You are on page 1of 3

Bir üniversite öğrencisiyim ben, ismim Serkan.

Kendimi size tanıtmama gerek yok


aslında çünkü kendi hikayemi değil, Haydar’ın hikayesini anlatacağım.

Ülkemin batı illerinden birinde, tıp fakültesinde okuyorum. Haydar, fakültemizin çıkış
kapısının yanındaki fotokopiciyi işleten ailenin büyük oğlu. Bilgisayardan anladığı için çıktı
almak onun işidir, babasıyla annesi de eski tip, büyük fotokopi makinelerinin başında bütün
gün bizim tıp notlarımızı çoğaltırlar. Fakültemin her öğrencisi gibi ben de sınav zamanları
Haydar Fotokopi’ye uğrarım. Aslında fotokopicinin adı Olgun Fotokopi’dir ama biz oraya
kendi aramızda Haydar’ı çok sevdiğimizden ve orayı öyle benimsediğimizden Haydar
Fotokopi adını verdik.

Haydar’ın ailesi Karadenizli, Haydar da sarışın, renkli gözlü bir delikanlı. Özel
hayatlarına burnumuzu sokmamamız gerektiğini biliyorum ama Haydar’ı hepimiz kardeşimiz
gibi sevdiğimiz için, ister istemez aile yaşantısıyla ve eğitim durumuyla ilgileniyorduk. Henüz
18 yaşında olan Haydar’ı, ailesi okutmak istemiyordu, üniversite harçlarını karşılayacak
durumları yoktu. Haydar da bunu kabullenmiş, “Sikmişim üniversitesini yahu...” diyen,
bezgin bir delikanlıya dönüşüvermişti. Oysa bizden büyük sınıflar, eskiden Haydar’ın harıl
harıl üniversiteye hazırlık testleri çözdüğünü hatırlıyorlardı. İş böyle olunca hepimiz Haydar
için ne yapabileceğimizi düşünüyorduk ama elimizden de bir şey gelmiyordu, bizi de ailemiz
şehir dışında okutuyordu ve bize para yollamak için nefes bile almadan çalışıyorlardı, bir de
Haydar’a maddi destekte bulunmaya kalkmak, fantezilerin en büyüğüydü bizim için.

Bir gün dersten çıktığımda iki kız arkadaşımın kendi aralarında gülerek konuştuklarını
gördüm. Yanımda Arhan isimli bir arkadaşım vardı ve Arhan, o kızlardan birinden
hoşlanıyordu. Arhan’a göz kırpıp “Ne dersin, hatunların muhabbetine dahil olalım mı?” diye
sordum, Arhan da bunu sormamı beklermişçesine onlara doğru yöneldi. Yanlarına
gittiğimizde bizden bir şey saklarmışçasına sustular ama kıkırdamalarını gizleyemiyorlardı.
Arhan, “Herhalde özel bir şey konuşuyordunuz ha, esrarlı esrarlı fısıldaşmak, özel
konuşmanın ilk kuralıdır genç bayanlar, öyle kahkahalarla gülerek özel konuşmaya
çalışırsanız bizim gibi arkadaşlarınız da ne konuştuğunuzu merak edebilirler. Neyse, bu kadar
kibarlık yeter. Piç miyiz biz ulan, bize de anlatsanıza neye güldüğünüzü!” diye takıldı.
Arhan’ın hoşlandığı ve muhtemelen Arhan’a karşı boş olmayan arkadaşımız Funda, “Yok bir
şey canım, Haydar’dan bahsediyorduk.” diye cevapladı onu. Benim de ilgimi çekmeye
başlamıştı konuşma ve “Ne olmuş Haydar’a?” diye sordum.

