'yi
bilmiyordu, çünkü Aigeus Aithra'ya çocuğa
kaçırır, ama tanrı Dionysos'un emriyle olacak,
altına sandallarıyla kılıcını sakladığı bir kayayı
Naksos adasında bırakır. Atina'ya yaklaşınca
kaldıracak duruma gelmedikçe kim olduğunu
Aigeus'un dediği gibi beyaz yelkenler açmayı
söylememesini buyurmuştu. Theseus böylece
unutur, geminin kara yelkenle geldiğini gören
büyüyor ve gün geçtikçe güçlenip
kral da oğlunun öldüğünü sanarak kendini
yürekleniyordu. Herakles bir gün Pittheus'un
denize atar.
sarayına gelmiş ve sırtında taşıdığı aslan
postunu yere atmıştı, ortalıkta kim varsa hepsi Girit dönüşü Theseus kral olur ve Attika
korkudan kaçışmış, yalnız Theseus kılıcını ülkesinde yeni ve çok hayırlı bir düzen kurar:
çıkarıp aslanın üstüne yürümüştü. On altı Tanrıça Athena şerefine Panathenaia,
yaşına basınca anası delikanlıyı kayanın önüne Poseidon şerefine de İsthmos şenliklerini
götürmüş, Theseus da koca kayayı kaldırarak düzenler, halkın çıkarlarını gözeten,
babasının altına sakladığı soykaları ortaya zenginlerle soyluların ayrıcalıklarını kısıtlayan
çıkarmıştı. O zaman kral oğlu olduğunu toplumsal yasalar çıkartır. Bir yandan da
ögrenince hemen Atina'ya gitmek üzere yola yiğitliklerini sürdürür: Arkadaşı Lapith kralı
çıkmış, Pittheus kara yolunda bir sürü canavar Peirithoos'la birlikte Argonaut'lar seferine,
ve eşkıya olduğunu bildirerek ona denizden Kalydon avına katılır, Oidipus'u Attika'ya kabul
gitmesini söylediği halde, Theseus gerçekten edip rahatça ölmesini sağlar, bir de Atina'ya
kral oğlu olduğunu Attika halkına göstermek saldıran Amazonlara karşı koyar. Amazonları
İçin kara yolunu seçmiş ve Atina'ya gelmeden püskürtmeden kraliçeleri Antiope'yi kaçırır,
bölgeye korku salan bir sürü dev, azman ve onunla evlenir, Hippolytos adında bir oğlu
vahşi hayvanları bir bir yere sererek şehre olur. Antiope'nin ölümünden sonra Theseus
varmıştı. Kephisos ırmağının sularında döktüğü Phaidra ile evlenir. Phaidra'dan iki oğlu olur:
kanlardan temizlenip arınmış ve Ageus'un Akamas ve Demophon.
karşısına çıkmıştı. Ne var ki o sıralarda kral Peirithoos'la birlikte ölüler ülkesine iner,
Aigeus büyücü Medeia'nın etkisi altında amacı ölüler kraliçesi Persephone'yi kaçırıp
yeryüzüne getirmektir. O Hades ülkesinde iken Thetis denizkızlarına özgü niteliğini kullanarak
Atina'da işler karışır: Soylu sınıflar Theseus'un kılıktan kılığa geçmiş, ama sonunda ona
yaptığı sosyal reformları ortadan kaldırmak varmaya razı olmuş. Peleus'la Thetis'in düğünü
için Dioskurları yardıma çağırırlar, Helene'nin Olympos'ta tanrılar sofrasında kutlanır, mesele
kardeşleri hem Theseus'un kaçırıp Aithra'nın çıkmasın diye kavga tanrıça Eris şölene
yanına bıraktığı kızı geri almak, hem de çağrılmaz, ne var ki altın elmayı masanın
Menestheus'u Atina tahtına çıkarmak için bunu üstüne atmasıyla tanrıçalar arasında güzellik
fırsat bilirler. O sırada Theseus'la Peirithoos yarışmasına yol açar (Eris). Thetis ölümlü
Hades ülkesinde alıkonurlar: Hades'le kocasıyla mutlu olmaz, bu zorlu evlenmede
Persephone'nin sofrasında yemek yerlerken neler çektiğini Hephaistos'a yana yakıla anlatır
oturdukları iskemlelerin üstüne mıhlanırlar. (İl. XIII, 429 vd., Akhilleus). Doğurduğu
Uzun zaman oldukları yerden kalkamazlar, çocukları ölümsüz kılmak için bir bir ateşin
sonunda Herakles Hades'e inip Theseus'u üstüne tutup yaktığını, aynı şeyi oğlu Akhilleus
kurtarır, ama Peirithoos "Unutma sandalyesi" için yaparken Peleus tarafından yakalanıp
denen bu yerden bir daha kalkamaz. Atina'ya kovulduğunu efsaneler anlatır. Bu olay üzerine
dönüşünde Theseus ülkesini karmakarışık bir Thetis Peleus'tan ayrılır ve kız kardeşleriyle
durumda bulur ve orada kalmaktansa Skyros yaşamak üzere denizin dibine dalar. Ama çilesi
adasında kral Lykomedes'in yanına sığınmayı tükenmiş değildir Thetis'in, biricik oğlu
yeğ görür. Ne var ki Lykomedes onu arkadan Akhilleus'un trajik alın yazısı yüzünden sürüp
vurarak öldürür. Atinalılar Theseus'u her gider.
zaman anarlar, onu Marathon savaşında (İ. Ö. İlyada'nın birinci bölümünde Akhilleus
490) gördüklerini ileri sürerlerdi. Agamemnon'la kavga edip barakasına
çekilmeye karar verince, deniz kıyısına gidip
Thespios.
ağlaya ağlaya anasını çağırır (İl. I, 358 vd.):
Thespios Atina kralı Erekhteus'un oğludur.
Attika'dan ayrılıp Boionia yöresinde Thespiai
şehrini kurmuştu. Herakles efsanesinde rol Ulu ana, ta dipte, babasının yanında, onu
oynar: On sekiz yaşındayken yiğit Kithairon duydu,
fırladı kırçıl denizin üstüne bir duman gibi,
aslanını öldürmeden önce onun sarayına
oturdu gözyaşı döken oğlunun önüne,
gelmiş, Thespios da Herakles'in her gece elli
eliyle okşadı onu, konuştu, diller döktü:
kızlarından biriyle yatmasını sağlamıştı
"Ne diye ağlarsın, oğul, yüreğine giren acı
(Herakles)
ne?
Derdini anlat bana, ben de bileyim".
Thetis.
Thetis deniz ihtiyarı Nereus'la Doris'ten
doğmuş elli Neteus kızlarının en ünlüsüdür Akhilleus uğradığı haksızlığın öcünü Zeus
(Tab. 6). Hera'nın yetiştirdiği Thetis'e alsın ister, bunun için de anası Thetis'i
tanrılardan Poseidon da, Zeus da gönül Olympos'a gönderir: Baştanrıya yaptığı
vermişler, ama onun doğuracağı oğlun iyilikleri kendisine hatırlatacak, bunun
babasından daha güçlü olacağını öğrendikten karşılığında oğlu savaşa katılmadıkça
sonra güzel denizkızından el çekmişler ve onu Akhaların yenilmesini elde edecektir. Thetis
bir ölümlüyle evlendirmeye karar vermişler. gerçekten de Zeus'a büyük bir hizmette
Koca olarak seçtikleri Peleus'a varmamak için bulunmuştur: Günün birinde Hera, Poseidon
ve Athena baştanrı Zeus'a karşı ayaklanacak
olmuşlar, zincire vurmuşlar Kronos oğlunu, Thrasymedes.
ama Thetis yüz kollu devlerden Briareus'u Pylos kralı Nestor'un iki oğlundan biri.
getirmiş, çözdürmüş ona Zeus'un zincirlerini. Kardeşi Antilokhos'la birlikte Troya savaşına
Bu yüzdendir ki baş-tanrı Thetis'i yanında katılır, Antilokhos Memnon'un elinden ölünce,
yalvarır görünce, hayır diyemez, söz verir ve onunla çarpışır. Troya atına giren Akha
sözünü de Hera'nın çığlıklarına, kıskançlık yiğitlerindendir, babası Nestor'la yurduna
gösterilerine karşın tutar. Gümüş ayaklı döner.
tanrıça Hephaistos'a da böyle bir yardımda
bulunmuştur: Hera'nın çirkin diye Olympos'tan Thyades.
aşağıya attığı ünlü topalı Thetis'le kardeşi Bkz. Bakkhalar.
Eurynome almışlar, Okeanos ırmağının bir
mağarasında dokuz yıl saklamışlardı Thyestes.
(Hephaistos). Bu şükran borcunu ödemek Bkz. Atreus, Aigisthos.
içindir ki Hepaistos Akhilleus'a göz kamaştırıcı
silahlar yapar. Thetis'in ana yüreği Troya Tiphys.
savaşı boyunca kanar, oğlunun kaderini
Argo gemisinin dümencisi. Maryandyn'Ier
değiştirmek için boşuna uğraşır durur. Ana-
ülkesinde ölür (Argonaut'lar).
ogul arasındaki buluşmalar İlyada'nın en
dokunaklı sahnelerindendir. Nereus kızlarıyla
Titanlar.
birlikte kırçıl denizden çıkması ve dalması
Uranos'la Gaia'dan doğan altı erkek evlada
denizkızlarının yaşamını olanca renkleriyle
Titan, altı kız evlada da Titanides denir (Tab.
serer gözlerimizin önüne (Nereus).
1-4). Titan dev anlamına gelir. Hesiodos Titan
sözcüğünde çifte bir etimoloji gösterir:
Thoas.
Uzatmak, yayılmak anlamına gelen "titainein"
(1) Lemnos kralı, Hypsipyle'nin babası.
ve öç anlamına gelen "tisis" (Theog. 207) ama
Dionysos'la Ariadne'nin oğlu sayılır. Lemnos
Titanlar Kykloplar ve Hekatonkheirler gibi
kadınları adadaki bütün erkekleri öldürünce
doğa dışı, azman yaratıklar değildir.
Thoas'ın kızı Hypsipyle'nin eliyle nasıl
kurtarıldığı hakkında Hypsipyle, Argonaut'lar Erkek Titanlar şunlardır: Okeanos, Koios,
maddelerine bakınız. Krios, Hyperion, İapetos ve Kronos.

(2) Tauris kralı Thoas bir efsaneye göre Dişi Titanlar da, Theia, Rheia, Themis,
yukarda adı geçen Lemnos kralının aynıdır. Phoibe ve Mnemosyne'dir.
Lemnos'tan kaçtıktan sonra Karadeniz'e Zeus'la birleşen Themis ve Mnemosyne
Tauris'e sığınmış ve Tauris'li Artemis kültünü dışında, öbür Titanlar ve Titanidler aralarında
kurarak rahibesi olan İphigeneia eliyle gelen evlenirler. Hesiodos Theogonia'nın büyük bir
yabancıları tanrıçaya kurban edermiş. bölümünü bu Titanlardan doğan yaratıkları
Orestes'le Pylades İphigeneia'yı kaçırınca saymaya ayırır.
Thoas onları kovalarmış ve bu kovalama
Okeanos kendi gibi bir deniz tanrıçası olan
sırasında öldürülmüş (İphigeneia, Orestes).
Tethys'le evlenip Okeanos kızlarını meydana
getirirler. Hesiodos bunların üç bin olduğunu
söyler ve başta Styks olmak üzere Asia,
Elektra, Doris, Eurynome, Dione, Kalypso gibi bir
bazılarının adlarını sayar. türlü,
çünkü Leto 'ya saldırmıştı, Zeus'un ulu
Koios Phoibe ile birleşir, Asteria ve Leto'yu
karısına.
meydana getirirler. Kendileri de çocukları da
parlaklığı simgeleyen göksel varlıklardır. Leto
Zeus'la birleşip Apollon'la Artemis'i doğurur. Başka bir anlatıma göre bu azgın devi
cezalandıran Zeus değil, Leto'nun çocukları
Krios, Pontos'un kızlarından Eurybie ile
Apollon'la Artemis'tir.
evlenir. Çocukları, Astraios, Pallas ve
Perses'tir.
Tlepolemos.
Hyperion'la Theia'nın birleşmesinden Eos
İlyada'da sözü geçen Tlepolemos
(Şafak), Helios (Güneş) ve Selene (Ay)
Herakles'in oğullarından biridir. Troya savaşına
meydana gelir.
Rodos'tan gelme gemilerle katılır. Rodos'a
İapetos, Okeanos kızı Asia (ya da Klymene) göçmesinin nedeni de şudur: Babalarının
ile evlenir, çocukları Atlas, Prometheus, ölümünden sonra Herakles oğulları
Epimetheus ve Menoitios'tur. Eurystheus'un hışmına uğrayıp Peloponez'e bir
türlü yerleşemeyince, Tlepolemos büyük
Titanomakhia. amcası Likymnios'la birlikte Argos'a çağrılır ve
Bkz. Devler ve Tanrılar Savası. orada kalma izni alır, ama Likymnios'la
arasında çıkan bir kavgada amcasını öldürür.
Tithonos. Bunun kaza ile olduğu, Tlepolemos'un bir
Troya kralı Laomedon'un oğlu, Priamos'un öküzü, ya da bir köleyi vurmak için kaldırdığı
ağabeysi Tithonos çok yakışıklı bir gençmiş. sopayı istemeyerek amcasının başına indirdiği
Şafak tanrıça onu kaçırıp sarayına söylenir. Her ne hal ise Tlepolemos Argos'ta
yerleştirmiş. Memnon'la Emathion adında iki kalamaz, Rodos'a göçer ve orada Lindos,
oğulları olmuş. Eos'un sevgilisine ölümsüzlüğü İalysos'la Kameiros diye üç şehir kurar.
verdiği halde sürekli gençliği bağışlamayı
unutmasından dolayı Tithonos'un ihtiyarlıktan Tmolos.
büzülüp büzülüp bir çekirge haline gelmesi Lydia dağı Tmolos (Bozdağ) Dionysos
hakkında Eos maddesine bakınız. dininin kaynağı olarak gösterilir. Ayrıca kraliçe
Omphale'nin kocasına verilen addır. Tmolos
Tityos. adlı başka bir Lydia kralından da söz edilir:
Dev Tityos'u yeraltı ülkesinde gören Ares'in oğlu olan bu kral Artemis'in
Odysseus şöyle anlatır (Od. XI, 576 vd.): arkadaşlarından birine saygısızlık etmiş,
tanrıça da üstüne azgın bir boğa salmış, onu
öldürtmüş. Oğlu ölüsünü Bozdağ'a gömmüş, bu
Tityos'u gördüm sonra da, çok şanlı yüzden dağa Tmolos adı verilmiş.
Toprağın oğlunu,
toprağa uzanmış, dokuz dönüm yer
Triopas.
kaplamıştı toprakta,
iki akbaba, konmuş iki yanma, Triopas ya da Triops çeşitli kaynaklı
bağrını deşip didikliyorlardı ciğerini, efsanelerde adı geçen bir kişidir. Aiolos, ya da
ama o, elleriyle kovamıyordu akbabaları Poseidon'un oğlu sayılır, Helios tanrıyla
Rhodos'un oğullarının biri de Triopas adıyla efsanelerde ayrılık vardır: İlyada'da arabayla
anılır (Heliosoğulları). Triopas Knidos şehrini savaşırken öldürüldüğü söylenir, başka bir
kuran kahramandır. anlatıma göre Akhilleus onu çeşmede atlarına
su içirirken arkadan vurmuş, ya da kardeşi
Triptolemos. Polyksene ile birlikte kurban edilmiş. Geç bir
Demeter efsanesinde rol oynayan Eleusisli efsane Akhilleus'un bu güzel delikanlıya
kahramandır (Demeter). tutulduğunu, Troilos isteklerine boyun
eğmeyince sığındığı Tymbraios Apollon'un
Tritogeneia. tapınağında kargısıyla yere serdiğini anlatır.
Bkz. Athena. Troilos ve uydurma bir kişi olan Kressida
Shakespeare'in bir oyununun baş kişileridir.
Triton.
Poseidon'la Aınphitrite'nin oğlu. Hesiodos Trophonios.
bu deniz tanrısını şöyle tanımlar (Theog. 930 Bkz. Agamedes.
vd.):
Tros.
Troya kral soyunun atalarından biri,
Toprağı sarsıp gümbürdeten Poseidon Troya'ya adını veren kurucu kahraman (Tab.
Amphltrite tanrıçayla evlendi
16). Efsanede bir rol oynamaz.
ve onların sevişmelerinden
büyük Titan doğdu, gücü kuvveti sonsuz,
Tufan.
o Triton ki dalgaların dibinde
anasının ve soylu babasının yanında Yunan mythos'unun Tufan efsanesi Behçet
altından bir sarayda oturur Necatigil'in "Mitologya"sında şöyle anlatılır:
korkular saçarak çevreye.
"Zeus gün geçtikçe daha günahkâr olan
insanları bir tufanla yok etmeye karar

