Professional Documents
Culture Documents
Hacettepe Üniversitesi
Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü
ATATÜRK DÖNEMİ’NDE
TÜRKİYE’NİN KAFKASYA POLİTİKASI
Mustafa ÖZTÜRK
ANKARA 2005
i
ÖZET
ABSTRACT
Caucasia has been the intersection point of economical, social and cultural
intercourses and interactions between Asia and Europe. Owing to its geographic
features, it did not allow the emergence of permanent states; yet the region had been
a competition area for two significant Islamic states; Ottomans and Iran until 19t
century. In the middle of 19th century, Russia also became one of the most important
actors of this competition.
In the region of Caucasia where has been one of the prominent conflict area
of historical Turkish and Russian rivalry, the emergence of developments during the
First World War, has become a critical factor carving out the policies of Ottomans
and in later period Government of Turkish Parliament. The challenge of Turkish
Parliament Government on-going with Greeks in West Anatoly has been formed in
the framework of the challenges continued against Armenians acting in order to have
Turkish Parliament accept the Sevres Treaty in the East. In 1918, towards end of the
First World War, considering the emergence of Azerbaijan as an independent state
by the contribution of Turkish forces exercising Caucasian Operation, it is possible to
state that Turkish influence in Caucasia was taken serious by the Bolshevik Russia.
During the years of National Struggle, Turkish Government has seen Soviet
Russia that would transform into Union of Soviet Socialist Republics in 1922,
continuing its expansionist policy of Czarist Russia with ideological arguments. It
may be expressed that Turkey’s Caucasian relations are based upon three factors
mainly; the relations with Soviet Russia, the relations with Armenia and relations
with the West.
was accepted as a land of USSR. In relations to USSR, the problems with this area
were not metioned. About the security of the region, Armenia was considered more
reliable under the USSR authority.
v
İÇİNDEKİLER
SAYFA
ÖZET.................................................................................................................... i
ABSTRACT......................................................................................................... iii
İÇİNDEKİLER................................................................................................... v
ÖNSÖZ ................................................................................................................. ix
KISALTMALAR ................................................................................................. xi
GİRİŞ .................................................................................................................... 1
BİRİNCİ BÖLÜM
KAFKASYA
İKİNCİ BÖLÜM
BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NDAN MONDROS MÜTAREKESİ’NE
OSMANLI DEVLETİNİN KAFKASYA POLİTİKASI
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
MİLLÎ MÜCADELE’DE KAFKASYA POLİTİKASI
Faaliyetleri................................................................................ 128
8.14. Kars Konferansı ve Antlaşması................................................. 131
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
LOZAN BARIŞ ANTLAŞMASI VE SONRASINDA
KAFKASYA POLİTİKASI
SONUÇ......................................................................................................... 157
BİBLİYOGRAFYA...................................................................................... 160
EKLER......................................................................................................... 180
ix
ÖNSÖZ
Kafkasya’da birçok etnik grubun bir siyasal sistem içinde biraraya gelmesi,
etnik sürtüşmelerin de gelişmesi anlamını da doğurmaktadır. Bu olumsuz durum
siyasal sistemdeki gerginliğin de önemli bir nedenini oluşturmaktadır. Siyasal
sistemdeki gerginliklerin azaltılması ve birlikte yaşama arzusunun
güçlendirilmesiyle, etnik sorunların patolojiye dönüşme eğilimlerinin gelişmesine
engel olabilecek birtakım politikalar üretilmelidir.
KISALTMALAR
bkz. Bakınız
C. Cilt
Çev. Çeviren
D. Dosya No
F. Fihrist
Haz. Hazırlayan
Hk. Hakkında
K. Klasör No.
Org. Organization
xii
p. Page
RU Russia
s. Sayfa
S. Sayı
TR Turkey
Vd. Ve devamı
Yay. Yayınları
y.y. Yüzyıl
GİRİŞ
Kafkasya, coğrafî konumu itibariyle Türkiye ile aynı coğrafyanın bir uzantısı
olması nedeniyle bir bütün olarak kabul edilmektedir. Nitekim, Anadolu ve Kafkasya
için kullanılan “Küçük Asya” ve “Ön Asya” tanımları da bunun bir göstergesidir.
Uluslar arası stratejik boyutunun yanısıra, Kafkasya bölgesindeki istikrar ve refah
Türkiye’nin kendi güvenliği ve istikrarı bakımından özel bir önem taşımaktadır.
Kafkasya, tarihin en eski çağlarından itibaren Doğu ve Batı arasında bir köprü
vazifesi görmüş ve çeşitli milletlerin mücadele alanı olmuştur. Kafkasya, günümüzde
de bu önemini korumakta ve Türkiye ile Orta Asya Cumhuriyetleri arasında bir
köprü görevi yapmaktadır.
1
Savaş Yanar, Türk-Rus İlişkilerinde Gizli Güç Kafkasya, İstanbul 2002, IQ Yay., s.76.
2
Dünya dengelerini alt üst eden Birinci Dünya Savaşı yıllarında da Çarlık
Rusya’nın, İran’ın, İngiltere’nin ve Osmanlı Devleti’nin Kafkasya politikası farklı
amaçlar etrafında kesişmeler göstermiştir. Bu güçlerin Kafkasya politikasını anlamak
için önce Kafkasya’nın tarihini, coğrafyasını, kültürünü, etnik dokusunu, dinî
yapısını, dil özelliklerini nesnel bir perspektiften değerlendirmek, konunun
anlaşılması açısından daha sağlam bir yaklaşım oluşturmaktadır. Aynı düşünceler
1917 Bolşevik İhtilâli sonrası dönemde Çarlık hegemonyasından kurtulan fakat bu
sefer de Bolşevik Ruslar ile İngilizlerin savaş içerisinde bölgenin güvenlik, enerji ve
enerji güvenliği gibi üç temel unsur için plânladıkları stratejilerine maruz kaldıkları
dönem içinde söylenebilir.2
2
Ufuk Tavkul, Etnik Çatışmaların Gölgesinde Kafkasya, İstanbul 2002, Ötüken Yay., s.61.
3
Milli Mücadele Döneminde elde edilen başarılar sonucu Batılılar Lozan Barış
Antlaşması ile Türkiye’nin bağımsızlığını hukuken de tanımıştır. Sovyet Rusya ise
1922 yılında SSCB haline dönüşecektir. Kafkasya’daki etnik ve sınır sorunlarının
kronikleşmiş olduğunu iyi analiz eden Sovyet Rusya lideri Lenin; aynı yıl
Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan’ı daha güvenli ve Moskova’ya daha bağımlı
hâle getirmek amacıyla Güney Kafkasya Federatif Sosyalist Sovyet Cumhuriyetleri
3
Stefanos Yerasimos, Kurtuluş Savaşı’nda Türk-Sovyet İlişkileri 1917-1923, İstanbul 2000, Boyut
Yay., ss.105-122.
4
4
Ömer Göksel İşyar, Sovyet-Rus Dış Politikaları ve Karabağ Sorunu, İstanbul 2004, Alfa Yay.,
365.
5
Nilgün Erdaş, Milli Mücadele Döneminde Kafkas Cumhuriyetleri ile İlişkiler, Hacettepe
Üniversitesi, Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Ankara 1992.
6
Aygün Attar, “Atatürk’ün Kafkasya Politikası”, Türkler, C.16, Ankara 2002, ss.256-262.
7
Savaş Yanar, Türk-Rus İlişkilerinde Gizli Güç: Kafkasya, İstanbul 2002,IQ Yayınları.
8
Sekizinci Askerî Tarih Semineri Bildirileri, XIX. ve XX. Yüzyıllarda Türkiye ve Kafkaslar,
C.I-II, Ankara 2003, Genelkurmay Basımevi.
5
BİRİNCİ BÖLÜM
KAFKASYA
Tarihte ilk defa M.Ö. 490 yılında Yunanlı Aiskhylos tarafından “kavkasos
dağı” şeklinde adlandırılan Kafkasya, o tarihten günümüze kadar değişiklikler
geçirerek, batılı dillerde “Caucasus”, “Caucasia”, “Caucasie” şeklinde ifade
edilmektedir.9
Kafkasya, eski dünyanın (Asya, Avrupa, Afrika) içerisine sokulmuş, 5000 km.
uzunluğunda ve birbirine bağlı içdenizlerin meydana getirdiği bir su yolunun doğu
ucunda bulunmaktadır. Tarih öncesi devirlerde, kıyıları medeniyetler tarafından
iskan edilen bu su yolu Akdeniz, Ege Denizi, Marmara Denizi, Boğazlar, Karadeniz
9
Kafkas terimi ilk defa eski Yunan müelliflerinden Aiskhylos tarafından M.Ö. 490’da yazdığı bilinen
“Zincire Vurulmuş Zevk ve Eğlence” adlı romanında anılan “Caucasus Dağı” şeklinde kullanılmıştır;
Fahrettin Kırzıoğlu, Osmanlıların Kafkas Ellerini Fethi (1451-1590), Ankara 1993, TTK Yay., s.
1-2; Mustafa Öztürk, “Kafkasya’nın Tarihî Coğrafyası ve Stratejik Önemi”, Sekizinci Askerî Tarih
Semineri Bildirileri I, XIX. ve XX. Yüzyıllarda Türkiye ve Kafkaslar, Ankara 2003, Genelkurmay
Askerî Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Yay., s. 1; Savaş Yanar, Türk-Rus İlişkilerinde Gizli Güç
Kafkasya, İstanbul 2002, IQ Yay. s. 20; Ali Faik Demir, SSCB’nin Dağılmasından Sonra Türkiye-
Azerbaycan İlişkileri, Değişen Dünya ve Türkiye, İstanbul 1996, Bağlam Yay., s. 222; Kafkas
teriminin Yunanlılarca bilinmesi, Karadeniz’de İyon kolonilerinin etkisiyle olduğu tahmin
edilmektedir. Eski Yunanlılardan sonra Romalılara Karadeniz ile Hazar denizi arasında bulunan ve
Türk-İslâm eserlerinde Alburuz Dağı diye anılan sıradağların adı olarak “Caucasus” biçiminde geçen
coğrafya deyimi, Rönesans’tan sonra da hümanistlerin eserlerinde “Caucasus/Caucasia/Caucasie”
diye anılmaya başlanmıştır. Böylece bu terim bütün Avrupa dillerine de yayılmış oldu. İslam
coğrafyacılarında veya seyyahlarında ise Kafkas adına rastlanmamaktadır. İbni Haldun, Fars ülkesini
tanıtırken Kafs Dağı’nı Kirman dağları arasında sayar. Ancak Kafs Dağı’nın bilinen Kafkas dağları
olduğu hakkında açıklayıcı bilgiler bulunmamaktadır. Aynı şekilde X. yüzyılda Hazar ülkesini ziyaret
eden Arap seyyahı İbni Fadlan da Kafkas terimini kullanmamaktadır. Diğer İslâm coğrafyacı ve
seyyahları da Kafkas terimini bilmemekte, onlar da aynı rivayetleri kullanmaktadırlar. Rusya’da ise
Rus çarı I. Petro tarafından Petersburg’ta kurulan Rus İlimler Akademisi aracılığıyla bu terim
kullanılmaya başlandı. Kafkas terimi ilk defa Türk literatüründe 1854-1856 Kırım Savaşı sonrasında
Paris Barış Konferansı’na görüşmelerde bulunmak üzere görevlendirilen Encümeni Daniş üyesi
Ahmet Cevdet Paşa’nın hazırladığı “Dağıstan, Gürcistan, Çerkezistan, Kabartay ülkelerine Ait Bir
Lâyiha” ile olmuştur. Cevdet Paşa burada ilk olarak Kafkasya ve Cebeli Kafkas deyimlerini
kullanmıştır. Ondan sonra da Türkçe’de geniş bir şekilde kullanılmıştır; Mustafa Öztürk, a.g.m., s.1-2;
Fahrettin Kırzıoğlu, a.g.e., s.2.
7
ve Azak Denizi’nden ibarettir. Kafkasya aynı zamanda Hazar Denizi ile büyük Asya
kıtasının merkezine bağlıdır. Ayrıca bu önemli coğrafya, kuzey ile güney ve batı ile
doğu yollarının düğümlendiği bir geçittir.
Uzunluğu 1200 km’ye varan Kafkas Dağları, genel olarak, bölgeyi kuzey ve
güney olmak üzere ikiye bölmektedir. Öte yandan bu dağlar, Anadolu-İran ve Arap
memleketleri ile Kıpçak Bozkırları ve İskit memleketlerini birbirlerinden ayıran tabiî
bir duvar görünümündedir. Esas itibariyle dağlık bir ülke olan Kafkasya’da yerleşim
bölgeleri genellikle yüksek yaylalar ve derin vadilere yayılmıştır.
10
İsmail Berkok, Tarihte Kafkasya, İstanbul 1958, İstanbul Matbaası, s. 4; Abdullah Saydam, Kırım
ve Kafkas Göçleri (1856-1876), Ankara 1997, TTK Yay., s. 14; Mehmet Saray, “Kafkas
Araştırmalarının Türkiye İçin Önemi”, Kafkas Araştırmaları-I, İstanbul 1988, s. 7; Suat İlhan,
“Jeostratejik Kuzey Ufkumuz (Balkanlar, Kafkaslar, Karadeniz”, 21. Yüzyılda Türk Dünyası
Jeopolitiği, Cilt I, Ankara 2003, Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi Yay., s. 318.
11
Sasanîler, Hazar Denizi ile Kafkas Dağları arasında kalan Derbent Geçidini jeostratejik öneminden
dolayı Kuzeyden gelecek saldırılara karşı kullanmak üzere surlarla örmüşlerdi. Yaklaşık olarak 2 km
uzunluğundaki bu geçide, öneminden dolayı, Araplar “Babü’l-Ebvâb” demekteydiler. Bu geçit
hakkında geniş bilgi için bakınız; W. Barthold, “Derbend”, İslam Ansiklopedisi, C. III, Ankara
1977, Milli Eğitim Bakanlığı Yay., s. 532-533.
8
1. Kuzey Kafkasya
2. Güney Kafkasya
12
John F. Baddeley, The Russian Conquest of the Caucasus, England 1999, Curzon Press, pp. 23-
37; Abdullah Saydam, a.g.e., s.15.
13
Bugünkü Kuzey Osetya Özerk Cumhuriyeti toprakları içerisinde yer alan Vladikafkas’ı
Gürcistan’ın başkenti Tiflis’e bağlayan ve dönem dönem “Gürcü Askeri Yolu” diye de anılan Daryal
Geçidi; oldukça dar ve sarp olmasından dolayı çeşitli zamanlarda Romalılar, İranlılar, Gürcüler
tarafından garnizonların ve müstahkem kalelerin inşa edildiği bir yer haline de getirilmiştir. Daryal
Geçidi XVIII. y.y.’ın sonlarında Rusların genişleme ve tesviye çalışmaları sonucunda askerî amaçların
dışında da kullanılmaya başlanmıştır. Daryal Geçidi hakkında geniş bilgi için bakınız; W.E.D. Allen-
Paul Muradoff, 1828-1921 Türk Kafkas Sınırındaki Harplerin Tarihi, Ankara 1966, Genelkurmay
Basımevi, s. 5; İsmail Berkok; a.g.e., s.7; Savaş Yanar, a.g.e., s. 22; Mustafa Öztürk, a.g.m., s. 3.
14
Abdullah Saydam, a.g.e., s.15.
9
Denizi’nin batıdan, Kuma nehriyle bir çok uzun göllerin teşkil ettiği Maniç hattının
kuzeyden çevrelediği bölgeye Kuzey Kafkasya denir.15 Bu bölgede yaşayanlar adeta
diller ve kültürler mozaiğinin örneğini sunarlar. Bu bölgede de Dağıstan, Çeçen-
İnguş, Kuzey Osetya, Kabardin-Balkar, Abhazya gibi etnik bakımdan farklı
unsurların yaşadıkları görülmektedir.
15
Savaş Yanar, a.g.e., s.21: Ancak Ufuk Tavkul, Kafkasya’nın Kuzey ve Güney şeklinde ikiye
ayrılmasına karşı çıkmaktadır. Onun Kafkasya coğrafyasının tarihsel dokusuna en uygun bölgesel
tanımlaması içerisinde Güney Kafkasya şeklinde bir tanımlama yer almamaktadır. Ona göre yalnız bir
Kafkasya vardır orası ise Kuzey Kafkasyadır; Ufuk Tavkul, a.g.e.; s. 12.
16
Sunî ve zorlama bir ifadeyle “Güney Kafkasya” olarak adlandırılan bölgenin Türkçe literatüründeki
adı “Kafkasya-Ötesi”dir. Ruslar bu bölgeye “Zakavkaz”(Kafkas-Ötesi), Anglo-Amerikan kültürü
“Trans-Caucasus” derken, Osmanlı ve Arap literatüründe “Mavera-yı Kafkasya” yani, diğerlerinde
olduğu gibi Kafkasya Ötesi (Kafkasya Arkası) şeklinde atıfta bulunulmaktadır; Ufuk Tavkul, a.g.e.,
s.12; Halbuki Rusların kendi coğrafi koordinatlarına uygun olarak adlandırdıkları Kafkasya Ötesi
anlamına gelen “Zakavkaz” terimine Türkçe literatürde de Kafkasya Ötesi şeklinde başlıklandırmalar
yapılıyor olması Kafkasya coğrafyasına Rus perspektifinden bakmak anlamını taşıdığı sanılmaktadır.
17
Hâmit Zübeyir Koşay, Erzurum ve Çevresinin Dip Tarihi, (Prehistor ve Protohistuari), Ankara
1984, Türk Kültürü Araştırma Enstitüsü Yay., s. 10.
10
Dağların kuzey etekleri, sulak, derin vadiler ile yeşil ovalarla son bulmaktadır.
Bu ovalar ve vadiler, Terek, Kuban, Samur, Gum (Kuma), Sulak ve Aras gibi çoşkun
nehirlerle beslenmektedir. Rua nehri çöküntüsü Kutaisi’den itibaren batıya doğru
genişleyerek Karadeniz sahilindeki Kolhida ovasını oluşturur. Kura/Kür nehri
çöküntüsü güneydoğuya doğru ilerledikçe önce Mingeçevir gölüne, daha sonra
Azerbaycan steplerinde bulunan su kanallarının oluşturduğu geniş düzlüklere ulaşır.
Kura nehri, kanallar bölgesinde Aras nehri ile birleşir. Her iki nehrin beslediği
topraklar, Kafkasya’nın en önemli tarım alanlarını oluşturur. Rua ve Kura
nehirlerinin güneyinde uzanan dağ silsilelerine Küçük Kafkas Dağları denir. Bu
dağlar Doğu Anadolu dağlarına bağlanır. Sıradağlar, sönmüş volkanlar ve volkanik
gölleri ile Küçük Kafkas dağları, Doğu Anadolu dağlarının özelliklerini taşımaktadır.
Bu dağların zirveleri Ermenistan’da Alagöz dağı, Gegamskıy dağı, Azerbaycan’da
Karabağ dağıdır.19
20
Mustafa Öztürk, a.g.m., s. 4.
21
Hazar Denizi Havzasına coğrafî ve jeopolitik bakış hakkında geniş bilgi için bkz; Meftun Metin,
Politik ve Bölgesel Güç Hazar, İstanbul 2004, IQ Kültür-Sanat Yay., s. 19-26, 175-191.
22
Abdullah Saydam, a.g.e., s.14; Ufuk Tavkul, “Kafkasya ve Çevresindeki Türk Toplulukları”, Genel
Türk Tarihi Ansiklopedisi, Cilt 10, Ankara 2002, Yeni Türkiye Yay., s. 469; İsmail Berkok,
a.g.e.,s.3-4.
12
boyunca daima çevresinde kurulan büyük güçlerin etki alanı olmuş, ya bu güçlerin
himayesine girmiş veya onların işgaline uğramıştır.
Coğrafi konum itibari ile Kafkasya, her yönden gelen kavimlerin tarih boyunca
bir uğrak yeri olmuştur. Bu kavimlerden bir kısmı bu topraklardan gelip geçerken,
bir kısmı ise buralara yerleşmişlerdir. Bölgede kalan ve Kafkasya’nın doğasına
paralel, orijinal bir yerleşim tarzı gösteren kavimler, birbirine karışmaksızın ayrı ayrı
bölgeleri yurt edinmişlerdir. Dolayısıyla bölgedeki kavimler önce doğal şartların
etkisiyle daha sonra da siyasi şartların etkisinde kalarak birbirlerinden izole edilmiş
bir hale gelmişlerdir. Bu durum ise, bölge halklarının sorunlarının kendi aralarında
çözülmesini engellediği gibi, bölge dışı güçlerin politikaları için de istismara açık bir
zemin teşkil etmiştir.23
Esas itibari ile dağlık bir bölge olan Kafkasya’da yerleşim bölgeleri genellikle
yüksek yaylalar ve derin vadilere yayılmıştır. Yüksekliği fazla olan bu dağ silsilesi,
bölgedeki insanların tarihlerini, kültür ve karakterlerini başkalarından farklı kılmıştır.
Askeri açıdan büyük ölçüde savunma imkanı sağlayan dağlar, kültür ve etnik
bakımdan bölünmüş bir coğrafyanın doğmasına sebep olmuştur.24
23
Tarık Sünbül, Azerbaycan Dosyası, S.18, Ankara 1990, s.18.
24
Abdullah Saydam, a.g.e., s.14; Ufuk Tavkul, a.g.e., s. 13.
13
dönemlerde ise yine o fiziki ve doğal şartların etkisiyle kendileriyle aynı kaderi
paylaşan topluluklarla müttefik olamamaları sonucunu ortaya çıkarmıştır.25
25
Alexander Rondeli, “Black Sea Regional Security: The South Caucasus Component”, Insıght
Turkey, Volume 6/Number 2, Ankara 2004, Published by The Ankara Center for Turkish Policy
Studies, pp. 28.
26
Sönmez Can, “Jeopolitik Açıdan Kafkasya”, Avrasya Dosyası Rusya-Kafkasya Özel, İstanbul
1996, Asam Yay., , s.209.
27
Bakü Petrollerinin önemi hakkında geniş bilgi için bakınız; Suat Parlar, Barbarlığın Kaynağı
Petrol, Anka Yay., İstanbul 2003, s. 37-45; Meftun Metin, a.g.e.,s.217-226.
28
Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan’ın İklim, Flora ve Fauna özellikleri hakkında geniş bilgi için
bakınız; Emrullah Güven, Türkiye’nin Komşuları Ülkeler Coğrafyası-Jeopolitik, Çantay Kitabevi,
İstanbul 2003, s.195-241.
14
Kafkasya, Rusya için Avrupa ile Orta Asya arasında bir geçiş köprüsü
olmasının yanı sıra, Karadeniz ve Hazar Denizine kıyısının olması sebebiyle gerek
Karadeniz-Boğazlar-Akdeniz yolu ile Süveyş Kanalına inebilmesine imkân
sağlaması yönünden gerekse Rusya’nın stratejik menfaatleri açısından son derece
önemli bir jeopolitik bölgedir30.
29
Aydın O. Erkan; Tarih Boyunca Kafkasya, İstanbul 1999, Çivi Yazıları/Mjora Yay., s. 25-37;
Mustafa Öztürk, a.g.m., s. 5.
30
Ufuk Tavkul, a.g.e., s.17-18; John F. Baddeley, a.g.e., p. 1-23.
31
Ufuk Tavkul,a.g.e., s.140
15
Öte yandan Kafkasya coğrafyasına hakim olan dağlık yapı, tarih boyunca
bölgenin siyasi ve etnik yapısının şekillenmesinde çok önemli rol oynamıştır. Etnik
yapı itibariyle dünyanın en karmaşık bölgesi olan Kafkasya, bu durumu
coğrafyasının geçit vermez dağlarından ve onların aralarında yer alan derin
vadilerden oluşmasına borçludur. Arazinin dağlık olması sebebiyle tam bir
egemenlik kurulamayan bu bölge, tarih boyunca sürekli olarak doğudan batıya göç
eden pek çok etnik grubun sığınma yeri olmuştur. Dağların ulaşımı engellemesi, bu
farklı etnik grupların kaynaşmasına veya birbirleri üzerinde tahakküm kurarak zayıf
unsurların asimile edilmesine mani olmuştur.32
Yaklaşık elli kadar etnik grubun yaşadığı bu bölgede çoğunluk Azeri, Gürcü,
Ermeni ve Çeçenler’den oluşmuştur. Etnik yapının bu derecede çeşitlilik arz ettiği
bölgede yaşayan grupları genel anlamda üçlü bir sınıflama üzerinde değerlendirmek
mümkündür.
1. Türk Kökenliler
2. Hristiyan Milletler
32
Savaş Yanar, a.g.e., s.28.
33
Mustafa Pamuk, a.g.m., s.134.
34
Abdullah Saydam, a.g.e., s. 17; Savaş Yanar, a.g.e., s.29.
16
35
Abdullah Saydam, a.g.e., s. 18.
36
Kas Kavimlerinin etnolojik ve politik özellikleri hakkında geniş bilgi için bakınız; İsmail Berkok,
a.g.e., .89-91.
37
Abdullah Saydam, a.g.e., s. 18.
