You are on page 1of 10

TARİH METODOLOJİSİ

TARİH NEDİR?
Tarih, insan ve insan topluluklarının geçmişte meydana getirdikleri olayları, medeniyetleri ve bunların birbirleriyle olan etkileşimlerini, yer ve zaman göstererek, sebep-
sonuç ilişkisi içerisinde belgelere dayanarak, tarafsız (objektif, yansız, nesnel) bir biçimde inceleyen ve anlatan sosyal bir bilimdir. Tarih ilimi, insanı ve onun faaliyetlerini
ele alır. Bu faaliyetlerin yer ve zaman tespitleri yapılarak, tarafsızlık kaygısı içinde verilmesidir. Yani bir anlamda geçmişin bilgisine ulaşmaya çalışmaktadır.
Heredot’a göre tarih “Tanık olunan ve haber alınan şeylerin anlatılması” olarak değerlendirilir.
E. H Carr; Tarih tanımını “Bugün ile geçmiş arasında bitmek tükenmek bilmeyen diyalogdur. İnsanın tarih ilmiyle geçmişi sorgulayarak geleceğe yön vermesidir.”
diyerek ifade eder.
Belçikalı tarihçi Léon-Ernest Halkin (1906-1998), “Tarihin bilinmesinin geleceği düşünmek bakımından zaruri olduğunu” söyler.
Fransız Annales Okulu kurucularından Marc Bloch, tarihi “Zaman içinde insanların ilmi” olarak açıklarken tarih biliminin gelişmesi için sosyoloji, Psikoloji,
ekonomi gibi diğer yardımcı bilimlerle iş birliği içinde olmasını önermektedir.
Alman tarihçi Ernest Bernheim (1850-1952) “Tarih bilimi, insanların zaman ve mekân çerçevesinde meydana getirdikleri evrimlerini ve bunların toplumsal bir
varlık bireyleri ve toplulukları sıfatıyla yaptıkları fiiller” olarak tanımlarken olay ve olguyu bir arada verir.
Amerikalı tarihçi Frederick Jackson Turner (1861-1932) tarihi “Geçmişten bize ulaşan, günümüzde ortaya çıkan, tenkitçi ve yorumcu bir anlayışla incelenen
kalıntılardır”, diyerek daha modern bir tanım yapar.
Zeki Velidi Togan’a göre “İnsanlığın eylem ve fikirlerinin gelişimini takip eden, fertler ve topluluklar tarafından gerçekleşen eylemler ve ortaya atılan fikirleri ve
bunların sonucunda gerçekleşen olayları inceleyen bilim dalıdır.» der.
Mukaddime yazarı İbn-i Haldun’a göre Var olan şeylerin aslını derin araştırma, gerçeğini anlama, kaynakları ile nedensel açıklamalarını verme, olayların nasıl
ve niçin meydana geldiklerinin derin bilgisidir” der
Annales Okulu mensuplarından, Türk tarihçiliğine de etkili olmuş olan, Tarihi parçalara, zaman dilimlerine ayırmadan bir bütün halinde ele almaya öneren
Fernand Braudel (1902-1985) Tarihi, “Çevremizi saran ve bizi meşgul eden bugünün kaygı, sıkıntı ve sorunlarının adına geçmiş zamanların sorgulanmasından başka bir şey
değildir.” Diye tanımlar.” Ayrıca, Hegel-Marx çizgisindeki tarihçiler, tarih içindeki olayların tamamen iktisadî etkenler ile gerçekleştiğini savunurlar.
TARİH ÖĞRENMENİN ÖNEMİ
Tarih öğrenmenin hem doğrudan kişiyi geliştiren, diğer bilim dallarını kavramasına ve entelektüel bir kişilik kazanmasına katkı sağlayan özel amaçlarından başka; toplumsal
bilince katkı sağlayan genel amaçları da bulunmaktadır. Tarih bugün yaşanan hayatın, geçmiş hayatın bir sonucu olduğunu, hatta gelecek hakkında düşünmeyi de sağladığını
söyleyerek önümüzü açmaktadır. Zira insanlık tarihinin geçmişteki bir kesitini öğrenmek, aynı zamanda insanın mensup olduğu çağ ve toplumunu anlaması demektir.
Nitekim geçmişini bilmeyen insan, hafızasını yitirmiş bir kişi gibidir. Aynı şekilde, geçmişini tanımayan toplumlar için benzeri bir yargıya varılabilir. Bu yüzden teorik
olarak her millet, geçmişini bilmek zorundadır. Nerden geldiklerini, atalarının hangi başarılara imza attıklarını, nerelerde yanlış yaptıklarını bilmekle yükümlüdür. Bu, yeni
nesillere cesaret vereceği gibi, geçmişi ile iftihar etme duygusu da kazandıracaktır. Tarih okuyucusu diğer toplum ve milletler ile kendi toplum ve milletinin mukayesesini
yapabilir. Bu mukayese kişiye öz güven kazandırır, başka milletlere karşı da empati yapma duygusunu geliştirir. Hiç şüphesiz, insanın doğasında var olan merak duygusunu
giderme ihtiyacı da tarih öğrenmenin yolunu açmaktadır. Tarih bilinmesi geleceği düşünmek açısından zaruridir. Ancak unutmamak gerekir ki, tarih bilinci bilimsellikten
uzaklaşıp devamlı duygusallıkla beslenirse çatışmalar kaçınılmaz olur.
Tarih Biliminin Özellikleri T
Tarihin tanımı incelendiğinde, tarih biliminin özellikleri ortaya çıkacaktır ki bu bilim geçmişte yaşanan olayları inceler. Bu nedenle;
- Tarihi olaylar geçmişte meydana gelmiş, yaşanmış olaylardır.
- Tarihi olaylar sonuçları itibariyle geniş coğrafyalar ve insan toplulukları üzerinde hissedilir (günlük olaydan farkı).
- Tarihi olaylar neden- sonuç ilişkisi içerisindedir. Her tarihi olay bir öncekinin sonucu, sonrakinin nedenidir. (Süreklilik/Kesintisizlik)
- Olayların tekrarlanması olanaksızdır. Bu nedenle tarih deney ve gözlem metodunu kullanamaz (diğer bilim dallarından ayrılan özelliği).
-Tarihi olayların incelenmesi için mutlaka belgelerin bulunması gerekir.
-Tarihi bir olayın aydınlatılabilmesi için öncelikli olarak olayın yerinin ve zamanının tespiti gereklidir. (Aksi halde masal olur).
-Tarihi olaylar incelenirken olayın geçtiği günün koşulları dikkate alınmalı ve tarafsız olunmalıdır. (Bugünün değer yargılarıyla açıklanamaz/Anokronizma)
-Kendisini yenileyen bir bilim olduğu için dinamiktir.
Tarihi Olay (Vaka) TG
Tarihi olay İnsanları ilgilendiren ekonomik, siyasi, sosyal, sebeplerden meydana gelen kısa süreli gelişmelerdir Tarihi olayların ortaya çıkmasında birden fazla neden etkili
olabilir. Yani sosyal bir disiplin olarak tarih biliminde aynı sebepler daima bire bir aynı sonuçları doğurmayacaktır. Olaylar; kendine has özelliklere sahiptir, somut bilgiler
içerir, yer ve zaman bildirir. Olayların başlangıç ve bitiş süreleri de bellidir.
Tarihi Olgu (Vakıa) AY
Zaman içerisinde birikimler sonucu meydana gelen yeni durumlardır Aynı türdeki olayları oluşum süreci içerisinde bir bütün olarak anlatmak için kullanılan kavramdır. Olgu
soyut ve geneldir. Belirli yer ve zaman yoktur. Olgular; geneldir, süreklilik gösterir, soyuttur. Olgularda belirli bir yer ve zaman söz konusu değildir. Tarihî olay ve olgu
arasındaki farklar şunlardır; tarihî olay biriciktir, özgündür, tekrarlanamaz ancak tarihî olgu ise geneldir ve tekrar edebilir. Örneğin Malazgirt Savaşı olay, Anadolu’nun
Türkleşmesi olgudur.
Tarihin Konusu ta
Tarihin merkezinde insan vardır ve tarih bilimi insanların her türlü faaliyetlerini konu edinir. Tarih geçmişteki insan topluluklarının; yaşam tarzlarını, birbirleri ile olan
ilişkilerini, oluşturulan kültür ve uygarlıkları konu alır. Bir olayın veya olgunun tarihin konusu olabilmesi için etkilerinin geniş alanlarda görülmesi ve uzun süre devam
etmesi gerekir.
Tarih Biliminin Yöntemleri t
Tarihin yöntemi geçmişteki olayları incelemek ve açıklamaktır. Tarih geçmişte yaşanmış olayları konu edindiği için deney yapması ve genel kanunlara ulaşması mümkün
değildir. Tarihi, bilim haline getiren araştırıcılığı ve sorgulayıcıdır. Tarihçi Leopold von Ranke'nin deyişiyle,” Araştırdığı döneme kendisini götürebilen insan tarihçidir.
Neden- Sonuç İlişkisi Kurma
Bütün bilim dallarının ortak metodu ‘neden- sonuç ilişkisi’ kurmaktır. Bilim dallarında neden- sonuç ilişkisi kurarak ulaşılmak istenen hedef, mevcut durumlar arasında
bağlantı kurarak kendisini ispatlama çabasıdır. Tarih bilimi de kendisini belgelerle ispatlar. Kur