Triton efsanelerde büyük bir rol oynamaz. vermişti. Bu tufandan sadece Deukalion'la

Argonaut'lara Akdeniz'e çıkmanın yolunu karısı Pyrrha kurtuldular. Çünkü Deukalion'un

gösterdiği söylenir. Birçok kaynaklarda babası Prometheus, oğluna bir tekne

Libya'da Tritonis gölünde oturduğu, Pallas adlı yapmasını öğütlemişti. Karı-koca, bindikleri

bir kızı olduğu, bu kızın tanrıça Athena'nın bu teknede dokuzuncu gün Parnassos dağına

efsanesinde rol oynadığı belirtilir. Triton kimi ayak bastılar. Zeus'tan yeni insanlar

zaman bir tanrıya değil de, birçok deniz yaratmasını dilediler. Zeus onlara, 'Ananın

yaratığına verilen ad olur. Poseidon tanrının kemikleri'ni arkalarına atmalarını buyurdu.

alayında yer alır ve çokluk belden yukarı Prometheus'un açıklaması üzerine

insan, belden aşağı balık olarak imgelendirilir. Deukalion'la Pyrrha, toprağın taşlarını
arkalarına attılar. Böylece Deukalion'un
Troilos. arttığı taşlardan erkekler, Pyrrha'nın
attıklarından da kadınlar olmak üzere yeni bir
Priamos'la Hekabe'nin en küçük oğlu (Tab.
insan soyu türedi.
16). Troilos yirmi yaşını bulursa Troya'nın
alınamayacağı üstüne bir fal varmış. Akhilleus Pyrrha, yeryüzünün ilk kadını Pandora'nın
Troilos'u daha bu yaşa basmadan öldürmüş. kızıdır".
Nerede ve nasıl öldürdüğü konusunda Hesiodos Theogonia'da Pandora'ya çok
Önem verdiği halde Tufan efsanesine hiç unutturan çok yaygın bir tanrıça oldu.
değinmez. Caesar'ın kendi Tykhe'sine olan güveni
meşhurdur. Bu güven, onu sonunda bütün
Turnus. ikazları hiçe sayarak mahvolmaya götürdü.
Rutullerin kralı, Aeneas İtalya'ya gelince Tebdil giymiş olarak, bir balıkçı kayığında
onunla hem siyasal, hem de kişisel nedenlerle Dyrrhachium'dan İtalya'ya geçmek isterken,
çarpışır ve Troyalı kahramanın elinden can kayıkçının fırtınadan çekinmesi üzerine, ona
verir (Aeneas). şöyle bağırmıştı: 'Durma, sen Caesar'ı ve
Caesar'ın Tykhe'sini götürüyorsun!'. Tanrıça
Tydeus. Tykhe, resimlerde çok yer alır. Elinde bereket
Oineus'un oğlu, Aitolia kralı Tydeus boynuzu yahut bir gemi dümeniyle veya
Diomedes'in babasıdır .(Tab. 23). İtalya'da yuvarlanan bir küre üzerinde kanatlı olarak
taşkın canlı diye nitelenir, Diomedes'i tutan tasvir edilir. Yunanlılar şansın açık olsun
Athena tanrıça ona savaşta güç vermek için yerine 'Agathe Tykhe' (İyi Tykhe ile!) deyimini
göğsüne babasının sarsılmaz gücünü kullanırlardı.
koyduğunu söyler (İl. V, 125). Gençliğinde İtalya'da Latium bölgesinde eski bir kültü
adam öldüren Tydeus Argos kralı Adrastos'un olan şans, baht tanrıçası Fortuna, İsa'dan önce
yanına sığınır. Adrastos onu sındırır ve kızı birinci yüzyıldan sonra Yunanlıların
Deipyle ile evlendirir (Adrastos). Onunla Tykhe'siyle özleştirildi, Tykhe'nin Latince adı
birlikte Thebai'ye karşı yediler seferine katılır. oldu".
Bu savaşta Thebai'nin en güçlü
savunucularından Melanippos'la karşılaşır, Tyndareos.
düşmanı onu karnından vurur, ama Tydeus da Sparta kralı Tyndareos Leda'nın kocası ve
onu öldürür. Athena can çekişen Tydeus'a Helene, Klytaimestra ile Dioskurların ölümlü
ölümsüzlük vermek üzeredir ki, Amphiaraos babasıdır (Tab. 12). Gençliğinde Sparta'dan
Tydeus'un onu savaşa sürüklemesinin öcünü sürülür, Aitolia kralı Thestios'un yanına sığınır,
almak için Melanippos'un kesik kafasını ona kızı Leda'yı aldıktan sonra Herakles'in
getirir, azgın yiğit de düşmanının beynini yardımıyla krallığını geri alır. Helene'nin çok
sömürmekten kendini alamaz. Bu vahşi sayıda talipleri arasında seçmek için
eylemden tiksinen tanrıça Athena Tydeus'a Odysseus'un önerisine uyar ve kızını
ölümsüzlük bahşetmekten vazgeçer, Tydeus da Menelaos'a verir (Helene). Tyndareos'un ölümü
savaş meydanında ölür (Amphiaraos, Deipyle). üstüne kaynaklar birbirini tutmaz, tanrı
Asklepios'un onu ölümsüzleştirdiği söylenirdi.
Tykhe.
Tykhe Okeanos kızlarından biridir. Latince Typhon.
adı Fortuna olan bu tanrıça Behçet Necatigil'in Adı İlyada'da Typheus diye geçen Typhon
"Mitologya"sında şöyle tanımlanır: Khrysaor'la Kallirhoe'nin oğludur, Kkhidna ile
"Uygun kader, şans, umulmayan başarı birleşerek Orthos, Kerberos, Khimaira ve
tanrıçası, Homeros'un eserlerinde görülmez, Hydra gibi azmanlar üretir (Tab. 6). Hesiodos
en eski şairler içinde onun en güzel tasviri Theogonia’nın başlangıcında Typhon için bu
Pindaros'tadır (Olymp. Ode, XII). Hellenismus soy ağacını verdikten sonra, sonradan
devrinde Tykhe, bütün öteki tanrıları eklenmiş bir parçada onu yanardağ tanrısı
olarak çarpıcı renklerle tanımlar: Titanlar Yediği kamçıyla duraklayan Typhon
gökten kovulduktan sonra Gaia Tartaros'la son yıkıldı yere, kolu, kanadı kırılarak
bir kez birleşip Typhon'u doğurmuş (Theog. ve toprak inledi inim inim.

825 vd.): Bir alev fışkırdı yıldırım yiyen devden,


yükseldi sarp, kara vadilerinden yukarı
dibine düştüğü Etna dağının.
Zor İşler İçin yaratılmıştır kolları,
ayaklan yorulmak bilmez bu yaman
tanrının,
Tyro.
yüz yılan başı yükselir omuzlarından
Salmoneus'la Alkidike'nin kızı (Tab. 23).
çıkarıp korkunç kara dillerini,
bu ejder kafalarındaki gözlerde Tyro bir ırmak tanrıya aşıkmış, her gün
ateş alev saçar kara kaşları altından. kıyılarına gider, ağlarmış, günün birinde tanrı
Poseidon ırmaktan çıkıp onunla birleşmiş. Tyro
ikiz çocukları doğurmuş: Pelias'la Neleus. Ama
Zeus bu azmanı da alt etmek gerektiğini bunları dağa bırakmış. İkizleri büyüyünce
anlar ve onu öldürmeye kalkışır; bir Salmoneus'un karısı Sidero'dan eziyet gören
gümbürtüdür kopar doğada: Tyro'yu kurtarmaya gelirler. Tyro bundan sonra
amcası Kretheus'la evlenir ve Aison'u doğurur
(Neleus, Pelias, Aison).
Bir yangın sardı menekşe rengi suları.
Bir yandan gök gürültüsü ve şimşekler,
Bir yandan ejderhanın saldığı alevler, Tyrrhenos.
kaynıyordu yer, gök, deniz baştan başa, Tyrrhenoi diye anılan Etrüsklerin atası.
bir depremdir başlıyordu, önü alınmaz, Lydialı bir önder sayılan Tyrrhenos kimi
ürpertiler içindeydi Hades bile... kaynakta Herakles'le Omphale'nin, kiminde de
Zeus toparlayıp var gücünü, hışmını, Telephos'un oğlu ve Tarkhon'un kardeşi olarak
yakalayıp şimşeklerini, yıldırımlarını gösterilir. Troya savaşından sonra Ege
dikildi Olympos'un başına ve vurdu!
kıyılarında kıtlık baş göstermiş, Tyrrhenos da
Birden ateşe boğdu, çepeçevre,
halkından bir bölük alıp İtalya'ya göçmüş.
korkunç canavarın inanılmaz başlarını.
U-V
Evlerde ocağı koruyan Çok eski bir Roma
Ulixes.
tannçası. Sonradan Yunan pantheon'unun
Odysseus'un Latince adı. Odysseus Hestia'sıyla bir tutulmuş, ama Roma'da her
maddesine bakınız. zaman ayrı bir saygı görmüştür. Vesta'nın
tapımına bakan Vestales rahibeleri Roma'nın
Urania. en iyi aile kızları arasından seçilir, ömür boyu
Musalardan biri. Adından da anlaşıldığı gibi kız kalmaya ant içer ve devletin başrahibi
gök bilimini simgeler (Musalar). Pontifex Maximus yönetiminde devlet ocağının
ateşini yanar tutmakla görevliydiler. Roma'nın
Uranos. kurucuları Romulus'la Remus'un bir Vesta
Gök'e kosmik varlık ve ilk tanrı kuşağı rahibesinden doğma oldukları, Vesta tapımının
arasında erkek ve baba tanrı olarak verilen Romulus tarafından Roma'ya sokulduğu ileri
ad. Uranos Gaia ile birleşerek birçok tanrısal sürülürse de, Vesta tapınağının en eski
varlıklar türetir, bunları doğar doğmaz zamanlarda Palatinus'un, yani ilk Roma
Toprak'ın bağrına tıkaması, oğlu Kronos'un surlarının dışında bulunması, tipik Latium
elinden hayalarının kesilmesi ve bu olay evleri gibi yuvarlak bir ilişkisi olmadığını
üzerine egemenliğin ikinci tanrı kuşağına gösterir. Vesta'ya özgü hayvan olarak eşek
geçmesi Gaia, Aphrodite, Theogonia ve gösterilir ve Vesta bayramı olan Vestalia
Kronos maddelerinde anlatılmıştır (Tab. 1-4). (haziran ortasında) şenliklerinde eşekler
başlarında çiçek çelenkleriyle bayram
Uyku. alayında gezdirilirdi. Bu özellik sonradan
Bkz. Hypnos. uydurulmuş tutarsız bir efsaneyle açıklanmak
istenmiş, tanrı Priapos'la Vesta arasında bir
Venüs. ilişki kurulmuştur (Priapos).
Çok eski bir Latin tanrıçasının adıdır.
Meyve bahçelerinin koruyucusu olarak saygı Vulcanus.
gören Venüs sonradan Yunan etkisi altında Sonradan Yunan tanrısı Hephaistos'la bir
Aphrodite ile bir tutulmuştur. Aeneas'ın anası tutulan eski Roma tanrısı. Tapımını, Roma'ya
sayılan Venüs İmparatorluk çağında Gens Etrüskler getirmiş. Volcanalia denilen
İulia'nın atası sayılmıştır (Aeneas). bayramlarında tanrıya sunu olarak ateşe küçük
balıklar ve başka hayvanlar atılırdı, buna
Vesper. karşılık insanların hayatları korunmuş olurdu.
Akşam yıldızının Latincesl (Hesperos). Hiçbir efsanesi yoktur.

