Professional Documents
Culture Documents
34 [2014/2], s. 23-44
Özet
Aşk tasavvufun önemli kavramlarından birisidir. İlk başlarda sadece insanlar
arasındaki ilişkiye işaret eden aşk kavramı, daha sonra mutasavvıflar tarafından
Allah ile insan arasındaki sevgi için de kullanılmaya başlanmıştır. Bu bağlamda
Ahmed Gazzâlî tasavvufî aşkın metafizik boyutunu anlatan Sevânih adlı eserini
yazmış, daha sonra Ruzbihan Baklî ve Fahreddîn-i Irakî de ilâhî aşka dair yaz-
dıkları eserlerle onu takip etmişlerdir. Bu makalede söz konusu sûfîlerin eserle-
rindeki görüşleri çerçevesinde; cemâl, hüsn, tevhîd, fenâ, tecellî, zuhûr, mecâz,
hakîkat gibi kavramlardan hareketle ilâhî aşkın mâhiyetine dikkat çekilecektir.
Anahtar kelimeler: Gazzâlî, Baklî, Irâkî, aşk, ilâhî aşk, güzellik, vahdet, fenâ, tecellî.
The Mystical Content Attained by Love: The Line of Ahmad al-Ghazālī, al-
Baqlī and ‘Irāqī
Abstract: Love is one of the important concepts of Sufism. The concept of love
that used to refer to the relationship between humans during the early period
was then started to be utilized by Sufis as a concept that stands for the love
between God and human. In this context, Ahmad al-Ghazālī wrote his book
Sawānih describing the metaphysical dimension of mystical love. Then he was
followed by Rūzbihān al-Baqlī and Fakhr al-Din ‘Irāqī by their works on divine
love. In this article, within the framework of the views derived from the works
of these sufis, attention is drawn to the nature of mystical love in the light of
the concepts of beauty (jamāl, husn), tawhīd (oneness of God), fanā (annihi-
lation in God), tajallī (self-disclosure), majāz (metaphor) and haqīqah (truth).
Key words: Ghazālī, Baqlī, ‘Irāqī, love, divine love, beauty, wahdat, fanā, tajallī.
Giriş
Allah’a ulaştıran yolların en kısa olanı, pek çok sûfîye göre muhabbet, aşk
ve cezbe tarîkidir. Bu sebeple tasavvufta aşk ve benzeri muhtevaya sahip
kavramlara büyük önem atfedilmiştir. Tasavvufî anlamda başlangıçta Al-
lah ile kulları arasındaki karşılıklı sevgiyi ifade eden bu kavram, zaman
içinde mutlak hakîkat, mutlak güzellik ve mutlak varlığın bizzat kendisi-
ne referans olmuştur. Bu bağlamda söz konusu mesele, karşılıklı sevgiye
işaret eden basit insanî bir durumdan üzerine sistemli bir varlık fikri inşâ
edilme safhasına, ardından muhabbetin ilâhî aşka dönüşme ve kendisine
İslam düşüncesinde yer bulma çabasına doğru seyreden uzun bir sürece
işaret etmektedir.1
Tasavvufun teşekkül döneminde eser yazan sûfîler “aşk” yerine daha
çok “muhabbet” kelimesini kullanmayı tercih etmişlerdir. Özellikle o dö-
nemde aşkın daha çok beşerî münasebeti2 akla getirmesinden kaynak-
lanan olumsuz anlamı ve Allah ile kul arasında bir aşktan bahsetmenin
mümkün olamayacağı inancı sebebiyle sûfîler bu kelimeyi kullanmaktan
imtina etmişlerdir.3 Fakat bir süre sonra Allah ile insan arasındaki ilişkiyi
anlatmak üzere aşk kelimesini kullanmanın mümkün olup olmadığı, böyle
bir kullanım söz konusu olacaksa bunun mâhiyetinin ne olması gerektiği
yönünde tartışmaların gün yüzüne çıktığı görülecektir.4
Aşkın metafiziğinin inşa edilip, bu konuda müstakil eserler kaleme
1 Tasavvufta muhabbetten aşka geçiş süreci, ilk dönem mutasavvıflarının bu konudaki tutumu
ve konu etrafında yapılan tartışmalar hakkında geniş bilgi için bk. Joseph E. B. Lumbard,
“From Hubb to ‘Ishq: the Development of Love in Early Sufism”, Journal of Islamic Studies
(Oxford University Press), sayı: 18, s. 345-385.