17
Kafkasya’nın yerli halkları daha ziyade dağlık kesimde, dış dünya ile irtibatın
nispeten az olduğu bölgelerde yoğunlaşırken, dışarıdan gelen Türkler ve İranlılar gibi
unsurlar, çoğunlukla güney ve kuzeydeki dış alanlara yerleşmişlerdir.41
Kafkasya’da dünyanın ilk bin yıllık döneminde ortaya çıkan Türkler arasında
Azeriler’den başka dört Kuzey Kafkasya Türk grubu vardır: Bunlar Karaçay, Balkar,
Nogay ve Kumuklar’dır. Dağların kuzey doğusundaki steplerde büyük bir alana
sahip Kalmuklar Moğol’dur ve Kuzey Kafkasya’nın merkezinde oturan Osetler ise
İrani bir dil konuşurlar.42 Başka küçük İrani gruplar da vardır. Yunanlı gruplar da
eski çağlardan beri Kafkasya’da yaşamıştır. Nihayet bölgede Kürtler, çeşitli Yahudi
grupları, Asurlular son olarak da Slavlar bulunur. Diğer halklarda karşılaştırıldığında
Slavlar bölgeye yeni gelmişlerdir.43
38
Kafkasya’nın en eski kavimlerinden biri olan Gürcüler hakkında geniş bilgi için bakınız; Nikoloz
Berdzenişvili-Simon Canaşia, Gürcüstan Tarihi, Çev. Hayri Harioğlu, İstanbul 1997, Sorun Yay.;
David Marshall Lang, Gürcüler, Çev. Neşenur Domaniç, İstanbul 1997, Ceylan Yay.; Ufuk Tavkul,
“Sosyo-Ekonomik ve Kültürel Yönleriyle Gürcistan”, Türk Kültürü, Sayı 30, Ankara 1992, s.34-43.
39
Özdemir Özbay, Dünden Bugüne Kuzey Kafkasya, Takav Matbaası, Ankara 1995, s. 7-9.
40
Tahir Tamer Kumkale, Tarihten Günümüze Türk-Rus İlişkileri, Ankara 1995, Harp Akademileri
Yay., s.91.
41
Abdullah Saydam, a.g.e., s.18; Savaş Yanar, a.g.e., s. 30.
42
Kafkasya’daki etnodilbilimsel gruplar hakkında geniş bilgi için bakınız; Christian Neef, Kafkasya,
Çev. Özalp Göneralp, İstanbul 2004, Yenihayat Yay., s. 116-118.
43
Savaş Yanar, a.g.e., s.30.
18
XI. y.y.’a kadar çeşitli Oğuz boylarının yerleşmiş olduğu Azerbaycan46; 1019-
1021 yılları arasında Büyük Selçuklu Türk Devleti’nin kurucularından Çağrı Bey’in
Doğu Anadolu’ya yaptığı seferden sonra çoğunlukla Türkler’in barındığı bir bölge
haline gelmiştir. Malazgirt zaferinden sonra Kafkasya’ya doğru yoğunlaşan Selçuklu
Türk akınları sırasında Ermeniler, Bizans’a tabi olarak bölgede küçük gruplar halinde
oturmakta idiler.47
44
Kafkasya’nın etnik renkliliği hakkında geniş bilgi için bakınız; Tarık Sünbül, “Tarihi ve Coğrafi
Açıdan Kafkasya'nın Etnik Yapısı”, Belgelerle Türk Tarih Dergisi, Sayı: 46, Ankara 2000, s.86-95.
45
Emevi kumandanı Mervan b. Muhammed el-Cezîre’nin, 737 yılında Hazarları mağlup edip başkent
el-Beyda’ya kadar ilerlemesine rağmen burası, İslâm hakimiyetine, meselâ İran ölçüsünde
sokulamamıştır. Bununla birlikte Güney Kafkasya’da İslâm nüfuzu tesis edilmiş, buraya gönderilen
Emevî ve sonra da Abbasî valileri zamanla kendi sülâlelerine dayalı yönetimler kurmuşlardır;
Abdullah Saydam, a.g.e., s. 25.
46
M.Ö. VIII. y.y.’dan itibaren Azerbaycan’ın ilk sakinleri Orta Asya’dan gelen Saka Türkleri
olmuştur. Daha sonra buraya çeşitli Türk boyları gelip yerleşmişlerdir. Savaş Yanar, a.g.e., s.37.
47
Aydın O. Erkan, a.g.e., s.25-37.
19
Diğer taraftan 1481 yılında Timur tarafından Altınordu Devleti yıkılınca yerine
küçük hanlıklar kuruldu. Fakat bunların en önemlileri olan Kazan 1552’de, Astrahan
1556’da Rusların işgaline uğradı. XVI. y.y.’ın ortalarına gelindiğinde yeni bir siyasi
güç olarak ortaya çıkan Moskova Knezliği, bölge siyasi dengesini değiştirebilecek
bir konuma ulaşmıştır.50
48
Mustafa Pamuk, a.g.m., s.51; Savaş Yanar, a.g.e.,s.37.
49
1226 yılında Cengiz Han’ın orduları Güney Rusya’ya saldırdı ve Avrupa’da Karpatlar’a kadar
ilerleyip merkezi Volga nehri üzerindeki Saray şehri olan Altınordu devletini kurdu. Altınordu devleti
Kazan, Astrahan ve Rus hanlıklarından oluşuyordu. Ancak Timur’un saldırıları sonucu Altınordu
devleti 1481 yılında yıkılmıştır; Akdes Nimet Kurat, Rusya Tarihi Başlangıçtan 1917’ye Kadar,
Ankara 1999, TTK Yay., s. 107-127.
50
Akdes Nimet Kurat, a.g.e., s. 107-127.
51
Bu seferlerin açılmasına, Safeviler’in bölgede sürekli mezhep ayırımı kışkırtmaları ve Osmanlı
aleyhtarlığını yaymaya çalışmaları, ayrıca yöre halkının Osmanlı Devleti’ne yaptıkları şikayetler etkili
olmuştur; Mustafa Pamuk, a.g.m., s. 6; Savaş Yanar, a.g.e., s. 38.
20
Kazan Hanlığı’nın düşmesi hem Rus hem de Türk ülkeleri açısından önemli bir
dönüm noktası teşkil etmiştir. Bu tarihten itibaren Rusya “çok milletli bir devlet”
olmaya başlamıştır. Astrahan’ın da düşmesi ile Rusya Hazar kıyılarına ulaşmış ve
İpek Yolu’nun bir kısmını eline geçirmiştir. Bu yol ise Osmanlı ve İran ticaretinde
öneme sahipti. Rusya’da bu önemli gelir kaynağından yararlanmak istemekteydi.
Dolayısıyla artık Osmanlı-İran mücadelesine Rusya’da eklenmiştir.52
52
Fahrettin Kirzioğlu, a.g.e., s.267-274.
53
Mustafa Budak, a.g.m., s.644-645.
21
54
Mustafa Budak, “Rusya’nın Kafkasya’da Yayılma Siyaseti”, Genel Türk Tarihi Ansiklopedisi,
Ankara 2002, Yeni Türkiye Yay., s. 642-643.
55
Zekeriya Türkmen, “XIX. Yüzyıl Başlarında Rusya’nın Güney Kafkasya Politikası (1800’lerin
Başından 1828 Türkmençay Antlaşması’na Kadar)”, Sekizinci Askerî Tarih Semineri Bildirileri I,
XIX. ve XX. Yüzyıllarda Türkiye ve Kafkaslar, Ankara 2003, Genelkurmay Askerî Tarih ve
Stratejik Etüt Başkanlığı Yay., s.21-22.
56
Mustafa Budak, a.g.m., s.649.
57
Ferah Ali Paşa sevilen bir kimse olduğu için Kafkasya bölgesindeki faaliyetlerinde başarı
sağlamıştır; Hamiyet Sezer, “Ferhat Paşa’nın Kırım Savaşı Sırasında Kafkas Cephesi’ndeki Osmanlı
22
Öte yandan Ruslar 1801 yılında Gürcistan’ı ilhak etmiştir. Rusların bu girişimi
Kafkasya tarihinde önemli bir süreçtir. Çünkü Gürcü toprakları stratejik açıdan
öneme haizdir. Böylece Ruslar Osmanlıya sınır oluyorlar, Azerbaycan’a yönelik
istila girişimlerinde önemli bir mevkii elde ediyorlar, İran’ın baş ucunda her an
onlara saldırıda bulunabilecekleri bir koz elde ediyorlardı. Nitekim 1810’da
Azerbaycan yönüne doğru başlayan Rus ilerlemesi İran ile 1813 yılında yapılan
Gülistan Antlaşmasıyla sonuçlanmıştır. Bu antlaşma İran’ın Kafkasya’daki
hakimiyetine son vermiştir. Ancak Rus ilerlemesi bununla da bitmemiştir. İran
içlerine gitmek isteyen Rusların İran ile yeni bir mücadelesi başlamıştır. Yapılan
savaşlar 1828 Türkmençay Antlaşmasıyla Rusların lehine sonuçlanmıştır. Bu
antlaşma ile Ruslar Azerbaycan topraklarının Kuzey tarafını hakimiyetlerine
katmışlardır.Oysa ki, Osmanlı İmparatorluğu, o yıllarda Rusların Navarin’de
Donanmalarını yakmasının önüne geçememiştir. Üstelik yine Ruslarla giriştiği
Ordusuna Dair Düşünceleri”, Sekizinci Askerî Tarih Semineri Bildirileri I, XIX. ve XX.
Yüzyıllarda Türkiye ve Kafkaslar, Ankara 2003, Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt
Başkanlığı Yay., s. 80-85.
58
İlber Ortaylı, “XVIII. Yüzyılda Türk Rus İlişkileri”, Türk-Rus İlişkilerinde 500 Yıl, Ankara 1999,
TTK Yay., s.125-132.
23
Ne var ki, 1914 yılında başlayan I. Dünya Savaşında farklı bloklarda bulunan
Osmanlılar ile Ruslar’ın ilişkileri, savaşın sonlarına doğru diğer konularda olduğu
gibi Kafkasya konusunda da değişiklik göstermiştir. Bu savaş sürecinde de Rus
Çarlığı hakimiyetinde yer alan Kafkasya halkları, savaşın sonlarına doğru kısa süreli
de olsa bağımsızlık yaşamıştır. Hatta Osmanlı Devleti ile siyasi münasebetlerde bile
bulunmuştur.
59
Akdes Nimet Kurat, a.g.e., s. 322-325.
60
Çerkes Göçü hakkında geniş bilgi için bakınız; Cahit Tutum, “1864 Göçü ile İlgili Bazı Belgeler”,
Çerkeslerin Sürgünü 21 Mayıs 1984, Ankara 2001, Kafkas Derneği Yay., s. 7-25; Marc Pinson,
“Kırım Savaşı’ndan Sonra Osmanlılar Tarafından Çerkeslerin Rumeli’ne İskanı”, Çerkeslerin
Sürgünü 21 Mayıs 1984, Ankara 2001, Kafkas Derneği Yay., s. 5267.
24
İKİNCİ BÖLÜM
61
28 Temmuz 1914'te başlayan I. Dünya Savaşı, Avusturya-Macaristan veliahdı Francois
Ferdinand’ın 28 Haziran 1914’de Saraybosna’da bir Sırplı tarafından öldürülmesi sonrası gelişen
hadiselerin uç noktası şeklinde değerlendirilemez. Bu büyük savaşın sebebi, ilk olarak Fransız İhtilâli
ve çeyrek yüzyıl süren ihtilâl savaşlarının müteakip yüzyıl içinde meydana getirdiği gelişmelere
(Liberal akımlar, sanayileşme ve buna bağlı olarak Avrupalı büyük güçler arasında gelişen
sömürgecilik rekabeti, sömürgecilik rekabetinin büyük güçler arasında yol açtığı kutuplaşmalar)
bağlanabilir. O dönemde Osmanlı Devleti’nin böylesi büyük bir savaşın içerisinde yer almasında,
siyasi, ekonomik, sosyal ve askeri yönden bunalım içinde olması, Almanların ekonomik ve askeri
yardım vaatleri ve İttihat ve Terakki Partisi önderlerinden Enver Paşa, Cemal Paşa ve Talat Paşa'nın
şahsi kararları etkili olmuştur. Ayrıca İngiltere, Rusya ve Fransa’nın Osmanlı Devleti’nin stratejik ve
ekonomik değere sahip topraklarını ele geçirme düşüncesinin Osmanlı Devleti tarafından tahmin
ediliyor olması da ayrı bir etkendir. Hızla gerginleşen uluslararası arenada yalnız kalmak istemeyen
Osmanlı Devleti nihayet 2 Ağustos 1914'te Almanya ile gizli bir İttifak Antlaşması imzalamıştır.
Aynı gün seferberlik ilan etmiştir. Akdeniz'de İngilizlerin baskısından kaçan Goben ve Breslaw
(Yavuz ve Midilli) adlı Alman savaş gemilerinin, 27 Ekim 1914'te Karadeniz'e açılıp Sivastopol ve
Odesa'yı bombalaması üzerine, Rus Ordusu 2 Kasım 1914'te doğudan taarruza geçmiştir. İngiliz ve
Fransız savaş gemileri 3 Kasım 1914'te Çanakkale Tabyalarını topa tutmaya başlaması üzerine
böylece Osmanlı İmparatorluğu fiilen savaşa girmiştir. 5 Kasım'da, İngiltere ve Fransa, Osmanlı
Devleti'ne savaş ilan etmiştir; Birinci Dünya Savaşı hk. geniş bilgi için bkz; Yusuf Hikmet Bayur,
Türk İnkılâbı Tarihi, C. II, Kısım IV, Ankara 1953,TTK Basımevi, s. 510; 19. yüzyıl Avrupa’sı, 19.
yüzyıl Osmanlı İmparatorluğu ve sömürgecilik hk. geniş bilgi için bkz; Fahir Armaoğlu, 20. Yüzyıl
Siyasî Tarihi, C. 1-2; Ankara 1990, Alkım Yay., s. 3-55, 79-93; Doğu/Şark Sorunu hk. geniş bilgi
için bkz; Bayram Kodaman, “Şark Meselesi ve Tarihi Gelişimi”, Tarihi Gelişmeler İçinde
Türkiye’nin Sorunları Sempozyumu, Ankara 1992, TTK Basımevi, s. 59-63.
25
süreçte, Osmanlı Devleti’ni idare edenlerin, diğer endişelerinin yanı sıra, hiç de
yersiz olmayan bir Rusya tehdidi algılaması olduğu ve bundan dolayı ülkelerinin
toprak bütünlüğünü güvenceye alabilecek arayışlara yöneldiği açıktır. Bu tehdit
algılamasının birkaç yönü vardır. Bunlardan biri, İkinci Balkan Savaşı sırasında Türk
ordusunun Edirne’yi Bulgarlardan geri alması ve bunu korumaya çalışması esnasında
ve hatta bir antlaşma ile bu durumu hukukîleştirdikten sonra bile aleyhte bir Rus
müdahalesiyle, önceki sınırlarına çekilmeye zorlanacağına ilişkindir62. Diğeri ise,
Rusların öncülüğü ve baskısıyla 1914 yılı Şubat ayında, Ermenilerin de yer aldığı
Şark vilâyetlerinde, bölgede oluşturulacak iki idarî bölüme yabancı genel
müfettişlerin atanması meselesidir. Hatta, Hristiyan ve Müslüman cemaat
temsilcilerinden oluşan seçilmiş meclisler oluşturulmasını öngören ve bu programın
uygulanmasında Rusya’ya belli bir yetki veren bir Osmanlı-Rus sözleşmesine imza
atmak zorunda kalan Osmanlı yöneticilerinin, anılan bölgenin geleceği hakkındaki
kaygılarıyla ilgili olmuştur.63 Öteki ve belki de en önemlisi ise Rusya’nın nihaî
hedefi olan İstanbul ve Boğazlar’ı ele geçirmek için uygun zamanı ve fırsatı
beklediğine dairdir. Ali İhsan Sabis’e göre; “Esasen Ruslar Ankara ve Ulukışla
taraflarından Erzurum cihetine doğru bir demir yolu inşa etmekliğimize öteden beri
mani oluyorlardı. Bu da, aynı Boğazlar’ın takviyesini istememek gibi Türkiye
aleyhine bir düşüncenin mahsulüydü. Çünkü bu demir yolu inşa edilirse Ruslara
müdafaa kudretimiz artacaktı.64”
62
Vladimir Potyemkim ve diğerleri; Uluslararası İlişkiler Tarihi 2, Çev. Attila Tokatlı, İstanbul
1978, May Yay., s.441.
63
Alan Bodger, “Rusya ve Osmanlı İmparatorluğu’nun Sonu”, Osmanlı İmparatorluğu’nun Sonu
ve Büyük Güçler, Çev. Ahmet Fethi, İstanbul 1999, Tarih Vakfı Yurt Yay., s.110.
64
I. Dünya Savaşının başarılı komutanlarından biri olan Ali İhsan Sabis, I. Dünya Savaşının
başlarında İstanbul’daki Umûmi Karargâhının Harekât-ı Harbiye Şubesinde görevli iken daha sonra
çeşitli fırka, kolordu ve ordu komutanlıklarında bulunmuştur. Bu arada Kafkas cephesinde de birtakım
önemli görevler almıştır. 1915 Aralık ayında 3. Ordu İhtiyat Komutanlığı görevini îfa etmiştir. Bir
müddet sonra da yine 3. Orduya bağlı bulunan 4. Kolordu Komutanlığına atanmıştır. Böylece hem
umûmi karargâhta hem de Kafkas cephesinde fiilen görev yapmıştır. Üst düzey bir komutan olan Ali
İhsan Sabis’in gözüyle Rusların Osmanlı yönelik politikaları için bakınız; Ali İhsan Sabis, Harp
Hatıralarım, Birinci Dünya Harbi, C.I., İstanbul 1991, Nehir Yay., s.141.
26
65
İsrafil Kurtçephe, “Birinci Dünya Savaşı’nda Bir Süryani Ayaklaması”, AÜ Osmanlı Tarihi
Araştırma ve Uygulama Merkezi Dergisi (OTAM), S. 4, Ankara 1993, Ankara Üniversitesi
Basımevi, s.291-296; İsrafil Kurtçephe-Suat Akgül, “Rusya’nın Birinci Dünya Savaşı Öncesinde Kürt
Aşiretleri Üzerindeki Faaliyetleri”, AÜ Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi Dergisi
(OTAM), S. 6, Ankara 1995, Ankara Üniversitesi Basımevi, s.249-256.
66
Vahdet Keleşyılmaz, “Birinci Dünya Savaşı Başlarında Kafkasya ve Çevresine İlişkin Stratejik
Yaklaşım ve Faaliyetler”, Sekizinci Askerî Tarih Semineri Bildirileri I, XIX. ve XX. Yüzyıllarda
Türkiye ve Kafkaslar, Ankara 2003, Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Yay., s.
226.
67
Enver Paşa’nın Sarıkamış Harekâtı sonrasındaki süreçte İstanbul’daki Amerikan Büyük Elçisi
Henry Morgenthau’ya, kendilerini Almanlara borçlu hissetmeleri için bir neden olmadığını, Türklerin
Almanlar için yaptıklarının onlardan gördükleri destekten daha fazla olduğunu belirtmesi ve bu
görüşlerine kanıt olarak ordularını Kafkas Cephesine yığarak Batı Cephesi’nde kullanabilecek büyük
Rus birliklerini burada meşgul ettiklerini belirtmesi bu açıdan kayda değer bir ifadedir; Jehuda
Wallach, Bir Askeri Yardımın Anatomisi, Çev. Fahri Çeliker, Genelkurmay Basımevi, Ankara
1985, s.171.
68
Osmanlı Devleti ile Rusya’nın I. Dünya Savaşında mücadele ettiği Kafkasya cephesinde dört yıl
devam eden savaş, oldukça geniş bir sahaya yayılmıştır. Ruslara karşı Osmanlı Devleti’nin Üçüncü
Türk Ordusu bu cephede faaliyet göstermiştir. Bu ordunun harekat alanının sınırları; kuzeyde Kafkas
Dağları ve Kara Deniz, doğuda Hazar Denizi, güneyde Güney Azerbaycan, Van Gölünün güneyi-
Mardin-Urfa çizgisi ile batıda Fırat Nehri-Malatya-Sivas-Samsun çevresi içindeki sahayı kapsamakta
idi.Osmanlı-Rus Savaşı başladığında iki devlet arasındaki sınır yaklaşık 450 km uzunluğunda olup,
kuzeyde Hopa’dan başlayarak Yusufeli, Narman, Horasan, Velibaba doğusunda Aras Nehri’ni
atladıktan sonra Ağrı Dağı zincirini takiben Küçük Ağrı Dağı’nda İran sınırı ile birleşiyordu;
27
Genelkurmay Başkanlığı, Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi Kafkas Cephesi 3 ncü Ordu
Harekâtı, C. I, , Ankara 1993, Genelkurmay Basımevi s.15.
69
Şevket Süreyya Aydemir, Suyu Arayan Adam, Remzi Kitabevi, İstanbul 1999, s. 93-94; Kâzım
Karabekir, Birinci Cihan Harbini Nasıl İdare Ettik?, C.IV, İstanbul 1995, Emre Yay., s. 11;
Sarıkamış Harekâtını bir Rus General gözüyle tanımak için bkz; Nikolsky, Sarıkamış Harekâtı (12-
24 Aralık 1914), Çev.Yb.Nazmi, Ankara 1990, Genelkurmay Basımevi, s.23-41.
28
1906 yılında Ruslara karşı isyan girişiminde bulunup başarısız olan Nikolas
Archimendrite’de Osmanlı Devletine sığınmıştır. Faaliyetlerine devam eden
Arhimendrite, Ruslara karşı mücadele etmek amacıyla İstanbul’da İhtilâl Komitesini
kurmuştur.71 Komitenin temel amacı Osmanlı yardımıyla çıkarılan bir ihtilâl ile
bağımsız Gürcistan’ı kurmaktır72. Bağımsız Gürcistan kurulduğu takdirde Osmanlı
Devleti’ne en büyük faydası Rusya’nın Osmanlı sınırlarından uzaklaşması olacaktır.
70
XX. y.y.’ın ilk çeyreğindeki Türk-Gürcü İlişkileri hk. bkz; Serpil Sürmeli, Türkiye-Gürcistan
İlişkileri (1918-1921), Erzurum 1997, Atatürk Üniversitesi’nde Hazırlanmış Doktora Tezi.
71
Nicolas Archimendrite “Gürcistan Haricinde Müteşekkil İhtilâl Komitesi Reisi” imzalı
raporlarından 3 Haziran 1915 tarihli olanında kendisini şöyle anlatmaktadır: “1900 senesinden itibaren
ihtilâl için gizli çalışmaya başladım. 1904’te Gürcistan’ın en büyük manastırı reisi oldum. Bu görevim
esnasında Gürcü milletine ihtilâle dair vaaz ve nasihatta bulundum. Hatta ihtilâle hazır bir hâle
koymaya çalıştım. Bütün hayatımı bu vazifeye adayarak Kütayis bölgesini dolaştım ve halkı uyardım.
1905’te Kütayis bölgesinde bulunan 600 ruhban tarafından Kütayis İhtilâl Heyeti reisi seçildim. Halk
da dâhil olmak üzere bütün ruhban Sinod Meclisinin baskısından kurtulmak, ihtilâl yapmak için her
şeye hazırlandık. 1906 isyanı esnasında Petersburg’dan gelen emir ile görevden alınmam ve
tutuklanmam istenildi. Bunun üzerine mensup olduğum komitenin kararı ile istifa ederek Tiflis’e
geldim. Tiflis’te bir gizli toplantı yaparak yapılması gerekli hizmetin nasıl olması gerektiğini
plânladım. Bundan sonra Gürcistan’da durmaklığım uygun görülemediğinden tercihen Osmanlı
vatanına ilticaya mecbur oldum. Harbin başlangıcından beri bu vatanda Osmanlı himayesine sığınarak
vatanım için çalışıyorum. Osmanlı vatanında bulunan Gürcülerin de yol göstermesiyle 1909’dan beri
hükûmeti seniyeye takdim ettiğim raporlarımda, Rusya’nın zülum ve vahşetinden Gürcistan’ın
kurtarılabilmesi için lâzım gelen yardımları anlatmaya başladım. Yukarıdaki anlatılanlardan maksat;
şahsımın bütün Gürcüler ve Gürcü fırkalarınca tanınmış ve liderlerinin benimle münasebetleri eski
olduğunu, Ruhban Heyetinin ise her sözüme tam itimat ve itikatlarının olduğunu anlatmaktır.”
demektedir. Harbiye Nezaretine verdiği raporlarında Gürcülerin ihtilâle nasıl hazırlanacağını anlatan
Archimandrite bundan önce; içinde bulunulan durumu yorumlamaktadır: “Yakın bir zamanda
Osmanlı Devleti’nin de Birinci Dünya Savaşı’na katılacağı ve Kafkasya’nın Rusya ile Osmanlı
Devleti arasında harp sahası olacağı belliydi. Böyle bir harp vukuunda; Gürcistan için de Rusya’ya
karşı ihtilâl ve ayaklanma yaparak hürriyet ve istiklâline kavuşma zamanı gelmiş olacaktı. İşte bugün
o zaman gelmiştir. Fakat Gürcüler arasında ihtilâl henüz başlamamıştır. Çünkü Gürcistan’ın
Rusya’ya karşı kıyam ve ihtilâl edebilmesi, Osmanlı Devleti’nin yardım ve desteğine bağlıdır.