1
TARİH METODOLOJİSİ
TARİHİN KAYNAKLARI
Tarihi Kaynak: Olayla ilgili vasıtasız, doğrudan ve açık her türlü bilgi demektir. Tarihçi olayları bizzat görme imkanına sahip olmadığından belgelere dayanmak
zorundadır. Kaynaklar kapsadıkları bilgilerin değerine, dönemine göre ana kaynaklar, birinci elden kaynaklar, ikinci elden kaynaklar olmak üzere ayrılır. Doğrudan doğruya
tarihi bir olayı yaşayan, bu olayı gören veya olayla çağdaş yazarların verdikleri bilgi ve eserlere ana kaynak denir. Ana kaynaklar bize olay hakkında aracısız bilgi verirler.
Örneğin; Hititlerde çalışan bir tarihçi için Anallar veya Eski Mısır çalışan bir tarihçi için bir piramitte bulunan duvar yazıları. Bir mezarda bulunan baltalar, çanak çömlekler,
ya da o döneme ait arşiv kayıtları ana kaynak olarak tanımlanmıştır. Bilgilerini bir ana kaynağa dayandırarak veren eserlere birinci elden kaynak denir. Bir sosyal disiplin-
bilim olarak tarih birçok bilimle iç içe çalışır. Bu doğrultuda tarihi bir olay veya olgu ele alınırken çeşitli kaynaklar kullanılabilir. Türüne göre kaynaklar ise yazılı ve sözlü
olmak üzere 2’ye ayrılır. T Not: Ana kaynaklar diğer kaynaklara göre, yazılı kaynaklarda sözlü kaynaklara göre önceliklidir.
A) SÖZLÜ KAYNAKLAR
Bu tip kaynaklar kökeni belli olan veya olmayan birtakım söylencelerin günümüze kadar gelmesinden oluşur. Örneğin; Tarihi şiirler, Hikâyeler, Mitoslar (mitler/Çok tanrılı
devir ve toplumlara aittir), Efsaneler, Fıkralar ve Atasözleri, Destanlar (Sözlü kaynakların en yaygın türleridir.), Menkıbeler (Gerek Doğu’da gerekse Batı’da azizler,
evliyalar ve şeyhler hakkında söylenenlere menkıbe denir. Bunların bazıları, bu şahısların kerametleri ile ilgili iken bazıları da mezarlarının yerlerini konu etmektedir.
Örneğin, Hacı Bektaş-ı Veli Menkıbesi, Hz. Halid’ in mezarının yerinin Akşemseddin tarafından bulunuşu gibi…) Menkıbeler zaman içinde yazılı hale gelmiş ve
‘Menakıpnameler’ adı altında tarihi kaynak olarak önemleri artmıştır.
B) YAZILI KAYNAKLAR
*Arşiv Malzemesi: Yazılı arşiv kaynaklarına örnek olarak, Ferman, Berat, Emir, Hüküm, Ahidname, Muahedenameler, Kanunname, Nizamname, Adaletname, (Günümüzde
arşiv malzemelerine filmler, fotoğraflar da eklenebilir) Ayrıca Arşiv malzemelerine örnek olarak çizgili kayıtlar da gösterilebilir. Tarihi kaynak olarak güvenilirlikleri kesin
olan materyallerdir. Ev veya şehir planları, Osmanlı arşivlerinde yer alan minyatürler vb. Osmanlı Devleti Sultan Üçüncü Mustafa (1757-1774) döneminden itibaren eskiden
beri koruduğu belgeleri bir arşiv mantığı ile koruma altıma almıştır. Ancak modern anlamda bir arşiv 1839-1861 yılları arasında Hazine-i Evrak adı altında inşa edilir.
Tanzimat öncesi dönemine ait defterler iki seri halindedirler. Bunların birincisi devletin siyasî ve hukukî kararları ile ülkenin asayiş ve nizamına dair hükümlerinin kaleme
aldığı Divan-i Hümayun defterleridir. İkinci gurup defterler ise Maliye ile ilgi olan Bâb-ı Defterî Defterleridir.
*Kütüphane Malzemesi: (Şecereler (Ensab cetvelleri), Takvimler ve Yıllıklar, Vakayinamelere, Biyografiler (Tercüme-i Hal), hatıralar, seyahatnameler (10.yy da idil
havzasına seyahat eden İbn-i Fadlan 14. Yy da Anadolu’yu gezen İbn-i Batuta, 17. Yy’ın en büyük seyyahı Evliya çelebidir.), sefaretnameler süreli yayınlardır. (Gazete ve
dergiler)) Dünyanın en zengin yazma kütüphanesi İstanbul Süleymaniye Kütüphanesidir. Kütüphane ortamında çalışmak için Katalogların kullanımının bilinmesi zaruridir.
Dewey onlu sistemine göre 900-909 tarih kitapları için 956 ise Türk Tarihi eserleri için kullanılır.
*Müzelik Malzeme C
a. Yerleşmeler ve mimari ögeler: Höyükler, düz yerleşmeler, antik şehirler, kaleler ve buralarda ortaya çıkan kitabeler, zafer takları ve heykeller en önemli arkeolojik
buluntulardır. Genellikle bulundukları ortamlarda muhafaza edilirler.
b. Nekropol kalıntıları: Antik şehirlerin mezarlıkları, içinde lahit türü mezar anıtları, Tümülüs ve kurganların (mezarlar) bulunduğu mekanlardır.
c. Paralar: Para basımı veya kaynaklardaki deyimle "sikke darbı" bir hükümdarın hâkimiyet alametidir. Kâğıt paralara, Osmanlıda "kaime" denilirdi.
d. Arma, Mühür ve Madalyalar: Bir devletin, bir hanedanın veya bir şehrin sembolü olarak kabul edilen resim, harf veya şekle arma denilir. Eski Türklerde karşılığı
"ongun"dur. Eski çağlardan beri yaygın olmakla birlikte Ortaçağ derebeyliklerinde armalar doğrudan hâkimiyet alameti olarak kullanılmaktaydılar. Osmanlı döneminde
mühür kazıma işi adeta bir sanata dönüştürüldü. Bu işi yapana "hakkâk" adı verilmekteydi. Fransızların 1798 Mısırı işgal etmeleri sonrasında müttefikimiz olan İngiliz
askerlerine verilmek üzere Hilal Nişanı bastırılır. Bu madalya ilk Osmanlı madalyasıdır.
TARİH METOD KİTAPLARINDAN BAZILARI:
Zeki Velidi Togan: Tarihte Usul
Mübahat Kütükoğlu: Tarih Araştırmalarında Usul
Leon Ernest Halkın: Tarih Tenkitinin Unsurları
Edward Hallett Carr: Tarih Nedir?
John Tosh: Tarihin Peşinde
R. G. Collıngwood: Tarih Tasarımı
Salih Özbaran: Tarih Nedir?
Tuncer Baykara: Tarih Metodu
TARİHİN YÖNTEMİ
Tarihin yöntemi, tarihi olayları inceleyerek anlamak ve açıklamaktır. Tarihi olaylar hakkında doğru bilgi edinmek ancak o dönemden kalan ve olayla tanıklık edebilecek belge
ve kalıntıların analiz edilmesi ile mümkündür. Bu analiz- değerlendirmede şu sıralama uygulanmaktır:
1-Tarama
Araştırılması düşünülen konu ile ilgili kaynak taraması yapmaktır. Bu noktada dikkat edilmesi gereken unsur; konu ile öncelikle doğrudan- vasıtasız kaynakların tespitidir.
Daha sonra birinci elden diyebileceğimiz vasıtasız kaynakları destekleyecek, doğrulayacak başka kaynaklar tespit edilmelidir.
2-Tasnif (Sınıflandırma)
Belgeler, incelenmeyi kolaylaştırmak amacıyla sınıflandırılır. Bu sınıflandırma zamana, mekâna ve konuya göre olmak üzere üçe ayrılır.
a.) Zamana göre tasnif (Uzunluğuna) İlk Çağ, Orta Çağ, Yeni Çağ, Yakın Çağ, XVIII. Yüzyıl, XX. Yüzyıl gibi, Fetret devri, Lale devri gibi.)
b.) Mekâna göre tasnif (Enine/Genişliğine) (Afrika Tarihi, Asya Tarihi, Avrupa Tarihi, Türkiye Tarihi, Ankara Tarihi gibi)
c.) Konuya göre tasnif (Derinliğine/Analitik) (Dinler tarihi, Hukuk tarihi, Kültür tarihi, İktisat tarihi gibi)
3-Tahlil (Çözümleme)
Elde edilen veri ve bulguların ‘kaynak’ değeri taşıyıp taşımadığının araştırılmasıdır. Bu aşamada sınıflandırılan bilgilerin içeriği değerlendirmeye alınır. Bilginin
nesnelliğine, güvenilirliğine ve kanıtlanabilirliğine dikkat edilir. P
4-Tenkit (Eleştiri)
Tarihçi elde ettiği belge ve kalıntılara öncelikle şüphe ile yaklaşmalıdır. Örneğin bir hükümdarın bizzat katıldığı savaşla ilgili söylediklerini ‘mutlak bilgi’ veya ‘mutlak
doğru’ anlamına gelmez. Bir noktada tarihçi tenkit yapmalıdır.
a) Dış Tenkit (Kaynak kritiği) : aa)Tanıtıcı unsurların bb)Eserin içeriğinin cc) Belgelerin tenkiti
Eserin Adı ve Yazarının Belirlenmesi tespitin tam yapılabilmesi için olayın ay ve gününün bilinmesi de zorunlu olabilir. Çünkü aynı yıl içinde aynı görevde bulunan birden
fazla kişi bulunabilir. Eserin Yazılış Tarihinin Belirlenmesi Eserin tanıtıcı unsurlarının belirlenmesi aşamasında, bilinmesi gereken bir diğer nokta eserin yazılış tarihidir. Bu

2
TARİH METODOLOJİSİ
kısım, çoğunlukla yazma eserlerin sonunda ferağ kaydı (kolofon) denilen bölümde yer alır. Eserin Yazıldığı Yerin Belirlenmesi, Kopyalar Arasında En İyi Nüshanın
Belirlenmesi Eserin yazar tarafından kaleme alınan nüshası her zaman güvenilir olanıdır. Fakat bu yakınlığın belirlemesi, kopyalar arasından en iyi nüshanın seçilmesi ayrı bir
uzmanlık işidir. Bunun için izlenen iki yöntem vardır. Bu yöntemlerden birinde, eserin bütün nüshaları görülüp, bazı bölümlerine sondajlar yapılarak birbirine benzeyen
nüshaların içinden en mükemmeli seçilir. Böylece kopya sayısı gerçeğine en yakın olabilirlik açısından en aza indirgenir. Kalan birkaç nüsha da kendi aralarında
karşılaştırılarak, farklı oldukları noktalar notlarla gösterilir. Buna "tenkitli metin" denir. Böylece orijinal esere en yakın metin oluşturulmuş olur. (Örneğin, Nizamü’l-Mülk’ün
Siyasetnamesinin bir nüshasında h. 860 tarihi yazılıdır. Nizamü’l-Mülk, h.485 yılında öldüğü bilindiğine göre bu eserin daha sonraki yıllarda kopya edilen bir nüshası
olduğunu göstermektedir.) Belgenin Tarihi ve Çıktığı Yerin Belirlenmesi: Örneğin, saraydan çıkan ferman, hüküm gibi belgeler divani yazı ile yazılmıştır.
Şeyhülislâmlıktan çıkan yazılarda talik, defterdarlıkta tutulan hesaplarda siyakat kullanılmıştır. Ayrıca her dönemin yazı biçimi farklı olabilir. Belgelerin İşleme Konulup
Konulmadığının Belirlenmesi gibi aşamalardan oluşur.
b) İç Tenkit (Olayların Kritiği) : Eleştirinin ikinci büyük bölümü olup, bir bakıma kısaca olayların ve içeriğin tenkiti diye tanımlanabilir. Bu tür tenkit üç yolla yapılır.
b -1 ) Eserin yazarının tenkit edilmesi. (Yazarın hayatı, kişiliği inanç ve görüşleri tarafsızlığı irdelenir.)
b- 2) Olayların tenkit edilmesi.(diğer eserlerle kıyaslanarak verilen bilgilerin doğruluğu tespit edilmeye çalışılır.)
b-3) Eserin değeri hakkında hüküm verilmesi; yani eser ne için, hangi şartlarda ne oranda tarafsız yazılmıştır.
5-Terkip (Sentez) g
Bu aşamada tarihçi artık elde ettiği verileri bir araya getirerek sade ve açık bir dille yazıya dökme sürecine gelmiştir. Bilgiler son kez gözden geçirilir. Eksikliği duyulan bazı
bilgiler, gerekse bazı bilgiler çıkarılır. Tarihçi bu aşamada tarafsızlık esasına azami dikkat etmelidir. Olaylar yaşanılan dönemin her türlü koşulu dikkate alınarak ele
alınmalıdır. Bir tarihsel olayın sentezi yapılırken şu ana hatlar göz önünde bulunmalıdır.
Doğal etkenler: (iklim, tabiat olayları, dağlar vs). Türklerin Orta Asya’dan Göç etmelerinde aşırı kuraklıklar ve aşırı soğuklar etkili olmuştur.
Ruhsal etkenler: (Ele alınan ferdin veya toplumun karakteri) Türklerin Orta Asya’dan Göç etmelerinde bağımsızlıklarına düşkün olmaları etkilidir.
Medeni etkenler: (toplumun yaşayış tarzı kültür seviyesi) Türklerin Orta Asya’dan Göç etmelerinde konar göçer yaşayışa uygun yer aramaları etkilidir.
Ekonomik etkenler: (toplumun üretim şekilleri) Türklerin Orta Asya’dan Göç etmelerinde otlakların daralması etkili olmuştur.
Kültürel nedenler (toplumun kültür seviyesi bilim edebiyat din anlayışı, devlet yönetim biçimi)
Objektiflik (Nesnellik) k
Bir olayın meydana gelmesini sağlayan siyasi, kültürel, sosyal, dinsel, ekonomik ve askeri nedenler vardır. Bir olayın objektif olarak değerlendirilebilmesi için; Belgelere
başvurulmalı, olay bittikten sonra yazılmalı ve olayın meydana geldiği günün koşullarını dikkate alınmalıdır. Bunun yanı sıra diğer bilim dallarından faydalanmalıdır.
Tarihi Bilgilerin Değişebilirliği k
Tarihte bilgiler elde edilen belgeler ışığında oluşur. Bu nedenle bulunan yeni belgeler var olan bilgileri değiştirebilir.
TARİH YAZIM BİLGİLERİ g
Olayların anlatımında kullanılan edebi tarz ve metoda göre çeşitleri vardır. Tarih yazımı ile uğraşanlara müverrih denir. Tarih yazıcılığının ilk örnekleri Hititlerdeki kral
yıllıklarıdır. (Anallar) Göktürklerde Kitabeler, Osmanlılarda Vekayınameler, Ruslarda Kronikler de bu örneklerdendir.
NOT: Hititlerde Analların ilki I. Hattuşili tarafından yazdırılmıştır. Bu anallarda, kralların yaptıkları işleri yazarak Tanrı’ya hesap vermişlerdir. Bu nedenle olayların tam ve
doğru şekilde yazılması gerekirdi.
Hikâyeci Tarih Yazıcılığı (Nakilci/Rivayetçi/Narrratif / Referant Tarih)
Bu tarz tarih yaklaşımı eski Yunanda ortaya çıkmıştır. Olayların yorumlanmadan aktarılmasıdır. Başlangıçta ağızdan ağıza dolaşan hatıralar, şairler tarafından nazım tarzında
söylenmekte ve bunlara ‘Epos’ adı verilmekteydi. Olayların nedenleri ve sonuçları üzerinde durmadan tarihi gerçekleri hikâye ve efsanelerde (mitoloji) karıştırarak,
eleştiriye, tenkite, muhakemeye yer vermeden artarda sıralı bir şekilde anlatır. Sebep ve sonuç ilişkisine değinilmez. Bu açıdan bu eserler ne edebî ve ne de tarihi eserlerdir.
Ancak bilimsel araştırma yolunu açan basit “kroniklerdir. Bu tarz tarih yazıcılığının masaldan farkı olayların geçtiği yer ve zamanın belli olmasıdır. Ünlü hatip Çiçero
tarafından tarihin babası olarak tanımlanan Yunan tarihçisi Heredotos (M.Ö. V. Yüzyılda yazdığı eseri “Historia”), Miletoslu tarihçi Hekateostur. Hatta Ortaçağ
tarihçiliğinde nerede ise benimsenen tek yöntem haline gelmiştir.
Öğretici (Pragmatik) Tarih Yazıcılığı
Literatürümüzde bu tarza “Şe’nî tarih” de denir. Burada maksat sadece olayları yazmak değil; aynı zamanda onlardan faydalı sonuçlar da çıkarmaktır. Milletler kendi
değerlerini, millî duygularını yeni nesillere kazandırmak maksadıyla bu tür tarih yazımını öne çıkarırlar ve eğitim programlarında da yer verirler. Belli bir amaç doğrultusunda
toplumu harekete geçirmek, milli ve ahlaki değerleri geliştirmek amaçlanmıştır. Tarih tekerrürden ibarettir anlayışına sahiptir. Büyük yenilgileri takip eden dönemlerde
yada toplumun fikir yönünden birlik içinde olmadığı dönemlerde bu eserler ilgi çekmiştir. Pragmatik tarih anlatımının en bariz özelliği, tarihte ün yapmış şahsiyetlere yer
vermesi, bu şahısların idealleşmesi; hatta insanüstü varlıklar haline getirilmeleridir. Tarihte meydana gelen olaylar sanki bir kişinin eseriymiş gibi anlatılır. .Pragmatik tarih
anlayışının öncüsü ‘Thukdides’ tir. Polybios, Plutarkhos, Tacitus, Machievelli gibi yazarlar bu yazım şeklinin öncüleridir. Hz. Muhammed’in hayatını ve örnek kişiliğini
isleyen Siyer kitapları Osmanlı padişahlarından, Yavuz Sultan Selim’i anlatan Selimnâmeler ve Kanuni’yi anlatan Süleymannâmeler gibi örnekler öğretici tarih tarzı
eserlerindendir. NOT: Yunanlı tarihçi Thukdides’in ‘PELOPONES SAVAŞLARI’ adlı eseri bu tarzda kaleme alınmıştır.
Araştırıcı (Neden- Nasılcı / Tekevvüni) Tarih Yazıcılığı
XIX. Yüzyılda doğup günümüzde de uygulanan bilimsel tarihçiliktir. Bu tür tarih yazıcılığında olaylar tek bir sebebe dayandırılmamış, dönemin siyasi, sosyal, kültürel,
ekonomik, dini yapıları ayrıntılarıyla ele alınmıştır. Tarih tekerrürden ibarettir anlayışına karşı çıkarlar. Her aşamada neden -nasıl sorularının cevaplarını ararlar. Bu tür tarih
yazıcılığında tarihi olaylar kaynaklara dayalı olarak ele alınır ve eserlerde dipnot olarak verilir. İbn Haldun (1332-1406) eserlerinde (Özellikle Mukaddime ve Kitabul İber
adlı eserinde); olayları irdelemeyi tarihin merkezine oturtur. Muhammed b. Süleyman el Kafiyeci (1386-1474) “el muhtasar fi ilmi’t Tarih adlı eserinde Araştırıcı tarih
tarzında yazamaya çalışmıştır. Araştırıcı tarih yazıcılığının en olgun seviyesine ulaştıran Alman tarihçisi Leibniz ve Ranke olmuştur. Bazı tarihçiler, modern tarih yazımını
Fransız filozof Voltaire (1694-1778) ile başlatırlar. Zira o, XIV. Louis dönemini yazarken “Ben ne Kral’ın hayatını ne de saltanat yıllarını yazmak niyetindeyim. İsteğim,
insan zihninin tarihini yazmaktır” diyerek kendisinden öncekilerden ayrıı bir yol benimser.
NOT: Fransız Annales Okulu: Fransız dergisi Annales d’histoire économique et sociale de dile getirilen tarih yazıcılığı ekolüdür. 1929 Yılı’nda Marc Bloch, Fernand
Braudel ve Lucien Febvre’nin tarih bilimini geliştirmek üzere sosyoloji, ekonomi, psikoloji vs. diğer sosyal bilimler ile işbirliğini öneren bir ekoldür. Merkezinde siyasi
gelişmeleri değil insanı oturtmuştur. Doğru bilgiye ulaşmak için diğer bilim dallarıyla sıkı ilişki kurar. Türkiye’den Halil İnalcık, Fuat Köprülü, Mustafa Akdağ, Ömer
Lütfi Barkan bu ekolü takip etmişlerdir.
Kronik Tarih: Olayları oluş sırasına göre inceleyen tarih yazım türüdür. Her yılın olayları aralarında herhangi bir bağlantı gözetilmeden kronolojik olarak sıralanır (Yoruma
yer vermez. Neden- sonuç ilişkisi incelenmez.) İlk örneğini Kayseri Piskoposu Eusebius vermiştir. Hititlerdeki Yıllıklar bu tarza örnek olarak gösterilebilir. Bu türün en
güzel örneği Anadolu'da yaşamış Hititlerin Tanrılarına hesap vermek amacıyla hazırladıkları Anallardır.