Vesta.
Y
gelişinde bu İsa dininde bir şeyler var diye
Yalvarılar (Litai). düşünmeye başlamışlar. Hem yalnız Paulus
Ate, gaflet tanrıçasının suç işlemeye ittiği değil, Yuhanna da gelmemiş miydi, İsa'nın
kişiyi suçundan arındırmak, kurtarmak için anası dediği bir kadıncağızı getirip
Zeus'un kızları Litai adlı tanrıçalar araya yerleştirmemiş miydi Lysimakhos surlarının
girerler. İlyada'dan alınmış aşağıdaki parçada ötesinde pınarların yemyeşil çağladığı bir
Litai "Yalvarılar", Ate "Suç" diye çevrilmiştir yamaca? Oldum olası tanrı anaları görmüştür
(il. IX, 502 vd.): Efesliler, şehrin kurucusu Amazon tanrıçaydı,
ulu Artemis'ten doğmuştu yeryüzüne ne kadar
canlı, ne kadar bitki varsa. Ama Artemls
Gün olur yanılır, suç işlerler insanlar, papazları para babası olmuşlar, habire
güzel adaklar, sunularla yalvarırlar,
yığıyorlardı altınları tanrıçanın sütundan bir
kurban yağlarıyla yumuşatırlar tanrıları.
ormanla çevrili tapınağına, fakir fukarayı hiç
Ulu Zeus 'un kızlarıdır Yalvarılar,
sokmuyorlardı içeriye; banka olmuştu orası.
topal, yüzleri buruşuk, gözleri şaşı,
koşarlar Suç 'un arkasından dertli dertli, Yoksulların koruyucusu İsa'dan yanaydı bu yedi
ama güçlüdür, çevik ayaklıdır Suç, genç, ama Hıristiyan olduklarını
Yalvarılardan çok önde koşar, söyleyemiyorlardı açık açık, çünkü devlet
insanlara kötülük ede ede dolaşır denizaşırı göçmüş, Roma denilen şehre
yeryüzünü, yerleşmişti. Roma'nın zorbası Decius puta
Yalvarılarsa yetişir, kötülüğü düzeltmeye tapmayan kim varsa kafasını uçurtuyordu
kalkarlar. Efes'te. İsa'ya tapan bu yedi genç de Panayır
Dinlerler kendilerine saygı gösterenleri, dağının dibine dek inen bir mağara bulmuşlar,
onlara yardım ederler canla başla.
oraya sığınmışlardı. Mağara kapısına Kıtmir'i
Kulak asmayan olursa, yalvarırlar Zeus'a,
bekçi dikmişlerdi. Bir gece derin derin
Suç takılsın ona, ettiğini bulsun derler.
uyuyorlarmış ki, Decius'un polisleri gelip
mağarayı koca kayalarla örtmüşler. Yedi genç
(Ate, Erinysler). aldırmamışlar karanlığa, uyuyorlarmış nasıl
olsa. Aylar, yıllar, yüzyıllar geçmiş, yedi genç
Yedi Uyurlar. uyuyor, Kıtmir de uyuyormuş. Bir sabah incir
Efes kazılarını dolaşıp da Yedi Uyurlar ağaçlarının altında keçilerini otlatan bir çoban
mağarasına uğramamak günahtır. Hiçbir yer mağaranın önündeki kayanın biraz kaydığını
insanın ruhuna bu kadar derinden seslenmez görmüş, var gücüyle yaslanmış kayaya, onu
Efes'te. Kızgın güneşin altında balla kabaran biraz oynatmış, derken mağaranın içine bir
incir ağaçları bile masal anlatır insana. güneş ışını sızmış. Kıtmir uyanmış, havlamış,
Yedi Uyurlar da uyanmışlar ve bakmışlar ki
Çok eski zamanlarda İsa'ya âşık yedi genç
yiyecek bir şey yok. Git, demişler Mernuş'a,
bir mağaraya kapanmışlar Efes'te: Yemliha,
fırından bir ekmek al. Eline bir bakır para da
Mislina, Mürselina, Mernuş, Tebernuş,
vermişler. Mernuş çıkmış, Panayır dağını
Sazenuş, Kefeştatayuş’muş adları, bir de
kıvrılıp Mermer caddeye iniyormuş ki,
köpekçikleri varmış: Kıtmir. Ne yapsınlar ki
kaldırımların üstünde haçlar görmüş. Uyku
barınamamışlardı koca şehirde; yıllar geçmiş,
sersemi olduğundan pek aldırmamış, başı öne
bir zamanlar Paulus'un vaazlarına kulak
eğik yürümeye de alışıkmış öteden beri. Pazar
asmayan Efesliler, güçlü hatibin şehre ikinci
yerine gelip dükkâna girince, parayı uzatmış,
bir ekmek almış. Fırıncı parayı elinde evirmiş, omuzlarından sarkan, korkunç,
çevirmiş, Mernuş'un yüzüne bakmış ve "Hırsız!" ve elli başı güçlü omuzlarının üstünde.
diye basmış çığlığı! Koşuşmuşlar, sımsıkı Korkunçtu koca bedenlerinin amansız

yakalamışlar Mernuş'u: "Kalpazan!", "Nerede gücü.

basmış bunu?", "Mağaradan geldi", "Hırsız


yatağı orası!". Mernuş şaşkına dönmüştü. Uranos öbür oğulları gibi bunlardan da
Neyse ki uyanık bir polis paraya daha yakından kuşkulanıp, kapatır Yüz Kolluları yerin dibine,
bakacak olmuş: "Decius. Ha bildim, devletlu ne var ki Zeus ve Olympos tanrıları bu azman
imparatorumuzun dedesiydi, "Yok canım, yaratıkları Titanlara karşı savaşlarında ortak
Theodosius'un dedesi de Theodosius'tu". Bir olarak kullanmayı akıl eder ve çıkarırlar
tartışmadır gitmiş, kavgaya son vermek için Hekatonkheirleri yeraltından. Devlerle tanrılar
almışlar Mernuş'u Yuhanna kilisesine arasındaki savaş da o zaman kızışır.
götürmüşler. Oradan başpapazla birlikte Olymposluların zaferiyle sonuçlanan bu
mağaraya, iş anlaşılmış, başpapaz da fetvayı savaşın son bölümünü şöyle anlatır Hesiodos
vermiş: Bu bir mucizeydi, ama Ruhülkudüs'ün (Theog. 713 vd.):
yapamayacagı mucize yoktu. O arada
imparator İkinci Theodosius nasıl haber
almışsa almış, Bizans'tan Efes'e koşagelmiş, Ama ön saftaki Kottos, Briareus, Gyes,
takdis etmiş Yemliha'yı, Mislina'yı, savaşa doymayan bu yüz kollu devler
Mürselina'yı, Mernuş'u, Tebernuş'u, Sazenuş'u azdırdılar yeni baştan savaşı:
Üç yüz taş birden fırladı
ve Kefeştatayuş'u, Kıtmir'i de okşamış. Sonra
bu devlerin güçlü kollarından,
Efesli yedi gençle sadık köpekleri yine uykuya
kapkara saldırılarla ezdiler Titanları,
dalmışlar ve o gün bugün bir daha
yol yol toprağın altına tıktılar onları,
uyanmamışlar.
vurdular zincire yendiklerini
ve gökler ne kadar uzaksa topraktan
Yüz Kollular. toprağın o kadar altına gömdüler onları.
Yunanca Hekatonkheires diye anılan yüz
kollu devleri Hesiodos şöyle tanımlar (Theog.
147 vd.): Yüz Kolluları da Zeus Tartaros'a kapatılan
Titanlara bekçi olarak diker:

Başka oğulları da oldu Gaia ile Uranos'un,


üç yaman oğul ki korkuyla anılır adları: Durur orada sadık birer bekçi gibi
Kottos, Briareus, Gyes, başı göklerde Gyes, Kottos ve coşkun yürekli Briareus.
çocuklar.
Her birinin yüz kolu vardı
Z
harfiyle yazılırdı) Yunancada zeu- ve di-
Zagreus. olarak iki biçimde belirir. Nitekim çekiminde
Zagreus Orpheus gizemlerinde adı geçen de bu çifte kökenlik görülür: Nom. Zeus (özne
bir tanrıdır. İlk Dionysos sayılır. Zeus Onu hali); Voc. Zeu! (ey Zeus!); Gen. Dios
üretmek için bir yılan biçimine girip yeraltı (Zeus'un); Dat. Dii (Zeus'a); Acc. Dia (Zeus'u).
tannrıçası Persephone ile birleşmiş. Sanskritçede, Pers ve İtalya uluslarının
Doğdoğduktan sonra da Hera'nın hışmına dillerinde, sonradan da Latince ve Latinceden
uğramasın diye onu Apollon'la Kuretlere gelme dillerde bu kök zeu-, dyeu-dieu-, diu-
vermiş. Onlar de Zagreus'u Parnassos dağının diye belirir; örneğin eski Hintçe Devas, die,
ormanlarında saklamışlar. Ama Hera saklandığı diewas; Latincede Iupiter (ya da İuppiter)
yeri bulmuş ve Titanları genç tannyı Zeus Baba anlamına gelen Diespiter'den; ama
kaçırmakla görevlendirmiş. Zagreus Titanlann bunun gen. hali Iovis (İupiter'in); aynı kuruluş
elinden kurtulmak için biçimden biçime eski Hintçede Dyaus-pıta, Gök Baba; gene
girmiş, bir ara bir boğa olmuş, devler de Latincede deus (tanrı), dea (tanrıça), divus ile
boğayı boynuzlarından yakalayarak divinus (tanrısal), Fransızca dieu (tanrı), divin
parçalamışlar, etlerini çig çiğ ya da kızartarak (tanrısal), devin (tanrı sözcüsü). Zeus'tan
yemişler, Pallas Athena Zagreus'un yalnız gelme, tanrısal anlamına gelen dios sıfatı
yüreğini kurtarabilmiş. Apollon kemiklerini Yunancada da vardır, nitekim Zeus'un oğlu ve
Delphoi'de gömdüğü halde, Zeus da oğlunun Zeus'un baldırından çıktığı anlatılan şarap
daha atmakta olan yüreğini ya kendi tanrı Dionysos'un adı da aynı köktendir. Dios
gövdesine almış, ya da Semele'ye yutturmuş. sıfatını Homeros özellikle dia theaon
Zagreus bir süre sonra da İkinci kez dünyaya deyiminde kullanır; "tanrıçaların tanrısalı, ulu,
gelmiş. yüce tanrıça" anlamına gelen bu deyim, ne
tuhaf ki Homeros destanlarında en büyük
Zephyros. Olympos tanrıçaları için değil, Thetis,
Astraios'la Şafak tanrıça Eos'un oğlu, batı Kalypso, Kirke gibi, çoğu Olympos dışında
yeli (Tab. 8; Rüzgârlar). yaşayan yan tanrıçalar için kullanılmaktadır,

b) Anlamı. Birçok ad ve sözcük türeten


Zethos. div- kökeninin anlamına gelince, ilkel insan
Bkz. Amphion. bununla göğün parlaklığını, ışıltılı aydınlığını
dile getirmek istemiş olsa gerek. Tanrıların
Zeus. tanrısı Zeus gerçekten de göktür, gök tanrıdır,
Tanrıların tanrısı, tanrıların babası, gökle ilgili doğal güçlerin hepsini kişilendiren
büyüğüdür Zeus. Bu yetkiyi nasıl elde ettiğini varlıktır. Işık, aydınlık, bulut, gök gürlemesi,
anlatmadan önce, adının kökeni ve anlamı şimşek ve yıldırım Zeus'un egemenliği
üstünde duralım-. altındadır, ne var ki Yunan insanının evren ve
tanrı görüşü bize dil yapıtlarıyla aktarıldığı
I. ADI.
çağlarda doğal güçler olduğu gibi değil, insan
a) Kökeni. Hint-Avrupa dillerinin hemen biçiminde birer simge olarak
hepsinde görülen bir kökten üremedir Zeus canlandırılmaktadır, yani Zeus daha ilkel bir
adı. Bu sözcüğün kaynağında olan diu- kökü (ki evren görüşünde Uranos, Gök Tanrı diye
aslında V ile değil de, en eski Yunancada adlandırılan doğanın kendisi değil, doğayı
bulunup, sonraları alfabeden silinen 'digamma' insan düzenine benzer bir düzene sokup,
yönetimini ele alan bir insan tanrıdır. Yunan kullanılan Kronosoglu, öteki de Olymposludur.
mythos'unda Uranos'tan Zeus'a dek olan evrim Bu ikincisi tanrının yüksek dağlarda konut
ve gelişimin nasıl düşünülüp dile getirildiğini kurduğu -Hellenler göğü simgeleyen tanrıyı
dünyanın yaratılış efsanesini incelerken bile gökte oturtmaz, doruğu göklere ulaşan
gördük (Theogonia). ulu dağlara yerleştirirlerdi, nitekim OIympos,
ulu dağ anlamına gelir- bir de belli bir
II. SIFATLARI.
kuşaktan ve tanrı soyundan olduğunu
Bu sıfatlar iki türlüdür: Tanrının doğa ile göstermektedir. Tanrı soyları üçtür; Uranos'la
ilgili niteliklerini, bir de insan tanrı olarak Kronos soylarından sonra, OIympos tanrılarının
özelliklerini belirtir. egemenliği nasıl ele geçirdiklerini ilerde
(1) Nephetegereta: Bulutları devşiren anlatacağız. Zeus bu savaşı kazanınca
Homeros destanlarında Zeus'un adına en çok Olympos'ta taht kurar, oğlu demirci tanrı
eklenen kalıp sıfattır; hypsibremetes: Hephaistos'un yaptığı krallık asasını eline alır
Göklerde gürleyen; asteropetes: Şimşek (il. II, 101) ve "insanların, tanrıların babası"
savuran; terpikeraunos: Yıldırım seven; olarak yönetimini sürdürür. Krallık gücünü
erigdoupos: Uzaklarda gürleyen, uzaklardan simgeleyen değneğini kime verirse o kral olur,
gürleyen, asıl anlamı, gök gürültüsü, uzaktan bütün krallar "diotrephes", yani Zeus'tan
duyulan, yankılanan. doğma, Zeus'tan yetişmedir.