Osmanlı orduları Kafkasya sınırına dayanmadıkça bu ihtilâl ve ayaklanma olmaz. Şu surette ki bu
kıyam ve ihtilâl ile vatanın geleceği tehlikeye maruz kalmayacağı, felâketler ve çöküş girdaplarına
düşmeyeceği belli olmadıkça daima Gürcistan ihtilâle cesaret edemeyecektir. Dolayısıyla Gürcistan
hürriyet ve bağımsızlığı için Rusya’ya karşı ihtilâl ve mücadele ederken komşu Osmanlılarla hakiki
bir ittifak anlaşması ve harp esnasında sıkı bir ilişkide bulunması lâzımdır.”; Genelkurmay ATASE
Başkanlığı Arşivi, Birinci Dünya Harbi Koleksiyonu (BDH), K:1838, D:45, F:1-1.
72
Komitenin üyeleri şunlardır: Mihako Zereteli, Çerkezoy, Sahokpa, Uznaze, Prens İlya Taktaki
Şuplı, Şalve Galorcize, Osman Bey Galonti; Mehmet Özdemir; “Birinci Dünya Savaşı Başlarında
Türkiye’de Kurulan Gürcü Komiteleri ve Bunlara Dayalı Olarak Gelişen Türk-Gürcü İlişkileri”,
29
Sekizinci Askerî Tarih Semineri Bildirileri I, XIX. ve XX. Yüzyıllarda Türkiye ve Kafkaslar,
Ankara 2003, Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Yay., s. 267.
73
Mehmet Özdemir, a.g.m., s. 269.
74
Başkumandan Vekili ve Harbiye Nazırı Enver Paşa tarafından Gürcü Lejyoner birlikleri
kurulmasına yönelik olarak hazırladığı talimat hk. geniş bilgi için bkz; Serpil Sürmeli, a.g.t., s. 16.
75
Mustafa Balcıoğlu, Teşkilât-ı Mahsusa’dan Cumhuriyete, Nobel Yay., Ankara 2001, s.157-158.
30
Osmanlı devleti içerisinde yüzlerce yıl Türk, Kürt, Süryani, Rum vs.
topluluklarla uyum içerinde yaşayan ve Osmanlı yönetimince “millet-i sâdıka” olarak
tanınan bu toplulukla Osmanlı yönetiminin ilişkileri, 1878 Berlin Antlaşması
sonrasında önceki yıllara oranla kötüleşmiştir. Kendilerinin Doğu Anadolu’da devlet
kuracaklarına inandırılan bu toplum, gerek Avrupalı büyük güçlerin gerekse Rusların
elinde Osmanlı Devleti’ne karşı kullandıkları bir piyon olarak görülmüştür. Özellikle
Ruslar, Ermenileri kullanarak Osmanlı Devletinden ayrıcalıklar elde etme yolunda
bir politika izleme yoluna gitmiştir. Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşı’na
76
Mehmet Özdemir, a.g.m., s. 278.
77
Trabzon Valisi Cemal Azmi, Gürcü Lejyonlarıyla ilgili olarak, Gürcülerin Alman parasına göz
diktiklerini, teşkilâtlarının fazla ehemmiyeti olmadığını, ancak biraz para göndermek suretiyle,
bunların teşkilâtlarının geliştirilmesine yardımcı olunması gerektiği şeklinde bir görüş bildirmiştir;
Mehmet Özdemir, a.g.m., s. 279.
78
Mustafa Balcıoğlu, a.g.e., s.160-161.
31
79
Akdes Nimet Kurat, Türkiye ve Rusya, Ankara 1990, Kültür Bakanlığı Yay., , s.203-204.
32
80
Talat Paşa’nın Ermenilerin tehcir edilmesindeki düşünceleri hk. geniş bilgi için bkz; Talat Paşa’nın
Anıları, Haz. Mehmet Kasım, İstanbul 1986, Say Yay.
81
Ermeni faaliyetlerinin tahammül edilemez bir hâl alması üzerine, Osmanlı Hükûmeti en son çare
olarak Tehcir Kanunu adıyla meşhur olan sevk ve iskân kanunu çıkarmıştır. Çanakkale
muharebelerinin en yoğun olduğu bir sırada çıkarılan 27 Mayıs 1915 tarihli bu geçici kanun, “vakt-i
seferde icraat-ı hükûmete karşı gelenler için cihet-i askeriyece ittihaz olunacak tedabir hakkında
kanun-i muvakkat” adını taşımakta ve burada, Osmanlı Devleti’ne karşı casusluk ve hıyanetleri
görülenlerin ayrı ayrı veya birlikte savaş alanlarından uzak yerlere gönderilmesi istenmektedir. Öyle
ki Tehcir Kanunu’nun metninde Ermeni adı bile geçmemektedir. Bu kanun 30 Mayıs 1915 tarihinde
Meclisi Vükelâ tarafından müzakere ve kabul edilerek derhal uygulamaya konulmuştur; Kanunun tam
metni için bkz; Azmi Süslü, Ermeniler ve 1915 Tehcir Olayı, Ankara 1990,Yüzüncü Yıl
Üniversitesi Rektörlüğü Yay., s.39.
82
Savaş sebebiyle doğudaki cepheden ve çevreden ülkenin içerilerine, cephe gerilerine 1916 Ekim
sonlarına kadar sevk edilip yerleştirilen ve iaşeleri ve emniyetleri temin edilen nüfusun tamamının
702.900 olduğu ve kendiliklerinden ayrılanların bu sayıya dâhil olmadığı bilinmektedir. Burada dikkat
edilecek husus şudur ki, verilen sayıda Ermenilerden yine söz edilmemiştir. Zira bu sevk ve iskân
hadisesine sadece Ermeniler değil Rumlar, diğer azınlık ve hatta Müslümanlar dahi tâbi tutulmuştur.
Tehcirle ilgili bazı belgelerde Ermenilerden söz edilmesinin sebebi ise isyan ve ihanetleri sebebiyle
onların daha çok sevk edilmeleri, onların bu kanuna, silâhları veya pasif direnişleriyle karşı
koymalarıdır. Osmanlı Devleti bir taraftan büyük devletlerle birçok cephede mücadele ederken bir
taraftan da “kendi vatandaşlarının” göçüne çok zaman ve emek harcamıştır. Öyle ki tehcirde ihmali
görülen kendi görevlilerine dahi ceza vermekten geri durmamıştır. Tehcire tâbi tutulan Ermenilerin
mal ve canlarının tamamıyla muhafazasına dikkat edilmesi ve konuyla ilgili şikayetlere meydan
verilmemesi, Osmanlı idarî makamlarınca özellikle dikkat gösterilen bir konu olmuştur. Bunun için
gerekli bütün önlemler alınmıştır. Osmanlı Hükümeti tehcir sırasında yabancıların bu olaya
karışmaması için de bir dizi tedbir almayı dahi ihmal etmemiştir. Ama bütün bunlara rağmen bu
gelişmelerde Osmanlı Hükûmet ricalinin ve askerî erkânının ihmali olduğu, özellikle Ermenilerin
bilinçli olarak tehcire tâbi tutularak imha edilme yoluna gidildiği hem Ermeniler ve hem de batılı
devletler tarafından birçok kez dile getirilmiştir. Oysa bu tarihte Türkiye kendi askerini bile doyuracak
kadar yiyecek bulamazken 1916 yılı sonuna kadar tehcire tâbi tutulan göçmenlerin sadece iaşeleri için
255 kuruş gibi o dönemin savaş ekonomisine göre yükü bir para harcanmıştır;Azmi Süslü, a.g.e.,
s.125; Hikmet Özdemir ve diğerleri, Ermeniler: Sürgün ve Göç, Ankara 2004, TTK Basımevi, s.53-
67.
33
83
Ermenilerin Birinci Dünya Savaşı boyunca Türklere yönelik gerçekleştirdikleri katliamlar hk. geniş
bilgi için bkz; Esat Uras, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, İstanbul 1987, Belge Yay.; Sadi
Koçaş, Tarih Boyunca Ermeniler ve Türk-Ermeni İlişkileri, Ankara 1967, Alınok Matbaası;
Justin McCarthy, Ölüm ve Sürgün, Çev. Bilge Umar, İstanbul 1998, İnkılâp Kitabevi, s.201-205.
84
Enis Şahin, “Türkiye’nin Kafkasya Politikasında Ermeni Faktörü (1914-1918)”, Sekizinci Askerî
Tarih Semineri Bildirileri I, XIX. ve XX. Yüzyıllarda Türkiye ve Kafkaslar, Ankara 2003,
Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Yay., s. 383.
34
Rusya, henüz savaş başladıktan bir yıl geçmesine rağmen savaşın ekonomik
yükünü kaldıramayan ülkelerden biri haline gelmiştir. İngiliz ve Fransız
donanmalarının, Çanakkale’de Türk birliklerini geçememesi neticesinde, Rusların
ihtiyaç duyduğu yardım ulaştırılamamıştır. Üstelik Rus topraklarında çarlık yönetime
karşı muhalefet ve siyasi faaliyetler savaştan bir yüzyıl öncesinde başlamıştır.85
Böylesine iç bünyesinde zayıflayan Rusya, çarlık yönetimi için artık tehlike unsuru
haline gelmiştir.
Diğer taraftan, XX. y.y.’ın başlarına kadar artık Rusya’da yavaş yavaş
endüstri gelişmeye ve bir işçi kütlesi teşekkül etmeye başlamıştır. Rusya’da
ekonomik hayatta meydana gelen bu gelişmeler, marksist hareketi
kuvvetlendirmiştir. Köyden şehre yapılan göçler marksist hareketin taraftar
kazanmasında önemli rol oynamıştır. Gerek şehre akın eden köylüler gerekse de
işçilerin hayat şartları çok kötüleşmiştir. 14 saatlik iş günü, çalışma ve oturma
yerlerinin, sağlık şartlarının bozukluğu işçileri sendikalaşmaya götürmüştür. Bunun
sonucu olarak da yer yer grevler çıkmıştır. Bu atmosfer içinde çeşitli yerlerde
marksist dernekler kurulmuştur. Bunlardan birisi de Lenin (Vlâdimir İlyiç
Ulyanov)86 tarafından Petesburg’da kurulan “İşçi Sınıfının Kurtuluşu İçin Mücadele
85
Rusya’da ilk ayaklanmalar XIX. Yüzyılda başlamıştır. Gerçekten de kayda değer ilk teşebbüs
1825’ler de olmuştur. Fransız ihtilâlinin ortaya çıkardığı liberal akımın etkisiyle Rusya’da, 1825
Aralık ayında Dekabrist ayaklanması denilen dar çerçeveli bir ayaklanma olmuş, ayaklanmanın çabuk
bastırılmasına rağmen bu olay Rusya’da fikir akımlarının yayılmasına ve Çarlık düzenine karşı fikir
tepkilerinin genişleyerek devam etmesine olanak sağlamıştır; Dekabrist Ayaklanması hakkında geniş
bilgi için bkz. http://www.rustur.com/06/10/2004;1905 yılındaki Rus-Japon savaşında, Rusya ‘nın
yenilmesi bu ülkede çalkantılara sebebiyet vermiştir. Ekonomik sıkıntıların da etkisiyle, XIX.
Yüzyılın ikinci yarısından sonra ilk marksist fikirler yayılmaya başlamıştır. İlginç bir nokta olarak bu
fikirler, işçiler arasında değil de Rus aydınlar arasında yankı bulmuştur. Öte yandan Marx’ın teorisine
göre ihtilâl “en fazla sanayileşmiş ülkede” olacaktır. Halbuki o sırada Rusya “en fazla tarıma
dayanan” ülkedir; Halûk F. Gürsel, Tarih Boyunca Türk-Rus İlişkileri, İstanbul 1968, Baha
Matbaası, s.171; Öte yandan, İlk Rus aydınları yeni düzenin nüvesini, mir (ortak mülkiyet) esasında
görmüşlerdir. Bunun için çeşitli toprak reformları yapıldıysa da bunlar neticesiz kalmıştır. Bu
uygulamaların başarısızlığı Narodnik (Narodniçestvo) denen halkçı hareketin ortaya çıkmasına sebep
olmuştur. Bu hareketle aydınlar köylere giderek, köylüyü aydınlatarak sosyal değişimi sağlamak
istemiştir. Ancak, 1870’lerden sonra ortaya çıkan bu hareket hem hükümetin bunu hoş karşılamaması,
hem de köylünün aydına olan güvensizliği sebebiyle başarıya ulaşamamıştır. Çar II. Aleksandr’ın
Narodnaya Volya (Halkın Arzusu) adlı aşırı bir cemiyetin üyeleri tarafından öldürülmesinden sonra,
Halkçılar Rusya’dan kaçmak zorunda kalmıştır; Sovyetler Birliği Komünist Partisi (Bolşevik
Tarihi), İstanbul 1999, Kaynak Yay., s. 4-7; Akdes Nimet Kurat, Rusya Tarihi, Ankara 1987, TTK
Yay., s. 344.
86
Lenin, Vladimir (1970-1924): Rus marksistlerinin ikinci kuşağının başlıca temsilcidir. 1887’de
marksist bir çevreye katılmıştır. Popülizme ve “legal marksizme” karşı cephe almıştır. Bu faaliyetleri
35
sonucu sürgün edilmiştir. 1903’ten başlayarak Bolşevik yöneticiliği yapmıştır. II. Enternasyonal
solunun yaratıcılarındandır. Ekim devriminden ölümüne kadar, SBKP (Sosyalist Bolşevik Komünist
Parti) ve III. Enternasyonal’in en tanınmış yöneticisidir; Ernest Mandel, Ekim 1917: Darbe mi,
Sosyal Devrim mi?, Çev.Oktay Emre, İstanbul 1997, Yazın Yay., s.141.
87
.Edward Hallett Carr, Sovyet Rusya Tarihi Bolşevik Devrimi 1917-1923, C.I., Çev. Orhan Suda,
İstanbul 2002, Metis Yay., s. 15-17.
88
Bolşevikler, Rus Sosyal Demokrat İşçi Partisinde (RSDİP) Lenin’in önderlik ettiği gruptur. Partinin
1903’te yapılan ikinci kongresinde yalnızca profesyonel devrimcilerin parti üyesi olarak kabul
edilmesinde ısrar eden Lenin ve taraftarlarının merkez komitesinde ve partinin yayın organı olan
Iskra’nın (kıvılcım) yazı kurulunda çoğunluğu ele geçirmeleri ile Bolşevik( “çoğunlukta olanlar”)
adını almışlardır. Batı Avrupa tarzı sosyal demokrat bir kitle partisini savunan karşıtları da “azınlıkta
kalanlar” anlamına gelen Menşevik adıyla anılmaya başlanmıştır. 1903 Kongresinden sonra iki grup
arasındaki ayrılıklar giderek büyümüştür. Karl Marx’ın kesintisiz ve aşamalı devrim tezini Rusya
koşullarına uygulayan Lenin, böyle bir devrime işçi sınıfının liderlik edebileceği görüşünü
geliştirmiştir. Menşevikler ise liberal, kapitalist bir rejim kurulmasını ve bu yolla üretici güçlerin iyice
geliştirilmesini istemişler ve bunu sosyalist bir toplum kurulmasının kaçınılmaz öncülü saymışlardır.
.Menşevikler, devrim sonrası yasal bir muhalefet oluşturmaya çalıştılarsa da iç savaş ve dışarıdan
müdahale koşulları keskin bir kutuplaşma yaratmıştır. 1922’de Menşevik muhalefet bastırılmış ve
birçok Menşevik sürgüne gönderilmiştir; Bolşevik-Menşevik konusu hakkında geniş bilgi için bkz;
Ernest Mandel, a.ge., s.132-143.
36
Fakat, Geçici Lvov hükümeti savaşa devam kararı vermiştir. Lenin ise
“ekmek, sulh, hürriyet” ve “tüm iktidar Sovyetlere” propagandası yapmıştır. Harbiye
Bakanı Kerensky’nin doğu cephesi harekâtı başarısızlıkla sonuçlanınca yeni bir
ayaklanma çıkmıştır. Artık Lvov düşmüş, yeni hükümeti de Kerensky kurmuştur.
Kerensky Hükümetinin aldığı sert tedbirler sonucunda Lenin kaçmış, Trotsky ise
tevkif edilmiştir. Ayrıca Kerensky, 14 Eylül 1917’de, Cumhuriyeti ilân etmiştir.90
Ancak Rusya’nın kamusal durumu karmakarışık hâle gelmiştir. Her tarafta köylüler,
işçiler zenginlerin malını yağmalama hareketine girişmişlerdir. Bu durumdan
Bolşevik’ler faydalanıp, 7 Kasım’da bir hükümet darbesi ile iktidarı ele
geçirmişlerdir. 8 Kasım’da gizlendiği yerden çıkan Lenin, Petersburg’a gelip yeni
rejimin lideri olmuştur.91
Diğer taraftan, devrimden sonra Rusya ‘da gerek ekonomik gerekse de siyasi
atmosfer bakımından kötü bir ortam mevcuttur. Polonya ile olan savaş devam
etmekte, Fransız ve İngilizler, Çar’a I. Dünya Savaşı öncesi verdiği boçlarını
istemektedirler. Üstelik yeni kurulan Bolşevik rejimin uluslar arası arenada tanınması
da gerekmektedir.
89
Nicolas Werth, 1917 Bolşevik Devrimi, Çev: Esra Özdoğan, İstanbul 2004, Yapı Kredi Yay., s.
91-100; Fahir Armaoğlu, a.g.e., s. 131; Georges Langlois ve diğerleri, 20. Yüzyıl Tarihi, Çev. Ömer
Turan, İstanbul 2000, Nehir Yay., s.92.
90
Lenin’in Bolşevik İhtilali öncesi yaptığı sloganlar hakkında geniş bilgi için bkz. Marcel Liebman,
Lenin Döneminde Leninizm, Çev. Osman Akınhay, Cilt I-II, İstanbul 1992, Belge Yay.
91
Georges Langlois, a.g.e., s. 93; Uygur Kocabaşoğlu-Metin Berge, Bolşevik İhtilâli ve Osmanlılar,
Ankara 1994, Kebikeç Yay., s. 85-105.
37
92
Bazen Rus siperleri üstünde Türklere hitaben yazılan “Mı ne chotim Dardanel / Biz artık Boğazları
istemiyoruz” gibi plakalar eksik olmadığı gibi, halk grupları da yaptıkları mitinglerde “emperyalist
harplerin karşısındayız”, “harbe son verin” v.s. şeklinde propagandalarda bulunmuşlardır; Akdes
Nimet Kurat, a.g.e., s.331,464.
38
93
İzzet Öztoprak, “Maverâ-yı Kafkas Hükûmeti”, Sekizinci Askerî Tarih Semineri Bildirileri I,
XIX. ve XX. Yüzyıllarda Türkiye ve Kafkaslar, Ankara 2003, Genelkurmay Askerî Tarih ve
Stratejik Etüt Başkanlığı Yay., s.127.
94
Akdes Nimet Kurat, a.g.e., s. 462.
95
İzzet Öztoprak, a.g.m., s.127.
39
96
Bülent Gökay, Bolşevizm İle Emperyalizm Arasında Türkiye (1918-1923), Çev. Sermet Yalçın,
İstanbul 1997, Tarih Vakfı Yurt Yay., s. 19.
97
Meclislerine “Seym” adını vermişlerdir. Rusya Anayasa Kurucu Meclisine seçilmiş olan
milletvekillerinden oluşan bu “Diyet Meclisi (Seym) Maverâ-yı Kafkas Komiserliğinin en yüksek
yasama organı idi ve burada alınan kararları Maverâ-yı Kafkas Komiserliği uygulamak zorundaydı.
Gerek komiserlik ve gerek Seym’de, Menşevik Gürcüler önder rolünde idiler. Hem Seym’in hem de
Komiserliğin başkanları Gürcülerdir; Seym’in yapısı, partilerin özellikleri ve görüşleriyle ilgili geniş
bilgi için bkz; Yusuf Hikmet Bayur, Türk İnkılâp Tarihi, C.III, Kısım IV, Ankara 1983, TTK Yay.,
s.173-178.
98
İzzet Öztoprak, a.g.m., s.128.
99
Akdes Nimet Kurat, a.g.e., s. 465; Erzincan Mütarekesinin maddeleri için bkz; Fahri Taş, Erzincan
Mütarekesi ve Brest-Litovsk, Ankara 1995, Özyurt Matbaacılık, s. 30-33.
40
100
Ukrayna, Maverâ-yı Kafkas Hükûmeti’nin önerisine sıcak bakmamıştır. Çünkü Brest-Litovsk’a
delege göndermiştir. Diğer hükûmetler de batılı devletlerden yana olduğundan Tiflis’in talebine
uymamıştır; Yusuf Hikmet Bayur, a.g.e., s.171.
101
Bülent Gökay, a.g.e., s. 12.
41
102
İzzet Öztoprak, a.g.m., s.129.
103
Maverâ-yı Kafkas Hükûmeti’nin Maliye Bakanı olan Hadisiyan’ın, Hükûmeti’nin Osmanlı
Devleti’ne karşı izlediği tutumu değiştirdiğine dair ulaştığımız kanaati 11 Mart 1918 günü Seym’de
konuştuğu şu sözleri açığa vurmaktadır; “...Kesin olarak söyleyebilirim ki, Ermeniler, Osmanlı
Devleti’nin en içten yurttaşıdırlar ve her ne yönden gelirse gelsin Osmanlı Devleti’nin bütünlüğüne
yönelik her çabayı göstereceklerdir. Uluslar arası bir sorun olan “Türk Ermenistan’ı sorunu” ancak
biz onu iyi bir biçimde çözersek sorun olmaktan çıkacaktır...”; Yusuf Hikmet Bayur, a.g.e., s.178.
42
104
Akdes Nimet Kurat, “Brest-Litovsk Müzakereleri ve Barışı”, Belleten, C. XXXI, Ankara 1967,
TTK Basımevi, s.376.
105
Osmanlı Devleti’nin Bolşevik Rusların barış teklifleri konusundaki memnuniyetini anlamak için
Osmanlı Meclis-i Mebusanı’nda yaratmış olduğu esintiyi görmek yeterli olacaktır. Bu konuya dair
görüşler mecliste 3 Aralık 1917’de yapılmıştır. Osmanlı Hariciye Nazırı Ahmet Nesimi Bey, Lenin ve
Troçky imzalarıyla gelen mütareke teklifi karşısında duyduğu heyecanı şu şekilde tarif ediyordu:
“...Gerek biz ve gerek müttefiklerimiz, selahiyetkâr Rus murahhasları karşısında bulunmak şartıyla,
gerek mütareke-i umumiye ve gerek sulh müzakerâtına hazır olduğumuzu bildirdik ve
murahhaslarımızı tayin eyledik... Bugünkü Rus hükûmetiyle, gerek mütareke-i umumîyeye ve gerek
sulh müzakerâtına girişmeye mani hiçbir şey yoktur. Bizim gibi uzun seneler ıslahat sahasında kemâl-i
sükûn ile çalışmaya muhtaç olan Rusya ile, bu müsalemetperver Rusya ile gerek siyasî ve gerek
iktisadî en iyi münasebât-ı hem civarîyi idame etmemeye bir sebep kalmamıştır. Rusya bize karşı
43
göstereceği muhaleset ve samimiyetin mukabilini bizden görecektir. Aynı hissiyat ile mütehassıs
olduğunu tahmin ettiğimiz Rusya’nın murahhaslarıyla mütareke-i umumîye ve sulh müzakerâtının
arzumuz vechile yakın bir zamanda bir netice-i fiilîyeye iktiran edeceğine ziyadesiyle ümidvârım;
Yusuf Hikmet Bayur, a.g.e., s.104.
106
Selami Kılıç, Brest-Litovsk Müzakereleri ve Barışı, Atatürk Üniversitesi, Erzurum 1995 ,
(Basılmamış Doktora Tezi), , s. 39-40,44.
107
Emin Ali Türkgeldi, “Brest-Litovsk Konferansı Hatıraları”, BTTD, Ankara 1986, s.46.
44
Nitekim, Rusya zor durumda olduğu için, Sovyet murahhasları, bu barışın bir
“dayatma” olduğunu beyan ile resmen protestoda bulunduktan sonra 3 Mart 1918’de
antlaşmayı imzalamıştır. Brest-Litovsk antlaşmaları müttefik dört devlet ile Rusya
108
Selami Kılıç, a.g.t., s.53-54.
109
Emin Ali Türkgeldi, a.g.e., s. 53.
110
Osmanlı Hükümeti daha sonra plebisiti gerçekleştirmek için Dahiliye Nezareti Müsteşarı
Abdülhalik (Renda) Bey’in, başkanlığında: Şakir Kesebir, Necati, Asaf Talat ve Hilmi (Uran) Beyleri
mülkiye müffettişi olarak görevlendirmiştir; Hilmi Uran, Hatıralarım, Ankara 1959, s.86.
45
arasında imzalanan 14 maddelik asıl antlaşma metninden, asıl antlaşma metnine ilave
olarak düzenlenen ek protokollerden ve Almanya, Avusturya-Macaristan,
Bulgaristan ve Osmanlı Devleti ile Rusya arasında yapılan ayrı ayrı tamamlayıcı
barış antlaşmalarından oluşmuştur.111
Diğer taraftan, bu barış ile Osmanlı Devleti, Doğu Anadolu’da Rus işgali
altındaki sahayı ele geçirdikten başka, Elviye-i Selâse’yi (Kars,Ardahan ve Batum)
de geri alma imkanını elde etmiştir. Sonuçta yapılan halk oylaması ile de bu üç
sancak resmen Osmanlı Devleti’ne ilhak edilecektir.112 Ancak Rusya’daki Şubat ve
Ekim ihtilâllerinden sonra, kendisini Geçici Hükûmet’in Kafkasya’daki mirasçısı
olarak gören Maverâ-yı Kafkas Komiserliği, Bolşevik Rusyası’nın imzalamış olduğu
Brest-Litovsk Barışı’nın Elviye-i Selâse’yi kapsayıcı maddelerini tanımamıştır.