3
TARİH METODOLOJİSİ
TARİHE YARDIMCI BİLİMLER
Bilim dalları kendi başlarına hiçbir anlam içermezler. Bilim dalları, diğer bilim dallarıyla bağlantı sağladığında bilimsel özellik kazanmaya başlarlar. Bu nedenle tarih
biliminin de faydalandığı bilim dalları şunlardır:
Yazısız Dönem İçin Tarihe Yardımcı Bilimler: Coğrafya, Arkeoloji, Antropoloji, Etnoloji, Filoloji, Karbon 14 metodu
Yazılı Dönem İçin Tarihe Yardımcı Bilimler: Epigrafya, Paleografya, Nümizmatik, Diplomatik, Kronoloji, Sosyoloji, Genoeoloji

Antropoloji: Geçmişte yaşayan insanların iskelet yapılarını ve bunların evrimini inceleyen bilimdir. Hem fiziksel hem de kültürel olarak insan davranışlarının tümünü ele
alır. Örnek: MÖ 3300 yıllarda yaşayan buz adam Ötzi’nin 1991 yılında bulunması ve incelenmesi. Şevket Aziz Kansu Türkiye’de Antropolojinin kurucusu olarak bilinir
Antroponomi: Şahıs adlarını inceleyen bilimdir.
Arkeoloji: Kazı bilimi olup, yer ve su altındaki buluntuları çıkararak özellikle Tarih Öncesi Devirlerin araştırılmasında, tarihe en çok yardımcı olan bilim dalıdır. Örnek:
Gordion, Alacahöyük ve Alişarda yapılan kazılar tarih öncesi ve tarihi çağların başlangıcında Anadolu’da hangi medeniyetlerin yaşadığını öğrenmemizi sağlar. Türkiye’nin
İlk arkeoloğu Osman Hamdi Beydir. TC’nde ise öncülüğü Remzi Oğuz Arık yapmaktadır.
Arkeometri: Pozitif bilimlerden yardım alarak eserlerin yaş tayini ve mutlak tarihlendirme yapılmasıdır.
Coğrafya: İnsan ve mekânın karşılıklı etkileşimini araştıran” bir bilimdir. Özellikle ekonomi ve beşerî coğrafya tarihe çok yardımcı olur. Bütün tarihi olayların bir mekânda
cereyan ettikleri düşünüldüğünde tarih-coğrafya ilişkisinin ne denli iç içe olduğu anlaşılır. Kaldı ki, tarihi olayların oluşmasında coğrafi şartlar büyük rol oynar, olaylara şekil
verir ve hatta uygarlıkların gelişmelerine imkân sağlar. Mesela Sarıkamış hareketi üzerindeki doğal şartların etkisi, Bedir savaşında dağı arkalarına alıp kendi su ihtiyaçlarını
karşıladıktan sonra su kuyularını tahrip etmesi
Diplomatik: Devletlerarası yazışmaları inceleyen bilimdir. (İlk olarak Kadeş barışı) İkili, Çoklu, Konferans, Parlementer ve Doruk (Zirve) diplomasi çeşitleri bulunmaktadır.
Edebiyat: Duygu ve düşünceleri söz veya yazı ile etkili bir biçimde anlatma sanatıdır.
Ekoloji: Canlıların çevreleriyle ilişkilerini inceleyen ve doğanın korunmasına yönelik çalışma yapan bir bilim dalıdır.
Epigrafya (Epigrafi): Anıtlar, kitabeler ve tabletleri inceleyen bilimdir.
Etnografya: Tarihteki toplulukların, öz kültürlerini, kültür kalıntılarını inceleyen ve toplumları sınıflandıran bir bilimdir. Örnek: Türklerin askere gidenlere kına
yakması/Hititleri inceler 1930 da Mimar Arif Hikmet Koyunoğlu tarafından Ankara’da ilk Etnografya müzesi inşa edildi.
Etnoloji: İki ya da daha fazla kültür arasında karşılaştırma yapar.
Felsefe: Tarihçi, araştırdığı dönemin düşünme tarzını anlamadan üretilen uygarlığı da anlayamaz. Uygarlıklarda bu düşüncenin ürünleridir
Filoloji: Dil bilimidir.
Folklor: Halk bilimidir.
Geneoloj/Secere/Silsilename: Soy bilimi (Ensap cetvelleri)
Heraldik: Arma bilimi olup, tarihte devletlerin kullandığı armayı inceler. (Türklerde ongun)
Hukuk: Bir arada yaşayan insan topluluklarının birbiriyle ve devletle ilişkilerini düzenleyen kurallardır. Hukuk kuralları bir toplumun siyasi, sosyo-ekonomik ve kültürel
yapıları hakkında bilgi verir.
İktisat: Ekonomi bilimidir.
İstatistik: Belirli bir amaç için veri toplama, tablo ve grafiklerle özetleme, sonuçları yorumlama, özellikler arasındaki ilişkiyi araştırma, çeşitli konularda geleceğe ilişkin
tahmin yapma ilkelerini kapsayan bir bilimdir.
Kadikoloji: El yazmalarını şekil ve tarih yönünden inceler.
Kimya 14: Ele geçen eserlerin hangi döneme ait olduğunu belirlenmesinde kimya bilimi, tarihe yardımcı olur. Kimyada kullanılan ‘‘Karbon 14’’ metoduyla, tarihi
buluntuların madde yapısını incelenerek ait oldukları dönem belirlenmeye çalışılır.
Kronoloji (Takvim Bilgisi): Tarih biliminin bütün araştırmalarında kullanılan bilimdir. Tarih araştırmalarında olayın geçtiği mekân kadar zaman da çok önemlidir. Zira
zamanı bilinmeyen bir hadiseyi, kendi şartlarından arındırarak tahlil etmek mümkün değildir. Olayların zamanını bildirerek sıralamasını yapar. Sebep-Sonuç kurmada tarihe
büyük yardımcıdır. Üzerinde tarihi yazılı olmayan belgelerde kimya bilimi ‘‘Karbon 14 Metodu’’ kullanılır.
Metroloji: Ölçü, tartı bilimi anlamına gelmektedir
Nümizmatik (Meskükat): Paraları inceleyen bilimdir. Özellikle hükümdarları, onların kullandıkları lakapları, hangi senelerde hüküm sürdüklerini öğrenmeye imkân sağlar.
Ancak verdiği bilgiler bunlar ile sınırlı değildir. Paranın cinsi, değeri, gümüş ve altın olarak ayarları, basıldığı yer bize iktisat tarihi açısından veriler sağladığı gibi; basım şekli
ve üzerindeki işaret ve resimler, dönemin sanat anlayışını da gösterir. Ayrıca kronoloji yapmaya da imkân sağlar. (Bağımsızlık durumu, Ekonomik yapısı, Hükümdarların
sırası, Sanatları, Bilimsel kültürel özellikleri, Yazı ve dilleri, Basıldığı merkez, Yayılma alanı gibi konularda yardımcı olur)
Paleografya: Eski yazı çeşit ve türlerini inceleyen bilimdir.
Paleontoloji: Fosilleri inceler
Papiroloji: Kağıt tanıma bilgisi. Diplomatikle birlikte ele alınması gereken bir bilimdir. Mısır’ın Helenistik-Roma döneminde Papirüs ve parşömenler üzerinde yazılmış
Helence-Latince kayıtları inceler.
Sanat Tarihi: Kısmen arkeolojinin de metotlarını kullanarak son zamanlarda gelişme göstermiş bir bilim dalıdır. Sanat tarihi, bir sanat eserinin sanatçısını ve sanatsal
değerini, toplumun sanata karşı bakış açısını belirlemeye çalışır.
Sigilografya: Mühür bilimidir.
Sosyoloji: Toplumsal yapının kuruluş ve işleyişini çözümleyerek, toplumsal olayların bağlı olduğu gelenekleri saptayan ve geleneklerden yaptığı çıkarımlarla toplumsal gidişe
yön veren bilimdir. Not: Sosyoloji geçmişte yaşayan toplumların oluşturdukları kurum ve kuruluşların insan ve toplum yaşamına etkilerini inceleyerek yardımcı olur.
Stratigrafi: Höyük katmanlarını inceler.
Toponomi: Yer adlarını inceleyen bilimdir. Bazı kaynaklar yer adları bilimine ‘‘Onomastik’’ kelimesini de kullanmışlardır.
Not: Sümerler Paleografya, Lidyalılar Nümizmatik (Meskukat) Hititler Diplomatika bilimlerinin öncüleridir.