Bir de aigiokhos sıfatı geçer Homeros des Yağmuru yağdıran, göğü gürleten, şimşeği
tanlarında. Aslında "keçi derisinden kalkan çakıp savuran Zeus'tur. Öyle ki "yağmur
taşıyan" anlamına gelen ve Zeus'tan başka yağmak" diye bir fiil vardır, onun öznesi
tanrıça Athena için de kullanılan bu sıfatı biz Zeus'tur: Zeus huei (Zeus yağıyor) denir (İl.
'kalkanlı" diye çevirmekten başka çare XII, 25: "Zeus da boyuna yağmur yağdırdı
bulamadık. Ama bu kalkanın bir öyküsü var. durdu"). Odysseus salına binmiş, tam vatan
Tanrıça Rhea, Zeus'u doğurduğu zaman, toprağına kavuşacakken, düşman deniz tanrı
çocuklarını ana karnından çıkar çıkmaz yutan Poseidon bir fırtına salar üstüne (Od. 221 vd.),
kocası Kronos'tan kaçırmak için Girit'te bir bahtsız Odysseus yakınır:
mağaraya kapatmıştı, Amaltheia diye bir
orman perisi de bebeği bir keçiye emzirtmişti.
Kalkanlı Zeus, engin gökyüzünü
Güneş tanrı Helios'tan doğma korkunç bir nasıl da kaplıyor kara bulutlarla!
yaratıkmış bu keçi, Titan denilen devler bile Allak bullak etti denizi
donakalırmış onu görünce. Zeus büyüyüp tekmil kasırgaları koptu çeşitli yellerin,
egemenliği elde etmek için giriştiği savaşta bu ölüm uçurumu açılıyor önümde, besbelli!
keçinin derisinden bir kalkan yapıp, Titanlara
karşı kullanmış onu, bu kalkana sonralan
Athena öldürdüğü Gorgo canavarının saçları III. DESTANLARDA ROLÜ.
yılanlarla örülü kafasını da katmıştı. Kalkan Zeus Troya savaşında büyük bir rol oynar,
yılanlardan saçaklı, püsküllü olarak anlatılır, İda dağının tepesi olan Gargaros doruğundan
savaşta düşmana karşı kullanıldı mı, dehşet yönetmektedir savaşı. Onun istemi,
içinde püskürtür her göreni (Gorgo). buyruğuyla olur ne olursa, talih kimi zaman
(2) Zeus'un adına hemen her zaman Akhaların, kimi zaman Troyalıların yüzüne
eklenen iki sıfattan biri soyadı niyetine güler. Bu yönetimi Zeus insanlara işmarlar
vererek gerçekleştirir. Tanrının buyruklarını Odysseus'un
insanlara ulaştırmak Zeus'un kuşu kartalın bunların on ikisini de kadınlar çevirirdi,
görevidir; onun uçuşuna göre işmar iyiye ya da arpa ve buğday öğütürlerdi, insanlara iyilik

kötüye yorulur. Akhalar kötü durumdadır, olsun diye.


Öbür kadınlar uykudaydı, öğütmüşlerdi
Agamemnon Zeus babaya yakarır (İl. VII, 245
unlarını,
vd.):
bir bu çalışıyordu, çünkü güçsüzdü
hepsinden.
İşte bu kadın durdurdu değirmen taşını ve
Böyle dedi, Zeus acıdı onun gözyaşına,
dedi ki:
yok olmasın istedi ordusu, işmar etti,
Tanrıların ve insanların kralı, Zeus baba,
gönderdi kartalı, kuşların en şaşmaz
amma da sert gürledin buraya yıldızlı
olanını,
gökten.
biryauru geyik vardı kartalın pençesinde,
Bu senin işmarın olsa gerek, çünkü bir tek
kartal attı onu Zeus 'un güzel sunağı önüne,
Bulut yok,
orada Akhalar her şeyi bilen Zeus’a kurban
ne olur, ben zavallının da getiriver dileğini
keserlerdi.
yerine:
Anladılar Zeus'tan geldiğini görünce kuşu,
Bugün Odysseus'un konağında çekilecek
saldırdılar Troyalılara doludizgin
neşeli şölen,
hepsinin savaştaydı aklı, fikri.
ne olur, talipler için son şölen olsun,
dizlerim çözüldü, tükendi yüreğim un öğüte
Odysseus İthake'ye dönmüştür, karısı öğüte,
Penelopeia ile kendini tanıtmadan görüşür, dilerim, yedikleri son yemek olsun onların
bu.
ama onun önünde ağır bir iş vardır, sarayına
Böyle dedi, Odysseus da bu söze, Zeus'un
yerleşmiş olan, malını, mülkünü sömüren
gürleyişine sevindi,
talipleri yok etmek. Yalvarır Zeus'a (Od. XX,
demek artık öç alacaktı Zeus bu suçlardan.
98 vd.):

Zeus'un kişiliği ve oynadığı rol bakımından


Karada, denizde çektiğim bunca dertten
İlyada ve Odysseia arasında bir fark vardır
sonra, Zeus baba,
sanki: İlyada'da Zeus'u karşımızda görür,
siz tanrılar istedinizse kavuşturmak beni
eylemlerini izleriz; Odysseia'da ise tanrı
toprağıma,
bir ses versin içerde uyayan insanlardan doğrudan doğruya karşımıza çıkmaz, ancak
biri sunu, dua, dilek ve ant içme gibi dinsel
dışarda da bir başka işmarın görünsün törenlerde görürüz etkisini, kuşu kartalla, gök
senin! gürültüsü ya da şimşekle belli eder varlığını.
Yakardı ve böyle dedi, akıllı Zeus da dinledi Doğal bir güç olmaktan çıkmış, bir tüzelkişi,
onu: bir ilke olmuştur.
bulutların üstünden, ışık saçan Olympos 'un
Zeus "ksenios" yani konukseverdir, yahut
doruğundan
ossaat gürledi ve tanrısal Odysseus da ele düşmüş sıla uğruna yalvaran gariplere
sevindi. saygı ve sevgi göstermesini buyurur. Odysseus
Evden gelen sesi de bir kadın verdi, onun adına sığınır Tepegöz Polyphemos'un
değirmen çevirmekteydi bu kadın az ötede, mağarasına, ama "töre nedir, yasa nedir
on iki değirmen taşı vardı halkların önderi bilmeyen ve yalnız kaba gücüne güvenen o
adam" (Od. 214) tanrının uygarca kurallarını midir, tek tanrılı dinlerin Tanrısı gibi? Troya
hiçe sayıp kıtır kıtır yer Odysseus'un savaşında uzak Lykia'dan gelmiş ordusuyla
arkadaşlarını. Bunun içindir ki tek gözünden Troya için savaşan Sarpedon diye bir yiğit
olmakla cezasını bulur. vardır. Zeus'un oğludur o, Zeus gözü gibi sever

Zeus hakka dayanan insanca bir düzenin onu, ne var ki Patroklos'la teke tek savaşa

kurucusu ve koruyucusu sayılır. Homeros girince, Sarpedon kötü duruma düşer, alt

destanlarında tanrıların ve insanların babasına edilmek üzeredir ki, tanrılann babası şöyle

verilen bu rol Hesiodos'un eserinde daha da danışır Troyalılara karşı Akhalardan yana olan

kesin olarak belirmektedir, İlyada'nın son karısı tanrıça Hera'ya (İl. XVI, 433 vd.):

bölümünde Akhilleus, oğullarını kestiği,


kentini yağma ettiği kral Priamos'a Hektor'un Çok yazık, insanlar arasında en çok
ölüsünü geri verdikten sonra, şu kanatlı sözleri sevdiğim Sarpedon'a!
uçurur (İl XXIV, 518 vd.): Menoitios oğlu Patroklos 'un elinden ölmek
onun kaderi.
İçimde yüreğim bir o yana gider, bir bu
Talihsiz adam, ne acılar çekmiş yüreğin! yana,
Nasıl göze aldın gemilere gelmeyi tek gözyaşı döktüren savaştan geri alıp onu,
başına, kaçırıp bıraksam mı Lydia'nın semiz
nasıl göze aldın benim gözüme görünmeyi? toprağına,
Ben ki öldürdüm nice soylu oğullarını yoksa bıraksam ölsün mü Menoitosoğlunun
senin. elinden?
Demirden biryürek varmış göğsünde.
Hadi gel, otur üstüne şu iskemlenin,
ko uyusun bağrımızda acılar. Hera'da ayrıcalığa meydan vermemek Için
Ne yapalım yasımız çok büyükse, bunu yapamayacağını söyler:Zeus kendi oğlu
ne çıkar yürek donduran iniltilerden! Sarpedon'u kaçırırsa, bir başka tanrı çıkıp da
Talihsiz ölümlülere tanrılar şu kaderi
kendi oğlunu korumak, kurtarmak isteyecek,
dokudu:
düzen bozulacak, haksızlık olacak. Zeus ister
Yaşayacak insanlar acı içinde.
istemez uyar bu mantığa ve oğlunun ölümüne
Ama ölümsüzlerin hiçbir kaygısı yok.
İki tane küp durur Zeus 'un eşiğinde, seyirci kalır.
biri kötü, biri iyi bağışlarla dolu. Demek ki Zeus'un üstünde ve Zeus'tan da
Zeus karıştırır bunları, sunar ölümlülere, üstün bir "kader" vardır. Zeus'un bu güçle
iyisinden de, kötüsünden de pay alır ilişkilerinin ne olduğu Hektor'un ölüm
insanoğlu.
sahnesinde belli olur iyice. Hektor Akhilleus'la
Ama yalnız kötü bağıştan pay alırsa bir
teke tek savaşa koyulmuştur, yaman bir
adam,
savaştır bu. Hektor uzun bir süre karşı koyar,
yoksul olur, hor görülür,
zorlu açlıkla sürünür tanrısal toprağın ama sonunda dayanamaz, korkuyla kaçmaya
üstünde, başlar, iki yiğit dolanır dururlar Troya
tanrılar, insanlar dönüp de bakmaz yüzüne. surlarını, tanrılar katındaysa durum şöyledir
(İl. XXII, 166 vd.):

Ama Zeus insanların kaderini elinde mi


tutar, yani insan kaderinin mutlak hâkimi Seyirci olmuşlardı tanrılar tekmil,
ilkin söze başladı insanların, tanrıların
babası: kurduğu kahpece düzene ve Apollon'un
Şu surların çevresinde ne görüyorum böyle, Hektor'u kaderine bırakmasına seyirci kalır.
görüyorum sevdiğim bir adamın İnsanların ve tanrıların babası Zeus, kaderin
kovalandığını, elinde sadece bir araçtır demek. Bu kader
sızlıyor Hektor için sızım sızım yüreğim,
kimdir, nerede ve nasıl duyurur buyruğunu?
bana ne çok sığır budu yakmıştı o,
Ömür ipliğini büken üç tanrıçanın adı geçer
yakmıştı çok yarlı İda dağının doruklarında,
Homeros destanlarından sonraki metinlerde:
Troya kalesinin üstünde yakmıştı.
Şimdiyse tanrısal Akhilleus kovalıyor onu Atropos, Klotho ve Lakhesis'tir bunlar, ama
hızlı ayaklarıyla, İlyon'un çevresinde. insan dramlarının en büyüğünün oynandığı bu
Hadi düşünün bakalım, tanrılar, danışın, sahnede kader tanrılardan üstün bir varlık
kurtaracak mıyız Hektor'u ölümden, olarak kulis arkasında kalmaktadır.
yoksa bırakacak mıyız bu yiğitliğiyle,
alt etsin onu Akhilleus, Peleusoğlu?
IV. EFSANELERİ,
Gök gözlü tanrıça Athene karşılık verdi, a) Doğuşu. Zeus Kronos'la Rhea'nın altı
dedi ki: çocuğundan sonuncusudur (Tab. 4, 5). Kronos
Ne diyorsun, kara bulutlu babam, ak babası Uranos'u nasıl alt edip egemenliği
yıldırımlı!
elinden almışsa, Zeus da ikinci kuşak
Kaderi çoktan belli, ölümlü bir adamdır bu,
tanrılarını yener ve üçüncü kuşak, yani
kaçırmak istersin onu canlara kıyan
Olmypos tanrılarının egemenliğini kurar. Bu
ölümden?
Yap yapacağını ama, biz tanrılar
süreci Hesiodos Theogonia'da şöyle anlatır
onaylamayız yaptığını. (Theog. 451 vd.):
Bulutları devşiren Zeus karşılık verdi, dedi
ki:
Rheia Kronos'un yatağına girince
Korkma kızım, Tritogeneia, konuşmadım
şanlı evlatlar doğurdu ona:
açık yürekle,
Hestia, Demeter, altın sandallı Hera
yumuşak davranmak isterim sana.
ve güçlü Hades, yerin altında oturan,
Gecikme bari, yap düşündüğün gibi.
toprağı saran, uğultulu tanrı Poseidon,
ve temkinli Zeus, tanrılar ve insanlar
İki yiğit ovada cebelleşedursun (İl. XXII, babası,
yıldırımları yeryüzünü titreten.
208 vd.):
Ama koca Kronos yiyordu ilk çocuklarını
analarının kutsal karnından çıkıp da
Ama pınarlara, yunaklara dördüncü dizleri üstüne oturdukça her biri.
gelişlerinde, Korkuyordu Uranos'un mağrur
bir altın terazi kurdu baba tanrı, torunlarından biri
acıklı ölümün iki tanrıçasını kodu kefelere, ölümsüzler arasında kral olacak diye.
biri Akhilleus'unkiydi, biri at sürücü Gaia ve Uranos bildirmişti ki ona
Hektor'unki, ne kadar güçlüler güçlüsü de olsa
ortasından tuttu, kaldırdı teraziyi, kendi oğluna yenilmekti kaderi.
ağır bastı Hektor'un kara günü, Buydu çünkü büyük Zeus'un istediği.
kefe düştü, yuvarlandı Hades'e dek. Onun için gözü pusudaydı her zaman,
doğan çocuklarını yiyordu birer birer
ve Rheia sonsuz yaslar içindeydi.
Sonra da Athene'nin Hektor'u aldatmak için Ama Zeus'u dünyaya getireceği gün
yalvardı Toprağa ve yıldızlı Göğe
gizli doğurabilsin diye çocuğunu,
öcü alınsın diye babasının Zeus babası Kronos'a öbür kardeşlerini
ve hain Kronos'un yediği bütün kusturur, sonra da Uranos'un yeraltına
çocuklarının! kapattığı devlerden gök gürültüsü, şimşek ve
Anası, babası dinlediler kızlarını yıldırımı aldıktan sonra Olympos tanrılarının
ve bildirdiler ona Kader'in ne hazırladığını egemenliğini kurmaya koyulur.
kral Kronos'a ve coşkun yürekli oğluna.
Sonra bereketli Girit'e Lyktos'a götürdüler b) Titanomakhia. Bunun için Titanlarla
onu, savaşı göze alır, yüz kollu devlerden gördüğü
son oğlu büyük Zeus'u doğuracağı gün. yardımla bu savaşı kazanır (Devler ve Tanrılar
Ulu Toprak tanrıça aldı çocuğu Savaşı).
besleyip yetiştirmek için koca Girit'te;
Evrende yetkileri paylaşmaya koyulur:
hızlı Gece'nin karanlıklarından yararlanıp
Kendisi göğü ve yerle gökte krallığı alır,
Lyktos tepelerine götürdü onu.
kardeşi Poseidon'a denizi, Hades'e de yeraltı
Sık ormanlarla kaplı Aigaion eteklerinde
kutsal toprağın gizli derinliklerinde ülkelerini verir.
ulaşılmaz bir mağaraya sakladı onu, c) Evlenmeleri. Zeus bundan sonra Titan
sonra koca bir taşı bezlere sarıp soyundan tanrıçalarla ve kendi kuşağından
verdi göklerin güçlü oğlu Kronos'a, kerdeşleriyle birleşip bir sürü tanrısal varlık
o da yakalayıp iki eliyle taşı
üretmeye koyulur. Bu evlenmeler ve onlardan
yuttu, indirdi uğursuz midesine,
doğan varlıklar Tab. 9'da gösterilmiştir, ayrıca
anlamadı yuttuğunun bir taş olduğunu,
adı geçen bütün kadınların ve ürettikleri
oğlununsa dipdiri kaldığını,
ve az sonra yenilmez, baş olmaz gücüyle döllerin adları altında efsaneleri anlatılmıştır.
babasının hakkından geleceğini, Zeus'un Yunan Mythos'unun bütün dallarındaki
onu tahtından atıp yerine geçeceğini, rolü ve yeri de efsanelerden söz edildikçe
ölümsüzlerin kralı olacağını. belirtilir.
SONSOZ

