You are on page 1of 4

Cenabet Bir Jigolonun Anatomisi

Onu dünyaya getirenlerden belliydi geleceği.

Babası sabıkalı bir sapık, annesi ise bölgede tanınan eksik etek bir fahişeydi. İlkokula
başladığında sıcak, cana yakın bir çocuktu. O yıllarda babasını bir sokak kavgasında kaybetti.
Esrarkeşler babasını öldürdüğünde üzülemedi bile. Sonrasında ise sürtük annesi terk edip
gitmişti onu…

Yetimhane günleri başladı her öksüz gibi. Olup bitenlerin şoku içerisindeydi. Yetişkin
denilebilecek ergenlerle aynı koğuşta kalıyordu. O güne kadar görmediği tuhaf şeyler
oluyordu etrafında. Tacizler, tecavüzler, kavgalar, işkenceler... Korkuyordu başına bir şey
gelmesinden. Gizli gizli sigara içmeye de başlamıştı. Kısa süre sonra, korktuğu şey başına
gelmişti. Bir gece yurt görevlisi onu odasına çağırdı; okşamaya başladı onu. Onu soyarken
korkudan titriyor, bağırmak istiyor ama bağıramıyordu. Azgın bakıcı karşısına geçip ona baka
baka mastürbasyon yapmaya başladı. İnanılmaz büyük bir travmanın içindeydi. Ruhunda
kapanmayacak yaralar açılıyordu. Günlerce, haftalarca tekrarlandı bu tacizler. Git gide erkek
bir orospuya dönüşüyordu. Zaten olanların farkına varmaya başlamıştı. Uzun süre bu duruma
bir çare düşündü. Kaçacaktı! Planını yaptı ve kurtardı kendini o kabus dolu yaşadıklarında…

Çıktığında ilk olarak iş aradı uzunca bir süre. Geçmişi, ailesi ve yaşadıklarından
kurtulamayacağını anladığında gemileri çoktan yakmıştı. Bu süre içerisinde escort kızlarla
arkadaş oldu. Onlarla yaşamaya başladı. Escort kızlarla olan diyaloglarını homoseksüeller
izledi. Hayatı, çocukların suda kaydırdığı bir taş misali bir iniyor bir çıkıyordu. Nihai sonuç
kaçınılmazdı; batacaktı.

Geçinmek bizler için bile bir dert. Peki ya o nasıl sürdürüyordu yaşamını? Okul önlerinde
liselilere uyuşturucu satmaya başladı. Nefes bile almadan deli gibi çalışıyordu. Hayatından
memnun olmaya başlamıştı. Parası vardı, etrafında hatunlar... Parasız günlerinde hayal ettiği
tüm fantezilerini birer birer gerçekleştirmeye başladı. Yasak olan her şey tatlı geliyordu.
Herkes yüzüne gülüyor, arkasından demediklerini bırakmıyordu. Şehvetle yaşıyor, dünyayı
umursamıyordu.

Olgunlaşmaya başlamıştı, günler geçip giderken. Hapse girdi çıktı defalarca, birçok pisliğe
bulaştı. İlerleyen günlerde annesinin ölüm haberini alacaktı. İçi burkuldu etrafına yansıtmasa
da. Kaltak da olsa, orospu da olsa, sürtük de olsa annesiydi, kayıtsız kalamadı. Cenazede
kimsecikler yoktu. Son görevini yerine getirse de annesiyle daha çok vakit geçirebilmeyi
istedi. Her ne kadar terk edilmiş olsa da aidiyet duygusu esir almaya başlamıştı onu. O an
anladı ki artık birilerine ait olmalıydı ve her şeyden çok bir ailesi olsun istiyordu.

Evlendi. Kalçaları büyük, şişman, sarışın ve pek güzel sayılamayacak biriydi karısı. Kendi
hayatının kaşarlanmışlığına inat yaparcasına karısı bakire, temiz, duru biriydi. O güne kadar
görmediği tarzda birisiyle evlenmişti. Gerdek geceleri bile oldu. Hayatı biraz olsun düzene
girmeye başlamıştı sanki. Mutlu olmaya şartlamıştı kendisini. Belki de mutlu değildi ama
kendine itiraf edemeyeceği türden bir şeydi bu saptama. Karısından uzaklaşmak istediğini
fark ettiği gece, onun çocuk yapmaya karar verdiği gece oldu. Bir süre sonra artık baba
adayıydı. Kendi babasının ona yaşattıklarını o kendi çocuğuna yaşatmayacaktı. Yoksa
yaşatacak mıydı? Şizofren ütopyasında bu sorulara cevap arıyordu sürekli…

Sokak köpeklerinden kaçan bir çocuk gibi kaçtı henüz tamamlanmamış ailesinden. Babasıyla
aynıydı artık. Sorumluluklar ağır gelmişti ezik ruhuna. İkinci kez bir ailesi olmuş, ikinci kez
öksüz kalmıştı. Pazarda annesinin elini kaybeden çocuklar gibi panikti, korkaktı. Hayatını
“bok gibi” diye yorumluyordu. Ateşli hallederinden eser kalmamıştı. Soktukça soktu hayat
bütün hançerlerini, yaralıydı; hem de çok ağır.