4
TARİH METODOLOJİSİ
TÜRKLERİN KULLANDIĞI TAKVİMLER
Kronoloji, olayların sıralanmasında tarih bilimine yardımcı olmaktadır. Zamanı belirleme ve olayları sıralama ihtiyacı da takvimleri ortaya çıkmasına neden olmuştur.
Takvim oluşturan bir toplumun astronomide ileri olduğunu rasathane veya gözlem evine sahip olduğunu söyleyebiliriz. Her ulus bulduğu takvimde kendi yaşamlarını en çok
etkileyen olayı başlangıç yapmaktadır.
Yahudiler: MÖ 3760 Hilkat= Yaradılış Yılını Yunanlılar MÖ 776 ilk Olimpiyat oyunlarını Romalılar MÖ 753 Romanın kuruluş yılını
Hristiyanlar 0 Hz İsa’nın doğumunu Müslümanlar 622 hicreti
12 Hayvanlı Türk Takvimi
Türklerin İslamiyet’ten önceki dönemde yaygın olarak kullandıkları takvimdir. Türkler tarafından esasları oluşturulduğu için “milli bir takvim” olarak kabul edilebilir. Bu
takvim güneş esaslı olup, her biri bir hayvan adı ile anılan 12 yıllık devre esasına dayanmaktaydı. Bunlar sırayla; Fare (Sıçgan), Sığır (Ud), Pars (Bars), Tavşan (Tavışgan),
Ejderha (Lu), Yılan, At (Yund), Koyun (Koy), Maymun (Biçin), Tavuk (Tağuk), Köpek, Domuz (Tonguz) 12 Hayvanlı Türk takviminde yılbaşları Ocak-Şubat aylarına
denk gelmekteydi. Moğollar, Çinliler, Hintliler kullanmışlardır. On iki Hayvanlı Türk takvimindeki Maymun, Tavşan, Tavuk, Yılan, Koyun, Sığır yılları zor seneler
sayılmıştır. Diğer yıllar da bahtlı anlamında “kut” yılları olarak anılmıştır.
Hicri Takvim (Kameri Takvim)
Ay yılı esasına dayanır. Ayın dünya etrafındaki dönüşüne göre hesaplanır. Kaynağı Mezopotamya Uygarlığında, Sümerlere kadar uzanır. Bir yıl 354 gün olduğu için
Miladi yıl ile arasında 11 günlük zaman farkı vardır. Müslümanların, Mekke’den Medine’ye göç ettiği “Hicret Olayının tarihi olan 16 Temmuz 622 başlangıç yılıdır. Hz
Ömer zamanında düzenlenip kullanılmaya başlanmıştır. Alaturka takvim olacakta geçer. Günümüzde İslam dünyası kutsal gün ve ayları hicri takvime göre belirlemektedir.
Muharrem, Safer, Rebiyülevvel, Rebiyülahir, Cemaziyülevvel, Cemaziyülahır, Recep, Şaban, Ramazan, Şevval, Zilkade, Zilhicce bu takvimin aylarıdır.
Takvimi Celali
1074 – 75 yılımda bir rasathane kurularak Ömer Hayam, Ebu’l Muzaffer İsfizari, Meymun b. Necib gibi önemli astronomlardan kurulu heyet “Takvim-i Melikşahi” diye
meşhur olan yeni bir takvim tanzim etmişlerdir. Selçuklu Sultanı Melikşah zamanında bir süre kullanılan son derece hassas bir takvimdir. Türkler tarafından esasları
belirlendiği için “milli bir takvim”dir. Sadece mali işlerin düzenlenmesinde kullanışmış, normal hayatta hicri takvimin kullanımına devam edilmiştir. Başlangıç tarihi
1079dur. Yılbaşı nevruz (21 Mart) olarak ta kullanılmaktadır. Babür şahın torunu Ekber şah zamanında (1556-1603) Babürlerde Takvim-İ İlahi adıyla kullanmışlardır.
Başlangıcı hicret ile başlamadığı için Müslüman devletlerle aksaklığa sebep olduğu için Melikşah döneminden sonra kullanılmamış tekrar Hicri takvime dönülmüştür Gazan
Han zamanında bazı değişikliklerle İlhanlılarda kullanılmıştır.
Rumi Takvim
Osmanlı Devleti’nde Avrupa’yla mali işleri düzenlemek amacıyla oluşturulan, güneş yılı esasına dayanan, başlangıç yılını ise Hicret Olayından alan takvime denir. Osmanlı
Devleti’nde 1676’larda başlayan yeni takvim oluşturma çabası sonucunda 1839 yılında Rumi Takvim yürürlüğe girmiştir. Bu takvimde yılın başlangıcı 1 Mart olarak kabul
edilmiştir. 1917 de yürürlükten kaldırıldı.1982 yılına kadar bütçe ayarlamalarında mali yılbaşı 1 Mart olarak kaldı. Mart, nisan, mayıs, Haziran, Temmuz, Ağustos, Eylül,
Teşrinievvel, Teşrinisani, Kanunuevvel, Kanunusani ve Şubat aylarından oluşur
Miladi Takvim
Güneş yılı esasına dayalıdır. Mısır uygarlığında Nil Nehri’nin periyodik olarak taşmasından dolayı bulunmuş, daha sonra Roma İmparatoru Julius Cesar ve 1582 yılında
da Papa XII. Gregor tarafından düzeltilmiş ve bugün kullandığımız Miladi takvim meydana gelmiştir. Tarih biliminde Miladi takvim kullanılmaktadır. Ayın hareketlerine
göre düzenlenmiş bu takvim Julius Sezar zamanında MÖ 46 da ay yılından güneş yılına geçirilerek yeniden düzenlenmiş ve jülyen ismini almıştır. Bu geçiş sebebiyle 11
dakika 14 saniyelik fark 1545’te 10 tam güne ulaşmıştır. Bu yanlış papa 13. Gregorius zamanında düzeltildi. 1582 de 4 Ekim 15 Ekim’e kaydırılarak 10 gün ilerletildi
Özellikleri:“0” (Sıfır) başlangıç yılıdır. “0” (Sıfır) yılı matematikteki gibi yalnız başına anlamsız olmayıp Miladi takvimde ilk yani birinci yıl anlamındadır. “0” yılı Hz.
İsa’nın doğum yılı olarak kabul edilir. “0” yılından önceki yıllar Milattan Önceki yılların önüne mutlaka “MÖ” ifadesi yazılmalıdır. “0” (Sıfır) yılından sonraki yıllar Milattan
Sonra olarak tanımlanır. 100 yıl bir asır, 50 yıl yarı asır, 25 yıl ise çeyrek asır olarak kabul edilir. Bir yıl 365 gün 6 saattir.
***Türkiye’de Miladi Takvimi İlk olarak Osmanlı devletinde İttihat ve Terakki Partisi zamanında (2. Meşrutiyet döneminde) Takvim-i Garbi ismiyle 1917′de kullanmaya
başlamıştır.
Zaman ve takvimi ifade ederken en sık kullandığımız şeyler saat, gün, ay ve yıllardır. Saat ve yıllar büyük çoğunlukla rakamsal ifadeler olmasına karşın gün ve
ayların kendilerine ait isimleri vardır. Kullandığımız gün ve ayların isimleri tarihte etkileşime girdiğimiz kültürlerle ilişkilidir. Bu bakımdan günümüzde kullandığımız zaman
dilimlerinden gün hafta ve ay isimlerinin nereden geldiği ve anlamları şöyledir: Pazar, Farsça kökenli olup “pazara gidilen gün” anlamına gelir. Pazartesi, Farsça bazar ve
Türkçe irte kelimelerinin birleşmesi ile oluşmuştur. Salı, İbranicede üç, üçüncü anlamına gelen “salis” kelimesinden gelir. Çarşamba, Farsçada “dördüncü gün” anlamına
gelmektedir. Perşembe, Farsçada “beşinci gün” anlamına gelmektedir. Cuma, Arapçada “toplanma, bir araya gelme” anlamına gelmektedir. Cumartesi, Arapça Cuma ve
Türkçe irte kelimelerinin birleşmesi ile “cumadan sonraki gün” anlamında kullanılmaktadır. Zaman dilimlerinden bir diğeri olan “hafta” Farsça yedi anlamına gelen “heft
“kelimesinden türetilmiştir. Yedi gün anlamına gelir. Gün isimlerinde olduğu gibi günümüzde kullandığımız ay isimleri de farklı farklı kültür ve dillerden alınan kelimelerden
oluşturulmuştur. Osmanlılar döneminde hicri ve Rumi takvim kullanılmıştır. Ay yılı esaslı hicri takvimde yer alan aylar şunlardır: Muharrem, Safer, Rebiuleevel,
Rebiulahir, Cemaziyelevvel, Cemaziyelahir, Recep, Şaban, Ramazan, Şevval, Zilkade, Zilhicce. Güneş yılı esaslı Rumi takvimde yer alan aylar ise şöyledir: Mart, Nisan,
Mayıs, Haziran, Temmuz, Ağustos, Eylül, Teşrinievvel, Teşrinisani, Kanunievvel ve Kanunisani. Rumi takvime göre yılbaşı 1 Marttır.
Kullandığımız ay adları ve kökenleri şu şekildedir: Ocak, Türkçede “ateş yakılan yer” anlamına gelir. Eski ismi Kanun-i Sanidir. Kanun Süryanicede “ocak, fırın”
anlamlarına gelmektedir. Latince karşılığı Januarius’tur. Şubat, Süryanicede şobat ya da şabat şeklinde bir ay adı olarak kullanılmıştır. Latince karşılığı Februarius olup adını
günahlardan arındırma festivali Februa’dan almıştır. Mart, adını Romalıların savaş tanrısı Mars’tan almıştır. Mart 1582 yılına kadar güneş yılı esaslı takvimin ilk ayı
olarak kullanılmıştır. Ancak 1582’de Papa XIII. Gregorius’un yaptığı düzenleme ile ilk ay Ocak olarak belirlenince Mart 3. ay olmuştur. Nisan, Süryanice nisanna,
nisannus olarak kullanılan yılın dördüncü ayı manasındaki ay adıdır. Latince karşılığı güneşlenme anlamındaki Aprilius’tur. Aprilius güzellik tanrıçası Afrodit’in ayı olarak
bilinir. Mayıs, Latince kökenli kelime Merkür’ün annesi Maia’dan adını alır. Latincede karşılığı Maius şeklindedir. Maia aynı zamanda mitolojide bitkileri büyüten bahar ve
bereket tanrısının adıdır. Haziran, Süryanicede sıcak anlamına gelen ve hazaran, hazuran olarak kullanılan ay adıdır. Latince karşılığı Junius olup “gençlik, genç”, anlamına
gelmektedir. Temmuz, Sümerlerin bereket tanrısının adı olup Arapça ve Süryanicede kullanılmıştır. Sümercede festivallerin adı “Dumuzi “olup festival ayı anlamında
kullanılmıştır. Latincedeki karşılığı Julius’tur. Roma kralı Sezar takvimle ilgili düzenleme yaparken bu aya kendi aile adı olan Juli’yi vermiştir. Ağustos, Latince kökenli olup
adını Roma İmparatoru Octavianus’un unvanı Augustus’tan almıştır. Eylül, Süryanicede “üzüm ayı” anlamına gelen ay adıdır. Süryaniceden aynen alınmıştır. Latince
karşılığı yedinci ay anlamında september’dir. Ekim, Türkçe ekmek kelimesinden anlam kaymasına uğratılarak ay adı olarak kullanılmıştır. Eski adı Süryanice kökenli
Teşrinievveldir. Latince karşılığı sekizinci ay anlamında October’dır. Kasım, Arapçada ayıran bölen anlamındaki kelimeden türetilmiştir. Eski adı Süryanice kökenli
Teşrinisanidir. Latince karşılığı dokuzuncu ay anlamında November’dir Aralık, Türkçede iki zaman dilimi arası anlamında kullanılmış ve son ay adı olarak kullanılmıştır.
Eski adı Kanun-ı evveldir. Latince karşılığı onuncu ay anlamında December’dir. Günümüzde kullandığımız güneş yılı esaslı takvime göre her yıl 365 gün 6 saat olup 12 aya
ayrılmaktadır. Yılın 12 aya bölünmesi Roma Devletinde Sezar dönemi ile düzenlenmiştir.