2 İslam kültüründe ele alınış tarzıyla daha çok insanî düzeydeki aşktan söz edenler arasında
el-Câhız’ın (ö. 255/868-69) Risâletü’l-aşk ve’n-nisâ, Muhammed b. Dâvud ez-Zâhirî’nin (ö.
297/909) Kitabü’z-zehre, Muhammed b. Ca’fer es-Sâmirî el-Harâitî’nin (ö. 327/939) İ’tilâlü’l-
kulûb, İbn Hazm’ın (ö. 456/1064) Tavku’l-hamâme, İbnü’l-Cevzî’nin (ö. 597/1201) Zemmü’l-
hevâ, İbnü’l-Kayyım Cevziyye’nin (ö. 751/1350) Ravzatu’l-muhibbîn ve nüzhetü’l-müştâkîn
gibi eserleri önemlidir. Hem ismi geçen eserlerin değerlendirilmesi hem de aşk meselesinin
Hanbelilik örneği üzerinden geçirdiği süreç hakkında geniş bilgi için bk. Joseph Norment
Bell, İslâm’da Aşk Tasavvuru: Hanbelilik Örneği, trc. Yücel Aşıkoğlu, İstanbul: İnsan Yay., 2010.
3 Muhabbet ve aşk konusunda ilk dönem tasavvuf kaynaklarındaki bilgiler için bk. Ebû Nasr
Serrâc, Kitâbü’l-lüma’ fi’t-tasavvuf, tahk. R. A. Nicholson, Leiden: E. J. Brill, 1914, s. 57-59;
el-Lüma’, İslam Tasavvufu, trc. Hasan Kâmil Yılmaz, İstanbul: Erkam Yay., 2012, s. 57-59; Ebû
Tâlib Mekkî, Kûtu’l-kulûb, tahk. Âsım İbrâhim Keyâlî, Beyrut: Dâru’l-kütübi’l-ilmiyye, 2005,
II, 82-84; Abdulkerîm Kuşeyrî, Kuşeyrî Risâlesi-Tasavvuf İlmine Dâir, trc. Süleyman Uludağ,
İstanbul: Dergâh Yay., 1991, s. 497-500; Hucvirî, Keşfu’l-mahcûb-Hakîkat Bilgisi, trc. Süley-
man Uludağ, İstanbul: Dergâh Yay., 1996, s. 446, 450; Ebû Hâmid Muhammed Gazzâlî, İhyâu
ulûmi’d-dîn, Beyrut: Dâru’l-Ma’rife, [ts.], II, 280-292.
4 Ebu’l-Hasan Deylemî, Kitâbü atfi’l-elif ve’l-me’lûf ale’l-lâmi’l-ma’tûf, tahk. Hasan Mahmûd Ab-
dullatif eş-Şâfi’î-Joseph Norment Bell, Kahire: Dârü’l-Kitâbi’l-Mısrî; Beyrut: Dârü’l-Kitâbi’l-
Lübnânî, 2007, s. 12.
24
Aşkın Kazandığı Tasavvufî Muhteva: Ahmed Gazzâlî, Baklî ve Irâkî Çizgisi
5 Tasavvufî aşktan bahseden ilk sûfîler konusunda Deylemî’nin zikrettiği isimler arasında
Abdulvâhid b. Zeyd ve arkadaşları, Bâyezid-i Bistâmî, Cüneyd Bağdâdî, Hüseyin b. Mansûr
el-Hallâc ve şeyhi kabul ettiği İbn Hafîf Şirâzî vardır. Bk. Deylemî, Kitabü’l-atfi’l-elif, s. 12-13.
Baklî ise bu isimlere Ebu’l-Hüseyn en-Nûrî, Zü’n-Nûn el-Mısrî, Yûsuf b. Hüseyin er-Râzî,
Ebûbekir Vâsıtî, Ebu’l-Hasan el- Husrî ve Şiblî’yi de eklemektedir. Bk. Baklî, Abherü’l-âşıkîn,
haz. Henry Corbin-Muhammed Mu’în, Tahran: İntişârât-ı Menûçehrî, 1383hş., s. 10.
