You are on page 1of 4

MİRYOKEFALON SAVAŞI İLE İLGİLİ KAYNAKLARDAKİ BİLGİLER

1) IOANNES KINNAMOS

I)Kinnamos eserinde imparator Manuel’in 1146 yılında Konya üzerine yaptığı seferden
bahsetmektedir. Burada verdiği şu bilgi dikkat çekicidir. “….sultan onların tahriki ile eskisi gibi kaçmak
istemedi ve iyi bir duruma ulaşınca, barbar dilinde Tzibrelitzemani denilen bir yere varmış bulunan
Romalılara hücum etmek için acele etti. Burası diğer bütün yerlerden daha zor geçilir, sadece saflar
halindeki ordular için değil, küçük gruplarla yolculuk yapanlar için de zordu…..” (s. 41)

Ayrıca Konya seferinde geriye dönerken ….çünkü hala düşman ülkesinin ortasındayız ve Roma
sınırlarından çok uzaktayız. Bunu söyledikten ve orduyu düzene soktuktan sonra doğruca önceleri
halkın “Skleros’a ait” ama şimdi “Pusguse” dedikleri göle doğru yola çıktı. Ordu o dar yerden ovaya
çıkıp açık alana varınca, imparator askerlerinden birine yüksek sesle haykırıp Türklerden birini
çağırmasını emretti. ….İmparator Maiandros (Büyük Menderes)’in kaynaklarındın birine varınca artık
düşman topraklarının dışına çıktığını zannetti. Burasının suyu b ol ve insanın gözüne hoş görünen bir
yer olduğunu fark ederek, savaşın verdiği sıkıntıyı avlanmanın eğlencesi ile üzerinden atıp gevşemek
istedi. Fakat uzaktaki bitki örtüsü içinde bir hareketlenme gördü. Ancak mesafenin uzaklığından
dolayı gördüğünün ne olduğunu tespit edemediğinden adamlarından birkaç kişiyi araştırmaya yolladı
ve orada birçok çadırın kurulmuş olduğunu öğrendi. Çalılıkların arasındaki hareket de, çadırlar içinde
bulunanların atlarına aitti; gemisiz ağızlarıyla otluyorlardı. Derhal bu Türklerin kimler olduğunu anladı.
Reisinin Raman adında biri olduğunu tahmin etti. Bunlar adet üzere komşu Romalıları yağmalamaya
gelmişlerdi ve şimdi de bol bol ganimetle yüklüydüler. … (s.48-49-50)

II)İlkbahar gelince (1176) imparator Anadolu’ya geçti ve her zaman olduğu gibi birliklerini
Rhyndakos’da topladı. Fakat müttefik Macarlar ve roma tebaası olan Sırplar vaktinde gelmediler ve
imparatorun ancak yaz aylarında sefere çıkabilmesine sebep oldular, bu yüzden imparatorun işleri
perişan oldu: çünkü askeri işlerde her şeyden çok zamanlama önemlidir. Böylece imparator Laodikeia
ve Menderes nehri çevresindeki bölgelere yolculuk yaptı. Niyeti tüm ordusunu Konya kuşatması için
kullanmaktı.

2) NİKETAS KHONIATES

I)Niketas Khoniates Miryokefalon Savaşında İmparator Manuel’in izlediği güzergâh hakkında şöyle
demektedir; “İmparator başkentten hareketle Phrygia ve Laodikeia içinden geçip, benim doğduğum
ter olan müreffeh ve büyük şehir, eski Kolossai, şimdiki Khonai’a (Honaz) geldi. Burada fevkalade
büyük, şahane güzellikte ve her bakımdan hayranlık uyandıracak bir sanat eseri olan Başmelek
Mikhail kilisesini ziyaret etti. Khonai’den imparator, Lampis (Çardak) üzerinden Kelainai’ya (Dinar)
yürüdü. Marsyas suyunun karıştığı menderes’in kaynakları buradadır ve güya Apollon burada,
büyüklük deliliğine kapılarak sanki eşek arısı sokmuş gibi kendisiyle müzik yarışmasına girdiğinden
dolayı Marsyas’ın derisini yüzmüşmüş. Burada sonra imparator Khoma (Gümüşsu) ve
Myriokephalon’a (Bin Kelle) geldi. Burası eski ve terk edilmiş bir kaledir ve ya orada olup bitenlerden
bu adı almıştır yahut da orada bu adın ifade ettiği olay vuku bulmuştur. Çünkü bu kale yanında, tasvir
edeceğim gibi, binlerce Bizanslının kellesine ölüm darbesi inmiştir.(s.123)