5
TARİH METODOLOJİSİ
TAKVİM ÇEVİRİSİ
Miladi ve Rumi Takvimi Birbirine Çevirme Teşrinievvel/Ekim (31)
Miladi Takvim – 584 = Rumi Yıl Teşrinisani/Kasım (30)
Rumi Yıl + 584 = Miladi Yıl Kânunuevvel/Aralık (31)
Kânunusani/Ocak (31)
1333’e kadar olan tarihlere 13 gün ilave ediyoruz.
Örnek: 1.) Örnek 2.)
20 Mart 1329 tarihini Miladi tarihe çevirelim 17 Kânunuevvel 1334 Rumi tarihini miladi tarihe çevirelim.
20 Mart 1329 1334 + 584= 17 Aralık 1918
(13) 584
+ Örnek 3.)27 Teşrinisani 1327 Rumi tarihini miladi tarihe çevirelim
2 Nisan 1913 27 Teşrinisani/Kasım 1327
(13) 584
+
10 Aralık 1911
Miladi ve Hicri Yılları Birbirine Çevirme
*Verilen Hicri yıl 33 e bölünür
*Verilen miladi yıldan 621 çıkarılır
*Elde edilen sayı Hicri sayıdan çıkarılır
*Elde edilen sayı 33 e bölünür
*Elde edilen sayı 622 ile toplanır
*Her iki sonuç toplanır

ÖRNEK: 3 Hicri 1420 ÖRNEK: 4 1960 miladi tarihini hicri tarihe çevirelim (1380 yılına tekabül eder.)
1420: 33= 43
1420-43=1377
1377+622=1999 Bilindiği gibi Hicri yıl, Miladi yıldan 11 gün geri kalmaktadır. 33 yılda bir 11 gün yaklaşık bir yıl yapmaktadır (363 gün
Not: “Hicri tarihleri miladi takvime çevirme kılavuzu” adlı eseri Faik Reşit Unad’a aittir.
UYARI: Tarihte kullanılmış öteki takvimler şunlardır:
Olimpiyat Takvimi: Eski Yunan’da düzenli olarak 4 yılda bir yapılan olimpiyatlara göre düzenlenen bir takvimdir. Bu takvim MÖ. 776 yılında yapılan olimpiyatlara göre
tarihlendirilmektedir.
Selevkos Takvimi: İskenderin generallerinden Selevkos’un düzenlendiği ve MÖ. 311’den başlayan bir takvimdir. Süryaniler tarafından kullanılmıştır.
Yaradılış Takvimi: Dünyanın yaratılışı, Hz. Adem’in varlığını esas almıştır. Yahudiler tarafından halen kullanılmaktadır.
Hükümdar Takvimi: Hükümdarların tahta çıkışını 1 kabul eden takvim olup, Japonya’da kullanılmış olan resmi takvimdir
Tarihin yüzyıla çevrilmesi
MÖ 647: MÖ 7. yy’ın 2. YARISININ 3. ÇEYREĞİ
MÖ 1079: MÖ 11. yy ın 1. Yarısının 4. Çeyreği
1989: 20. yyın 2. Yarısının 4. çeyreği
*** Bir olayın oluş zamanının net olabilmesi için önce yıl sonra ay sonra gün aranır.
TARİH YAZICILIĞI ve ÖNEMLİ BİLGİLER
*Tarihe bilimsel yaklaşım ilk kez Helenler ile başlar. Bilinen ilk tarihçi MÖ V yy da Yaşamış olan Bodrumlu (Halikarnos) Heredottur.
*ilk süreli Yayınlar Roma’da halkı bilgilendirmek üzere taş veya metal üzerine yazılan ve Acta Diurna diye bilinen duvar gazeteleri olduğu kabul edilmektedir.
*Roma’da tarih yazımı Kartaca savaşları esnasında yaşamış senatörlerle başlamıştır.
*Romalılar arasında yazı dili Helence idi, Latince ilk eseri veren Cato olmuştur.
*Eskidoğu: Mezopotamya, Suriye, Filistin, İran Anadolu Eskibatı: Ege, Helen ve Roma kültürleri yer almaktadır. Eskibatı tarihi temel bilimi Papirolojidir.
*Uygur yazıtları (ŞİNE UŞİ- KARA BALGASUN) Göktürk alfabesiyle yazılmıştır. Türk yazıtlarının Bilinen en eskileri Yenisey Kitabeleridir.
*Günümüze ulaşan en eski vergi kitabeleri Ankara, Kırşehir, Ani ve Bakü şehirlerinde bulunmaktadır.
*MEB İslam Ansiklopedisi (1940-1988 ) Adnan Adıvar Başkanlığında hazırlanmıştır. İslam dünyasının dli, tarihi, edebiyatı ve kültürüyle ilgili Türkiye’de yayınlanan ilk
büyük ansiklopedidir.
Ortaçağ İslam Yer adlarının tespitinde Yakut el Hamevi’nin Mucem’ul Buldan adlı Ansiklopedik sözlük çok önemli yere sahiptir.
*Ortaçağ İslam dünyasına ait günümüze ulaşan en eski orijinal fermanlar, Fatımiler ve Eyyubilere aittir..
*İslam’ın ilk dönemindeki tarih yazıcılığı Hadislerin Toplanması üzerinde şekillenmiştir.
*İslam uygarlığında 9. Yy da yaşamış, İslam uygarlığı tarih yazıcılığını hikayeci anlatımdan kurtaran kişi TABERİ’dir.
*İran coğrafyasında telif edilen ilk eser Cuveyni’nin 1252-1260 yılları arasında yazdığı Tarih-i Cihanguşa dır.
*İran tarih yazıcılığının en büyük eserlerinden biri 1302-1307 arası İlhanlı veziri Reşidüddin Fazlullah tarafından kaleme alınan Camiüt Tevarih dir. Bu eserde İslam
dünyasının dışında kalan milletlerden de bahsedilmiştir.
*Günümüze ulaşan en eski vakfiye örnekleri Karahanlılara aittir. İlk Selçuklu vakfiyesi Refet Yınanç tarafından incelenmiştir.
*İslam tarih yazıcılığının Anadolu’daki ilk temsilcisi olarak kabul edilen RAVENDİ “Rahatüssudur ve Ayet üs Surur adlı eserini Anadolu Selçuklu hükümdarı 1.
Gıyasettin Keyhüsrev’e sunmuştur.
*İslam coğrafyacılarının Türkler ve Türk ülkeleri hakkında verdiği malumat Ramazan Şeşen tarafından “İslam coğrafyacılarına göre Türkler ve Türk ülkeleri” adlı eserde
toplanmıştır.
*Hive’de tarih yazıcılığı Ebulgazi Bahadır Hanın (1603-1663) Secere-i Türki/( Secere-i Terakkime) eseriyle başlar.
*Avrupa’nın meşhur seyyahı Marco Polo babası ve amcasıyla birlikte Kubilay hanın başkenti Hanbalık’a (Pekin) gitmiştir. 2,5 yıl süren yolculuğu esnasında Anadolu,
Mezopotamya, İran, Türkistan yoluyla Çine varmış 17 yıl boyunca doğu ülkelerini dolaşmış 1295 te Venedik’e dönmüştür.
*Ulema hayatlarını anlatan eser Şakaik-i Numaniyedir. (Taşköprülü Ahmet’in Arapça yazdığı eserdir.)

6
TARİH METODOLOJİSİ
*Osmanlı Tarihini genel olarak ele alan ilk eser Almanca olarak Joseph Van HAMMER kaleme almıştır. 2. eser İse JOHANN Wilhelm ZİNKEİSEN (Avrupa arşivlerinden
faydalandı) 3. eser İse NİCOLA JORGA’dır..(Kuruluş ve 1908 arasını ele alır. Balkanlar hakkında uzunca bilgi verir)
*Türkçe ilk genel Osmanlı Tarihini İsmail Hakkı Uzunçarşılı ve Enver Ziya Karal yazmıştır.
*Osmanlı devletinde Arapça ve Türkçe olarak yayınlanan ilk gazete Vakayi Mısriyyedir. (Kavalalı Mehmet Ali Paşa tarafından)
*Osmanlı Devleti yeni fethettiği memleketler ile kendi arazisini, toprağın mülkiyet ve tasarruf biçimini ve vergi miktarını tayin ve tespit gayesiyle belirli zamanlarda
imparatorluğun çeşitli topraklarına dair istatistiki bilgiler derlemekteydi buna Tahrir defterleri denmekteydi. Tahrir defterleri 1. Murat devrine kadar inmekteydi. Fakat
elimizdeki ilk örnekler 2. Murat devrine ait birkaç defterdir. İstanbul’da Başbakanlık Osmanlı arşivinde ve Ankara’da Tapu kadastro genel müdürlüğü arşivinde
bulunmaktadır.
*Sır kâtibi Hıfzi Ağanın “Ruzname-i Sultan Mahmud (1) Han” isimli eseri tespit edilebilen ilk ruznamedir.
*Osmanlı elçilerinin yazdığı ilk elçilik raporu Fatih döneminde Avusturya’ya elçi olarak giden Hacı Zağanos’a aittir.

Osmanlı Tarihi ile ilgili Bazı Eserler


İsmail Hami Danişmend İzahlı Osmanlı Kronolojisi
Franz Babinger Osmanlı Tarih Yazarları ve eserleri
Yücel Dağlı-Cumhur Üçer Tarih Çevirme Klavuzu
Mehmet Zeki Pakalın Osmanlı Tarih deyimleri ve terimleri Sözlüğü
Faik Reşit Unat: Hicri tarihleri Miladi tarihe çevirme Kılavuzu