6 “Tasavvufî Aşk” adlandırması, esasında aşk mefhumunu tasavvuf alanıyla sınırlandırmak
suretiyle ele alma hususunda zorunluluktan kaynaklanan bir durumdur. Genel anlamda
sûfîlere göre gerçekte sadece “tek bir aşk”tan söz edilebilir. Fakat aşkın; behîmî, tabiî, mecâzî,
zemînî, beşerî, insânî, aklî, rûhânî, ilâhî, rabbânî vb. çeşitlerinden bahsetmek, onun bu tekli-
ğine aykırı bir durum olmayıp daha çok aşkın mertebe ve tezahürleri ile ilgilidir.
7 Ahmed Gazzâlî’nin hayatı ve tasavvuf anlayışı hakkında bilgi için bk. Süleyman Uludağ, “Ah-
med Gazzâlî”, DİA, II, 70; Halil Baltacı, “Saf Aşkın Üstâdı: Ahmed Gazzâlî ve Tasavvuf Anlayı-
şı”, Tasavvuf: İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi, yıl: 14, sayı: 32, İstanbul, 2013, s. 1-41.
8 Hallâc’ın aşk nazariyesinin sonraki dönemlerde Ebu’l-Hasan Harakânî, Ebu’l-Kāsım Gürgânî,
Ebû Ali Farmedî gibi mutasavvıfları etkilediğini Massignon’dan nakille dile getiren ve Ahmed
Gazzâlî üzerindeki tesirine dikkat çeken Pûrcevâdî, onu “Neo-Hallâcî” olarak nitelendirmek-
tedir. Nasrullah Pûrcevâdî, Bâde-i Işk, Tahran: Neşr-i Kârnâme, 1387hş., s. 82.
25
Halil BALTACI
rından birisi kabul edip bu sıfatı Zât’ın aynı olarak vasfetmesi, sadece Ah-
med Gazzâlî’yi değil bu konuda eser veren sonraki hemen bütün sûfîleri
etkilemiştir.9 Ayrıca zındıklık suçlamalarına maruz kalmasında “aşk-ı
ilâhî”ye dair söylediklerinin de payı vardır.10 Aşk-ı ilâhî konusunda sûfîler
içinde “müfrit” kabul edilen Hallâc, Hakk’a ibadet etmenin en iyi yolu-
nun ona muhabbet beslemek, cennet nimetlerinin en güzelinin ise onun
cemâline erişmekle elde edilebileceğine dair düşünceleri, onun bu konuda-
ki tavrını anlamak bakımından önemlidir.11
Hallâc-ı Mansûr’un “yaratılışın sebebi olarak aşk”ı öne sürmesi öyle an-
laşılıyor ki sadece Ahmed Gazzâlî’ye değil sonraki diğer mutasavvıflara da
tesir etmiştir. Ona göre Hak Teâlâ ezelde cemâl sıfatının tecellîsini celâl
sıfatı üzerine galip kılmıştır ve aslında varlığın meydana gelmesi, aşk sı-
fatının diğer bütün sıfatlara tecellîsi sebebiyledir. Hallâc’ın aşk-varlık iliş-
kisine dair ifadelerinin yanı sıra mesela aşkta mâşukun kıskançlığı, âşık
ile mâşuk arasındaki nâz ve niyaz, aşk yolunda belâ ve cefalara katlanma,
âşık-mâşuk birliği, tevhîdde fenâ hâli ile ilgili görüşleri de aşkın metafi-
ziğinin temellendirilmesinde öncü olması hasebiyle önemlidir.12 Onun
aşkın hallerine dair görüşlerinin izlerini Ahmed Gazzâlî, Aynü’l-kudat
Hemedânî, Ruzbihan Baklî, Evhadüddîn Kirmânî, Necmeddîn-i Dâye,
Fahreddîn-i Irakî, Mevlânâ Celâleddîn gibi önemli sûfî müelliflerin eserle-
rinde takip etmek mümkündür.
Hallâc’ın, Ahmed Gazzâlî’nin tasavvuf anlayışına tesir ettiği şüphesiz-
dir. Öyle ki Gazzâlî, ismen zikretmese de Hallâc’ın bazı sözlerini özellikle
de “ene’l-hak” ifadesini eserinde kullanmış ve bu ifadeyi açıklama ihtiyacı
hissetmiştir. Yine eserinde yer verdiği bir diğer isim Bâyezid-i Bistâmî’dir
ki, aynı şekilde onun meşhur “sübhânî mâ a’zame şânî”13 sözünü de izaha
çalışmıştır.