Böylece Osmanlı Devleti’nin bu bölgeler için mücadele edeceği başka bir safha da
kendiliğinden belirecektir.
Öte yandan III. Ordu komutanı Vehip Paşa, 10 Mart 1918’de Kars, Ardahan
ve Batum’un boşaltılmasına ilişkin olarak Maverâ-yı Kafkas Hükûmetine bir telgraf
111
Müttefikler ile Rusya arasındaki ortak anlaşma metni için bkz; Düstur, Tertib-i Sani, C. 10,
İstanbul 1928.
112
Akdes Nimet Kurat, a.g.m., s. 407.
113
Selami Kılıç, “Brest-Litovsk Barışı Sonrası Kafkasya’daki Bazı Askerî ve Siyasi Gelişmeler”,
Sekizinci Askerî Tarih Semineri Bildirileri I, XIX. ve XX. Yüzyıllarda Türkiye ve Kafkaslar,
Ankara 2003, Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Yay., s. 329.
46
114
Akdes Nimet Kurat, a.g.e., s. 467.
115
Stefanos Yerasimos, Ekim Devriminden Milli Mücadeleye Türk-Sovyet İlişkileri, İstanbul
1979, Gözlem Yay., s. 21.
116
Başkanlığını Akakiy İvanoviç Çhenkeli’nin yaptığı Maverâ-yı Kafkas heyetinin Trabzon’da
müzakereleri yürütecek olan asıl on üyesi şunlardır: Haydar Abaşidze, Mehmed Hasan Hacinski,
İbrahim Haydarov, George Beyahobi Gvazava, Ruben İvanoviç (Hovhannes) Kaçaznuni, Georgi
Mihayloviç Lashişvili, Mir Yakup Mehdiyev, Halil Has Mehmedov, Aleksandr İvanoviç Hatisyan ve
Ekber Ağa Şeyhülislâmov. Heyette toplam 43 kişi bulunmaktadır; Enis Şahin, Trabzon ve Batum
Konferansları ve Antlaşmaları (1917-1918), Ankara 2002, TTK Yay., s. 274.
117
Akdes Nimet Kurat, a.g.e., s. 469.
118
Müslüman delegelerin verdikleri gizli bilgilere göre, “Kafkaslılar henüz yönetim biçimlerini
belirlemedikleri gibi gelecekte Ruslardan yardım alabilmek ümidiyle, Rusları gücendirmemek için
şimdiden bağımsızlıklarını ilân etmiyorlardı.”; Akdes Nimet Kurat, a.g.e., s. 469.
47
119
Akdes Nimet Kurat, a.g.e., s. 470, Yusuf Hikmet Bayur, a.g.e., s.186-187.
120
Enis Şahin, a.g.e., s. 311-364.
121
Akdes Nimet Kurat, a.g.e., s. 471.
122
A.g.e., s.471-472.
48
123
A.g.e., s. 472, Stefanos Yerasimos, a.g.e., s. 22.
124
Kâzım Karabekir, Kâzım Karabekir’in Kaleminden Doğu’nun Kurtuluşu, Erzurum 1990,
s.322.
125
Seym’den güvenoyu alan hükûmette 12 bakanın 4’ü Türk’tür; Yusuf Hikmet Bayur, a.g.e., s.189.
49
126
Stefanos Yerasimos, a.g.e., s. 22.
127
Enis Şahin, a.g.e., s. 514-520.
128
Akdes Nimet Kurat, a.g.e., s.475.
50
129
A.g.e., s.475.
130
Nurcan Toksoy, “Rusya ve Maverâ-yı Kafkas Komiserliği Bünyesinde Türk-Ermeni İlişkileri”,
Sekizinci Askerî Tarih Semineri Bildirileri I, XIX. ve XX. Yüzyıllarda Türkiye ve Kafkaslar,
Ankara 2003, Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Yay., s. 456.
131
Halil Bey’in Maverâ-yı Kafkas heyeti temsilcilerine verdiği sözkonusu notasında şu ifadeler yer
alıyordu: “Zatıâlilerine malûm olduğu üzere Kafkas’ın durumu çok kritik ve karışıktır ve
çözümlenmeye muhtaçtır. Bakû ve etrafında yüz binlerce Türk ve Müslüman kendilerine inklâpçı diyen
vicdansız haydutların kanlı pençesinde inliyor. Bu zavallıları tehdit eden, düzelmesi imkânsız felâket
günden güne artmaktadır. Sayısız müteşekkil haydut güçlerinin tecavüzüne maruz kalan Kafkas’ın
başka bölgelerindeki Türk ve Müslüman halkın durumu hiç de ümit verici değildir. Reis hazretleri,
51
mevcut durumu yansıtan notasına ilâveten Osmanlı Devleti ile kalıcı bir barışın
yapılabilmesi için Maverâ-yı Kafkas Konfederasyonunu teşkil eden her toplumun
kendi bağımsız devletlerini ilân etmeleri gerektiği şeklindeki yeni yaklaşımıyla
görüşmelere değişik bir boyut kazandırmıştır.
kabul ederseniz ki, bu adı taşımaya lâyık olan hiçbir hükûmet, komşu olduğu bir arazide böyle
katliamların cezasız kalmasında dayanamaz ve yine kabul ediniz ki Kafkas’ı mahveden bu anarşi
münasebetiyle Devlet-i Âli Osmaniye’nin halkı ile aynı ırk ve dine mensup bir halkın asayişi ile dahi
alâkası vardır. Diğer taraftan genel harbin gereği olarak Devlet-i Âliye kendi ordusunu diğer
cephelere Kafkas yolu göndermek mecburiyeti karşısındadır. Bu da şimdiki muayyen olmayan duruma
son vermeyi gerektiyor.”; Osmanlı Mebusan Meclisi Reisi Halil Menteşe’nin Anıları, Yayına Haz.
İsmail Arar, İstanbul 1986,Hürriyet Vakfı Yay., s.229.
132 132
İzzet Öztoprak, a.g.m., s.136.
133
30 Mayıs 1918’de Azerbaycan Cumhuriyeti’nin kurulması hakkında Başbakan F.H.Hoyski’nin
imzaladığı bildiri bütün ülkelerin dışişleri bakanlıklarına gönderilmiştir. Azerbaycan Devleti’nin
52
bağımsızlığını ilân etmesi Rusya ve İran’ı rahatsız etmiştir. İran yetkilileri kesin belirlenmiş sınırlar
içerisinde yeni kurulmuş devletin Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti olarak adlandırılmış
olmasının Osmanlı Devleti’nin yardımıyla Güney Azerbaycan’la birleşebileceği yönünde bir hazırlık
olduğundan İran yetkilileri şüphelenmişlerdir. 4 Haziran 1918’de imzalanan dostluk anlaşması bu
şüpheleri daha da arttırmıştır. İran’ın duyduğu rahatsızlığa son vermek için Azerbaycan Hükûmeti dış
yazışmalarında Kafkas Azerbaycan’ı ifadesini kullanmaya başlamıştır; Nâsır Yüceer, “Birinci Dünya
Savaşı’nda Osmanlı Devleti’nin Azerbaycan’a Askerî ve Siyasî Yardımı”, Sekizinci Askerî Tarih
Semineri Bildirileri I, XIX. ve XX. Yüzyıllarda Türkiye ve Kafkaslar, Ankara 2003, Genelkurmay
Askerî Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Yay., s. 287.
134
Osmanlı Devleti ile Azerbaycan’ın ilişkilerindeki resmi belgeler için bkz; Osmanlı Devleti ile
Azerbaycan Türk Hanlıkları Arasındaki Münasebetlere Dair Arşiv Belgeleri (1575-1918),
Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Yayın No: 9, Ankara 1993, s.226-235.
53
Paşa’nın teşvikiyle Müşir Fuat Paşa “Türk Sıhhî Misyonu” adıyla bir teşkilat
kurmuş, Kafkaslar’da birkaç muhtar ülkeden meydana gelecek bir devletin teşkilini
ve başına da bir Osmanlı şehzadesinin geçirilmesini tasarlamıştır.135
135
Akdes Nimet Kurat, a.g.e., s.664.
136
Ali Sarıkoyuncu-Mesut Erşan, “Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı Devleti’nin Kuzey Kafkasya
Siyaseti”, Sekizinci Askerî Tarih Semineri Bildirileri I, XIX. ve XX. Yüzyıllarda Türkiye ve
Kafkaslar, Ankara 2003, Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Yay., s. 214.
54
137
A.g.m., s.214-215.
138
Enver Paşa’nın Birinci Dünya Savaşı sürecindeki faaliyetleri hk. geniş bilgi için bkz; Şevket
Süreyya Aydemir, Makedonya’dan Orta Asya’ya Enver Paşa 1914-1922, C.III, İstanbul 1972,
Remzi Kitabevi.
139
Tasvir-i Efkâr: 14 Mayıs 1334/1918; Vakit: 14 Mayıs 1334/1918.
140
Ali Sarıkoyuncu-Mesut Erşan, a.g.m., s.216.
55
30 Mayıs 1918 tarihli bir notayı Moskova’daki Türk Büyük Elçisi Galib Kemali
Beye vererek Kuzey Kafkasya’nın tanınmasını protesto etmiştir.141
Her ne kadar Sovyet Rusya, Osmanlı Devleti ile Kuzey Kafkas halklarının
ilişkilerinden rahatsızlık duysa da her iki tarafta karşılıklı ilişkilerini kesmemiştir.
Batum Konferansına katılan Kuzey Kafkas Cumhuriyeti temsilcileri 8 Haziran’da,
Osmanlı Hükûmeti temsilcileri ile bir antlaşma imzalamıştır. İki taraf arasında
imzalanan ve siyasî, hukukî, iktisadî alanlarda ve dostane ilişkilerin kurulması
konusunda ittifak ettikleri açıklanan anlaşma metninden başka iki hükûmet arasında
harpten doğan ve doğrudan doğruya kendilerini ilgilendiren bazı askerî meseleleri
halletmek üzere geçici bir ek anlaşma imzalanmıştır.142
141
Galib Kemali Bey’in Moskova Elçiliği hk. geniş bilgi için bkz; Galib Kemali Söylemezoğlu, 30
Senelik Siyasi Hatıralarımın Üçüncü Cildi 1918-1922, İstanbul 1953.
142
Enis Şahin, a.g.e., s.639-640.
143
Ali Sarıkoyuncu-Mesut Erşan, a.g.m., s.217.
56
Diğer taraftan İsmail Hakkı Bey, Haziran ayı başlarından itibaren Kuzey
Kafkasya’da askerî-idarî teşkilât meydana getirmeye girişmiştir. Halkı Bolşeviklerle
mücadeleye çağıran İsmail Hakkı Bey, Kuba, Derbend ve Temirhanşura cephelerinde
gerekli önlemleri almıştır. Bu arada Osmanlı Hükûmeti, sabık Çanakkale grubu ve
XIV. Kolordu Kumandanı Yusuf İzzet Paşayı, hem “Şimalî Kafkas Kumandanı” hem
de “Şimalî Kafkas Cumhuriyeti nezdinde Osmanlı Hükûmetinin askeri ve siyasî
mümessili olarak atamıştır. 29 Ağustos 1918’de Batum’a gelen Yusuf İzzet Paşa 2
Ekim 1918’de Bakü’ye gelmiştir. 8 Ekim’de Derbend’e geçen Yusuf İzzet Paşa, 12
Ekim 1918 günü İslam Ordusu Kumandanı Nuri Paşa’nın da Derbend’e gelmesiyle
13 Ekim 1918 günü düzenlenen bir törenle Derbend hükûmet konağına “Şimali
Kafkas Hükûmeti Cumhuriyesi”nin bayrağı çekilmiş ve hükûmetin tesisi resmen ilân
edilmiştir.145
Ancak 6 Kasım günü bir Fransız ve bir İngiliz subayı Yusuf İzzet Paşa’nın
karargahına gelerek, Türkiye’nin İtilâf Devletleri ile mütareke yaptığını ve askerî
harekâtın durdurulması gerektiğini bildirmiştir. Bu haberin doğruluğunun anlaşılması
üzerine Yusuf İzzet Paşa 6 Kasım’da askerî harekâtın durdurulması emrini vermiştir.
Ancak Petrovsk şehrini Rusların boşalttığını haber alan Yusuf İzzet Paşa bu şehre
birliklerin girmesini istemiş, ardından şehir ele geçirilmiştir.146
144
A.g.m., s.217.
145
Şimali (Kuzey) Kafkas Hükümeti Cumhuriyesi hk. geniş bilgi için bkz; Sefer Berzeg, Kuzey
Kafkasya Cumhuriyeti 1917-1922, C.I, İstanbul 2003, Birleşik Kafkasya Derneği Yay.
146
Ali Sarıkoyuncu-Mesut Erşan, a.g.m., s.219-220.
57
Bolşevik Ruslar her ne kadar 1917 Ekim (Kasım) İhtilâli ile savaştan ayrılıp,
3 Aralık 1917’de Rusya topraklarında yaşayan halklara bağımsızlık vereceğini
Lenin’in sözleri ile ilân etmişlerse de, Kafkaslardaki çıkarları gereği tam anlamıyla
bölgeden elini çekmemişlerdir. 4 Mart’ta, Bakû’de “Halk Örgütleri Yürütme
Komitesi” ni kurmuşlar ve başkanlığına da Stepan Şaumyan’ı seçmişlerdir.147 Fakat
Şaumyan’ın Bakû’de tam anlamıyla otoriteyi sağlaması elindeki Rus birliğinin
mevcudunun azlığı düşünüldüğünde hiç de kolay olmamıştır. En büyük destekçileri
Ermeniler olmuş, bu durum da Azerîlerle Ermenilerin Bakû’de çarpışmalarına neden
olmuştur.
147
Stepan Şaumyan (1878-1918), 1902 yılında Ermeni Sosyal Demokratlar Birliği’nin kurucusudur.
1914 Mayıs’ında petrol işçileri grevinin yöneticiliğini yaptığından dolayı 1916 yılında Ruslar
tarafından tutuklanmıştır; Bülent Gökay, a.g.e., s.26.
58
Savaşın uzaması Almanların savaş plânlarını alt üst etmiştir. Ekonomisi artık
savaşı sürdürmek konusunda tartışılır hale gelen Almanlar için Bakü petrolü onları
ayakta tutabilecek bir öneme sahiptir. Çünkü Bakü petrolünün dörtte biri bile barış
zamanında Alman ekonomisini ayakta tutmaya yetebilecektir. Öte yandan
Romanya’dan getirilen petrol artık ihtiyacı karşılayamaz hale gelmiştir. Yine Güney
Kafkasya’nın Almanların eline geçmesi, en büyük rakibi olan İngilizlerin sömürge
yollarını kendilerine açarak İngilizleri sömürgelerinde yok etmek imkanını
sağlayacaktır. Ancak Almanların bütün bu plânlarını Nuri Paşa kumandanlığında
ilerleyen “İslâm Ordusu” alt üst etmektedir. Böylece Almanların Osmanlı
148
Mustafa Çolak, “Alman Belgelerinde Bakû Üzerindeki Osmanlı-Alman Mücadelesi (1918),”
Sekizinci Askerî Tarih Semineri Bildirileri I, XIX. ve XX. Yüzyıllarda Türkiye ve Kafkaslar,
Ankara 2003, Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Yay., s. 547.
59
149
A.g.m., s. 549.
150
19. yüzyıl başlarında 2.500 nüfuslu küçük bir kasaba olan Bakû, yüzyılın sonuna doğru, nüfusu
200.000’e ulaşan bir endüstri ve ticaret merkezi haline gelmiştir. Bakû’ya hücumu, Çarlık Rusyası’nı
bir petrol ihracatçısı durumuna getiren zengin petrol yataklarının keşfi teşvik etmiştir. Rusya 1893’te
dünyadaki en büyük petrol üreticisi ülke olmuştur. Hızla demiryolları kurulmuş, büyük bir limanla
bağlantıyı sağlayan Batum-Bakû demiryolu inşa edilmiştir. 1918’e doğru Bakû, Rusya, İran ve Hazar
Denizi üzerinden Orta Asya’ya uzanan tüm önemli transit yollarının merkezinde yer almıştır; Bülent
Gökay, a.g.e., s.26.
151
Ancak konuya daha dikkatli bakıldığında Almanlar ile Bolşevik Ruslar arasında yapılan bu
atlaşmasının ölü doğan bir antlaşma olduğu görülecektir. Çünkü orada 1 Ağustos’tan itibaren Ruslar
bile Petrol alamayacak durum içine girmiştir; Mustafa Çolak, a.g.m., s.553.
152
General Kaladin güneybatı cephesindeki 8. Ordu’nun komutanı ve yerel Kazak kongresi Voisko
Kazak Meclisi’nin başkanıydı; Bülent Gökay, a.g.m., s.12.
153
Tuncer Çağlayan, “Birinci Dünya Savaşı Sonlarında Kafkasya’da İngiliz Faaliyetleri”, Bettelen,
C. LXIV, Sayı.240, TTK Basımevi, Ankara 2001, s.496.
60
154
Bülent Gökay, a.g.e., s.18.
155
Tuncer Çağlayan, a.g.m., s.496-497.
61
Fakat tüm stratejik plânlamaları bir yana Enver Paşa bir taraftan Almanlara
İslam Ordusu’nun ilerlemesinin durdurulacağını belirtmesine karşın diğer taraftan
İslam Ordusu kumandanı Nuri Paşa’ya gizli bir telgraf göndermiş ve Bakü’nün
kesinlikle ele geçirilmesini ve bölgede Türklere karşı sürdürülen Ermeni
Mezaliminin sonlandırılmasını istemiştir.157 Almanların tüm engelleme girişimlerine
rağmen İslam Ordusu 15 Eylül’de Bakü’ye girmiştir. Bakü’yü ele geçirmek için
mücadele ettikleri İngiliz Askeri Birliğinin sayısı oldukça azdı ve İngilizlerin birlikte
savaştıkları Ermeni askerlerin savaşma yetenekleri İngilizlere göre çok kötüydü.
Üstelik Bolşevik Ruslarla, Türklere karşı her iki tarafın birbirlerine olan
güvensizlikleri nedeniyle ittifak yapılamaması da Bakû’nün savunulamamasında
önemli bir etken olmuştur. Bolşevik Rusların tepkisi Türklerin bu faaliyetinin ancak
Almanlarla aralarında yaptıkları 27 Ağustos antlaşmasına uyulmadığını dile getirerek
protesto etmekten öteye gidememiştir.158
156
Bülent Gökay, a.g.m., s.35.
157
Yusuf Hikmet Bayur’un ortaya koyduğu belgelerden anlaşıldığına göre, Enver Paşa “ikili bir
politika” takip etmiştir. Bu yüzden “İslam Ordusu” Kumandanı Nuri Paşa’ya, İstanbul’dan, birbiri ile
çelişen telgraflar göndermiştir. İstanbul’da Harbiye Nezaretinde, Alman subayların da
okuyabilecekleri resmi telgraflar, Bakû’ye yönelik ileri harekâtların durdurulmasını emrederken, gizli
emirler Bakû’nun zaman kaybedilmeden alınmasını istemiştir.; Yusuf Hikmet Bayur, a.g.e., s.222-
223.
158
Mustafa Çolak, a.g.m., s.554.
62
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
159
İttifak Devletlerinden oluşturdukları cephelerden ilk çökeni Bulgar cephesidir. Fransız kuvvetleri
15-20 Eylül 1918 tarihinde Bulgar cephesini yarınca Makedonya cephesi de çökmüş dolayısıyla
Bulgarlar mütareke imzalayarak savaştan çekilmiştir. Böylece Almanya ile Osmanlı Devletinin
bağlantısı kesilmiş, İstanbul İtilâf Devletlerinin tehdidi altına girmiştir. Zaten Avusturya’da 5 Ekim’de
mütareke istemek zorunda kalınca, Osmanlı Devleti açısından savaşmak imkansız hale gelmiştir.
Diğer taraftan Türk kuvvetlerinin, Güneyde Irak ve Suriye cephesinde İngilizler karşısında
tutunamayarak kuzeye doğru çekilmeye başlamasıyla, Osmanlı Devleti 14 Ekim 1918’de mütareke
istemek zorunda kalmıştır. Kutül-Amere’de esir düşen İngiliz Generali Townshand’in aracılığıyla
Osmanlı Devleti’nin mütareke isteği kabul edilmiştir. 27 Eylül 1918’de Mondros’ta başlayan
mütareke görüşmelerine Osmanlı Devleti adına Bahriye Nazırı Rauf Bey, Hariciye Müsteşarı Reşad
Bey, Yarbay Sadullah Bey, İngiltere ve müttefikleri adına Amiral Calthrope katılmıştır. 25 maddeden
oluşan mütareke metni 30 Ekim 1918’de imzalanmıştır; Selahattin Tansel, Mondros’tan
Mudanya’ya Kadar, C. I, Ankara 1997, Milli Eğitim Bakanlığı Yay., s.17-21.
64
160
Denetleme görevlilerinin yerleştirilmesi.” belirlenmiştir. Ayrıca bu hüküm
Batum’un İtilâf Devletlerince işgâlini de kapsar. Bu hüküme istinaden Türkler,
Bakû’nün İtilâf Devletlerince işgâline hiçbir biçimde karşı çıkmayacaktır. Bu
maddeler gereğince, Osmanlı güçleri Azerbaycan’dan derhal geri çekileceklerdi.
Nitekim Mondros Mütarekesi’nin şartlarından ve Rusya’da meydana gelen iç
karışıklıkların Kafkaslarda ortaya çıkardığı otorite boşluğundan yararlanan İngilizler,
bölgeye asker çıkarmış ve özellikle tüm Güney Kafkasya bölgesini işgal etmişlerdi.
17 Kasım 1918’de, Türk ordusunun Bakü’yü terk etmesinden önce, General
Thomson komutasındaki İngiliz birlikleri Bakû’ye girmişlerdir.
160
İsmail Soysal, Türkiye’nin Siyasal Andlaşmaları, C.I., Ankara 2000, TTK Yay., s. 13.
161
İngilizlerin, Osmanlı Devleti ile Bolşevik Rusya arasında oluşturmaya çalıştıkları Kafkas Seddi hk.
geniş bilgi için bkz; Rahmi Doğanay, Milli Mücadele’de Karadeniz(1919-1922), Atatürk Araştırma
Merkezi Yay., Ankara, 2001
162
Mondros Mütarekesinin 7., 11., 15., maddeleri Elviye-i Selâseyi de ilgilendirir. Mondros
Mütarekesinin maddeleri için bkz.; İsmail Soysal, Türkiye’nin Siyasal Antlaşmaları, C.I., TTK
Yay., s. 12-13.
65
163
ATESE Arşivi, K:5, D:22, F: 12-2.
164
Fevzi Çakmak, Büyük Harp’te Şark Cephesi Hareketleri, Ankara 1936, Genelkurmay Basımevi,
s.274.
165
Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi, Kafkas Cephesi II, Ankara 1993, Genelkurmay Basımevi,
s.637.
66
166
9’ncu Ordu’nun emrinde, Azerbaycan ve Kuzey Kafkasya’da hiçbir Osmanlı subay ve eri ile silah
ve cephanenin kalmayacağı, 30 Aralık tarihine kadar buraların tamamen boşaltılacağı, kalanlar
hakkında kanuni takibatın yapılacağı bildirilmiştir. Bu son emirle Nuri ve Yusuf İzzet Paşaların
Azerbaycan ve Kuzey Kafkas Cumhuriyeti Ordu komutanlıklarında kalmaları imkânsız olduğundan
derhâl Azerbaycan ve Dağıstan’da bulunan birliklerin tahliyelerine başlanmıştır; Selma Yel, Yakup
Şevki Paşa ve Askerî Faaliyetleri, Ankara 2002, Atatürk Araştırma Merkezi Yay.; Sebahattin Akın,
“Birinci Dünya Savaşı’nın Sonunda Türk Birliklerinin Dağıstan ve Azerbaycan’ı Tahliye Etmesi”,
67
Sekizinci Askerî Tarih Semineri Bildirileri II, XIX. ve XX. Yüzyıllarda Türkiye ve Kafkaslar,
Ankara 2003, Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Yay., s.329.
167
Akdes Nimet Kurat, Türkiye ve Rusya, s.585.
168
Dağıstan’da tahliyenin nasıl gerçekleştirileceği hususunu, Nuri Paşa Hat Komiseri Yüzbaşı Hasan
Efendi vasıtasıyla Süleyman İzzet Bey’e gönderdiği emirle açıklamıştır. Buna göre, önce Petrovsk
cephesindeki birliklerin nakliyesine hemen başlanacak ve nakliye faaliyetini 15 nci Tümen
Kumandanı Süleyman İzzet Bey idare edecekti. Nuri Paşa, asker, silah ve cephanenin nakliyesi için
trenlerin Bakû’den kuzeye gönderileceğini de bildiriyordu. Nuri Paşa’nın bu emrini Yusuf İzzet
Paşa’ya ileten Süleyman İzzet Bey, ondan “15 nci Piyade Tümeni benim emrimdedir. Nuri Paşa
karışamaz. Ben bize tahliye için gereken emri veririm.” cevabını almıştır; Sebahattin Akın, a.g.m.,
s.330.