Ensest ilişkiler gibiydi yaşantısı. Her şeyi garip, toplum kaldırmaz ve aykırıydı. Hayatının geri
kalanını belirleyecek kadınla tanıştı. Kadın yaş olarak büyüktü bizimkinden, zengindi de bir o
kadar. Müteahhit kocası yıllar önce ölmüş, sevgiye ve cinsel arzularına kavuşma arzusuyla
yanıp tutuşan bir kadındı aynı zamanda. Hayatla üç beş raunt dövüşmeye çalışıp, yenilmiş bu
adama çok aşık olmuştu. Yanında olması için ne gerekirse yapmaya hazırdı. Birlikte
yaşamaya başladılar neticesinde. Gündüzleri kadının arabalarından birini alıp geziyor,
geceleri ise kadınla hayvan gibi sevişiyordu; görevi buydu… Hayatından memnundu. Rahat
yaşıyor, çalışıyordu. Mesleği, soranlara serbest meslekti. Münferit bir jigoloydu artık…

Yaşadığı ev onun kerhanesiydi. Sabahları kalktığında, fahişeler gibi süsleniyordu. Kadına


kendisini beğendirmeliydi muhakkak. Yorgun olduğu günlerde tedirginleşiyordu. Çabuk
boşaldığında kadın sinirlenip, küfürler savuruyordu. Geciktiriciler kullanmaya başladı kadını
mutlu etmek, daha mutlu etmek için. Kadının lezbiyen ilişkileri de vardı. Kadın arkadaşları
geldiğinde, bay jigolo izin yapıyordu.
Tüm hayatını partneri yönetiyordu adeta. Ona göre yaşıyor, onun istediklerinden dışarı
çıkmıyordu.

Geceleri cinsiyetini bile bilmediği, doğup doğmadığından habersiz çocuğu gelirdi aklına.
Sigara yakardı hemen, yıldızlara bakardı ardından. Orgazm olduğu anlarda da karısını
düşünürdü; ilk gecelerini. Yardım etmek isterdi ama karşılarına çıkmak, hayattaki en büyük
korkusuydu. Karısıyla olan ilişkisi ve çocuk olgusu onun kendisini hayvan gibi hissetmesine
neden oluyordu. Hayvanlarda çiftleşiyordu. Utanıyordu hep kendinden. Kalabalık yerlere
gitmiyordu, karşılaşırım düşüncesi ile.

Korktukları başına gelmişti. Kadın için artık o azdırıcı bir erkek değildi, kadın sıkılıyordu.
Tatmin olamayan yaşlı lolita, kuduruyordu sinirinden her gece. Bu dakikadan sonra her şey
pamuk ipliğine bağlıydı. Zaten göt olmuş dünyada, kızlığı bozulmamış ne kalmıştı ki, onun
düzeni bozulmayacaktı. Yerli yerinde bir karar vermeliydi bu yol ayrımına yaklaşılırken.
Terbiyesizlik yapmadan, kendini kırdırmadan en uygun yolu bulmalıydı. Hayata sıfırdan
başlamayı düşünüyordu ama o türbanlılar mahallesindeki çıplaktı. Her şeyiyle göze batacaktı.
Eskisi gibi “çıtır” da değildi üstelik, başka bir kadın ondan etkilenir miydi? Kısacası hayatın
onu domaltmasına ramak kalmıştı artık. Tek derdi geçirdiği erotik hayatı en güzel yere doğru
sürüklemekti.

Bugüne kadar penaltı attı hep. Golleri de vardı, kaçırdıkları da. Ancak atması gereken zor bir
firikik koydu hayat önüne. Düşündükçe göğsünün sol yanına ağrılar saplanıyordu acı acı.
Arada kancık babasına küfürler ederdi. Adam olsa ben böyle olmazdım düşünceleri vardı hep
kafasında. Yürümek istiyor, yürüyemiyordu. Meme arayan köpek yavruları gibi anaç bir
kucak aramaktaydı hep. Eski karısı, embriyo iken bıraktığı bebeği vardı hep dönüş yolunda
tabelalarda ama boğazı düğüm düğüm oluyordu her defasında.

Evden ayrılmadan son kez hayatının en güzel günlerini ona yaşatan kadını öpmek istedi.
Uzunca öpüştüler, kadın uyudu, koyuldu yollara. Anı defteri yoktu. Yaşadıklarının tek şahidi
penisi, tek görgü tanığı gözleriydi. Piç olarak doğacak çocuğu, kendisinin piç oluşu hayattaki
tek burukluğuydu.

Sahile gitti. Onu iki tas su temizlemezdi. Denizler lazımdı yaptıklarını kir kir akıtıp onu
arındıracak. Sigarasını yaktı, bitmesini bekledi sabırla. Son kez çalıştırdı, bugüne kadar
yanlışlarla doldurduğu kafasını. Düşündü son kez hayatını jigolomuz…
Sabah gazeteciler sahilde toplanmıştı. Kalabalık artıyordu. Polis çember kurmuş, içeri kimseyi
almamaya çalışıyordu. Telaşın olaya fon olduğu bir görüntü vardı sahil şeridinde.
Balıkadamlar nihayet cesede ulaştılar. Kimlik çıkmadı üzerinden, zaten kayıp için polisi
arayan da yoktu. Yaşadıklarını kimse bilmiyordu. O bir baba, bir evlat, bir eş, bir pislikti. O
bir jigoloydu, en canabetinden…

You might also like