14 Sevânih şârihleri eserde geçen “aşkın halleri ve a’râzları” ifadesinde “aşkın halleri”nin Hakk’ın
çeşitli tecellîleri olduğunu bazen cilve, bazen mana, bazen sûret ve bazen de hem sûret hem
de mânâ şeklinde yüz gösterdiğini ifade etmektedirler. “Aşkın a’râzları”ndan maksat a’yân-ı
sâbite mertebesindeki kâbiliyetlerdir ki daha sonra tafsîl âlemine çıkarlar.” Nizâmüddîn
Tehânîserî, Bahru’t-tasavvuf, Şurûh-i Sevânihü’l-uşşâk içinde, haz. Ahmed Mücâhid, Tahran:
İntişârât-ı Dânişgâh-ı Tahran, 1388 hş., s. 230.
15 Eserin bu özelliğini Sevânih’i nazmen tercüme ve şerh eden İzzeddîn Mahmûd Kâşânî’nin
ifadelerinde de görürüz. Sevânih’in mutlak aşkın hakîkati konusunda yazılmış bütünüyle
remz, işâret ve telvîhlerle dolu bir eser olduğunu dile getirmektedir. Kâşânî, Künûzu’l-esrâr
ve rumûzu’l-ahrâr, Şurûh-i Sevânihü’l-uşşâk içinde, haz. Ahmed Mücâhid, Tahran: İntişârât-ı
Dânişgâh-ı Tahran, 1388 hş., s. 5.
16 Gazzâlî, Sevânih, s. 105, 112, 120; Aşkın Halleri, trc. Turan Koç-M. Çetinkaya, İstanbul: Ge-
lenek Yay., 2005, s. 15, 22, 31, 112. Aşkın anlatılamaz oluşu konusunda mürîdi ve talebe-
si Aynü’l-kudat Hemedânî de şeyhiyle benzer görüşlere sahiptir. Bk. Hemedânî, Temhîdât,
tahk. Afîf Useyrân, Tahran 1370, s. 96.
27
Halil BALTACI
mutlak aşktır.
“O (aşk) kuşun ve yuvanın bizzat kendisidir; zâtın ve sıfatın, tüyün ve kana-
dın kendisidir. Havanın da uçanın da kendisidir. Avcının ve avın, hedefin ve
hedef edilenin, tâlibin ve matlûbun kendisidir. Evvelin ve âhirin, sultanın ve
teb’anın, kılıcın ve kının bizzat kendisidir. O hem bahçe hem ağaç, hem yuva
hem kuş, hem ağaç hem de meyvedir.”17
Gazzâlî’nin bu ifadelerini taayyün etmemiş Zât’a belli belirsiz işaret ola-
rak okumak da mümkündür.18 Her ne kadar net bir şekilde ifade edilmese
de “mutlak aşk” kavramıyla Zât-ı Mutlâk olan Tanrı kastedilmektedir. Ni-
tekim sonraki dönemlerde bu artık daha açık ifadelerle dile getirilecektir.19
Varlığın vücûda gelmesi konusunda detaya girmese de aslî unsuru aşk
ve muhabbet olarak gören Ahmed Gazzâlî, aynı şekilde vücûd-adem (var-
lık-yokluk) konularına da sadece işâret eder. “Yokluktan (adem) yola çıktı
bineğimiz, vuslat çerağıyla aydınlık hep gecemiz, tekrar döndüğünde yok-
luğa kuru kalmasın diye dudaklarımız, o meyi haram saymaz mezhebimiz.”
veya “Aşk benim yüzümden yokluktan var oldu, aşk için âlemden maksat
bendim.” ifadelerini bu şekilde değerlendirmek gerekir. Gazzâlî’ye göre
varlık mutlak manada aşk ise ve Zât-ı Ahadiyetin dışında bir şey değilse,
o zaman mutlak bir yokluktan da bahsedilemez. Belki ancak bir gizlilik ve
örtüden bahsedilebilir ki bu durum, içinde bütün bir ağacı taşıyan çekir-
değe benzer.20 Bu icmâli hâle dikkat çeken Sevânih şârihlerinden Hüseyin
Nâgavrî (ö. 901/1495-96) aşkın temsilcisi olan insanın, icmâl âleminden
tafsîl ve kayıtlanma âlemine çıktığını söylerken ademin (yokluk) bu müc-
21 Hüseyin Nâgavrî, Şerh-i Sevânih, Şurûh-i Sevânihü’l-uşşâk içinde, s. 34. Tehânîserî de ademi,
varlığı mevhûm sonu fenâ olan kevn âlemi olarak değerlendirir. Tehânîserî, Bahru’t-tasavvuf,
s. 233.