“Bir şey olduğu yok ama sanırım büyüdükçe üniversite okumadığı için üniversite
öğrencilerinin yanında ezilmeye başladı, üstelik alt tabakadan arkadaşlar edinmeye başladığı
için de konuşma dili ve hayata bakış açısı zarar gördü, keşke okutabilselerdi onu...” dedi
Sevgi. Sevgi’nin bu cümleyi söylerken takındığı tutum hoşuma gitmemişti nedense, “Eh siz
iki kız da kendinizi üst tabakadan görüp bu durum karşısında eğlendiniz, hatta onun
kullandığı kelimeleri kendi aranızda gülerek tekrarlayarak ego mastürbasyonu yaptınız
herhalde.” diye bir çıkış yaptım. Arhan bana kızgın kızgın baktı, içinden “Neden Haydar’ı
korumaya kalkıştığında azgın bir köpek gibi dişlerini gösteriyorsun?” dediğini neredeyse
duyabiliyordum bile. Sevgi de bozulmuştu, eteğinin kenarındaki püsküllerle oynamaya
başladı ve bütün konuşma boyunca bir kez daha ağzını bile açmadı.

“Bugünkü Patolojik ve Klinik Bilimler dersinden çıktıktan sonra, hocanın bıraktığı


slaytlardan ders notlarının çıktısını almak için Haydar Fotokopi’ye uğramıştık. Babası bir
çocuğa bir kitaptan fotokopi çekiyordu, zaten bilgisayardan çıktı alacağımız için Haydar’a
yöneldik. İçeride iki arkadaşı da vardı ve biz çıktı almak istediğimizi söylediğimizde Haydar
arkadaşlarına kaş göz işaretleri yaptı. Arkadaşlarından biri ‘Sen çıtırlarla ilgilen, biz
takılıyoruz.’ dedi ve neye uğradığımızı şaşırdık. Açıkçası birisi bana çıtır dediği için
sevineyim mi yoksa Haydar’ın gidişatına üzüleyim mi bilemedim...” diyerek Funda
yaşadıkları olayı özetledi. Arhan, derhal “Aa çok ayıp etmişler ama, kaş göz işaretleri de yaptı
diyorsun, biz Haydar’la konuşuruz, bir daha sizi rahatsız etmez.” diyerek ateşli bir şekilde
Funda’nın koruyuculuğuna soyunduğunda ben de Sevgi’nin gönlünü almak için “Evet,
birazdan uğrarız Haydar’ın yanına, siz merak etmeyin...” dedim ve biraz daha lafladıktan
sonra kızların yanından ayrıldık. Yolda Arhan bana, neden Haydar’ı savunmak için o kadar
kudurduğumu sorduğunda, Haydar’ın kişiliğini etkileyen şeyin eğitimsizliği ve bizimle
arasında hissettiği uçurum olduğunu anlatıyordum. Eğer Haydar, bizim de onunki kadar zor
bir hayatımızın olduğunu bilebilseydi ve kendini yetiştirebilmesi için sadece üniversite
eğitiminin tek yol olmadığının farkına varabilseydi öyle arkadaşlar edinmeyecek, toplumdaki
cinsiyet ayrımı ve cinsel tacizlerin büyük bir kısmını gerçekleştiren güruhun bir parçası
olmayacaktı. Arhan, “Tamam abi, haklısın, sana hak vermiyor değilim ama çocuk liseliyken
böyle değildi, büyüdükçe bozdu kendini, yine de bir konuşalım, kendini toparlasın, kendine
çeki düzen versin...” dediğinde zaten Haydar Fotokopi’nin kapısına gelmiştik bile.

İçeri girip Haydar’ın genelde başında oturduğu, bizim de çıktı almak için
kullandığımız bilgisayara doğru baktığımda, Haydar’ın orada olmadığını gördük. Arhan
gözleriyle Haydar’ı ararken benim gözlerim bilgisayar ekranına takılmıştı. Ekranda masaüstü
resmi olarak, hentailerde fantezi öğesi olarak kullanılan, fetiş kıyafetler giymiş bir Japon
kızının resmi duruyordu. Resimdeki kız tamamen çıplak değildi ancak poposunu tam olarak
gizlemeyen, gizleme amacı da gütmeyen, minik bir külot giymiş ve arkasını dönmüştü. Eğer
babası işyerindeki bilgisayarda böyle bir resim olduğunu görseydi muhtemelen büyük bir
tartışma çıkacaktı ama Haydar bu boktan ihtimali göze alıp yine de bu resmi bilgisayarına
koyacak kadar büyümüştü demek...