1
II)Niketas’ın anlatımına göre Miryokefalon Savaşı ile ilgili dikkat edilmesi gereken hususlar şunlardır:

 Niketas Bizans ordusunun yürüyüşüyle ilgili; …savaş makinelerini çeken yük hayvanlarıyla, sayları
çok olmakla birlikte hepsi de savaş için işe yaramayan adamlardan terekküp eden sürücüler
yüzünden pek yavaş ilerleyebiliyordu. Ayrıca Türkler de görünmüşlerdi ve küçük çarpışmalarla
Bizanslılara saldırmaktaydılar. (s.123) ifadesini kullanmıştır.
 Niketas, II. Kılıç Arslan’ın Manuel’e barış teklifinde bulunması sonucunda tecrübeli devlet
adamlarının imparatora: “savaşın büyüklüğünü düşünmesini, düşmanların bütünüyle bir tuzak
haline getirdikleri ülkenin kolay geçilemeyeceğini göz önünde bulundurmasını… söylediler.”
demektedir. (s.124)
 Niketas, Çivril geçidi ve Miryokefalon kalesinin mevkileri üzerine; “ sultan yine durmadı ve
yeniden müzakereye girmek istedi ancak imparator kibirli bir palavrayla, ona cevabını bizzat
Konya’da bildireceğini belitti. Bunun üzerine sultan bir anlaşmaya varılamayacağını anlayarak,
Bizans ordusunun Myriokephalon’dan hareket ettikten sonra geçmesi gereken ve Tzibritze geçidi
adını taşıyan yolun darlaştığı yeri işgal etti. Geçmek isteyecek olursa Bizanslılara derhal karşı
koymak üzere birliklerini bu dar geçide doldurdu. Tzibritze geçidi yüksek yamaçlarla çevrelenen
uzun bir vadidir. Kuzeye doğru gidildikçe dikliği azalır ve yayvan tepeler arasında geniş vadiler
halini alır. Güneye doğru ise vadi gittikçe dikleşir ve sarplaşır.” demektedir. (s.124)
 Niketas, imparator Manuel’in boğaza girerken ki tedbirsizliği hakkında: “… önce ağırlıklarından
kurtulmuş, hafif birliği ile Türkleri upuzun dağ geçidinden sürerek ordusuna böylece kolayca
geçme imkanını sağlamayı düşünmemiş, aksine barbarların tepeleri ellerinde tuttukları, savaşı
başlatacak Bizanslıların ilerlemesine engel olup geri almak üzere bütün kubrukları boşaltmaya ve
bütün oklarını fırlatmaya hazır bulundukları kendilerine bildirildiği ve pek az sonra bu durumu
bizzat gözleriyle gördüğü halde, ovada yürüdüğü gibi aynı düzende geçidi geçmek istemiştir.”
demektedir. (s.124)
 Niketas, Türklerin saldırıları ile ilgili: “ordu yolun güçlük arzeden kısmına gelince (vadi girişi
olmalı), Angelos’un oğullarıyla aynı zamanda Mavrodukas ve Lampardas da birlikleriyle hiçbir
saldırıya uğramadan geçip ilerlediler. Bunların yaya kuvvetleri dağların engebeli uzantılarında
bulunan Türklere saldırıp, onları ürkütmüş ve geçidin sarp duvarlarına doğru sürmüştür.”
demektedir. (s. 125) Niketas vadinin yapısı ile ilgili bilgilerine devam ederek: “… Türkler büyük
gruplar halinde Bizanslıların geçebileceği bütün yol ve patikaları tutarak geçidi tıkadılar..”
demektedir. (s. 125)
 Niketas yine vadide devam eden savaş ile ilgili: “Manuel kendini bir fare gibi kapana kıstırmış olan
barbarlardan kurtuldu…( yani vadi’nin en dar kısmında ileriye doğru çıkış yaptı) ….diğer
Bizanslıların akıbeti ise daha kötüydü. Sivri mızraklar her taraftan vücutlarına gömülüyor, yakında
atılan oklar gövdelerin delik deşik ediyordu. Savaşın sıkışıklığı içinde bunlar birbirlerini
çiğniyorlardı. Birkaçı Türkleri yararak canlarını geçitten kurtarmışlardı ama bunlarda arkalarındaki
yarıklarda ölüm buldular. Çünkü geçidin burasında birbiri yanında yedi adet yarık (hendek-tali
vadi) vardır. Burada geçit biraz genişler ve hemen yine daralır. Bu yarıklar Türkler tarafında işgal
edilmiş olup dikkatlice korunmaktaydı. Aslında Türklerle dolu olmaya hiçbir yer yoktu.”
demektedir. (s.126-127)
 Niketas’ın anlatısında dikkat edilecek diğer hususlar: 1) Kum fırtınası, 2) Ahlât ağacı, 3) Suları
coşkun çay,
 Bizans askeri Manuel’e serzenişte bulunurken: “ Bu yamru yumru, sert yokuşta yürümeye
çabalamaktan kazancımız ne?” diye sormaktadır. (s. 130)