22 Gazzâlî, Sevânih, s. 166
23 Gazzâlî “yuhibbuhüm ve yuhibbunehu (Mâide, 5/54)” âyetinde “hüm/onlar” zâmiriyle
“rûhlar”ın kastedildiğine inanmaktadır. Buna göre Hakk’ın “yuhibbuhüm” ifadesini “yuhib-
bunehu” kelimesine takdîm etmesini rûhun kıdemine hamletmiştir. Gazzâlî, Sevânih, s. 159.
Burada onun Bâyezid’den naklettiği konuyla alakalı şu sözü hatırlatmak gerekir: “Ne zaman-
dan beridir zannetmekteydim ki ben onu istemekteyim, oysa onun beni istemesi daha ön-
ceymiş.” Bk. Gazzâlî, Sevânih, s. 133.
24 Gazzâlî, Sevânih, s. 107.
25 Seyyide Meryem Ebu’l-Kāsımî, “Seyrî der Efkâr ü Endîşehâ-yı Ahmed-i Gazzâlî”, Şinaht, sayı:
33, 1381 hş., s. 238.
26 Tehânîserî, Bahru’t-tasavvuf, s. 235.
29
Halil BALTACI
alabileceği bir eş, arkadaş olur. Bazen de aşk zât olur, rûh da sıfat; öyle ki
bu kez ruh ona dayanır.”27 Bu anlamda varlığın bir iniş (nüzûl), bir de yük-
seliş (suûd) olmak üzere iki yaydan (kavs) meydana geldiği düşünüldüğün-
de inişte ruh zât, aşk sıfat; yükselişte ise rûh sıfat, aşk zât yerine geçer.28
Gazzâlî’ye göre ruh aşkın sedefi, aşkın sarayı ise rûhun (cânın) eyvânıdır.29
Aşk emânetinin taşıyıcısı ruhtur.30
Ahmed Gazzâlî’nin tasavvuf anlayışında aşk gibi rûh da emir
âlemindendir. Böyle olunca, onda Hakk’ın Celâl ve Cemâline ayna olma
istidâdı vardır. Sevânih şârihleri her ne kadar dikkat çekmemiş olsalar da
burada rûh ile kastedilenin “Sen olmasaydın âlemleri yaratmazdım.” şerefi-
ne muhatap olan rûh-i Muhammedî ya da hakîkat-i Muhammedî olması
muhtemeldir. Gazzâlî’nin ifadelerinden mutlak aşk olarak nitelediği Zât
makāmından taayyün ile zuhûra gelen ve sonraki bütün mevcûdatın varlık
sebebi olan rûh-i/hakîkat-i Muhammedî, aşkın varlık âlemine, başka bir
deyişle varlığın zuhûra gelmesi konusunda önemli bir role sahiptir.
tiyar etmiş bir mutasavvıftır. Mûsikîye alaka duyan müellifin semâ mec-
lislerine devam ettiği, güzel yüz konusundaki ifadeleri sebebiyle şâhidbâzî
(güzel yüze düşkün olma) olarak nitelendirildiği anlaşılmaktadır.
Ruzbihan Baklî’nin eserleri, özellikle de İlâhî ve insânî aşkın mâhiyetinin
konu edildiği Abherü’l-âşıkîn’i, büyük âriflerden Attâr, Mevlânâ, Irakî ve
Evhâdüddîn Kirmânî gibi tasavvufta aşk yolunu benimsemiş sûfî müellif-
lerin anlaşılması için son derece önemlidir. Tasavvuf anlayışını aşk üze-
rine bina eden müellifin hemen bütün eserlerinde bu anlayışı gösteren
ifadelerine rastlamak mümkündür. Özellikle Meşrebü’l-ervâh’ta bu konuya
müstakil bölümler44 tahsis etmiş, Abherü’l-âşıkîn’in muhtevasını ise sade-
ce bu konuya ayırmıştır. Biz bu çalışmada Baklî’nin aşka dâir görüşlerini
daha çok ikinci eser çerçevesinde ele almaya çalıştık.
sefere çıkıp sırasıyla ülfet, ünsiyet, vüdd, muhabbet, hullet, şagaf, veleh,
heyemân gibi merhalelerden geçerek aşka ulaşır. Zorlu aşamalardan son-
ra gelinen noktada aşk zâhir ve bâtına sirâyet eder, insânî aşkın nihayeti
olan bu mertebe huzûr-gaybet, sekr-sahv gibi zıt mefhumları barındırır.