Arhan, beni dürterek fotokopicinin arkasında Haydar’ın babasından gizli sigara içtiğini
fısıldadı. Ben bilgisayara bakarak tespitler yaparken o da Haydar’ı aramaya devam etmişti.

Dışarı çıkıp Haydar’ın yanına gittik. Bizi görünce bir anlık heyecanıyla içtiği sigarayı
yere atıverdi. Belli ki sigara içmeye yeni başlamıştı, henüz, içtiği sigarayı yanına biri gelince
avcunda gizlemeyi bilemiyordu garibim. Yerli marka bir sigara içiyor olduğunu fark ettik ve
kendi yabancı marka sigara pakedimi uzatıp “Al Haydar, al, korkma biziz, biraz laflayalım
hele...” dedim. “Abi orospu ettim sigarayı sizin yüzünüzden, babam falan sandım, beni mi
arıyor acaba diye korktum da...” diye gülerek aldı sigarayı. Arhan direkt konuya girmek
istiyordu, Haydar’ın ağzından çıkan küfür ona bahane olmuştu, “Haydarcığım, sen bayanların
bulunduğu ortamlarda da böyle kelimeler kullanıyor musun, hiç yakışıyor mu? Bizim
arkadaşlarımızı rahatsız etmişsiniz bak...” diye konuya girdi. O, küfretmenin yersizliği ve
kadınların yanında kibar davranmak gerektiğiyle ilgili bir nutuk atarken ben de Haydar’ı
inceliyordum. Üniversiteye giremeyeceğini anladığından beri belirgin bir şekilde boşalan
gelecek hayalleri onu çok yanlış bir şekilde olgunlaştırmıştı, Haydar artık ailesine bağlı bir
çocuk olmak istemiyordu da yetişkin bir erkek olduğunu dünyaya kanıtlamak istiyordu,
madem üniversiteye gidemiyordu ve geleceği konusunda ümitli değildi, o da erkek olduğunu
cinselliğinin farkında olduğunu herkese ilan ederek ve sigara içip kendisi gibi “erkek” olan
arkadaşlarıyla biraları yuvarlayarak hissedecekti bundan sonra. Artık ailesinin ona koyacağı
yasaklara karşı eskisi gibi yumuşak davranmayacak, boyun eğmeyecekti, bu belliydi, babasına
karşı gelecek, annesine sesini yükseltecekti, çünkü eğitim hayatına devam edemediği için
onları suçlayacaktı hep... Her gün fotokopiciye gelip giden kız öğrencilerle arasındaki
uçurumu gördükçe kendine güveni azalacak, bu yüzden hayatına girecek kadınları
aşağılayacaktı, muhtemelen ilk cinsel deneyimini bir kerhanede yaşayacaktı... Oysa bir – iki
yıl önce tıp fakültesine girmeye çalışan, okulunda iyi notlar alan, ders çalışan Haydar da aynı
kişiydi... Ne yazık ki bu birkaç yıl içinde bir şeyler değişmiş olmalıydı ki Haydar’ın okuması
zaten zorken artık bu zorluk yerini imkansızlığa bırakmıştı. Ailesi üniversite harçlarını
ödeyemeyeceğini itiraf etmek zorunda kalmıştı... Bir an için Haydar’a üzülürken ailemin de
beni ne kadar zor okuttuğunu hatırladım, neyseki onlar benim gençliğimin Haydar’ınki gibi
kaybolmasını istemedikleri için tüm zorlukları göze almışlardı, bu yüzden onlara bir kez daha
minnet duydum. Bu pezevenk dünyanın adaletsizliğine bir kez daha içimden küfredip,
Arhan’ın, küfretmenin kişilik bozukluğu göstergesi olduğu konusundaki vaazını dinlemeye
devam ettim. Haydar’la gözgöze geldiğimde de kancık gibi Arhan’ı onaylarcasına ciddi ciddi
başımı salladım... Öyle ya küfretmek yanlıştı, Haydar kendine çeki düzen vermeliydi, asla
Haydar’ı bu hale getiren şartları sorgulamamalıydık, Haydar’ın nasıl konuşacağına, nasıl
davranacağına ve nasıl örnek bir birey olacağına karar vermeliydik...

You might also like