2
 Niketas taraflar arasında antlaşma imzalandıktan sonra Manuel’in İstanbul’a dönüşü ile ilgili: “
manuel şimdi mektulleri görmekten kurtulmak için, başka bir yoldan geri dönmek arzusundaydı.
Ama, işte tam aksine bu ona göstermek için, kılavuzlar onu gelmiş olduğu yoldan geri götürdüler;
ta ki, kendi gözleriyle bu felaket tablosunu görsün… bu sebeple Bizanslılar Khonai’a vardıklarında,
artık ön ve arkalarında bir daha düşman görmeyeceklerinden dolayı sevinçle dizleri üzerine
çöktüler. İmparator, her yaralı ve hastanın uygun bir tedavi ücreti olan bir gümüş stater almasını
sağladı. Kendisi buradan Philadelphia’ya giderek gücünü toplayabilmesi için birkaç gün orada
kaldı…” demektedir. (s.132)
 Niketas antlaşma şartlarının uygulanması ile ilgili: “imparator önünden geçerken, sultan’ın
arzusuna uyarak Sublaion’u bizzat kendi yıktırdı.” demektedir. (s. 133)

3) ABU’L FARAC TARİHİ

Yunanlıların 1407 – Miladi 1176 – yılında yunan kralı Manuel hareket ederek Türklerin hududu
üzerinde iki şehir kurdu. Ve buralara asker yerleştirdi. Bunlar Kılıçarslan hanedanına mensup olanları
şiddetle tazyik ettiler. Sebebi, kralın, sultandan Danişmend oğullarına ait arazinin iadesini istemesiydi.
Bu yüzden kral 30,000 Yunan atlısını Danişmend oğlu Zünnun ile – Kayseri’ye - gönderdi.( Bunun
üzerine içerde bulunan Türkler yeni Kayseri’deki Hıristiyanlar ağzından yunanca bir mektup yazara,
Rumlara şu sözleri söylediler: “ beraber getirmiş olduğunuz Zünnun’a güvenmeyiniz, çünkü sizi
aldatarak kendi milletine mensup olanlara teslim etmek istiyor.” Bunun üzerine Rumlar arasında
gürültü koptu ve yeni Kayseri’den çekildiler. Türkler bunları takip etti ve kralın hemşirezadesini
öldürdüler. Kral hemşirezadesinin öldürülmüş olduğundan haber alınca, büyük bir ordu toplayarak
Türk hududuna yürüdü. Kral gıda ile yüklü arabalarını bıraktı ve Rumlar ahalisinden ve gıda
maddelerinden mahrum kalan Türk köylerini yağma ederek ve yakarak ilerlediler. Bunun üzerine
Türkler bilhassa da aralarındaki piyadeler dağlara saptılar ve Bet – Toman’ın derin geçidine dalarak,
Rumların ağır eşyalarını bıraktıkları karargâha geldiler, yağma ettiler ve arabaları yaktılar. Bu yüzden
Rumlar ümitlerini kestiler ve Türkler onlara hâkim oldular. Türkler dağ tepelerinden kayaları onların