MİTOLOJİ SÖZLÜĞÜ NASIL HAZIRLANDI?

1. FİŞLER
Sözlükte yer alacak olan her isim için bir fiş hazırlandı. Fişlerin düzenlenmesi için kaynak olarak
kullanılan sözlükler şunlardır:

Pierre Grimal, Dictionnaire de la Mythologie grecque et romaine, Presses Universitaires de


France, Paris 1951.

Joel Schmidt, Dictionnaire de la Mythologie grecque et romaine, Librairie Larousse, Paris 1965.

Şefik Can, Klasik Yunan Mitolojisi, İnkılap ve Aka Kitabevleri, İstanbul 1970.

Behçet Necatigil, 100 Soruda Mitologya, Gerçek Yayınevi, İstanbul 1969.

Düzenlenen çok sayıda fişler arasında bu sözlükte güdülen amaca göre bir seçme yapıldı.
Anadolu ile ilgili efsane ve kişi adlarına daha çok önem verilerek, bu konular dışında kalan yüzlerce
ad elendi. Bu elemede, kitabımızın ana ereklerinden biri olan mitolojik kişileri eldeki metinlere
göre tanımlamak ve tanıtmak düşüncesi ağır bastı. Sözlüğü aynı zamanda bir antoloji haline
getirmek için iki yolda yüründü.

2. SÖZLÜK VE ANTOLOJl
Bu çalışmada kullanılan kaynak kitaplar, Yunanca ve Latince asıl metinler ve çevirileri olmak
üzere, burada sayılamayacak kadar geniş bir bibliyografyanın konusudur. Kaynaklarımızın başında
Homeros'la Hesiodos'un eserleri gelir. Tragedya yazarları, Herodot ve Platon, kitabın Dizin H'sinde
de görüleceği gibi, başvurduğumuz başlıca kaynaklardır. Ne var ki Homeros'la Hesiodos'un görüşleri
ve metne alınan şiir parçaları o kadar çoktur ki, onların isimlerini ve alıntılarını hiçbir dizine
sığdırmak mümkün olmadı. Çeviri yayınlarını burada gösterelim:

Homeros, İlyada, Türkçesi: Azra Erhat ve A. Kadir, Sander Yayınları, 3. Baskı İstanbul, 1975.

Homeros, Odysseia, Türkçesi: Azra Erhat ve A. Kadir, Sander-Yayınları, İstanbul 1970.

Hesiodos, Theogonia, Türkçesi: Azra Erhat ve Sabahattin Eyuboglu.

Hesiodos, İşler ve Günler, Türkçesi; Azra Erhat ve Sabahattin Eyuboglu.

Hesiodos, eseri ve kaynakları, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 1977.

Önsözde de belirtildiği gibi, bizden önce Türkçe olarak yazılmış mitolojilerden alıntılar yaparak,
birçok yazarların da emeklerini değerlendirmek istedik.

Aynı yöntemle çeviri metinlere ve mitolojiden esinlenerek yazılmış Türkçe şiirlere de geniş bir
yer ayırmak istedik, tik çalışmamızda bu alıntılar çok büyük bir yer tutuyordu, kitabın fazla şişkin
olup asıl amacı olan sözlük yolundan sapılmaması için bu alıntılarda üzülerek kesintiler yapmak
zorunda kaldık. Öte yandan Homeros'a atfedilen "Hymnos" yani tanrı övgüleriyle Vergilius'un şiirleri
gibi çevirisi daha yapılmamış bazı kaynaklan da çevirip buraya aldık. "Delos'lu Apollon'a övgü" ile
Georgica'dan Orpheus'la Euridyke masalını A. Kadir'le birlikte dilimize aktardık.

Sözlükler dışında başvurduğumuz çeşitli mitoloji, tarih ve arkeoloji kitapları da burada


sayılamayacak kadar çok ve çeşitlidir. Yalnız şu önemli elkitabının adını vereyim:

Preller, L., Griechische Mythologie, Bd. I und II., Berlin 1872.

Larousse, Mythologies Classiques, Paris 1963.

Encyclopedia ofWorld Mythology, Octopus, Hong-Kong, 1975.

New larousse Encyclopedia of Mythology, lO Impr. 1974 Hameyn, 1959.

Türkçe çevirilere gelince, Tercüme Mecmuasından ve Milli Eğitim Bakanlığının yayımladığı


Klasikler Dizisinden bu yana yapılmış ve elimize geçen çevirilerin hepsinden faydalanmaya çalıştık.

3. ÖZEL ETÜT NİTELİĞİNDEKİ MADDELER


Belirttiğimiz gibi asıl amacımız Türkiye'de yapılan son arkeolojik kazılar, elde edilen en son
tarih ve din tarihi verilerinin ışığında bugüne dek mitolojilerde gereğince aydınlanmamış kişileri
daha ayrıntılı biçimde inceleyip tanıtmak, böylece yurdumuzun bilim dünyasında yeni yeni anlaşılan
eşsiz değerini belirtmekti. Bunun için de Apollon, Artemis, Kybele gibi tanrıları özel bir incelemeyle
dile getirmeyi denedik. Ne var ki bu incelemelerin gerçek bilimsel bir nitelik taşıması için, hem bu
kitabın, hem de benim bugünkü bilgilerimin çerçevesini aşacak araştırmalara ve karşılaştırmalara
lüzum vardı. Onun için bu maddelerin tartışma götürür birer deneme niteliğinde olduklarını
özellikle belirtmek isterim. Öte yandan okuyucunun da göreceği gibi, Troya destanıyla ilgili Hektor
gibi kişileri uzun uzun ve gönlümce işledim. Bunu büyük Homeros'un bana verdiği sonsuz esinlere
dayanarak kolayca yapabildim. Bu yolda daha önceki çalışmalarıma da yer verdim, bu kitaptaki
birçok efsaneler "Mavi Anadolu" ve "Mavi Yolculuk" kitaplarımdaki anlatımla buraya aktarılmıştır. Bu
alıntılarla Mitoloji Sözlügü'nün biteviye ve dengeli bir dizim ve anlatım yolundan ayrıldığının farkına
varmamış değilim. Ne var ki bir elkitabının büsbütün nesnel ve kuru üslûbuna giremedim. Ayrıca
mitolojik kişilerin Batı yazınında ilkçağdan bu yana nasıl canlandırdıklarına bir göz atmakla hem
kendimi, hem de okuyucularımı eğlendirmek istedim.

4. SOY TABLOLARI
Mitoloji denilen dallı budaklı bütün aslında tutarlı ve dengeli bir efsaneler topluluğudur. Kişiler
ve efsaneler arasında öylesine sıkı bir alışveriş, öyle derin ilişkiler vardır ki, bu bağlantılar yalnız
efsaneleri anlatmakla göz önüne serilemez. Bunun içindir ki, kişiler arasındaki ilişkileri birer tablo,
soyağaçlarını ortaya koyan birer şema ile de belirtmek yoluna gittik. Soy Tabloları diye
adlandırdığımız bu 25 tablo, öyle sanıyoruz ki, okuyucuya efsaneleri anlatmakta ve birbirleriyle
bağlantılı olarak değerlendirmekte faydalı olacaktır. Bu tabloları dizmekte gösterdiği özen ve
ustalık için sayın Erol Erduran'a teşekkürü borç bilirim.
5. YUNANCA-LATİNCE KELİMELERİN YAZILIŞI
Bugüne dek kaleme aldığım her yapıtta olduğu gibi burada da Milli Eğitim Bakanlığı Klasikler
Dizisinde benimsenen "transcription" yani yazılışı kullandım. Bunun Türkçede bazı güçlükleri
olabilir, ama düzgün ve düzenli bir yazılışı sağlayan, karışıklıkları önleyen tek yazılış da budur.
Dizinlerde kolaylık olsun diye Yunanca adlarının başka yazılışlarını da verdik, örneğin Aşil, Achille,
Achilleus, Akhilleus; Ülis, Ulixes, Odisseus, Odysseus gibi. Öyle sanıyoruz ki okuyucu aradığı ismi
bulmakta güçlük çekmeyecektir.

MİTOLOJİ SÖZLÜĞÜ NASIL KULLANILIR?

1. SÖZLÜK
Sözlük içinde alfabe sırasına göre dizilmiş adların her biri kendi efsanesiyle tanımlanmış,
anlatılmıştır. Her efsanede bir kişi başka birçok kişilerle bir arada bağlantılı olarak geçer, bir
serüvenin bir değil, bin bir kahramanı vardır, onun için kişileri adlarına göre bir sözlük dizimi içinde
ayırmak çokluk efsaneleri parçalamaya ya da aynı efsaneyi birkaç yerde tekrarlamaya götürür.
Sözlüğün bu kaçınılmaz kusurunu elden geldiğince hafifletip ortadan silmek için bir kişiye ayrılmış
maddelerde başka bir kişiyle ilişkili olarak öyküsünün o ikinci kişinin adı altında aranıp bulunması
için adını italik harflerle parantez içine aldık, kimi adları da sözlükte yalnız saydık ve karşısına, bkz
.. madde diye başka bir maddeye gönderdik. Burada da tam bir denge ve tutarlıga varamadığımızı
biliyoruz. Kimi adlar o kadar çok geçer ki her defasında onlara atıf yapmak olanaksızdır. Hele
Homeros ve Hesiodos'un adları hiçbir dizine sığmayacak kadar sık geçmektedir. Onları dizin dışı
bırakmaktan başka çare bulamadık.

2. DİZİN

Bu sözlüğün dizinlerini meydana getirmek, sözlüğün kendisini yazmak kadar zor olmuştur. Bütün
özel adları bir tek dizin içinde toplamanın asıl amacımıza yardım etmeyeceğini çalışmamız sırasında
anladık ve epey emekle hazırladığımız bu çeşit dizinden vazgeçtik. Bugüne dek alışılagelmiş klasik
bir dizin meydana getirmektense, okuyucunun ve özellikle öğrencilerin işini kolaylaştıracak bir
yöntem izlemeyi yeg gördük. Bunun için Şefik Çan'ın da kullandığı çok dizinli yöntemden esinlendik
ve aşağıda saydığımız üç tür dizini düzenledik.

I. Asıl adlar dizini

II. Yer adları dizini

III. Sanatçılar ve eserleri dizini


Asıl adlar dizininde efsanelik kişi ve öykülere verilen başlıkla onların sözlükte hangi sayfalarda
ve soy tablolarında bulundukları gösterilir. Bu dizinde, ayrı maddesi olmayan, yalnız soy
tablolarında adı geçen, ya da mitolojik kişi olmayıp herhangi bir ya da birçok maddede sözü edilen
adlar sayılır.

Yer adları dizininin görevi, bu kitaba almak istediğimiz halde almaktan vazgeçtiğimiz haritanın
yerini tutmaktır. Bir Yunanistan ve Türkiye haritası çizdirmek istiyorduk, bu haritada eski yer
adlarıyla onların bugünkü adlarını belirtmek, böylece okuyucunun anlatılan efsaneleri haritada
bulmasını ve izlemesini sağlamak niyetindeydik, ama böyle bir haritanın tamam ve eksiksiz olması
için Türkiye ve Yunanistan'la yetinemeyeceğimizi, bütün Akdeniz yöresiyle Avrupa ve Asya'yı da
içine alması gerekeceğini, öyle olunca da ayrıntılı çizilemeyecegi-ni anladık ve bu girişimden de
vazgeçtik. Haritanın yerini tutmak için sözlükte geçen yüzlerce yer adını bir araya toplayarak ayrı
bir dizinde yerlerini ve türlerini kısaca tanımlamayı denedik. Bu dizinin bazı faydaları olabilir;
örneğin Mile-tos gibi bir şehrin hangi efsanelerde önemli bir yer tuttuğunu, ayrıca bu şehirle ilgili
efsanelerin hangileri olduğunu okuyucuya bildirmeye yarayabilir. Böyle bir dizinin eksiklerini ve
kusurlarını da bilmiyor değiliz. Ancak okuyucunun elinde bir haritayla bizim üstünkörü belirttiğimiz
yeri kesinlikle bulabileceğini düşünerek bu yolu tuttuk.