BUGUT YAZITI: Gök-Türk döneminde yazılan en eski tarihlidir. Göktürklerin ilk kağanı Bumin’in oğlu Mahan Tigin'in (553-572) mezar taşı olan bu yazıtın 581'de
dikildiği tahmin edilmektedir. Moğolistan’ın Bugut şehri yakınında bulunur. Taşın üç tarafı soğd dilinde yazılmış olup, dördüncü yüzü Sanskrit ve brahman dillerindedir.
Yazıtın tepesinde kurt ve kurdun karnında insan figürü kabartması bulunur. Yazıtın içeriğinde Budizm dini inancının etkili olduğu anlaşılmaktadır.
ARMİNUS VAMBERY: Avrupa’da Orta Asya araştırmalarının öncüsüdür. Rus işgalinin hemen öncesinde, bir derviş kılığında Buhara’ya gelmiş ve izlenimlerini yazmıştır.
Vambery, Orta Asya Türkçesi (Çağatayca) üzerinde yapılan çalışmaların esasını da kuran kişidir. Buhara tarihi hakkında yazdığı önemli eseri (Londra, 1873) vardır.
Harzemşahlar ve Moğol istilasından başlayıp Rus işgaline kadar gelen bu kitabın önsözünde orta Asya tarihinin önemli eserlerinin bir değerlendirilmesi de yer almaktadır.
WİLHELM BARTHOLD: Alman asıllı Rus tarihçi (1869-1930). Çarlık Rusya’sının sonunda ve Sovyetlerin ilk döneminde verdiği eserlerle Orta Asya tarihi araştırmalarının
temellerini atan bilim adamı.
OSMANLI DEVLETİ’NDE TARİH YAZICILIĞI
Osmanlı Tarih yazıcılığı ancak XV. Yüzyıllarda tarihi, Menakıpname, Gazavatname ve Fetihname türünden eserlerle başlar. Osmanlı tarihçiliğinin ilk örnekleri olarak
kabul edilen ve düşmanla yapılan savaşları konu alan hikâyelere Gazavatname = Zafername denir. Bir şehrin veya bir kalenin ele geçirilmesini hikâye eden eserlere
Fetihname denir. İlk Osmanlı tarihçilerinin ana kaynak olarak bir kısmı halk efsanelerinden ve tarihi bilgileri de ihtiva eden destanlardan faydalandıkları görülmektedir.
Yıldırım Bayezid zamanına kadar olan hadiseleri içeren ve II. Murad devrinin sonlarında yazıldığı söylenen ve bilinen en eski Osmanlı Tarihi olduğu düşünülen Yahşi
Fakih’e ait olan eserin adı Menakıb-ı Ali Osman’dır. Osmanlı Tarih Yazıcılığının başlangıcı olarak kabul edilen devir II. Murad dönemidir. Osmanlı kültür sahasında
tarihe dair ilk eser tarihçiden ziyade şairlik yönüyle isim yapmış Ahmedi’nin (ö.1413) ‘‘İskender-name’’ adlı eserinin sonuna ilave ettiği ‘‘Dasitan-ı Tevarih-i Mulük Al-i
Osman’’dır. Fatih Döneminde bilimsel ve kültürel alanda görülen ilerlemelere paralel olarak tarih yazma faaliyetlerinde ciddi değişimler görülür. Bu dönemde eski eserlere
tercüme edildiği gibi Farsça, Arapça ve Türkçe olmak üzere eserler verilmiştir. İstanbul’un fethine katılan ve Fatih dönemi olaylarını anlatan Tursun Bey’in ‘‘Tarih-i Ebu’l-
feth’’ adlı eseri bu dönemin önemli kayıtlarından biridir. Saltanat kurumu, hükümdarların ahlakı, hukuki durumu ve vasıflarını da inceleyen bu eser, Osmanlı hükümdarlar
tarihini de anlatan eserlerin ilkidir. Ayrıca Enveri (Düsturname) , Şükrullah (Behçetüt Tevarih) ve Karamani Mehmet Paşa da bu dönemin öne çıkan tarihçileri arasındadır.
Karamani Mehmet Paşanın Tevarihü’s Selatini’l Osmaniyye adlı Arapça eseri Osmanlı devletinin müstakil ilk tarihidir. II. Bayezit Dönemi’nde benzer bir tarih
anlayışı devam etmiştir. Bu dönem tarih anlayışı da popüler hikayelerden ve takvimlerden derlenmiştir. İlk olarak Fatih Dönemi’nde başlayan ‘‘Şehnamecilik’’ adı verilen
saray tarihçiliği gelişmiştir. İlk şehnameci Şehdi’dir. Şehdi eser yazmamıştır. Osmanlı’da Şehnamecilik Kanuni döneminde şehnameci olarak tayin edilen Arifî Fethullah
Çelebi ile devamlı ve ücretli bir memuriyete dönüşmüştür. Şehnamelerde anlatılan olayların çok çarpıcı minyatürlerle süslenmiş olmalarından dolayı sanat tarihi açısından da
ayrı bir önemi olmuştur. En meşhur şehnameci 27 yıllık göreviyle Hünername yazarı Seyyid lokmandır. Aşık Paşazadenin ‘‘Tevarih-i Ali Osman’’adlı eseri bu anlamda
önemlidir. Bugün elimizde olan bu eser Türkçe nesirle yazılmış ilk Osmanlı tarihidir. Neşri’nin ‘‘Kitab-ı Cihannüma’’ adlı eseri bu dönemde yazılmış olup altı
bölümden oluşan bir dünya tarihidir. Türkçe yazılan ilk dünya tarihi kitabı olması ile öne çıkan bu eserin altıncı bölümü II. Bayezid’e takdim edilmiştir. II. Bayezit’in İdris-i
Bitlisi’ye Farsça: Kemal Paşazade’ye Türkçe birer Osmanlı Tarihi sipariş etmiş olması dikkati çekmektedir. Klasik Dönemin etkileri itibariyle en önemli müverrihi İdris-i
Bitlis-i’dir. Yazdığı Heşt Bihişt Osmanlı kuruluşundan itibaren 8 padişahı ele alır. Yavuz Sultan Selim’den itibaren ‘‘Gazavatnameler’’ öne çıkar. Bunlar padişahların
şehzadelik ve saltanat yıllarını tasvir eden eserlerdir. (örneğin; Selimname, Süleymanname…gibi adlarla çıkmışlardır) Gelibolulu Mustafa Ali’nin ‘‘Künhül Ahbar’’ adlı
eseri olayların kritiğini yapması ile Osmanlıda eleştirel tarihin başlangıcı olarak kabul edilir. (Tarihçi Ali bu eserinde Osmanlı devletinin aksayan yönlerini ortaya koymaya
çalışmış, hatta padişahı bile eleştirmekten çekinmemiştir) Şeyhülislam olan Hoca Sadettin efendi, Tacüt Tevarih isimli eseriyle nam kazanmıştır. XVII. Yüzyıldan
itibaren Hazerfen Hüseyin, Müneccimbaşı Ahmet Dede, Katip Çelebi gibi tarihçiler öne çıkmıştır. Cabi Ömer Efendinin “Cabi Tarihi”, Esad Efendinin “Üss-i Zafer”,
Mahmut Celaleddin Paşanın Mirat-ı Hakikat, Lütfi Paşanın Asafname adlı eserleri bulunmaktadır. Yine XVII. Yüzyılda öne çıkan bir diğer tarihçi İbrahim Peçevi’dir.
(Önemli eserlerinden biri Tarih-i Peçevidir 1520-1648 yılları arasındaki Osmanlı târihini en iyi anlatan kaynak olan bu eser, yazılı kaynaklardan başka, yazarın kendi
müşâhedelerini ve hâtıralarını da içine toplamıştır. ) XVIII. Yüzyılda Osmanlı tarih yazıcılığında ‘‘vakanivüslük’’ adı verilen bir tür resmi devlet tarihçiliği başlar. Bu
Osmanlı tarih yazıcılığında yeni bir dönemin de başlangıcıdır. Önemli Vakanivüsler arasında; Mustafa Naima Efendi, Ahmet Vasif Efendi, Asım efendi, Şanizade, Esad
efendi, Ahmet Cevdet Paş, Lütfi paşa sayılabilir.
Uyarı: *Osmanlıda bilinen ilk Vakanivüs ‘‘Mustafa Naima Efendi’dir’’. Son vakanüvis: Abdurrahman Şeref beydir. Vakanüvis‘ligi fiilen bitiren olay ise Takvim-i
Vekayinin yayınlanmasıdır.
Uyarı: *Tarihte ‘’Koca Nişancı’’ olarak bilinen müverrih Celal Zade Mustafa’dır.
Mustafa Naima Efendi’nin ‘‘Naima Tarihi’’ adlı eseri (1574-1660 yılları arasının tarihini ihtiva eder.) çeşitli yönleri ile önemli bir eserdir. XVII. Yüzyılda Batı dünyası
ile gelişen siyasi ve sosyal ilişkiler sonucu ‘‘Sefaretnameler’’ yazılmıştır. Bu eserler tarihçiler için önemli birer kaynak niteliğinde olmuştur. Tanzimat Döneminde Osmanlı
tarih yazıcılığı çağdaş bir nitelik kazanmaya başlamıştır. Bu dönemin önemli tarihçilerinden biri ‘‘Hayrullah Efendi’dir’’ Ayrıca Namık Kemal’in de ve Ahmet Vefik
Paşa’nın da tarihle ilgili öne çıkan çalışmaları olmuştur.

7
TARİH METODOLOJİSİ
XIX. Yüzyıl Osmanlı tarih yazıcılığında Ahmet Cevdet Paşa bir dönüm noktasıdır. Tarihçi, hukukçu, devlet adamı ve yazar olan Paşa’nın 12 ciltlik ‘Tarihi Cevdet’’ adlı
eseri son derce önemlidir. A. Cevdet eserlerinde anlattığı olayları genellikle belgelere dayandırmaya dikkat etmiştir. (Tezakir, Maruzat, Kısas-ı Enbiya ve Tevarih’i Hulafa
diğer eserleridir.) 19. Yy ın bir diğer önemli ismi Mustafa Nuri Paşa dört cilt olarak telif ettiği Netayicül Vukuat adlı eseri ile Cevdet paşayı takip etmiştir. Modern Türk
tarihçiliğinde önemli bir isimde Süleyman Paşa’dır. 1876’da yayımlanan eseri ‘‘Tarihi Alem’’ modern Türk tarihçiliğinde İslamiyet Öncesi Türkler hakkında bilgi veren ilk
Türkçe tarih kitabı olarak kabul edilir. II. Meşrutiyet dönemi Tarih yazıcılığına bakıldığında bu dönemde Batı teknik ve metod anlayışına yakın bir tarih anlayışının
gelişmeye başladığı görülür. Bu dönemde Türkçülük akımının gelişmesi ile birlikte ‘‘milli tarih’’ anlayışı öne çıkmıştır. 1909’da ‘Tarihi Osmani Encümeni’’ kurulmuştur.
Bu cemiyetin başkanı ‘‘Abdurrahman Şeref Efendi’dir’’ Meşrutiyet ve Cumhuriyetin ilk yıllarında ‘‘öğretici tarihçilik’’ öne çıkmıştır.
Uyarı: Osmanlı tarih yazıcılığında Osmanlı öncesi Türk tarihine çok az yer verilmiştir. Genellikle Selçuklu tarihinden kısaca bahsedilir ve geniş bir İslam tarihi sunulurdu.

Osmanlı devletinde kitaplarda en çok NESİH, Günlük yazılarda RİKA, Kitabe ve levhalarda SÜLÜS, Fermanlarda. DİVANİ , resmi ve mali kayıtlarda SİYAKAT yazı
türleri kullanılmıştır.
CELİ: Hat sanatında bir yazının irisi celi adını alır.
HURDE Küçük yazılara verilen isimdir.
GUBARİ Hurde den küçük olan yazılara denir.
MÜSELSEL Bütün harflerin birbirine bağlanarak yazılan yazılardır
ŞİKESTE(KIRIK) Kuralları kırılarak yazılan yazılardır.
MÜSENNA Aynı yazının simetri ekseninin iki yanında ters ve düz olarak düzenlenmesidir.
İSTİF Yazının güzel görünmesi sebebiyle cümle hece ve sözcüklerin üst üste bindirilmesidir.
CUMHURİYET DÖNEMİ TARİH YAZICILIĞI VE ANLAYIŞI
Bu dönemde Osmanlı tarihine eleştirel bakıldı. Tarihi süreklilik yerine yeniden doğuş teması işlendi. Böylelikle yeni döneme yeni rejime meşruiyet kazandırılmaya çalışıldı.
Atatürk döneminde Türk tarihinin her yönü ile ortaya çıkarılmasına önem verilmiştir. Atatürk’ün kişisel olarak tarihe ilgi duymasının da buna ciddi katkısı olmuştur.
Cumhuriyet döneminde Türk Tarih Encümeni kurulmuş ancak Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti’nin kurulması ile Encümenlik kaldırılmıştır.
1924’te Türkiye Enstitüsü kurulmuştur. Bu Enstitü’nün müdürü olarak Fuat Köprülü atanmıştır.
1937’de Türk Ocakları kapatılmıştır. (Türk Ocakları 1911’de Osmanlıcılık akımının önemini kaybetmesi sürecinde kurulmuştur.)
Türk Ocaklarının kapatılmasıyla aynı yıl onun yerine özerk statüde ‘‘Türk Tarih Tetkik Cemiyeti’’ adı ile yeni bir dernek kurulmuştur. 1935 yılında bu derneğin adı Türk
Tarih Kurumu olarak değiştirilmiştir.
Uyarı: Türk Tarih Kurumu’nun ilk başkanı M. Tevfik Bıyıklıoğlu’dur.
Atatürk Döneminde öne çıkan Tarihçiler
Afet İnan, Tevfik Bıyıklıoğlu, Şemseddin Günaltay, Halil Ethem Erdem, Fuad Köprülü, Zeki Velidi Togan , İsmail Hakkı Uzunçarşılı
Kronolojik eserler: Milli Mücadele ve Cumhuriyet dönemine ait belli başlı kronolojiler şunlardır: Gotthard Jaeschke, Türk Kurtuluş Savaşı Kronolojisi, Mondros’tan
Mudanya’ya Kadar (30 Ekim 1918-11 Ekim 1922), 2 Cilt; Utkan Kocatürk, Atatürk ve Türk Devrimi Kronolojisi (1918-1938); Zeki Sarıhan, Kurtuluş Savaşı Günlüğü
(Açıklamalıı Kronoloji) 4 Cilt. Son kronoloji kitabı, gazete koleksiyonları ve geniş bir kitap taraması yapılarak hazırlanmıştır.