üzerine yuvarlıyor ve Rumlar ile atları arasında karışıklıklar vücuda getiriyorlardı. Bunun üzerine kral
geceleyin sultana bir elçi gönderdi ve sulh istedi. Sultanın kendisi de fena bir vaziyette olduğu için bu
teklifi kabul ederek üç Türk emirini seçti. Bunlar kralın hududuna varıncaya kadar ilerlediler. Rumların
yağma edilen karargâhında kiliseler, haçlar ve Mesih’in üzerinde salp olunduğu haçtan bir tahta
parçasını ihtiva eden bir haç bulunduğunda ve görülmüş olduğundan kral sultana birçok altın
gönderdi ve bu haçı aldırdı.

4) ANONİM SELÇUKNAME

Anonim Selçukname’de Miryokefalon Savaşı ile ilgili: “ 572 (1176) yılında Rum meliki Ermanul İslam
ülkelerine yürüdüğünü haber verdiler. Askerlerinin bir günlük mesafede ordugâh kurduğu, her
menzile hendek kazmış olan 70 bin piyade okçusunun bulunduğu, on millik yolu mukavemet
görmeden Konya’ya geldiği haberi Kayseri’de bulunan sultana ulaştı. Sultan 1700 süvari seçti.
Gecenin başlangıcında davullar çalarak küffara saldırdı. Çaresiz kalan Ermanül Şefaat için, Miğal’i
Sultan’ın huzuruna gönderdi. Ondan aman diledi. 100 bin kırmızı dinar, 100bin gümüş dirhem, atlar,
çuha, vesaireyi haraç olarak vermeyi kabul ederek memleketine gitti.

3
5) CAMİU’D-DÜVEL

569 (1173-1174) yılında (Bu tarih yanlış) Bizans hükümdarı, İstanbul boğazını geçerek Kılıçarslan’ın
ülkesine yürüdü. İki taraf arasında cereyan eden savaşta Müslümanlar galip geldiler. Rumlardan pek
çok kişiyi öldürdüler, bir o kadarını da esir aldılar ve sayısız ganimet ele geçirdiler. Bizans hükümdarı
mağlup ve kahrolarak ülkesine döndü.

6) İBN’ÜL-ERZAK

... kral Rum askerlerini ve sayılmayacak kadar çok fazla halkı toplayıp Sultan’ın kardeşi Şahinşah ve
Zünnunla beraber İstanbul’dan hareket etti. 70 bin araba ve 700.000 süvariyle Rum vilayetine
(Anadolu’ya geçti. Orada kalıp iki büyük şehir inşa etti. Öte yandan sultan Kılıçarslan’ın askerleri ve
Türkmenleri toplayıp kralın askerlerinin bir tarafından saldırıyor, yağmalıyor, öldürüyor ( ancak çok
kalabalık olduğu için bu vuruşmayı) kralın askerlerinin diğer tarafı bilmiyordu. ( Kılıçarslan’ın askerleri
ve Türkmenler) onlardan pek çok halkı öldürdüler, tasvir edilmeyecek kadar yağma yaptılar,
Müslümanlara komşu olan vilayetlerini tahrip ettiler. Böylece kralın büyük paralar harcayarak inşa
ettirdiği iki büyük şehir tahrip edildi.

You might also like