68
Bu arada 15’ nci Tümen karargâhı 29 Kasım’da Gence’ye ulaşmış olup, aynı
gün tümenin son kademeleri Bakû’nün hemen batısında bulunan Balacari
İstasyonu’na gelmiştir.
169
K. Rüştü, Büyük Harbde Bakü Yollarında 5. Kafkas Piyade Fırkası , İstanbul 1934, Askeri
Matbaa.
170
Nasır Yüceer, Birinci Dünya savaşında Osmanlı Ordusunun Azerbaycan ve Dağıstan
Hareketi, Genel Kurmay Askerî Yay., Ankara, 1996, s. 58.
171
A.g.e.,s.60.
69
Elviye-i Selâse bölgesi İtilâf Devletlerinden özellikle İngiltere için ayrı bir
önem taşımaktadır. Çünkü bu bölge Kafkasya ile Anadolu’nun bağı konumundadır.
Gerek Kafkasya’nın gerekse Anadolu’nun güvenliği bu bölgenin güvenliğiyle yakın
ilişki içindedir. Bu bölge 1878 Berlin Antlaşması ile Osmanlı Devleti tarafından
Ruslara savaş tazminatı karşılığı bırakılmak zorunda kalmıştır. Kırk yıldır Rus
hakimiyeti altında kalan bölgede hala Müslüman halk çoğunluktaydı. Ermeniler ise
özellikle Rus hakimiyeti yıllarında bölgede tutunmaya çalışmışlardı. Savaş yıllarında
Rusların bağımsızlık vaadine kapılan Ermeniler yer yer isyan faaliyetlerinde
bulunmuşlardı. Rusların savaştan çekilmesi sonucunda ilerleyen Türk ordusu Elviye-
i Selâse’yi ele geçirmiş, hatta Bakû’ye kadar ilerlemişti. Fakat Mondros
Mütarekesi’nin özellikle 11. ve 15. maddeleri Osmanlı Hükûmeti’nin Kafkasya ve
Elviye-i Selâse’yi elinde tutmasının önüne geçmiştir. Nitekim 20 Ocak 1919’da
Kafkasya’da Türk Ordusu’nun tahliyesi tamamlanmış, sıra Elviye-i Selâse de denilen
Kars, Ardahan ve Batum’un İngilizlerin tamamen kontrolüne geçmesine gelmiştir.173
172
A.g.e.,s.61.
173
Selçuk Ural, “Mütareke Döneminde Osmanlı Devleti’nin Elviye-i Selâse Politikası” AÜTAED,
S.23, Erzurum 2004, s.303-318.
70
174
İngilizler karşısında Türk birlikleri çekilirken, Batum’da 48 top, 4965 piyade tüfeği, 13 bin sandık
mermi ve 13 bin top mermisine, Sarıkamış’ta iki bin ton, Çıldır’da 20 bin ton, Kars’ta 200 ton tahıla
da el koymuşlardı. Geniş bilgi için bkz; Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi, Kafkas Cephesi 3.
Ordu Harekâtı, C.II, Ankara 1993, Genelkurmay Basımevi, s. 637; Bu erzak ve mühimmata el
koyma işinde Ermenilerin büyük payı vardı. İngiliz yetkililer bu konuda yanlış bilgilerle tahrik ve
teşvik etmişlerdi; Harp Tarihi Vesikaları Dergisi; Sayı:41, Belge 977, Ankara 1958, Harp Tarihi
Dairesi Başkanlığı Yay.
175
1918 yılı Kasım ayında başlayan İngiliz işgalleri 1919 yazına kadar devam etmiştir. 1919 Martında
İtilâf komiseri olarak Kafkasya ve Doğu Anadolu’ya gönderilen ve 1918 yılında İran’da da bulunmuş
olan İngiliz Albayı Rawlinson da Selanik’ten Kuzey İran ordularına katılmak üzere taşınan İngiliz
askerleri ile Batum’a çıkıyordu. İngiltere’nin Selanik’teki birlikleri Karadeniz üzerinden Kafkasya’ya,
oradan Hazar’ı geçerek Bakû’ye ulaşıp Kuzey İran’daki birliklerle birleşip harekât yapacaktı. Bu ordu
için at, katır ve her türlü cephane yüklü gemiler Karadeniz’den Batum’a seyrediyordu. Bkz. A.
Rawlinson, Adventures in the Near East 1918-1922, Yayına Hazırlayan, Andrew Melrose, London
1923, Ernest Heinemann Publisher, p.123.
176
Batum limanını kontrol etmek ve merkez üssü görevi yapmak için 12 Aralıkta bir İngiliz kruvazörü
ve üç mayın gemisinin Batum limanına geldiği ve Komutanın Batun Müslüman kuvvetleri komutanını
ziyaret edip, Batum’a 20 bin kadar İngiliz askeri çıkarılacağını söylediği 19 Aralıkta da liman
müdürünü teslim alarak limanda hâkimiyeti sağladıkları da o dönem resmî yazışmalarında da ifade
edilmektedir; Rawlinson, a.g.e.,s.139.
177
Harp Tarihi Vesikaları Dergisi, Sayı:48, Belge 125.
71
ilân etmiştir.178 30 Aralık 1918’de İngiliz işgal komutanı, Yakup Şevki Paşa’yı
ziyaret ederek, Batum bölgesindeki, bütün Türk askeri birliklerinin de tahliyesini
istemiştir.179 Yakup Şevki Paşa ise, hükûmetin ilgili emri ve İngiliz generali ile
yaptığı konuşmadan sonra 3 Ocak 1919’da Harbiye Nezaretine gönderdiği yazıda,
Ordu ve mülkî idarenin Batum’dan ayrılması halinde bölgede mahalli teşkilâtın
yapılması gerektiğinden bahsederek endişesini dile getirmiştir.180
Bütün bu gelişmeler karşısında Harbiye Nazırı Ömer Yaver Paşa ile İstanbul
İtilâf Komutanı General Wilson arasında 6 Ocak 1919’da yapılan konuşmada,
Batum’daki Osmanlı askerî kıtalarının silah, makineli tüfek ve toplarını beraberinde
götürecekleri, yalnız terhis edilen askerlerin silahlarının Batum’da depo edilmesi
kararlaştırılmıştır.181
7 Ocak 1919’da 9. Ordu Kumandanı Yakup Şevki Paşa ile İngiliz General
Forestier Walker, üç sancağın boşaltılması konusunda Kars istasyonunda
buluşmuşlardı. Şayet Walker’in isteklerine uyulduğu takdirde Kars ve Ardahan’da
bulunan 13.000 Türk askeri için bir aylık yiyecek hakkı olan 400 ton yiyecek dışında,
bütün gıda maddeleri terk edilecek, Kars 12 Ocak 1919’da İngilizler tarafından işgal
olunarak idaresi bir Ermeni heyetine teslim edilecek ve Elviye-i Selâse tamamıyla
boşaltılmış olacaktı.182 Fakat İngiltere’nin Karadeniz Ordusu Komutanı General
Milne, bu kararı ihlâl ederek, Batum’dan hiçbir Türk askerinin silâhını dışarı
çıkarmaması için gerekli önlemleri almıştır. Batum’dan karayolu ile yüreyecek Türk
birlikleri yalnız tüfek ve makineli tüfeklerini götürebileceklerdi. Vapurla gidenlere
bu kadar bile izin verilmemiştir. İngiltere’nin Batum ve Bakû’yü işgali ve Türk
kuvvetlerinin çekilmeleri, Kafkasya’daki siyasî ve askerî durumu kökünden
değiştirmiştir.
178
Muzaffer Tayyip Gökbilgin, Milli Mücadele Başlarken, C.I, Ankara 1959, Türkiye İş Bankası
Yay. s.35.
179
ATESE Arşivi, K:29, D: 31-114, F: 4-1.
180
ATESE Arşivi, K:8, D: 36, F: 10.
181
ATESE Arşivi, K:5, D: 36, F: 12-1.
182
Harp Tarihi Vesikaları Dergisi; Sayı:41, Belge 977.
72
183
Tevfik Bıyıklıoğlu, Osmanlı ve Türk Doğu Hudut Politikası, İstanbul 1958, Harp Akademisi
Matbaası, s.22.
184
Yarbaylığa yükseltilerek vali tayin edilen Temperley, Kars Hükûmetine karşı ılımlı bir tavır
içindeydi. Bunun sebebi Ermenilere duydukları güvensizlikti. Ruslara karşı duydukları geleneksel
korku ve şüphecilik içinde, Ermenilerin Ruslarla işbirliğinden çekiniyorlardı; Rahmi Doğanay,
“Mütareke Döneminde İngilizlerin Faaliyetleri ve İngiliz Politikası”, Sekizinci Askerî Tarih
Semineri Bildirileri II, XIX. ve XX. Yüzyıllarda Türkiye ve Kafkaslar, Ankara 2003,
Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Yay., s.69.
185
Gotthard Jaeschke, Kars’a gelen Beach’in şûra hükûmetlerini tanımaya gönüllü olduğunu ve şûra
üyeleri listesini istediğini kaydeder. Ayrıca İngiliz garnizonu Ermeni göçmenlerinin buraya
yerleşmesine izin verilmesini de istemiştir. Hükûmetin bunu reddetmesi üzerine General Milne,
İngiliz Harbiye Nezaretine; şimdilik Müslümanları temsil eden (İki Rum şûradan istifa etmiştir.)
hükûmetin kendileriyle birlikte hareket ettiğini, ancak Ermeni göçmenlerinin yerleşmesine razı
olmadığını, bunun için bir kuvvet gösterisi gerektiğini bildiren, 6 Şubat tarihli bir rapor yazmıştır.
Bkz; Gotthard Jaeschke, Kurtuluş Savaşı İle İlgili İngiliz Belgeleri, Çev. Osman Köprü, Ankara
1971, TTK Yay., s.44.
73
186
Fahrettin Kırzıoğlu, Kars Tarihi I, İstanbul 1953, Işıl Matbaası, s. 442.
74
Şûra kurulduğu sıralarda en büyük destek, askerî ve mülkî idareler ile halktan
alınmıştır. Öte yandan Wilson prensiplerinin 12. maddesinde yer alan “Her milletin
kendi mukedderatını kendisinin tayin etme hakkı” da bir destek teşkil etmiştir.188
Kars Milli İslam Şûrası faaliyetlerine öncelikle “Milli İstişare Meclisi” adını
verdikleri bir meclis ile 12 kişiden oluşan bir hükûmet kurarak başlamıştır. Şûra, ilk
kongresini 15 Kasım 1918’de Kars’ta gerçekleştirmiştir.189 Bu kongrede Kars,
Ardahan, Batum, Ahıska, Ahilkelek sancak ve kazalarından 30 Kasım 1918’de yine
Kars’ta yapılacak olan kongreye delege göndermelerinin istenmesi, Erzurum
187
“Milli İslam Şûrası” 1909 yılında yine Kars’ta kurulan Canbizar Teşkilâtı’nın bir devamıdır;
Fahrettin Kırzıoğlu, Kars İli ve Çevresinde Ermeni Mezalimi (1918-1920), Ankara 1970, Kars
Turizm ve Tanıtma Derneği Yay., s. 5-8; Fahrettin Kırzıoğlu, Kars, İstanbul 1943, s.40; Fahrettin
Kırzıoğlu , “Cihangiroğlu İbrahim Aydın (1874-1948) daki Milli Mücadelede Kars ve Atatürk’le İlgili
Belgeler”, Belleten, XILVIII, Ocak-Nisan Sayısı, Ankara 1964, TTK Basımevi, s.189-190; Fahrettin
Erdoğan, Türk Ellerinde Hatıralarım, Ankara 1998, Kültür Bakanlığı Yay., s.173.
188
Wilson Prensipleri hk. geniş bilgi için bkz; Edmund İons, Barış Havarisi Wilson, Çeviren: Zeki
Özer, İstanbul 1977.Milliyet Yay., s.20.
189
15 Kasım 1918’de yapılan I. Kars Kongresine Ahıska ve Ahılkelek’den Efdal, Behçet, Osman
Server ve arkadaşları, Gümrü ve Akbaba adına Halilbeyoğlu Topal Ali Bey ve İsrafil Bey,
Kağızman’dan Ali Rıza Bey ve arkadaşları katılmıştır; Fahrettin Erdoğan, a.g.e., s. 167.
75
Henüz ilk Ardahan Kongresinin üzerinden iki gün geçmeden 7 –9 Ocak 1919
tarihleri arasında Haşimoğlu Rasim Bey’in konağında II. Ardahan Kongresi
yapılmıştır. Bu kongreye Kars, Erzurum ve Trabzon’dan da temsilciler katılmıştır194.
Bu kongrede de ilk Ardahan kongresini destekler nitelikte kararlar alınmıştır.
Merkezi Kars olmak üzere, bütün şûralardan katılacak delegelerle “Cenubi Garbî
Kafkas Hükûmeti Muvakkat-ı Milliyesi”ni kurmak üzere, büyük bir kongre
190
Fahrettin Kırzıoğlu, Kars Tarihi I, s. 556.
191
A.g.e., s.557; Fahrettin Erdoğan, a.g.e, s.169.
192
Fahrettin Kırzıoğlu, Kars, s.41.
193
Fahrettin Kırzıoğlu, a.g.e., s. 557.
194
Sami Önal, Milli Mücadelede Oltu, Ankara 1968, s.42.
76
Kars Milli Şûra Hükümetinin desteği ile gerek Kars’ta gerekse Ardahan’da
yapılan bu kongreler, bölgede yaşayan Türklerin birliği yolunda İngiliz, Ermeni ve
Gürcülere karşı strateji geliştirmeleri açısından fevkalâde önemli bir yere sahiptir.
Cenûb-i Garbi Kafkas Hükûmeti 17-18 Ocak 1919’da Kars’ta toplanan Milli
Meclis kararı ile, bölgede barışın sağlanmasına kadar düşmanla savaşma kararı
almıştır. Yine hudutları dahilinde resmi dilinin Türkçe olduğu kararını vermiştir.
Kars’ta kurulan bu cumhuriyet hükûmeti’nin anayasası 18 maddeden oluşuyordu. Bu
anayasada, her 10 bin nüfus bir milletvekili seçecektir ibaresine yer verilmiştir. Oy
kullanma yaşı 18, seçilme yaşı 25 olarak belirlenmiştir. Vali ve komutanlar meclis
tarafından tayin ediliyordu. Beyaz, yeşil ve siyah dilimler üzerine ay yıldızlı bayrak
belirlenmiştir. Kuzey’de Gürcistan, Doğu’da Ermenistan, Güney’de ve Batı’da
Osmanlı Devleti ile çevrili bulunan Cenûb-i Garbi Kafkas Hükûmeti, Batum, Kars,
195
Fahrettin Kırzıoğlu, Milli Mücadelede Kars, İstanbul 1960, s.10; Fahrettin Kırzıoğlu, “Cenûb-i
Garbi Kafkas Cumhuriyeti”, Türk Kültürü, S.72, Ankara 1960, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü
Yay., s.961.
196
Cenûb-i Garbi Kafkas Hükûmeti Maarif Nazırı bir Rum olan Mihail Anderyanot’tur; Ender
Gökdemir, Cenûb-i Garbi Kafkas Hükûmeti, Ankara 1998, Atatürk Araştırma Merkezi Yay., s.90.
77
Ardahan vilayetleri ile Ahıska sancağı, Sürmeli civarı, Ahilkelek kazasının batısı ve
Ecmiyazin Sancağı’nın güneybatı topraklarını içine alıyordu. Nüfusunun %72’sini
Türk çoğunlukta Müslümanlar, %20’sini Ermeniler, %4’ünü Rumlar, %3’ünü
Ruslar, %1’ini Gürcüler oluşturuyordu. Hiç vakit kaybetmeden seçim hazırlıklarına
başlayan hükûmet, günün ulaşım ve haberleşme zorluklarına rağmen faaliyetlerine
ara verilmeden devam etmiştir. Seçilmiş parlamento 1 Mart 1919 günü çalışmalarına
başlamıştır. Bu arada Yakup Şevki Paşa 25 Ocak’ta ordularını Kars’tan Erzurum’a
çekmiş, İngiliz askeri valisi Temperley de yeni kurulan bu hükûmeti tanımıştır. 197
Öte yandan, içte ve dışta çalışmalarını hızlı bir şekilde sürdüren Cenûb-i Garbi
Kafkas Hükûmeti, Azerbaycan Hükûmeti tarafından da tanınmıştır. Hatta
Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti başkanı Khan Hoyski (Feteli Han Hoyski) “Bu
hükûmete gösterilecek düşmanlığın, Azerbaycan’a yapılmış bir düşmanlık gibi kabul
edileceğini” açıklamıştır. İçte ise düşmana karşı mücadelede başarının sadece silahlı
olmayacağını düşünen Cenûb-i Garbi Kafkas Hükûmeti Batum’da “Seda-i Millet
Gazetesi” çıkararak mücadeleyi basın yoluyla da devam ettirmiştir.199
197
Ender Gökdemir, a.g.e., s.90-91; Fahrettin Kırzıoğlu, Milli Mücadelede Kars, s.19; Yine Cenûb-i
Garbi Kafkas Cumhuriyeti hükûmet üyeleri için bkz; Fahrettin Erdoğan, a.g.e., s.181.
198
Harp Tarihi Vesikaları Dergisi, Sayı 43, Belge 1007; Fahrettin Erdoğan, a.g.e., s.186.
199
Ender Gökdemir, a.g.e., s.97.
78
bulunan bölgede gerek Ermeniler gerekse Gürcüler, yeni kurulan Cenûb-i Garbi
Kafkas Hükûmeti’ne karşı da mücadele etme yolunu seçmişlerdir.
200
Richard Hovannisian, “The Allies and Armenia, 1915-1918”, Journal of Contemporary History,
Volume 3, Number 1, Los Angeles 1968, University of California Press, pp.145-168; Richard
Hovannisian, The Republic of Armenia, The First Year 1918-1919, Volume II, London 1982, p.45.
79
İngilizler ile Ermenileri karşısında gören iki bin kadar Karslı, İngiltere’ye tek
bir Ermeni’nin dahi Arpaçay’dan kendi topraklarına geçirilemeyeceğini, Ermenilerin
iskanına veya Kars’ta hükûmet kurmalarına ise kesinlikle izin vermeyeceklerini
bildirmiştir.203
201
ATESE Arşivi, K: 63, D: 17, F: 81.
202
ATESE Arşivi, K: 63, D: 17-244, F: 85-1.
203
Fahrettin Erdoğan, a.g.e., s.177-182.
204
Ender Gökdemir, a.g.e., s.166.
80
205
Harp Tarihi Vesikaları Dergisi, Sayı 41, Belge 75; Fahrettin Erdoğan, a.g.e., s.190; Gotthard
Jaeschke, a.g.e., s.44.
81
Server Bey’in milis teşkilâtı 1 Mart 1919’da Azgur, 2 Mart’ta Ahıska ve Ahılkelek
sancaklarının Gürcü işgaline uğramasının önüne geçememişdir.206
Bu arada Osman Server Bey, Ahıska halkı, Kars Milli Şûrasından gelen 3000
kişilik bir kuvvet ve 3. Fırka’nın gönüllü erleriyle birlikte tekrar Gürcülerle
savaşmaya başlamıştır.207 Osman Bey Gürcülerle yaptıkları 13 günlük savaştan sonra
Gürcü birlikleri mağlup etmiştir. Ahıska ve Ahılkelek’i boşaltmak zorunda kalan
Gürcüler, arkalarında teçhizat ve esir bırakmak zorunda kalmıştır.208
28.000 kişilik düzenli Gürcü askerî birliği karşısında daha fazla duramayan
Osman Server Bey, Posof’a çekilmek zorunda kalmıştır. Bunun üzerine Gürcüler 20
Nisan 1919’da Ardahan’ı rahatça işgal ederek, Merdenek’e ulaşmışlardır.210 Cenûb-i
Garbi Hükûmeti’nin Gürcü saldırıları karşısında çaresiz kalmasının nedeni
İngilizlerin Türk birliklerini tahliye ettirip Kars’tan Erzurum’a çekilmelerine neden
206
Fahrettin Kırzıoğlu, “Yüksek Mühendis Osman Server Atabek 1886-1962”, Kars İli Özel Sayı I,
Ankara 1965, s.56.
207
Fahrettin Erdoğan, a.g.e., s.187.
208
A.g.e., s.188.
209
W.E.D. Allen-Paul Muratoff, Caucasian Battlefields, London, 1953, Cambridge at the University
Press, p.465.
210
Fahrettin Erdoğan, a.g.e., s.210.
82
211
Ali Eşref Uzundere, İnsanlık Suçu; Iğdır ve Çevresinde Ermeniler’in Türk Kırımı, Kültür
Bakanlığı Yay., Ankara 2002, s.107.
212
A.g.e., s.108.
213
Fahrettin Kırzıoğlu, “Cenûb-i Garbi Kafkas Cumhuriyeti”, Türk Kültürü, S.72, Ankara 1960,
Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yay., s.965.
83
Çıldır, Oltu, Göle, Allahuekber Dağı, Karakurut, Parnavut ve Oltu’da kurulan Millî
Şûralar Kars’ın Türklerin eline tekrar geçmesine kadar bölgede Ermenilerle
savaşmışlardır.216
Kars’ın 12 Ocak 1919 tarihinde İngilizler tarafından işgalinden sonra Oltu ile
Kars’ın ilişkileri kesilmiştir. Bunun üzerine Oltu İslâm Komitesi vakit kaybetmeden
çalışmalarına başlayarak yaşadıkları coğrafyayı düşman işgaline karşı sonuna kadar
savunmaya karar vermiştir. Bunun için komite, Karınca Düzünden Kaleboğazına,
Artvin’den Bardız ve Narman yaylalarına kadar olan coğrafyayı kapsayan “Oltu Şûra
Hükûmeti’ni kurmuştur.217
216
Fahrettin Kırzıoğlu, Milli Mücadelede Kars, s.55.
217
Sami Önal, “Oltu Şûra Hükûmeti ve Oltu’nun Anavatanla Birleşmesi”, Türk Kültürü, Sayı 72,
Ankara 1972, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yay., s.969.
85
218
Sami Önal, a.g.e., s. 50.
219
Fahrettin Kırzıoğlu, Milli Mücadelede Kars, s. 68.
220
Sami Önal, a.g.m., s. 971.
86
221
Sami Önal, a.g.e.,s.55.
222
A.g.e.,s.57.
223
TBMM Zabıt Ceridesi, C.I, Ankara 1945, TBMM Basımevi, s.323-326.
87
Faik Bey, bu kez de 3. Ordu Kumandanı Halit Bey’e yeni kurulan hükûmetin
devamlılığı için yardım beklediklerini bildirmiştir. Fakat Halit Bey beklenen yardımı
gösterememiştir. 224
Aras Türk Hükûmeti, bir yandan Ermenilere karşı mücadele ederken diğer
yandan da Ermenilerin çıkarlarını savunan İngilizlere karşı mücadele etmiştir. 27
Kasım’da Yakup Şevki Paşa Ermenilere karşı tedbir alınması hususunda İtilaf
Devletlerine bir rapor hazırlamıştır. Raporda “Terk edilecek bölgede halkın Ermeni
mezalimine uğraması durumunda tedbir alınması, şayet bu halde yardım edilmezse
Ermeni katliamının daha da artacağını belirtmiştir.227
Askerî birliği olamayan Aras Türk Hükûmeti, hiç vakit kaybetmeden düzenli
askeri birlik oluşturmak için gayret sarfetmiştir. Cihangiroğlu İbrahim Bey askeri
taburların oluşmasında önemli katkıda bulunmuştur. Ancak güçlü olmak için birlik
olmanın inancına sahip olan bu hükûmette 30 Kasım 1918’de Kars İslam Şûra’sına
224
Ender Gökdemir, a.g.e., s.48.
225
A.g.e., s.72.
226
Ali Eşref Uzundere, a.g.e, s.89.
227
Ender Gökdemir, a.g.e., s.72.
88
bağlanarak onun bir uzantısı olarak bölgede Ermenilere karşı mücadelesini devam
etmiştir.
228
Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan yönetimlerini ele geçirmek amacıyla İngiltere ve Bolşevik
Rusya Mondros Mütarekesi sonrasında aralarında kıyasıya bir mücadeleye başlamışlardı. Menşevik
Gürcistan yönetimi, Bolşevik Rusya’ya güvenmemenin yanı sıra Rusya’da tekrar kurulacak bir Çarlık
Rejim ile ülkelerinde daha rahat ve güvende yaşayabilme inancı içerisinde İngiltere’nin bölgedeki
politikalarını çoğu zaman destekler politikalar izlemişlerdir; Christian Neef, a.g.e., s. 10-20; Ömer
Göksel İşyar, Sovyet-Rus Dış Politikaları ve Karabağ Sorunu, İstanbul 2004, Alfa Yay., s. 334-
342.
89
229
Ermenilerin Mondros Mütarekesi sonrasında özellikle Doğu Anadolu’da Türklere karşı
gerçekleştirdikleri katliamlardaki temel dayanak noktası, Wilson Prensiplerinin “bölgede çoğunlukta
kimler yaşıyorsa o bölge onların olacaktır” maddesidir. Bu maddeden hareketle kendilerini bölgede
çoğunluk kılabilmek için her türlü yolu denemişlerdir; Kâzım Karabekir, Doğu’nun Kurtuluşu, Yay.