Cumhuriyet tarihi araştırmalarında kullanılacak arşivler: Osmanlı Arşivi, Kızılay Arşivi, Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüd Dairesi Başkanlığı, Türk Tarih
Kurumu Arşivi.
*Cumhuriyet döneminde yayınlanan ilk ansiklopedi Hayat Ansiklopedisi (1932-1936) dir. MEB13 ciltlik İslam Ansiklopedisi, 33 ciltlik Türk Ansk. Çıkardı.
Cumhuriyet Arşivi: Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğüne bağlı , Ankara’da bulunan Cumhuriyet Arşivi; Milli Mücadele, TBMM Hükümeti ve Cumhuriyet dönemine ait
arşiv malzemesinin tespit edilmesi, korunması ve düzenlenmesi ve değerlendirilmesi konusunda gerekli bilimsel ve teknik çalışmaları kurmak üzere kurulmuştur.
Cumhurbaşkanlığı Arşivi: 1954 yılında Cumhurbaşkanı Celal Bayar döneminde, Cumhurbaşkanlığı gelen evrak kaleminde bir birim olarak kurulmuştur.
Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Dairesi Başkanlığı Arşivi'nde en eski belge Kırım Savaşı’na aittir. Temelleri 29 Mart 1916'da kurulmuştur
TBMM Arşivinde Kanun Dosyaları, Karar Dosyaları, Genel Kurul Tutanaklarının Asılları, Denetimle İlgili Dosyalar, Önergeler, Gibi Yasama Faaliyetlerine Ait Bilgiler Yer
Almaktadır.
Türk Tarih Kurumu Arşivi'nin En Önemli Özellikleri: Fotoğraf Koleksiyonuna Sahip Olması, Milli Mücadele Dönemine Ait Gazete Koleksiyonuna Sahip Olması, Bazı
Belgelerin Bağış Yoluyla Elde Edilmesi, Osmanlı Ve Cumhuriyet Tarihi İle İlgili Belgelere Sahip Olması.
Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Arşivi: Ankara Üniversitesi Dil Ve Tarih-Coğrafya Fakültesine bağlı olarak 15 Nisan 1942'de kurulmuştur. Milli mücadele ve cumhuriyet
Tarihi’yle ilgili 90 bin civarında belge, fotoğraf , film ve o dönemde yayınlanmış çeşitli gazete koleksiyonlarına sahiptir.
Kızılay Arşivi 1877'de kurulan Osmanlı Hilal-i Ahmer Cemiyeti ülke içinde ve ülke dışında doğal afetler ve savaş dönemlerinde sayısız yardım faaliyetlerinde bulunmuştur.
Kafkasya ve Rumeli’den Türkiye’ye göç edenlere, Türk Yunan nüfus mübadelesi ‘ne (1923) yönelik sorunlara ait belgeler, bu arşivi değerli kılmaktadır.
DÜSTUR: Sultan Abdülaziz zamanında Ahmet Cevdet Paşanın katkıları ile (1863)çıkarılmış kanun ve yönetmelikleri ilan eden, bugünün resmi gazetesi sayılan dergi.
SİCİLLİ KAVANİN: Sarkis Karakoç tarafından hazırlanmıştır. 1926'tan itibaren basılmaya başlanmıştır. Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti'nin Meclis Kararları, Kanunlar,
Talimatlar, Nizamnameler, Tefsirler, Kararnameler dahil edilmiştir. Altmış dört cilttir.
*Osmanlı ve Cumhuriyet Dönemlerinde Kanunların Yayınlandığı Eserler : Takvim-İ Vekayi, Ceride-İ Resmiye, Düstur, Kavanin Mecmuası.
*Milli Mücadele Sırasında İstanbul'da TBMM Hükümeti'nin Adeta Sözcülüğünü Yapan Gazete İleri Gazetesi.
Atatürk Döneminde Öne Çıkan Bazı Yayınlar
Ayın Tarihi: İlk sayısı Eylül 1923 tarihinde yayımlanmıştır. 1931 tarihinde yayımı durdurulmuştur. 1934 tarihine kadar tekrar yayımlanmıştır.
Belleten: 1937 yılında yayın hayatına giren ‘‘Belleten’’ uluslararası değerde ilk ciddi ve uzun ömürlü süreli yayın olmuştur. Günümüzde de yayım faaliyetlerine devam
eden dergi dört ayda bir yayımlanır.
Kadro Dergisi: Kadrocular olarak bilinen Şevket Süreyya Aydemir, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Vedat Nedim Tör, İsmail Hüsrev Tökin, Burhan Asaf Belge ve
Mehmet Şevki’nin siyasi ve ekonomik görüşlerini ortaya koydukları ‘‘Kadro’’ dergisi 1932-1934 yılları arasında çıkmıştır. Kadrocular üç yıl boyunca çıkarmış oldukları
dergilerinde Türk İnkılâbını sistemleştirmek, sınıfsız ve imtiyazsız bir toplum oluşturmak, ekonomik kalkınmayı gerçekleştirecek yöntemler ortaya koymak gibi amaçlara
yönelmişlerdir. Kadrocular devletçiliği bir araç olarak değil de bir amaç olarak görürler. Bu sebeple devletçiliği, yalnızca ekonomiyle sınırlamazlar, klasik devlet
müdahaleciliğinden ileri bir sistem olarak düşünürler. Çünkü Kadrocu devletçilik , siyasi, sosyal ve kültürel gelişmelere de ağırlığı hissedilecek yeni bir ‘‘ nizam “ idi. Ayrıca
T.Faik Ertan’ın da altını çizdiği gibi Kadrocular Kemalizm’in bir taklit hareket olmadığını “nev’i şahsına münhasır “ özgün bir ideoloji olarak işlenmesi gereken büyük bir
8
TARİH METODOLOJİSİ
tarihsel ve bilimsel olay olduğunu belgelemek için bir araya gelmişlerdir. Kadro dergisi Ahmet Ağaoğlunun çıkardığı Liberal dergi olan AKIN dergisi ile polemikler
yaşamıştır.
Nutuk: Nutuk Mustafa Kemal Atatürk’ün 15-20 Ekim 1927 tarihleri arasında Ankara da TBMM salonunda CHP’nin 2. açılış kongresinde milletvekillerine yaptığı uzun
konuşmanın metnidir. Nutuk Mustafa Kemal’in 19 Mayıs 1919 tarihinde Samsun’a çıkışı ile başlayan olayları 1927 tarihine kadar anlatır. Nutuk’un son sayfası Atatürk’ün
gençliğe hitabesidir. Nutuk 3 ciltten oluşmaktadır. İlk ciltte 1919-1920 arasında geçen olaylar anlatılır. İkinci cilt 1920-1927 yıllarını kapsar. Üçüncü cilt ise belgelerden
oluşmaktadır. Bu noktada Nutuk benzerlerinden farklıdır. Yani anlatılan olayları belgelere dayandırır. Nutuk bizzat Mustafa Kemal tarafından altı günde okunmuştur ve
toplamda 36,5 saat sürmüştür. Nutuk ilk kez 1927’de Türk Tayyare Cemiyeti tarafından Ankara’da eski harflerle büyük boyda 50 bin adet basılmıştır. 1934’te yeni harflerle
ilk kez yayımlanmıştır. Nutuk’un telif hakları Türk Hava Kurumu’na bırakılmıştır.

Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri


Bu eser beş ciltten oluşmaktadır. İlk dört cildi Nimet Arsan tarafından, beşinci cildi ise Sadi Borak ve Utkan Kocatürk tarafından derlenmiş, Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü
tarafından yayınlanmıştır. Son yıllarda Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Araştırma Merkezi tarafından yeni baskıları yapılmıştır. Birinci cilt, Atatürk’ün
Erzurum Kongresi’nin açılış ve kapanış konuşmalarıyla başlamakla birlikte, TBMM ve CHP Kurultaylarındaki söylevleri ağırlıklı bir yer oluşturmaktadır. Özellikle
Atatürk’ün 1920-1923 yılları arasında Meclis’te yaptığı konuşmalar ve sonraki yıllarda Meclis’in toplantı yılı başlarında verdiği nutuklar, yeni Türkiye Devleti’nin siyasal-
ideolojik yapılanması ve devrimlerin gerçekleştirilmesi hakkında önemli mesajlar içermektedir. İkinci cilt, Atatürk’ün 1906’da Vatan ve Hürriyet Cemiyeti’nin Selanik
Şubesi’ni kurarken Askeri Rüştiye Öğretmenlerinden Hakkı Baha (Pars)’ın evinde arkadaşlarına yaptığı konuşmayla başlamaktadır. Esasında Meclis ve CHP Kurultayları
dışında çeşitli konularda halkı aydınlatmak amacıyla söylenmiş nutukları içine almaktadır. Ülke gezileri sırasında halka, meslek örgütlerine, meslek gruplarına,
itimatnamelerini sunan yabancı elçilere ve gazete temsilcilerine yönelik konuşmaları kapsamaktadır. Üçüncü cilt, 1918-1937 yılları arasında siyasal olayların nitelikleri ile
ilgili gelişmeler hakkında Türk ve yabancı ülke gazete muhabirlerine verdiği demeçlerden oluşmaktadır. Atatürk’ün oluşturmayı düşündüğü tam bağımsız devletin nasıl
yaşatılacağı ve kalkındırılacağına yönelik sözleri vardır. Atatürk’ün düşünce dünyasına yönelik ipuçlarını bulabiliriz. Dördüncü cilt, “Atatürk’ün Tamim, Telgraf ve
Beyannameleri” adını taşımakta ve 1917-1938 yılları arasında kapsamaktadır. Eser, Atatürk’ün 20 Eylül 1917’de Halep’ten 7. Ordu Komutanı olarak İstanbul’a Sadrazam ve
Dahiliye Nazırı Talat Paşa ve Başkumandan Vekili Harbiye Nazırı Enver Paşa’ya gönderdiği raporlarla başlamaktadır. Daha sonraki bölümlerde çeşitli kişilere, kurumlara ve
topluluklara gönderdiği tamim, telgraf ve beyannamelerden oluşmaktadır. Beşinci cilt, ilk dört ciltte eksik kalmış metinlerin bir araya getirilmiş şeklidir ve “Atatürk’ün Söylev
ve Demeçleri Tamim ve Telgrafları” adını taşımaktadır. Son olarak, bu beş cilt içine girmemiş, sonradan bulunmuş söylevler, demeçler, yazışmalar ve söyleşiler, Sadi Borak
tarafından derlenmiş ve “Atatürk’ün Resmi Yayınlara Girmemiş Söylev ve Demeç Yazışma ve Söyleşileri” adıyla önce Halkevleri Atatürk Enstitüsü (1980), sonradan da
Kaynak Yayınları (1997) arasında yayınlanmıştır. Bu eserler, Atatürk’ün Cumhurbaşkanı ve parti kurucusu olarak düşünce dünyasını ve nasıl bir devlet tasavvur ettiğini ilk
elden vermektedir. Nutuk adlı eserden nitelik, kapsam ve hacim açısından farklıdır. Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Türkiye’de siyasal kültürün resmi kaynaklarından biridir.
Medeni Bilgiler ve M. Kemal Atatürk’ün El Yazıları
İlk kez Tarih ve Yurt bilgisi Muallimi Afet (İnan) tarafından “Vatandaş için Medeni Bilgiler” adıyla 1930’da ortaokullarda okutulmak üzere hazırlandı. Kitabın
yayınlanmasındaki temel amaç “Vatandaş için Medeni Bilgiler Neden Bahseder” başlığı altında şöyle ifade edilmiştir: “Milletin kurduğu devletin millete, vatandaşlara karşı
vazifeleri vardır; fakat devletin de mevcudiyeti, vatandaşlardan birtakım mükellefiyetler (sorumluluklar), vazifeler talep eder. O halde, devletin millete ve vatandaşların dahi
devlete karşı mütekabil vazifeleri ve hakları vardır. Işte vatandaşlara, gerek devlet ve hükümetle mevcut vazifeleri ve hakları öğreten bilgiler bu kitapla (Medeni Bilgiler) namı
altında toplanmıştır”. Eserin içindekileri gözden geçirildiğinde; millet, devlet, demokrasi, devletin vatandaşa karşı vazifeleri, iş bölümü, bağlılık ve çalışma konularından
oluşmaktadır. Kitap, Afet (inan) adıyla çıkmış olmasına rağmen, Atatürk’ün düşünceleri ve telkinlerinin etkili olduğu ve üslubun tamamen Atatürk’e ait olduğu
bilinmektedir. Cumhuriyet ideolojisine bağlı bireyler yetiştirme gayesiyle ortaokullarda okutulmaya başlanan bu kitaba, daha sonraları “Askerlik Vazifesi, intihap (seçim),
vergi, Teşkilat-ı Esasiye (Anayasa), TBMM, Adliye, Bankalar ve Belediyeler” gibi birçok başlık eklenmiştir. Kitabın daha sonraki baskılarında (1968’den beri) Atatürk’ün
“millet, devlet, devletin vazifeleri, hürriyet, bağlılık, çalışmak, vatandaşın vazifeleri” gibi konulara ilişkin el yazıları bulunmaktadır. Eser tahlil edildiğinde görüleceği gibi,
Atatürk’ün yukarıdaki konu başlıklarına yönelik düşüncelerini ilk elden öğrenme fırsatını bulduğumuz bir kaynaktır. Ayrıca Cumhuriyet’in ilk yıllarında nasıl bir vatandaş ve
nasıl bir devlet örgütlenmesi tasavvur edildiğini de bu eserden çıkarmamız mümkündür. Atatürk’ün kişisel hayatını ve fikirlerini öğrenmek bakımından ATESE başkanlığı
tarafından yayınlanmış olan Atatürk’ün Not Defteri (10 cilt) de önemli bir kaynaktır.