Gelinen bu mertebe de henüz küllî aşk mertebesi değildir, çünkü can hâlâ
yaratıcıyı yaratıklarında görmektedir, oysa yaratıcının aşkı yaratıklarda
görülemez.54
İnsanî aşkın imtihanını “sırat köprüsü” olarak nitelendiren Baklî,
âşığın, “cenneti müşahede” mertebesine ulaştığında buradan da geçmesi
gerektiğini söyler. Hatta buradan geçtikten ve Rabbânî aşk merhalesine
ulaştıktan sonra bile sâlikin kalbinde beşerî aşktan bir zerre dahi kalma-
malıdır, aksi halde bu bir nevi şirk olur. Baklî eserinde yeri geldikçe aşkın
tabiatından gelen kıskançlık, melâmet, belâ, mihnet, cefâ, dert, iştiyak,
imtihan gibi kavramlara yer vererek yolun zorluk ve tehlikelerinden bah-
seder. Ona göre bu yolun zorluk ve tehlikelerinden uzak olan kimseler, bu
hususta Allah’ın yardımına mazhar olan sadece peygamberlerdir.55
3. Fahreddîn-i Irâkî
Fahreddîn-i Irakî’nin,67 Anadolu’ya geldiğinde Sadreddîn-i Konevî’nin
derslerine katılarak Muhyiddîn İbnü’l-Arabî’nin eserlerini tetkîk ettiği
ve yine Ekberî geleneğin hâkim olduğu tasavvufî muhitin etkisi altında
önemli eseri Lemaât’ı kaleme aldığı bilinmektedir. Kaynaklar bu eserini
bitirdiğinde Sadreddîn Konevî’ye arz ettiğini, onun eseri beğenerek öpüp
başına koyduğunu, ardından “Fahrüddîn-i Irâkî! Hak erlerinin sözlerinin
sırrını âşikâr etmişsin. Lemaât hakîkatte Fusûs’un özüdür.” dediğini nak-
letmektedirler.68
Irâkî’nin bir ayağı Ekberî gelenek üzerinde iken, bir diğer ayağı Fars
dilinin bütün imkânlarından faydalanılarak vücûda getirilen Sevânihü’l-
Uşşâk adlı eseri vâsıtasıyla “Mutlak Hakîkat’in” aşk olduğu fikrini belli bir
olgunluğa ulaştıran Ahmed-i Gazzâlî geleneği üzerindedir.69 Bu anlamda
iki gelenek arasında bir sentez oluşturduğu söylenebilir. Şimdi genel hat-
larıyla ve ayrıntılara girmeden Irâkî’nin aşk, aşk-varlık ilişkisi, güzellik ve
tecellî gibi konulardaki görüşlerine kısaca temas etmeye çalışacağız.
vücûdu aşk açısından tartışır. O, Varlık ile aşkın aynı şey olduğunu vurgular;
çünkü Tanrı’nın bütün sıfatları belirli bir zâviyeden görünen Zât’tır.”71
Baklî’nin de benzer ifadeler kullandığını, aşkı Allah’ın sıfatlarından
biri kabul ettiğini, Hakk’ın sıfatları ile zâtını birbirinden tefrik etmenin
imkânsızlığını dile getirdiğini hatırlatmak gerekir.
Sonuç
Gerek tasavvufun yeni bir mecraya akmasında gerekse daha sonra İslâmî
Fars ve Türk edebiyatının şekillenmesinde büyük bir tesir alanına sahip
olan aşk konusu, özellikle hüsn, cemâl, tevhîd, fenâ, tecellî, zuhûr, mecâz,
hakîkat gibi kavramlarla varlık ve yaratılışa dair değerlendirmeler için da-
ima müracaat edilen bir kavram olmuştur. Bu çalışmada tasavvufta mu-
habbet ve aşk ile aşkın metafiziğini temellendirme hususunda öne çıkmış
Gazzâlî, Baklî ve Irâkî gibi üç önemli sûfî müellife dikkat çekmeye çalıştık.