Üçüncü dizin bir çeşit bibliyografyadır. Amacımız, efsaneleri yalnız Yunan ve Latin
kaynaklarında değil, sonraları da yazın ve sanatta yaşar göstermek olduğuna göre, sözlükte geçen,
yazar, şair ve sanatçı adlarını da bu dizinde belirttik.

Mitoloji sözlüğü bir yıldan az bir zamanda yazıldı. Ömrümün ereği olduğu halde,
başarabileceğime inanmadığım bu işi bana güç bir dönemimde ısmarlayan ve güvenleri,
destekleriyle tamamlanmasını sağlayan Remzi Kitabevinin, başta sayın Remzi Bengi olmak üzere,
bütün mensuplarına teşekkür ederim.

DİZİN

A
ABANTLAR Yunanistan, boy - Abas, Elephenor.

ABORÎGENES: İtalya yerlisi - Latinus.

ABYDOS: Çanakkale Boğazının en dar yerinde eski bir şehir - Hero ile Leandros.

ADRAMYTTİON (Edremit): Granikos.

ADRİYATİK: Argonaut'lar.

AFRİKA: Agenor, Belos, Danaos, Dido.

AFYON: Kybele.

AGRİGENTUM (eski Kamiros): Sicilya, şehir -Kokalos.


AİA Kolkhos'un eski adı -Argonaut'lar.

AİAİE: Efsanelik ada -Kirke.

AÎGAİOS PONTOS: Ege denizi - Aigeus.

AİGİNA Yunanistan, ada-Aiakos, Aigina, Telamon.

AİOLLAR Ege, boy -Deukalion, Hellen, İon.

AİOLİA: Efsanelik ada (Odysseia) -Aiolos.

AİOLİS: Ege bölgesi- Aiolos.

AİSEPOS (Gönençay): Anadolu, ırmak - Apollon, Memnon.

AİTHİOPİA: Afrika, bölge - Aithlopes, Memnon.

ATOLİA Yunanistan, bölge - Akheloos, Meleagros, Staphylos.

AİZANOİ yahut AİZANİ (Çavdarhisar): Anadolu, şehir - Kybele.

AKADEMEİA: Atina yöresi - Akademos.

AKARNANİA: Yunanistan, bölge - Akarnan, Akheloos.

AKDENİZ: Adonis, Agenor, Apollon, Artemis, İo, Kybele.

AKHALAR Yunanistan, boy - Agamemnon, Akhalar, Danaos, Deukalion, Hellen.

ALBA LONGA (Albano): italya, şehir - Askanios, İulus, Romulus.

ALEÎON OVASI: Anadolu, bölge - Bellerophontes.

ALEKSANDRİA TROAS (Troas Iskenderiyesi) bugün Kestanbol; Çanakkale bölgesinde bir şehir -
Smintheus.

ALPHEİOS: Yunanistan, ırmak - Arethusa, Auglas, Herakles.

ANADOLU: Adonis, Amazon, Apollon, Artemis, Askleplos, Dlonysos, Dithyrambos, Hektor, İo,
Kybele, Marsyas, Midas, Pelops, Silenos, Tantalos.

APERLAE (Kekova): Akdeniz, şehir- Apollon.

ARABİSTAN: Aigyptos, Dionysos.

AEROPAGOS: Atina tepesi- Ares, Daidalos.

ARETHUSA Kaynak - Alpheios, Arethusa.

ARGOLİS: Yunanistan, bölge - Argos, Eurystheus.

ARGOS: Yunanistan, şehir ve bölge - Abas, Agamemnon, Akrisios, Amphiaraos, Amymo-ne,


Argos, Danaos, tnakhos, Kleobis.

ARIMA: Anadolu, dağ - Arima, Ekhidna.

ARKADIA: Yunanistan, bölge - Akarnan, Alkmaion, Alpheios, Argos, Aristaios, Arkas, Hermes,
Pan, Sirynks.

ARTEMİSİON: Efes, Artemis tapınağı - Artemis, Didyma.


ASIA: Küçük Asya ve Ege bölgesi; Maionia'nın adı - Artemis, Asia, Dionysos, Hektor.

ASKALON: Suriye, şehir - Semiramis.

ASKANİA (Gemlik yahut Burdur): Kybele.

ASKRA: Yunanistan, şehir - Hekate.

ASOPOS: Yunanistan, ırmak - Asopos.

ATHOS: Yunanistan, dağ -Delos.

ATİNA: Yunanistan, şehir - Aedon, Aglauros, Aigeus, Amazon, Amphiktyon, Argonaut'lar, Athena,
Atlantis, Erekhteus, Erikhtonios, Erinys'ler, Kekrops, Kranaos, Theseus.

ATLANTİK OKYANUSU: Okeanos.

ATLANTİS: Efsanelik ada - Atlantis.

ATLAS: Afrika, dağ - Atlantis, Atlas.

ATTİKA: Yunanistan, bölge - Aithra, Akademos, Amphiktyon, Androgeos, Athena, Kekrops,


Kranaos.

AULİS: Yunanistan, bölge ve şehir - Agamemnon, Akhilleus, Iphigeneia.

AUSONİA İtalya'nın eski adı - İtalos.

AVENTINUS: Roma, tepe - Bona Dea, Cacus, Evandrus, Romulus.

AYASOFYA:Artemis.

B
BABYLON (Babil): Deukalion, Pyramus'la Thisbe, Semiramis, Thegonia.

BAFA GÖLÜ: Endymion.

BAHÇELERİÇİ: Çanakkale bölgesi, yer - Smintheus.

BAKIRÇAY bkz. Kaikos.

BAKTRİA (Baktriana): İran, şehir, bölge - Dionysos, Semiramis.

BALAT: bkz. Miletos.

BALLIHISAR: bkz. Pessinus.

BARDAKÇI: bkz. Salmakis.

BEBRYKLER: Anadolu, boy - Amykos, Argonaut'lar, Bebryk'ler, Lampsake.

BEREKYNTHES: Anadolu, boy - Berekynthta, Kybele.

BERGAMA bkz, Pergamon.

BERLİN MÜZESİ: Gigant'lar.

BEŞ PARMAK DAĞLARI: bkz, Latmos.


BİTHYNİA: Anadolu, bölge - Amykos, Argonaut'lar, Bebryk'ler.

BİZANS.- bkz. Byzas, Keroessa.

BODRUM: bkz. Halikarnassos.

BOĞAZİÇİ (istanbul): Eski adı Bosphoros yahut Bosporos - Argonaut'lar, Hero ile Leandros.

BOĞAZLAR (Çanakkale): bkz. Hellespontos.

BOİOTİA: Yunanistan, bölge -Apollon, Aristai-os.

BOSPOROS (istanbul) - İo.

BOZCAADA: bkz, Tenedos.

BOZDAĞ: bkz. Tmolos.

BURDUR GÖLÜ: bkz, Askania.

BURSA: bkz. Prusa.

BÜLBÜLDAĞ: bkz. Solmissos.

BYBLİS: Anadolu, şehir ve BYBLOS: Fenike, şehir - Byblis, Epaphos, Kinyras.

BYZANTION: bkz. Byzas.

C
CAELlUS: Roma tepesi - Egeria.

CAPİTOLİUM: Roma tepesi - Entoria, İuno, lu-piter, Romulus, Saturnus.

CAPO CİRCEO: italya, burun - Ktrke, Odysseus.

ŒBELİTARIK (Cebelüttarık; Herakles Sütunları) - Atlantis, Herakles.

CENEVİZ LİMANI; Akdeniz, boy - Bellerophontes.

CERBA Afrika kıyalarında ada - Lotophagoi.

CHRYSA: bkz. Khryse.

CUMAE: italya, şehir - Aineias, Apollon, Daidalos, Kimmerler, Sibylla.

Ç
ÇANAKKALE BOĞAZI: bkz, Hellespontos – Hektor Helle, Hero ile Leandros, Smintheus.

ÇANDARLI: bkz. Pitane.

ÇAVDARHİSAR bkz, Aizani.

ÇATALHÖYÜK Anadolu kazı yeri - Artemis, Daktyl 'ler, Kybele.

ÇIFITKALESİ: bkz. Gryneion.

ÇIRALI bkz. Olympos.


ÇİNE ÇAYI bkz. Marsyas.

D
DANAOI (Danao'lar): Akha'Iara verilen ad -Akha lar, Danaos.

DARDANİE (Dardania): Troya bölgesinde şehir -Dardanos, İlos.

DARDANOS: Troya bölgesinde eski bir şehir -Dardanos, İlos.

DATÇA YARIMADASI: bkz. Karia Khersonnesos'u.

DELFİ: bkz. Delphoi.

DELOS: Ege, ada - Apollon, Artemis, Delos, Sibylla.

DELPHOİ: Yunanistan, şehir - Agamedes, Apollon, Python, Sibylla.

DEMRE(Myra): Akdeniz, şehir- Apollon.

DİCLE (Tigris): Anadolu, Irmak - Alphesiboia.

DİDYMA: Ege tapım merkezi - Apollon, Brankhos.

DİKTYS: Girit, mağara -Daktyl 'ler.

DİNDYMOS (Muratdağ, Kapıdağ, Günyüzü dağı): Anadolu, dağ - Kybele.

DİRKE: Yunanistan, ırmak - Amphion.

DİONYSİAS ADASI: Akdeniz, ada - Khimaira, Phaselis.

DODONA: Yunanistan tapım merkezi - İo.

DOLONLAR Anadolu, boy - Argonaut'lar.

DORLAR Yunanistan, ırk - Deukalion, Hellen, Herakles.

DREPANON: Sicilya, burun -An khises.

DÜMREK ÇAY: bkz, Simoeis. •

E
EDREMİT: bkz, Adramyttion.

EFES: bkz. Ephesos.

EGE: Deniz ve yöre - Aigeus, Amozon, Artemis.

ELEUSİS: Yunanistan, şehir, tapım merkezi -Demeter, Eleusis, Erekhteus, takkhos.

ELİS: Yunanistan, bölge ve şehir - Alpheios, Arethusa, Hippodameia.

EPEİROS (Epir): Yunanistan, bölge - Akheloos, Ekhetos.

EPHESOS: Ege, şehir - Amazon, Androklos, Artemis, Daktyl'ler, Rhodope, Syrinks, Yedi Uyurlar.

EPHYRA: Korinthos'un eski adı - Bellero-phontes, Glaukos.


EPIDAUROS: Yunanistan, şehir, tapım merkezi - Asklepios.

ERİDANOS: Po ırmağının eski adı.

ERYMANTHOS: Yunanistan, dağ - Herakles.

ERYTHRAI ya da ERYTHREİA (Ildır): Ege, şehir -Apollon, Sibylla.

ESKİŞEHİR: Anadolu, şehir - Kybele.

ETRURİA İtalya, bölge - Feronia.

ETRÜSK: Anadolu-ltalya, boy -Acca Larentia, Askanios, Ceres, Horatius, Kirke, Tarkhon,
Tyrrhenos.

EUBOİA: Yunanistan, bölge - Elephenor.

EUPHRATES: Fırat nehri - Euphrates.

EUROTAS: Yunanistan, ırmak - Lakedaimon, Sparta.

F
FATSA: Karadeniz, şehir -Amazon.

FAZELİS: bkz. Phaselis.

FENİKE: Güney Akdeniz, ülke - Dido, İo, Pholniks.

FETHİYE (Telmessos): Akdeniz, şehir - Apollon.

FİLİSTİN: Güney Akdeniz, ülke - Artemis.

FIRAT: bkz. Euphrates.

FORUM: Roma, yer; bkz. Roma.

FRİK'LER: Anadolu, boy -Kybele.

FRİKYA (yahut Frigya): bkz. Phrygia.

G
GALYA'LILAR: Avrupa, boy -İuno.

GARGAROS: Ida dağının doruğu - Hera.

GEDİZ (Hermos): Anadolu, ırmak - Asla.

GELİBOLU YARIMADASI bkz.. Trakia Khersonnesos'u.

GEMLİK bkz, Askania.

GRİT: Akdeniz, ada -Aigeus, Amaltheia, Androgeos, Argonaut'lar, Ariadne, Artemis, Daidalos,
Europe, Idomeneus, İkaros, Kres, Labyrinthos, Minos, Minotauros, Talos, Zeus.

GORDİON (yahut Gordium): Anadolu, şehir -Gordias, Kimmer'ler, Kybele, Midas.


GORTYN: Girit, şehir - Britomartis.

GÖKBEL: Anadolu, yöre - Marsyas.

GÖNENÇAY: bkz. Aisepos.

GRANİKOS (Kocabaş çayı): Anadolu, ırmak -Granikos.

GRYNEİON (yahut Gryneum; Çıfıtkalesi): Ege, şehir -Amazon, Apollon.

GÜLPINAR Çanakkale bölgesinde bucak - Smintheus.

GÜNYÜZÜ DAĞ (Dindymos): Kybele.

GÜRCİSTAN: bkz. Kolkhis.

H
HALİÇ: İstanbul - Keroessa.

HALİKARNASSOS (Bodrum): Ege, şehir - Antheus, Aphrodite, Salmakls.

HALYS (Kızılırmak): Anadolu, ırmak - Sinope.

HELLENLER: Yunanistan, ulus - Dionysos, Hellen, İon.

HELLESPONTOS (Çanakkale Boğazı): Argonaut'lar, Athamas, Helle.

HERAKLES SÜTUNLARI: bkz. Cebelitank.

HERMOS (Gediz çayı): Ege, ırmak - Asia.

HESPERİA: italya'nın eski adı - Aineias.

HİNDİSTAN: Dionysos, Semiramis.

HİTİT: Anadolu, ulus - Adonis, Amazon, Hebe, Kybele.

HYPERBORE’LİLER: Efsanelik boy - Apollon, Hyperboreoi.

HYPEREİA: Efsanelik ada - Alkinoos.

I
ILDR: bkz. Etythral.

ISTANKÖY: bkz. Kos.

İ
İALYSOS: Rodos adasında şehir - Heliosoğulları, Tlepolemos.

İANİCULUM Roma, tepe -İanus.