BASILI KAYNAKLARDA ALINTI YAPMA-DİPNOT GÖSTERME


Bir Eser’in Bölümleri
Önsöz (En son yazılır) / İçindekiler/ KONU / Sonuç / Ekler / Bibliyografya /İndex (Dizin) den oluşur
Yazar, sanatçı, bilim insanı gibi yaratıcı özellikleri olan insanların ortaya koydukları eserler, fikir ürünü olarak kabul edilir Bu gibi kimseler yarattıkları eserler üzerinde
mülkiyet haklarına sahiptirler ve bu haklara genel olarak fikri mülkiyet hakkı adı verilir. Özel olarak yazarların yayımladıkları eserler üzerindeki haklarına ise “telif hakkı”
denmektedir. Bu haklar gerek uluslararası düzeyde ve gerekse ülkemizde yasalarla koruma altına alınmıştır. (Türkiye’de bu konuda 1951 tarihli Fikir ve Sanat Eserleri
Koruma Kanunu bulunmaktadır)
Bu durumda bilim insanı çalışması sırasında başka eser ve çalışmalardan kanunlar dairesinde yararlanılabilir. Ancak bu noktada yapılan alıntını dipnot olarak gösterilmesi
gerekmektedir. Kaynak gösterme yöntemleri dipnotlu kaynak göstermek yöntemi ve paragraf içi kaynak gösterme (Daha çok fen bilimlerinde kullanılır.) yöntemi olmak
üzere ikiye ayrılır. Dipnotlu yöntem geleneksel bir yöntemdir. Kitap ve benzer nitelikteki hacimli çalışmalarda bu sistem yaygın olarak kullanılmaktadır. Araştırmacını dipnot
göstermesindeki bazı amaçlar şunlardır:
* Savunulan görüşlerin doğruluğunu ispatlamak
* Sunulan bilgilerin doğruluk, güvenilirlik ve tarafsızlığıyla ilgili olarak okuyucuya denetim olanağı sağlamak
* İlgili konularda yeni araştırma yapmak isteyenlere kaynaklar hakkında hazır bilgi sağlamak
* Bilgilerin kaynağını göstererek, araştırıcının kendi katkısının ne olduğunu belirtmek ve bu bilgilerin asıl sahiplerine hak ettikleri itibarı vermek.
Kaynak Göstermeyi Gerektiren Bilgiler
Sıradan bilgilerin dışında kalan her türlü özgün bilgi, fikir, görüş veya eleştiriler
Başka kaynaklardan aynen veya değiştirilerek yapılan alıntılar (iktibaslar)
Başka yazarların kendilerine özgü düşünce, hüküm ve önerileri
Bir tablo veya istatistiğin düzenlenmesinde kullanılan verilerin alındığı kaynak
Kaynaklar arası farklılıklar
Açıklanması gereken isim ve tabirler

9
TARİH METODOLOJİSİ
Kaynak (Dipnot) Gösterilmesine Gerek Olmayan Durumlar
Herkesçe bilinen ve özgünlüğü olmayan bilgiler, Herkesçe çok iyi tanınan temel kitaplar, klasikler veya kutsal kitapların öğüt veya önerileri. Dipnotta unvan yazılmaz. 3
yazarlı eserlerde 3 yazarında ismi yazılır 4 yaarlı eserlerde 1. Yazar yazılır vd denir. Dipnotta Makale “ “ içinde yazılır
Basılı Kaynaklarda Alıntı Yapma – Paragraf İçinde Başvuru Yöntemi
Bu sistemde kaynaklar tam olarak yalnızca çalışmanın sonuna konulan bibliyografyada tanıtılır. ( Dipnot sisteminde sayfanın altında da kaynağın tam künyesini görmek
mümkündür) Metinde kaynak gösterilecek yerde açılan bir parantezin içine kısa bilgiler konulur. Bunun amacı dileyen okuyucunun kaynakla ilgili tüm bilgilerin yer aldığı
sondaki bibliyografya listesine göndermektedir. Bu yöntem yazar-tarih yöntemi (İnalcık, 2000 gibi), yazar sayfa numarası yöntemi (Ortaylı, 135 gibi…) ve numaralı yöntem
olarak üçe ayrılır.
ÖNEMLİ KAVRAMLAR
Adaletname : Padişah veya halifelerin; kanunları uygulamayan ve görevlerini kötüye kullanan devlet adamlarını uyarmak veya tahta çıktıkları zaman devleti adaletle idare
edeceklerini bildirmek için yayınladıkları yazılı emir. Adalet hükmü
Agon: Sporcular arasında olduğu gibi, sanatçılar, ezgiciler, dansçılar, yazar ve oyuncular arasındaki dereceleme ile sonuçlanan yarışma
Anakronizma: Geçmişi bugünün değer yargıları ile inceleme yani kronolojik uygunsuzluktur. İstanbul'un fethini anlatan bir filmde Sultan Mehmet'in saat takıyor olması veya
Roma devrinde geçen bir filmde B r ü t ü s ' ü n tenis ayakkabısı giymesi bariz anakronizmadır
Analoji, Bir şeyi başka bir şeye benzeterek anlatma olayıdır. Örnek; Bakanlar ve Divan üyeleri, Magna Carta ve Tanzimat, IMF politikaları ve Düyunu umumiye
Biti: Mektup, ferman, Berat anlamlarında kullanılır.
Bitikçi: İslamiyet öncesi dönemde iç ve dış yazışmalardan sorumlu Katip anlamında kullanılırdı.
Dipinti/Graffiti: Eskiçağ insanının günlük yaşamının öğrenildiği duvar yazıları veya kil kaplar üzerine çizilmiş şekil veya yazılar
Düstur: Kanunların bir arada toplandığı kitap,
Fetihname: Bir şehrin veya bir kalenin ele geçirilmesini hikaye eder.
Gazavatname: Düşman ile yapılan savaş ya da dini nitelikle hikayelerdir.
Hakkâk: Mühür yapan kişiye denir.
Hipotetik Düşünme: Eğer …. ve …. olursa sonuç …. olur şeklinde genel bir cümle yapısıyla ifade edilir. Hipotetik düşünmede sorunun görünen boyutlarının ötesine geçip
çözüme ilişkin yollar belirlenmesi söz konusudur. Örneğin Osmanlı Devleti ittifak yerine İtilaf bloğunda savaşa girseydi sonuç şöyle olurdu demek gibi.
Höyük: Eski devirlerden kalma yerleşmeler genellikle toprak altında kalır yapılan yeni yerleşmelerin mimari yıkıntılarının zamanla oluşturduğu tepeye denir. Bunun
Yunanistan’daki adı Magula Yakın doğudaki adı ise Tell dir.
İntihal Bir kişinin eserinde başka kişilerin ifade, buluş veya düşüncelerini kaynak göstermeksizin kendisine aitmiş gibi kullanması.
Kanuni kadim: Eskiden beri uygulanmakta olan kanunlara riayettir.
Koko (Kök) defter Moğollarda mahkeme kararlarının yazıldığı defter.
Müellif: Kitap yazan veya kitap hazırlayan, bir eseri ortaya koyan ve eserin sahibi olan kimse..
Münşeat mecmuası: Bazı yazışma örneklerinin bir araya getirildiği kitaplara verilen genel bir addır.
Münşeat: Resmi yada özel vesikaların suretlerinin toplandığı eserlerdir.
Münşi: Ortaçağ İslam devletlerinde resmi yazışmaları yürüten katip.
Nesi: Takvimde ayarlama, yani şemsi ayları kameri aylara uygun düşürmek demektir. Bilindiği gibi Kameri yılda 354 gün vardır, halbuki, şemsi yılda günlerin sayısı 365 dir.
Netice olarak, kameri seneye göre Hac yapıldığında Hac mevsimi her sene, bir önceki seneden on bir gün evvel olurdu. Böylece baharda başlayan hac mevsimi, ilerleye
ilerleye yaza, sonbahara, yani bütün mevsimlere tesadüf edebilirdi. Fakat Mekkeliler, haccın her zaman aynı mevsime, yani bahara tesadüf etmesini istemişler ve bunun için de
«Nesi» usulüne başvurmuşlardır.
Nessab: Soy tespiti yapan (Ensab cetvellerini inceleyen) kişiye verilen addır.
Oryantalizm (Şarkiyatçılık) Doğu toplum ve kültürleri, dilleri ve halklarının incelendiği batı kökenli ve batı merkezli araştırma alanlarının tümüne verilen ortak ad.
Rik’a: Türkler tarafından icat edilen, kullanılan ve yaygınlaştırılan Arap harflerinin yazı cinslerinden biridir.
Ruz’name:18.yy karşımıza çıkan ve sır kâtipleri tarafından tutulan padişahların hayatlarının gün gün anlatıldığı eserlerdir.
Ruzmerre: Sır katiplerinin yanı sıra hadiseleri günlük kaleme alan müelliflere denir..
Salname: Yıllık anlamına gelir.19.yy ortalarından sonra yayımına başlanmıştır.
Sefername: Biz dizi fethi içeren bir seferin hikayesini anlatan fetihnamelere denir..
Senkronizm (eş zamanlı), tarihin eş zamanlı algılanmasıdır. Geçmişe bugünün gözüyle bakılmasıdır.
Sır Katibi: Hasoda ağalarından olup, padişahın hususi yazıcısına verilen addır.
Siyakat: Osm. devletinde özellikle maliye ile ilgili yazışmalarda kullanılan bir yazı çeşididir.
Stel: Yazıt, bezeme veya her ikisinin de bulunduğu değişik biçimlerde dikey duran taşlara denir.
Surname: Padişah çocuklarının doğum, sünnet ve düğün törenlerini anlatan edebi ve tarihi eserlere denir.
Şakaik-i Numaniye: ulema biyografilerinin yer aldığı eser.
Şehnamecilik: Yarı resmi nitelikte bir saray tarihçiliğidir.
Tabakat: Bir zümre, bir meslek grubu yahut bir uzmanlık alanında öne çıkan kişilerin hayatını anlatan bir literatürdür.
Tezkire: Biyografik tarzada yazılan eserlerdir.
Vak’anüvis: vaka yazan anlamına gelir ve bu tarz tarih yazıcılığı hadiselerin yıl yıl anlatılmasıdır.
Vefeyat: İslami edebiyat geleneğinde önemli kişilerin ölüm tarihlerini kronolojik olarak veren eserlere denir.
Yarlık: Ferman, hakanın mektubu, buyruğu anlamındadır.
Zafername: Düşman yenilgisiyle sonuçlanan askeri başarıların anlatıldığı gazavatnamelere denir.
Zeyl: Bir esere o eserin müellifi yada başka bir yazar tarafından sonradan yapılan ilavedir..

*****Bir eseri kopyalama filine istinsah; kopyayı yapana de müstensih denilir. Kopya bir eserin sonunda müstensihin ismi de bulunabilir. Bu yüzden eserin yazarı ile
müstensih karıştırılmamalıdır.

10

You might also like