Hazırlayan: Enver Konukçu, Erzurum 1990, s.156-165; Azmi Süslü, Ruslara Göre Ermenilerin
Türklere Yaptığı Mezalim, Ankara 1987, Ankara Üniversitesi Basımevi, s.27; Yusuf Sarınay,
“Ermeni İddiaları ve Gerçekler”, 2023, Nisan Sayısı, Ankara 2005, Atılım Yay., s.7-9.
90
230
İngilizlerin düşüncesinin ürünü olarak Gürcistan ve Ermenistan topraklarından Türk ve Bolşevik
Rusların geçişini, her türlü ilişkilerini engellemesi düşünülen bu sedde “Kafkas Seddi” denilmektedir;
Bülent Gökay, Bolşevizm ve Emperyalizm Arasında Türkiye (1918-1923), Çev. Sermet Yalçın,
İstanbul 1997, Tarih Vakfı Yurt Yay., s.50-64.
231
Harp Tarihi Vesikaları Dergisi, Sayı:4, Ves. 62, Ankara 1965, Genelkurmay Harp Dairesi
Başkanlığı Yay.; Zeki Sarıhan, Kurtuluş Savaşı Günlüğü, C. I., Ankara 1993, TTK Yay., s.272.
232
Cumhuriyet’e Doğru Atatürk ve Havza, Samsun 1998, Havza Kaymakamlığı Yay., s.26 vd.
91
233
Bu görüşmenin mahiyeti hakkında herhangi bir bilgiye bugüne kadar ulaşılamamıştır. Mustafa
Kemal ile Sovyet Albayı İlyaçev arasında gerçekleşen muhtemel görüşmeyi Kâzım Karabekir Paşa
kaleme almıştır; Kâzım Karabekir, İstiklal Harbimiz, C.I., Emre Yay., s. 628.
234
Samih Nafiz Tansu, İki Devrin Perde Arkası, Anlatan: Hüsamettin Ertürk, İstanbul 1969, Ararat
Yay., s.344. M. Kemal Paşa ile Rus Albayı Budiyani arasında yapıldığı belirtilen görüşme hakkındaki
bilgi, birçok kaynakta Ertürk’e gönderme yapılarak belirtilmiş ve tartışılmıştır. Görüşmeler yapıldı mı
ve görüşmede Sovyet tarafına başkanlık eden gerçekten Budiyani miydi? Cevabı aranan sorulardır.
Stefanos Yerasimos, böyle bir görüşmenin yapıldığı kanısındadır, ancak görüşmenin Mustafa Kemal
ile Mustafa Suphi temsilcileri arasında olduğu düşüncesindedir. Yerasimos, Budiyani’nin anılarında,
kendisinin o sıralarda Volga kıyısında Çaritsin çevresinde çarpıştığını yazdığını belirtir. Ayrıca yazara
92
göre, “Mustafa Kemal Samsun’a çıkalı iki hafta olmuştur. Hâlâ o sırada henüz İstanbul çizgisinden
açıkça çıkmış sayılmaz. Üstelik Rusya’nın içlerinden gelecek bir heyetin Anadolu’ya varması o
dönemin koşullarında birkaç haftalık bir zaman istediğine göre bu heyetin M. Kemal İstanbul’dayken
yola çıkması gerekmektedir.” Yerasimos, Fevzi Çakmak’ı ve Havza’da bulunan Mustafa Kemal’in
yaveri Cevat Abbas (Gürer)’i tanık gösteren Hüsamettin Ertürk’ün bu olayı uydurması için bir neden
olmadığından hareketle Havza görüşmesinin yapıldığı sonucuna varmaktadır. Ancak görüşmenin
resmi bir Sovyet heyetiyle olmadığı kanaatindedir; Stefanos Yerasimos, Kurtuluş Savaşı’nda Türk-
Sovyet İlişkileri 1917-1923, Çev: Güneş Bozkaya, İstanbul 2000, Boyut Yay., s.104; Fethi Tevetoğlu,
bu görüşmeyi Başbakan iken SSCB’ye giden Suat Hayri Ürgüplü aracılığıyla bizzat Budiyani’ye
sorduğunu, onun da Ertürk’ün verdiği bilgiyi doğruladığını yazmıştır; Mete Tunçay, Bilineceği
Bilmek, İstanbul 1983, Alan Yay., s.199; Mete Tunçay ise, 1970 sonbaharında Ankara’da toplanan
Türk Tarih Kurumu Kongresi için Türkiye’ye gelen Sovyet Bilimler Akademisi Tarih Enstitüsü’nden
Anatoli Filipoviç Miller’e bu meseleyi sorduğunu, Miller’in ise Budiyani ile görüşüp şu cevabı
aldığını yazar: “General M. Frunze, 1921 yılı sonlarında olağanüstü bir elçilik göreviyle Türkiye’ye
giderken, benim birliğime de uğradı. İki dost olarak konuştuk. Bu arada kendisine, M. Kemal Paşa’ya
sunulmak üzere bizim iç savaşta süvarilerimizin kullanılması konusunda edindiğimiz tecrübeleri
anlatan askerî bir rapor verdim. Mesele bundan ibarettir. Ben kendim Türkiye’ye bir tek 1933 yılında
gittim.” Ayrıca Mete Tunçay böyle bir görüşmenin Türk-Sovyet ilişkilerinin gelişim kronolojisine
uymadığını belirtmektedir; Mete Tunçay, a.g.e., s.186-200; Sabahattin Selek, Salahi Ramada Sonyel,
Ali Kemal Meram, Cevat Aslan gibi birçok araştırmacı ise bu görüşmenin varlığını kabul etmektedir;
Sebahattin Selek; Anadolu İhtilâli, C.2, İstanbul 1966, Burçak Yay., s.68; Salahi Ramada Sonyel,
Türk Kurtuluş Savaşı ve Dış Politika, C.I, Ankara 1995, TTK Yay., s.83; Ali Kemal Meram, Türk-
Rus İlişkileri Tarihi, İstanbul 1969, Kitaş Yay., s.235; Cevdet Aslan, Türk-Sovyet Halklarının
Kardeşliği, İstanbul 1976, Sorun Yay., s.21.
235
Sadrazam Ferit Paşa, Trabzon Valisi Galip Bey’e “Hariciye Nezaretine devamlı gelen haberlere
göre, birtakım Bolşevikliğin Osmanlı kıyılarını geçerek Samsun ve Trabzon yoluyla Anadolu’ya
girdikleri anlaşılmaktadır” diye yazar; Atatürk’ün Bütün Eserleri, C.4, Ankara 2000, Kaynak Yay.,
s.85.
236
Samih Nafiz Tansu, a.g.e., s.345.
237
Tasarladığı hükûmet tarzı, M. Kemal Paşa’nın ifadesiyle Sovyetler’e, Şûralar Cumhuriyet’ine
benzemektedir ve devlet sosyalizmini benimsemektedirler.Hüsamettin Ertürk, M. Kemal Paşa’nın bu
açıklamalarını, Sovyet Rusya’dan yardım almak için başvurulan bir kandırmaca olarak
değerlendirmiştir; Samih Nafiz Tansu, a.g.e., s.345-346; Yine Ertürk’e göre; Sovyet temsilcisi
Havza’da M. Kemal’e komünizmi dayatmıştır ve Türkiye’ye yardım etmek için komünizmi kabul şart
koymuştur. Ancak M. Kemal Paşa, daha sonra BMM’de bu tür iddialar ileri süren milletvekillerini
eleştirmiş ve Sovyetler’in asla böyle bir talebi olmadığını belirtmiştir; Atatürk’ün Bütün Eserleri,
C.10, Ankara 2003, s.248; Yine böylesi iddiaları Kurtuluş Savaşı yıllarında ikisi de Dışişleri Bakanlığı
93
yapmış olan Yusuf Kemal (Tengirşenk) ve Ahmet Muhtar Bey tarafından bizzat çürütülmüştür.
Ahmet Muhtar Bey, Meclis kürsüsünde yaptığı konuşmada “Komünist olan Rusya Hükûmeti bize
hiçbir vakit kendi toplumsal teorisinin kabulünü, ittifak akdetmek için bir ön şart olduğu hakkında
hiçbir şart koymamıştır” demektedir; TBMM Gizli Celse Zabıtları, C.I, Ankara 1980, TBMM
Basımevi, s.340; Tengirşenk ise hatıralarında, Çiçerin’in görüşmelerde Türkiye’nin komünist olmasını
asla istemediklerini, durum ve şartların buna müsait olmadığını pek iyi bildiklerini söylediğini yazar;
Yusuf Kemal Tengirşenk, Vatan Hizmetinde, Ankara 1981, Kültür Bakanlığı Yay., s.205.
238
Kâzım Karabekir, a.g.e., C.I, s.96.
239
Amasya kararlarının esası olan milletin bağımsızlığını sağlamak için millî iradeyi egemen kılmak
ilkesi, Erzurum ve Sivas Kongreleri’nin de esas isteğini oluşturacak, bunun sonucu 12 Ocak 1920’de
Mebuslar Meclisi toplanacaktır;Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, C.I., Ankara 1997, Atatürk
Araştırma Merkezi Yay., s.22.
94
240
A.g.e., s. 55; Zeki Sarıhan, a.g.e. C.I, s.341;Atatürk’ün Bütün Eserleri, C.3, Ankara 2000,
Kaynak Yay., s.1444.
241
Vilâyat-ı Şarkiye Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Başkanı Hoca Raif Efendi açmıştır. Erzurum’dan
24, Trabzon’dan 17, Sivas’tan 10, Bitlis’ten 3, Van’dan 2 olmak üzere 56 delegenin katıldığı Doğu
Anadolu’nun Ermenilere verilmesini engellemek amaçlı toplanan Kongre, bütün Türkiye ile ilgili
95
kararlar da alarak 7 Ağustos’ta kapanmıştır; Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, C.I, s.46, Kâzım
Karabekir, a.g.e., s.81, Mazhar Müfit Kansu, Erzurum’dan Ölümüne Kadar Atatürk’le Beraber,
C. I, Ankara 1997, TTK Yay., s.75.
242
M. Kemal Paşa, Erzurum Kongresi’nin açılış günü olan 23 Temmuz 1919’da yaptığı konuşmada,
Sovyet Rusya ile ilgili olarak şunları söylemiştir. “Milli bağımsızlıklarını tehlikede gören ve her
taraftan istilaya uğrayan Rus milleti, bu genel tahakküme karşı bütün millet fertlerinin ortak
kudretiyle çarpışıp ve herkesin bildiği gibi bu kuvvet, kendi memleketleri dahilinde üstün gelmiş ve
kendi üzerine musallat olan milletleri de nüfuz ve yayılma dairesine almakta bulmuştur.”;
Atatürk’ün Bütün eserleri, C.3, s.185.
243
Salahi Ramada Sonyel, a.g.e. C.II, s.106.
244
A.g.e., s.106.
96
245
Kamuran Gürün, Türk-Sovyet İlişkileri 1920-1953, Ankara 1991, TTK Yay., s.12-19.
246
Dr. Fuat Sabit’in Raporu için bkz; Kâzım Karabekir, a.g.e., s.374.
247
Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, C.I., s.62; Mazhar Müfit Kansu, a.g.e., C.I., s.207.
248
M. Taylan Sorgun, Bitmeyen Savaş Kütulamare Kahramanı Halil Paşa’nın Anıları, İstanbul
1972, 7 Gün Yay., s.276; O günlerde M. Kemal’in Bulat Paşa müstear adıyla yaveri Azmi’yi
97
Moskova’ya, ayrıca başka bir subayı Kırım’a gönderdiği ve Kırım’a giden subayın İtilaf kuvvetleri
tarafından yakalandığı, İngiliz belgelerine yansımıştır. Ancak Tevfik Bıyıklıoğlu, bu belgeyi
doğrulayacak hiçbir bilginin olmadığını yazmıştır; Tevfik Bıyıklıoğlu, Atatürk Anadolu’da, TTK
Basımevi, Ankara 1959, s.19; Yunus Nadi’nin 1919 yazında Moskova’ya gitmek için hazırlık yaptığı,
fakat bunun gerçekleşmediği de başka bir iddiadır; Y.A.Bagirov, Kurtuluş Savaşı Yıllarında
Azerbaycan-Türkiye İlişkileri, İstanbul 1979, Bilim Yay., s.116.
249
Erol Kaymak, Sultan Galiev ve Sömürgeler Enternasyonali, İstanbul 1993, İrfan Yay., s.78.
250
Stefanos Yerasimos, a.g.e., s.130.
251
Stefanos Yerasimos, a.g.e., s.130; Mete Tunçay, a.g.e., s.96; A. Şemsutdinov-Y.A. Bagirov, Bir
Karagün Dostluğu, Kurtuluş Savaşı Yıllarında Türkiye-Sovyetler Birliği İlişkileri, Çev.
A.Hasanoğlu, İstanbul 1979, Bilim Yay., s.114.
252
Kara Vasıf Bey’in bu konu hk. verdiği bilgi için bkz; Atatürk’ün Bütün Eserleri, C.7, Ankara
2002, s.33.
98
Kemal Paşa’ya gönderilmiştir. 253 Fakat M. Kemal Paşa’nın o ana kadar ne böyle bir
antlaşmadan ne de Kafkasya’daki delegeden haberi vardır.
253
Antlaşma taslağının tam metni için bkz; Mustafa Kemal’in Kâzım Karabekir’e 15 Nisan 1920
tarihli telgrafı; Atatürk’ün Bütün Eserleri, C.7, Ankara 2002, s.302.
254
Emel Akal, Milli Mücadele’nin Başlangıcında Mustafa Kemal İttihat Terakki ve Bolşevizm,
İstanbul 2002, Tüstav Yay., s.183; Görüştükleri kişiler arasında daha sonra Halil Paşa’nın
Azerbaycan’da tanışacağı uzun süre İstanbul’da bulunmuş Sovyet Albayı Skoço da vardır. M. Taylan
Sorgun, a.g.e., s.325.
255
Ali Fuat Cebesoy, Milli Mücadele Hatıraları, İstanbul 1953, Vatan Neşriyat, s.94.
99
256
Ali Fuat Cebesoy, Moskova Hatıraları, Ankara1982, Temel Yay., s.76; Stefanos Yerasimos ise
Şalya Eliava ‘nın Temmuz 1920’ye kadar Türkistan’da olduğunu, bu nedenle sözü edilen temsilcinin
o olamayacağını, İlyaçev’le karıştırılıyor olabileceğini belirtir; Stefanos Yerasimos, a.g.e., s.113.
257
Baha Sait ise, Mustafa Kemal’in Kafkas Bolşevik Orduları Kumandanı ile görüştüğünü ileri sürer;
Bu konuda geniş bilgi için bkz; Feridun Kandemir, Atatürk’ün Kurduğu TKP ve Sonrası, Yakın
İstanbul 1966,Tarihimiz Yay.
258
Mazhar Müfit Kansu, a.g.e., C.II, s.569.
100
259
Atatürk’ün Bütün Eserleri, C.8, s.114; Akdes Nimet Kurat böyle bir mektubun Sovyet yazarlar
tarafından uydurulmuş olduğunu belirtir; Akdes Nimet Kurat, “Kurtuluş Savaşının Başlarında
Mustafa Kemal Tarafından Lenin’e Yazıldığı İddia Edilen Bir ‘Mektub’un Mevcut Olmadığı
Anlaşıldı”, Türk Kültürü, Ankara 1970, Sayı: 97, s. 26-29.
260
Abdülahat Akşin, Atatürk’ün Dış Politika İlkeleri ve Diplomasisi, Ankara 1991, TTK Yay., s.
51-52.
101
261
Tadeusz Swietochowski, Müslüman Cemaatten Ulusal Kimliğe Rus Azerbaycanı 1905-1920,
Çev. Nuray Mert, İstanbul 1988, Bağlam Yay., s. 111.
262
Firuz Karemzadeh, The Struggle For Transcaucasia (1917-1921), New York 1951, Colombia
University Press, p.283.
263
Harry Luke, Cities and Men (1914-1924), Volume II, London 1953, p.139.
102
264
Serge A. Zenkovski, Pan-Turkism and Islam in Russia, Cambridge 1960, Harvard University
Press, p.393.
265
Mirza Bala, Milli Azerbaycan Hareketi, Berlin 1938, s. 99.
266
TBMM Gizli Celse Zabıtları, C.I, 3.7.1920, s.72-73; 9.5.1920, s.22.
103
8.3. İlk Moskova Heyeti ve Bekir Sami (Kunduh) Bey’in Moskova ile
Kafkaslar’daki Faaliyetleri
267
Bekir Sami (Kunduh), Çarlık ordusunda generalliğe yükseldikten sonra Kafkasya’daki Şeyh Şamil
ayaklanmasına katılan, sonra Osmanlı Devleti’nin hizmetine giren Somyalı Musa Kunduh Paşa’nın
oğludur. Bekir Sami, Osmanlı Devleti’nde dışişlerinde çalışmış, birkaç ilde valilik görevi yaptıktan
sonra Erzurum ve Sivas Kongrelerine katılmış ve Heyet-i Temsiliye’ye seçilmiştir. BMM’nin
açılmasından sonra da 3 Mayıs 1920’de ilk hariciye vekili olmuştur; Alev Çoşkun, Kuvayi
Milliye’nin Kuruluşu, İstanbul 1996, Çağdaş Yay., s.322.
268
Bülent Gökay, a.g.e., s. 107.
269
SSCB Bilimler Akademisi, Ekim Devrimi Sonrası Türkiye Tarihi I, C.I, İstanbul 1978, Bilim
Yay., s.50.
270
Çiçerin, Cemal ve Halil Paşalarla lüzumlu esasların tespit edildiğini, teferruatın da Türk
murahhasları ile kararlaştırılabileceğini söylemiştir. Bunun üzerine Bekir Sami Bey, Cemal ve Halil
Paşaların TBMM tarafından resmen vazifelendirilmediklerini, buna bağlı olarak teşebbüs ve
taahhütlerin sadece şahsi bir mahiyet taşıyabileceği cevabını vermiştir; Yusuf Tengirşenk, Vatan
Hizmetinde, Ankara 1981, Kültür Bakanlığı Yay., s.157.
104
Bunun üzerine Bekir Sami Bey, Lenin’le görüşmeye karar vererek bunu
gerçekleştirmiştir. Bu görüşmede Lenin, Türk heyetine karşı Çiçerin ve Karahan’ın
aksine daha ılımlı ve uzalaşmacı bir tavır sergilemiştir. Lenin, görüşmede “Biz o
muahedeyi yapmakla hata ettiğimizi anladık, düzeltmeye çalışacağız. Biz
272
düzeltmezsek siz düzeltirsiniz” şeklinde açıklama getirmiştir. Görüşmeler
sonunda ortaya çıkan antlaşma taslağının metnini iki taraf 24 Ağustos 1920’de paraf
etmiştir.273
270
A.g.e., s.172.
271
Emekli General Fahri Belen, o dönemde Türk heyetinin yanı sıra Taşnak heyetinin ve İttihatçıların
da Moskova’da bulunmasını “Moskova bir dilek dergâhı haline geldi” şeklinde yorumlamaktadır;
Fahri Belen, Askerî, Siyasal ve Sosyal Yönleriyle Türk Kurtuluş Savaşı, Ankara 1973,
Başbakanlık Kültür Müsteşarlığı Yay., s181.
272
Yusuf Kemal Tengirşenk, a.g.e., s.157.
273
A.g.e., s.172.
274
Bekir Sami (Kunduh) Bey, 11 Eylül 1920’de Moskova’yı terk etmiş ve ortadan kaybolmuştur.
Ankara Hükûmeti ise onu hâlâ Rusya’da zannetmektedir. Tevfik Bıyıklıoğlu, Moskova Büyükelçisi
olduğu 1928 yılının başlarında Sovyetler’in Dışişleri Halk Komiseri Çiçerin’in kendisine Bekir Sami
(Kunduh) Bey’in Eylül 1920’de Kafkasya’da, bilhassa Dağıstan’da, “Sovyetler aleyhine faaliyette”
bulunduğunu söylediğini aktarmıştır. Ayrıca Dr. İbrahim Tali de bu konuyla ilgili olarak bir rapor
yazmış ve “bu durumun (Bekir Sami’nin) üzerine aldığı bir vazife ile bağdaşmayacağını”
belirtmiştir.Tevfik Bıyıklıoğlu, Atatürk Anadolu’da, Ankara 1959, TTK Basımevi, s.69; Yusuf
Kemal Tengirşenk de anılarında daha kendisi Moskova’dan ayrılmadan önce Bekir Sami’nin gizlice
Kafkasyalı gençlerle buluştuğunu ve bu durumdan şüphelendiğini belirtir. Yusuf Kemal Tengirşenk,
a.g.e., s.158; Dr. Rıza Nur ise “Oset Prensi” olan Bekir Sami’nin Kafkasya’da başına kendisinin
geçeceği bağımsız bir Osetya için Sovyet Rusya’ya karşı faaliyette bulunduğunu yazmıştır. Rıza Nur,
Moskova-Sakarya Hatıraları, İstanbul 1993, Boğaziçi Yay., s.96; Bekir Sami’nin Osetya’nın
bağımsızlığı karşılığında Van’ı pazarlık konusu yaptığı bile söylenmiştir; Rasih Nuri İleri, Atatürk ve
Komünizm, İstanbul 1999, Scala Yay., s.143.
105
Mustafa Kemal Paşa bu görev için Memduh Şevket (Esendal) Bey’i uygun
görmüştür. Memduh Şevket Bey’in böylesi önemli bir göreve getirilmesinde onun
çevresiyle uyumlu karakteri, aristokrat veya burjuva sınıfından olmaması etkili
olmuştu. Çünkü, Memduh Şevket Bey, bir ağa oğlu, beyzade veya paşazade
olmadığından Azerbaycan’ın Bolşevik yöneticileri onu kolayca kabul edebilir fikri
275
Zeki Sarıhan, Kurtuluş Savaşı Günlüğü, C.3., Ankara 1994, TTK Yay., s. 387.
276
Nitekim Kâzım Karabekir Paşa durumu hemen TBMM’ye iletmiştir. TBMM Hükûmeti de, ASSC
ile ilişkileri geliştirmek, özellikle ilişkilerdeki gayrî resmi aracılardan kurtulmak ve devlet hüviyetinde
resmî temsilcileri vasıtasıyla ilişkilerini sürdürmek için Bakû’de temsilcilik açma kararı vermiştir;
Kâzım Karabekir, İstiklal Harbimiz, s.810.
277
Kâzım Karabekir, a.g.e., s.811-812.
106
278
Kâzım Karabekir, a.g.e., s.816; İsmail Çetişli, Memduh Şevket Esandal, Ankara 1991, s.12; Bilal
N. Şimşir, Bizim Diplomatlar, İstanbul 1996, Bilgi Yay., s.72.
279
Bilal Şimşir, Bizim Diplomatlar, s.77; Zeki Sarıhan, bu tarihi 19 Ağustos olarak vermektedir;
Zeki Sarıhan, Kurtuluş Savaşı Günlüğü, C.3, Ankara 1986, s.179; Hariciye Vekili namına Ahmet
Muhtar tarafından 22 Eylül 1920’de, Kâzım Karabekir Paşa’ya gönderilen telgrafta Memduh
Şevket’in bir hafta önce yola çıkarıldığı belirtilmektedir; Bilal N. Şimşir, Atatürk ve Yabancı Devlet
Başkanları, Ankara 1993,TTK Yay., s.399.
280
Tegrafın tam metni için bkz; Bilal Şimşir, Bizim Diplomatlar, s.75-76.
281
Tegrafın tam metni için bkz; Bilal Şimşir, A.g.e., s.76.
107
282
A.g.e., s.76
283
A.g.e., s.77.
108
Memduh Şevket Bey, Kuzey İran’da yaşayan Türkler ile Azerbaycan arasında
bir ilişki olup olmadığı, var ise ne halde olduğu, yok ise ne şekilde kurulabileceği
noktalarını da araştıracaktır. Bu araştırmalara, komşu devletler olmalarından dolayı,
İran, Türkistan ve Rusya’daki durumla ilgili alınacak bilgiler de eklenecektir.285
284
A.g.e., s.77-78.
285
A.g.e., s.78-79. Bu belgelerin tam metni Bilal N. Şimşir tarafından yayımlanmıştır. Bkz; Bilal N.
Şimşir, Yabancı Devlet Başkanları, Belge No: 496, s.397-398.
286
Betül Aslan, Türkiye-Azerbaycan İlişkileri ve İbrahim Ebilov (1920-1923), İstanbul 2004,
Kaynak Yay., s.168.
109
Şevket Bey’in Bakû’ye tayin buyurulması büyük bir şükran ile karşılanmıştır” diye
yazmaktadırlar.287
287
Karabekir, İstiklâl Harbimizde Enver Paşa ve İttihat ve Terakki Erkânı, İstanbul 1967,
Menteş Kitabevi, s.53.
288
A.g.e.,s.168.
289
A.g.e.,s.168-169.
290
A.g.e.,s.169.
291
Memduh Şevket Bey, Azerbaycan’daki kültürel ve sosyal gelişmeleri de yakından izleyerek,
Ankara’ya rapor etmiştir. 1922’de Azerbaycan’da başlayan Latin alfabesi esaslı “Yeni Türk
Alfabesi”nin kabulü ve kullanılması sürecini yakından takip etmiş ve bunları Ankara’ya bildirmiştir
ki, bu bilgiler beş yıl sonra, Türkiye’de yeni yazıya geçilirken yararlı olacaktır; Bilal N. Şimşir, a.g.e.,
s.84.