Kaynakça
Abdulhüseyn Zerrînkûb, Cüstucû der Tasavvuf-i Îrân, Tahran: Emîr Kebîr, 1390 hş.
Abdulkerîm Kuşeyrî, Kuşeyrî Risâlesi-Tasavvuf İlmine Dâir, trc. Süleyman Uludağ, İstanbul:
Dergâh Yay., 1991.
Abdurrahman Câmî, Nefahâtü’l-üns min hadarati’l-kuds-Evliyâ Menkıbeleri, trc. ve şerh.
Lâmi’î Çelebî, haz. Süleyman Uludağ-Mustafa Kara, İstanbul: Mârifet Yay., 2008.
Ahmed Gazzâlî, Sevânih, Mecmûa-i âsâr-ı Fârsî-yi Ahmed-i Gazzâlî içinde, haz. Ahmed
Mücâhid, Tahran: İntişârât-ı Dânişgâh-ı Tahran, 1388 hş.
_____, Risâletu’t-tuyûr, Mecmû’a-i âsâr içinde, Tahran: İntişârât-ı Dânişgâh-ı Tahran, 1388
hş.
_____, Risâletu’t-tuyûr-İslam Felsefesi’nde Sembolik Hikâyeler-I içinde, trc. Derya Örs, İstan-
bul: İnsan Yay., 1997.
_____, Sawanih Inspirations from the World of Pure Spirits, trc. Nasrullah Pûrcevâdî, London
1986.
Ahmed Mücâhid, Mecmua-i âsâr-ı Fârsî-yi Ahmed-i Gazzâlî, Tahran: İntişârât-ı Dânişgâh-ı
Tahran, 1388 hş.
Ali Muhammed Sâbirî, Hadîs-i Işk, Tahran: Neşr-i İlm, 1389 hş.
Aynü’l-kudat Hemedânî, Temhîdât, tahk. Afîf Useyrân, Tahran 1370.
Baltacı, Halil, “Saf Aşkın Üstâdı: Ahmed Gazzâlî ve Tasavvuf Anlayışı”, Tasavvuf: İlmî ve
Akademik Araştırma Dergisi, yıl: 14, sayı: 32, 2013.
Celâl Settârî, Işk-ı Sûfîyâne, Tahran: Neşr-i Merkez, 1389 hş.
Cyrus Ali Zargar, Aesthetic Principles of Islamic Mysticism: Beauty and the Human Form in the
Writings of Ibn ‘Arabi and ‘Iraqi, Berkeley: Phd. University of California, 2008.
Ebu Hâmid Muhammed Gazzâlî, İhyâu ulûmi’d-dîn, Beyrut: Dâru’l-Ma’rife, [ts.].
Ebu’l-Hasan Deylemî, Kitâbü atfi’l-elif ve’l-me’lûf ale’l-lâmi’l-ma’tûf, tahk. Hasan Mahmûd
Abdullatif eş-Şâfi’î-Joseph Norment Bell, Kahire-Beyrut: Dârü’l-Kitâbi’l-Mısrî;
Dârü’l-Kitâbi’l-Lübnânî, 2007/1428.
Ebû Nasr Serrâc, Kitâbü’l-lüma’ fi’t-tasavvuf, tahk. R. A. Nicholson, Leyden: E. J. Brill, 1914.
_____, el-Lüma’- İslam Tasavvufu, trc. Hasan Kâmil Yılmaz, İstanbul: Erkam Yay., 2012.
Ebû Tâlib Mekkî, Kûtu’l-kulûb, tahk. Âsım İbrâhim Keyâlî, Beyrut: Dâru’l-kütübi’l-ilmiyye,
2005.
Eve Feuillebois-Pierunek, “Faxr al-Din ‘Erāqi, Fahrüddîn-i Irâkî”, trc. A. Ruhbâhşân,
Âşinâyân-ı Reh-i Işk Mecmu’a-i Makālâtî der Muarrefî-yi Şânzdeh Ârif-i Buzurg içinde,
Tahran: Merkez-i Neşr-i Dânişgâhî, 1384 hş.