İDA (Kazdağ): Çanakkale bölgesi, dağ - Aineias, Ankhises, Aphrodite, Apollon, Hera, Herophile,
İda, Paris.
İLİLYON: Troya'nın bir başka adı, bkz. Troya.

İMROS: Troya'nın bir başka adı, bkz. Troya.

İMROS (imroz): Ege, ada - Delos, Poseidon.

İNAKOS: Yunanistan, ırmak -înakhos, İo.

İOLKOS: Yunanistan, şehir - Akastos, Argonautlar.

İON'LAR: Anadolu, ulus - Androklos, Deukalion, Hellen, İon.

İONYA: Ege bölgesi -Artemis, Didyma.

İRAN: Asya, ülke - Dionysos.

İSKANDİNAV ÜLKELERİ: Artemis.

İSKENDERİYE: Mısır, şehir -Amazon.

İSKİTLER, ISKİTYA: Avrupa, boy, ülke - Amazon, Byzas, Kimmer'ler,

ISMAROS (Dedeagaç): Trakya, şehir - Kikon'lar, Odysseia, Odysseus.

İSMENOS: Yunanistan, ırmak - Amphiaros.

İSTROS (Tuna): Avnıpa, ırmak -Argonaut'lar.

İTALYA:Avrupa, ülke - Ainelas, Antenar, Apollon, Arion, İtalos.

İTHAKE (Yahut İTHAKA): Yunanistan, ada - Antikleia, Eumaios, îthakos, Odysseia, Odysseus,
Penelope, Telemakhos.

İZMİR: bkz. Smyrna, Amazon.

İZNİK: bkz. Nikaia.

J
JANİCULUM: bkz. laniculum.

JUSTİNİANOPOLIS (Sivrihisar): Anadolu, Kybele.

K
KABESOS: İlyada'da adı geçen şehir, Çanakkale Boğazında olsa gerek - Othryoneus.

KADIKÖY: bkz. Khalkedon.

KAFKAS: Anadolu, dağ - Aietes, Amazon, Argonaut'lar, Bia, Hephalstos.

KAİKOS (Bakırçay): Ege, ırmak - Myrina, Teuthras.

KALYDON: Yunanistan, şehir - Althaia, Deianeira, Meleagros.

KAMİROS yahut KAMEİROS: Rodos'ta şehir -Heliosoğullan, Tlepolemos.

KAPIDAĞ: bkz. Dindymos.


KAPIDAĞ YARIMADASI (Arktonessos): Argonaut'lar.

KARADENİZ (Pontos Eukseinos): Aietes, Amazon, Argonaut'lar.

KARİA: Akdeniz, bölge - Androkohs, Byblis, Kaphene, Labrandos, Theonoe.

KARlA KHERSONNESOS'U (Datça Yarımadası): Podaleiros.

KARTACA Kuzey Afrika, şehir -Dido.

KAŞ (Antipheİlos, Andifis): Akdeniz, şehir -Apollon.

KAUNOS (Köyceğiz Dalyanı): Akdeniz, eski bir şehir - Byblis, Helebte, Kaunos.

KAYSTROS (Küçük Menderes): Ege, ırmak - Artemis.

KAZDAĞ: bkz. İda.

KELTLER Avrupa, boy -Kimmer'ler.

KEKOVA bkz. Aperlae.

KEMER: bkz. Komana, Kybele.

KENKREİOS (Kenkriyos), Kırkınca suyu - Artemis.

KEOS: Ege, ada -Akontios.

KERAMEIKOS: Atina, yöre - Keramos.

KERAMOS (Ören): Kerme körfezinde eski bir şehir - Keramos.

KHALKEDON (Kadıköy): Amykos, Argonaut'lar.

KHRYSE (ya da KHRYSA): Anadolu, şehir -Apollon, Krysesis, Krinls, Smintheus.

KIBRIS (Kypros): Akdeniz, ada - Adonis, Anak-sarete, Aphrodite, Ktnyras.

KIRKINCA (Şirince): Selçuk'a yakın bir köy - Artemis.

KIZILIRMAK: bkz. Halys.

KIZKULESİ (istanbul Boğazı): Hero ile Leandros.

KİKONLAR Trakya, boy - Kikon'lar, Odysseia, Odysseus.

KİLİKYA: Orta ve Doğu Akdeniz bölgesi - Amphilokhos, Bellerophontes, Ekhldna, Teukros.

KİLLA: Uyada'da adı geçen şehir - Apollon.

KİMMER'LER.- Anadolu, boy - Artemls, Kimmer'ler, Kybele.

KİTHAİRON: Yunanistan, dağ - Aktaion, Amphion, Herakles.

KLAROS (Ahmetbeyli): Ege, şehir - Apollon, Artemis, Manto, Sibylla.

KNİDOS (Tekirburnu): Ege, şehir - Delos, Lapithai, Nereus, Triopas.

KOCABAŞ ÇAYI: bkz. Granikos.

KOLKHİS (Gürcistan): Kuzeydoğu Karadeniz bölgesi - Aietes, Aison, Amazon, Argonaut'lar,


Athamas, Medela.

KOLONOS: Atina yöresinde şehir - Antigone, Oidipus.


KOLOPHON (Degirmendere): Ege, şehir -Arakne, Kalkhas.

KOMANA PONTİKA (Tokat), KOMANA KAPPA-DOKİKA (Kemer): İki Anadolu şehri -Kybele.

KOMMAGENE: Doğu Anadolu, bölge - Apollon.

KORFU: Kuzeybatı Yunanistan, ada - Alkinoos, îthakos.

KORİNTHOS: Yunanistan, şehir - Apollon, Argonaut'lar, Arion, Bellerophontes, Sisyphos.

KORSİKA: Akdeniz, ada - Odysseus.

KORYKOS (Kırandağ): Ege bölgesi, dağ - Sibylla.

KOS (Istanköy): Akdeniz, ada - Agron, Asklepios.

KÖYCEĞİZ DALYANI: bkz. Kaunos.

KRANAE: Atina'nın eski adı -Kranaos.

KRYASSOS: Karia'da şehir - Kaphene.

KSANTHOS (Kınık): Batı Akdeniz bölgesinde şehir- Apollon, Harpya'lar.

KSANTHOS (Kocaçay): Batı Akdeniz bölgesinde ırmak - Apollon, Artemis, Bellerophontes.

KSANTHOS: bkz. Skamandros.

KURET’LER Yunanistan, boy -Meleagros, Zagreus.

KÜÇÜK MENDERES: bkz. Kaystros, Skamandros.

KYKLAD TAKIMADALARI: Ege, ada - Delos, Noksos.

KYLLENE: Yunanistan, dağ -Hermes.

KYME (Nemrut): Ege, şehir - Amazon, Apollon, Kritheis.

KYNTHOS: Delos adasında dağ - Apollon, Artemis.

KYPROS: bkz. Kıbrıs.

KYRENE: Kuzey Afrika kıyılarında bir şehir ~ Aristaios, Battos, Kyrene.

KYIHERA-. Akdeniz, âda - Aphrodite, Odysseus.

KYZİKOS (Kapıdağ Yarımadasında Balkız): Argonaut'lar, Kyzikos.

L
LABRANDA (Selimiye-Türbe): Ege bölgesi, eski bir şehir - Labrandos.

LABYRİNTHOS (Labiren): Girit, mağara - Ariadne, Daidalos, İkaros, Labyrinthos, Minotauros.

LADE-. Menderes ovasında bir yer, eskiden ada idi-Brankhos.

LAGİNA (Turgut) - Karia'da Hekate tapınağının bulunduğu yer - Hekate.

LAİSTRYGONLAR Odysseia'da adı geçen efsa-nelik boy - Kirke, Laistrygon'lar.

LAKEDAİMON yahut SPARTA Yunanistan, şehir - Lakedalrnon, Sparta.


LAMPSAKOS (Lapseki): Çanakkale Boğazında eski bir şehir - Lampsake, Priapos.

LAPİTHLER Tesalya'da boy - İksion, Kentaur'tar.

LAPSEKİ: bkz. Lampsakos.

LARİSSA: Yunanistan, şehir - Akrisios.

LATİUM İtalya, bölge - Amata, Camilla, Diana, Fauna, Faunus, İanus.

LATMOS (Beşparmak Dağlan): Ege bölgesinde dağ - Endymion.

LAVİNİUM: İtalya, eski bir şehir - Askanios.

LELEG'LER: Anadolu, boy -Androklos.

LEMNOS: Ege, ada - Aphrodite, Argonaut'lar, Euneos, Hephaistos, Hypsipyle, Philoktetes, Thoas.

LERNA: Yunanistan, bataklık - Herakles.

LESBOS (Midilli): Ege, ada - Amazon, Arion, Delos, Lesbos, Makar, Phaon.

LETOON: Orta Akdeniz bölgesinde eski şehir, tapım merkezi - Apollon, Leto.

LEUKE: Karadeniz'de efsanelik ada - Helene.

LİBYA: Afrika, ülke - Agenor, Aigyptos, Aineias, Argonaut'lar, Aristaios, Danaos, Dido, Libya.

LİKHADES: Yunanistan, ada - Likhas.

LİNDOS: Rodos adasında şehir - Danaos, Heliosoğulları, Tlepolemos.

LOKRİS: Yunanistan, bölge - Aias Oileusoğlu.

LÜBNAN: Akdeniz, bölge -Artemis.

LYDİA: Ege, bölge -Arafcne, Dionysos, Lydos, Omphale, Tantalos, Tarkhon, Tmolos.

LYKİA: Anadolu'da iki bölgenin adi: Aisepos Lykia'sı Güney Marmara, Ksanthos Lykia'sı Batı
Akdeniz - Akrisios, Apollon, Bellerophon-tes, Byblis, Danaos, Glaukos, îkarios, tobates, Khimaira,
Leukippos, Pandaros, Sarpedon, Skylakeus, Telkhines.

LYKTOS: Girit'te bir dağ ve mağaranın adı - Zeus.

LYRNESSOS: İlyada'da adı geçen şehir - Akhilleus, Briseis, Brises.

M
MAGNESİA: bkz. Manisa.

MAİANDROS (Büyük Menderes): Ege bölgesi, ırmak- Endymion, Kalamos, Maiandros.

MAİONIA: Ege, bölge - Asia, Hektor, Maion.

MAKEDONYA: Yunanistan, bölge - Alkyoneus.

MAİLOS: Orta Akdeniz bölgesinde şehir Amphilokhos, Mopsos.

MALTA: Akdeniz, ada -Kalypso, Odysseus.


MANİSA: Ege bölgesi, şehir -Kybele, Niobe.

MANİSA DAĞ: bkz, Sipylos.

MANTİNEİA: Yunanistan, şehir - Eros.

MARATHON: Yunanistan, şehir ve ova - Androgeos.

MARMARA DENİZİ (Propontis): Argonaut'lar,Memnon.

MARSİLYA: Fransa, şehir - Kybele.

MARİANDYN'LER: Anadolu, boy - Argonaut'lar, İdmon, Lykos.

MED'LER: Asya, Anadolu, boy - Alphesiboia.

MEDİA Bugünkü İran - Dionysos.

MEGARA: Yunanistan, şehir - Alkathoos, Herakles, Prokrustes.

MEKONE: Yunanistan, şehir - Prometheus.

MELAMPODES ÜLKESİ: Mısır -Aigyptos.

MELES (İzmir'de Pınarbaşı suyu): Artemis, Kritheis.

MELOS: Akdeniz, ada - Kaphene.

MEMPHİS: Mısır'da şehir -Agenor, Epaphos.

MENDERES (Büyük): bkz. Maiandros. Menderes (Küçük): bkz. Skamandros ve Ksanthos.

MESSENİA: Yunanistan, bölge - Neleus.

MESSINA: Sicilya, şehir - Kharybdls.

MEZOPOTAMYA Doğu Anadolu, bölgesi - Artemis.

MISIR Agenor, Aigyptos, Artemis, Atlantis, Busiris, Danaos, Ephaphos, İo, îsis, Osiris, Memnon,
Proteus.

MİDİLLİ: bkz. Lesbos.

MİLETOS (Balat): Ege bölgesi, şehir - Aedon, Akakallis, Antheus, Apollon, Brankhos, Byblis,
Didyma, Hypsikreon, Kaeira, Maiandros, Miletos, Psykhe, Sarpedon 2.

MONS SACER: Roma, tepe - Anna Perenna.

MORA: bkz. Peloponez.

MUĞLA: Ege bölgesi, şehir - Marsyas.

MURATDAĞ: bkz, Dindymos.

MUTLULAR ADASI: Efsanelik ada - Alkmene, Hesperid'ler.

MYKENE yahut MYKENAI: Yunanistan, şehir - Aigisthos, Alkmene, Ate, Atreus, Erinys'ler.

MYRA: bkz. Demre.

MYRİNA (yahut MYRRHNE): Ege bölgesi, şehir -Amazon.

MYRMİDON'LAR: Yunanistan, boy - Aiakos.


MYSİA: Güney Marmara ve Ege bölgesi - Akhilleus, Andromakhe, Argonautlar, Auge, Telephos.

MYTLENE (Midilli): Lesbos adasında şehir -Amazon.

MYUS (Afşartepe): Ege bölgesi, şehir - Phrygios.

N
NAKSOS: Ege, ada - Ariadne, Hypsikreon, Naksos.

NARABURNU (Çanakkale Boğazı): Hero ile Leandros.

NAUPLİA yahut NEMEA: Yunanistan, şehir -Amphiaraos, Herakles, Nemeia.

NEMİ: italya, göl -Dlana, Egeria.

NEMRUT: Anadolu, dağ - Apollon.

NİKAİA (iznik) -Nikaia.

NİL (Neilos): Agenor, Atlantis, Menelaos, Proteus.

NİNİVE: Mezopotamya şehri - Semiramis.

NOTİON (Ahmetbeyli): Ege, şehir - Kalkhas.

NYSA: Efsanelik dağ - Dionysos.

NYSA (Sultanhisar): Ege, şehir - Dionysos.

O
OGYGlE: Efsanelik ada - Kalypso, Odysseus.

OİKHALlA: Yunanistan, şehir - Deianeira, Eurytos, lole.

OİTA Yunanistan, dağ - Deianeira, Dryope.

OLBE: Akdeniz, şehir - Teukros.

OKYANUS: Hesperid'ler.

OLYMPİA: Yunanistan, şehir - Altis.