110
292
A.g.e., s.84.
111
293
Özellikle Culfa’dan Şahtahtı’ya kadar uzanan demiryolu hattı Türklere Sovyetlerden gelecek
yardım için önemli bir bölgedir. Üstelik bu antlaşma, İtilâf Devletlerinin “Büyük Ermenistan”ın
kurulmasına yeşil ışık yaktığı Sevr Antlaşması’yla aynı tarihi taşıyordu.Tevfik Bıyıklıoğlu, a.g.e.,
s152.
294
Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, C.I., Ankara 1997, Atatürk Araştırma Merkezi Yay., s.101;
İstiklâl Harbinde Üçüncü Ordu, Ankara 1991, Genel Kurmay Başkanlığı Yay., s. 52.
295
Ali Fuat Cebesoy, Moskova Hatıraları, s.94.
112
296
Hovhannes Katchaznouni, The Armenian Revolutionary Federation (Dashnagtzoutiun) Has
Nothing to do Anymore: Manifesto, Translated from the Orijinal by Matthew A. Callender, Edited
by John Roy Carlson, New York 1955, pp.145.
113
297
Türk İstiklâl Harbi Doğu Cephesi III, Ankara 1965, Genelkurmay Başkanlığı Yay., s.89-94,
102-103.
298
Yunanlıların 22 Haziran 1920 saldırısı son bulmuştu. İngilizler, Ermenistan’a yardım bakımından
önemli olan Batum’u boşaltıp Gürcülere bırakmışlardı. Ağustos ayında Lehlilere mağlûp olan
Bolşevikler zor duruma düşmüşlerdi. İngilizler, Sovyetler’le yaptıkları görüşmeleri kesmişlerdi.A.g.e,
s.155-156,159.
299
Kâzım Karabekir, a.g.e., s.730-734.
300
Türk notasında, Türk-Ermeni hududunun milletlerin kendi kaderlerini tayin etme esasına dayanan
bir plebisitle çizilmesi teklif edilmiştir. Ayrıca tekrar saldırılara geçmeyeceği konusunda Ermeni
Hükûmetinden teminat istenmiştir; Mütareke Şartları için bkz; Ali Fuat Cebesoy, Moskova
Hatıraları, s.94; Mim Kemal Öke, Ermeni Meselesi 1914-1923, İstanbul 1986, Aydınlar Ocağı Yay.,
s.173;
114
301
Türk tarafındaki endişenin bir nedeni de Ermenistan’a giren Bolşevik ordusunun Ermenilere “Sizi
kurtaracağız TBMM Gizli Celse Zabıtları, C.I,20.12.1920, s.246; Ermenistan 3 Aralık 1920’den
itibaren Sovyet birlikleri tarafından işgal edildi ve Sovyet Ermenistan’ına çevrildi. Türk İstiklâl
Harbi Doğu Cephesi III, s.238.
302
Gümrü’de gerçekleşen görüşmelere TBMM Hükûmetini Kâzım Karabekir Paşa ile Erzurum Valisi
Hamit ve Erzurum Milletvekili Necati Beyler; Ermenileri de A. Kılhanyan, Hatisyan ve İ. Gorganyan
temsil etmiştir; Kâzım Karabekir, a.g.e., s.902.
303
Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk, C.II, Ankara 1995, Kültür Bakanlığı Yay., s.489; Kâzım
Karabekir, a.g.e., s1135-1236, Ali Fuat Cebesoy, Moskova Hatıraları, s.122.
304
Gümrü Antlaşması hk. geniş bilgi için bkz; İskender Yılmaz, Gümrü Antlaşması, Ankara 2001,
Atatürk Araştırma Merkezi Yay.; Gümrü Antlaşmasının metni için bkz; İsmail Soysal, a.g.e., C.I.,
TTK Yay., Ankara 2000, s.19-23.
115
305
Yusuf Hikmet Bayur, Türkiye Devletinin Dış Siyasası, Ankara 1995, TTK Yay., s.67; Zeki
Sarıhan, a.g.e., C.3, s. 309; Jorge Blanco Villalta, Atatürk, Translated from Spanish by William
Campbell, Ankara 1991, TTK Yay., pp.259; Gotthard Jaesschke, a.g.e., s.45-46.
306
“Ermenilerle barış hükümleri neden uygulanamadı denince cevap olarak Rus Sovyet Hükûmeti
engel oldu denir. Dostuz, neden barışa engel oluyorlar? Çünkü Ermeniler barışın uygulanmasına engel
olmak için kendilerinin Bolşevik olduklarını ilân ettiler. Korktuğum, İngilizlerle Bolşevikler,
Azerbaycan Türl âlemi ile bizim aramıza bir Ermenistan dikmek istiyorlar. Bolşevikler Van’ı, Bitlis’i
bilmem nereyi onlara veriyorlar. Sevr Anlaşmasındaki, İtilâf devletlerinin arzu ve amacına
Bolşevikler de katıldı. Ermenistan’ı himaye ediyorlar. Şimdi Rus Sovyet Hükûmeti iki zaruret
karşısında kalmıştır: Ermenistan hamisi olan Rusya; diğer taraftan Türkiye’nin dostu oluyor...Onları
himaye eden şey Bolşeviklik olmuştu.”; TBMM Gizli Celse Zabıtları, C.I, 18.2.1921, s.439-441.
116
307
Hekker ayrıntılı olarak hazırladığı raporunda bu konuda yapılacak pazarlıkta Ankara hükûmetini
favorisini göstermedikçe ordusunun bu işgâlde başarılı olamayacağını belirtmiştir. Bunun üzerine
Bolşevikler işgâli ertelemek zorunda kalmıştır; Serpil Sürmeli, Türk-Gürcü İlişkileri (1918-1921),
Ankara 2001, Atatürk Araştırma Merkezi Yay., s. 635.
308
Vakit, 4 Ocak 1921; Alemdar, 4 Ocak 1921; İkdam, 4 Ocak 1921.
309
Vakit, 5 Ocak 1921; Alemdar, 5 Ocak 1921; İkdam, 5 Ocak 1921.
310
Kâzım Karabekir, a.g.e., s.882; Serpil Sürmeli, a.g.e., s. 636.
117
Nitekim bir türlü Gürcülerle istediği bağı kuramayan Kâzım Bey, Sovyet
Kızıl Ordu’nun 25 Şubat 1921’de Tiflis’e saldırmaları sonrasında güvenlikleri gereği
Kutayis’e çekilmiştir. Daha sonra Türk askeri birliklerinin Batum’u ele geçirmeleri
sonucu burada kurulan Türk Sivil İdaresine sorumlu tayin edilmiştir. 16 Mart
1921’de Türklerin Sovyet Rusya ile yaptığı Moskova Antlaşması gereği olarak da
28 Mart 1921’de Batum’u terkederek Trabzon’a dönmüştür.
314
Vakit, 12 Kasım 1920.
315
Vakit, 12 Kasım 1920.
119
316
Serpil Sürmeli, a.g.e., s.616.
317
Serpil Sürmeli, a.g.e., s.616.
318
Salahi Ramada Sonyel, a.g.e., C.II, s.61-66.
120
319
Serpil Sürmeli, a.g.e., s.617.
320
Serpil Sürmeli, a.g.e., s.617-618.
321
Salahi Ramada Sonyel, a.g.e., C.II., s.61-66.
121
322
Kâzım Karabekir, a.g.e., s.880-881; TBMM Zabıt Ceridesi, C.8, s.425.
323
Kâzım Karabekir, a.g.e., s924;Yusuf Hikmet Bayur, Türkiye Devleti’nin Dış Siyasası, Ankara
1995, TTK Yay., s.70; Sonyel, a.g.e., C.II, s.19.
122
Bir taraftan Sovyet Rus diğer taraftan Türk işgâlinin yaşandığı Gürcistan’da
Batum gibi stratejik önemi olan bir bölgenin işgâli meselesi iki taraf arasında sorun
yaratacağı gayet açıktı. Ancak Türkler Ahıska’nın ardından 11 mart 1921’de
326
Batum’u, 14 mart 1921’de de Ahılkelek’i işgâl etmiştir. Gürcü Hükûmeti’nin 17
Mart’ta Batum’u terketmesi üzerine Batum’da Türk Sivil İdaresi de kurulmuştur.
Gerek Türkler gerekse Ruslar açısında stratejik önemi bulunan Batum’un daha sonra
Türklerin eline geçmesi üzerine 17-20 Mart 1921 tarihleri arasında bölgede Türk
birlikleri ile Kızıl Ordu birlikleri arasında yer yer çatışmalar çıkmıştır. İki taraf
arasında gitdikçe önemi artan bu sorun fazla sürmeden 16 Mart 1921 Moskova
Antlaşması ile Ruslar lehine çözümlenmiştir.327
324
İstiklâl Harbinde Doğu Cephesi III, s.237; İstiklâl Harbinde Üçüncü Ordu, Ankara 19 ,
Genelkurmay Başkanlığı Yay., s.101; Kızılordu Kumandanı Hekker, 9 Mart 1921’de Kâzım
Karabekir Paşa’yı telgraf başında arayarak, Ahıska’da her iki taraf ordularının samimi temasını tebrik
ediyor, Kâzım Karabekir Paşa da bu kutlamaya teşekkürle karşılık veriyordu; Stefanos Yerasimos,
a.g.e., s.222.
325
TBMM Zabıt Ceridesi, C.8, s.424.
326
Kâzım Karabekir, Türk İstiklâl Harbi, C.3, s.240-241.
327
16 Mart 1921’de TBMM ile Sovyet Rusya arasında imzalanan Moskova Antlaşması ile Ahıska,
Ahılkelek ve Batum Türk sınırları dışında bırakılmıştır. Böylece Moskova Antlaşmasıyla Türkler,
Kars ve Ardahan’ı almış ancak Batum’u Sovyet Rusya’ya bırakmak zorunda kalmıştır; Tevfik
Bıyıklıoğlu, a.g.e., s.37.
123
328
Büyükelçilik ve Ateşemiliterlik kadroları için bkz; Ali Fuat Cebesoy, a.g.e., s.131.
329
Nuyan Yiğit, Atatürk’le 30 Yıl, Eylül 2004, Remzi Kitabevi, s.187.
330
Yusuf Kemal (Tengirşenk), İstanbul, Paris ve Londra’da hukuk öğreniminden sonra İstanbul
Üniversitesi’ne öğretim üyesi olarak atanır. İstanbul’un işgalinden sonra İstanbul hükûmetince
Ankara’ya gönderilen uzlaştırma kurulu üyelerinden biriydi. Kurul, Ankara’da alıkonmuş; üyeleri
daha sonra TBMM’ye mebus seçilmişlerdi. Yusuf Kemal, İktisat ve Hariciye Vekilliği görevinde
bulunmuştur. Doğu idealinin ve Sovyet dostluğunun başlıca yandaşlarından biridir; Salahi Ramada
Sonyel; a.g.e., C.2, Ankara 1991, s.8.
331
Aptülahat Akşin, a.g.e., s. 69-73.
332
Ali Fuat Cebesoy, a.g.e., s.166.
333
Sovyet Rusya ve Kurtuluş Savaşı Türkiye’si arasındaki ilişkiler, inişli çıkışlıdır. İki taraf arasındaki
dostluk ve dayanışma güven bunalımlarının aşılmasıyla ilerlemiştir. Bu bakımdan Tevfik Rüştü
Aras’ın şu sözleri anlamlıdır: “Zaman zaman aramızda münakaşalar olmadı değil. Bir millet içinde,
bir aile içinde bile böyle münakaşalar eksik olmaz. Ancak beraber olmak, beraber yürümek, her iki
taraf içinde esas kabul edilmiş olduğu cihetle ortaya çıkan münakaşalar dahi daha iyi anlaşmaya ve
124
Daha önce ismi heyet üyeleri arasında bildirilen Ermeni asıllı Karahan,
Sovyet heyetinden çıkartılmıştır. Yerine ise Dağıstanlı bir komünist olan Celal
Korkmazov getirilmiştir. Türkiye Yusuf Kemal, Dr. Rıza Nur ve Ali Fuat Paşa
tarafından, RSFSC ise Çiçerin ve Korkmazov tarafından temsil edilmiştir.
Konferansa sırayla Yusuf Kemal ve Çiçerin başkanlık etmiştir. Konferans’ta bütün
anlaşmazlıklar giderilmiş ve antlaşma metnine son hâli verilmiştir.336
birbirimizi daha çok takdir etmeye yaradı.” Tevfik Rüştü Aras, Görüşlerim, C.1., İstanbul 1968,
Semih Lütfi Kitabevi, s.21
334
Ali Fuat Cebesoy, a.g.e., s.181.
335
Ali Fuat Cebesoy, a.g.e., s.182.
336
Aslı Fransızca olan Moskova Antlaşmasının Türkçe metni ve ek belgeleri için bkz; İsmail Soysal,
a.g.e. C.1, s.32 vd.
125
337
Sovyet Yardımlar konusunda geniş bilgi için Bkz; Alptekin Müderrisoğlu, Kurtuluş Savaşının
Malî Kaynakları, Ankara 1990, Atatürk Araştırma Merkezi Yay.
338
Yusuf Kemal Tengirşenk, a.g.e., s.218; Rıza Nur, a.g.e., s.85; Ali Fuat Cebesoy, a.g.e., s180;
Tevfik Rüştü Aras, Atatürk’ün Dış Politikası, İstanbul 2003, Kaynak Yay.,s.12-13; Tevfik
Bıyıklıoğlu, a.g.e., s21; Yusuf Hikmet Bayur, Türkiye’nin Dış Siyasası, TTK Yay., Ankara 1995, s.
64. Bütün bu tespitlere rağmen İngiliz tarihçi E.H.Carr, Türkiye’den şüphe eden ve Ankara rejiminin
kuvvetlendirilmesine karşı çıkan grubun başında Stalin’in olduğunu, Troçki’nin ise Türkiye’yi
desteklemek istediğini yazar; E.H. Carr, Bolşevik Devrim, C.3., İstanbul 2004, Metis Yay., s.439.
339
“Rus Şûralar Cumhuriyeti’yle mevcut iyi münasebetlerimiz ve bağlarımız bu geçtiğimiz sene
zarfında, en mükemmel bir surette gelişmesinde devam etmiştir. 16 Mart’ta Moskova’da bir dostluk
antlaşması yaptık. Bu antlaşma ile, emperyalizmin ihtiraskâr saldırısına hedef olan iki devlet arasında
tabii etkenlerden meydana gelen dayanışma, hukuki bir şekil ile de tespit edilmiş oldu”; Mustafa
Kemal Paşa bu sözlerini 1 Mart 1922 tarihinde Meclis’in Üçüncü Toplantı Yılını açış konuşmasında
yapmıştır; Atatürk’ün Bütün Eserleri, C.12, s.285.
126
ve her iki devletin karşı tarafın topraklarında bulunan yurttaşlarının ülkelerinin geri
dönmelerine ilişkin anlaşmayı da imzalamışlardır.340
340
Stefanos Yerasimos, a.g.e., s.217-223.
* Bu dönemi anlatan eserlerde ASSC Ankara temsilcisinin ismi genellikle Ebilov değil de Abilov
olarak yazıldığı için tarafımızdan da Abilov olarak yazılması uygun bulunmuştur.
341
Meherrem Oğlu İbrahim Ebilov, 1881 yılında Nahçıvan’ın Ordubad şehrinde doğmuştur. İlk
tahsilini Ordubad’ta alan Ebilov, 1902’de Mahaçkale daha sonra da Bakû’ye gelmiştir. 1905’te Rusya
Sosyal Demokrat İşçi partisine girmiştir. 1913 yılında devrin yönetimi tarafından tutuklanmıştır.
Bolşevik Devrimi sonrasında mahkumluktan kurtulan Ebilov, 1-8 Eylül 1921 yılında Azerbaycan’dan
II. Komintern delegesi olmuştur; Betül Aslan; a.g.e., s.177-178.
342
Çiçerin, 19 Temmuz 1921’de ASSC Hükûmetine çektiği telgrafta; Türkiye’de açılacak
temsilciliğin personelini seçerken çok dikkatli olunması uyarısında bulunma gereğini hissetmiş, çabuk
127
tesir altında kalabilecek, istemeden dahi bazı yanlışlar yapabilecek kişilerin seçilmemesini istemiştir;
Betül Aslan, a.g.e., s.175.
343
Ebilov, Trabzon ve Samsun limanlarından Türkiye dışına gönderilen hayvan ve tahıl ürünlerinin
Azerbaycan’ın ihtiyacı olan şeyler olduğunu görmüş ve bu hususta merkeze rapor yazarak, petrol
karşılığı bu malların Azerbaycan tarafından alınmasının mümkün olabileceğini belirtmiştir; Betül
Aslan, a.g.e., s.199.
344
Enver Paşa Mondros Mütarekesinden sonra Osmanlı Devletini terk ederek önce Almanya’ya daha
sonra Rusya’ya sığınmıştır. Ancak burada siyasi faaliyetlerine devam etmiş ve 13 Eylül 1921 Sakarya
Savaşı’na kadar Batum’da Bolşevik desteğiyle bekletilmiştir. Şayet Türk ordusu Sakarya’da başarısız
olsa idi, Anadolu’ya girmesi gerçekleşecekti. Bütün bu gelişmeler Türk-Sovyet ilişkilerinde kısa
sürelik gerginliğe neden olmuştur; Aptülahat Akşin, a.g.e., s.54-60
128
Molokanlar’a (Malakan)345 kötü muamele yaptığını ileri sürmüştür. Halbuki iki taraf
arasındaki gerginlik veya ilerde oluşabilecek bir düşmanlık Kafkaslarda da kurulmak
istenen istikrar ve güven ortamını derinden sarsabilirdi. Bunu çok iyi bilen ASSC
Halk Komiseri Sovyeti Reisi Neriman Nerimanov, Abilov’a bu konuda Türklerle-
Sovyet Rusya’nın aralarındaki sorunları çözmede katkıda bulunmasını istemiştir.
345
Molokanlar 1978 Berlin Antlaşmasıyla birlikte Rusların eline geçen Kars’a bu tarihten itibaren
Ruslar tarafından göçürülmüş Hristiyan topluluktur. Bu topluluğun meselesi 16 Mart 1921 Moskova
Antlaşması sonrasında M.Kemal Paşa ile Sovyetlerin Türkiye elçisi Frunze arasında görüşme konusu
haline de gelmiştir; Yavuz Aslan, Mustafa Kemal-M.Frunze Görüşmeleri, İstanbul 2002, Kaynak
Yay., s.24-26.
346
Betül Aslan, a.g.e., s. 269.
347
Betül Aslan, a.g.e., s. 275.
129
Yusuf Kemal Bey ve heyeti, 1 Nisan 1921’de, Sovyet Rusya’dan alınan 4 milyon
altın ruble yardımıyla Moskova’dan Bakû’ye trenle hareket etmiş ve 8 Nisan’da
Bakû’de büyük bir törenle karşılamıştır.349
348
Yusuf Kemal Tengirşenk, a.g.e., s.217.
349
Yusuf Kemal Tengirşenk, a.g.e., s.223.
350
TBMM Gizli Celse Zabutları, D. 1, C.2., s.227.
351
Betül Aslan, a.g.e., s.134
130
352
Betül Aslan, a.g.e., s.135
353
TBMM Gizli Celse Zabıtları, D.1., C.2, s.227.
354
TBMM Gizli Celse Zabıtları, D.1., C.2, s.227.
355
Dr. Rıza Nur, aynı gizli oturumda Azerbaycan’ın görüşmelerin Tiflis’te olması yönünde ısrar
ettiklerini kaydetmektedir; TBMM Gizli Celse Zabıtları, D.1., C.2, s.229.
131
Bakû’den Tiflis’e geçen Yusuf Kemal Heyeti, Gürcistan Dışişleri Komiseri ile
görüşmelerde bulunmuş ve konferansın nerede yapılacağı konusunu tartışmışlardı.
Gürcülerin Tiflis’te olması isteğine karşı Kars’ı öneren Yusuf Kemal, bu isteği
onlara da kabul ettirmiştir.357
Ancak, Türkiye’nin ayrı ayrı Kafkas Ötesi Cumhuriyetleri ile antlaşma imzalama
girişimleri sonuçsuz kalmış, Sovyet Rusya’nın arzu ettiği şekilde Azerbaycan,
Gürcistan, Ermenistan ve Sovyet Rusya’nın delegelerinin birlikte katılacağı bir
konferans düzenlemesi kabul edilmiş, Türkiye’nin ısrarı üzerine, Rusya ve Kafkas
Cumhuriyetlerinin uygun görmesi ile bu konferansın Kars’ta yapılması
kararlaştırılmıştır.
Kars Konferansı’na katılacak olan TBMM Hükûmeti Delege Heyeti, özel bir
trenle Kars’a gelmesinden birkaç gün sonra, 26 Eylül 1921’de Rusya, Azerbaycan,
356
TBMM Gizli Celse Zabıtları, D.1., C.2, s.227.
357
TBMM Gizli Celse Zabıtları, D.1., C.2, s.229;Azerbaycan ve Gürcistan Hükûmetlerine
aralarındaki sorunları görüşmek ve antlaşma imzalamak için konferansın Kars’ta toplanmasını kabul
ettiren Yusuf Kemal Bey’in, daha sonra bu konferansı Kars’tan Ankara’ya aldırmak için girişimlerde
bulunduğu anlaşılmaktadır. Ancak Yusuf Kemal Bey’in bu teklifine Sovyet Rusya ve Kafkas
Cumhuriyetleri tarafından olumlu cevap verilmemiş ve önceden belirlendiği üzere konferansın Kars’ta
toplanması kararı geçerliliğini korumuştur; Yusuf Kemal Tengirşenk, a.g.e., s.225.
358
Kâzım Karabekir, a.g.e., s.955.
132
Kars Konferansı, bu heyetin geldiği gün olan 26 Eylül 1921 tarihinin akşamı,
Ordu Caddesi’ndeki konferans için hazırlanmış binada törenle açılmıştır. TBMM
Hükûmeti, Kars Konferansında kendisini temsil etmek üzere Kâzım Karabekir
Paşa’yı uygun bulmuştur. Ermenistan Sosyalist Sovyet Cumhuriyeti Dışişleri
Komiseri İskinaz Maradya ile İçişleri Komiseri Boğuz Makizyan’ı, Azerbaycan
Sosyalist Sovyet Cumhuriyeti Devlet Denetimi Halk Komiseri Behbut Şah
Tahtineski’yi, Gürcistan Sosyalist Sovyet Cumhuriyeti ise Kara ve Deniz Kuvvetleri
Halk Komiseri Şalya İlyava ile Dışişleri ve Maliye Komiseri Aleksandr Sıvanidze’yi
bu konferansta temsilci olarak belirlemiştir. Rusya Sovyetleri Sosyalist Fedaral
Cumhuriyeti adına ise Letonya’daki temsilcisi Jak Halski’yi bu konferans için yetkili
temsilci olarak atamıştır. 360
359
Enver Konukçu, “Doğu Cephesi ve Doğu Sınırları İle İlgili Anlaşmalar”, Millî Mücadele Tarihi,
Ankara 2002, Atatürk Araştırma Merkezi Yay., s.357-359.
360
TBMM Hükûmeti Kars Konferansında Kâzım Karabekir Paşa ile birlikte Burdur Milletvekili ve
Bayındırlık Bakanlığı eski Müsteşarı Muhtar Bey ile Türkiye’nin Azerbaycan temsilcisi Memduh
Şevket (Esendal) Bey’e de görev vermiştir; İsmail Sosyal, a.g.e., C.1, s.41.
361
Bu görüşmede konuşan Azerbaycan Delegesi Şah Tahtinski, Kafkas Cumhuriyetlerinin mali, siyasi
ve askerî birlik kurduğunu belirtip, imzalanacak antlaşmanın genel olmasını teklif ederek özel
bölümlerin bulunmaması gerektiğinin altını çizmiştir; Kâzım Karabekir, a.g.e., s.959; A.
Şemsutdinov- Y. A. Bigirov, Bir Karagün Dostluğu-Kurtuluş Savaşı Yıllarında Türkiye-
Sovyetler Birliği İlişkileri, Çev. A. Hasanoğlu, İstanbul 1979, Bilim Yay., s.174.
133
Türk delege heyeti, Bakû petrolleri ile ilgili isteklerini dile getirmiş ve her yıl
Türk hükûmetine Türkiye’nin ihtiyaçları göz önüne alınarak petrol ve petrol ürünleri
göndermekle Azerbaycan’ın yükümlü olmasını önermişti. Bu konuda Behbud Şah
Tahtinski, özel olarak Türkiye’ye yardım edeceklerini ancak resmî olarak bir kayıt
altına giremeyeceklerini belirtmiştir.363
362
B.C.A., 030.18.1.1./3.34.7; B.C.A.,030.18.1.1./4.44.19;Kâzım Karabekir, a.g.e., s963.
363
Kâzım Karabekir, a.g.e., s963.
364
B.C.A.,030.18.1./4.48.1; B.C.A., 030.18.1.1/6.43.10; Kâzım Karabekir, a.g.e., s963-964.
134
365
Kâzım Karabekir, a.g.e., s967.
366
Kâzım Karabekir, a.g.e., s967.