43
Halil BALTACI
_____, “Fahreddîn Irakî”, Âşinâyân-ı Reh-i Işk içinde, haz. Muhammed Rıza İsfendiyâr, Tah-
ran: Merkez-i Neşr-i Dânişgâhî, 1384 hş.
Fahreddîn-i Irakî, Lemaât-Aşk Metafiziği, haz. Ercan Alkan, İstanbul: Hayy Kitap, 2012.
_____, Dîvân-ı Irakî, haz. Ekber Hânî, Tahran: Müessese-i İntişârât-ı Nigâh, 1388.
_____, Lemaât -be-Hemrâh-ı Se Şerh ez Şurûh-ı Karn-i Heştum-i Hicrî, tahk. Muhammed
Hâcevî, Tahrân: İntişârât-ı Mevlâ, 1384 hş.
Hucvirî, Keşfu’l-mahcûb-Hakîkat Bilgisi, trc. Süleyman Uludağ, İstanbul: Dergâh Yay., 1996.
Hüseyin Nâgavrî, Şerh-i Sevânih, Şurûh-i Sevânihü’l-uşşâk içinde haz. Ahmed Mücâhid, Tah-
ran: İntişârât-ı Dânişgâh-ı Tahran, 1388 hş.
İzzeddîn Mahmûd Kâşânî, Künûzu’l-esrâr ve rumûzu’l-ahrâr, Şurûh-i Sevânihü’l-uşşâk içinde,
haz. Ahmed Mücâhid, Tahran: İntişârât-ı Dânişgâh-ı Tahran, 1388 hş.
Joseph E. B. Lumbard, “From Hubb to ‘Ishq: the Development of Love in Early Sufism”,
Journal of Islamic Studies (Oxford University Press), sayı: 18, no: 3, 2007.
Muhammed Ahter Çîme, “Muhtasarî der Şerh-i Hâl ü Âsâr ü Akāyid-i Şeyh Fahrüddîn-i
Irâkî”, Cüstârhâ-yı Edebî (Dânişkede-i Edebiyât ü Ulûm-i İnsânî Dânişgâh-ı Firdevsî-yi
Meşhed), sayı: 46, 1355hş.
Muhammed Rûdger, İrfân-ı Cemâlî der Endîşehâ-yı Ahmed-i Gazzâlî, Kum: Neşr-i Edyân,
1390 hş.
Muhammed Yûsuf Nayyerî-Leylâ Rûğengîrî, “Mukâyeseî Te’vîlhâ-yi İrfânî-yi Rûzbihân der
Abherü’l-âşıkîn ü Arâyisü’l-beyân”, Şi’r Pejûhî, sayı: 3, 1391 hş.
Nasrullah Pûrcevâdî, Bâde-i Işk, Tahran: Neşr-i Kârnâme, 1387hş.
Nizâmüddîn Tehânîserî, Bahru’t-tasavvuf, Şurûh-i Sevânihü’l-uşşâk içinde, haz. Ahmed
Mücâhid, Tahran: İntişârât-ı Dânişgâh-ı Tahran, 1388 hş.
Bilgin, Orhan, “Fahreddîn-i Irâkî”, DİA, XII.
Paul Ballanfat, “Çehre: Rûzbihan Baklî Şîrâzî” (Çehâr Risâle’nin girişi), Mecmû’a-i Hüner ü
Mi’mârî, sayı: 5, 1380 hş.
Rûzbihân Baklî, Şerh-i Şathiyyât, haz. Henry Corbin, Tahran: İntişârât-ı Tuhûrî, 6. bs.,
1389/2010.
_____, Arâyisü’l-beyân fî Hakāiki’l-Kur’ân, tahk. Ahmed Ferîd Mezîdî, Beyrut: Dâru’l-
kütübi’l-ilmiyye, 2008.
_____, Kitâbü Abheri’l-âşıkîn, haz. Henry Corbin-Muhammed Mu’în, Tahran: İntişârât-ı
Menûçehrî, 1383 hş.
_____, Meşrebü’l-ervâh, tahk. Âsım İbrâhim Keyyâlî, Beyrut: Dâru’l-kütübi’l-ilmiyye, 2008.
Seyyide Meryem Ebu’l-Kāsımî, “Seyrî der Efkâr ü Endîşehâ-yı Ahmed-i Gazzâlî”, Şinaht,
sayı: 33, 1381 hş.
Uludağ, Süleyman, “Ahmed Gazzâlî”, DİA, II, 70.
44