OLYMPOS: Yunanistan, dağ - Aloeusoğulları, Apollon, Devler ve Tanrılar Savaşı, Kharit'ler,


Olympos.

OLYMPOS (Çıralı): Akdeniz, şehir - Apollon, Bellerophontes, Khimaira.

OMPHALOS: Delphol Tapınağında yer - Apollon.

ORDU: Karadeniz, şehir -Amazon.

ORKHOMENOS: Yunanistan, şehir - Askalaphos, Herakles.

OROPOS: Yunanistan, tapım merkezi - Amphiaraos.

ORTYGİA Yeri tartışmalı ada - Arethusa, Artemis, Asterie.


OSSA Yunanistan, dağ - Aloeusoğulları, Lapithai.

OSTA Roma'nın limanı - Pomona.

OTTIRYS: Yunanistan, dağ - Devler ve Tanrılar Savaşı.

P
PAKTOLOS (Şart çayı): Ege bölgesi, ırmak - Midas, Paktolos.

PALATİNUS: Roma, tepe - Ainetas, Bona Fides, Evandrus, Faustulus, İupiter, Romulus.

PALLANTEA: Roma'nın eski adı - Aineias, Evandrus.

PAMPHYLlA: Antalya bölgesi - Apollon, Side.

PANAYIRDAĞ: bkz. Pion.

PANORMOS: Didyma limanı - Brankhos, Didyma.

PAPHLAGONIA: Anadolu, bölge, Orta Karadeniz - Hektor.

PAPHOS.- Kıbrıs'ta şehir - Kharit'ler, Kinyras, Pygmalion.

PARNASSOS: Yunanistan, dağ - Apollon, Autolykos, Dryops, Python, Zagreus.

PATARA(Gelemiş): Akdeniz, şehir -Apollon.

PARTHENIA (Tarsus): Akdeniz, şehir - Kyndos.

PARTHENON: Atina, tapmak - Artemis.

PELASG'LAR: Yunanistan, Anadolu, boy - Aigina, Danaos, İon, Niobe 2, Pelasgos.

PELlON: Yunanistan, dağ - Akhilleus, Aloeusoğulları, Kheiron, Lapithai.

PELOPONEZ (Peloponessos, Pelops adası): Yunanistan, Mora yarımadası - Alpheios, Argos,


Melampus, Pelops, Side 3, Sparta.

PENEUS: Yunanistan, ırmak - Augias, Daphne.

PERGAMON (Bergama): Ege, şehir - Asklepios, Gigant'lar, Kabir'ler, Pergamos, Philemon.

PERGAMOS: Troya kalesinin adı -Apollon.

PERS'LER: Iran, ulus -Brankhosoğulları.

PESSİNUS (Ballıhisar): Anadolu, şehir - Agdistis, Kybele.

PHAIAK'LAR: Efsanelik boy - Alkinoos, Nausikaa, Nausithoos, Odysseia, Odysseus, Phaiaklar.

PHAROS: Mısır, ada - Menehos, Proteus.

PHASELİS (Tekirova): Akdeniz, şehir - Khimaira, Kylabras, Lakios.

PHASİS (Pasinsu): Karadeniz, ırmak- Argonaut'lar.

PHERAI (Velestino): Yunanistan, şehir - Admetos.

PHOKAİA (Foça): Ege, şehir - Kybele.


PHOKİS: Yunanistan, bölge -Pylades.

PHRYGİA Anadolu, bölge - Agdistis, Daktyl'ler, Dionysos, takkhos, Kybele, Lityerses, Marsyas,
Midas, Sabazios.

PHTHİA: Yunanistan, şehir - Akhilleus, Peleus.

PİERİA: Yunanistan, bölge -Hermes, Musa'lar.

PİNDOS: Yunanistan, dağ - Lapithai.

PİON (Panayırdağ): Efes yöresinde dağ – Yedi Uyurlar.

PİTANE (Çandarlı) Ege, şehir - Amazon, Pitane.

PİSA: Yunanistan, şehir - Hippodameia.

PİSİDİA Pamphylia'nın kuzeyinde, İsparta ve Buldan yöresine ilk çağda verilen ad - Kakasbos.

PLAKOS: Ege bölgesi, dağ -Andromakhe.

PO (Eridanus): İtalya, ırmak -Antenor.

POMPEİ: italya, şehir -Amores.

PONTOS EUKSEİNOS: Karadeniz'in adı - Argonautlar, Erinys'ler.

PRİENE (Güllübahçe): Ege, şehir -Amazon.

PRUSA (Bursa): Marmara bölgesi, şehir -Hylas.

PSOPHİS: Yunanistan, şehir - Alkmaion.

PYLOS: Yunanistan, şehir - Melampus, Neleus, Nestor.

PYTHO: Delphoi'nin başka bir adı - Apollon, İo.

Q/R
QUİRİNALİS: Roma, tepe - İuno, İupiter.

RHODOS (Rodos): Akdeniz, ada - Danaos, Heliosoğulları, Telkhines, Tlepolemos.

ROMA: İtalya, şehir - Acca Larentia, Aineias, Aius Locutus, Anna Perenna, Cama, İanus, Kybele,
Roma, Romulus, Saturnus, Venüs.

RUTUL'LER: İtalya, boy - Aineias, Amata, Rutuller, Turnus.

S
SABİN'LER: İtalya, boy - İanus, İupiter, Tarpeia.

SAİS: Mısır, şehir-Atlantis.

SAKARYA bkz. Sangarios.

SALAMIS: Yunanistan, ada - Alas Telamonoğlu, Telamon, Teukros.


SALMONE: Yunanistan, şehir - Salmoneus.

SAMI: Irk -Deukalion.

SAMOS (Sisam): Ege, ada - Admete, Androklos, İkaros, Sibylla.

SAMOTHRAKE (Semendirek): Ege, ada - Argonaut'lar, Dardanos, Harmonia, Kabir'ler.

SANGARİOS (Sakarya): Anadolu, ırmak - Agdistis, İakkhos, Kybele, Hygdon, Sangarios.

SARDES (Şart): Ege, şehir - Amazon, Dionysos.

SARDİNYA Akdeniz, ada -İolaos, Kirke.

SARIKÖY: bkz.. Zeleia.

SART DERESİ: bkz, Paktolos.

SATURNİA Roma'nın efsanelik adı - Saturnus.

SELÇUK: Ege, şehir - Artemis.

SEMENDİREK: bkz, Samothrake.

SEN JAN KİLİSESİ: Selçuk'ta kilise - Artemis.

SERİPHOS: Yunanistan, ada-Akrisios, Danae, Perseus.

SESTOS: Çanakkale Boğazında şehir -Hero ile Leandros.

SEYHAN BÖLGESİ: bkz.. Kilikya.

SİCİLYA italya, ada - Aineias, Alpheios, Alpos, Ankhises, Arethusa, Arion, Eryks, Kharybdis.

SİDE: Akdeniz, şehir- Side 1.

SİDERUS LMANI: Phaselis yöresinde - Khimaira.

SİDON: Fenike, şehir - Agenor, Phoiniks, Side 2.

SİKYON: Yunanistan, şehir - Adrastos, Antiope.

SİMOEİS (Dümrek çayı): Çanakkale bölgesi, ırmak - İlyada, Simoeis, Skamandros.

SİNOPE (Sinop): Karadeniz, şehir - Sinope.

SİPYLOS (Manisa dağı): Ege, dağ - Dionysos, Kybele, Niobe, Pandareos, Tantalos.

SİSAM: bkz. Samos.

SİVRİHİSAR: bkz, Pessinus.

SKAMANDROS (Küçük Menderes çayı): Çanakkale bölgesi, ırmak - Ares, İlyada, Simoneis,
Skamandros.

SKHERİE: Phaiak'ların adası, Korfu olsa gerek -Alkinoos, Odysseia, Phaiak'lar.

SKYROS: Yunanistan, ada - Akhilleus, Lykomedes, Theseus.

SMYRNA (İzmir): Ege, şehir - Adonis, Amazon. Artemis.

SOLMİOS (Bülbüldağı): Efes'te dağ -Artemis.

SPARTA: Yunanlıten, şehir - Dioskur'lar, Helena, Lakedaimon, Leda, Menelaos,Sparta.


STEUNOS (Kesikmagara): Anadolu, mağara -Kybele.

STRATONIKEİA (Eskihisar) - Milas yöresinde önemli kalıntıları bulunan bir ören -Hekate.

STRYMON (Karasu): Makedonya, ırmak - Orpheus.

STYMPHALOS: Yunanistan, göl -Herakles.

SURİYE: Ortadoguda ülke - Adonis, Artemis, Kinyras.

SUSA: İran, şehir - Brankhos.

SÜMER: Adonis, Deukalion, Theogonia.

SYMPLEGAD’LAR Bogaziçinde efsanelik kayalar -Argonaut'lar.

SYRAKUSA: Sicilya, şehir - Damokles.

T
TAPHOS: Yunanistan, ada - Alkmene, Amphitryon.

TARANTO: İtalya, şehir -Arion.

TARSUS: Akdeniz, şehir - Kydnos.

TAURİS (Kırım): Diana, İphigenela, Orestes, Thoas.

TAYGETOS: Yunanistan, dağ - Dioskur'lar.

TEGEİA Yunanistan, şehir - Auge.

TEKİRBURNU: bkz. Knidos.

TELPHUSA Delphoi'de kaynak - Apollon, Teiresias.

TELEPYLOS: Efsanelik liman - Laistrygon'lar, Odysseus.

TENEDOS (Bozcaada): Ege, ada - Akhilleus, Apollon, Hekamede, Kyknos, Poseidon, Tenes.

TERME ÇAYI: bkz, Thermodon.

TESALYA Yunanistan, bölge -Admetos, Akhilleus, Akrisios, Argonaut'Iar, Aristalos.

THEBAİ: Yunanistan, şehir - Alkmaion, Amphiaraos, Amphion, Antigone, Antiope, Dionysos,


Epigon'lar, Harmonia, Laios, Oidipus, Teiresias.

THEBE (yahut THEBAİ): Ege bölgesi, şehir -Andromakhe, Eetion, Granikos.

THEMİSKYRA Karadeniz, şehir - Amazon, Argonaut'Iar.

THERMODON (Terme çayı): Karadeniz, ırmak -Amazon, Argonaut'Iar.

THESPİAİ: Yunanistan, şehir - Thespios, Hekate.

THRİNAKHİE: Odysseia'da Helios'un adası -Lampetie, Odysseia XII., Odysseus.

THYMBRA: Çanakkale bölgesi, şehir, tapım merkezi - Apollon, Kassandra, Laokoon.

TİBER: İtalya, ırmak - Aineias, Cacus, İanus, Romulus.


TÎGRİS (Dicle): Mezopotamya, ırmak -Alphesiboia.

TİRYNS: Yunanistan, şehir - Akrisios.

TMOLOS (Bozdağ): Ege, dağ - Dionysos, Marsyas, Tmolos.

TOKAT: bkz. Komana.

TRABLUSGARP: Afrika, bölge - Lotophagoi, Odysseia.

TRAKHS: Yunanistan, şehir - Deianeira, Herakles.

TRAKYA: Yunanistan, bölge - Amazon, Ares, Boreas, Deipylos, Orpheus, Polydoros.

TRAKİA KHERSONNESOSU (Gelibolu yarımadası): Helenos.

TRİTONİS: Libya'da göl - Triton.

TROİZEN: Yunanistan, şehir - Aigeus, Aithra, Hippolytos.

TROAS (Troya yöresi): bkz. Troya.

TROYA: Çanakkale bölgesi, şehir - Aineias, Andromakhe, Ankhises, Apollon, Ate, Del-phobos,
Hekabe, Hektor, İlos, Kassandra, Laomedon, Palladion, Priamos, Skamandros.

TRUVA bkz. Troya.

TUNA (İstros): Avrupa, ırmak -Amazon.

TURGUT - Karya'da ilçe - Hekate.

TUSCULUM İtalya, şehir - Kirke.

TYROS(Sur): Fenike, şehir - Agenor, Dido, İo,

TYRRHENOI: Etrüsk'lerln adı - Lydos, Tyrrhenos.

U/V
ULUDAĞ (Mysia Olympos'u): Hylas.

VATİKAN: Apollon.

VENET'LER: İtalya, boy -Antenor.

VİA FLAMİNIA: Roma'ya giden bir yol – Anna Perenna.

VOLSKLAR İtalya, boy - Camilla.

Y
YANARTAŞ: Ege bölgesi, dağ - Bellero-phontes, Khimaira.

YATAĞAN:Ege bölgesi, şehir - Marsyas.

YAZILIKAYA: Hitit merkezi - Kybele.

YUNANİSTAN: Ülke -Apollon, Artemis, Hera.


Z
ZELEİA (yahut ZELEE; Sarıköy): Çanakkale bölgesi, şehir - Apollon, Karkabos.

SOY TABLOLARI

Tablo: 1 - GAİA’NIN DÖLLERİ

Tablo: 2 - URANOS’LA GAİA’DAN DOĞANLAR


Tablo: 3 - PROMETHEUS SOYU
Tablo: 4 - TİTANLAR VE DÖLLERİ
Tablo: 5 - OLYMPOS TANRILARI
Tablo: 6 - PONTOS İLE GAİA’DAN DOĞANLAR
Tablo: 7 - PLEİAD’LAR
Tablo: 8 - GÜNEŞ SOYLULAR
Tablo: 9 - ZEUS’UN EVLENMELERİ
Tablo: 10 - İO’NUN DÖLLERİ

Tablo: 11 – EUROPE’NİN DÖLLERİ


Tablo: 12 – LEDA’NIN SOYU

Tablo: 13 – DANAE’NİN DÖLLERİ


Tablo: 14 – TANTALOS SOYU

Tablo: 15 – PELOPS OĞULLARI


Tablo: 16 – TROYA KRAL SOYU

Tablo: 17 – AİNEİAS’IN SOYU


Tablo: 18 – KADMOS SOYU

Tablo: 19 – THEBAİ KRAL SOYU


Tablo: 20 – DEUKALİON SOYU

Tablo: 21 – AİAKOS OĞULLARI


Tablo: 22 – İASON VE NESTOR SOYU

Tablo: 23 – BİLİCİLER SOYU


Tablo: 24 – ATİNA KRAL SOYU

Tablo: 25 – LYKİA’LILAR

You might also like