367
Şükrü S. Gürel, “Karabağ Sorunu Üzerine Bir Not”, AÜSBF Dergisi, Prof. Dr. Gündüz
Ökçün’e Armağan, C. 47, Sayı 1-2, Ocak-Haziran 1992, s.183.
135
368
Ömer Göksel İşyar, a.g.e., s. 361.
369
Moskova Antlaşması’nın 3. Madesi’nde yer alan “Nahçıvan”ın, koruyuculuk hakkının üçüncü bir
devlete asla bırakılmaması kaydıyla, Azerbaycan’ın koruyuculuğunda bir özerk bölgenin kurulması
ilkesi, Kars Antlaşması’na da, 5. Madde çerçevesinde aynen nakledilmiştir; Gürel, a.g.e., s.
370
Kâzım Karabekir, a.g.e., s967; Stefanos Yerasimos, a.g.e., s.420; Şemsutdinov, a.g.e.,s.184; Zeki
Sarıhan, a.g.e., C. IV., s.101.
136
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
371
Esat Uras, a.g.e., s.730.
137
372
Esat Uras, a.g.e., s.731-735.
373
Eyüp Kaptan, Lozan Konferansı’nda Azınlıklar Sorunu, İstanbul 2002, s.168-175.
138
birini (Kars, Sürmene, Ardahan) 13 Ekim 1921 Kars Antlaşması ile aldılar ve
Ermenistan’a yalnız 26.000 km2 bir yer bıraktılar. Bu bölgenin de ancak 9.000 km2
kısmı tarıma elverişlidir. Nüfusu 1.260.000 olan bu memleket, kendi halkını ancak
besleyebilir. Bunlarında çoğu ABD desteğindeki Yakındoğu Yardım Cemiyeti ve
diğer hayır kurumlarının yardımıyla yaşamaktadır. Bu şartlar altında, bu kadar ufak
ve yoksul bir ülke olan Ermenistan Cumhuriyeti’ne birçok yerlere dağılmış olan
göçmenlerin yerleştirilmeleri mümkün değildir. Öte yandan, halkı çok aç olan ve
dağınık bulunan Türkiye’nin Asya toprakları (Doğu Anadolu) orada bir “Ermeni
Ocağı”nın kurulmasını mümkün kılmaktadır. Zaten Kafkas Ermenistanı’nın ve
İran’da bulunan 360.000 Ermeni göçmeninin hepsi de o iller halkındandır. Bunlar
yerlerine dönmek için uygun fırsat beklemektedirler. Bu illerde pek az Türk vardır.
Başlıca halkını Ermeniler ve Kürtler teşkil etmektedir. Kürtler Ari ırkına
mensupturlar. Eğer Türklerin elinde oyuncak olmasalar, Kürtler Ermenilerle bir
arada sakin bir hayat geçirirlerdi.”374 Ermenilerin bu türden asılsız söylemlerine en
çok İngilizler ilgi duymuştur.
374
Eyüp Kaptan, a.g.e., s.176-178.
375
Lozan Barış Görüşmelerinde bir tarafta Türkiye, diğer tarafta da İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya,
Yunanistan, Romanya ve Yugoslavya katılmıştır. Konferansa, Türkiye’nin isteği ve ısrarı üzerine,
Boğazlarla ilgili meselelerin görüşmelerine katılmak için Sovyet Rusya, Ukrayna ve Gürcistan da
dâvet edilmiştir. Amerika Birleşik Devletleri konferansta gözlemci bulundurmuştu. Bulgaristan’ın ise
139
Ege Denizinde bir mahreci (geçiş) bulunması işi görüşüldüğü zaman bu devletin temsilcisi de
görüşmelere katılmıştır; Dışişleri Kütüphanesi Lozan Koleksiyonu, Ankara 2002, Dışişleri
Bakanlığı Yay., ss.10-20; Şerafettin Turan, İsmet İnönü, Yaşamı, Dönemi ve Kişiliği, Ankara 2000,
Kültür Bakanlığı Yay., s.42-43.
376
Yusuf Hikmet Bayur, Türkiye Devletinin Dış Siyasası, Ankara 1995, Türk Tarih Kurumu Yay.,
s.141.
377
Cemil Birsel, Lozan, C.II, İstanbul 1933, Ahmet İhsan Matbaası, s.174-175.
140
378
Esat Uras, a.g.e.,, s.735-740.
379
A.g.e., s.720.
141
380
Bilal Şimşir, Lozan Telgrafları I, Ankara 1990, TTK Yay., s.216.
381
M. Cemil Birsel, a.g.e., s.288; Fahir Armaoğlu, Amerikan Belgelerinde Lozan Konferansı ve
Amerika, Ankara 1991, TTK Yay., s.483-526.
382
Esat Uras, a.g.e., s.750.
142
383
İngiltere, İtalya ve Fransa temsilcilerinin dışında Sovyetler Birliği, Boğazlar Rejimi ve Sorunu
hakkındaki toplantı ve görüşmeler dışında Lozan Konferansı’na doğrudan müdahil olarak
katılmamıştır. Ancak Sovyetler Birliği’nin Ermeni meselesi ile ilgili görüşlerini, Sovyet Dışişleri
Bakanı Çiçerin’in 25 Ocak 1923 tarihinde, “Ermeni Dostları Birliği” adı altında, sonunda Lozan’da
uğranılan hezimeti Çiçerin’e bildiren mektuba verdiği cevapta bulmak mümkündür. Çiçerin, 25 Ocak
1923 tarihli mektubunda aynen şöyle demektedir. “Sizinle ve beraberinizdeki Ermenistan Millî birliği
üyeleriyle olan görüşmelerim sonucunda Lozan Konferansı’nda Rusya, Ukrayna ve Gürcistan’ın
Ermeni meselesiyle birlikte gözden geçirilmesiyle ilgilendirilmemiş olduklarını duydum. Halbuki
bizim katılmamızla, bu meselenin doğru bir şekilde ve gerçek olarak çözümlenmesini temin ederim.
Şimdi size, Rusya ve Ukrayna Hükûmetlerinin, sayıları doğru olarak saptanacak olan Ermeni
kaçaklarını hudutları içerisine almayı teklif ettiklerini bildiririm. Bu teklifimin ilgililere duyurulmasını
rica ederim...”Anlaşılacağı üzere, Sovyetler birliği o günkü koşullar altında Türkiye’de bir “Ermeni
Yurdu” adı altında yerleşim bölgesi kurulmasını istemediği gibi, Ermeni kaçaklarının Rusya’ya veya
Ukrayna’ya gelebileceklerini açıklamaktadır. Esasen, SSCB içinde yer alan bir “Ermenistan
Cumhuriyeti” mevcutken, ayrıca Anadolu toprakları üzerinde ve kendilerinin tamamen denetimi ve
fiziki ulaşımları dışındaki bir alanda yeni bir “Ermeni Devleti”nin oluşumuna yol açacak böyle bir
projeyi kabul etmemiştir. Bu mektupta Çiçerin’in kullandığı “Ermeni kaçakları” sözü çok önemlidir.
Bu kaçaklar, mevcut bir devlet varken oradan kaçmış sayılmakta ve mevcutlarının da doğru olarak
tespiti istenmektedir.Bu Sovyet görüşü değişmeyecektir. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Sovyetlerin
Türkiye’den toprak taleplerinin gerçekte bu yerlerin “Ermenistan Cumhuriyeti”ne dahil edilmesi
amacına yönelik olduğu açıklanacaktır; Eyüp Kaptan, a.g.e., s.180.
143
Türk delegesi İsmet Paşa, konu ile ilgili tarihi açıklamalarda bulunduktan sonra,
gayrimüslim cemaatlerin Osmanlı idaresi içindeki konumlarını onlara sağlanan
ayrıcalık ve hakları uzun uzadıya izah ettikten sonra şu sonuca bağlamıştır;
İsmet Paşa, her iki etkenin de, Türkiye’de nasıl işlediğine dair örnekler
vererek, Türkiye’de gayrimüslimlerin dışarıdan gelen kışkırtmaların erişemeyeceği
bir statü içinde tutulmaları gerektiğine dikkati çekmiştir.
384
İsmet Paşa’nın Lozan Konferansında yapmış olduğu konuşmalar hk. geniş bilgi için bkz; İlhan
Turan, İsmet İnönü: Lozan Barış Konferansı: Konuşma, Demeç, Makale, Mesaj, Anı ve Söyleşi,
Ankara 2003, Atatürk Araştırma Merkezi Yay.
144
İsmet Paşa’nın bu net tavrı karşısında Lord Curzon ise, “Türkiye kadar büyük
386
bir memlekette Ermenilere bir köşe bulunamaz mı? diye sorduğu zaman İsmet
Paşa da “Memleketleri Türkiye’den çok büyük devletler vardır, hem de bizden yeni
ayrılan yerlerde çok geniş yerler vardır. Türk kalan ülke, hiç parçalanma kabul etmez
bir küldür. Şark vilayetlerinde, Kilikya’da Türk ahali yurtlarını ecnebi istilasına
karşı, hesapsız fedakârlıklarla müdafaa etmişlerdir. Yerlerini hiç kimseye
vermemişlerdir.”387 sözleriyle Lord Curzon’a hemen yanıt vermiştir.
385
M. Cemil Birsel, a.g.e., C.II, s.278.
386
A.g.e., C.II, ss.279-280.
387
Ali Naci Karacan, Lozan Konferansı ve İsmet Paşa, İstanbul 1953, Maarif Matbaası, s.137.
388
Temuçin Faik Ertan, “Lozan Konferansı’nda Ermeni Sorunu”, Kök Araştırmalar, C.II, S.2,
Ankara 2000, Köksav Yay., s.221.
389
4 Şubat 1923’te kesintiye uğrayan Lozan Konferansı 23 Nisan 1923’te tekrar başlamış ve barış
antlaşması ve bununla ilgili diğer belgeler 24 Temmuz 1923’te imzalanmıştır. Lozan Barış Antlaşması
maddeleri için bkz; İsmail Soysal, a.g.e., C.I., ss. 67-244.
145
390
Mehmet Gönlübol-Ömer Kürkçüoğlu, “Atatürk Dönemi Türk Dış Politikasına Genel Bir Bakış”,
Atatürk Dönemi Türk Dış Politikası, Ankara 2000, Atatürk Araştırma Merkezi Yay., ss.10-11;
Mehmet Gönlübol, Olaylarla Türk Dış Politikası 1919-1990, Ankara 1993, Siyasal Kitabevi, s.66;
Kâmuran Gürün, Savaşan Dünya ve Türkiye, Ankara 1986, Bilgi Yay., ss. 407-412.
391
Mehmet Gönlübol,a.g.e., s.66; Kamran Gürün, a.g.e., ss.407-412.
392
Gönlübol, a.g.e., ss.70-76; Yusuf Hikmet Bayur, Türkiye Devletinin Dış Siyasası, ss. 162-172;
Gürün, a.g.e., s.386.
146
Osmanlı borçlarına ilişkin sorun ise 1928 yılında, Türkiye’nin borçların çoğunluğunu
yüklenmesiyle sonuçlanacaktır. 393
393
Fahir Armaoğlu, 20. Yüzyıl Siyasî Tarihi 1914-1995, C.I-II, ss.322-323; Yusuf Hikmet Bayur,
a.g.e., ss. 162-172; Nevin Yurdasever Ateş, “Cumhuriyet Dönemi Türk Dış Politikası ve Hükûmet
Programları”, 21. Yüzyılda Türk Dış Politikası, Ankara 2004, Nobel Yay., s.34; Haluk Ülman,
“Türk Dış Politikasına Yön Veren Etkenler (1923-1968)”, SBF Dergisi, C. XXII, S.3-4, 1968, ss.248-
249.
394
Soysal, Türkiye’nin Siyasal Antlaşmaları ( 1920-1945), C.I, ss.248-249.
395
A.g.e., s.582.
396
Türk Dış Politikası 1919-1980, (Ed.Baskın Oran), C.I., Ankara 2003, İletişim Yay., s.258;
Mustafa Yılmaz, “Atatürk Dönemi Türk Dış Politikası (1919-1938)”, Türkler, C.16, Ankara 2002,
Yeni Türkiye Yay., s.616.
147
Her ne kadar Türkiye, Millî Mücadele Döneminde Batı ile olan savaşında,
Sovyet yardımının da katkısıyla savaşı kazansa da, Lozan sonrasını yeni bir dönem
olarak kabul etmiş, uluslararası arenada meydana gelen siyasî gelişmelere rasyonel
olmayan perspektif yerine, ülkesinin menfaatlerini gözeten bir anlayışla bakmıştır.
Millî Mücadele Döneminde, doğu sınırlarının güvenliği sağlamak amacıyla
Ermenilerle olan mücadelesinde ve aynı zamanda Sovyet Rusya’dan getirilmesi
plânlanan yardımların yolunu açabilmek için yoğun bir tempoda sürdürdükleri
Kafkasya Politikası’nın stratejisini de bölgede ve bölge ülkelerinde değişen şartlar
gereği değiştirmiştir. Çünkü artık Türkiye’nin bir doğu sınırı problemi kalmamıştır.
Ermeni Problemi hukuken de Lozan’da çözüme kavuşmuştur.
401
Türkkaya Ataöv, Turkish Foreign Policy (1936-1945), Ankara 1979, Ankara Üniversitesi SBF
Yay., s.60.
149
Cumhuriyetler Birliği şekline dönüşmüştür. Böylesi bir yapı onları Moskova’ya karşı
daha da sorumlu politikalar izlemeye doğru itmiştir.402
402
Ömer Göksel İşyar, a.g.e., ss.364-365.
403
Paul Henze, “Kafkasya’da Çatışma, Geçmiş, Sorunlar ve Gelecek İçin Öngörüler”, 2023 Dergisi,
S.31, İstanbul 2003; s.54.Ömer Göksel İşyar, a.g.e., s.365.
404
Gerçekten de, Sovyetler Birliği’nde ekonomik açıdan üç makro-bölge vardı: 1) Avrupa bölgesi, 2)
Sibirya ve Uzak Doğu bölgesi, 3) Orta Asya/Kazakistan ve Azerbaycan bölgesi. Bu makro bölgeler
de, 7 bölgeye ayrılmışlardı. Azerbaycan’da bu 3 makro bölgeden biri olması nedeniyle ekonomik
açıdan Kafkasya’nın can damarıdır; Ömer Göksel İşyar, a.g.e., ss.365-366.
150
ne kendi aralarında ne de komşu Türkiye veya İran ile herhangi bir diplomatik temas
kuramayacaklardı.405
405
İsmayılov M. E., Azerbaycan XIX-XX Yüzyılın Evvellerinde, İçinde: Azerbaycan Tarihi, Bakı
1993, s. 203 vd; Ömer Göksel İşyar, a.g.e., ss. 366-372.
406
Serpil Sürmeli, a.g.e., s.701.
151
“Efendiler,
Zorluklara başarı ile karşı konuldu. Sonuç olarak, imza olunan antlaşma
(Lozan Antlaşması), yüce kurulumuzca bilinmektedir. Ben burada yalnız bu güne
kadar yapılan çalışmalar ile bunların sonuçlarını özetlemek isterim.
Efendiler,
407
Atatürk'ün TBMM'ni Açış Konuşmaları, Ankara-1987, TBMM Yay., ss.127-137.
152
Türkiye, bir taraftan SSCB bünyesi içerisindeki Ermenistan ile şartlar gereği
karşılıklı aktif politikalar ortaya koyamazken, diğer taraftan da Ermenistan’ın
bünyesi içerisinde yer alan Taşnaksutyan Cemiyeti’nin ve reforme Hınçakların
Ermenistan’da bağımsız Ermenistan kurmak için yaptıkları faaliyetleri takip
etmekten uzak kalmamıştır. Bu konuyla ilgili olarak TBMM tarafından Mısır’da
bulunan, Eski Erivan idaresinde kaydadeğer vazifeler yapmış, Taşnaksutyan’ın
408
Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, C.II, s.194.
409
B.C.A., 030.18.01.01/022.80.5
410
B.C.A., 030.18.01.02/18.13.5
153
411
B.C.A., 490.01/607.103.3
412
B.C.A., 030.18.01.01/029.32.17
154
dil, din, ırk ve kültür açısından Türkiye ile yakınlığı vardır. Öyle ki, bu yakınlık I.
Dünya Savaşı sonlarında ve Millî Mücadele yıllarında iki tarafın Kafkasya’da ortak
stratejiler belirlemesine imkan tanımıştır. Gerek Azerbaycan’ın Türkiye elçisi
İbrahim Abilov, gerekse Türkiye’nin Azerbaycan elçisi Memduh Şevket Esendal
görevleri süresince ülke liderlerinin en yakınlarında yerlerini almışlardır. Türkiye ile
Azerbaycan arasındaki bu yakınlığı iyi etüt eden Sovyet Ruslar, 1920 Mayıs’ın da
Azerbaycan’da Sosyalist Cumhuriyeti ilan ettikten sonra içinde bulunulan şartlar
gereği hemen Türkiye ile olan bağları koparma yoluna gitmemiştir. Ancak 1922
yılında Kafkasya’da oluşturdukları federatif yapı bir fırsat olarak algılanmıştır.413
üretemeyip bir bütün içersinde parça haline getirilmişlerdir. Türkiye ise böylesi bir
dönemde topraklarına veya güvenliğine yönelik bu bölgeden gelebilecek herhangi bir
tehdit görmediğinden ve SSCB ile olan ilişkilerine özen gösterdiğinden Kafkasya’yı
ayrı bir bölge olarak değil de, SSCB’nin bir parçası olarak görmüştür. Dönemin
şartlarından hareketle SSCB ile olan temaslarında da Kafkasya konusuna hiç
değinilmemiştir.
156
SONUÇ
Her ne kadar Kars Antlaşması ile son olarak hukuken Türkiye’nin doğu
sınırlarını kabul etse de Ermenistan Sosyalist Sovyet Cumhuriyeti, Lozan
Konferansının başlayacağını öğrendiği andan itibaren, Anadolu’da bir Ermenistan
oluşturmak amacıyla, İsviçre, İtalya, İngiltere ve Fransa başkentlerine temsilciler
göndererek, bu devletlerin politik duruşlarını etkileme yoluna gitmiştir. Bu
devletlerden en fazla İngiltere’nin desteğini gören Ermeni heyetleri, Lozan
Konferansında Azınlıklar konusu tartışıldığı esnada dinlenmişler, ancak Türkiye’nin
bu konuda taviz vermeyen sert hukuki tutumu karşısında emellerine
erişememişlerdir.
158
BİBLİYOGRAFYA
ARŞİV BELGELERİ
B.C.A., 030.18.01.01/022.80.5
B.C.A., 030.18.01.02/18.13.5
B.C.A., 030.18.01.01/029.32.17
B.C.A., 030.18.1.1/4.48.1
B.C.A., 030.18.1.1/4.44.19
B.C.A., 030.18.1.1/3.34.7
B.C.A., 030.18.1.1/6.43.10
B.C.A., 490.01/607.103.3
CERİDELER
GAZETELER
DERGİLER
Belleten
TEZLER
KİTAPLAR
Ankara 1991.
ARAR, İsmail (Yayına Haz); Osmanlı Mebusan Meclisi Reisi Halil Menteşe’nin
ARAS, Tevfik Rüştü; Atatürk’ün Dış Politikası, Kaynak Yay., Ankara 2003.
162
ARMAOĞLU, Fahir; 20. Yüzyıl Siyasî Tarihi, C. 1-2, Alkım Yay., Ankara 1990.
2002.
ATATÜRK, Mustafa Kemal; Nutuk, C.II, Kültür Bakanlığı Yay., Ankara 1995.
1997.
BADDALEY, John F.; The Russian Conquest of the Caucasus, Curzon Press,
England 1999.
Ankara 2001.
BAYUR, Yusuf Hikmet; Türk İnkılâp Tarihi, C.III, Kısım IV, TTK Yay., Ankara
1983.
Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi Kafkas Cephesi III ncü Ordu Harekâtı,
Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi, Kafkas Cephesi 3. Ordu Harekâtı, C.II,
Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi, Kafkas Cephesi II, Genelkurmay Basımevi,
Ankara 1993.
CAREOE, Olaf; Soviet Empire, The Turks of Central Asia and Stalinism,
London 1967.
CARR, Edward Hallet; Sovyet Rusya Tarihi Bolşevik Devrim, C.3., Çev. Orhan
Ankara 1998.
İstanbul 1999.
GÜRSEL, Halûk F.; Tarih Boyunca Türk-Rus İlişkileri, Baha Matbaası, İstanbul
1968.
İONS, Edmund; Barış Havarisi Wilson, Çeviren: Zeki Özer.Milliyet Yay. , İstanbul
1977.
JAESCHKE, Gotthard; Kurtuluş Savaşı İle İlgili İngiliz Belgeleri, Çev. Osman
KARABEKİR, Kâzım; Birinci Cihan Harbini Nasıl İdare Ettik?, C.IV, Emre Yay,
İstanbul 1995.
Erzurum 1990.
KARACAN, Ali Naci; Lozan Konferansı ve İsmet Paşa, Maarif Matbaası, İstanbul
1943.
KASIM, Mehmet (Yay. Hazırlayan); Talat Paşa’nın Anıları, Say Yay., İstanbul
1986.
Orijinal by Matthew A. Callender, Edited by John Roy Carlson, New York 1955.
167
İstanbul 1993.
KURAT, Akdes Nimet; Rusya Tarihi Başlangıçtan 1917’ye Kadar, TTK Yay.,
Ankara 1999.
LANG, David Marshall; Gürcüler, Çev. Neşenur Domaniç, Ceylan Yay., İstanbul
1997.
LANGLOİS, Georges ve diğerleri; 20. Yüzyıl Tarihi, Çev. Ömer Turan, Nehir Yay.,
İstanbul 2000.
168
LİEBMAN, Marcel; Lenin Döneminde Leninizm, Çev. Osman Akınhay, Cilt I-II,
LUKE, Harry; Cities and Men (1914-1924), Volume II, London 1953.
MANDEL, Ernest; Ekim 1917: Darbe mi, Sosyal Devrim mi?, Çev.Oktay Emre,
İstanbul 1998.
MERAM, Ali Kemal; Türk-Rus İlişkileri Tarihi, Kitaş Yay., İstanbul 1969.
2004.
NEEF, Christian; Kafkasya, Çev. Özalp Göneralp, Yenihayat Yay., İstanbul 2004.
ÖKE, Mim Kemal; Ermeni Meselesi 1914-1923, Aydınlar Ocağı Yay., İstanbul
1986.
1995
Ankara 2004.
169
SABİS, Ali İhsan; Harp Hatıralarım, Birinci Dünya Harbi, C.I., Nehir Yay.,
İstanbul 1991.
SARIHAN, Zeki Kurtuluş Savaşı Günlüğü, C. I., TTK Yay., Ankara 1993.
Ankara 1997.
SONYEL, Salahi Ramada; Türk Kurtuluş Savaşı ve Dış Politika, C.I, TTK Yay.,
Ankara 1995.
1999.
SSCB Bilimler Akademisi, Ekim Devrimi Sonrası Türkiye Tarihi I, C.I, Bilim
Yay.,İstanbul 1979.
ŞİMŞİR, Bilal ; Atatürk ve Yabancı Devlet Başkanları, TTK Yay., Ankara 1993.
TANSU, Samih Nafiz; İki Devrin Perde Arkası, Anlatan: Hüsamettin Ertürk,
1995.
2002.
1981.
Makale, Mesaj, Anı ve Söyleşi, Atatürk Araştırma Merkezi Yay., Ankara, 2003.
Türk Dış Politikası 1919-1980; (Ed.Baskın Oran), C.I, İletişim Yay., Ankara 2003
Türk İstiklâl Harbi Doğu Cephesi III, Genelkurmay Başkanlığı Yay., Ankara
1965.
Türk İstiklâl Harbinde Üçüncü Ordu, Genel Kurmay Başkanlığı Yay., Ankara
1991.
URAS, Esat; Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, Belge Yay. İstanbul 1987.
WERTH, Nicolas; 1917 Bolşevik Devrimi, Çev: Esra Özdoğan, Yapı Kredi Yay.,
İstanbul 2004.
2002.
YEL, Selma; Yakup Şevki Paşa ve Askerî Faaliyetleri, Atatürk Araştırma Merkezi
2001.
MAKALELER
BARTHOLD, W.; “Derbend”, İslam Ansiklopedisi, Cilt III, Milli Eğitim Bakanlığı
İmparatorluğu’nun Sonu ve Büyük Güçler, Çev. Ahmet Fethi, Tarih Vakfı Yurt
1968.
KONUKÇU, Enver; “Doğu Cephesi ve Doğu Sınırları İle İlgili Anlaşmalar”, Millî
Lenin’e Yazıldığı İddia Edilen Bir ‘Mektub’un Mevcut Olmadığı Anlaşıldı”, Türk
1995.
ORTAYLI, İlber; “XVIII. Yüzyılda Türk Rus İlişkileri”, Türk-Rus İlişkilerinde 500
Kültürü, Sayı 72, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yay., Ankara 1972.
2003.
Ankara 2001.
Component”, Insıght Turkey, Published by The Ankara Center for Turkish Policy
2003.
TUTUM, Cahit; “1864 Göçü ile İlgili Bazı Belgeler”, Çerkeslerin Sürgünü 21
1986.
2003.
178
ÜLMAN, Haluk; “Türk Dış Politikasına Yön Veren Etkenler (1923-1968)”, SBF
http://www.rustur.com/06/10/2004.
179
EKLER
180
181
182
183
184
185
186
187
188
189
190
191